KÖTÜ NİYETLE YAPILMIŞ MARKA BAŞVURULARININ DEĞERLENDİRİLMESİNE İLİŞKİN YOL HARİTASI AVRUPA BİRLİĞİ’NDE BELİRLENDİ



Kötü niyetle yapılmış marka başvurularının değerlendirilmesi, Türk Patent ve Marka Kurumu ve Türk yargısı dahil, sınai mülkiyet haklarının tescili işlemlerini yürüten dünya genelindeki ofis ve yargı mercilerinin güçlük geçtiği, marka hukukunun en subjektif alanlarından birisini oluşturmaktadır.

Türk marka mevzuatında, kötü niyetli marka başvurularının yayıma itiraz üzerine reddedileceği düzenlemesi bulunmaktadır (Sınai Mülkiyet Kanunu – madde 6/9) ve bu hüküm aynı zamanda tescil edilmiş markaların hükümsüzlüğü için de bir gerekçedir. Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO)’nun inceleme sistemini düzenleyen Avrupa Birliği Marka Tüzüğü’nde ise kötü niyetli yapılmış marka tescil başvuruları sonucu elde edilmiş marka tescillerinin hükümsüz kılınabileceği yönünde düzenleme bulunmaktadır (2017/1001 sayılı AB Marka Tüzüğü – madde 59(1)(b)). Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerin ulusal marka mevzuatlarına bu yazıda ayrı ayrı değinilmeyecek olsa da, kötü niyetli marka başvuruları kimi AB üyesi ülkelerde başvuruların incelenmesi aşamasında reddedilebilmekteyken, kimi AB üyesi ülkelerde kötü niyetli elde edilmiş marka tescilleri ancak tescil sonrasında başvurunun kötü niyetle yapılmış olması gerekçesiyle hükümsüz kılınabilmektedir. AB Marka Direktifine göre, AB üyesi ülkelerin sınai mülkiyet ofisleri, marka hükümsüzlük nedenlerini de idari yollarla incelemek zorunda olduğundan her iki durumda da AB’de sınai mülkiyet ofisleri kötü niyetle yapılmış marka başvurularına ve bu şekilde elde edilmiş marka tescillerine yönelik inceleme ve değerlendirmede bulunmak durumundadır.

Belirttiğimiz nedenlere ilaveten, kötü niyetin tespitinin içsel zorluğu da dikkate alındığında, EUIPO ve AB üyesi ülkelerin sınai mülkiyet ofislerinin, kötü niyetli yapılmış marka tescil başvurularının veya bu başvurular sonucu elde edilmiş kötü niyetli tescillerin değerlendirilmesine ve tespitine ilişkin ortak kriterler çerçevesinde hareket etmesini sağlamak ve mümkün olduğunda objektif standartları getirmek bir zorunluluk haline gelmiştir. Bunu sağlayabilmek için kullanılabilecek en doğru yöntem ise EUIPO ve AB üyesi ülkelerin önceden defalarca yaptıkları Yakınlaştırma Programlarının (Convergence Programmes) bir yenisini yapmak olmuştur.

Avrupa Birliği üyesi ülkelerin marka mevzuatının ana çerçevesi ilgili AB Direktifi’nce çizilse ve kanunlar neredeyse aynı olsa da, mevzuatın uygulanmasında ulusal ofislerin birbirinden farklılaşan değerlendirmeleri ile sıklıkla karşılaşılmaktadır. EUIPO ve AB üyesi ülkelerin ulusal marka ofisleri arasındaki uygulama farklılıklarını asgari düzeye çekmek amacıyla, EUIPO ve üye ülkeler tarafından Yakınlaştırma (Convergence) Programları yürütülmekte ve uzlaşılan genel ilkelerin Ortak Bildirge (Common Communication) ismiyle kamuoyuna duyurulması da sağlanarak, sorunlu konularda AB üyesi ülkelerin marka ofislerinin bundan sonra takip edecekleri genel ilkeler belirlenmektedir.

2011 yılında başlayan Yakınlaştırma Programları yoluyla 2015 yılına dek 7 program tamamlanmış ve aynı sayıda ortak uygulama yürürlüğe girmiştir. 2015 yılında gerçekleştirilen AB marka reformu sonucunda 2015/2436 sayılı yeni AB Marka Direktifi ve 2017/1001 sayılı yeni AB Marka Tüzüğü kabul edilmiş ve bu iki yeni metnin içeriğinde EUIPO’ya AB üyesi ülkelerin ofisleriyle birlikte uygulamaları uyumlaştırma program ve araçlarını oluşturma görevi verilmiştir. Bu gelişmeler sonucunda da 5 yeni yakınlaştırma programı tamamlanmış ve bunlara ilişkin ortak uygulamalar geliştirilmiştir.

Bu yazıda sizlere aktarılacak CP 13 sayılı “Kötü Niyetle Yapılmış Marka Başvuruları” başlıklı on üçüncü yakınlaştırma programının çalışmaları 2021 yılında başlamış ve çalışmalar 22 Mart 2024 yılında sonuçlandırılarak ortak uygulama ilan edilmiştir. Ortak uygulama metni hazırlanırken EUIPO ve üye ülke ofislerinin temsilcilerinin görüşlerinin yanısıra konuyla ilgili sivil toplum örgütlerinin ve hak sahiplerinin de görüşleri alınmış, bu grupların temsilcileri de çalışma grubuna alınmış ve dolayısıyla, sadece bürokratik bakış açısıyla sınırlı bir çalışma yapılmamıştır.

Ortak uygulama metninin ve uygulama hakkında bilginin https://tmdn.org/#/news/2563653 bağlantısından görülmesi mümkündür.

Ortak uygulamanın yürürlüğe konulması için EUIPO ve AB üyesi ülke ofislerine 22 Mart 2024 tarihinden başlayan 3 aylık geçiş süresi verilmiştir. EUIPO başta bazı ofisler üç aylık sürenin dolmasını beklemeden uygulamayı halihazırda yürürlüğe koymuş durumdadır.

2015/2436 sayılı AB Marka Direktifi maddeler 4(2) ve 5(4)(c)’ye göre; AB üyesi ülkeler kötü niyetle tescil edilmiş markaların hükümsüzlüğüne yönelik hükme ulusal mevzuatlarında yer vermek zorundadır, bunun yanısıra kötü niyetle yapılmış marka tescil başvurularının mutlak ve/veya nispi ret gerekçelerine göre reddedilmesine yönelik hükümlere de ulusal mevzuatlarında yer verebilirler. Aynı Direktif madde 45’e göre ise, AB üyesi ülkeler, markaların hükümsüzlüğü için idari yolları ulusal ofisleri nezdinde oluşturmak zorundadır. Tüm bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, AB üyesi ülkelerin ulusal marka ofislerinin marka tescillerinin hükümsüzlük nedeni ve/veya marka başvurularının ret nedeni olarak başvurusu kötü niyetle yapılmış markaları incelemek durumunda olduğu ortadadır.

Kötü niyetin değerlendirilmesine yönelik olarak ulusal ofislerin birbirleriyle veya EUIPO’yla mevcut uygulama farklılıkları dikkate alındığında, bu hususa yönelik olarak ortak uygulama ilkelerinin belirlenmesi zorunluluk haline gelmiş ve dolayısıyla, CP 13 sayılı ortak uygulama metni hazırlanmıştır.

Ortak uygulama metni kapsamında düzenlenen temel hususlar aşağıda yer almaktadır:

  • Marka başvurularında kötü niyet kavramı hakkında ortak bir anlayış oluşturmak.
  • Kötü niyetin değerlendirilmesine yönelik olarak, terminoloji dahil olmak üzere çeşitli hususlar üzerinde ortak bir anlayış oluşturmak.
  • Marka başvurularında kötü niyetin değerlendirilmesine yönelik olarak genel faktörler üzerinde anlaşma sağlamak.

Ortak uygulama metni kapsamına girmeyen ana hususlar ise aşağıdaki şekildedir:

  • Kötü niyetin incelemesinin hangi inceleme aşamasında (resen inceleme, yayıma itiraz üzerine inceleme veya hükümsüzlük) yapılması gerektiğinin tespiti; şöyle ki bu hususta AB Marka Direktifi’nin çizdiği çerçeveyi, üye ülkeler ulusal mevzuatlarına kendi ihtiyaçları doğrultusunda yansıtabilir.
  • Markaların veya malların hizmetlerin benzerliği, karıştırılma ihtimali, tanınmışlık, ayırt edici gücün yüksekliği veya hakkın ciddi kullanımı gibi hallerin tek tek incelenerek, kötü niyetin bu durumlara yönelik değerlendirilmesine yönelik tespitler yapılması.
  • Ticari vekil veya temsilcinin yaptığı başvuruların değerlendirilmesi, AB Marka Direktifi madde 5(3)(b) uyarınca ayrı bir ret veya hükümsüzlük nedeni olduğundan, çalışma kapsamına alınmamıştır.
  • Sessiz kalma yoluyla hak kaybı ve Paris Sözleşmesi uyarınca tanınmış markalar.
  • Herhangi bir üye ülkenin kendi ulusal mevzuatından kaynaklı sınırlamalar.
  • Kötü niyeti kanıtlayabilecek delillerin sınırlı biçimde veya tavsiye niteliğinde bir liste olarak sayılması.

Marka başvurularında kötü niyet kavramı, ilgili AB mevzuatında tanımlanmamış, sınırları çizilmemiş veya tarif edilmemiştir. Dolayısıyla, kavrama ve kapsamına ilişkin rehber AB marka içtihadı olacaktır.

Metin içerisinde tek tek ayrı referanslar verilemeyecek olsa da, Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) ve EUIPO’nun kötü niyetle yapılmış marka tescil başvuruları hakkında vermiş olduğu çok sayıda karar IPR Gezgini’nde önceden farklı yazarlarca okuyucularımıza aktarılmıştır. Belirtilen yazıların IPR Gezgini’nde Kötü Niyetle Yapılmış Marka Tescil Başvuruları kategorisinden okunması mümkündür.

ABAD’a göre, kötü niyet AB mevzuatının otonom bir kavramıdır ve AB genelinde tek tip biçimde yorumlanmalıdır. AB marka içtihadına ve kötü niyet teriminin dildeki anlamı göre, kötü niyetin varlığı için marka başvurusu sahibinde dürüstçe olmayan bir niyet veya başka türlü fesatça bir motivasyon şeklinde kendisini gösteren subjektif bir güdü bulunmalıdır. Bu tip bir güdünün tespit edilebilmesi için ilgili, istikrarlı ve objektif kriterler gereklidir. Dolayısıyla, kötü niyet kavramı, etik davranış ilkelerinden veya dürüst ticaret/iş pratiklerinden ayrılan eylemleri içermektedir ve belirtilen standartlara aykırı her vakanın kendi objektif şartlarının değerlendirilmesi yoluyla tespit edilebilir.

Buna ilaveten, marka başvurularında kötü niyet kavramı, marka hukukunun kendi özel bağlamı çerçevesinde değerlendirilmelidir. Dolayısıyla, değerlendirmede marka kanunlarının amaçları da dikkate alınmalıdır. Bu amaçlar ana hatlarıyla; (i) Bilgisel bir bağlantı sağlayarak tüketicilere korumak ve onlara alternatif mal veya hizmetler arasında düşünmelerini ve seçim yapmalarını sağlayacak bir araç oluşturmak, (ii) Bir markanın kalitesine, özelliklerine ve malların/hizmetlerinin diğer yönlerine ilişkin yatırımlarını teşvik etmek ve ödüllendirmek, şeklinde özetlenebilir.

Sayılanların ışığında, dürüstçe olmayan bir niyetin yokluğunda kötü niyetin varlığından söz edilemez ve başvuru sahibinin bu yöndeki subjektif motivasyonunun objektif biçimde belirlenmesi gerekmektedir. Kötü niyet iddiasının ise her vakanın kendi dinamikleri çerçevesinde sahip olduğu tüm faktörlerin genel biçimde değerlendirilmesi suretiyle analiz edilmesi gerekir.

Marka başvurusu sahibinin dürüstçe olmayan niyeti, kötü niyetin varlığının olmazsa olmaz şartıdır. Yazının ilerleyen kısımlarında bu durum içtihat çerçevesinde örneklendirilecektir. Bu aşamada başvuru sahibinin dürüstçe olmayan niyetinin varlığına ilişkin temel iki durumu sayacak olursak:

(i) Marka başvurusunun dürüst ticari pratiklerine uygun olmayan biçimde, özel bir üçüncü tarafın çıkarlarına zarar vermek niyetiyle ve ticarete adil biçimde katılma niyeti olmaksızın yapılması.

(ii) Marka başvurusunun özel bir üçüncü taraf hedef alınmasa da, markanın işlevlerine, özellikle de ayırt edicilik işlevine uygun olmayan münhasır haklar elde etme amacıyla yapılması.

Marka başvurularında kötü niyetin tespiti ve değerlendirilmesinin daha sağlıklı ve standart biçimde yapılabilmesi için, kötü niyetin yöneldiği hedefe ilişkin olarak ikili bir ayrım yapılması yerinde olacaktır:

(i) Özel Bir Üçüncü Tarafın Haklarının Hedef Alınması:

Bu durumda, kötü niyetli başvurunun sahibi, spesifik bir üçüncü tarafın haklarının suistimal edilmesini hedef almaktadır. Bir diğer deyişle, marka başvurusu, dürüst ticari pratiklerine uygun olmayan biçimde, özel bir üçüncü tarafın çıkarlarına zarar vermek niyetiyle ve ticarete adil biçimde katılma niyeti olmaksızın yapılmıştır.

Belirtilen halin kendisini gösterdiği temel karakteristikler, objektif ve subjektif hallerin kombinasyonu şeklinde ortaya çıkacaktır. Başvuru sahibinin üçüncü tarafın var olan haklarını bilerek veya bildiği varsayımıyla, üçüncü tarafın onayı olmaksızın başvuru yapması ve başvurusunda, subjektif faktör olarak, üçüncü tarafın önceki haklarından kaynaklanan sahipliğini adil olmayan biçimde kendine mal etme niyetinin bulunması, bu tip durumların ana karakteridir. 

(ii) Marka Sisteminin Suistimali:

Marka sisteminin suistimali ana başlığı altına girebilecek durumlarda, özel bir üçüncü taraf hedef alınmamaktadır. Buna karşın, marka kanunlarının amacına uygun olmayan ve sistemi suistimal eden başvuruların korunması yerinde değildir. 

Bu durumun kendisini gösterdiği temel karakteristikler, ilk durum da olduğu gibi, objektif ve subjektif hallerin kombinasyonu şeklinde ortaya çıkacaktır. Objektif hal esas olarak, marka mevzuatının saydığı şekli gereklilikler yerine getirilmiş olsa da, mevzuatın amacına uygunluk söz konusu değildir. Subjektif unsur ise, mevzuattan bir avantaj sağlama niyetinin olması, ancak bu avantajı elde etmek için ilgili şartların yapay biçimde gerçekleştirilmesidir.

Yazının ilerleyen bölümlerinde bu duruma ilişkin senaryolardan bahsedilecek ve konunun daha net biçimde algılanması sağlanacaktır.

AB marka içtihadında, aksi kanıtlanana dek başvuru sahibinin iyi niyetli olduğunun kabul edileceği esastır. Dolayısıyla, marka başvurusunun kötü niyetle yapıldığını gösteren objektif kanıtları sunma yükümlülüğü iddia sahibine aittir. Buna karşın, iddia sahibinin ortaya koyduğu objektif hallerin, iyi niyetin varlığı kabulünü çürüttüğü hallerde, başvuru sahibinin gerekli açıklamaları yapması gerekecektir. 

Başvuru sahibinin iddialara karşı sessiz kalması, dürüstçe olmayan niyetin varlığının göstergesi olarak kabul edilemez. Ana yaklaşım bu şekilde olsa da, iddia sahibinin iyi niyeti çürüten objektif kanıtlarına karşı başvuru sahibinin sessiz kalması halinde, kötü niyetin varlığı sonucuna ulaşılacaktır.

İnceleme konusu ortak uygulama metninde, kötü niyetin varlığını gösteren/gösterebilecek delillerin listesi veya neler olabileceği özel olarak belirtilmemiş ve delillerin her vakaya göre değişebileceği belirtilmiştir. Bununla birlikte bağlayıcı bir tavsiye olmasa da, CP 12 sayılı Marka İtiraz Süreçlerinde Kanıtlar başlıklı ortak uygulama metnine referansta bulunulmuş ve bu metnin bir referans noktası olarak kullanılabileceği belirtilmiştir.

Daha önce de bahsedildiği üzere, kötü niyetin varlığından bahsedilmek için marka başvurusu sahibinde bu yönde subjektif bir motivasyon gereklidir. Dolayısıyla, araştırılması gereken başvuru sahibinin, marka tescil başvurusunun yapıldığı andaki niyeti olacaktır. Madrid Protokolü kapsamında yapılan başvurular içinse bu zaman, EUIPO’nun veya ilgili AB üyesi ülke için uluslararası başvurunun yapıldığı tarih olarak kabul edilmelidir.

Başvuru tarihin değerlendirmenin yapılacağı tarih olarak kabul edilmesi nedeniyle, markanın sonradan başka bir tarafa devredilmiş olması gibi haller, başvuru tarihindeki kötü niyetin varlığını ortadan kaldırmayacaktır. Dolayısıyla, bu tip bir durumda, markanın ilk sahibinin marka başvurusunun yapıldığı anda kötü niyetli olup olmadığı değerlendirilecek, markanın yeni (sonraki) sahibinin niyeti incelemeye esas teşkil etmeyecektir.

Durumun öyle gerektirdiği hallerde, değerlendirmeye yapacak makamlar, başvuru tarihinden önceki veya sonraki tarihlerde gerçekleşen hususları veya ortaya çıkan kanıtları da dikkate alabileceklerdir; şöyle ki bu tip hal veya kanıtlar, başvuru sahibinin başvurunun yapıldığı andaki niyetinin tespit edilebilmesine yardımcı olabilirler.

Kötü niyet incelemesinde, marka başvurusunun, başvuru tarihinde kötü niyetin var olup olmadığı araştırılacağından, kural olarak marka başvurunu yapan kişinin niyeti incelenmelidir.

Bununla birlikte, başvuru sahibinin, başvurunun yapılmasından çıkarı olabilecek herhangi bir üçüncü gerçek/tüzel kişiyle olası bağlantısı da dikkate alınabilir. Aksi hallerde, kötü niyete ilişkin hükümlerin uygulanmasını engellemek çok kolay olacaktır.

Olası bağlantının tespit edilebileceği gerçek/tüzel kişiler durumuna örnek olarak; aynı şirket grubu içerisindeki farklı tüzel kişiler, başvuru sahibiyle başvurunun onun adına yapılması için anlaşmış gerçek/tüzel kişiler veya başvuru sahibinin çalışanı olduğu bir tüzel kişi gibi haller verilebilir.

Belirtilen veya başka biçimdeki bağlantıların ortaya çıkabileceği kabulüyle, bu tip bağlantılar için vaka bazında değerlendirme yapılması gerekebilecektir. 

“Her somut olayın şartlarına göre değerlendirme yapılması” kötü niyet değerlendirmelerini belli kriterlere bağlamayı zorlaştıran ana unsurdur. CP 13 ortak uygulama metninde, bu kriterler her somut olayda olması gereken zorunlu bir unsur ve zorunlu olmayan ancak kötü niyet iddialarını destekleyici etkisi olan unsurlar olarak ikiye ayrılmış ve açıklanmıştır.

Zorunlu olan ve olmayan unsurlar değerlendirilirken ortak uygulamanın gelişebilmesi ve yeknesak kararların da ortaya konabilmesi için söz konusu kriterler listelenmiştir. Bu kriterler, EUIPO ve ABAD tarafından oluşturulmuş içtihatlar doğrultusunda ortaya çıkmıştır. Yapılan değerlendirmelerin sonucunda zorunlu unsur başvuru sahibinin dürüstlük kuralına aykırı hareket etmesi olarak kabul edilmiştir. Belirlenen diğer unsurların her somut olayda varlığının aranmayacağı ya da varlıkları halinde direkt olarak kötü niyete bir karine oluşturmayacakları vurgulanmıştır.

Listelemede ilk olarak zorunlu unsur ele alınmış ve aslında her somut olayın kendi şartları olduğu düşünüldüğünde tek bir zorunlu unsurun varlığının kabulü yerinde olmuştur. Bu bakımdan her somut olayda aranması gereken zorunlu unsur “dürüstlük kuralına aykırı bir şekilde hareket edilmesi” olarak belirtilmiştir.

Ayrı bir parantez ile değinmemiz gerekmektedir ki marka hukuku bakımından kötü niyet kavramının çıkış noktası bir Medeni Hukuk kavramı olan dürüstlük kuralıdır. Dolayısıyla hukukun genel ve emredici kurallarından biri olarak kabul edilen bu kuralın kötü niyetin zorunlu bir unsuru olan tanımlanmış olduğu görülmektedir. Sadece Türk Hukukunda değil Kıta Avrupası ve Anglosakson hukuku bakımından da kötü niyet kavramının temel taşını dürüstlük kuralı oluşturmaktadır.

Sınai Mülkiyet Hakları bakımından da başvuru sahibinin dürüst olmayan niyetinin kötü niyete bir temel oluşturacağı, zorunlu olmayan unsurlar bakımından her somut olay farklılık taşısa da dürüst olmayan bir niyet ile hareket edilmesinin tutarlı ve objektif kriter olarak dikkate alınabileceği belirtilmiştir. Ancak dürüstlük kuralına aykırı olan hareketlerin birbirinden farklı görünümleri olduğu ve söz konusu niyetin de somut olaydan olaya göre değişebileceği unutulmamalıdır.

Bu husus dikkate alınarak, metinde başvuru sahibinin dürüst olmayan hareketi ile hedeflediği amaçları; üçüncü kişilerin haklarını kötüye kullanma niyeti ve marka sisteminin kötüye kullanılması olarak iki ana grupta toplamıştır.

(i) Üçüncü Kişilerin Haklarının Kötüye Kullanılması

Günümüzde, en sık karşılaşılan kötü niyet örnekleri bu grup altında toplanmıştır. Bu gruba giren dürüstlük kuralına aykırı hareketler; var olan bir markanın itibarından haksız olarak yararlanmak, üçüncü kişilerin var olan hakkını gasp etmek ve tanınmış bir markanın itibarından yararlanarak bu markanın serisi gibi bir algı oluşturmak ve önceki marka sahibi ile arasında bir bağlantı varmış izlenimi yaratmaktır.

(ii) Marka Sisteminin Kötüye Kullanılması

İlk kriter kötü niyetli hareketlerin daha basit örneklerini oluştururken, bu gruba giren durumlar daha ileri ve kompleks halleri kapsamaktadır. Bu haller; gerçek hak sahibinin ileride yapacağı bir marka başvurusunu engellemek ve bu durumdan ekonomik fayda elde etmek, dürüst bir ticari mantık olmaksızın marka sahibinin portföyünü genişletmek ve dolayısıyla hakkın korunmasını güçleştirmek, kullanmama sebebiyle iptalden kaçınmak amacıyla yeni başvurular yapmak ve kullanım sunmamak için ön görülmüş olan beş yıllık sürenin uzatılması için dürüstlük kuralına aykırı hareket etmek olarak sayılmıştır.

Görüleceği üzere dürüstlük kuralına aykırı hareket etmek her ne kadar tek bir unsur olarak sayılmış olsa da dürüstlük kuralına aykırı niyetin birden fazla görünümü olduğu ve günümüzde sık sık karşılaşılan durumları işaret ettiği açıktır.

Kabul edilmiş olan bu zorunlu unsurla birlikte kötü niyetin yine bir Medeni Hukuk düzenlemesi olan iyi niyet kapsamından çıkarılması, bir diğer deyiş ile iyi niyetli olmama şeklinde açıklanmaması[1], dürüstlük kuralı çerçevesinde değerlendirme yapılacak olması[2] yapılacak olan hukuki değerlendirmeleri de yeknesak hale getirecektir.

Tüm bunlara ek olarak, özellikle Türkiye’de 2024 yılı itibarıyla gündemin ön planında olan kullanmama sebebiyle iptal hususunun önüne geçmek ve aynı şekilde kullanım ispatı sunmaktan kaçınmak için yapılan göstermelik yeni marka başvurularının başvuru sahiplerinin kötü niyeti sebebiyle reddedilmesinin önü açılmıştır.

Zorunlu olmayan unsurların ise her somut olayda aranmayacağı ve kötü niyetin bir ön koşulu olarak kabul edilmeyeceği ancak varlıkları halinde tamamlayıcı olarak kötü niyete ilişkin değerlendirmeye etki edeceği kabul edilmiştir. Aynı zamanda bu tamamlayıcı unsurlardan birinin ya da birden fazlasının var olması direkt olarak kötü niyetin varlığına işaret etmeyeceği gibi bu unsurların bazılarının ya da çoğunun bulunmuyor olması da başvuru sahibinin kötü niyetle hareket ettiğine dair bulguyu ortadan kaldırmayacaktır.

ABAD içtihatlarına göre başvuru sahibi, üçüncü bir kişinin önceki tarihli kullanımlarını biliyorsa ya da bilebilecek durumda ise, bu durum başvuru sahibinin kötü niyetli olduğunun bir göstergesi olabilir. Başvuru sahibinin bu bilgiye sahip olduğuna ilişkin durumu işaret edecek bazı haller sınırlı sayıda olmayacak şekilde sayılmıştır:

  • Önceki hakkın sahibi olan üçüncü kişinin ilgili sektörde uzun yıllardır aynı/benzer mal ve hizmetler için hakkını kullandığına dair genel bir kabul varsa ve bu kullanım uzun yıllardır devam ediyorsa.
  • Tarafların birbiriyle ticari/ticari olmayan bir ilişkisi varsa.
  • Taraflar aynı pazarda varlıklarını sürdürüyorlarsa, ürünlerin menşei aynı ülke ise.
  • İhtilaflı markanın tescilinden kısa bir süre sonra başvuru sahibi davacı veya distribütörüne dava açmış ise.
  • Önceki hakkın yüksek itibara sahip ise, diğer bir deyiş ile ilgili tüketiciler nezdinde tanınmışlığı mevcut ise.
  • İtiraz edilmiş olan marka ile önceki hakkın konusu marka aynı ya da yüksek derecede benzer ise.

Bu noktada bahsi geçen uzun süreli kullanımın da AB pazarı ile sınırlı olmadığının yanı sıra üçüncü kişinin AB üyesi bir ülkeden olup olmamasının herhangi bir öneminin olmadığı vurgulanmıştır. ABAD Genel Mahkemesi’nin yakın tarihli T-172/23 sayılı HEPSİBURADA kararında da söz konusu kötü niyet kriterine yer vermiş ve önceki hak sahibinin AB üyesi olmayan bir ülkeden dahi olsa başvuru sahibi tarafından bilindiği/bilinebilecek durumda olabileceği kabul edilmiştir[3].

Bu kriter bakımından üçüncü kişinin sahip olduğu yasal korumanın derecesi başvuru sahibinin başvuruyu yaptığı sırada kötü niyetli olarak hareket edip etmediği hakkında bir izlenim oluşturmaktadır. Dolayısıyla, yasal korumanın kapsamını ilk olarak tescilin oluşturduğunu kabul edebiliriz. Benzer şekilde kullanım yoluyla elde edilmiş bir ayırt edicilik, önceki markanın içsel olarak sahip olduğu ayırt edicilik, tanınmışlık, önceki markanın halen devam eden ünü, üçüncü kişinin adının, takma adının veya logosunun ünü gibi hususlar da dikkate alınarak yasal korumanın derecesi belirlenmektedir. Buna ilaveten, yasal korumanın kullanımdan ayrı düşünülemeyeceği göz ardı edilmemelidir. Genellikle başvuru sahiplerinin önceki markanın itibarından kaynaklanan tanınmışlığı kullanarak bundan fayda sağlamaya çalıştığı parazit davranış senaryolarıyla uygulamada karşılaşılmaktadır. Söz konusu senaryoya uygun en iyi örnek ise; GIE PSA Peugeot Citroen tarafından SIMCA ibareli markanın kötü niyet sebebiyle hükümsüzlüğü talepli davada karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu davada, SIMCA ibaresini tescil ettiren kişinin, SIMCA markasının tarihi bir marka olarak iyi bilinen bir marka olduğunu bilerek ve markanın itibarından kaynaklanan tanınmışlığı kullanarak, aynı markayı 12. sınıfta tescil ettirmesinin, daha önceki haklarla bir ilişki yaratmak ve motorlu taşıtlar pazarında devam eden/kalıntı itibardan yararlanmak gerekçeleriyle kötü niyetli olduğuna karar verilmiştir[4].

Fakat bu noktada söz konusu unsurların zorunlu unsurlar olmadığı unutulmamalıdır. Dolayısıyla, yasal korumanın derecesini belirleyen tescilin mutlak şart olmadığının ve tescilsiz kullanımların da kötü niyet bakımından bir öngörü oluşturabileceğinin unutulmaması gerekmektedir. Tescilsiz kullanım kararı, her ne kadar bir iş stratejisi olsa da, tescil her zaman üçüncü kişilerin geniş bir yasal koruma sağlamaya yönelik menfaatini işaret ederken, tescilsiz kullanım başvuru sahibinin amacını meşru gösterebilecek ve önceki hak sahibi üçüncü kişilerin aleyhine bir durum oluşturabilecektir.

Markalar arasında benzerliğin bulunmaması halinde önceki hak ile sonraki başvuru arasındaki illiyet bağı ortadan kalkacağından başvuru sahibinin kötü niyetinden söz etmek -genel anlamda- yerinde olmayacaktır.

Fakat, odaklanılması gereken husus, yapılacak olan benzerlik incelemesinin karıştırılma olasılığı incelemesinde gerçekleştirilecek incelemeden daha detaylı bir şekilde gerçekleşmesine gerek olmadığıdır. Markalar arasındaki benzerlik zayıf dahi olsa söz konusu haklar arasında bir bağlantı veya ilinti bulmak yeterli kabul edilmektedir. Yukarıda değinilmiş olan farklı kötü niyet senaryolarından biri olan, aynı hak sahibi tarafından gerçekleştirilen yeni başvurular bakımından, yapılacak kötü niyet değerlendirilmesinde söz konusu başvuruların birbirine benzerliğinin hangi amaca hizmet ettiği, farklılaşmanın derecesi gibi hususların ayrıca dikkate alınması gerekmektedir. Çünkü AB marka mevzuatının ana metinleri olan AB Marka Direktifi ve Tüzüğü, bir marka başvurusunun yeniden yapılmasını yasaklamamıştır. Kötü niyet değerlendirmelerinde yeknesaklığı hedeflemiş olan ortak uygulama metninde kullanım ispatından veya kullanmama sebebiyle iptalden kaçınmak amacıyla yapılacak olan yineleme başvurularının kimi hallerde dürüstlük kuralına aykırı hareket olarak kabul edilebileceği belirtilmiştir. Bu amaçla yapılan bir değerlendirmede, yeni başvuru ile eski başvuru arasındaki benzerlik ve farklılıklara farklı bir bakış açısıyla odaklanılmalı, daha önce tescil edilmiş bir markanın sahibinin, yeni pazarlama stratejisi, gelişen iş ihtiyaçları ve/veya tüketicilerin taleplerindeki değişiklikler ile daha önce tescil edilmiş markasının/markalarının modernize edilmiş/güncellenmiş bir versiyonunu ve/veya güncellenmiş bir mal ve/veya hizmet listesine sahip olması ihtiyacı sebebiyle yeni başvuru yapabileceği göz ardı edilmemelidir. Bu noktada ABAD Genel Mahkemesi tarafından verilmiş olan en önemli karar Pelikan kararıdır. Söz konusu kararda Mahkeme tarafından marka sahibinin kötü niyetli olmadığına karar verilmiş, yapılan yeni başvurular bir iş stratejisinin sebebi olarak markayı yöneten ailenin her bir yeni neslini temsilen logoda farklılıklara gittiği nitelendirilmiştir[5].

Mal ve hizmetlere ilişkin incelemeler ise iki farklı senaryoda karşımıza çıkar ve bunlar dürüstlük kuralına ilişkin yapılan ikili ayrım ile aynıdır.

İlk durum üçüncü tarafa ait bir hakkın kötüye kullanılması söz konusu olduğunda ortaya çıkmaktadır. Bu noktada, mal ve hizmetlerin aynı ya da benzer olmasının herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Çünkü tamamen farklı/benzer olmayan mal ve hizmetler için yapılan aynı/benzer başvurular da, üçüncü kişilerin sahip oldukları haklara zarar verebilir[6].

İkinci durumda, yani marka sisteminin kötüye kullanılması söz konusu olduğunda, mal ve hizmetler bakımından bir değerlendirme yapılması gerekmektedir. Bu husus ise genellikle yineleme başvuruları senaryosunda gündeme gelmektedir. Konuyla ilgili EUIPO Temyiz Kurulu tarafından verilmiş olan Hamilton kararında da başvuru sahibi tarafından yapılan yeni başvuruların kötü niyet değerlendirmesine tabi tutulduğu görülmüş ve mal ve hizmetlerin kapsamının genişletilmesinin tek başına bir kötü niyet oluşturmayacağı, markanın belirtilen mal ve hizmetler için henüz kullanılmıyor olmasının, kendilerine sunulan beş  yıllık süre içerisinde kullanılmayacağı anlamına gelmeyeceği ve bu sürenin aslında yeterli yatırımı yapmak ve geleceğe dair planlama yapmak açısından başvuru sahibine sunulmuş bir hak olduğu belirtilmiştir[7].

Buna ilaveten altı çizilmesi gereken bir diğer husus da, ABAD tarafından verilen C-371/18 sayılı SKY kararı bağlamında kötü niyet gerekesiyle kısmi ret/hükümsüzlük kararlarının verilmesinin de mümkün olmasıdır.

Karıştırılma ihtimali kavramı, kötü niyet incelemesi yapılırken dikkat edilen bir diğer unsur olarak vurgulanmıştır; ancak, ortak uygulama metni çerçevesinde karıştırılma olasılığının varlığı, kötü niyetin tespiti için bir ön koşul olarak değerlendirilmemektedir.

Başvuru sahibinin kötü niyetli olarak hareket ettiğine ilişkin emarelere, başvuru sahibi ile iddia sahibi arasında marka başvurusundan önce doğrudan veya dolaylı bir ilişkinin varlığı örnek gösterilebilmektedir. Burada adı geçen ilişkinin geniş yorumlanması gerektiğinden bahsedilerek taraflar arasındaki her türlü ilişkinin bu kapsama girebileceği belirtilmiştir.

Bu husus irdelenirken göz önünde bulundurulması gereken faktörler arasında; iddia sahibinin şirketinde mevcut veya geçmişte belirli pozisyonlarda bulunulması nedeniyle ortaya çıkan sadakat ve bütünlük gibi karşılıklılık içeren görevler veya yükümlülükler dahil olmak üzere, taraflar arasındaki ön sözleşme, sözleşme veya sözleşme sonrası bir ilişkinin varlığı yer almaktadır.

İddia sahibi ve başvuru sahibi arasında var olan önceki ilişkinin kötü niyetin göstergelerinden birisi olarak değerlendirilebileceği durumlar, AB içtihadında yer alan örnek davalar ışığında metinde aşağıdaki şekilde sayılmıştır:

  • Taraflar arasındaki resmi olmayan müzakerelerin veya yine taraflar arasında doğrudan kurulan ilişkilerin (örneğin, taraflar arasında iletişim kurulması) varlığı.
  • Belirli malların ithalatı ve satışı ile anlaşmazlık konusu markanın bu amaçla kullanılmasını içeren sözlü olarak kurulmuş ilişkinin varlığı.
  • Taraflar arasında bir dağıtım sözleşmesinin varlığı veya başvuru sahibinin dağıtım sözleşmesinin taraflarından birinin yöneticisi gibi hareket etmesi.[8]
  • Başarısız bir lisans sahibi de dahil olmak üzere herhangi bir lisans sözleşmesinin varlığı.
  • Başvuru sahibinin, iddia sahibinin hisse sermayesinde önemli bir paya sahip olması[9], yönetim kurulunda bulunması, çalışanı olması.
  • Başvuru sahibinin iddia sahibine ait imajı, lakabı, kelime ve şekil markalarını belirli ürünlerin pazarlamasını teşvik etmek amacıyla kullanma yetkisini içeren bir anlaşmanın varlığı.

Yukarıda sayılan örnekler sınırlayıcı olmamakla birlikte, her vakanın kendi şartları özelinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu konuda Türk hukukunda verilmiş olan “LIFECHEK PLUS”, “LIFECHEK” markaları ile “LIFECHEK” markaları hakkında görülen davada “davacının kötü niyet iddiası konusunda ise davalının davacı ile Astra firması arasındaki önceki ilişkisi ve davacı markalarından haberdar olduğunu ikrar ettiği, bu itibarla davacının 2012 yılından beri tescilli markalarının varlığından haber olmasına karşın,…” kararında davalının, davacının satışa sunum hizmetlerindeki faaliyetlerini engelleme amacını taşıdığı, bu anlamda hakkın kötüye kullanılmasından bahsedilebileceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.[10]

Kötü niyet değerlendirmesi yapılırken, başvuru sahibinin kötü niyetli olduğu sonucuna varılabilmesi için taraflar arasındaki ilişkinin doğası ve sözleşmenin türünün tek başına bir önemi yoktur. Bu hususlar incelenerek kötü niyetin varlığına doğrudan karar verilememekle birlikte kötü niyetin varlığının tespitinde asıl önemli olan taraflar arasındaki önceki tarihli bir ilişkinin varlığıdır.

Kötü niyetin varlığına yönelik bütüncül incelemede, anlaşmazlık konusu markayı oluşturan kelimenin veya logo/grafik gösterimin oluşturulduğu kaynak veya koşulların[11] yanı sıra, markanın önceki tarihli kullanımı (“tarihsel kullanım dahil olmak üzere”), özellikle rekabet halinde olan işletmelerce kullanımı gibi hususlar da dikkate alınmalıdır.

Başvuru sahibinin marka başvurusunu yaptığı andaki niyeti hakkında yapılacak olan analizde, aşağıdaki hususlar bilgi sağlayabilecektir:

  • Anlaşmazlık konusu markada yer alan kelimenin/logonun geliştirilmesini/yaratılmasını kimin gerçekleştirdiği ve yaratılmasının ardındaki nedenler.
  • Anlaşmazlık konusu markanın, başvuru sahibinin başka bir hakkından, örneğin bir işletmenin ticari unvanından kaynaklanıp kaynaklanmadığı ve bu hakkın nasıl kullanıldığı.

İçtihatta kötü niyetli bir başvurunun öncülü olarak, başvuru sahibinin üçüncü bir tarafın aynı veya benzer bir işareti kullandığını bilmesi veya bilmek zorunda olmasının kabul edileceği belirtilmiştir. Lindt davasına göre, bu gereklilik sadece üçüncü tarafın işaretini AB sınırlarında kullanımına ilişkindir. Tsoutsanis, ABAD’ın bu yaklaşımını Lindt davasında kötü niyetin sadece AB içindeki önceki kullanımına dayandırmasından kaynaklanmış olabileceğini belirtmiştir. [12] Bununla birlikte, AB sınırları dışına uzanan daha geniş bir yaklaşım benimsendiği belirtilen son tarihli kararlar da bulunmaktadır. [13]

Ortak uygulama metni bu hususta, tarihsel kullanımı da kapsayacak şekilde, ihtilaflı olan anlaşmazlık konusu markanın kullanımına ilişkin olarak AB pazarıyla kalınmayıp, AB üyesi olmayan başka bir ülkede gerçekleştirilen önceki kullanımın da dikkate alınabileceğini belirtmiştir.

Kötü niyetin değerlendirilmesinde, ihtilaflı markanın tesciline yol açan olayların kronolojisi de bir faktör teşkil edebilmektedir. [14] Bu bağlamda, somut olayda kötü niyet değerlendirilmesi yapılırken gerçekleşen olaylar dizisinin de incelenmesi ve kronolojik olarak analiz edilmesi gerekmektedir[15]. Metinde, bu analizin, üye devletlerin Fikri Mülkiyet Ofisleri de dahil olmak üzere ilgili makamların, başvuru sahibinin anlaşmazlık konusu markanın başvurusunu yapma sebeplerini anlamalarına yardımcı olabileceği belirtilmiştir.

AB içtihadından çıkarılan aşağıdaki olaylar bu faktör kapsamında değerlendirilebilecektir:

  • İhtilaf konusu markanın başvurusu öncesinde veya sırasında, başvuru sahibi ile iddia sahibi arasında herhangi bir anlaşmazlık olup olmadığı.
  • İhtilaf konusu markanın başvurusu sırasında taraflar arasındaki iş ilişkisinin durumu (iş ilişkisinin sona erip ermediği veya bozulup bozulmadığı).
  • Taraflar arasındaki ilişkinin sona erdiği durumlarda, iş ilişkisinin sona ermesi ile anlaşmazlık konusu markanın başvurusunun yapılması arasında geçen süre.
  • İhtilaf konusu markanın başvurusundan önceki dönemde, iddia sahibinin mali durumu ve itibar düzeyi gibi durumlar da dahil olmak üzere, iddia sahibinin piyasadaki konumunun değişip değişmediği.
  • İhtilaf konusu markanın başvurusunun zamanlaması.

Ayrıca anlaşmazlık konusu markanın tesciline kadar (veya tescilinden hemen sonra meydana gelen) olayların kronolojisinin analizinin, başvuru sahibinin, iddia sahibinin daha önce aynı/benzer bir hakkı kullandığını bilip bilmediği veya bilmesi gerekip gerekmediği gibi diğer faktörler hakkında da bilgi sağlayabildiği unutulmamalıdır.

Ortak uygulama metninde, ihtilafa konu markanın tescilinin arkasında iş stratejisi de dahil olmak üzere dürüst bir ticari mantığın bulunmamasının da kötü niyetin varlığına bir gösterge teşkil edebileceği belirtilmiştir. [16] EUIPO tarafından verilmiş güncel bir kararda (04.04.2024 tarihli – C 54 505 sayılı karar), ihtilaf konusu markanın, markanın temel işlevlerini yerine getirmediği ve iptal edilmesi için göz önünde bulundurulması gereken unsurlar arasında “başvuru sahibinin ticari stratejisinde mantık bulunmaması” faktörü sayılmıştır.

Marka işlevini, özellikle de kaynak gösterme temel işlevini yerine getirmeyen ve;

(i) Dürüst bir ticari mantık olmaksızın yalnızca başvuru sahibinin daha önceki diğer haklarının koruma kapsamını artırmayı ve/veya,

(ii) Dürüst bir ticari mantık olmaksızın üçüncü tarafların gelecekte (tanımlanan malların ve/veya hizmetlerin tamamı veya bir kısmı ile ilgili olarak) aynı/benzer mallar ve/veya hizmetler için aynı/benzer hakları tescil ettirmesini veya kullanmasını engellemeyi amaçlayan başvuruların kötü niyetle yapılmış sayılacağının kabul edilebileceği de belirtilmiştir. [17]

Üye devletlerin Fikri Mülkiyet Ofisleri de dahil olarak bu konudaki ilgili makamların karşılaşması muhtemel bazı durumlar vardır. Bu durumlardan biri, bir başvuru sahibinin yalnızca başvuruyu yaptığı sırada pazarladığı mal ve/veya hizmet kategorileri için değil, aynı zamanda gelecekte pazarlamayı planladığı veya düşündüğü diğer mal/hizmet kategorileri için de marka tescili talep etmiş olmasıdır. Bu durum meşrudur ve tescil için uzun bir mal ve/veya hizmet listesi sunulması, başvurunun kötü niyetle yapıldığı anlamına gelmeyecektir. Bununla birlikte, marka tescil başvurusunda belirli mal ve hizmetlere pratiği, ilgili mal ve hizmetlere yapay (göstermelik) biçimde yer veriliyorsa ve bunun ardında dürüst bir ticari mantık bulunmuyorsa, kötü niyetin göstergesi olarak kabul edilebilir.

ABAD Genel Mahkemesi’nin T-663/19 sayılı MONOPOLY kararı, yineleme başvuruları sonucunda tescil edilmiş markaların sadece bu nedenle iptal edilmeyeceğini ve bu markaların başvuru anında kötü niyetle yapılıp yapılmadığı yönünde inceleneceğini de gösteren bir karardır. Kararda marka sahibinin bu markanın tescili için başvuruda bulunurken izlediği amaçlar ve ticari mantığa ilişkin makul açıklamalar sunması gerektiğine yer verilmiştir. [18]

ABAD Genel Mahkemesi’nin T-335/14 sayılı DoggiS (fig.) kararında; başvuru sahibince sunulan delillerin, davacılara ait markalarla aynı hizmetleri ve bu hizmetlerin sağlanması için vazgeçilmez olan malları kapsayan daha önceki markalarla neredeyse aynı olan bir marka için neden başvuruda bulunulduğuna dair herhangi bir açıklama getirmediği dile getirilmiş ve buna ek olarak, başvuru sahibinin, bu eylemini haklı çıkaracak herhangi bir ticari mantığın varlığına dahi dayanmadığı belirtilmiştir. Başvuru sahibinin, anlaşmazlık konusu marka için başvuruda bulunduğu sırada davacılara ait önceki markaların varlığından haberdar olmadığı yönünde argümanlar sunması da kötü niyetin var olmadığını ispatlamaya yetmemiştir.

Yukarıda verilen örnekler, marka başvurusunun arkasında herhangi bir ticari bir mantık olmadığı gösteren kararlara ilişkindir. Ancak, daha önce de belirtildiği üzere durum ve koşullar her olay özelinde değerlendirilmekte olup, ihtilaf konusu markanın başvurusunun yapılmasının arkasında dürüst bir ticari mantık olduğunu gösteren örnek davalar da bulunmaktadır.

Marka başvurusu sahibinin kötü niyetli olduğuna dair iddiaların nesnel ve tutarlı olan delillerle desteklenmesi gerekmektedir. Yukarıda bahsedildiği üzere mal ve hizmet listesinin uzunluğu kötü niyet için gösterge oluşturmamaktadır. T-33/11 sayılı Bigab kararında, başvuru sahibinin yalnızca başvuruyu yaptığı sırada ticaretini yaptığı mal ve hizmetler için değil, aynı zamanda piyasaya süreceği diğer mal ve hizmetler için de markanın tescilini istemesinin makul olduğu belirtilmiştir.[19] Aynı kararda ilaveten, başvuru tarihinden önce markanın kullanıldığı üye devlet sayısının artmasının, başvuru sahibinin markasını AB markası olarak tescil ettirmek amaçlı başvurusu için makul bir neden olduğu, bunun dürüst bir ticari mantığı gösterdiği belirtilmiştir.

Ortak uygulama metnine, başvuru sahibi tarafından iddia sahibinden talep edeceği maddi tazminat da kötü niyetin değerlendirilmesinde ilgili bir faktör olabilecektir. Bu durumun mantığı, başvuru sahibinin önceki hakkın varlığını bildiğine ve bu nedenle de tazminat talep ettiği hususunu gösterir kanıtların varlığına dayanmaktadır. Ancak belirtilmesi gereken husus şudur ki, marka başvurusunun, spekülatif biçimde maddi kazanç elde etmek ve deyim yerindeyse önceki hak sahibinin maddi kaynaklarından yararlanarak kolay kazanç elde etmek amacıyla yapıldığının bariz olduğu durumlarda, bu tip haller kötü niyetin varlığına yönelik gösterge teşkil edebilecektir.

Başvuru sahibinin davranışlarının/eylemlerinin bir örüntüye sahip olması, marka başvurularında kötü niyetin değerlendirilmesinde dikkate alınması gereken ilgili bir faktör olabilmektedir.

Bu tip durumlara örnek olarak; başvuru sahibinin ‘NEYMAR’ markasının tescili için başvuruda bulunduğu gün, aynı zamanda başka bir ünlü futbolcunun adını içeren başka bir markanın tescili için de başvuruda bulunmuş olması veya başvuru sahibinin hukuka aykırı bir başvuru stratejisi oluşturmuş olması (örneğin, başvuru sahibinin kendisine AB markalarını engelleme amaçlı rüçhan hakkı sağlamak için tescil ücretini ödemeden zincirleme ulusal başvurular yapması veya benzer pratiği kullanım zorunluluğunun ortadan kalkacağı beş yıllık tescil süresinin dolmasına yakın tarihlerde uygulaması) veya başvuru sahibinin, belirli bir itibara sahip olan bazı üçüncü taraf markalarını bu markaların sahiplerinin rızası ve/veya onlarla imzalanmış bir lisans anlaşması bulunmaksızın tescil ettirmek için başvuruda bulunmuş olması verilebilir.

Başvuru sahibinin davranış/eylem örüntüsünün kötü niyetin göstergesi olarak kabul edilebileceği hallere ilişkin bir diğer örnek ise; başvuru sahibinin veya ona bağlı gerçek/tüzel kişilerin, karşı tarafı ve hatta incelemeden sorumlu otoriteleri aşırı yük altına sokarak (örneğin çok fazla sayıda marka iptal talebi yapılması) marka sistemini kötüye kullanması olabilecektir.

22 Mart 2024 tarihinde yürürlüğe giren CP 13 sayılı “Kötü Niyetle Yapılmış Marka Başvuruları” başlıklı AB ortak uygulama metni, bu yazıda okuyucularımıza detayları ve arka planıyla aktarılmıştır.

Ortak uygulama metni, EUIPO ve AB üyesi ülkelerin marka inceleme ofislerinin 22 Haziran 2024 tarihi itibarıyla uygulamaya sokmakla yükümlü olduğu ilke ve değerlendirmeleri içermektedir. Kötü niyetli marka başvurularının reddedilebileceği veya tescil edilmiş olmaları halinde hükümsüz kılınabileceği haller hakkında yol gösterici nitelikteki metnin, Türkiye için de marka vekilleri, ofis bünyesindeki uygulayıcılar ve diğer ilgililer bakımından yol göstereceği olduğu kanaatindeyiz.

Cansu ÇATMA BİLEN

cansucatma1@gmail.com

Başak Ayşe ORTAK

basakortak006@gmail.com

Önder Erol ÜNSAL

unsalonderol@gmail.com

Mayıs 2024


DİPNOTLAR

[1] Aksi görüş için bkz. Yargıtay 11. HD, T. 12.06.2017, E. 2016/618 K. 2017/3606, www.kazanci.com.tr,

Erişim Tarihi 04.04.2024.

[2] Yargıtay 11. HD, T. 13.03.2017, E. 2015/13241 K. 2017/1472, www.kazanci.com.tr, Erişim Tarihi 04.04.2024.; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, T. 16.07.2008, E. 2008/11- 501 K. 2008/507, www.kazanci.com.tr, Erişim Tarihi 04.04.2024.

[3] https://iprgezgini.org/2024/03/21/abad-genel-mahkemesi-hepsiburada-karari-turkiyede-taninmis-bir-markanin-ucuncu-kisilerce-avrupa-birliginde-izinsiz-tescili-de-kotu-niyet-kapsaminda-degerlendirileb/

[4] 12/04/2012, R 645/2011-1, SIMCA EU-T-327/12.

[5] 13/12/2012, T-136/11, PELİKAN, EU:T:2012/689, § 49. Aksi yönde verilmiş olan bir karar için bkz. 21/04/2021, T-663/19, MONOPOLY, EU:T:2021/211, § 75. 

[6] 19/10/2022, T-466/21, Lio (fig.) / El Lio (fig.) et al., EU:T:2022/644, § 39-41.  

[7] 20/10/2020 R 351/2020-4, “HAMILTON § 49.

[8] Judgment Of The General Court (Tenth Chamber) 17 March 2021 Case T‑853/19

[9] EUIPO Cancellation Division C 56 528 kararında başvuru sahibi ile EUTM No 15 090 831 Code Red’in önceki sahibi arasındaki ilişkiye açıklık getiren ve şirketlerde %100 hisseye sahip olduğunu teyit eden beyanı sonrasında kötü niyetin varlığına karar verilmiştir.

[10] Yargıtay Kararı-11. HD., E. 2020/6772 K. 2022/1943 T. 15.3.2022 (https://www.lexpera.com.tr/ictihat/yargitay/yargitay-11-hukuk-dairesi-esas-no-2020-6772-karar-no-2022-1943-11-hukuk-dairesi-e-2020-6772-k-2022)

[11] 12/09/2019, C-104/18 P, STYLO & KOTON (fig.), EU:C:2019:724, § 46

[12] Intellectuele Eigendom en Reclamerecht (IER), Vol. 6, pp. 566-568, 2010

(file:///C:/Users/user/Downloads/SSRN-id2003557.pdf)

[13] GC 28 January 2016, T-335/14, José-Manuel Davó Lledó v. Office for Harmonisation in the Internal Market (Trade Marks and Designs) (OHIM) (hereinafter José-Manuel Davó Lledó v. OHIM (DOGGIS)); GC, 29 September 2021, T-592/20, Univers Agro EOOD v. European Union Intellectual Property Office (EUIPO) (hereinafter Univers Agro EOOD v. EUIPO (AGATE)).

[14] In the context of this overall analysis, account may also be taken of the origin of the contested sign and its use since its creation,the commercial logic underlying the filing of the EUTM application, and the chronology of events leading up to that fling (28/01/2016, T-674/13, GUGLER, EU:T:2016:44, § 76

[15] EUIPO Cancellation Division C 54 505 kararında, ihtilafta karşılaşılan olayların kronolojisinin, anlaşmazlık konusu markanın başvurusunun yapılmasının ardında dürüst bir ticari mantık olmadığını gösterdiği belirtilmiştir.

Başka örnek davalar: 14/02/2012, T-33/11, BIGAB, EU:T:2012:77, § 21; 08/05/2014, T-327/12, Simca, EU:T:2014:240, § 39; 26/02/2015, T-257/11, COLOURBLIND, EU:T:2015:115, § 68

[16] 14/02/2012, T-33/11, BIGAB, EU:T:2012:77, § 21; 08/05/2014, T-327/12, Simca, EU:T:2014:240, § 39; 26/02/2015, T-257/11, COLOURBLIND, EU:T:2015:115, § 68

[17] EUIPO Decision on Cancellation No C 54 505

[18] https://iprgezgini.org/2021/07/08/bir-tekrar-markasi-olarak-monopoly-abad-genel-mahkemesi-tarafindan-kotu-niyetli-kabul-edildi/

[19] https://ankarabarosu.org.tr/serve/file/76e8fe44-8d04-11ed-b1e7-000c29c9dfce/fmr2021-1.pdf

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN YENİ COĞRAFİ İŞARETLER TÜZÜĞÜ HEDEFE VARDI!

Avrupa Birliği (AB) Parlamentosundaki 28 Şubat 2024 tarihli oylamanın ardından, 26 Mart’ta resmen kabul edilen coğrafi işaret hakkındaki tüzük teklifi, 23 Nisan 2024 tarihinde AB Resmi Gazetesinde yayımlanarak kesinleşti.

11 Nisan 2024 tarihli ve 2024/1143 sayılı AB Tüzüğü; gıda-tarım ürünleri, şaraplar ve distile alkollü içkilerde coğrafi işaret ve diğer kalite göstergelerine ilişkin koruma şartlarını birleştiriyor, sadeleştiriyor ve güçlendiriyor. Bu kapsamda gıda-tarım ürünleri hakkındaki 1151/2012 sayılı AB Tüzüğü yürürlükten kalkarken diğer ürünler hakkındaki tüzükler de değişikliğe uğruyor.

2024/1143 sayılı AB Tüzüğü, 13 Mayısta yürürlüğe girecek. Ancak AB üyesi ülkelerdeki ulusal prosedürlerle ilgili Madde 10(4) ve (5) ile, denetim sistemiyle ilgili bazı usullere yönelik Madde 39(1) ve Madde 45 için yürürlük tarihi 1 Ocak 2025.

2024/1143 sayılı Tüzüğün, 26 Martta gerçekleşen kabulünün ardından 28 Martta IPR Gezgini’nde yayımlanan “AVRUPA BİRLİĞİ’NİN BİRLEŞTİRİLMİŞ, SADELEŞTİRİLMİŞ VE GÜÇLENDİRİLMİŞ YENİ COĞRAFİ İŞARETLER TÜZÜĞÜ FINISH ÇİZGİSİNE VARMAK ÜZERE!” başlıklı yazımızda, konu hakkında öngörülen yenilik ve değişikliklere ilişkin değerlendirmelerimize yer vermiştik.

Gonca ILICALI

Nisan 2024


Kaynak:

https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=OJ:L_202401143

Neden 26 Nisan? Dünya Fikri Mülkiyet Günümüz Kutlu Olsun!



Bu yazı, yazarın 26 Nisan 2019 tarihinde yayımlanmış aynı başlığa sahip yazısının güncelleştirilmiş halidir.


Bugün 26 Nisan Dünya Fikri Mülkiyet Günü ve gün dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de çeşitli etkinliklerle kutlanıyor.

Bu yazıda camiamız için özel bir gün olan Dünya Fikri Mülkiyet Günü’nün tarihçesinden ve neden 26 Nisan’da kutlandığından bahsedeceğiz.

1999 yılının Ağustos ayında Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO)’nın yıllık genel kurulu öncesinde, Çin Halk Cumhuriyeti Fikri Mülkiyet Ofisi, WIPO Genel Müdürüne aşağıdaki yazılı teklifi gönderir.


Öneride; 21. yüzyılda fikri mülkiyetin sosyal ve ekonomik kalkınmayı destekleyen en önemli faktörlerden birisi olacağı, fikri hakların gerek gelişmiş gerekse de gelişmekte olan ülkeler bakımından önemi gibi hususlardan bahsedilerek ve fikri haklar konusunda toplumun farkındalığının yükseltilmesi gerekliliğinin altı çizilerek, 26 Nisan gününün WIPO tarafından “Dünya Fikri Mülkiyet Günü” olarak kabul edilmesi ve her yıl anılan tarihte kutlanması önerilmektedir.

26 Nisan gününün seçilmesinin nedeni, WIPO’nun resmi anlamda kuruluşunu simgeleyen Dünya Fikri Mülkiyet Örgütünü Kuran Sözleşme’nin 26 Nisan 1970 tarihinde yürürlüğe girmesidir.

Çin Halk Cumhuriyeti’nin önerisi 1999 yılı WIPO Genel Kurulunun gündemine alınır ve teklif kabul edilir.

2000 yılından itibaren de 26 Nisan günü tüm dünyada Dünya Fikri Mülkiyet Günü olarak kutlanmaya başlanır.

Dünya Fikri Mülkiyet Günü 2001 yılından itibaren her yıl farklı bir temayla kutlanmaktadır. Bu temaları listeleyelim (https://www.wipo.int/web/ipday/archives):

2001 – Geleceği Bugün Yaratmak (Creating the Future Today)

2002 – Yaratıcılığı Cesaretlendirmek (Encouraging Creativity)

2003 – Fikri Mülkiyeti İşiniz Yapın (Make Intellectual Property Your Business)

2004 – Yaratıcılığı Cesaretlendirmek (Encouraging Creativity)

2005 – Düşün, Hayal Et, Yarat (Think, Imagine, Create)

2006 – Bir Fikirle Başlar (It Starts with an Idea)

2007 – Yaratıcılığı Cesaretlendirmek (Encouraging Creativity)

2008 – İnovasyonu Kutlamak ve Fikri Mülkiyet İçin Saygıyı Teşvik Etmek (Celebrating innovation and promoting respect for intellectual property)

2009 – Yeşil İnovasyon (Green Innovation)

2010 – İnovasyon – Dünyayı Bağlamak (Innovation – Linking the World)

2011 – Geleceği Tasarlamak (Designing the Future)

2012 – Vizyon Sahibi Mucitler (Visionary Innovators)

2013 – Yaratıcılık – Yeni Nesil (Creativity – The Next Generation)

2014 – Sinema Filmleri Bir Küresel Tutku (Movies – a Global Passion)

2015 – Yerinden Kalk, Ayağa Kalk. Müzik İçin (Get Up, Stand Up. For Music.)

2016 – Dijital Yaratıcılık: Kültürü Yeniden Hayal Etmek (Digital Creativity: Culture Reimagined.)

2017 – İnovasyon – Yaşamı Geliştirmek (Innovation – Improving Lives)

2018 – Değişimi Güçlendirmek: İnovasyon ve Yaratıcılıkta Kadınlar (Powering Change: Women in Innovation and Creativity)

2019 – Altına Uzanmak: Fikri Mülkiyet ve Spor (Reach for Gold: IP and Sports)

2020 – Yeşil Bir Gelecek İçin Yenilik Yap (Innovate for a Green Future)

2021 – Fikri Mülkiyet ve KOBİ’ler: Fikirlerinizi Pazara Taşımak (IP & SMEs: Taking your ideas to market)

2022 – Fikri Mülkiyet ve Gençlik: Daha İyi Bir Gelecek İçin İnovasyon (IP and Youth: Innovating for a Better Future)

2023 – Kadınlar ve Fikri Mülkiyet: İnovasyon ve Yaratıcılığı Hızlandırmak (Women and IP: Accelerating innovation and creativity)

2024 – Fikri Mülkiyet ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri: Ortak Geleceğimizi İnovasyon ve Yaratıcılıkla İnşa Etmek (IP and the SDGs: Building our common future with innovation and creativity)


WIPO internet sayfasında Dünya Fikri Günü için özel bir sayfa yer almaktadır:

https://www.wipo.int/web/ipday/2024-sdgs/index

Sayfa içeriğinde bu özel gün için dünya genelindeki etkinlikleri gösteren özel bir sekme de bulunmaktadır:

https://www.wipo.int/ip-outreach/en/ipday/2024/events-calendar.html

Sekmede 2024 yılında Türkiye’de düzenlenen bazı etkinliklere de yer verilmiştir. (Etkinliğin eklenmesi için organizatörler WIPO’ya etkinlik hakkında bildirim yapmalıdır.)


Dünya Fikri Mülkiyet Gününün kısa tarihçesini aktardığımız yazının, 26 Nisan simgesel tarihinin neden seçildiği ve günün ana teması hakkında okuyucularımıza fikir verdiğini umuyoruz.

Dünya Fikri Mülkiyet Günümüz kutlu olsun!

Önder Erol ÜNSAL

Nisan 2024

unsalonderol@gmail.com

Avrupa Birliği Yapay Zeka Yasası Onaylandı: Peki Telif Hakları Bakımından Neler İçeriyor?


* Yapay Zeka Yasası 13 Mart 2024 tarihinde Avrupa Parlamentosu üyeleri tarafından onaylandı. Söz konusu yasa telif hakları bakımından doğrudan bir düzenleme içermemekle birlikte, yasanın 53. maddesinde yapay zeka sağlayıcılarına getirilen yükümlülükler ile telif hakları ihlallerinin de önüne geçilmek istendiği görülmektedir.


Bildiğimiz üzere ChatGPT, BERT, LaMDA, DALL-E2 gibi pek çok örneğine rastladığımız ve metin, görüntü, ses gibi verileri işleyerek özgün içerik oluşturmaya imkan tanıyan üretken yapay zeka modelleri günümüzde yaygın olarak kullanılır hale gelmiştir.

Yapay zeka modellerinin yoğun olarak kullanılmaya başlanması ile birlikte alandaki yasal boşluğun doldurulması ihtiyacı daha da güçlenmiştir. Özellikle yapay zeka modellerinden kaynaklanan riskleri önlemek ve yapay zeka sağlayıcılarının yükümlülüklerini belirlemek için etkili bir yasa çalışması yapılması gerekliliği uzunca süre tartışılmıştır.1

Bu husus geçtiğimiz yıllarda Avrupa Parlamentosu’nun gündeminde de önemli bir yer tutmuştur. Avrupa Komisyonu tarafından 2021 yılında tanıtılan ve alanda öncü bir çalışma olan Yapay Zeka Yasa tasarısı ile diğer hususların yanı sıra yapay zeka sağlayıcılarının yükümlülüklerinin çerçevesi çizilmeye başlanmıştır.

Takip eden süreçte tasarı ilgili komite tarafından önerilerle birlikte Avrupa Parlamentosu’na iletilmiş ve Parlamento tarafından 14 Haziran 2023 tarihinde kabul edilmiştir. 09 Aralık 2023 tarihinde ise Parlamento ve Konsey müzakerecileri Yapay Zeka Yasasının son hali üzerinde geçici bir anlaşmaya varmışlardır.2 Nihayetinde, Yapay Zeka Yasası, Avrupa Parlamentosu üyeleri tarafından 523 lehe, 46 aleyhe ve 49 çekimser oy sonucunda 13 Mart 2024 tarihinde onaylanmıştır.3 İlgili yasa kademeli olarak uygulanacak olup, yasanın 2025-2026 yıllarında tamamen uygulanabilir hale gelmesi beklenmektedir.4

Yasa dünya genelinde bu alanda bilinen ilk5 yasal düzenleme olması sebebiyle kanaatimizce büyük öneme sahiptir. Avrupa Birliği (“AB”) içerisinde pazar işleyişini iyileştirmek, insan odaklı ve güvenilir yapay zeka teknolojisinin benimsenmesini teşvik etmek, yapay zeka sistemlerinin zararlı etkilerine karşı sağlık, güvenlik, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve çevrenin korunması da dahil olarak temel hakların üst düzeyde korunmasını sağlamak ve yeniliği desteklemek bu yasanın temel amaçları arasında sayılmıştır.

Peki Yapay Zeka Yasası telif hakları bakımından neler içermektedir?

Belirtmek gerekir ki yapay zeka yasası doğrudan doğruya telif haklarına ilişkin düzenlemeler içermemektedir.

Yasa temelde yapay zeka sistemlerinin AB içinde piyasaya sunulması, hizmete sokulması ve kullanımı için harmonize olmuş kurallar belirlemekte, yapay zeka teknolojilerini çeşitli risk kategorilerine göre sınıflandırmakta, belirli tip yapay zeka uygulamalarını yasaklanmakta ve yüksek riskli yapay zeka sistemleri için özel kurallar ve bu sistemleri işletenler için yükümlülükler getirmektedir.

Yasanın yapay zeka sağlayıcılarının yükümlülüklerini düzenleyen 53. maddesi ise telif hakları ile ilişkilendirilebilecek niteliktedir. Bu kapsamda yapay zeka sağlayıcılarının;

a) Eğitim süreçleri de dahil olmak üzere yapay zeka modelinin teknik dokümantasyonunu hazırlamaları, güncel tutmaları ve talep edilmesi halinde bu dokümantasyonu Yapay Zeka Ofisi6’ne ve ulusal yetkili makamlara sunmaları,

b) Genel amaçlı yapay zeka modelini kendi yapay zeka sistemlerine entegre etmeyi planlayan yapay zeka sistem sağlayıcılarına bilgi ve belgeleri hazırlamaları, güncel tutmaları ve erişilebilir kılmaları,

c) Avrupa Birliği telif hakkı yasalarına uygunluğu sağlayacak surette ve Dijital Tek Pazarda Telif Haklarına ve Bağlantılı Haklara İlişkin 2019/790 sayılı Direktif’in metin ve veri madenciliği amaçlarıyla kullanımlara ilişkin olarak haklara getirilen istisna ve sınırlamaları düzenleyen 4(3) maddesi uyarınca, hak sahiplerine kullanımlar bakımından çekince koyarak kullanıma izin vermeme imkanı7 sağlamaları,

d) Yapay Zeka Ofisi tarafından sağlanan şablona göre, yapay zeka modelinin eğitimi için kullanılan içerik hakkında yeterince ayrıntılı bir özet hazırlamaları ve kamuya açık hale getirmeleri gerekmektedir.8

Görüleceği üzere ilgili düzenlemelerden özellikle c ve d bendinde aktarılan yükümlülüklerin telif hakları ile bağlantısı bulunduğu görülmekte ve yükümlülükler bir arada değerlendirildiğinde yapay zeka sağlayıcıların mevcut yasal düzenlemeler uyarınca üçüncü tarafların telif haklarına saygılı ve bunları gözeterek hareket edeceği, yapay zekayı eğitirken kullandıkları verileri kamu ile paylaşacakları, hak sahiplerinin ise kullanıma izin vermemek yönünde belirleme yapabilecekleri mekanizmaları9 sağlayacakları bir çerçeve çizilmektedir.

Bu hususların her birinin olası ihlallerin önüne geçmeyi; hak sahiplerine koruma imkanı sağlarken, yapay zeka sağlayıcılarına ise faaliyetleri açısından önceye nazaran daha belirli bir hukuki zemin getirmeyi amaçladığı görülmektedir.

İlgili yasa kapsamında, doğrudan telif hakları ile ilintili olmasa da şeffaflık yükümlülükleri de ele alınmaktadır. Bu doğrultuda 50. maddede getirilen yükümlülükler arasında yapay zekanın doğrudan kişilerle etkileşim kurduğu hallerin kullanıcıya açıkça bildirilmesi, üretilen içeriğin yapay zeka tarafından oluşturulduğunun işaretlenmesi, duygu tanıma biyometrik kategorizasyon gibi işlemler yapabilen sistemler bakımından bu işlemlere maruz kalan kişilerin bu husus hakkında bilgilendirilmesi ve bunun usulüne ve yasalara uygun surette gerçekleştirilmesi, görüntü, ses veya video içeriği üreten veya manipüle eden, derin taklitler oluşturan (deep fake) bir yapay zeka sisteminin kullanıcılarına içeriğin yapay olarak oluşturulduğunun veya manipüle edildiğinin açıklanması gibi hususlara da yer verilmiştir.

Bunlardan özellikle işaretlemeye ilişkin olan sonuncu yükümlülüğün içeriğin yapay zeka ile meydana getirildiği noktasında bilgilendirici/uyarıcı bir fonksiyonu bulunmaktadır. Bu işaretleme fonksiyonun olası uyuşmazlık hallerinde ilgili makamlar da içerik ile ilgili telif hakkı sahipliği iddiaları ve/veya hak ihlali hallerinde bu hususu gözeterek karar oluşturmasına katkı sağlayabileceğini değerlendirmekteyiz.

Sonuç olarak ilgili yasanın, genel olarak yapay zeka teknolojilerinin kullanımı bakımından belirli, şeffaf, üçüncü kişilerin -telif hakları da dahil- haklarına riayet edilen, ve aykırılık hallerini ise yaptırımlara10 bağlamak suretiyle caydırıcı mekanizmalar öngören bir düzenleme olduğunu söylemek mümkündür. Ancak ilgili düzenlemelerin ihtiyaçları karşılamak noktasında ne kadar yeterli olacağı ancak uygulama ile netlik kazanacak olup, alandaki gelişmeler kapsamında yasal düzenlemelerin şekillenmeye devam edeceği şüphesizdir.

İlgili yasanın yapay zeka sistemleri tarafından üretilen çıktıların eser niteliği ve/veya bunlar üzerinde olası telif hakkı sahipliği ve hak ihlali halleri bakımından herhangi bir düzenleme içermemesi karşısında ise bu noktaların aydınlatılması, en azından bu aşamada, yine mahkemelere bırakılmış gibi görünmektedir.

Mutlu YILDIRIM KÖSE                                         

mutluyildirimkose@gmail.com

Havva Yıldız

havvayildiz24@gmail.com

Su YÜCEL

suyucel3@gmail.com

Nisan 2024


DİPNOTLAR

1 https://digital-strategy.ec.europa.eu/en/policies/regulatory-framework-ai

2 https://artificialintelligenceact.eu/developments/

3 https://www.europarl.europa.eu/news/en/press-room/20240308IPR19015/artificial-intelligence-act-meps-adopt-landmark-law

4 https://www.europarl.europa.eu/doceo/document/A-9-2023-0188-AM-808-808_EN.pdf

5 https://www.europarl.europa.eu/topics/en/article/20230601STO93804/eu-ai-act-first-regulation-on-artificial-intelligence

6 https://digital-strategy.ec.europa.eu/en/policies/ai-office Yapay Zeka Ofisi Avrupa Komisyonu tarafından yapay zeka uzmanlık merkezi olarak ve birlik içinde yeknesak bir yönetim sistemi belirlemek maksadıyla kurulmuştur.

7 https://enterprise.gov.ie/en/consultations/consultations-files/summary-articles-of-directive-eu-2019-790.pdf İlgili düzenleme yasal olarak erişilebilir çalışmaların metin ve veri madenciliği amaçlarıyla çoğaltılması ve ekstraksiyonuna izin verme yükümlülüğü yaratır. Ancak hak sahiplerinin kullanıma izin vermeme durumu söz konusu ise o halde bu istisna uygulama alanı bulmayacaktır. Bu türden çoğaltma eylemlerine metin ve veri madenciliği amaçları için gerektiği sürece devam edilebilecektir.

8 https://www.europarl.europa.eu/doceo/document/TA-9-2024-0138_EN.html

9 Bu husus doktrinel kaynaklarda “opt-out” yani halihazırda kullanıma izin verilmiş kabul edilen bir halde hak sahibinin yapacağı belirleme ile izin vermediği yönünde iradesini ortaya koyması ve kullanımı yasaklamasını ifade eden mekanizmalara tekabül edecek şekilde yorumlanmaktadır.

10 İlgili yasanın “Yaptırımlar” başlıklı 99. maddesinde  ise, diğer hususların yanı sıra, şeffaflık yükümlülüklerine aykırılık  ile yapay zeka sağlayıcıları, yetkilendirilmiş temsilcileri, ithalatçılar, dağıtıcı ve sair her bir aktör bakımından ise yasada tarif edilen belirli yükümlülüklere aykırılık halinde 15 milyon Avro ve ihlali gerçekleştiren bir işletme olması durumunda, hangisi yüksek ise, ya ilgili miktar ya da önceki mali yılın toplam dünya çapındaki yıllık cirosunun %3’üne tekabül eden tutar üzerinden;  yanlış, eksik veya yanıltıcı bilgi sağlanması halinde 7,5 milyon Avro ve ihlali gerçekleştiren bir işletme olması durumunda, hangisi yüksek ise, ya ilgili miktar ya da önceki mali yılın toplam dünya çapındaki yıllık cirosunun %1’ine tekabül eden tutar üzerinden idari yaptırım uygulanacağı belirtilmektedir.

Bir Makaleden, “Patent” Sözcüğü Tanımında Resmî Değişikliğe

Bir düşüncenin ifade edilmesi, bir savın ortaya konulması; tarihe not düşmek, ilgililerin konu üzerinde düşünmesini sağlamak, düşünceyi kabul ettirmek gibi herhangi bir amaca yönelik olabilir. Amaca gerçekleşmesi şüphesiz mutluluk vericidir. Ancak bazen ifade edilen düşünce, amaçlanandan farklı sonuçlar ve etkiler doğurabilir. Okumakta olduğunuz yazı da IPR Gezgini’nde yayımlanmış bir yazının ortaya çıkardığı beklenmedik bir sonucun gelişim sürecine ilişkindir.

8 Eylül 2022 tarihinde okumakta olduğunuz yazının yazarlarından Osman Umut KARACA tarafından kaleme alınan ve IPR Gezgini’nde yayımlanan “Fikrî Mülkiyet Hukuku Terminolojisine Dair Süreğen bir Sorun: “Patent” Sözcüğünün Hatalı Kullanımı” başlıklı yazıda,[1] “patent” sözcüğünün hatalı kullanımının, Türk Dil Kurumu (TDK) tarafından hazırlanan ve güncellenen Güncel Türkçe Sözlük’te de karşılık bulmasına ilişkin tespitlere, eleştirilere ve bu durumun muhtemel hukuki ve teknik nedenlerine değinilmişti.

Yazının yayımlanmasının ardından, okumakta olduğunuz yazının yazarlarından Dr. Ayşegül DEMİRCİOĞLU, yazıyı okuduğunu, kendisinin de bir fikrî mülkiyet sözlüğü çalışması olduğunu, “patent” sözcüğünün tanımına ilişkin önerilerin yanında, birkaç farklı öneriyi de bir araya getirerek TDK’ye sunma teklifinde bulunmuş ve bunun üzerine hazırlanan metin, bu yazının yazarları tarafından TDK’ye sunulmuştur.

TDK yetkilileri tarafından yapılan sözlü geri bildirimde; hatalı olduğunu belirttiğimiz tanımların sözlüklerden çıkarılamayacağı, sözlüklerin kelimelerin yalnız terim anlamlarını değil, toplumda kabul görmüş anlamlarını da içerdiği, ancak doğru tanıma ilişkin önerilerin, yapılacak incelemeler neticesinde mevcut tanımlara eklenebileceği belirtilmiştir. Bu bildirimden yaklaşık bir buçuk yıl sonra TDK Sözlükleri üzerinden yaptığımız kontrollerde, önerilerimizden birinin “patent” sözcüğünün ikinci sıradaki anlamı olarak Güncel Türkçe Sözlük’e eklendiği tespit edilmiştir.

Özet olarak belirtiğimiz süreç sonunda gerçekleşen yukarıdaki değişiklik; bir emeğin karşılık ve değer görmesi, eksik ya da hatalı olarak değerlendirdiğimiz bilgilerin resmî düzeyde değişimine katkı sağlaması bakımından mutluluk vericidir. TDK’ye değişiklik önerisi sunulması fikrinin ortaya çıkmasından sürecin sonuçlanmasına kadar destek veren TDK Önceki Dönem (1993-2000) Yürütme Kurulu Üyesi Sayın Prof. Dr. İsmail PARLATIR‘a teşekkür ederiz.

Osman Umut KARACA

osmanumutkaraca@hotmail.com

Ayşegül DEMİRCİOĞLU

aysegul.demircioglu@gmail  

Nisan 2024


[1] Yazı için bkz. https://iprgezgini.org/2022/09/08/fikri-mulkiyet-hukuku-terminolojisine-dair-suregen-bir-sorun-patent-sozcugunun-hatali-kullanimi/ (03.04.2024).

Hatırlatma: IPR Gezgini İstanbul Buluşması 24 Nisan Akşamı Yapılacak – Katılım Taleplerinizi Bekliyoruz!



IPR Gezgini dostlarıyla 24 Nisan Çarşamba akşamı İstanbul’da buluşacak. Buluşmayı bir kez daha hatırlatıyor ve katılım taleplerinizi bekliyoruz. Detaylı bilgiyi aşağıda okuyabilirsiniz.


IPR Gezgini, Fikri Haklar camiamızı bir araya getirmeye devam ediyor! 10. yılımızı kutladığımız bu dönemde buluşmalarımızın bizim için ayrı bir anlamı da var.

Ankara’da yılda en az bir kez yaptığımız IPR Gezgini buluşmasını 24 Nisan Çarşamba akşamı (saat 18.30-19.00 civarında başlayacak şekilde) bu kez İstanbul’da yapacağız. Buluşma mekanımız “Bosphorus Brewing Company” olacak.

Bosphorus Brewing Company – adres: Yıldız Posta Caddesi No:1/1A Gayrettepe, İstanbul; web sitesine bu bağlantı aracılığıyla erişebilirsiniz.

Konseptimizi Ankara’daki buluşmalarla aynı şekilde yapacağız, fiks bir ücret olmayacak ve herkes yediğini – içtiğini kendisi ödeyecek.

Buluşma kesinleşmiş olsa da mekandaki organizasyon bakımından yaklaşık katılımcı sayısı hakkında fikir sahibi olmamız gerekiyor. Dolayısıyla, katılmak isteyenlerden beklentimiz, katılım niyetlerini ve kaç kişi olacaklarını bize iprgezgini@gmail.com adresine gönderecekleri bir e-posta veya sosyal medya paylaşımları için özel mesaj ile bildirmeleri olacak. Bu sayede yaklaşık katılımcı sayısı hakkında fikir sahibi olacak ve organizasyonu daha kolayca gerçekleştirebileceğiz. Katılacaklarını önceki duyurulara yanıt vererek önceden bildiren dostlarımızın yeniden yazmalarına ise gerek bulunmuyor.

Organizasyona ilişkin yardımları için sevgili Zeynep Seda Alhas’a çok teşekkür ediyoruz.

iprgezgini@gmail.com adresine veya sosyal medya hesaplarımıza göndereceğiniz katılım bildirimlerinizi bekliyoruz!

IPR Gezgini

Nisan 2024

iprgezgini@gmail.com

Yapay Zeka Patentleri Dost mu Düşman mı?


Günümüzde adını sıklıkla duyduğumuz ve bazen insan odaklı eylemlerin yerine dahi kullanılan yapay zeka, her geçen gün etki alanını genişletmekle farklı sektör ve işlerde karşımıza çıkmaktadır. Günlük hayatta sadece merak edilen şeylerin sorulduğu bir araçtan ziyade artık yapay zekanın daha “akıllıca” ürünler ortaya koyduğu görülmektedir. Bu nedenle artık yapay zeka sadece bir arama motoru değil, aynı zamanda daha derin konularda bilgi veren, araştırmalar yapan, hatta icatlara konu olabilecek buluşlar ortaya koyan akıllı bir varlık olarak karşımıza çıkıyor. Ancak yapay zekanın bu gelişimi ilerledikçe bazı tartışmalı durumları da beraberinde getiriyor. Bu tartışmalardan bizim ilgilendiğimiz kısım ise yapay zekanın fikri mülkiyet hakları ile olan ilişkisi ve daha da spesifik olmak gerekirse yapay zekanın ortaya koyduğu patentlerin hak sahipliği tartışmaları. Bu konuda en güncel kararlardan biri olan DABUS karar(lar)ı İngiltere’de ve fikri mülkiyet dünyasında yankı uyandırmıştı. IPR Gezgini’nde de bu konu ele alınmıştı, ilgili yazıları https://iprgezgini.org/category/yapay-zeka-ve-fikri-mulkiyet-haklari/ kategorisinde bulabilirsiniz.

Bu alanda oldukça ünlenen ve son zamanlarda yapay zeka patentlerine ilişkin çoğu davada ismini gördüğümüz Prof. Ryan Abbott; yapay zeka tarafından ortaya konulan buluşların patent hukukunun hedeflerine ulaşmak için önemli olduğunu ileri sürüyor. Bu bakış açısına göre, yapay zeka tarafından oluşturulan buluşlara ilişkin patentler, yaratıcı yapay zekanın gelişimine katkıda bulunurken, aynı zamanda yapay zekanın ürettiği çıktıların değerinin artmasına ve özel bilgilerin ticari sır olarak saklanması riskinin azaltılmasına da katkıda bulunmaktadır.  Ancak yapay zekanın ortaya koyduğu buluşların patent hukukuna ilişkin olumlu gelişmeleri tartışılırken insan dışı bir makinenin buluşçu olarak değerlendirilmesi pek de kabul görmemektedir. Özellikle bazı mahkeme kararlarına ve görüşlere göre yapay zeka patentleri insan faaliyetlerini taklit eden ve en azından şimdilik bunun ötesine geçmeyen bir oluşumu ifade ediyor.

Son zamanlarda güncel kararların verildiği Birleşik Krallık Fikri Mülkiyet Ofisi (UKIPO), ulusal yapay zeka stratejilerini yayımlarken fikri mülkiyet alanında da yapay zekanın önemli olduğuna değinse de, yapay zekanın ortaya koyduğu buluşların akıbeti ile ilgili herhangi bir çıkarımda bulunulmamıştır. Ancak Birleşik Krallık’ın yaklaşımını güncel mahkeme kararlarından anlamak zor değil, zira en güncel kararlardan biri olan DABUS kararında açıkça yapay zekanın buluşçu olamayacağını ortaya koyarak yapay zeka patentlerine karşı tutumunu göstermiştir. Bu karara yönelik eleştirilerde, yapay zeka patentlerine izin verilmesiyle patent sürecinin kısalacağı ve daha fazla patentin ortaya çıkacağı vurgulanmaktadır. Yapay zeka patentlerinin mevcudiyeti, patent sürecini hızlandırarak Birleşik Krallık’ı uluslararası arenada daha rekabetçi hale getirecek ve daha fazla fayda ve kazanç sağlayacaktır. Ancak, bu hedefe ulaşmak için yapay zeka ve patent yasaları arasındaki belirsizliklerin giderilmesi yerinde olacaktır.

Birleşik Krallık’tan farklı olarak bazı ülkelerde ise yapay zeka bakımından umut verici yaklaşımlar benimsenmiştir. Yine DABUS örneği üzerinden gidecek olursak, DABUS’un kurucusu Dr. Thaler İngiltere, Avustraly, ve Güney Afrika gibi birçok yerde patent başvurusu yapmıştır. Birleşik Krallık tarafından verilen karar kadar popüler olmasa da diğer ülkelerin yaklaşımlarının farklılığı konuyu daha da enteresan hale getirmektedir. Özellikle Avustralya Federal Mahkemesi tarafından verilen karar yapay zeka patentleri için oldukça pozitifti. Her ne kadar ilk başvuruda Avustralya Patent Ofisi tarafından reddedilse de Dr. Thaler pes etmeyerek bu kararı mahkemeye taşımış ve Federal Mahkeme hakimi konuyu farklı yönden ele almıştır. Burada dikkat çeken nokta; mahkeme tarafından Patent Kanunu incelendiğinde, icatçının “insan” olması gerektiğini belirten kesin bir ifadenin aslında bulunmadığıdır. Yani kanunda icatçının tanımlanmaması aslında bir boşluk yaratmıştır denebilir. Bu noktaya değinen mahkeme, Patent Ofisi’nin kararını tekrar incelenmesi için geri gönderse de Avustralya Patent Ofisi, Federal Mahkeme’nin kararına itiraz etmiştir. Nihayetinde, Yüksek Mahkeme’ye giden dosyada, patentin bir insan çabasının sonucu ortaya konduğu ve insan dışında bir makine veya yapay zekanın bu sürece dahil olsa dahi kendi başına buluşçu olarak nitelendirilemeyeceği belirtilerek Federal Mahkeme’nin kararı bozulmuştur. Aslında, Federal Mahkeme de başvuruyu tamamen kabul etmekten ziyade mevcut yasal düzenlemedeki (Patent Kanunu) eksikliği işaret etmiş ve bunun inovasyon ile yaratıcılığı teşvik edeceğini belirtmiştir.

İncelenen bu iki ülkede yapay zeka patentlerine karşı farklı yollar izlense de yapay zekanın ürettiği icatların patentlenemeyeceği sonucuna varıldı. Peki bu yapay zekanın ortaya koyduğu patentin korunduğu bir yer yok mu? Var! Güney Afrika. Evet, Güney Afrika Birleşik Krallık ve Avustralya’dan farklı bir yaklaşım sergileyerek DABUS’u buluşçu olarak kabul etmiş ve nihayetinde yapay zeka patentlerine kucak açmıştır. Ancak Güney Afrika’nın bu kabulünü incelediğimizde yalnızca şekli şartlar bakımından patent başvurusunu incelediğini ve buluşçudan ziyade yenilik ve sanayiye uygulanabilirlik kriterlerinin araştırıldığı görülmektedir. Avustralya’daki gibi yasalarında da açıkça buluşçunun insan olması gerektiği yazmadığından bu patentin verildiği düşünülüyor. Zira birçok hukukçu ve sektörde önde gelenler tarafından eleştiriler alan bu karara ilişkin patent ofisi tarafından yayınlanan detaylı bir inceleme ve açıklama ne yazık ki bulunmuyor.

Yukarıda görüldüğü üzere mevcut düzende yapay zeka patenti almak bazı eleştirilen istisnalar dışında mümkün değildir. Ancak patent yasalarını ve anlaşmalarını incelediğimizde; Patentin temel amacının bireylere fayda sağlamaktan ziyade topluma fayda sağlamak olduğu görülür. Dolayısıyla bir buluşa patent verilmesi, buluşa ilişkin doğal bir hakkın teyidinden ziyade kamu alanına yeni ve değerli bilgiler aktarmanın karşılığı bir ödüldür. Bu nedenle bireylerin çıkarlarından ziyade toplumun çıkarlarına odaklanmak gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında yapay zeka buluşlarının patent haklarıyla korunmasının toplum açısından faydalı olacağı sonucuna varabiliriz. Zira, Ryan Abbott’un savunduğu üzere, yapay zekanın ortaya koyduğu buluşlar, bir insanın uzunca süre üzerinde zaman harcadığı ve insan gücünün büyük oranda kullanıldığı buluşlara nazaran daha kısa süreli ve kolay sonuca ulaşmayı sağlar.

Örneğin, ilaç gibi patent korumasının önemli rol oynadığı sektörlerde araştırma ve geliştirme kısmı yüksek maliyetli olabilir. Dolayısıyla bu sektörlerde yapay zeka tarafından üretilen buluşların patentlerle korunması, şirketlerin araştırma ve geliştirme süreçlerini otomatikleştirmesine olanak tanıyarak inovasyonu kolaylaştırmanın yolunu da açabilecektir. Örneğin, patent sürecinin oldukça karmaşık ve uzun sürdüğü ilaç sektöründe yapay zeka buluşlarının patentlenmesi ile oldukça büyük bir kolaylık sağlanabilecektir. Böylece ilaçların bazıları daha ulaşılabilir hale gelebilir ve bunun toplumsal faydayı hedefleyen bir sonuç olduğunu söyleyebiliriz.

Ancak, bu görüşün karşısında duran bir diğer görüşte olanlar ise doğru ve güvenilir çıktılar sağlamak için yapay zeka sistemlerinin özellikle medikal sektörlerde tam otomatik hareket edemediği ve dolayısıyla insan faktörünün bu durumda göz ardı edilemeyeceği yönünde. Bu halde de yapay zekanın henüz tam otomasyona geçmediği ve bu nedenle tek başına bir buluşçu kriterini karşılayamayacağı düşünülüyor. Kaldı ki yukarıda incelenen ülkelerin verdiği kararlarda da asıl sorun bu, yapay zekanın hala insan faktörü olmaksızın çalışması mümkün görülmediğinden özerk bir buluşçu olarak değerlendirilemiyor.

Bu nedenle, patent hukukunun kapsayıcı hedeflerine ulaşabilmek için yapay zeka buluşlarının tam olarak işleyebilmesi ve dolayısıyla patentlere konu olabilmesi bugünün değil geleceğin sorunu olmalıdır. Yapay zekanın şimdi olmasa bile gelecekte daha da gelişeceği göz önünde bulundurularak bu düzenlemelerin üzerinde çalışılması gerekiyor. Çünkü yapay zeka, sanılanın ötesinde değerli çıktılara sahip buluşlar bulabilecek ve yarattığı ürünlerin bir şekilde korunması gerekeceği için patent kurallarının da buna göre revize edilmesi gerekecek.

Sonuç olarak, yapay zekanın çeşitli sektörler üzerindeki genişleyen etkisi ve yapay zeka tarafından üretilen buluşların ortaya çıkışı, patent haklarına odaklanarak, özellikle fikri mülkiyet alanında karmaşık hukuki soruları gündeme getirdi. Bunlardan en tartışmalı olanı ise yapay zekanın mucit olup olmayacağı yönündeki endişeler denebilir, çünkü tartışmalar bunun ötesine ne yazık ki geçemedi. Başta Birleşik Krallık olmak üzere çoğu ülkede kabul görmeyen bu yaklaşım, Güney Afrika gibi bazı coğrafyalarda sınırlı da olsa kabul görmüştür. Büyük veri setlerini hızlı bir şekilde analiz etme yeteneği de dahil olmak üzere yapay zekanın yeni yetenekleri, patent hukukunda geleneksel inovasyon kavramına ilişkin tartışmaları tetiklemektedir. Zira hızla gelişen bu teknolojik ortamda yasaların artık eskidiği ve insan dışında bazı süjelerin de sisteme dahil olduğu göz ardı edilmemelidir. Kaldı ki robotik bir çağa doğru gittiğimiz açıkça görülürken yapay zekaya vatandaşlık dahi verildiği bir dünyada toplumun yararına olabilecek buluşlar bakımından patent korumasının sağlanması herhalde bizler için olumlu etki doğuracaktır. Yine de bu durum, toplumun bazı kısımlarına korkutucu da gelebilmektedir. Bu nedenle bu yazının başlığını herkes bir de bu bilgiler ışığında değerlendirerek sorgulamalıdır. Yapay zeka patentleri dost mu düşman mı?

Yeliz BAŞARAN KAYA

Nisan 2024

yelizbasarankaya@gmail.com

Birleşik Krallık Temyiz Mahkemesinden Tasarımların Sınırlandırılmasına Yönelik “Aydınlatıcı” Bir Karar: M&S v Aldi Arasındaki Işıklı Cin Likörleri Uyuşmazlığı


Geçtiğimiz yıllarda “tırtıl pastası” üzerinden yaşadıkları hukuki uyuşmazlığın çözümü şöyle dursun, rakip firmalar Marks and Spencer (“M&S”) ve Aldi arasındaki fikri ve sınai haklar ihlal sorunları gündemden düşmez oldu. Yaklaşık 3 yıl önce, kendilerine ait “Colin the Caterpillar” pastasının telif hakkını korumak için Aldi’ye karşı yasal işlem başlatan M&S, bu sefer ışıklı bir Noel cini nedeniyle başka bir yasal çekişme içindeydi.

Geçtiğimiz ay, Birleşik Krallık Temyiz Mahkemesi Fikri Mülkiyet Girişim Mahkemesi Hâkimi Hacon, Aldi’nin “ışıklı bir şişede altın pullar içeren cin likörleri” satışında M&S’nin “altın pullar içeren likör… [ile] şişenin içindekileri aydınlatan bir LED ışığı” tescilli tasarımlarının haklarına tecavüz teşkil edip etmediğini belirledi. Bu kararın içeriğini ve uyuşmazlığın evveliyatını hatırlamak için, Mart 2023 tarihinde Büşra Bıçakcı’nın kaleme aldığı yazıya https://iprgezgini.org/2023/03/13/birlesik-krallik-mahkemelerinin-tasarim-benzerligini-degerlendirme-kriterleri/  adresinden ulaşabilirsiniz.

Davanın geçmişine değinecek olursak, 2020 sonbaharında M&S, Noel dönemi öncesinde “Light Up Snow Globe” isimli cin likörü serisini kamuoyuna sundu. Seri, şişenin duvarlarına uygun şekilde Noel teması işlenmiş ve kış havası veren birkaç tescilli cin şişesi tasarımına sahipti ve çalkalandığında içindeki altın pullar adeta kar taneleri gibi asılı kalıyordu. Hatta bahsi geçen cin şişesinin içerisindeki kış atmosferli şablonun aydınlatılması ve daha da Noel havası verebilmek için şişenin tabanına LED ışık yerleştirilmişti.

Kasım 2021’de ise Aldi, ışıklandırma işlevine sahip ve tıpkı M&S’in tasarımlarına olduğu gibi yenilebilir altın pullar içeren “Infusionist” cin likörü serisini satmaya başladı. M&S’in davasının temeli, Aldi’nin ürünlerinin, kendi tescilli tasarımlarını ihlal ettiği yönündeydi.


İlk Derece Mahkemesinin Kararı

Hâkim Hacon, Aldi’nin “Infusionist” şişelerinin M&S’in yukarıdaki görselde yer verilen dört tescilli tasarımını (“Tescilli Tasarımlar“) ihlal ettiğine ve Tescilli Tasarımlardan farklı bir genel izlenim yaratmadığına karar verdi. Kanaatimizce Hâkim Hacon’un bu karara varırken ileri sürdüğü 2 temel gerekçe önem arz etmektedir:

  • İlgili kararda, tasarım kısıtlamalarına ilişkin hükümlerin yorumlanması, tasarım özgürlüğünün sadece teknik faktörlerle değil, aynı zamanda ekonomik ve tüketici odaklı faktörlerle de sınırlandırılabileceğini kabul etmekte.
  • Dahası, gerçekten sadece teknik işlev tarafından dikte edilen özellikler ile kısmen teknik olan ancak esasen “tasarımcı tarafından yapılan estetik seçimlerin sonuçları” oldukları için kısıtlama olarak sayılmayan özellikler arasında bir ayrım getirildi.

Söz konusu karara itiraz eden Aldi, davayı Temyiz Mahkemesine taşıyarak ilgili tasarımların kamuoyuna sunulduğu hoşgörü süresinin davaya etkisi, M&S’in tescilli tasarımlarının rüçhan tarihinin davaya etkisi, cin şişesi tasarımının genel tasarım külliyatı (“design corpus”) ve tasarımların karşılaştırılması yönünden kararın iptalini talep etti.

Temyiz Mahkemesinin Kararı

27 Şubat 2024 tarihli kararıyla Temyiz Mahkemesi, Hâkim Hacon’un kararını yerinde buldu ve M&S’in şişeleri ile Aldi’nin şişeleri arasındaki farklılıkların tüketici nezdindeki genel izlenimi değiştirmeyecek / etkilemeyecek kadar küçük olduğunu belirtti.

İlgili kararda tasarımların koruma kapsamı bakımından çarpıcı nitelikte olduğunu düşündüğümüz belli noktalara yer vermekteyiz:

  • Şişelerin İçindeki Aydınlatma (LED) Sisteminin Tasarımlar Arasındaki Benzerlik Değerlendirmesine Etkisi:

Aldi, temyizinde şişelerin arasındaki renk farklılığının, M&S’in şişelerinin içerisinde koyu renk sıvı bulunması ve/veya şişenin koyu renkli olmasından kaynaklandığını ileri sürdü.

Oysa Temyiz Mahkemesi, düzgün incelendiğinde şişelerin koyu-açık renk farkının tamamen ışıklandırma sebebiyle olduğuna kanaat getirdi. Bu sebeple tarafların tasarımlarının aslında hepsi şişe içerisinde LED aydınlatma içermekte ve Aldi’nin tasarımlarında bu bakımdan bir yenilik olmadığı tespit edildi.

  • Tasarımların Koruma Kapsamının Belirlenmesinde Ürün Göstergelerinin Yardımı:

Temyiz Mahkemesi kararında, eğer bir üçüncü kişi sicilde ışık içeren şişe tasarımlarını araştırıyorsa, sadece Tescilli Tasarımlardaki çizimleri inceleyerek bunların böyle bir ışık gösterip göstermediğinden emin olmayacağından ve tasarımların kullanılmasının amaçlandığı ürünün “ışıklı cin şişesi” olduğu ifadesinin ürün göstergesinde yer almasının olası belirsizlikleri ortadan kaldırdığından bahsetti.

Bu şekilde, entegre ışığın dahil edilmesine ilişkin vardığı sonuç üzerinden, başka ilgili bir noktaya da açıklık getirildi. Tescil belgesinde yer alan “ürün göstergesinin” tescil ile sağlanan korumanın kapsamını tanımlayamayacağını kabul etmekle birlikte, resimde neyin gösterildiğine ilişkin bir belirsizliği gidermek ve bu anlamda tescilli tasarımın koruma kapsamının yorumlanmasına yardımcı olmak için sağlanan ürün açıklamasına güvenilebileceğine karar verdi.

  • Hoşgörü Süresinin Etkisi, Tecavüz Yönünden Değerlendirmeyi de Kapsar mı?

İlk Derece Mahkemesinde M&S’in tescilli tasarımlarının rüçhan tarihinin (15 Aralık 2020) etkisi ve 15 Aralık 2019’da başlayan 12 aylık hoşgörü süresinin etkisi nedeniyle, kamuoyuna sunma süresi içinde piyasaya sürülen M&S ürünlerinin 1 tanesi hariç hepsinin ilgili “tasarım külliyatı” kapsamı dışında kalması gerektiğine karar verilmişti.

Aldi bu karara karşı; tescilli tasarım sahibinin 12 aylık hoşgörü süresi içerisinde yapılan kamuoyuna sunumların, tecavüz iddiası bakımından “tasarım külliyatı” içerisinde dikkate alınmaması gerektiği kanaatinin hukuka aykırı olduğunu ve alınmadığı takdirde dahi tüm tasarımların sunumlarının dikkate alınmaması gerektiği yönündeki kararın isabetsiz olduğunu ileri sürerek itiraz etti.

Temyiz Mahkemesi Aldi’nin yukarıda belirtilen itirazlarını haksız buldu ve İlk Derece Mahkemesinin kararını onayarak, “bir tasarımın hoşgörü süresi içerisinde kamuoyuna sunulması, tasarımın yenilik ve ayırt edici karakter kriterleri bakımından tescil edilebilirliği değerlendirilirken dikkate alınmaması gerektiğini, öte yandan tecavüz bakımından buna yönelik açık bir hüküm olmadığından, söz konusu hoşgörü süresi içerisinde kamuoyuna sunulan tasarımların dikkate alınmamasının haksız olduğunu” belirtti.

Bu açıklamasına gerekçe olarak Temyiz Mahkemesi, şayet hoşgörü süresi içerisinde kamuoyuna sunulan ürünlerin tecavüz iddiası bakımından değerlendirme kapsamına tabi olsalardı, hoşgörü süresinin amacının ortadan kalkacağını ifade etti. Dolayısıyla, hoşgörü süresinin sınırlı bir istisna olduğu ve bu süre boyunca tescilli bir tasarımın kamuoyuna sunulmasının, tecavüz değerlendirmesi kapsamındaki “tasarım külliyatının” değerlendirilmesinde dikkate alınmaması gerektiğini söyledi.

Ancak, ilgi çekici bir şekilde, Temyiz Mahkemesi bu istisnanın tescilli bir tasarımın diğer varyasyonları için geçerli olmadığını ifade ederek, eğer bir tasarımcı birkaç farklı tasarımı piyasada test ediyor ancak sadece bir tanesini tescil ettirmeye karar veriyorsa, o zaman kalan tasarımların, bazı durumlarda tescil ettirmeyi seçtiği tasarımın koruma kapsamını etkileyebileceği (veya ortadan kaldırabileceği) riskini kabul etmesi gerektiği yönünde görüş belirtti.

  • Tıpkı Hoşgörü Süresi Gibi, Rüçhan Tarihinin de Etkisi Hem Hükümsüzlük Hem de Tecavüz İddiaları Bakımından Mevcuttur:

İlk Derece Mahkemesi, tescilli tasarımların ortalama tüketici nezdinde bıraktığı genel izlenimin, tasarımların ilgili rüçhan tarihlerindeki haliyle değerlendirilmesi gerektiğini belirtmişti. Aldi ise bu kararın usule aykırı olduğunu, davanın sözlü duruşması esnasında bu hususa ilişkin olarak taraflar arasında ihtilaf bulunmadığını ve tasarımların başvuru tarihlerinin dikkate alınması gerektiğini söyleyerek itiraz etti.

Temyiz Mahkemesi ise, yine Aldi’nin argümanlarını mantıksız bularak, tıpkı hoşgörü süresi gibi rüçhan tarihinin de hem hükümsüzlük hem de tecavüz yönünden etkili olan bir kavram olduğunu, zira tasarımların tüketici üzerinde yarattığı “genel izlenimi” belirlediğine kanaat getirdi. Dolayısıyla Aldi’nin bu yöndeki itirazları da reddedildi ve İlk Derece Mahkemesinin, tasarımların bıraktığı genel izlenimin rüçhan tarihi itibariyle değerlendirilmesi haklı bulundu.

Sonuç

Genel olarak bakıldığında, tescilli tasarımları konu eden davalarda koruma kapsamı için referans genelde tasarımın şablonuna/çizimine bakılarak belirlenmektedir. Oysa ki önümüzdeki M&S v Aldi kararıyla birlikte, koruma kapsamının belirlenmesinin zor olduğu durumlarda söz konusu tasarım çizimlerinin anlaşılmasına yardımcı olmak adına ürün göstergelerinin dikkate alınabilecek olduğunu belirtmesi, ileri zamanlardaki tasarım uyuşmazlıkları için yararlı bir kapı açmıştır.

Aynı zamanda Temyiz Mahkemesi, hoşgörü süresi boyunca tescilli tasarımın kendisinin kamuoyuna sunulmasının, tescilin hükümsüz kılınmamasını sağlamak için hoşgörü süresinin  amacını korumaya dikkat etti. Söz konusu sürenin bir istisna ve kapsamının sınırlı olduğunu, bu tasarım üzerindeki varyasyonların kamuoyuna sunulmasının ise kapsama girmeyeceği belirtildi.

Dolayısıyla, bu tür varyasyonlar “tasarım külliyatının” bir parçasını oluşturacak ve uygulama söz konusu olduğunda bir tasarımcıya sağlanan korumanın kapsamını potansiyel olarak sınırlayacaktır. Tescilli bir tasarımın, tasarım külliyatından önemli ölçüde ayrı olarak değerlendirilebildiği durumlarda, bıraktığı genel izlenimin başka bir tasarımdan ayırt edilmesi daha zor olacaktır.

Bu durumda, hâlihazırda tescilli bir tasarımı ilham kaynağı olarak kullananlar (veya kullanılmayan bir piyasadan yararlanmak isteyenler) için, mevcut tasarımlar ve bunların dikkat çekici özellikleri hakkında durum tespiti yapmalarının önemini vurgulamak isabetli olacaktır. Belki de en iyi tavsiye, hangi tasarımların test edileceği konusunda dikkatlice düşünmektir. Ayrıca, gelecekte potansiyel tecavüz edenlere karşı hak iddia edebilme gücünün etkilenmemesi için, tescilden önce tasarımı kamuoyuna sunmaktan mümkün mertebede kaçınılması en güvenli opsiyon olabilir.

Mine GÜNER                              

mine.guner@gmail.com           

Doğa GİRİNTİ

dgirinti@gmail.com

Nisan 2024

IPR Gezgini İstanbul Buluşması için 24 Nisan Akşamını Takviminize Kaydedin – Katılım Taleplerinizi Bekliyoruz!



IPR Gezgini dostlarıyla 24 Nisan Çarşamba akşamı İstanbul’da buluşacak. Buluşmayı bir kez daha hatırlatıyor ve katılım taleplerinizi bekliyoruz. Detaylı bilgiyi aşağıda okuyabilirsiniz.


IPR Gezgini, Fikri Haklar camiamızı bir araya getirmeye devam ediyor! 10. yılımızı kutladığımız bu dönemde buluşmalarımızın bizim için ayrı bir anlamı da var.

Ankara’da yılda en az bir kez yaptığımız IPR Gezgini buluşmasını 24 Nisan Çarşamba akşamı (saat 18.30-19.00 civarında başlayacak şekilde) bu kez İstanbul’da yapacağız. Buluşma mekanımız “Bosphorus Brewing Company” olacak.

Bosphorus Brewing Company – adres: Yıldız Posta Caddesi No:1/1A Gayrettepe, İstanbul; web sitesine bu bağlantı aracılığıyla erişebilirsiniz.

Konseptimizi Ankara’daki buluşmalarla aynı şekilde yapacağız, fiks bir ücret olmayacak ve herkes yediğini – içtiğini kendisi ödeyecek.

Buluşma kesinleşmiş olsa da mekandaki organizasyon bakımından yaklaşık katılımcı sayısı hakkında fikir sahibi olmamız gerekiyor. Dolayısıyla, katılmak isteyenlerden beklentimiz, katılım niyetlerini ve kaç kişi olacaklarını bize iprgezgini@gmail.com adresine gönderecekleri bir e-posta veya sosyal medya paylaşımları için özel mesaj ile bildirmeleri olacak. Bu sayede yaklaşık katılımcı sayısı hakkında fikir sahibi olacak ve organizasyonu daha kolayca gerçekleştirebileceğiz. Etkinlik duyurusunu, bayramdan sonraki hafta bir kez daha yapacağız ve katılım taleplerini almaya devam edeceğiz. Katılacaklarını önceki duyurulara yanıt vererek önceden bildiren dostlarımızın yeniden yazmalarına ise gerek bulunmuyor.

Organizasyona ilişkin yardımları için sevgili Zeynep Seda Alhas’a çok teşekkür ediyoruz.

iprgezgini@gmail.com adresine veya sosyal medya hesaplarımıza göndereceğiniz katılım beyanlarınızı bekliyoruz!

IPR Gezgini

Nisan 2024

iprgezgini@gmail.com

Tasarımlarda Hoşgörü Süresine Dair Genel Mahkeme’nin Puma Ayakkabılar ve Rihanna’nın Instagram Paylaşımları Kararı


Avrupa Birliği Adalet Divanı


Hatırlanacağı üzere, Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (“EUIPO”) Üçüncü Temyiz Kurulu’nun 11 Ağustos 2022 tarihinde verdiği R 726/2021-3 sayılı kararda, ayakkabı tasarımının korunmasına ilişkin başvurudan önce tanınan 12 aylık hoşgörü süresine uyulmaması halinde Instagram’da paylaşılan gönderiler nedeniyle tasarımın hükümsüz kılınabileceği ortaya konmuş ve daha önce bir yazımıza konu olmuştu. Söz konusu yazıya bu linkten ulaşılabilir. Bahsedilen karar, Avrupa Birliği Adalet Divanı Genel Mahkemesi (“Genel Mahkeme”) nezdinde temyiz edilmiştir. Genel Mahkeme’nin 6 Mart 2024 tarihinde verdiği T-647/22 sayılı karara ise bu linkten ulaşılabilir. Genel Mahkeme özetle EUIPO Temyiz Kurulu’nu haklı bulmuş olup bu yazımızda uyuşmazlığın arka planıyla birlikte bu kararın önemli kısımlarından bahsedeceğiz.


EUIPO Süreci:

Uyuşmazlık Genel Mahkeme’nin önüne gelmeden önce EUIPO İptal Birimi ve Temyiz Kurulu önündeki süreci hatırlamak adına aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

  • PUMA SE, 26 Temmuz 2016 tarihinde aşağıdaki tabloda yer verdiğimiz ayakkabı ürünleri için EUIPO nezdinde topluluk tasarımı başvurusu yapmıştır. Bu başvuruya da ABD Patent ve Marka Ofisi’ndeki 25 Temmuz 2016 tarihli başvurusundan doğan rüçhan hakkını ileri sürmüştür.
  • Bunun üzerine Handelsmaatschappij J. Van Hilst B. V. (“Hükümsüzlük Talebi Sahibi”) söz konusu topluluk tasarımının hükümsüzlüğü için Temmuz 2019’da AB Topluluk Tasarımı Tüzüğü’nün 5. ve 6. maddeleri uyarınca bu tasarımın yenilik ve ayırt edici nitelik unsurlarını taşımadığını öne sürerek 25(1)(b) uyarınca EUIPO’ya başvurmuştur. 
  • Yenilik ve ayırt ediciliğin bulunmadığına ilişkin sunulan deliller arasında Rihanna’nın Instagram hesabından paylaştığı 16 Aralık 2014 tarihinden beri var olan aşağıdaki gönderilerin yanı sıra Temmuz-Kasım 2015 arasında www.footwearnews.comwww.complex.com  ve www.fashionmovesforward.com gibi internet sitelerinde yayımlanmış internet haberleri de sunulmuştur. Buna göre, Hükümsüzlük Talebi Sahibi, Tasarım Sahibinin 12 aylık hoşgörü süresinden önce olacak şekilde söz konusu tasarımı kamuya açıklamış/sunmuş olduğunu iddia etmektedir. Yine Rihanna’nın bu tasarım konusu ayakkabıyı 2015 yılında New York’ta giydiğinde çekilen fotoğrafların bulunduğu ve bunların yanı sıra söz konusu tasarımın başka ayakkabı üreticileri tarafından da rüçhan tarihinden önce üretilip kamuya sunulduğu, bu sebeple de uyuşmazlık konusu tasarımın yeni olmadığı öne sürülmüştür.

Daha büyük görünüm için lütfen görsellerin üzerine tıklayınız.


  • Tasarım Sahibi PUMA, diğer hususların yanı sıra, Rihanna ile iş birliğinin 2014 sonlarında başladığını, bahse konu ayakkabının bu ortaklığın ilk ürünlerinden olduğunu ve Puma’nın internet sitesi vasıtasıyla 25 Eylül 2015’te 12 aylık hoşgörü dönemi içinde piyasaya sürüldüğünü, uyuşmazlık konusu tasarımın dayandığı “Creeper” ayakkabı modelinin de 2016’da yılın ayakkabısı seçildiğini belirtmiştir. Paylaşılan görüntülerde, ayakkabıların detaylı olarak görünmediğini ve zaten kişisel hesabından paylaşılan tasarımların görüntülerinin ticari hayatın normal seyrinde ilgili kişilerce makul olarak bilinir hale gelmeyeceğini savunmuştur. 
  • EUIPO İptal Birimi, talebi kabul ederek söz konusu topluluk tasarımının önceki tasarım nedeniyle ayırt edici niteliğinin olmadığı gerekçesiyle hükümsüzlüğüne karar vermiştir. Önceki tasarım paylaşımlarının, Rihanna ve Puma arasında Aralık 2014’te başlayan iş birliğinin duyurulmasının geniş bir medya dikkati çekmesinden ötürü muhtemelen ilgili çevrelerce öğrenildiği ve bu görsellerin uyuşmazlık konusu tasarımla örtüşen özelliklerin fark edilebileceği derecede yeterli kalitede olduğu kanaatine varılmıştır. Önceki tasarım hoşgörü süresinden önce satılmamış olsa dahi, internette yayımlama yoluyla kamuya açıklanmış olmasının uyuşmazlık konusu tasarımın yeniliğini ve ayırt ediciliğini öldürmeye yeteceğine karar verilmiştir. 
  • Ardından PUMA, temyiz yoluna başvurmuştur. EUIPO Üçüncü Temyiz Kurulu (“Kurul”), 11 Ağustos 2022 tarihinde verdiği kararla EUIPO İptal Birimi’nin hükümsüzlük kararını doğru bulmuş, itirazın reddine ve hükümsüzlük talebinin kabulüne karar vermiştir.
  • AB Topluluk Tasarımı Tüzüğüne göre önceki tasarımın kamuya sunulduğunu kanıtlayan belgelerin nasıl olması gerektiği düzenlenmemiş olup yalnızca önceki tasarımların varlığını kanıtlayan belgeler ifadesi yer almaktadır. Dolayısıyla, hükümsüzlük talebine gerekçe olan kanıtların ne olacağına karar vermek serbest olmakla birlikte bu belgelerin somut, güvenilir, objektif ve kamuya sunumu ortaya koyar nitelikte olması aranmaktadır. 
  • Rihanna’nın Instagram hesabından 12 aylık hoşgörü süresinin öncesinde paylaşılmış olan ve önceki tasarımın özelliklerinin yeterince anlaşılabildiği kalitede ve açıdaki fotoğrafların Tüzük kapsamında tasarımın kamuya açıklanması olduğu tespit edilmiştir. Bu husus, gönderilerin çok sayıda yorum ve 300.000’den fazla beğeni almış olması ve medyanın oldukça ilgisini çekmiş olmasıyla da desteklenmektedir. Sunulan diğer internet gönderileri de aynı şekilde sayılmıştır. Bu kanıtların objektif ve güvenilir olduğu ve AB Topluluk Tasarımı Tüzüğü m. 7/1 anlamında etkili ve yeterli biçimde önceki tasarımın kamuya sunulduğunun ortaya konduğu değerlendirilmiştir.  
  • Somut olayda, tasarımcının ayakkabı tasarımı geliştirmedeki özgürlüğünün geniş olduğu değerlendirilmiştir. Bu özgürlük, yalnızca ayakkabının ayak ergonomisine uygunluğu, duruş sabitliği ve kullanıcı için rahat ve güvenli olması gibi açılardan sınırlıdır. Bunun dışında, şekil, form, malzeme, renk, desen, süsleme gibi birçok açıdan seçim özgürlüğü söz konusudur. Çok farklı çeşit ayakkabı tasarımı mevcuttur ve daha da yapılabilmesi mümkündür. 
  • Somut olayda, yapılan detaylı inceleme ve karşılaştırma sonucu tasarımların sunulan delillerle benzerlik ve farklılıkları değerlendirildiğinde ve tasarımların örtüştüğü özellikleri gözetildiğinde bilgilenmiş kullanıcı nezdinde aynı genel izlenimi yarattığı kanaatine varılmıştır. Bu karar da temyiz edilmiştir. 

Photo by CHUTTERSNAP on Unsplash


Genel Mahkeme Kararı:

Genel Mahkeme, EUIPO’nun vermiş olduğu kararları doğru ve yerinde bularak nihayetinde davayı reddetmiş olup kararda önemli görülen noktalar aşağıdaki şekilde vurgulanabilir:

  • Öncelikle, bir tasarımın ayırt edici karaktere sahip olup olmadığına ilişkin değerlendirmenin, daha önce kamuya sunulmuş tüm tasarımlar arasından münferit olarak alınan bir veya daha fazla eski tasarımla ilişkili olarak yapılması gerektiği belirtilmiştir. Bu değerlendirmedeki önceki tasarımın, tasarımın ‘bütününü’ veya ‘tüm bileşen parçalarını’ kapsaması gerektiği ve önceki birtakım tasarımların bazı özellikleri ayrıştırılarak bir araya getirilmesi sonucu oluşturulan bir kombinasyonun üzerinden bu değerlendirme yapılamayacağı not edilmiştir.
  • Önceki bir tasarımın kamuya açıklandığının tespit edilebilmesi için iki basamaklı bir analiz yapılmaktadır. Öncelikle bir yanda tasarımın kamuya açıklandığını gösteren olgular, diğer yanda bu kamuya açıklamanın uyuşmazlık konusu tasarımın başvuru veya rüçhan tarihinden daha önce gerçekleşmiş olup olmadığı değerlendirilir. İkinci olarak, söz konusu tasarımın sahibinin bunun aksini iddia ettiği durumda, bu olguların ticaretin olağan akışı içinde Avrupa Birliği içinde faaliyet gösteren ilgili sektörde uzmanlaşmış çevreler tarafından makul bir şekilde öğrenilip öğrenilemeyeceği değerlendirilir. 
  • Bununla birlikte, yukarıda da belirtilmiş olduğu gibi, önceki bir tasarımın piyasada etkin bir şekilde kamuya sunulduğunu kanıtlayan sağlam ve objektif kanıtların ortaya konması gerekir, olasılıklar ve varsayımlar yeterli değildir. Ayrıca sunulan delillerin birbiriyle ilişkili olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu delillerden bazıları, tasarımın kamuya sunulduğunu kanıtlamak için tek başına yeterli olmasa da, diğer belge veya bilgilerle birleştirildiğinde veya birlikte okunduğunda, yine de kamuya sunumun ortaya konmasına katkıda bulunabilir. Son olarak, bir belgenin delil olarak değerinin değerlendirilebilmesi için, o belgenin içerdiği bilgilerin inandırıcılığının ve doğruluğunun teyit edilmesi gerekmektedir. Diğer hususların yanı sıra, belgenin kaynağı, hazırlanma koşulları ile içeriğinin mantıklı ve güvenilir görünüp görünmediği dikkate alınmalıdır.
  • Ardından mahkeme, Instagram’dan alınan ve Rihanna’yı beyaz spor ayakkabı giyerken gösteren gönderilerin tamamının, önceki tasarımın tüm özelliklerinin çeşitli açılardan tanımlanmasını – doğrudan bakarak veya bu fotoğrafları büyüterek – mümkün kıldığını belirlemiştir. Rihanna’nın Aralık 2014’te dünyaca ünlü bir pop yıldızı olduğu, o dönemde hem hayranlarının hem de moda sektöründe uzmanlaşmış çevrelerin Rihanna’nın PUMA’ya kreatif direktörü olma sözleşmesini imzaladığı gün giydiği ayakkabılara özel bir ilgi gösterdiğini gözlemlemek gerektiği de belirtilmiştir. Durum böyle olunca, Aralık 2014’te müziğe ya da kıyafetleri de dahil olmak üzere Rihanna’ya ilgi duyanların azımsanmayacak bir kısmının, söz konusu fotoğrafları yakından incelediği ve ayakkabının özelliklerini anladığı görüşünü kabul etmek son derece mantıklı görülmüştür.
  • Ayrıca, bu 16 ve 17 Aralık 2014 tarihli kamuya sunumu oluşturan olayların, itiraz edilen tasarımın tescili için yapılan başvurunun tarihinden 12 aydan daha öncesine ait olduğu kabul edilmelidir. Dolayısıyla Tüzük’te öngörülen hoşgörü süresinin somut olayda uygulanması mümkün değildir, bu süre aşılmıştır. Bunun için tek bir kamuya açıklama olayının gerçekleşmesi, dolayısıyla örneğin hoşgörü süresinden önceki tarihli ve tasarımın özelliklerinin açıkça anlaşıldığı tek bir gönderinin yayımlanmış olması da yeterli görülmektedir. 

Sonuç olarak, tasarımın başvuru/rüçhan tarihinden ve tanınan 12 aylık hoşgörü süresinden önce kamuya açıklanmaması gerekmekte olup bu açıklama birçok yolla gerçekleştirilebilir ve tasarımın yenilik ve ayırt ediciliğini ortadan kaldırabilir. Özellikle de son derece ünlü ve takip edilen kişilerin Instagram hesaplarında yaptıkları paylaşımların ve hatta kişisel yaşamlarında giydiklerinin dahi kamuya açıklama teşkil edebileceği hususudur. Zira her an, günlerinin en olağan anında dahi paparazzi tarafından fotoğrafları çekilip yayımlanabilmektedir ve bu da tasarımın istenmeden de olsa kamuya açıklanmasına yol açabilir.

Alara NAÇAR SEÇKİN

nacar.alara@gmail.com

Nisan 2024

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN BİRLEŞTİRİLMİŞ, SADELEŞTİRİLMİŞ VE GÜÇLENDİRİLMİŞ YENİ COĞRAFİ İŞARETLER TÜZÜĞÜ FINISH ÇİZGİSİNE VARMAK ÜZERE!

Avrupa Birliği (AB), hazırlık çalışmalarını çok yönlü olarak birkaç yıldır yürüttüğü bir tüzük teklifinde son aşamaya geldi.

28 Şubat 2024 tarihinde AB Parlamentosunda, 19 aleyhte ve 64 çekimser oya karşı 520 lehte oy ile kabul edilen tüzük teklifi, 26 Martta resmen kabul edildi. Tüzük teklifi esas olarak; şimdiye kadar koruma şartları 3 ayrı tüzükle düzenlenmiş gıda-tarım ürünleri, şaraplar ve distile alkollü içkilerde coğrafi işaret ve diğer kalite göstergelerine ilişkin koruma şartlarını birleştiriyor, sadeleştiriyor ve güçlendiriyor. Bu tüzük yürürlüğe girince bazı tüzüklerde değişiklik olacak, bazıları da yürürlükten kalkacak.  

Değişikliğe uğrayacak tüzükler: Tarım ürünleri ortak piyasa düzenlemesi hakkında olan ve şaraplarla ilgili coğrafi işaret korumasını da düzenleyen 1308/2013 sayılı AB Tüzüğü; distile alkollü içkilerin tanımlanması, etiketlenmesi, bu adların diğer gıda ürünleriyle ilgili olarak kullanılması ve bunlarla ilgili coğrafi işaretlerin korunmasına ilişkin 2019/787 sayılı AB Tüzüğü ve AB markasına ilişkin 2017/1001 sayılı AB Tüzüğü.

2017/1001 sayılı Tüzükteki değişiklik hükmü, AB Komisyonunun coğrafi işaretlerle ilgili olarak AB Fikri Mülkiyet Ofisi EUIPO’ya görev verebileceğine ilişkin.  

Yürürlükten kaldırılacak tüzük: gıda-tarım ürünlerine ilişkin coğrafi işaret, geleneksel ürün adı ve diğer kalite göstergeleri hakkındaki 1151/2012 sayılı AB Tüzüğü. Bu, coğrafi işaretlerle ilgili olarak karşımıza en çok çıkan tüzüktür.

Gıda-tarım ürünleri, şaraplar ve distile alkollü içkiler hakkındaki 2 Mayıs 2022 tarihli ve 2022/0089 (COD) sayılı Tüzük Teklifinde birçok yenilik ve değişiklik mevcut. Hepsinin bu yazıda irdelenmesi mümkün değil ancak dikkati ilk çeken hususları aşağıda sıralıyoruz.

Etiketleme tanımı 1169/201 sayılı Tüzüğe; işlenmiş ürün tanımı 852/2004 sayılı Tüzüğe; ürün sertifikasyon kuruluşu tanımı 2017/625 sayılı Tüzüğe; bitki çeşit adı tanımı 2100/94 sayılı Tüzüğe veya 2002/53/EC, 2002/55/EC, 2008/90/EC Direktiflerine; hayvan ırkı adı tanımı 2016/1012 sayılı Tüzüğe; şarap tanımı 1308/2013 sayılı Tüzüğe; distile alkollü içki tanımı 2019/787 sayılı Tüzüğe; şarap ve distile alkollü içkiyi hariç tutan tarım ürünü tanımı bu yeni tüzüğe dayandırılıyor. Bu kapsamda yeni tüzükte geçen “tarım ürünü” kavramını, “şarap ve distile alkollü içki dışında kalan gıda-tarım ürünü” olarak kabul edebiliriz.    

Sadece kayıt tutma ve istatistiki değerlendirme amaçlı olmak üzere, tescile konu ürünler 2, 4 veya 6 haneli sistemler uyarınca sınıflandırılacak. “Kombine nomanklatur (Combined Nomenclature-CN)” olarak adlandırılan bu sistem, 2658/87 sayılı AB Tüzüğüne dayanıyor. 2658/87 sayılı Tüzükle ilgili açıklamalara baktığımızda, bu sistemler için aşağıdaki örneklerin verildiğini görüyoruz.

  • 2 haneli: ‘Bölüm 18  Kakao ve kakao ürünleri’
  • 4 haneli: ‘1806  Çikolata ve kakao içeren diğer gıda ürünleri’
  • 6 haneli: ‘1806 10 — İlave şeker veya tatlandırıcı madde içeren kakao tozu’

1151/2012 sayılı AB Tüzüğünde yer alan ürünlere bazı ilaveler yapılıyor.

  • Coğrafi işaretler için ilave edilen ürünler: Tuz, mannitol, sorbitol, koşineal, uçucu yağlar, albüminoidal maddeler – modifiye nişastalar – yapıştırıcılar, apre maddeleri, sorbitol n.e.p., deriler ve postlar, ham kürkler, mantar, ham ipek ve ipek atıkları, yün ve hayvan tüyü, ham pamuk, atık – karde veya penye pamuk, ham keten ve ham kenevir.
  • Geleneksel ürün adları için ilave edilen ürünler: Hazır yemekler, bira, çikolata ve türevi ürünler, ekmek, hamur işleri ve kekler, şekerleme, bisküviler ve diğer fırıncılık ürünleri, bitki özlerinden yapılan içecekler, makarna ve tuz.

Başvuru hakkı ve devamı taleplerle ilgili olarak “tanınan üretici grubu (recognised producer group)” tanımının getirilmesi, belki de en çarpıcı yeniliklerden. Bu tanım, “tüzel kişiliğe sahip olan ve tüm üreticiler adına hareket eden tek grup olarak yetkili ulusal otoriteler tarafından tanınan resmi bir dernek” şeklinde açıklanıyor. Öte yandan, ispatlanmış tek üreticinin başvuru yapma hakkının bulunmasına dair istisna, yeni tüzükte de yer alıyor.

Şartları uyan üretici gruplarının ilgili AB üyesi ülkeye talebi üzerine ve ülkenin yasalarına uygun şekilde, her bir coğrafi işaret için sadece bir tane üretici grubu tanınacak.

Bir üretici grubu; ilgili coğrafi işaretli ürünün üretim hacminin en az 2/3’üne sahip olan üreticilerinin sayısının en az 2/3’ünün kabul etmesi halinde, tanınan üretici grubu olarak kabul edilebilecek.  

Tanınan üretici grupları; ulusal otoriteler tarafından belirlendiği şekilde ve ilgili ürünün niteliğine göre çiftçiler, çiftlik tedarikçileri, ara işleyiciler ve son işleyiciler dâhil olmak üzere ilgili paydaşların inisiyatifiyle kurulacak. AB üyesi ülkeler; üretici grubunun şeffaf ve demokratik bir şekilde çalıştığını ve coğrafi işaretli ürünün tüm üreticilerinin gruba üyelik hakkından yararlandığını doğrulayacak olup kamu görevlileri, tüketici grupları, perakendeciler ve tedarikçiler gibi diğer paydaşların da üretici grubunun çalışmalarına katılmasını sağlayabilecekler.

Tanınan üretici gruplarının temel sorumlulukları arasında; başvuru hazırlama, iç denetim yapma, koruma elde edilmiş üçüncü ülkeler de dâhil olmak üzere haksız kullanımlara karşı yasal girişimde bulunma, sürdürülebilirlik çalışmaları yapma ve sürdürülebilirlik şartlarının uygulanmasını sağlama, tanıtım ve pazarlama çalışmaları yapma, ekonomik performans ve sürdürülebilirlik analizleri yaptırma, mevcut ve potansiyel üreticilere toplumsal cinsiyeti anaakımlaştırma da dâhil olmak üzere eğitim verme konuları yer alıyor. 

2018/1725 ve 2016/679 sayılı AB Tüzüklerine uygun biçimde kişisel verilerin korunacağına ilişkin hükümler öngörülüyor.

Yeni tüzükte, aksi yönde ifade bulunmadıkça “geographical indication” kavramı; tarım ürünleri ve şaraplar için “geographical indication” ve “designation of origin”, distile alkollü içkiler için de “geographical indication” olarak kabul edilmeli.

Yeri gelmişken, oldukça karıştırılan bir duruma açıklık getirmekte fayda var. Ulusal mevzuatımızda “menşe adı (designation of origin)” ve “mahreç işareti (geographical indication)” kavramlarının ikisini birden karşılamak üzere, yani şemsiye terim olarak “coğrafi işaret” kavramını kullanıyoruz ama bu tanımların kapsamlarında, AB’deki kapsamlarından herhangi bir farklılık bulunmuyor. Gerek AB yasal düzenlemelerinde gerekse uluslararası alanda “geographical indication” kavramı ise; hem ulusal mevzuatımızdaki “coğrafi işaret” gibi şemsiye bir terim olarak, hem de “mahreç işareti” tanımına karşılık olarak kullanılmakta. Kullanım yerine ve şekline göre “coğrafi işaret”in mi yoksa “mahreç işareti”nin mi kastedildiğinin anlaşılması mümkün olabiliyor.    

Üretici grubu (başvuru yapan), AB veya ulusal düzeyde belirlenmiş sürdürülebilirlik şartlarına uygun ilave şartlar belirleyebilecek ve böyle bir durumda bu şartlar başvuruda belirtilecek.

Üçüncü ülke kaynaklı başvuruların da AB’ye, dijital bir sistem üzerinden gönderilebilmesi için teknik altyapı oluşturulacak.

AB Komisyonu başvuruları 6 ayda inceleyecek ve eğer daha fazla süreye ihtiyaç duyacak olursa, gerekçeli biçimde bu durumu başvuru yapana bildirecek.   

AB Resmi Gazetesinde ilan edilen başvurulara itiraz süresi 3 ay. Bu süre içinde yapılan itirazlarda AB Komisyonu, 5 ay içinde tarafları uzlaşmaya davet edecek. 3 ayı aşamayacak uzlaşma görüşmeleri sırasında, taraflardan birinin talebi üzerine en fazla 3 aylık süre uzatımı olabilecek. Görüşmelerin sonuç bildirimi, 1 ay içinde AB Komisyonuna sunulacak ve AB Komisyonu tarafından incelenerek karar verilecek.

Üçüncü ülkeler tarafından yapılacak tescilde değişiklik taleplerinde, talep edilen değişikliğin söz konusu üçüncü ülkede yürürlükte olan coğrafi işaretlerin korunmasına ilişkin kanunlara uygun olduğuna dair kanıt sunulması gerekecek.

Coğrafi işaretlerin koruma kapsamında açıkça alan adlarında, web sitelerinde yer alan bilgilerde ve elektronik ticaret gibi uzaktan satış kanallarında gerçekleşen kullanımlar da dâhil ediliyor.

4 Şubat 2020 tarihinde IPR Gezgini’nde yayımlanan “Yenilenmek Gerek, Ama Dikkatle…” başlıklı yazımızda da değindiğimiz, coğrafi işaretli bir ürünün başka bir ürünün üretiminde bileşen olarak kullanılmasına ilişkin durumlar hakkındaki temel prensiplere, bu kez tüzükte yer veriliyor. Bu şekildeki kullanım, her şeyden önce dürüst ticari uygulamalar çerçevesinde olmalı ve coğrafi işareti zayıflatacak, sulandıracak veya itibarına zarar verecek niteliği bulunmamalı.   

Bileşen olarak kullanılacak coğrafi işaretli ürünün üreticilerinin 2/3’ünün rızası olmadıkça, işlenmiş ürünün adında önceki coğrafi işaret kullanılamayacak. Ayrıca, bileşen olarak kullanılacak coğrafi işaretin doğru biçimde kullanılabilmesi için, söz konusu coğrafi işaretin tanınan üretici grubunun tavsiyede bulunması sağlanacak.

Bileşen olarak kullanılan coğrafi işaretli ürünün miktarı, işlenmiş üründe temel bir karakteristik özellik yaratacak düzeydeyse ve ayrıca işlenmiş üründe, coğrafi işaretli ürünle karşılaştırılabilecek başka hiçbir ürün kullanılmazsa işlenmiş ürünün adında, etiketinde veya reklamında coğrafi işaret kullanılabilecek. Bileşenin yüzdesi etikette belirtilecek.

Coğrafi işaretlerin internet alan adlarında kullanımlarına ilişkin şartlar belirlenmiş. Ayrıca EUIPO tarafından bir alan adı uyarı sistemi kurulacak olup coğrafi işaretlerle ilgili yaptırımların etki alanının ve gücünün artırılması öngörülüyor.

Konuyla ilgili AB amblemleri, belirteçleri ve kısaltmalarının ürün etiketinde ve reklamlarında kullanımları detaylandırılıyor. Bu detayların kapsamında, bileşen olarak kullanılan coğrafi işaretler de mevcut.

Ürünlerin tescile uygunluğunun ve ayrıca tescilli adın piyasadaki kullanımının uygunluğunun sağlanması amaçlarıyla yapılan denetimler hakkında ayrıntılı düzenlemeler mevcut. İlaveten, resmi kontrollere ilişkin 2017/625 sayılı AB Tüzüğüne bağlı olarak geliştirilen bilgi yönetim sistemi başta olmak üzere, çeşitli araçların kullanılması suretiyle AB üyesi devletlerarasında karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma sağlanması öngörülüyor.

Başvuru inceleme ve itiraz aşamaları için EUIPO ile iletişim kurulabileceğine ilişkin düzenlemeler mevcut. EUIPO ile kurulacak ilk iletişimden itibaren en geç 5 yıl içinde, bu görevlerin EUIPO tarafından yerine getirilmesinin sonuçları ve deneyimi hakkında bir rapor hazırlanıp AB Parlamentosuna ve Konseyine sunulacak. Performans izlemesi olarak adlandırılan bu raporda özellikle tarımsal faktörlerin inceleme sürecine entegrasyonu, değerlendirmelerin kalitesi, coğrafi işaretlere ilişkin farklı kaynaklardan yapılan değerlendirmelerin tutarlılığı, görevlerin verimliliği ve kullanıcı memnuniyeti kriterleri rol oynayacak.

AB Komisyonunun uygulama yetkilerini kullanımı, üye devletler tarafından kontrol ediliyor. Bu konudaki mekanizmalara ilişkin kural ve genel ilkeleri belirleyen 182/2011 sayılı AB Tüzüğü kapsamında bulunan Coğrafi İşaretler Komitesi, bu yeni tüzükte öngörülen usuller bakımından AB Komisyonunu destekleyecek. 

Geleneksel ürün adlarına ilişkin şartlar, mevcut hükümlere göre daha açık biçimde düzenlenmiş. Önemle belirtmek gerekir ki, geleneksel ürün adı koruması sadece belirlenen türdeki tarım ürünleri için geçerli, yani distile alkollü içkiler, şaraplar, aromatik şaraplar vb bağcılık ürünleri kapsam dışı kalıyor.   

Kısa süre içinde AB Resmi Gazetesinde yayımlanması beklenen bu yeni tüzüğün yürürlük tarihi, Resmi Gazetedeki ilan tarihini takip eden 20. gün olacak.

Gonca ILICALI

28 Mart 2024


Kaynaklar

https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:52022PC0134R(01)

https://taxation-customs.ec.europa.eu/customs-4/calculation-customs-duties/customs-tariff/combined-nomenclature_en

https://www.consilium.europa.eu/en/press/press-releases/2024/03/26/council-adopts-law-to-strengthen-protection-for-geographical-indications-for-foods-and-drinks/

IPR Gezgini 24 Nisan İstanbul Buluşması Kesinleşti – Katılım Taleplerinizi Bekliyoruz



IPR Gezgini dostlarıyla 24 Nisan Çarşamba akşamı İstanbul’da buluşacak. Buluşmamız kesinleşti, detaylı bilgiyi aşağıda okuyabilirsiniz.


IPR Gezgini, Fikri Haklar camiamızı bir araya getirmeye devam ediyor! 10. yılımızı kutladığımız bu dönemde buluşmalarımızın bizim için ayrı bir anlamı da var.

Ankara’da yılda en az bir kez yaptığımız IPR Gezgini buluşmasını 24 Nisan Çarşamba akşamı (saat 18.30-19.00 civarında başlayacak şekilde) bu kez İstanbul’da yapacağız. Buluşma mekanımız “Bosphorus Brewing Company” olacak.

Bosphorus Brewing Company – adres: Yıldız Posta Caddesi No:1/1A Gayrettepe, İstanbul; web sitesine bu bağlantı aracılığıyla erişebilirsiniz.

Konseptimizi Ankara’daki buluşmalarla aynı şekilde yapacağız, fiks bir ücret olmayacak ve herkes yediğini – içtiğini kendisi ödeyecek.

Buluşma kesinleşmiş olsa da mekandaki organizasyon bakımından yaklaşık katılımcı sayısı hakkında fikir sahibi olmamız gerekiyor. Dolayısıyla, katılmak isteyenlerden beklentimiz, katılım niyetlerini ve kaç kişi olacaklarını bize iprgezgini@gmail.com adresine gönderecekleri bir e-posta veya sosyal medya paylaşımları için özel mesaj ile bildirmeleri olacak. Bu sayede yaklaşık katılımcı sayısı hakkında fikir sahibi olacak ve organizasyonu daha kolayca gerçekleştirebileceğiz. Etkinlik duyurusunu, gelecek hafta ve bayramdan sonraki hafta birer kez daha yapacağız ve katılım taleplerini almaya devam edeceğiz. Katılacaklarını bir önceki duyuruya yanıt vererek önceden bildiren dostlarımızın yeniden yazmalarına ise gerek bulunmuyor.

Organizasyona ilişkin yardımları için sevgili Zeynep Seda Alhas’a çok teşekkür ediyoruz.

iprgezgini@gmail.com adresine veya sosyal medya hesaplarımıza göndereceğiniz katılım beyanlarınızı bekliyoruz!

IPR Gezgini

Mart 2024

iprgezgini@gmail.com

Sloganlardan Oluşan Markaların Ayırt Edici Niteliği: AB Adalet Divanı Genel Mahkemesi “The Science of Care” Kararı (T-97/23)



Avrupa Birliği Adalet Divanı Genel Mahkemesi (“Genel Mahkeme”) 15 Kasım 2023 tarihli T‑97/23 sayılı “The Science of Care” (Bakım Bilimi) kararında, sloganların marka olarak korunmasına ilişkin önemli değerlendirmeler içeren bir karara imza attı.

Başvuru sahibi Medela Holding AG’nin, Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (“EUIPO”) Dördüncü Temyiz Kurulu’nun (Kurul) 2 Aralık 2022 tarihli kararının (R 1163/2022-4) (“Karar”) iptalini talep etmesi üzerine Genel Mahkeme, EUIPO’nun sloganların marka olarak tescili hususundaki süregelen çekimserliğine bir kez daha destek çıkmış oldu.

Uzun yıllar boyunca, bir markanın sadece slogan şeklinde tescil edilmesi ayırt edicilik koşulunu karşılamak için yeterliydi. Ancak, son birkaç yıldır EUIPO’nun bu tür markaların kabulüne ilişkin incelemesinin ve özellikle de ayırt edici karakterlerinin değerlendirilmesinin sıkılaştırıldığını görüyoruz. Örneğin benzer şekilde Genel Mahkeme önceki kararlarında aşağıdaki sloganların ayırt edici nitelik taşımadığı gerekçesiyle iptal talebinin reddine karar vermiştir:

  • “The future is plant-based” (AB Genel Mahkemesi, 15/03/2023, T-133/22 – gıda takviyeleri ve içecekler bakımından) ;
  • “Sustainability through quality” (T-253/22)
  • “Other companies do software, we do support” (T-204/22)

İptal talebine konu olay ve Temyiz Kurulu Kararı:

Başvuru sahibi, 24 Ağustos 2021 tarihinde,  WIPO aracılığıyla, Avrupa Birliği’nde koruma sağlayacak şekilde Türkçe’ye “Bakım Bilimi” olarak da tercüme edebileceğimiz gibi “The Science of Care” kelime markasının 1635852 numarası ile uluslararası marka tesciline başvurmuştur. Salt kelime unsurundan oluşan başvuruya aşağıda yer verilmiştir:


İlgili marka, EUIPO nezdinde de, diğer bazı mal ve hizmetlerin yanısıra 44. sınıfta yer alan:

 Göğüs pompaları ve vakum pompalarının kiralanması; tıbbi ürünler hakkında danışmanlık ve bilgi hizmetleri; tıbbi cihaz ve aletler alanında danışmanlık hizmetleri, insanlar için hijyen ve güzellik bakımı; tıbbi ürünlere ilişkin danışmanlık ve bilgi hizmetleri; tıbbi tavsiye; tıbbi teknoloji, tıbbi cerrahi ve ortopedi alanında profesyonel danışmanlık hizmetleri” için tescil edilmek istenmiştir.

EUIPO, 9 Haziran 2022 tarihli kararıyla, marka başvurusunun ayırt edici nitelik taşımaması sebebiyle marka başvurusunu yukarıda belirtilen 44. sınıfta yer alan hizmetler  bakımından kısmen reddetmiştir.

1 Temmuz 2022 tarihinde, başvuru sahibi, EUIPO kararına karşı Temyiz Kurulu nezdinde “Göğüs pompaları ve vakum pompalarının kiralanması; tıbbi ürünler hakkında danışmanlık ve bilgi hizmetleri; tıbbi cihaz ve aletler alanında danışmanlık hizmetleri” hizmetleri bakımından kısmen temyizde  bulunmuştur.

Temyiz Kurulu, başvurulan markanın 2017/1001 sayılı Yönetmeliğin 7(1)(b) maddesi anlamında, özellikle de yukarıda belirtilen hizmetler bakımından ve ayrıca “insanlar için hijyen ve güzellik bakımı; tıbbi ürünlere ilişkin danışmanlık ve bilgi hizmetleri; tıbbi tavsiye; tıbbi teknoloji, tıbbi cerrahi ve ortopedi alanında profesyonel danışmanlık hizmetleri” bakımından ayırt edici karakterden yoksun olduğu gerekçesiyle itirazı reddetmiştir.

Kararda, ilgili tüketicinin Avrupa Birliği’ndeki İngilizce konuşan tüketicilerden oluştuğu, başvurulan markanın dilbilgisi olarak doğru olduğu ve sözdizimsel açıdan herhangi bir olağandışılık taşımadığı özellikle belirtilmiştir.

“Bilim” ve “bakım” [The Science of Care (Bakım Bilimi)] kelimelerinin anlamı göz önünde bulundurulduğunda, söz konusu ibarenin sağlık mesleği mensupları tarafından hastaların yararına sunulacak sağlık hizmetlerini niteleyecek ve övecek şekilde kullanıldığı belirlenmiştir.

Bunun üzerine başvuru sahibi temel olarak iki argümana dayanarak Temyiz Kurulu kararının kısmen reddedilen “Göğüs pompaları ve vakum pompalarının kiralanması; tıbbi ürünler hakkında danışmanlık ve bilgi hizmetleri; tıbbi cihaz ve aletler alanında danışmanlık hizmetleri” bakımından kısmen iptalini talep etmiştir.

Başvuru sahibinin Temyiz Kurulu kararının iptali için gerekçeleri:

Başvuru sahibi, öncelikle Temyiz Kurulu’nun, 44. sınıfta tescili istenen tüm hizmetler bakımından inceleme yapmadığını, soyut bir biçimde genel olarak “sağlık hizmetleri” kavramına atıfta bulunarak bütün hizmetleri bütüncül bir incelemeye tabi tutmakla yetindiğini iddia etmiştir. Kurul’un kullandığı bu genel ifadenin 44. sınıftaki tüm hizmetleri tanımlamadığını belirtmiştir.

Başvuru sahibi, ayrıca marka başvurusunun ayırt edici nitelikte olmadığı gerekçesiyle reddedilmesine itiraz etmektedir. Kurul’un, sloganlara tanınan marka korumasına ilişkin hükümleri, ilkeleri ve içtihatları doğru uygulamadığını ve bu sebeple kararın kısmen iptalinin gerektiğini iddia etmiştir.

Genel Mahkeme’nin kararı:

Genel Mahkeme kararında, bir marka başvurusunun re’sen reddedilirken kural olarak tescil başvurusunda belirtilen mal ve hizmetlerin her biri için ulaşılan sonucun ayrı ayrı belirtileceğini, ancak aynı ret gerekçesi ile bir mal veya hizmet kategorisi reddedildiyse ilgili mal ve hizmetler için genel bir tanımda bulunabileceğini belirtmiştir. Ancak bu genel ifade veya tanım, ilgili mal veya hizmetlerin hepsi bakımından uygulanabilir olmalıdır. Somut olayda ise kurul, itiraza konu hizmetlerin tamamının insanlar için tıbbi bakıma yönelik olduğunu düşünmüştür. Başvuru sahibinin marka başvurusu kapsamındaki 44. sınıftaki diğer hizmetlerden olan “insanlar için hijyen ve güzellik bakımı; tıbbi ürünlere ilişkin danışmanlık ve bilgi hizmetleri; tıbbi tavsiye; tıbbi teknoloji, tıbbi cerrahi ve ortopedi alanında profesyonel danışmanlık hizmetleri” bakımından karara itiraz etmediğine de vurgu yapmıştır.

Mahkeme, hem marka başvurusunda 44. sınıftaki itiraza konu edilmeyen hizmetlerin, hem de itiraza konu hizmetlerin tıp alanıyla ve insan sağlığıyla bağlantısı olduğunu kabul etmiştir.

Bu bağlamda, başvuru sahibinin itiraza konu hizmetlerin sağlık hizmetleri olmadığı iddiasını reddedilmesi gerektiği ve başvuru sahibinin tıp alanını ve insan sağlığını çok dar bir şekilde yorumladığı tespitlerinde bulunmuştur. Sağlık hizmetleri ifadesinin söz konusu hizmetler dahil geniş bir yelpazeyi kapsayabileceğine hükmetmiştir.

Ayrıca, başvuru sahibinin ilgili hizmetlerin neden tek bir grup olarak ele alınamayacağını kanıtlayamadığını belirtmiş ve bu hizmetlerin doğası, özellikleri ve amacı açısından birbirinden ayıran önemli farklar bulunmadığını tespit etmiştir.

Bu nedenle bu hizmetlerin tümünün belirli bir homojenlik gösterdiği ve genel bir ibare ile tanımlanabileceği sonucuna varılmış ve başvuru sahibinin ilk argümanı bu doğrultuda reddedilmiştir.

Mahkeme ayırt ediciliğe ilişkin iddialara karşı ise, markanın fonksiyonunun, tüketicinin mal veya hizmetin hangi işletmeden geldiğini anlayabilmesi ve diğer mal veya hizmetlerden ayırt edebilmesini sağlamak olduğunun altını çizerek markanın temel işlevini, yani mal veya hizmetin menşeini belirtme işlevini yerine getiremeyen işaretlerin tescil edilemeyeceğine dikkat çekmiştir.

Bir markanın ayırt edici niteliğinin tespitinde markanın tescili talep edilen mal veya hizmetler ile ilişkisi ve markanın ilgili tüketici kitlesi tarafından nasıl algılandığının dikkate alınacağına işaret etmiştir.

Mahkemeye göre, markanın, malları veya hizmetleri satın almaya teşvik etmek için kullanılan slogan vb. işaretlerden oluşması tek başına markanın tesciline engel bir durum değildir. Bununla birlikte sloganlar, ancak mal ve hizmetin ticari kökenini belirtebilme fonksiyonunu yerine getirdiği takdirde ayırt edici olacak ve tescil edilebilecektir.

Başvuru sahibi her ne kadar, itiraza konu hizmetlerin, çoğunlukla sağlık profesyonellerini hedef aldığından bahisle “klasik” sağlık hizmetlerinin hitap ettiği tüketici kitlesinden farklılaştığını iddia etse de Genel Mahkeme’ye göre başvuru sahibi, söz konusu hizmetlerin tıp alanı ve insan sağlığı ile de ilişkili olduğunu ve bu nedenle sadece profesyonel bir kitleye hitap etmeyip her türlü hastaya hitap edebileceği gerçeğini atlamıştır.

Bu nedenle başvuru sahibinin markanın hitap ettiği tüketici kitlesi hakkındaki itirazları da yerinde  bulunmamıştır.

Ayrıca, Genel Mahkeme, Kurul’un “markanın İngilizce kelimelerden oluştuğu ve dolayısıyla ayırt edici karakterinin Birlik içinde İngilizce konuşan tüketicilere göre değerlendirilmesi gerektiği” yönündeki değerlendirmesine herhangi bir itirazda bulunulmadığına dikkat çekmiştir.

Genel Mahkeme’nin alıntıladığı üzere Kurul kararında, markayı oluşturan kelime unsurlarının anlamlarını incelemiş ve ifadenin dilbilgisel yapısının doğru olduğunu ve sözdizimi kurallarına uyduğunu tespit etmiştir. “Science” ve “care” kelimelerinin anlamları dikkate alındığında, ilgili işaretin bütün olarak sağlık meslek mensupları tarafından sunulan sağlık hizmetlerini över nitelikte anlaşılacağı tespit edilmiştir.

Bununla birlikte başvuru sahibinin itiraz gerekçelerinde, talep edilen markanın sıradan bir reklam mesajı olmadığını, özgün bir şekilde yaratıldığını ve bu kelime dizisinin yeterli bir ayırt edici karakter kazandıran bilişsel süreçleri tetikleyeceği iddiası üzerinde durulmuştur.

Başvuru sahibi itirazında belirttiği üzere “The Science of Care” ifadesinin dilbilgisel veya kavramsal olarak hiçbir şeyle ilişkisi olmayan ve yaygın bir ifade olmayan orijinal bir kelime oyunu olduğunu zira “science” ve “care” kelimesinin birden çok anlamı bulunduğunu, bu iki kelimenin yan yana getirilip tamlama yapılmasının oldukça belirsiz ve çoklu anlamlara yol açabilecek bir kelime oyunu olacağını ve bu ifadenin tüketiciler nezdinde yorum gerektiren alışılmadık bir etki yaratacağını iddia etmiştir.

Genel Mahkeme’ye göre gerçekten de, İngilizce’de “care” kelimesinin sağlık alanı dışında da anlamları olabileceği, ancak itiraza konu hizmetler üzerinde kullanıldığında sağlık hizmetleriyle ilişkilendirileceğinin açık olduğu belirtilmiştir.

Kurul’un belirttiği ve başvuru sahibinin da itiraz etmediği sözlük tanımları uyarınca “the science of care” ifadesinin, ilgili kamuoyu tarafından bir kişinin refahı ve sağlığına ilişkin hizmetler olarak değerlendirileceği düşünülmüştür.

Dolayısıyla Genel Mahkeme “The Science of Care” ifadesinin İngiliz dilinin sözdizimsel, dilbilgisel, fonetik veya anlamsal kuralları açısından alışılmadık bir karakter taşımadığı dikkate alındığında, ifadenin basit, açık ve net bir anlam ifade ettiğine ve herhangi bir özgünlük veya etkileyicilik içermediğine veya bilişsel bir süreci tetiklemediğine karar vermiştir.

Sonuç olarak Genel Mahkeme, “The Science Of Care” ifadesinin, ilgili tüketici kitlesi tarafından, marka başvurusunun tescil edilmek istendiği hizmetlerin ticari kökenini gösterme potansiyeline sahip olmadığına hükmetmiştir.

Sonuç:

Genel Mahkeme, bir sloganın alelade bir tamlama olarak algılanmayıp aynı zamanda ticari bir menşei göstergesi olarak kabul edildiği takdirde marka olarak tescil edilebileceği yönünde tespitlerde bulunmuştur. Bu doğrultuda markanın ticari menşei göstergesi olarak kabul edilebilmesi için sloganın yeterli derecede ayırt edici niteliğe sahip olması gerektiğini vurgulamıştır. Bu kararla birlikte, EUIPO’nun slogan markalarının korunmasına karşı çekimser yaklaşımına bir nevi destek çıkılmış ve ABAD ile EUIPO içtihatları arasında bir harmoni yaratılmıştır. Bu sebeple sloganların marka olarak tesciline ilişkin içtihada önemli bir katkı daha eklenmiştir.

Nazım Kaan DEMİR

nazimkaandemir@gmail.com

Mart 2024

ABAD GENEL MAHKEMESİ “HEPSİBURADA” KARARI: TÜRKİYE’DE TANINMIŞ BİR MARKANIN ÜÇÜNCÜ KİŞİLERCE AVRUPA BİRLİĞİ’NDE İZİNSİZ TESCİLİ DE KÖTÜ NİYET KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLEBİLİR (T-172/23)



Birçok tanınmış marka, tanınmışlık seviyesinin düşük olduğu ve hatta markalarının tescil ile dahi korunmadığı coğrafyalarda kötü niyetli hak ihlalleri ile karşılaşmaktadır. Bu durumla Türkiye pazarında maalesef sıklıkla karşılaşılsa da benzer durumlar Avrupa, Asya gibi Dünya’nın diğer bölgelerinde de karşımıza çıkabilmektedir. Söz konusu hak ihlallerinin ortadan kaldırılmasına ilişkin süreçler ve ihlalin marka sahibi lehine sonuçlanması tabii ki markanın ayırt edicilik seviyesi, ihlalin konu olduğu bölgede markanın bilinirlik seviyesi, karşı tarafın kötü niyetinin ispatı ve/veya ihlalin ortaya çıktığı bölgenin özel hukuk düzenlemeleri gibi birçok farklı değişkene göre farklılık göstermektedir.

Bahsi geçen benzer bir olayı, 20 yılı aşkın bir süredir Türkiye piyasasından aktif olarak rol alan, Türkiye’nin önde gelen e-ticaret markası ve NASDAQ’ta halka arz edilen ilk ve -şimdilik- tek Türk şirketi olan HEPSİBURADA çok yakın zamanda deneyimlemiş ve güçlü marka stratejisi ve yoğun bir hukuki eylem planı sayesinde EUIPO (Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi) nezdinde kötü niyetli başvuru sahibi tarafından tescil edilen HEPSİBURADA markasının hükümsüzlüğü sağlanmış ve başvuru sahibinin kötü niyeti Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) Genel Mahkemesi (European Union Court of Justice General Court) kararı ile kesinleşmiştir.

Bu yazımız ile sürecin detaylarını en başından aktarmak ve tanınmış markalar ve kötü niyetli marka tescilleri için oldukça önem arz eden bu ABAD Genel Mahkemesi kararını detaylandırmak istemekteyiz.

D-Market Elektronik Hizmetler ve Ticaret Anonim Şirketi (D-Market) adına EUIPO nezdinde 10 Ağustos 2018 tarihinde, 35, 38 ve 42. sınıflardaki hizmetler için 017941312 başvuru numarası ile işlem gören hepsiburada.com ibareli marka başvurusu yapılmıştır.


Söz konusu marka başvurusuna hali hazırda EUIPO nezdinde 21. ve 35. sınıflardaki mal ve hizmetler için Alpak B.V. adına 017151796 numarası ile 15 Aralık 2017 tarihinde tescil edilmiş olan hepsiburada markasına dayanarak itiraz edilmiştir.


İtiraz süreci ile paralel olarak HEPSİBURADA markasının yaratıcısı ve gerçek hak sahibi olan D-Market tarafından itiraza gerekçe gösterilen 017151796 numaralı HEPSİBURADA markasının iptali için EUIPO nezdinde 06 Kasım 2019 tarihinde kötü niyete dayalı hükümsüzlük talebi yapılmıştır.

Bu noktada altını çizmek gereken bir diğer önemli nokta ise aynı marka sahibinin www.hepsiburada.life ibareli bir alan adının da bulunması ve bu alan adı ile AB sınırlarında e-ticaret faaliyetleri yürütülmesidir. Söz konusu internet sitesi içerisinde farklı bir logo ile HEPSİBURADA ibaresi kullanılmış olsa dahi site içerisinde “Hepsiburada Avrupa Online Satış Sitesi” gibi kullanılan ifadeler ile tüketici açıkça yanıltılmaya çalışılmıştır.

Bir diğer önemli nokta ise kötü niyetli başvuru sahibi olan Alpak B.V. şirketinin kurucu ve yöneticilerinin Türk vatandaşı olmasıdır. Bu durum tescil sahibi şirketin, Türkiye’nin en tanınmış markalarından olan HEPSİBURADA markasını bilmemesini imkânsız hale getirmektedir. Kaldı ki, aynı başvuru sahibi adına EUIPO nezdinde tescil edilmiş ve fakat Türkiye’de farklı firmalar adına tescilli olan markalar da bulunmaktadır.

Tüm bu veriler çerçevesinde EUIPO nezdinde süreç devam ederken Türkiye’de ulusal fazda da yoğun hukuki süreçler başlatılmıştır. EUIPO ve AB mahkemeleri nezdindeki süreçlerin ve yazının bütünlüğünü sağlamak için Türkiye’deki hukuki süreçlerden yazının sonunda ayrıca detaylı olarak bahsedilecektir.

Türkiye’de hukuki süreç eş zamanlı olarak devam ederken Mart 2021 tarihinde hükümsüzlük taleplerini de inceleyen EUIPO İptal Birimi hükümsüzlük talebinin reddine karar vermiştir. Söz konusu kararda HEPSİBURADA markasının Avrupa’da tanınmışlığının yeterli olmadığı, başvuru sahibinin marka başvurusunu yaptığı esnada “HEPSİBURADA” markasından haberdar olduğuna dair yeterli veri olmadığı ve bu nedenle başvuru sahibinin bu başvuruyu kötü niyet ile yaptığına dair yeterli kanıtın olmadığı belirtmiştir. İlgili EUIPO kararının detaylı incelemeden yoksun ve eksik bir karar olduğu kanaatimizce aşikardır. Söz konusu kararda başvuru sahibinin direktörünün Türk kökenli olması, aynı şirkete ait olan www.hepsiburada.life internet sayfasında tüketicinin yanıltılmaya çalışılmasına ilişkin ibarelerin varlığı ve sitenin tamamen Türkçe olması gibi iddialar incelemeye tabi tutulmamıştır.

Tam olarak bu noktada ulusal fazda son derece tanınmış olan bir markanın farklı pazarlarda tanınmışlığının bulunmadığı, kullanımının sınırlı olduğu ve hatta olmadığı bir durumda, markanın ayırt edicilik seviyesi ne derece yüksek olursa olsun birebir aynısının farklı bir başvuru sahibi tarafından tescil edilmesinin kötü niyetli olduğunun ispatı konusundaki zorluklar ile karşı karşıya kalınmıştır.

Ancak, başvuru sahibinin kötü niyetinin deliller ile açık olması ve başvurunun yapıldığı esnada tanınmış HEPSİBURADA markasının başvuru sahiplerince bilinmemesinin imkânsız olması başta olmak üzere çeşitli gerekçelerle karar EUIPO Temyiz Kurulu nezdinde temyiz edilmiştir.

İlgili temyiz dilekçesinde; HEPSİBURADA markasının D-Market tarafından yaratılmış son derece güçlü bir marka konumunda bulunduğu ve Türk tüketiciler nezdinde ne derece tanınmış olduğu deliller ile bir kez daha ileri sürülmüş ve bunun yanında yöneticileri Türk vatandaşı olan Alpak B.V’nin bu markanın tescil başvurusunu başvurusu tarihinde kötü niyetli olarak yaptığı, HEPSİBURADA markasının bilinmemesinin olanaksız olduğu, marka kullanımının da Türk tüketicileri hedef alacak şekilde olmasının bunu kanıtlar nitelikte olduğu iddia edilmiştir.

Her ne kadar Alpak B.V cevap dilekçesinde HEPSİBURADA ifadesinin sıradan oluşturulmuş bir kelime bütünü olduğunu ve İngilizce olarak “Everything Here” kelimelerinden oluşmuş olduğunu iddia etmiş olsa da EUIPO Temyiz Kurulu Ocak 2023 tarihinde D-Market tarafından dosyalanan tüm temyiz iddialarını kabul etmiş ve 017151796 numaralı HEPSIBURADA markasının hükümsüz kılınmasına karar vermiştir.

EUIPO Temyiz Kurulu kararının detaylarına geçmeden önce belirtmek isteriz ki, söz konusu inceleme esnasında Alpak B.V, yargılamaya konu olan 017151796 numaralı HEPSIBURADA markasını Dendiki B.V’ye devretmiştir. D-Market, söz konusu marka devrinin yapılmasının amacının Türkiye’deki hukuki süreci yavaşlatmak ve aynı zamanda Avrupa’da devam eden hukuki süreci de daha karmaşık hale getirilmeye çalışmak olduğunu iddia etmiş ve Alpak B.V ile Dendiki B.V’nin yöneticilerinin aynı aileye mensup olduklarını da göstererek şirketler arasındaki organik bağı kanıtlamak amacıyla ek beyan ve deliller sunmuştur. İşbu yazımızın devamında marka sahibinden Dendiki B.V (eski Alpak B.V) olarak bahsedilmeye devam edilecektir.

EUIPO Temyiz Kurulu ilgili kararında öncelikle EUIPO İptal Dairesi’ne sunulan belgelerin Dendiki B.V’nin kötü niyetli olduğunu hali hazırda kanıtladığını ve İptal Dairesi’nin bu belgeleri göz ardı etmesinin bir hata olduğunu, iptal talebi için ilk sunulan belgelerin Dendiki B.V’nin HEPSİBURADA markasından haberdar olduğunu desteklediğini ve dolayısıyla yapmış olduğu hareketlerin dürüst olmadığını belirtmiştir.

Buna ek olarak, EUIPO Temyiz Kurulu, Dendiki B.V’nin bu marka ile yapmış olduğu ticari aktivitelerin e-ticaret alanında olmasının, yöneticisinin bir Türk olmasının ve bunların yanında D-Market’in Türkiye’deki bilinirliği ve 2013’ten den beri önde gelen e-ticaret sağlayıcısı olmasının Dendiki B.V’nin ve yöneticisinin “HEPSİBURADA” markasından haberdar olduklarına şüphe bırakmadığını belirtmiştir. Bunun yanında, Dendiki B.V’nin niyetinin ve davranışlarının hiçbir şekilde ticari bir mantık veya adil bir rekabet amacı gütmediği aksine açık bir “kötü niyet” olduğu, başvuru sahibin amacının markanın ününden yararlanmak ve D-Market’i Avrupa Birliği bölgesinden alıkoymak olduğu hususları da yine EUIPO Temyiz Kurulu kararında belirtilmiştir.

En önemlisi Temyiz Kurulu D-Market’in aktivitelerinin 2016’dan beri AB Pazarı üzerinde gelişmekte olduğunu, bu tarihten beri ürünlerin birçok üye ülkeye teslim edildiğini ve ne tesadüf ki söz konusu markanın tescili için de tam da o sıralar başvurulduğunu ifade etmiştir.

Ancak, söz konusu karar Dendiki B.V tarafından Avrupa Birliği Adalet Divanı Genel Mahkemesi’ne taşınmıştır. Dendiki B.V dilekçesinde şu iddialarda bulunmuştur;

  • HEPSİBURADA markasının düşük düzeyde korumaya sahip olduğu, Türkçe dilinde normal günlük dilin bir parçası olduğu ve Türkçe konuşan tüketici nezdinde HEPSİBURADA markasının verilen hizmetler ile doğrudan ilişkili olduğu,
  • D-Market’e ait HEPSİBURADA markasının sadece Türkiye’de tanınmış olduğu ve AB sınırlarında böyle tanınmışlığı olmadığı, www.hepsiburada.com web sitesinin de sadece Türkçe olduğu,
  • D-Market tarafından HEPSİBURADA markasının hali hazırda AB içerisinde kullandığına dair yapılan iddialarının sürdürülemez olduğu ve AB’de de aktif olunmadığı,
  • Kendilerinin HEPSİBURADA markasından haberdar olmadığı ve olması da gerekmediği,
  • D-Market’in markasının kullanımını engellemek gibi bir niyetin bulunmadığı, HEPSİBURADA ibaresinin kullanımının, web sitesinin niteliğini gereği farklı ürünler sunan satış platformu olduğunu belirtmek için amacıyla olduğu,
  • Marka tescillerinde ilk gelen ilk alır kuralının geçerli olduğu.

Bu iddialara cevaben D-Market yargılama sürecinin öncesinde de ifade ettiği iddia ve cevaplarını vurgulamaya devam etmiştir. Bunlar özetle:

  • HEPSİBURADA markası D-market tarafından yaratılmış, yüksek ayırt edicilik kazandırılmış ve Türkiye sınırları içinde en yüksek tanınmışlığa sahip markalardan biridir.
  • Avrupa Birliği sınırları içerisinde Türkçe yaygın olarak kullanılmadığından, HEPSİBURADA özgün ve yaratılmış bir marka olarak karşımıza çıkmaktadır.
  • HEPSİBURADA ibaresi ayırt edici olmadığını savunmak ve ona rağmen tescil ettirmeye ve üzerine D-Market’in de tescil ettirmesini engelleme çalışmak bir çelişkidir. 
  • D-Market tarafından HEPSİBURADA markası 2017 yılından bu yana Avrupa Birliği sınırları içerisinde de kullanılmaktadır. Kaldı ki, bir markanın yurtdışına yayılma stratejisi birçok etkene göre de değişkenlik gösterebilmektedir.
  • HEPSİBURADA markasının Türkiye’de tanınmış olması ve fakat AB’de çok bilinmiyor olması, tek başına başvuru sahibinin kötü niyetli olmadığını göstermez. Türk vatandaşı olan birinin Türkiye’nin en tanınmış markalarından biri olan HEPSİBURADA’yı bilmiyor olması akla yatkın değildir. Kaldı ki, Dendiki B.V’ye ait Türkçe olarak hizmet veren online satış web sitesinde de kendilerini “Hepsiburada Avrupa Online Satış Websitesi” olarak tanımlamaları bunu kanıtlamaktadır.
  • Kötü niyetin varlığı halinde “ilk gelen ilk alır” prensibi geçerli değildir.

Yapılan tüm detaylı incelemeler neticesinde ABAD Genel Mahkemesi 21 Şubat 2024 tarihli T-172/23 sayılı kararı ile davayı tümden reddetmiş ve 017151796 numaralı HEPSİBURADA markasının hükümsüz kılınması yönündeki EUIPO Temyiz Kurulu kararını onamıştır. İlgili ABAD Genel Mahkemesi kararının en önemli noktalarından biri HEPSİBURADA markasının Avrupa Birliği sınırlarında bir bilinirliği ve hatta tescilinin olmaması hususunun kötü niyet değerlendirmesi ile ilgili olmadığının ve Türkiye’deki tanınmışlığın kötü niyetin değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiğinin ve ek olarak marka sahibinin (Dendiki B.V.) kötü niyetinin değerlendirmesinin “HEPSİBURADA” teriminin ayırt edicilik karakterinden bağımsız olarak incelenmesi gerektiğinin ifade edilmesidir. Aynı zamanda, HEPSİBURADA ibaresinin ayırt ediciliğinin zayıf olduğu iddiasının da yargılamaya konu olan her iki markada da bu ibarenin ortak unsur olması nedeniyle incelemeye gerek olmadığı belirtilmiştir.

Sunulan tüm deliller ve beyanların incelenmesi ile yargılamaya konu olan HEPSİBURADA markasının dürüst bir şekilde ticaret yapılması amacıyla başvurusunun yapılmasının pek olası olmadığı ve tanınmış HEPSİBURADA markasının ününden haksız şekilde yararlanma çalışıldığını ile D-Market’in AB pazarına girişini engellemeye yönelik bir başvuru olduğu ifade edilmiş, bu bağlamda EUIPO Temyiz Kurulu’nun bu tespitleri de onaylanarak marka sahibinin kötü niyet ile söz konusu markanın başvurusunu yapmış olduğu kabul edilmiştir.

Oldukça uzun süre devam eden bu yargılama sürecinin tüm marka sahipleri için en önemli kazanımlarından biri, marka ihtilafının ortaya çıktığı coğrafyada tanınmış olmayan bir markanın birebir aynısının üçüncü bir kişi tarafından tescil edilmesinin ABAD Genel Mahkemesi kararı ile kötü niyet olarak değerlendirilmesinin mümkün olduğu hususudur. Zira, markaların tanınmışlıkları artıp, ticari değerleri de paralel olarak arttıkça, onlara ilişkin kötü niyetli eylemler de paralel olarak artmakta ve bu durum markalarını korumaya çalışan marka sahipleri için hem zaman hem de ekonomik olarak oldukça maliyetli bir hal almaktadır. Özellikle uluslararası platformlardaki bu gibi mahkeme kararlarının artmasının kötü niyetli marka tescillerinin bir nebze önünün kesilmesini sağlayacağını ummaktayız.

Dendiki B.V’nin söz konusu kararı Avrupa Birliği Adalet Divanı nezdinde temyiz etme hakkı halen bulunmaktadır. Kararın sonucunu değiştirecek bir gelişme olması halinde okuyucular bilgilendirilecektir.

Yazıda belirttiğimiz üzere, Avrupa Birliği’ndeki süreçler devam ederken, Türkiye’de de paralel yargı süreçleri başlatılmıştır. Bu süreçlerden de kısaca bahsetmek yazının bütünlüğünün sağlanması için yerinde olacaktır.

D-Market adına ilgili alan adı sahiplerine karşı başlatılan hukuki süreç Ankara’da Fikri ve Sınai Haklar ihtisas mahkemeleri nezdinde görülmüştür. Uyuşmazlığın konusu; davalının, davacıya ait “HEPSİBURADA” ibareli marka hakkını ihlal eden, davacıya ait alan adı ile iltibas oluşturan eylemlerinin bulunup bulunmadığı, bu eylemlerin aynı zamanda davacı aleyhine haksız rekabet oluşturup oluşturmadığı, buna bağlı olarak; marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet eylemlerinin tespiti, tecavüzün durdurulması, men’i, davalının “HEPSİBURADA” ibaresini markasal kullanımının her türlü mecrada durdurulması, davalıya ait “http://www.hepsiburada.life” internet sitesine erişimin engellenmesi, haksız rekabet teşkil eden eylemlerin önlenmesi istemlerinin yerinde olup olmadığı hususlarına ilişkindir. Yerel Mahkeme tarafından  alınan bilirkişi raporları ve dosya üzerinden yapılan incelemeler çerçevesinde  davacı yanın Türkiye’de tescilli markalarına dayalı olarak, davalı yanın marka hakkı ihlali oluşturan eylemlerini engelleyebileceği, davalı yanın “www.hepsiburada.life” ibareli alan adı ve bu alan adı içeriğinde yer alan “hepsiburada” ibareli markasal kullanımlarının Türkiye’de ticari etki doğuracak şekilde gerçekleştirildiği, davalı yanın Türkiye’de ticari etki doğuracak şekilde gerçekleştirilen bu markasal kullanımlarının Türkiye’de geçerli meşru bir dayanağının bulunmadığı, davalı yanın bu markasal kullanımlarının davacı yana ait “HEPSİBURADA” ibareli markalara tecavüz teşkil edecek nitelikte olduğu, davalı yanın eylemlerinin aynı zamanda davacı aleyhine haksız rekabet oluşturduğu da kanaatine varılarak; davanın kabulüne karar verilmiştir.  Davalı taraf Yerel Mahkeme kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Dosya Bölge Adliye Mahkemesinde inceleme aşamasındadır.

Eş zamanlı olarak alan adı sahiplerine karşı Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde şikayet yapılmış ve HEPSİBURADA markaları ve adına kayıtlı www.hepsiburada.com alan adından kaynaklanan haklarına tecavüz eden şüpheli şirket yetkilileri hakkında soruşturma yapılarak ceza davası açılması, şüpheliler tarafından www.hepsiburada.life e-ticaret sitesinde D-Market’e ait  www.hepsiburada.com sitesinin bir şubesiymiş imajı vererek kimlik hırsızlığı yapmaları ve bu nedenle TCK’nın 158. Maddesinin (f) bendinde düzenlenen “bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık” ve aynı fıkranın (g) bendinde düzenlenen “basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık” olmak üzere dolandırıcılık suçunun iki farklı nitelikli hâlinin oluştuğu gerekçesiyle şüpheli şirket yetkilileri hakkında soruşturma yapılarak ceza davası açılması talep edilmiş ve iddianame kabul edilmiştir. Görülen davada sanıkların marka hakkına tecavüz eylemleri sabit görülmüş ve sanıkların cezalandırılmasına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Sanıklar karara itiraz etmiş ancak itirazları yerinde görülmeyerek karar kesinleşmiştir. 

Sonuç olarak, tüm bu yargılama süreçlerinin sonunda ortaya çıkan bu nihai kararlar tanınmış marka sahipleri için oldukça önem taşımaktadır. Özellikle marka sahiplerinin markalarını oluştururken ve sonrasında korumaya çalışırken oluşturdukları stratejiler için harcanılan emek ve maliyet göz önüne alındığında, kötü niyetli marka başvurularının önüne geçebilecek hukuki yolların olması marka sahipleri için oldukça güven teşkil etmekte ve aynı zamanda markaların daha da büyümesi için teşvik edici bir rol oynamaktadır.

Ekin KARAKUŞ ÖCAL

ekinkarakus@gmail.com

Nihan CABİÇ

avnihanozkocak@gmail.com

Mart 2024

Sıradan(?) Üç Altıgen

Bu yazımızda, ilk bakışta çok benzer görülebilecek üç altıgenden oluşan şekil unsurunu ortak olarak ihtiva eden markalar arasındaki benzerlik ve karıştırılma ihtimali ile seri markaların varlığı iddiasına ilişkin bir uyuşmazlık hakkında verilmiş Avrupa Birliği Adalet Divanı (“ABAD”) Genel Mahkemesi’nin (Altıncı Daire) bir kararından[1] bahsedeceğiz.

ABAD tarafından T-511/22 sayılı dosya kapsamında verilen 25.10.2023 tarihli Genel Mahkeme kararında Olimp Laboratories sp. z o.o. (“itiraz sahibi”) tarafından aşağıdaki tabloda yer alan ve genel anlamda 05, 29, 30 ve 35. sınıflarda tescilli bulunan markalar gerekçe gösterilerek Sonja Schmitzer (“başvuru sahibi”) adına 05, 35 ve 44. sınıflarda tescil edilmek istenen marka başvurusuna itiraz edilmiştir.

Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (“EUIPO”) sürecinde, başvuru sahibinin itiraza gerekçe R 283 459 sayılı, 967 714 sayılı ve R 199 159 sayılı markaların ciddi kullanımının ispatını talep etmesi üzerine itiraz sahibi tarafından 967 714 sayılı ve R 199 159 sayılı markalar itiraz gerekçesi olmaktan çıkarılmış ve R 283 459 sayılı marka da itiraz konusu başvurunun başvuru tarihinden geriye 5 yıldan daha az süredir tescilli olduğundan bu marka kapsamında kullanım ispatı talebinin incelenmesi uygun görülmemiştir.

Diğer yandan, yine kararların tamamında, üç adet altıgen şekil unsuruna ek olarak “Olimp” ibaresini ihtiva eden markanın kelime unsurunun itiraz konusu başvurudaki “HPU AND YOU” kelime unsurundan farklılaşması sebebiyle 16 250 607 sayılı marka da incelemede geri plana alınmış ve bu çerçevede EUIPO ve Genel Mahkeme incelemeleri temel olarak aşağıdaki markaların kıyaslanması ile yapılmıştır:

EUIPO İtiraz Birimi ve Temyiz Kurulu ile Genel Mahkeme’nin hemen her konudaki değerlendirmeleri paralel olduğundan, her birini ayrı ayrı ele almak yerine, çeşitli konu başlıkları hakkında bu üç otoritenin yorumu ne olmuş, sırayla inceleyelim.

Mal ve Hizmetlerin Benzerliği Hakkında

İtiraz sahibinin karşılaştırmada dikkate alınan iki figüratif markası 05, 29 ve 30. sınıf mallarıyla bunların perakende satışına ilişkin 35. sınıf hizmetleri üzerinde tescillidir. İtiraza konu marka başvurusu ise 05, 35 ve 44. sınıflarda tescil aramaktadır. İtiraz Birimi’nin ortaya koyduğu ve Temyiz Kurulu ile Genel Mahkeme’nin de benimsediği görüşe göre, aslında taraf markalarının kapsadığı mal ve hizmetlerden bir kısmı aynı veya benzer olup, usul ekonomisi gereği mal ve hizmetlerin tümü ayniyet arz ediyormuş varsayımıyla geri kalan hususların incelemesine geçilmiştir.

İlgili Tüketici ve Dikkat Seviyesi Hakkında

İlgili tüketici kesimi ve bu kesimin dikkat seviyesi bakımından tüketici kesiminin hem geniş anlamda halk, hem de profesyonel bilgi ve uzmanlığa sahip müşteriler olduğu belirtilerek 05. sınıfta yer alan farmasötik preparatlar bakımından ilgili tüketici kesiminin profesyonel ve uzman olup olmadıklarına bakmaksızın dikkat seviyesinin oldukça yüksek olduğunun, zira söz konusu malların insan sağlığı ile ilişkili olduğunun altı çizilmiştir. Aynı şekilde 44. sınıfta yer alan hizmetler de insan sağlığı ile ilişkili olduğundan ilgili tüketici kesiminin dikkat seviyesinin ortalamanın üstünde olduğu belirtilmiştir.

Markaların Benzerliği Hakkında

Taraf markalarında yer alan altıgenlerin markaların kapsamındaki mal ve hizmetleri tanımlamadığı ve özelliklerini göstermediği değerlendirilerek ayırt edicilik seviyesinin ortalama (ve hatta Temyiz Kurulu ve Genel Mahkeme’ye göre ortalamanın da altında) olduğu belirtilmiştir. Şekil unsuruna ek olarak, itiraza konu başvuruda yer alan “HPU” ibaresinin tıp sektörü ile ilgilenen tüketiciler tarafından yani kamunun bir kısmı tarafından “haemopyrrollaktamuria” isimli metabolik bir hastalığın kısaltılmış hali olarak algılanabileceği; ancak bunun itiraz sahibi tarafından yeterli delille ortaya konamadığı, bu nedenle tanımlayıcı niteliği yeterli olarak ispatlanamamış “HPU AND YOU” ibaresinin ilgili tüketiciler tarafından anlamı tam olarak kavranamayacağından “HPU AND YOU” ibaresinin ortalama ayırt edicilik düzeyinde olduğu ve bu kelime unsurunun üç altıgenden oluşan şekil unsuruna kıyasla itiraza konu başvuruda genel izlenimde daha önemli bir etkiye sahip olduğu, zira tüketicilerin markada yer alan şekil unsurunu tarif etmek yerine markayı markada yer alan kelime unsuruna atıf yaparak dile getireceği ortaya konmuştur.

Markalardaki esas unsurlar ve unsurların ayırt edicilik seviyeleri tespit edildikten sonra sırasıyla görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik incelemesine geçilmiştir.

Markalar görsel olarak karşılaştırıldığında, her ikisinde de ortak olarak üç altıgen şekil unsurunun olduğu, fakat bu altıgenlerin pozisyonlarının, yönlerinin ve renklerinin az da olsa farklı olduğu, itiraza konu marka başvurusunda yer alan altıgenlerin itiraza gerekçe markalarda yer alan altıgenlerden ortalama 15 derece eğik olduğu, önceki tarihli 18 120 020 sayılı markada altıgenlerin beyaz ve koyu gri olduğu, önceki tarihli R 283 459 sayılı markada sarı, beyaz ve gri olduğu ve itiraza konu marka başvurusunda ise beyaz olduğu ve itiraza konu başvuruda itiraz gerekçelerinden farklı olarak “HPU AND YOU” ibaresinin yer aldığı dikkate alınarak taraf markalarının düşük seviyede benzer olduğu değerlendirilmiştir.

İtiraza gerekçe markalarda kelime unsuru yer almadığından taraf markaları arasında işitsel benzerlik değerlendirmesi yapılamamıştır.

Kavramsal benzerlik değerlendirmesinde ise, ilgili tüketici kesiminin “AND YOU” ibaresinin anlamını ve bu tüketicilerin bir kısmının da başvuru markasında yer alan “HPU” ibaresinin haemopyrrollaktamuria hastalığının kısaltılmış hali olduğunu algılayacak seviyede olmasının yanında, taraf markalarında ortak olarak yer alan şekil unsurlarının herhangi bir anlamı olmadığından ve itiraza gerekçe markalarda yer alan şekil unsuru herhangi bir kavram ya da konsepte işaret etmediğinden taraf markaları arasında kavramsal benzerliğe de gidilemediği yönünde kanaat oluşturulmuştur.

İtiraz sahibi her ne kadar bu altıgen şekillerin farmasötik bileşimlerde kullanılan, bağımsız olarak tanımlanabilir kimyasal bileşiklerin yapısal formülleri kavramına atıfta bulunduğunu ve bu nedenle de markaların kavramsal olarak benzer olduğunu iddia etmişse de Genel Mahkeme, itiraz sahibinin bu markalarda yer alan şekil unsurları ile farmasötik bileşimlerde kullanılan kimyasal bileşiklerin yapısal formülleri arasında bağlantı olduğunu ve ilgili tüketici kesimi tarafından açıkça anlaşılacağını yeterince ortaya koyamadığını; bu hususu kanıtlayabilecek tek delilin de ilk defa mahkeme önünde sunulmuş olması sebebiyle incelemeye alınamayacağını; bir altıgen şekil unsurlarının kimyasal bileşiğin yapısal formüllerine atıfta bulunduğu kabul edilse bile, başvuruya konu marka bir bütün olarak ele alındığında markaların kavramsal olarak farklılık gösterdiğini belirtmiştir.

İtiraza Gerekçe Markaların Ayırt Ediciliği Hakkında

İtiraza gerekçe markaların ayırt edicilik seviyesinin markalar arasındaki karıştırılma ihtimalini etkileyeceğinden bahisle ve itiraz sahibinin ilgili markaların uzun süreli ve yoğun kullanım neticesinde yüksek bir ayırt ediciliğe sahip olduğu iddialarına binaen, itiraz sahibinin markalarının ayırt edicilik seviyesi de incelenmiştir. İtiraz sahibi, markalarının ayırt edici niteliğini göstermek amacıyla şirketinin internet sitesi görsellerini, ürün görsellerini, sosyal medya görsellerini, EUIPO kayıtlarında yer alan topluluk tasarımlarını dosyaya sunmuştur. Ancak sunulan delillerin markaların kullanım yoluyla yüksek derecede ayırt edici nitelik kazandığını ortaya koymadığı, artırılmış ayırt ediciliği ortaya koyabilecek nitelikte satış miktarlarının, pazar payının ve markaların tanıtımını gösterir delillerin bulunmadığından bahisle markaların ayırt ediciliğinin yüksek olmadığı değerlendirilmiştir.

Ayrıca Genel Mahkeme bu hususta, idari süreçte sunulmayan ve ilk defa mahkemeye sunulan delillerin incelenmesinin mümkün olmadığını ilk defa mahkeme önünde sunulan delillerin (“hpu” şekilde kısaltılan haemopyrrollaktamuria hastalığına ilişkin Google araştırma çıktıları, farmasötiklerin kimyasal yapı formüllerine ilişkin görseller gibi) Genel Mahkeme önünde yapılacak incelemede değerlendirmeye alınmayacağının altını çizmiştir. Zira mahkemenin görevinin Temyiz Kurulu kararlarının hukuka uygun olup olmadığının tespit edilmesi olduğunu belirtmiştir.

Bu nedenle, itiraza gerekçe gösterilen markaların ayırt edicilik düzeyi normal olarak ele alınmıştır ve marka işaretlerinin kendiliğinden var olan ayırt edici gücü üzerinden değerlendirme yapılmıştır. Bu noktada ise taraf markalarında yer alan sıradan üç altıgen şeklin kaynak gösterme fonksiyonunun olmadığı, dolayısıyla tüketicilerin dikkatini çekmeyeceği ve markanın bütününde az bir öneme sahip olduğu, dekoratif bir işlevi bulunduğu değerlendirilmiştir.

Seri Marka İddiası, Genel Değerlendirme ve Sonuç

Tüm bu hususların değerlendirilmesi neticesinde, mal ve hizmetlerin ayniyetine rağmen markalar arasındaki görsel benzerliğin düşük olması ve karıştırılma ihtimali yaratacak düzeyde olmaması, markalar arasında işitsel ve kavramsal farklılık bulunması, önceki tarihli markaların düşük ayırt ediciliği ve ilgili tüketici kesiminin yüksek dikkat seviyesi nedeniyle markalar arasında karıştırılma ihtimalinin olmadığına karar verilmiştir.

Ek olarak, itiraz sahibinin üç altıgenin kullanıldığı markalarına, yani seri markalarının varlığına ilişkin iddiaları da incelenmiştir. Seri marka iddiasının kabul edilebilmesi için, iki koşulun gerçekleştirilmesi gerektiği ve bu hususların somut olayda gerçekleşmediği belirtilmiştir. Bu koşullar:

  • Seri oluşturduğu iddia edilen markaların (seri oluşturabilmesi için en az üç markanın) tamamının kullanıldığına dair delil sunulması,
  • İtiraz konusu markanın seride yer alan markalara benzerliğinin yanı sıra, bu seride yer alan markaların karakterini taşımasıdır.

Bu prensipler ışığında, ilgili tüketicilerin seri marka teşkil ettiği iddia edilen markaların her birinin fiili kullanımı ile karşı karşıya kalmasının ve böylece seri marka algısına sahip olmasının gerekli olduğu belirtilmiş; ayrıca, itiraz edilen markanın da bu serideki markalarla benzerlik göstermesinden ziyade bu serinin bir parçası/devamı gibi algılanması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Somut olayda ise dosya kapsamına sunulan delillerden itiraz sahibinin seri marka oluşturduğunu iddia ettiği markaların fiili kullanımını ispat edemediğine ve piyasada bir marka ailesi şeklinde algılanacak bir kullanımın da ortaya konulamadığına karar verilmiştir.

Değerlendirmelerimiz

Genel Mahkeme önüne getirilen bu uyuşmazlıkta verilen kararda, ilk bakışta oldukça benzer, hatta aynı olduğu izlenimi yaratacak şekil unsurlarını ihtiva eden markalarda yer alan şekil unsurlarının, daha detaylı görsel ve kavramsal inceleme neticesinde özgün olmadığının ve düşük ayırt edici nitelikte olduğunun tespit edilmesi halinde kelime unsurunun gerisinde kaldığını ve tali unsur olarak değerlendirildiğini bir kez daha görüyoruz.

Öte yandan, itiraz edilen markada yer alan kelime unsurunun (“HPU AND YOU”), ilgili tüketiciler arasında tıp alanında profesyoneller bulunsa dahi HPU ibaresinin bir hastalığın ismi olarak algılanacağı, bu nedenle de ayırt edici niteliğinin düşük olduğu iddiasının itiraz sahibi tarafından yeterince ispatlanamaması sebebiyle ayırt edici ve baskın bulunması üzerine şekil unsurları arasındaki benzerliğin genel kıyasta öneminin oldukça düşmesi de kararın dikkat çekici ve sonucu belirleyici noktalarından bir tanesi olarak değerlendirilebilir. 

Ders çıkarılabilecek noktalardan bir diğerinin ise, itiraz aşamasında sunulmayan ve fakat dava aşamasında sunulan delillerin dava sürecinde dikkate alınamayacağı hususunun Genel Mahkeme tarafından bir kırmızı çizgi olarak belirlenmesi olduğunu söyleyebiliriz. Belki itiraz sahibi, basit üç altıgen şeklinden oluşan markalarının kullanım yoluyla ayırt edicilik sağladığını veya “HPU” ibaresinin ilgili tüketici tarafından bir hastalığın isminin kısaltması olduğunu ispatlamaya yarar delillerini uyuşmazlığın başında İtiraz Birimi’ne sunmuş olsaydı sonuç farklı yönde olabilirdi. Bu noktada ayırt ediciliği ispatlanamamış şekil markalarının kelime unsurunu haiz bir marka başvurusu ile karşılaştırılmasında mal ve hizmetler aynı olsa bile markalar arasında karıştırılma ihtimalinin olmadığının değerlendirilmesi bizleri pek de şaşırtmadı.

Bunların yanında Genel Mahkeme’nin seri markaların varlığı hususunun ispatlanması noktasında ortaya koyduğu kriterlerin de göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Zira kararda, bir marka başvurusunun seride yer alan markalarla benzerliğinin yeterli olmadığı, bu seri ile ilişkilendirilebilecek ve o serinin bir parçası sanılabilecek özellikler de taşıması gerektiği özellikle belirtilmiştir. Dolayısıyla itiraz sahibinin itiraza gerekçe gösterebileceği birden çok markasının sadece varlığı yeterli olmayıp seri marka iddiasında bulunacak marka sahiplerinin (itiraza gerekçe ve itiraz konusu) markalar arasındaki benzerliğin yanında, hem seri marka teşkil ettiğini iddia ettiği her bir markanın piyasadaki kullanımını, hem de itiraz edilen başvurunun seri marka algısı yaratacağını ortaya koyabilecek delil ve argümanları da sunması gerektiğinin altını çizmekte fayda var.

Tüm bu hususlar neticesinde, markalarının artırılmış ayırt ediciliğini, “HPU” ibaresinin tanımlayıcı niteliğini ve seri marka iddialarını somutlaştıramayan itiraz sahibinin aleyhine verilmiş bu kararı hukuka uygun görmek gerekir diye düşünüyoruz.

Güldeniz DOĞAN ALKAN

guldenizdogan@hotmail.com

Dilan Sıla KAYALICA

dilansilaaslan@gmail.com

Hatice İnci TURAN

incitariyann@hotmail.com

Mart 2024


[1] Judgment of 25 October 2023, Olimp v EUIPO and Sonja Schmitzer, T-511/22, EU: T:2023:673

https://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?docid=279068&mode=req&pageIndex=1&dir=&occ=first&part=1&text=%2522HPU%2522&doclang=EN&cid=1876363#ctx1

Dünya Çapında En Çok Patente Sahip Türk Kadın Mucitler

“Kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir. Kadınlar toplum yaşamında erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.” (1923)

Mustafa Kemal ATATÜRK

Yaklaşık iki ay önce dünya çapında en çok patente sahip Türk mucitlere ait bir liste yayınlamıştım.[i] Listelerdeki kadın mucitlerimizin azlığı okuyucuların gözünden kaçmadı. Peki gerçekten çok az kadın mucidimiz mi var? Bunun doğru olmadığını göstermek adına bu yıl Dünya Kadınlar Gününde yayınlanmak üzere en çok patente sahip Türk kadın mucitler listesi hazırlamak istedim. Aşağıdaki listelerden de görüleceği üzere dünyanın en önde gelen şirketlerinde/üniversitelerinde çalışan çok sayıda değerli kadın mucidimiz var. Yeni nesillere rol model olacak kadın mucitlerimizin başarıları basında daha çok yer bulmalı ki hem örnek alınabilsinler hem de kızlarımızın kendine güvenmesini sağlasınlar.

IDiyas’ın oluşturduğu dünya çapındaki listede en çok patent belgesine sahip 100 mucit arasında yalnızca 5 kadın olduğunu görüyoruz.[ii] En çok patent belgesine sahip 100 Türk mucit listesinde ise 8 kadın mucidimiz bulunuyor. [iii] Bu da gösteriyor ki, oransal olarak kadın mucitlerin azlığı yalnızca bizde değil, dünya genelinde de görülüyor. Hatta buradan, ilk 100 olarak düşünüldüğünde, kadın mucitlerimizin oranının dünya geneline göre daha yüksek olduğunu da söyleyebiliriz. Dünya Fikri Mülkiyet Örgütünün (WIPO) verileri de bunu desteklemektedir: Türkiye 2022’de %24’le PCT başvurularında kadın mucit oranı en yüksek ikinci ülke olmuştur.[iv]

Elbette bu oranlar hala arzu edilenin çok altındadır ve kadınların çalışma hayatında yaşadığı sorunlar maalesef hala erkeklerden çok daha fazladır, ancak kadın mucit oranlarında son yıllarda yaşanan hızlı artış dikkate alındığında gelecekte kadın mucitlerimizin önlerindeki engelleri aşarak daha da büyük başarılara imza atarak arayı kapatacağına ve erkekleri geride bırakacağına inanıyoruz.

PCT başvurularında kadın mucit oranı en yüksek ülkeler, 2022[v]

Mucit Listesi Oluşturulurken Karşılaşılan Zorluklar

Bir patent başvurusunda iki ana karakter bulunur: Biri başvuru sahibi (şahıs veya şirket olabilir), diğeri ise buluş sahibi yani mucittir (buluşu yapan, yalnızca şahıs(lar) olabilir). Başvuru sahipleri ile ilgili patent istatistikleri yaygın olarak kullanılsa da, mucitler üzerinden yapılan istatistiklere daha az rastlanır. Bunun stratejik anlamda pek çok sebebinin yanı sıra bir sebep de mucitlerle ilgili sağlıklı bir istatistik ortaya koymanın zorluğudur. Örneğin Türkiye’de ikameti olmayan veya bir başka vatandaşlığı bulunan Türklerin yabancı bir ülkede yaptığı patent başvuru istatistiklerini tespit etmek oldukça zordur. Bu bakımdan Türkiye’de yapılan patent başvuruları arasından en çok başvurusu bulunan mucitleri tespit etmek oldukça kolay iken bunu dünya çapında hatasız bir şekilde yapmak imkânsıza yakındır. Mucitlerin ad-soyadı yazımındaki dünya çapında standart olmayan yaklaşımlara bir de Türkçe karakter kullanma/kullanmama nedeniyle oluşan farklılıklar da eklenince istatistiklerde sağlıklı sonuçlar elde edilmesi zorlaşmaktadır. Kurmaca bir mucit ismi üzerinden olası farklı yazılışları örneklendirelim: Fatma Dilek ÖMÜR KAYA.

Bu isim patent dokümanlarında şu yazılış biçimleriyle karşımıza çıkabilir: fatma dilek omur, fatma dilek ömür, fatma dilek oemuer, f dilek omur, fatma d omur, f dilek ömür, fatma d ömür, f dilek oemuer, fatma d oemuer, omur fatma dilek, omur fatma d, omur f dilek, oemuer fatma dilek, oemuer fatma d, oemuer f dilek, ömür fatma dilek, ömür fatma d, ömür f dilek, fatma omur, fatma ömür, fatma oemuer, omur fatma, oemuer fatma, ömür fatma, dilek omur, dilek ömür, dilek oemuer, omur dilek, oemuer dilek, ömür dilek, fatma dilek omur kaya, fatma dilek ömür kaya, fatma dilek oemuer kaya, f dilek omur kaya, fatma d omur kaya, f dilek ömür kaya, fatma d ömür kaya, f dilek oemuer kaya, fatma d oemuer kaya, omur kaya fatma dilek, omur kaya fatma d, omur kaya f dilek, oemuer kaya fatma dilek, oemuer kaya fatma d, oemuer kaya f dilek, ömür kaya fatma dilek, ömür kaya fatma d, ömür kaya f dilek, fatma omur kaya, fatma ömür kaya, fatma oemuer kaya, omur kaya fatma, oemuer kaya fatma, ömür kaya fatma, dilek omur kaya, dilek ömür kaya, dilek oemuer kaya, omur kaya dilek, oemuer kaya dilek, ömür kaya dilek

Yazım yanlışları da cabası. Özellikle yabancıların Türkçe kelimeleri yanlış yazması oldukça yaygın. Örneğin “İlhan” isminin şu versiyonlarıyla karşılaştım: lihan, Llhan, illhan, ihan, lhan.

Çoğu zaman mucitlerin ad soyad sıralaması “adı-soyadı” ve “soyadı-adı” şeklinde iki türlü de yazılmaktadır. İsimler arasında bir başka farklılık ise doktor, mühendis gibi meslek ifadelerinin kısaltmalarının da mucit isminde geçmesinden kaynaklanmaktadır. Bu tür kullanımla genellikle Almanya menşeili patentlerde karşılaştım.

Verileri değerlendirirken yaşanan bir diğer sorun aynı ad ve soyada sahip farklı mucitlerin bulunmasıdır. Bu sorun kişilerin çalıştığı şirketler veya patent sınıfları değerlendirilerek aşılabilmektedir.

Bir diğer sorun hem Türkçede hem de yabancı dillerde bulunan isimlerin sorgusunda ortaya çıkmaktadır. Örneğin Buse, Dilan, Eda, Emel, Funda, Gaye, Handan (Çinceyle karışıyor), Hande, Leman, Meryem, Mine, Miyase (Japoncayla karışıyor), Nevin, Suna gibi pek çok ismin hem Türkçede hem de yabancı dillerde kişi adı (ya da soyadı) olarak kullanılması arama sonuçlarını etkilemektedir.

Kadın mucitleri tespit etmekteki bir başka zorluk ise soyadı değişikliğinde ortaya çıkmaktadır. Evlendikten sonra her iki soyadını muhafaza eden mucitlerin başvurularını tespit etmek nispeten kolay olsa da, önceki soyadını kullanmayan bir mucidin başvurularını tespit etmek ve bunları ilişkilendirmek oldukça zor olmaktadır. Listelerde, zaman içinde farklı soyadları kullanmış olan mucitlerin en güncel soyadlarını değil, en çok patent başvurusu yaptıkları soyadlarını kullandım.

Bir diğer zorluk, hem kadın hem de erkek için kullanılabilen isimlerin bulunmasıydı. Gerçek bir örnek vermek gerekirse, rahmetli kadın fizikçi “Engin Arık” ismini aratmak istediğinizde karşınıza Harvard mezunu olan ve ABD’de bir nanoteknoloji firması sahibi “Engin Arık” Bey’e ait patentler çıkmaktadır. 

Sonuçlar

Çalışmada Lens.org[vi] ve TÜRKPATENT[vii] patent veritabanlarını kullandım.[viii] 13 Şubat 2024 tarihli veriler üzerinden istatistikleri elde ettim. Nüfus idaresinin yayınladığı en yaygın ad ve soyad istatistikleriyle kişi adları sözlükleri ve WIPO’nun yapay zeka kullanarak tespit ettiği mucit isimlerini[ix] de kullanarak Türkçe ad ve/veya soyada sahip dünyadaki tüm mucitleri tespit etmeye çalıştım. Yaptığım araştırmalar sonucunda az da olsa hata payıyla listenin tamamlandığı inancındayım. Ancak mutlaka atladığım isimler veya eksik hesapladığım sayılar olmuştur, affınızı dilerim. Bulduğunuz eksikliklerle ilgili benimle iletişime geçerseniz sevinirim.

İstatistikleri üç farklı kategoride en çok sayıya sahip 100 mucit olarak hazırladım:

  1. En çok patent başvurusuna sahip kadın mucitler
  2. En çok patent ailesine sahip kadın mucitler
  3. En çok patent belgesine sahip kadın mucitler

Açıklamaya geçmeden önce patent ailesini tanımlamaya çalışayım. Bir patent ailesi, aynı buluşu kapsayan ve çeşitli ülkelerde yapılan patent başvuruları grubudur. Bir ailedeki başvurular birbirleriyle rüçhan talepleri aracılığıyla ilişkilidir.[x] Başka bir deyişle, bir patent ailesi ortak bir mucit(ler) tarafından açıklanan ve birden fazla ülkede patent başvurusu yapılan aynı buluştur.

Buradaki listeler sınırsız bir maraton koşusunun bir anında çekilmiş bir fotoğraf karesi gibidir, yalnızca o anki sıralamayı göstermektedir. Her geçen gün mucitlerimiz yeni patent başvuruları yapmakta, mevcut başvuruları belgeye dönüşmekte ve koşuya yeni yarışmacılar katılmakta olduğu için sıralamaların zaman içinde değişmesi kaçınılmazdır. Bu bakımdan listeyi her yıl güncellemeye çalışacağım.

Bütün bu istatistikleri sunmamın sebebi, dünya çapında çok sayıda başarılı insanımızın olduğunu göstermektir. İlk olarak her üç kategorideki ilk 10 listesini her bir kategorinin hemen altında bulabilirsiniz. İlk 100 tam listeleri de yazının sonunda bulabilirsiniz. Lütfen kaynak göstermeden kullanmayınız!

1. “En çok patent başvurusuna sahip kadın mucitler” listesindeki sayılar bulunurken bir buluş için farklı ülkelere yapılan başvurular da birer başvuru sayılarak hesaplanır. Ne kadar çok farklı ülkeye girilirse patent başvuru sayısı o kadar artar. Örneğin Biontech’in kurucusu Özlem Türeci bu listede 1969 patent başvurusuyla birinci sıradadır. Ancak bu kendisinin 1969 farklı buluş yaptığı anlamına gelmemektedir. Kendisinin patent ailesi sayısı 106’dır ve bu da 106 farklı buluş için patent başvurusu yaptığını göstermektedir. Bu iki sayı birbirine bölündüğünde yaklaşık 18 etmektedir. Buradan anlaşılıyor ki Özlem Türeci her bir buluş için ortalama 18 farklı ülkeye patent başvurusunda bulunmuştur. Bu oldukça yüksek bir sayıdır. Bundan Biontech’in COVID-19 pandemisi sırasında geliştirdiği aşıların dünya çapında kullanılmış olmasının ve bu nedenle de dünya çapında bir patent koruması sağlamak istenmesinin etkili olduğu tahmin edilmektedir. Genel olarak ilaç firmalarının diğer alanlardaki firmalara göre (birkaç istisna teknoloji firması haricinde) daha çok sayıda ülkeye giriş yaptığı bilinmektedir. Kanser tedavisi üzerine de çalışmalar yapan Özlem Türeci, Forbes dergisinin her yıl yayınladığı “Dünyanın En Güçlü 100 Kadını” 2021 listesinde ve eşi Uğur Şahin ile birlikte Time dergisinin “Dünyanın En Etkili 100 Kişisi” 2023 listesinde yer aldı.[xi]

Dünyada en çok patent başvurusuna sahip 10 Türk kadın mucit:

SıraİsimPatent Başvuru SayısıEn Çok Çalışılan Başvuru Sahibi
1Özlem Türeci1053GANYMED; UNIV MAINZ J. GUTENBERG; BIONTECH
2Yeliz Tokgöz572QUALCOMM
3Nihan Doğan276NESTEC; NESTLE
4Dilara (Grate) McCauley256KARYOPHARM; ARCHEMIX
5Zehra Kaymakçalan243ABBOTT; ABBVIE
6Fatma Arzum Şimşek-Ege232MICRON TECH; INTEL
7Canan Uslu Hardwicke 201GEN ELECTRIC
8Nur Pehlivan Akalın200SANOVEL
9Dilek Zeynep Hakkani-Tur174MICROSOFT; AT&T
10Chloe Ceren Tartan166NCHAIN

2. “En çok patent ailesine sahip kadın mucitler” listesindeki sayılar mucidin şimdiye kadar kaç farklı buluş için patent başvurusunda bulunduğunu göstermektedir. Bu listenin birincisi Yeliz Tokgöz olup 145 farklı buluş için patent başvurusunda bulunmuştur.

Yeliz Tokgöz, Bilkent Üniversitesinde elektrik-elektronik mühendisliğini bitirdikten sonra yüksek lisansını ABD’de Ohio State Üniversitesinde, doktorasını ise San Diego Üniversitesinde tamamlamıştır. Kendisi ABD’de Qualcomm şirketinde Qualcomm’da Kablosuz Ar-Ge Bölümünde Baş Mühendis olarak çalışmaktadır. Çalışmalarında 5G teknolojisinde kapsama alanını ve kapasitenin nasıl geliştirileceği üzerine yoğunlaşmıştır.[xii]

Dünyada en çok patent ailesine sahip 10 Türk kadın mucit:

SıraİsimPatent Ailesi SayısıEn Çok Çalışılan Başvuru Sahibi
1Yeliz Tokgöz145QUALCOMM
2Eren Kurşun118BANK OF AMERICA; IBM; JPMORGAN
3Nur Pehlivan Akalın117SANOVEL
4Aslı Muslu113İSTANBUL GELİŞİM ÜNİVERSİTESİ
5Özlem Türeci106GANYMED; UNIV MAINZ J. GUTENBERG; BIONTECH
6Fatma Arzum Şimşek-Ege77MICRON TECH; INTEL
7Canan Uslu Hardwicke 76GEN ELECTRIC
8Berna Erol74RICOH
9Belgin Çukadar73MONSANTO
10Dilek Zeynep Hakkani-Tur70MICROSOFT; AT&T

3. “En çok patent belgesine sahip kadın mucitler” listesi yapılan patent başvuruları patent ofisleri tarafından değerlendirilip patentlenebilirlik kriterlerinin sağlandığı tespit edilmiş ve patent belgesi verilmiş başvuru sayılarını göstermektedir. Ancak bu sayılar belge alan farklı buluş sayılarını göstermeyip, girilen ülkelerdeki elde edilen tüm patent belge sayılarını yansıtmaktadır.

Bu listenin birincisi de Özlem Türeci olup 634 adet patent belgesine sahiptir.

Dünyada en çok patent belgesine sahip 10 Türk kadın mucit:

SıraİsimPatent Belge SayısıEn Çok Çalışılan Başvuru Sahibi
1Özlem Türeci634GANYMED; UNIV MAINZ J. GUTENBERG; BIONTECH
2Dilara (Grate) McCauley165KARYOPHARM; ARCHEMIX
3Nihan Doğan142NESTEC; NESTLE
4Yeliz Tokgöz140QUALCOMM
5Zehra Kaymakçalan128ABBOTT; ABBVIE
6Eren Kurşun124BANK OF AMERICA; IBM; JPMORGAN
7Fatma Arzum Şimşek-Ege117MICRON TECH; INTEL
8Dilek Zeynep Hakkani-Tur107MICROSOFT; AT&T
9Berna Erol94RICOH
10Gönül Veliçelebi94CALCIMEDICA

En çok patent başvurusuna sahip 555 Türk kadın mucidin çalıştığı şirketler/kurumlar ise aşağıdaki gibidir:

SıraBaşvuru SahibiListeye Giren Kadın Mucit Sayısı
1ARÇELİK46
2TURKCELL22
3SANOVEL19
4IBM14
5ECZACIBAŞI8
5GENERAL ELECTRIC8
5SANKO8
8BOSCH7
9ARVEN6
9MICROSOFT6
9PHILIPS6
9QUALCOMM6
9SIEMENS6
14BRISTOL MYERS5
14KORDSA5
163M4
16ABDİ İBRAHİM4
16AT & T4
16GOOGLE4
16INTEL4
16İSTANBUL GELİŞİM ÜNİVERSİTESİ4
16PROCTER & GAMBLE4
16TÜBİTAK4
16TÜRKİYE ŞİŞE VE CAM FABRİKALARI4
16UNIV TEXAS4
16YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ4
16YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ4
27ABBOTT LAB3
27BEIERSDORF3
27DOW 3
27ERICSSON3
27HONEYWELL3
27İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ3
27KOÇ ÜNİVERSİTESİ3
27SHELL3
27TÜRK TELEKOMÜNİKASYON3
27UNIV CALIFORNIA3
27VODAFONE TEKNOLOJİ3

Teknoloji Sektöründe Kadınların Yaşadıkları Zorluklar

“Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır.” sözü güya kadınları övmek için söylenir, oysa bu üstten bakan bir ifadedir ve kadınların çalışma hayatında yaşadıkları zorluklar göz önüne alındığında, bu sözün doğrusunun aslında “her başarılı kadının önünde onun ışığına engel olan bir erkek(ler) vardır” olduğu söylenebilir.

WomenTech Network’ün teknoloji sektöründeki kadınların karşılaştığı zorlukları daha iyi anlamak için kendi topluluğu içinde düzenlediği anketin sonuçlarına göre en yaygın sorunlar arasında şunlar sayılabilir[xiii]:

  • Meslektaşlardan ve amirlerden destek görememek, önemli projelerden dışlanmak, veya işin etkili bir şekilde tamamlaması için gereken kaynakların verilmemesi.
  • Toplantılarda sözünüzün kesilmesi veya konuşmanızın engellenmesi, fikirlerinizin reddedilmesi veya görmezden gelinmesi.
  • Kadınların erkek meslektaşlarından ortalama olarak daha az kazanması.
  • İstenmeyen yaklaşımlara veya tacize maruz kalmak.
  • Gerekli beceri ve niteliklere sahip olunmasına rağmen şirkette liderlik pozisyonlarına yükselememek
  • Kadınların teknik açıdan erkeklerden daha az yetenekli veya kariyerlerine daha az bağlı oldukları varsayımına dayalı kalıplaşmış cinsiyet normlarıyla karşılaşmak
  • İşyeri ezici bir çoğunlukla erkeklerden oluştuğunda, kadınların kendilerini değerli ve desteklenmiş hissetmelerinin zorlaşması, bunun izolasyon ve dışlanma duygularına neden olması

Matilda etkisi, çalışmaları erkek meslektaşlarına atfedilen kadın bilim insanlarının başarılarının kabul edilmesine karşı bir önyargıdır.[xiv]

Kadınların iş yaşamındaki sorunlarını irdelemek bu yazının konusunu aşacağından, burada daha fazla detaya girmeyip, konuyla ilgilenenler için yapılan bazı çalışmaları dipnotta listeliyorum. [xv]

Sonsöz

Listelerdeki pek çok mucidin adını internetten aratınca birbirinden üstün başarılara imza attıklarını gördüm. Ancak, hepsinden burada ayrı ayrı bahsetmek mümkün mümkün değil maalesef ama merak edenler isimlerden arama yaparak bu bilgilere kendileri kolayca erişebileceklerdir.

Listelerdeki kadın mucitlerimizin çalıştıkları alanlar incelendiğinde, beyaz eşya, ilaç, telekom, tekstil, enerji sektörü başta olmak üzere gibi teknolojinin hemen her alanında çalışılmakta olduğu gözlenmektedir. Bu da aslında kadınların erkeklere göre her alanda başarılı olamayacağı yönündeki önyargının yanlışlığını göstermesi bakımından önemlidir.

Dikkat çeken bir diğer husus da listelerdeki mucitlerimizin çoğunun yurtdışındaki şirketlerde veya kurumlarda çalışıyor olmasıdır. Her ne kadar bu durum onlara kendi vatanımızda en iyi koşullarda çalışma imkânı sağlayamamış olmanın üzüntüsünü yaşatsa da, giden her kıvılcımın alevler olarak döneceği günlerin de geleceği umudunu taşıyoruz.

Bu yazıdaki listelerde yalnızca patent başvuruları bulunan bilim insanları ve mucitlere yer verilmiştir, ancak bilim ve teknolojinin her alanında çalışan ama bu listelerde yer almayan pek çok önde gelen kadın bilim insanımız da vardır. Bilimsel çalışmalarıyla öne çıkan Türk bilim kadınlarından bahseden örnek bir liste için atıftaki bağlantıyı inceleyebilirsiniz.  [xvi]

Tüm kadın mucitlerimizin ve geleceğin mucitlerinin Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun!

Aşağıda her bir kategoriden 100 Türk kadın mucit listelenmektedir.

Dünyada En Çok Patent Başvurusuna Sahip 100 Türk Kadın Mucit

SıraİsimPatent Başvuru SayısıEn Çok Çalışılan Başvuru Sahibi
1Özlem Türeci1053GANYMED; UNIV MAINZ J. GUTENBERG; BIONTECH
2Yeliz Tokgöz572QUALCOMM
3Nihan Doğan276NESTEC; NESTLE
4Dilara (Grate) McCauley256KARYOPHARM; ARCHEMIX
5Zehra Kaymakçalan243ABBOTT; ABBVIE
6Fatma Arzum Şimşek-Ege232MICRON TECH; INTEL
7Canan Uslu Hardwicke 201GEN ELECTRIC
8Nur Pehlivan Akalın200SANOVEL
9Dilek Zeynep Hakkani-Tur174MICROSOFT; AT&T
10Chloe Ceren Tartan166NCHAIN
11Eren Kurşun159BANK OF AMERICA; IBM; JPMORGAN
12Jitka Eryılmaz148SANKO
13Mihriban Tuna142F STAR; GAMMADELTA
14Didem Öner Deliormanlı141DOW GLOBAL
15Selma Bektesevic140HONEYWELL INT
16Berna Erol139RICOH
17Gönül Veliçelebi137CALCIMEDICA
18Işıl Altıntaş134GENMAB; BIONTECH
19Döne Buğdaycı Şanslı132QUALCOMM
20Nalan Utku132GENPAT77 PHARMA
21Gülay Yelken125SANOVEL
22Ayşe Tülay Massey124KRAFT FOODS; DOUWE EGBERTS
23Gökçe Dane123QUALCOMM; TECHNICOLOR
24Arzu Palantöken119SANOVEL
25Aslı Muslu113İSTANBUL GELİŞİM ÜNİVERSİTESİ
26Emine Ünlü107MARS INC
27Hasret Gürsoy106ARÇELİK
28Ebru Oral104MASSACHUSETTS GENERAL HOSPITAL
29Eylem Tarkın Taş102SABIC GLOBAL
30Semra Çolak Atan963M
31Nihal Kurt95SIEMENS
32Güliz Arf Elliott95BIOCHEMTEX; M&G POLIMERI
33Seyhan Civanlar94AT & T; ARGELA YAZILIM; NETSIA
34Nihal Doğu93COLGATE PALMOLIVE
35Deniz İyidoğan93SANKO
36Pamuk Bilsel92FLUGEN
37Görkem Memi̇şoğlu92VESTEL; UNIV ÖZYEĞİN
38Tülay Polat91NANTBIOSCIENCE
39Aynur Hermann91REGENERON
40Belma Erdoğan-Haug903M
41Şebnem Zorlu Özer90MESHNETWORKS; MOTOROLA
42Belma Demirel89RENTECH
43Dilek Saylık87HUNTSMAN
44Mihrimah Özkan85UNIV CALIFORNIA
45Neriman Nicoletta Kahya85PHILIPS
46Göksu Elpek Kutlu85OBSIDIAN; JOUNCE
47Hülya Demiryont84FORD; TÜRKİYE ŞİŞE VE CAM FAB.
48Deniz Dalkara84UNIV CALIFORNIA
49Yasemin Ataman-Önal83BIOMERIEUX
50Fatma Korkmaz82SANKO
51Devrim Çelik Sakızcı82ARVEN
52Esin Beyhan Özkan (Akçayöz)80TURKCELL
53Belgin Çukadar79MONSANTO
54Jale Müslehiddinoğlu76SIGNAL PHARM; BRISTOL MYERS
55Gülay Wittig76COROPLAST
56Duygu Akbulut74ASML NETHERLANDS
57Esra Ozdaryal 73ABBVIE
58Funda Şahin Nomaler73PHILIPS
59Çiçek Gerçel-Taylor70UNIV LOUISVILLE RES FOUND
60Esra Ogru69VITAL HEALTH SCIENCES
61Zehra Serpil Gönen Williams69PIXELLIGENT
62Yıldız Gülkok69SANOVEL
63Paki̇ze Nesli̇han Taşlı68UNIV YEDİTEPE
64Nur Selcan Tokgöz-Engrand67JOHNSON & JOHNSON
65Aylin Met66ARÇELİK
66Gökçen Çilingir65INTEL
67Burcu Ünal Altıntaş65SCHLUMBERGER
68Sena Davaslıgil65ARÇELİK
69Selma Sapmaz63LILLY CO ELI
70Zehra Ülger63ARÇELİK
71Filiz Yapıcı63HENKEL
72Leyla Zengi62SANKO TEKSTİL
73Belma Doğdaş62PAIGE AI
74Gülin Erdoğan Marelius61AVIDITY; VERTEX
75Songül Bayraktar60ARÇELİK
76Filiz Gorpe-Yaşar60ILLUMINA
77Zehra Tosun60NOVABONE
78Meliha Deniz Şümnü-Dindoruk59SHELL
79Ayşe Alexiou Asatekin59TUFTS COLLEGE; MIT
80Yeliz Demir59UNIV İSTANBUL GELİŞİM
81Bengi Karacali-Akyamaç58AVAYA; IBM
82Pınar Kılıçkıran56SONY; IBM
83Aslı Saime Kayıhan56ARÇELİK
84Gül Konuklar56ABBOTT
85Hatice Belgin Gülgeze55NOVARTIS; BRISTOL MYERS
86Havva Yağcı Acar55GEN ELECTRIC; UNIV KOÇ
87Şahika Genç55GEN ELECTRIC; AMAZON
88Selda Günsel54PENNZOIL; SHELL
89Saadet Ulaş Açıkgöz54HONEYWELL UOP
90Mehtap Saydam54SANOVEL
91Ayşegül Çiftçi Sandıkçı54DOW GLOBAL
92Duygu Ceylan Akşit52ADOBE
93Gamze Erten52CLARITY
94Elif Çuban52 
95Nilgün Ereken Tümer51UNIV RUTGERS; MONSANTO
96Sibel Korkut Punckt51UNIV PRINCETON
97Dilek Dağdelen Uysal51METRC
98Pelin (Helin) Cox51HONEYWELL UOP
99Sibel Zenginer51SANOVEL
100Nilüfer Baba51BOSCH
100Elif Ayvalı51AURIS
100Pınar Şen51QUALCOMM
100Özgül Güner51SANKO ÖZEL EĞİTİM HİZMETLERİ A.Ş.
100Sema Solmaz Bölükbaşı51MERCEDES BENZ TÜRK
100Handan Gündüz-Bruce51SAGE THERAPEUTICS
100Aytaç Sezgi51US FILTER CORP.; SIEMENS WATER TECH

Dünyada En Çok Patent Ailesine Sahip 100 Türk Kadın Mucit

SıraİsimPatent Ailesi SayısıEn Çok Çalışılan Başvuru Sahibi
1Yeliz Tokgöz145QUALCOMM
2Eren Kurşun118BANK OF AMERICA; IBM; JPMORGAN
3Nur Pehlivan Akalın117SANOVEL
4Aslı Muslu113İSTANBUL GELİŞİM ÜNİVERSİTESİ
5Özlem Türeci106GANYMED; UNIV MAINZ J. GUTENBERG; BIONTECH
6Fatma Arzum Şimşek-Ege77MICRON TECH; INTEL
7Canan Uslu Hardwicke 76GEN ELECTRIC
8Berna Erol74RICOH
9Belgin Çukadar73MONSANTO
10Dilek Zeynep Hakkani-Tur70MICROSOFT; AT&T
11Seyhan Civanlar64AT & T; ARGELA YAZILIM; NETSIA
12Esin Beyhan Özkan (Akçayöz)64TURKCELL
13Yeliz Demir59UNIV İSTANBUL GELİŞİM
14Gülay Yelken57SANOVEL
15Görkem Memi̇şoğlu54VESTEL; UNIV ÖZYEĞİN
16Arzu Palantöken53SANOVEL
17Elif Çuban52 
18Özgül Güner51SANKO ÖZEL EĞİTİM HİZMETLERİ A.Ş.
19Sema Solmaz Bölükbaşı51MERCEDES BENZ TÜRK
20Hasret Gürsoy50ARÇELİK
21Devrim Çelik Sakızcı48ARVEN
22Kübra Sak46TURKCELL
23Nuray Kayakol43BOSCH SANAYİ VE TİCARET
24Esra Bayrakçı43İSTİKBAL MOBİLYA 
25Huriye Hazal Keçoğlu42TURKCELL
26Neda Şayan42ÇANAKKALE BİLİM VE SANAT MERKEZİ
27Ülkü Alkoçlar40MAS MÜMESSİLLİK
28Dilara (Grate) McCauley39KARYOPHARM; ARCHEMIX
29Mina Karaağaç38 
30Tuğba Saray Çetinkaya37İSTANBUL GELİŞİM ÜNİVERSİTESİ
31Hülya Demiryont36FORD; TÜRKİYE ŞİŞE VE CAM FAB.
32Aylin Met36ARÇELİK
33İmren Yapıcı Kurt36FEV
34Nihan Doğan35NESTEC; NESTLE
35Gönül Veliçelebi35CALCIMEDICA
36Aysu Ezen Can35IBM; CAPITAL ONE
37Neslihan Tamsü Selli35ECZACIBAŞI
38Yasemin Uğur Özekinci35EMC
39Gözde Ünal34SIEMENS
40Öznur Alkan34IBM
41Ayşe Birsel34HERMAN MILLER; TOTO
42Binnur Zeynep Günesin33MOBIL OIL
43Emine Ünlü32MARS INC
44Eylem Tarkın Taş32SABIC GLOBAL
45Nihal Kurt32SIEMENS
46Afife Lerzan Irkkan32TURKCELL
47Serra Karaağaç32 
48Şahika Genç32GEN ELECTRIC; AMAZON
49Chloe Ceren Tartan31NCHAIN
50Arzu Behiye Tarımcı31TURKCELL
51Fatma Demet Çoşkara31AHMET MECBUR EFENDİ BİLİM VE SANAT MERKEZİ
52Nalan Utku30GENPAT77 PHARMA
53Şebnem Zorlu Özer30MESHNETWORKS; MOTOROLA
54Yıldız Gülkok30SANOVEL
55Sena Davaslıgil30ARÇELİK
56Duygu Ceylan Akşit30ADOBE
57Pınar Şen30QUALCOMM
58Sinem Güven Kaya30IBM
59Leyla Türker Şener30UNIV ISTANBUL
60Seda Şayan Kösem29ÇANAKKALE BİLİM VE SANAT MERKEZİ
61Semra Çolak Atan283M
62Mihrimah Özkan28UNIV CALIFORNIA
63Aslı Saime Kayıhan28ARÇELİK
64Hatice Öncel28İLKO İLAÇ; İLKOGEN
65Gülseren Sakarya Buluş28KASTAMONU ÜNİV.; T.C. İSTANBUL AREL ÜNİV.
66Zehra Kaymakçalan27ABBOTT; ABBVIE
67Ebru Oral27MASSACHUSETTS GENERAL HOSPITAL
68Bengi Karacali-Akyamaç27AVAYA; IBM
69Nilgün Ereken Tümer27UNIV RUTGERS; MONSANTO
70Ayşe Esra Karadağ27ISTANBUL MEDIPOL UNIV; ANADOLU UNIV
71Jitka Eryılmaz26SANKO
72Gökçe Dane26QUALCOMM; TECHNICOLOR
73Gülay Wittig26COROPLAST
74Gökçen Çilingir26INTEL
75Zehra Ülger26ARÇELİK
76Fatma Özcan26IBM
77Şeyma Aslan26L’OREAL
78Emine Yılmaz26ARVEN
79Aslı Soytürk26TIRSAN TREYLER
80Dilek Akça Bayrak26FORD OTOMOTİV 
81Nevruz Berna Tatlısu25İSTANBUL GELİŞİM ÜNİVERSİTESİ
82Güneş Zeynep Karabulut Kurt25İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ; TURKCELL
83Demet Ayvaz25TURKCELL
84Belma Erdoğan-Haug243M
85Neriman Nicoletta Kahya24PHILIPS
86Filiz Yapıcı24HENKEL
87Dicle Güner24SANOVEL
88Nagehan Sarraçoğlu24İLKO İLAÇ; İLKOGEN
89Gizem Yılmaz24TURKCELL
90Zehra Tarcan24DİYARBAKIR BAĞLAR ÖZEL EĞİTİM OK. VE KUR. BİL. VE SAN. MERK. 
91Hacer Öztunç24TURKCELL
92Ülkü Acar24 
93Gülden Oğuz Koç24TURKCELL
94Selma Bektesevic23HONEYWELL INT
95Songül Bayraktar23ARÇELİK
96Mehtap Saydam23SANOVEL
97Sibel Zenginer23SANOVEL
98Pınar Yavuz23ARÇELİK
99Funda Erdem23ARÇELİK
100Naciye Kervan23SİVEREK BİLİM VE SANAT MERKEZİ
100Kadriye Deniz Bozdağ23SPIN
100Banu R. Özden23LUCENT; AT&T

Dünyada En Çok Patent Belgesine Sahip 100 Türk Kadın Mucit

SıraİsimPatent Belge SayısıEn Çok Çalışılan Başvuru Sahibi
1Özlem Türeci634GANYMED; UNIV MAINZ J. GUTENBERG; BIONTECH
2Dilara (Grate) McCauley165KARYOPHARM; ARCHEMIX
3Nihan Doğan142NESTEC; NESTLE
4Yeliz Tokgöz140QUALCOMM
5Zehra Kaymakçalan128ABBOTT; ABBVIE
6Eren Kurşun124BANK OF AMERICA; IBM; JPMORGAN
7Fatma Arzum Şimşek-Ege117MICRON TECH; INTEL
8Dilek Zeynep Hakkani-Tur107MICROSOFT; AT&T
9Berna Erol94RICOH
10Gönül Veliçelebi94CALCIMEDICA
11Canan Uslu Hardwicke 89GEN ELECTRIC
12Seyhan Civanlar73AT & T; ARGELA YAZILIM; NETSIA
13Belgin Çukadar72MONSANTO
14Yasemin Ataman-Önal66BIOMERIEUX
15Jitka Eryılmaz65SANKO
16Hülya Demiryont64FORD; TÜRKİYE ŞİŞE VE CAM FAB.
17Belma Demirel62RENTECH
18Binnur Zeynep Günesin61MOBIL OIL
19Ayşe Tülay Massey61KRAFT FOODS; DOUWE EGBERTS
20Dilek Saylık56HUNTSMAN
21Jale Müslehiddinoğlu54SIGNAL PHARM; BRISTOL MYERS
22Gülay Wittig53COROPLAST
23Deniz Dalkara52UNIV CALIFORNIA
24Döne Buğdaycı Şanslı51QUALCOMM
25Nihal Doğu50COLGATE PALMOLIVE
26Esra Ozdaryal 48ABBVIE
27Gökçe Dane47QUALCOMM; TECHNICOLOR
28Nalan Utku46GENPAT77 PHARMA
29Ebru Oral46MASSACHUSETTS GENERAL HOSPITAL
30Didem Öner Deliormanlı46DOW GLOBAL
31Gözde Ünal43SIEMENS
32Bengi Karacali-Akyamaç42AVAYA; IBM
33Selma Bektesevic42HONEYWELL INT
34Selma Sapmaz42LILLY CO ELI
35Duygu Ceylan Akşit41ADOBE
36Aytaç Sezgi41US FILTER CORP.; SIEMENS WATER TECH
37Selda Günsel39PENNZOIL; SHELL
38Esra Ogru38VITAL HEALTH SCIENCES
39Deniz İyidoğan38SANKO
40Gökçen Çilingir37INTEL
41Güliz Arf Elliott36BIOCHEMTEX; M&G POLIMERI
42Nilgün Ereken Tümer34UNIV RUTGERS; MONSANTO
43Belma Erdoğan-Haug343M
44Songül Bayraktar34ARÇELİK
45Gülay Yelken33SANOVEL
46Emine Ünlü33MARS INC
47Işıl Altıntaş33GENMAB; BIONTECH
48Fatma Korkmaz33SANKO
49Meliha Deniz Şümnü-Dindoruk31SHELL
50Nur Pehlivan Akalın30SANOVEL
51Zehra Ülger30ARÇELİK
52Şahika Genç30GEN ELECTRIC; AMAZON
53İmren Yapıcı Kurt29FEV
54Yasemin Uğur Özekinci29EMC
55Nur Sibel Günay29MOMENTA
56Sibel Nur Günay29MOMENTA
57Gülin Erdoğan Marelius29AVIDITY; VERTEX
58Semra Çolak Atan283M
59Burcu Ünal Altıntaş28SCHLUMBERGER
60Tülay Polat28NANTBIOSCIENCE
61Çiçek Gerçel-Taylor28UNIV LOUISVILLE RES FOUND
62Pamuk Bilsel28FLUGEN
63Görkem Memi̇şoğlu27VESTEL; UNIV ÖZYEĞİN
64Banu R. Özden27LUCENT; AT&T
65Saadet Ulaş Açıkgöz27HONEYWELL UOP
66Leyla Zengi27SANKO TEKSTİL
67Asuman Sünbül27SAP AG
68Mehtap Saydam26SANOVEL
69Kadriye Deniz Bozdağ26SPIN
70Duygu Akbulut26ASML NETHERLANDS
71Gamze Erten26CLARITY
72Hatice Belgin Gülgeze26NOVARTIS; BRISTOL MYERS
73Sibel Altınok26ORGANİK KİMYA
74Nil Dizdar Segrell26DIZLIN PHARMA
75Devrim Çelik Sakızcı25ARVEN
76Mihrimah Özkan25UNIV CALIFORNIA
77Sinem Çöleri Ergen25TELECOM ITALIA; PIRELLLI; UNIV KOÇ
78Ayşegül Çiftçi Sandıkçı25DOW GLOBAL
79Özge (Ozzy) Mermut25STERIS INC; INO
80Habibe Karaçay25IMMUNOMEDICS
81Aysu Ezen Can24IBM; CAPITAL ONE
82Nur Engin24NXP
83Aycan Şentürk-Andersson24GILLETTE
84Belma Doğdaş24PAIGE AI
85Lale Korkmaz24BAKER HUGHES
86Şebnem Zorlu Özer23MESHNETWORKS; MOTOROLA
87Funda Şahin Nomaler23PHILIPS
88Pınar İyidoğan23OMNIOME
89Serpil Metin23CARGILL
90Beril Çorlu23ARCELORMITTAL
91Neriman Nicoletta Kahya22PHILIPS
92Havva Yağcı Acar22GEN ELECTRIC; UNIV KOÇ
93Ebru Çetinkaya22ARÇELİK
94Pınar Kılıçkıran22SONY; IBM
95Müge Çağlar22QUAKER CHEMICAL
96Fatma Özcan21IBM
97Füsun Ertemalp21CISCO
98Sibel Tombaz21ERICSSON
99Göksu Elpek Kutlu20OBSIDIAN; JOUNCE
100Zehra Serpil Gönen Williams20PIXELLIGENT
100Burçin Temel McKenna20HALDOR
100Hazire Oya Alpar20SECR DEFENSE
100Nazi̇fe Arabacıoğlu20MONTERO GIDA

Mustafa Güney ÇALIŞKAN

guneycaliskan@gmail.com

Mart 2024


DİPNOTLAR

[i] Dünya Çapında En Çok Patente Sahip Türk Mucitler, https://iprgezgini.org/2024/01/10/dunya-capinda-en-cok-patente-sahip-turk-mucitler/

[ii] IDiyas,  Bu liste ABD patentleri ile sınırlı olmasına rağmen dünya genelinde kadın mucit oranını ortaya koyması açından yararlanılabilir: https://idiyas.com/top/inventors?page=0&year=0&gender=female&country=global&patenttype=utility , https://idiyas.com/top/inventors?page=0&year=0&gender=all&country=global&patenttype=utility

[iii] Dünya Çapında En Çok Patente Sahip Türk Mucitler, https://iprgezgini.org/2024/01/10/dunya-capinda-en-cok-patente-sahip-turk-mucitler/

[iv] World Intellectual Property Indicators 2023, s.21,  https://www.wipo.int/edocs/pubdocs/en/wipo-pub-941-2023-en-world-intellectual-property-indicators-2023.pdf

[v] World Intellectual Property Indicators 2023, s.43, grafik A35; https://www.wipo.int/edocs/pubdocs/en/wipo-pub-941-2023-en-world-intellectual-property-indicators-2023.pdf

[vi] Lens.org, https://www.lens.org/lens/search/patent/structured

[vii] TÜRKPATENT Patent Araştırma, https://www.turkpatent.gov.tr/arastirma-yap?form=patent

[viii] İstatistiklerde dikkate alınan patent dokümanları şunlardır:

1700’lerden günümüze Avrupa Patent Ofisi’nin (EPO) DOCDB bibliyografik verileri: 100’den fazla ülkeden 130+ milyon doküman.

2001’den günümüze USPTO patent başvuruları.

1976’dan günümüze USPTO patent belgeleri.

1978’den günümüze Avrupa Patent Ofisi (EP) Başvuruları.

1980’den günümüze Avrupa Patent Ofisi (EP) belgeleri.

1978’den günümüze WIPO PCT Başvuruları.

1967’den günümüze TÜRKPATENT patent ve faydalı model başvuruları.

[ix] WIPO’nun yaptığı bir çalışmada Türkçe dahil pek çok dilde isim sözlükleri oluşturularak geçmişe dönük PCT başvuru sahiplerinin cinsiyetlerine dair istatistikler elde edilmiştir: Identifying the gender of PCT inventors, Economic Research Working Paper No. 33, WIPO, Gema Lax Martínez, Julio Raffo, Kaori Saito, 2016, https://www.wipo.int/publications/en/details.jsp?id=4125

[x] Patent families, https://www.epo.org/en/searching-for-patents/helpful-resources/first-time-here/patent-families

[xi] Özlem Türeci, https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%96zlem_T%C3%BCreci

[xii] How Qualcomm inventor Dr. Yeliz Tokgoz’s ideas improve coverage and capacity in 5G, https://www.qualcomm.com/news/onq/2022/09/how-qualcomm-inventor-dr–yeliz-tokgoz-s-ideas-improve-coverage-

[xiii] 10 Misogyny Scenarios Women in Tech Experience, WomenTech Network, 13 Temmuz 2023, https://www.linkedin.com/pulse/10-misogyny-scenarios-women-tech-experience-womentech-network/

[xiv] Görsel ve içeriği şuradan alınarak Türkçeye çevrilmiştir: Bertsy Goic, @drawinscience, https://twitter.com/drawinscience/status/1359813846450454530

[xv] Dünya genelinde kadın mucitlerle ilgili yapılan bazı çalışmaları aşağıya ekliyorum:

Women’s participation in inventive activity, EPO, November 2022, https://link.epo.org/web/womens_participation_in_inventive_activity_2022_en.pdf ;

WIPO Intellectual Property (IP) and Gender Action Plan The Role of IP in Support of Women and Girls, 2023, https://www.wipo.int/edocs/pubdocs/en/wipo-pub-rn2023-1-en-wipo-intellectual-property-ip-and-gender-action-plan-the-role-of-ip-in-support-of-women-and-girls.pdf ;

The Global Gender Gap in Innovation and Creativity, WIPO, 2023, https://www.wipo.int/edocs/pubdocs/en/wipo-pub-ds-gender-2023-en-the-gender-gap-in-global-patenting-an-international-comparison-over-two-decades.pdf ;

International Women’s Day 2022, WIPO, https://www.wipo.int/women-and-ip/en/news/2022/news_0001.html ,

Türk bilim kadınlarının çalışma hayatında yaşadıkları zorlukları anlattıkları bir röportaj için bkz:

Dünyanın önemli Türk bilim kadınları anlatıyor: Neden erkeklere göre ‘biraz daha iyi’ olmak zorundalar?, Esra Öz, 27 Temmuz 2020, https://www.indyturk.com/node/217376/bilim/d%C3%BCnyan%C4%B1n-

[xvi] Örnek bir liste için bkz: BİLİMSEL ÇALIŞMALARIYLA ÖNE ÇIKAN TÜRK BİLİM KADINLARI, 24.02.2020, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi, Hazırlayan: Dr. Özlem Kılıç Ekici, https://e-dergi.tubitak.gov.tr/edergi/yazi.pdf;jsessionid=zbChCwbtwyYb1qb9L4IlRhTO?dergiKodu=4&cilt=53&sayi=1052&sayfa=97&yaziid=43950

ÜNLÜ TENİSÇİ YANNICK NOAH MARKA KULLANIMIN İSPATI MAÇINA ÇIKTI:

MARKANIN FARKLI UNSURLARLA KULLANIMI DA KULLANIM İSPATINDA DİKKATE ALINABİLİR



Fransa Açık Tenis Turnuvası, tenis alanında yaygın adıyla Roland Garros kupasını kaldırmak sanırım pek çok profesyonel tenis oyuncusunun hayalidir. Bu hayali başarmış sporculardan biri olan eski profesyonel tenis oyuncusu Yannick Noah (“marka sahibi”) Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (“EUIPO”) nezdinde 18, 25 ve 28. sınıflarda tescilli aşağıdaki birlik markasının sahibidir:


2008 yılında tescil edilen markaya karşı, 2019 yılında Amerika’da yerleşik Noah Clothing LLC tarafından kullanmama sebebiyle iptal aksiyonu alınmıştır. Bunun üzerine, marka sahibi tarafından, markanın 18. ve 25. sınıflarda yer alan kimi mallar üzerinde kullanıldığını gösteren birtakım deliller dosyaya sunulmuştur.

EUIPO İptal Birimi tarafından yapılan değerlendirme sonucunda, 25. sınıfta yer alan (“spor rahat gömlekler” olarak çevirebileceğimiz) “sport casual shirts” bakımından markanın kullanıldığına karar verilmiştir.

Ayrıca, daha sonra değinmek üzere değerli bir nokta olarak, marka sahibi tarafından sunulan delillerin uygun şekilde sunulmadığı/ etiketlenmediği tespit edilmiş ve bunun giderilmesi için süre verilmiştir. Düzenlenen deliller ise marka sahibi tarafından bu süre bittikten sonra sunulmuştur.

EUIPO İptal Birimi’nin kısmen iptal kararını kabul etmek istemeyen Noah Clothing söz konusu karara karşı itirazda bulunmuştur. EUIPO Temyiz Kurulu tarafından ele alınan dosya kapsamında, markanın polo yaka tişörtler ile süveterler için kullanıldığı ve haliyle de bu kapsam için tescilin korunması gerektiği belirtilmiştir.

Bunun üzerine Noah Clothing bu kararın iptali için mahkemeye başvurmuştur. Avrupa Birliği Adalet Divanı Genel Mahkemesi 2. Daire tarafından yapılan inceleme aşağıdaki gibi şekillenmiştir:

Somut olayda EUIPO Temyiz Kurulu, marka sahibi tarafından süresinden sonra sunulan delilleri destekleyici delil olarak değerlendirmiş ve bu sebeple incelemede dikkate almıştır.  Noah Clothing ise marka sahibi tarafından süresinden sonra sunulan / düzenlenen delillerin dikkate alınmaması gerektiğini ileri sürmüştür. Mahkeme tarafından belirtildiği üzere, süresinde sunulmayan bir delil eğer ki süresinde sunulan bir delili destekleyici nitelikte ise dikkate alınabilir. Somut olayda esas deliller marka sahibi tarafından süresinde sunulduğundan ve sonradan sunulan deliller destekleyici nitelikte olduğundan, Mahkeme bunların dikkate alınmasında bir hukuka aykırılık görmemiştir.

Bir diğer önemli unsur olarak Noah Clothing, iptal konusu markanın değiştirilmiş şekilde kullanımının kabul edilmemesi gerektiğini iddia etmiştir. Mahkeme kararında da belirtildiği üzere, sahiden de EUIPO Temyiz Kurulu sunulan delillerde yer alan görsellerin çoğunun aşağıdaki işareti içerdiğini gözlemlemiştir:


EUIPO Temyiz Kurulu tarafından yapılan değerlendirme sonucunda, markaya eklenen “Y.” ibaresinin markanın esas ayırt edici karakterini değiştirmediği sonucuna ulaşılmıştır.  Bu ise şu şekilde gerekçelendirilmiştir:

  • “Y” harfi markada yer alan şeklin içinde halihazırda vardır, dolayısıyla markaya sonradan eklenen tamamen yeni bir ibare niteliğinde değildir.
  • Marka sahibinin adı Yannick Noah’dır. Haliyle -markanın kendisinin soyadına yönelik olduğu dikkate alındığında- kendisinin adının baş harfinin markaya eklenmesi esaslı bir değişiklik yaratmamaktadır. Zira marka hala aynı kişiyi/ kaynağı işaret etmektedir.
  • Soyadlar adlara kıyasla daha baskın niteliktedir ve dolayısıyla markanın her iki formunda da eş derecede esas unsur şekil unsuru ve “NOAH” kelimesidir. Nitekim tüketiciler tarafından da bu soyad olarak kabul edilme eğilimindedir zira giyim sektöründe soyadlarının kullanımı yaygındır.

Mahkeme tarafından dosya ele alındığında da aynı husus üstünde durulmuş ve burada önemli olanın, markanın esas ayırt edici karakterinin değiştirilip değiştirilmediğinin tespiti olduğu belirtilmiştir. Mahkeme, yaptığı değerlendirme sonucunda ise, EUIPO Temyiz Kurulu’nun değerlendirmesinin hatalı olmadığı sonucuna ulaşmış ve ayrıca markaya eklenen “Y” harfinin domine edici nitelikte olmadığını vurgulamıştır.

Yapılan inceleme sonucunda Noah Clothing’in iddialarının yerine olmadığı sonucuna ulaşılmış ve EUIPO Temyiz Kurulu’nun kararının yerinde olduğu teyit edilmiştir.

Fikrimce bu dosya kapsamında önem arz eden hususlar iki tanedir: Mahkeme süresinden sonra sunulan delillerin -süresinde sunulan delilleri- destekleyici olması kaydıyla dikkate alınabileceğini ve markanın esas unsuru değiştirilmeden gerçekleştirilen farklı kullanımların da markasal kullanım sayılabileceğini belirtmiştir.

Görüldüğü üzere, kimi zaman bizim hukukumuzda farklı pratik edilenin aksine, süresinde hiç sunulmayan bir delilin daha sonradan sunulduğunda dikkate alınması mümkün değildir. Ancak destekleyici/ açıklayıcı olması halinde, sonradan sunulan delin dikkate alınma ihtimali vardır ki, bu da görüldüğü üzere mecburi değildir. Markanın esas unsurları değiştirilmeden kullanımının kabul edilmesi noktasında ise, hem sonradan eklenen ibarenin hem bütüncül olarak markanın sahip olduğu formun hem de markanın kaynak gösterme özelliğinin -aynı nitelikte devam edip etmediğinin- dikkate alındığı bir kez daha vurgulanmıştır.

Büşra BIÇAKCI

busrasbicakci@gmail.com

Mart 2024

IPR Gezgini Buluşması 24 Nisan’da İstanbul’da: Ön Duyuru ve Olası Katılımcı Sayısı Tespiti


IPR Gezgini, Fikri Haklar camiamızı bir araya getirmeye devam ediyor! 10. yılımızı kutladığımız bu dönemde buluşmalarımızın bizim için ayrı bir anlamı da var.

Ankara’da yılda en az bir kez yaptığımız IPR Gezgini buluşmalarını 24 Nisan Çarşamba akşamı (saat 18.30-19.00 civarında başlayacak şekilde) bu kez İstanbul’da yapmak niyetindeyiz. Buluşma mekanımız bir değişiklik olmazsa Bosphorus Brewing Company olacak.

Bosphorus Brewing Company – adres: Yıldız Posta Caddesi No:1/1A Gayrettepe, İstanbul; web sitesine bu bağlantı aracılığıyla erişebilirsiniz.

Konseptimizi Ankara’daki buluşmalarla aynı şekilde yapmaya çalışacağız, fiks bir ücret olmayacak ve herkes yediğini – içtiğini kendisi ödeyecek. Tüm bunları netleştirebilmek içinse olası katılımcı sayısı hakkında fikir sahibi olmamız gerekiyor.

Dolayısıyla, katılmak isteyenlerden beklentimiz, katılım niyetlerini ve kaç kişi olacaklarını bize iprgezgini@gmail.com adresine gönderecekleri bir e-posta veya sosyal medya paylaşımları için özel mesaj ile bildirmeleri olacak. Bu sayede yaklaşık katılımcı sayısı hakkında fikir sahibi olabileceğiz. Mekan ve yöntem konusu tam anlamıyla netleşince de kesin duyurumuzu yapıp, kesin katılım taleplerini almaya başlayacağız.

Ankara’da yerleşik hale gelmiş buluşmalarımızı kolaylıkla organize edebiliyoruz, İstanbul ise her zaman daha kaotik geliyor. Yardımlarıyla bu çekingenliği atmamızı sağlayan sevgili Zeynep Seda Alhas ve Hakan Pehlivan’a da çok teşekkür ediyoruz.

iprgezgini@gmail.com adresine veya sosyal medya hesaplarımıza göndereceğiniz olası katılım beyanlarınızı bekliyoruz!

IPR Gezgini

Şubat 2024

iprgezgini@gmail.com

STİLİZE BİÇİMDE YAZILI TEK HARFTEN OLUŞAN MARKALARIN BENZERLİĞİ ABAD TARAFINDAN DEĞERLENDİRİLDİ


Ülkemizde de sıkça tartışma konusu olan stilize biçimde yazılı tek harflerden oluşan markaların benzerliği ve ayırt edici güçleri hususu, bu yazının konusu Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) Genel Mahkemesi kararında detaylı biçimde değerlendirilmiştir. İnceleme konusu Genel Mahkeme kararında, stilize biçimde yazılı “Q” harfinden oluşan iki marka arasındaki görsel, işitsel, kavramsal benzerlik ve bunların markaların ayırt ediciliğine olan etkisi mercek altına alınmıştır.

21 Mayıs 2019 tarihinde “Quantic Dream” tarafından aşağıdaki markanın tescili talebiyle Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi’ne (EUIPO) başvuru yapılmıştır:

Başvuru kapsamında aşağıda sayılan mal ve hizmetler yer almaktadır:

  • 9. Sınıf: “Bilgisayar yazılımları, bilgisayar yazılım programları, indirilebilir yazılımlar, manyetik veri taşıyıcılar, kompakt diskler, DVD’ler ve diğer dijital kayıt araçları.”
  • 35. Sınıf: “Ticari yönetim hizmetleri; malların perakende ve toptan satış amaçlarıyla iletişim medyasında sunumu hizmetleri; belge çoğaltılması hizmetleri, bilgisayar yazılımlarının toptancılığı ve perakendeciliği hizmetleri.”
  • 42. Sınıf: “Bilgisayar yazılımı tasarımı hizmetleri, bilgisayar yazılımlarının araştırılması ve geliştirilmesi hizmetleri, bilgisayar yazılımlarının güncellenmesi hizmetleri.”

Başvuru 2 Temmuz 2019 tarihinde EUIPO Marka Bülteninde yayınlanmıştır.

“Quentia GMBH”, başvurunun yayımına karşı EUIPO nezdinde tescilli aşağıdaki markasını mesnet göstererek itiraz etmiştir:

İtiraz gerekçesi markanın kapsamında aşağıda belirtilen mal ve hizmetler bulunmaktadır:

  • 9. Sınıf: “Özellikle lojistik ve depo yönetimi amaçlı bilgisayar yazılımları; bilgisayarlarla kullanım için çevre donanımları.”
  • 35. Sınıf: “Özellikle lojistik, nakliye ve bu sektörlerde yazılım kullanımı konularında ticari danışmanlık hizmetleri; verilerin bilgisayar veritabanlarında derlenmesi, sistematize edilmesi, güncellenmesi ve yönetimi hizmetleri; bilgisayar yazılımlarına, bilgisayar donanımlarına, ofis malzemelerine, yazıcılara, fotokopi makinelerine, çok fonksiyonlu ofis donanımlarına ilişkin toptancılık ve perakendecilik hizmetleri.”
  • 42. Sınıf: “Bilgisayar donanım ve yazılımlarının tasarımı ve geliştirilmesi hizmetleri; yazılımların bakımı ve güncellenmesi hizmetleri.”

28 Eylül 2020 tarihinde EUIPO İtiraz Biriminin yayıma itirazı reddetmesi üzerine ret kararına karşın 30 Ekim 2020 tarihinde yayıma ikinci itiraz yapılmıştır. Söz konusu itiraz EUIPO Temyiz Kurulu tarafından markalar arasında Tüzük’ün 8/1(b) maddesi uyarınca karıştırılma ihtimali bulunduğu gerekçesiyle kabul edilmiştir. Bu kararı takiben başvuru sahibi dava yolunu tercih etmiş ve markalar arasında Tüzük’ün 8/1(b) maddesi kapsamında karıştırılma ihtimali bulunmadığı iddiasıyla Temyiz Kurulunun kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

Başvuru sahibinin iddiaları ABAD Genel Mahkemesi tarafından değerlendirilmiş ve Genel Mahkeme, 25/10/2023 tarihinde verdiği T-458/21 sayılı kararla EUIPO Temyiz Kurulunun kararını iptal etmiştir. Mahkemenin değerlendirmeleri esasen aşağıdaki noktalarda yoğunlaşmıştır:

Başvuruya Konu Markanın Tüketici Nezdinde Yarattığı Algı Bakımından:

Davacı, dilekçesinde Temyiz Kurulu’nun itiraza konu marka başvurusu hakkında yaptığı ve ilgili tüketicinin başvuruyu siyah ve mavi renklerde stilize edilmiş bir “Q” harfi olarak algılayacağı yönündeki değerlendirmenin doğru olmadığını, başvuruya konu markanın “Q” harfinin klasik özelliklerine sahip olmadığını, başvurunun sol kısımda yer alan siyah Q harfi ve sağ kısımda yer alan mavi D harfi olarak değerlendirilmesi gerektiğini, başvuru sahibinin ticaret ünvanının (Quantic Dreams) da bu hususu desteklediğini ve tüm bunların sonucunda markaların benzer olduğu yönündeki kararın yerinde olmadığını iddia etmiştir.

Temyiz Kurulu değerlendirmesinde, başvurunun ilgili tüketici kitlesi tarafından Q harfinin stilize bir şekilde kullanımı olarak algılanacağını, başvuru sahibinin iddia ettiği şekilde D harfinin markadaki mevcudiyetinin yalnızca detaylı bir inceleme ve başvuru sahibinin ticaret unvanının bilinmesi durumunda mümkün olduğunu ve ilgili tüketici kitlesinin böylesine bir değerlendirme yapmayacağını belirtilmiştir.

Davacının ve Temyiz Kurulu’nun argümanlarını birlikte değerlendiren Genel Mahkeme, Temyiz Kurulu’nun yaklaşımını yerinde bulmuştur.

Markaların Baskın ve Ayırt Edici Unsurlarının İncelenmesi Bakımından:

Davacı, Temyiz Kurulu’nun dava konusu markanın görsel unsura sahip olduğunu kabul etmesine rağmen marka benzerlik incelemesinde, markanın yalnızca kelime (harf) unsuruna indirgenmesinin hatalı olduğunu, hem önceki tarihli markanın hem de başvurunun tek unsurdan oluşmasından hareketle baskın unsurdan bahsedilemeyeceğini, Temyiz Kurulu’nun başvurunun görsel tasarımına da dikkat etmesi gerektiğini belirtmiştir.

Temyiz Kurulu ise önceki tarihli markanın font ve renginin yalnızca minör bir etkiye sahip olacağını, kelime unsurunun kural olarak görsel unsurdan daha ayırt edici olduğunu belirtmiş ve ABAD da Temyiz Kurulu’nun bu yaklaşımını ilke olarak doğru bulmuştur.

Markaların Görsel, İşitsel ve Kavramsal Benzerliği Bakımından:

Temyiz Kurulu yaptığı incelemede, markaların görsel bakımdan ortalama düzeyde benzerlik içerdiğini belirtmiştir.

Genel Mahkeme, her ne kadar markalar aynı harften oluşsa da, markaların stilize tasarım bakımından farklılaştıklarını ve bu farklılığın açıkça görülebileceğini, markaları oluşturan unsurun tek ve kısa bir unsur olmasından hareketle ilgili tüketici kitlesinin kısa markalardaki değişiklikleri daha kolaylıkla algılayabileceğinin altını çizmiştir. Bu bağlamda, markalar arasındaki görsel benzerlik incelemesinde, Temyiz Kurulu’nun markaları ortalama düzeyde benzer bularak hatalı bir değerlendirme yaptığını, markalar arasında düşük düzeyde görsel benzerlik bulunduğunu belirtmiştir.

Genel Mahkeme devamen, Temyiz Kurulu’nun ihtilafa konu markalarda yer alan tek unsur olan “Q” harfini baskın ve ayırt edici olarak değerlendirmede de hata yaptığını ve bu hatanın görsel benzerlik bağlamında verilen kararı etkilediğini, her ne kadar Temyiz Kurulu markaların grafik tasarımını göz önüne alsa da, “Q” harfini baskın ve ayırt edici unsur olarak hatalı şekilde değerlendirmesinin neticesinde markalardaki kelime unsuruna olması gerektiğinden daha fazla ağırlık verdiği kararına varmıştır.

Önceki Tarihli Markanın Ayırt Ediciliği Bakımından:

Genel Mahkeme, mevzuat kapsamında tek harften oluşan markaların Avrupa Birliği Markası olarak tescil edilmesinin önünde bir engel bulunmadığını, L’Oréal v EUIPO – Heinze kararında de belirtildiği üzere tek harften oluşan marka başvurularının ayırt ediciliğe sahip olabileceğinin altını çizmiştir. Bununla birlikte, söz konusu tek harf grafik tasarım ve yazı stili ile stilize edilmediği sürece, EUIPO içtihatları uyarınca, kural olarak, tek harften oluşan markaların düşük ya da çok düşük düzeyde ayırt ediciliğe sahip olacağını, grafik tasarım yardımıyla stilize edilmiş ibarelerin ise normal ya da ortalama düzeyde ayırt ediciliğe sahip olacağını ifade etmiştir.

Devamla, incelenen ihtilafta önceki tarihli markanın standart fonta sahip olduğu ve yalnızca kırmızı renk içerdiği gerekçesiyle düşük düzeyde stilize edildiği, dolayısıyla her ne kadar önceki tarihli markanın tescil edildiği sınıflarda “Q” ibaresinin tanımlayıcı niteliği olmasa da, ret gerekçesi markanın düşük düzeyde ayırt ediciliğe sahip olduğu değerlendirmesi yapılmıştır. Bu bağlamda, Temyiz Kurulu’nun önceki tarihli markanın normal düzeyde ayırt ediciliğe sahip olduğu yönündeki kararı hatalı bulunmuştur.

Belirtilen nedenlerle Temyiz Kurulu’nun markaların görsel bakımdan ortalama düzeyde benzer olduğu ve önceki tarihli markanın normal düzeyde ayırt ediciliğe sahip olduğu yönündeki değerlendirmeleri bakımından Kurul kararı hatalı bulunmuş ve Temyiz Kurulu kararının iptaline karar verilmiştir.

Özetle, uygulamada da karşılaştığımız şekilde, her ne kadar tek harften oluşan markaların ayırt ediciliğe haiz olduğu kabul edilse de, ABAD bu ayırt ediciliğin görece düşük olduğunu belirtmiştir. Buna ilaveten stilize yazım biçimi ile tek harften oluşan markaların ayırt ediciliğinin artırılabileceğinin altını çizerek, stilize tek harften oluşan bir markanın önceki tarihli aynı harften oluşan ve herhangi bir stilizasyon içeremeyen başka bir markaya, görsel olarak ortalama düzeyde benzer bulunamayacağı, görsel benzerliğin ancak düşük düzeyde olabileceği yönünde hüküm kurmuştur.

M. Safa AKBULUT

Şubat 2024

akbulutmsafa@gmail.com

LEGO KARARLARI BÖLÜM 2: LEGO ESAS UNSURLU ALAN ADLARI HALA LEGO’NUN


Lego… “Lego Kararları Bölüm 1” yazımızda, kimine göre eğlence kimine göre ciddi bir iş dediğimiz Legolar ve Lego dünyasının arkasında tabi ki çok ciddi bir iş birimi ve yapılanma mevcut. Firmanın bugün geldiği noktayı ve Lego’nun dünya çapındakini ününü dikkate aldığımızda, aksini düşünmek sanıyorum mümkün de olmazdı. Bu güçlü yapılanmayı fikri mülkiyet koruması ile birlikte düşündüğümüzde şahsen ilk aklıma gelen ise, hem tesciller ile haklarını korumak hem de hak kayıplarına/ ihlallere karşı aksiyonlar ile haklarını korumak şeklinde oluyor. Bu yazımızın konusunu da Lego alan adının korunması anlamında alınan aksiyonlardan biri oluşturuyor.

Bilindiği üzere genel üst seviye alan kodlar / alan adları (“gTLD”) bakımından olan uyuşmazlıklar için Alan Adı Uyuşmazlıkları Yeknesak Çözüm Politikası (“UDRP”) kapsamında Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (“WIPO”) bünyesinde yapılan çalışmalar ile çözüm bulunabilmektedir.

Bu anlamda Lego Juris A/S, tespit edilen “legoleaks.online” ve “legoleaks.store” alan adları için 2023 yılının Ekim ayında WIPO Tahkim ve Arabuluculuk Merkezi (“Tahkim Merkezi”) nezdinde bir UDPR şikayeti oluşturmuştur. Bunun üzerine Tahkim Merkezi ilgili prosedürel çalışmaları tamamlamış ve Lego Juris A/S tarafından tamamlanması gerekenlerin de tamamlanmasını sağlamıştır. Akabinde de inceleme sürecine geçilmiştir.

Yapılan inceleme kapsamında aşağıdaki bulgular tespit edilmiştir:

  • Şikayet sahibi, dünyanın en tanınmış ve itibar sahibi oyun malzemeleri üreticilerinden biridir. Nitekim bu husus tevsik eder deliller de ilgili şikayetin ekinde sunulmuştur.
  • Şikayet sahibi LEGO markalarının sahibidir. LEGO markaları özellikle yapı oyuncakları bakımından tanınmış niteliktedir. Ayrıca şikayet edilen tarafın yerleşim yerinden hareketle, Hindistan ile ilgili olarak da şikayet sahibi tarafından marka sicilinden alıntılar sunulmuştur.
  • Paralel şekilde, şikayet sahibinin LEGO ibaresini içeren 5.000’den fazla alan adının sahibi olduğu görülmektedir.
  • Şikayete konu iki alan adı da 24 Mayıs 2023’te tescil edilmiş olup; tespit edildikleri sırada her ikisinin de NFT alan adlarını satışa sunan ticari bir internet sitesine yönlendirme yaptıkları görülmüştür.
  • Şikayet sahibi, işbu inceleme konusu şikayetini sunmadan önce, -bir portal aracılığıyla- tüm haklarını saklı tutarak ve iletişime saklı olan bir mektup göndererek şikayet edilen taraf ile iletişime geçmeye çalışmıştır. Ancak yanıt alamamıştır.  
  • Bu kapsamda, işbu şikayete konu alan adlarının kendisine devri için gerekli şartların oluştuğunu iddia ederken, şikayet edilen tarafından usulüne uygun bir cevap dosyaya sunulmamıştır. Ancak ilginç bir şekilde, 27 ve 29 Kasım 2023 tarihlerinde gönderilen e-postalar ile üçüncü bir kişi Tahkim Merkezi ile iletişime geçmiştir. İlgili e-posta adresinin ise, ihtilaflı alan adının tescili için kullanılan e-posta adresiyle benzerlik taşıdığı ve ihtilaf konusu alan adı hakkında bilgi sahibi olduğu görülmüştür. Tahkim Merkezi’ne gönderilen e-posta kapsamında söz konusu üçüncü kişi, bir “iyilik” karşılığında ihtilaflı alan adlarını “geri çekmeyi” teklif etmiştir.

Yapılan inceleme kapsamında, üç temel unsurun bulunup bulunmadığı değerlendirilmiştir.

Şikayet sahibinin LEGO markası üzerindeki hak sahipliğini kanıtladığı noktasında bir şüphe bulunmamıştır. UDPR kuralları kapsamında yapılan inceleme sonucunda ise, LEGO markasını tamamen içeren söz konusu alan adları ile şikayet sahibinin hak sahibi olduğu LEGO markaları arasında benzerlik olduğu tespit edilmiştir. Her ne kadar söz konusu alan adında “leaks” şeklinde ek bir ibare bulunsa da, bu tür bir terimin eklenmesinin, UDPR kuralları kapsamında aranan benzerliği ortadan kaldırmaya yeterli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.  

UDPR dosyalarında genel ispat yükü şikayet sahibine ait olsa da; şikayet edilen tarafın bir alan adı üzerinde haklara veya meşru menfaatlere sahip olmadığını kanıtlamanın “tersini kanıtlamak” anlamına geleceği ve haliyle olağandan fazla bir yükümlülük niteliğinde olduğu kabul edilmiştir. Bu anlamda da şikayet sahibinin, şikayet edilenin meşru menfaatten yoksun olduğunu ilk bakışta öne sürdüğü durumlarda, bu yöndeki ispat yükünün şikayet edilene geçebildiği kabul edilmiştir. Dosya kapsamında yapılan inceleme sonucunda ise, şikayet edilenin; şikayet sahibinin en başta ileri sürdüğü iddiaları çürütemediği ve meşru menfaatini gösteren herhangi bir ilgili delil sunmadığı tespit edilmiştir.  Tüm bunların yanında, şikayet konusu alan adlarının daha önce NFT’ler satan bir ticari internet sitesine yönlendirme yaptığı ve yukarıda değinilen üçüncü kişi e-postasının niteliği dikkat alındığında; şikayet edilenin ihtilaflı alan adından ticari kazanç elde etmeye çalıştığı ve bunun meşru menfaat sağlayamayacağı tespit edilmiştir.

İnceleme konusu alan adlarının her ikisinin de LEGO ibaresini tamamen içerdiği ve Lego hayranları tarafından geliştirilmekte olan yeni ürünlere atıfta bulunmak için kullanılan “leaks” ibaresiyle birlikte tescil ettirildiği görülmüştür. Diğer yandan, LEGO markası tüm dünya çapında çok yüksek bir tanınmışlığa sahiptir ve Danca’da “iyi oyna” anlamına gelen “LEG GODT” ifadesine dayalı olarak yüksek bir ayırt edici karaktere sahiptir. Dolayısıyla, bu şekilde oluşturulan alan adları, kamuoyu tarafından şikayet sahibine bağlı olarak veya şikayet sahibi tarafından yetkilendirilmiş olarak algılanacak ve bu durum da taraflar arasında bir bağlantı kurulmasına sebep olacaktır.  Şikayet edilen tarafın, ihtilaflı alan adlarını kullanarak LEGO markasıyla kaynak, sponsorluk, ortaklık veya onay açısından karıştırılma ihtimali yaratmak ve ticari kazanç elde etmek amacıyla kasıtlı olarak internet kullanıcılarını ve Lego hayranlarını bu internet sitesine çekmeye çalıştığı değerlendirilmiştir. Nitekim şikayet edilen taraf, alan adı tescili sırasında da kimliğini gizlediği ve şikayet sahibinin kendisiyle iletişime geçme girişimlerini görmezden geldiği gibi, uzlaşma talebine de olumlu yaklaşmamıştır. Bu durum da kötü niyeti pekiştirir niteliktedir.   

Buna göre, somut olayda üç temel unsurun da bulunduğu sonucuna ulaşılmış ve şikayet sahibinin talebi kabul edilerek, ilgili alan adlarının şikayet sahibine devrine karar verilmiştir.

Görüldüğü üzere, Lego; LEGO BRICK tasarımının korunmasında olduğu gibi Lego alan adının korunması anlamında da gerekli önlemleri alarak lehe bir sonuca ulaşmayı başarmıştır.

Karara bu linkten ulaşılabilir.

Büşra BIÇAKCI

busrasbicakci@gmail.com

Şubat 2024

LEGO KARARLARI BÖLÜM 1: LEGO’NUN LEGO BRICK TASARIMLARI HALA GEÇERLİ


Lego… kimine göre çocuk kimine göre yetişkin oyuncağı… kimine göre oyuncak kimine göre koleksiyon parçası… kimine göre eğlence kimine göre ciddi bir iş… Yorumlar değişse de sanırım herkesin rahatlıkla hemfikir olacağı nokta, Lego’nun hayatımızda bir yer olduğu ve markanın da tasarımların da dünya çapındaki ünü olacaktır.


Lego’nun dünya çapındaki ününü yaptığı fikri mülkiyet yatırımları ile de destekleyen Lego A/S, 2010 yılından itibaren, alttaki görselde detaylarına yer verilen tasarım için Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (“EUIPO”) nezdinde topluluk tasarım tesciline sahiptir.


Lego A/S, topluluk tasarımına sahip olması dolayısıyla, “LEGO BRICK” şeklinde de tanımlanan bu Lego parçası için tüm Avrupa Birliği üye ülkeleri nezdinde tasarım korumasından faydalanmaktadır. Bu noktada ayrıca değinmek gerekir ki, söz konusu tasarım daha önce aslen patent ile korunmuştur. Sektörel yorumlara göre, patent korumasının biteceği gerçeği karşısında, ilgili korumanın farklı şekilde sağlanması için bir çalışma yapılmış ve LEGO BRICK tasarımı da bu şekilde gündeme gelmiştir.

2016 yılında, Delta Sport Handelskontor (“Delta Sport”) tarafından söz konusu Lego Brick tasarımının hükümsüz kılınması için EUIPO nezdinde başvuru yapılmış ve bu kapsamda, ilgili tasarımın tüm görünüm özelliklerinin yalnızca ürünün teknik işlevine ilişkin olduğu ve bu nedenle de koruma kapsamı dışında kalması gerektiği iddia edilmiştir. Yapılan inceleme sonucunda, söz konusu hükümsüzlük başvurusu reddedilmiştir.

Başvurusunun reddedilmesi üzerine Delta Sport, EUIPO Temyiz Kurulu nezdinde söz konusu karara itiraz etmiştir. EUIPO Temyiz Kurulu yaptığı inceleme sonucunda 2019 yılında verdiği karar ile, aşağıdaki gerekçelere dayalı olarak, LEGO BRICK tasarımının hükümsüzlüğüne karar vermiştir:

  • LEGO BRICK tasarımına konu ürün, daha büyük bir setin parçası olan bir yapı taşı/ parça niteliğindedir ve bu bütün yapıların oluşturulması için setin diğer yapı taşlarının/ parçalarının birleştirilmesi amaçlanmaktadır. Dolayısıyla, bu nitelikte bir yapı taşının/ parçanın yerine getirmesi gereken teknik işlev; oyuncak bir yapı oluşturmak için setin diğer parçaları ile yeterli sağlamlıkta bir araya getirilebilme özelliğidir.
  • LEGO BRICK tasarımına konu ürünün görünüm özellikleri şu şekilde belirlenmiştir: (i) parçanın üst yüzündeki çivi/çıkıntı sırası, (ii) parçanın alt yüzündeki daha küçük dairelerin sırası, (iii) parçanın alt yüzündeki daha büyük dairelerin sırası, (iv) parçanın dikdörtgen şekli, (v) parçanın duvarlarının kalınlığı ve (vi) çivi/çıkıntıların silindirik şekli.
  • LEGO BRICK için yukarıda değinilen altı özelliğin, setin geri kalan parçalarıyla birleştirme ve ayırmaya yönelik teknik işleve ilişkin olduğu belirtilmiştir.

LEGO BRICK tasarımının hükümsüzlüğüne istinaden verilen kararın üzerine Lego A/S 2019 yılında mahkemeye başvurmuş ve ilgili hükümsüzlük kararının iptal edilmesini talep etmiştir. Mahkeme tarafından çok detaylı bir inceleme yapmış ve 2021 yılının Mart ayında verilen karar ile, söz konusu hükümsüzlük kararı iptal edilmiştir. İncelemenin ana dayanak noktaları aşağıdaki gibi ele alınmıştır:

  • EUIPO Temyiz Kurulu tarafından LEGO BRICK tasarımının -ilgili mevzuata göre- tasarımın niteliğine ilişkin gereklilikleri taşıyıp taşımadığının değerlendirilmemesi bir ihlal olarak görülmüştür. Lego A/S tarafından daha önce bu maddeye dayanılmış olması da bu ihlalin değerlendirilmesinde rol oynamıştır.
  • EUIPO Temyiz Kurulu tarafından LEGO BRICK tasarımının tüm görünüm özelliklerinin, özellikle de üst yüzeydeki pürüzsüz yapının dikkate alınmamış olması ihlal niteliğinde değerlendirilmiştir. Üstelik, EUIPO Temyiz Kurulu tarafından, LEGO BRICK tasarımına ilişkin tüm özelliklerin yalnızca bu tasarıma konu ürünün teknik işlevine yönelik olduğu ortaya konulmamış olup, bu da ihlal niteliğindedir.

Delta Sport, ileri sürdüğü hükümsüzlük talebinin aksine verilen bu karara da itiraz etmiştir. Delta Sport’un temyizi üzerine yapılan inceleme sonucunda ise, başvurunun reddedilmesine karar verilmiştir. Yani, LEGO BRICK tasarımının korunması yönündeki karar yerinde bulunmuştur. Kararda özellikle, bir tasarımın -ilgili mevzuata göre- hükümsüz kılınabilmesi için, tüm özellikleri itibariyle koruma kapsamı dışında kaldığının tespit edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Yani ilgili tasarımdaki yedi özellikten altısının koruma dışında kaldığı yönündeki değerlendirme veya bu özelliklerden herhangi birinin niteliğinin, tüm tasarımın bir bütün olarak geçerliliğini etkilemesi beklenmemektedir. Kaldı ki, ilgili maddenin kapsamında olmasa dahi, söz konusu mevzuattaki başka bir istisna dolayısıyla da söz konusu tasarımın geçerliliğini koruduğuna karar verilmesi gerekeceği belirtilmiştir.

Geldiğimiz noktada kararı özetlemek gerekirse; Delta Sport LEGO BRICK tasarımının hükümsüzlük kılınması için EUIPO nezdinde başvuruda bulunmuştur ve talebi reddedilmiştir. Delta Sport, talebini reddeden karara karşı EUIPO Temyiz Kurulu nezdinde itiraz etmiştir ve itirazı haklı bulunarak, LEGO BRICK tasarımının hükümsüzlüğüne karar verilmiştir. Bunun üzerine Lego A/S tarafından ilgili hükümsüzlük kararının iptali talebiyle mahkemeye başvurulmuş ve talebi kabul edilmiş, LEGO BRICK tasarımının hükümsüz kılınmasının hatalı olduğu belirtilmiştir. Delta Sport’un LEGO BRICK tasarımının hükümsüzlük kılınmasına yönelik talebi reddedilmiş olduğundan, bu sefer Delta Sport kararı temyiz etmiştir. Yapılan inceleme sonucunda ise LEGO BRICK tasarımının geçerliliğine yönelik karar yerinde görülmüştür. Bu kapsamda, ilgili tasarımın tüm özellikleri itibariyle değerlendirilmesinin ve eğer ki bir tasarım hükümsüz kılınacaksa, bunun tüm özellikleri dikkate alınarak yapılması gerektiğinin önemi vurgulanmıştır. Sonuç olarak Lego A/S tarafından uygulanan özel bir stratejinin sonucu mu bilinmez ama, LEGO BRICK halen tescilli fikri mülkiyet hakları kapsamında korumaya devam etmektedir.

Karara bu linkten ulaşılabilir.

Büşra BIÇAKCI

busrasbicakci@gmail.com

Şubat 2024

Haberlerin Dijitalleşmesi Karşısında Basın Yayıncılarının Korunması için Basın Yayınlarına Bağlantılı Haklar Sağlanması Etkili Bir Çözüm Mü? Avrupa Örneği ve Yeni Küresel Eğilimler



Teknolojik gelişmeler birçok şeyin yanı sıra haber okuma alışkanlıklarımızı da değiştirdi. Google, Apple, Microsoft gibi teknoloji devlerinin Dünya çapında başı çektiği haber toplama platformları sayesinde artık günlük haberlere ulaşmak için gazete satın almak ve hatta takip ettiğimiz gazetelerin internet sitesine girmemize gerek yok. Google News, Apple News gibi haber derleme siteleri sayesinde birçok basın yayınına tek bir internet uygulamasından ulaşmamız mümkün.

Reuters’ın 2023 yılında yayınladığı‘Dijital Haberler Raporu’[1] haberleri belirli bir gazetenin internet sitesine girmektense haber toplama platformları üzerinden takip eden kişilerin sayısında ciddi bir artış olduğunu göz önüne seriyor. Dev teknoloji şirketlerinin öncülük ettiği haber toplayıcılar, okuyucu sayısını ve kazancını korumak ve isteyen basın yayıncılarını gün geçtikçe kendilerine daha da bağımlı hale getirmiş olup, basın yayıncılarının haklarının değişen atmosferde korunması önemli hale gelmiştir.

Haber toplama platformları gibi bilgi toplumu hizmet sağlayıcıları (information society service providers) basın kuruluşlarının yazı, fotoğraf gibi materyallerinden kesitler kullanarak kazanç elde etmekteyken, içeriklerinin okunması için bu platformlara bağımlı hale gelen basın yayıncıları içeriklerinin kullanılması karşısında adil şekilde ücret almakta zorlanmaktadır. Üstelik, bahsi geçen hizmet sağlayıcıları büyük teknoloji şirketleri olduğunda basın yayıncılarının pazarlıktaki konumu çok daha zayıflamakta ve tarafların adil koşullarda anlaşabilmesi imkansız hale gelmektedir.

Basın yayıncılarının, önemli bir kısmı teknoloji devi şirketler tarafından yönetilen haber toplayıcılar karşısındaki pozisyonunu güçlendirmek adına Avrupa Birliği (AB)’nde yapılan son telif hakları reformu olan 2019/790 sayılı AB Dijital Tek Pazarda Telif Hakları Direktifi’nin 15. maddesi ile basın yayınlarına iki sene süre ile bağlantılı haklar tanınmış olup, bu madde beraberinde birçok hukuki tartışmanın önünü açmıştır.

Bu yazıda, AB Dijital Tek Pazarda Telif Hakları Direktifi’nin 15. maddesi ile basın yayınlarına getirilen bağlantılı hakların uygulamada basın yayıncılarının zayıflayan konumunu güçlendirip güçlendirmediği ele alınacak ve aynı zamanda Avustralya ve Kanada’da yakın zamanda bu konuda rekabet hukuku çerçevesinde yapılan düzenlemeler incelenecektir.

Google News, Apple News gibi haber toplayıcıların artışı basın yayıncıları tarafından AB Dijital Tek Pazarda Telif Hakları Direktifi öncesinde de endişe ile karşılanmakta olduğundan, bazı AB ülkeleri Direktif öncesinde basın yayınlarına münhasır haklar tanıyarak basın yayıncılarının bilgi toplumu hizmet sağlayıcıları ile olan ilişkilerini düzenlemek için girişimde bulunmuştur.

Almanya, 2013 yılında basın yayınlarına münhasır bağlantılı haklar tanıma girişiminde bulunan ilk Avrupa ülkesi olmuştur. Ülkede vazgeçilebilir nitelikteki bu haklar tanınarak basın yayıncılarının içeriklerinin haber toplama platformları tarafından çoğaltılması ve umuma erişiminin sağlanması karşılığında adil bir şekilde ücret almaları hedeflenmişti. Altını çizmek gerekir ki, Almanya’da tanınan bu haklar vazgeçilebilir nitelikteydi. Düzenlemenin kabul edilmesinin hemen ardından Google News basın yayıncılarına haklarından feragat etmeleri halinde içeriklerinin yayınlanması (opt in), haklarından feragat etmemeleri halinde ise içeriklerine Google News platformunda yer verilmemesi (opt out) gibi iki farklı seçenek tanıdı. Düzenlemenin kısa süreli uygulanmasının sonucunda ironik bir şekilde çoğu basın yayıncısının kendilerine yeni tanınan bağlantılı haklarını Google News’e karşı ileri sürmektense, içeriklerinin daha çok okuyucuya ulaşması adına opt-in seçeneğini seçerek adına tüm haklarından feragat ettikleri görülmüştür.[2]

Almanya’nın ardından İspanya’da da 2015 yılında basın yayınlarına bağlantılı haklar tanıyan bir düzenleme kabul edildi. Ancak İspanya’da kabul edilen düzenlemede, Almanya’dakinin aksine basın yayınlarına tanınan haklar vazgeçilemez nitelikteydi. Bir diğer deyişle, bu düzenleme ile basın yayıncılarının içeriklerinin haber toplayıcılar tarafından ücretsiz bir şekilde kullanılması yasaklanmıştır. Düzenlemenin kabul edilmesi, basın yayınlarına tanınan hakların vazgeçilemez niteliğinden dolayı Almanya’daki opt-in, opt-out sistemine geçemeyen Google News’in İspanya’daki faaliyetini tamamıyla durdurmasıyla sonuçlanmıştır.[3]

Hem Almanya, hem de İspanya’daki düzenlemeler basın yayıncılarının kendilerinden daha güçlü pozisyonda bulunan haber toplayıcılar ile pazarlıklarında ellerini güçlendirmeyi amaçlamaktaysa da, iki düzenlemenin uygulaması sonucunda da basın yayıncılarının pozisyonunun güçlenmediği, aksine, çağın koşullarında haber toplayıcılara bağlı ve hatta bağımlı hale gelen basın yayıncılarının içeriklerinin yayınlanması adına tüm haklarından vazgeçmeyi kabul ettikleri görülebilmektedir.

Üye ülkelerin basın yayınlarına münhasır haklar tanıma girişimlerinin ardından, AB Dijital Tek Pazarda Telif Hakları Direktifi’nin 15. maddesi ile basın yayınlarına 2 yıllık münhasır haklar tanınarak basın yayıncılarına içeriklerinin dijital platformlar tarafından yayınlanması karşılığında adil bir şekilde ücretlendirilmesi hedeflendi. İlgili düzenleme ile AB’deki basın yayıncılarına basın yayınlarının bilgi toplumu hizmet sağlayıcıları nezdinde çevrimiçi kullanımına ilişkin iki yıllık süre ile çoğaltma ve umuma açılması hakları tanınarak bu süre boyunca basın yayıncılarının içeriklerinin kullanılması halinde ücret talep edebilmesi amaçlanmıştır.

Direktif’in 2/4. maddesi ve 56. resitalinde ‘basın yayınları’nın (press publications) tanımı yapılmış olup, bu tanım kapsamında yalnızca haber niteliği taşıyan yayınlara yer verilmiştir. Yayınların içeriğinde yalnızca yazılar değil, aynı zamanda fotoğraf ve videolar gibi diğer medya materyalleri de dahil edilmiştir. Bunun yanında, bilimsel ve akademik amaçlarla yazılan süreli yayınlar bu tanımın kapsamı dışında tutulmuştur.

Bireylerin basın yayınlarını ticari olmayan biçimde kullanımı, hiperlink verme ve bireysel kelimeler veya çok kısa alıntılar kullanılması düzenlemenin istisnası olarak düzenlenmiş olup, yine telif hakları için öngörülen tüm istisnaların bu bağlantılı haklara da uygulanması öngörülmüştür. Her ne kadar bireysel kullanım ve hiperlink verme istisnalarının uygulamasında zorluk yaşanmayacağı düşünülse de, ‘çok kısa alıntılar’ ibaresinin tanımı Direktif’te yer almadığından ve çoğu AB ülkesi Direktif’i iç hukuklarına alırken bu ibareye somut bir tanım getirmediğinden bu kriterin detaylarının ileride verilecek olan bir Avrupa Adalet Divanı kararı ile şekilleneceği görülmektedir.

Yine sosyal medya platformlarının Direktif’in kapsamına girip girmediği tartışılmışsa da, Direktif’in 54. resitalinden yalnızca haber toplayıcılar ve medya izleme hizmetlerinin düzenleme altına alınmak istendiği ve sosyal medya platformlarının düzenlemenin dışında bırakıldığı görülebilir. Ancak dijitalleşen dünya piyasa koşullarının kanun koyucuların öngörebileceğinden de hızlı bir şekilde değiştirmektedir. Nitekim, Direktif’in kabul edilmesinden çok kısa bir süre içinde AB’deki çeşitli basın yayıncılarının Direktif kapsamında bilgi toplumu hizmet sağlayıcısı tanımı altına girmeyen Facebook News’in basın yayınlarından kesitler kullanması karşılığında Facebook’tan ücret talep ettiği görülmüştür.[4] Yazının devamında detaylı incelenecek olan Avustralya Medya Pazarlık Yasası (Australian News Bargaining Code)’nın da bu değişimde etkisi olduğu söylenebilir.

Direktif’in 15. maddesi incelendiğinde, bu maddenin nasıl basın yayıncılarının adil ücret almalarını sağlayacağı düşünülebilir. Bazı AB ülkeleri Direktif’i iç hukuklarına geçirirken basın yayıncılarının içeriklerinin haber toplayıcılar tarafından kullanılması karşısında adil ücret alabilmesinin sağlanması için daha detaylı düzenlemeler yapmıştır. Örneğin, Belçika’da bilgi toplumu hizmet sağlayıcılarının basın yayıncılarına yapılacak ödemelerin miktarı belirlenirken ilgili basın yayınının kullanımından elde edilen gelir, ilgili yayının okuyucu sayısı gibi konularda detaylı bilgi vermesi zorunlu tutulmuştur. Yine İtalya’da bu bilginin yalnızca basın yayıncılarına değil, tüm ilgili taraflara verilmesi zorunlu tutulmuş ve bu kurala uyulmaması halinde haber toplayıcılar için maddi yaptırımlar öngörülmüştür.

Fransa 24 Temmuz 2019 tarihinde 2019-775 sayılı yasayı kabul ederek AB Dijital Tek Pazarda Telif Hakları Direktifi’ni iç hukukuna geçiren ilk AB ülkesi olmuştur. Ancak ilgili yasa henüz yürürlüğe dahi girmeden, Google News ülkedeki politikasını değiştirerek daha önce Almanya’da izlediği politikaya benzer şekilde basın yayıncılarına haklarından feragat etmeleri halinde içeriklerinin yayınlanması (opt in), haklarından feragat etmemeleri halinde ise içeriklerine Google News platformunda yer verilmemesi (opt out) şeklinde iki yol sunmuştur.

Google’ın bu politika değişimine karşı birçok Fransız basın yayıncısı bir araya gelerek Google’ın ilgili politika değişikliği ile hakim konumunu kötüye kullandığı ve rekabet hukukuna aykırı davrandığı iddiasıyla Fransa Rekabet Kurumu’na şikayette bulunmuştur. [5]

Rekabet Kurumu, yaptığı inceleme sonucunda Google News’in tek taraflı olarak aldığı kararla basın yayıncılarının içeriklerinin yayınlanması için ücret talep etme haklarından feragat etmek zorunda bırakarak hakim konumunu kötüye kullandığına, basın yayıncıları ve haber ajanslarının faaliyetlerine devam etmeleri için oldukça önemli olan bir kaynaktan mahrum bırakıldığına ve basın yayıncılarını ciddi zarara uğradığına kanaat getirmiştir.

Dosyaya Google tarafından yapılan sunumlarda basın yayınlarının Google’ın genel karının çok küçük bir kısmını oluşturduğu ve şirketin basın yayınlarından kesitlerin yayınlanmasından önemli bir kar sağlamadığının altı çizilmiştir. Bu delillerin günümüzde faaliyetlerini sürdürebilmek için haber toplayıcılara bağlı hale gelen basın yayıncıları ile Google News gibi büyük teknoloji şirketleri arasındaki güç dinamiklerini somut olarak ortaya koyması sebebiyle dikkate değer olduğunu düşünmekteyim.

Yine aynı kararda Rekabet Kurumu, basın yayıncıların pozisyonunu güçlendirmeyi hedefleyen bağlantılı hakların 2019-775 sayılı yasa ile kabul edilmesinin ardından çelişkili bir şekilde basın yayıncılarının durumunun eskiye nazaran daha da kötüleştiğinin altını çizmiş ve aynı husus Fransız Kültür Bakanlığı tarafından da teyit edilmiştir. Nitekim Google tarafından yapılan açıklama ile de Ekim 2019’a kadar basın yayıncılarının içeriklerini yalnızca belirli kesitlerle kullanabilirken, yasanın kabul edilmesinin ardından yapılan politika değişikliği ile beraber herhangi bir sınır olmaksızın basın yayınlarına platformunda yer verebildiğini belirtilmiştir. Rekabet Kurumu’nun kararı Fransa Temyiz Mahkemesi nezdinde de onanmış olup, Temyiz Mahkemesi Google’ın yalnızca basın yayınlarından kısa kesitler kullandığı savunmasını reddetmiştir.[6]

Fransa’da verilen bu karar, şirketlerin hakim konumunu kötüye kullanmasından kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü için yalnızca basın yayıncılarına bağlantılı haklar sağlanmasının yeterli olmayacağını ve rekabet hukukuna ilişkin ek hukuki mekanizmalar yaratılması gerektiğini göstermektedir. Bu bağlamda, konuya farklı bir hukuki çözüm öngören Avustralya’da 2021’de kabul edilen ‘Haber Medyası Pazarlık Yasası’[7] incelenmesinin önemli olduğu kanaatindeyim.

Avustralya, haberlerin dijitalleşmesi ve sonucunda basın yayıncılarının faaliyetlerini sürdürebilmesi adına büyük ölçüde haber toplayıcılara bağlı hale gelmesi sebebiyle basın yayınları ve basın yayıncılarının korunması için ‘Haber Medyası Pazarlık Yasası’nın kabul ederek bu konuda en önemli adımlardan birini atan ülkelerden biri olmuştur.

Avustralya’da kabul edilen yasa ile AB’den farklı olarak basın yayınlarına münhasır haklar tanınması yerine basın yayıncılarının dijital platformlarla yaptığı müzakereler için rekabet hukuku kapsamında denetim altına alınması amaçlanmıştır.

İlgili yasa ile dijital platformların kendi platformlarında basın yayıncılarının içeriklerine yer vermeleri karşılığında basın yayıncılarına adil bir ücret ödemesi zorunlu tutulmuştur. Tarafların üç aylık bir süre içinde ücret konusunda anlaşamaması halinde veyahut taraflardan birinin talebi halinde arabuluculuk sistemi öngörülmüştür. Bu sistem ile yasa, basın yayıncılarının içeriklerinin haber toplayıcılar tarafından kullanılması karşılığında adil bir ücret almasını ve basın yayıncılarına kıyasla daha güçlü pozisyonda bulunan haber toplayıcılarının hakim konumunu kötüye kullanmasının önüne geçmeyi hedeflemektedir.

Yine altını çizmek gerekir ki, Avustralya’da kabul edilen düzenleme AB’den farklı olarak yalnızca bilgi toplumu hizmet sağlayıcılarını değil, aynı zamanda sosyal medya platformlarını da kapsamaktadır. Özellikle yakın zamanda Facebook News gibi sosyal medya platformlarının da haber toplama hizmetleri vermeye başlaması ve günümüzde AB ülkelerindeki basın yayıncılarının da yalnızca bilgi toplumu hizmet sağlayıcıları ile değil, aynı zamanda sosyal medya platformları ile de pazarlık yaptığı görüldüğünden, kapsayıcı nitelikteki düzenlemenin günümüz ihtiyaçlarına daha iyi yanıt verdiği görülmektedir.

Birleşik Krallık ve Kanada’da da Avustralya’da yapılan düzenlemeden esinlenilerek tarafların güç dengesizliğinden kaynaklanan bu sorunun çözüm yolunu rekabet hukuku düzleminde bulmayı hedeflemiştir. AB Dijital Tek Pazarda Telif Hakları Direktifi’nin üye ülkelerin iç hukukuna alması için son tarih Brexit’ten daha sonra olduğundan, Birleşik Krallık Direktif’i iç hukukuna almak yerine dijital pazarlar için rekabet hukukuna dayanan bir düzenleme kabul etmeyi seçmiştir. Yine Kanada’da da, basın yayıncılarının dijital platformlar karşısındaki pozisyonunu güçlendirmek adına bir arabuluculuk mekanizmasını öngören “Çevrimiçi Haberler Yasası” (Bill C-18) kabul edilmiştir.

Avrupalı basın yayıncılarının kendilerine tanınan münhasır hakları haber toplayıcılara karşı ileri sürerken karşılaştığı zorluklar ve AB Dijital Tek Pazarda Telif Hakları Direktifi’nin kabul edilmesinin ardından Fransız mahkemenin basın yayıncıları ve haber toplayıcılar arasında yaşanan uyuşmazlığın çözümünü rekabet hukukunda bulduğu dikkate alındığında, Avustralya’da kabul edilen Haber Medyası Pazarlık Yasası ile öngörülen rekabet hukuku mekanizmasının uyuşmazlıkları çözmekte daha etkili olacağına işaret etmektedir.

Yukarıda ele alınan Almanya ve İspanya örnekleri basın yayınlarına münhasır haklar verilmesinin büyük haber toplayıcı şirketlerin basın yayıncıları üzerindeki hakim konumunu kötüye kullanmasından kaynaklanan sorunların çözümü için etkili bir sonuç doğurmadığını göstermektedir. Zira, bu örnekler günümüz koşullarında belirli düzeyde okuyucuya ulaşmak için haber toplayıcılara büyük ölçüde bağlı olan basın yayıncılarının içeriklerinin haber toplayıcılar tarafından kullanılması için tüm haklarından feragat etmeye hazır olduğunu göstermiştir.  Ancak basın yayınlarına tanınan münhasır hakların basın yayıncılarının haber toplayıcılar ile olan ilişkilerinde pozisyonlarını güçlendirmekte tek başına yeterli olmadığı görülebilmektedir.

Fransız Rekabet Kurumu’nun kararında önemli bir şekilde gözlemlendiği üzere basın yayınlarına münhasır haklar tanınmasının ardından basın yayıncılarının ticari koşullarının amaçlananın aksine kötüleşmiş olması, basın yayıncılarının pozisyonunu güçlendirmek adına ek hukuki mekanizmalara ihtiyaç olduğunu göstermektedir.

Sonuç olarak, basın yayınlarına tanınan münhasır hakların sonucunda uygulamada görülen örnekler göz önünde bulundurulduğunda, basın yayıncılarının haber toplayıcılar ile ilişkilerindeki zayıf konumunu güçlendirmek adına yalnızca basın yayınlarına münhasır haklar verilmesinin yeterli olmadığı görülmektedir. Haber toplayıcılarının basın yayıncıları karşısındaki hakim konumu ve basın yayıncılarının günümüz koşullarında yeterli sayıda okuyucuya ulaşabilmek için haber toplayıcılara bağlılığının giderek arttığı dikkate alındığında, basın yayıncılarının içeriklerinin kullanılması karşısında kendilerine adil bir karşılık ödenmesinin sağlanabilmesi için aynı zamanda Avustralya ve Kanada örneklerinde olduğu gibi rekabet hukuku düzleminde bir arabuluculuk yapısı kurulmasının etkili olacağını düşünmekteyim.

Müge KAHVECİ

Şubat 2024

kahvecimuge@gmail.com


DİPNOTLAR

[1] ‘Australian  Competition & Consumer Commission Digital Platforms Inquiry Final Report’ (2019)  < https://www.accc.gov.au/system/files/Digital%20platforms%20inquiry%20-%20final%20report.pdf >.

[2] Robert Cookson, ‘German Publishers Opt in to Google News’ (2013) <https://www.ft.com/content/3c2dd3e2-90a2-3c3e-9a76-ef41e3915f77 >.

[3] Ana Pérez Barredo, ‘Google News goes through with decision to shut down service in Spain’ (2014) <https://english.elpais.com/elpais/2014/12/16/inenglish/1418734685_952630.html >.

[4] Richard Milne, ‘Danish media club together to make US tech giants pay for news’ (28 June 2021), < https://www.ft.com/content/c83d6b7f-ed19-4a90-a719-3bf4aedccdff> accessed 7 December 2023.

[5] Fransız Rekabet Kurumu’nun 20-MC-01 sayılı ve 9 Nisan 2020 tarihli kararı < https://www.autoritedelaconcurrence.fr/sites/default/files/integral_texts/2020-06/20-mc-01_en.pdf >

[6] Décision n° 19-D-26 de l’Autorité de la concurrence en date du 19 décembre 2019.

 

Fikri Mülkiyet Terimleri Sözlüğü (İngilizce- Türkçe), IPR Gezgini’nde!


Fikri mülkiyet alanında terim bütünlüğünün/ yeknesaklığın sağlanmasına katkıda bulunmak esasıyla oluşturduğum ve mesleki kişisel sosyal sorumluluk projesi olarak adlandırdığım Fikri Mülkiyet Terimleri Sözlüğü (İngilizce – Türkçe) projemi hayata geçirmiş olmaktan mutluluk duyuyorum.

Temellerini 2019 yılında attığım bu sözlüğün fikri mülkiyet sektörü için bir ihtiyaç olduğunu düşünmekle birlikte, disiplinler arası bir alan olan bu sektöre özellikle çok farklı lisanslardan gelen genç arkadaşlarımız için faydalı ve yol gösterici olacağına çok inanıyorum.

IPR Gezgini ana sayfasından veya https://iprgezgini.org/ip-sozluk-eng-tr/ bağlantısından erişilebilir.

Sizinle paylaştığımız bu sözlük her türlü eleştiriye ve katkıya açıktır. Sözlüğün güncel gelişmeler ışığında aralıklı olarak güncellenmesi de planlanmaktadır. Değerli katkılarınızı ve eleştirilerinizi ipdictionary2024@gmail.com  adresine iletebilirsiniz.

Faydalı olması dileğiyle…

Esen TEKİN

Şubat 2024

esentekin@gmx.de


KULLANMAMA NEDENİYLE MARKALARIN KISMEN İPTALİ DURUMUNDA MARKA KAPSAMINDAKİ MAL VE HİZMET LİSTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ, SINIRLANDIRILMASI VE HATTA DEĞİŞTİRİLMESİ: ABAD GENEL MAHKEMESİ “ROYAL MILK” KARARI


Kullanmama sebebiyle marka iptal süreçlerinde ciddi kullanımın kısmen ispatlandığı durumlar için güzel bir rehber olan ve Avrupa Birliği Adalet Divanı Genel Mahkemesi tarafından T-603/22 sayılı dosya kapsamında çok yakın zamanda, 2024 yılının Ocak aynında verilen “ROYAL MILK” kararı konuyu farklı açılardan aydınlatıyor:

I- Markanın tescili kapsamındaki mallar veya hizmetler, ilgili mal/hizmet grubunun kelime anlamının işaret ettiği kapsamın içinde kalmak ve değişikliğin farklı bir sınıfa geçiş teşkil etmemesi kaydıyla değiştirilebilir.

II- Markanın tescili kapsamındaki mallara veya hizmetlere; ilgili mal/hizmet grubunun kelime anlamının işaret ettiği kapsamının dışına çıkılmaması, eklemenin farklı bir sınıfa geçiş teşkil etmemesi ve eklemenin kapsamı açıklayıcı nitelikte olması kaydıyla açıklayıcı eklemeler dahi yapılabilir.

III- Bir mal/hizmet grubunun bir unsuru için ispatlanan kullanım tüm sınıf için dikkate alınmayabileceği gibi -ve hatta- ilgili mal/hizmet -alt- grubunun tamamı için dahi dikkate alınmayabilir.

2024 yılının Şubat ayını yaşadığımız bu günlerde fikri mülkiyet dünyası olarak gündemimiz kullanmama sebebiyle iptal taleplerine ilişkin yetkinin Türk Patent ve Marka Kurumu’na (“TÜRKPATENT”) geçmesi ve fakat uygulamanın hala netleşmemiş olması dersem sanırım yanlış olmaz. TÜRKPATENT nezdindeki gelişmeler takip edilmekle ve usulü süreç merak edilmekle birlikte, esas açısından da soru işaretleri varlığını koruyor. Üstelik bu soru işaretlerinin önemli bir kısmını da geçmişten gelen sorular ya da artık yerleşik uygulama olmasını beklediğimiz ve fakat hala tam oturmamış hususlar oluşturuyor.

Bilindiği ve bu yazımızda da o yönde kullanıldığı üzere; “alt sınıf” terimi TÜRKPATENT Mal ve Hizmet Sınıflandırma Tebliği’nde sınıfların altında yer alan ve ilgili sınıfa dahil bazı mal veya hizmetleri bir alt grup altında toplayan gruplandırmaları işaret etmektedir. Bu açıdan bakıldığında, bir markanın kullanımı; tüm sınıf için ya da ilgili alt sınıf için ya da aynen o alt sınıfta ifade edildiği şekilde tek bir mal/ hizmet için ya da bunlardan görece daha ayrışan bir başka mal/ hizmet için gerçekleştirilmiş olabilir.

Kullanmama sebebiyle iptal davalarında, marka sahibinin hiç delil sunmadığı durumda dahi -mevcut düzende- mahkemelerin dosyayı ele alış şekli farklı olabilmekteyken, markanın kısmen kullanımının ispatlandığı durumlardaki yaklaşım çok daha çeşitlilik göstermektedir. Örneğin, bir markanın bir alt sınıfın sadece bağımsız bir unsurunda kullanımının ispatlandığı halde ne olmaktadır? Olması beklenene göre; eğer ki o ürün ilgili alt sınıfa bütüncül olarak bağlı değilse, o halde alt sınıf iptal edilerek yerine ya o ilgili ürünü tanımlayan ifade bırakılmalı ya da ilgili alt sınıf tamamen iptal edilerek yerine o ilgili ürün yazılmalıdır.

Teoride bu kadar açık olan bu husus, maalesef uygulamada bu kadar kolay vücut bulmamaktadır. Bu tarz kısmi ispat ve kısmen iptal durumunda mahkemelerin genellikle çekimser yaklaştığı görülmektedir. Mahkemelerin hatalı karar vermemek ve hak kaybına yol açmamak için bu kadar özenli yaklaşması anlaşılabilir olmakla birlikte, hala bu yöndeki pratiğin uygulama birliğine dönüşmemiş olması hem marka sahipleri hem markanın iptali talebini yapanlar hem de biz uygulayıcılar için çok büyük bir gri alan bırakmakta ve maalesef yeknesak uygulamayı zorlaştırırken, istinaf-temyiz gibi süreçlerle yargılama yükünü de ağırlaştırmaktadır.

Şu an TÜRKPATENT’in yetkiyi devralmasıyla, uzayan süreçler ve farklı mahkemeler arasında sağlanamayan yeknesak uygulamalar bakımından bir çözüme ulaşılması en objektif beklentiler arasında yer almaktadır. Ancak şu da kaçınılmaz bir gerçektir ki; bu uygulamaya yeni başlayan TÜKRPATENT -haklı olarak- mahkemelerin mevcut uygulamasından hareket edebilecektir. Peki o halde, markanın kullanmama sebebiyle kısmen iptali durumunda izlenecek yol haritası ne olacaktır?

Kanaatimce Avrupa Birliği Adalet Divanı Genel Mahkemesi (“Genel Mahkeme” / “Mahkeme”) 6. Dairesi tarafından T‑603/22 sayılı “ROYAL MILK” dosyasında verilen 24 Ocak 2024 tarihli karar harika bir rehber niteliğindedir. (Judgment Of The General Court (Sixth Chamber) – In Case T‑603/22)

Ancak önemle değinmem gerekir ki; burada özellikle ilgi çekici olan husus kararın haklılığı ya da haksızlığından ziyade, karar kapsamında tartışılan konuların niteliğidir.

Yine bir ek not olarak; Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (“EUIPO”) uygulamasında mal ve hizmet sınıfları “alt sınıf” / “alt grup” şeklinde kategorilere ayrılmadığından, bu yazıda yer alan benzer nitelikteki ifadeler, -EUIPO uygulaması açısından- ilgili sınıfta görece daha spesifik nitelikteki mal veya hizmetlere karşılık bir tabir olarak düşünülmüştür.

Kararın detayları aşağıdaki gibidir:

Agus sp. z o.o. (“Agus”) 7 Ekim 2011 tarihinde aşağıdaki markayı EUIPO nezdinde 29. sınıfta yer alan kimi mallar üzerinde tescil ettirmek amacıyla başvuruda bulunmuştur:

Başvurunun kapsamında yer alan mallar şu şekildedir: “Et, kümes ve av hayvanlarının etleri; et özleri; konservelenmiş, dondurulmuş, kurutulmuş ve pişirilmiş her türlü meyve ve sebzeler; kompostolar; yumurtalar, süt ve dondurmalar ile sütlü tatlılar hariç olmak üzere süt ürünleri; yenilebilir bitkisel ve katı yağlar.”

Marka başvurusu 13 Aralık 2011 tarihinde bültende yayınlanmış ve 17 Mayıs 2012 tarihinde tescil edilmiştir.

8 Mayıs 2020 tarihinde ise Alpen Food Group BV (“Alpen”) tarafından, markanın kullanmama sebebiyle iptali talebiyle başvuruda bulunulmuştur. EUIPO İptal Birimi tarafından yapılan inceleme sonucunda; markanın “gıda amaçlı süt tozu” emtiası haricinde tescil kapsamında yer alan hiçbir ürün üzerinde ciddi kullanımının ispatlanamadığı tespit edilmiş ve markanın kullanımının ispatlanamadığı kapsam bakımından iptaline karar verilmiştir.

Sonuç olarak markanın kapsamından, “süt ve dondurmalar ile sütlü tatlılar hariç olmak üzere süt ürünleri” dahil 29. sınıfta yer alan tüm “Et, kümes ve av hayvanlarının etleri; et özleri; konservelenmiş, dondurulmuş, kurutulmuş ve pişirilmiş her türlü meyve ve sebzeler; kompostolar; yumurtalar, süt ve dondurmalar ile sütlü tatlılar hariç olmak üzere süt ürünleri; yenilebilir bitkisel ve katı yağlar.” çıkarılırken; marka tescili yalnızca kullanımın ispatlandığı “süt tozu” cinsi ürünler dikkate alınarak “gıda amaçlı süt tozu” emtiası bakımından korunmuştur.

Bu noktada önemine istinaden dikkat çekmek isterim ki; markanın orijinal versiyonunda “gıda amaçlı süt tozu” şeklinde bir mal bulunmamaktadır. Üstelik karardan anlaşıldığı üzere; kullanımı ispatlanan ilgili ürün gıdaya yönelik olmakla birlikte, aslen piyasada satışa sunulmuş ürün üstünde bu yönde bir ibare de bulunmamaktadır. Haliyle “süt tozu” ifadesi kullanılan ürünün cinsinden kaynaklı olarak düzenlenmiş, “gıda amaçlı” ifadesi ise ürünün amacına yönelik olarak EUIPO tarafından eklenmiştir.

“ROYAL MILK” markasının “gıda amaçlı süt tozu” emtiaları haricinde iptal edilmiş olması üzerine, Agus tarafından 6 Aralık 2021 tarihinde söz konusu karara itiraz edilmiştir. İtiraz kapsamında aslen; “gıda amaçlı süt tozu” ile başvurunun kapsamında açıkça bulunan “süt ve dondurmalar ile sütlü tatlılar hariç olmak üzere süt ürünleri” mal tanımlaması arasındaki ilişki ileri sürülerek, markanın bu mal grubu bakımından iptal edilmesinin hatalı olduğu iddia edilmiştir.

EUIPO Temyiz Kurulu söz konusu karara itirazı reddetmiştir. Reddini ise temel olarak ilgili emtiaların birbirinden yeterince ayrıştırılabilir olması ile gerekçelendirmiştir. Bu kapsamda; özellikleri, formu ve saklama koşulları dolayısıyla “gıda amaçlı süt tozu” emtiası, genel ve daha geniş bir üst tanımlama olan “süt ve dondurmalar ile sütlü tatlılar hariç olmak üzere süt ürünleri” emtia grubundan yeterince ayrıştırılabilir bir mal olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca, süt tozunun doğası ve kullanım amacının, bu ürünü diğer sıvı süt ürünleri ile diğer tür süt ürünlerinden ayırt edilebilir nitelikte olduğu ve tamamen farklı tüketici ihtiyaçlarını karşıladığı tespit edilmiştir. Bu sebeple de ilgili iptal kararı haklı görülmüştür.

Agus ise bu kararı da kabul etmemiş ve kararın iptali amacıyla Genel Mahkeme nezdinde aksiyon almıştır. Bu aksiyonun ana dayanak noktaları; i) “malların bağımsız alt kategorilere” ayrılması yorumunun yanlış şekilde yapıldığı ve ii) marka sahibinin mal yelpazesini genişletebilme konusundaki meşru menfaatinin sınırlandırıldığı şeklinde özetlenebilmektedir. Daha detaylı olarak ele alındığında ise, Agus aşağıdaki hususları ileri sürmüştür:

  • Süt emtiasının, söz konusu ürünün ana maddesinde bir değişikliğe yol açmadan, farklı formlarının olması mümkündür. Dolayısıyla ürünün farklı formlarda olması farklı bir mal grubundan bahsedebilmek için yeterli bir gösterge değildir.
  • Süt tozunun dehidrasyon yoluyla dönüştürülmüş bir ürün olması, süt olarak değerlendirilmesine engel değildir. Nitekim, süt tozuna sıvı eklemek suretiyle sütün sıvı formunu yeniden oluşturmak mümkündür. Bu gerçeklerin de dikkate alınması gerekmektedir.
  • EUIPO Temyiz Kurulu söz konusu malların amacı ve kullanım amacına ilişkin kriteri yanlış uygulamıştır ki, bu da aslen suni bir şekilde bağımsız bir mal tanımlamasının oluşturulmasına yol açmaktadır.
  • Süt tozu tüketiciler açısından sıvı sütle aynı amaca veya amaçlanan kullanıma sahiptir. Her ikisi de doğrudan tüketilebilir veya başka yemeklerin hazırlanmasında kullanılabilir niteliktedir. Dolayısıyla her iki ürün de benzer tüketici ihtiyaçlarını karşılamaktadır ve aynı kullanım amacına sahiptir.
  • EUIPO Temyiz Kurulu’nun mevcut yaklaşımı, markanın koruma kapsamına bir sınırlama teşkil etmektedir. Süt tozu açısından sunulan deliller, ilgili tüm ürün grubu açısından dikkate alınmalıdır.
  • EUIPO Temyiz Kurulu’nun söz konusu malları nitelikleri itibariyle birbiriyle ilişkilendirmemesi ve ilgili pazardaki tüketicilerin bu mallara yönelik algısının dikkate alınmaması hatalı olmuştur.  
  • EUIPO tarafından “süt tozu” emtiasına “gıda amaçlı” ibaresinin eklemesi de amaç anlamında bir kısıtlama getirmektedir ve bu da uygun bir yaklaşım değildir.

Genel Mahkeme, Agus’un iddiaları ile EUIPO ve Alpen’in karşı argümanlarını da dikkate alarak bir değerlendirme yapmıştır.

Somut olayda, EUIPO Temyiz Kurulu, “süt tozu” emtiasının bağımsız olarak incelenebilecek kadar geniş ve tutarlı bir mal grubu oluşturmaya yeter nitelikte olduğunu tespit etmiştir. Nitekim buradaki emtianın (süt tozu) kullanım amacı da üst tanımlamadan (süt ve süt ürünleri) açıkça farklı olarak değerlendirilmiştir. Bu sebeple, “süt tozu” emtiası; “süt ve dondurmalar ile sütlü tatlılar hariç olmak üzere süt ürünleri” sınıflandırmasının doğrudan bir parçası değil, bağımsız nitelikte bir alt bileşeni olarak dikkate alınmıştır.

Ara bir not oluşturarak eklemek isterim ki; temel yasal yaklaşım Türk hukukundaki yaklaşım ile benzer olduğundan, özellikle mahkemenin mevzuata yönelik değerlendirmesine de aşağıda -kısaca- yer vermenin bütünleştirici olacağı kanaatindeyim.

Mevzuat anlamında ele alındığında; markanın kısmen iptaline yönelik bu düzenleme, markanın kısmen kullanıldığı durumlarda, markanın tamamen iptaline karar vermemek ve haliyle de marka sahibini tüm haklarından mahrum etmemek amacıyla getirilmiştir. Böyle bir durumda markanın kapsamı; -marka sahibinin ciddi kullanımı kanıtlamayı başardığı mal/ hizmetler ile sınırlı tutabilmek amacıyla- ciddi kullanımı ispatlanan ürünlerin kapsamıyla aynı ya da birebir aynı olmasa da özünde aynı nitelikte olan mallar tespit edilerek değerlendirilmektedir. Bununla birlikte “mal veya hizmetlerin bir kısmı” ifadesi aslen benzer mal veya hizmetlerin tüm çeşitlemeleri anlamına gelmemekte, yalnızca tutarlı sınıflar veya alt sınıflar oluşturmaya yetecek kadar paralel olan mal veya hizmetler anlamına gelmektedir. Diğer yandan, tüketiciler herhangi bir ürünü satın almadan önce, ilgili ürünün amacı veya kullanım amacını dikkate almaktadır ve bu kriter ilgili alt sınıfın tanımlanmasında da temel bir öneme sahiptir. Bununla birlikte, söz konusu malların bazı özelliklerinin tüketicinin seçimini yönlendirmede önemli bir öneme sahip olduğu ve dolayısıyla bunların amaç üzerinde etkili olduğu göz ardı edilmemektedir.

Somut olayda mahkeme tarafından tüm bunların birlikte değerlendirilmesi akabinde şu sonuca ulaşılmıştır: Süt tozunun sıvı sütten çok daha uzun raf ömrüne sahip olduğu, soğutulmasına gerek olmadığı, hacminin azalması nedeniyle taşınmasının daha kolay olduğu gibi hususlar dikkate alındığında, süt tozunun özelliklerinin sıvı sütten farklı olduğu ve aynı amacı veya kullanım amacı taşımadığı anlaşılmaktadır. Bu açıdan EUIPO Temyiz Kurulu’nun değerlendirilmesi yerindedir. Haliyle de Agus’un talebinin reddi gerekmektedir.

Mahkeme ayrıca “süt tozu” emtiasına “gıda amaçlı” ifadesinin eklenmesi bakımından da özel bir değerlendirme yapmış ve temel sebep olarak ilgili markanın 29. sınıfta tescil edilmiş olmasını göstermiştir. Daha net olması adına detaylı ifade etmek gerekirse;

  • Nice Sınıflandırması’na göre 29. sınıfta yer alan mallar bakımından diyet gıdaları ve tıbbi kullanım için uyarlanmış maddeler ile hayvanlara yönelik gıda maddeleri hariç tutulmaktadır.
  • Süt tozu emtiası ise nitelik olarak bu alanlar için de kullanılabilen bir üründür.
  • Ancak inceleme konusu marka en başta 29. sınıfta yer alan mallar üzerinde tescil edilmiştir.
  • Dolayısıyla, bu noktada ilgili markanın daha en başta 29. sınıfta tescil edilmiş olduğu göz önünde bulundurulmuş ve diğer kategoriler ile bir kesişme yaratmamak adına bu yönde ibare eklenmiştir.

Görüldüğü üzere “ROYAL MILK” kararı çok yönlü bir karardır ve pek çok açıdan son derece güncel değerli bir rehber niteliğindedir. Tekrar vurgulamak isterim ki; burada kararın haklı bir nitelikte olup olmadığından çok daha önemle, karar kapsamında tartışılan konuların niteliği özel bir anlam taşımaktadır.

Mahkeme öncelikle ve son derece açıkça kabul etmektedir ki; “mal veya hizmetlerin bir kısmı” ifadesi aslen benzer mal veya hizmetlerin tüm çeşitlemeleri anlamına gelmemekte, yalnızca tutarlı sınıflar veya alt sınıflar oluşturmaya yetecek kadar paralel olan mal veya hizmetler anlamına gelmektedir.

Yine mahkeme tarafından onanmıştır ki; kullanımı ispatlanan ürünün niteliğini değiştirmemek kaydıyla ve fakat tescil anlamında haksız bir genişlikte yetki sağlamamak amacıyla, bir denge kurulması yerindedir. Bu dengenin, markanın kapsamında ek bir ifade eklenmesi suretiyle olması dahi mümkündür.

Haliyle bu karar göstermektedir ki, kullanmama nedeniyle iptal talepleri incelenirken;

i- Markanın tescili kapsamındaki mallar veya hizmetler, ilgili mal/hizmet grubunun kelime anlamının işaret ettiği kapsamın içinde kalmak ve değişikliğin farklı bir sınıfa geçiş teşkil etmemesi kaydıyla değiştirilebilir.

ii- Markanın tescili kapsamındaki mallara veya hizmetlere; ilgili mal/hizmet grubunun kelime anlamının işaret ettiği kapsamının dışına çıkılmaması, eklemenin farklı bir sınıfa geçiş teşkil etmemesi ve eklemenin kapsamı açıklayıcı nitelikte olması kaydıyla açıklayıcı eklemeler dahi yapılabilir.

iii- Bir mal/hizmet grubunun bir unsuru için ispatlanan kullanım tüm sınıf için dikkate alınmayabileceği gibi -ve hatta- ilgili mal/hizmet grubunun tamamı için dahi dikkate alınmayabilir.

Fikrimce, Türk pratiğinde markanın kısmen iptali anlamında yerleşmesi gereken yaklaşım ve tartışma konuları da aslen bunlardır. Tabii ki hayatta hiçbir şeyde olmadığı gibi, bu değerlendirmelerin de kusursuz olması beklenmemektedir. Ancak önceden kimi mahkemelerin -şimdi ise TÜRKPATENT’in olası- çekimser yaklaşımları ve dolayısıyla bizleri gölgede bırakan uygulamaları yerine, bu yöndeki değerlendirmelerin artması sanıyorum çok daha umut verici olacak ve hukuki anlamda çok daha güneşli bir ortam yaratacaktır.

Büşra BIÇAKCI

busrasbicakci@gmail.com

Şubat 2024

PARMESAN DAĞLARI; SİNGAPUR’DAN COĞRAFİ İŞARET TERCÜMESİ ÜSTÜNE ZİHİN AÇICI BİR KARAR

“Onların orada rendelenmiş parmesan’dan kocaman bir dağı vardı,  bu dağın üstünde yaşayan insanların bütün gün gnocchi ve ravioli yaparak bunları horoz suyuna çorba içinde pişirmekten ve yamaç boyunca hızla sürükleyerek aşağı göndermekten başka bir şey yaptığı yoktu, ve bunları en çok toplayabilenler en çok toplamış olurdu.…”

şeklinde tercüme edilebilecek metnin İngilizcesi şu şekildedir; “They have there a whole mountain of grated parmesan, and the people who live on it do nothing all day but make gnocchi and ravioli and cook it in capon broth, then whoosh it down the slope, and the people who collect the most collect the most.”

Yukarıdaki metin büyük İtalyan yazar ve şair Giovanni Boccaccio’nun dünyaca meşhur Decameron adlı eserinde mutluluk vadisi Bengodi’yi tarif eden bölümden alınmıştır. 1313 – 1375 yılları arasında yaşamış olan Boccaccio,  Rönesans hümanizminin en önemli isimlerinden olup, Decameron da Orta Çağ İtalyan edebiyatının mihenk taşlarındandır. Boccaccio, Decameron ile dünya edebiyatının ilk hikâyecisi olarak kabul edilmektedir. Yazarın anlatım tarzı, gerçekçilik, canlılık ve mizahi bir dille öne çıkar. Eserdeki hikayeler insan doğasını ve toplumsal ilişkileri anlamak için derinlemesine bir içgörü sunar.

1348’de Avrupa’da ki büyük veba salgını boyunca tanık olduğu olaylardan etkilenen Boccaccio, 1348’de başlayıp, 1351’de bitirdiği Decameron’da salgın günlerinin Floransa’sını ele alır. Eser, veba salgınından kaçan yedi genç kadınla üç erkeğin  Floransa şehrini terk ederek Toskana kırsalına sığınmaları ve burada geçirdikleri on gün boyunca anlattıkları hikayelerden oluşur. Decameron 10 gün boyunca anlatılan toplamda 100 öyküden oluşur. Kitapta salgından kaçmak için toplanan bu on genç insan gönüllerince yaşayarak gülüp eğlenmek, aklın sınırları dışına taşmayan zevkler tadabilmek amacıyla önce Fiesole dolaylarında bir evde, sonra bir şatoda konaklarlar. Cuma ve Cumartesi dışında her gün öğleden sonra birbirlerine birer öykü anlatırlar. Hikayeler, aşk, macera, mizah, trajedi ve insan doğası üzerine çeşitli konuları kapsar ve genellikle orta sınıf insanların yaşamıyla ilgili olup  farklı toplumsal sınıflar, dinî figürler, soylular ve halktan insanlar arasındaki ilişkileri anlatır.

Ne oldu da şimdi durup dururken birden İtalyan Edebiyatı dersi gibi Boccaccio’dan ve Decameron’dan bahsediyoruz? Çünkü Parmesan! Çünkü taa 1348 yılında yazdığı kitapta bile Boccaccio “Parmesan”dan bahsediyor, ki aslında parmesan’ın geçmişi bundan da öncesine dayanıyor. Anlayacağınız parmesan yüzyıllardır İtalyan yaşamının bir parçası, kültürün içine nüfuz etmiş önemli bir değer ve tartışmasız bir realite.

Peki “parmesan” kelimesi  “Parmigiano Reggiano”nun tercümesi/muadili midir? Mart 2023’de Singapur Yüksek Mahkemesi bu soruya cevap aradığı bir davaya baktı ve dedi ki; “evet öyledir”. Bence de kesinlikle öyledir. Aksi halde biri bana PARMESAN kelimesi nereden geliyor izah edebilir mi lütfen?

“PARMESAN”, “PARMIGIANO”, “PARMESANO” veya “PARMIGIANO REGGIANO; tüm bu terimlerin-adların temel noktası PARM ile başlamaları, ki bu da normal zira hepsi de kökünü Parma şehri ve bölgesinden alıyor.  

OLAYLAR

Consorzio del Formaggio Parmigiano Reggiano (bundan sonra Konsorsiyum olarak anacağım), Parmigiano Reggiano coğrafi işareti ve markasının korunması, bunlar altındaki ürünlerin kaltiesinin korunarak ürünlerin promosyonunun yapılması ile görevlendirilmiş ve İtalya’da kanun ile kurulmuş resmi kuruluş.

23/04/2019 tarihinde Konsorsiyum “Parmigiano Reggiano” coğrafi işaretinin tescili için Singapur Marka ve Patent Ofisi’ne (IPOS) başvuruda bulunur, başvuru tescil aşamalarını sorunsuz biçimde tamamlar.

16/09/2019’da Fonterra Brands (Singapore) Pte Ltd  adlı şirket IPOS’a başvurarak “Parmigiano Reggiano”  için verilen korumanın Parmesan’ı kapsamaması gerektiğini çünkü Parmesan’ın Parmigiano Reggiano’nun tercümesi olmadığını iddia eder. Diğer bir anlatımla Fonterra der ki; tamam  Parmigiano Reggiano coğrafi işaret olarak tescil edilsin buna bir şey demiyoruz, ama bu tescilin koruma kapsamı Parmesan kelimesine/terimine uzamasın yani Konsorsiyum’a Parmesan için de bir koruma vermeyin. En basit anlatımla Fonterra “bırakın peynir için parmesan’ı istediğimiz gibi kullanalım, parmesan diye kullanınca Parmigiano Reggiano coğrafi işaretini ihlal etmiş sayılmayalım ” diyor.

Fonterra neden bunu mesele ediyor sorusunun cevabı şirketin faaliyet alanında gizli.Fonterra, Fonterra Co-operative Group Limited isimli 10.000 süt ürünleri üreticisinin sahibi olduğu Yeni Zelanda menşeili ulusal kooperatif şirketinin bir parçası. Şirket, süt ve süt ürünlerinin üretim ve satışı ile bunların 140 ülkeye ihracından sorumlu. Üretilip satılan ürünler arasında “Perfect Italiano” markalı peynirler de var, bu peynirler Avustralya’da üretiliyor, “geleneksel stilde parmesan” (traditional style parmesan) diye pazarlanıyor ve paketlerinde İtalyan bayrağının renkleri kullanılıyor. Şahane, işte karşınızda gerçek bir Avustralya peyniri!

Konsorsiyum, doğal olarak, bu talebe itiraz ediyor. Yaptığı inceleme sonucunda Kurum Konsorsiyum lehine karar veriyor yani Parmesan kelimesi Parmigiano Reggiano’nun tercümesi/muadilidir ve Parmesan da  coğrafi işaret korumasının kapsamı içinde diyor. Fonterra kararı Singapur Yüksek Mahkeme’sine taşıyor.

Mahkeme kararına geçmeden evvel IPOS’un yaptığı incelemeye kısaca bir bakalım

IPOS önce Coğrafi İşaret Kanunu bağlamında tercüme denince ne anlaşılması  gerektiğine odaklanıyor ve diyor ki;  “tercüme” ile kastedilen şey kelimelerin başka bir dilde aynı anlama gelip gelmediği sorusudur. Coğrafi İşaret tercümesi yapılırken kelime kelime-motamot  tercüme (literal translation) yerine  orjinaline sadık tercüme (faithful translation) yani kelimenin/kavramın/terimin  özünü yakalayan bir tercüme yapılması gerekir,  çünkü böylesi daha doğru olacaktır  + tercümenin illa ki tek bir dile ilişkin yapılması gerekmez + coğrafi işaretin tercümesinin yalnızca İngilizce tercümesi olarak anlaşılması gerekmez + tercüme yapılırken coğrafi işarete bütün olarak bakılması gerekir.   O zaman bu dosyada incelenecek şey orjini İtalyanca olan “ Parmigiano Reggiano” coğrafi işaretinin orijinal dilinden İngilizce veya başka bir dile “Parmesan” olarak çevrilip çevrilemeyeceğidir.

IPOS Konsorsiyum’un sunduğu aşağıdaki Sözlük alıntılarını inceliyor; 

(a)  Collins Sözlüğü’nde “Parmigiano Reggiano” İngilizce olarak şöyle belirtilmiş;  “Parmesan peynirinin diğer adı”

(b) Oxford Sözlüğünde “parmigiano”nun “parmesan peynirine” refere ettiği belirtilmiş

(c)  Italyanca -Fransızca Larousse Sözlüğü’nde ; “Parmigiano”,  “Parmigiano (Reggiano)” veya  “Parmesan” olarak belirtilmiş.

IPOS Fronterra’nın coğrafi işaretin piyasada nasıl kullanıldığının önemli olduğuna dair argümanını ise reddediyor ve “Parmesan” “Parmigiano Reggiano”nun tercümesidir kanaatine varıyor.  

YÜKSEK MAHKEME İNCELEMESİ VE KARAR

İhtilafın merkezi “Parmigiano Reggiano” olduğundan Mahkeme önce bu terimin/adın orjinine ve bu ad altında üretilen ürüne bakarak şu hususları tespit ediyor; “Parmigiano Reggiano” adlı peynir ilk defa 1200’lerde İtalya’da Parma ve Reggio Emilia’da bulunan manastırlarda üretilmiş ve akabinde tüm Avrupa geneline gönderilmeye başlanmıştır ki peynirin ihraç edildiği ülkeler arasında Fransa-İspanya ve Almanya da bulunmaktadır. Yüzyıllar boyunca bu peynir “Parmigiano” ve “Reggiano” kelimelerinden oluşan “Parmigiano Reggiano” terimiyle ilişkilendirilmiştir ve bu kelimeler sırasıyla “Parma’ya ait/Parma’dan” ve “Reggio Emilia’ya ait/” Reggio Emilia’dan” anlamlarına gelmektedir. Her ne kadar konu peynir belirtilen alanların çevresindeki Bologna ve Modena’da da üretilmişsede adlandırma hep yukarıda belirtildiği gibi olagelmiştir. 1900’lerde “Parmigiano Reggiano” üretimi artınca üreticiler ucuz taklitlerin yarattığı haksız rekabete karşı savaşmak için bir mekanizma olarak Konsorsiyum’u kurmuştur ve Konsorsiyum süreç içinde önemli bir rol üstlenmiştir. Mahkeme bu tespitleri Konsorsiyum’un sunduğu beyana dayandırıyor ve zaten dosyada Fonterra’nın bütün bu gerçeklere karşı herhangi bir itirazı yok.  

Burda hemen bir not düşeyim; görüldüğü üzere kendi ülkelerinde de Konsorsiyum ve üreticiler taklitlere karşı ciddi bir savaş vermiş, yani bir tescil alıyorlar sonrada yurtdışında herkese engel olmaya çalışıyorlar diye bir durum yok ortada.

“Parmigiano Reggiano” 1996 yılından beri Avrupa Birliği’nde coğrafi işaret (menşe adı) olarak tescilli. Bu tescil “Parmigiano Reggiano” adı altındaki peynirin İtalya’da belirlenmiş coğrafi alanda üretildiğini ve belirli karakteristiği ile kalitesini bu üretildiği bölgeden aldığını belirtiyor.

Fonterra’nın temyiz iddialarını üç başlık altında toplayabiliriz;

— Coğrafi İşaret Kanunu’na göre “tercüme” kavramının yorumuna dair iddialar. Genel olarak IPOS’un tercümenin ne demek olduğuna ilişkin  değerlendirmesine katılıyor ancak  kelime kelime/motamot çeviri yapılması gerektiğini söylüyor  ve ispat yükünün Konsorsiyum’da olduğunu iddia ediyor,

— Dosyada karar veren uzmanın Konsorsiyum tarafından sunulmuş Sözlük alıntılarına itibar etmesini eleştiriyor, bunlar onaylı-yeminli  tercümeler değildir diyor. Ayrıca başka ülkelerde verilmiş kararların dosyada emsal olarak değerlendirilemeyeceğini iddia ediyor.

– – İnceleme yapılırken tüketici algısının gözönüne alınması gerektiğini,  tüketicinin “Parmesan” peyniri ile “Parmigiano Reggiano” peynirini farklı ürünler olarak algıladığını söylüyor.  

Konsorsiyum’un iddiaları ise kısaca şöyle özetlenebilir;

— Dosyada ispat yükü Fonterra’da. Zaten dosyaya Konsorsiyum tarafından sunulan deliller “Parmesan”ın “Parmigiano Reggiano”nun tercümesi olduğunu ispat ediyor. “Parmesan” “Parmigiano Reggiano”nun tercümesidir ve Kurum kararı hukuka uyarlıdır.

— Tercüme kavramı konusunda uzmanın yaptığı tanımlama ve yorumlar doğrudur, tercüme yapılırken kelime kelime tercüme yerine sadık tercüme tercih edilmelidir. Dosyayı inceleyen uzmanın kelimelerin karşılığı konusunda değerlendirme yaparken Sözlükleri esas alması olaya ışık tutucu niteliktedir, yoksa bu tercümelerin illa ki resmi-yeminli tercüme olması gerekmez.Kaldı ki zaten tercümanlar da tercüme yaparken sözlükleri esas alır.

— IPOS’un da kararında belirttiği üzere, tüketici algısının çeviri araştırmasında genelde bir  önemi yoktur; bunun tek istisnası böyle bir algının terimin tarih ve kökeninin bir parçası olarak kaydedildiği durumdur. Bu nedenle, çeviri araştırmasında pazara ilişkin kanıtlar hariç tutulmalıdır. Zaten her durumda davacı iddiasını ispat edememiştir.  

Dosyada İspat Yükü Kimde? Mahkeme ispat yükünün Konsorsiyum’da olduğuna hükmediyor.

“Parmesan”, “Parmigiano Reggiano”nun Tercümesi midir?

Mahkeme ihtilafın esasına dair incelemeye geçmeden evvel birkaç hususa değiniyor, şöyleki;

— Singapur Coğrafi İşaretler Kanunu 1998 yılında yürürlüğe girmiştir. Kanun bir yandan coğrafi işaretlere getirilen korumanın güçlendirilmesini hedeflerken diğer yandan TRIPS Anlaşması çerçevesinde üstlenilen sorumlulukların yerine getirilmesinin de neticesidir.

— 2014 yılında Kanun’da değişiklik yapılması gündeme gelmiştir. Bu  değişiklik ihtiyacı Avrupa Birliği-Singapur Serbest Ticaret Anlaşması’ndan doğmuştur.Anlaşma uyarınca Singapur coğrafi işaretlerin tescili ve korunması için bir sistem kurmayı taahüt etmiştir. Sistemin bir parçası olarakda üçüncü kişilere bir terimin coğrafi işaretin tercümesi olmadığı iddiasında bulunma hakkı tanınmıştır, ki huzurdaki  ihtilafta davacının yaptığı budur. Kanun değişikliği çalışmaları 2014’de başlamakla beraber Kanun ancak 2019 yılında yürürlüğe girmiştir.

— Huzurdaki ihtilaf şu yönden de ilginçtir çünkü “Parmigiano Reggiano” şeklinde iki kelimeden oluşan bir adın tercümesinin tek kelimeden oluşan “Parmesan”ı kapsayıp kapsamadığı tartışılmaktadır. Oysa tek kelimenin başka bir tek kelimeyi de kapsayıp kapsamadığı tartışılsaydı mesele  daha kolay olabilirdi. Ancak yine de prensipler açısından iki kelimeye -tek kelime ile tek kelimeye -tek kelime tercüme incelemeleri arasında bir fark olduğunu düşünmüyoruz.

Coğrafi İşaretler Kanunu Bağlamında “Tercüme” Nedir?

Mahkeme “tercüme” kavramının en basit haliyle bir dilden başka bir dile çevirme veya bir dilden başka bir dile aktarma olarak tanımlanabileceğini belirtiyor; zaten  IPOS’un bu  görüşüne dosyanın tarafları da itiraz etmiyor.  

Dosyada tarafların farklı görüşte olduğu mesele şu; coğrafi işaretlerin tercümesi konusunda katı biçimde kelime kelime/motamot olarak   anlamına bakma yaklaşımı mı benimsenmelidir yoksa sadık tercüme diye adlandırabileceğimiz faithful translation mı yapılmaldır?.

Davacı Fonterra kelime kelime tercüme yapılması lazım iddiasını 2020 yılında Kanun’un yorumlanması ile ilgili Singapur Meclis’inde gerçekleşen tartışmalardan birinde eski Adalet Bakanı’nın yaptığı konuşmadaki bir bölüme dayandırıyor. Eski Bakan coğrafi işaret başvurularında adın varyasyonu meselesi konuşulurken varyasyon-tercüme-transliterasyona ilişkin farklar konusunda şöyle bir  örnek veriyor; “Pulau Ubin” adlı portakal Mandarin dilinde “乌敏橙” diye yazılır ve “Wu Min Cheng” diye okunur, Bakan’a göre bunun tercümesi  “Ubin portakalı” olmalıdır çünkü “乌敏” “in tercümesi Ubin’dir ve portakal kelimesinin tercümesi de “橙”. Yine Bakan “乌敏橙” teriminin tercümesinin “Pulau Ubin orange” (Pulau Ubin portakalı) olamayacağını söyler çünkü Pulau Mandarin dilinde “ada” demektir. Bakan’ın söyledikleri bu kadar, yani daha fazla  bir şey söylemiyor. 

IPOS eski Bakan’ın konuşmasında verdiği örneğin sadece varyasyon-tercüme-transliterayon arasındaki farklılıklara odaklandığını, yoksa coğrafi işaretin tercümesinde sadık tercümenin tercih edilmesi gerektiği konusunu değiştirmediğini söylemiş.

Biliyorsunuz IPOS ancak sadık tercüme ile kelime yada ifadenin özünün yakalanabileceğini söylüyordu. Neden böyle düşündüğüne dair uzman kararında iki ifadeyi örnek vermiş; Endonezya dilindeki “terima kasih” ve “sama sama” ifadeleri. Kelime kelime çevirilince bu ifadeler sırasıyla “al ver” ve “aynı aynı” anlamlarına geliyor. Halbu ki sadık çeviri yapıldığında bunların anlamı “teşekkür ederim” ve “rica ederim-bir şey değil” oluyor. 

Mahkeme de Uzmanın görüşüne katılıyor ve eski Bakan’ın tercümede sadık çevirinin gözönüne alınmayacağını söylemediğini veya tercümenin nasıl yapılması gerektiğine dair bir yaklaşım önermediğini söylüyor +  sadık çeviri yaklaşımının benimsenmesinin Kanun’un amaç ve ruhuna uygun olduğu kanaatine varıyor ve sadık tercüme tescilli isme ve bu tescil altındaki ürüne bağlanan tarihi-kültürel-hukuki ve ekonomik realiteleri açıklar/ifade eder/kapsar diyor. 

Mahkeme bu noktada  ABAD Hukuk Sözcüsü  Philippe Léger’in Criminal Proceedings against Bigi (Consorzio del Formaggio Parmigiano Reggiano, intervening) [2002] 3 CMLR 3 [A50] dosyasındaki görüşüne atıf yaparak bu görüşün oldukça ikna edici olduğunun altını çiziyor.Bahsedilen görüşe konu olan ihtilafta her ne kadar tartışılan şey tercüme değilse de  Hukuk Sözcüsü coğrafi işaretlerin ürünlerin kalitesiyle coğrafi kaynağı arasında bir bağ vazifesi gördüğünü söylüyor. Öyleyse ,diyor Singapur Mahkemesi, bir coğrafi işaretin asıl  fonksiyonunu yerine getirebilmesi için ancak sadık tercüme gerçek anlamı verebilir, buna karşın kelime kelime tercüme yapıldığında ise anlamda yanlışlıklara sebep olunabileceği gibi işaretin koruması haksız biçimde genişletilebilir veya daraltılabilir.

Tercüme İle İlgili Hangi Deliller Alakalı Kabul Edilmelidir?

Fonterra tercüme konusunda ancak iki tip delilin kabul edilebilir olduğunu  iddia ediyor; (a) uzman görüşü/uzman delili (b) tüketici algısı ile ilgili deliller.

Fonterra hem IPOS hem de Mahkeme nezdinde “Parmigiano Reggiano”nun tercümesinin bir yetkin/yeminli tercüman tarafından yapılması gerektiğini ve ancak böyle bir çevirinin kabul edilebilirliği olduğunu iddia ediyor, yani kendisinin uzman delilinden kastettiği şey yeminli  tercüman çevirisi. Çünkü Fonterra’ya göre Mahkemeler tercüme konusunda yeterli bilgiye sahip olamaz.  Buna karşı Konsorsiyum ise yeminli tercüman çevirisine ihtiyaç olmadığını, zaten o tercümanlarında sözlükleri referans alarak tercüme yaptığını söylüyor.

Hakim diyorki; bence Mahkemenin “Parmesan” “Parmigiano Reggiano”nun tercümesi midir diye karar vermek için yeminli tercümeye ihtiyacı yok + Fonterra’nın emsal gösterdiği kararlarla huzurdaki ihtilafta yapılacak inceleme aynı değil, işin içine tercümenin  girdiği her ihtilafta illa da yeminli tercüme yaptırılacak diye bir kural yok+ tek kelime yada ifadeden oluşan olaydaki gibi durumlarda uzman deliline/yeminli tercümeye gerek yok, sözlüklere bakılabilir, bu davadaki  yegane tartışma İtalyanca olan “Parmigiano Reggiano” teriminin İngilizce veya başka bir dilde Parmesan olarak tercüme edilip edilemeyeceği  + Mahkeme, sadece Sözlüklere bakarak karar veren IPOS ile aynı görüşte ve ihtilafların çözümünde Mahkemelerin sözlüklere başvurduğu emsal bir çok karar var.

Mahkeme devamla ihtilafın kalbini sadık tercüme çerçevesinde bir terimin/adın anlamının araştırılmasının oluşturduğunu, yani özü korunarak kelimelerin bir dilden başka bir dile dönüşüp dönüşmediğine bakılacağını ifade ediyor. Böyle bir inceleme yapılırken de kelimelerin spesifik bir   bağlam içinde ele alınması gerektiğini, bu bağlamın kelimelerin geçmişi-nüansları ve etkilerini de kapsar olduğunu, ve kelimelerin izole edilerek tek başlarına motamot tercüme edilmesi halinde anlamın kaybolacağını belirtiyor. 

Mahkemeye göre ihtilafta niçin saygın sözlüklere güvenilemeyeceğini anlamak mümkün değil+ başka dosyalarda, ihtilafın özelliğine göre, tabii ki taraflar yeminli tercüme yaptırabilir veya analiz yapılabilmesi için bu gerekli olabilir, ama huzurdaki olayda buna gerek yok.

Fonterra bir yandan da tercüme konusunun tüketici algısı gözönüne alınmadan yapılamayacağını iddia ediyordu hatırlarsanız ve diyordu ki tüketici Parmesan peyniri ile Parmigiano Reggiano peynirini farklı algılıyor. Mahkeme burada da IPOS ile aynı görüşü paylaşıyor ve tercüme konusunda aslolan saygın -güvenilir sözlüklerdir diyor. Kelimeler anlamlarını insanların etkileşim ve tecrübesine bağlı olarak dillerin uzun zaman dilimlerindeki gelişimine borçludur, o sebeple kelimelerin içerdikleri anlam, geçici iş, sosyal veya ekonomik trendlerin heveslerine kolayca feda edilmemelidir. Eğer tercümede tüketici algısı geniş bir rol oynarsa o zaman coğrafi işarete sağlanan koruma ile ilgili hem işaretin sahibi hem de üçüncü kişiler açısından bir çok tereddüt ortaya çıkar ki bu kaçınılması gereken bir durumdur. 

Dolayısıyla,diyor Mahkeme, ben de IPOS gibi düşünüyorum ve konu terim/ifade coğrafi işaretin sadık bir çevirisi olarak kabul edildiği sürece bu da korumanın kapsamı içine girer, bu noktada kelime konu ürünler/hizmetler için piyasada jenerik veya yaygın isme dönüşmemişse  piyasadaki tüketici algısının nasıl olduğunun konu ile bir rabıtası yoktur. Mahkeme bunu söylüyor ama bir yandan da adeta konunun grift ve çok su kaldırır olduğunun altını da çiziyor, mesela; bir terimin/adın anlamının piyasada değiştiğini kabul etmek için ne kadar delil gerekir, bu deliler hangi sayıda ve ağırlıklı olmalıdır?

Konsorsiyum Savını İspat İçin Yeterince Delil Sunmuş mudur? 

Dosyada, Konsorsiyum ve IPOS Collins Sözlüğündeki Parmigiano Reggiano” tercümesine özellikle vurgu yapmış, Collins “Parmigiano Reggiano”yu İngiliz İngilizcesinde “Parmesan peynirinin diğer adı” olarak belirtiyor.

Yani İtalyanca olan “Parmigiano Reggiano” İngilizceye “Parmesan” olarak çevrilmiş. Fonterra, Collins’in bir İngilizce sözlük olduğunu, o yüzden de İtalyanca olan “Parmigiano Reggiano” terimini İngilizceye çevirme kapasitesi olmadığını, doğru tercümenin bulunabilmesi için İtalyanca-İngilizce Sözlüklerin dikkate alınması gerektiğini iddia ediyor.

Mahkeme, bu argümanı ikna edici bulmuyor. Collins Sözlüğü’nde yazanlar tam olarak şu şekilde;

Parmigiano (in British English) noun

Another name for Parmigiano Reggiano

Parmigiano Reggiano (in British English) noun

Another name for Parmesan cheese

Parmesan cheese (in British English) noun

A hard dry cheese made from skimmed milk, used grated, esp on pasta dishes and soups

Her ne kadar “Parmigiano Reggiano” bir İtalyanca terim/ad ise de bunun İngilizce tercümesi-anlamı için yine de İngiliz Sözlüklerine güvenilebileceği kanaatinde  Mahkeme ve bu fikrini de şunlara dayandırıyor; “Parmigiano Reggiano” on yıllarca devam eden kullanımla İngiliz dilinin içinde kendine yer bulmuş bir kelime + o yüzden terim sözlü ve yazılı İngilizcede insanlar tarafından anlaşılıyor + terimin İngilizcedeki çevirisine-anlamına dair Sözlük kullanımına ilişkin durumun mesela Latince terimlerin İngilizcesine bakmaktan farkı yok + “Parmigiano Reggiano”nun Collins Sözlüğünde İngiliz İngilizcesi (British English) için belirtilmiş olması bunun delil  olamayacağı anlamına gelmez, aksine bu Sözlük alıntısı açık biçimde “Parmigiano Reggiano” ve “Parmesan”ın aynı peynire refere ettiğini ve bu terimlerin birbiri yerine kullanılabildiklerini gösteriyor. Neticeten Mahkeme Collins Sözlüğünün İngilizcede “Parmesan” kelimesiyle İtalyanca’daki “Parmigiano Reggiano”nun aynı anlama geldiğini ispat eden bir delil olduğunu kabul ediyor.    

Konsorsiyum iddialarında “Parmigiano”yu “Parmesan cheese” olarak belirten Oxford Sözlüğüne de dayanmıştı.  Sözlük bu madde altında aynı zamanda “Parmigiano”kelimesinin etimolojisi ve tarihçesi hakkında da bilgi vermiş. Mahkeme bu Sözlük alıntısına Collins kadar ağırlık vermiyor, çünkü aldığı kelime bütün olarak “Parmigiano Reggiano” değil. 

Larousse İtalyanca -Fransızca Sözlüğüne gelince; burada Italyanca olan  “Parmigiano” terimi Fransızca’da “Parmigiano (Reggiano)” veya “Parmesan m” olarak yazılmış.  Her ne kadar sözlük tercümeyi bütünüyle “Parmigiano Reggiano” olarak belirtmemişse de “Parmigiano (Reggiano)” nun eşitinin “Parmesan m” olduğunu söylüyor. (Buradaki “m” harfi parmesan kelimesinin Fransızca’da maskülen olduğunu belirtiyor). Aynı yönde bir sonuç Cambridge Italyanca -İngilizce Sözlüğü’nde de var; bu Sözlük alıntısında da “parmigiano” terimi “parmigiano (reggiano)” ve  “parmesan cheese” olarak belirtilmiş.

Mahkeme Larousse ve Cambridge sözlüklerinin de “Parmigiano Reggiano” ve “Parmesan” terimlerinin aynı anlama geldiği konusundaki Konsorsiyum iddialarını desteklediğini kabul ediyor.

Konsorsiyum aynı zamanda “French Dictionary Antoine Furetiére” ve  “the Dictionnaire de l’Academie francaise” adlı iki Fransız sözlüğüne daha dayanmış. Bu Sözlükler Parmesan kelimesini “Parma’dan gelen mükemmel peynir” ([e]xcellent cheese that comes from Parma) ve “adını Parma Dükalığından alan ve (Parma’dan) gelen peynir” ([n]ame of a cheese which comes & that derives its name from the Duchy of Parma) diye belirtiyor.  Davacıya göre bu alıntılara çokda bir değer verilmemeli çünkü bunlar eski döneme ait ve “Parmigiano Reggiano” adlı peynirler artık sadece Parma’da üretilmiyor. Mahkeme diyorki tamam bu sözlük alıntıları “Parmesan” kelimesinin Parma ile ilişkilendirildiğini belirtiyor ama haklısın bunlar tam olarak “Parmesan” “Parmigiano Reggiano”nun tercümesidir demiyor.

Neticede Mahkeme Konsorsiyum’un ispat yükünü yerine getirerek şu hususları ispatladığı kanaatine varıyor;

1-“Parmesan”, “Parmigiano Reggiano” coğrafi işaretinin  tercümesidir,

2- Bir çok saygın sözlük göstermektedir ki “Parmesan” İngilizce ve Fransızca’da  İtalyanca olan “Parmigiano Reggiano” ile aynı anlama gelir şekilde anlaşılmaktadır,

3- Ayrıca, “Parmesan”, “Parmigiano” ve “Parmigiano Reggiano” İtalya’da belli bir  bölgede üretilen bir peynire refere etmek için birbiri yerine kullanılabilen-muadil terimler/adlardır.

HAMİŞ; 1- Türkiye’de bugün 1.300’e yakın coğrafi işaret tescil edilmiş durumda ve aslına bakarsanız bu tek bir ülke için rekor bir sayı. Tüm Avrupa Birliği’nde 3.000 küsur tescil olduğu düşünülürse bizdeki sayının yüksekliği belki daha da netleşir zihinlerde. Ben demiyorum ki bizim o kadar coğrafi işaretimiz yoktur, ülkemizin gerçek anlamda coğrafi işaret korumasını hak eden sayısız ürüne sahip olduğuna yürekten inanıyorum ve bu konuda hak ettiğimiz noktada  olmadığımızı düşünüyorum. Bu kadar değerimiz varken bizim neden bir Fransa veya İtalya ol(a)madığımız, üzerine kafa yormamız lazım bence. Bütün bu tescilleri yaptırarak demek ki biz yerel ürünlerimizin korunmaya değer olduğunu düşünüyor, bunların korunmasını ve bunlara saygı gösterilmesini istiyoruz, öyle değil mi?. O zaman biz de başka ülkelerin coğrafi işaretlerine saygı duymalı ve bunların ihlaline neden olacak eylemlere izin vermemeliyiz.

2-Karardaki, tercüme yapılırken genel olarak piyasa algısının inceleme dışı bırakılması fikrine  itiraz edenler olabilir. Onları, nacizane, birde şu konuda  düşünmeye davet etmek isterim; burada taklitçilerin manipülasyonunun rolü ne olacak?. Mesela diyelim ki birisi ürettiği ürünü coğrafi işaretin tercümesi altında piyasaya sunuyor, sorulduğunda veya malının promosyonunu yaparken  diyor ki “Bu peynirler aynı, sadece  orjin ülkesi X’de üretildiğinde A diye anılıyor ve A ismi koruma altında, ama aynı peynir bizde üretildiğinde B diye anılıyor ve B kelimesi koruma altında değil. Alın siz bu peynirleri, sorun yok”. Tüketici üzerinde böyle algı yönetimi yapan ve halkı yanıltan taklitçilerin payı ne kadar/nasıl ölçülebilecek?. Taklitleri yapanlar halkın algısını yanlış yönlendirdikten sonra kalkıp “efendim zaten halk bunları farklı mallar olarak algılıyor, benim yaptığım taklit değil başka bir ürün” derse halk gerçekten öyle mi algılıyor yoksa taklitçilerin yanlış yönlendirilmesiyle yanıltılıyor mu? Halbuki coğrafi işaret koruması kavramının ortaya çıkmasının ve böyle bir koruma verilmesinin ana sebeplerinden biri tüketici menfaatinin korunması ve tüketicinin aldığı ürünün özelliklerinden emin olmasını sağlamak değil mi?. Üstelik bizim SMK’mız gibi birçok hukuk sistemi der ki; tescilli coğrafi işaretlerin ürünün öz adına dönüştüğü kabul edilmez.       

Özlem FÜTMAN

Şubat 2024

ofutman@gmail.com

ESTRELLA GALICIA v. ESTRELLA CASTILLA KARARI: BİRALAR İÇİN TANINMIŞLIK, SONRAKİ MARKANIN ŞARKÜTERİ ÜRÜNLERİNDE TESCİLİNE ENGEL SAYILABİLİR!


Avrupa Birliği Adalet Divanı Genel Mahkemesi (“Genel Mahkeme”), 25 Ekim 2023 tarihli T-384/22 sayılı kararında, 32. sınıfta yer alan “biralar” için belirli bir tanınmış seviyesine ulaşmış “Estrella Galicia” markası ile 29 ve 35. sınıflarda “jambon, et, şarküteri ürünleri ve bunların satışa sunumuna ilişkin hizmetleri” kapsayan “Estrella de Castilla” markası arasında ortalama tüketici nezdinde bağlantı kurulabileceğine hükmetmiş ve temyiz taleplerini reddetmiştir.

TARAFLAR:

Productos Ibéricos Calderon y Ramos, S.L. (“Başvuru Sahibi”)

Hijos de Rivera, S.A. (“İtiraz Eden”)

GENEL MAHKEME KARARINA KONU OLAN İTİRAZ SÜRECİ:

28 Kasım 2018 tarihinde İspanya’da Productos Ibéricos Calderon y Ramos, S.L. tarafından 29 ve 35. sınıflarda yer alan mallar ve hizmetler için tescil edilmek üzere, aşağıda marka başvurusunda bulunulmuştur (“Marka Başvurusu”):

Bahsi geçen sınıflar kapsamındaki mallar ve hizmetler aşağıda yer almaktadır:

29.  sınıf: “Jambon, et ve şarküteri ürünleri”

35. sınıf: “Jambon, et ve  ve şarküteri ürünlerinin toptan ve perakende satışa sunumu hizmetleri”


Hijos de Rivera, S.A. şirketi, 3 Aralık 2013 tescil tarihli 11 852 449 sayılı   32. ve 43. sınıflarda tescilli aşağıdaki markaya dayanarak (“Önceki Marka”), Marka Başvurusu’na itiraz etmiştir:

Önceki marka kapsamındaki ürün ve hizmetler aşağıda yer almaktadır:

32. sınıf: Biralar; mineral ve gazlı sular ve diğer alkolsüz içecekler; meyveli içecekler ve meyve suları, meşrubatlar; meşrubat üretimi için kullanılan şuruplar ve konsantreler.

43. sınıf: Restoran hizmetleri.


EUIPO İtiraz Biriminin, itirazı haklı bulunması üzerine, Başvuru Sahibi 14 Eylül 2021 tarihinde EUIPO Temyiz Kurulu nezdinde karara karşı itiraz etmiştir.

Yapılan incelemede ilk olarak, Önceki Marka’nın İspanya’da ‘bira’ markaları arasında yüksek seviyede tanınmışlığa sahip olduğu ve biraların 32. sınıf kapsamında ürünler olduğu göz önünde bulundurulmuştur. Ayrıca markaların şekil unsurları arasında göz ardı edilemeyecek seviyede bir benzerlik görülmüş, bu benzerliğe ek olarak “ESTRELLA GALICIA” markasının ayırt ediciliğinin yüksek olması ve faaliyet gösterdiği sektörde sahip olduğu tanınmışlık derecesi düşünüldüğünde Marka Başvurusu’nun kullanımının Önceki Marka’nın itibarına zarar verme riski bulunduğu ve Önceki Marka’dan haksız yararlanmanın oluşacağı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle, Temyiz Kurulu’nun da ret kararını yerinde bulması üzerine Başvuru Sahibi tarafından Genel Mahkeme’ye başvurulmuştur.

GENEL MAHKEME KARARI:

Genel Mahkeme, aşağıda yer alan değerlendirmelerde bulunmuştur:

2017/1001 sayılı Tüzük m.8(5) kapsamında önceki tarihli markaya sağlanan korumanın şartları;

1) Markanın tescil edilmiş olması,

2) İtiraza konu başvuru ile benzer ya da aynı olmaları,

3) İtiraza konu markanın kullanımının önceki tarihli markadan haksız yararlanmaya yol açacak olmasıdır.

Genel Mahkeme bu noktada ayrıca Marka Başvurusu’nun, Önceki Marka’yla aynı ya da benzer olması ve daha önceki markayı çağrıştırması gerektiğini ve de markanın tanınmışlık şartının yerine getirilebilmesi için kapsadığı mal veya hizmetlerle ilgili kamuoyunun önemli bir kısmı tarafından tanınıyor olması gerektiğini (ilgili içtihatlara değinmek suretiyle) vurgulamıştır. Buna göre özellikle tanınmışlık değerlendirmesinde önceki tarihli markanın sahip olduğu pazar payı, kullanımının yoğunluğu, coğrafi kapsamı, süresi ve teşebbüs tarafından bu markayı tanıtmak için yapılan yatırımın ölçeği dikkate alınmalıdır. Markanın bu şekilde halkın belirli bir yüzdesi tarafından bilinmesine veya tanınmışlığının ilgili bölgenin tamamına yayılmasına gerek olmaksızın, söz konusu bölgenin önemli bir kısmında mevcut olması yeterlidir.

Başvuru Sahibi tarafından “ESTRELLA” kelimesinin köken itibariyle Orta Çağ’a kadar uzanmakta olduğu ve ”ESTRELLA” ibaresinin markalardaki ayırt edici unsur olamayacağı iddia edilmiştir. Yine, Başvuru Sahibi’ne göre, Marka Başvurusu’nun ortasında bulunan ‘de’ ibaresi de yalnızca sahiplik ya da köken belirtmede kullanılan bir edat olmakla kalmayıp farklı anlamlara sahiptir.

Genel Mahkeme, görsel, işitsel ve kavramsal benzerliğin belirlenmesinde, markaların ayırt edici ve baskın özelliklerinin ve bu özelliklerin yarattığı genel izlenimin asli olarak incelenmesi gerektiğini belirtmiştir.  Mahkeme, Önceki Marka’da yer alan “ESTRELLA” ve “GALICIA” kelime unsurlarının markanın yarattığı genel izlenime hâkim olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Önceki Marka’da yer alan  “GALICIA” ve Marka Başvurusu’ndaki “CASTILLA” kelimelerinin coğrafi atıflar oldukları, halk arasında yaratılan izlenimde ürünlerin menşeine yönelik nitelikler taşıdıklarına dair izlenimler yarattıkları dolayısıyla zayıf ayırt ediciliğe sahip oldukları ayrıca belirtilmiştir. Marka Başvurusu’nda yer alan “de” kelime unsurunun sahiplik belirttiği ve herhangi bir ayırt edici niteliğinin olmadığı mahkeme tarafından kabul edilmiştir.

Başvuru Sahibi “ESTRELLA” ibaresi açısından, Orta Çağ’da “yıldızın usta biracıların tanımlayıcı işareti” olduğunu ve bu nedenle gıda sektöründe, özellikle bira için “ESTRELLA” ibaresinin yaygın olarak kullanılan bir isim olduğunu iddia etse de, Genel Mahkeme bu iddiaların yeterli derecede kanıtlanmadığına hükmetmiştir. Dosyada ”ESTRELLA” kelimesi gören tüketici, bunun bira sektörüne ilişkin bir atıf olarak anlamayacak, marka olarak algılayacaktır.  Sonuç olarak, Başvuru Sahibi’nin, “ESTRELLA” kelimesinin kökeni ve Orta Çağ’dan bu yana bira sektöründe kullanılması nedeniyle ayırt edici niteliğinin az olduğu yönündeki iddiası da reddedilmiştir.

Başvuru Sahibi, “ESTRELLA” kelimesinin ayırt edici karakterinin halihazırda sulandırıldığını belirtmiştir ve bu iddiaya gerekçe olarak, “ESTRELLA” ibaresini içeren ve 32. sınıfta tescilli birçok markanın piyasada bir arada bulunduğunu belirtmiştir. Ancak Genel Mahkeme, Başvuru Sahibi’nin bu yöndeki iddiasını yerinde bulmamıştır. Bu iddianın desteklenmesi yönünde  sunulan tek kanıtın,  “ESTRELLA” kelimesini içeren markaların listesi olduğu ve listenin logoların resimlerinden oluştuğu, ancak kamuoyu açısından markaların ne kadar bilindiklerine dair herhangi bir gösterge olmaksızın, sadece markaların listelenmesinin kamuoyunun zihninde “ESTRELLA” kelimesi ile biralar arasında bir ilişki olduğu sonucuna varılmasını mümkün kılmayacağı belirtilmiştir. Ayrıca “biraları” kapsayan 32. sınıfta tescilli “ESTRELLA” unsurundan oluşan birkaç markanın piyasada bir arada bulunduğu iddiasının, ortalama tüketici tarafından bilinebilecek veya genel olarak erişilebilir kaynaklardan öğrenilebilecek bir bilgi olmadığı da eklenmiştir.

Önceki Marka’nın kompozisyonunda, “ESTRELLA” kelimesi en üstte yer almakla birlikte aynı zamanda, devamında gelen “GALICIA” ibaresinden de daha uzundur. Bu itibarla, Genel Mahkeme “ESTRELLA” ibaresinin, özellikle işaretteki konumu veya büyüklüğü nedeniyle kamuoyunun algısında baskın unsur teşkil edeceğini belirtmiştir.  Bu markanın ikinci kelime unsuru olan “GALICIA”nın ise, bir yer adı olduğu ve markanın faaliyet konusu biraların menşeine işaret ettiği şeklinde algılanması mümkündür. Dolayısıyla Genel Mahkeme, “GALICIA” kelime unsurunu, bahsi geçen ürünler açısından tanımlayıcı nitelikte bulmuş ve çok düşük seviyede bir ayırt ediciliğe haiz olduğuna hükmetmiştir.

Temyiz Kurulu’nun kararında yıldız şekil unsurunun halk tarafından bir kalite işareti olarak algılanabileceğine dair tespit, Genel Mahkemece de haklı bulmuştur. Marka Başvurusu’nun logosu, büyük harflerle temsil edilen ve yarım daire şeklinde düzenlenmiş “ESTRELLA”, “DE” ve “CASTILLA” kelime unsurları ve merkezde yer alan beş köşeli bir yıldızı temsil eden şekil unsurundan oluşmaktadır. Logodaki konumları ve büyüklükleri göz önünde bulundurulduğunda, tüm bu unsurların birlikte baskın olduklarının düşünülmesi de Mahkeme tarafından yerinde bulunmuştur.

İki markada da yer alan ayırt edici unsur ve ilk kelime olan “ESTRELLA”nın telaffuzunun aynı olduğu, sonra gelen kelimelerdeki farklılaşmanın markaların taşıdığı yüksek derecede işitsel benzerliği azaltmaya önemli bir etkisi olmadığı belirtilmiştir. Temyiz Kurulu’nun bu yöndeki tespiti de yapılan incelemede haklı bulunmuştur.

İki markada da aynı olan unsur “ESTRELLA” kelimesi İspanyolca’da “yıldız” anlamına gelmektedir. Mahkemenin değerlendirmesi, kelimenin markaların logolarında ve isimlerinde görüldüğünde de halk arasında yıldız anlamına atıf yapılmış olarak anlaşılacağı yönündedir. Bu iki markanın yıldız kelimesi ile birlikte yer adlarına atıf yapan ibarelerle oluşturulmalarının kamuoyu nezdinde markalar arasında bir ilişki ve yakınlık bulunduğu düşünülmesine sebep olacağı vurgulanmıştır.

Mahkeme, Önceki Marka’nın, İspanya’da 32. sınıf ta bulunan “biralar” açısından uzun süreli ve yoğun kullanıma ve yüksek seviyede tanınmışlığa sahip olduğunu onaylamıştır. Ayrıca ,“biralar” ile  Marka Başvurusu’nun tescil edilmek istendiği 29. ve 35. sınıf gıda sektörüne ait/bağlantılı mal/hizmetlerinin  kişisel tüketimine yönelik ürünler/hizmetler olmaları ve gıda sektörüyle ilgili olmalarından dolayı, aralarında ticari yakınlık olduğunu belirtmekle birlikte, Önceki Marka’nın tanınmışlığını tüm gıda sektörüne yönelik değerlendirmemiştir. 29. sınıf ile 32. sınıfın içeriği benzer olarak görülüp bu ürünlerin aynı restoranlarda tüketilip aynı raflarda ve marketlerde satışa sunulabileceğini, iki markanın da aynı ticari sektörü ve aynı kitleyi hedeflediği dolayısıyla markaların mal ve hizmetleri arasında benzerlik olduğu ve aralarında bağlantı kurulabileceğini belirtmiştir. Ortalama dikkat düzeyine sahip tüketici nezdinde bu iki markanın ürünlerinin karıştırılma ihtimali yüksek bulunmuştur.

SONUÇ:

Genel Mahkeme’nin Önceki Marka’nın tanınmışlığını ve markalar arasındaki benzerliği titizlikle değerlendirerek, farklı sınıflarda yer alan mal ve hizmetler açısından bağlantı kurulması ihtimaline ilişkin güçlü tespitler içeren kararı kanaatimizce de son derece isabetlidir.

Genel Mahkeme, Önceki Marka ve Marka Başvurusu arasındaki görsel, işitsel ve kavramsal benzerlik değerlendirmesinde markaların ayırt edici ve baskın özelliklerinin incelenmesi gerektiğini belirtmiş ve Önceki Marka’daki “ESTRELLA” ve “GALICIA” kelime unsurlarının genel izlenimde hakim olduğunu belirtmiştir. Söz konusu markaların mal ve hizmetlerinin yakın olması, Önceki Marka’nın yüksek tanınmışlığı ve bunun markaya getirdiği yüksek ayırt ediciliği nedeniyle tüketici tarafından ihtilaflı markalar arasında bir bağlantı kurulabileceği iddiasının haklı olduğu sonucuna varılmıştır.

Sonuç olarak Marka Başvurusu’nun, Önceki Marka’nın  ayırt edici karakterine ve marka itibarına zarar verip, markanın ayırt edici karakterinden veya itibarından haksız yararlanma sağlayacağı ve Marka Başvurusu’nun kullanımı için haklı bir neden gösterilmediği kararına varılmıştır.

Mine GÜNER

Ocak 2024

mine.guner@gmail.com

Triadik Türk Patentleri

Bu yazıda, oldukça prestijli özel bir patent ailesi türü olan triadik patentlerden ve triadik Türk patent istatistiklerinden bahsedeceğim.

Bir patent ailesi, aynı buluşu kapsayan ve çeşitli ülkelerde yapılan patent başvuruları grubudur. Bir ailedeki başvurular birbirleriyle rüçhan talepleri aracılığıyla ilişkilidir.[i] Başka bir deyişle, bir patent ailesi ortak bir mucit(ler) tarafından açıklanan ve birden fazla ülkede patent başvurusu yapılan aynı buluştur.

Triadik (üçlü) patentler, aynı patent sahibi veya mucit tarafından aynı buluş için Avrupa Patent Ofisi (EPO), Amerika Birleşik Devletleri Patent ve Marka Ofisi (USPTO) ve Japonya Patent Ofisi’nde (JPO) patent belgesi almış özel bir tür patent ailesidir.

Triadik patentler, sahibinin her üç patent ofisinde de nispeten yüksek patent başvurusu ve yıllık ücret maliyetlerine katlanmaya istekli olduğu için genellikle en fazla kar beklediği seçilmiş bir buluş grubunu yansıtır.[ii]

Patent göstergeleri – bilim ve teknoloji bağlamında – ülkeler, firmalar, endüstriler, teknoloji alanları vb. arasında buluş performansını, bilginin yayılmasını ve yenilikçi faaliyetlerin uluslararasılaşmasını ölçmek için kullanılır. Yaygın bir yaklaşım, belirli bir patent ofisinden alınan bilgilere (başvurular, belgeler, vb.) dayalı olarak patent göstergelerini hesaplamaktır. Bu göstergelerin zenginliği ve gücü genel olarak kabul edilmekle birlikte, göstergeler ilgili ülkeye yönelik avantaj yanlılığından etkilenirler – buluş faaliyetleriyle orantılı olarak, yerli başvuru sahipleri yabancı başvuru sahiplerine kıyasla kendi ülkelerinde daha fazla patent başvurusunda bulunma eğilimindedir.[iii] OECD, tüm önemli buluşları yakalamak ve uluslararası olarak karşılaştırılabilir hale getirmek üzere tasarlanmış triadik patent ailesi göstergesini geliştirmiştir. Triadik patent ailesi sayıları kullanarak ülkeler arasında doğruluk payı daha yüksek bir karşılaştırma yapmak mümkündür. Elbette triadik patentler, triadik olmayanlardan her zaman daha kalitelidir/değerlidir gibi bir genelleme yapmak doğru olmaz. Ancak hiç kimsenin mali değeri olmayan bir buluş için ciddi miktarda masrafa girmeyeceğini varsayarsak, triadik patentin bir bakıma dünyanın en gelişmiş ülkelerinde buluşun kullanım alanının bulunduğu ve mali ya da stratejik değeri olduğunun bir göstergesi olduğunu kabul edebiliriz.

Bir ülkenin triadik patent sayısı OECD tarafından bir gelişmişlik göstergesi olarak değerlendirilir. OECD 2020 istatistiklerine göre triadik patent sayısında ilk on ülke sırasıyla şöyledir: Japonya, A.B.D., Çin, Almanya, Güney Kore, Fransa, İngiltere, İsviçre, İtalya, İsveç[iv]. WIPO’nun 2020 verilerine göre Türkiye yerli patent başvuru sayısında dünyada 14. sırada[v] (2022’de 11. sırada) olmasına rağmen OECD 2020 istatistiklerine göre triadik patent sayısında 59 ülke arasında 28. sıradadır.[vi]

2013 yılı verilerine göre Triadik patent aileleri sayısı toplam nüfusa oranlandığında ise en buluşçu ülkeler İsviçre, Japonya, Almanya, İsveç ve Danimarka olmaktadır. Aynı yılda OECD ülkeleri arasında nüfusuna oranla sahip olduğu triadik patent sayısında Türkiye 35. sıradaydı.[vii] Ancak 2020 verilerine göre sıralamada 43. sıraya gerilediği görülmektedir.[viii]

Triadik patent sayımız son yıllarda hızla artmış olsa da dünyadaki yerimizin gerilemesi, diğer ülkelerde artışın daha fazla olduğunu göstermektedir. Triadik patent sayımız kapasitemizin çok gerisindedir. Dünyada bulunduğumuz konuma göre (nüfusumuz ve patent başvuru sayımız dikkate alındığında) çok daha fazla triadik patent sayısına (mevcut sayıdan yaklaşık 30 kat fazlasına) sahip olmalı ve sıralamada daha yükseklerde olmalıydık.

Peki kaç triadik patentimiz var? Ülkemizdeki triadik patent ailesi sayısını hesaplamak adına yaptığım araştırma sonucunda 14.12.2023 itibariyle Türkiye’den 215 triadik patent ailesi tespit ettim. Bu sayı halen yaşayıp yaşamadığına bakılmaksızın anılan üç ülkede de patent belgesi almış olan patent ailesi sayısını göstermektedir (Bu bakımdan belgeye itiraz üzerine hükümsüz kılınmış ya da yıllık ücretlerini yatırmadığı için geçersiz sayılmış belgeler de bu listede bulunuyor olabilir). Hesaplamayı Türk patent sahibi (Türkiye’de ikameti olan başvuru sahibi) bulunan patentler üzerinden yaptım. Listede eksiklik/hata olduğunu düşünüyorsanız yazının sonundaki e-mail adresinden bana ulaşabilirsiniz.

Bulabildiğim en eski Türk triadik patent ailesi 02.02.1998 rüçhan tarihine sahip HLEKS GIDA SAN. VE TİC. A.Ş.’ye ait (EP1051076, US6364521, JP4171175B) patent ailesidir. Buluş sahibi SEMİH İBRAHİM ERDEN olup buluş patlayan şeker üretimiyle ilgilidir. Firma dünya çapında 70’den fazla ülkeye ihracat yapmaktadır.[ix]

Türk triadik patent ailelerinin yayın tarihlerine göre dağılımı aşağıdaki gibidir. Görüldüğü üzere en yoğun dönem 2015-2019 arası yayın tarihine sahip patentlere aittir.

Türkiye’de en çok triadik patent ailesine sahip özel/tüzel kişilerin listesi aşağıdaki gibidir:

SıraPatent SahibiTriadik Patent Sayısı
1SANKO TEKSTİL İŞLETMELERİ SAN. VE TİC. A.Ş.25
2VESTEL ELEKTRONİK SAN. VE TİC. A.Ş.20
3TÜBİTAK16
4SABANCI ÜNİVERSİTESİ13
5KOÇ ÜNİVERSİTESİ9
6ARÇELİK A.Ş.8
7UTKU BÜYÜKŞAHİN / SENSOBRIGHT IND. LLC.7
8ASELSAN ELEKTRONİK SAN. VE TİC. A.Ş.4
8ERKE ERKE ARAŞTIRMALARI VE MÜH. A.Ş.4
8KORDSA4
8ÖZYEĞİN ÜNİVERSİTESİ4
8YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ4

En çok triadik patente sahip buluş sahipleri (mucitler) ise aşağıdaki gibidir:

ÖZGÜR ÇOBANOĞLU (14), JITKA ERYILMAZ (10), BARBAROS KİRİŞKEN (7), UTKU BÜYÜKŞAHİN (7), ERTUĞ ERKUŞ (7), ÖZGÜR AKDEMİR (6), FATMA KORKMAZ (6), HAMİT YENİCİ (6), FEHİM ÇAĞLAR (4), SERKAN MERT (4), YUSUF ÖZGÜR ÇAKMAK (4), MUSTAFA NACİ ÖZTÜRK (4), ERDOĞAN BARIŞ ÖZDEN (3)

Türk triadik patentlerin patent sınıfları incelendiğinde en çok patentin dokuma kumaşlar, teşhis amaçlı ölçümler, cerrahi aletler, veri işleme ile ilgili girdi düzenlemeleri, tıbbi preparatlar alanlarında olduğu görülmektedir:

Patent SınıfıAçıklama
D03D15Kullanılan liflerin, filamentlerin, ipliklerin, ipliklerin veya diğer çözgü veya atkı elemanlarının malzemesi, yapısı veya özellikleri ile karakterize edilen dokuma kumaşlar
G06F3İşlenecek verilerin bilgisayar tarafından işlenebilecek bir forma aktarılması için girdi düzenlemeleri; Verilerin işlem biriminden çıkış birimine aktarılması için çıktı düzenlemeleri, örn. arayüz düzenlemeleri
A61B5Teşhis amaçlı ölçümler; Kişilerin tanımlanması
D02G3İplikler veya iplikler, örneğin fantezi iplikler; Başka şekilde tanımlanmamış, bunların üretimine yönelik işlemler veya cihazlar
D03D1Belirli eşyaları yapmak için tasarlanmış dokuma kumaşlar
G06T7Görüntü analizi
A61K31Organik etken maddeler içeren tıbbi preparatlar
A41D1Giysiler
A61B17Cerrahi aletler, cihazlar veya yöntemler, örneğin turnikeler
A61N1Elektroterapi; ve bunun için devreler
A61K9Özel fiziksel form ile karakterize edilen tıbbi preparatlar
A61P31Antienfektifler, yani antibiyotikler, antiseptikler, kemoterapötikler
D03D13Çözgü veya atkı ipliklerinin özel yerleşimi ile karakterize edilen dokuma kumaşlar, örneğin kavisli atkı iplikleri, süreksiz çözgü iplikleri, diyagonal çözgü veya atkı
G01L5Belirli amaçlar için özel olarak uyarlanmış kuvvet, iş, mekanik güç veya tork ölçme aparatları veya yöntemleri
G01N33G01N1/00 – G01N31/00 grupları tarafından kapsanmayan özel yöntemlerle malzemelerin araştırılması veya analiz edilmesi

En çok atıf yapılan Türk triadik patent aileleri ise aşağıdaki gibidir:

Buluşa yapılan atıf sayısı, ilgili alanın popülerliği, buluşun tekniğe yaptığı katkının miktarı, yabancı ortağın olması, eski tarihli başvuru olması vb. pek çok kriterden etkilenir. Bu bakımdan bir patentin değerini belirlerken atıf sayısı tek başına bir gösterge olarak kullanılamayabilir.[x] Yine de patentin değerini belirlemede önemli bir gösterge olarak kabul edilir. Sonraki patent başvurularında yeniliğe veya buluş basamağına itiraz edilirken atıfta bulunulan patentler, atıf almayan patentlerden daha değerlidir. Engelleyici bu atıflar, atıfta bulunulan patentin diğer patentlerin verilmesini tehdit ettiğini gösterir; bu da atıfta bulunulan patentin sahibine önemli bir rekabet avantajı sağlayabilir, çünkü atıfta bulunulan patent, rakipleri ilgili buluşlar üzerinde patent almaktan yasal olarak mahrum bırakarak veya patentlerinin kapsamını daraltarak rakipleri pazarlardan ve teknolojilerden uzak tutabilir.[xi]

Türk Triadik patentlerin EPO, USPTO ve JPO’nun yanı sıra en çok giriş yaptığı ülkeler ise aşağıdaki gibidir:

ÜlkeGiriş Oranı (%)
Çin64,2
İspanya49,1
Güney Kore40,1
Polonya32,5
Danimarka28,3
Kanada25,0
Brezilya23,1
Portekiz22,6
Avustralya17,0
Avrasya Patent Ofisi14,2
Rusya13,7
Avusturya12,7
Meksika12,3
İsrail10,4

Yukarıdaki listeden anlaşılacağı üzere, örneğin Türk triadik patent ailelerinin %64,2’si Çin’e de giriş yapmaktadır. Avrupa’da İspanya ve Polonya ile üretim rekabeti içinde olmamızdan dolayı bu ülkelere girişlerin de yüksek olduğu görülmektedir.

Genele bakıldığında, Türk başvuru sahiplerinin en çok patent başvurusu yaptığı ülkeler ise şöyledir: ABD, Çin, İspanya, Japonya, Almanya, Polonya, Avustralya, Kanada, Güney Kore, Avusturya, Rusya.

EPO, USPTO ve JPO’dan ikisinde patent belgesi almış, üçüncüden alamamış ya da henüz işlemleri devam eden başvurulara sahip özel/tüzel kişiler aşağıdaki gibidir. Bu buluşlar triadik patent adayı olarak değerlendirilebilir:

Patent Sahibiİkili Patent Sayısı (EP-US veya EP-JP veya US-JP belgesi olanlar)
SANKO TEKSTİL İŞLETMELERİ SAN. VE TİC. A.Ş.14
KORDSA8
VESTEL ELEKTRONİK SAN. VE TİC. A.Ş.6
TÜBİTAK5
SAMET KALIP VE MADEN EŞYA SAN. VE TİC. A.Ş.3
SABANCI ÜNİVERSİTESİ2
ARÇELİK A.Ş.2
ASELSAN ELEKTRONİK SAN. VE TİC. A.Ş.2
BAHTİYAR TAŞYAĞAN2
EDKO PAZARLAMA TANITIM TİC. LTD. ŞTİ.2
MEHMET KURT2
SERHAN AKMAN2
YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ2

Tüm Türk triadik patentlerin listesine buradan ulaşabilirsiniz.  Lütfen kaynak göstermeden kullanmayınız.

Buraya kadar sunulan istatistiklere yabancı şirketlerde çalışan ya da yabancı şirketler aracılığıyla başvuru yapan Türk mucitlerin patentleri dahil edilmemiştir. Buluş sahipleri arasında Türk bulunan (Türkiye’de ikamet eden ya da Türk vatandaşı olarak buluş yapan) yabancı şirketlere ait triadik patent sayısı ise 119’dur. Buna göre patent sahibi veya buluş sahibi (mucit) Türk olan (Türkiye’de ikamet eden ya da Türk vatandaşı olarak buluş yapan) tüm triadik patent ailesi sayısı toplam 334’tür.

Yabancı şirketlerde çalışan ya da yabancı şirketler aracılığıyla başvuru yapan ve Türkiye’de ikamet eden ya da Türk vatandaşı olarak buluş yapan Türkler arasında en çok triadik patente sahip mucitler aşağıdaki gibidir:

MAHMUT FARUK AKŞİT (19), ERTUĞRUL ARPAÇ (6), ÇAĞATAY ÇAPAR (3), ERKİN GEZGİN (3), MEHMET KEMAL ÖZKAN (3), ZEYNEP TOSUN (3).

Buluş sahipleri arasında Türkiye’de ikamet eden ya da Türk vatandaşı olarak buluş yapan bir Türk olan yabancı şirkete ait en eski triadik patent ailesi ise 29.02.1984 rüçhan tarihine sahip UNILEVER NV [NL]’ye ait (EP0153857, US4615819, JPH0360880B) patent ailesidir. Buluş sahibi ÖZALP ERKEY [TR] olup buluş deterjan bileşimi ile ilgilidir.

Yukarıda sayılanlar dışında Türk asıllı olup yurtdışında ikamet eden ve/veya yabancı uyrukla başvuru yapan ve yabancı şirketlerde çalışan mucitlerimizin de triadik patentleri vardır ancak bunların tespiti daha zordur.  Aralık 2023 sonu itibariyle en çok triadik patente sahip Türk asıllı mucit UĞUR ŞAHİN olup, 45 triadik patent ailesine sahiptir ve 9 tane de triadik adayı olan ikili patenti vardır. FATİH M. ÖZLÜTÜRK ise 13 triadik patent ailesine sahiptir ve 5 tane de triadik adayı olan ikili patenti vardır.

SON SÖZ

Dünyada en çok patente sahip Türk mucitlerden bahsettiğim önceki yazımda[xii] ve burada bütün bu patent istatistiklerini sunmamın sebebi, çok sayıda başarılı insanımızın ve şirketimizin/kurumumuzun olduğunu göstermekti. Ancak, artık ülkemizin dünya sıralamasında nicelik olarak öne çıktığı gibi (yerli patent başvuru sayısında 2022 WIPO istatistiklerinde 11. sıradayız) nitelik olarak da (Küresel İnovasyon Endeksinde (GII) 2023’te 39. sıradayız) en yukarılarda olmasını sağlamalıyız. Patent açısından bize düşen ülke olarak kaliteli patent sayımızı arttırmak ve ülkemize değer kazandırmak olmalıdır. Peki patent kalitesini nasıl arttırabiliriz?

Bir sonraki yazımda ülkemizde patent kalitesinin arttırılmasına yönelik görüşlerimi paylaşmaya çalışacağım.

Mustafa Güney ÇALIŞKAN

Ocak 2024

guneycaliskan@gmail.com


[i] Patent families, https://www.epo.org/en/searching-for-patents/helpful-resources/first-time-here/patent-families

[ii] Guellec ve van Pottelsberghe de la Potterie, 2008.

[iii] Triadik Patent Families Methodology, Hélène Dernis and Mosahid Khan, OECD Science, Technology and Industry Working Papers, 2004, s.3, https://www.oecd-ilibrary.org/docserver/443844125004.pdf?expires=1698821159&id=id&accname=guest&checksum=A4E82DEF8BC2CC9E943A0323FC4E2FF3

[iv] Triadik patent families, OECD, https://data.oecd.org/rd/triadik-patent-families.htm

[v] WIPO IP Statistics Data Center, https://www3.wipo.int/ipstats/key-search/indicator

[vi] Triadik patent families, OECD, https://data.oecd.org/rd/triadik-patent-families.htm; WIPO’nun 2020 verilerine göre patent başvuru sayısı itibariyle ilk on ülke arasında olmasına rağmen triadik patent sayısında ilk ona giremeyen ülkeler şunlardır: Hindistan, Rusya, Kanada, Avustralya, Brezilya.

[vii] OECD Factbook 2015-2016, Environment and Science Research and Development, Patents, s.157, https://www.oecd-ilibrary.org/patents_5jm0wzlv7jf0.pdf

[viii] OECD 2020 triadik patent verileri aynı yıla ait ülke nüfuslarına bölünerek elde edilmiş sonuçlara göre.

[ix] Hleks, “Patlayan Şekerde” dünya lideri, https://retailturkiye.com/firmalardan/hleks-patlayan-sekerde-dunya-lideri/

[x] Bağımsız Örneklem Testiyle Patent Kalite Kriterleri Değerlendirmesi: Beyaz Eşya Sektöründe Bir Uygulama, Ekrem Ayhan ÇAKAY, İstanbul Teknik Üniversitesi – Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Temmuz 2020, s.58-59, https://polen.itu.edu.tr:8443/server/api/core/bitstreams/08188dc0-9c41-4386-b626-e0dc3194e1ab/content

[xi] The Market Value of Blocking Patent Citations, Dirk Czarnitzki, Katrin Hussinger, Bart Leten, ZEW Discussion Paper No. 11-021, 2011, s.18.

[xii] Dünya Çapında En Çok Patente Sahip Türk Mucitler, https://iprgezgini.org/2024/01/10/dunya-capinda-en-cok-patente-sahip-turk-mucitler/

TAÇSIZ KRAL: ROLEX

Bu yazımızda, şüphesiz dünyanın en bilinen lüks saat markalarından biri olan Rolex’in taç şekilli markasından kaynaklanan bir uyuşmazlık hakkında Avrupa Birliği Genel Mahkemesi’nin bir kararından bahsedeceğiz[1].

Uyuşmazlığın Genel Mahkeme önüne gelene kadar geçirdiği süreçlere ve yapılan değerlendirmelere bakarak başlayalım.

Uyuşmazlık: Rolex SA (“itiraz sahibi”) tarafından, her ikisi de (09 ve 37. sınıflardaki diğer bazı mal ve hizmetler yanında) 14. sınıfta yer alan “saatler” emtiasında tescilli 1456201 sayılı ve 1455757 sayılı markaları gerekçe gösterilerek Danimarkalı moda şirketi PWT A/S (“başvuru sahibi”) adına 03, 09, 18 ve 35. sınıflarda yer alan mal ve hizmetler ile aslında asıl inceleyeceğimiz Genel Mahkeme kararının odak noktasını oluşturan 25. sınıfta yer alan “kıyafet, ayak giysisi, baş giysisi” emtialarında tescili istenen 1263679 sayılı marka başvurusuna karıştırılma ihtimali ve tanınmışlık iddiasıyla Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (“EUIPO”) nezdinde itiraz edilmiştir.


İtiraz Kurulu kararı:

Başvuru sahibi, itiraz sahibinin markalarının 09. sınıftaki mallar bakımından ciddi kullanımın ispatlanmasını talep etmişse de itirazı inceleyen İtiraz Kurulu, usul ekonomisi uyarınca öncelikli olarak itiraz sahibinin “ROLEX + taç şekli” markasının tanınmışlığı hususunu mercek altına almıştır.

Tanınmışlık sebebiyle sonraki marka tesciline engel olmak için aranan koşulları:

  • İşaretlerin benzerliği,
  • Önceki markanın tanınmışlığı ve
  • Zarar riski

olarak belirleyen İtiraz Kurulu, itiraz konusu marka başvurusunda yer alan işaretinin başvuru sahibi tarafından aşağıdaki görseldeki biçimde kelime unsurlarıyla beraber yaklaşık 20 yıldır kullanılıyor olduğu ve bu sebeple itiraz sahibinin markasına zarar verme riski bulunmadığı iddialarını değerlendirerek itiraz sahibinin gösterdiği kullanımın yalnızca çevrimiçi ve sınırlı oranda bir kullanımı göstermesi, piyasadaki yaygınlığını gösteren başkaca kapsamlı delil bulunmamasını dikkate alarak başvuru sahibinin bu savunmasını reddetmiştir:

Akabinde İtiraz Kurulu, itiraz sahibince sunulan deliller ışığında, “ROLEX + taç şekli” markasının kol saatleri bakımından tanınmış olduğunu kabul etmiş; “ROLEX + taç şekli” markasının ve itiraza konu başvurunun görsel olarak düşük, kavramsal olarak ortalama düzeyde benzer olduğunu değerlendirmiş; ortalama tüketicilerin başvuru sahibine ait markayı görünce itiraz sahibine ait tanınmış marka ile mental bir bağlantı kurabileceğini öngörmüş ve 03, 09, 18 ve 25. sınıflardaki mallar ile 35. sınıftaki ilgili malların satışı hizmetleri bakımından itirazı kabul etmiştir. İtiraz Kurulu, itiraza konu marka başvurusunun kapsamında yer alan 03. sınıftaki kozmetikler, 09. sınıftaki gözlükler, 18. sınıftaki çantalar, 25. sınıftaki giysiler ve 35. sınıftaki perakendecilik hizmetlerinin tümünün, çoğunlukla tanınmış tasarımcılar ve üreticilere ait bilinen markalar altında lüks ürünler olarak birlikte satıldığına ve dolayısıyla lüks kol saatlerinin hitap ettiği ortalama tüketicilerin başvuru sahibine ait ürün ve hizmetler ile itiraz sahibine ait kol saatlerinde tanınmış marka ile bağlantı kurabileceklerine ve bu bağlantı nedeniyle tanınmış markanın bilinirliğinden haksız yarar sağlanabileceğine dikkat çekmiştir.

İtiraz Kurulu sonuç olarak itiraz sahibinin “ROLEX + taç şekli” markasının tanınmışlığı temelinde, itiraza konu marka başvurusu bakımından tescil engeli oluştuğu sonucuna vardığı için diğer itiraz gerekçelerini incelememiştir. Görüldüğü üzere Rolex SA’nın itirazı üzerine ilk incelemeyi yapan İtiraz Kurulu’nun vardığı sonuç, Rolex SA lehine olmuştur.

Temyiz Kurulu kararı:

İtiraz Kurulu’nun kararı üzerine başvuru sahibi, yalnızca 25. sınıf malları bakımından karara itiraz etmiş olup 03, 09, 18 ve 35. sınıflarda reddine karar verilen mal ve hizmetler bakımından İtiraz Kurulu kararı kesinleşmiştir.

Dolayısıyla Temyiz Kurulu yalnızca 25. sınıf malları bakımından itirazın kabulüne ilişkin kararın yerinde olup olmadığına ilişkin değerlendirme yapmıştır. Karara itirazı inceleyen Temyiz Kurulu ise 25.08.2021 tarihli kararında, karıştırılma ihtimali bakımından yaptığı incelemede 14. sınıfta yer alan “saatler” emtiası ile 25. sınıfta yer alan “kıyafet, ayak giysisi, baş giysisi” emtialarını benzer kabul etmemiş ve taraf markaları arasında karıştırılma ihtimali olmadığına hükmetmiştir. Temyiz Kurulu bu kararında, karıştırılma ihtimaline ilişkin değerlendirmesini yaparken özellikle mal-hizmet benzerliği konusuna eğilmiş ve 14. sınıftaki mallar ile 25. sınıftaki malların doğasının ve temel kullanım amacının farklı olduğuna, 25. sınıftaki mallar insan vücudunu giydirmeye hizmet ederken 14. sınıftaki malların kişinin kendisini güzelleştirmesi amacıyla kullanıldığına, aynı zamanda bunların rekabet ve tamamlayıcılık ilişkisinin bulunmadığına ve aynı dağıtım kanallarından dağıtılmadığına ve ilgili tüketicilerin bunların aynı ticari kaynaktan çıktığını düşünmeyeceğine ilişkin tespitlere yer vermiştir.

Temyiz Kurulu itiraz sahibinin markalarının tanınmışlığı bakımından ise Rolex SA’nın yalnızca şekil unsurundan oluşan taç şekli markasının tanınmışlığının ispatlanamadığına, bu taç şeklinin yalnızca ROLEX kelime markasıyla birlikte kol saatleri üzerinde tanınmışlığının ispatlanabildiğine karar vermiştir. Öte yandan Temyiz Kurulu, tanınmış olduğunu kabul ettiği “ROLEX + taç şekli” markası ile itiraz edilen marka başvurusunu kıyaslamış ve taraf markalarının benzerlik derecesinin çok düşük olduğunu, işitsel benzerlik karşılaştırmasının yapılamayacağını ve taraf markalarında ortak olarak yer alan “taç” şekil unsurunun methedici bir sembol olarak markalarda yaygın şekilde kullanıldığını da dikkate alarak kavramsal olarak benzerliğe çok düşük bir etkisinin olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla Temyiz Kurulu, taraf markaları bakımından karıştırılma ihtimali olmadığına ve başvurunun tescili halinde “ROLEX + taç şekli” markasının tanınmışlığının zedelenme ihtimalinin olmadığına karar vererek, süreci Rolex SA aleyhine çevirmiştir.

Genel Mahkeme kararı[2]:

Temyiz Kurulu tarafından verilen bu karara karşı itiraz sahibi Rolex SA, Genel Mahkeme’ye başvurmuştur ve verilen kararda karıştırılma ihtimalinin olmadığı yönündeki tespitlerin hukuka uygun olmadığını, karıştırılma ihtimalinin çağrıştırma ihtimalini de içerdiğini, taraf markalarının benzerliğinin yanında taraf markalarının kapsamında yer alan malların da benzer olduğunu iddia etmiştir. Aynı zamanda Rolex SA, Temyiz Kurulu’nun taraf markaların kapsamında yer alan malların benzerliği değerlendirmesinde malların kaynaklarının veya olağan satış yönteminin dikkate alınmadığını belirterek söz konusu malların birbirine yakın satış segmentlerine ait olduğunu ve tüketicilerin bu malları estetik amaçla bir arada almasının mallar arasındaki tamamlayıcılığa işaret ettiğini belirtmiştir.   

İtiraz sahibinin Temyiz Kurulu kararını Genel Mahkeme’ye taşımasının ardından başvuru sahibi ve EUIPO, verilen kararın hukuka uygun olduğunu, mallar arasında benzerlik olmadığını, bu malların kullanılma ve tercih edilme amaçlarının farklı olduğunu, önceki tarihli markaların kapsamında bulunan malların kişisel süslenme amacıyla kullanıldığını ve itiraza konu marka başvurusunun kapsamındaki malların ise tüketiciler tarafından giyinme amacıyla kullanıldığını savunmuştur.

T-726/21 sayılı dosya kapsamında verilen 18.01.2023 tarihli Genel Mahkeme kararında, temel olarak iki odak noktası üzerinde değerlendirmede bulunmuştur:

  1. Malların benzerliği ve karıştırılma ihtimali hususundaki değerlendirmeler

Genel Mahkeme’nin taraf markalarının kapsamındaki malların benzer olmadığına ilişkin dayanaklarından biri, 24.03.2010 tarihli, T-364/08 sayılı 2nine-OHIM – Pacific unwear of California (nollie) kararıdır. Bu kararda ortaya konan ilke ışığında Genel Mahkeme, mücevherler, saatler ve hatta değerli taşlar ile giyim eşyalarının benzer olmadığını değerlendirmektedir.

Buna göre, “kıyafet, ayak giysisi, baş giysisi” gibi ürünlerin amacı insan vücudunu kaplamak, korumak ve süslemek iken, güneş gözlüklerinin çeşitli hava koşullarında daha iyi görmek, takıların süslenmek ve saatlerin ise zamanı görmek ve takip etmek amacıyla kullanıldığına dikkat çekilerek 25. sınıfta yer alan ürünler ile 09 ve 14. sınıflarda yer alan emtiaların benzer olmadığı değerlendirilmiştir.

Her ne kadar itiraz sahibi, markaların kapsamında yer alan malların lüks ürün segmentlerinde beraber satışa sunulduğu iddiasına bulunmuşsa da Genel Mahkeme bu savunmayı yeterli görmemiş ve malların aynı segmentte satışa sunulmasının bunların birbiriyle rekabet halinde olduğunu göstermediğini, tüketicilerin ürünlerin aynı kaynaktan geldiğini düşünmeleri için sektörde pek çok üretici ve satıcının ilgili ürünleri aynı marka altında sattığının ispatlanması gerektiğini belirtmiştir. Ek olarak Genel Mahkeme, itiraz sahibinin malların beraber sunulduğuna ilişkin herhangi bir delil sunmadığını belirtmiştir. Genel Mahkeme, malların aynı satış noktalarında, beraber sunulduğu iddiasının kabulü halinde dahi bu tür büyük mağazalarda çok farklı türde ürünün bir arada bulunduğunu ve hiçbir tüketicinin direkt olarak bu malların aynı kaynaktan geldiğini düşünmeyeceğini belirtmiştir ve bu kararını 02.07.2015 tarih ve T-657/13 sayılı BH Stores – OHIM – Alex Toys (ALEX) kararına dayandırmıştır. Bu nedenle itiraz sahibinin malların benzerliğine yönelik iddiaları kabul görmemiştir.

Buna ek olarak Genel Mahkeme tarafından itiraz sahibinin beyanlarının aksine, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ve EUIPO tarafından dünya çapında sahte ürün ticaretine ilişkin olarak hazırlanan raporda, giyim ve saat ürünlerinin lüks ürün olarak nitelendirilmesinin söz konusu malların benzerliğini kanıtlamayacağının altı çizilmiş; markaların gerçekte kullanıldıkları ürünler dikkate alınarak değil mal listelerinde tescil edilmek istenen ürünler dikkate alınarak kıyaslanması gerektiği, somut olaydaki kıyas konusu markaların mal ve hizmet listelerinde bunların pahalı ve lüks nitelikli ürünler olduğunun belirtilmediğini ve dolaysıyla bu kapsamda değerlendirilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir.

Sonuç olarak Genel Mahkeme, taraf markaları arasında herhangi bir karıştırılma ihtimali olmadığı sonucuna vararak Rolex SA’nın bu iddiasının haksızlığına hükmetmiştir.

2. Önceki markanın tanınmışlığının sonraki markaya tescil engeli olup olamayacağına ilişkin değerlendirmeler

Genel Mahkeme itiraz sahibinin markasının tanınmışlığı temelinde sonraki marka tesciline engel olabilmesi için, gerçekleşmiş veya gerçekleşmekte olan bir zarar olmasa bile, önceki markanın tanınmışlığından haksız yarar sağlama, önceki markanın ayırt edici karakterine ya da itibarına zarar verme risklerinden en azından birinin ciddi bir risk teşkil ettiğini ispatlaması gerektiğinin altını çizmiş; somut olayda Rolex’in yalnızca itiraza konu markanın itiraza gerekçe markanın tanınmışlığından haksız yarar elde edeceğini iddia etmiş olduğunu ve fakat bu iddiasını somutlaştırmak için makul bir zemin oluşturamadığını değerlendirmiştir.

Ayrıca Genel Mahkeme, Rolex SA’nın tek başına taç şeklinden oluşan şekil markasının tanınmışlığının ispatlanamadığını ve Rolex SA’nın Temyiz Kurulu’nun bu husustaki değerlendirmesine ilk kez Genel Mahkeme önündeki duruşma aşamasında karşı çıktığını belirterek yalnızca “ROLEX + taç şekli” markası bakımından değerlendirme yaptığının altını çizmiştir.

Sonuç olarak Genel Mahkeme, itiraz sahibinin  “ROLEX + taç şekli” markasının tanınmışlığının itiraza konu marka tescili nedeniyle ne şekilde zedelenebileceğini, ya da ayırt edici karakterine veya itibarına ne şekilde zarar verebileceğini, gerçek ve mevcut bir zarar ortaya koymak zorunda olmasa dahi, ciddi bir risk seviyesinde ispat edemediğini değerlendirerek, Rolex SA’nın tanınmışlığa ilişkin itirazını da haksız bulmuştur.

Değerlendirmelerimiz:

Genel Mahkeme önüne getirilen bu uyuşmazlıkta verilen kararda, tanınmış markaların itirazlarda her zaman 1-0 önde olduğu varsayımının haksız çıktığını görüyoruz. Zira markanın tanınmışlık statüsünün ispatlanmasının yanı sıra, Genel Mahkeme’nin genel uygulamasıyla paralel şekilde bu kararında da altını çizdiği gibi, tanınmışlığın zedelenme ihtimalinin ciddi bir risk seviyesinde ortaya konulabilmesi için tanınmış marka sahiplerinin belli bir somutlaştırma ve gerekçelendirme yükü de bulunuyor. Ancak somut olayımızda Rolex SA’nın tanınmışlığa ilişkin itirazının “iddia” seviyesinde kaldığı, tanınmışlığın zedelenme ihtimaline, haksız yararlanma ve markanın sulandırılması ihtimaline yönelik ileri sürülen beyanların somutlaştırılmadığı değerlendirildiğinden, Genel Mahkeme’nin tanınmış marka aleyhine bir sonuca varmış olması çok da şaşırtıcı değil.

Belki EUIPO ve Genel Mahkeme uygulaması kadar katı olmamakla birlikte, TÜRKPATENT ve Fikri ve Sınai Haklar Mahkemelerimiz de tanınmışlığa dayalı itiraz-hükümsüzlük taleplerini değerlendirirken belli bir sınırın üzerinde somutlaştırma ve ispat talep etmekte, gerekçe markanın tanınmışlık statüsünün ispatlanmasının yanı sıra tanınmışlığının somut olayda ne gibi riskler ortaya koyduğunun ortaya konmasını beklemektedir.

Yeri gelmişken, aynı markanın TÜRKPATENT nezdinde de geçmişte uyuşmazlık konusu olduğunu söylemeden geçmeyelim. Başvuru sahibi tescil ülkesi olarak Türkiye’yi belirlemiş olup TÜRKPATENT nezdinde markasını 25. sınıf malları üzerinde tescil ettirmek istemiş; Rolex SA adına yapılan itiraz karıştırılma ihtimali ve tanınmışlık bakımından haklı görülerek Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından başvurunun tümden reddine karar verilmiştir ve şu anda başvuru geçersiz durumdadır. Kayıtlara göre, bu ret kararına karşı herhangi bir itiraz yoluna gidilmemiştir.

Yukarıda özetlediğimiz üzere, aslında Rolex SA’nın itirazı üzerine EUIPO İtiraz Kurulu tarafından yapılan ilk değerlendirme de Rolex SA lehine olmuştu ve başvuru sahibi EUIPO nezdinde uyuşmazlığı Temyiz Kurulu önüne taşımasaydı, belki marka başvurusunun reddine ilişkin karar ülkemizde olduğu gibi Rolex SA lehine kesinleşmiş olacaktı. Ancak uyuşmazlık daha üst seviyelere taşındıkça, elbette ki daha detaylı bir analiz yapılarak ret/hükümsüzlük sebeplerinin gerçekleşip gerçekleşmediği daha katı kriterlerle incelendiğinden, EUIPO nezdinde temyiz sürecinin devam etmesi gidişatı Rolex SA aleyhine çevirmiş gibi görünüyor.

Ayrıca kararın satır aralarında yapılan yorumlardan, değerlendirmede kilit rol oynayan bir diğer hususun da, Rolex SA’nın tek başına taç şekli markasının tanınmışlığını ispatlayıcı deliller sunamamış olması olduğunu düşünüyoruz ve bu vesileyle yazımızın başlığını da Taçsız Kral Rolex koyuyoruz.

Güldeniz DOĞAN ALKAN

Dilan Sıla KAYALICA

Ocak 2024

guldenizdogan@hotmail.com

dilansilaaslan@gmail.com


[1] Judgment of 18 January 2023, Rolex v PTW, T‑726/21, EU:T:2023:6

https://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf;jsessionid=FEB404104101AF70F4C1F8CCBF8CAD34?text=&docid=269387&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=12418936

[2] Judgment of 18 January 2023, Rolex v PTW, T‑726/21, EU:T:2023:6

https://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf;jsessionid=FEB404104101AF70F4C1F8CCBF8CAD34?text=&docid=269387&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=12418936

YAPAY ZEKÂ İHTİLAFLARINDA YENİ CEPHE: THE NEW YORK TIMES v. OPENAI & MICROSOFT


Bu zamana kadar hep yapay zekâlar ve çıktılarının telif hakkı sorunu oluşturup oluşturmadığına dair araştırmalar yapılırken, The New York Times (The NY Times) işleri tersine çevirerek ChatGPT’nin öğrenme aşamasına el attı ve veri tabanı oluşturma aşamasında kendilerine ait makaleleri ve haber içeriklerini kullandığı gerekçesiyle ChatGPT’nin yaratıcısı OpenAI şirketine ve Microsoft’a dava açtı. Böylelikle, teknolojinin son hızda ilerlediği ve telif haklarının korunmasının da zorlaştığı bu dönemde, eser sahipleri ve teknoloji arasında süregelen hukuki mücadelelerde yeni bir alan yaratılmış oldu ve tarihte yapay zekâ yaratıcısı olan şirkete yazılı eserlerini temel göstererek telif hakkı nedeniyle dava açan ilk Amerikan medya kuruluşu The NY Times, 2023 yılının sonuna damga vurmayı başardı.

Telif hakkı ve yapay zekâ konularına geçmeden önce davaya kısaca bir göz atmakta fayda var:

The NY Times, davasında rekabete de değinerek, Manhattan’daki Federal Bölge Mahkemesi’nde sohbet/yapay zekâ robotlarının eğitilmesi amacıyla binlerce hatta milyonlarca makalesinin kullanıldığını iddia ederek dava açtı. Suçlamalarının dayanağını “yasa dışı şekilde The NY Times eserlerinin kullanılması ve kopyalanması” oluşturmakta olup, karşı tarafın milyarlarca dolarlık yasal ve fiili zarardan sorumlu tutulması gerektiğine dair talepler de bulunmaktadır. Hatta öyle ki, şikâyette içeriklerini kullanarak kendi haber ve eserlerinin yerini doldurabilecek yeni çıktılar oluşturulduğu ve gazeteciliklerinden “bedava” yarar sağlanmaya çalışıldığı ifadelerine de yer verilmiştir.

The NY Times’ın şikâyet dilekçesinde yer alan beyanlarının devamında, bağımsız gazetecilik unsurunun demokrasi için çok önemli olduğu vurgulanmıştır. İlerleyen zamanlarda da yapay zekâ destekli içeriklerin üretilmesi ile bağımsız ve özgün gazetecilik eserlerinin üretilemeyeceği ve yapay zekanın dolduramayacağı bir boşluğun oluşabileceği ve gazetecilik endüstrisinin olumsuz etkileneceği de beyan edilmiştir.

Parasal talep bakımından ise kesin bir talebe yer verilmemiş olup, OpenAI ve Microsoft’un yukarıda da belirtildiği üzere gazetenin çalışmalarını yasadışı olarak kullandığı gerekçesiyle milyarlarca dolar zarara neden oldukları iddia edilmiştir. Tüm şikâyet metnine https://nytco-assets.nytimes.com/2023/12/NYT_Complaint_Dec2023.pdf bağlantısından ulaşılabilir.

The NY Times’ın telif haklarını koruma çabasının bir diğer ayağını ise, başka şirketlerin telif haklarıyla korunmakta olan eserleri kullanan ve onlara yer veren tüm sohbet/yapay zekâ robotlarının verilerinin imhası yönündeki çağrısının oluşturduğunu belirterek olayın karşı tarafına da göz atalım.

Microsoft ve OpenAI şirketleri, yapay zekânın eğitilmesi amacıyla eserlerin kullanılmasının “adil kullanım” kapsamında kaldığını ve içeriklerin kullanımlarının “dönüştürücü amaca (transformative purpose)” sahip olduğunu belirtmektedir.

Peki, yapay zekâ ve telif hakkının bağlantısı nedir, ne gibi bir ilişkileri vardır? Adil kullanım nedir ve koruma kapsamı nereye kadardır?

Kısaca ABD Hukukunda Telif Hakkı

Somutlaştırılmış bir fikir olan eseri hukukla korumanın en önemli özelliği, fikri mülkiyetin sahibinin hususiyetini taşıması halinde, başkaca şekil şartı aranmaksızın ve tescil zorunluluğu olmaksızın yaratıldığı andan itibaren herhangi bir işleme tabi olmadan koruma hakkından yararlanabilmesidir. Telif Hakkı, eser sahibinin her türlü fikri emeği ile ürettiği eserler üzerinde hukuken sağlanan koruma olarak tanımlanmaktadır. Bu kavram ilk olarak sadece edebi eserlere ilişkin olarak kullanılmış olsa da sonradan anlam genişlemesine uğrayarak tüm fikri haklar için kullanılır hale gelmiştir.

ABD’de önceki dönem yasalarda telif hakkının korunması, eserin telif hakkı bildirimi kullanılarak yayımlanması ile güvence altına alınıyordu. Günümüzde ise bir eserin telif hakkı korumasına sahip olması için yayım ve telif hakkı bildirimi gerekmemektedir. Günümüzde telif hakkının doğması için bir fikrin somutlaşması yeterli olup tescil edilmesine gerek yoktur. Ancak bu, telif haklarının tescil edilmesinin mümkün olmadığı anlamına gelmemektedir. Türkiye de dahil dünyada pek çok ülkede olduğu gibi eser sahibinin belirlenmesinde ispat kolaylığı sağlayan, isteğe bağlı olarak tescil uygulaması ABD’de de vardır. Telif hakkı koruması için eskiden gerekli sayılan ABD Telif Hakkı Bürosu’na kaydolmak şartı da günümüzde aranmamaktadır. Burada bahsedilen “kaydolunma/kayıt altına alınma”, bir eserin veya çalışmanın yetkili organlar nezdinde “kamuya açık kayıtlara girmesi” ve “bir tescil sertifikası ile belgelenmesi” anlamına gelmektedir.

Bununla birlikte, ABD’de, Telif Hakkı Yasası, telif hakkının korunması için belirli teşvikleri içeren bir kayıt sürecini desteklemektedir. Örneğin, ABD Mahkemelerinde telif hakkı ihlali davası açılabilmesi için ABD menşeli eserlerin tescilli olması gerekmektedir. Bu kayıt, telif hakkı talebinin kamuya açık olması anlamına gelmektedir. Eser, yayınlanmasından önce veya en fazla 5 yıl içinde tescil edilmişse, bu durum telif hakkının geçerli olduğu ve tescil belgesinde yer alan sahibin adı vb. faktörler açısından kanıt oluşturmaktadır. Devamla, Bern Sözleşmesi çerçevesinde ABD müelliflerinin eserlerine ilişkin telif hakları, işbu sözleşmeye taraf olan ülkelerin tamamında otomatik olarak korunmaktadır. ABD’de 1 Ocak 1978 tarihinden sonra oluşturulan eserler bakımından telif hakkı koruması, Türkiye’de olduğu gibi, yazarın ölümünden itibaren 70 yıl boyunca devam etmektedir. Ancak, bir yazarın sahip olduğu telif haklarından farklı olarak şirketin telif hakkı, eserin ortaya çıkmasından itibaren 120 yıl veya eserin yayımlanmasından sonra 95 yıl (hangisi daha kısaysa) sürmektedir.  ABD Telif Hakkı Kanunu (The Copyright Act of 1976) bakımından koruma kapsamını; şiir, roman, film, şarkı, bilgisayar yazılımı ve mimari gibi edebi, dramatik, müzikal ve sanatsal eserler de dahil olmak üzere orijinal eserleri oluşturmaktadır. İşbu çalışmaların koruma altına alınabilmeleri için ise özgünlük, somutlaşmış olma ve minimum yaratıcılık kriterleri aranmaktadır. Amerika’ daki Telif Haklarının daha somut bir şekilde ele alınması gerekirse kısaca şu şekilde özetleyebiliriz:

Telif Hakkı;

  • Sanat, edebiyat, müzik ve drama gibi dallarda verilen eserleri içermektedir.
  • Orijinal olan eserleri/ çalışmaları ve Sanatsal veya yazın çalışmaları korur.
  • Herhangi bir gerçek veya tüzel kişi tarafından telif hakkı ihlal edilenin dava açmasına olanak sağlar.
  • Aynı zamanda da eserlerin, yetkili organlarca kamuya açık olarak paylaşılmasını ve tescil edilmesini (kaydettirilmesini) sağlar.

ABD Yasalarına göre Telif Hakkının İhlali

Diğer birçok hukuk düzeninde olduğu gibi ABD’de de telif hakkının ihlalinden söz edebilmek telif hakkı sahibinin izni olmadan eserin dağıtımı, kopyalanması, halka açık olarak sergilenmesi veya icra edilmesi ve/veya türevi bir çalışmaya kaynak teşkil etmesi gibi koşullar aranmaktadır. Telif hakkı ihlal edilen hak sahibi, davalı yanın, telif hakkıyla korunan çalışma ve eserleri izinsiz kullanmasının durdurulmasını, yasaklanmasını ve zarar tazmini açısından ihtiyati tedbir uygulanmasını talep ederek dava açabilmektedir. Aynı zamanda telif hakkı ihlali davası için davacı yanın geçerli bir telif hakkı sahibi olması ve davalı tarafından bu geçerli hakkının ihlal edilmiş olması da gerekmektedir.

Telif hakkının ihlali kapsamında değerlendirilmeyen ve yasak olan davranışlara tolerans gösterilmesine yol açan ve Microsoft ve OpenAI şirketlerinin savunmalarında yer alan “Adil Kullanım” kavramının incelenmesi, yazının ve davaların anlaşılması adına önem arz etmektedir.

Adil Kullanım

Adil kullanım net bir tanıma sahip olmamakla birlikte, telif hakkı ile korunan eserin veya çalışmanın, telif hakkı sahibinden izin alınmaksızın kullanımına belirli koşullarda izin verilmesi olarak tanımlanabilir. Adil kullanım yoruma açık bir kavram olup somut olay nezdinde incelenmesi gereken bir kavramdır. ABD Telif Hakkı Kanunu Bölüm 107’de adil kullanımda dikkat edilmesi gereken dört kritere yer verilmiştir.

  • Kullanım Amacı (kullanımın ticari nitelikte mi yoksa kâr amacı gütmeyen eğitim amaçlı mı olduğu da dahil olmak üzere, kullanımın amacı ve niteliği): Bu kriter, kullanımın ticari mi yoksa kâr amacı gütmeyen bir eğitim amaçlı mı olduğunu ve eserin telif hakkıyla korunan esere “dönüşüp” yeni bir şeyler ekleyip eklemediğini dikkate almaktadır. Kullanımın ticari olmadığının tespiti halinde bu durum adil kullanım bulgusuna işaret edecektir. Ancak ticarilik faktörü ilk kriterin analizinin sadece bir kısmını oluşturur ve bu nedenle belirleyici değildir.
  • Telif Hakkıyla Korunan Çalışmanın Niteliği/Doğası: Mahkemeler, telif hakkıyla korunan çalışmanın niteliğini, yani örnek olarak telif hakkıyla korunan çalışmanın gerçeklere dayalı mı yoksa yaratıcı mı olduğunu analiz edecektir. Telif hakkıyla korunan çalışmanın kreatif (yaratıcı) olması halinde adil kullanım kapsamına girmesi zorlaşacaktır. Nitekim, özgünlük telif hakkı korumasının bel kemiğini oluşturmakta olup her eser birbirinden ayrı özelliklere sahiptir.
  • Bir Bütün Olarak Telif Hakkıyla Korunan Eserle İlgili Olarak Kullanılan Kısmın Miktarı ve Önemi: Kullanıma konu edilen eserin/çalışmanın ne kadar kullanıldığı sorusu da önem taşımaktadır. Telif hakkıyla korunan eserle ilgili olarak kullanılan kısmın miktarı ve önemi bir bütün olarak dikkate anılmaktadır. Kullanım amacı incelendiğinde amaca uygun olarak nitelendirilebilecek bir kullanım, adil kullanım bakımından lehe kullanım teşkil edecektir. Yani bir çalışmanın ruhu, deyim yerindeyse özünün kopyalanması halinde adil kullanımdan söz edilemeyecektir.
  • Kullanımın Telif Hakkıyla Korunan Eserin Potansiyel Pazarı veya Değeri Üzerindeki Etkisi: Bu kriterde ise ihlalde bulunan kullanımın, telif hakkıyla korunan çalışmanın potansiyel pazarı veya değeri üzerindeki etkisinin tartılacağı açıklanmaktadır. Nitekim bu inceleme üçüncü kriter olan “miktar” başlığıyla da paraleldir. Diğer önemli husus ise oluşturulan veya kullanılan miktarın orijinal eserle rekabet haline girip girmeyeceğinde saklıdır. Bu hususta mahkemeler, ihlal eden eserin, telif hakkıyla korunan eserin pazar ikamesi olarak hareket ettiği ve hatta bazen ihlal eden kullanımın, telif hakkı sahibinin işgal ettiği pazarların dışında yer aldığı durumlarda (bu pazar tek pazar olduğu sürece) adil kullanım bulgusuna karşı ağırlık vermek için bu faktörü değerlendirmiştir.

Bu noktada inceleme konusu ihtilafa dönecek olursak:

Şikâyette, bağımsız gazeteciliğin en önemli noktası olarak orijinal haberler vurgulanmıştır. Dolayısıyla, yapay zekâ ve sohbet robotlarına veriler yüklendikten sonra ortaya çıkan sonuca ve chatbot’lardan alınan sonucun ne kadar The NY Times’ın makale ve çalışmalarıyla örtüşüp örtüşmeyeceğine bakılmalıdır. Çünkü yukarıda maddelerle sayılmış olan kriterlere bakıldığında The NY Times’ın yapay zekaya yüklenen eserlerinin nitelikleri, miktarları, habercilik ve gazetecilik pazarında işlenen veri çıktılarının The NY Times’ın pazarında değişiklik yaratıp yaratmayacağı tek tek incelenmelidir. Aynı zamanda, adil kullanım kapsamında kalınıp kalınmadığının miktar ölçütü bakımından somut olarak belirlenebilmesi için, yapay zekâlarda kullanılan bilgi havuzunun kaçta kaçının The NY Times, kaçta kaçının diğer haber veya bilgi sitelerinden alındığının da araştırılması gerekmektedir.

Devamla, adil kullanım doktrininin Yapay zekâ/makine öğrenimi konusunda uygulanıp uygulanmayacağı sorusu hala tartışma konusudur. Ancak Google Kitaplar Davası (Authors Guild v. Google, Inc., No. 13-4829 (2d Cir. 2015))[1] ışığında bakıldığında, bilgi almak için çalışmaların kopyalanması halinde, çalışmaların kopyalanması yasal bir zemine dayandırılmış görünmektedir; telif hakkıyla korunmayan bilgileri kullanmak için bir eserin kopyalanması sorun teşkil etmemektedir.  Sonuç olarak, bu dava özelinde yapay zekâ öğrenmesi için kullanılan ve telif hakkıyla korunan eserler hakkında, bu eserlerin kullanımının telif hakkı kapsamında değerlendirilemeyeceği söylenebilecektir. 

Bu noktada ChatGPT ve diğer yapay zekâ robotlarının çıktılarının telif hakkı kapsamında incelenmesine kısaca değinilmesi gerekir ki çıktılar işlenirken herhangi bir telif hakkı ihlali olup olmadığı konusu her açıdan ele alınabilsin.

Yapay Zekâ Sohbet Robotları ve Çıktıları

Değerlendirilmesi gereken ilk konu, yapay zekânın eser sahibi olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğidir. 2009/24/EC sayılı AB Bilgisayar Programlarının Yasal Korunması Hakkında Direktif md.1/3; “Bir bilgisayar programı, eser sahibinin kendi fikri yaratımı olması bakımından özgün nitelikte ise korunacaktır.” demektedir. Orijinallikte ürünün yeni, estetik veya benzersiz olması aranmamakta, eser sahibinin ürün üzerindeki yaratıcılığı, bir nevi imzası aranmaktadır. Eser sahibinin gerçek kişi olması ve eser sahibinin bir kişiliği olması gerekmektedir. Bununla birlikte, henüz teknolojik gelişmeler ile hukuk paralel şekilde düzenlemeler içermemekte olup, şu anda yapay zekâya kişilik atfedilmemektedir. Kişilik atfedilmemesinin sonucu olarak da yapay zekânın ürettiği içeriklerin üzerinde eser sahibi olarak kabul edilemeyeceği değerlendirilmektedir. Ancak, bu sefer de üretilen içeriklerin sahibinin kim olacağına dair bazı sorunlar ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, içinde bulunduğumuz dönemde, yapay zekânın yazılımcısı eser sahibi olabilir, yapay zekâyı veri girdileriyle eğiten kişiler eser sahibi olabilir veya yapay zekâ nezdinde kendi özgün veri girdilerini yükleyerek geliştiren kullanıcılar eser sahibi olabilir şeklinde değerlendirmeler yapılmaktadır. Konuyla paralel olarak ABD hukukunda verilen bazı kararlara aşağıda kısaca yer verilmiştir:

  • ABD Telif Hakkı Ofisi “Midjourney” kararında, bağımsız bir araştırma laboratuvarınca geliştirilmiş ve metinleri resimlere dönüştüren yapay zekâ (AI) hizmeti olan Midjourney tarafından oluşturulan görsellerin, insan ürünü olmadığını gerekçe göstererek telife tabi olmayacağına hükmetmiştir.
  • Bir diğer örnek, 2022 yılında ABD Telif Hakları Ofisi’nin Stephan Thaler’ın “A Recent Entrance to Paradise (Cennete Açılan Yakın Zamanlı Bir Giriş)” isimli eserine ilişkin başvurusudur. Söz konusu eser, bir makinede yer alan bilgisayar algoritması tarafından bağımsız şekilde yaratılmıştır. Stephan Thaler, kendisinin “bilgisayar tarafından yaratılan bu eseri Yaratıcılık Makinesi’nin maliki sıfatıyla ve ivaz karşılığı/sipariş üzerine yaratılan eser olarak [work-for-hire] tescil ettirmeyi amaçladığını” belirtmişse de başvurunun reddine karar vermiştir. Başvurunun reddine karar veren Ofis, eserin “eser üzerinde telif hakkı talep edilebilmesi için aranan ve eser sahibinin bir insan olması gerektiğine ilişkin kriteri sağlamadığı” sonucuna varmıştır. Kararın yeniden incelenmesi için ikinci kez talepte bulunan Thaler’in bu çabası; “eser sahibi bir insana ait herhangi bir yaratıcı katkı veya müdahale olmadan” işleyen “bir makine veya sadece mekanik süreç tarafından üretilen” eserlerin tescil edilemeyeceği, çünkü mevzuatta, “eserin, bir insan tarafından yaratılması gerektiği” şartının bulunduğu ve bu nedenle de Thaler’ın yapay zekâsının hak sahibi olamayacağı gerekçeleriyle olumsuz sonuçlanmıştır.
  • Bir başka örnek olan ABD’deki Fiest Publications v Rural Telephone Service Company Inc. 499 U.S. 340 (1991) ve Naruto v. Slater, No. 16­ 15469 (9th Cir. 2018) ve Avustralya’daki Acohs Pty Ltd v. Ucorp Pty Ltd davalarında da sadece insanların eser sahibi olabileceği ortaya koyulmuştur. 

Somut olayda ise çıktılar değil ancak gidişatın kendisi sorgulanmaktadır.

Makine Öğrenmesi ve Telif Hakkı

Telif hakkıyla korunan eserlere ilişkin yapay zekânın eğitilmesinin, telif hakkıyla korunan eserlerin pazarına ve değerine zarar verdiğine dair güçlü argümanlar bulunmaktadır. Bunların en önemlisini, çoğu telif hakkı sahibinin halihazırda yapay zekâ eğitim lisansları sunmasına rağmen, birçok yapay zekâ geliştiricisinin yapay zekâyı eğitmek için kullanılan çalışmalar için telif hakkı sahiplerine ücret ödememesi oluşturmaktadır. Bu durumun sonucu olarak ise telif hakkı sahiplerinin lisanslama pazarlarının yok olacağının söylenmesi, hiç de yanlış olmayacaktır. Birçok sanatçı ve telif hakkı sahibi, çalışmalarının yapay zekâ eğitim veri kümelerine dahil edilmesi için lisanslar sunmaktadır. Getty Images’ın yapay zekâ geliştiricilerine görüntülerini yapay zekâ öğrenmesinde veri kümelerinde kullanmaları için lisanslar sunması, birçok telif hakkı sahiplerinin çalışmalarını bu şekilde lisanslayarak sunmalarına örnek gösterilebilecektir. Ancak bu yöntemin herkes tarafından izlenmesi halinde yapay zekâ geliştiricilerine büyük bir yük ve sorumluluk yüklenmiş olup, bu yöntem de pek mümkün görünmemektedir.

Amerika’daki çoğu telif hakkı paydaşının yukarıda açıklanan adil kullanımın, veri işleme sürecinin korunması için yeterli olduğunu savunduğunu söylemek mümkündür. Ancak bu öğretinin veri madenciliğinde (data mining) kullanılması, işbu doktrinin öngörülmesi mümkün olmayan derecede esnemesine neden olabilecektir. Ayrıca, The NY Times’ın tüm makale ve haberlerini herkese açık bir şekilde insanlarla bilgi paylaşımı yapmak amacıyla kamuyla paylaştığı da dikkate alınacak bir husustur.

Devamla, makine öğrenmesinin telifli verilerle eğitilmesinin de çalışma veya eserleri dağıtmadığı veya başkalarına doğrudan iletmediği gerekçesiyle telif haklarını ihlal etmeyeceği yönünde bir görüş de bulunmaktadır. Yapay zekâ tarafından taranan ve kullanılan verilerin işleniş amacının da önem taşıdığını söylemek mümkündür. Çalışma veya eserlerin veri işleme/veri madenciliği için kopyalanıp kullanılması, işbu verilerin çalınıp yeniden oluşturulup tüketiciye sunulması için toplanıp işlenmemektedir. Bu çerçeveden bakıldığında telif hakkı ihlalinin varlığını söylemek de doğru olmayacaktır. Aynı zamanda yüklenen tüm veri, makale ve çalışmaların insanlara faydalı olması adına değiştirilerek ve özgün bir şekilde çıktı oluşturabileceği göz önüne alınmalıdır. Ne kadar çok veri, o kadar özgünlük ve daha bağımsız bir çıktı anlamına gelmektedir. Önünün kesilmesi imkânsız olan yapay zekânın karşısında, eser sahiplerinin veri yüklemelerinin fazla olması halinde telifli eserlerin orijinalleri yerine değiştirilmiş, geliştirilmiş ve farklılaştırılmış çalışmaların yaratılmasıyla kendilerini daha güvende hissetmesi mümkün kılınmaktadır. Her ne kadar çalışmalarının kullanılması sırasında yasal bir dayanak bulunmasa da internet dediğimiz bilgi ağına düşen her bilginin aslında herkese sunulduğunu unutmamak gerekir.

Sonuç olarak, dünyanın en güçlü ülkelerinden biri olan ve yapay zekâ ve makinelerde ileri teknolojiye sahip olan ABD’de telif hakkının ve sınai mülkiyet hukukunun teknoloji ile bir savaş halinde olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Devamla belirtmek gerekir ki, yapay zekânın çıktıları veya kullanımından kaynaklı uyuşmazlıklarda her kullanım adil kullanım kapsamında değerlendirilemeyecekken, telif hakkıyla korunan eserlerin yapay zekâ öğrenmesi için yetkisiz kullanılması da keza adil kullanım bakımından her daim geniş ve sınırsız şekilde uygulanamayacaktır. Nitekim ne Telif Hakkı Yasası ne de içtihatlar suistimal edilecek derecede adil kullanıma izin vermektedir. Ancak belirtilmelidir ki, aynı şekilde telif hakkının, yaratıcıların haklarını ihlal etmeyen faydalı teknolojilerin gelişimini engellemesine izin verilmesi hali de fikri mülkiyet hukukunun hedeflerine engel teşkil edecektir.

Tüm bu açıklamalarımız sonucunda da yapay zekâ öğrenmesinin telif haklarını ihlal etmeyeceği görüşünde olmakla ve Amerikan mahkemelerinden ne gibi bir sonuç çıkacağını merak etmekle birlikte, davanın sonucunun var olan telif hakkı davalarına yeni bir soluk getireceğinden hiç şüphe duymuyoruz. The NY Times ihtilafı, kanaatimizce, yeni birçok davanın ve farkındalığın önünü açacak, yapay zekâ konusunda telif hakkı başta olmak üzere diğer fikri mülkiyet hakları bakımından da hem uygulamayı hem de sınırlarımızı test edecektir.

Örnek diğer davalara kısaca göz gezdirmeden önce, son noktayı koymak adına umuyoruz ki; yapay zekâlar olabildiği ölçüde etik biçimde ve eser sahiplerinin hakları ihlal edilmeden, lisanslama veya izinlerle geliştirilebilir ve yapay zekâ geliştiricileri ile eser sahipleri arasında sözleşme ilişkileri kurularak, ilişkiler hukuki ihtilafa dönüşmeden daha sağlam temellere dayanabilir. Önü kesilemeyecek ve tek bir tuşla hepimizin ulaşabildiği teknoloji ile barış sağlamak kanaatimizce var olan en iyi seçeneğimizdir.

Örnek Davalar

1- Sarah Silverman v. OpenAI ve Meta: ABD’li komedyen Sarah Silverman, OpenAI ve Mark Zuckerberg’e ait olan Meta’ya yapay zekâ öğrenmesi yapılırken izinsiz şekilde kitaplarının kullanıldığı gerekçesiyle (Copyright Act of 1976 (17 U.S.C. § 501, et seq.)) dava açmıştır. Silverman aynı zamanda Christopher Golden ve Richard Kadrey adlı iki yazarla birlikte, OpenAI ve Meta tarafından geliştirilen yapay zekâ modellerinin eğitim verilerinin bir parçası olarak kendi çalışmalarını kullandığını iddia eden davaları açmıştır. OpenAI’ya karşı açılan davada, telif hakkı korunan kitapların izinleri alınmaksızın ChatGPT’nin veri setine yüklenerek veri havuzunun genişletildiği iddia edilmiştir. Aynı zamanda davada birçok yazarın kitabının bir yapay zeka dil modeli olan LLaMA’ yı eğitmek için kullanıldığı da ileri sürülmüştür. Davalarda yazarların eserlerinin yapay zekânın eğitilmesiyle ilgilenen topluluğun dikkatini çeken “gölge kütüphaneden (shadow company)” elde edildiği iddia edilmektedir. (Gölge kütüphaneler, normalde gizlenmekte olan veya kolay şekilde erişilemeyen içeriklerin çevrimiçi olarak bulunduğu veritabanlarıdır.)

2- Thomson Reuters v. Ross Intelligence Davası: 2020 yılında davacı taraflar olan Thomson Reuters Enterprise Center GmbH (“Thomson Reuters”) ve West Publishing Corporation (“West”), ABD Delaware  Bölge Mahkemesi’nde Ross Intelligence Inc.’e platformlarında yer alan çalışmalarının yasa dışı kullanımı sonucu telif hakkı ihlali gerekçesiyle dava açmıştır. Davacı taraflar hukuk sektöründe kullanılan arama platformu Westlaw’u işletmektedir. Davalı yan, yapay zekâ yardımıyla yeni bir hukuki arama motoru geliştirmiştir. Ve fakat bunu yaparken de kendi arama motorunu geliştirmek için LegalEase Solutions, LLC ile ortaklık kurmuştur. Davacılar, Ross LegalEase Solutions’ın arama motorunun veri tabanını zenginleştirmek için kendi bilgilerini izinsiz şekilde indirip depolamak için yapay zekâyı kullandığını iddia ederek telif haklarının ihlal edildiğini öne sürmüştür. Mahkeme, dava sonucunda davacıların telif hakları taleplerini yeterli görüp, davalının davanın reddi taleplerini reddetmiştir. Davalı taraf 2023 yılının başında kullanımlarının adil kullanım kapsamında kaldığını ileri sürmüştür. İşbu iddialarında ise Westlaw içeriğinin işlevsel ve transformative (dönüştürücü) olduğunu, kopyalanan verilerin telif hakkı korumasının zayıf olduğunu, kullanılan verilerin miktarının az olduğunu ve ürünlerinin, Westlaw’ın eserlerinin pazardaki yerini almadığına yer vermiştir. Davacı taraf ise, davalı tarafın geliştirmekte olduğu arama motorunun, ileride Westlaw’un yerini alıp onunla rekabet edecek bir ürün yarattığını, kendi ürettikleri Westlaw’un son derece özgün ve yaratıcı olmasından kaynaklı olarak adil kullanımın olaya uygulanamayacağını öne sürerek, davalının kendi pazarlarına zarar verdiğini ve daha büyük zararları da gelecekte vereceğini belirtmiştir. Dav henüz sonuçlanmamıştır.

3- Planner5D” v. Facebook, Inc., et al., Case No. 19-CV-03132 (N.D. Cal.) Davası: 2019 yılında UAB Planner 5D; Facebook, Inc., Facebook Technologies, LLC ve Princeton Üniversitesi Mütevelli Heyeti’ne karşı telif hakkı ihlali ve ticari sırların kötüye kullanılması nedeniyle ABD Kaliforniya Kuzey Bölge Mahkemesi’ne şikâyette bulunmuştur.

2011 yılında kurulan Planner 5D, teknoloji alanında faaliyet göstermektedir. Şirketin web sitesi kullanıcıları, sanal nesnelerden (masa, sandalye ve kanepeler gibi) oluşan bir kitaplığı kullanarak, sanal iç tasarım sahneleri oluşturabilmektedir. Bu haliyle şirketin faaliyet alanının bir ev tasarımı web sitesi olarak açıklanması mümkündür. Şirket, tasarladığı üç boyutlu nesne ve sahnelerin derlenmesinde telif hakkı sahibi olduğunu ileri sürmektedir.

Planner 5D, Princeton bilgisayar bilimcilerinin, geniş veri koleksiyonunu, binlerce nesne ve on binlerce sahne de dahil olmak üzere tüm verilerini indirdiğini iddia etmektedir. Princeton’ın, 48.000’den fazla dosyayı kopyalamakla suçlanmasının yanı sıra, aynı zamanda bu verileri sahne tanıma araştırması için kullandığı da ileri sürülmüştür. Hatta, Princeton’ın araştırma makalelerinde bu durumu kabul ettiği ve verilerin SUNCG veri kümesi (SUNCG dataset) olarak kendi internet sitesinde paylaştığı da belirtilmiştir. Telif hakkı ihlali başvurusu ise, Princeton’ın eylemlerinin Planner 5D’nin Hizmet Koşullarını ve web sitesinin yapısını ihlal ettiğini iddia etmektedir. Dosya kapsamında yapılan incelemede telif hakkı ihlali iddiasının kanıtlanması için başvuru sahibinin, haklı bir telif hakkına sahip olduğunu ve çalışmanın orijinal unsurlarının izinsiz şekilde alındığının/kopyalandığının kanıtlanması gerektiği söylenmiştir. Princeton ve Facebook ise, Planner 5D’nin, 17 U.S.C. § 411(a)’da belirtilen kayıt/tescil gereksinimine uygun olarak hareket etmediğini savunmaktadır. Facebook ayrıca, Planner 5D’nin eserlerine ilişkin telif haklarının gerekli düzeyde kanıtlanmadığını ve kendi çalışmalarında orijinallik ve yaratıcılık eksikliğinin olmadığını da belirtmektedir.

Sonuç:

Toparlayacak ve son noktayı koyacak olursak; tüm dünyada olduğu gibi ABD’de de telif ve sınai mülkiyet haklarıyla, yapay zekâ ve makinelerin “eserlerinin” çakışma alanlarında hukuki belirsizlik ve mücadele mevcuttur. Telif hakları özelinde, telif hakkıyla korunan eserlerin yapay zekâ öğrenmesinin geliştirilmesi için kullanılmasının adil kullanım kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ABD’de netlik kazanmış değildir.

Genel değerlendirme olarak, her ne kadar yapay zekâ öğrenmesinin telif haklarını ihlal etmeyeceği görüşünde olsak da, mahkemelerce verilecek olan kararlar ışığında içtihat ve uygulamalar gelecek günlerde şekillenecek ve sınırlarımız belirlenecektir. O zamana kadar ise konu bir sır perdesi olarak kalmaya devam edecektir.

Başak Ayşe ORTAK

basakortak006@gmail.com

Ocak 2024


DİPNOT

[1] Google Kitaplar Davası (Authors Guild v. Google, Inc., No. 13-4829 (2d Cir. 2015) sonucunda mahkeme şu sonuçlara varmıştır:

1) Google’ın telif hakkıyla korunan çalışmaları izinsiz dijitalleştirmesi, bir arama işlevi oluşturması ve bu çalışmalardan kesitleri görüntülemesi, ihlal oluşturmayan adil kullanımlardır. Kopyalamanın amacı son derece dönüştürücü nitelikte olup, metnin kamuya açık gösterimi sınırlıdır ve kamuya açıklanan/ifşa edilenler, orijinallerin korunan yönleri için önemli bir pazar ikamesi sağlamamaktadır. Google’ın ticari niteliği ve kâr amacı, adil kullanımın reddini haklı çıkarmamaktadır.

2) Google’ın, kütüphanelerin kopyaları telif hakkı yasasına uygun bir şekilde kullanacağı anlayışıyla kitapları sağlayan kütüphanelere dijitalleştirilmiş kopyalar sağlaması da ihlal teşkil etmemektedir. Ayrıca bu kayıtta Google’ın ihlale katkıda bulunan bir taraf olmadığı da belirtilmiştir.

Tam bu noktada davanın karşı tarafında yer alan Open AI, USPTO’ya yaptığı bir açıklamada üçüncü kriterin (Bir Bütün Olarak Telif Hakkıyla Korunan Eserle İlgili Olarak Kullanılan Kısmın Miktarı ve Önemi) amacının, kopyalanan telif hakkıyla korunan eserin miktarı değil, telif hakkıyla korunan bir eserin kamuya sunulan miktarı olduğunu savunmuştur.

Fransız Temyiz Mahkemesi’nden Chanel v. Easy Cash Kararı: Orijinal Numune Ürünün Yeniden Satışı Marka Hakkının Tükenmesi Teşkil Etmez


Fransız Temyiz Mahkemesi (“Temyiz Mahkemesi”) 6 Aralık 2023 tarihli Chanel v. Ouest SCS, 20-18.653 sayılı kararında, marka hakkının tükenmesine ilişkin önemli değerlendirmeler içeren bir karara imza attı. Davalı Oeust SCS şirketine ait Easy Cash isimli mağazalarında satılan  ve üzerlerinde “numunedir”, “parayla satılmaz” gibi ibareler taşıyan Chanel kozmetik ürünlerinin satışına karşı Chanel tarafından açılan  marka hakkına tecavüz iddiaları içeren davada, Ouest SCS’nin genel savunması, ürünlerin Chanel tarafından onaylanmış bir perakendeciden satın alınması sebebi ile, marka sahibinin izni ile piyasaya sürülmüş ürünler olduğu ve dolayısıyla marka hakkının tükendiği yönünde olmuştur. Ne var ki, gerek Fransız istinaf mahkemesi gerekse Temyiz Mahkemesinin görüşü aksi yöndedir.

Temyize Konu Olay ve İstinaf Mahkemesi Kararı:

Ouest SCS, Chanel markalı numune kozmetik ürünlerinin  Bayan [N]’den satın alınmış olup, Bayan [N] de bunları Chanel dağıtım ağı tarafından onaylanmış bir perakendeciden satın aldığını ileri sürmüştür. Chanel tarafından “Easy Cash” mağazasında yürütülen delil tespiti işleminde, üzerinde “Sadece yetkili Chanel satıcıları tarafından satılabilir” ibaresi bulunan numune ürünler ile beraber ambalajı çıkarılmış veya kısmen kullanılmış ürünlere el koymuştur. Temyiz Mahkemesi nezdinde temyiz edilen istinaf mahkemesi kararına göre “Easy Cash” markası altında her türlü ikinci el veya sıfır ürünün satışını yapan Ouest SCS şirketinin Chanel markalı orijinal fakat numune kozmetik ürünlerini izinsiz yeniden satması marka hakkına tecavüz olarak değerlendirilmiştir. Ouest SCS ise kararı temyiz etmiştir.

Aşağıdaki bu olayı ve kararı; Fransız Temyiz Mahkemesi’nin kararının Fransızca yayınlanmış metninin tercümesine dayanarak ve Ouest SCS’nin temyiz gerekçeleri ve itirazları ile Temyiz Mahkemesi’nin bu itirazlara karşı gerekçeleri üzerinden incelemekteyiz.

Ouest’in Temyiz Gerekçeleri:

Chanel’in, Chanel markalı numune kozmetik ürünlerinin izinsiz yeniden satışı nedeni ile marka hakkına tecavüz iddia ettiği davada, Ouest SCS, marka hakkının, sahibine bu marka adı altında Avrupa Birliği’nde veya Avrupa Ekonomik Alanı’nda piyasaya sürülen malların kullanımı yasaklama hakkı vermediğini savunmuştur. Ouest SCS’ye göre, bir marka tarafından tüketiciye numune mal sunulması reklam amacı taşımakta olup izlenen ticari amaç gözetildiğinde bu fiil zaten piyasaya sunmak anlamına gelmektedir. Sırf bir numunenin üzerine “satılamaz” ibaresi yazılması bu ilkenin sorgulanması için yeterli değildir.   Seçici bir dağıtım ağına ait yasal olarak edinilmiş ürünlerin pazarlanması olgusu kendi başına haksız bir fiil teşkil etmez.  Bir müteşebbisin, yapılan yatırımlardan veya itibarından haksız yere faydalanarak başka bir şirketin izinden gitmesinden oluşan parazitlik, bir bütün olarak ele alınan faktörlerin birleşiminin sonucudur. İstinaf Mahkemesi’nin, Ouest SCS’nin parazitizm eylemlerinde bulunduğu sonucuna varmak için orijinal ambalajında yeniden satılan bir ürüne ilişkin tek bir münferit örnekle yetinmesi hatalıdır. Yeni olsalar bile, ikinci el mal satan bir satıcının, eşdeğer yeni malların fiyatıyla bir karşılaştırma yapması haksız rekabet veya parazitizm değildir. Mevcut davada, İstinaf Mahkemesi, etiketlerde hem kendi yeniden satış fiyatından hem de yeni ürünün fiyatından bahseden ve ikisi arasında açıkça bir karşılaştırma yapan, Ouest SCS’nin müşterileri kendine çekmeye çalıştığına ve parazitizm ve haksız rekabet eylemlerinde bulunduğuna karar vermesi hatalıdır. İkinci el ama yeni ürün satan bir perakendecinin, yasal olarak edindikleri bu ürünlerin markasının itibarına güvenmeleri haksız rekabet veya parazitizm teşkil etmez.

Temyiz Mahkemesi’nin Ouest SCS’in Temyiz Talebini Red Gerekçeleri:

Ouest SCS her ne kadar, Chanel’in marka hakkının tükendiğini ileri sürse ve istinaf kararını temyiz etse de, Temyiz Mahkemesi’nin görüşü de bir önceki dereceden farklı olmamıştır.

Mahkeme kararına göre, Fransa Fikri Mülkiyet Kanunu’nun ilgili hükümleri Avrupa Parlamentosu ve Konseyi’nin 2008/95/EC sayılı direktif ışığında yorumlanmalıdır. Söz konusu düzenlemeler marka sahibinin, markasını taşıyan bir ürünün piyasaya sürülmesine rıza gösterme konusundaki münhasır hakkının, ilgili ürünün hak sahibinin rızasıyla ilk kez piyasaya sürülmesiyle tükendiğini belirtmektedir. Böylece marka hakkının tükenmesi ilkesi malların serbest dolaşımını garanti altına alır. İlgili ürünlerin her biri için bunu kanıtlamak tükenme iddiasında bulunan tarafın yükümlülüğüdür.  Avrupa Birliği Adalet Divanı kararları ışığında (12 Temmuz 2011 tarihli karar, L’Oréal ve Diğerleri, C-324/09), bir  markanın sahibi tarafından yetkili distribütörlerine, yetkili satış noktalarında tüketicilere gösterilmek üzere bu markayı taşıyan ürünlerin tedarik edilmesi, tüketicilere ücretsiz numune olarak verilmek üzere küçük miktarlarda alınması, aksine kanıt bulunmaması halinde, 21 Aralık 1988 tarihli ve 89/104/EEC sayılı Konsey Direktifi veya 20 Aralık 1993 tarihli ve (EC) 40/94 sayılı Konsey Tüzüğü anlamında piyasaya sürme teşkil etmez.

İstinaf mahkemesi kararında, Chanel markasını taşısa bile Bayan [N]’ye ücretsiz numune dağıtılmasının piyasaya sunma teşkil etmediğine hükmedilmiş, numunelerin dağıtılması ile ilgili haklarının tükenmediği kabul edilmiş, marka sahibinin, numuneyi tüketiciye vermiş olmasına rağmen, bu mülkiyetin verdiği hakları koruduğu belirtilmiş ve Ouest SCS’nin bu ürünleri pazarlamak için Chanel markasını kullanamayacağı sonucuna varılmıştır. Bu bulgular ve değerlendirmeler temelinde, marka hakkı ihlalini, maddi nesne üzerindeki mülkiyet hakkı ile marka üzerindeki fikri mülkiyet hakkını isabetli bir şekilde nitelendiren İstinaf Mahkemesi, Fransız Fikri Mülkiyet Kanunu’nun L. 713-4 maddesini doğru bir şekilde uygulamıştır.

Fransız Fikri Mülkiyet Kanunu Madde 713-4, paragraf 2, bir markanın yasal olarak piyasaya sürülmüş olmasına rağmen, marka sahibinin, malların durumunun daha sonra değişmesi veya tahrif edilmesi de dahil olmak üzere meşru nedenler gösterebilmesi halinde, markanın pazarlanması karşı çıkma hakkına sahip olduğunu belirtmektedir.

Kararda, parfüm ve kozmetik söz konusu olduğunda, bir ürünün kısmi kullanımının, Chanel şirketinin imajına ve taşıdığı lüks ve saflık dünyasına ciddi şekilde zarar veren bir değişikliğe yol açtığına ve marka sahibi Chanel şirketinin, önceden kullanıldığı gösterilmeyen bir kozmetik ve parfümeri ürününün pazarlanmasına yönelik her türlü eyleme karşı çıkma hakkına sahip olduğuna hükmedilmiştir.

Bu bulgular ve değerlendirmeler temelinde İstinaf Mahkemesi, ispat yükünü tersine çevirmeksizin kozmetik ürünlerin orijinal ambalajları olmadan pazarlanmasının bu ürünlerin durumunda bir değişiklik/tahrif oluşturduğuna karar vermiştir. 

Sonuç:

Temyiz Mahkemesi’nin kararında markalı ürünlerin piyasaya sunulması, marka sahibinin izni ile sunulması ve hangi eylemlerin marka sahibinin izniyle sunum kabul edilmeyeceğine dair önemli tespit ve değerlendirmeler ortaya konmuştur.  Avrupa Birliği Adalet Divanı kararlarına da referans yapılarak verilen kararda, bir markanın sahibinin yetkili distribütörlere tedarik ettiği ürünlerin, tüketicilere ücretsiz numune olarak verilmesinin piyasaya sürme olarak kabul edilmeyeceği vurgulanmaktadır. Dolayısıyla, Fransız Temyiz Mahkemesi’ne göre böyle bir kullanım karşısında, marka hakkı tükenmeyecektir.  Bu kararla, marka sahibinin izni olmadan satışa sunulan numune orijinal ürünlere ilişkin önemli bir içtihat yaratılmıştır.

Mine GÜNER

mine.guner@gmail.com

Ocak 2024

KENDİNE MAL ETME SANATI PARODİ İSTİSNASI İLE KORUNUR MU? – LA JOCONDE PLAYMOBIL KARARI –



Paris İstinaf Mahkemesi (Cour d’Appel de Paris), 30 Eylül 2022 tarihli ve 20/18194 sayılı kararı ile parodik bir eserin (La Joconde Playmobil) “parodi istisnası” kapsamında telif hakkı korumasına tabi olduğuna kanaat getirmiş olup, bu eserin başkaları tarafından kısmen veya tamamen kullanımının “parodi istisnası” kapsamına girmediğini ve telif hakkı koruması kapsamı dışında kalarak, bir telif ihlali oluşturduğunun altını çizmiştir.

Bu kararda göze çarpan husus, Mahkeme’nin, var olan bir eserin yorumlama veya değişiklik yapılması suretiyle yeniden üretilmesi halini inceleyip, bir sanat akımı olacak derecede kendine yer edinmiş “kendine mal etme (temellük)” kavramını değerlendirerek bir karara varmış olmasıdır.  Bu kavram genellikle ikonikleşmiş eserlerin sanatsal amaçlarla yeniden üretilmesi olarak tanımlanır.

Herhangi bir sanat üreticisi, parodik bir eseri yeniden yorumlamak suretiyle de olsa, değişiklik olmaksızın kendine mal etmiş ise, bu bir telif hakkı ihlalidir.

Dünya genelinde Mona Lisa olarak tanınan ikonik tablo, Leonardo Da Vinci tarafından 16. yüzyılda bir kadın yağlıboya portresi olarak resmedilmiştir. Bu başyapıttaki kişinin adı Lisa del Giocondo olup, bilindiği hali ile İtalyan Rönesansı sırasında, eşinin isteği ile Leonardo Da Vinci tarafından portresi yapılmış ve eserin adı “Benim kadınım Lisa” yani “Mona Lisa” olmuştur. Resmedilen kişinin soyadı Giocondo olduğundan, bu eser aynı zamanda “La Giocondo” veya “La Joconde” olarak da bilinmektedir.  


Somut durumda, pop kültüründen esinlenen eğlenceli bir sanat akımı olan geek sanat akımına mensup Davacı Fransız Ressam, bir oyuncak markası olan Playmobil’in plastik figürlerini klasik ve/veya çağdaş akımların tanınmış eserleri ile harmanlayarak yaptığı yeni eserlerle tanınmaktadır.  2011 yılında, Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa tablosundaki ikonik kadın resmini, bir Playmobil figürü olarak yeniden yorumlamış ve bu iş “La Joconde Playmobil” olarak adlandırılmıştır.


Davalı ise, kendisini kinetik ve figüratif pop art akımına ait olarak tanıtan Fransız bir sanatçı olup, fotoğrafların paneller üzerine bindirilmesine dayanan bir teknik ile çalışmaktadır. Davalı, dava dosyasında tekniğine ilişkin: ”fotoğraf filmlerinin paneller halinde üst üste bindirilmesine dayanan özel bir süreç geliştirdiğini ve böylece bakılan açıya bağlı olarak aynı eserin üç farklı görüntüsünü sunan bir imge” yarattığı bilgisini vermiştir.

2018 yılında ise, Davacı, davalının sosyal medya hesabında La Joconde Playmobil’in bazı bölümlerinin de yukarıda açıklanan teknik ile yeniden üretilerek animasyon ve çizgi roman karakterleri olarak paneller halinde bir sanat galerisinde satışa sunulduğunu görmüştür. Bunun üzerine, Davacı, bu sanatçıya, aracı olan şirkete ve satışın yapıldığı galeriye karşı telif hakkı ihlali ve haksız rekabet davası açmıştır.

Paris İlk Derece Mahkemesi (Tribunal de Grande Instance de Paris) 3 Aralık 2020 tarihinde verdiği 19/06289 sayılı kararla, Davacının talebini reddetmiş ve La Joconde Playmobil’in telif hakkı korumasından faydalanamayacağına hükmetmiştir. Mahkemeye göre, bu çalışma özgünlük şartını karşılamamaktadır.

Davacı, talebini reddeden İlk Derece Mahkemesi kararını Paris İstinaf Mahkemesi (Cour d’Appel de Paris) nezdinde istinaf etmiş ve karar İstinaf Mahkemesi’nce bozulmuştur.

Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi’nin (Convention Europeennes des Droit de L’Homme) 10. maddesi ifade özgürlüğünü güvence altına almaktadır. İfade özgürlüğünün en önemli kapsamlarından olan “sanatsal ifade özgürlüğü” ise, açıkça olmasa da çeşitli kanunlarca zımnen korunmaktadır.

Sanatsal ifade ile ilgili en açık düzenleme Türkiye’nin de taraf olduğu Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin 15. maddesinde yer almıştır. Maddenin üçüncü fıkrasına göre “Bu sözleşmeye taraf devletler… yaratıcı faaliyetler için zorunlu olan özgürlüğe saygı göstermeyi taahhüt ederler.” Bu düzenlemeler doğrudan sanatsal ifade özgürlüğüne gönderme yapmasalar dahi ortaya konulan yaklaşım sanatsal ifade özgürlüğünün ifade özgürlüğüne içkin olduğu yönündedir. AİHM’e göre “…10. madde, özellikle bilgi ve fikir edinme ve yayma özgürlüğü kapsamında, kültürel, siyasi ve sosyal bilgi ve fikirlerin değiş tokuşuna katılma fırsatı yaratan sanatsal ifade özgürlüğünü de içermektedir. Sanat eserleri yaratan, sergileyen veya dağıtan kişiler demokratik bir toplum için büyük önem taşıyan fikir ve görüşlerin yayılmasına katkıda bulunmaktadırlar. Bu nedenle Devletin yazarın ifade özgürlüğüne gereksiz müdahalelerde bulunmama yükümlülüğü söz konusudur…”[1]

Sanatsal ifadeler giderek daha fazla koruma görmekte ve bu tür ifadelerin kendine özgü mahiyeti AİHM tarafından da kabul edilmektedir. Mahkeme’nin sanatsal ifadelerin kışkırtıcı niteliğine özellikle vurgu yapması büyük önem taşımaktadır. Bu tür bir yaklaşım sanatsal ifadelerin de siyasi ifadeler gibi geniş koruma görmesinin yolunu açmaktadır. Örnek olarak, Mahkeme Vereinigung Bildender Künstler/Austria (Appl. No: 68354/01, 25.01.2007, § 31) kararında hicivle ilgili şu saptamada bulunmuştur: “Hiciv sanatsal bir ifade biçimi ve toplumsal bir eleştiridir ve mübalağa ile gerçekliğin tahrifi biçiminde özünde mevcut olan özellikleri nedeniyle doğal olarak kışkırtmayı ve tahrik etmeyi amaçlar.” [2]

Somut durumda, Fransız Fikri ve Mülkiyet Kanunu’nda yer bulmuş parodi istisnası kavramı da aslında sanatsal ifade özgürlüğünün korunması için yaratılmış hukuki bir tanımlamadır. Hiçbir özgürlüğün sınırsız olmadığı göz önünde bulundurulduğunda, sanatsal ifade özgürlüğü de sanatçıların telif haklarının ihlali noktasına kadardır. Bu konuda ikili bir değerlendirme yapılması zaruridir. Telif hakkı koruması sanatsal yaratıcılık ve ifade özgürlüğü karşısında bir engel teşkil edemeyeceği gibi sanatsal ifade özgürlüğü de telif hakkına aykırı gelmemelidir.

Burada hakimlerin konuya “hakim” şekilde dosyaları incelemeleri son derece sonuç belirleyicidir. Zira, sanat ve yaratıcılık kavramları sübjektif olabilmektedir.

Somut durumda, İstinaf Mahkemesi ilk ve en önemli olarak, “özgünlük” kavramının değerlendirilmesinde “yenilik” kriterinin bir şart olmadığına karar vermiştir. Mahkeme’ye göre, Davacı tarafından, Mona Lisa unsurları kullanılarak yeni bir oyuncak figürü üretildiğinden, burada sanatçıya “özgü” ve O’nun karakterini taşıyan bir yorumlama bulunmaktadır. Bu halde de Mahkeme, Davacının eserinin orijinal olduğuna kanaat getirmiştir. Bu halde de telif hakkı korumasından yararlanmaktadır.

Davacının, özgünlüğe ilişkin dava dosyasındaki açıklaması: “Bu özgünlük, Leonardo da Vinci’nin efsanevi [Mona Lisa] figürünün mizahi, muzip ve nostaljik bir şekilde yeniden yorumlanmasından kaynaklanıyor ve sıra dışı bir muameleyi, Playmobil’in çocuksu karakteriyle şiirsel bir karşılaşmayla birleştirerek, onu dönüştürmek ve 16. yüzyılın başlarındaki kodlarla yüzleştirmek için yeniden ele alıyor, hayal dünyasına yapılan bu beklenmedik yolculuk resme son derece kişisel bir karakter kazandırır; tıpkı yazılarında ortaya koyduğu ve detaylandırdığı, resmedilen figürün oranları, başın, kolların ve ellerin konumu, saç şeklinin biçimi, bedenin ve giysilerin stilizasyonu, eteğin temsili, renkler, ışık oyunları ve stilize edilmiş manzara arka planı gibi özellikler gibi” şeklindedir. Görüldüğü üzere, Davacı, sanatsal ifade özgürlüğü içerisinde bir parodi yaratmış ve özgünlük katarak kendine mal etmiştir.  

Burada konu olan telif hakkı koruması, Mona Lisa tablosunun parodik versiyonunun telif hakkından yararlandığıdır.

Türk hukukunda fikir ve sanat eserleri kapsamında doğrudan parodi istisnasına ilişkin özel bir düzenleme yer almamaktadır. Ancak, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda (FSEK) Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile, 1951 yılından bu yana yürürlükte olan FSEK’te yapılması öngörülen değişikliklerden biri 34/C maddesi kapsamında parodi istisnasının mevzuata eklenmesidir. Belirtilen taslak madde “Bir eserin, tesadüfen veya nitelik ve nicelik bakımından önem arz etmeyecek şekilde; çoğaltılan, yayılan veya umuma iletilen bir ürünün içerisinde yer alması eser sahibinin iznini gerektirmez. Alenileşmiş bir eserin karikatür, parodi veya pastiş amacıyla kullanılması serbesttir.şeklinde düzenlenmiş ve parodi kavramının Türk Hukuku’na eklenmesi öngörülmüştür.

Söz konusu Kanun tasarısının 11. madde gerekçesinde “Tesadüfü ve parodi amaçlı kullanımı 34/C maddesiyle, 2001/29/AT sayılı Bilgi Toplumunda Telif Hakları ve Bağlantılı Hakların Bazı Yanlarının Uyumlaştırılması Hakkında Avrupa Parlamentosu ve Konsey Direktifinin 5’inci maddesinin üçüncü paragrafının (i) bendi ile (k) bendinde öngörülen istisnalara paralel bir düzenleme getirilmiş; bir eserin, çoğaltma, yayma ve umuma iletimi söz konusu başka bir ürün içerisinde tesadüfen yer aldığı kullanımların eser sahibinin iznine tabi olmadığı düzenlenmiş; eserlerin karikatür, parodi veya pastiş amacıyla kullanılması serbest bırakılmıştır. Söz konusu düzenleme ile sıklıkla karşılan ancak kanunda bulunan boşluk sebebiyle uygulamada farklı yorumlara sebebiyet veren kullanımların yasal zemine kavuşturulması amaçlanmıştır” ifadeleri yer almaktadır.[3]

Tarihsel olarak bakıldığında ise bir sanat formu olarak kabul edilen parodi, özellikle son yıllarda sosyal medya ve benzer yayın araçlarında yaratılan içeriklerle yaygınlaşmış ve hukuki sorunları beraberinde getirmeye başlamıştır.  

Parodi en genel hali ile “sahibinin yarattığı izlenimi, farklı bir görünümle harmanlayarak oluşturulan basit bir eğlence biçimi” olarak tanımlanabilir. Parodi bir taraftan orijinal eseri akla getirirken, diğer taraftan, ürünün orijinal veya orijinalle bağlantılı olmadığını, orijinalin alaycı bir taklidi olduğunu gösterecek derecede zekice olmalıdır.[4]

Fransız Fikri Mülkiyet Kanunu’nun (Code de la Propriete Intellectuelle) L122-5 maddesinde ayrıntılı olarak listelendiği üzere, telif hakkı sahiplerinin münhasır haklarına yönelik istisnalar geliştirilmiştir. Kanun, bu durumlarda eser sahibinin izni olmadan ifşa edilmiş bir eserin kullanılmasına izin vermektedir. Parodi istisnası da bunlardan biridir.

İstinaf Mahkemesine göre de, Davacının eserinin genel görünümü Mona Lisa’nın parodik versiyonu olarak telif hakkı korumasından yararlanmaktadır.

Mahkeme özgünlük ve parodi kavramlarını inceledikten sonraki aşamada, Davacının maddi ve manevi haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Davacının parodik eserinin bazı kısımlarının çoğaltılarak Davalı tarafından kullanılması, parodi istisnası kapsamının dışında kalmaktadır. Eser sahipleri arasında herhangi bir iş birliği (collaboration) olmaksızın, önceden var olan bir eserin (somut durumda La Joconde Playmobil) başka bir esere dahil edilerek (Davalının panellerle oluşturulan eseri) ortaya çıkan yeni eserin telif hakkı, önceden var olan eser sahibine yani somut durumda Davacı’ya aittir. Dolayısı ile izinsiz kullanımı ihlal hali oluşturur.

Fransız Fikri Mülkiyet Kanunu’nun L122-4. maddesi uyarınca, eser sahibinin veya O’nun haleflerinin veya vekillerinin izni olmaksızın eserin tamamen veya kısmen temsil edilmesi veya çoğaltılması hukuka aykırıdır. Aynı durum çeviri, uyarlama veya dönüştürme, düzenleme veya herhangi bir sanat veya işlemle çoğaltma için de geçerlidir.

Mahkeme bu aşamada, Davalı’nın “parodi istisnası” savunmasını reddetmiştir. Sonuçta, Davacı, Da Vinci’nin tablosunun parodisini yapmıştır, Playmobil’in değil. Bu bakımdan Davalı, Davacının dayandığı parodi istisnasından veyahut telif hakkına ilişkin başka bir istisnadan faydalanamaz.

Mahkeme bunların yanı sıra, eser sahibinin manevi haklarına ilişkin, Davalı’nın tablonun arka planını kaldırarak, Mona Lisa karakterinin tasvirinin alt kısmını keserek ve panellerinde Davacı’yı refere etmeyerek, hem eser sahipliği hakkının hem de eserin bütünlüğüne saygı gösterilmesi hakkının ihlalini teşkil etmektedir. Bu ihlaller tazminata mahkum edilmiştir.

Sonuç olarak Mahkeme;

  • Davalı sanatçının ve eserin satışına aracı olan şirketlerin, Davacı’nın telif haklarını ihlal ettiğine,
  • Söz konusu ihlallerin tazminata konu olduğuna,
  • Davalı sanatçını (sanat galerisi ile birlikte) Davacı’ya maddi kaybı için 60.000,00-EUR (davacının eserinin reprodüksiyonunu içeren 13 tablonun sayısına göre) ve manevi tazminat olarak ise 20.000,00-EUR tazminat ödemesine,
  • İhlale neden olan diğer eserlerin yaratılmasının yasaklanmasına ve kalan eserlerin transferinin yasaklanmasına,

hükmetmiş, ancak, bu eserlerin imhasına devam edilmesini orantısız bularak, bu talebi reddetmiştir.

Yazıda incelediğimiz kararın, sanatsal ifade özgürlüğü ile telif hakkı koruması arasındaki ince çizginin anlaşılması için önemli olduğunu söylemek gerekir.

Gizem KARPUZOĞLU

gizemkarpuzoglu@gmail.com

Ocak 2024


DİPNOTLAR

[1] AİHM, Alınak/Turkey, Appl. No: 40287/98, 29.03.2005, § 42.

[2] İfade özgürlüğü’ne ilişkin Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru El Kitapları Serisi-2 sf.14-16

[3] Av. Berk Karayel, Yürürlüğünün 70. Yılında FSEK, İstanbul Barosu Fikri ve Sinai Haklar Komisyonu, Fikri ve Sinai Haklar Kapsamında Parodi

[4] Leslie J. Lott – Trademark Parody, http://lottfischer.com/general.php?category=Resources&headline=Trademark+Parody&subhead=Articles 

Apple ve Masimo Arasındaki Hukuki İhtilaf: Apple Watch Tekrar Piyasada


Geçtiğimiz günlerde Apple Watch Series 9 ve Watch Ultra 2 satışlarının ABD’de durdurulacağının Apple tarafından duyurulması büyük bir yankı uyandırmıştı.

Konunun temelinde ise Apple’ın üç yılı aşkın süredir Apple Watch’ta bulunan nabız oksimetre teknolojisinden dolayı, tıbbi cihaz üreticisi Masimo ile süregelen hukuk mücadelesi yer almaktaydı.

Apple, nabız oksimetre sensörüne sahip olan Apple Watch satışlarına ilk kez 2020 yılında başlamış ve sonraki sürümlerinde de bu teknolojiyi kullanmaya devam etmişti. Taraflar arasında süregelen bu ihtilaf, 2020 yılında Masimo ve kardeş şirketi Cercacor tarafından Apple’a karşı açılan patent hakkına tecavüz, ticari sırların ifşası ile kullanımına dair iddiaların yer aldığı uyuşmazlığa kadar uzanmaktaydı. Masimo ve Apple böylece uzun soluklu bir hukuk mücadelesi içerisine girmiş bulunuyordu.

2021 yılına gelindiğinde, Masimo tarafından Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Ticaret Komisyonuna (USITC) bir şikâyette bulunuldu. Masimo şikayetinde, teknolojilerini Apple Watch ürünlerine entegre etmek için 2013 yılında Apple ile bir araya geldiklerini, bundan kısa bir süre sonra da Apple’ın Masimo çalışanlarını işe almaya başladığını, 2020 yılında Apple tarafından Apple Watch Series 6 tanıtımının yapıldığını ve Apple Watch Series 6 ile Masimo’nun teknolojisine yer verildiğini, bu cihazların ithalat ve satışının ihlale yol açtığı yönündeki beyanlarına yer verdi.

10 Ocak 2023’te USITC, Masimo’nun patent hakkı ihlali (US 10,945,648 numaralı patent, istem 24 ve istem 30) sebebiyle, Apple’ın nabız oksimetre işlev ve bileşenlere sahip Apple Watch modellerinin ithalat ve satışının ilgili yasa (19 US Code § 1337- Unfair practices in import trade) kapsamında ihlal oluşturduğu kanaatine vardı. 26 Ekim’de ise USITC bu teknolojiyi barındıran Apple Watch cihazlarına yönelik olarak ABD’ye ithalatın yasaklanmasına karar verdi. Biden yönetiminin süresi içerisinde kararı veto etmemesi üzerine karar 26 Aralık’ta yürürlüğe girmiş oldu ve Apple tarafından Apple Watch Series 9 ve Watch Ultra 2’nin satışlarının durdurulacağına ilişkin açıklamalar da peşinden geldi.

Kararın yürürlüğe girmesinden bir gün sonra, Apple, ABD Federal Temyiz Mahkemesine kararın geçici olarak durdurulması yönünde talepte bulundu. Temyiz Mahkemesinin Apple’ın geçici durdurma talebini kabulü ile bir sonraki bildirime kadar ilgili kararın uygulanmayacağına dair kararını takiben USITC’nin kararı da askıya alınmış oldu. Ayrıca Apple tarafından yapılan açıklamada, Apple Watch Series 9 ve Watch Ultra 2’nin yeni tasarımının ABD Gümrük ve Sınır Koruma Biriminin onayına sunulması da dahil olmak üzere, ithalatına devam edebilmek için tüm yasal ve teknik çözümlerin değerlendirildiği de belirtildi.

Böylece ABD’de Apple’ın kendi internet sitesi ile satış noktalarından yapılan Apple Watch Series 9 ve Watch Ultra 2 satışları, Apple’ın bu hamlesi ile şu an için tekrar devam etmeye başladı.

Apple her ihtimale karşı Apple Watch satışlarına sorunsuz şekilde devam edebilmek ve pazardaki hakimiyetini koruyabilmek adına yasal yollara başvurmaya ve önlemler almaya devam etmekteyse de uzun zamandır süregelen bu hukuk mücadelesinde Masimo’nun da büyük miktarda harcamalar yaptığı bilinmekte ve menfaatini savunmaya devam edeceği öngörülebilmektedir.

Gelişmeleri takip ederek ihtilaf hakkındaki güncellemeleri aktarmayı umuyoruz.

Belce BARIŞ

belcebaris@gmail.com

Ocak 2024

Dünya Çapında En Çok Patente Sahip Türk Mucitler

Türk mucitlerden bahseden yazılara bakıldığında listenin çoğunlukla yüzlerce yıl önce yaşamış mucitlerimizden oluştuğunu, listeye az sayıda da olsa çok bilinen birkaç modern zamanlar mucidimizin eklendiğini görüyoruz. Bu da Türklerin modern dünyaya bilimsel anlamda fazla katkılarının olmadığı izlenimini vermektedir. Oysa bu yazıda da göreceğiniz üzere çok sayıda değerli mucidimize ait pek çok patent bulunmaktadır.

Patent istatistikleri, belirli teknolojilerin olgunluğunu tespit etmek veya teknolojik eğilimleri belirlemek için kullanılabilir. Başvuru sayısı ile başvuru sahibi sayısını karşılaştırarak araştırma faaliyetlerinin kümelenmiş mi yoksa dağınık mı olduğunu belirlemek mümkündür. Patent istatistikleri, kurumsal karar vericiler, yatırımcılar (risk sermayedarları, bankalar), yenilikçiler (Ar-Ge), patent ofisleri, politika yapıcılar ve yöneticiler için çok değerli bilgiler sağlayabilir.[i]

Şirketlerin başvuru sayılarına ait patent istatistikleri belli bir alanda faaliyet gösteren etkin firmaların tespiti için önemlidir. Ancak bu şirketlerde çalışan buluş sahiplerine (mucitlere) yönelik istatistiklere nispeten daha az rastlanır. Hele belli bir milletten mucitlerin istatistiğini bulmak oldukça zordur. Örneğin Türkiye’de ikameti olmayan veya Türk vatandaşlığı bulunmayan ya da bir başka vatandaşlığı bulunan Türklerin yabancı bir ülkede yaptığı patent başvuru istatistiklerini tespit etmek oldukça zordur. Bu bakımdan Türkiye’de yapılan patent başvuruları arasından en çok başvurusu bulunan mucitleri tespit etmek oldukça kolay iken bunu dünya çapında hatasız bir şekilde yapmak imkânsıza yakındır. Mucitlerin ad-soyadı yazımındaki dünya genelinde standart olmayan yaklaşımlara bir de Türkçe karakter kullanma/kullanmama nedeniyle oluşan farklılıklar da eklenince istatistiklerde sağlıklı sonuçlar elde edilmesini zorlaştırmaktadır. Kurmaca bir mucit ismi üzerinden olası farklı yazılışları örneklendirelim: Mehmet Selim ÖMÜR.

Bu isim patent dokümanlarında şu yazılış biçimleriyle karşımıza çıkabilir: mehmet selim omur, mehmet selim ömür, mehmet selim oemuer, m selim omur, mehmet s omur, m selim ömür, mehmet s ömür, m selim oemuer, mehmet s oemuer, omur mehmet selim, omur mehmet s, omur m selim, oemuer mehmet selim, oemuer mehmet s, oemuer m selim, ömür mehmet selim, ömür mehmet s, ömür m selim, mehmet omur, mehmet ömür, mehmet oemuer, omur mehmet, oemuer mehmet, ömür mehmet, selim omur, selim ömür, selim oemuer, omur selim, oemuer selim, ömür selim

Yazım yanlışları da cabası. Özellikle yabancıların Türkçe kelimeleri yanlış yazması oldukça yaygın. Örneğin “İlhan” isminin şu versiyonlarıyla karşılaştım: lihan, Llhan, illhan, ihan, lhan.

Verileri değerlendirirken yaşanan bir diğer sorun aynı ad ve soyada sahip farklı mucitlerin bulunmasıdır. Bu sorun kişilerin çalıştığı şirketler veya patent sınıfları değerlendirilerek aşılabilmektedir.

Mucit listeleri konusunda mevcut çalışmalardan biri IDiyas olup bu siteden Türk kökenli mucitlerin ABD’ye yapmış olduğu patentlerle ilgili istatistiklere ulaşılabilir.[ii] Bir başka liste ise dünyada en çok patenti bulunan 100 mucidi göstermektedir[iii] (listenin ABD Patent Ofisi ağırlıklı veriye dayandığı belirtiliyor). Bu listeye girmiş olan tek Türk Jeyhan Karaoğuz olup dünyada 68. sıradadır.

Görüleceği üzere dünya çapında en çok patente sahip mucit listesi tam olarak yapılamamıştır. Bu durum ülkemiz mucitleri açısından da böyle olduğu için bu konuda bir çalışma yaparak ülkemizden çıkmış ve dünya çapında büyük başarılara imza atmış mucitlerimizi tespit etmek istedim.

Çalışmada Lens.org patent veritabanını kullandım ve EPO veritabanlarıyla da bu verinin doğruluğunu karşılaştırdım. Aralık 2023 sonu verileri üzerinden istatistikleri elde ettim. Nüfus idaresinin yayınladığı en yaygın ad ve soyad istatistikleriyle kişi adları sözlükleri kullanarak Türkçe ad ve/veya soyada sahip dünyadaki tüm mucitleri tespit etmeye çalıştım. Yaptığım araştırmalar sonucunda az da olsa hata payıyla listenin tamamlandığı inancındayım. Ancak mutlaka atladığım isimler veya eksik hesapladığım sayılar olmuştur, affınızı dilerim. Bulduğunuz eksikliklerle ilgili yazının sonundaki adresten benimle iletişime geçerseniz sevinirim.

İstatistikleri üç farklı kategoride en çok sayıya sahip 100 mucit olarak hazırladım:

  1. En çok patent başvurusuna sahip mucitler
  2. En çok patent ailesine sahip mucitler
  3. En çok patent belgesine sahip mucitler

Açıklamalara geçmeden önce patent ailesini tanımlamaya çalışayım. Bir patent ailesi, aynı buluşu kapsayan ve çeşitli ülkelerde yapılan patent başvuruları grubudur. Bir ailedeki başvurular birbirleriyle rüçhan talepleri aracılığıyla ilişkilidir.[iv] Başka bir deyişle, bir patent ailesi ortak bir mucit(ler) tarafından açıklanan ve birden fazla ülkede patent başvurusu yapılan aynı buluştur.

Buradaki listeler sınırsız bir maraton koşusunun bir anında çekilmiş bir fotoğraf karesi gibidir, yalnızca o anki sıralamayı göstermektedir. Her geçen gün mucitlerimiz yeni patent başvuruları yapmakta, mevcut başvuruları belgeye dönüşmekte ve koşuya yeni yarışmacılar katılmakta olduğu için sıralamaların zaman içinde değişmesi kaçınılmazdır. Bu bakımdan listeyi her yıl güncellemeye çalışacağım.

Bütün bu istatistikleri sunmamın sebebi, dünya çapında çok sayıda başarılı insanımızın olduğunu göstermektir. İlk olarak her üç kategorideki top 10 listesini her bir kategorinin hemen altında bulabilirsiniz. Top 100 tam listeleri de yazının sonunda bulabilirsiniz. Lütfen kaynak göstermeden kullanmayınız!

1. “En çok patent başvurusuna sahip mucitler”

Bu listedeki sayılar bulunurken bir buluş için farklı ülkelere yapılan başvurular da birer başvuru sayılarak hesaplanır. Ne kadar çok farklı ülkeye girilirse patent başvuru sayısı o kadar artar. Örneğin Biontech’in kurucusu Uğur Şahin bu listede 3340 patent başvurusuyla birinci sıradadır. Ancak bu kendisinin 3340 farklı buluş yaptığı anlamına gelmemektedir. Kendisinin patent ailesi sayısı 234’tür ve bu da 234 farklı buluş için patent başvurusu yaptığını göstermektedir. Bu iki sayı birbirine bölündüğünde yaklaşık 14 etmektedir. Buradan anlaşılıyor ki Uğur Şahin her bir buluş için ortalama 14 farklı ülkeye patent başvurusunda bulunmuştur. Bu oldukça yüksek bir sayıdır. Bundan Biontech’in COVID-19 pandemisi sırasında geliştirdiği aşıların dünya çapında kullanılmış olmasının ve bu nedenle de dünya çapında bir patent koruması sağlamak istenmesinin etkili olduğu tahmin edilmektedir. Genel olarak ilaç firmalarının diğer alanlardaki firmalara göre (bazı istisna teknoloji firması haricinde) daha çok sayıda ülkeye giriş yaptığı bilinmektedir. Kanser tedavisi üzerine de çalışmalar yapan Uğur Şahin Şubat 2022 itibariyle yaklaşık 7.22 milyar dolarlık servetiyle “Dünyadaki en zengin Türk” unvanını elinde bulundurmaktadır.

Dünyada en çok patent başvurusuna sahip 10 Türk mucit:

SıraİsimPatent Başvuru SayısıEn Çok Çalışılan Başvuru Sahibi
1Uğur Şahin2036BIONTECH; UNIV MAINZ J. GUTENBERG
2Özcan Öztürk1902QUALCOMM
3Rıfat Ata Mustafa Hikmet1682PHILIPS; SIGNIFY
4Burkay Dönderici1594HALLIBURTON ENERGY
5Mehmet Yavuz1477QUALCOMM
6Jeyhan Karaoğuz1418BROADCOM
7Fatih Ulupınar1351QUALCOMM
8Semih Esenlik1200HUAWEI
9Ali Çağatay Cırık1155OFINNO LLC; COMCAST CABLE
10Özlem Türeci1053GANYMED; UNIV MAINZ J. GUTENBERG; BIONTECH

2. “En çok patent ailesine sahip mucitler”

Bu listedeki sayılar mucidin şimdiye kadar kaç farklı buluş için patent başvurusunda bulunduğunu göstermektedir. Bu listenin birincisi Özcan Öztürk olup 567 farklı buluş için patent başvurusunda bulunmuştur.

Özcan Öztürk, ODTÜ’de matematik ve elektrik mühendisliğinde çift anadal yaptıktan sonra yüksek lisans ve doktorasını ABD’de Purdue Üniversitesinde tamamlamıştır. Yine ABD’de Nortel ve Qualcomm şirketlerinde çalışmıştır. Çalışmaları LTE, olasılık teorisi, optimizasyon, stokastik süreçler üzerine yoğunlaşmıştır.

Dünyada en çok patent ailesine sahip 10 Türk mucit:

SıraİsimPatent Ailesi SayısıEn Çok Çalışılan Başvuru Sahibi
1Özcan Öztürk563QUALCOMM
2Jeyhan Karaoğuz558BROADCOM
3Rıfat Ata Mustafa Hikmet519PHILIPS; SIGNIFY
4Ali Çağatay Cırık386OFINNO LLC; COMCAST CABLE
5Burkay Dönderici377HALLIBURTON ENERGY
6Ömer Refa Köseoğlu364SAUDI ARABIAN OIL CO
7Mahmut Bilgiç337SIMA PATENT; NEUTEC
8Ali Türkyılmaz315SANOVEL; ARVEN
9Mehmet Yavuz277QUALCOMM
10Mustafa Michael Pınarbaşı251HITACHI; IBM

3. “En çok patent belgesine sahip mucitler”

Bu liste yapılan patent başvuruları patent ofisleri tarafından değerlendirilip patentlenebilirlik kriterlerinin sağlandığı tespit edilmiş ve patent belgesi verilmiş başvuru sayılarını göstermektedir. Ancak bu sayılar belge alan farklı buluş sayılarını göstermeyip, girilen ülkelerdeki elde edilen tüm patent belge sayılarını yansıtmaktadır. Yeni yapılmış patent başvuruları henüz belge aşamasına gelmediği için bu oranı düşürebilmektedir. Bu açıdan, belge oranlarının verilen değerlerden daha yüksek beklenmesi gerektiği unutulmamalıdır. Ancak bu durum tüm mucitler için geçerli olduğu için sıralamaya büyük etkisi olduğu düşünülmemektedir.

Bu listenin birincisi ise Jeyhan Karaoğuz olup 1006 adet patent belgesine sahiptir. Karaoğuz, kariyerinin ilk on yılında IBM Research Triangle Park, IBM Zürih Araştırma Laboratuarları ve Motorola Laboratuarlarında teknik ve araştırma yönetimi pozisyonlarında bulunmuş ve buralarda hızlı ethernet ve kablo modemler için erken endüstri standartlarının geliştirilmesine önemli teknik katkılarda bulunmuştur. Halen Broadcom’da Direktör ve Fikri Mülkiyetten Sorumlu Genel Müdürdür.

Dünyada en çok patent belgesine sahip 10 Türk mucit:

SıraİsimPatent Belge SayısıEn Çok Çalışılan Başvuru Sahibi
1Jeyhan Karaoğuz1006BROADCOM
2Uğur Şahin953BIONTECH; UNIV MAINZ J. GUTENBERG
3Fatih M. Özlütürk774INTERDIGITAL TECH
4Burkay Dönderici724HALLIBURTON ENERGY
5Rıfat Ata Mustafa Hikmet688PHILIPS; SIGNIFY
6Özlem Türeci634GANYMED; UNIV MAINZ J.GUTENBERG; BIONTECH
7Fatih Ulupınar619QUALCOMM
8Mehmet Yavuz548QUALCOMM
9Altuğ Köker502INTEL
10Mehmet Demirörs470DOW GLOBAL TECH

En çok patente/patent başvurusuna sahip Türk kadın mucitlerimiz arasında Özlem Türeci, Yeliz Tokgöz, Dilara McCauley, Nihan Doğan, Zehra Kaymakçalan, Eren Kurşun, Aslı Muslu, Fatma Arzum Şimşek-Ege, Gönül Veliçelebi, Nur Pehlivan Akalın, Dilek Zeynep Hakkani-Tur, Berna Erol ve Seyhan Civanlar sayılabilir.

Listelerdeki pek çok mucidin adını internetten arattıktan sonra birbirinden üstün başarılara imza attıklarını gördüm. Hepsinden burada ayrı ayrı bahsetmek mümkün değil maalesef ama merak edenler isimlerden arama yaparak bu bilgilere kendileri kolayca erişebileceklerdir.

Listelerdeki mucitlerimizin çoğunun yurtdışındaki şirketlerde, özellikle ABD’de (örn. GENERAL ELECTRIC, IBM, INTEL, INTERDIGITAL, MICROSOFT, QUALCOMM) çalıştığı göze çarpmaktadır.

En çok patent başvurusu olan mucitlerimizin birlikte çalıştığı Türkiye’den bazı başvuru sahipleri ise şunlardır: ARÇELİK, ARVEN, ASELSAN BİLKENT MİKRO NANO, ECZACIBAŞI, İSTANBUL GELİŞİM ÜNİVERSİTESİ, İSTANBUL MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ, KORDSA, NEUTEC, SANKO, SANOVEL, SER DAYANIKLI TÜKETİM MALLARI, SÜTAŞ SÜT ÜRÜNLERİ, TURAŞ GAZ ARMATÜRLERİ, VESTEL, YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ.

Aşağıda her bir kategoriden 100 mucit listelenmektedir.

Dünyada En Çok Patent Başvurusuna Sahip 100 Türk Mucit

SıraİsimPatent Başvuru SayısıEn Çok Çalışılan Başvuru Sahibi
1Uğur Şahin2036BIONTECH; UNIV MAINZ J. GUTENBERG
2Özcan Öztürk1902QUALCOMM
3Rıfat Ata Mustafa Hikmet1682PHILIPS; SIGNIFY
4Burkay Dönderici1594HALLIBURTON ENERGY
5Mehmet Yavuz1477QUALCOMM
6Jeyhan Karaoğuz1418BROADCOM
7Fatih Ulupınar1351QUALCOMM
8Semih Esenlik1200HUAWEI
9Ali Çağatay Cırık1155OFINNO LLC; COMCAST CABLE
10Özlem Türeci1053GANYMED; UNIV MAINZ J. GUTENBERG; BIONTECH
11Fatih M. Özlütürk992INTERDIGITAL TECH
12Ömer Refa Köseoğlu989SAUDI ARABIAN OIL CO
13Mehmet Demirörs924DOW GLOBAL TECH
14Muhammed Çoban913QUALCOMM
15Altuğ Köker910INTEL
16Ali Türkyılmaz693SANOVEL; ARVEN
17Çağan Gürer660REGENERON PHARMA
18Mahmut Bilgiç641SIMA PATENT; NEUTEC
19Yeliz Tokgöz572QUALCOMM
20Mehmet Ziya Şengün539DEPUY MITEK; MEDOS
21Ömer İnan536KIEKERT AG
22Erdem Bala520INTERDIGITAL
23Özgür Oyman492INTEL
24Bülent Mehmet Başol475SOLOPOWER; NUTOOL
25Emre Yavuz470ERICSSON
26Alpaslan Demir448INTERDIGITAL
27Hamza Yılmaz442ALPHA & OMEGA SEMICONDUCTOR
28Uygar E. Avcı439INTEL
29Emre Barış Aksu435NOKIA
30Akın Akınç427ALNYLAM PHARMACEUTICALS
31Cem Başçeri423MICRON TECH; QROMIS
32Mehmet Toner408MASSACHUSETTS GENERAL HOSPITAL
33Barış Göktepe394FRAUNHOFER
34Mustafa Michael Pınarbaşı388HITACHI; IBM
35Ümit Çifter383SANOVEL; ARVEN
36Cevat Yerli380GFACE; TMRW FOUND
37Fatih M. Uçkun378PARKER HUGHES INST
38Mutlu Karakelle590ALCON
39Ömer Ünsal371BASF; PEMEAS
40Osman Nuri Can Yılmaz360ERICSSON
41Kaan Oğuz354INTEL
42Ali Bayrakdar339SCHAEFFLER TECH
43Memduh Güney324RESMED
44Metin Ersoy316ZF LEMFOERDER; ZF FRIEDRICHSHAFEN
45Mustafa Eroz315HUGHES NETWORK SYSTEMS; DIRECTV
46Alphan Şahin312INTERDIGITAL; IDAC HOLDINGS
47Murat Acemoğlu307NOVARTIS
48Kemal Uğur307NOKIA
49Mehmet Sadettin Fidan306KORDSA; CONTINENTAL
50Doruk Ömer Yener296SAINT GOBAIN
51Hüsnü M. Kalkanoğlu291CERTAIN TEED
52Nihat Ömer Cur286WHIRLPOOL
53Adnan Eroğlu286ALSTOM TECH
54Ercan Mehmet Dede283TOYOTA
55Haluk Kopkalli281HONEYWELL
56Zafer Termanini279HIP INNOVATION; JOINT INNOVATION
57Selim Yalvaç276DOW GLOBAL TECH
58Nihan Doğan276NESTEC; NESTLE
59Hilmi Enes Eğilmez275QUALCOMM; LG
60Gökhan Turhan269TURAŞ GAZ ARMATÜRLERİ
61Murat Mertoğlu268BASF
62Mehmet İyigün258MICROSOFT
63Işık C. Kızılyallı257AVOGY; ALTA DEVICES
64Dilara (Grate) McCauley256KARYOPHARM; ARCHEMIX
65Alper Büyüktosunoğlu255IBM
66Ali Taha Koç254INTEL
67İsmail Ağırman252OTIS ELEVATOR; CARRIER CORP
68Kadir Rıdvan Çelik252ARÇELİK
69Ertuğrul Berkcan250GEN ELECTRIC
70Barış Güner250HALLIBURTON ENERGY
71Sezai Türkmen248SIEMENS
72Mehmet Kahraman248SERAGON PHARMACEUTICALS
73Mehmet İzzet Gürelli244QUALCOMM
74Zehra Kaymakçalan243ABBOTT; ABBVIE
75Özge Köymen243QUALCOMM
76Uğurhan Yılmaz242NICOVENTURES; BRITISH AMERICAN TOBACCO
77Tamer Coşkun238LILLY CO ELI
78Cengiz Küçük237BSH BOSCH SIEMENS HAUSGERAETE
79Fikrettin Şahin237UNIV YEDITEPE
80Faik Emre Özyüksel236ARÇELİK
81Seyfullah Halit Oğuz235QUALCOMM
82Aydoğan Özcan235UNIV CALIFORNIA; UNIV LELAND
83Fatma Arzum Şimşek-Ege232MICRON TECH; INTEL
84Erkan Baloğlu232KARYOPHARM THERAPEUTICS
85Barbaros Kirişken232VESTEL
86Kemal Aygün231INTEL
87Murtaza Bulut231PHILIPS
88Onur Altıntaş227TOYOTA
89Esin Terzioğlu226BROADCOM; QUALCOMM
90Hasan Gökçer Albayrak226BSH BOSCH SIEMENS HAUSGERAETE
91Vahit Atakan225SOLIDIA; UNIV RUTGERS
92Özgür Çobanoğlu224SANKO
93Esat Yılmaz222ATMEL
94Muhammed İbrahim Sezan221QUALCOMM; SHARP
95Emre Dişçekici220HEWLETT PACKARD
96Evren Eryürek219ROSEMOUNT
97Ant Öztaşkent217GOOGLE
98Ruhi Sarıkaya217MICROSOFT
99Mustafa N. Kaynak216MICRON TECHNOLOGY
100Bilge Yılmaz216BASF
100Nedret Can216ELEMENT SIX ABRASIVES

Dünyada En Çok Patent Ailesine Sahip 100 Türk Mucit

SıraİsimPatent Ailesi SayısıEn Çok Çalışılan Başvuru Sahibi
1Özcan Öztürk563QUALCOMM
2Jeyhan Karaoğuz558BROADCOM
3Rıfat Ata Mustafa Hikmet519PHILIPS; SIGNIFY
4Ali Çağatay Cırık386OFINNO LLC; COMCAST CABLE
5Burkay Dönderici377HALLIBURTON ENERGY
6Ömer Refa Köseoğlu364SAUDI ARABIAN OIL CO
7Mahmut Bilgiç337SIMA PATENT; NEUTEC
8Ali Türkyılmaz315SANOVEL; ARVEN
9Mehmet Yavuz277QUALCOMM
10Mustafa Michael Pınarbaşı251HITACHI; IBM
11Uğur Şahin240BIONTECH; UNIV MAINZ J. GUTENBERG
12Ercan Mehmet Dede237TOYOTA
13Bülent Mehmet Başol223SOLOPOWER; NUTOOL
14Altuğ Köker218INTEL
15Gökhan Turhan215TURAŞ GAZ ARMATÜRLERİ
16Seydi Yıkmış211İSTANBUL GELİŞİM ÜNİVERSİTESİ
17Ömer İnan207KIEKERT AG
18Hamza Yılmaz207ALPHA & OMEGA SEMICONDUCTOR
19Bülent Karaağaç206 
20Fatih Ulupınar195QUALCOMM
21Muhammed Çoban189QUALCOMM
22Uygar E. Avcı188INTEL
23Semih Esenlik177HUAWEI
24İbrahim Ustaoğlu171SER DAYANIKLI TÜKETİM MALLARI
25Emre Barış Aksu158NOKIA
26Kaan Oğuz155INTEL
27Ümit Çifter150SANOVEL; ARVEN
28Ali Bayrakdar149SCHAEFFLER TECH
29Yeliz Tokgöz145QUALCOMM
30Alper Büyüktosunoğlu144IBM
31Mehmet Demirörs142DOW GLOBAL TECH
32Mehmet Demirezen140TURAŞ GAZ ARMATÜRLERİ
33İsa Gün140TURAŞ GAZ ARMATÜRLERİ
34Murat Arat137SÜTAŞ SÜT ÜRÜNLERİ
35Emre Yavuz135ERICSSON
36Metin Ersoy135ZF LEMFOERDER; ZF FRIEDRICHSHAFEN
37Muhammed Kürşat Sarıarslan133VESTEL
38Nur Pehlivan Akalın132SANOVEL
39Hüseyin Arslan131UNIV İSTANBUL MEDİPOL;UNIV SOUTH FLORIDA; ERICSSON
40Seyfettin Kara131MIELE & CIE
41Volkan Sevindik129CHARTER COMMUNICATIONS
42Cevat Yerli126GFACE; TMRW FOUND
43Cem Başçeri124MICRON TECH; QROMIS
44Onur Altıntaş123TOYOTA
45Fatih M. Özlütürk121INTERDIGITAL TECH
46Ertuğrul Berkcan120GEN ELECTRIC
47Eren Kurşun118BANK OF AMERICA; IBM; JPMORGAN
48Mustafa Karabağlı117LUNA ELEKTRİK
49Barbaros Kirişken114VESTEL
50Fatih M. Uçkun113PARKER HUGHES INST
51Sezai Türkmen113SIEMENS
52Aslı Muslu113İSTANBUL GELİŞİM ÜNİVERSİTESİ
53Işık C. Kızılyallı112AVOGY; ALTA DEVICES
54Nihat Ömer Cur110WHIRLPOOL
55Boğaç Şimşir110ECZACIBAŞI; ARÇELİK
56Mehmet Toner109MASSACHUSETTS GENERAL HOSPITAL
57Emre Dişçekici109HEWLETT PACKARD
58Ekmel Özbay108ASELSAN BİLKENT MİKRO NANO
59Mehmet Sadettin Fidan107KORDSA; CONTINENTAL
60Özlem Türeci106GANYMED; UNIV MAINZ J. GUTENBERG; BIONTECH
61Recai Sezi103INFINEON TECH; SIEMENS
62Ömer Bulakçı103NOKIA; HUAWEI
63İbrahim Levent Demirçakmak103İSTANBUL GELİŞİM ÜNİVERSİTESİ
64Fırat Demirkol102İSTANBUL GELİŞİM ÜNİVERSİTESİ
65Erdem Bala101INTERDIGITAL
66Abdurrahman Sezginer101KLA TENCOR; SCHLUMBERGER
67Hüsnü M. Kalkanoğlu100CERTAIN TEED
68Kadir Rıdvan Çelik99ARÇELİK
69Murtaza Bulut99PHILIPS
70Özgür Oyman98INTEL
71Mehmet İzzet Gürelli98QUALCOMM
72Ünal Gazyakan98ZAHNRADFABRIK FRIEDRICHSHAFEN
73Özgür Türker97BOSCH
74Necip Berme97BERTEC
75Faik Emre Özyüksel96ARÇELİK
76Hasan Gökçer Albayrak96BSH BOSCH SIEMENS HAUSGERAETE
77Murat Güler96FORD
78Alpaslan Demir94INTERDIGITAL
79Adnan Eroğlu94ALSTOM TECH
80Kemal Aygün94INTEL
81Arda Aksu94VERIZON
82Aydoğan Özcan92UNIV CALIFORNIA; UNIV LELAND
83Muhammed İbrahim Sezan92QUALCOMM; SHARP
84Barış Göktepe91FRAUNHOFER
85Yusuf Koç91ARÇELİK
86Bülent Abalı89IBM
87Rıfat Pamukçu89CELL PATHWAYS; UNIV ARIZONA
88Tahsin Öztiryaki89ÖZTİRYAKİLER MADENİ EŞYA
89Esat Yılmaz88ATMEL
90Zafer Şahinoğlu88MITSUBISHI
91Osman Nuri Can Yılmaz86ERICSSON
92Ömer Ünsal83BASF; PEMEAS
93Fatih Sünel81SANOVEL
94Mutlu Karakelle80ALCON
95Ali Levent Hasanreisoğlu80ARÇELİK
96Ersin Dönmez80ARÇELİK
97Mehmet Ziya Şengün79DEPUY MITEK; MEDOS
98Mehmet İyigün79MICROSOFT
99İlker Bağcı79ZF FRIEDRICHSHAFEN
100Memduh Güney78RESMED
100Mustafa N. Kaynak78MICRON TECHNOLOGY
100Mustafa Grit78KPSS KAO GMBH; GOLDWELL

Dünyada En Çok Patent Belgesine Sahip 100 Türk Mucit

SıraİsimPatent Belge SayısıEn Çok Çalışılan Başvuru Sahibi
1Jeyhan Karaoğuz1006BROADCOM
2Uğur Şahin953BIONTECH; UNIV MAINZ J. GUTENBERG
3Fatih M. Özlütürk774INTERDIGITAL TECH
4Burkay Dönderici724HALLIBURTON ENERGY
5Rıfat Ata Mustafa Hikmet688PHILIPS; SIGNIFY
6Özlem Türeci634GANYMED; UNIV MAINZ J.GUTENBERG; BIONTECH
7Fatih Ulupınar619QUALCOMM
8Mehmet Yavuz548QUALCOMM
9Altuğ Köker502INTEL
10Mehmet Demirörs470DOW GLOBAL TECH
11Çağan Gürer433REGENERON PHARMA
12Ömer Refa Köseoğlu430SAUDI ARABIAN OIL CO
13Hamza Yılmaz426ALPHA & OMEGA SEMICONDUCTOR
14Mutlu Karakelle400ALCON
15Özcan Öztürk398QUALCOMM
16Cem Başçeri344MICRON TECH; QROMIS
17Ali Çağatay Cırık321OFINNO LLC; COMCAST CABLE
18Semih Esenlik310HUAWEI
19Mustafa Michael Pınarbaşı287HITACHI; IBM
20Muhammed Çoban283QUALCOMM
21Mehmet Ziya Şengün271DEPUY MITEK; MEDOS
22Bülent Mehmet Başol266SOLOPOWER; NUTOOL
23Özgür Oyman251INTEL
24Ali Türkyılmaz248SANOVEL; ARVEN
25Mustafa Eroz225HUGHES NETWORK SYSTEMS; DIRECTV
26Ümit Çifter219SANOVEL; ARVEN
27Nihat Ömer Cur213WHIRLPOOL
28Metin Ersoy212ZF LEMFOERDER; ZF FRIEDRICHSHAFEN
29Ercan Mehmet Dede205TOYOTA
30Alpaslan Demir205INTERDIGITAL
31Hüsnü M. Kalkanoğlu201CERTAIN TEED
32Abdurrahman Sezginer200KLA TENCOR; SCHLUMBERGER
33Adnan Eroğlu200ALSTOM TECH
34Recai Sezi194INFINEON TECH; SIEMENS
35Fatih M. Uçkun190PARKER HUGHES INST
36Murat Acemoğlu185NOVARTIS
37Alper Büyüktosunoğlu178IBM
38Selim Yalvaç178DOW GLOBAL TECH
39Ertuğrul Berkcan176GEN ELECTRIC
40Evren Eryürek172ROSEMOUNT
41Oral Aydın171BASF
42Esin Terzioğlu168BROADCOM; QUALCOMM
43Mehmet Toner167MASSACHUSETTS GENERAL HOSPITAL
44Dilara (Grate) McCauley165KARYOPHARM; ARCHEMIX
45Osman Nuri Can Yılmaz162ERICSSON
46Ömer Ünsal159BASF; PEMEAS
47Akın Akınç157ALNYLAM PHARMACEUTICALS
48Vedat Eyüboğlu155MOTOROLA; COMMSCOPE
49Işık C. Kızılyallı154AVOGY; ALTA DEVICES
50Engin Özkaynak154CREATIVE BIOMOLECULES; STRYKER
51Zafer Termanini153HIP INNOVATION; JOINT INNOVATION
52Erdem Bala150INTERDIGITAL
53Memduh Güney142RESMED
54Cengiz Küçük142BSH BOSCH SIEMENS HAUSGERAETE
55Nihan Doğan142NESTEC; NESTLE
56Sezai Türkmen141SIEMENS
57Güneş Aybay141JUNIPER NETWORKS
58Yeliz Tokgöz140QUALCOMM
59Nadir Büyüktimkin139NEXMED
60Servet Büyüktimkin138NEXMED
61Vahit Atakan137SOLIDIA; UNIV RUTGERS
62İbrahim Haskara136GM GLOBAL TECH
63Mahmut Faruk Akşit134GEN ELECTRIC
64Barış Güner133HALLIBURTON ENERGY
65Ömer H. Dokumacı133IBM
66Bayram Arman133PRAXAIR TECH
67Ali Taha Koç131INTEL
68Rıfat Pamukçu130CELL PATHWAYS; UNIV ARIZONA
69Mehmet İyigün130MICROSOFT
70Osman Polat129PROCTER & GAMBLE
71Zehra Kaymakçalan128ABBOTT; ABBVIE
72Mustafa N. Kaynak126MICRON TECHNOLOGY
73Ant Öztaşkent126GOOGLE
74Doruk Ömer Yener126SAINT GOBAIN
75Volkan Sevindik125CHARTER COMMUNICATIONS
76Kemal Aygün125INTEL
77Muhammed İbrahim Sezan125QUALCOMM; SHARP
78Ali Bayrakdar124SCHAEFFLER TECH
79Eren Kurşun124BANK OF AMERICA; IBM; JPMORGAN
80Esat Yılmaz124ATMEL
81Uygar E. Avcı122INTEL
82Emre Yavuz122ERICSSON
83Bülent Abalı121IBM
84Kemal Uğur121NOKIA
85Hikmet Sarı120PHILIPS
86Emre Barış Aksu118NOKIA
87Fatma Arzum Şimşek-Ege117MICRON TECH; INTEL
88Mehmet Reha Civanlar116VIDYO; AT & T
89Ünal Gazyakan115ZAHNRADFABRIK FRIEDRICHSHAFEN
90Sedat Ölçer115IBM
91Kaan Oğuz113INTEL
92Erkan Baloğlu111KARYOPHARM
93Aykut Bultan111INTERDIGITAL
94Mehmet Sadettin Fidan110KORDSA
95Mustafa Grit108KPSS KAO GMBH; GOLDWELL
96Ruhi Sarıkaya108MICROSOFT
97Dilek Zeynep Hakkani-Tur107MICROSOFT; AT&T
98Arda Aksu106VERIZON
99Mehmet Arık104GEN ELECTRIC
100Ali Özbek104SCHLUMBERGER; WESTERNGECO
100Cenk Ergan104MICROSOFT

NOT: Bu yazının ilk yayınlanma tarihi 10 Ocak 2024 olup, istatistikler 12 Şubat 2024 itibariyle güncellenmiştir.

Mustafa Güney ÇALIŞKAN

Ocak 2024

guneycaliskan@gmail.com


DİPNOTLAR

[i] EPO FAQ Patent statistics, https://www.epo.org/en/service-support/faq/searching-patents/patent-statistics

[ii] IDiyas, https://idiyas.com/top/inventors?page=0&year=0&gender=all&country=tr&patenttype=utility

[iii] List of prolific inventors, https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_prolific_inventors

[iv] Patent families, https://www.epo.org/en/searching-for-patents/helpful-resources/first-time-here/patent-families

AVRUPA BİRLİĞİ GENEL MAHKEMESİ’NDEN ŞEKİL MARKALARI ARASINDA KARIŞTIRILMA İHTİMALİNE İLİŞKİN ÖNEMLİ KARAR: “ASLAN BAŞI” FİGÜRÜ MODA SEKTÖRÜNDE YAYGIN KULLANILAN, ZAYIF BİR MARKADIR


Öz

Avrupa Birliği Genel Mahkemesi (“Genel Mahkeme”), 20 Aralık 2023 tarihli T-564/2 sayılı Pierre Balmain v. Story Time kararı ile, şekil markaları arasındaki benzerliğin ve karıştırılma ihtimalinin değerlendirilmesine ilişkin önemli ilkeler ortaya koydu.

Karar, Pierre Balmain (“Balmain” / “Başvuru Sahibi”) tarafından aşağıda detayları verilen “aslan başı” figürünü içeren şekil marka başvurusuna karşı, Story Time (“Story Time” / “İtiraz Sahibi”) tarafından aynı ve benzer sınıflardaki bir başka “aslan başı” figürü şekil markasına dayanan itirazın EUIPO Temyiz Kurulu tarafından kabulüne karşı itiraza ilişkindir.

Başvuru sahibi, Genel Mahkeme’ye yaptığı itirazda, söz konusu markaların kavramsal olarak aslan başı olması sebebi ile örtüştüğüne itiraz etmemekte, ancak bu kavramsal benzerliğe aşırı önem atfedilmesine karşı çıkmaktadır. Zira, Balmain’e göre aslan figürü, moda sektöründe yaygın kullanılan bir motiftir ve bu nedenle de bu markalardaki aslan başlarının temsilleri arasındaki görsel farklılıklara daha fazla önem vermek gerekmektedir.

Nitekim, Genel Mahkeme de, moda sektöründe yaygın olarak kullanılan aslan figürünü ayırt ediciliği zayıf bir ibare olarak değerlendirmiştir ve EUIPO Temyiz Kurulu’nun itirazın kabulüne ilişkin kararında, markalar arasındaki kavramsal benzerliğe gereğinden fazla önem atfettiğine kanaat getirmiştir. Genel Mahkeme’ye göre, aslan başı moda sektöründe banal ve sıradan bir dekoratif motiftir, tüketiciler moda sektöründe bu figürle sıklıkla karşılaştığından, aslan başı figürünün köken gösterme işlevi zayıflamıştır.   Genel Mahkeme, karara konu olan markaların her ikisinin de aslan başı figürü olması sebebi ile kavramsal olarak aynı bulsa bile, bu olayda kavramsal benzerliğin etkisi çok düşük bulunmuştur.

Kararın detayları aşağıda tarafımızca değerlendirilmektedir.

Taraflar ve Karara Konu Olay

Balmain, 23 Kasım 2017 tarihinde, aşağıdaki şekil markasının, 14 ve 25. sınıflarda tescili için Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (“EUIPO”) nezdinde birlik markası tescili için, aşağıdaki aslan başı şekil ibaresi için başvuruda bulunmuştur.

22 Eylül 2020 tarihinde, Story Time, aynı mal ve hizmet sınıflarını içeren, aşağıdaki aslan başı şekil markasına dayanarak, Balmain’in marka başvurusuna itiraz etmiştir.

18 Kasım 2021 tarihinde, EUIPO İtiraz Dairesi, 14. ve 25. sınıflardaki tüm mallara ilişkin olarak, her iki aslanı birbirine benzer bulmuş ve itirazı kabul etmiştir.  17 Ocak 2022 tarihinde, Balmain, İtiraz Dairesi’nin kararına karşı itirazda bulunmuş ve bu kararın tümüyle iptal edilmesini talep etmiştir.

Temyiz Kurulu aslan başı temsilinin boyutu ve söz konusu markalardaki konumu nedeniyle bu markaların baskın unsurunu oluşturduğunu tespit etmiştir. Dairesel bir arka plan, noktalı bir çizgi veya bir zincir gibi diğer unsurların, kendi görüşüne göre, dekoratif nitelikte olduğunu ve bu markaların yarattığı genel izlenimde daha zayıf bir rol oynadığını belirtmiş ve itirazı haklı bulmuştur. Balmain, Temyiz Kurulu’nun kararına karşı Genel Mahkeme yoluna giderek iptalini talep etmiştir.

Genel Mahkeme Değerlendirmesi

Balmain, Temyiz Kurulu’nun aslan başının söz konusu markalarda baskın ve en ayırt edici unsur olduğu yönündeki bulgularına itiraz etmektedir; zira aslan başı temsilinin, moda sektörünün bir parçası olan 14. ve 25. sınıflardaki mallar açısından özünde sıradan bir dekoratif motif olduğunu ve bu markalardaki diğer dekoratif unsurlardan daha ayırt edici olmayan bir motif olduğunu savunmaktadır. 

Balmain bu iddialarını desteklemek amacıyla başka bir davada, Genel Mahkeme’nin, zincir oluşturan halkalarla çevrili bir aslan başı temsilinin, moda sektöründe 14. ve 26. sınıflarda yer alan çeşitli ‘düğme’ veya ‘takı’ gibi mallar bakımından ayırt edici bir niteliğe sahip olmadığına karar verdiğini belirtmiştir. (5 Şubat 2020 tarihli karar, Zincir oluşturan halkalarla çevrili bir aslan başı temsili, T-331/19, yayımlanmamıştır, EU:T:2020:33, 41. ve 58. paragraflar).  

Genel Mahkeme kararında , belirli bir sektördeki malların hedef tüketicilerinin, söz konusu malların ticari sunumu düzenli olarak belirli türde imgeler veya figüratif unsurlarla karşılaşması yaygınsa ve tüketiciler sonuç olarak bu ibareleri dekoratif işlevde görmeye alışkınsa bu imgeler veya unsurlar, köken gösterme kabiliyetlerini kaybederler ve bu nedenle genellikle söz konusu mallar bakımından zayıf bir ayırt edici niteliğe sahip olurlar.

Moda sektöründe, malların ticari sunumunda veya dekorasyonunda aslanların veya aslan başlarının veya daha genel olarak vahşi, güçlü ve egzotik hayvanların temsillerinin kullanılmasının sıradan veya yaygın bir uygulama olduğu herkes tarafından bilinmesi muhtemel veya genel olarak erişilebilir kaynaklardan öğrenilebilecek bir gerçektir. Bu gerçek, aslan başı temsilinin moda sektöründe ‘düğmeler’, ‘kol düğmeleri’ veya ‘üzerinde aslan başı bulunan mücevherler’ gibi bir giyim aksesuarı için sıradan ve yaygın bir dekoratif motif olduğunu teyit eden 5 Şubat 2020 tarihli, Zincir oluşturan halkalarla çevrili aslan başı temsili (T-331/19, yayınlanmadı, EU:T:2020:33, 33 ila 37. paragraflar) kararında zaten tespit edilmiştir.

Ayrıca Temyiz Kurulu’nun itiraz edilen kararda özü itibariyle tespit ettiğinin aksine tamamen figüratif markalar olan söz konusu markalardaki tüm grafik unsurların, hiçbiri diğerinden ‘daha ayırt edici’ olmadığı için düşük derecede doğal ayırt ediciliğe sahip olduğu gözetilmelidir.

Moda sektöründeki malların ticari sunumunda veya dekorasyonunda banal veya sıradan kullanımı tespit edilmiş olan aslan başı temsiline ek olarak, söz konusu markaların diğer grafik unsurları, yani siyah daire, noktalı çizgi ve zincir veya ip motifi, bu sektörde doğası gereği banal dekoratif motiflerdir.  İlgili ortalama tüketici bunları genellikle kapsadıkları malların ticari menşeine ilişkin göstergeler olarak değil, bu malların dekoratif unsurları olarak değerlendirecektir.  

İlgili malların ticari sunumunda veya dekorasyonunda yaygın olarak bulunan ve sonuç olarak tüketicilerin bu dekoratif işlevde görmeye alışkın oldukları figüratif unsurlar genellikle bu mallar bakımından zayıf bir ayırt edici niteliğe sahip olacaktır.  

Sonuç olarak, ilgili mallar için düşük derecede ayırt ediciliğe sahip bir işaretten oluşan eski bir markanın sahibi, bu işaretin yoğun veya yaygın kullanımı sonucunda gelişmiş bir ayırt edicilik kazandığını göstermedikçe (ki somut olayda böyle bir durum söz konusu değildir), söz konusu marka ilgili mallar açısından düşük derecede ayırt ediciliğe sahip olacaktır. Ayırt ediciliği düşük derecede olan bu markanın sahibi bu marka için aşırı koruma talep edemez çünkü bu korumanın sağlanması durumunda uygulamada kendisine markanın dayandığı yaygın olarak kullanılan kavram üzerinde yarı tekel sağlanması söz konusu olacaktır.

Sonuç olarak bir bütün olarak ele alındığında daha önceki marka, tescil edildiği malların belirli bir teşebbüse ait olduğunu belirlemeye ve bu malları diğer teşebbüslerin mallarından ayırt etmeye yalnızca sınırlı ölçüde hizmet etmektedir. Özellikle moda sektöründeki malların ticari sunumunda veya dekorasyonunda aslanların veya aslan başlarının veya daha genel olarak vahşi hayvanların temsil edilmesinin sıradan ve yaygın bir uygulama olduğu gerçeği ışığında, önceki marka yalnızca düşük derecede ayırt edici özelliğe sahip grafik unsurlardan oluşmaktadır.

Bu nedenle Temyiz Kurulu, önceki markanın kapsadığı mallarla ilgili olarak ortalama bir ayırt edicilik derecesine sahip olduğunu tespit etmekle hata yapmıştır; çünkü bu ayırt edicilik derecesi düşük olarak kabul edilmelidir.

 Sonuç

Şekil markalarının benzerliği ve belirli bir sektörde yaygın kullanılan figüratif unsurların ayırt edici karakterine ilişkin önemli değerlendirmeler içeren bu kararda, Genel Mahkeme bir kez daha önceki markanın ayırt ediciliği ne kadar düşükse, karıştırılma ihtimali de o kadar düşük olacaktır ilkesini yinelemiştir. Ne var ki, kanaatimizce, önceki markanın yalnızca “aslan” figürüne indirgenerek, zayıf bulunması, logodaki ayırt edici detayların ve sonraki marka ile önceki markanın her ikisinin de gri aslan büstlerinden oluşması ve çizgi ve zincir detaylarının göz ardı edilmesi bir nebze iddialı bir karar olmuştur. Bu iki aslan, Türkiye’de karşı karşıya gelse sonuç ne olurdu merak konusu olsa da,  Genel Mahkeme’nin değerlendirmesinde, “aslan başı”, “aslan figürü” veya benzer vahşi veya egzotik hayvanların moda sektöründe sık kullanılması nedeni ile monopolize edilmemesi gerektiği, zira bu hayvan figürlerinin tek başına köken göstermekte değil ancak ilgili ürünü veya markayı dekoratif unsurlarla süslemeyi amaçladığı kanaatine varılmıştır.

Bu itibarla, birbiriyle kavramsal olarak aynı olan iki hayvan figürüne ilişkin markadan, önceki tarihli olanın, kullanım neticesinde çok yüksek bir ayırt ediciliğe ulaşması söz konusu olmadıkça, kavramsal olarak ayniyet teşkil etmelerinin karıştırılma ihtimaline tek başına neden olmayacağı yönünde iddialı argümanlara dayanan bir içtihat daha oluşturulmuştur.

Mine GÜNER

mine.guner@gmail.com

Ocak 2024

Türk Patent ve Marka Kurumu 2024 Yılı Ücret Tebliği’nin Yayımlanmamasının Olası Etkilerine İlişkin Değerlendirmeler

Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) nezdinde gerçekleştirilen işlemlerin bir kısmı için belirli parasal bedellerin ödenmesi öngörülmektedir. Bu bedel “ücret” olarak ifade edilmektedir. Ücret; uygulanacağı yıldan önce TÜRKPATENT tarafından çıkarılan bir Tebliğ ile belirlenen hizmet ücreti, Tebliğ ile belirlenen hizmet ücretleri üzerinden 25.10.1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’na göre tahakkuk ettirilen oranlarda Katma Değer Vergisi (KDV) ve 02.07.1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’na göre belirlenen harçların toplamından oluşmaktadır. Bu şekilde belirlenen ücret, TÜRKPATENT’in Resmî İnternet Sitesi’nde “işlem ücreti” adıyla ilan edilmektedir.

Mutat ücret belirleme usulü, 2024 yılında uygulanacak hizmet ücretlerinin belirlenmesine ilişkin Tebliğ’in henüz yayımlanmamış olması nedeniyle önceki yıllardan farklılaşmış ve uygulamaya ilişkin bir kısım tereddütlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Tebliğ’in, uygulanacağı yıldan önceki yılın sonunda yayımlanmamış olması, marka vekilliği ve patent vekilliği sınavlarının 2023 yılının sonunda gerçekleşmemesinin ardından, son zamanlarda mutat uygulamadan farklılaşan ikinci önemli durum olarak karşımıza çıkmaktadır.

22.12.2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) m.2/2,j hükmüne göre; ücret, SMK kapsamında yer alan hizmetlere ilişkin olarak ilgili mevzuat hükümlerine göre TÜRKPATENT tarafından belirlenen, varsa vergi ve harç dâhil ücreti ifade etmektedir. Anılan hükümle uyumlu şekilde Sınai Mülkiyet Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmelik (Yönetmelik) m.3/1,s hükmüne göre; ücret, Yönetmelik kapsamında yer alan hizmetlere ilişkin olarak ilgili mevzuat hükümlerine göre TÜRKPATENT tarafından belirlenen, varsa vergi ve harç dâhil ücreti ifade etmektedir.

31.12.2022 tarihli ve 32060 (5. Mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanan, 01.01.2023 tarihinde yürürlüğe giren Türk Patent ve Marka Kurumunca 2023 Yılında Uygulanacak Ücret Tarifesine İlişkin Tebliğ (BİK/TÜRKPATENT:2023/1) (2023 Ücret Tebliği) ile 08.07.2023 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe giren 13.07.2023 tarihli ve 32247 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Harçlar Kanunu Genel Tebliği (Seri No:93) Eki’nde yer alan harçlara göre belirlenen ücretler; 2023 yılının son anına kadar TÜRKPATENT’in Resmî İnternet Sitesi’nde yayımlanmış ve işlemlere esas alınmıştır.

2024 yılının başından itibaren TÜRKPATENT’in Resmî İnternet Sitesi’ndeki işlem ücretlerine ilişkin sayfalara erişim sağlanamamakta ve “Sayfa Bulunamadı” uyarısıyla karşılaşılmaktadır. Bu erişim sorununun, 2024 yılında uygulanacak hizmet ücretlerinin belirlenmesine ilişkin Tebliğ’in henüz yayımlanmamış olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir.

2024 yılında TÜRKPATENT nezdinde gerçekleştirilecek işlemlerin hangilerinden ne miktarda harç alınacağı bakımından herhangi bir hukuki boşluk bulunmamaktadır. Gerçekten 01.01.2024 tarihinde yürürlüğe giren, 30.12.2023 tarihli ve 32415 (2. Mükerrer) sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Harçlar Kanunu Genel Tebliği (Seri No:94) ile söz konusu işlemlerden alınacak harçlar %58,46 oranında artırılarak Tebliğ’in Eki’nde belirlenmiştir. Ancak 2024 yılında TÜRKPATENT nezdinde gerçekleştirilecek işlemlerin hangilerinden hizmet ücreti alınacağı, bu ücretlerin ne miktarda olacağı ve hatta işlemlerden ücret alınıp alınamayacağı konusu tartışmalıdır. Bu tartışmaların temelini, 2023 Ücret Tebliği’nin hâlen yürürlükte olup olmadığı sorunu oluşturmaktadır.

2023 Ücret Tebliği’nin içeriğinde, anılan düzenleyici işlemin süreli olduğu sonucuna ulaşmaya elverişli herhangi bir hüküm yoktur. Ne var ki Tebliğ’in başlığında yer alan “2023 Yılında Uygulanacak” ifadesi, Tebliğ’in yürürlükte kalacağı süreye ilişkin tereddüt uyandırabilecek niteliktedir. Bu bağlamda Tebliğ’in süreli bir düzenleme olduğu ve 2023 yılıyla birlikte sona erdiği, 2024 yılında uygulanacak ücret Tebliğ’i yayımlanmadığı için, yeni bir ücret Tebliğ’i yayımlanana kadar, TÜRKPATENT nezdinde yapılacak işlemler için hizmet ücreti ve KDV alınamayacağı, sadece harç alınabileceği yönünde yorumlar yapılabilir. Kanaatimizce, içeriğinde süreli olduğuna ilişkin herhangi bir hüküm bulunmayan Tebliğ’in, yalnız başlığında yer alan ifade nedeniyle süreli olduğu yönünde yapılabilecek yorumlar yerinde olmayacaktır. Zira bir düzenleyici işlem, açıkça süreli olduğu belirtilmedikçe ve bir başka düzenleyici işlemle yürürlükten kaldırılmadıkça hukuk dünyasında varlığını sürdürmeye devam edecektir.

2023 Ücret Tebliği’nin, 2024 Ücret Tebliği yayımlanana kadar yürürlükte kalacağı, 2023 Ücret Tebliği’nde belirtilen işlem ücretlerine, bu ücretler üzerinden tahakkuk ettirilecek KDV ile güncel harçların eklenmesi suretiyle 2024 yılında uygulanacak ücretlerin belirlenmesi gerektiği, sorunun çözümüne ilişkin bir başka yorumdur. 2023 Ücret Tebliği’nin içeriğinde düzenlemenin süreli olduğuna ilişkin hüküm bulunmaması, Tebliğ’lerin ancak kendisinden sonra gelen Tebliğ’de yer alan hükümlerle yürürlükten kaldırılabileceği ve henüz 2023 Ücret Tebliği’ni yürürlükten kaldıran düzenleyici bir işlem olmaması, anılan yorumların hukuki argümanlarını oluşturmaktadır. TÜRKPATENT Elektronik Başvuru Sistemi (EPATS) üzerinden gerçekleştirilen işlemlerde tahakkuk eden ücretler incelendiğinde, TÜRKPATENT’in de belirtilen yorum doğrultusunda işlemleri sürdürdüğü sonucuna ulaşılmaktadır. Kanaatimizce uygulamanın bu yorum çerçevesinde oluşması isabetlidir. Zira bu uygulama; belirsizliği geçici de olsa ortadan kaldırmakta ve SMK ile Yönetmelik’te ücretin ödenmesine sonuç bağlanan hükümlerin uygulanabilirliğini sağlamaktadır. Ancak bu yöntem, hâlihazırda işlemlerin devam etmesi için pratik olsa da bünyesinde başkaca sorunları da barındırmaktadır. Örneğin; 10.01.2024 tarihinde yürürlüğe girecek olan markaların TÜRKPATENT tarafından iptal edilmesine ilişkin işlem süreçleri bakımından, 2023 Ücret Tebliği’nde herhangi bir hizmet ücreti belirlenmediğinden ve bu işlemler için alınacak harç da olmadığından, 2024 Ücret Tebliği’nin, 10.01.2024 tarihine kadar yayımlanmaması durumunda, markaların idari iptaline ilişkin işlemlerin ücret ödenmeksizin yapılması gibi bir sonuç ortaya çıkacaktır. Mevcut uygulamaya ilişkin bir başka sorun ise 2024 Ücret Tebliği’nin yakın zamanda yayımlanacağı ve hizmet ücretlerinin artırılacağı varsayımında, 2024 yılının henüz başındayken nihai işlem maliyetlerinin ikinci kez değişecek olmasıdır. Bu durum işlemlerin tarafları ve vekiller bakımından maliyet planlaması yapmayı güçleştirmektedir.

Sınai mülkiyet haklarının elde edilmesi, sona ermesi, bu haklar üzerinde sair tasarrufta bulunulması bakımından oluşacak maliyetlerin öngörülebilmesi, işlemlerin taraflarının ve vekillerin mali planlamalarını yapabilmesi, ücret ödenmemeye bağlanan sonuçların doğup doğmayacağı konusunda ortaya çıkabilecek olası tereddütlerin engellenmesi bakımından 2024 Ücret Tebliği’nin hızlıca yayımlanması oldukça önemlidir. Yaşanan belirsizliğin ilerleyen yıllarda tekrarlanmaması için yayımlanacak Tebliğ’lere, söz konusu Tebliğ’lerin yürürlükten kaldırılmadığı sürece uygulanmaya devam edeceğine ilişkin açık bir hüküm eklenmesinin de yerinde olacağı değerlendirilmektedir. Temennimiz, tereddütleri giderecek ve hukuki boşluğa mahal vermeyecek bir içerikle, 2024 yılında TÜRKPATENT nezdinde gerçekleştirilen işlemlere ilişkin hizmet ücretlerinin belirleneceği Tebliğ’in bir an önce yürürlüğe girmesi yönündedir.

Osman Umut KARACA

osmanumutkaraca@hotmail.com

Ocak 2024

DR. THALER’A KÖTÜ HABER: BİRLEŞİK KRALLIK TEMYİZ MAHKEMESİ DABUS DAVASINDA YAPAY ZEKANIN BULUŞÇU OLAMAYACAĞI VE BULUŞÇUNUN GERÇEK KİŞİ OLMASI GEREKTİĞİ YÖNÜNDE SON NOKTAYI KOYDU


Davanın Öncesi ve İlk Derece Aşamaları:

Dr. Stephen Thaler (“Dr. Thaler”) tarafından icat edilen ve geliştirilen Dabus adlı yapay zeka sisteminin, buluş sahibi olup olmayacağına ilişkin Birleşik Krallık ilk derece ve yüksek mahkemelerinin kararına en son 21 Kasım 2021’de burada değinmiştik. https://iprgezgini.org/2021/11/17/birlesik-krallik-yuksek-mahkemesinden-dabus-karari-yapay-zeka-bulus-sahibi-olarak-kabul-edilemez/

Yaklaşık iki sene sonra, bu defa, Birleşik Krallık temyiz mahkemesinin (“Temyiz Mahkemesi”) aynı yöndeki kararına değineceğiz. Zira 20 Aralık 2023 günü Temyiz Mahkemesi kararı da yayınlanmış olup, karar yine Dr. Thaler için kötü haberler içeriyor.

Geçmişe gidip, hatırlamak gerekirse şöyle özetleyebiliriz:

Dabus, kapsamındaki iki ayrı nöral ağ sayesinde insan müdahalesi olmadan yeni fikirler üretebilmekte ve de bu fikirleri geliştirebilen bir yapay zekâ sistemidir.  Bu nöral ağlar aracılığıyla Dabus iki önemli buluşun geliştirilmesini sağlamıştır. Bunlardan ilki, mevcut örneklerine kıyasen daha kolay taşınabilir ve de ısı koruması açısından daha verimli olan “Fraktal Konteyner” isimli yemek saklama kabıdır. Diğeri ise “Neural Flame” isimli acil durum uyarı ışığıdır.

Dr. Thaler, bahsi geçen buluşların patent korumasından yararlanması için Avrupa Patent Ofisi de dâhil olmak üzere birçok yetkili otorite nezdinde, buluş sahibi olarak Dabus adlı yapay zekâ sistemini göstererek başvurularda bulunmuştur.  Bu başvuruların yapıldığı ülkeler arasında Birleşik Krallık da vardır ve karar konu patent başvuruları Ekim ve Kasım 2018’de GB18116909.4 ve GB1818161.0 numaraları altında yapılmıştır.

Patent başvuruları kapsamında buluş sahibi olarak Dabus’un gösterilmiş olması birçok tartışmaya yol açmıştır; ancak 21 Eylül 2021 tarihinde Birleşik Krallık Yüksek Mahkemesi, bu tartışmaların gidişatına yön veren kararına imza atmış ve de yapay zekânın buluş sahibi olarak nitelendirilemeyeceğine hükmetmiştir. Yüksek Mahkeme tarafından oy çokluğu ile verilen 21 Eylül 2021 tarihli karar uyarınca, bir yapay zekâ sisteminin buluş sahibi olarak kabul edilmesi mümkün olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesinin bahsi geçen kararı onanmıştır.

 “Patent başvurusunda belirtilen buluş sahibinin bir yapay zeka olduğu durumlarda, Şekli İnceleme Denetçisi buluş sahibi bilgisinin değiştirilmesini talep etmelidir. Bir yapay zekanın buluş sahibi olarak kabul edilmesi mümkün değildir çünkü bu, yasaların gerektirdiği gerçek bir kişiyi karşılamaz. Bu koşulun sağlanmamasının sonucu, başvurunun (1977 tarihli Patent Kanunu’nun) 13(2) bölümü uyarınca geri çekilmiş sayılmasıdır.”

Söz konusu karar temyiz aşamasına taşınmıştır ve Temyiz Mahkemesi Kararı 20 Aralık 2023’te yayınlanmıştır.

BİRLEŞİK KRALLIK TEMYİZ MAHKEMESİ KARARI: YAPAY ZEKÂ BULUŞÇU OLAMAZ!

20 Aralık 2023 tarihinde, Temyiz Mahkemesi, Dr. Thaler’ın itirazlarına ilişkin nihai kararı vermiştir. Temyiz Mahkemesi de Dr. Thaler’ın temyiz başvurusunu oy birliğiyle reddetmiştir.

Söz konusu temyiz başvurusu, 1977 tarihli Patent Kanunu kapsamında yapılan, GB18116909.4 ve GB1818161.0 numaralı iki başvuruyu konu almaktadır. Başvuruların alışılmadık özelliği, ortaya koydukları icatların ve tanımladıkları şeylerin, otonom olarak hareket eden ve çalışan bir makine tarafından üretildiği söylenmesidir. Diğer bir özellik ise temyiz başvurusunda bulunan Dr. Stephen Thaler’ın, söz konusu makinenin sahibi olduğu gerekçesiyle bu başvuruları yapma ve takip etme hakkına sahip olduğunu iddia etmesidir.

Temyiz Mahkemesi, yapay zekâ tarafından üretilen buluşların patent korumasından yararlanıp yararlanmayacağı hususuna değinmeyip; sadece Patent Kanunu’nun patent alma hakkı ve patent sahibi/buluşçu olarak belirtilme hakkını düzenleyen 7 ve 13. maddelerinin nasıl yorumlanacağını ve de bahsi geçen kanun maddelerinin somut olaya nasıl uygulanması gerektiğini incelemiştir. 

Temyiz Mahkemesi’nin kararında üç temel hususa dayalı bir değerlendirilme yer almaktadır. Karar kapsamında, ilk olarak, Patent Kanunu’nda yer alan “buluş sahibi” kavramının anlam ve kapsamı incelenmiştir. Bu itibarla, Temyiz Mahkemesi, bahsi geçen kanunun 7 ve 13. maddelerini yorumlamış, UKIPO kararını tamamen haklı bulmuş ve de buluş sahibinin bir gerçek kişi olması gerektiği sonucuna varmıştır. 1977 Kanunu’na göre buluşçu bir gerçek kişi olmalıdır ve Dabus hiçbir şekilde bir kişi değil, gerçek kişi bile değil ve dahi bir makinedir. Karara konu başvuruların temelini oluşturan varsayımlara göre, teknik ilerlemeleri kendi başına oluşturmuş veya üretmiştir. 1977 tarihli Patent Kanunu’nun 7. maddesi uyarınca da buluşçu olabilecek kişi bellidir ve bu kişilerden biri olmayan biri buluşçu olarak gösterilemez.

Temyiz Mahkemesi, emsal karar niteliğindeki içtihatlara da dayanmış ve de bahsi geçen maddeler kapsamında hak sahipliği konusundaki bir uyuşmazlıkta, buluş sahibinin buluş kavramını ortaya koyan gerçek kişi olduğunu açıklamıştır. Buna ek olarak, patent hakkının bir üçüncü kişiye tanınmasının sadece buluş sahibi aracılığıyla mümkün olabileceği de belirtilmiştir.

Bu itibarla  Temyiz Mahkemesi Dabus’un buluş sahibi sıfatını taşımadığını, Patent Kanunu’nun 7 ve 13. maddelerinin de bu sonucu desteklediğini belirtmiştir.

Temyiz Mahkemesi tarafından incelenen bir diğer husus ise Dr. Thaler’in Dabus tarafından geliştirilen buluşlar üzerinde hak sahibi olup olmadığı sorunudur. Temyiz sürecinde Dr. Thaler  DABUS’un sahibi olması sebebiyle, somut olaydaki buluşlar için başvuruda bulunma ve patent alma hakkına sahip olduğunu iddia etmiştir. Bu iddialar Temyiz Mahkemesi tarafından yine reddedilmiştir. Temyiz Mahkemesi Mahkeme, Patent Kanunu’nun 7. maddesi uyarınca başvuruda bulunma ve patent alma haklarının buluş sahibine tanındığını ve de buluş sahibinin de, yukarıda belirtildiği üzere, bir gerçek kişi olması gerektiğini belirtmiştir. Yüksek Mahkeme ayrıca buluş sahibi olmayan kişilerin de Patent Kanunu madde 7/2(b) ve madde 7/2(c) uyarınca patent koruması için başvuruda bulunabileceğini; ancak Dr. Thaler’in bu maddelerde aranan şartları taşımadığını ortaya koymuştur.

Sonuç

Dr. Thaler,  uzun zamandır dünyanın pek çok ülkesinde, Dabus adına yaptığı başvurularla, yapay zeka sistemlerinin buluş yapabileceğini ve bu tür sistemlerin sahiplerinin bu buluşlar için patent başvurusu yapabileceğini ve bu patentleri alabileceğini kanıtlamaya çalışmaktadır. Bu nedenle, Birleşik Krallık Temyiz Mahkemesi kararına konu vaka da,  Dr.Thaler’ın bir dizi test vakasından biridir. Dr. Thaler henüz herhangi bir yargı çevresinde istediği başarıyı elde edememiştir.  Yapay zeka tarafından yaratılan veya geliştirilen fikri mülkiyet haklarının hak sahipliği konusunda, tartışmalar hala devam ediyor ve yapay zekaya ilişkin son düzenlemeler ışığında devam da edecek gibi gözükmektedir. Ancak iki sene önceki yazımızdan beri, fikri mülkiyet hakkına konu yaratımcıların, “yaratıcısı” sıfatına sahip olma anlamına, hukuk sistemleri hala robotlardan değil insanlıktan yana diyebiliriz. “Robotlar bu mücadeleyi kazanacak mı?” sorusunun cevabını almak için gelişmeleri yaşayarak görmeye devam edeceğiz gibi.

Mine GÜNER

mine.guner@gmail.com

Aralık 2023

Lewis Hamilton vs. Hamilton: Formula 1 Şampiyonu ve Saat Markası Arasındaki Hukuki Çekişme


Lewis Hamilton, yedi kez Formula 1 Dünya Şampiyonu unvanına sahip ve kariyerinde elde ettiği yarış zaferleriyle F1 rekorunu elinde bulunduran bir yarış pilotu olarak tarihe geçmiştir. Ancak, adını Avrupa Birliği (AB) markası olarak tescil ettirme çabaları AB Fikri Mülkiyet Ofisi (“EUIPO”) tarafından, başvuru kapsamında bulunan 14. ve 35. sınıflara dahil bazı mal ve hizmetler bakımından[1] kabul edilmemiştir. EUIPO, Hamilton’un başvurusunun, kısmi ret kararına konu mallar ve hizmetler bakımından daha önce tescil edilmiş bir AB markası olan ‘HAMILTON’ ile karıştırılma olasılığına yol açacağı yönünde karar vermiştir.

1892 yılında Pennsylvania, ABD’de kurulan ve 2007’den beri İsviçreli Swatch Group’un bir parçası olan Hamilton International AG, “Hamilton” markasını Lewis Hamilton’un doğumundan yıllar önce kullandığını iddia etmektedir. Şirket, ‘Demiryolu Hassasiyetinin Saati’ unvanını taşıyan bir tarihçeye sahiptir ve Elvis Presley, Marlene Dietrich ve Will Smith gibi ikonik figürlere saat tedarik etmiştir.

2015 yılında, Sir Lewis Carl Davidson Hamilton MBE’nin fikri mülkiyet haklarını yöneten 44IP Limited şirketi, ‘LEWIS HAMILTON’ markasını çeşitli sınıflarda tescil etmek amacıyla AB markası başvurusu yapmıştır. Başvurunun ilanına karşı Hamilton International AG, önceden EUIPO nezdinde tescil edilmiş ‘HAMILTON’ markasını gerekçe göstererek itirazda bulunmuştur. Hamilton International AG, markalar arasında karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkacağını, kendi markasının AB’de saatler için yüksek ayırt edici karaktere ve üne sahip olduğunu öne sürmüş; buna karşılık 44IP, Lewis Hamilton’ın tanınmış bir Formula 1 sürücüsü olduğu için markalar arasında karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkmayacağını iddia etmiştir.

EUIPO Yayıma İtiraz Birimi, “Lewis Hamilton” ile “Hamilton” markalarının benzer olduğu, başvurunun kapsamında bulunan 14. ve 35. sınıflara dahil bazı mal ve hizmetler bakımından malların/hizmetlerin benzerliği şartının da gerçekleştiği tespitleri çerçevesinde, markalar arasında belirtilen mal ve hizmetler bakımından karıştırılma olasılığının bulunduğu değerlendirmesiyle başvurunun kısmen reddedilmesine karar vermiştir.

Bunun üzerine 44IP Limited, itiraz kısmen kabul edilmesine karşı itiraz etmiş ve itiraz EUIPO Temyiz Kurulunun 17 Ekim 2023 tarihli R 336/2022-1 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Bu bağlantıdan okuyabileceğiniz kararda, Lewis Hamilton tarafından öne sürülen kendi isminin bilinirliği nedeniyle markalar arasında karıştırılma olasılığının ortaya çıkmayacağı yönündeki iddialar ve Temyiz Kurulunun belirtilen iddiaları değerlendirmesi, bu yazının konusunu oluşturmaktadır.

Temyiz Kurulu, Lewis Hamilton’ın ününü şu şekilde özetlemiştir:

Sir Lewis Carl Davidson Hamilton MBE, şu anda Formula 1’de yarışan ve ‘Lewis Hamilton’ veya sadece ‘Hamilton’ adıyla bilinen bir Britanyalı yarış sürücüsüdür. Lewis Hamilton, yedi kez Dünya Şampiyonu unvanını kazanmış ve şu anda en fazla zafere, pole pozisyonuna ve podyum finişleri rekorlarına sahiptir. Yarış motor sporları içinde, Lewis Hamilton’ın tanınmış bir kişi olduğu konusunda şüphe yoktur.

Temyiz Kurulu, kısmi ret kararına konu 14. ve 35. sınıflara dahil bazı mal ve hizmetlerin sadece motor sporlarına ilgi duyan AB halkına değil, genel ve/veya uzmanlaşmış bir halka hitap ettiği kanaatindedir. Kurul, Hamilton’un ünlülüğünü kanıtlamanın en güvenilir yolunun başvuru tarihinden önce AB’nin tüm üye devletlerini kapsayan bir anket olacağını vurgulamıştır.

Ancak, 44IP, Lewis Hamilton’ın tanınırlığına dair yaklaşık 5,500 ile 6,000 sayfa arasında delil sunmayı tercih etmiştir. Temyiz Kurulu, Formula 1 ile en az bağlantısı olan Bulgaristan, Hırvatistan, Estonya, Letonya ve Litvanya’ya odaklanmıştır çünkü bu ülkelerde hiçbir zaman Formula 1 yarışı düzenlenmemiştir. Bu çerçevede, 44IP tarafından sunulan delillerde, 2013 yılında Formula 1’i izleyenlerin istatistiksel verilerinin, söz konusu ülkelerden veriler içermediği belirlenmiştir.

Motor sporlarını takip eden spor fanatiklerine dair bilgiler, Formula 1 dışındaki motor sporlarını kapsamakla birlikte, Bulgaristan, Hırvatistan, Estonya, Letonya ve Litvanya için veri içermemektedir. Yine http://www.lewishamilton.com web sitesinin belirtilen beş AB üye devletinden gelen toplam kullanıcı ziyaretleri, Mayıs 2015 ile Kasım 2017 arasında 1,200 ile 8,200 arasında değişmektedir ve bu söz konusu ülkelerin toplam nüfusunun %0.2’sinden azdır.

Lewis Hamilton’ın Facebook, X ve Instagram profillerinin takipçi sayıları veya ziyaretleri, tüm ilgili ülkeler için veri sağlamadığından güvenilir kabul edilmemiştir. Temyiz Kurulu ayrıca, bu konuda Lionel Messi’nin Facebook profiline 106 milyon takipçisi olduğunu, Lewis Hamilton’ın ise Haziran 2022’de sadece 6 milyon kişi tarafından takip edildiğini belirtmiştir. Bu rakamlar, Lewis Hamilton’ın Formula 1 sürücüsü olarak ünlü olmasına rağmen, daha popüler sporlardan gelen sporculardan daha az ünlü olduğunu göstermektedir.

Lewis Hamilton hakkında yayımlanan kitaplarla ilgili bilgiler, bunların genel halk tarafından yoğun bir şekilde yönlendirilip, satın alındığını veya okunduğunu göstermemektedir. Reklam ve sponsorluk sözleşmelerinin halk tarafından nasıl algılandığı ve genel halka ne ölçüde ulaştığı belirsiz olduğu için bu unsurlar dikkate alınmamıştır.

Genel olarak, Temyiz Kurulu, Lewis Hamilton’ın AB’nin geniş bir kesiminde ünlü bir kişi olarak kabul edildiğine dair yeterli kanıt bulunmadığı sonucuna varmıştır. Bu nedenle, daha önce verilmiş Barbara Becker, Miles Cyrus, Messi kararlarının bu ihtilafta emsal teşkil etmesi mümkün görülmemiştir.

Temyiz Kurulu, Lewis Hamilton’ın AB genelinde ünlü olması durumunda bile, markaların karıştırılma ihtimalinin olabileceğini belirtmiştir. Temyiz Kurulu’nun bu kanaati, 414IP tarafından sunulan; gazetelerin Lewis Hamilton’a sadece “Hamilton” olarak atıfta bulunduğunu gösteren kanıtlara dayanmaktadır. Lewis Hamilton’ın sadece “Hamilton” terimiyle AB genelinde ünlü kişi statüsüne sahip olması, halkın her iki ticaret markasının da aynı işletme veya ekonomik olarak bağlantılı işletmeler tarafından onaylandığı izlenimine kapılmasına neden olabilecektir.

Temyiz Kurulunun markalar arasındaki karıştırılma ihtimaline ilişkin değerlendirmesi ise şu şekildedir:

Öncelikle ilgili işaretlerin görsel, işitsel ve kavramsal benzerliklerini değerlendiren karşılaştırmada, genel izlenimin belirgin ve baskın bileşenleri göz önünde bulundurarak yapılması gerektiğinin altı çizilmiştir.

Temyiz Kurulu itiraz sahibinin Hamilton markasının özgün ve ayırt edici vasfı yüksek bulunduğunu belirtmiş, markaların benzerlik değerlendirmesinde ise önceki tarihli itiraz gerekçesi markanın  ‘Hamilton’ ibaresini içerdiğini, başvurusu yapılan marka “Lewis” ve “Hamilton” ibarelerinden oluşsa da  ‘Hamilton’ ibaresinin başvurusu yapılan markada bağımsız bir rol oynağını tespit etmiştir. Ayrıca Temyiz Kurulu, Lewis Hamilton adına sunulan haberlere ilişkin delillerde de kendisinin “Hamilton” olarak anıldığını dikkate alarak markalar arasında ortalama seviyedeki tüketici nezdinde, yazının başında detaylıca belirtilmiş Sınıf 14’teki ürünler (takı; saatler; bilezik saatler; kıymetli metallerden yapılmış sanat eserleri) ve Sınıf 35’teki hizmetler (bu ürünlerin perakende ve toptan satışa sunum hizmetleri) açısından karıştırılma ihtimalinin bulunduğu yönünde karar vermiştir.

Bu ihtilaf, ünlü kişilerin adlarını marka olarak tescil ettirirken karşılaşacakları olası itirazlar halinde yapılacak karıştırılma olasılığı değerlendirmesinde, ilgili kişinin ününün tüm AB genelinde kanıtlanması gerektiğini, ayrıca bir üye devletin halkının algısının diğer üye devletlere genellenemeyeceğini vurgulamaktadır. Bu durum, benzer hukuki çatışmalarda ilerleyen süreçlerde hem ünlü bireylerin hem de marka başvuruları yapan kuruluşların dikkate alması gereken temel prensipleri vurguladığından kanaatimizce önemli bir emsal karar niteliğindedir.

Nihan ÖZKOÇAK

avnihanozkocak@gmail.com

Aralık 2023


Dipnot:

[1] Kısmi ret kararının konusu mal ve hizmetler aşağıda sayılmıştır:
Class 14: Precious metals and their alloys; jewellery; precious stones; clocks; wrist watches; horological and chronometric instruments; coins; trinkets; key rings and fobs; works of art in precious metals; trophies, medals and awards in precious metals; parts, fittings and accessories for all the aforesaid.

Class 35: Retail services, mail order services and wholesaling services connected with the sale of precious metals and their alloys, jewellery, cuff links, clocks, wrist watches, watch straps, presentation cases for watches, stopwatches, horological and chronometric instruments, coins, trinkets, key rings and fobs, works of art in precious metals, boxes of precious metal, busts and figurines of precious metal, trophies, badges, medals and awards in precious metals; providing information , commentary, blogs, websites and webpages relating to any of the aforesaid; information , advice and assistance relating to all the aforesaid; including (but not limited to ) all the aforesaid services provided online, and /or provided for use with an/or by way of the internet, the world wide web and/or via communication, telephone, mobile telephones and/or wireless communication networks.

ÜNİTER PATENT SİSTEMİ’NDEKİ GELİŞMELER


Son yılların en çok konuşulan patent konularından biri olan Üniter Patent Sistemi’nin yasal temelleri 2012 ve 2013 yıllarında yürürlüğe giren 1257/2012 ve 1260/2012 sayılı Avrupa Birliği (AB) Tüzükleri ile atılmıştı. Uzun yıllar süren çalışmalar ve tartışmalardan sonra artık yeni sistemin uygulama aşamasında bulunuyoruz. Yurt içinde ve yurt dışında daha önce kapsamlı hazırlık ve bilgilendirme çalışmaları yapılan ve 01.03.2023’te başlayıp 31.05.2023’te sona eren geçiş süreci sonrasında nihayet 01.06.2023 itibariyle yürürlüğe giren Üniter Patent (UP) sistemiyle ilgili bu yazımda, süreçteki gelişmeler ve uygulamanın ne şekilde yürütüldüğü konusunda genel bir değerlendirme sunmak istedim.

Avrupa Patent Sözleşmesi’nin imzalandığı 10 Ekim 1973’ten bu yana geçen 50 yıllık süreçte Avrupa Patent (EP) sistemindeki en önemli gelişme kabul edilen Üniter Patent sistemi, patent sahiplerine, şu anda sistemin geçerli olduğu 17 AB ülkesinde tek bir başvuru ile patent koruması, daha az maliyetli ve hızlı işleyiş, Üniter Patent Mahkemesi (UPC) kanalıyla hukuki kesinlik ve yeknesaklık ile daha güvenilir bir sistem vadediyor.

01.06.2023’te UP’nin yürürlüğe girmesinin ardından 06.12.2023 tarihine kadar Avrupa Patent Ofisi’ne 15.441 UP talebi ulaşmış olup bunların 15.063 adedi onaylanmış görünüyor. İlk talepler 3 aylık geçiş sürecinde, Mayıs 2023 sonuna kadar iletilen ön taleplerden oluşmakta olup, alınan yaklaşık 800 talebin yaklaşık 600’ü Avrupa Patent Ofisi (EPO) tarafından onaylanan Üniter Patentler olarak Haziran ayının ikinci yarısında Avrupa Patent Bülteni’nde yayımlanmıştır.

Üniter Patent ile ilgili güncel sayıların takibi ve artan talebin görülmesiyle yeni sistemi özendirmek adına EPO, UP göstergelerine ilişkin tabloların paylaşıldığı bir sayfa oluşturmuştur. Söz konusu istatistik tabloları EPO tarafından günlük olarak güncellenmektedir. İlgili sayfada alınan UP talebi sayısı; değerlendirme aşamasında olan, onaylanan ve reddedilen taleplerin sayısı; hangi ülkelerden taleplerin geldiği; gelen taleplerin Uluslararası Patent Sınıflandırması (IPC)’na göre hangi teknik sınıfa dahil olduğuna dair bilgiler yer alıyor. Bunun yanı sıra UP talebi için seçilen dillerin oranı ve UP için şimdilik zorunlu olan ikinci bir dilde iletilen tarifname çevirileri için tercih edilen AB dillerine ait veriler de sayfada paylaşılıyor. Bu bilgilere en yeni eklenen veri ise aylık olarak güncellenecek olan en çok UP talebinde bulunan ilk 25 firmanın listesidir. Söz konusu bilgilere https://www.epo.org/en/about-us/statistics/statistics-centre#/unitary-patent bağlantısından ulaşabilirsiniz.

Bu bilgilendirmenin ardından EPO’nun yayınladığı üniter etki taleplerine ilişkin istatistiklerdeki verilere bakabiliriz.


Öncelikle gelen talep sayılarına bakıldığında Mayıs 2023 sonuna kadar alınan toplu ön taleplerin ardından aynı yılın Haziran ve Temmuz aylarında hızlı bir artış gerçekleştiği görülmektedir. Takip eden aylar da göz önünde bulundurulduğunda EPO’ya aylık yaklaşık 2500 UP talebi yapıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca onaylanan UP talepleri değerlendirildiğinde 15.441 UP talebinin 15.063 adedinin onaylanmış olması kabul sayısının yüksek olduğunu göstermektedir. Bunlara ilaveten, EPO’nun kayıt sistemi üzerinden UP taleplerinin geliş tarihi ve onaylanma tarihleri sayfada net olarak görüntülenebilmektedir. UP talepleri incelendiğinde, genel olarak EPO’ya ulaşan taleplerin 7 ila 10 gün içinde onaylandığı görülmektedir. Yani sistem yürürlüğe girerken vadedilen hızlı ve kısa sürede sonuçlanan başvuru sürecinin işlediği anlaşılmaktadır. Bunun nedenlerinden birisi, gelen taleplerin EPO’da, UP için özel olarak oluşturulan ekip tarafından hızlıca işleme alınıp değerlendirilmesidir.

Üniter etki talep eden ülkelere bakıldığında en yoğun talebin AB üyesi ülkelerden geldiği; ikinci sırada ABD’nin yer aldığı ve ABD’yi takiben Çin, Güney Kore, Japonya’nın önü çektiği Asya ülkelerinin de üçüncü sırada yer aldığı görülmektedir. Türkiye’ye baktığımızda ise ülkemizden EPO’ya iletilen 24 adet UP talebi olduğu tespit edilmiştir. Aşağıda yer alan tabloda ise en çok UP talep eden firmalar görülmektedir. İlk sırada Almanya merkezli SIEMENS AG, ikinci sırada ABD’den JOHNSON & JOHNSON ve üçüncü sırada ise İsveç’ten L M ERICSSON AB yer almaktadır. İlk üçü takip eden diğer firmalar arasında Qualcomm, Inc., Samsung Group, Volvo AB, Huawei Technologies Co. Ltd., Loreal SA, Royal Philips, Philip Morris International, Tata Group gibi firmalar bulunmaktadır.


IPC sınıfına göre hangi alanlarda en çok üniter etki talep edildiğine bakarsak önde gelenin % 11.4’lük oran ile tıbbi teknolojiler sektörü olduğunu görüyoruz. Bunu % 6’lık oran ile inşaat mühendisliği alanı ve % 5.5’lik oran ile ulaşım sektörünün takip ettiği görülüyor. Ayrıca ölçüm sistemleri, elektrikli araçlar & elektrik enerjisi, bilgisayar teknolojileri ve ilaç sektörü de en çok tercih eden diğer alanlar olarak görünüyor.

Bu verilerin yanı sıra EPO’nun yayınladığı istatistiklerde prosedürel süreçle ilgili olan dil konusuna da değinmekte fayda var. UP talebinin resmi EP dillerinden birinde yani İngilizce, Almanca veya Fransızca olarak yapılması gerekmektedir. Yani prosedür dili bu dillerden biri olmalıdır. Buna ek olarak talebin iletimiyle birlikte veya UP talebinin yapılmasından itibaren 1 aylık süre içinde tarifnamenin, başvuru sürecinde kullanılan prosedür dili dışındaki bir dile çevirisinin de EPO’ya sunulması gerekmektedir. İletilen bu çevirinin hukuki bir geçerliliği bulunmamakta, çeviri sadece bilgi amaçlı istenmektedir. İkinci bir dilde çevirinin sunulması zorunluluğu şu anda 6 yıl olarak belirlenen geçici bir süre için geçerlidir. Eğer gerekli görülürse, bu süre 6 yıl daha uzatılabilecektir. Çeviri iletiminde dikkat edilmesi ve uyulması gereken 2 husus bulunmaktadır: Birincisi, prosedür dili Almanca veya Fransızca ise tarifnamenin İngilizce’ye çevirisinin iletilmesi; ikincisi, prosedür dili İngilizce ise tarifnamenin AB üyesi ülke dillerinden herhangi birine çevirisinin iletilmesi gereklilikleridir.

Bahsedilen gerekliliklerin uygulamaya nasıl yansıdığına, EPO verilerine göre en çok tercih edilen başvuru prosedür dilinin % 79.9 oranı ile İngilizce olduğu görülmektedir. İkinci tercih edilen dil % 20.9 ile Almanca olurken, Fransızca % 6.2 oranında prosedür dili olarak tercih edilmiştir. Çeviri iletimi için ikinci bir dilde çeviri iletimi zorunluluğuna istinaden en çok tercih edilen ikinci çeviri dilinin ise UP’ye üye olmayan İspanya’ya ait olduğu görülüyor. İkinci çeviri dili olarak İspanyolca’yı; İngilizce, Almanca, Fransızca ve İtalyanca takip ediyor. Bunların aynı zamanda UP öncesinde EP geçerlilikleri için en çok tercih edilen ülkelerin dilleri olduğu görülmektedir. İspanyolca’nın çeviri dili olarak ilk sırada yer alması ise, İspanya’nın UP’ye üye olmaması nedeniyle patent koruması için bu ülkede ayrıca EP geçerlilik yapılmasının gerekmesi ve Londra Sözleşmesi’ne taraf olmamasından kaynaklı EP geçerliliği esnasında tarifname çevirisi iletiminin gerekmesinden kaynaklanmaktadır.

Kısa süreli uygulama ve yukarıda yer verdiğim veriler ışığında sisteme ilişkin değerlendirmemi aşağıda sunmak istiyorum:

UP sistemine talep giderek artmakta ve en çok talep AB ülkeleri ve ABD’den gelmektedir. Hızla gelişen ileri teknoloji alanındaki firmalar için çok sayıda ülkede, geniş bir pazara ulaşım, kolay, hızlı ve ekonomik bir prosedür sağlaması ve global görünürlük açısından sağladığı yararlar nedeniyle UP tercih edilmektedir. Yine de sistemin yeni olması nedeniyle çekincelerin devam ettiği de gözlemlenmektedir. Hukuki olarak ulusal mahkemeler yerine UPC’nin yetki alanında olmak ve çıkacak olumsuz bir kararın tüm pazarı kaybetmek anlamına gelmesi bazı firmalar için soru işaretleri oluşturmaktadır. Buna ek olarak, gerçekten korumaya ihtiyaç duyulan ülke sayısının az olması durumunda maliyetin aslında azalmaması ve ülkelerde patent hakkından vazgeçmenin ülke bazlı olamaması da sisteme yönelik çekinceler arasında yer almaktadır. UPC’de görülen davaların sayısının artması ve bunların sonuçları çerçevesinde içtihadın gelişmesi neticesinde ve ikinci dilde çeviri iletimi zorunluluğunun kalkmasıyla, dünya genelinde ve ülkemizde UP taleplerinin daha da artacağını şimdiden öngörmek kanaatimce mümkündür.

Mürvet ÇALIK CANYURT

Aralık 2023

murvetcalik@hotmail.com

ON İKİNCİ KALKINMA PLANI – FİKRİ MÜLKİYET HAKLARI ÇERÇEVESİNDE İNCELEME


2024-2028 tarihlerini kapsayan On İkinci Kalkınma Planı, 31 Ekim 2023 tarihinde TBMM tarafından kabul edildi ve 1 Kasım 2023 tarihli Resmî Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Okurlarımız On İkinci Kalkınma Planı’nı bu bağlantıdan görebilir. Planın bizleri ilgilendiren kısmı ise, tahmin edeceğiniz üzere Fikri Mülkiyet Hakları ile ilgili olan kısmıdır. Bu sebeple, yazıda On İkinci Kalkınma Planı’nı bu çerçevede inceleyecek ve genel hatları ile bilgi vermeye çalışacağım.

Kalkınma planları, 1963’ten beri devlet tarafından hazırlanarak ekonomi, sağlık, eğitim, ulaşım, sosyal güvenlik vs. gibi birçok konuda gelişmeyi, kalkınmayı hedefleyen ve kamuda uygulanacak siyaseti belirleyen planlardır. Bu yıl da olduğu gibi, genelde beşer yıllık periyodlar için hazırlanır.

2024-2028’i kapsayan On İkinci Kalkınma Planı’nın vizyonu “Türkiye Yüzyılında çevreye duyarlı, afetlere dayanıklı, ileri teknolojiye dayalı yüksek katma değer üreten, geliri adil paylaşan, istikrarlı, güçlü ve müreffeh bir Türkiye” olarak belirtilmiştir. Amacı ise “Milletimizin temel değerlerini ve beklentilerini esas alarak ekonomik ve sosyal kalkınmayı sağlamak suretiyle ülkemizin uluslararası konumunun yükseltilmesi ve refahın artırılması”dır.

Planın hedefi ve politikaları ise;

  1. İstikrarlı Büyüme, Güçlü Ekonomi
  2. Yeşil ve Dijital Dönüşümle Rekabetçi Üretim
  3. Nitelikli İnsan, Güçlü Aile, Sağlıklı Toplum
  4. Afetlere Dirençli Yaşam Alanları, Sürdürülebilir Çevre
  5. Adaleti Esas Alan Demokratik İyi Yönetim

olmak üzere beş ana eksenden oluşturulmuş ve Fikri Mülkiyet Haklarına “Yeşil ve Dijital Dönüşümle Rekabetçi Üretim” bölümünde yer verilmiştir. Yeşil ve dijital dönüşümün gerçekleştirilmesiyle ekonomide rekabetçilik ve verimlilik artışının nasıl sağlanabileceğine dair politikalar sunulmuştur. Bu politikaların Fikri Mülkiyet ile ilgili kısmı ise şu şekilde hazırlanmıştır:

Fikri Mülkiyet Hakları Politikaları

“Fikri mülkiyet hakları alanında yenilikçi fikir ortamının geliştirilmesi, hak sahiplerinin haklarının yurt içinde ve yurt dışında etkin şekilde korunması, uygulanacak desteklerle yenilikçiliğe ve katma değerli küresel marka oluşturulmasına imkân sağlanması ve hak ihlallerine karşı etkin mücadele edilmesi” temel amaç olarak belirtilmiştir.

Politika ve Tedbirler ise aşağıdaki maddeler halinde açıklanmıştır:

– Toplumda fikri mülkiyet bilincinin artırılması ve yayılması sağlanacak, hedef odaklı eğitim ve bilinçlendirme faaliyetleri yapılacaktır.

– Fikri mülkiyet hakları alanında farkındalığın artırılması için kamuoyuna, kullanıcılara ve hak sahiplerine yönelik eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları yapılacaktır.

– Fikri Mülkiyet Akademisi Sınai Mülkiyet Hakları Eğitim Merkezi ve Telif Hakları Eğitim Merkezi tarafından çeşitli seviyelerde sertifikalı eğitim programları hazırlanarak devreye alınacaktır.

– Fikir ve sanat eserlerine ilişkin davalara katkı sağlamak amacıyla öncelikli olarak ihtisas mahkemesinde görev yapacak hâkim ve savcılar olmak üzere yargı sürecindeki tüm paydaşlara yönelik eğitim faaliyetleri düzenlenecektir.

– Telif haklarıyla ilgili akademik çalışmalar teşvik edilecek ve TTO’lara yönelik eğitim faaliyetleri düzenlenecektir.

– Çocuklarda ve gençlerde telif hakları bilincinin oluşturulması için ilköğretim ve ortaöğretim müfredatına telif haklarına yönelik içerik eklenecektir.

– Çocukların erken yaşlarda yenilikçi düşünme becerilerini geliştirmeye yönelik çizgi film ve eğitici içerikli bilgisayar oyunları geliştirilecektir.

– Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okul ve kurumlarda görev yapan idareci ve öğretmenlerin fikri mülkiyet bilgi düzeyini artırmaya yönelik faaliyetler gerçekleştirilecektir.

– Mühendislik ve temel bilimler alanında öğrenim gören öğrencilerin patent araştırması konusunda bilgi ve becerilerini artırmaya yönelik faaliyetler gerçekleştirilecektir.

– Üniversite öğrencilerinin fikri mülkiyet alanında staj yapmaları teşvik edilecektir.

– Teknoloji Geliştirme Bölgeleri, Ar-Ge Merkezleri ve Tasarım Merkezlerine yönelik tematik sınai mülkiyet eğitim programları yürütülecektir.

– Telif hakları alanında akademik tez veri tabanı oluşturulacaktır.

– Bitki ıslahçı hakları korumasında yapılan iş ve işlemlerde etkinliğin artırılması ve kamuoyunda farkındalık yaratılması için paydaşlara yönelik eğitim faaliyetleri düzenlenecektir.

– Telif haklarında toplu hak yönetim sisteminin geliştirilmesi ve ülke genelinde adil ve yaygın bir lisanslama sistemi oluşturulmasıyla telif gelirlerinin artırılması sağlanacaktır.

– Meslek birliklerinin profesyonel yönetim ve insan kaynakları dâhil olmak üzere kurumsal kapasitelerinin artırılması amacıyla meslek birliği zorunlu organ üyeleri ile personeline yönelik periyodik eğitimler verilecektir.

 – Ülke genelinde yaygın bir lisanslama sistemi kurulabilmesi için toplu hak yönetimi ve meslek birlikleri konusunda kamuoyu bilinçlendirme faaliyetleri yürütülecektir.

– Meslek birliği işlemlerinin daha etkin ve hızlı yürütülmesi amacıyla meslek birliklerinin dijital altyapısının güçlendirilmesine yönelik çalışmalar yapılacaktır.

– Ülkemizin fikri mülkiyet varlıklarının ekonomik değere dönüşümü hızlandırılacak, sektörel temelde ekonomik değer ölçümü yapılacaktır.

– Telif haklarına dayalı endüstrilerin ve alt sektörlerin ülke ekonomisine katkısının ölçümü için temel ekonomik göstergeler ve istihdama katkının ölçülmesine yönelik çalışmalar yürütülecek, düzenli aralıklarla kamuoyuyla paylaşılacaktır.

– Ülkemizde telif gelirlerine ve telif ödemelerine ilişkin sağlıklı veri elde edilmesine yönelik mevcut durum analizi yapılacaktır.

-Telif haklarına dayalı yenilikçi endüstrilerde başarılı ülke örnekleri incelenecektir.

– Sınai mülkiyet haklarından elde edilen gelirin ölçülmesine yönelik çalışmalar gerçekleştirilecektir.

– Fikri mülkiyet varlıklarının değerlemesine ilişkin hizmet kapasitesi artırılacaktır.

– Sanayicilerin ve yatırımcıların fikri mülkiyet sahipleriyle etkileşimi artırılacaktır.

– Ticarileşme potansiyeli yüksek patentlerin ulusal ve uluslararası düzeyde tanıtımına yönelik faaliyetler gerçekleştirilecektir.

– Patentlerin ticarileşme sürecinde kullanılmak üzere pazar araştırması araçları geliştirilecektir.

– Fikri mülkiyet varlıklarıyla ilgili devir, lisans, teminat, rehin gibi hukuki işlemlerle ilgili süreçler sadeleştirilerek bu işlemlerin yaygınlaştırılması sağlanacaktır.

– Ülkemizin ihracat potansiyeli yüksek coğrafi işaretli ürünleri için uluslararası markalaşma stratejileri geliştirilecektir.

– Sahtecilik ve korsanla mücadele edilmesine yönelik mekanizmalar oluşturulacaktır.

– Sahtecilik ve korsanlıkla mücadele stratejisi oluşturulması ile kayıt dışılığın ve ekonomik kaybın sayısal olarak ölçülmesi sağlanacaktır.

– Mevzuat ve uygulamalar teknolojik gelişmeler ve ihtiyaçlar doğrultusunda geliştirilecektir.

– Bitki ıslahçı hakları sisteminin etkinliği artırılacak ve ülkemiz ıslah çeşitlerinin uluslararası alana çıkarılması sağlanacaktır.

– Bitki ıslahçı haklarına ilişkin kurumsal yapı geliştirilecek, personel ve hizmet kalitesi artırılacaktır.

– Bitki ıslahçı hakları alanında faaliyet gösteren uluslararası kuruluşlarla işbirliği geliştirilecektir.

– Fikri mülkiyet haklarına yönelik destekleme sistemi yeniden yapılandırılacaktır.

– Sanayi kuruluşlarının sınai mülkiyet çıktılarının artırılması için destek ve stratejilerin oluşturulması sağlanacaktır.

– Patent desteklerinin değerlendirilmesi ve güncel gereksinimlere göre yenilenmesi sağlanacaktır.

– TÜBİTAK 1702 programı kapsamındaki desteklerin geliştirilmesi sağlanacaktır.

– Standarda esas patent süreçlerinin desteklenmesi sağlanacaktır.

– Telif haklarına dayalı kültür endüstrileri ile toplu hak yönetim kuruluşlarının kurumsal kapasitelerinin geliştirilmesine yönelik özel destek programları oluşturulacaktır.

– Fikri mülkiyet varlıklarının değerlemesine ve ticarileştirilmesine yönelik devlet yardımları gözden geçirilecek, kullanımı yaygınlaştırılacaktır.

– Türkçe ibareli markaların uluslararası düzeyde markalaşması teşvik edilecektir.

– Fikri mülkiyet alanında her düzeyde nitelikli insan kaynağının geliştirilmesi sağlanacaktır.

– Fikri ve Sınai Haklar İhtisas Mahkemelerinin personel kapasitesi ve kalitesi geliştirilecektir.

– Fikri mülkiyet hukuku alanında akademik çalışmaların artırılması sağlanacaktır.

– Akademik atama ve yükselme kriterlerinde sınai mülkiyetin kullanılmasına ilişkin mevcut uygulamanın değerlendirilerek güncellenmesi sağlanacaktır.

– Üniversitelerde ve TTO’larda fikri mülkiyet hakları alanında çalışanların sayısını ve niteliğini artırmaya yönelik destekler sağlanacaktır.

– Gümrük personelinin fikri mülkiyet haklarının korunmasına yönelik farkındalığı ve yetkinliği artırılacaktır.

– Fikri mülkiyet alanında çalışan bilirkişiler ve arabulucular ile patent ve marka vekillerinin bilgi ve tecrübelerini artırmaya yönelik faaliyetler gerçekleştirilecektir.

– Ülkemizde yerleşik gerçek ve tüzel kişilere uluslararası düzeyde hizmet sunacak fikri mülkiyet profesyoneli ve Avrupa Patent Vekili sayısını artırmaya yönelik çalışmalar yürütülecektir.

– Kurumsal kapasite geliştirilecek ve işbirliği platformları oluşturulacaktır.

– Fikri ve Sınai Haklar İhtisas Mahkemelerinin yaygınlaştırılması konusunda ihtiyaç analizi yapılacaktır.

– İhtisas mahkemelerindeki hâkim ve savcıların görevlerindeki sürekliliğin sağlanması ve yargılama sürelerinin azaltılmasına yönelik çalışmalar yürütülecektir.

– Fikri mülkiyet uyuşmazlıklarının çözümünde arabuluculuk ve tahkim uygulamaları yaygınlaştırılacaktır.

– Sınai mülkiyete ilişkin veri, istatistik ve içeriklerin raporlanması ve paylaşımı sağlanacaktır.

– Sınai mülkiyet tescil süreçleri, yapay zekâ teknolojileri kullanılarak hızlandırılacak, karar kalitesi artırılacak ve başarılı uluslararası uygulamalar ülkemize uyarlanacaktır.

– Telif hukukuna dair bölge adliye mahkemeleri ile fikri ve sınai haklar ihtisas mahkemeleri kararlarının erişime açılmasına yönelik çalışmalar yürütülecektir.

– Yeşil ve dijital dönüşüm alanında geliştirilecek yerli ve milli teknolojilerin uluslararası düzeyde etkin korunması ve ticarileşmesi sağlanacaktır.

– Yeşil ve dijital dönüşüm alanında patent verilerine dayalı teknoloji eğilim raporları hazırlanarak araştırmacıların ve girişimcilerin kullanımına sunulacaktır.

– Yeşil ve dijital dönüşüm alanındaki patent başvurularına yönelik “hızlı inceleme süreçleri” geliştirilecektir.

– Yeşil ve dijital dönüşüm alanında faaliyet gösteren girişimlerin fikri mülkiyet yönetim kapasiteleri artırılacaktır.

– Bilgisayar uygulamalı buluşlarla ilgili bilişim sektörüne yönelik bilgilendirme ve farkındalık faaliyetleri yürütülecektir.

– Yeşil ve dijital dönüşüm alanında geliştirilen teknolojilerin etkin takibi için akademisyen ve araştırmacılara yönelik Otomatik Patent Takip Sistemi geliştirilecektir

Fikri Mülkiyet Hakları Hedefleri

Yukarıda bahsedilen politikaların uygulanması doğrultusunda ise, bu beş yıllık süredeki hedefler ise aşağıdaki tabloda belirtilmiştir:


Tablo incelendiğinde, yeşil ve dijital dönüşümle ilgili tescilli ve geçerli patent sayılarının 2023 yılı tahminlerinde geçtiğimiz yıla göre yaklaşık 1,19  oranında artacağının öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Aynı oranda 2028 yılına doğru hesaplama yapıldığında ise bu sayının yaklaşık 7160 olması gerekirdi. Lakin 10.000 gibi bir hedef belirlendiği görülmektedir. Aynı şekilde Türkiye orijinli uluslararası patent başvuru sayısının geçtiğimiz yıla oranla hesaplama yapıldığında yaklaşık 2250 olması gerekirdi, lakin iki katından fazla bir hedef ile 5000 olarak belirlendiği görülmektedir. Belirlenen strateji ve planlar uygulandığında, tabii gelişen teknolojiyi de göz önünde bulundurarak, patent sayılarındaki artış oranının fazla olacağı yönündeki görüş anlaşılabilirdir. Ancak Avrupa Birliği’nde tescilli coğrafi işaret sayısı ile meslek birliklerinin telif geliri hedef sayılarında ise tam tersi bir tablo görülmektedir. Coğrafi işaret sayısı bir önceki yıla göre 2 katı artış gösterirken, aynı oranda bu sayısının 2028 yılında 512 olması gerekirdi. Aynı şekilde telif geliri de geçilen yılın oranından hesaplandığında yaklaşık 12.428 olması gerekirdi.

Sonuç

En nihayetinde belirlenen politikalar tek tek incelendiğinde, hepsinin uygulanması durumunda ülkenin gelişmesine katkı sağlayacağı aşikardır. Ne kadar uygulanabilir olduğunu ise sanıyorum hep birlikte bu beş yıl içinde yaşayarak göreceğiz.

Sinem GÖZÜBÜYÜK

sinem_yavas@hotmail.com

Kasım 2023

Avrupa Komisyonu 2023 Türkiye Raporu: Fikri Mülkiyet Hukukuna İlişkin Tespitler


1999 yılında aday ülke statüsü tanınan Türkiye ile Avrupa Birliği (“AB“) arasında, Ekim 2005’ten bu yana katılım müzakereleri yürütülmektedir. Katılım müzakereleri çerçevesinde aralarında fikri mülkiyet hukukunun da bulunduğu 16 fasıl açılmış ve 1 fasıl geçici olarak kapatılmıştır. Bununla birlikte katılım müzakereleri 2018 yılından bu yana duraklama sürecindedir.

Avrupa Komisyonu (“Komisyon“), aday ülkeler ile potansiyel aday ülkeler için her yıl ülke raporları yayımlamaktadır. Bu kapsamda ülkemiz için hazırlanan 25. rapor olan 2023 Türkiye Raporu (“Rapor“) 8 Kasım 2023 tarihinde yayımlanmıştır[1]. Bu yazıda, okuyuculara Türkiye’de fikri mülkiyet hukukunun durumuna ilişkin Komisyon’un tespitleri aktarılacaktır.

Rapor’da yer verilen tespitler telif hakları ve bağlantı haklar, sınai mülkiyet hakları ve hakların icrası olmak üzere üç ana başlık altında incelenmektedir. AB nezdinde, hem kitapları, filmleri, bilgisayar programlarını veya (radyo-televizyon) yayınlarını koruyan telif hakları ve bağlantılı haklar, hem de patent, marka, tasarım, biyo-teknolojik buluşlar veya ilaçları koruyan sınai mülkiyet hakları ile bu hakların icrasına ilişkin mevzuat çeşitli tüzük[2] ve direktifler[3] ile uyumlaştırılmıştır.

Komisyon, Türkiye’nin AB mevzuatı ile uyumluluk açısından iyi bir noktada bulunduğunu ve fakat bir önceki yılda yapılan tavsiyeler[4] üzerine hiçbir ilerleme kaydedilmediğini[5] ifade etmektedir. Komisyon’a göre Türkiye’nin üzerinde eğilmesini gerektiren başlıca sorunlar mevzuattaki bir kısım tutarsızlıkların yanı sıra adli süreçler başta olmak üzere uygulama ve icraya ilişkin sorunlardır.

Telif hakları ve bağlantı haklara ilişkin olarak, Türkiye’nin, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda (“FSEK“) yaptığı değişiklik ile teknolojik önlemlerin etkisiz kılınmasına karşı yasal korumayı, bilgisayar programlarına ek olarak eserleri, icraları, fonogramları, yapımları ve yayınları kapsayacak şekilde genişlettiği vurgulanmıştır[6].

Özellikle teknolojik gelişmeler ışığında, FSEK’in telif hakları ve bağlantı haklara ilişkin yeterli koruma sağlayacak şekilde bütünüyle modernizasyonun henüz gerçekleştirilmediğinin altı çizilmiştir. Komisyon’a göre toplu hak yönetimi, meslek birliklerine ilişkin özerklik ve denetim eksikliği ile meslek birliklerinin yönetiminde yabancı hak sahiplerine karşı ayrımcılık yapılması gibi sistematik sorunlar süregelmektedir.

Komisyon ayrıca şahsi kopyalama harçlarının adil dağıtımı, lisanslama zorlukları, çevrimiçi eğitim istisnalarına ilişkin belirsizler, temsil hakkı sorunları, telif hakkı korumasında olan materyallerin çevrimiçi platformlar ve tanınmış e-ticaret siteleri aracılığıyla izinsiz kullanımı gibi bir dizi sorunun çözüme kavuşturulmayı beklediğinin altını çizmektedir. Bu noktada mevzuatımızın Dijital Tek Markette Telif ve Bağlantılı Haklar Direktifi’ne[7] uyumu henüz sağlanmamıştır.

Sınai mülkiyet haklarına ilişkin olarak, Türk Patent ve Marka Kurumu’nun idari kapasitesini güçlendirme ve hizmetlerini dijitalleştirme çalışmalarının devam ettiği ifade edilmiştir. Komisyon’a göre marka hukukunda “kötü niyet” kavramının kesin bir tanımının bulunmaması, kötü niyetli markalara ilişkin hükümsüzlük prosedürünü etkisiz hale getirmektedir. Markalara ilişkin iptal, itiraz ve hükümsüzlük prosedürlerinin pahalı olduğu ve uzun sürdüğünün altı çizilmiştir. Ülkemizde patentlere ilişkin Ek Koruma Sertifikası’na[8] yönelik bir düzenleme bulunmamaktadır.

Komisyon’un üzerinde durduğu bir diğer husus, farmasötik ve zirai kimyasal ürünler için ruhsat alma sürecinde üretilen ve açıklanmayan test ve diğer verilerin korunmasına yönelik etkin bir sistemin yokluğudur. Komisyon’a göre Türkiye’de 2005 yılından bu yana bir veri koruma rejimi olsa da, bu rejimin kapsamı sınırlıdır ve biyolojik ürünler ile kombinasyon ürünlerini kapsamamaktadır. Ayrıca öngörülen koruma süresi de sınırlıdır. Mevzuatımızda veri koruma rejiminde süre patent süresi ile ilişkilendirildiğinden, patent süresinin sona ermesi akabinde veri koruması da otomatik olarak kaybedilmektedir.

Rapor’da en çok üzerinde durulan konu fikri ve sınai mülkiyet haklarının icrasıdır. Komisyon’a göre ceza mahkemeleri mevzuatta daha yüksek cezaların varlığına rağmen ticari ölçekteki hak ihlallerine ilişkin nadiren caydırıcı para cezalarına hükmetmektedir. Hak sahipleri, istinaf ve temyiz mahkemeleri de dahil olmak üzere yargı süreçlerinin verimsiz olduğu yönünde görüş bildirmektedir. Hak sahipleri, ihtiyati tedbir kararları ile maddi tazminat taleplerinin karara bağlanmasında zorluklar ve tutarsızlıklarla karşılaşmakta, taklit malların depolanması ve imhasında mali yükler de dahil çeşitli problemler yaşamakta ve bilirkişi görüşlerinin aşırı kullanıldığından yakınmaktadırlar.

Hak sahipleri tarafından sunulan güçlü kanıtlara rağmen, çok az sayıda arama ve el koyma kararı verilmekte ve çok az sayıda taklit mal ele geçirilmektedir. Cumhuriyet savcılarının ve hakimlerin iddiaların ispatı için hak sahiplerinden makul olmayan ek kanıtlar talep ettiği ifade edilmektedir. İhtiyati tedbir kararlarının alınması oldukça güçtür ve yargı makamları tarafından verilen cezaların caydırıcılık seviyesi düşüktür. Başta polisler ve hakimler olmak üzere, icra makamlarının fikri ve sınai mülkiyet haklarının ihlallerine yönelik alınan aksiyonların etkinliğini arttırmaları gerekmektedir.

Komisyon, Türkiye’de son yıllarda fikri ve sınai haklar mahkemelerinin sayısının azaldığını, bu durumun mahkeme kararlarının kalitesi ve tutarlığını olumsuz yönde etkilediğini bildirmektedir. Fiziksel pazar yerlerinde taklitle mücadeleye yönelik eylemler yetersiz kalmaktadır. 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile uygulama yönetmeliği, uyar-kaldır (notice and take-down) prosedürüne ilişkin yeni hükümler getirerek fikri ve sınai mülkiyet haklarının ihlaline ilişkin şikayetlerde elektronik ticaret hizmet sağlayıcıları ile aracı hizmet sağlayıcılarının sorumluluğuna açıklık getirmiştir. Bununla birlikte tanınmış elektronik ticaret pazar yerlerinde taklit malların satışında artış yaşandığını vurgulayan Komisyon, Türkiye’nin hak ihlallerini önlemek amacıyla uyar-kaldır prosedürlerini uygulamasının önemli olacağını vurgulamaktadır.

El koyma amaçlı gümrük başvuruları 2021 yılında 2.431 iken, bu sayı 2022 yılında 2.637 olmuştur. Bununla birlikte Türkiye, taklit mallarla mücadele etmek için, AB’ye giren taklit mal sayısı bakımından ikinci büyük kaynak ülke olmasına neden olan transit ve ihracat mallarına yönelik gümrük uygulamalarını iyileştirmelidir[9]. Türkiye’den gelen ve AB sınırlarında gümrük makamları tarafından el konulan malların sayısı artmıştır. Taklit mallar, gıda ve alkollü içeceklerden araçlara, araç aksesuarlarına ve yedek parçalara kadar geniş bir ürün yelpazesini ilgilendirmektedir. Türkiye’de yürürlükte bulunan gümrük mevzuatı, AB müktesebatı ile tam olarak uyumlu değildir.

Komisyon’a göre taklit ve korsan faaliyetlerin kamu sağlığı, tüketici güvenliği, hukukun üstünlüğü, işgücü piyasasına yönelik yarattığı tehditler ile fikri ve sınai mülkiyet haklarının yoğun olduğu sektörlerin yarattığı ekonomik faydalar konusunda kamu kurumları tarafından organize edilen farkındalık kampanyaları sınırlıdır. Fikri ve sınai mülkiyet haklarının icrası ile Türkiye’den AB’ye taklit mal ticaretine ilişkin akışın durdurulması için daha güçlü bir siyasi kararlılığa ihtiyaç vardır.

Komisyon, yukarıda ayrıntılarına yer verilen tespitlerle bağlantılı olarak, Türkiye’nin önümüzdeki süreçte özellikle

  • Taklit ve korsan malların internet üzerinden satışı da dahil, fikri ve sınai mülkiyet haklarının ihlalleriyle etkin bir şekilde mücadele etmek için icraya yönelik tedbirlerin iyileştirilmesi, fikri ve sınai haklar mahkemelerinde uzmanlık düzeyinin arttırılması ile arama ve el koyma kararlarının alınmasındaki prosedürel zorlukların giderilmesi,
  • Özellikle hızlandırılmış ve basitleştirilmiş imha prosedürlerine ilişkin fikri ve sınai mülkiyet hakkı sahipleriyle işbirliğinin geliştirilmesi,
  • Sistematik eksikliklerin analizini kolaylaştırmak amacıyla, özellikle adli süreçlere ilişkin doğru istatistiki verilerin toplanmasının ve işlenmesinin sağlanması

hususları üzerinde yoğunlaşmasını tavsiye etmektedir.

Rapor’da yer alan tespitler, Türkiye’nin mevzuat uyumu noktasında iyi bir noktada bulunduğu ve fakat hakların icrasının zayıf kaldığı çıkarımına dayanmaktadır. Ülkemizin Çin’den sonra AB’ye giren taklit mal sayısı bakımından ikinci büyük kaynak ülke olması da Komisyon’un hak icrasında görülen eksikliklere her yıl geniş bir yer ayırmasına neden olmaktadır. Ayrıca bir önceki rapora göre ilerleme kaydedilmediği belirtildiğinden, Rapor’da yer alan tavsiyeler 2022 yılındaki tavsiyeler ile aynıdır.

2022 raporunda yer verilen tespitler ile 2023 Rapor’unda yer alan tespitler arasında bir kısım farklılıklar göze çarpmaktadır. Geçen yıl Kovid-19 salgınının etkileri üzerinde de durulmuşken, bu yıl Kovid-19’dan hiç söz edilmemektedir. Bu atfın çıkartılmasıyla Komisyon’un salgının fikri ve sınai haklar üzerindeki etkilerinin tamamen veya çok büyük oranda ortadan kalktığı kanaatinde olduğu çıkarımı yapılabilir.

2022 yılındaki tanınmış markalara ilişkin hukuki belirsizliğin devam ettiği tespiti, bu yıl yerini kötü niyete ilişkin tanımın olmamasına bırakmıştır. Buna göre tanınmış markalara ilişkin başvuruların hukuki durumuna ilişkin belirsizlikler sona mı ermiştir? Öte yandan Komisyon’un kötü niyet kavramına ilişkin kesin bir tanım eksikliği ile ne kastettiği belirsizdir. Zira 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nda olduğu gibi, AB Marka Tüzüğü’nde de kötü niyete ilişkin bir tanıma yer verilmemiştir. Kaldı ki hukukumuzda iyi niyetin esas olması ve kötü niyetin somut olaydaki durum ve şartlara göre değerlendirilmesi gerekliliği karşısında kanuni bir tanım çok daha farklı zorluklar yaratabilecektir. Her halükarda kötü niyet içtihat yolu ile sınırlarının netleştirilmesi gereken bir kavramdır.

Bir önceki raporda yer alan kamuoyunda taklitçilik ve korsancılığın meşrulaştırılmasının bunların küçük suçlar olduğuna dair köklü inançtan kaynaklandığı ve fakat bu suçların çoğunlukla örgütlü suç şebekeleri tarafından işlendiğine yönelik tespit 2023 Rapor’unda yer almamıştır. Kaldı ki 2022 tarihli raporda yer alan özellikle ilk tespitin hangi bilimsel veriye dayandığı belirsizdir. Son olarak Rapor’da 10 Ocak 2024 itibariyle marka iptaline ilişkin yetkinin Türk Patent ve Marka Kurumu’na geçecek olmasına ve bu durumun ortaya çıkaracağı sonuçlara hiç değinilmemiştir. Komisyon’un bu konuya 2024 yılında yayımlanacak raporda değinmesi beklenebilir.

Diğer pek çok fasıla nazaran ülkemiz fikri mülkiyet hukuku faslında önemli bir aşama kaydetmiştir. Komisyon’un özellikle hak icrasına yönelik tavsiyelerinin hayata geçirilmesi, Türkiye’nin önümüzdeki süreçte fikri mülkiyet hukuku faslını kapatmaya bir adım daha yaklaşmasını sağlayacaktır.

İbrahim Barış SAYAR

sayari@tcd.ie

Mustafa Çağatay AKBAŞ

mustafacgty@gmail.com

Kasım 2023


DİPNOTLAR

[1] https://neighbourhood-enlargement.ec.europa.eu/turkiye-report-2023_en

[2] Örn. Marka Tüzüğü: Regulation 2017/1001 of 14 June 2017 on the European Union trade mark.

[3] Örn. Bilgisayar Programlarının Korunması Direktifi: Directive 2009/24/EC of 23 April 2009 on the legal protection of computer programs.

[4] 2022 Türkiye Raporu: https://www.ab.gov.tr/ilerleme-raporlari_46224.html 

[5] 2022 Türkiye Raporu’nda “sınırlı ilerleme” kaydedildiği belirtilmiştir.

[6] Rapor’da sözü edilen değişiklik, 25 Aralık 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan, 7346 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi ile FSEK’in 72. maddesinde yapılan düzenlemedir. FSEK md. 72 hükmü şu şekildedir:

Teknolojik önlemleri etkisiz kılma:

Madde 72: Bu Kanunda yer alan hakların korunması amacıyla eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların kullanımının kontrolünü sağlamak üzere erişim kontrolü veya şifreleme gibi koruma yöntemi ya da çoğaltım kontrol mekanizması uygulamalarıyla sağlanan etkili teknolojik önlemleri etkisiz kılmaya yönelik;

a) Ürün ve araçları imal veya ithal eden, dağıtan, satan, kiraya veren veya ticari amaçla elinde bulunduranlar,

b) Ürün ve araçların reklam, pazarlama, tasarım veya uygulama hizmetlerini sunanlar,

altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

[7] Directive 2019/790 of 17 April 2019 on copyright and related rights in the Digital Single Market and amending Directives 96/9/EC and 2001/29/EC.

[8] Ek Koruma Sertifikası (Supplementary Protection Certificate), AB hukukunda mevcut sui generis bir fikri mülkiyet hakkıdır. Bu hak, AB nezdinde düzenleyici makamlar tarafından ruhsatlandırılan belirli farmasötik ve bitki koruma ürünleri için uygulanmakta ve patent koruma kapsamını uzatan ve farmasötik ve bitki koruma ürünlerinin ruhsat alma sürecindeki zorunlu test ve klinik deneyler nedeniyle ortaya çıkan patent süresi korumasına ilişkin kaybın telefi edilmesini amaçlamaktadır. Daha geniş bilgi için bkz.: https://single-market-economy.ec.europa.eu/industry/strategy/intellectual-property/patent-protection-eu/supplementary-protection-certificates-pharmaceutical-and-plant-protection-products_en

[9] Ayrıca bkz.: 2021 yılında Fikri Mülkiyet Haklarının AB’de İcrasına İlişkin Rapor, Aralık 2022. https://taxation-customs.ec.europa.eu/news/eu-enforcement-ip-rights-joint-report-european-commission-2022-12-16_en

Marka İdari İptalinde Madrid Protokolü Tescilleri Bakımından Marka Sahibine Bildirim Endişesi ve Yönetmelik Mükerrer 23. Madde Çerçevesinde Çözüm


Giriş

Türk Patent ve Marka Kurumu (Kurum), uzun süredir merakla beklenen İdari İptal müessesesinin uygulaması hakkındaki Yönetmelik Taslağını 20 Ekim 2023 tarihinde kamuoyuyla paylaştı ve görüşlerini bildirmeleri için ilgililere 3 Kasım 2023 tarihinde sona eren süre limiti verdi.

10 Ocak 2017 tarihinde yürürlüğe giren Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 26. ve 192. maddeleri, tescilli markaların iptali yetkisini Kanunun yürürlüğe giriş tarihinden 7 yıl sonra başlayacak şekilde Kurum’a veriyordu. Öncesinde (ve yetki Kurum’a geçene dek) münhasıran Mahkemelere ait olan bu yetkinin, kısaca İdari İptal olarak anılan bir düzenlemeyle Kurum’a geçecek olması, uygulamanın ne şekilde gerçekleşeceği ve süreçlerin belirlenmesi hakkında büyük merak uyandırmıştı. Kurum’un 10 Ocak 2017 tarihinden 20 Ekim 2023 tarihine dek geçen yaklaşık 6 yıl 10 aylık süre boyunca konu hakkında hiçbir resmi açıklamama yapmaması, düşündürücü olduğu kadar, merakı da endişeye çevirmiştir. Hükmün yürürlüğe girişine sadece 2,5 ay kala kamuya sunulan ve hakkında önceden paydaşlarla herhangi bir görüş alışverişi/tartışma yapılmamış Yönetmelik Taslağına görüş sunulması için ilgililere yalnızca 15 günlük süre verilmesi de, belirsizlikler yönünden merak ve endişeyi artırmıştır. 


Sorun ve Madrid Protokolü Uygulama Yönetmeliği Mükerrer 23. Madde Bağlamında Çözümü

Yönetmelik Taslağına ilişkin olarak ortaya çıkan soru işaretlerinden birisi; Madrid Protokolü yoluyla Türkiye’ye yapılan ve dolayısıyla Kurum sicilinde kayıtlı marka vekili bulunmayan uluslararası marka tescillerine yönelik olarak iptal talebinde bulunulması halinde, bu iptal taleplerinin marka sahibine ne şekilde bildirileceğine ilişkindir. Şöyle ki, markasını Türkiye’de Madrid Protokolü yoluyla, yetkili bir Türk marka vekilinin aracılığı olmaksızın tescil ettiren marka sahiplerinin, markaları hakkındaki iptal taleplerinden haberdar olmamaları halinde, savunmalarını yapmaları mümkün olmayacaktır ve bu da savunma hakkının ihlali anlamına gelecektir. 

Bu yazı, belirtilen soruyu, Madrid Protokolü Yönetmeliği hükümleri eşliğinde yanıtlamaya ve endişeleri bir ölçüde ortadan kaldırmaya yöneliktir.

https://www.wipo.int/wipolex/en/text/588448 bağlantısından erişilebilecek Madrid Protokolü Uygulama Yönetmeliği’nin mükerrer 23. maddesi (Rule 23bis) “Belirlenmiş Akit Taraf Ofislerinin Uluslararası Büro Aracılığıyla Gönderilen Bildirimleri” başlığını taşımaktadır. (Madrid Protokolü Uygulama Yönetmeliğinin güncel halinin Kurum tarafından yayımlanmış resmi bir çevirisi bulunmadığından, bu yazıda yapılacak çevirilerin yazara ait olduğunun ve resmi bir niteliğinin bulunmadığının altının çizilmesi de yerinde olacaktır.)

Yönetmelik’in mükerrer 23. maddesinin İngilizce metninin aşağıda görülmesi mümkündür:


Mükerrer 23. maddenin birinci paragrafı “Bu Yönetmelik Kapsamında Düzenlenmemiş Bildirimler” başlığını taşımaktadır ve içeriği kabaca aşağıdaki şekildedir: “Belirlenmiş bir akit tarafın kanunu, bir uluslararası tescille ilgili bir bildirimin Ofisçe (ilgili akit tarafın marka tescilinden sorumlu Ofisince [y.n.]), doğrudan marka sahibine bildirimine imkan vermiyorsa, ilgili Ofis, Uluslararası Büro’dan (WIPO Uluslararası Bürosu’ndan [y.n.]) söz konusu bildirimi, kendi adına (ilgili ofis adına [y.n.]) marka sahibine iletmesini talep edebilir.”

Madrid Protokolü Uygulama Kılavuzunun 1156. paragrafında ise, Yönetmelik mükerrer 23. madde aşağıdaki şekilde, marka iptali talebinin varlığı örneğiyle açıklanmıştır:

“Belirlenmiş bir akit taraf Ofisi, marka sahibi veya vekiline, Uluslararası Büro aracılığıyla Yönetmelik’te yer alan yükümlülüklerinin dışında kalan bildirimleri gönderebilir. Bu tip durumlar, söz konusu ülkede adresi veya yerel vekili bulunmayan marka sahiplerine, ilgili ülke Ofisinin doğrudan bildirim yapmasına ilgili ülke mevzuatının izin vermemesi halleridir. Bu tip bir bildirim, örneğin, marka sahibini, markasına karşı ilgili ülkede iptal talebinin yapıldığı yönünde bilgilendirmek ve marka sahibine haklarını savunması için bir süre limiti vermek yönünde olabilir.”


Mükerrer 23. maddenin ikinci ve üçüncü paragrafları, birinci paragraf kapsamında yapılacak bildirimlerin şeklini ve marka sahibine iletimini düzenlemektedir. Buna göre, Ofislerce mükerrer 23. madde uyarınca yapılacak bildirimin formatı Uluslararası Büro tarafından oluşturulacaktır. Bu format çerçevesinde yapılacak bildirimler ilgili Ofisçe, Uluslararası Büro’ya gönderilecek, Uluslararası Büro aldığı bildirimleri esasa ve içeriğe yönelik bir inceleme yapmaksızın ve Uluslararası Sicil’de herhangi bir kayıt gerçekleştirmeksizin marka sahibine bildirecektir.

Madrid Protokolü Uygulama Yönetmeliğinin mükerrer 23. maddesi oldukça açık biçimde, Protokol yoluyla Türkiye’ye yönlendirilmiş ve sonrasında Kurum tarafından tescil edilmiş markalara karşı idari iptal işlemlerinin başlatılması halinde, Kurum tarafından marka sahibine veya vekiline WIPO Uluslararası Bürosu aracılığıyla bildirim yapılmasına imkan vermektedir. Dolayısıyla, idari iptal müessesesinin beklendiği gibi 10 Ocak 2024 tarihinde uygulama girmesi halinde, Madrid Protokolü yoluyla Türkiye’de tescil edilmiş markalara karşı başlatılan iptal süreçlerinin marka sahibine bildiriminde kullanılabilecek yöntem Madrid Sisteminin yapısında mevcuttur, yeni bir yöntem arayışına veya tartışmasına girilmesi gereksizdir ve bunların sonucu olarak marka sahibine savunma hakkı tanınamamasına yönelik endişeler yersizdir. Elbette ki, bu endişelerin yersiz olmasının ön şartı, Kurum’un Madrid Protokolü yoluyla Türkiye’de tescil edilmiş markalara karşı başlatılan iptal süreçlerinin marka sahibine bildirimi için Madrid Protokolü Uygulama Yönetmeliğinin mükerrer 23. maddesinde belirtilen bildirim yöntemini kullanmasıdır. Eğer bu yöntem kullanılacaksa, bu hususun Kurum tarafından, vakit kaybedilmeksizin paydaşlara da bildirilmesi kanaatimizce yerinde olacaktır, bu yolla idari iptal müessesesine yönelik mevcut endişe ve belirsizliklerden birisi ortadan kaldırılmış olacaktır.

Tüm bunlara ilaveten, mükerrer 23. madde, Kurum tarafından halihazırda, gene Protokol kapsamında tanımlanmamış bir prosedür olan Yayıma İtirazlara Karşı Görüş Sunulması amacına yönelik olarak kullanılmaktadır, dolayısıyla belirtilen hüküm çerçevesinde kurulmuş yöntem Kurum’un yabancı olduğu bir bildirim şekli değildir. Türkiye’ye başvurusu Madrid Protokolü yoluyla yapılmış ve Kurum sicilinde kayıtlı bir marka vekili bulunmayan uluslararası marka başvurularının yayımına karşı itiraz edilmesi halinde, Kurum bu itirazları, mükerrer 23. maddede tanımlanan yöntemi kullanarak WIPO Uluslararası Bürosu aracılığıyla uluslararası markanın sahibine bildirmekte ve itiraza karşı görüş sunulmasını talep etmektedir.

Sonuç

Madrid Protokolü Uygulama Yönetmeliğinin mükerrer 23. maddesinin varlığı, bu maddede tanımlanmış yöntemin Kurum tarafından kullanılması halinde, yazı boyunca açıklanmış nedenlerle idari iptal müessesesine yönelik mevcut endişelerden birisini ortadan kaldıracaktır.

Bu çerçevede, kanaatimizce idari iptale yönelik tartışmaların eksenini Kurum’un iptal taleplerinin esasına yönelik incelemesine ve iptalin sicile kaydı süreçlerine kaydırmak, bu inceleme ve kaydın daha sağlıklı biçimde yapılmasına yönelik iletişim kanallarını oluşturmak daha yerinde olacaktır.

Tüm bu hususlara ilaveten; 10 Ocak 2017 tarihinden bu yana yaklaşık 6 yıl 10 aylık süre geçmiş ve idari iptal müessesesinin yürürlüğe girişine yaklaşık 2 ay kalmışken, uygulamanın yürürlüğe girişinin ertelenmesinin halen tartışılıyor ve hatta öneriliyor olması kanaatimizce hiç yerinde değildir. Yaklaşık 7 yıl boyunca yapılmayanların, uygulamanın yürürlüğe girişinin 1 yıl süreyle ertelenmesi halinde gerçekleşeceğini ummak, kanaatimizce iyimser bir beklenti olmanın ötesine geçmeyecektir. Eğer ki, uygulamanın yürürlüğe girişi ertelenirse –ki bu SMK’da değişiklik gerektirmektedir-, sonraki tartışmaların idari iptal müessesesinin hiç yürürlüğe girmemesi yönünde olacağını tahmin etmek için de müneccim olmaya gerek bulunmamaktadır.

Önder Erol ÜNSAL

Kasım 2023

unsalonderol@gmail.com

Cumhuriyetin 100. Yılında 100 Türk Patenti

İnsanların yaşamına, faaliyetine egemen olan kuvvet, yaratma ve icat yeteneğidir.[1]

Mustafa Kemal ATATÜRK

Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutladığımız bu günlerde geleceğe bir hatıra bırakmak ve ülkemiz insanının bitmek bilmeyen bir çaba ve özveriyle yüz yıldır ortaya koyduğu buluşlar arasından 100 tanesini geçmişten günümüze bir seçkide derlemek istedim.

Bu listeyi yapmak için kaynakları tararken karşılaştığım buluşlarda şunu fark ettim ki insanımızın sınırsız bir merak ve gelişim arzusu var. Yeter ki potansiyelimizin farkında olalım ve organize bir şekilde çok çalışalım.

Cumhuriyetin ilk yıllarında yaygın buluş konularının ısınma sistemleri, temizlik gereçleri, cam, tütün, kâğıt ve şeker ile ilgili makine ve teçhizat ile tarım makineleri olduğu görülüyor.  Zaman içinde bazı alanlarda veya belli bir zaman diliminde dünyada ilgili tekniğe yön verdiğimiz de olmuş, ancak kabul etmemiz gerekir ki bir inovasyon toplumu olma yolunda kat etmemiz gereken çok mesafe var, zira toplumun geneline yayılmış bir bilinç düzeyi henüz yok. Ancak listeyi incelerken göreceğiniz üzere bu hedefi gerçekleştirememiz için bir neden yok.

Patentlerle ilgili basında yer alan haberlerde genellikle ilginç buluşlara odaklanılıyor. Bu bir bakıma okuyucunun ilgisini arttırmak için iyi niyetli bir yaklaşım olsa da, buluşlarımızla ilgili salt bu tür haberlerin yapılması zamanla insanların mucitlerimizin yaptığı buluşları “zihni sinir” seviyesinde görüp hafife almasına yol açıyor. Oysaki aşağıdaki listede de göreceğiniz üzere ülkemizde gelişmiş ülkelerle yarışan çok sayıda buluşumuz var.

Listeyi oluştururken Türkiye’de gerçekleştirilen ve patent belgesi almış buluşlar arasından seçim yapmaya çalıştım. Bu bakımdan listede bulunan patentler ilgili mucidin en iyi/önemli icadı olmayabilir. Seçim kriterleri arasında Türkiye’de başvuru yapılmış olması, yurtdışında patent belgesi alınmış olması, haberlere konu olması, tarihi değeri olması, ileri teknoloji ile ilgili olması vb. çok çeşitli kıstasları dikkate almaya çalıştım. Mümkün olduğunca farklı alanlardan, farklı zaman dilimlerinden ve farklı mucitlerden seçmeye özen gösterdim. Ancak umarım okuyucularımız da takdir ederler ki, 150.000’in üzerinde Türk patent, ihtira beratı ve faydalı model arasından 100 adet buluş seçmek gerçekten çok zor. Atilla Hülagü, Tacettin Hiçyılmaz, Necip Akar, Nuri Demirağ, Vecihi Hürkuş, Nuri Killigil, Hamit Demirtaş, Emin Bozoğlu, Mennan Aksoy gibi daha pek çok mucidimiz var ancak ya patent başvurusu yapmadıklarından ya da patentlerine erişemediğim için bu listede kendilerine yer veremedim. Yine değerli çalışmalarını yurtdışında gerçekleştirip yalnızca yurtdışında patent almış çok sayıda önemli mucidimiz de bu listede yok. Bu nedenle ismi geçmeyen tüm mucitlerimizden şimdiden özür diliyorum. Kaldı ki bu bir en iyi 100 listesi değil, sizi Türkiye Cumhuriyetinde zamanda bir yolculuğa çıkarmak için hazırlanmış bir liste. Daha fazla sözü uzatmadan sizleri kronolojik olarak listelenmiş buluşlarımızla baş başa bırakıyorum.

Nice yüzyıllara!


Başvuru Tarihi: 10.06.1931

İhtira Berat No.: 1498

Buluş Sahibi: Sabri Halil

Nebatatın hulâsalarını ve şibih kalevilerini tohum ve çekirdeklerin ve hayvani nesiçlerin yağlarını çıkarmağa mahsus cihaz.

Bu cihaz nebatatın tıbbi hulâsalarını ve şibih kalevilerinin istihsaline yarar. Tütünün şibih kalevisi çıkarıldıktan sonra bakiye üzerine reçine ve rezinol gibi kokulu maddeleri iade edilmek suretiyle aynı zamanda nikotinsiz tütün imaline yarar. Yağlı nebatat ve hayvani nesiçlerden yağların tefrikinde muvaffakiyetle istimal edilir.


Başvuru Tarihi: 24.09.1931

İhtira Berat No.: 1317

Buluş Sahibi: Ahmet Agâh Bey

Soba ve sair vesaiti teshiniye bacalarında harici rüzgår tesirlerine rağmen tehit ve muntazam çekiş teminine mahsus baca şapkası tertibatı

Bu ihtiranın mevzuu şiddetli, hafif hava cereyanlarında bacanın muntazam çekişini temindir. A borusunun üzerine e aralığı ile raptedilmiş bir B mahrutu ile haricine müttehidülmerkez raptolunan bir K mahrutu nakısı ve dört adet S lavhasından mürekkeptir. Mahrutun kaidesi bir satıhla mesturdurki çıkacak gazların bu satha çarparak sakin havada üzerinden çıkmakla N aralığını teshin ve dairen çekiş intizamını temin eder. Mezkûr lavhaların sakin havada vazifesi yoktur. Ancak rüzgârlı havalarda cereyan mahrutun alt kısmına doğru duman ve gazları alt kaidesinden çıkarır. Mahrutu nakısın alt kaidesi borunun üzerinden aşağıda bulundurulmakla muhtelif rüzgârların çekişini ihlal etmemesine hizmet edilmiştir.


Başvuru Tarihi: 17.07.1932

İhtira Berat No.: 1414

Buluş Sahibi: Muallim Necmi (Erkek Lisesi, Ankara)

Seyyar otomatik sigara satış makinası.

Makina seyyar otomatik sigara satış makinası olup on kuruş bronz para mahalli mahsusuna atılınca makina kendiliğinden bir sekizlik sigara ile iki kuruş küsuratı ön taraftaki çanağına atar. Diğer nevi sigaraları da satabilmesi için ayni esası tekrar etmek lazımdır. Makina aksamı bir gramofon makinasına ilave edilen bazı müteferri parçalardan ibarettir.


Başvuru Tarihi: 07.12.1932

İhtira Berat No.: 1468

Buluş Sahibi: Salahattin Sami

Otomatik diş fırçası.

Otomatik (Sami) diş fırçası hali hazırda istimal edilmekte olan adi fırçalara sıhhi ve fenni noktai nazardan tevakkuf eder. Adi diş fırçaları vazife esnasında ileri geri seyrederken diş etlerini tahrip ettiği hibi yalnız diş üzerlerindeki kirleri temizleyip bunları kısmen tazyik ile diş aralarını imla etmektedir. Ayni zamanda fırçaların telleri dibine teraküm eden kirlerin tathiri müşkülatla olmaktadır. Dişçilikte: diş çürümesi evvela diş aralarından başlar. Bu da diş aralarının mikroplanmasile olur. Otomatik fırça diş etlerini tahrip etmeksizin dişlerin aralarını dahi sıhhi bir şekilde temizleyüz diş aralarının mikroplanmasına, dolayısile çürümesine maydan vermez. Fırça raptiyeleri birbirlerinden mesafeli ve seyyar olduklarından fırçaların sıhhi şekilde tathiri dahi temin edilir.


Başvuru Tarihi: 23.11.1944

İhtira Beratı No: 4029

Buluş Sahibi: Fikret Kaftan (Kaftanoğlu)

Görçek foto makinası ve aynalı kondansatör

Görçek foto makinası – 1 No. lu resimdeki kabinenin D aynasının arkasına Görçek makinası tesbit edilir. Bu makinanın 500, 1000 adet film alacak muayyen ebadda şasısı vardır. Makinanın kurucu düğmesine basıldığı zaman içerisindeki hususi tertibat opturatörü kurar, şasıdan film yuvasına bir film düşürür ve kabinenin lâmbasını yakar. Fotoğrafını çekecek şahıs aynanın karşısında pozunu alıp çekici düğmeye basınca fotoğrafı çekilir, lâmba söner, ve çekilmiş film de depoya düşer. Aynalı Kondansatör – 3 No. lu resimde görüldüğü üzre karşılıklı aynalar koymak suretiyle aynalardan yekdiğerine akseden lâmbaların ışıklarını opal cam üzerine muntazam ve müsavi surette toplamak ve bu neticeden agrandisman, projeksiyon makina vesaire gibi yerlerde istifade etmek.


Başvuru Tarihi : 28.03.1945

İhtira Beratı No: 4106

Buluş Sahibi : Mehmet Ali Kağıtçı

Reçine kusan selülozun kâğıt sanayiinde kullanılmasını temin usulü

Reçine kusan muhtelif sellülöz nevilerini, muhtelif nisbette alüminyüm sülfat, şap ve diğer elektrolitlerle muamele ederek vasatta eloktroistatik bir muvazanet tevlit etmek suretiyle, kağıt imalatı esnasında selülozdan reçine ayrılmaması; makinaların nazik aksamına reçine sıvaşmaması ve sellülozda mevcut reçinenin – bulunduğu hücreler dahilinde – mütecanis şekilde sabit kalması temin olunur.


Başvuru Tarihi: 13.07.1948

İhtira Berat No.: 4867

Başvuru Sahibi: TÜRKİYE ŞİŞE VE CAM FABRİKALARI ANONİM SOSYETESİ

Üfleme usulü ile yapılan cam eşyanın sıcak kesme makinesi.

Müteharrik bir kovanda (9) tesbit edilen cam eşyası (11) ince memelerden (12) püsküren yüksek suhunetli alev (13) teması ile istediğimiz hat üzerinde camını eritim kestiriyor ve ayni zamanda ağzı yakılıyor.


Başvuru Tarihi: 20.12.1948
İhtira Berat No.: 4910
Buluş Sahibi: NUSRET ATUNCU (Makine Mühendisi, Şeker Fabrikası Müdürü Eskişehir)

Kristal şeker santrifujlarında otomatik şurup ayırma tertibatı.
Kristal şeker santrifujlarında elde edilen iki nevi şurubu, işçinin taktirine bırakmadan otomatik olarak ayırmaya mahsus tertibat olup, santrifuja buhar vermek üzere kol çekilince şurup, beyaz şurup oluğuna akıtılmakta ve buharı kapatmak üzere kol geriye itilince, şurup yeşil şurup oluğuna akıtılmaktadır.


Başvuru Tarihi: 05.01.1949
İhtira Berat No.: 4957
Buluş Sahibi: RİZA ALTINYAY

Bir çift hayvanla tohum ekme makinesi.

Küçük çifçinin bir çift hayvanla ve fennî bir şekilde tohum ekebilmesini temin maksadiyle imal edilmiş üç tekerlekli bir çift bıçaklı, demirden mamûl ve yüz on kilo ağırlığında tohum ekme makinesidir. 4 – 5 hayvanla çekilen büyük çaptaki emsaline nazaran daha ucuza malolmakla beraber nadasata çok elverişlidir. Tekerleklerinin alçak tabancalarının sabit ve bileklerinin kısa bulunmasından diğerlerinden çok daha mukavimdir. Başlıca üç kısma ayrılır: 1- Sandık 2- şase 3- tekerlek. İstenildiği takdirde araba gibi nakledilebilir. Lüzumu halinde tekerlekler ve bileği sökülmek suretiyle kolayca nakledilebilip çabuk kurulabilir.


Başvuru Tarihi: 03.05.1949
İhtira Berat No.: 5196
Buluş Sahibi: ŞAHİKA KARAY

Kolay ve muntazam manikür yapmak âleti.
Manikür âleti diklemesine avucun içine alınarak, parmaklar rahatça oyuklara yerleştirilir. Alet parmaklara hâkimiyeti temin ederek, boyanacak tırnağa göre elin çevrilmesiyle, ojenin önünüze gelen tırnağa bir hareketle muntazaman ve aynı kalınlıkta sürülmesini temin eder. Bu esnada ister dirsek, ister bilek bir mesnede dayanarak yorulma önlenir.


Başvuru Tarihi: 17.05.1951
İhtira Berat No.: 5904
Başvuru Sahibi: T. H. K. MOTÖR FABRİKASI MÜDÜRLÜĞÜ Gazi Orman Çiftliği – Ankara

Yol Tesviye Makinası Tip. No: 1
T. H. K. Motör Fabrikası Yol makineleri mevzuu bahis yol makinesi, T. H. K. Motör Fabrikasında imâl edilen yoltes 1tipi olup traktör veya kamyonla çekilmektedirler. Esas yol kenarındaki ufak mikyasta kazı işleri ile yolu tesviye etmektir. Şekilde görüldüğü gibi önden çekilen bu makine, 1 No. lu kepçe vasitasiyle kazı ve yol tesviyesi işleri yapılır. Kepçe bir cok makanizmalar yardımiyle her istikameti alarak yolun her tarafındaki meyillere uydurulabilir. Kepçenin sağa veya sola yatması işi 3 ve 6 No. lu kollarla yapılır. 2 No. lu kasaya 1 No. lu kepçeden intikal edecek darbeler 22 No. daki bir amortisörle amorti edilir. Kepçenin sağa veya sola aşağı yukarı hareketini kolayca temin etmek için 9 No. lu kasnaklarla tahrik edilen 8 No.lu nihayetsiz vida tertibatı vardır. En çok aşınmaya maruz kalan 13 No.lu parça sulanmış çeliktendir.


Başvuru Tarihi: 04.11.1955
İhtira Berat No.: 8276
Başvuru Sahibi: NAZİLLİ SÜMERBANK BASMA SANAYİİ MÜESSESESİ

Batarya tırnak yaslanma plâkası.
İlişik resimde (A) ile gösterilen (batarya tırnak yaslanma plâkası) batarya dişlisini, batarya tırnağını ve hey’eti umumiyesiyle bataryanın iyi ve hassas çalışmasında mühim rol oynamaktadır. Şöyle ki; batarya konstürüksiyonu itibarile dokuma tezgâhından aldığı hareketle (B) tırnağı vasıtasıyla (D) dişlisini kesik hareketlerle çevirir ve (D) dişlisi de, üzerine tesbit edilmiş olan (C) gövdesini beraber döndürür Batarya da (A) yaslanma plakası olmadığı takdirde (B) dişlisi daima dışarı doğru (A yalanma plakası tarafına) kayma istidadı göstermekte ve binnetice kısa zamanda (B) tırnağı (D) dişlisi ile birlikte mail bir aşınma meydana getirmekte ve kısa zamanda her ikisinin değişmesini intaç etmektedir. Bahis konusu (A) yaslanma plakası tırnağın kaymasına müsade etmediğinden tırnak ve dişlinin takriben 3 defa daha ömrünü arttırmakta ve söküp takma zamanınıda kazandırmaktadır.


Başvuru Tarihi: 28.05.1964
İhtira Berat No.: 12287
Buluş Sahibi: NECMİ TANYOLAÇ (Dr. Yüksek Mühendis), GÜLTEKİN YILDIZ (Yüksek Mühendis)

Elektro – Odosel

İhtiramız özel olarak kokunun burnumuzu kullanmadan objektif olarak cinsini tâyin ve miktarını ölçme ve genel olarak ta cisimlerin moleküllerinin cinsini tâyin ve miktarını ölçme metodu ve adına Elektro-Odosel dediğimiz ölçme aletidir. Metodumuz koku moleküllerini veya her hangi bir cismin moleküllerini muayyen bir katı veya sıvı üzerinde toplayarak sıvı veya katının yüzündeki potensieli, koku molekülleri’nin veya deneyi yapılan her hangi bir cismin molekülünü üç buudlu şekli ve miktarile ilgili olarak değiştirmek ve bu değişikliği voltaj-zaman veya voltaj-zaman lugaritmik eğrisi olarak tespit etmektir. Aletimiz esas itibarile üç kısımdan ibarettir. Birinci kısım genel olarak yüzeyinde toplanacak moleküllere ve kokuya karşı hassas olan ve yüzeyinde biriken molekülün veya kokunun (koku neşreden cisimlerin molekülünün) cinsine göre bir elektrik potensieli veya değişimi meydana getiren detektör-transdüser. İkinci kısım ise, detektör-transdüserdeki potensieli veya potensiel değişimini çok hassas olarak ölçen bir voltmetre. Üçüncü kısım ise, detektör-transdüserdeki dolayısile voltmetredeki voltajın ve değişikliğin zaman-voltaj eğrisini otomatik olarak kaydeden otomatik kayıt cihazıdır. Bir Elektro-Odoselde detektör-transdüser bir tane olduğu gibi çoklu da olabilir. Otomatik kayıt cihazı da tekli veya çoklu olabilir. Özel tatbikatlar için, cihazda, voltmetre veya otomatik kayıt cihazı kullanılmayabilir. Bu durumda cihaz detektör-transdüser ile voltmetreden veya detektör-transdüser ile otomatik kayıt cihazından ibaret olur.


Başvuru Tarihi: 12.01.1966
İhtira Berat No.: 13343
Buluş Sahibi:  ABDULLAH CELKAN (Emekli polis müfettişi)

Debreyaj ve firen kilidi
Tarifnamesinde belirtildiği gibi bu alet debreyaj ve firen tertibatı bulunan bütün motorlu vasıtaların debreyaj ve firen pedallarımı kilitliyerek vasıtanın bir yerden bir yere naklini imkânsız hale getirir. Hulasâ vasıta sahibinin müsaadesi olmadan arabanın hareketi mümkün olmaz. Bu suretle araba hırsızlığının önüne geçilmiş olunur. 


Başvuru Tarihi: 05.12.1973
İhtira Berat No.: 17347
Buluş Sahibi: NURTEN ÖZER

«Kordon kıskacı.»
Kordon kıskacı, yeni doğan bebeklerin göbeğini katküt veya ipekle bağlamak yerine geçen ve naylondan imâl edilmiş tıbbi bir alettir. Görünüş itibariyle küçük bir masaya benzeyen bu kıskaç 55 mm. boyunda ve bu boyun 40 mm. dişli kısmı olup 22’şer dişlisi bulunup ağız açıklığı da 50. mm.’dir. Kapandığında dişlerin yekdiğerine girecek biçimde olması ve testereye benzemesi ve ağızının bir ucunun olta iğnesi gibi kanca biçiminde olup diğer ucunun bu kancaya yuva vazifesi görmesi nedeni ile baş ve işaret parmakları arasında sıkıştırıldığında kilitlenip ve bir daha ancak kesilerek açılması suretiyle fonksiyonunu tamamlamaktadır. Naylondan olması sebebiyle, otaklavda kaynama ile zefiran ve benzeri solüsyonlarda stril edildiğinde kat’iyen deforme olmaz.


Başvuru Tarihi: 30.01.1976
İhtira Berat No.: 18975
Başvuru Sahibi: TÜRKİYE BİLİMSEL ve TEKNİK ARAŞTIRMA KURUMU

Mercek tramlı televizyon ekranı
Mercek tranlı televizyon ekranı ile, seyredenlerin özel gözlük ya da başka türden yardımcı bir eleman kullanmadan, doğrudan doğruya, televizyon ekranı üzerinde üç buutlu olarak görmesi mümkün olmaktadır. Buluşun en önemli ve ihtira için müracaat edilmiş olan kısmı mercek tramlı televizyon ekranıdır. Bu ekranlar, özel yayın yapacak olan hem siyah beyaz, hem de renkli televizyonlarda kullanılabileceklerdir. 


Başvuru Tarihi: 20.05.1977
İhtira Berat No.: 18915
Buluş Sahibi: Ord. Prof. Ata Nutku

Tek veya çift stator – odası ve rotorunda rakkas – damperli bulunan döneysel makineler

İşbu İHTİRA silindirik rotorunun slot yuvalarında milleri etrafında rahseden 1) Segmental veyahutta 2) Sektoryal kesitli prizmatik blok damperleri bulunan ve bu rotorun (ihtira’ın bir kapsatında) 3. Silindrik bir stator içine çevresindeki noktasından temaslı dönmek üzere yataklanmış, diğer kapsatında ise 4) aynı rotorun, birbirine karşıt çift odası bulunan diğer tipten bir stator odası ortasına döner durumda yataklanmasile, ve adıgeçen damperlerin dış uçlarının statorun iç çevre duvarile sürekli kayıcı temasının da rotor göbek parçalarıyle sağlanmasını içermekte, rotorun dönmesile büyüyüp küçülen stator bölmelerinde emme, sıkıştırma ve iş yapılarak kuvvet makinesi, tulumba, kompresör, hidrolik – motoru ve benzeri ödevde makineler elde edilmektedir.


Başvuru Tarihi: 08.05.1981
İhtira Berat No.: 20563
Başvuru Sahibi: İPRAGAZ A.Ş.

Dolan likit petrol gazı (LPG) Kamping tüplerinin otomatik olarak doldurma tesisini oluşturan dolum Karuselinin dışına itilmesini sağlayan çıkış mekanizması

Likit Petrol Gazı (Lpg) kamping tüplerinin, dolumlarını müteakip, tamamen otomatik olarak, dolum karuselinin dışına itilmelerini sağlayan bir çıkış mekanizması olup mümeyyiz vasfı birbirleriyle irtibatlı olarak çalışan aşağıdaki 3 elemandan oluşmasıdır:
a) Dolum karuselindeki (11) dolum terazisi (1) üzerindeki dolumu tamamlanmış kamping tüplerini (2) karusel çıkışı önünde, dolum terazisinin (1) kefesinden (2) iterek zincirli konveyör bandına verilmesini sağlamak olan atıcı kol ünitesi (5),
b) Atıcı kol ünitesini (5) bağlı olduğu hava silindiri (7) vasıtasıyla ve itmek suretiyle harekete geçiren ve uç kısmından bir rulman (25) bulunan bir piston (6),
c) Görevi hava silindirine (7) ve dolayısiyle atıcı kol ünitesini (5) harekete geçiren pistona (6) kumanda vermek olan ikaz ünitesi (8) ve bu ünitenin bir parçası olan ikaz çubuğu (9).


Başvuru Numarası : 83/021040

Başvuru Tarihi : 28.02.1983

Başvuru/Buluş Sahibi : ALİ RIZA İYİKOÇAK

Devir ve yön değiştirme mekanizmaları

Bir sürtünme tahrikinde tork aktarma elemanı olarak kullanılan bir bilyalı rulman (4).


Başvuru Numarası : 88/22895

Başvuru Tarihi : 02.05.1988

Buluş Sahibi : AMRAM JAK

Platform ve başlık kısımlarının tamamı yardımcı tıraş malzemesi katkısıyla üretilen sulu ortamda kaygan zemin oluşturan bir veya çok bıçak tıraş ünitesi.

Diğer tıraş yardımcı malzemeleri kullanmadan sürtünme ve suyla temas sonucu cilt üzerinde pürüzsüz bir yüzey oluşturan bir veya daha fazla tıraş bıçağına (4) sahip tek kullanımlık tıraş ünitesi, tüm platformun (5) ve kapak bölümünün (7) üretiminde, ağırlıkça %50-90 oranında polistiren olan suda çözünmeyen polimer karışımından oluşan cilde temas eden bir yüzey tanımlayan bir enjeksiyon işlemi kullanılır, polistiren, polietilen, polipropilen ve poliasetal içeren veya içermeyen termoplastik kauçuk (dolgu maddesi içeren veya içermeyen), ağırlıkça %9-40 oranında suda çözünür polimer ve ağırlıkça %1-10 oranında polietilen glikol bulunur.


Başvuru Numarası : 96/00527

Başvuru Tarihi : 24.06.1996

Buluş Sahibi : AHMET DUYAR, OSMAN TUĞRUL DURAKPAŞA, EVREN ALBAS, A. HAKAN ŞERAFETTİNOĞLU

Elektrik motorları için model bazlı hata tespit ve teşhis sistemi.

Bu buluş model bazlı bir hata tespit sistemi ile ve elektrik motorlarının çalışma durumlarının takip ve kontrolu ile bakım gereksinmelerini önceden tahmin etmek için bir yöntemle ilgilidir. Bu buluşun yöntemi ve sistemi yazılım bazında olduğu ve non-intrusiv sisteme müdahale edilmeden yapılan ölçümlerden elde edilen veriler kullanıldığı için tesis ve uygulama masrafları önceki bakım yöntemlerinden daha düşüktür. Sistem, giriş voltajı, akım ve motor hızı ile ilgili sürekli gerçek zaman bilgilerini sağlayan sensorlara bağlı olan bilgisayar sistemini içerir. Sistem ve yöntem, motorun matematiksel bir tanımını elde etmek için çok değişkenli deneysel bir model alma algoritması kullanılır. Algoritma, model alınan sonuçla ölçülmüş bir sonucu karşılaştırır ve karşılaştırma sonucunu ilgili sinyalleri çıkartmak suretiyle üretilen bir artan olarak nicelendirir. Teşhis edici bir gözlemleyici artanı analiz eder ve motorun hatasız olup olmadığını veya hatasız olmadığı halde çalıştığını saptar.


Başvuru Numarası : 1998/00160

Başvuru Tarihi : 02.02.1998

Buluş Sahibi : İBRAHİM SEMİH ERDEN

Patlayan şeker üretiminde yeni bir yöntem.

Bu buluş nötr karbondioksit gazı ile muale edilip içinde gaz baloncukları oluşumuna neden olan ve ağızda minik patlamalar meydana getiren sert şeker üretiminde yeni bir yöntem ile ilgilidir.


Başvuru Numarası : 1999/00813

Başvuru Tarihi : 14.04.1999

Başvuru/Buluş Sahibi : MEHMET AĞRİKLİ

Örgü sökme yöntemi ve makinası.

Sökülecek örgünün ipliklerinin yeniden kullanılabilmesi için; örgü tipi, iplik sayısı ne olursa olsun, ipliklerin gerektiğinde gerdirilip gerektiğinde gevşetilerek, ve gerektiğinde de iplik katlarının birbirine bükülerek sökülmesini sağlayan, germe-gevşetme ve büküm özellikli örgü sökme yöntemleri ve bu yöntemlerle çalışan, istenilen sayıda örgü sökme birimine sahip, her biriminde iplik pasajları, motorlar tarafından hareketlendirilen iki yöne dönebilen iplik besleyicileri ve iplik sarım ünitesi, konumu bir sensörle algılanan, istenildiğinde gerdirilebilen gergi-reservuar kolu, katlı iplikleri bükme mekanizması bulunan; birimlerini tek tek veya istenilen sayıda birlikte kontrol ederek, ipliklerin gerdirilmesini, gevşetilmesini, sökülme sırasını bir kontrol ünitesiyle belirleyip sökebilen bir örgü sökme makinasıdır.


Başvuru Numarası : 2002/01623

Başvuru Tarihi : 24.12.1999

Buluş Sahibi : BURAK ERMAN, OĞUZ OKAY, SELDA DURMAZ

Bütil kauçuk esaslı süper emici malzemeler, bu malzemeleri imal işlemi ve bunların kullanımı

Buluş, bütil kauçuk esaslı polimer membranlar, çubuklar veya boncuklar şeklindeki süper emici malzemelere ilişkin olup, bunlar hidrofobdur, su üzerinde yüzerler ve kuru malzemenin gramı başına 100 grama kadar organik çözücü alarak şişme kapasitesine sahiptirler. Buluş aynı zamanda bu süper emici malzemelerin elde edilmesi için çözelti ve süspansiyon çapraz bağlama işlemlerine ve bu süper emici malzemelerin petrol/yağ içeren atık suların muamelesi için kullanılmasına ilişkindir.


Başvuru Numarası : 2000/01863

Başvuru Tarihi : 22.06.2000

Başvuru/Buluş Sahibi : MEHMET KURT

Elektronik At Eğitim Aracı.

Sunulan buluşun konusu araç, atların binicisi olmadan, içinde özgürce koşabileceği ancak, yapabileceği sürati araç hareketi sağlayan mekanizma tarafından kontrol altında tutulan, aynı anda atın vücuduna yerleştirilen çeşitli elektrotlar ve çeşitli veteriner araçları sayesinde atın fiziki durumunun elektronik uzaktan algılama sistemleri ile monitarize edilerek tespit edilmesini sağlamak üzere geliştirilmiştir.


Başvuru Numarası:  2003/01968

Başvuru Tarihi: 15.03.2001

Buluş Sahibi : HALİT GÜNDÜZ, MEHMET BAHAR , MEHMET GÖKTEPE

Selekoksibin kristal biçimi.

Formül I’ e sahip 4-[5-(4-Metilfenil)-3-(triflorometil) -1H-pirazol-1-il]benzensulfonamit’ in (celecoxib) biçim I olarak tanımlanan yeni bir kristal biçimine ve kristal haldeki biçim I’ in hazırlanmasına ve daha yoğun FORMÜL kristallerin üretimine yönelik bir yönteme ilişkindir.


Başvuru Numarası : 2001/01250

Başvuru Tarihi : 10.05.2001

Buluş Sahibi : KADİR DABAK, EVREN A. ÖZARSLAN, FİLİZ ŞAHBAZ, TUNCER ASLAN

4-amino-1-hidroksibutiliden-1,1-bifosfonik asit veya tuzlarının hazırlanmasına ilişkin proses

Bu buluş, 4-amino-1-hidroksibutiliden-1, 1-bifosfonik asit veya tuzlarının üretimi ile ilgilidir. 4-aminobutirik asidin; fosforus asit ve fosfor triklorür ile, aralkil veya alkil etoksilatları ya da bitkisel veya hayvansal yağlar ve bunların türevleri gibi trigliseritlerin varlığında reaksiyonu, ve 4-amino-1-hidroksibutiliden-1, 1-bifosfonik asit veya tuzlarının elde edilmesi tanımlanmıştır. Buluşun temel özelliği, yukarıda tanımlanan non-iyonik emülgatörlerin, fosfonilasyon reaksiyonlarında kullanımlarıdır.


Başvuru Numarası : 2001/02469

Başvuru Tarihi : 29.08.2001

Başvuru Sahibi : YAŞAR BOZKURT AŞICI, NECATİ OKYAY

Otomatik galoş sarma makinası- Galoşmatik

Galoş sarma makinası, özellikle hijyen, temizlik gerektiren alanlara giren insanların ayakkabı tabanlarına otomatik olarak özel film kağlayarak zeminle ayakkabı tabanının temasını kesmek suretiyle mikrop, çamur, toz, bakteri v.s. kırıntıların taşınmasına engel olacak bir makinadır. Makine, ayakkabı sistem üzerindeki yere ayak ağırlığı ile yapılan baskının bir elektrosiviçi çalıştırması ile çalışmaya başlar. Makine üzerindeki sürücü bir rulodan, filmi ayak tabanının altına sürer. Film tabanı ve uygun yüksekliğe kadar ayakkabıyı sarar. Hava motoru ve rezistans devresi açılarak sıcak hava üflemesi çalışır. Makine üzerindeki uyarıcı bir ses veya ışık işleminin tamamlandığını bildirir. Makine bir sonraki işlem için kendini otomatik olarak hazırlar. Burada önemli olan film malzemeleridir. Bu malzemenin özelliği mümkün olan en düşük sıcaklıktaki hava akımına tepki vererek büzüşmesidir.


Başvuru Numarası : 2004/02719

Başvuru Tarihi : 24.01.2002

Başvuru/Buluş Sahibi : HASAN BASRİ ÖZDAMAR

Biyel kolu döner pernolu motor

Buluş konusu motor, piston (1), silindir (2), biyel kolu (3), biyel kolu döner perno dişli çarkı (4), biyel kolu döner pernosu (5), krank mili (6), krank mili pernosu (7) ve çift yüzlü dişli çark (9) ve dişli çarklardan (10,11 ve 12) oluşmaktadır. Krank mili (6) ve pistona (1), biyel kolu (3) bağlı olmasına rağmen biyel kolu (3), krank mili pernosunun (7) hareketinden bağımsız olarak biyel kolu döner pernosunda (5) hareket eden biyel kolu döner perno dişli çarkı (4) tarafından hareket ettirildiğinden, krank mili (6) biyel kolundan (3) bağımsız hareket etmektedir. Bu durumda, pistonun (1) alt ölü nokta ile üst ölü nokta arasında aldığı yolun krank mili pernosu (7) dönme çapından farklı olması ve biyel kolunun (3), krank mili pernosu (7) üzerinde dairesel hareket yerine eliptik hareket yapması sağlanmaktadır.


Başvuru Numarası: 2002/00962       

Başvuru Tarihi : 09.04.2002

Başvuru/Buluş Sahibi: MEHMET NEZİR GENCER

Agrega malzeme işleme için kapalı sistem ünitelerden oluşan bir düzenek ve üretim metodu

Asfalt üretilen tesisler için bir düzenek olup, farklı gradasyon sayısındaki agregayı depolayabilmek için birden çok sayıda çepeçevre bölüntülerden (6) oluşan bir gövde (2) ve bu gövdeyi üzerinde taşıyan ayaklar (1) bahsedilen bölüntülerin (6) depolanması istenen agreganın hacmi ve bir ya da birden fazla gradasyon sayısına bağlı olarak tek bir depolama hacmi gibi kullanılabilmesi için çepeçevre bölüntüler (6) ve bu bölüntüler (6) arasında yapılandırılan geçişler (7) ve içinde agreganın homojen bir şekilde dağılmasını sağlayan kanallar (15) ve bu kanallar (15) üzerinden bahsedilen bölüntüler (6) içine farklı seviyelerde verilen dolum ağızları (14) içermektedir.


Başvuru Numarası : PCT/TR2003/000063

Başvuru Tarihi : 29.07.2003

Başvuru/Buluş Sahibi :  TURHAN ALÇELİK

GÖZ KAMAŞTIRICI ETKILER OLMADAN SÜREKLI UZUN MESAFE AYDINLATMASINA SAHIP BIR FAR

Özellikle motorlu taşıtlar için geliştirilmiş, ışık kaynağını ve tüm doğrudan ve dolaylı yansıtıcı yüzeyleri tamamen gizleyerek ve bu buluşta açıklanan yarım lens aydınlatma prensibini kullanarak ışık düzleminin yüksekliğinin tam olarak ayarlanmasına dayanan bir far. Bu buluşun en çok tercih edilen uygulaması tek bir standart ışık kaynağı (1), üç birimden oluşan bir reflektör grubu (2,3; 12,13; 22,23), her bir birimin kendi ışık yoluna sahip olduğu yonca yaprağına benzer bir yapı oluşturan üç plano-konveks mercek (27,7,17), üç düz ayna (25,5,15), plano-konveks merceklerin üst yarılarını kaplayan üç hareketli yarı kapatıcı (26,6,16) ve bu düzenlemenin ileriye bakan kısmında bir kalkan (9) ve yansıtıcı bir yüzeyden oluşmaktadır. Yukarıda tanımlanan temel aydınlatma prensibi, tekli veya çoklu reflektörlü veya far yapısında mercek bulunmayan far tasarımlarına ve reflektörlerin sayısı veya yönünde herhangi bir sınırlama olmaksızın uygulanabilir.


Başvuru Numarası : 2007/02164

Başvuru Tarihi : 01.08.2003

Buluş Sahibi :  İZMİR KEYAN MAMEDBEYLİ, FİKRET HACIZADE

Renk ve renk farklılıklarını ölçen cihaz ve bu cihaz ile gerçekleştirilen bir renk ölçme metodu.

Buluş konusu olan tek renkli ve tek renkli olmayan (örneğin kot) pürüzlü kumaş, iplik ve parçacık halinde olan her tür malzemenin renk ve renk farklılıklarını ölçme metodu, buluş konusu olan renk ve renk farklılıklarını ölçme cihazını kullanarak genelde üç değişkenli yansıma katsayılarını R(lambda,theta,phi) tek değişkenli R(lambda) yansıma katsayıları haline getirmektir. Bu metotla hesaplanan renk koordinatları pürüzlü malzemelerde tekrarlanabilir biçimde ölçüm yapılmasını sağlamaktadır.


Başvuru Numarası: 2006/07140

Başvuru Tarihi : 10.06.2005

Buluş Sahipleri: BOĞAÇ ŞİMŞİR, ALİ LEVENT HASANREİSOĞLU, ERDEM BÜYÜKCAN

Bir kahve makinası

Bu buluş, geleneksel pişirme yöntemlerinden esinlenerek gerçekleştirilmiş, kısa sürede, istenilen miktarda, alışılmış tadına ve kıvamına uygun olarak Türk kahvesi pişiren, pişirme işlemi esnasında ısıtıcının (4) temas etmesini, pişirme işlemi dışında ısıtıcı (4) ile temasının kesilmesini sağlayan ve temizlenmesi kolay pişirme hazneleri (2) içeren bir otomatik kahve makinası (1) ile ilgilidir.


Başvuru Numarası : 2005/02730
Başvuru Tarihi: 13.07.2005
Buluş Sahipleri: ZAFER DİKMEN, GÖKHAN BURAK GÜRBÜZ

Bir Tüp

Bu buluş, sıvılaştırılmış petrol gazları ya da diğer hidrokarbonların taşınması ve saklanmasında kullanılan basınçlı tüpler ile ilgilidir. Buluş konusu tüp, en temel halinde, özellikle sıvılaştırılmış petrol gazının (LPG) taşınmasında ve saklanmasında kullanılan çelik bir gövde, gazın dışarı çıkmasını sağlayan bir regülatör, bir valf, üst kısmında kullanıcı tarafından kolayca taşınmasına olanak sağlayan bir tutamak, tutamak üzerinde boşlukları kapatan ve estetik bir görüntü sağlayan bir kapak, alt kısmında tüpün dengede durmasını sağlayan bir taban içermekte, dış darbeleri sönümleyen, tüpü dış etkenlerden koruyan, tutamak ve taban için en az birer ara parça ile karakterize edilmektedir.


Başvuru Numarası: 2005/03780       

Başvuru Tarihi: 21.09.2005

Buluş Sahipleri: HAKAN KONUKOĞLU, AHMET GÖKHAN AYDIN

Vater (iplik makinesi) otomatik iğ durdurucusu

Bu buluş, iplik makinelerinde dönen iğin, ipin kopması sonrasında durdurulmasını sağlayan iğ durdurucu ile ilgilidir. Bu buluşla geliştirilen vater (iplik makinesi) otomatik iğ durdurucusu; sargılı parça (2), alan arka kutu (5) ve kutu kapağından (4) oluşan (14), kilit mekanizması (8 ve 9); üzerinde T ve l kanallar (12 ve 13) bulunan durdurucu kol (7), ana bağlantı parçası (1) ve bağlantı elemanından (15) oluşması ile karakterize edilmektedir.


Başvuru Numarası : 2005/04376

Başvuru Tarihi : 02.11.2005

Buluş Sahibi : OSMAN CAKIR, YÜCEL BİROL

Tane küçültücü ön alaşım üretmek için bir proses

Titanyum borit ve titanyum alüminit partikülleri içeren, aluminyum-titanyum-bor tane küçültücü ön alaşım üretmek için bir proses geliştirilmiştir; proses aluminyumun ergitilmesi, 750°C ile 900°C arasındaki sıvı alüminyuma, sıvı alüminyumda 5’den 20’ye kadar Ti/B oranı sağlanacak şekilde önceden karıştırılmış KBF4 ve K2TiF6 tuzlarının ilave edilmesi, bu tuzların karıştırma uygulanmadan banyoya yedirilmesi, sıvı alaşımın bir elektrik direnç fırınına aktarılması, bu fırında 750°C ile 800°C arasındaki bir sıcaklıkta bekletilmesi, tuz reaksiyonun yan ürünü olan potasyum alüminyum florür tuz eriyiğinin banyo yüzeyinden akıtılarak alınması, KA1F4 tuzunun yüzeyden sıyrılarak alınması, sıvı alaşımın sıcak ekstrüzyonla 9.5mm çapındaki çubuk şekline şeklillendirilmek üzere biyet şeklinde dökülmeden önce grafit çubuklarla iyice karıştırılmasından ibarettir. Bu ön alaşımla 0.02% Ti seviyesinde aşılamadan sonraki döküm tane boyutu aşılamadan sonra 60 dakikaya kadar 200 mikrondan küçük olmaktadır.


Başvuru Numarası : 2016/11996

Başvuru Tarihi : 03.08.2006

Buluş Sahibi : SALİH ERGUN

ARALIKSIZ SÜRELİ DÜZENSİZLİK KULLANILARAK RASTGELE SAYILARIN OLUŞTURULMASI.

Aralıksız süreli düzensiz osilatörlerin esasında yenilikçi rast gele sayı üretim yöntemleri ve rastgele sayı üreticiler (RNG)`ler sunulmaktadır. Ofset ve frekans telafi döngüleri, çıktı sekansının istatistiksel kalitesinin maksimuma çıkartılması için ve parametre varyasyonlarına ve ataklarına karşı dayanıklı olması için eklenmektedir. Bir boyutlu kesit, dağılıma göre bölgelere ayrıldığında, üretilen bit akışlarının, işlem sonrası olmaksızın FIPS-140-2 ve NIST 800-22 istatistiksel test kurgularında kullanılan testleri geçtiğini sayısal olarak ve deneysel olarak doğruladık. İnovasyonda sunulan sayısal ve deneysel sonuçlar, sadece önerilen devrelerin uyumluluğunu onaylamaz, ayrıca yüksek performanslı bir IC TRNG`sinin merkezi olarak bunların kullanımlarını da destekler. Zamanda ayrık düzensiz eşleşmelerin RNG`lerle olan kıyaslamasında, bir ses kaynağının ve gecikmeli osilatör örneklendirmesinin güçlendirilmesi esasında olan kıyaslamada, aralıksız süreli kaotik osilatörlerin esasında olan RNG`lerin, işlem sonrası olmaksızın çok daha yüksek ve sabit veri oranlarını önerebildiği görülmektedir. Sonuç olarak, önerilen devrelerin, entegre devrelerde oluşturulabildiği ve önerilen inovasyonlarla aralıksız süreli düzensizliğin kullanımının, oldukça yüksek veri hacmi ile rastgele sayıların üretilmesinde oldukça umut vaat edici olduğu sonucu varabiliriz.


Başvuru Numarası : 2009/07716

Başvuru Tarihi : 29.12.2006

Başvuru/Buluş Sahibi : EMRAH BOZKURT, ENDER BOZKURT

Patinaj önleme düzenekleri için bir merkezi sıkma sistemi ve buna sahip bir patinaj önleme düzeneği.

Patinaj önleme ve çekiş arttırma düzeneklerinde kullanılmak üzere kayışlara sahip bir sıkma sistemi tarif edilmektedir. Sıkma sistemi bir tekerlek aksının ana ekseninde konumlandırılmış olan ve çevresi boyunca bir dizi merkez doğrultusunda uzanan kayışları bağlayacak şekilde uyarlanmış olan bir dizi uzantıya sahip olan bir merkezi bağlantı alanını ihtiva etmektedir. İlk uçlarından bir yüzey temas elemanına bağlı olan ve ikinci uçlarından merkezi bağlantı alanına bağlı olan bir dizi merkez doğrultusunda uzanan esnek kayış patinaj önleme düzeneğini sıkmak üzere kullanılmaktadır Söz konusu esnek kayışlar, yüzey temas elemanları üzerindeki dışa doğru belvermeyi elimine etmenin yanında kayış sisteminde eksen kaçıklığını önlemek üzere yüzey temas elemanlarını merkez doğrultusu yönünde sıkmak için bir tokanın içinden geçirilmektedir.


Başvuru Numarası : 2009/06792

Başvuru Tarihi : 06.03.2007

Başvuru/Buluş Sahibi :  ALİ DOĞAN BOZDAĞ

Anoskop

Bu buluş, arka parçası (3) üzerinde yer alan; uzunlamasına aksı, anoskopun (1) ön parçasını (2) bilhassa kayar kapağı (5) ve kapak (5) açıldığında oluşan pencereyi (11) görecek doğrultuda olan bir sap (6), sapın (6) ön parça (2) ile birleştiği orta kısımda yer alan, ön parçanın (2) üzerine oturan genişçe (7) bir kısım, genişçe (7) kısmın avlu (23) yüzeyinde bir yuva (8), genişçe (7) kısmın içerisinde silindirik bir uzantı (17), ön parçası (2) üzerinde yer alan; istenilen ölçüde açılarak istenen açıklıkta pencere (11) oluşturabilen veya tamamen ön parçadan (2) ayrılabilen sürgülü bir kapak (5), sürgülü kapağın (5) iç yüzeyinde tutulmasını ve çekilmesini kolaylaştıran bir çıkıntı (12), yuvaya (8) oturan ve ön parçanın (2) arka parçaya (3) kilitlenip açılmasını sağlayan ve ön parçanın (2) distal tarafına doğru konumlandırılmış bir dil (9) ve ön parçayı (2) çevirmek ve çıkarmak için dilin (9) iki farklı kenarında çıkıntılar (21,22) içeren bir anoskop (1) ile ilgilidir.


Başvuru Numarası : 2007/03816

Başvuru Tarihi : 04.06.2007

Buluş Sahibi : AHMET NEZİR IŞIKLAR

Temizlik kağıdı üretiminde bir kojenerasyon uygulaması

Bu buluş, temizlik kağıdı üretiminde enerji tasarrufu sağlarken aynı zamanda şebeke elektriğinden kaynaklanan ve üretimin aksamasına neden olan sorunları da bertaraf eden bir temizlik kağıdı üretim yöntemi gerçekleştirmektir. Bu amaçla, bir türbin sayesinde yanma gazlarından elektrik üretildiği, türbinden çıkan sıcak yanma gazlarının ise temizlik kağıdı kurutmasında kullanılarak değerlendirildiği ve temizlik kağıdı kurutma prosesinden çıkan gazların bir absorpsiyonlu soğutucu ile soğutulduğu bir temizlik kağıdı üretim yöntemi gerçekleştirilerek soruna çözüm bulunmuştur.


Başvuru Numarası: 2007/06652

Başvuru Tarihi: 27.09.2007

Buluş Sahibi: MEHMET NEZİR GENCER

Bir sıcak asfalt geri dönüşüm sistemi ve metodu.

Buluş, bir sıcak asfalt geri dönüşüm sistemi olup, özelliği; ısı izoleli taşıyıcı bir gövde (2) içerisinde en az üç kenarlı bir şekil oluşturacak şekilde yapılandırılmış bir taşıma kanalı (2.1), bahsedilen taşıma kanalı (2.1) içerisinde hareket eden bir taşıma hattı (2.3), taşıma hattına (2.3) geri dönüştürülecek GKA’yı ileten bir besleme tertibatı (2.6), taşıma hattındaki (2.3) GKA’yı ısıtmak için ısıtma vasıtaları, taşıma hattını (2.3) hareket ettirmek için bir tahrik tertibatı, yeterli sıcaklığa ulaşan depolandığı, taşıyıcı gövde (2) içerisinde oluşturulmuş bir toplanma haznesi (2.7), bir boşaltma tertibatı (2.8) ve taşıma hattındaki GKA’nın gerektiğinde tahliyesini sağlayacak bir tahliye (2.9) tertibatını içermesidir.


Başvuru Numarası : 2012/05644

Başvuru Tarihi : 17.12.2007

Buluş Sahibi : SIDDIK İÇLİ, YILDIRIM TEOMAN, KASIM OCAKOĞLU, CEYLAN ZAFER

BOYA İLE DUYARLAŞTIRILMIŞ GÜNEŞ PİLLERİ İÇİN YENİ RUTENYUM KOMPLEKSİ IŞIĞA DUYARLAŞTIRICILAR.

Bu buluş, yeni ışığa duyarlı rutenyum kompleksi boyar maddeler ve bu boyar maddelerin nanokristal metal oksit film ihtiva eden boyayla duyarlılaştırılmış güneş pillerinde kullanımı ile ilgilidir.


Başvuru Numarası : 2008/02780

Başvuru Tarihi : 22.04.2008

Buluş Sahibi : UFUK SAKARYA, EROL TUNALI, UĞUR MURAT LELOĞLU

Kovan dip tablası üzerinde otomatik bölge bölütleme yöntemi ve kovan karşılaştırma için en uygun iz bölgesi seçimi.

Suç bilim çalışmaları kapsamında karşılaşılan önemli problemlerden birisi ateşli silahlardan merminin ateşlenmesinden sonra, atılan kovanların üzerindeki izler temel alınarak otomatik olarak başarılı bir şekilde eşleştirilmesidir. Bu problemin çözümünde yer alması muhtemel basamaklardan birisi de kovan üzerinde tanımlı olan bazı bölgelerin bölütlenmesi işlemidir. Bu buluş, kovan dip tablasına ait yüzey yükseklik matrisi bilgisi kullanılarak bölütlenmesi yöntemi ile ilgilidir.


Başvuru Numarası : 2010/01523

Başvuru Tarihi : 23.05.2008

Buluş Sahibi : ÜMİT ÇİFTER, HASAN ALİ TURP, ALİ TÜRKYILMAZ

Valsartan formülasyonları.

Mevcut buluş, etken madde olarak valsartan, prejelatinize nişasta ve mikrokristalin selülozdan oluşan tablet şeklinde yeni bir farmasötik formülasyona dairdir.


Başvuru Numarası : 2008/05221

Başvuru Tarihi :15.07.2008

Buluş Sahibi : HÜSEYİN CAHİT FIRAT

Antimikrobik etkili bitkisel kompozisyon

Urtica Dioica, Vitis vinifera, Glycyrrhiza Glabra, Alpinia Officinarum ve Thymus Vulgaris bitkilerinin tanımlanmış kısımlarından oluşan bitkisel drogların ekstraksiyonu ile elde edilen antimikrobik etkili bitkisel kompozisyondur.


Başvuru Numarası : 2011/04301

Başvuru Tarihi : 18.08.2008

Buluş Sahibi : ERGIN ÖZGEN

Eliptik baş kısımlarına sahip sürgüleri olan geliştirilmiş bir kilit

Mevcut buluş, kapı kasası üzerinde kapının kilitlenmesi için sürgünün hareket ettiği yönde bulunan kilitleme yuvalarına bağlanmaya uygun şekilde düzenlenmiş baş kısımlarına sahip en az bir sürgü ihtiva eden bir kilitleme mekanizması önermektedir. Söz konusu baş kısımlarının söz konusu yuvalar ile bağlanması, sürgünün kilit mekanizması ya da kapı kasası yönünde zorla ilerletilmeye çalışılması girişimlerinin önlenmesini sağlamaktadır. Mevcut buluşa göre doğrusal yapıya sahip sürgüler, sürgü gövdesi üzerine bağlanan ve doğrusal olmayan bir kanal içerisinde kılavuzlanmış olan birer pim vasıtasıyla kendi eksenleri etrafında dönecek şekilde düzenlenmişlerdir.


Başvuru Numarası : 2008/07794

 Başvuru Tarihi : 16.10.2008

 Başvuru/Buluş Sahibi : CENK ÖZDEMİR

Yol enerji sistemi

Bu buluş, yollarda seyir halinde bulunan araçların ağırlıkları vasıtası ile yola uyguladıkları basıncı enerjiye çeviren bir yol enerji sistemi (1) (YES) ile ilgilidir. Söz konusu buluşun amacı; yol üzerinde hareket eden araçların ağırlıklarının kullanılması ile hava basıncı ile elektrik enerjisi elde eden bir enerji yol sisteminin sağlanmasıdır.


Başvuru Numarası : 2008/08268

Başvuru Tarihi :03.11.2008

Başvuru/Buluş Sahibi : HÜSEYİN YAVUZ KOCAOVA

Bir gökyüzü yelkenlisi

Bu buluş taşıyıcı kanat olarak paraşüt bulunduran insanlı ve/veya insansız olarak kullanılan uzaktan kumandalı bir gökyüzü yelkenlisidir. Gökyüzü yelkenlisi (1) ile hassas manevra kabiliyeti sağlanmakta ve kaldırma kapasitesi artırılmaktadır. Ayrıca gökyüzü yelkenlisi (1) ile zorlu hava koşullarında paraşütlerin (2) kapanması engellenmektedir.


Başvuru Numarası : 2019/07167

Başvuru Tarihi : 23.12.2008

Buluş Sahibi : FATİH TİRYAKİOĞLU

ANONİMLİK VE ŞEFFAFLIK SAĞLAYAN DOĞRULANABİLİR ELEKTRONİK OY VERME YÖNTEMİ

Buluş, oy anonimliği korunurken oy veren kişinin kullandığı oyların doğru şekilde sayıldığını doğrulamasına olanak sağlamaktadır. Anonimlik ve şeffaflık dengelenmektedir ve bu şekilde oy veren kişiler, kullandıkları oyların doğru bir şekilde sayıldığını gösteren kanıtlara sahip olmaktadır, ancak aynı kanıtlar diğerleri için bir anlam ifade etmemektedir. Bu şekilde, oy veren kişi gizliliği açığa çıkmadan şeffaflık elde edilmektedir. Oy veren kişiler, örneğin bir oy verme makinesinde oylarını kullanırken, oyun doğru bir şekilde sayıldığını doğrulamak için bir şahide ihtiyaç duyulmaktadır. Şahit tarafından kanıtlanan oy veren kişi gizliliği, oy verme sistemi üzerinde oy veren kişi üstünlüğünü kullanarak uygulanmaktadır. Bu güç, şeffaflık-anonimlik sorununu çözmek için kullanılmaktadır: Oy verme sistemi, oy veren kişinin bir sonraki adımını tahmin edememektedir ve adımların tamamı ortaya çıktığında, sistemin geri dönmesine izin verilmemektedir. Oy veren kişiler, oy verme prosesindeki her bir oy verme tercihi ile birlikte önceden belirlenmiş rastgele tercihler kümesinden bir rastgele tercih sunmaktadır ve oy verme tercihleri ile oy verme tercihlerinin rastgele tercihlerini içeren bir kanıt olarak bir algoritma çıktısı beklemektedir. Algoritma çıktısını aldıktan ve bunun ilerdeki adımlarda değişmeyeceğinden emin olduktan sonra oy veren kişi, olası her bir tercih için bütün rastgele tercihlerini sunmakta ve oy verme sisteminden sunulan rastgele tercihleri almaktadır. Oy verme sisteminin diğer olası tercihlerin rastgele tercihlerini bilememesinden dolayı, sistemdeki olası kötü amaçlı yazılım kodu, oy veren kişinin oy verme tercihlerini değiştirmeye kalkışamamaktadır. Bu kötü amaçlı yazılım kodunun bu tercihleri değiştirme girişiminde bulunması durumunda, eğer yazılımın seçtiği oy verme tercihi için yaptığı rastgele tercih, oy veren kişinin algoritma çıktısını aldıktan sonra bütün olası oy verme seçenekleri için bir rastgele tercih yaptığı aşamada yazılım tarafından seçilen oy tercihi için yapmış olduğu rastgele tercih ile aynı değil ise bu yasadışı değişiklik/manipülasyon ortaya çıkmaktadır. Ortaya çıkma olasılığı, oy verme sisteminin yasadışı değiştirilmiş oyları arttıkça üssel olarak artmaktadır. Algoritma çıktısı, oy verme tercihlerini ve oy verme tercihlerinin rastgele tercihlerini girdi olarak alan ve bir parola kullanan bir kriptografik algoritmanın çıktısıdır.


Başvuru Numarası : 2008/09970

Başvuru Tarihi : 30.12.2008

Başvuru/Buluş Sahibi : FATMA GÜLRU ERDOĞAN

VİDALI TIRNAK DÜZELTME TERTİBATI

Buluş; insanların ayak ve/veya el tırnaklarında yaşanan tırnak batmasının tedavisi amacıyla kullanılan vidalı bir tırnak düzeltme aparatı ile ilgilidir. Aparatın amacı değişik tırnak genişliklerine ve aynı tırnakta zaman içinde gelişebilecek değişikliklere uyum sağlamak ve tırnağın ihtiyaca uygun bir kuvvetle çekilmesini pratik bir şekilde mümkün kılmaktır. Aparat yekpare olmayıp her iki tırnak kenarından ayrı ayrı takılabilmesi kullanım kolaylığı sağlarken, ortasındaki vidalı hareketli kısmı da gerginliğin tırnağın o andaki ihtiyacına göre ayarlanmasına yardım etmektedir.


Başvuru Numarası : 2013/03104

Başvuru Tarihi : 27.02.2009

Buluş Sahibi : YÜCEL BİROL

Alüminyum döküm alaşımları için gelişmiş tanecik inceltici alüminyum-titanyum-bor temel alaşımları üretmek

Mevcut buluş ile AI3TI partikülleri ve AIB2 partiküllerini içeren Al-Ti-B tanecik inceltici temel alaşımlar üretmek için bir yöntem sunulmaktadır. Yöntem harmanlanmış bir karışım elde etmek üzere Al-B alaşımı tozunun K2TIF6 tuzuyla tamamen karıştırılmasını; böylece elde edilen karışmış toz harmanının alüminyumun erime sıcaklığının birazcık altına bir inert gaz fırınında, yaklaşık 650 santigrat dereceye ısıtılmasını; ve bunun yeterince uzun süre boyunca bu sıcaklıkta tutmasını ve ısıtılmış toz karışımın tabletler şeklinde sıkıştırılması adımlarını içermektedir.


Başvuru Numarası: 2013/06351

Başvuru Tarihi : 06.07.2009

Buluş Sahibi :  FAHRETTİN GÜLENER

Vücut ergonomisi sağlayan oturma aparatı.

Buluş, ayak (34), kişinin üzerine oturduğu, ayak (34) üzerinde konumlandırılan bir oturma bölümü (33), kişinin sırtını yasladığı, oturma bölümü (33) ile irtibatlı bir arkalık bölümü (32), oturma bölümünün (33) yan kısımlarında konumlandırılan kolçaklar (35), arkalık bölümünün (32), arkalık taşıyıcı profili (36) üzerine sınırlı dönme hareketi yapacak şekilde bağlanan ve kişi sırtını yasladığında senkronize hareket yaparak kişinin sırtını tam olarak kavrayan en az iki adet arkalık parçası (7), oturma bölümünün (3), kışı üzerine oturduğunda oturma parçası taşıyıcı profili (17) üzerindeki sabitleme milleri (26) etrafında sınırlı dönme hareketi yapan en az iki adet oturma parçasına (18) sahip olduğu bir oturma aparatı (30) ile ilgilidir.


Başvuru Numarası : 2009/05721

Başvuru Tarihi : 23.07.2009

Başvuru/Buluş Sahibi : SEVAN BIÇAKCI

Taş içi üç boyutlu görüntü oluşturma metodu

Buluş, şeffaf taş (1) içinde üç boyutlu görüntü oluşturma metodu olup, bahsedilen şeffaf taşın (1) iç kısmının oyularak boşluk oluşturulması ve dış kabuk (1.1) bırakılması; bahsedilen dış kabuğun (1.1) içe bakan yüzeyine en az bir desenlendirme yapılması; bahsedilen dış kabuğun (1.1) içe bakan yüzeyine en az bir şeffaf dolgu katmanı (2) yapılması, bahsedilen dolgu katmanının (2) içe bakan yüzeyine en az bir desenlendirme yapılması; bahsedilen dolgu katmanının (2) içe bakan yüzeyinde desenlendirme ve dolgu katmanının (2) desen tasarımına göre alt alta tekrarlanması; bahsedilen en alt kat kat dolgu katmanının (2) içe bakan yüzeyine en az bir üç boyutlu nesne (5) irtibatlanması ile taş (1) alt kısmının kapatılması işlem adımlarını içermektedir.


Başvuru Numarası : 2016/10924

Başvuru Tarihi : 12.11.2009

Buluş Sahibi : ÇAĞATAY BÜYÜKTOPÇU

Enerji tüketim miktarı kontrol edilen bir ev cihazı.

Bu buluş, kullanıcının belirlediği hedef enerji tüketim miktarına (Et) göre program parametrelerini belirleyerek programın gerçekleştirilmesini sağlayan bir kontrol ünitesi (5) içeren bir ev cihazı (1) ile ilgilidir.


Başvuru Numarası : 2012/09797

 Başvuru Tarihi : 22.12.2009

Başvuru/Buluş Sahibi : CÜNEYT FEHMİ BAZLAMAÇCI, OĞUZHAN ERDEM

Hızlı IP arama için sistolik dizilim mimarisi.

Bu buluş, ilk olarak çoklu boru hatlarının paralelleştirilmesi fikrini kullanan bir SRAM tabanlı sistolik dizilim mimarisi içeren SRAM tabanlı internet protokolü (IP) arama mimarisini sunar ve temel mimarinin ayrıntılarına inerek avantajlarını vurgular. Bu temel mimaride, farklı uzunluklarda ve birbirini kesen çoklu boru hatları, işlem elemanlarından oluşan bir iki boyutlu dizi üzerine döngüsel biçimde inşa edilmiştir. Bu mimari geleneksel ikili ontakı ağacı yerine herhangi bir çeşit ontakı arama ağacının kullanımını destekler. Bu buluş, ikinci olarak önemli ölçüde performans artışı kazanmak için alternatif ve daha avantajlı iki terimli kapsayan ağaç tabanlı ontakı ağacının kullanımını önerir. Bu yeni yaklaşım, dört taraflı giriş ve üç işaretçili kullanım gibi iyileştirmeler ile temel mimarinin arama kapasitesini ve paralelliği arttırmakta ve 7 Tbps yönlendirici IP arama hızı ile tüm mevcut IP arama yaklaşımlarından daha yüksek çıkan iş oranı sağlamaktadır. Bu sistolik dizilim yapısında, arama gecikmesi en kötü durumda teorik olarak yüksek olmasına rağmen, ortalama gecikme oldukça düşüktür, büyük gecikmeler nadiren gözlenmektedir. Bu yapı, yeni formu ile işlem elemanları bakımından ölçeklenebilir ve IPv6 adresleme yapısı için uygundur.


Başvuru Numarası : 2013/08706

Başvuru Tarihi : 16.03.2010

Buluş Sahibi :  TURGAY ŞERBET

Mobilya ve mobilya elemanları üzerine pratik takılıp sökülebilen amortisör içeren adaptör.

Buluş, kapak çekmece gibi hareketli mobilya parçalarının (1) sabit mobilya üniteleri (2) üzerinde hızlı kapanma durumlarında karşı tarafa çarpmasını engelleyerek gürültüyü önleyen, bahsedilen hareketli parçaların yavaş kapanmasını sağlayan, mobilya elemanlarından herhangi biri üzerindeki deliğe 10 (3.1) pratik olarak sökülüp takılabilen, ez az bir hava veya sıvı sıkıştırmalı amortisör içeren bir adaptör (5) yapılanmasıdır.


Başvuru Numarası : 2018/00480

Başvuru Tarihi : 18.06.2010

Buluş Sahibi : GÜLŞEN ÇELİKER, HİLMİ VOLKAN DEMİR, HÜSEYİN ÇELİKER

Bor ile yapılandırılmış fotokatalitik nanokompozit.

Mevcut buluş, borla yapılandırılmış bir işlevsel inorganik-organik hibrid nanokompozitle ilgilidir. Mevcut buluşla, bir nano boyutlu malzeme, gelişmiş UV ve Görünür bölge aktivitesi ile elde edilmektedir, burada bor bileşikleri ile metal-oksit nanoparçacık kombinasyonları kullanılmaktadır.


Başvuru Numarası : 2013/08475

Başvuru Tarihi : 16.07.2010

Buluş Sahibi : BESİM TAHİNCİOĞLU

Mekanik termostatlı çift hazneli tam otomatik çay makinası.

Mevcut buluşa göre sunulan elektrikli ev aleti, suyun kaynatılması için bir birinci hazne ve ısıtılmış su ile içerisine yerleştirilmiş bitki yapraklarının demlendiği, söz konusu birinci haznenin üstüne konulmaya uygun bir ikinci hazne ihtiva etmektedir. Söz konusu birinci hazne, kendisi ile irtibatlı olacak şekilde eşleşecek söz konusu birinci haznenin itici mekanizmasının mevcudiyeti durumunda, söz konusu ikinci hazneye isteğe bağlı olarak sıvı akışını oluşturan bir çift yönlü valf ihtiva etmektedir.


Başvuru Numarası : 2011/02791

Başvuru Tarihi : 24.03.2011

Buluş Sahibi : EKMEL ÖZBAY, HONGBO YU, HÜSEYİN ÇAKMAK, MUSTAFA ÖZTÜRK

Bir GaN temelli yüksek elektron mobiliteli transistör yapısı ve bunun büyütme yöntemi.

Bu buluş, metal organik kimyasal buhar biriktirme yöntemi ile elde edilen temel olarak bir attaş (1), bir AIN tampon katmanı (2), bir birinci aktif katmanı (3), bir ikinci aktif katman (5), bir GaN üst katmanı (6) içeren bir galyum nitrat temelli yüksek elektron mobiliteli transistör (100) yapısı ve bu transistörü (100) elde etme yöntemi ile ilgilidir. Söz konusu AIN tampon katmanı (2), bir düşük sıcaklıklı AIN ince film tabakası (21) ve bu tabakanın (21) üzerinde bir yüksek sıcaklıklı AIN ince fllm tabakası (22) içermektedir. Bununla birlikte adı geçen birinci aktif katmanı (3), bir birinci GaN tampon katmanı (31), tercihen derecelendinlmiş bir AlGaN tampon katmanı (32) ve bir ikinci GaN tampon katmanı (33) içermektedir. Söz konusu birinci aktif katman (3) ile söz konusu ikinci aktif katman (5) arasında iki boyutlu elektron gazı (4) oluşmaktadır. Adı geçen ikinci aktif katman (5) da bir AIN bariyer katmanı (51) ve bu katmanın (51) üzerinde bir AlGaN bariyer katmanı (52) içermektedir. Bu buluş, söz konusu yapıyı içeren bir yüksek elektron mobiliteli transistör (100) ve bu transistörü (100) elde etme yöntemini anlatmaktadır.


Başvuru Numarası :2015/07296

Başvuru Tarihi :05.01.2012

Buluş Sahibi : SEDA GİRAY, CAN ERKEY, SEDA KIZILEL

Yüzeyden başlayan fotopolimerizasyon yolu ile peg-hidrojel ile kaplanmış hidrofobik ve hidrofilik aerojeller.

Mevcut buluş; silika aerojelin ve bir hidrojelin yeni bir bileşimi ve bunlarla ilgili sıralı oluşum için bir yöntem ile ilgilidir. Bileşim, ışıkla başlatılmış polimerizasyon yoluyla hidrofobik aerojellerin PEG hidrojelleriyle kapsüllenmesi ile sentezlenmiştir. Mevcut buluşun aerojel-hidrojel bileşimi iki katman içermektedir: dış hidrojel katman hidrofiliktir, iç aerojel çekirdek ise hidrofobiktir.


Başvuru Numarası : 2012/00495

 Başvuru Tarihi : 16.01.2012

Buluş Sahibi :  MEHMET DEMİREZEN, GÖKHAN TURHAN

Çift çıkışlı emniyetli setüstü gaz musluğu.

Buluş ile evsel pişirici ocak veya fırınlarda kullanıma uygun, küçük boyutlu ve hafif bir çift çıkışlı emniyetli setüstü gaz musluğu(1) açıklanmaktadır. Bahsedilen gaz musluğu(1); en genel olarak bir gaz girişi(1.6) ve iki adet gaz çıkışı(1.7,1.8), yekpare üretilen bir gövde(1.1), bahsedilen gövde(1.1) içerisinde konumlanan bir erkek(1. 4), bir kapak(1.3), bir mil(1.2), ve bir emniyet ventilinden(1.5) oluşmakta, söz konusu emniyet ventili (1.5) b açısı 400 ila 600 arasında olacak şekilde açılı konumlandırılmakta ve aynı düzlemde konumlandırılan birinci gaz çıkışı(1.7) ve ikinci gaz çıkışı(1.8) arasında boşluk (1.18) bulunmaktadır.


Başvuru Numarası : 2012/03218

Başvuru Tarihi : 21.03.2012

Buluş Sahibi : ERSOY ATİLLA

Tam otomatik Türk kahvesi pişirme ve servis yapma makinesi.

Buluş, tam otomatik türk kahvesi pişirme makinesi (a) ve pişen kahveyi içecek kaplarına (5) servis yapma yöntemi ile ilgili olup özelliği, kahve içeriği ve miktarının tuş takımı (1) ile seçilmesi, seçilen kahve içeriği ve miktarına göre su deposundan (6) gerekli suyun, kahve ve şeker dozajlama haznelerinden (7,8) kahve ve şekerin pişirme haznesine (21) gönderilmesi, pişirme haznesinde (21) karıştırıcı (34) vasıtasıyla kahve içeriğinin karıştırılması, ısıtıcı (32) ile kahve karışımının pişirilmesi, pişirme sıcaklığı aralığında pişirme işleminin bitmesinden sonra kahve servis pistonu (30) ile ayarlanan miktarda kahvenin hazne çıkışlarından (22) içecek kaplarına (5) servis edilmesi işlem aşamalarını içermesidir.


Başvuru Numarası : 2012/04773

Başvuru Tarihi : 24.04.2012

Buluş Sahibi :  ALİ CAN SAHİLLİOĞLU, NESRİN ÖZÖREN

Bir antijen gönderim yöntemi.

Bu buluş, antijen ve/veya biyoaktif molekül gönderimi için yeni bir yöntem ve antijen ve/veya biyoaktif molekül gönderim sisteminde görevli, ASC zerre taşıyıcısı ve ASC zerre taşıyıcısı tarafından taşınan antijen veya biyoaktif molekül içeren bir kompozisyon ile ilgilidir.


Başvuru Numarası : 2018/07071

Başvuru Tarihi : 21.06.2012

Buluş Sahibi : VOLKAN PATOĞLU

DIŞ İSKELET

İnsanlara yönelik bir dış iskelet, bir uç-uyarıcı destek vasıtasıyla bir insanın eklemi ile doğrudan veya dolaylı olarak etkileşime giren bir eklem elemanını içerir burada uç-uyarıcı destek, eklem elemanının bir gövdesi ile ilgili olarak uç-uyarıcı desteğin üst üste koyulmuş çevirisel ve dönüşsel hareketlerine olanak sağlayarak, bir düzlemde rastgele bir düzlemsel paralel hareketi gerçekleştirmek üzere düzenlenir. Dış iskelet, aynı anda çevirisel ve dönüşsel hareketlerin etkilenmesine yönelik eklem eksenlerinin, diğer bir deyişle dış iskeletin ve insanın ekleminin kusursuz ayarına olanak sağlar. Özel olarak, dış iskelet, dış iskeletin gövdeye bağlanmasındaki farklılıklardan ve hastaların anatomik farklılıklarından bağımsız olarak bir insanın ekleminin hareketlerine kendiliğinden hizalanmaktadır.


Başvuru Numarası : 2012/08055

Başvuru Tarihi : 11.07.2012

Buluş Sahibi : ÖZGÜR DOKUYUCU, BÜLENT BAYRAK, MEHMET ERYİĞİT, ÖMER VARLIK ÖZERCİYES, BURAK TİMOÇİN, ENDER KIZILTAN

Bir kilit mekanizması.

Bu buluş; hava araçlarında ray içerisinde hareket eden kapının uçuş sırasında veya park halinde iken güvenli şekilde açık konumda kalmasını ve istendiğinde serbest bırakılmasını sağlayan bir kilit mekanizması (1) ile ilgilidir. Hava araçlarında kapının yukarı doğru kaydırılarak önceden belirlenmiş pozisyonda kilitlenmesini sağlayan bu mekanizma (1), kapıyı tam açık konumda kilitleyerek kapının asılı kalabilmesini ve istenildiğinde serbest bırakılabilmesini sağlamaktadır.


Başvuru Numarası :2012/09867

Başvuru Tarihi :28.08.2012

Buluş Sahibi : GAZİ HURİ, İSMAİL LAZOĞLU, PINAR HURİ, ALİ MAMEDOV

Kemik plağı.

Mevcut buluşla geliştirilen kemik plağı (P), kırığın bir tarafına sabitlenen, bu sabitleme için en az bir bağlantı elemanının takılmasına uygun en az bir deliği (la) içeren en az bir ana gövdeyi (1), ana gövdeyle (1) bağlantılı olan, kırığın bir diğer tarafına sabitlenen, bu sabitleme için en az bir bağlantı elemanının takılmasına uygun en az bir deliği (2a) içeren, ana gövdeye (1) göre hareket edebilen en az bir hareketli parçayı (2), hareketli parçanın (2) ana gövdeye (1) göre hareketini sağlayan, ana gövdenin (1) orta kısmında konumlu en az bir hareket mekanizmasını, hareket mekanizmasının çalışmasını durdurarak hareketli parçanın (2) hareketim sınırlandıran bir kilitleme elemanını (4) ve mekanizmanın dışarıdan kontrol edilmesi için mekanizmasıyla bağlantılı bir hareket elemanını (5) içermektedir.


Başvuru Numarası : 2012/10250

Başvuru Tarihi : 07.09.2012

Buluş Sahibi : RAHMI OĞUZ ÇAPAN

Bir buhar yoğunlaştırma ve su damıtma sistemi.

Mevcut buluşla geliştirilen buhar yoğunlaştırma ve su damıtma sistemi, su kaynağından alınan suyun buharlaştırıldığı, içerisinde vakum ortamı bulunan buharlaştırma bölmesini (3b) ve yüksek yoğunluklu suyun toplandığı birinci kolonu (3a) içeren birinci kısmı (3); bir kısmı buharlaştırma bölmesinde (3b) yer alan buhar hattını (B1); buhar hattındaki (B1) buharın iletildiği yoğunlaştırma havuzunu (2a); buharlaştırma bölmesindeki (3b) buharının aktarıldığı, içerisinde vakum ortamı bulunan yoğunlaştırma bölmesini (5c), buharın yoğunlaştırılmasıyla oluşan damıtılmış suyun toplandığı ikinci kolonu (5a), bir miktar temiz su bulunan, içerisinde yoğunlaştırma bölmesinin (5c) konumlandırıldığı damıtılmış su bölmesini (5b) içeren ikinci kısmı (5); damıtılmış su bölmesiyle (5b) ve ikinci kolonla (5a) bağlantılı olan, buralardan gelen suyun soğutularak tekrar damıtılmış su bölmesine (5b) iletildiği birinci damıtılmış su hattını (A1); damıtılmış suyun kullanım için iletildiği ikinci damıtılmış su hattını (A2) içermektedir.


Başvuru Numarası : 2013/00456

 Başvuru Tarihi : 14.01.2013

Buluş Sahibi : ALİ YÜKSEL

Lokasyon bazlı bir bilgilendirme sistemi.

Buluş, kapalı ve/veya küçük alanlarda abonelerin (A) lokasyonlarının mobil cihazlar (2) aracılığıyla belirlenmesini ve belirlenen bu lokasyon bilgisine göre mobil cihaz (2) üzerinden abonelere (A) özel bilgilendirmelerin yapılmasına olanak sağlayan bir sistem ile ilgilidir. Buluş konusu sistem (1); mobil cihaz (2), alıcı (3), algılama birimi (4), ses yayma aparatı (5), geniş alan lokasyon izleme birimi (6), veri tabanı (61), küçük alan lokasyon izleme birimi (7), veri tabanı (71) ve bilgilendirme platformu (8) içermektedir.


Başvuru Numarası : 2013/01396

Başvuru Tarihi : 05.02.2013

Buluş Sahibi :  SÜLEYMAN VEDAT SARIGÖL, HATİCE TÜRKÖZ, SEFA MANAV, RECEP HOCAOĞLU, NİHAT BALTACI

Klozet haznesi yıkama sistemi.

Buluş konusu, vitrifiye ürün üzerinde rezervuardan gelen temiz su girişi kanalı ucuna, bu bolümde konumlandırılmış yuvaya (16a) monte edilerek klozet haznesinin yıkanmasını sağlayan bir yıkama sistemi, montajı ve bu sistemin kullanımı ile klozet haznesinin yıkanmasına ilişkin yöntem ile ilgilidir Buluş konusu yıkama sistemi; taharet boru sistemi (1), taharet boru sisteminde kullanılan açılı conta (2), taharet borusu içeren yıkama sisteminde kullanılan, vitrifiye ürün ile uyumu sağlayan kapak (3a), taharet borusu içermeyen yıkama sisteminde kullanılan vitrifıye ürün ile uyumu sağlayan kapak (3b), yıkama sistemi iç gövdesi (4), sızdırmazlık elemanı (5), sistem dış gövdesini (7) vitrifiye ürüne sabitleme vidası (6), yıkama sisteminin dış gövde kısmını (7), sistem dış gövdesini (7) vitrifiye ürüne sabitlemeye yarayan parça (8), vitrifiye ürün ile dış gövde (7) arasında sızdırmazlığı sağlayan eleman (9), taharet sistemim temiz su borusuna bağlayan parçayı (10) içermektedir. Buluş konusu sistem vitrifiye urunun temiz su giriş kanalı ucuna monte edilmekte ve ürüne sonradan monte edilip kolaylıkla demonte edilebilmektedir. Ürün demonte edilebilen yapıda olduğundan temizliği kolaylıkla gerçekleştirilebilmektedir. Buluş konusu yıkama sisteminin taharet boru sistemi ile birlikte kullanımı mümkün olduğu kadar taharet sistemi olmadan da kullanımı mümkündür.


Başvuru Numarası : 2013/07719

Başvuru Tarihi : 26.06.2013

Buluş Sahibi : SEDA KIZILEL, RIZA KIZILEL, ADEM LEVEND DEMİREL, SELİN KANYAS, DERYA AYDIN, RAMAZAN OĞUZ CANIAZ

Bir iyonik tuzun bir hidrofobik polimer matriksinde nano partiküller ve jelleşme ile stabilleştirilmiş fonksiyonel kompozitleri

Mevcut buluş, bir hidrofobik sürekli ortam (5) olarak hidrofobik stiren-bütadien-stiren blok kopolimeri (2) ve bir hidrofilik dağınık ortam (6) olarak da silika nano partiküllerin (8) bünyesine katılmış hidrofilik fonksiyonel maddeler içeren kontrollü salimli bir kompozit membran ve bu membranın hazırlanmasına yönelik bir proses ile ilgilidir.


Başvuru Numarası: 2013/09048

Başvuru Tarihi: 25.07.2013

Buluş Sahipleri: KEVSER ÖZGEN ÖZER, SAKİNE TUNCAY TANRIVERDİ, EVREN HOMAN GÖKÇE, İPEK ÖZCAN

Doku onarımı sağlayan mikropartikül içeren sinerjik etkili dermal matriks ve üretim yöntemi.

Bu buluş, en temel halinde dermal matriks sisteminin hazırlanması (11), mikropartiküUerin oluşturulması (12), mikropartiküllerin dermal matriks sistemi ile birleştirilmesi (13) adımlarını içeren; kronik yara tedavilerinde kullamlan, dermal dokunun hızlı bir şekilde onarılmasını sağlayan, yapısında sinerjik etkili antioksidan madde yüklü mikropartiküller içeren dermal matriksler ve bunların üretim yöntemi ile ilgilidir.


Başvuru Numarası : 2014/04844

Başvuru Tarihi : 29.04.2014

Buluş Sahibi : ARİF ÇAĞLAR PINAR, GÖKTAN KURNAZ

Supap zamanlama sistemi.

Buluş konusu, içten yanmalı motorlarda, kayıp hareket gerektirmeyen, birbirinden bağımsız emme ve egzoz supapları için kam tasarımı yapılarak mevcut alan yerleştirilebilmelerine olanak sağlayan, değişken supap zamanlama aktüatörlerinin ucuz ve hafif olarak teminine olanak sağlayan, supap boşluğu ayarlama ihtiyacını ortadan kaldıran ve aşınma konusunda zayıf olan külbütör parçalarının kullanımını kaldıran bir supap zamanlama sistemi (1) ile ilgilidir.


Başvuru Numarası : 2014/07615

Başvuru Tarihi : 30.06.2014

Buluş Sahibi : ÖZGÜR CAN KORKMAZ, ALPER SARIOĞLAN, FEHMİ AKGÜN, GAYE SAĞLAM, HÜSEYİN ÇAMKERTEN, EGEMEN AKAR, YILDIZ SUCU

Bir hibrid homojen-katalitik yakma sistemi.

Bu buluş, zengin homojen yanma ile fakir katalitik yanmanın ardışık olarak gerçekleştirildiği, sıfır NOx emisyonu sağlayan ve evsel sıcak su eldesinde kullanılan bir hibrid yakma sistemi (1) ile ilgilidir. Bu buluş zengin homojen yanma ünitesi ile fakir katalitik yanma ünitesi çıkışlarında yer alan ısı değiştirici ünitelerin 10 birbirine seri olarak bağlandığı ve yanma reaksiyonlarında ortaya çıkan ısının evsel radyatör ısıtma suyuna ve/veya kullanım suyuna aktarıldığı bir yakma sistemi ile ilgilidir.


Başvuru Numarası : 2014/12471

Başvuru Tarihi : 23.10.2014

Buluş Sahibi :  YAVUZ DÜŞMEZKALENDER, HASAN AYARTÜRK        

Bir geri görüş sistemi

Bu buluş, aracın arkasında tercih edilen bir bölgeye yerleştirilmiş olan ve aracın arka tarafında kalan görüntünün çekilmesini sağlayan en az bir arka kamera (2), kalan görüntünün çekilmesini sağlayan en az iki yan kamera (4), aracın iç tarafında görülebilir bir alanda bulunan ve arka kameradan (2) alınan görüntülerin gösterilmesini sağlayan en az bir arka görüş ekranı (6), göz bebeklerinin (P) koordinatları ve hareketlerinin ölçülebilmesini sağlayan en az bir göz sensörü (8), göz sensöründen (8) aldığı veriler doğrultusunda, arka görüş ekranındaki (6) görüntüyü kaydırması için uyarlanmış en az bir araç kontrol sistemi (9) içeren bir geri görüş sistemi (1) ile ilgilidir.


Başvuru Numarası : 2020/08799

Başvuru Tarihi : 18.11.2014

Başvuru/Buluş Sahibi : MEHMET BUDAK, GÜRER GÜVEN BUDAK

PAPAVER RHOEAS’TAN ELDE EDİLEN BİR YENİ MOLEKÜLE SAHİP DOKU VE HÜCRE BOYA FORMÜLÜ

Histopatoloji, mikrobiyoloji ve sitolojide mikroskopik değerlendirmeye yönelik çekirdeği spesifik olarak boyayan bir yeni biyoflavonoid içeren bir Papaver rhoeas hücre ve doku boyası formüle edilmektedir. Bu, rutin kullanıma yönelik hematoksiline bir alternatif olarak görünmektedir. Bu bileşiğin biyokimyasal adı aşağıda yer almaktadır; tetrahidro-3,4,5- trihidroksi-6-metil-2H-piran-2-iloksil)metil)2H-piran-2,3,4,5-tetraol)-4- metoksifenil) -7- metoksi-4H-kromen-4-on. NMR analizi molekülün biyokimyasal yapısının biyoflavonoid olduğunu göstermektedir (şekil 4,5). Sinerjik ve diğer moleküllerle birlikte Papaver rhoeasın içindeki molekül, biyolojik ve biyolojik olmayan numunelere nüfuz etmektedir. Diğer sinerjik mekanizmalarla birleştirilerek boya formülü hazırlanmaktadır. Mordanın türü ve miktarı ve pH, boyama sonuçlarının zamanlamasını ve kalitesini etkileyen parametrelerdir. Papaver rhoeas formülü, özellikle laboratuvarlar ve hastanelerde tanı amaçlı dokuların incelenmesi için hazırlanmaktadır ve rutin olarak kullanılması amaçlanmaktadır. Dünya çapında cerrahi preparatlar için milyonlarca biyolojik numune gözden geçirilmektedir ve biyolojik olanlar, tanı için boyanmış numunelerdir. (Hematoksilin doku boyası, rutin olarak kullanılmaktadır, dünyadaki yağmur ormanlarının bir üyesi olan Hematoxylin campechianum (bakkam ağacı) olarak adlandırılan ağaçlardan üretilmektedir. Her yıl 3000 Bakkam ağacı ve ayrıca ormanlar, yaklaşık 1200 ton toz ve 70.000 ton sıvı hematoksilin boyası üretmek için yok edilmektedir. ($ 15 milyar / yıl). Papaver rhoeas, çekirdeğin görünür hale gelmesinde etkili ve spesifik boyama sonuçları sağlamaktadır. Bariz ekonomik katkısının yanı sıra, Papaver rhoeas, yaygın olarak yetişmektedir, kolaylıkla toplanabilmektedir ve üretilebilmektedir. Ayrıca Papaver rhoeas Formülü, Dünya üzerinde önemli ve değerli bir endüstriyel ürün olmasına olanak sağlayacak bir ekolojik etkiye sahiptir.


Başvuru Numarası : 2015/07790

Başvuru Tarihi : 24.06.2015

Buluş Sahibi : MURAT BAHADIR KILINÇ, MURAT BALABAN

SELÜLOZ ÇAMURUNDAN BİYOGAZ HAMMADDESİ ELDE ETME YÖNTEMİ

Selüloz atığından hızlı şekilde biyogaz üretimine uygun ve pompalanabilir hammadde üretilmesini sağlayan biyolojik mikroorganizma içeren ve buna ilaveten süreç koşullarını içeren bir buluştur.


Başvuru Numarası : 2015/11621

Başvuru Tarihi : 17.09.2015

Buluş Sahibi : MEHMET SADETTİN FİDAN, NESLİHAN GÜL, KÜRŞAT AKSOY

BİR KUŞAK ÜSTÜ GÜÇLENDİRME KORDU

Bu buluş, pnömatik radial araç lastiğinde sırtla kuşak paketi arasında yer alan, kuşak paketi üzerine ekvatoral düzlemle 0 ila 5° arasında açı yapacak şekilde tek kord veya birbirine parallel birden fazla korddan meydana gelen şerit halinde spiral olarak sarılarak oluşturulan kuşak üstü güçlendirme katmanındaki, doğrusal yoğunlukları 1300-1500 dtex ve 850-1000 dtex aralıklarında olan iki farklı doğrusal yoğunluk eğerine sahip iplikleri içeren bir kuşak üstü güçlendirme kordu ile ilgilidir.


Başvuru Numarası : 2019/13359

Başvuru Tarihi : 22.10.2015

Buluş Sahibi : ALİ KOŞAR, MUSTAFA PINAR MENGÜÇ, İBRAHİM KÜRŞAT ŞENDUR

Parçacık topaklanmasını önlemeye yönelik akış sistemi.

Mevcut buluş, akışkan sınırlayıcı elemandan çıkmasıyla akışkanda kavitasyonun meydana geleceği şekilde, kullanım sırasında akışkana ani genişleme sağlayan bir akış sınırlayıcı eleman içeren nano akışkanlarda parçacık topaklanmasını önlemeye yönelik bir akış sistemini önermektedir.


Başvuru Numarası : 2016/01023

Başvuru Tarihi : 26.01.2016

Buluş Sahibi : AHMET HACIMÜFTÜOĞLU, ORHAN ATEŞ, FARROKH LAFZI, ALI TAGHIZADEHGHALEHJOUGHI, NURULLAH SARAÇOĞLU

Nöron Hücrelerinde Çeşitli Sebepler Sonucu Görülen Nörotoksisiteyi Ortadan Kaldırıcı Bir Molekül ve Bahsedilen Molekülün Üretim Metodu

Buluş, nöron hücrelerinde çeşitli sebepler sonucu görülen nörotoksisitenin ortadan kaldırılmasını sağlayan bir molekül ile ilgilidir.


Başvuru Numarası : 2016/10999

Başvuru Tarihi : 05.08.2016

Buluş Sahibi : FİKRETTİN ŞAHİN, ZEYNEP İYİGÜNDOĞDU, SANEM ARGIN, MERVE GÜLERİM ERTÜRK, OKAN DEMİR

JELATİN VEYA PEKTİN BAZLI ANTİMİKROBİYAL YÜZEY KAPLAMA MALZEMESİ

Bu buluş, antimikrobiyal özellikte jelatin veya pektin bazlı yüzey kaplama malzemesi ile ilgilidir. Buluşta bor bileşikleri, jelatin veya pektin ile karıştırılarak film şeklinde yüzey kaplaması elde edilmektedir. Söz konusu kaplama malzemesi başta gıda olmak üzere hijyen gerektiren tüm ambalaj sanayisinde kullanılabilmektedir. Buluş ile ambalajların, antifungal, antikandidal ve antibakteriyel olması sağlanmaktadır.


Başvuru Numarası : 2016/14314

Başvuru Tarihi : 12.10.2016

Buluş Sahibi : MEHMET ALAEDDİN AKGÜN

BİR MAYIN TARAMA ARACI

Bir kol mekanizması (18), kol mekanizmasına (18) entegre ve bir yörüngesel hareket ile zemin altını tarar şekilde bir tarama elemanına (10) sahip hava yastıklı bir mayın tarama aracı (1) açıklanmaktadır. Mayın tarama aracı (1), tarama elemanı (10) ile algılanan mayınların bir konum belirleme sistemi tarafından sağlanan konum bilgisini bir görüntüleme elemanına (26) sağlar şekilde en az bir veri kayıt elemanı (21) içermektedir.


Başvuru Numarası : 2016/17639

Başvuru Tarihi : 01.12.2016

Buluş Sahibi : ALPER YAMAN, TUĞÇENUR BAHADIR

BİR EKSTERNAL FİKSATÖR

Bu buluş; darbeleri sönümleyen; iki ucunda bağlantı delikleri bulunan ve bu delikler karşılıklı denk gelecek şekilde iki adedinin bir araya gelmesiyle tam bir çember oluşturan, yarım çember şeklinde, üzerinde çemberin eksenine paralel eksende açılmış belirli aralıklarla rod delikleri bulunan, rod delikleri ile çemberin dış kenarı arasında rod deliklerinden daha dar olacak şekilde kanal bulunan, iki adet tam çember oluşturacak şekilde en az dört yarım çember (2), yarım çemberleri bağlantı deliklerinden birbirine bağlayan en az dört bağlantı elemanı (3), rod deliklerine giren, rod deliklerinin çapında, çapın karşılıklı iki yanından kanalın kalınlığına eşit olacak şekilde kesilmiş, sonsuz vida dişleri açılmış çubuklar şeklinde en az üç rod (4), rodları (4) yarım çemberlere (2) sabitleyen somunlar (5), tedavi edilen dokuların sabitlenmesi için en az bir Kirschner teli (6), Kirschner telini (6) her iki ucundan rod deliklerinden yarım çemberlere (2) sabitleyen en az iki tel tutucu (7), Kirschner telinin (6) uçlarının kıvrılması için bir ucu teli tutan ve diğer ucu telin kolaylıkla kıvrılabilmesi için bir tutamağa sahip bir aparatı (8) içeren bir eksternal fiksatör ile ilgilidir.


Başvuru Numarası : 2017/05596

Başvuru Tarihi : 14.04.2017

Buluş Sahibi : ALİ KOŞAR, DEVRİM GÖZÜAÇIK, YUNUS AKKOÇ, AHMAD REZA MOTEZAKKER, ABDOLALI KHALILI SADAGHIANI

İYİLEŞTİRİLMİŞ ISI AKTARIM YÜZEYLERİ BULUNAN ISI DEĞİŞTİRİCİSİ

Mevcut buluş, Archaea cinslerinden olabilen, ayrıca Sulfolobus cinsinden olabilen ve ayrıca Sulfolobus solfataricus türünden olabilen hipertermofilik bakterilerle donatılmış bir ısı aktarım yüzeyi olan bir ısı değiştiricisini önermektedir. Isı değiştiricisi havuz kaynaması ısı aktarımına uyarlanabilmektedir.


Başvuru Numarası : 2017/05906

Başvuru Tarihi : 20.04.2017

Buluş Sahibi : AYKUT BİLİCİ

CAM SİLME ROBOTU

Buluş konusu cam silme robotu sensörleri ile, dış cephelerde bulunan çerçeve, pervaz, kompozit kaplama malzemeleri gibi çıkıntıları algılayarak, temizlik fırçalarının konumunu cam yüzeye eşit şekilde temas edecek şekilde ayarlayabilen yapay zeka kontrollü hareketli yıkama sistemine sahiptir. Rüzgâr hızı ve yönüne göre eksenel itiş kuvvetini ayarlayan fanlar ile temizlik yüzeyinden ayrılmadan yüksek binalarda dış cephe temizliğini güvenli hale getirmektedir. Dış cephe temizliğinde zamandan, iş gücünden ve maliyetten tasarruf etmeyi sağlamaktadır. İnsana ihtiyaç olmadan cam ve dış yüzeylerde güvenli temizlik imkânı sağlayan robottur.


Başvuru Numarası : 2017/11450

Başvuru Tarihi : 03.08.2017

Buluş Sahibi : SELÇUK ÖZYURT, BÜLENT AYDIN, NİL GİRGİN KALIP, CANSIN ÇOKOL, SÜLEYMAN ŞEMSİOĞLU, SENA KARALİ, KAAN ALPER

SUYUN SOĞURMA KABİLİYETİNİ ANALİZ ETMEK İÇİN BİR SUALTI ANALİZ CİHAZI

Suyun soğurma kabiliyetini analiz etmek için bir sualtı analiz cihazıdır (10). Buna göre sızdırmaz yapıda bir aydınlatma penceresini (111) barındıran sızdırmaz yapıda bir birinci mahfazaya (110); sızdırmaz yapıda bir ölçüm penceresini (131) barındıran sızdırmaz yapıda bir ikinci mahfazaya (130); bahsedilen birinci mahfaza (110) ile bahsedilen ikinci mahfaza (130) arasında sağlanan ve bir birinci ağzı (121) bahsedilen aydınlatma penceresine (111), bir ikinci ağzı (122) bahsedilen ölçüm penceresine (131) bakacak şekilde düzenlenmiş, prizmatik formda içi boşaltılmış bir su haznesine (120) sahip bir gövdeyi (100) içermesi, bahsedilen su haznesinin (120), çoklu sayıda su transfer açıklığını (123) içermesi, bahsedilen birinci mahfazanın (110), aydınlatma penceresinden (111) ölçüm penceresine (131) doğru test ışığı yayacak şekilde düzenlenmiş bir ışık yayma birimini (113) içermesi, bahsedilen ikinci mahfazanın (130), su haznesindeki (120) sudan geçen test ışığını en azından kısmen alacak şekilde düzenlenmiş ve aldığı test ışığının bileşenlerinin yoğunluğuna göre sinyal üretecek şekilde yapılandırılmış bir ışık algılama birimini (133) içermesidir.


Başvuru Numarası : 2017/21292

Başvuru Tarihi : 22.12.2017

Buluş Sahibi : HÜNKAR KEMAL YURT, EKREM FIRTINAOĞLU, İSMAİL GÜLER

BİR KATLANABİLEN ANTEN SİSTEMİ

Mevcut buluşla, özellikle radar sistemlerinde kullanıma uygun olan bir katlanabilen anten sistemi geliştirilmektedir. Bahsedilen anten sistemi, sinyal alış verişi sağlayan en az bir birinci anteni (1) ve en az bir ikinci anteni (2); en az bir gövde parçasını (4); en az bir eyleyiciyi (3); en az bir birinci bağlantı elemanını (5); en az bir ikinci bağlantı elemanını (6); en az bir üçüncü bağlantı elemanını (7) ve en az bir taşıma parçasını (8) içermektedir.


Başvuru Numarası : 2017/23427

Başvuru Tarihi : 31.12.2017

Buluş Sahibi : JEHAD MAHMOUD AMIN HAMAMREH, HÜSEYİN ARSLAN

Kablosuz Ağlarda Mutlak Güvenlik Ve Kimlik Doğrulaması Sağlaması İçin Otomatik Tekrar Talep Sistemi

İleri düzey kablosuz haberleşme sistemleri için gizli dinlemelere karşı güvenlik ve kimlik taklidi (spoofing) ataklarına karşı kimlik doğrulaması sağlanmasına yönelik güvenli bir sistem ve yöntem açıklanmaktadır. Yöntem, gizliliğin elde edilmesi için maksimal oran birleştirmesi (MRC) yardımıyla birlikte, MAC katman mekanizması olarak otomatik tekrar talebi (ARQ) ve fiziksel katman (PHY) mekanizması olarak yapay gürültüden (AN) faydalanmaktadır. Temel olarak kanal içerisinde sınıf uzay gerektirmeyen özel bir yapay gürültü, hizmet kalitesi (QoS) gereklilikleri ve meşru taraflar arasındaki kanal koşulu esas alınarak tasarlanır ve veri paketine eklenir. Meşru alıcı (Bob) tarafından aynı paketin talep edilmesi durumunda, bir yapay gürültü iptal sinyali uygun şekilde tasarlanarak bir sonraki pakete eklenir. Ardından, Bon tarafından MRC süreci kullanılarak yapay gürültü bulunmayan bir paket elde edilir ve bu sırada gizli dinleme yapan tarafın performansı yapay gürültü tarafından bozulur.


Başvuru Numarası : 2018/01262

Başvuru Tarihi : 30.01.2018

Buluş Sahibi : HÜSEYİN YETİK

OKÜLER CERRAHİ OPERASYON SIRASINDA, NEMLENDİRİLMİŞ VE KONTROLLÜ YÜKSEK-BASINÇLI HAVA BESLEME SİSTEMİ

Buluş, cerrahi aletler alanı ile ilgili olmakla birlikte, daha çok, oküler cerrahi operasyonlar sırasında nemlendirilmiş ve kontrollü, yüksek-basınçlı hava beslemeye yönelik bir cihaz ile ilgilidir. Oküler cerrahi operasyon sırasında, göze yüksek-basınçlı hava verilmesine yönelik bir sistem söz konusu olup, bu sistem, bir adet hava tüpü, bir adet 1 parçası, bir adet 2 parçası ve hava tüpüne uygun açıklıklardan oluşmaktadır. 1 parçası, bir dizi 1 parçası besleme borusu, 1 parçası ayarlanabilir açıklıklarından ve hava boşaltma memelerinden oluşmaktadır. Bunun yanı sıra, 2 parçası, bir adet 2 parçası hava besleme borusu, bir adet 2 parçası ayarlanabilir açıklığı, bir adet çap-kontrollü ayarlanabilir açıklık ile vanalardan oluşmaktadır. 1 parçası ve 2 parçası, ayrı ayrı veya birlikte kullanılabilmektedir. 1 parçası yatay ve 2 parçası dikey olarak kullanılmaktadır. Nemlendirilmiş ve yüksek-basınçlı hava, 1 parçası ile 2 parçasına, hava kaynağından gelecek, hava besleme boruları ile aktarılmaktadır. Aktarılan yüksek-basınçlı hava, nemlendirilmiş ve kontrollü, yüksek-basınçlı havadır.


Başvuru Numarası : PCT/TR2018/050040

Başvuru Tarihi : 05.02.2018

Buluş Sahibi : Mahmut Gazi YAŞARGİL, Dianne Cathryn Helena YAŞARGİL, Başar ATALAY

BİR CERRAHİ PED VE BUNUN ELDE ETME YÖNTEMİ

Cerrahi operasyonlarda, özellikle beyin ve omurilik operasyonlarında kullanılmak üzere X-ışınında görülebilen bir malzeme içeren bir ara tabaka (113) bulunan bir baş kısmına (11) sahip bir cerrahi ped (10) açıklanmaktadır. Cerrahi pedde (10), ara tabakanın (113), %100 pamuk bir malzemeden imal ve el yordamıyla şekillendirilen bir geometrik şekle sahip tabakalar (111, 112) arasında sağlanmaktadır.


Başvuru Numarası: 2018/02472

Başvuru Tarihi : 21.02.2018

Buluş Sahibi : NEVZAT ERGİÇAY, İSMET YÜCETAŞ

GAZ ENJEKSİYON SİSTEMİ

Mevcut buluşla, en az bir üretim kuyusu ile bir jeotermal enerji kaynağından alınan jeotermal akışkanın, işlemden geçirildikten sonra jeotermal enerji kaynağına tekrar iletilmesini sağlayan en az bir reenjeksiyon kuyusunu (1) içeren bir jeotermal santralde kullanıma uygun gaz enjeksiyon sistemi geliştirilmektedir. Bahsedilen sistem, pompadan (5) alınan basıncı arttırılmış reenjeksiyon suyu ile kompresörden (4) gelen basıncı arttırılmış gazların bir araya geldiği ve bahsi geçen reenjeksiyon kuyusu (1) ile rezervuara iletildiği en az bir birinci hattı (6); basıncı arttırılmış olan gazın birinci hatta (6) iletilmesini sağlayan en az bir birinci iletim hattını (7); basıncı arttırılmış reenjeksiyon suyunun birinci hatta (6) iletilmesini sağlayan en az bir ikinci iletim hattını (8); birinci hatla (6) bağlantılı olan, bir diğer tarafı reenjeksiyon kuyusunun (1) bir alt bölümüne açılan ve birinci hattan (6) alınan karışımın reenjeksiyon kuyusunun (1) alt bölümüne iletilmesini sağlayan en az bir birinci çıkış hattını (11); santralden reenjeksiyon suyunun basınçlandırılmayan bölümünün alınmasını sağlayan en az bir su iletim hattını (9); su iletim hattından (9) alınan nispeten düşük basınçlı reenjeksiyon suyunun reenjeksiyon kuyusuna (1) iletilmesini sağlayan en az bir ikinci çıkış hattını (12) içermektedir.


Başvuru Numarası : 2018/06277

Başvuru Tarihi : 03.05.2018

Buluş Sahibi : DENİZ KUŞASLAN

PENCERE ÇOCUK GÜVENLİK SİSTEMİ

Buluş, özellikle çocukların açık camlardan sarkmasını ve düşmesini engellemek üzere pencereye zarar vermeden pratik şekilde sökülüp takılabilen, her türlü pencere ebadında kullanılabilen, seri olarak üretilebilen, montajı yapan kişi tarafından ince çelik halat (3) ile pencere açıklığının dikey ve yatay olarak montajın yapıldığı yerde örülmesi ve söz konusu halatların (3) birbirine sabitlenerek pencerede emniyetli bir güvenlik ağı oluşturulması prensibine dayanan estetik ve emniyetli pencere çocuk güvenlik sistemi (A) ile ilgilidir.


Başvuru Numarası : 2022/002500

Başvuru Tarihi : 21.05.2018

Buluş Sahibi :  BARBAROS KİRİŞKEN, CİHAN TOPAL

Bir görüntüleme cihazını kafa hareketleri yoluyla uzaktan kontrol etmeyi sağlayan yöntem, sistem ve bilgisayar programı.

Bir bilgi işlem cihazını (120) uzaktan kontrol etmeyi sağlayan bir yöntem olup, bir video karesinden tekrar tekrar bir görüntü yakalanmasını; yakalanan görüntüde bir insan yüzünün tespit edilmesini; tespit edilen insan yüzünün daha önce tespit edilen bir insan yüzüyle eşleştirilmesini; eşleşen tespit edilmiş insan yüzünden yüz işaretlerinin (140) çıkarılmasını; üç boyutlu (3D) kafa pozu, egosantrik bir koordinat sisteminde (150) insan yüzünden yönlendirilen bir 3D poz vektörü tarafından temsil edilecek şekilde, 3D poz vektörü, ilgili dönüş matrislerini kullanarak egosantrik koordinat sisteminin (150) x, y ve z eksenleri etrafında dönmekte serbest olacak ve bir öteleme vektörü kullanarak x, y ve z eksenleri boyunca öteleme yapmakta serbest olacak şekilde, çıkarılan yüz işaretlerine dayalı olarak eşleşen tespit edilmiş insan yüzünün üç boyutlu kafa pozunun tahmin edilmesini; ve tahmin edilen 3D kafa pozuna göre bilgi işlem cihazına (120) ait bir görüntüleme ekranında (170) bulunan bir kullanıcı arayüzünün kontrol edilmesini içermektedir.


Başvuru Numarası : 2018/07464

Başvuru Tarihi : 25.05.2018

Buluş Sahibi : ERDEN BANOĞLU, BURCU ÇALIŞKAN, ÖZGE AKBULUT, DENİZ LENGERLİ, ÖZGÜR ŞAHİN

ANTİ-KANSER AJANI OLARAK KULLANILABİLECEK YENİ POTANSİYEL TACC3 İNHİBİTÖRÜ (BRP-OZG-264)

Buluş, meme kanseri dahil birçok kanser türünde onkogenik olarak etki gösteren TACC3 proteinini inhibe eden yeni bir TACC3 inhibitör molekülü (BRP-OZG-264) ve bunun anti-kanser ajanı olarak kullanımı ile ilgilidir.


Başvuru Numarası : 2018/08475

Başvuru Tarihi : 13.06.2018

Buluş Sahibi : ONUR ŞEN, ESRA ÖZÇELİK

Kardan Millerinde Filtreleme Özellikli, Çift Yönlü Hava Sirkülasyon Kapağı

Buluş, kardan milinin (8) çatallı kayıcı mili (9) ile kayıcı çatalı (10) arasındaki iç hacim (12) ile dış ortam arasındaki hava sirkülasyonunun sağlanmasını ve yabancı maddelerin iç hacme (12) girişini önleyen hava sirkülasyon kapağı (1) olup, orta kısmı hava geçişini sağlayan halka formlu ana gövde (2), bahsedilen ana gövdeyi (2) kapak montaj yuvasına (11) oturtan gövde destek elemanı (3), bahsedilen gövde destek elemanının (3) orta kısmına monte edilen bir diyafram (2.2), bahsedilen diyaframın (2.2) gövdesi üzerinde hava geçişi sağlayan hava yarıkları (2.2.1), geniş yüzeyli filtre elemanı (6), filtre destek elemanı (7) ve gövde dış kenarı (2.1) içermektedir.


Başvuru Numarası : 2018/14010

Başvuru Tarihi : 26.09.2018

Buluş Sahibi : ZEKERİYA BIYIKLIOĞLU, HÜSEYİN BAŞ, BURAK BARUT, ARZU ÖZEL

DNA ile etkileşebilen, topoizomeraz inhibisyonu gösteren ve antikanser etkili suda çözünebilen, agregasyon göstermeyen yeni bir silisyum ftalosiyanin bileşiği ve sentez yöntemi.

Metal içeren bileşiklere karşı direnç gösteren kanser hücrelerinde aktivite gösteren, etki spektrumu metal içerikli bileşiklere göre daha geniş olan ve toksik etkisi metal içerikli bileşiklere göre daha düşük olan, yan etkileri azaltılmış, potansiyel antitümör ilacı olarak kullanılabilecek, anti-kanser (kanser tedavi edici) ve anti-oksidan etkilerine sahip, DNA hedefli (3,5-bis{3-[3-(dimetilamino)fenoksi]propoksi}fenil)metoksi fonksiyonel gruplar içeren silisyum ftalosiyanin bileşikleri ve bu bileşiklerin sentez yöntemleri ile ilgilidir.


Başvuru Numarası : 2018/19751

Başvuru Tarihi : 18.12.2018

Buluş Sahibi : HASAN HAVITÇIOĞLU, BORA UZUN

STEMSİZ GENİŞLEYEBİLEN KALÇA PROTEZİ

Buluş, herhangi bir nedenle kalça kemiğindeki (K) femur başı (F) zarar görmüş hastalarda, femur başının (B) yerine geçebilen, stemsiz ve trokanter içerisinde hareketi sınırlayacak şekilde yapılandırılmış genişleyebilen kalça protezi (1) olup, özelliği; bir yivli şaft (15) içermesi, bahsedilen yivli şaft (15) alt bölümünde, ortasında bulunan delikte yiv içeren bir alt plaka (4) içermesi, yivli şaftın (15) yivli kısmının yer almadığı üst bölümüne sabitlenmiş bir üst plaka (3) içermesi, üst plaka (3) alt yüzeyinde ve alt plaka (4) üst yüzeyinde yer alan, küre başlıklı hareket kollarının (9) ve yuva ve küre başlıklı hareket kollarının (8) ilişkilendirildiği çok sayıda küre yuvası (5) içermesi, üst plaka (3) alt yüzeyinde ve alt plaka (4) üst yüzeyinde yer alan küre yuvalarına (5) yerleştirilmiş, birbirleri ile eklem yerlerinden (16) hareket edebilir şekilde ilişkilendirilmiş çok sayıda yuva ve küre başlıklı hareket kolu (8) ve küre başlıklı hareket kolu (9) içermesi, yivli şaftın (15) üst ucundaki boyuna (10) takılan, femur başı (F) anatomisine uygun bir küresel baş (2) içermesi ile karakterize edilmesidir.


Başvuru Numarası : 2019/06799

Başvuru Tarihi : 07.05.2019

Buluş Sahibi :  DUYGU YILMAZ, MEHMET EMİN ÖZ, AHMET FATİH AYAŞ

ZEYTİN ÇEKİRDEĞİ ATIĞINDAN (PRİNADAN) BİYOPLASTİK GRANÜL ÜRETİM YÖNTEMİ

Buluş daha özel olarak, zeytinyağı fabrikalarından alınan zeytin çekirdeği atıklarının iki farklı kimyasal parçalama işlemine tabi tutulması, parçalanan zeytin çekirdekleri atığının içinden biyoplastik üretimi için gerekli maddenin alınması ve içerisine doğal polimerleştirici form tutucular eklenmesi adımlarını içeren biyoplastik granül üretim yöntemi ile ilgilidir.


Başvuru Numarası : 2019/07000

Başvuru Tarihi : 09.05.2019

Buluş Sahibi : LEVENT ERKOÇAK

Birden fazla eksende hareket edebilen güvenliği artırılmış kontrol çubuğu.

Mevcut buluş, bir üst sensörü (79) olan bir üst devre kartının (74) sağlandığı bir buton gövdesi (70) içeren, kontrol çubuğunun (100) bir uzunlamasına yönü boyunca uzanan bir merkezi eksen etrafında dönebilen bir tutma asamblesi (50); bir alt sensörü (47) olan bir alt devrenin (44) sağlandığı bir alt gövdesi (41) olan bir kontrol asamblesi (30) ve tutma asamblesine (50) kısmen sokulan ve alt gövdeye (41) göre eksensel hareket için bir eksensel elemanın (40) üzerine monte edilen bir kontrol kolu (80) içeren, bir makineyi birden fazla eksende kontrol etmeye yönelik bir kontrol çubuğuyla (100) ilgilidir. Söz konusu kontrol kolu (80) en azından kısmen bir enjeksiyon kalıplama işleminde plastikten yapılmaktadır ve bir kontrol kısmının (50) alt devresinin (44) yakınında sağlanan kalıplanmış bir alt mıknatısa (20) sahiptir, burada kontrol kolu (80) tutma asamblesinin (50) üst devresinin (74) yakınında sağlanan bir başka üst mıknatısa (87) sahiptir.


Başvuru Numarası : 2019/10146

Başvuru Tarihi : 08.07.2019

Buluş Sahibi : HALİL SAYIR

Bulaşık makineleri için bir fıskiye tertibatı.

Mevcut buluşla geliştirilen ve bulaşık makinesinde, sepetin tabanına paralel düzlemde dönebilecek şekilde konumlandırılarak bir temizleme sıvısının, bulaşıklara püskürtülmesi için kullanıma uygun olan fıskiye tertibatı, hazne yapısındaki ana gövdeyi (1); bir kısmının, ana gövdeden (1) dışarı uzandığı, üzerinde açılı delik (2a) bulunan, bir geçiş açıklığı vasıtasıyla içerisinden geçen temizleme sıvısının açılı delikten (2a) püskürtülmesiyle ana gövdenin (1) dönmesini sağlayan, ileri-geri yönde hareket edebilen püskürtme kolunu (2); ana gövdenin (1) dönme hareketini püskürtme koluna (2) aktararak püskürtme kolunun (2) hareketini sağlayan hareket mekanizmasını; bir kaynaktan alınan temizleme sıvısının, püskürtme kolundaki (2) delikler vasıtasıyla bulaşıklara gönderildiği sıvı girişini (1f); açıklığın üstünde konumlandırılan, püskürtme kolunun (2), açıklıkla arasındaki boşluğa yerleşik olduğu, püskürtme kolunun (2) hareketini kılavuzlayan tutucu yatağı (1a); sıvı girişinden (1f) gelen temizleme sıvısının püskürtme koluna (2) dağıtıldığı sıvı dağıtım parçasını (5); geçiş açıklığıyla bağlantılı olan, püskürtme kolunun (2) kapalı pozisyonunda sıvı dağıtım parçasının (5), geçiş açıklığına bakan tarafının bir karşı tarafından olacak şekilde sıvı dağıtım parçasına (5) bağlanan, sıvı dağıtım parçasına (5) gelen temizleme sıvısının püskürtme koluna (2) aktarıldığı iletim hattını (6) içermektedir.


Başvuru Numarası : 2019/13129

Başvuru Tarihi : 29.08.2019

Buluş Sahibi :  NİHAT KAVAKLI, AHMET AKGÖZ,  EYÜP ÇUĞALIR, ERSİN ÖZKAN, HAKKI NAZLI, MEHMED AKİF PAKSOY

ARACA TAKILI METAL VE MAYIN DEDEKTÖRÜ

Buluş, askeri veya insani amaçlı mayın temizleme veya mayından arındırma faaliyetlerinde yer yüzeyine yakın veya yer altında gömülü halde bulunan metal içeriği yoğun mayınlar ve minimum metal içerikli plastik mayınlar ile her türlü el yapımı patlayıcılar, mühimmatlar ve patlayıcı maddelerin tespitinde; arkeoloji araştırmalarında gömülü durumdaki arkeolojik yapı kalıntılarının herhangi bir hasar verilmeden yerlerinin belirlenmesinde; jeofizik araştırmalarında maden yatakları, endüstriyel mineral ve kayaç oluşumlarının aranmasında; yer altındaki boru hatları ve kablolar gibi altyapı elemanlarının tespitinde kullanılabilen, araca takılı metal ve mayın dedektörü ile ilgilidir. Sistem; insanlı ya da insansız bir kara aracı (8), araç alt kabuğuna (7) arka kollar (10) vasıtasıyla döner bağlantı ile bağlı olan alt kol (2) ve üst kol (3), içerisine elektromanyetik indüksiyon sensörü bobinleri (12) ile yere nüfuz eden radar sensörü antenlerinin (11) iç içe geçmiş şekilde yerleştirildiği bir arama başlığı (1), arama başlığının (1) direkt üzerine veya üzerindeki federlere (13) sabitlenen ve arama başlığının (1) çabuk sökülüp takılabilen bağlantı elemanları vasıtasıyla alt kol (2) ve üst kola (3) döner bağlantı ile bağlanmasını sağlayan ön kollar (9), arama başlığının (1) zeminden olan yüksekliğini ayarlamak üzere alt kol (2) veya üst koldan (3) herhangi birine döner bağlantı ile bağlantılandırılan bir lineer aktüatör (5) ve kaldıraç kolu (4) ile bu mekanizmaların dış etkenlerden korunması için üzerini örten bir üst kabuktan (6) oluşmaktadır. Arama başlığının (1) zeminden olan yüksekliği ayarlanırken aynı zamanda zemine göre paralelliği de korunmakta ve bu iki işlev tek bir lineer aktüatör (3) kullanılarak sağlanmaktadır. Sensörlerin arama başlığı içerisinde iç içe geçmiş şekilde dizilmesi sayesinde arama başlığı boyutları olabildiğinde küçük tutularak tarama faaliyetinin yürütüleceği dar alanlarda kullanım rahatlığı imkanı sunulmaktadır. Arama başlığının (1) alt kol (2) ve üst kola (3) çabuk sökülüp takılabilir bağlantı elemanları vasıtasıyla bağlanması sayesinde arama başlığının darbe alması durumunda bağlantı elemanlarının kendiliğinden kırılarak arama başlığının araçtan kopması ve aracın geri kalanının darbe etkisinden korunarak zarar görmesi engellenmektedir. Ayrıca zarar gören arama başlığının değiştirilerek yerine yenisinin takılması, özel bir ekipmana gerek duymaksızın sahada hızlı ve kolay bir şekilde gerçekleştirilebildiğinden araç uzun süre operasyon yapabilme kabiliyetine sahiptir.


Başvuru Numarası : 2019/17533

Başvuru Tarihi : 12.11.2019

Buluş Sahibi :  CAHİT UTKU ARAL

TABANCA KILIF KİLİT SİSTEMİ

Buluş, göğüs, bacak ve bele yerleştirilebilen ve içerisine tabanca konulduğunda tabancanın kullanıcı isteği dışında çıkmasına engel olan bir tabanca kılıf sistemi ile ilgilidir.


Başvuru Numarası : 2019/20558

Başvuru Tarihi : 18.12.2019

Başvuru/Buluş Sahibi : HASAN KUM

KENDİSİNE ÇAYIR BİÇME, KAR KÜREME VE MİBZER APARATI AKÜPLE EDİLEBİLEN ÇOK FONKSİYONLU TARIM ARACI

Buluşumuz tarımsal amaçlı olarak kullanılan farklı tür makinalar yerine tek bir gövde ve kendisine eklemlenen farklı aparatlar ile farklı tarım makinası haline getirilebilen çok fonksiyonlu tarım aracına ilişkindir. Buluşumuz olan çok fonksiyonlu tarım aracı temel olarak; tarım aracının tahrik gücünü sağlayan bir motor (1), devir ayarını motor kayışı (3) ile sağlayan bir redüktör (4), makara (6) ile varyatörlü kasnağın (5) üzerine baskı oluşturarak aracın hızını değiştiren vites (25), aracın kontrollü bir şekilde sürülmesini sağlayan tutma kolları (13) ve sağ-sol dönüş manevra kabiliyetini sağlayan diferansiyel sisteminden oluşmaktadır.


Başvuru Numarası : 2022/002568

Başvuru Tarihi : 24.02.2022

BİYOTEK15 ARGE EĞİTİM VE DANIŞMANLIK SANAYİ TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ

Buluş Sahibi : GÜLŞEN ALTUĞ

Akuatik alanlarda organik madde birikimi ile denizlerde müsilaj oluşumunun engellenmesine ve giderilmesine yönelik yöntem

Mevcut buluş; akuatik alanlardaki organik madde birikimi ile denizlerde müsilaj oluşumunun engellenmesine ve giderilmesine yönelik bir yöntem ile ilgilidir. Söz konusu yöntem; deniz bakterilerinin deniz suyundan, sedimentinden veya biyotadan izole edilmesi, organik madde birikimi ve/veya müsilajı ayrıştırmaya uygun bakteri izolatlarının belirlenmesi ve bakteri izolatlarının veya bunların çeşitli kombinasyonlarının akuatik alanlardaki organik madde birikimi veya denizlerdeki müsilaj üzerine uygulanması adımlarını ihtiva etmektedir.


DİPNOT

[1] 1930 (Afet İnan, Atatürk Hakkında H.B., s. 270)

Mustafa Güney ÇALIŞKAN

Ekim 2023

guneycaliskan@gmail.com

Markaların İdari İptalinde Sona Doğru: Yönetmelik Taslağı Görüşe Açıldı

Markaların iptali ve hükümsüzlüğü süreçleri; bizatihi kavramlar, hükümlerin uygulanma şartları, uygulayıcıları, sonuçları bakımından 24.06.1995 tarihli ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (556 sayılı KHK) döneminde çokça tartışılmış, tartışılan bu konular ise 22.12.2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile normatif düzeyde çözüme kavuşturulmuştu.

Markaların iptali bakımından birçok sorunu çözüme kavuşturan SMK; m.26 hükmü ile “markaların idari iptali” olarak ifade edilen yeni bir kavramı ve beraberinde bu kavrama ilişkin birçok tartışmayı da Türk marka hukukuna kazandırmıştı. Ne var ki bu tartışmalar, SMK m.192 hükmüyle, SMK m.26 hükmünün yürürlüğünün, SMK’nin Resmî Gazete’de yayımlandığı 10.01.2017 tarihinden itibaren yedi yıl süreyle, bir başka ifadeyle 10.01.2024 tarihine kadar ertelenmesiyle güncelliğini yitirmişti. Bu yedi yıllık erteleme süresi boyunca, Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) tarafından, sektör paydaşlarına yönelik,  sürecin uygulanmasına ilişkin hazırlık yapılıp yapılmadığı yönünde resmî bir bilgilendirmede bulunulmaması nedeniyle, hükmün yürürlüğünün bir kere daha ertelenebileceği, hatta hükmün ilga edilebileceği dahi konuşulmaktaydı. Markaların idari iptal sürecine yönelik bu belirsizlik ve tartışmalar, SMK m.26 hükmünün yürürlüğe girmesine çok az bir süre kala, TÜRKPATENT’in 20.10.2023 tarihinde yaptığı Duyuru ile son buldu. Gerçekten söz konusu Duyuru ile SMK m.26 ve m.192 hükümleriyle marka iptal yetkisinin TÜRKPATENT’e verildiğine işaret edildikten sonra, bu yetkinin uygulanmasına yönelik usul ve esasların belirlenmesi için  “Sınai Mülkiyet Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Taslağı (Taslak) hazırlandığı ve görüşe açıldığı belirtilmiş; Taslak ve Görüş Bildirme Formu paylaşılarak, görüşlerin 03.11.2023 tarihine kadar mevzuatgorus@turkpatent.gov.tr adresine gönderilebileceği ifade edilmiştir.

Duyuru ile birlikte markaların idari iptalinin belirlenen tarihte uygulanmaya başlayacağı yönünde yaygın bir kanaat oluşmuştur. İdari iptal prosedürü bir kısmı, kanun düzeyinde değişikliği gerektiren bazı sorunları bünyesinde barındırmaktadır. Örneğin; sınai mülkiyet haklarının ortadan kalkması sonucunu doğuracak yargı kararları kesinleşmeden icra edilememesine rağmen, TÜRKPATENT tarafından verilen idari iptal kararı derhal uygulanacak, bu kararın iptali sitemiyle açılan davada verilen karar kesinleşinceye kadar, iptal edilen marka Sicil’de hüküm doğurmayacak, bu sürede üçüncü kişilere ait aynı ya da benzer mal ve hizmetlerde tescil edilmek üzere aynı veya benzer marka tescil başvuruları yapılabilecek hatta bu başvurular tescille sonuçlanabilecektir. TÜRKPATENT’in idari iptale ilişkin kararının mahkemece iptal edilmesi durumunda ise marka hakkı iptal edilen ve iptal kararı sonradan ortadan kaldırılan marka sahibi bakımından telafisi imkansız zararlar ortaya çıkabilecektir. Bu sadece bir örnektir ve çeşitli düzeylerde düzenleyici işlemi gerektiren başkaca sorunlar da mevcuttur. Ancak bu yazıda Taslağın içeriğine ilişkin başkaca bir değerlendirmede bulunulmayacaktır.

TÜRKPATENT’in Taslağı görüşe açması; katılımcı yaklaşımın benimsenmesi, uygulamanın getireceği muhtemel sorunların tespit edilebilmesi ve bunların çözümüne yönelik adımlar atılabilmesi, markaların idari iptalinin 10.01.2024 tarihinde uygulanmaya başlayacağı kanaatinin oluşması ve ilgililerin gerekli hazırlıkları yapması bakımından önem arz etmektedir. Markaların idari iptalinin, 2024 yılında Türk sınai mülkiyet hukukunun başlıca tartışma konusunu oluşturacağı tartışmasızdır. Biz de gelişmeleri yakından takip etmeye devam edeceğiz.

Osman Umut KARACA

osmanumutkaraca@hotmail.com

Ekim 2023

10. YIL — 1000. YAZI

IPR GEZGİNİ’NİN 10. YAŞINI KUTLUYORUZ!



2013 yılının Ekim ayında kurulan IPR Gezgini, Ekim 2023’te 10 yaşına girdi ve ne güzel tesadüf ki 1000. yazımız da doğum günümüzle rastlaştı. Bizler için önemli ve mutluluk verici bu günü okuyucularımızla da paylaşmak ve 1000. yazımızı mevcut ve eski yazarlarımızın kalemlerinden özel bir katkıyla taçlandırmak istedik.

Özel yazımız, IPR Gezgini’nde yazarlık yapan/yapmış dostlarımızdan bazılarının IPR Gezgini’yle ilgili görüş ve duygularını içeriyor. Elbette siteye emek verenlerin bu kişilerle sınırlı olmadığının da farkındayız; bu yazıda ismini görmediğiniz yazarlarımızın, yazar statüsüne geçmemiş olsalar da sitede yazılarını paylaşmış arkadaşlarımızın, siteyi merakla takip eden okurlarımızın, sosyal medya takipçilerimizin ve IPR Gezgini’ne sempatilerini her fırsatta ifade eden fikri haklar camiamızın 10. Yıl ve 1000. Yazımıza gelişimizde emeği ve/veya payı var.

Sözü daha fazla uzatmadan kürsüyü yazarlarımıza bırakıyoruz, onların görüş ve duyguları bizi daha iyi anlamanızı sağlayacak!


Önder Erol ÜNSAL

1997 yılının sonlarında o dönemdeki ismiyle Türk Patent Enstitüsü’nde marka uzman yardımcısı olarak çalışmaya başladığım andan itibaren başlıca motivasyonum bana verilen görevlerle sınırlı kalmadan kendimi ve yaptığım işi geliştirmek oldu. 2000’li yılların başlarında yurtdışında yayın yapan fikri mülkiyet bloglarını takip etmeye başladım ve geçen yıllar içinde benzeri platformların Türkiye’de de olması gerektiğini düşünmeye başladım. Düşlediğim platform; ticari kaygısı olmayan, bağımsız, akademik sıkıcılıktan uzak, önemli ve güncel yurtdışı karar ve gelişmeleri okuyuculara hızlıca aktarma potansiyeline sahip, fikir/ifade özgürlüğünü esas alan, kendi kuralları olsa da alabildiğince özgür bir yapıydı. Devlet memuru olmanın verdiği çekingenliği bir tarafa bırakarak 2011 yılında ilk bloğumu kurdum, ilk blog yavaşça gelişirken, hedeflerime ulaşmak için platformu ve ismini değiştirmem gerektiğini fark ettim ve 2013 yılının sonbahar aylarında IPR Gezgini projesini hayata geçirdim.

2013’ten bu yana geçen 10 yıllık süre içerisinde IPR Gezgini gelişerek ve büyüyerek hayatına devam etti. Tek başıma çıktığım yolda, Gülcan’la başlayıp diğer yazarlarımızla devam eden yol arkadaşlarım oldu/olmaya devam ediyor; IPR Gezgini’ne katkı verenler yazarlarla da sınırlı kalmadı, kendi bilgi ve birikimlerini bu platform aracılığıyla dışarıya aktaran çok sayıda konuk yazarımız oldu/olmaya devam ediyor. Kapımız da herkese açık, fikri haklar alanında yazmak isteyen herkes, site kural ve standartlarına uygun bulunduğu sürece, görüşlerini IPR Gezgini aracılığıyla özgürce paylaşabilir.

IPR Gezgini yolculuğunda kuruluş ilkelerinden sapmadan yürümüş olmak bana ayrıca mutluluk ve gurur veriyor. IPR Gezgini kurulduğu günden bu yana:

  • Kimseden maddi destek almadı ve tüm masraflarını yazarları karşıladı.
  • İçeriğe erişmek için ücret veya ücretli abonelik gibi düşünceler aklımızın ucundan geçmedi.
  • Reklam veya sponsorluk ilişkisi içine girmedi ve hiçbir kişi veya kuruluşun borazanlığını yapmadı.
  • Sürekliliği sağladı, dönemsel olarak motivasyon kayıpları veya durağanlık olsa da, on yıl boyunca hiç yazı çıkmayan tek bir ay bile olmadı.
  • Eleştiri yapmaktan korkmadı ve ifade özgürlüğünü esas aldı, ama eleştirilerini kişi veya kuruluşları hedef tahtasına oturtarak değil, fikri haklar sistemimizi geliştirmek adına yaptı.
  • Hepsi fikri haklar camiamızın üyesi olan, ancak birbirlerini mesleki anlamda tam olarak anlayamayan kamu, özel sektör, yargı, akademi çalışanlarının ve sivil toplum örgütlerinin birlikte takip ettiği, kendilerine mesleki anlamda ders çıkarttıkları bir platform niteliğine büründü. Son yıllarda yaptığı buluşmalarla IP dünyamızın farklı çevrelerini bir araya getirdi ve birçok dostluğun başlamasına da vesile oldu😊
  • Kolaycılıktan kaçındı, başkalarının yazılarının önüne kısa bir not ekleyerek repost etme veya kopyalama yerine, kendi özgün içeriklerini oluşturdu.
  • Kapısı herkese açıktı ve açık olmaya devam edecek.
  • Fikri haklar alanında yurtdışında verilmiş yüzlerce önemli karar veya gelişme, Türkiye’de ilk olarak IPR Gezgini yazarlarının kaleminden fikri haklar camiamıza aktarıldı. Elbette ki, bu yazıların kararların çevirisinden ibaret olmadığını, analiz ve karşılaştırmalar içerdiğini belirtmek de yerinde olacak.
  • Türkiye’de fikri haklar alanındaki gelişme veya yeniliklerin çoğu, IPR Gezgini yazarlarının kaleminden takipçilerimizle buluştu.
  • Sosyal medya özellikle de Instagram hesabında, yazı duyurularına ilaveten daha hafif/komik kimi zaman sivri dilli bir içeriği yerleştirmeye çalışıyor, henüz bunu tam anlamıyla başardı diyemeyiz, gelecek günler ve ayırabildiğimiz zaman bunu gösterecek.

10. Yıla ve 1000. Yazıya erişebileceğimizi 2013 yılında hayal edemezdim, ama bunu başardık. Bunu birlikte başardığımız yol arkadaşlarıma, IPR Gezgini’ne katkı veren herkese ve tüm okuyucularımıza içtenlikle teşekkür ediyorum. Bu andan itibaren, yeni on yıllara konsantre olmak ve IPR Gezgini’ni nasıl geliştirebileceğimizi düşünmek gerekiyor.

Bizi takip etmeye devam edin ve gelişmeleri gelecek yıldan itibaren beraber görelim. Hatta, takip etmekle yetinmeyin, bizlere yazılarınızla veya fikirlerinizle katkı verin. Bu gemide herkese yetecek kadar yer var!


Gülcan TUTKUN

IPR Gezgini’nin 10 yıldır hiçbir maddi menfaat olmaksızın bilgiyi istikrarlı, düzeyli ve profesyonel şekilde paylaşması, günümüz dünyası için erdemli bir örnektir. Bu 10 yıllık özveri neticesinde, ülkemizdeki fikri ve sınai mülkiyet hakları camiası içinde “itibarlı ve güvenilir bilgi kaynağı” payesini alan IPR Gezgini’nin hak ettiği bir tahta oturduğunu görmekten gurur duyuyorum. Ayrıca IPR Gezgini mimarı ve kurucusu Önder ile yolumun kesişerek IPR Gezgini’nin ilk yazarlarından biri olmak kişisel kariyer tarihçemde gururla andığım bir deneyimdir. Bu başarılı ve erdemli projenin, yeni yazarlarla beslenerek daha fazla büyümesini ve yazıların daha geniş kitlelere ulaşarak ülkemizdeki fikri ve sınai mülkiyet haklarının gelişimine katkıda bulunmaya devam etmesini içtenlikle dilerim. Nice 10 yıllara!


Özlem FÜTMAN

IPR Gezgini zihnimin çiçekli bahçesidir. Benim adeta çocukça sayılabilecek, her şeyden bağımsız ve elbette ki bu yüzden de biraz etrafta ne olduğunu umursamaz, ama biteviye yazma isteğim için bir alan yaratmıştır. Bunu yaparken bir de üstüne mesleğimizle ilgili gelişmeleri takip eden, okuyan, dahası yazılar yoluyla bunları takipçilerle paylaşan bir yazar grubuyla beraber olmak  ayrı güzel.  Hemen hiçbir şeyi sürdürememekten muzdarip bir toplumda IPR Gezgini’nin 10 yıldır, üstelikte artan bir güç ve takipçi sayısıyla, varlığını devam ettirerek bugünlere gelebilmiş olması başarıdır. Başta kurucusu olmak üzere katkıda bulunan herkesi tebrik ediyorum ve bir parçası olmaktan memnuniyet duyuyorum.


Osman Umut KARACA

IPR Gezgini’ni, genel anlamda, fikrî ve sınai mülkiyet hukuku alanında faaliyet gösteren, isteklilerin içerik üretebildiği ve yine isteklilerin üretilen içeriğe açık şekilde erişebildiği bir blog olarak tanımlayabiliriz. Ancak IPR Gezgini’ni bu genel tanımla sınırlamanın, onun hak ettiği değeri ifade etmekte yetersiz olacağı kanaatindeyim. Zira IPR Gezgini içeriklerini incelediğimizde, bünyesinde yürütülen faaliyetleri; ajans, mevzuat incelemesi, karar incelemesi, popüler konuların fikrî ve sınai mülkiyet hukuku bağlamında ele alınması gibi çeşitli kategorilere ayırabiliriz. Bütün bunların yanında IPR Gezgini çatısı altında yüz yüze etkinlikler, çevrim içi toplantılar da gerçekleştirilmektedir. IPR Gezgini şüphesiz fikrî ve sınai mülkiyet hukuku anlamında önemli bir boşluğu doldurmuş; okuyucularına, yazarlarına fikrî ve sınai mülkiyet hukuku alanına katkı sağlayarak büyümüş ve 10. yılını kutlarken 1000. yazıya erişmiştir. 

IPR Gezgini’nde içerik üretirken temel akademik etik ve fikrî mülkiyet kuralları mutlak şekilde gözetilmekle birlikte, akademik kaygılardan arınılmış olması, formatının esnek olması sayesinde hızlı şekilde içerik üretilebilmesi, içerik üreticilerin çoğunluğunun fikrî mülkiyet hukuku alanında kayda değer bir düşünceyi ortaya koyma yeterliliğine sahip olması, finansman için reklam ve sponsorluk almaması, içerik üretmek ve içeriğe erişmek için herhangi bir bedel talep edilmemesi IPR Gezgini’nin elde ettiği istikrarlı başarıda önemli rol oynamaktadır.

Kuruluş aşamasına tanıklık ettiğim, bünyesinde yazmaktan büyük keyif aldığım IPR Gezgini’nin yeni katılımcılarla ve yeni formatlarla varlığını ve değerini koruyacağına inanıyorum. Başta Önder Erol ÜNSAL olmak üzere IPR Gezgini’nin bu günlere gelmesinde emeği geçenlere şükranlarımı sunuyorum.


Güldeniz DOĞAN ALKAN

Tüm okurlarımıza merhaba,

IPR Gezgini’nde yazmak benim için gerçekten çok gurur ve mutluluk verici 😊

Yazı yeteneğim her zaman güçlü yanlarımdan birisi olmuştur, eğitim hayatımda da, mesleki hayatımda da bu hep böyleydi. IPR Gezgini’nde başta ABAD kararlarına odaklı olmak üzere, soft IP alanında muhtelif konulu yazılar yazıyorum ve bu sayede değişik konuların irdelendiği kararları derinlemesine inceleme ve bunları başkalarına da aktarma fırsatı buluyorum. İş veya kişisel yoğunluğum ne olursa olsun, bu mecrada yazmaya vakit ayırmayı çok önemsiyorum. Okuyucularımıza keyifli okumalar diliyorum! 😊


H. Tolga KARADENİZLİ

IPR Gezgini 10. yılını tamamladı ve bu süre zarfında Türkiye’nin fikri mülkiyet alanındaki en önemli bilgi kaynaklarından, bu alanda en çok ziyaret edilen internet sitelerinden birisi haline geldi. Üstelik kurumsal bir internet sitesi olmaksızın ve ilk kurulduğu günden bugüne kadar herhangi bir maddi kazanç amacı gütmeksizin tamamen gönüllülük esasıyla bunu başarmış olması da ayrıca övgüyü hak ediyor.

Önder Bey ile TÜRKPATENT’te uzun yıllar aynı birimde çalışmış ve aynı odayı paylaşmış, bu nedenle sürece başından itibaren tanıklık etmiş kişilerden birisi olarak filmi biraz daha geriye, yani 10 yıldan daha öncesine sararak IPR Gezgini’nin kuruluş aşamasından kısaca bahsetmek isterim. Önder Bey tamamen meslekî bir ilgi, heves ve çabayla yazmış olduğu marka hukuku alanındaki yazılarını bir arada toplamak, derli toplu hale getirmek ve bunları alana ilgi duyan daha geniş kitlelere ulaştırmak için “cinscesitvasif” isimli kişisel bir blog sitesi (internet bloğu) oluşturarak ilk adımı attı. Blog yazılarında, marka hukukunun çeşitli konuları hakkında güncel AB Adalet Divanı kararlarını, özellikle EUIPO (o dönemki adıyla OHIM) ve USPTO gibi yabancı fikri mülkiyet ofisinin karar ve uygulamalarını, birebir çeviri yerine konunun can alıcı noktalarına temas ederek ve çoğu kez kendi yorumunu da katarak aktarıyordu. Bence kamuda çalışan bir uzmanın, kendi mesleki alanıyla ilgili yabancı karar ve uygulamalara yer veren böylesi bir blog kurması başlı başına önemli bir adımdı. Zira hafızam beni yanıltmıyorsa o yıllarda Türkiye’de sosyal medya platformları henüz yaygınlaşmamıştı. Bu açıdan Cinscesitvasif, IPR Gezgini’ne giden yolda önemli bir kilometre taşı oldu. Nitekim blog belli bir süre sonra, Önder Bey’in yine vizyoner bir hamlesiyle “IPR Gezgini” ismiyle Türkiye’de fikri mülkiyet alanında önemli internet sitelerinden birisine dönüştü. Zaman içinde sitenin bir yazar kadrosu da oluştu ve Önder Bey dışında farklı yazarlar da sitede yazılarına yer vermeye başladı. Yazı kurallarının oluşturulması ve yeni yazarlarla birlikte konu çeşitliliği de artmaya başladı ve marka dışında coğrafi işaret, telif hakkı, patent gibi alanlarda da yazılar yayımlanmaya başladı. Ben de sitenin ilk yazar ekibi içinde yer aldığım için kendimi şanslı hissediyorum. Bugün de yazar olarak olmasa da sitenin bir takipçisi olarak, yayınlanan yazıları büyük bir ilgiyle okuyorum, pek çok yazıdan yeni şeyler öğreniyorum. Bundan sonraki süreçte de fırsat buldukça siteye yeni yazılarla katkı vermekten her zaman mutluluk duyacağım.

Bu yazı vesilesiyle IPR Gezgini’nin 10. yılını kutluyor, çizgisini hiç bozmadan yayın hayatına devam etmesini, fikri haklar alanında önemli bir kaynak olma işlevini nice 10 yıllar boyunca sürdürmesini temenni ediyorum.


Gonca ILICALI

Sınai mülkiyet alanında çalışmak; her an yeni gelişmelere, hatta sürprize hazırlıklı olmayı da gerektirir. Çok çalışır, araştırır, düşünür durursunuz ama bazen bir bakarsınız ki bazı şeyler, doluya koyunca almaz, boşa koyunca dolmaz.

Marka ve patent sistemlerine kıyasla coğrafi işaret, kendine özgü bir sisteme oldukça geç kavuştu. İstisnai durumlar haricinde birden fazla sahibinin bulunması, tarafların birlikte ve “ortak bir anlayış içinde” hareket etmesini gerektirmekte.      

Coğrafi işaretin bu yapısına benzeyen ama içerik olarak bir o kadar da farklı olan “geleneksel ürün adı” koruma sistemi ise ülkemizde, 2017 yılından itibaren mevcut. Sınai mülkiyet sistemiyle birlikte anılması, bu sistemin içinde olduğunu düşündürse bile, sınai mülkiyet hakkı olmadığı kanun hükmüyle sabit.

Coğrafi işaret ve geleneksel ürün adı kavramlarına kanunla çizilen çerçevenin özümsenmesi, özel bir çaba gerektiriyor. Kavramlara yüklenen anlamlar, bazen yasal çerçevenin dışında kalabiliyor. Bu kavramlara konu ürünlerin sürdürülebilirliği için, ürün özelinde geliştirilip uygulanabilecek teknolojilere de ihtiyaç duyuluyor. Ancak konu coğrafi işaret ve geleneksel ürün adı olunca, konunun teknoloji ile bağdaştırılabilirliğine ikna olunması biraz zaman alabiliyor.

İşte bu gözlemler beni, öncelikli ihtiyacın “coğrafi işaret ve geleneksel ürün adı okuryazarlığının kazandırılması” olduğuna inandırdı. Günlük hayatta hemen herkesin ilgi duyduğu bu tür ürünlere farklı perspektiflerden yaklaşma ve genellikle serbest yazım şekli kullanma tercihiyle, temeli 10 yıl önce atılan IPR Gezgini ailesine katıldım. 

IPR Gezgini kendi ayakları üzerinde duruyor; tamamıyla gönüllülük esasıyla içerik sağlıyor, site giderlerini site yazarları karşılıyor ve herhangi bir yerden maddi destek almıyor. Siteye olan yerli ve yabancı ilgi gün geçtikçe artıyor. Zaman zaman gerçekleştirilen “IPR Gezgini Buluşmaları”na üniversite öğrencilerinin de katılmaları ve sınai mülkiyet alanıyla ilgili çokça soru sormaları, gelecek planlaması yapan gençlerimize iyi örnek olduğumuzun göstergesi olarak mutluluk verici. 

Bir parçası olmaktan gurur duyduğum IPR Gezgini’nin kurucusu sevgili arkadaşım Önder’e, kalem arkadaşlarıma ve değerli okurlarımıza çok teşekkür ederim. IPR Gezgini’nin 10. Yaşını kutlarken, 29 Ekim’e de çok yaklaştık. Bu sebeple emeklerim, emeklerimiz, Türkiye Cumhuriyeti’mizin 100. yılına armağan olsun!


Alara NAÇAR SEÇKİN

IPR Gezgini ile sanıyorum –daha da erken değilse– henüz bir stajyer avukatken gerçek anlamda tanışmıştım. Avukatlık stajımı yapmakta olduğum alan olmasının yanı sıra zaten son derece ilgili olduğum fikri mülkiyet hukuku konusunda okuması çok keyifli ve öğretici birçok yazının hem kişisel merakımın giderilmesinde hem de mesleki olarak ihtiyaç duyduğum bilgilerin büyük çoğunluğuna erişebilmemde büyük katkısı vardır. Doğrusu fikri mülkiyet hukukunda bir konuyu araştırırken mutlaka baktığım bir kaynak olan bu sitede diğer saygıdeğer ve alanında uzman yazarlarla bir arada benim de yazılarımın yayımlanması, bu güzel topluluğun bir parçası olmak, sıcaklık ve içtenlikle sitede yazar olarak kabul edilmek, yazdığım yazılar için güzel yorumlar ve yapıcı eleştiriler almak ve başkalarının bilgi birikimine ufak da olsa katkıda bulunabilme fırsatı edinmek benim için son birkaç yıldır aynı zamanda bir mutluluk kaynağı diyebilirim. Sayesinde ulaşabildiğim veya tanışabildiğim her bir insan, araştırıp yazarak merakımı giderip bilgi birikimime ekleyerek kendimi ifade edebildiğim her bir yazı ve bana kattığı her şey için IPR Gezgini’ne ve onun parçası olan herkese bir teşekkür borçluyum.

İyi ki varsın IPR GEZGİNİ! Nice 10 yıllara birlikte.


Elif AYKURT KARACA

Türk Fikri Mülkiyet Hukuku’nda önemli bir boşluğu dolduran IPR Gezgini, yayınları ve etkinlikleriyle fikri mülkiyet hukuku alanına sağladığı katkı bakımından yadsınamaz bir öneme sahiptir. Bu anlamda, fikri mülkiyet hukuku alanındaki bilgi ve tecrübelerin topluma yayılması ve herkes için ulaşılabilir hale getirilmesi konusunda etkin rol oynayan IPR Gezgini’nin önemini ve değerini gelecekte de koruyacağına inanıyorum. 

Kuruluşunun 10 uncu yıl dönümünde başta Önder Erol ÜNSAL olmak üzere IPR Gezgini’nin bu günlere gelmesinde hiçbir karşılık beklemeden emek veren tüm yazarlara teşekkür ediyor, nice 1000 yazılar olmasını temenni ediyorum.


Mustafa Güney ÇALIŞKAN

IPR Gezgini’nin on yılının son iki yılında patent alanında yazmaya başlamış olmama rağmen, bu önemli külliyatta yazılarımın bulunmasını çok önemsiyorum. IPR Gezgini fikri ve sınai mülkiyet alanında belki de en geniş okuyucu kitlesine sahip platform ve ondan hem yazar hem de okuyucu olarak çok faydalanıyorum. Bunun gerçekleşmesini sağlayan başta Önder Erol ÜNSAL olmak üzere herkese şükranlarımı sunuyorum. Nice onlarca yıla, nice binlerce yazıya, nice yüzyıllara!


Poyraz DENİZ

IPR Gezgini ile tanışmam meslek hayatımın ilk yıllarına dek uzanıyor.  WordPress temelli bir blog sayfasından mesleki gelişim ve araştırma yöntemlerimi biçimlendirmede, bunca yıldır ve halen bana bu denli katkısı olan bir içerik elde etmeyi hiç düşünmezdim herhalde. O dönemler kendince yazılar yazan, yabancı mahkeme ve ofis kararlarını çeviren, uygulamaya dönük bilgiler veren ve henüz yüz yüze tanışmadığım Önder Bey’e (aslında Önder Abi) ne kadar teşekkür etsem azdır.  Siteyi ilk keşfettiğimde “yazarlar” bölümünde “Site kurucusu ve (şimdilik tek) yazarı Önder Erol Ünsal 1974 doğumludur. “ yazmaktaydı. Bugün çok sayıda yazar ve katkı sağlayanı ile fikri haklar ve sınai haklar alanında, alan gelişimine en çok faydası dokunan bir platform haline geldi IPR GEZGİNİ. 10. Yaşına gelmiş ve daha nice yaşları olur umarım.


Eylül YALÇIN

Öğrenciyken okumaya başladığım ve fikri mülkiyet alanına olan ilgimin artmasında katkısı olan bu platformun, daha sonrasında yazarları arasında olmak benim için harika bir deneyimdi. Bu alana ilgi duyan pek çok kişiye ilham vermeye devam edeceğine emin olduğum IPR Gezgini’ne daha nice 10 yıllar diliyorum.


Büşra BIÇAKCI

IPR Gezgini efsanedir. Hatırlıyorum da avukatlığa ilk başladığımda, ki doğrudan fikri mülkiyet alanında gözlerini açmış bir bebek gibiydim, yaptığım araştırmalar sırasında şunu duyardım: “Aa evet o konu IPR Gezgini’nde de yazılmıştı.” Öyle bir yerdi ki sanki fikri mülkiyetin Temel Britannica Ansiklopedisi. Heyecanla okurdum, takip ederdim. Kendi içimdeki yazmaya olan genel merakın da etkisiyle kendimi özdeşleştirirdim okurken. Zaman geçti, deneyimim arttı birikimim derinleşti derken içimdeki bitmek bilmeyen yazma isteği tekrar kendini hatırlattı. Tam ne yapsam nasıl yapsam derken birden belirdi orada: IPR Gezgini’nde yazsam? Nasıl olur ki? Sonra cevap yine IPR Gezgini’nde geldi: Güzel olur! Oldu da! Bir baktım burada yazıyorum keyifle, neşeyle, en önemlisi de sevgiyle. Sonra baktım sadece yazmıyorum, kollarını açan tüm ekibin varlığıyla, harika bir oluşumun bir parçasıyım keyifle, neşeyle, en önemlisi de sevgiyle.

Neden bu kadar güzel peki burada yazmak, burada olmak?

Bir kere tam sektöre yönelik objektif bir mecra. Fikri mülkiyetin her şeyi var burada ve gerçekten de sadece fikri mülkiyet ile var. Baktığınızda ne fazladan bir kurum övgüsü/ yergisi ne bir sevgi gösterisi ne bir eleştiri var. Tabii ki herkesin bir fikri var, ama bu fikirler platformun değil. Platformun kendisi özgür ve tarafsız, yazılanlar gerçeği gerçek olarak veriyor. Üstelik tüm bu objektifliğinin yanında samimi. Hem yazıların hem yazarların tarzına eşlik ederken, o net objektiflik içinde kaybolmuyor bir yandan bir parçası olabiliyorsunuz. 10 yıldır var olan bir platform için büyük meziyet.

Güncel. Yeni bir regülasyon mu çıktı hoop burada. Yeni bir yaklaşım mı yerleşiyor, sansasyonel bir karar var mı var, hemen IPR Gezgini’ne tıklıyorsunuz, hoop karşınızda. Fikri mülkiyet gibi hukukun görece daha küçük bir alanını kaplayan ama içinde uçsuz bucaksız bir kuyu olan bir alan için çok önemli bir nitelik. Dahası bu güncellik sağlanırken kaliteden ödün vermek gibi bir yaklaşım yok. Sahiden de her bir yazının arkasında ilmek ilmek işlenen hazırlık süreçleri var. Örneğin benim en iyi bildiğim konudan başka bir ülkede görülen en yeni dosyaya kadar tekrar araştırmadan, kaynakları, güncel durumu yoklamadan yazdığım bir yazı bile yok. Güncellik korunurken emeğin de bu kadar korunabilmesi çok büyük bir değer. 10 yıldır var olan bir platform için büyük meziyet.

Çok yönlü. Sınırlılığı koruyan bir sınırsızlık içinde. Sadece şu konuları yazabiliriz ve haliyle okuyabiliriz gibi keskin bir sınırı yok, fikri mülkiyete değen her şey sınırsızca burada. Haliyle çeşitliliğini korurken yukarıda değindiğim adeta temel ansiklopedi olma yönünü de sağlamlaştırıyor. Yazım şekli için de aynısı geçerli. İsterseniz tam bir makale niteliğinde, isterseniz daha hafif tonda yazılar okuyabilir ve yazabilirsiniz. Bu okuyucuya çeşitlilik sunduğu kadar yazarı de özgürleştiren bir özellik. Özellikle de benim gibi yazarken bazen daha ciddi bir anlatım bazense masalsı bir anlatım kullanmayı seven bir yazar için cevher. 10 yıldır var olan bir platform için büyük meziyet.

Keyifli. Öyle tatlı bir ekiple ilerliyor ki IPR Gezgini, keyifli hissetmemek, gülümsememek mümkün değil. Bunu sağlayan yazarların kendisi tabii ki. Yeri gelmişken güzel yazar arkadaşlarıma da selam olsun. Bu tamamen yazarlarda olan bir konu da, bu canım yazarları bir araya getiren kim, enerjiyi tutturan ve koruyan kim? IPR Gezgini’nin ta kendisi değil de ne? 10 yıldır var olan bir platform için büyük meziyet.

IPR Gezgini efsanesi benim için budur işte, hepsi birlikte, çoğu var azı yok. Bunlar 10 yıldır var olan bir platform için büyük meziyet. Emeği geçen herkesin meziyeti harikulade. Tüm yazarlar birbirinden şahane. Ben de böyle bir platformda yazar olduğum, arkadaşlarımla harika bir oluşumun bir içinde olduğum için sadece mutlu, keyifli ve -yalan yok- biraz da gururluyum 😊

Nice 10 yıllara keyifle, neşeyle, en önemlisi de sevgiyle.


Görüş ve yorumlarını bizlerle paylaşmak isteyen okuyucularımızı, bu yazının altında veya sosyal medya hesaplarımızda yorum yapmaya davet ediyoruz. Sizlerin geri dönüşleri bizleri daha da motive ediyor.

Nice 10 yıllara, iyi ki doğdun ve hayatımızın bir parçası oldun IPR Gezgini!

IPR Gezgini

iprgezgini@gmail.com

Ekim 2023

Marka Vekilliği ve Patent Vekilliği Sınavlarının Ertelenmesine İlişkin Değerlendirmeler



Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) nezdinde, sınai mülkiyet haklarına ilişkin vekâleten işlem yapmaya ilişkin münhasır bir yetki bahşeden patent vekilliği ve marka vekilliği unvanları, tek yılların sonunda yapılan sınavlarda başarılı olunarak ve gerekli prosedürel işlemlerin tamamlanmasıyla elde edilmekteydi ve bu sene de mutat uygulamanın devam edeceği beklenmekteydi. Sınavlara ilişkin 2023 yılındaki ilk değişiklik, 12.05.2023 tarihli ve 32188 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Patent Vekilliği ve Marka Vekilliği Sınav, Sicil ve Disiplin Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikle gerçekleşmiş, genel yeterlilik ve mesleki yeterlilik sınavları olarak gerçekleştirilen iki aşamalı sınav sistemi terk edilmiş, çoktan seçmeli test şeklinde yapılacak tek aşamalı sınav sistemine geçilmişti.

Sınav sistemine ilişkin bir başka gelişme ise 04.09.2023 tarihinde, dönemin TÜRKPATENT Başkanı Cemil BAŞPINAR’ın kişisel sosyal medya hesaplarından “Patent Vekilliği ve Marka Vekilliği Yeterlilik Sınavları için hazırlıklara başladık. Sınavları Aralık ayının ilk yarısında Ankara ve İstanbul’da gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Sınav tarihini ve diğer bilgileri yakın zamanda paylaşacağız. Tüm vekil adaylarına başarılar dilerim.” ifadelerinden oluşan açıklamasında karşımıza çıkmış, sınavın Ankara’da yapılmasına ilişkin uygulamanın değiştirilerek, sınavların Ankara’yla birlikte İstanbul’da da yapılacağına ilişkin bir bilgi paylaşılmıştı.

Önceki  dönem TÜRKPATENT Başkanı’nın yukarıdaki paylaşımı ile sınavların iki yılda bir yapılacağına ilişkin, 06.11.2003 tarihli ve 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanunu (5000 sayılı Kanunun) m.30/4 ve Patent Vekilliği ve Marka Vekilliği Sınav, Sicil ve Disiplin Yönetmeliği’nin (Yönetmelik) m.6 hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, Sınavların 2023 yılı Aralık ayı içinde gerçekleştirileceği konusunda neredeyse hiçbir şüphe bulunmamaktaydı. Ne var ki TÜRKPATENT Resmî İnternet Sitesi’nde yapılan, Marka Vekilliği ve Patent Vekilliği Sınavlarına ilişkin 17.10.2023 tarihli Duyuru’daTÜRKPATENT olarak hazırlık çalışmalarını yürüttüğümüz Patent Vekilliği ve Marka Vekilliği Sınavının, gerekli mevzuat süreçlerinin tamamlanmasını müteakiben 2024 yılının ilk çeyreğinde yapılması planlanmaktadır. Ayrıca, süreçle ilgili gerekli bilgilendirmeler kamuoyuyla paylaşılacaktır. Şimdiden tüm adaylara başarılar dileriz.” ifadelerine yer verilmiştir.

Duyuru birkaç yönden dikkat çekmektedir. Bunlardan ilki, elbette Sınavların 2024 yılının ilk üç ayı içerisinde yapılmasının planlanmasıdır. Açıklamanın ifade biçiminden, belirtilen tarih aralığının kesin olmadığı, sınav takviminin bir “plan”dan ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Yönetmelik m.6/5 hükmüne göre; sınavın yapılacağı tarihin sınavdan en az altmış gün önce ilan edilme zorunluluğu bulunmaktadır. Sınavların 2024 yılının ilk üç ayında gerçekleştirilebilmesi için, Sınavların tarihine ilişkin ilanının yapılabileceği son tarih 31.01.2024’tür. Bu tarihten sonra yapılacak ilan “Plan”dan sapma sonucunu doğuracaktır. Sınavların 2024 yılında yapılacak olması, sınavların iki yılda bir yapılacağına ilişkin 5000 sayılı Kanunu m.30/4 ve Yönetmelik m.6 hükümlerine aykırılık teşkil etmekle birlikte, düzenleyici nitelikteki bu süreye uyulmamasının, yapılacak Sınavların hukuki sıhhatini etkilemeyeceği değerlendirilmektedir. Elbette Sınavların yapılacağı tarihe kadar mevzuatta ve uygulamada yaşanacak değişiklikler, Yönetmelik m.9 hükmüne göre; adayların Sınavlar kapsamında sorumlu olduğu konularda da değişikliğe neden olacaktır. Bu değişikliklerin başında da şüphesiz, 10.01.2024 tarihinde yürürlüğe girecek olan 22.12.2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) m.26 hükmü ile birlikte markaların idari iptali prosedürünün uygulanmaya başlayacak olmasıdır. Sınavların 2024 yılında yapılması durumunda, 5000 sayılı Kanunu m.30/4 ve Yönetmelik m.6 hükümlerine göre takip eden sınavlar kural olarak iki yılda bir yapılacağı için, Marka Vekilliği ve Patent Vekilliği Sınavlarının çift yılların başında yapılacağı şeklinde bir uygulamanın yerleşmesi de ihtimal olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sınavların yapılacağı tarihin ertelendiğine ilişkin duyuruda dikkat çeken bir başka ifade de “gerekli mevzuat süreçlerinin tamamlanmasını müteakiben” ifadesidir. Lafzı; bir mevzuat değişikliği sürecinin devam ettiği ve bu değişikliğin sınavlara ilişkin olduğu anlamı çıkarmaya elverişli olan ifadede söz edilen mevzuat değişikliğinin neye ilişkin olduğu kesin bir şekilde anlaşılamamaktadır. Ancak değişiklik, sınavlara ilişkin olmasa dahi sınavlarda sorumlu olunacak konuları etkileyecektir. Sözü edilen değişikliğin bu yönüyle adaylar bakımından önem arz ettiği değerlendirilmektedir.

Sınavlara ilişkin gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Gelişmeleri sizlerle paylaşmaya ve değerlendirmeye devam edeceğiz. Sınavların planlanan şekilde gerçekleştirilmesini umut eder, adaylara Sınavlar’da başarılar dileriz.

Osman Umut KARACA

osmanumutkaraca@hotmail.com

Ekim 2023

Patent Başvurularında Tarifname Yetersizliği, İstemlerin Dayanağı ve Buluş Basamağı İlişkisi

UYARI: Bu yazıdaki değerlendirmeler yazarın kişisel görüşlerini yansıtır ve hiçbir şekilde TÜRKPATENT’in resmi görüşünü ya da uzmanlarının başvurularla ilgili değerlendirmelerini temsil etmez. Yazı yalnızca bilgi amaçlı olup yasal tavsiye niteliği taşımaz.  Bu yazının içeriğinin bir sonucu olarak herhangi bir işlem yapmadan veya herhangi bir işlemden kaçınmadan önce profesyonel hukuki tavsiye alınmalıdır. Yazarın verilen bir örnek üzerindeki değerlendirmesi yalnızca o örneğin spesifik koşullarına bağlıdır. Bir başka durum için yazarın alacağı kararlarda bağlayıcılığı yoktur.

Bir patent başvurusunda buluş, buluş konusunun ilgili olduğu teknik alanda uzman bir kişi tarafından buluşun uygulanabilmesini sağlayacak şekilde yeterince açık ve tam olarak tarifname, istemler ve (varsa) resimlerle açıklanır (SMK m.92(1)). Bu koşulun sağlanamaması durumunda açıklamanın yetersizliği (tarifname yetersizliği) söz konusudur.

İstemlerin dayanağı tarifname olup, istemler korunması talep edilen konuyu tanımlamalı, açık ve öz olmalı ve tarifnamede tanımlanan buluşun kapsamını aşmamalıdır (SMK m.92(4)). Bu koşulun sağlanamaması durumunda ise istemlerin tarifname tarafından desteklenmemesi söz konusudur.

EPO’da 2010-2013 yılları arasında yapılan itiraz işlemlerinde kullanılan gerekçelerin yarıya yakını buluş basamağı ile ilgiliyken yalnızca %6’sının tarifname yetersizliği üzerine olduğu hesaplanmıştır.[i] Patent uzmanları tarafından tarifname yetersizliği olduğu bildirilen dosyalar incelendiğinde bunların en çok ilaç kimya alanında ortaya çıktığı görülmektedir. Yeni yeni yapay zekâ ve makine öğrenmesi ile ilgili başvurularda da tarifname yeterliliğinin sorgulanması gündeme gelmektedir. Mekanik alanındaki başvurularda ise tarifname yetersizliği argümanı çok nadiren kullanılmaktadır. Kimya alanında tarifname yetersizliğinin irdelendiği çok sayıda yazı bulunmaktadır. Bunlarda özellikle inandırıcılık (plausibility), tekrar edilebilirlik ve deneysel verinin sunulması ile ilgili hususlar da tartışılmaktadır. Bu yazıda ise tarifnamenin yetersizliği yalnızca mekanik buluşlar üzerinden (devridaim makineleri hariç tutularak) irdelenecektir.

Uzmanların tarifname yetersizliğini araştırma-inceleme sürecinde gündeme getirmemelerinde belli başlı sebepler şunlar sayılabilir:

Tarifname yetersizliğini ortaya koyabilmek için, tarifnamenin kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi ve başvuru tarihi itibariyle teknikte uzman kişinin yaygın genel bilgisinin tanımlanması gerekir. Bu, özellikle hızlı gelişen teknolojiler için çok fazla çalışma gerektirir. Üstelik iş yükü baskısı bu kararın verilmesini de zorlaştırmaktadır.

Bir diğer sebep, tarifname yetersizliğinin çok ciddi bir sorun olması ve kapsam aşımı yapılmadan düzeltilmesinin pek mümkün olmaması sebebiyle başvuru sahibini oldukça zor bir duruma sokmasıdır. Bu durumda başvuru sahibi tarifnamenin yeterli olduğu üzerine ciddi argümanlar üretecektir. Üstelik genellikle başvuru sahipleri buluşla ilgili konuda en üst düzey bilgiye sahip kişiler arasındadır ve patent uzmanlarının ilgili konuda bu ayrıntıda bilgi sahibi olmaları pek olası değildir. Bu bakımdan uzmanlar başvuru sahibinden gelecek karşı argümanı cevaplamada zorluk çekebilirler.

Yukarıdaki nedenlerden ötürü genellikle patent ofisleri tarifname yetersizliğini (bariz olmadığı sürece) üçüncü kişi görüşlerinde veya itiraz işlemleri kapsamında değerlendirilmeye bırakmıştır.

Ülkemizdeki patent başvurularına ait istatistiklerle EPO istatistikleri karşılaştırıldığında başvurular arasında sayfa sayıları bakımından ciddi fark olduğu ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar sayfa sayısı tarifnamenin yeterliliği açısından sağlıklı bir gösterge olmasa da (Elbette ki yüz sayfalık bir tarifnameye sahip başvuruda da eğer teknikte uzman kişinin buluşun uygulanabilmesini sağlayacağı özellikler eksikse tarifname yetersizliği söz konusu olacaktır), sayfa sayısının ciddi oranda az olması (örn. 1-2 sayfalık bir tarifname) buluşun yeterli açıklanmamasına pekâlâ neden olabilmektedir. Bu açıdan bakıldığında tarifname yeterliliğinin başvuru sürecinde erken tespit edilmesinin ekonomik anlamda hem başvuru sahibi hem de patent ofisi açısından önemli olduğu görülmektedir. Bu yazıda, bir başvuruda hangi durumlarda tarifname yetersizliği ya da istemlerde dayanak eksikliği olduğu, hangi durumlarda bu argümanlara girilmeden buluş basamağı değerlendirmesi yapılabileceği tartışılacaktır. Zira bu üç konu da birbiriyle son derece ilişkilidir ve tarifname takımında hangi bilginin nerede yer aldığına göre ortaya çıkan eksiklik farklı olabilmektedir.

Nadiren, teknikte uzman kişi tarafından buluşun gerçekleştirilemeyeceği kadar temel bir eksikliğin olduğu başvurular yapılır. O zaman SMK m.92(1)’in gerekliliklerinin yerine getirilmesinde esasen onarılamaz bir başarısızlık vardır. İki örnek burada özel olarak anılmayı hak ediyor. Birincisi, buluşun başarılı performansının şansa bağlı olduğu türdür. Yani, teknikte uzman kişi, buluşun uygulanmasına yönelik talimatları takip ederken, ya buluşun iddia edilen sonuçlarının tekrarlanamaz olduğunu ya da bu sonuçları elde etme başarısının tamamen güvenilmez bir şekilde elde edildiğini bulmuştur. Uzman kişinin, sınırlı başarı şansı ile buluşun sonuçlarını yeniden oluşturmak için deneme yanılma temelli bir araştırma programı yürütmesi gerekiyorsa, tarifnamenin yeterliliği kabul edilemez.[ii] Bunun ortaya çıkabileceği bir örnek, mutasyonları içeren bir mikrobiyolojik süreçtir. Böyle bir durum, örneğin küçük manyetik çekirdeklerin veya elektronik bileşenlerin imalatında ortaya çıkabilecek, bir oranda başarısızlıkla birlikte olmasına rağmen tekrarlanan başarının garanti edildiği durumlarla karıştırılmamalıdır. Bu son durumda, tatmin edici parçaların tahribatsız bir test prosedürüyle kolaylıkla tasnif edilebilmesi koşuluyla, SMK m.92(1) kapsamında herhangi bir itiraz söz konusu değildir.[iii] İkinci örnek, buluşun başarılı bir şekilde uygulanmasının doğası gereği imkânsız olduğu durumdur çünkü bu, yerleşik fizik yasalarına aykırı olacaktır. Örneğin bu devridaim makineleri için geçerlidir. Böyle bir makineye ilişkin istemler, yalnızca yapısına değil de işlevine yönelikse, sadece SMK m.92(1) kapsamında değil, aynı zamanda SMK m.83(6) kapsamında sanayiye uygulanabilir olmadığı yönünde itiraz da edilir.[iv]

Yeterli açıklama yapmış olmak amacıyla, tarifnamenin, verilen talimatlara dayanarak teknikte uzman kişi tarafından gerçekleştirilecek işlemlerin tüm ayrıntılarını (bu ayrıntılar iyi biliniyorsa ve istemlerin sınıfının tanımından veya yaygın genel bilgi olarak açıksa) tarif etmesi gerekmemektedir.[v] Tarifnamenin yeterli olabilmesi için tarifnamede teknikte uzman kişinin mükemmel çalışan ve satışa hazır bir ürün meydana getirebilecek şekilde bir açıklama yapılması gerektiği düşünülmemelidir.[vi]

Genellikle buluşun bir yapılanmasının tarifnamede anlatılması ve örnek verilmesi yeterli olsa da, eğer buluş konusu çok geniş bir teknik alana ilişkin ise tarifnamenin yeterliliği için tek bir örnek yeterli olmayabilir. Bazı durumlarda buluşa ait birkaç yapılanma anlatılmış olsa bile tarifname yetersizliği söz konusu olabilmektedir. Bu bakımdan tarifname yetersizliği argümanı bu konuda ciddi kuşkuların olması koşuluyla somut olaydaki delillere göre değerlendirilmelidir.[vii]

Eksikliğin Kaynağı

Tarifname takımında hangi bilginin nerede yer aldığına göre ortaya çıkan eksiklik farklı olabilmektedir. Bazı durumlarda tarifnamedeki bir eksiklik, bazen istemlerdeki bir eksiklik bazen de tarifname ve istemler arasındaki uyumsuzluk sorun yaratmaktadır.

İstemde talep edilen buluşun başvuruda tanımlanan problemi çözebileceğine dair bir şüphe aşağıdaki sonuçlara yol açabilir:

a) şüphe, istemde başvuruda açıklanan ve probleme çözüm sağlayan özelliklerin belirtilmemesi nedeniyle ortaya çıkıyorsa, tarifname ve istemler buluşun tanımıyla ilgili olarak tutarsızdır ve SMK m.92(4) uyarınca istemlerin buluşu belirtmek için gerekli tüm esas özellikleri içermediğine dair bir itiraz ortaya çıkar.

b) Eğer durum böyle değilse, ancak önceki teknik göz önünde bulundurulduğunda ve tarifnamede ne iddia edildiğine bakılmaksızın, istemde talep edilen buluşun problemi gerçekten çözebileceği inandırıcı görünmüyorsa, SMK m.83(4) uyarınca buluş basamağının sağlanmadığı yönünde bir itiraz yapılır.[viii]

İstemde talep edilen buluşun tekrarlanabilirliğinin olmaması buluş basamağı ya da tarifname yetersizliği ile ilgili olabilir. Eğer bir etki istemde ifade edilmişse, tarifname yetersizliği söz konusudur. Aksi takdirde, yani etki istemde ifade edilmemişse ancak çözülmesi gereken problemin bir parçasıysa, buluş basamağı sorunu vardır.[ix] Bu bakımdan SMK m.92(1) uyarınca yapılacak bir tarifname yetersizliği itirazı, başvurunun teknikte uzman kişinin istemde talep edilmeyen bir teknik etkiyi elde etmesini sağlamayacağı yönünde bir argümana dayandırılamaz.

Esas özellikler olarak, istenen etkiyi elde etmek için gerekli olan, bir başka deyişle, başvurunun ilgili olduğu teknik problemi çözmek için gerekli olan tüm özellikler dikkate alınmalıdır.[x] Başvuruda (tarifnamenin doğru yorumlanması halinde) buluşun esas bir özelliği olarak tarif edilen bir özelliği içermeyen ve bu nedenle tarifname ile tutarsız olan bir istem, SMK m.92(4) uyarınca tarifname tarafından desteklenmez.[xi] Bu durum sıklıkla tarifname yetersizliği olarak algılansa da aslında buradaki sorun istemin tarifname tarafından desteklenmemiş olması ile ilgilidir.

Özetle:

– Eğer başvuruda tanımlanan problemi çözmeye yarayan tüm özellikler tarifnamede yer alıyor ancak istemde yer almıyorsa, istemlerin tarifnamede dayanağı olmadığı değerlendirmesi yapılır (SMK m.92(4)). Böyle bir durumda uzman Yön. m.97(3) gereğince araştırma raporunu tarifnamenin tamamını dikkate alarak düzenleyebiliyorsa, bir başka deyişle korunması istenen buluş tarifnameden anlaşılıyorsa araştırma raporu düzenlenir. Raporun görüşler kısmında Yön. m.76(3) gereğince bağımsız istemde, buluşun esas özelliklerinin belirtilmesi gerektiği bildirilir. Zira tarifnamede istemlerin dayanağı bulunmamaktadır (SMK m.92(4)).  Eğer tarifnameden korunması istenen buluş anlaşılamıyorsa ve başvuru anlamlı bir araştırma yapılmasına imkân vermiyorsa SMK m.96(3) uyarınca bir bildirim yapılır ve araştırma raporu düzenlenmez.

– Problemi çözmeye olanak tanıyan tüm özellikler tarifnamede mevcut değilse, ancak elde edilecek etki istemde talep ediliyorsa, tarifname yetersizliği değerlendirmesi yapılır (SMK m.92(1)). SMK m.96(3) uyarınca bir bildirim yapılır, araştırma raporu düzenlenmez.

– Problemi çözmeye olanak sağlayan tüm özellikler tarifnamede mevcut değilse, üstelik elde edilecek etki de istemde talep edilmemişse, mevcut haliyle istemin buluş basamağı değerlendirmesi yapılır (SMK m.83(4)).

Aşağıda aynı buluşun farklı tarifname ve istem içerikleriyle sunulduğu durumlarda ne tür eksiklikler içerdiği irdelenecektir.

Örnek 1:

Başvuru konusu istem 1 aşağıdaki gibidir:

1.   Bir sabunluk olup, özelliği;

– Bir el pompası;

– sıvı sabun için bir şişe;

– bir boru

içermesidir.

Tarifname:

[004] Buluş bir sıvı sabunluk ile ilgilidir. Tekniğin bilinen durumundaki sıvı sabunluklarda şişenin dibinde şişeden çıkarılamayacak kadar fazla sıvı sabun kalmaktadır. Buluş bu probleme bir çözüm önermektedir. Buluş konusu sıvı sabunluk sayesinde şişenin dibinde sıvı kalması engellenmektedir.

[005] Buluşun bir uygulamasına göre sabunluk, bir şişe ve bir ağızlığı olan bir el pompası içerir. El pompası şişenin açıklığı üzerine sabitlenir. Şişenin tabanı düzdür. Bir boru, el pompasından şişeye uzanır.

Başvuruda resim sunulmamıştır.

Yorum:

İstem 1’e bakılarak buluşun şekli çizilmeye çalışıldığında genel anlamda aşağıdakine benzer bir yapılanma ortaya çıkmaktadır:

Tarifnamede ise buluş konusu yapılanma sayesinde sıvı sabunluğun dibinde sıvı kalmasının önüne geçildiği iddia edilmesine rağmen ne tarifnamede ne de istemlerde bunu sağlayacak bir yapılanmanın bulunmadığı görülmektedir.

Buna göre ortaya konan problemi (şişenin dibinde sıvı kalması) çözmeye olanak sağlayan tüm özellikler tarifnamede mevcut değildir. Üstelik buluşla elde edilecek teknik etkinin istemde de talep edilmediği görülmektedir. Bu durumda istemdeki mevcut tüm özellikler üzerinden yapılacak bir araştırma ile yenilik ve/veya buluş basamağına saldırılır (SMK m.83(1) ve (4)).

İstemde değişiklik yapılarak tarifnamede belirtilen, borunun şişenin dibinde sıvı kalmasını engellemesi amacı, isteme eklenirse buluş aşağıda tartışılan Örnek 2’deki durum haline gelir. Bu durumda uzman mevcut buluş basamağı saldırısını devam ettirerek tarifname yetersizliği saldırısı da yapar (Bkz. Örnek 2).

Boruyla ilgili tarifnamede bulunmayan bir özelliğin isteme eklenmesi durumunda (örneğin borunun ucunun tabana değmesi) SMK m.103(1)’e göre kapsam aşımı söz konusu olacağından değişiklik kabul edilmez ve önceki bildirimde belirtilen eksiklikler tekrarlanır.

Örnek 2:

Başvuru konusu istem 1 aşağıdaki gibidir:

1.   Bir sabunluk olup, özelliği;

– Bir el pompası;

– sıvı sabun için bir şişe;

– şişenin dibinde sıvı kalmasını engelleyen bir boru

içermesidir.

Tarifname:

[004] Buluş bir sıvı sabunluk ile ilgilidir. Tekniğin bilinen durumundaki sıvı sabunluklarda şişenin dibinde şişeden çıkarılamayacak kadar fazla sıvı sabun kalmaktadır. Buluş bu probleme bir çözüm önermektedir. Buluş konusu sıvı sabunluk sayesinde şişenin dibinde sıvı kalması engellenmektedir.

[005] Buluşun bir uygulamasına göre sabunluk, bir şişe ve bir ağızlığı olan bir el pompası içerir. El pompası şişenin açıklığı üzerine sabitlenir. Şişenin tabanı düzdür. Bir boru, el pompasından şişeye uzanır.

Başvuruda resim sunulmamıştır.

Yorum:

İstem 1’e bakılarak buluşun şekli çizilmeye çalışıldığında genel anlamda aşağıdakine benzer bir yapılanma ortaya çıkmaktadır:

İstemdeki özelliklerden borunun şişenin dibinde sıvı kalmasını nasıl engellediği anlaşılamamaktadır. Tarifnamede ise buluş konusu yapılanma sayesinde sıvı sabunluğun dibinde sıvı kalmasının önüne geçildiği iddia edilmesine rağmen ne tarifnamede ne de istemlerde bunu sağlayacak bir yapılanmanın bulunmadığı görülmektedir.

Buna göre problemi (şişenin dibinde sıvı kalması) çözmeye olanak tanıyan tüm özellikler tarifnamede mevcut değildir. Ancak elde edilecek teknik etki (şişenin dibinde sıvı kalmasının engellenmesi) istemde talep edilmiştir. Bu durumda SMK m.92(1) kapsamında tarifname yetersizliği olduğu yönünde SMK m.96(3) uyarınca bir bildirim yapılır, araştırma raporu düzenlenmez. Başvuru sahibinden bu konudaki itirazlarını veya başvurudaki değişikliklerini, bildirim tarihinden itibaren üç ay içinde sunması istenir. Bu süre içinde itirazda bulunulmaması veya itirazın ya da yapılan değişikliklerin Kurum tarafından kabul edilmemesi hâlinde başvuru reddedilir. İtirazın ve varsa yapılan değişikliklerin kabul edilmesi hâlinde araştırma raporu düzenlenir, başvuru sahibine bildirilir ve Bültende yayımlanır.

Eğer sorunu gidermek için başvuru sahibi kapsam aşımına neden olacak değişiklik yapmak zorundaysa, bu durum tarifname yetersizliğine gösterge olabilir. Bu örnekte tarifname takımından şişenin dibinde sıvı kalmasının engellenmesi için nasıl bir yapılanma ortaya konması gerektiği anlaşılmamaktadır. Başvuru sahibi bunu sağlamak için başvurunun ilk halinde bulunmayan özellikler eklemelidir ki SMK m.103(1)’e göre buna izin verilemeyeceğinden başvuru onarılamaz.

Örnek 3:

Başvuru konusu istem 1 aşağıdaki gibidir:

1.   Bir sabunluk olup, özelliği;

– Bir el pompası;

– sıvı sabun için bir şişe;

içermesidir.

Tarifname:

[005] Şekil 1, buluşun birinci uygulamasına göre bir sıvı sabunluğu (10) göstermektedir. Sabunluk (10), bir şişe (11) ve bir ağızlığı (13) olan bir el pompası (12) içerir. El pompası (12) şişenin (11) açıklığı üzerine sabitlenir. Şişenin (11) tabanı (11a) düzdür. Bir boru (14), el pompasından (12) şişeye (11) uzanır ve şişenin (11) düz tabanı (11a) ile temas halindedir. Borunun (14) uç kısmı (14a), L şeklinde bir profile sahiptir, böylece bu uç kısım (14a) şişenin (11) düz tabanı (11a) boyunca uzanır.

[006] Buluşun bir yapılanması bir el pompası, sıvı sabun için bir şişe, bir boru içeren bir sabunluk olup özelliği; şişenin, borunun uç kısmı ile temas halinde olan bir taban içermesi ile karakterize edilmektedir.

Yorum:

İstem 1’e bakılarak buluşun şekli çizilmeye çalışıldığında genel anlamda aşağıda soldakine benzer bir yapılanma ortaya çıkmaktadır. Başvuruya ait şekilde ise buluş sağdaki gibi gösterilmiştir:

Tarifnamede buluş konusu yapılanma sayesinde sıvı sabunluğun dibinde sıvı kalmasının önüne geçildiği iddia edilmekte ve bunu sağlayan yapılanma tarifnamede teknik özellikleriyle anlatılmaktadır. Ancak istemlerde bunu sağlayacak bir yapılanmanın bulunmadığı görülmektedir.

Buna göre başvuruda tanımlanan problemi (şişenin dibinde sıvı kalması) çözmeye yarayan tüm özellikler tarifnamede yer almaktadır. Ancak istemde bu esas özelliklerin hepsi (örn. boru) bulunmamaktadır. Bu durumda başvuru sahibine yapılan bildirimde tarifnamede istemlerin dayanağı olmadığı belirtilir (SMK m.92(4)). Zira istemde buluşun tüm esas özellikleri belirtilmelidir. Bu haliyle istemdeki buluş tarifnamede tanımlanandan daha geniş olduğu için tarifname tarafından desteklenmemektedir. Burada sıklıkla düşülen hata istemin tarifname tarafından desteklendiğinin zannedilmesidir. İstemde el pompası ve şişe bulunan bir sabunluktan bahsediliyor ve tarifnamede de bu özellikler bulunduğuna göre nasıl olur da istem tarifname tarafından desteklenmez? İstemin tarifname tarafından desteklenip desteklenmediği değerlendirilirken unsurlar yapılanmalardan bağımsız şekilde düşünülemez. Şöyle ki tarifnamede yalnızca el pompası, şişe ve borunun birlikte bulunduğu bir sabunluk yapılanmasından bahsediliyorsa ve istemde el pompası ve şişe bulunan bir sabunluk korunmak isteniyorsa istem tarifname tarafından desteklenmemiş olur. Zira tarifname sadece borulu sabunluklardan bahsederken istem borulu-borusuz tüm sabunlukları koruma altına alan ve tarifnamede dayanağı bulunmayan daha geniş bir koruma sağlar.

Buna benzer durumlarda uzman Yön. m.97(3) gereğince araştırma raporunu tarifnamenin tamamını dikkate alarak düzenleyebildiği için genellikle araştırma raporunu hazırlar ve isteme buluşun teknik problemi çözmede kullandığı tüm esas özelliklerin tarifnameden eklenmesini ister.

Örnek 3b:

Örnek 3‘ün bir varyasyonunu inceleyelim. Başvurunun tarifnamesinin Örnek 3’teki gibi olduğunu varsayalım.

Başvuru konusu istem 1 aşağıdaki gibidir:

1.   Bir sabunluk olup, özelliği; şişenin dibinde sıvı kalmasını engellemesidir.

İstemlerde buluş, sadece erişilmesi arzulanan bir sonuç ile tanımlanamaz (Yön. m.76(2)). Bu örnekteki istem Örnek 3’tekinden farklı olarak yalnızca erişilmesi arzu edilen sonucu (şişenin dibinde sıvı kalmaması) korumaya çalışıyor ve bunu yaparken buluşun hangi özelliklerinin kullanıldığı (bir tanesi bile) belirtilmiyor. Böyle bir durumda uzman Yön. m.97(3) gereğince araştırma raporunu tarifnamenin tamamını dikkate alarak düzenleyebiliyorsa, bir başka deyişle korunması istenen buluş tarifnameden anlaşılıyorsa araştırma raporu düzenlenir. Raporun görüşler kısmında Yön. m.76(3) gereğince bağımsız istemde, buluşun esas özelliklerinin belirtilmesi gerektiği bildirilir. Zira tarifnamede istemlerin dayanağı bulunmamaktadır (SMK m.92(4)).  Eğer tarifnameden korunması istenen buluş anlaşılamıyorsa ve başvuru anlamlı bir araştırma yapılmasına imkân vermiyorsa SMK m.96(3) uyarınca bir bildirim yapılır ve araştırma raporu düzenlenmez.

Aşağıda Örnekler 1-3’te gösterilen durumlara ait özet niteliğinde bir tablo sunulmaktadır:

Örnek 4[xii]:

Tarifname:

[005] Şekil 1, buluşun birinci uygulamasına göre bir sıvı sabunluğu (10) göstermektedir. Sabunluk (10), bir şişe (11) ve bir ağızlığı (13) olan bir el pompası (12) içerir. El pompası (12) şişenin (11) açıklığı üzerine sabitlenir. Şişenin (11) tabanı (11a) düzdür. Bir boru (14), el pompasından (12) şişeye (11) uzanır ve şişenin (11) düz tabanı (11a) ile temas halindedir. Borunun (14) uç kısmı (14a), L şeklinde bir profile sahiptir, böylece bu uç kısım (14a) şişenin (11) düz tabanı (11a) boyunca uzanır.

[006] Buluşun bir yapılanması bir el pompası, sıvı sabun için bir şişe, bir boru içeren bir sabunluk olup özelliği; şişenin, borunun bir kısmı ile temas halinde olan bir taban içermesi ile karakterize edilmektedir.

Başvuru konusu istem 1 aşağıdaki gibidir:

1.   – Bir el pompası;

– sıvı sabun için bir şişe;

– bir boru

içeren bir sabunluk olup özelliği;

şişenin, borunun bir kısmı ile temas halinde olan bir taban içermesi ile karakterize edilir.

Uzman yaptığı araştırma sonucunda tekniğin bilinen durumundaki en yakın doküman olarak D1’i (bkz. şekil 2) bulmuş olsun. D1’deki sabunluğun borusu tabana değmemektedir.

Buluş konusu istem ile D1 farklılıklar içerdiği için istem 1 yenidir. Şimdi de buluş basamağını irdelemek için problem çözüm yaklaşımını uygulayalım:

D1 ile istem 1 karşılaştırıldığında aradaki farkın şişenin, borunun bir kısmı (uç kısmı) ile temas halinde olan bir taban içermesi olduğu görülmektedir.

Bu fark ile elde edilen teknik etki, şişenin tabanında kalan ürün miktarının azaltılmasıdır.

Buna göre buluşun çözümünü amaçladığı objektif teknik problem şişenin tabanında kalan ürün miktarının nasıl azaltılacağıdır.

Uzman tekniğin bilinen durumundaki dokümanlarda bu problemin çözümüne yönelik bir yapılanma bulamamış olsun. En yakın doküman olarak bulduğu D1’de de probleme yönelik bir yönlendirme olmayıp, bir başka dokümanla D1’i birleştirerek de çözüme varılamadığını varsayalım. Bu durumda istem 1’in yeni olduğunu ve buluş basamağı içerdiğini kabul edecektir.

Ancak her şey burada bitmemektedir. İstem 1‘in yazılış biçimi (“borunun bir kısmı”), aynı zamanda, borunun yalnızca orta kısmının taban ile temas edebildiği şekil 3’teki benzer yapılanmaları da kapsamaktadır. Bu tür yapılanmalar, başvuru sahibinin bahsettiği problemi çözmemektedir:

Şekil 3: İstem 1’in kapsadığı bir başka yapılanma

Her ne kadar istem 1 tarifname tarafından destekleniyor görünse de (bkz. paragraf [006]) buluşun gerçekleştirdiği teknik etki yalnızca borunun uç kısmı taban ile temas halinde olduğunda elde edilmektedir. İstem 1, borunun uç kısmının şişenin tabanına göre nereye yerleştirildiğini tanımlamamaktadır.

Zira olması gerektiğinden geniş yazılmış bir istem, iddia edilen teknik etkinin elde edilmediği yapılanmaları da kapsamış olabilir.[xiii] Eğer istemin buluş basamağını sağlaması, belirli bir teknik etkiye ulaşılmasına dayanıyorsa, ilke olarak, söz konusu teknik etkinin tüm istem kapsamı için ulaşılabilir olması gerekir.[xiv] 

Şekil 3’teki yapılanma, tespit ettiğimiz objektif teknik problemi çözemediği için buluş basamağı da içermeyecektir ve salt bir tasarım farkı olarak kabul edilecektir. Bu nedenle söz konusu yapılanmanın istemin kapsamından çıkarılması gerekmektedir.

İstem 1’in belge alabilmesi için aşağıdakine benzer şekilde daraltılması gerekir:

1.   – Bir el pompası;

– sıvı sabun için bir şişe;

– bir boru

içeren bir sabunluk olup özelliği;

şişenin, borunun uç kısmı ile temas halinde olan bir taban içermesi ile karakterize edilir.

Bu örnekte istem 1’deki yapılanmanın aynısının tarifnamede de bulunduğunu görülmektedir (bkz. paragraf [006]). Tarifname ve istemin birbiriyle uyumlu olması adına bu yapılanma tarifnameden çıkartılmalı ya da “borunun bir kısmı” ifadesi “borunun uç kısmı” olacak şekilde düzeltilmelidir.[xv]

Mevcut örnekte olduğu gibi eğer tarifnameden teknik problemin çözümüne yönelik yapılanma net bir şekilde anlaşılıyorsa (gerek tarifname paragraf 5, gerekse başvuruya ait şekil 1 çözümü desteklemekte yeterlidir) ve istemdeki sorun sadece buluş basamağı değerlendirmesi kapsamında kalıyorsa (teknik etkinin tüm istem kapsamında gerçekleşip gerçekleşmediği) teknik etki sağlamayan yapılanma istemden çıkarılarak istemin daraltılması yoluyla sorunun üstesinden gelinebilir.

Mustafa Güney ÇALIŞKAN

Ekim 2023

guneycaliskan@gmail.com


DİPNOTLAR

[i] Successful European oppositions (part II) Analysis for the patent information professional, Aalt van de Kuilen, World Patent Information Volume 45, June 2016, Page 59, Table 4.

[ii] T 38/11, Reason 2.6.

[iii] Guidelines for Examination, Part F, Chapter III, 3. Insufficient disclosure, https://www.epo.org/en/legal/guidelines-epc/2023/f_iii_3.html

[iv] Guidelines for Examination, Part G, Chapter III, 1. General remarks, https://www.epo.org/en/legal/guidelines-epc/2023/g_iii_1.html

[v] Guidelines for Examination, Part F, Chapter III, 5.2. Absence of well-known details, https://www.epo.org/en/legal/guidelines-epc/2023/f_iii_5_2.html

[vi] Çolak, U. Türk Patent Hukuku, Adalet Yayınevi, Ankara, 2022, s.402.

[vii] Çolak, U. Türk Patent Hukuku, Adalet Yayınevi, Ankara, 2022, s.397-398.

[viii] T 2001/12, 29-01-2015, Catchword.

[ix] T 939/92, OJ EPO 1996, 309.

[x] T 32/82 OJ 1984, 354, Reasons, point 15.

[xi] T 133/85, headnote I.

[xii] Bu örnek önceki bir yazımda da kullanılmıştı. Karşılaştırma amacıyla buraya da alınmıştır. Örneğin orijinali EQE 2014 Pre-examination sınavında sorulmuş, burada konuya adapte edilmiştir. Bkz. Patent İstemlerinin Değerlendirilmesi – Bölüm II, https://iprgezgini.org/2021/04/22/patent-istemlerinin-degerlendirilmesi-bolum-ii/

[xiii] “Broad claims may also cover embodiments for which a purported effect has not been achieved”:  EPO Guidelines for Examination, Part F, Chapter IV – 4.22 Broad claims, https://www.epo.org/law-practice/legal-texts/html/guidelines/e/f_iv_4_22.htm

[xiv] “Art. 56 EPC 1973 requires the claimed invention, i.e. the proposed technical solution for a given technical problem, not to be obvious to a skilled person from the state of the art. If the inventive step of a claimed invention is based on a given technical effect, the latter should, in principle, be achievable over the whole area claimed. “ : EPO Case Law of the Boards of Appeal, I. PATENTABILITY, D. Inventive step, 9.8.3 Broad claims, https://www.epo.org/law-practice/legal-texts/html/caselaw/2019/e/clr_i_d_9_8_3.htm

[xv] EPO Guidelines for Examination, Part F – Chapter IV – 4.3 Inconsistencies, https://www.epo.org/law-practice/legal-texts/html/guidelines/e/f_iv_4_3.htm

MODELO RESERVA DOSYASI ŞAŞIRTMADI: LİSANS SÖZLEŞMELERİNİN KAPSAMI KULLANIMLA GENİŞLETİLEMEZ


Bugünlerde fikri haklar, marka, lisans ve hatta bununla sınırlı olmaksızın genel haber niteliğinde dahi yankıları devam eden bir dosya, Modelo Reserva dosyası. Lisans sözleşmesinin ve ilişkisinin sınırları ile uygulamanın esnekliği ya da katılığını, aykırılığın ise çok farklı sonuçları olabileceğini tekrar işaret eden bu dosyaya biraz yakından bakabilir ve lisans ilişkilerinin hassasiyetini tekrar ve zevkle gündeme getirebiliriz.

Cerveceria Modelo de Mexico, S. de R.L. de C.V. (“Modelo Group”) yıllar önce CB Brand Strategies, LLC, Crown Imports LLC and Compania Cervecera de Coahuila, S. de R.L. de C.V. (“Constellation”) ile bir lisans ilişkisi içine girmiştir. Bu lisans ilişkisi kapsamında 2013 yılında imzalanan lisans sözleşmesi ile Modelo Group’a ait olan “MODELO” markasının belirli/ sınırlı ürünler üzerinde Amerika Birleşik Devletleri’nde kullanmak üzere Constellation’a lisansı sağlanmıştır.

Uzun süren olumlu bir ilişkinin ardından, bir süre önce Constellation “MODELO” markasını içerir şekilde “MODELO RESERVA” adı altında iki bira ürününü piyasaya sürmüştür. Bir tanesi “Finished on aged wood from Tequila Barrels” (Tekila fıçılarından eskitilmiş ahşap üzerine tamamlanmış) şeklinde tanıtılan “Tekila Fıçı Birası” iken, diğeri “Finished on aged wood from Bourbon Barrels” (Bourbon fıçılarından eskitilmiş ahşap üzerine tamamlanmış) şeklinde tanıtılan “Bourbon Fıçı Birası” olarak piyasa girmiştir.

Bunun üstüne Modelo Group, bu kullanımların taraflar arasındaki lisans anlaşmasını ihlal ettiğini ve ayrıca Tekila/ Tekila Fıçısı ifadelerinin kullanımının Amerika Birleşik Devletleri ve Meksika hukukunu ihlal ettiğini iddia ederek mahkemeden bu kullanımların ivedilikle durdurulmasını talep etmiştir.

Gözden kaçırmamak gerekir ki, Modelo Group’un söz konusu ihlal iddiaları temelde üç ayaklıdır: Constellation’ın i) markayı kullanım hakkı olmadığı bir grup ürün üzerinde / şekilde, yani yetkisiz olarak kullanması, ii) markanın itibarını zedelemesi ve iii) temel hukuk kurallarına uymama yoluyla lisans sözleşmesi hükümlerini ihlal etmesi. Daha net analiz edebilmek adına çok kısaca gerekçelerine baktığımızda ise, şu noktalar karşımıza çıkmaktadır:

  • Constellation sadece Meksika stili biralar üzerinde “MODELO” markasını kullanma yetkisini haizdir.
  • “Tekila” menşe adının Meksika yasalarına göre ulusal bir değer olması ve Tekila’nın kökenine ilişkin anlaşmazlıkların Meksika’da oldukça kamuya açık olması önemli bir rol oynamaktadır. Zira Modelo Group’un böyle bir uyuşmazlığın içinde yer alması kendilerini ve ayrıca “MODELO” markasının itibarını zedeleyecektir.
  • “Tekila” ibaresinin kullanımı kimi yasal düzenlemelere tabidir ve haliyle de Tekila/ Tekila Fıçısı ifadelerinin bu şekilde kullanımı Amerika Birleşik Devletleri ve Meksika hukukunu ihlal etmektedir.

2023 Eylül ayının başında mahkeme değerlendirmesini tamamlamış ve Constellation’ın “Finished on aged wood from Tequila Barrels” (Tekila fıçılarından eskitilmiş ahşap üzerine tamamlanmış) tanıtım ve “Tekila Fıçı Birası” ifadesi ile “Finished on aged wood from Bourbon Barrels” (Bourbon fıçılarından eskitilmiş ahşap üzerine tamamlanmış) tanıtım ve “Bourbon Fıçı Birası” ifadesi kullanımlarını sonlandırılmasını karara bağlamıştır. Ancak taraflar arasındaki ilişki tamamen bitmiş gibi bir yorum yapmamış ve söz konusun kararın, ilgili lisans anlaşması kapsamında Constellation’ın “MODELO RESERVA” veya “RESERVA” ifadelerinin kullanımını durdurması gerektiği anlamına gelmeyeceğinin altını çizmiştir.

Görüldüğü üzere Modelo Group, aslında lisans anlaşmalarında çok göz önünde olan ve fakat bir süre sonra tarafların dikkatini yitirmeye başlayabildiği çok temel unsurlar üzerinden dosyasını oluşturmuştur. Ürünlerin temel niteliği (“bira” cinsi ürün olma noktasında) uyuşsa da, aroma anlamındaki uyuşmazlığın kayda değer olduğunu ileri sürmüştür. Ürün gamına yönelik iddiasını, haksız olarak alt gam/ marka yaratıldığı iddiası ile desteklemiştir. Nitekim, bugüne kadar kendisinin yapmadığı bir yaratımın, kendisinden izinsiz olarak Constellation tarafından yapılmasının hakkaniyetli olmayacağını vurgulamıştır.

Taraflar arasındaki ilişkinin sınırlarının aşılmasını, Meksika’daki yaklaşım dolayısıyla “MODELO” markalarının itibarının sarsılması riski ile perçinlemiş ve son olarak da bu tür sözleşmelerde bildiğimiz en klasik kloz olan “Failure to comply with all applicable laws, rules, and regulations constitutes a breach of the agreement” (Geçerli tüm yasalara, kurallara ve düzenlemelere uymamak, sözleşmenin ihlali anlamına gelir.”) düzenlemesine aykırılık iddiası ile taçlandırmıştır. Teorik olarak güçlü olsa da, belki lisans sözleşmesi incelendiğinde pratikte tek başına yeterli olmayabilecek bu iddialar bütüncül bir etki ile kullanımların durdurulmasını sağlamıştır.

Görülmektedir ki, lisans veren için de, lisans alan için de neye imza atıldığı kadar, bunun pratikte ne anlama geldiğinin irdelenmesi de önem arz etmektedir. Zira, bu karar ile tekrar teyit edildiği üzere, bir markanın kullanımı ve dahi bir markanın bir ürün türü üzerinde kullanımı tüm ürün gamı için genel geçer bir yetki tanımayabilmektedir.

Dosyaya bu linkten ulaşılabilir.

Büşra BIÇAKCI

Ekim 2023

busrasbicakci@gmail.com

MADRİD PROTOKOLÜ’NDE ESAS TESCİLE BAĞIMLILIK İLKESİ VE DÖNÜŞTÜRME PROSEDÜRÜ


GİRİŞ

Markaların Uluslararası Tescili Amacıyla Madrid Protokolü’nün en önemli yapı taşlarından olan “Esas Tescile veya Esas Başvuruya Bağımlılık İlkesi” ve “Dönüştürme” prosedürü hakkında, 2012 yılında yazdığım iki ayrı yazıda gerekli güncellemeleri/değişiklikleri yaparak ve devamında çalışmaları birleştirerek oluşturduğum bu yazının, gerek Protokol uygulamalarında çalışanlar, gerekse de Marka Vekilliği Sınavına hazırlananlar için faydalı olacağını düşünüyorum.   

Markaların Uluslararası Tescili amacıyla Madrid Protokolü (yazının devamında kısaca “Madrid Protokolü” veya “Protokol” olarak anılacaktır), Eylül 2023 itibarıyla, Türkiye dahil 130 ülkenin taraf olduğu, yurtdışında marka tescil işlemlerini kolaylaştırma amacını bir uluslararası andlaşmadır.

Protokolün başvuru sahiplerine getirdiği temel zorunluluklardan ilki, başvuruyu menşe ofis olarak adlandırılan ve başvuru sahibinin uyrukluk, ikametgah veya ticari-sınai faaliyet bağlarından birisiyle bağlı olduğu ulusal bir sınai mülkiyet ofisi aracılığıyla Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı’na (WIPO) göndermektir. Uluslararası başvurunun gönderilmesi, başvuru sahibinin menşe ofiste tescilli bir markaya veya marka başvurusuna sahip olması şartına bağlıdır.

Esas tescil veya esas başvuru olarak adlandırdığımız ve bundan sonra sadece “esas tescil” olarak anacağımız bu marka ile uluslararası başvuru aynı olmalı ve uluslararası başvurunun kapsadığı mallar / hizmetler mutlak surette esas tescilin mal / hizmet listesi kapsamında yer almalıdır (listelerin aynı olması zorunlu değildir, ancak uluslararası başvurunun kapsadığı mallar / hizmetler mutlak surette esas tescilin kapsamında bulunmalıdır).

ULUSLARARASI TESCİLİN ESAS TESCİLE BAĞIMLILIĞI İLKESİ

Protokol kapsamında yer alan en kritik düzenlemelerden birisi, WIPO’daki şekli inceleme ve sınıflandırma incelemesinin ardından başvuru sahibince seçilen ulusal ofislere bir başvuru olarak iletilen uluslararası tescilin, menşe ofisteki esas tescile uluslararası tescil tarihinden itibaren 5 yıl süreyle bağımlı olmasıdır.

Bu yazıda ilk olarak, Protokolün 6ncı maddesinin (2), (3) ve (4) numaralı paragraflarında düzenlenen uluslararası tescilin esas tescile bağımlılığı hususu Protokol hükümleri kapsamında açıklanacak, bağımlılık konusunda genellikle yanlış anlaşılan noktalar belirtilecek ve bağımlılığın sonucu olarak uluslararası tescilin iptali gerekiyorsa buna ilişkin yöntem ortaya konulacaktır.

Uluslararası tescilin esas tescile bağımlılığı ile kastedilen; esas tescilin herhangi bir nedenle (ret, iptal, geri çekme, tescil için gerekli işlemleri yerine getirmeme, sınırlandırma, yenilememe, feragat, hükümsüzlük, vb.) kısmen veya tamamen geçerliliğini yitirmesi ve bu durumun kesinleşmesi halinde, belirtilen hususun WIPO Uluslararası Bürosuna iletilmesi yoluyla, uluslararası tescilin uluslararası sicilde ve seçilen ülkelerde paralel biçimde kısmen veya tamamen iptal edilmesinin sağlanmasıdır. Bu işlemin sonucunda WIPO Uluslararası Bürosunda yapılan kayıt ve bu kaydın uluslararası tescilin geçerli olduğu ulusal ofislere bildirilmesi işlemi ise “esas başvuru veya tescilin geçerliliğinin sona ermesi (ceasing of effect of the basic application or registration)” kavramıyla anılmaktadır.

Uluslararası tescilin menşe ofisteki esas tescile bağımlılığı, yukarıda belirtildiği üzere tescil kapsamında bulunan malların / hizmetlerin tamamı veya bir kısmı bakımından etki doğurabilir. Bir diğer deyişle, esas tescil bağımlılık süresi içerisinde menşe ofiste etkisini kısmen yitirirse (örneğin, kısmi hükümsüzlük kararı sonucu bazı mallar / hizmetler bakımından gerçekleşen iptal), WIPO Uluslararası Bürosuna bildirim yalnızca bu mallar / hizmetler bakımından yapılmalıdır. Bunun sonucu olarak, uluslararası marka, WIPO Uluslararası Sicilinde yalnızca belirtilen mallar / hizmetler bakımından iptal edilecek ve bu husus uluslararası tescilin geçerli olduğu ülke ofislerine bildirilerek kısmi iptalin o ülkelerde de gerçekleştirilmesi sağlanacaktır. Buna karşın, menşe ofisteki esas tescil geçerliliğini kapsadığı tüm mallar / hizmetler bakımından yitirirse, yukarıda belirtilen işlemler uluslararası tescilin tamamı bakımından yapılacak, uluslararası tescil uluslararası sicilden silinecek ve paralel işlem uluslararası tescilin geçerli olduğu ülkelerde de yapılacaktır.

Uluslararası tescilin esas tescile bağımlı olduğu 5 yıllık süre uluslararası tescil tarihinden itibaren başlayacaktır (bkz. Protokol madde 6(2)). Dolayısıyla, süre hesaplanırken dikkate alınacak asıl tarih uluslararası tescil tarihidir ve bunun dışındaki tarihlerin herhangi bir belirleyici rolü bulunmamaktadır.

Uluslararası tescil tarihinden başlayan 5 yıllık bağımlılık süresi bittiği anda itibaren ise, uluslararası tescil esas tescilden bağımsız hale gelmektedir. Dolayısıyla, bağımlılık süresinin sona ermesinin ardından esas tescil bakımından gerçekleşecek ret, iptal, geri çekme, tescil için gerekli işlemleri yerine getirmeme, sınırlandırma, yenilememe, feragat, hükümsüzlük vb. işlemlerin uluslararası tescil bakımından etkisi olmayacaktır. Bu durumun istisnası aşağıda belirtilecek haller olacaktır.  

Menşe ofisin, uluslararası tescilin dayandığı esas tescil hakkında 5 yıllık bağımlılık süresi içerisinde başlamış olan bir işlemi veya davayı (örneğin, hükümsüzlük davası) WIPO Uluslararası Bürosuna bildirmiş olması durumunda, bu prosedür veya dava 5 yıllık sürenin dolmasının ardından sonuçlanmış olsa da, menşe ofisin bu işlemin veya davanın sonucunu WIPO’ya bildirerek uluslararası tescilin kısmen veya tamamen iptalini sağlama yetkisi bulunmaktadır. Belirtildiği üzere, bunun için şart olan husus, esas tescilin markanın kısmen veya tamamen hükmünü yitirmesini sağlayabilecek nitelikte bir işlemin veya davanın başlatılmış olduğunun, 5 yıllık bağımlılık süresi içerisinde WIPO Uluslararası Bürosuna iletilmiş olmasıdır (bkz. Protokol madde 6(3)). Bu yönde ve süresi içerisinde bir bildirimin gönderilmemiş olması halinde, 5 yıllık bağımlılık süresi dolduktan sonra uluslararası markanın esas tescilin akıbeti nedeniyle etkisini kaybetmesi veya iptal edilmesi mümkün olmayacaktır. 5 yıllık bağımlılık süresi henüz dolmamış markalar bakımından ise önceden bu yönde bir işlemin veya davanın başladığını gösterir bir bildirimin gönderilmesi gerekliliği bulunmamaktadır.

Uluslararası tescilin menşe ofisteki esas tescile bağımlılığı, markanın devri veya unvan-nevi değişikliği, lisans gibi marka sahibinin veya kullanım yetkisine sahip kişilerin kimliğiyle ilgili hususları kapsamamaktadır. Bağımlılık süresi içerisinde esas tescilin devredilmesi durumunda, uluslararası tescil için de aynı işlemin yapılması gibi bir zorunluluk bulunmamaktadır ve aynı husus unvan-nevi değişikliği, lisans işlemleri için de geçerlidir.

Bununla birlikte, esas tescilin sahibi ile uluslararası markanın sahibinin farklılaşmış olması, 5 yıllık bağımlılık süresi içerisindeki bağımlılığın mutlak niteliğini ortadan kaldırmamaktadır. Markaların sahibi farklılaşmış olsa da, 5 yıllık süre içerisinde uluslararası tescil esas tescile bağımlıdır ve yazının önceki kısımlarında belirtilen hallerin ortaya çıkması durumunda, uluslararası tescilin iptali gerçekleşecektir.

Menşe ofis, esas tescilin kapsamında yazı içeriğinde belirtilen nitelikte değişikliklerin ortaya çıkması durumunda, bağımlılık ilkesi çerçevesinde WIPO Uluslararası Bürosuna gerekli bildirimi yapmak zorundadır. Ancak, menşe ofisin kesinleşmiş kararları bildirmesi gerekmektedir. Bir diğer deyişle, bağımlılık süresi içerisinde esas tescilin hükümsüz kılınması yönünde bir mahkeme kararı alınmış olsa da, eğer bu karar kesinleşmiş nitelikte değilse, Ofis karar kesinleşinceye kadar bu kararı WIPO Uluslararası Bürosuna bildirmekle yükümlü değildir. Aynı husus, uluslararası tescilin menşe ofis tarafından incelenen bir esas başvuruya dayanması halinde de geçerlidir. Bu tip durumlarda, WIPO’ya bildirim için esas başvurunun reddedilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinin beklenmesi (Türkiye bakımından Türk Patent ve Marka Kurumu YİDK kararı ve bu karara karşı dava açılmışsa o davaya ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararı) gerekmektedir.

Menşe ofisin, Protokol madde 6(4)’te ve Yönetmelikte belirtilen şekli şartlara ve içeriğe uygun talebi göndermesi halinde WIPO Uluslararası Bürosu gerekli kaydı uluslararası sicilde gerçekleştirecek, uluslararası markayı tamamen veya kısmen iptal edecek ve bu yöndeki bildirimi aynı işlemi yapmaları amacıyla uluslararası tescil kapsamında bulunan ulusal ofislere gönderecektir. WIPO Uluslararası Bürosunun iptal işlemini yapması için menşe ülkedeki işleme esas kararı incelemesine veya yorumlamasına ihtiyaç bulunmamaktadır (ki bu kararların WIPO’ya gönderilmesi de gerekli değildir), menşe ofisin şekli şartlara uygun bildirimi yapması yeterlidir.

DÖNÜŞTÜRME (TRANSFORMATION) İŞLEMİ

Menşe ofisteki esas tescile bağımlılık ilkesi çerçevesinde uluslararası markası kısmen veya tamamen iptal edilen marka sahiplerine Protokol kapsamında tanınmış telafi yöntemi ise dönüştürme (transformation) işlemidir. Dönüştürme işlemi en kısa haliyle; iptal edilen bir uluslararası markayı, uluslararası markanın başvuru tarihini koruyacak ve tüm işlemleri ilgili ülkenin ulusal mevzuatına göre yapılacak ulusal bir marka başvurusuna dönüştürmek olarak tanımlanabilir.

Bağımlılık ilkesi, Madrid Protokolünün kilit ilkelerinden birisi olmakla birlikte, uluslararası markanın seçilen ülkelerdeki akıbetinin menşe ülkedeki ret veya hükümsüzlük gerekçelerine veya üçüncü kişilerce başlatılan işlemlere sıkıca bağlanması nedeniyle eleştirilmektedir. Bu eleştirilerin sonucu olarak bağımlılık ilkesinin akıbetini Protokol tarafı ülkelerin ilke hakkında gelecekte benimseyecekleri tutum gösterecektir.

Madrid Protokolü kapsamında düzenlenmiş “dönüştürme (transformation)” işlemi, uluslararası tescilin, menşe ofisteki esas tescile 5 yıl süreyle bağımlılığından ortaya çıkabilecek problemlerin telafi edilebilmesi amacına yönelik bir işlemdir.

Dönüştürme işlemi, Protokolün beşinci mükerrer 9. maddesi (Article 9quinquies) kapsamında düzenlenmiştir.  Madde, bir uluslararası tescilin ulusal veya bölgesel başvurulara dönüştürülmesi başlığını taşımaktadır. Başlıkta bölgesel teriminin kullanılmasının nedeni, Protokol tarafı ülkelerin bazıları adına tescil işlemi yapan bölgesel tescil ofislerinin (Benelüks Marka Ofisi, EUIPO vd.) varlığı ve bunların yaptıkları tescil işlemlerinin bölgesel tescil olarak adlandırılmasıdır. Bununla birlikte, yazı boyunca ifadeleri gereğinden fazla uzun tutmamak için, ulusal veya bölgesel başvuruya dönüştürme ifadesi yerine, sadece ulusal başvuruya dönüştürme terimi kullanılacaktır.

Uluslararası tescilin ulusal başvuruya dönüştürülmesi için ilk şart, bir uluslararası tescilin, menşe ofisin talebi üzerine Protokol madde 6(4) çerçevesinde, kapsadığı malların ve/veya hizmetlerin tamamı veya bir kısmı bakımından iptal edilmesidir.

Uluslararası tescilin, madde 6(4)’te sayılan hallerde menşe ofisin talebi üzerine iptal edilmesi durumu dışında kalan iptal (veya aynı sonucu doğuran diğer işlemler) hallerinde, dönüştürme işleminin yapılması mümkün değildir. Bir diğer deyişle, dönüştürme işleminin, bağımlılık süresi içerisinde menşe ofis tarafından Uluslararası Büroya bildirilen ve iptal sonucunu ortaya çıkaran işlemler bakımından yapılması mümkündür. Uluslararası tescilin, tescil sahibinin talebi üzerine uluslararası sicilden kısmen veya tamamen silinmesinin sonucunda -bu işlem bağımlılık süresi içerisinde gerçekleşse de- ulusal başvuruya dönüştürme işleminin gerçekleştirilmesi mümkün değildir. (bkz. Madrid Protokolü Hakkında WIPO Kılavuzu Paragraf 817: “Transformation is not available where the holder has voluntarily canceled the international registration.”) Buna göre, bir uluslararası tescil sahibinin, markasını kendi talebiyle iptal (cancellation), sınırlandırma (limitation), vb. işlemler çerçevesinde, uluslararası sicilde, bazı ülkeler için tamamen veya kısmen iptal edip veya sınırlandırıp, sonradan bu mallar veya hizmetler bakımından aynı ülkeler için dönüştürme talebinde bulunması mümkün olmayacaktır.

Bir uluslararası tescil, menşe ofisin talebi üzerine Protokol madde 6(4) çerçevesinde, kapsadığı malların ve/veya hizmetlerin tamamı veya bir kısmı bakımından iptal edildikten sonra, uluslararası tescil sahibinin markasını ulusal markaya dönüştürmesi imkanı ortaya çıkmaktadır. Bu ön koşulun yerine gelmesi halinde, dönüştürme işleminin aşağıdaki maddeler çerçevesinde yapılması mümkündür:

1- Uluslararası sicilde gerçekleşmiş iptal işlemi tarihinden itibaren başlayacak üç ay içerisinde, uluslararası tescilin sahibi, aynı markanın tescili için ilgili ulusal ofise bir marka tescil başvurusu yapmalıdır.

2- Belirtilen marka tescil başvurusu doğrudan ulusal ofise yapılmalı ve ulusal ofisin doğrudan kendisine yapılan başvurular için öngördüğü şartlar gözetilmelidir. Bir diğer deyişle Madrid Protokolü ve Uluslararası Büronun aracılığı ortadan kalkmıştır. Ulusal ofis yurtdışından yapılan başvurular için vekil zorunluluğu öngörmüşse, başvuru vekil aracılığıyla yapılmalı ve ulusal başvuru ücretleri ödenmelidir. (Bununla birlikte, ulusal ofislerin kendi mevzuatları dahilinde, dönüştürme işlemine konu ulusal başvurulara ilişkin özel şekli başvuru şartları uygulayabileceği de belirtilmelidir. Örneğin, bu başvuru için halihazırda uluslararası başvuru ücreti ödenmiş olduğundan, daha düşük ücret, vb.)

3- Ulusal başvuruda yer alan marka dönüştürme işlemine konu uluslararası markayla aynı olmalıdır).

4- İptal edilen uluslararası markanın sahibi ile dönüştürme talebine konu ulusal başvurunun sahibi aynı olmalıdır.

5- Dönüştürme talebine konu ulusal başvurunun kapsadığı mallar ve/veya hizmetler iptal edilen uluslararası markanın (ilgili ülke bakımından geçerli mal / hizmet listesi) kapsamında yer almalıdır. Mal / hizmet listelerinin aynı olması şart değildir, uluslararası tescil kapsamındaki malların / hizmetlerin, ulusal başvuru kapsamındaki malları / hizmetleri kapsaması yeterlidir.

Yukarıda sayılan şartların herhangi birisinin yerine getirilmemesi halinde dönüştürme talebi kabul edilmeyecektir.

Belirtilen şartları yerine getiren bir ulusal başvurunun yapılması durumunda ise, ulusal ofis, başvuruyu, uluslararası tescil tarihinde yapılmış bir başvuru olarak kaydetmek yükümlülüğündedir. Eğer uluslararası tescil, ilgili ülkeye sonraki belirleme (subsequent designation) işlemi çerçevesinde sonradan yönlendirilmiş bir marka niteliğindeyse, uluslararası tescil tarihinin yerini, sonraki belirleme tarihi alacaktır. Uluslararası tescilin rüçhan hakkı mevcutsa, bu hak dönüştürme işleminin konusu ulusal başvuru bakımından da kaydedilecektir.

Kabul edilen dönüştürme talepleri bakımından, başvuru sahiplerinin sağladığı tek fayda, dönüştürme işlemine konu ulusal başvurunun, uluslararası tescilin tarihinden (veya sonraki belirleme tarihinden) yararlanmasıdır. Onun dışında izlenecek tüm prosedür, ulusal ofise yapılan yeni bir başvurunun kaydına ve incelenmesine ilişkin tüm şekli ve esasa ilişkin şartlarla aynı olacaktır. Başvuruya ilişkin yazışmaların tamamı ilgili ulusal mevzuatın öngördüğü biçimde başvuru sahibi veya vekiliyle yapılacak ve Uluslararası Büronun aracılığı tamamen ortadan kalkacaktır; ayrıca uluslararası tesciller bakımından geçerli olan 12-18 aylık ret bildirim süresi limitleri dönüştürülmüş ulusal başvurular bakımından geçerli olmayacaktır.

Dönüştürme işlemlerine uygulamada sıklıkla rastlanılmamakla birlikte, bu işlem uluslararası tescilin 5 yıl süreyle menşe ofisteki esas tescile veya başvuruya bağımlılığı hükmünden kaynaklanabilecek hak kayıplarının, başvuru tarihinin korunması anlamında telafisini teşkil etmektedir. Dolayısıyla, dönüştürme işlemini, şekli şartlar bakımından çok sayıda koşul öngörse de, bağımlılık ilkesinin telafisini sağlaması anlamında, Madrid Protokolünün kullanıcı dostu yönlerinden birisi olarak değerlendirmek yerinde olacaktır.

SON SÖZ

Madrid Protokolü’nün kilit taşlarından olan Esas Tescile Bağımlılık İlkesini ve bağımlılık ilkesinden kaynaklanabilecek hak kayıplarının bir ölçüde telafi edilmesi amacını taşıyan Dönüştürme İşlemini detaylarıyla aktardığımız yazının, konuyu ayrıntılarıyla öğrenmek isteyen okuyuculara faydalı olduğunu düşünüyorum.

Yazının sonunda; Bağımlılık İlkesinin Protokol kullanıcısı bazı grupların eleştirisiyle karşılaştığını, esas tescile bağımlılık şartının tamamen kaldırılması veya daha kabul gören haliyle 5 yıllık bağımlılık süresinin 3 yıla indirilmesi yönündeki önerilerin WIPO nezdinde yoğun biçimde tartışıldığını da belirtmek gerekmektedir. Bu tartışmaların içinde bulunduğumuz gün itibarıyla son halinin bu dokümandan görülmesi mümkündür. Bahsettiğimiz eleştirilerin temel nedeni, uluslararası markanın seçilen ülkelerdeki akıbetinin, menşe ülkedeki ret veya hükümsüzlük gerekçelerine veya üçüncü kişilerce başlatılan işlemlere sıkıca bağlanmasıdır. Eleştirilerin sonucu olarak bağımlılık ilkesinin akıbetini, Protokol tarafı ülkelerin WIPO’da yürütülen Madrid Sistemi Çalışma Grubunda benimseyecekleri tutum gösterecektir.

Önder Erol ÜNSAL

Eylül 2023

unsalonderol@gmail.com

SOSYAL MEDYA ve TELİF



Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (“FSEK”) der ki “sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri” eserdir. Tanımın kendisi tek başına çok geniş görünse de kanundaki düzenlemeler ile bir yandan kimi kesin çizgiler çizilirken bir yandan da kimi belirsizliklerin kapısı açık bırakılmaktadır. Örneğin dijital içerik üreticisi, içeriğin kendisi veya bunları kullanan kişilerin kanuna göre konumlanması nasıldır?

Başlangıçta arkadaş edinmek, çevre yaratmak amacıyla geliştirilen ve hatta adı dahi “sosyal” medya olan bu platformlar, bugün markaların/ kişilerin/ firmaların kitlelere ulaşma alanına dönüşmüş durumdadır. Nitekim artık sosyal medyadaki arkadaşlarımız sadece ilkokul arkadaşımız ya da karşı komşumuz değil, mekanların programlarını, ürünler hakkında yorumları öğrendiğimiz marka elçileri (influencer) ya da markaların bizzat kendileridir. Başta bir fotoğraf ya da birkaç söz ile oluşan bu etkileşim ise bugün pastanın ve etki alanının büyümesi ile daha rekabetçi bir hal aldığından, var olmak ya da var kalabilmek için günü yakalayan içeriklerin yaratılması beklenir olmuştur.

Kişilerin yarattığı bu özgün ve yaratıcı videolar ve sair içerikler ise pek tabii ki eser mahiyetindedir ve eseri yaratan kişi de eser sahibidir. O halde, FSEK’e göre eser sahibinin kanuna uygun izni alınmaksızın bu içeriklerin kullanılması mümkün değildir. Bu noktada önemle değinmek gerekir ki kimi ülkelerdeki uygulamanın aksine, Türkiye’de bu tür bir kullanım süreye bağlı olarak uygun hale gelmemektedir. Daha açık bir ifadeyle, bir başkasının eserinin tamamının alınması da 10 saniyesinin alınması da aynı şekilde hukuka aykırılık doğurmaktadır.

Şaşırtıcı olan ise şu an bu kadar basit görünen bu durumun çok farklı ve fazla alt kırılımı olmasıdır. Örneğin marka elçisinin bir marka ile olan işbirliği kapsamında yarattığı eserin hak sahibi kimdir ya da, marka elçisi ve marka sahibi arasına giren ajansın pozisyonu/ hak ve yükümlülükleri nelerdir ya da, bu içeriklerin farklı şekilde kullanılmasındaki yükümlülükler nelerdir ya da, bir televizyon programının bir kısmının alınarak remikslenmesinde yasal sınır var mıdır ya da ya da ya da…

Bu kadar ve hatta daha fazla sorunun olması çok doğal olmamakla birlikte hepsinin kaynaktaki tek bir bilgiden cevaplanıyor olması kendi içinde biraz karışıklık yaratmaktadır. Zira bugün sanırım hiçbirimiz hukukun teknolojinin hızına yetişmesini beklemesek de, bu kadar uzak kalmasının ve alt kırılımlara/ pratik uygulamalara yönelmemesinin eksikliğini de hissediyoruzdur. Tabii şu noktada hakkını da vermek gerekir ki; pratiklik anlamında -haklı bir şekilde- eksik kalsa da, yıllar sonrasına dahi bir şekilde uzanabilen ve en azından temel olarak eser sahibini koruyan bir kanunun -hem de o dönemde- yapılabilmiş olması takdire şayan bir durumdur. Nitekim yukarıdaki soruların hepsinin cevabı temelde aynıdır: Eseri yaratan kişi eserin sahibidir. Eserin eser sahibinden izin alınarak kullanılması gerekmektedir. Herkes kullanımlarını yaparken bu hak ve yükümlülüklere uymak zorundadır. Burada ilgili kaydın kişisel araçlarınızla yapılmış olması ya da eser üzerinde düzenleme yapılması ya da mecranın bir sosyal medya platformu olması ya da herkesin bunu yapıyor olması eylemin niteliğini değiştirmemektedir. Gün sonu itibariyle herkes kendi eyleminden sorumludur ve durumun pratik olmaması hukuki gereklilikleri kaldırmamaktadır.

Peki bizlerin bu alt kırılımlardaki yorum ve hukuki çalışmalarının yanında, bu ilişkinin diğer tarafı olan sosyal medya platformları bu konuda ne tür uygulamalarda bulunmaktadır? İncelendiğinde hemen hepsinin bir temel noktada buluştuğu ve geri kalan kısımlarda hukuk, kendi kitleleri ve muhakkak ki platformun kar/ zarar analizleri ile ilerlediği görülmektedir. Daha açık bir ifadeyle, hemen hepsi kullanıcılara temel uyarıları yapmakta ve gerekli olduğu ölçüde temel izinleri almaktadır. Bunun yanında başvuru mekanizmaları da yaratmakta ve herhangi bir şekilde hakkının ihlal edildiğini belirten kişiler adına inceleme yapmaktadır. Bu noktada kimi video platformları ufak bir telif uyarısı ile bile içeriği erişilemez kılarken kimileri marka dökümlerini aramakta kimileri ise gelen uyarılara karşı makul sürede hareket etme konusunda başarısız olmaktadır. Genel uygulama olarak ise, hemen hiçbiri kendiliğinden aksiyon alma eğiliminde değildir. Şikayetin dikkate alınması halinde ise, içeriğin mi kaldırılacağı hesabın mı kapatılacağı ya da farklı bir uygulama mı yapılacağı genelde o içeriğin/ hesabın niteliğine göre şekillenmektedir. Şuna önemle tekrar değinmek gerekir ki, ilgili içerik için hemen o anda uyarı gelmemiş olması veya herkesin kullanımda bulunması veya ilgili platformun -şikayete rağmen- aksiyon almamış olması, o kullanımı hukuka uygun hale getirmemektedir. FSEK düzenlemeleri her şekilde bakidir.

Yaşam tarzının artık çok daha hızlı olduğu ve hatta kimi açıklamalara göre dünyanın kendisinin dahi hızla dönmeye başladığı bu dönemde, telif korumasına olan ihtiyacın ve paralel şekilde uygulamada bulunma gereğinin de artarak devam edeceği açıktır.

Büşra BIÇAKCI

Eylül 2023

busrasbicakci@gmail.com

NOKTALAMA İŞARETLERİNİN GÜCÜ: MAL ve HİZMET LİSTELERİNİN OLUŞTURULMASI İÇİN EUIPO ve WIPO KILAVUZLARI IŞIĞINDA BİR DEĞERLENDİRME


GENEL AÇIKLAMA

Marka tescil başvurularının mal ve hizmet listelerinin oluşturulmasında başlıca üç aşamanın bulunduğunu söyleyebiliriz:

  • Tescili talep edilecek mal ve hizmetlerin doğru şekilde belirlenmesi.
  • Belirlenen mal ve hizmetlerin ait oldukları Nicé sınıflarının doğru şekilde tespit edilmesi ve bu terimlerin başvuru formunda açık, net terimlerle ifade edilmesi.
  • Başvuru formunda yer verilen mal ve hizmetlerin noktalama işaretleri de dahil olmak dilbilgisel ve anlamsal açılardan doğru biçimde yazılması.

Bu yazının konusunu, mal ve hizmetlerin, noktalama işaretleri de dahil olmak üzere başvuru formuna dilbilgisel ve anlamsal açıdan doğru şekilde yansıtılması olarak tanımladığımız üçüncü aşama oluşturmaktadır.

Türk Patent ve Marka Kurumuna (Kurum) yapılan başvurularda genellikle önemsenmeyen üçüncü aşama hakkında Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) ve Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO) özel düzenlemeler getirmiş ve bunlara kılavuzlarında yer vermiştir. Dolayısıyla, ele alacağımız konu, yazı boyunca bu kurumların düzenlemeleri esas alınarak okuyuculara aktarılacaktır.

WIPO, Madrid Protokolü kapsamında kendisine iletilen uluslararası marka başvurularını mal ve hizmetlerin sınıflandırmasını da içeren şekli incelemeye tabii tutmaktadır. Bu incelemenin, WIPO’nun Uluslararası Marka Biriminde ne şekilde yapılacağını düzenleyen 25 sayfalık bir inceleme kılavuzu WIPO internet sayfasında görülebilir. Bu bağlantıdan erişebilecek kılavuzun 20 ila 25. sayfaları, markanın kapsadığı mal ve hizmet listelerinin biçimlendirilmesine ilişkindir ve noktalama işaretlerinin, kısaltmaların, büyük/küçük harflerin doğru kullanım biçimi başta olmak üzere çok sayıda açıklamayı, örneklerle birlikte içermektedir.

EUIPO’nun bu bağlantıdan görülebilecek, marka inceleme kılavuzunda da, mal ve hizmet listesinin oluşturulması başlığında (sayfa 273 ve devamı) detaylı açıklamalar yer almaktadır ve yer verilen bilgilerin bir bölümünü noktalama işaretlerinin ve kısaltmaların kullanımı konuları oluşturmaktadır.

Her iki kılavuzu da esas alarak, yazının bağlamında en önemli konu olarak gördüğümüz, marka başvurularının mal ve hizmet listelerinde noktalama işaretlerinin doğru biçimde kullanımı meselesinden başlamak yerinde olacaktır.

MAL ve HİZMET LİSTELERİNDE NOKTALAMA İŞARETLERİNİN DOĞRU KULLANIMI

Konunun önemini EUIPO kılavuzundan ödünç aldığımız ifadeyle belirtirsek: “Bir mal ve hizmet listesinde noktalama işaretlerinin doğru kullanımı çok önemlidir – hatta kullanılan kelimeler kadar önemlidir.” (The use of correct punctuation is very important in a list of goods and services — almost as important as the words.)  

WIPO ve EUIPO kılavuzlarında yer alan açıklamalar; mal / hizmet listeleri oluşturulurken kullanılan noktalama işaretlerinin, koruma konusunun belirlenmesi de dahil olmak üzere özel öneme sahip olduğunu, işaretlerin yanlış kullanımının tescili talep edilen mal ya da hizmetin yanlış biçimde belirlenmesi veya sınıf numarasının değişmesi sonucuna yol açabileceğini net şekilde göstermektedir.

NOKTALI VİRGÜL ve VİRGÜL İŞARETLERİ

Mal ve hizmet listelerinde en sık karşımıza çıkan iki noktalama işareti, noktalı virgül (;) ve virgüldür (,). Bu iki işaretin kullanım amaçları ve mal ve hizmetlerinin içeriği bakımından işaret ettikleri ayrım da birbirlerinden çok farklıdır.

Noktalı virgül (;) işareti, marka tescil başvurularının mal ve hizmet listelerinde yer alan terimler arasında açık bir ayrım yapma amacına hizmet etmektedir. WIPO kılavuzunda belirtildiği üzere, noktalı virgül işareti, birçok ulusal ofis tarafından geçmişten bu yana aynı sınıf içerisinde yer alan birbirlerinden farklı/bağımsız mal ve hizmetler arasında açık bir ayrım yapmak amacıyla kullanılmaktadır. Virgül işaretinin kullanımının ise bu ayrımı gerçekleştirmesi mümkün değildir.

Virgül (,) işareti; geniş kapsamlı bir ifadenin parçası olan, genellikle o geniş kapsamlı ifadeyi takip eden mal veya hizmetleri birbirinden ayırmak amacıyla kullanılmalıdır.

WIPO kılavuzunda yer alan örneklerden birisini kullanarak, konuyu daha açık hale getirebiliriz. Aşağıdaki örnek, noktalı virgül veya virgül kullanımına göre, mal listesinin kapsamının ve sınıf numarasının/sayısının ne şekilde değişebileceğini göstermektedir:

“Sınıf 1: Gıda takviyelerinin üretiminde kullanılan proteinler; vitaminler.” şeklinde düzenlenmiş bir mal listesinde, “vitaminler” malı, noktalı virgül işaretinin kullanımı suretiyle kendisinden önce gelen “gıda takviyelerinin üretiminde kullanılan proteinler” ifadesinden ayrıştırılmış ve bağımsız bir mal niteliğine büründürülmüştür. Bu bağlamda “vitaminler” malı, sınıflandırmanın 5. sınıfında yer aldığından, uygunsuzluk mektubu yazılacak, “vitaminler” malının 5. sınıfa dahil olduğu belirtilecek ve gerekli hallerde ek sınıf ücreti talep edilecektir.

Oysa, aynı başvurunun mal listesi virgül işareti kullanılarak “Sınıf 1: Gıda takviyelerinin üretiminde kullanılan proteinler, vitaminler.” şeklinde düzenlenmiş olsaydı, vitaminlerin nihai bir ürün olmadığı, gıda takviyelerinin üretiminde kullanım amaçlı maddelerden biri olduğu anlaşılacak ve mal listesinin tamamı sorunsuz biçimde 1. sınıfta sınıflandırılabilecekti.

Bir diğer örneği EUIPO kılavuzundan aktararak, konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayabiliriz:

“Sınıf 9: Tarım makineleri; tekstil makineleri için kullanım amaçlı bilgisayar yazılımları.” şeklinde düzenlenmiş bir mal listesinde “tarım makineleri” noktalı virgül işareti ile ayrıldığı sürece, bu makineler sınıflandırmanın 7. sınıfında yer aldığından, uygunsuzluk mektubu gönderilerek, ilgili malın 7. sınıfta yer aldığı bildirilecek ve gerekli hallerde ek sınıf ücreti talep edilecektir. Oysaki, mal listesi “Sınıf 9: Tarım makineleri, tekstil makineleri için kullanım amaçlı bilgisayar yazılımları.” şeklinde sunulmuş olsaydı, tescili talep edilen ürünün tarım ve tekstil makineleri için bilgisayar yazılımları olduğu anlaşılacak ve başvuru herhangi bir sorun olmadan 9. sınıfta işlem görmeye devam edecekti.

NOKTA İŞARETİ

Nokta (.) işaretinin mal ve hizmetlerinde kullanımına ilişkin ilke, WIPO kılavuzunda aşağıdaki şekilde belirlenmiştir: “Nokta işareti sadece, bir sınıfa ait mal/hizmet listesi bittiğinde, listenin sonunda kullanılacak ve bu yolla o sınıfa ait listenin sona erdiği gösterilecektir.”

İncelediğimiz konu bağlamında, Türkiye’deki problemlerin en önemlilerinden birisi, 35. sınıfta yer alan “Müşterilerin malları elverişli biçimde görüp satın alması için xxx, yyy, zzz mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri.” için başvuru yapılması ve kimi durumlarda aynı markalara dayanılarak Madrid Protokolü kapsamında uluslararası marka talep edilmesi halinde ortaya çıkmaktadır.

Maalesef ki, Kurumun elektronik başvuru sistemi, 35. sınıftaki anılan hizmetler için tescil talep edilmesinde seçilecek malları, Tebliğ kapsamında mallara ilişkin ifadeleri ve noktalama işaretlerini aynen kullanarak 35. sınıfın içeriğine aktarmaktadır.  

Bu durumda da, örneğin “Sınıf 35: Müşterilerin malları elverişli biçimde görüp satın alması için Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar: Ekmek, simit, poğaça, pide, sandviç, katmer, börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding, muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül. Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler, vanilya, baharatlar, domates sosları dahil olmak üzere soslar. Mayalar, kabartma tozları. mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri.” şeklinde, orta yerinde nokta işaretleri ve büyük harfler defalarca kullanılmış; görsel olarak çirkin olduğu kadar, gramer bakımından yanlış, anlamsal ve terminolojik olarak da hatalı listelerden on binlercesi marka sicilinde yerini almaktadır.

Elbette ki, bu listeler esas alınarak WIPO nezdinde uluslararası tescil talep edildiğinde, uygunsuzluk mektubu almamak veya gelen uygunsuzluk mektuplarının gereğini yerine getirebilmek için listenin orta yerinde bulunan nokta işaretleri, uluslararası başvuru formu doldurulurken başvuru sahibi vekilince veya Kurumdan gelen uyarı üzerine gene vekil tarafından virgüle dönüştürülmekte, gene listenin orta yerinde duran büyük harfler küçük harflerle değiştirilmektedir. Bu yolla WIPO Uluslararası Sicili kendi görsel ve anlamsal bütünlüğünü ve doğruluğunu korumaya devam etmekte, ancak Türk marka sicilindeki görsel açıdan çirkin içerikte ve tüm gramatik, anlamsal yanlışlıklarda değişiklik olmamaktadır. 35. sınıftan bağımsız olarak aynı durum, aynı sınıf içerisindeki malların birbirleriyle nokta işaretiyle ayrıldığı listeler bakımından da ortaya çıkmakta ve Türkiye’de birbirlerinden nokta işaretiyle ayrılmış mal grupları, WIPO nezdindeki uluslararası markalarda birbirlerinden noktalı virgülle ayrılmış hale dönüştürülmektedir.

BÜYÜK – KÜÇÜK HARF KULLANIMI

WIPO kılavuzuna göre, bir mal ve hizmet listesinde büyük harf, yalnızca bir sınıfın başlangıcındaki ilk harf bakımından kullanılacaktır. Sınıfın içerisindeki diğer mallar, ilk harfleri dahil olmak üzere küçük harfle yazılacaktır. Bu durumun istisnası sadece kısaltmalar, özel isimler ve yer isimleri olacaktır. Eğer bir mal/hizmet listesinde belirtilen haller dışında büyük harfler kullandıysa, WIPO bunların tamamını küçük harflere dönüştürecektir.

Türkiye’ye dönecek olursak, eğer son dönemlerde bir değişiklik olmadıysa, tamamı büyük harflerle yazılı mal / hizmet listeleriyle sıklıkla karşılaşılmaktadır. Bu durum, Kuruma elektronik yolla iletilen başvuruların, başvuru sahibinin düzenlediği haliyle Sicile aktarıldığını, o şekilde ilan edilip korunduğunu ve Kurumun büyük-küçük harf değişikliğini yapmadığını göstermektedir. Bahsedilen görünümün görsel açıdan çirkinliği konusunda kanaatimizce tartışma bulunmamaktadır.

KISALTMALAR

EUIPO ve WIPO kılavuzlarının her ikisi de toplumun geneli tarafından bilindiği kabul edilen kısaltmalara mal ve hizmet listelerinde yer verilebileceğini belirtmektedir. Toplumun genelinin bildiği kabul edilen kısaltmalara; TV, DVD, CD, GPS gibi örnekler verilebilir. Buna karşın, incelemeyi yapan uzman mal / hizmet listesinde kullanılmış herhangi bir kısaltmanın toplumca genel olarak bilinmediği yönünde kanaate ulaşırsa, bu kısaltmanın karşılık geldiği malın açık haline kısaltmanın yanında köşeli parantez işareti içerisinde yer verilmesi zorunludur.

EUIPO kılavuzunda yer alan örneğe göre; “Sınıf 9: EPROM cards” şeklinde bir başvuru alınırsa, bu terimin “Class 9: Erasable programmable read-only memory cards.” veya “Class 9: EPROM [erasable programmable read-only memory] cards.” şeklinde düzeltilmesi ve işlemlerin bu şekilde devam etmesi gerekecektir.

TEKİL – ÇOĞUL YAZIM

WIPO kılavuzu mal ve hizmetlerin tekil veya çoğul yazımı konusunu da kapsamaktadır. Kılavuza göre, mallar çoğunlukla çoğul halleriyle listelerde yer almaktadır ve gramatik olarak doğru olduğu sürece çoğul kullanım yerindedir. Ancak, örneğin İngilizcede esasen tekil olarak kullanılan “water” gibi mallar bakımından tekil kullanım yerinde olacaktır.

Hizmetler bakımından da tescili talep edilen hizmetin adının gramatik kullanım biçimine göre tekil veya çoğul yazım biçimi değişebilecektir. Örneğin: Telecommunications veya Transport kullanımlarının uygun olması, ancak birinde tekil diğerinde çoğul kullanımı gibi.

Türkiye’de hizmetlerinin tamamının sonunda “….. hizmetleri” ifadesi kullanıldığından hizmetler bakımından sorun yaşanmayacağı ortadadır. Mallar bakımından ise genellikle çoğul kullanımına aşina olduğumuz gibi, bunun dilbilgisel açıdan doğru olduğu sürece, daha yerinde olduğu kanaatindeyiz. Kurum listesinde de genellikle malların çoğul halinin kullanımı o nedenle kanaatimizce yerindedir.  

SONUÇ ve TEMENNİ

Yazının başında belirttiğim gibi, marka başvurularında mal ve hizmet listelerinin oluşturulmasındaki en önemli aşamalardan birisi, doğru noktalama işaretlerinin kullanımı suretiyle, listelerin daha doğru ve amaca uygun biçimde oluşturulmasıdır.

Konu hakkındaki EUIPO ve WIPO açıklamalarına da yer vererek ve kimi hallerde Türkiye’deki durumu da aktararak şekillendirdiğim yazının, daha doğru uygulamaların oluşturulması ve daha güzel görünümlü bir marka sicilinin ortaya çıkarılması amaçlarına hizmet etmesini umuyorum.   

Önder Erol ÜNSAL

Eylül 2023

unsalonderol@gmail.com

MODA SEKTÖRÜNE HAKİM “İLERİ DÖNÜŞÜM” TRENDİ, MARKA HAKKININ İHLALİNE “DÖNÜŞEBİLİR” Mİ?


1. İleri dönüşüm (“upcycling”) trendi nedir?

Günümüz modern dünyasında, artan çevre sorunları ve iklim krizlerinin bir getirisi olarak çevre bilinci gerek bireysel gerekse toplumsal boyutta küresel çapta yaygınlaşmaktadır. Çevre bilincinin ivmelenmesi, yalnızca bireysel boyutta çevreye duyarlı bir davranış biçiminin gelişmesine yol açmamış, aynı zamanda ticari şirket ve işletmeleri de faaliyetlerini çevre bilinci endeksli olarak yürütmeye iterek, sektörleri aşan bir mesele haline gelmiştir. Nitekim, “ileri dönüşüm” (“upcycling”) kavramı da endüstrinin hemen her tabakasında yaygınlaşmakta olan çevre bilinci ve duyarlılığının bir getirisi olarak hayatımıza girmiştir.

İleri dönüşüm kavramı en temel anlatımıyla, eski ve/veya kullanılmayan nesnelerin orijinalinden daha farklı bir şekilde ve yeni bir değere sahip olacak bir ürüne dönüştürülmesi yoluyla yeniden kullanılmasıdır. İleri dönüşüm, endüstrinin pek çok dalında uygulanabilirliği olan çevre duyarlı bir atık değerlendirme yöntemidir. Tüketiciler ileri dönüşüm uygulanan ürünleri satın alarak, genellikle pahada yüksek markalı ürünlere sahip olma imkanı edinirken, aynı zamanda da çevreye yararlı bir davranış sergilemiş olurlar. Öyle ki, kimi zaman ileri dönüşümle oluşturulan yeni ürünler, ilk üründen daha fazla rağbet görmektedir.

İleri dönüşümün örneklerine en çok rastlanan sektörlerden biri moda sektörüdür. Moda sektörü, ileri dönüşüm işleminin uygulanabilirliği yönünden elverişli bir pratik ve teknik altyapı sunmaktadır. Gerçekten de, eskimiş ve kullanılamaz durumdaki bir bluzun birtakım işlemlerden geçirilerek kolaylıkla kullanıma elverişli bir bez çanta haline getirilmesi, moda sektörünün ileri dönüşüme hazırladığı bu elverişli zeminin göstergesidir. Keza bu elverişli zemin, ileri dönüşüm faaliyetlerinin moda sektörü özelinde yakaladığı ivmelenmeyi de açıklamaktadır.

2.  İleri dönüşüm uygulanan markalı ürünler etrafındaki olası hukuki problemler

Her ne kadar moda sektöründe giderek yaygınlık kazanan ileri dönüşüm faaliyetleri, çevre ve iklim bilincinin de aynı oranda artmakta olduğunu gösteren olumlu bir sektörel ilerleme mahiyetinde olsa da ileri dönüşüm faaliyetleri zaman zaman fikri ve sınai mülkiyet hakkı ihlallerine de sebebiyet verebilmektedir. İleri dönüşüm uygulanmış bir üründe orijinal marka da aynen muhafaza edildiğinde, kimi zaman tüketiciler ileri dönüştürülen ürünün arkasında da yine orijinal marka sahibi olduğunu düşünebilirler. Aynı zamanda ileri dönüştürülen üründe özellikle tanınmış bir markanın yer alması ileri dönüşüm faaliyetini yapan tacirler açısından haksız fayda sağlama aracına dönüşebilir. İleri dönüştürülen ürünlerin piyasadaki kullanımlarına mutlak surette izin verilmesi, marka sahiplerinin markaları üzerindeki itibar ve kontrolü kaybetmelerine yol açabilir.

Keza moda sektörü, özellikle lüks giyim ve aksesuar pazarı yönünden, marka hakkının ön planda olduğu endüstri kollarından birini teşkil etmektedir. Moda sektöründeki ileri dönüşüm faaliyetlerine yönelik güncel eğilimin altında yatan sebep, ileri dönüştürülen markaların sahip olduğu prestij, marka değeri veya tanınmışlıktan kaynaklanabileceği gibi, eski ve/veya kullanılmayan ürünün materyalinin sağlamlığı veya kalitesinden de kaynaklanabilmektedir. Bu bağlamda özellikle lüks giyim ve aksesuar pazarında sıklıkla rastlanan ileri dönüşüm trendinin olası marka hakkı ihlalleriyle ilişkisi de incelenmelidir. Nitekim, eski veya kullanılmayan bir giyim ya da aksesuar ürününün üzerinde yer alan markanın muhafaza edilmesi suretiyle bu ürünün başka ve daha farklı bir ürüne dönüştürülmesi söz konusu olabilmekte ve bu tip ileri dönüşüm işlemleri, özellikle markanın ileri dönüştürülen bir ürünün ana odağı haline gelmesi durumunda, marka hakkına tecavüz tartışmalarını doğurabilmektedir. Diğer yandan, bu iddialara karşı ileri sürülebilecek “hakkın tüketilmesi ilkesinin” ne şekilde yorumlanması gerektiği de gündeme gelmektedir.

Elbette ki piyasaya sunulan orijinal bir ürünü satın alan kişi, bu ürünü istediği gibi kullanmakta ve daha sonra tekrar satmakta özgürdür. Kural olarak orijinal marka sahibi bu faaliyetleri engelleme hakkına sahip değildir. Ancak “hakkın tüketilmesi ilkesinin” de Türkiye de dahil çeşitli hukuk düzenlerinde bazı sınırları vardır. Marka sahibi meşru bir nedeni varsa, halihazırda piyasaya sunulmuş markalarının daha fazla ticarileştirilmesine karşı çıkabilir. İleri dönüşüm ile değiştirilen ve farklı bir forma sokulan markalı bir ürünün bu kapsama girip girmediği tartışılmaktadır. Ne yazık ki bugün hangi ileri dönüşüm faaliyetlerinin haklı kullanım sayıldığı, hangilerinin marka ihlali oluşturduğu arasındaki sınır net değildir. Bu noktada, marka hakkına tecavüz teşkil edebilecek nitelikteki ileri dönüşüm faaliyetlerinin neler olabileceğinin, bu durumun “hakkın tüketilmesi ilkesi” ile ilişkisinin  ve bu hususta ne tip kriterlerin aranacağının tartışılması icap etmektedir.

3. İleri dönüşüm uygulanan markalı ürünlerin marka tecavüzü teşkil edip etmeyeceğine ilişkin Amerika Birleşik Devletleri yargı mercileri tarafından verilen kararlar

Moda sektöründe yaygın örnekleri görülen ileri dönüşüm faaliyetlerinin sınai mülkiyet hukukuna uygunluğu ile marka hakkına tecavüz teşkil etmeleri arasındaki ince çizginin tespiti yönünden, küresel çaptaki –özellikle Amerika Birleşik Devletleri nezdindeki– yargı makamları tarafından incelenmiş somut uyuşmazlıklar büyük önem taşımaktadır. Henüz Türk mahkemeleri tarafından ileri dönüşüm ve muhtemel marka ihlalleri hakkında verilmiş doğrudan ve detaylı kararlar bulunmadığından, özellikle yabancı mahkeme kararları ışığında konuyu incelemek faydalı olacaktır. Bu uyuşmazlıkların incelenmesi kapsamında, hangi tip ileri dönüşüm faaliyetlerinin hangi koşullarda marka hakkına tecavüz teşkil edebileceği tartışılmıştır.

Amerika Birleşik Devletleri Kaliforniya Merkez Bölgesi Bölge Mahkemesi nezdinde görülen bir uyuşmazlıkta, lüks bir giyim ve aksesuar firmasının ürettiği bir yüzme şortundan ileri dönüşüm faaliyetleri sonucunda davalı şirket tarafından şapka üretilmesi hususu, bu eylemin marka hakkına tecavüz teşkil edip etmediği bağlamında ele alınmıştır. Mahkeme, davacı firmaya ait marka muhafaza edilmek suretiyle davalı şirket tarafından üretilen şapka ürünlerinin, marka hakkına tecavüz niteliği taşıdığını zira yeniden satışa sunulan bu ürünlerin davacı firmaya ait orijinal yüzme şortundan önemli ölçüde farklı olduğunu ve bu itibarla markanın tükenmesi ilkesi dışında kalarak ihlale yol açtığını karara bağlamıştır.

Lüks moda sektörüyle ilişkili olarak gerçekleştirilen başka bir ileri dönüşüm faaliyetinin marka hakkıyla ilişkisi, Amerika Birleşik Devletleri Kuzey Teksas Bölgesi Bölge Mahkemesi nezdinde görülen bir uyuşmazlığa da konu olmuştur. İşbu uyuşmazlık kapsamında mahkeme, lüks bir saat üreticisi olan davacı tarafından üretilen eski ve orijinal saatleri ithal ederek bu saatlere üçüncü kişilerce üretilen parçaları entegre eden ve ürünlerin “orijinal” olduğu iddiasıyla satış faaliyetleri gerçekleştiren davalı firmaya ait ileri dönüşüm ürünlerinin taklit ürün niteliğinde olduğunu karara bağlamıştır. Bu bağlamda mahkeme davalı şirketi, söz konusu ileri dönüştürülmüş saatleri üretmekten ve bu ürünlerin “orijinal” nitelikte olduğu yönünde pazarlama faaliyetlerinde bulunmaktan menetmiştir. Her ne kadar mahkeme, davalı şirket tarafından ileri dönüşüm suretiyle üretilen bu saatlerin taklit ürün niteliğinde olduğuna kanaat getirmişse de davalı şirketin işbu faaliyetlerinden on yılı aşkın süredir haberdar bulunan davacı lüks saat üreticisinin, davalı şirketin söz konusu ürünlerden elde ettiği karın tarafına ödenmesi yönündeki istemini reddetmiştir.

Bununla birlikte, Amerika Birleşik Devletleri Güney New York Bölgesi Bölge Mahkemesi nezdinde görülen ve başka bir lüks saat üreticisine ait eski ürünlerden ileri dönüşüm suretiyle yeni kol saatleri üretip pazarlanmasını konu alan bir uyuşmazlık kapsamında mahkeme, marka hakkına tecavüz teşkil eden herhangi bir eylemin söz konusu olmadığı yönünde hüküm kurmuştur. İlgili uyuşmazlık, lüks bir saat firması olan davacı tarafından 1894 ile 1950 yılları arasında üretilmiş cep saatlerinden ileri dönüşüm faaliyetleri sonucunda davalı şirket tarafından kol saati üretilmesi ve satılmasına ilişkindir. Her ne kadar ileri dönüşüm suretiyle üretilen bu kol saatlerinde halihazırda davacı firmanın markaları okunaklı şekilde muhafaza edilmiş olsa da davalı şirket, gerek söz konusu ürünlerin üzerinde gerekse bu ürünlerin pazarlama ve satışını yürüttüğü internet sitesi ile reklam materyallerinde, ürünün ticari kaynağının bizzat davalı şirket olduğunu açıkça belirtmiştir. Mahkeme bu itibarla makul ölçüde ihtiyatlı tüketicilerin, ileri dönüşüm suretiyle meydana getirilen ürünlerin ticari kaynaklarının davalı şirket olduğu yönünde herhangi bir şüpheye düşmeyeceklerini ve dolayısıyla ilgili tüketici nezdinde karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkmayacağını belirterek davacı şirketin iddialarını reddetmiştir.

Her ne kadar yukarıda işaret ettiğimiz uyuşmazlıkta, davalı şirket tarafından davaya konu ileri dönüşüm ürünlerine eklenen ve ürünlerin ticari kaynağının kendisi olduğunu belirten nüansların karıştırılma ihtimalini elimine ederek olası bir marka tecavüzünü engellediği hükme bağlanmışsa da, yine lüks bir saat firması tarafından açılan bir davada Amerika Birleşik Devletleri Kaliforniya Merkez Bölgesi Bölge Mahkemesi farklı yönde hüküm kurmuştur. Nitekim ilgili dava dosyası kapsamında davalı şirket, lüks bir saat firması tarafından üretilmiş eski saatleri ileri dönüşüm faaliyetleri sonucunda yeni saatlere dönüştürmektedir. Bu kapsamda davalı şirket, özellikle eski saatlerin kadranlarını değiştirmekte ve bu değişim esnasında, davacı lüks saat firmasına ait tescilli markaları çıkarmaktadır. Bununla birlikte davalı şirket, kadran değişimi ve yeni boya uygulanmasının akabinde, davacı şirkete ait söz konusu markaları yeniden kadrana yerleştirmiştir. Her ne kadar davalı şirket birtakım ürünlerinin üzerine, bu saatlerin ticari kaynağının kendisi olduğuna yönelik baskılar yapmışsa da mahkeme, davalı şirketi işbu ileri dönüşüm ürünlerini üretmekten kalıcı olarak menetmiştir.

4. Sonuç

Yukarıda işaret ettiğimiz, Amerika Birleşik Devletleri nezdindeki çeşitli mahkemelerce karara bağlanan ve ileri dönüşüm ürünlerini konu alan dosyalar kapsamında mahkemeler, pek çok kriteri dikkate alarak esasa ilişkin değerlendirme yapmış ve davaya konu ürünlerin marka hakkı ihlaline sebebiyet verip vermediğini hükme bağlamıştır. İlgili dosyalar kapsamında ele alınan başlıca kriterler arasında, ileri dönüşüme konu eski ve yeni ürünlerin cinsi, ileri dönüşüm sonucunda meydana getirilen ürünlerin ticari faaliyete önemli ölçüde konu edilip edilmediği, ileri dönüşüme konu eski ürünün taşıdığı markanın ne şekilde kullanıldığı, özellikle ileri dönüşüm suretiyle meydana getirilen yeni ürünün ticari kaynağının ne şekilde belirtildiği ve bu itibarla ileri dönüşüm suretiyle üretilen yeni ürünlerin ilgili tüketici nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açıp açmayacağı hususları yer almaktadır. Mahkemeler söz konusu kriterleri somut olay bazında, olayın vuku buluş şekli ve koşullarıyla birlikte kümülatif bir yaklaşımla ele alarak ileri dönüşüm suretiyle üretilen yeni ürünlerin marka hakkına tecavüze yol açıp açmadıkları hususunu karara bağlamıştır.

İklim krizinin ve tüketim toplumunun yan etkilerinin azaltılması amacıyla ileri dönüşüm kavramının desteklenmesi elbette ki çok önemlidir. Bu sebeple belli başlı kriterlere uygun, haklı kullanım çerçevesinde gerçekleştirilen ileri dönüşüm faaliyetlerinin ihlal teşkil etmediğinin kabulü gerekmekteyse de, ileri dönüştürülen bir üründe, orijinal markanın ya da diğer fikri ve sınai mülkiyet haklarının kullanılması her zaman zorunlu değildir. Örneğin, lüks bir giyim markasının logolu bluzu bir bez çantaya dönüştürülürken, ürünün orijinal halinde yer alan ve marka niteliğinde olan logo kullanılmadan da ileri dönüşüm faaliyeti tamamlanabilir. Üründeki markalı bölümlerinin ileri dönüşüm faaliyeti sırasında üründen ayrılamadığı durumlarda ise, ileri dönüşüm faaliyetini gerçekleştirenlerin, dönüştürülmüş ürünlerin gerçek menşeini belirtmek suretiyle etiketleme ve açıklamalar yapmaları tüketiciler nezdinde oluşabilecek karıştırılma ihtimali riskini düşürebilir. Aksi durumda, ileri dönüştürülen ürün sahibi ile orijinal marka sahibi arasında gerçekte olmayan bir bağlantı, sponsorluk veya iş birliği ilişkisi bulunduğu algısı yaratılabilir. İleri dönüşüm faaliyetlerine sınırsızca izin verilmesi, ileri dönüştürülmüş ürünler aracılığı ile, marka hakları aleyhine büyüyen yeni bir pazar yaratabilecektir. Bu hususu konu alan dosya sayısının giderek artmakta olduğu dikkate alındığında, ileri dönüşüm faaliyetleri ile marka hakkı ve marka hakkının tükenme ilkesi arasındaki girift ilişkinin sınırlarının mahkemeler tarafından daha net bir şekilde çizilmesi beklenmektedir.

Fulden TEZER  

fuldentzr@gmail.com

Selin Umay ÖZMEN

selinumay@gmail.com

Eylül 2023

Avrupa Komisyonu Web 4.0 ve Sanal Dünyalara İlişkin Strateji Belgesini Yayımladı

A. Strateji Belgesi’nin Kapsam ve Önemi

Avrupa Komisyonu, 11 Temmuz 2023 tarihinde “Web 4.0 ve Sanal Dünyalar Üzerine bir AB Girişimi: Bir Sonraki Teknolojik Geçişte Avantajlı Bir Başlangıç” başlıklı Strateji Belgesini (“Strateji Belgesi“) yayımlanmıştır[1]. Strateji Belgesi’nin hedefi teknolojik gelişmeleri yönlendirerek Avrupa Birliği (“AB“) vatandaşları, işletmeleri ve kamu idareleri için açık, güvenilir, adil ve kapsayıcı bir dijital ortam yaratmak amacıyla kullanılacak stratejileri belirlemektir.

Salt okunur web olarak ifade edilen ve internetin ilk dönemi Web 1.0 akabinde, kullanıcılar tarafından yaratılan içeriklerin ve insanların birbirleriyle etkileşimlerinin arttığı sosyal web dönemine geçilmiş, 2010’lu yıllardan itibaren de bilgi odaklı, ana özellikleri açıklık, tek bir merkezden yönetilmeme ve kullanıcıların tam yetkilendirilmesi olan semantik web, yani Web 3.0 teknolojisi yaygınlaşmıştır. Web 4.0 ise dijitalleşmeye odaklanarak insanlar ile makinalar arasında daha karmaşık bir etkileşime izin vermekte, dijital ve gerçek nesne ve ortamlar arasında entegrasyonu önemli ölçüde arttırmaktadır.

Avrupa Komisyonu, dijitalleşmenin 2030’dan itibaren AB ekonomisinin temel itici güçlerinden birisi olacağını, özellikle sağlık, yeşil geçiş, sanayi, sanat ve tasarım ile eğitim alanlarında giderek önem kazanacağını, küresel sanal pazar büyüklüğünün 2030 yılında 800 milyar Euro’nun üzerine çıkacağını ve 2025 yılına kadar 860.000 yeni iş hacmi yaratacağını tahmin etmektedir[2].

AB vatandaşları, işletmeleri ve akademi ile yürütülen önceki çalışmaları temel alan Strateji Belgesi, 4 ana sütun üzerinde; (1) farkındalığı arttırmak, güvenilir bilgiye erişimi teşvik etmek ve sanal dünyalara ilişkin uzmanlar yetiştirmek amacıyla insan kaynağı odaklı, (2) AB genelinde yeknesak bir ekosistem oluşturarak yeniliği teşvik eden işletme odaklı, (3) sanal kamu hizmetlerini desteklemek üzere kamu idareleri odaklı ve (4) Web 4.0 ve sanal dünyaların birkaç büyük piyasa oyuncusu tarafından domine edilmesini önlemek amacıyla açıklığı temel alan küresel standartların şekillendirilmesi ve yönetişimi odaklı bir yaklaşım benimsemektedir.

B. Strateji Belgesi’nde Fikri Mülkiyet Haklarının Geleceği

AB’de yürürlükte olan başta Marka Tüzüğü[3], Know-How ve Ticari Sır Direktifi[4], Dijital Tek Markette Telif ve Bağlantılı Haklar Direktifi[5] ve Bilgisayar Programlarının Korunması Direktifi[6] gibi fikri ve sınai mülkiyet haklarına ilişkin temel mevzuat, kural olarak Web 4.0 ve sanal dünyalar için de geçerli ve uygulanmaktadır.

Strateji Belgesi’nde fikri mülkiyet haklarına ilişkin öngörülen yeniliklerden ilki, vatandaşların sanal dünyalarda kimliklerini, sanal yaratımlarını, varlıklarını ve verilerini nasıl koruyup yöneteceklerini anlamalarını sağlamak, onlara yol göstermek ve AB mevzuatı kapsamındaki haklarına ilişkin rehberlik etmek amacıyla sanal dünyalar araç kutusu (toolbox) kurulmasıdır. Sanal dünyalar araç kutusu, telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet haklarının yanı sıra, güvenilir kimlik doğrulama için dijital kimlik ve dijital cüzdan çözümleri, sanal işlemler, dijital veri ve varlıkların yönetimi, veri koruma ve gizlilik, tüketicilerin korunması ve siber güvenlik alanlarını da kapsayacaktır.

Avrupa Komisyonu’na göre gerçek dünyada olduğu gibi, sanal dünyalarda da sanal varlıkların izinsiz çoğaltılması ve dağıtılması, hem tüketiciler hem de fikri ve sınai mülkiyet hak sahipleri için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Özellikle hak sahipleri yönünden sanal dünyalarda sahtecilik, ciddi bir gelir kaybı ve marka değerinin aşınmaya uğraması riski barındırmaktadır. Strateji Belgesi ile sahtecilikle mücadele kapsamında, sanal dünyalar da dahil olmak üzere çevrimiçi ve çevrimdışı ortamlarda fikri ve sınai mülkiyet haklarının icra edilmesine ilişkin hak sahiplerine rehberlik etmek üzere bir araç kutusu yaratılması öngörülmektedir.

Her ne kadar Strateji Belgesi’nde fikri ve sınai mülkiyet haklarına ilişkin araç kutusu yaratımı hariç başka bir açıklama yer almasa da, Strateji Belgesi’ne eşlik eden Komisyon Personeli Çalışma Belgesi (“Çalışma Belgesi“)[7] daha detaylı bir inceleme içermektedir.

Sanal dünyalar insan yaratıcılığını destekleme ve yeni iş fırsatları yaratma potansiyeline sahip olmasının yanı sıra, fikri ve sınai mülkiyet haklarıyla korunan içeriğin yaratımı ve işlenmesine ilişkin yeni yöntemler de sağlamaktadır. Bu kapsamda Çalışma belgesinde, Web 4.0 ve sanal dünyaların özellikle telif hakları, markalar, tasarımlar, ticari sırlar ile fikri ve sınai mülkiyet haklarının icrasına etkileri değerlendirilmiştir.

Telif hakları ve bağlantılı hakların korunması ve yönetimi, hem yazılım, bilgisayar programları, internet sitesi tasarımı gibi sanal dünyaların mimarisiyle; hem de sanat eserleri, avatarlar, müzik, hikaye gibi geliştiriciler, kullanıcılar veya yapay zeka tarafından sanal dünyalar için yaratılan eserlerle yakından ilişkilidir. Özellikle ekonomik haklar ile telif haklarının istisnalarına ilişkin kurallar AB nezdinde uyumlaştırılmışsa da, manevi haklar gibi AB ülkelerinde farklılık gösteren kuralların sanal dünyalarda ulusal mahkemeler tarafından nasıl ele alınacağı belirsizdir.

Nitelikli Fikri Tapuların (NFT – Non-Fungible Token) kullanımı da telif haklarına ilişkin çeşitli sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Örneğin NFT’lerin blok zincirinde (blockchain) depolanmasının telif hakkı tecavüzü teşkil edip etmediği, eğer ediyorsa hak ihlali yaratan NFT’lerin nasıl yok edileceği önemli bir konudur.

Ayrıca yapay zeka ile telif hakkı arasındaki etkileşim de karmaşık bir yapıdadır ve hem yapay zekaların eğitilmesi sırasında telif hakkı korumalı içeriğin kullanımı, hem de yapay zeka tarafından yaratılan eserlerin telif hakkıyla korunup korunmayacağı hukuki fikir ayrılıklarına yol açmaktadır. 2019/790 sayılı Dijital Tek Markette Telif ve Bağlantılı Haklar Direktifi genel bir metin ve veri madenciliği istisnası içermekteyken, yapay zeka yaratımlarının telif hakkı ile korunamayacağı; zira, AB mevzuatının Türkiye’deki düzenlemelere benzer şekilde eser sahibinin kendi entelektüel yaratımı şartı gerektirdiği değerlendirilmektedir.

Telif haklarıyla ilgili bir diğer husus, sanal dünyalara ilişkin platformların içerik yaratan kullanıcıları kendilerine veya üçüncü kişilere münhasır olmayan ücretsiz lisanslar vermeye zorlayıp zorlayamayacağıdır. Çalışma Belgesi’nde bu tür uygulamaların kullanıcıları kendi içeriklerinden doğan kardan mahrum bırakmaması gerektiği üzerinde durulmaktadır.

AB nezdinde sanal malları veya NFT’leri kapsayan marka başvurularında önemli bir artış görülmektedir. Ancak bir markanın sanal mallar üzerindeki kullanımının, kapsamında yer alan fiziksel mallara ilişkin gerçek/ciddi kullanım teşkil edip etmeyeceği belirsizliğini sürdürmektedir. Benzer şekilde sanal ve fiziksel mal veya hizmetlerin karşılaştırılmasını gerektiren uyuşmazlıkların nasıl ele alınacağı da net değildir.

Sanal dünyalarda marka tecavüzü fiillerindeki artış nedeniyle[8], Avrupa Komisyonu sanal ortamlarda marka korumasına ilişkin mevzuatın revize edilerek güçlendirilmesinin gerekip gerekmediğinin değerlendirileceğini ifade etmektedir.

Tasarımlara ilişkin mevcut AB mevzuatı, Tasarımlara ilişkin Direktif Taslağı[9] ile Birlik Tasarımlarına ilişkin Tüzük Taslağı’nın[10] yürürlüğe girmesiyle değişikliğe uğrayacaktır. Sanal dünyaların tasarımlara ilişkin getirdiği hukuki tartışmaların başlıcaları NFT’ler de dahil olmak üzere sanal ürünlerin tasarım olarak tescili ve korunması, tescilsiz tasarımların kamuya ifşası, ürünlerin sınıflandırılması, sanal dünyalarda tescilli veya tescilsiz tasarımların kullanılması ve sanal tasarımlara ilişkin tecavüz davalarında hukuki belirliliğin sağlanmasıdır.

Ticari sırlar 2016/943 sayılı Know-How ve Ticari Sır Direktifi ile düzenlenmektedir. Gerçek dünyada olduğu gibi, bir sanal ofis bağlamında üretilen ticari açıdan hassas bilgilerin de sanal dünyaların sahibi veya sağlayıcısı tarafından, üçüncü kişilerce yasa dışı ele geçirilmesinden korunması gerekmektedir.

Fikri mülkiyet haklarının icra edilmesi noktasında sanal dünyaların yarattığı en büyük sorun sınır ötesi doğasıdır. Bu husus hak ihlallerinde bölgesel bir belirleme yapılmasını güçleştirmektedir. Çalışma Belgesi’nde, hem sanal dünyalarda kullanıcıların belirlenemiyor olmasının hak ihlallerine ilişkin sorumluluğun tespit edilmesine engel olmaması, hem de sanal dünyada etkileşime giren tüm paydaşların fikri ve sınai mülkiyet haklarının icrasına dair kurallara tabi olması gerekliliğinin üzerinde durulmuştur.   

C. Sonuç ve Değerlendirmeler

İnternetin doğuşunda olduğu gibi, yapay zeka ve sanal dünyalarda meydana gelen yenilikler fikri ve sınai mülkiyet haklarına ilişkin yeni hukuki tartışmaların doğuşuna zemin hazırlamaktadır. Başta marka, tasarım ve telif hakları olmak üzere fikri ve sınai mülkiyet haklarının sanal dünyalarda etkin bir şekilde tescili, koruması ve icrasının sağlanması hem hak sahipleri, hem de kullanıcılar ve sürdürülebilir bir fikri ve sınai mülkiyet hak sistemi için çok önemlidir.

Strateji Belgesi’nde Web 4.0 ve sanal dünyalara ilişkin Avrupa Komisyonu’nun ilk somut planının hem vatandaşlara, hem de hak sahiplerine fikri ve sınai mülkiyet haklarının korunması ve icrasına ilişkin yol gösterecek araç kutularının yaratımıdır. Strateji Belgesi’nde sözü edilen araç kutularının 2024 yılından itibaren kullanıma hazır hale geleceği öngörülmektedir.

Öte yandan Çalışma Belgesi’nde çeşitli hukuki sorunlara değinilmiş ve özellikle marka korumasına ilişkin mevzuatın revize edilerek güçlendirilmesinin gerekip gerekmediğinin değerlendirileceği ifade edilmişse de, bu bağlamda tam olarak hangi düzenleme ve değişikliklerin öngörüldüğüne ilişkin ayrıntıya girilmemiştir.  

Web 4.0 ve sanal dünyalar AB’de olduğu gibi Türkiye’de de fikri ve sınai mülkiyet haklarına yönelik benzer problemleri gündeme getirmektedir. Ülkemizde bu hukuki sorunlar halihazırda ağırlıklı olarak akademik ortamda tartışılmaktadır. Her ne kadar 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nu ile birlikte marka, tasarım ve patent haklarına ilişkin ulusal mevzuatın AB mevzuatıyla uyumu noktasında önemli bir adım atılmışsa da, başta 5.12.1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu olmak üzere telif haklarına ilişkin mevzuatın uluslararası anlaşmalar ve AB mevzuatı ile uyumlaştırılması için gereken modernizasyon çalışmaları henüz tamamlanamamıştır. Web 4.0 ve sanal dünyaların özellikle telif hakları ile karmaşık bir ilişkisi olduğu göz önünde bulundurulduğunda, uyumlaştırılma çalışmaları sırasında AB ve diğer ülkelerde bu alanda atılan adımların dikkatle takip edilmesinin önemli olacağı değerlendirilmektedir.

Hak sahipleri açısından Web 4.0 ve sanal dünyalara ilişkin etkin bir fikri ve sınai mülkiyet hakkı politikasının belirlenmesinde, hem regülasyon çalışmalarının, hem de mahkeme içtihatları ile ulusal ve uluslararası fikri mülkiyet ofislerince verilen kararların yakından takip edilmesi oldukça değerli olacaktır.

İbrahim Barış SAYAR

Eylül 2023

sayari@tcd.ie


DİPNOTLAR

[1] European Commission, Communication, an EU initiative on Web 4.0 and virtual worlds: a head start in the next technological transition, Strasbourg, 11.7.2023, COM(2023) 442/final.

[2] European Commission, EU competitiveness beyond 2030: looking ahead at the occasion of the 30th anniversary of the Single Market, Brussels, 16.3.2023.

[3] Regulation 2017/1001 of 14 June 2017 on the European Union trade mark.

[4] Directive 2016/943 of 8 June 2016 on the protection of undisclosed know-how and business information (trade secrets) against their unlawful acquisition, use and disclosure.

[5] Directive 2019/790 of 17 April 2019 on copyright and related rights in the Digital Single Market and amending Directives 96/9/EC and 2001/29/EC.

[6] Directive 2009/24/EC of 23 April 2009 on the legal protection of computer programs.

[7] European Commission, Commission Staff Working Document, accompanying the document: An EU initiative on Web 4.0 and virtual worlds: a head start in the next technological transition, Strasbourg, 11.7.2023, SWD(2023) 250 final.

[8] Örn.: https://www.thefashionlaw.com/the-metabirkins-verdict-5-key-takeaways-for-brands-and-creators/.

[9] European Commission, Proposal for a Directive on the legal protection of designs, Brussels, 28.11.2022 COM(2022) 667 final.

[10] European Commission, Proposal for a Regulation amending Council Regulation No 6/2002 on Community designs and repealing Commission Regulation No 2246/2002, Brussels, 28.11.2022 COM(2022) 666 final.

Yöresel Üretimin Yasal Zırhı: Türkiye ve Avrupa Birliği’nde Coğrafi İşaret Koruması


1. Giriş  

Niğde Darboğaz Kirazı’nın enfes lezzeti, Afyon Pastırması’nın güçlü baharatları ya da Kars Balı’nın otantik aroması, bu ürünleri denemiş herkesin aklına doğrudan ilgili yöreleri getirecektir.  Bir ürünün hammaddesi belirli bir yöreden elde edilmiş veya ilgili yörede uzunca bir süre o bölgenin geleneksel kuralları ile harmanlanarak üretilmişse, ürün artık o yörenin öznelliğini bünyesinde barındırmaktadır. Coğrafi işaretler işte bu gelenekselliği, yöreselliği ve belirli bir coğrafi alana ait doğal ve beşeri unsurlardan kaynaklanan özgünlüğü korumaya yönelik hukuki bir araçtır. Coğrafi işaret tescili ile hem üretici, hem de tüketici lehine kalite ve gelenekselliğin korunması, yerel üretimin ve kırsal kalkınmanın desteklenmesi ve taklitçiliğin önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.  

Bu yazımızda Türkiye’de coğrafi işaret korumasının yanı sıra, yazının yayım tarihi itibariyle 13. tescile ulaştığımız, ülkemizde üretilen pek çok ürünün dünyaya açılmasına olanak sağlayan Avrupa Birliği’nde (“AB”) coğrafi işaret korumasını ele alacağız.  

2. Coğrafi İşaret Nedir?  

Her ne kadar “coğrafi işaret” denilince akla ilk olarak Ezine Peyniri veya Kars Kaşarı gibi lezzetler gelse de, coğrafi işaretlerin koruması yalnızca böylesi gıda ürünlerine has değildir. Coğrafi işaret, benzer ürünlerden yöresel olarak farklılaşmış ve bu farklılığını da bulunduğu coğrafyaya borçlu olan mahsullerin üzerindeki koruma anlamına gelmektedir.[1] Uğur Çolak’ın yorumuyla ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (“SMK”) uyarınca “coğrafi işaretler belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri bakımından kökenin bulunduğu yöre, alan, bölge veya ülke ile özdeşleşmiş ürünü gösteren işaretlerdir.”[2]  

Coğrafi işaretler, niteliklerini üretildikleri coğrafi alandan alan belirli ürünler için fikri mülkiyet hakları yaratmaktadır. Ülkemizde olduğu gibi AB nezdinde de kalite, itibar veya diğer özelliklerin ürünün coğrafi kökenine atfedilebildiği yerlerde, coğrafi işaretler coğrafi bölge ile ürünün adı arasındaki ilişkiyi vurgulamakta, ürünü yanlış kullanımlara ve taklitlerine karşı koruyarak tüketicilere ürünün gerçek menşeini garanti etmektedir. Coğrafi işaret tescil belgesinde ve ilgili mevzuatta belirtilen gereklilikler karşılandığı sürece, ilgili coğrafi alandaki tüm üreticiler korunan ürün üzerinde toplu haklara sahip olmaktadır.  

3. Türkiye’de Coğrafi İşaret Koruması  

SMK uyarınca gıda, tarım, maden, el sanatları ve sanayi ürünleri, coğrafi işaret veya geleneksel ürün adı tesciline konu olabilir. Bir ürünün coğrafi işaret olarak tescil edilebilmesi için çeşitli özelliklere sahip olması gerekmektedir, ki bu da coğrafi sınırları belirli bir alan, bu alana ait ürün, bu ürünün karakteristik özellikleri ile coğrafi alan arasında güçlü bağ ve ürünün kendine has özellik kazanmış olmasıdır.  

Coğrafi işaretler menşe adı ve mahreç işareti olarak ikiye ayrılmaktadır. Menşe adı, tüm veya esas özelliklerini coğrafi sınırları belirlenmiş bir yöre, bölge veya istisnai durumlarda ülkeye özgü doğal ve beşeri unsurlardan alan, üretimi, işlenmesi ve diğer işlemlerin tümü bu coğrafi alanın sınırları içinde gerçekleşen ürünleri tanımlamaktadır. Örneğin Darboğaz Kirazı ve Kars Balı, menşe adı olarak korunmaktadır.  

Mahreç işareti ise belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri bakımından coğrafi sınırları belirlenmiş bir yöre, bölge veya ülke ile özdeşleşen, üretimi, işlenmesi ve diğer işlemlerinden en az birisi bu coğrafi alanın sınırları içinde gerçekleşen ürünleri tanımlamaktadır. Örneğin Afyon Pastırması, mahreç işareti olarak tescillidir. Coğrafi bir yer adı içermese de, belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri ile coğrafi sınırları belirlenmiş bir yöre ile özdeşleşen bir ürünü belirtmek için geleneksel olarak kullanılan ve günlük dilde yerleşmiş adlar da menşe adı veya mahreç işareti olarak tescil edilebilir.  

Geleneksel ürün adları ise menşe adı veya mahreç işareti kapsamına girmeyen ve fakat ilgili piyasada bir ürünü tarif etmek için geleneksel olarak en az otuz yıl süreyle kullanıldığı ispatlanan adları korumaktadır. Bu korumadan yararlanabilmek için (i) geleneksel üretim veya işleme yöntemi yahut geleneksel bileşimden kaynaklanması veya (ii) geleneksel hammadde veya malzemeden üretilmiş olması şartlarından en az birisinin sağlanması gerekmektedir. Ayvalık Tostu, Ezo Gelin Çorbası, Şevket-i Bostan ülkemizde geleneksel ürün adı olarak tescil edilmiş ürünlerden bazılarıdır. Geleneksel ürün adlarında, sınırları belli bir coğrafi alan belirlenmez.  

Coğrafi işaretler ve geleneksel ürün adları için, tescil edilmiş olduklarını gösteren ve Türk Patent ve Marka Kurumu (“TÜRKPATENT”) tarafından oluşturulan amblemlerin kullanılması zorunludur.  

Türkiye’de kullanılan coğrafi işaret ve geleneksel ürün adı amblemleri

Coğrafi işarete konu ürünün üreticisi veya üretici grupları, ilgili coğrafi alanla ilişkili kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, ürünle ilgili kamu yararına çalışan dernek, vakıf ve kooperatifler, tescil başvurusunda bulunabilirler. Ülkemizde coğrafi işaret tescil başvurularının genelde ilgili yörelerde faaliyet gösteren ticaret ve sanayi odaları ile ticaret borsaları tarafından yapıldığı gözlemlenmektedir[3].  

Coğrafi işaret ve geleneksel ürün adı tescili, koruma kapsamındaki ürüne katma değer sağlar, fikri mülkiyet haklarının ihlallerini ve taklitleri önler, üreticileri haksız rekabetten korur, tükettiği ürünlerin kalitesi ve özellikleri hakkında bilgi sahibi olmak isteyen tüketicileri aydınlatır, ürünün gerçek menşeini garanti eder ve yerel üretimi ve kırsal kalkınmayı destekler. Coğrafi işaretler belirgin bir kültürü ve kaliteyi simgeler, ilgili yöreden kaynaklı geleneksel değerlerin korunmasına ve sonraki kuşaklara aktarılmasına katkı sağlar.  

Coğrafi işaret tescili, işareti tescil ettirenler ile işaretin kullanım hakkına haiz kimselere önemli yetkiler de tanımaktadır. Bu kapsamda coğrafi işaret ve geleneksel ürün adı amblemlerinin, ticari amaçla, tescilde belirtilen şartları sağlamayan ürünlerde kullanılması, coğrafi işaretin tescil kapsamındaki şartları taşımayan ürünlerde yanıltıcı kullanılması veya taklidi, tescilli coğrafi işareti taşıyan ürünün özelliklerine ve menşeine ilişkin yanlış veya yanıltıcı açıklamaların kullanılması ile amblemin tüketiciyi yanıltıcı biçimde kullanılması fiillerinin önlenmesi ve durdurulması yetkili ve görevli mahkemeden talep edilebilir.  

Coğrafi işareti tescili, tescil ettirenlere önemli yetkiler tanıdığı gibi çeşitli sorumluluklar da yüklemektedir. Bu sorumluluklardan en önemlisi, tescil sonrası tescil belgesinde belirlenmiş olan denetim merci tarafından, koruma kapsamındaki ürünlerin üretiminin, piyasaya arzının, dağıtımının veya ürün piyasada iken kullanılmasının tescilde belirtilen özellikle uygunluğunun denetlenmesi ve denetim raporlarının her yıl TÜRKPATENT’e sunulmasıdır. Tescil ettirenler, ayrıca üreticileri bir araya getirerek onlarla işbirliği içerisinde hareket eder ve ürünle ilgili tanıtım faaliyetlerine öncülük ederler. Coğrafi işaret tescilinin arzu edilen sonuçları vermesi, tescil ettiren ile üreticilerin sıkı işbirliği ve disiplinli çalışmalarına bağlıdır.  

Ülkemizde coğrafi işaret ve geleneksel ürün adı başvuru ve tescili son yıllarda önemli bir ivme yakalamıştır. Öyle ki, TÜRKPATENT nezdinde tescilli coğrafi işaret sayısı 2002 yılında 31 iken 2023 yılı Haziran ayı itibariyle bu sayı 1382’ye ulaşmıştır.[4] Coğrafi işaret tescilinde en önde gelen ilimiz Türkiye’nin gastronomi başkenti olarak da bilinen Gaziantep’tir. Gaziantep’i İç, Güney ve Doğu Anadolu illerimizden Konya, Diyarbakır, Şanlıurfa, Malatya, Erzurum takip etmektedir. Bu ivmenin arkasındaki nedenler arasında coğrafi işaret tescilinin önemine ilişkin hem üreticiler, hem de tüketiciler nezdinde farkındalığın artması, kırsal kalkınmanın desteklenmesine yönelik politikalar ve diğer ülkelerde coğrafi işaret tescilinin ürüne kazandırdığı katma değer[5] sayılabilir.  

Coğrafi işaret tescilinin özellikle kırsal alanda ekonomik gelişime katkısı önemli boyuttadır. Coğrafi işaret tescili ile birlikte ürün ile tüketici arasındaki güvenin artması, bu sayede de ürünün üretiminde ve gelirinde artış olması beklenir. Örneğin Isparta Gülyağı, 2019 yılında menşe adı olarak tescil edilmiştir. Isparta’nın gül ürünlerinin en büyük pazarı ihracat gelirlerinin %90’ından fazlasına tekabül eden Avrupa ülkeleridir. 2016-2020 yılları arasındaki 5 yıllık dönemde, Türkiye’nin gül ürünlerinden elde ettiği ortalama ihracat kazancı 12,6 milyon Euro olmuştur[6]. 2019 yılında ise, Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi bünyesinde Gül ve Aromatik Bitkiler Uygulama ve Araştırma Merkezi kurulmuştur.  

Coğrafi işaretler ilgili bölgede ekonomik kalkınmanın desteklenmesinin yanı sıra, bölgeden göçün önlenmesi, bölgenin tanıtılması ve turizmin canlandırılması gibi sosyokültürel katkılar da sağlamaktadır.[7] Örneğin, Doğu Akdeniz Kalkınma Ajansı, Kahramanmaraş’ta bölgesel ürünlerin katma değerinin arttırılması ve paydaşlar arasında işbirliğini güçlendirmek amacıyla, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile birlikte 2016 yılında “Coğrafi İşaret Alınmasına yönelik Eylem Planı Oluşturulması Projesi”ni[8] başlatmıştır. Proje kapsamında ilgili ürünler tespit edilerek teknik raporların oluşturulma süreci hızlandırılmıştır. Maraş Parmak/Sıkma Peyniri gibi ürünlerin coğrafi işaret olarak tescil süreci, bu çalışmalardan faydalanmıştır. Paydaşlar arasında işbirliğinin en güzel örneklerinden birisi de Çağlayancerit Cevizi’nin AB’de tescilidir.   Coğrafi işaret tescili yalnızca ürünü üreten, tescil ettiren veya kullananlara değil, aynı zamanda tüketicilere de önemli faydalar sağlamaktadır[9]. Etkili bir denetim mekanizmasına sahip coğrafi işaret tescil sistemi ile tüketiciler, satın aldıkları ürünün menşe ve kalitesinden ve ürünün yöresel nitelikleri taşıdığından emin olmaktadır. Ürün taklitçiliği gibi sık karşılaşılan ve tehlikeli sonuçlara yol açma riski bulunan fiiller de, bu sayede engellemektedir.  

4. AB’de Coğrafi İşaret Koruması  

Diğer sınai mülkiyet haklarında olduğu gibi, coğrafi işaret koruması da yalnızca tescil edildiği ülkede geçerlidir. Dolayısıyla yerel ürünlerin gerçek ticari kıymetine ulaşmasında, ülkemizin en önemli ticari ortaklarından AB’de de coğrafi işaret tesciline sahip olmaları, çok önemli bir rol oynamaktadır.  

AB’de coğrafi işaret koruması, Tüzük olarak adlandırılan ve AB üyesi tüm ülkelerde doğrudan uygulanan yasal metinler ile düzenlenmektedir. Avrupa Komisyonu nezdinde yapılan coğrafi işaret başvurusu, AB üyesi ülkelerin tamamında koruma sağlamaktadır. AB’de Türkiye’den farklı olarak yalnızca gıda ve tarım ürünleri, alkollü içkiler, şaraplar ve aromalı şaraplar coğrafi işaret veya geleneksel ürün adı korumasından yararlanmaktadır. AB nezdinde gıda ve tarım ürünlerine ilişkin coğrafi işaret korumasını düzenleyen temel mevzuat, 2012/1151 sayılı Tüzük[10] ve söz konusu Tüzük’e ait Uygulama Yönetmeliği’dir. Şarap ürünleri üzerindeki coğrafi işaret koruması 1308/2013 sayılı Tüzük[11] ve uygulama yönetmeliği uyarınca, aromalı şaraplar üzerindeki coğrafi işaret koruması ise 2019/787 sayılı Tüzük[12] ve uygulama yönetmeliği uyarınca yürütülmektedir.  

Türk Hukukunda olduğu gibi AB mevzuatında da coğrafi işaret tescili menşe adı (Protected Designation of Origin), mahreç işareti (Protected Geographical Indication) ve geleneksel ürün adı (Traditional Speciality Guaranteed) olarak üçe ayrılmaktadır. AB’de de, ülkemizde olduğu gibi, menşe adı korumasından yararlanabilmek için ilgili ürüne ilişkin tüm üretim aşamalarının belirli bir coğrafi alanın sınırları içerisinde gerçekleştirilmesi gerekirken, mahreç işareti için üretim aşamalarından en az birisinin ilgili coğrafi alanda gerçekleştirilmesi gerekmektedir.  

2012/1151 sayılı Tüzük’ün gerekçesine göre coğrafi işaretin temel amaçları, yöresel ürünün imajını korumak, kırsal, tarımsal ve geleneksel faaliyetleri teşvik etmek, üreticilerin orijinal ürünleri için katma değerli fiyat elde etmesine yardımcı olmak, çiftçiler ve üreticiler için adil bir gelir sağlamak, ilgili ürünler hakkında doğru bilginin yayılmasını sağlayarak tüketicilerin bilinçli tercih yapmasına katkı sağlamak, haksız rekabeti ortadan kaldırmak ve orijinal olmayan ürünler konusunda tüketicilerin kandırılmasını engellemektir.  

AB ülkelerindeki coğrafi işaret dağılımı

AB’de Türkiye’den farklı olarak coğrafi işaret başvuru ve tescil süreçleri AB Fikri Mülkiyet Ofisi’nce değil, doğrudan AB Komisyonu tarafından icra edilmektedir. 2012/1151 sayılı Tüzük uyarınca AB Komisyonu’na yalnızca tarım ürünleri ve gıda maddeleri ile ilgili coğrafi işaretler için başvuru yapılabilmektedir. AB Komisyonu tarafından incelenen ve tesciline karar verilen başvurular E-Ambrosia veri tabanında yayımlanmaktadır[13]. Aynı zamanda tüm coğrafi işaretlerin çevrimiçi bir platformda toplandığı GIview[14] veri tabanı da, 2020 yılından itibaren erişime açılmıştır. Üçüncü ülkelerde yer alan coğrafi işaret tescili almaya hak kazanmış ürünler ise, AB ile söz konusu ülkeler arasında yapılan ikili anlaşmalar ile koruma altına alınmaktadır. Ülkemizde olduğu gibi, AB’de de coğrafi işaret tescili ile korunan ürünlerin ambalaj ve etiketlerinde amblem kullanılması zorunludur.  

AB’de kullanılan coğrafi işaret amblemleri

AB nezdinde coğrafi işaret tescil başvurusu yapabilmek için öncelikle TÜRKPATENT nezdinde başvuru yapılarak ülkemizde coğrafi işaret tescilinin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Akabinde başvurular, “yasal oluşumuna ve bileşimine bakılmaksızın başvuruya konu ürünü üreten üreticilerden oluşmuş bir grup” tarafından veya TÜRKPATENT aracılığı ile yapılır ve doğrudan AB Komisyonu’na yöneltilir.  

AB nezdinde tescil edilmiş coğrafi işaret konusu ürünlerin satış değeri 2010 yılından 2017 yılına kadar %42 oranında artış göstermiş ve 2017 yılında toplam ekonomik değer 77.1 milyar Euro’ya ulaşmıştır. 2017 yılı verilerine göre gıda ve içecek sektörünün AB’deki toplam yarattığı ekonomik değer 1.1 trilyon Euro iken bu rakamın %7’si coğrafi işaretli ürünlere aittir[15].  

AB nezdinde tescilli coğrafi işaretlerin, üreticilerin kar paylarını da olumlu yönde etkilediği görülmektedir. Örneğin İspanya’nın La Mancha bölgesinde koyun sütünden üretilen Manchego peyniri, 1996 yılında coğrafi işaret olarak tescil edilmiştir. Manchego Peyniri Düzenleyici Konseyi kurularak, 2014 yılında 785 süt üreticisi Manchego üretiminde yer almıştır. 2018 yılı itibariyle Manchego peynirinin İspanya ekonomisine getirisi 71 milyon Euro olarak tespit edilmiştir.[16]  

İtalya’nın Modena bölgesinde üretilen Aceto Balsamico di Modena (Modena Balzamik Sirkesi), 2009 yılında coğrafi işaret olarak tescil edilmiştir. 2017 yılı verilerine göre Modena Balzamik Sirkesi’nin piyasa değeri yaklaşık 400 milyon Euro’ya ulaşmış ve ürün coğrafi işaret tescilini takiben 6 yıl içerisinde üretim değerini %67, tüketici değerini ise %108 arttırmıştır.[17] Benzer şekilde coğrafi işaret koruması altında olan Toskana yağı diğer yağ türlerine göre %20 daha yüksek fiyattan alıcı bulabilmektedir[18].  

AB nezdinde tescilli Türk coğrafi işaretlerinin de ürünün ekonomik değerini arttırması beklenmektedir. Örneğin Malatya Kayısısı 2017 yılında AB’de tescil edilmiştir. 2020 yılında 8,836 ton kayısı üretimi ile 23.4 milyon ABD doları gelir elde edilirken, 2021 yılında 8,228 ton üretimle 28.1 milyon ABD doları gelir elde edilmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu 2020 verilerine göre coğrafi işaretli ürünlerimizin dünya genelinde üretim payları Kayısı’da %8, Kestane’de %3, Zeytin’de %11 ve İncir’de ise %26’dır[19].  

AB’de koruma elde eden Türkiye menşeli coğrafi işaret sayısı son yıllarda önemli bir ivme kazanarak bu yazının yayım tarihi itibariyle 13’e çıkmıştır.  AB Komisyonu nezdinde tescil süreçleri devam eden coğrafi işaret başvuru sayısı ise 44’tür. 2023 yılı içerisinde tescil işlemleri tamamlanan Antakya Künefesi, Suruç Narı, Çağlayancerit Cevizi, Gemlik Zeytini ve Edremit Zeytinyağı ile birlikte Aydın İnciri ve Kestanesi, Gaziantep Baklavası, Malatya Kayısısı, Milas Zeytinyağı, Bayramiç Beyazı, Taşköprü Sarımsağı ve Giresun Tombul Fındığı, halihazırda AB’de korunan Türk coğrafi işaretlerini oluşturmaktadır. Aynı zamanda Ayaş Domatesi, Milas Yağlı Zeytini, Edremit Körfezi Yeşil Çizik Zeytini, Ezine Peyniri ve Maraş Tarhanası için AB’de yapılan coğrafi işaret başvuruları da, inceleme süreçleri tamamlanarak AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanmıştır.  

AB’de coğrafi işaret tescil işlemleri tamamlanan Türk ürünlerinden bazıları  

Coğrafi işaret korumasının güçlendirilmesi adına AB Komisyonu yeni çalışmalara da imza atmaktadır. AB Komisyonu tarafından 31 Mart 2022 tarihinde coğrafi işaret sisteminin güçlendirilmesi için bir önerge[20] kabul edilmiştir. Önerge ile sürdürülebilirliğin güçlendirilmesi, çevrimiçi platformlarda satışların arttırılması, alan adı sisteminde coğrafi işaretlerin kullanımında daha fazla koruma önleminin alınması hedeflenmektedir[21]. AB sınırlarında sahtecilik ile mücadele için gümrük ve yetkili makamlarla coğrafi işaret üreticileri arasında erişim sağlanması ve hızlandırılmış tescil usulünün uygulanmasına başlanılarak AB ve AB dışı başvuruların tek bir usul ile yürütülmesi, öngörülen diğer yenilikler arasındadır.  

Ayrıca AB Komisyonu, 13 Nisan 2022 tarihinde el sanatları ve sanayi ürünlerinin coğrafi işaret korumasından yararlanması adına bir önerge[22] kabul etmiştir. AB Komisyonu’na göre tüm AB’yi kapsayacak bir el sanatları ve sanayi ürünleri korumasının bulunmayışı, bu ürünlere yapılan yatırımlardaki teşviği azaltmaktadır. Bu ürünlere yapılacak yatırımlar hem niş pazarların oluşmasını, hem de yerel beceri ve geleneklerin AB nezdinde korunmasını sağlayacaktır. Öngörülen koruma ile, küçük üreticilerin pazar fırsatlarının arttırılması, gıda ve tarım ürünlerinde olduğu gibi tüketicilerin bilinçli ve kaliteli ürünler arasından seçim yapabilmeleri ve el sanatları ve sanayinin eşit düzeyde kalkınması amaçlanmaktadır.  

5. Sonuç  

Fikri ve sınai mülkiyet haklarının etkin bir şekilde korunması, ekonomik büyüme ve rekabet için kritik bir öneme sahiptir. Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi ve Avrupa Patent Ofisi tarafından Ekim 2022’de yayımlanan rapora göre imalat, teknoloji ve ticari hizmetler gibi fikri hak yoğun endüstriler[23], AB’de 6.4 trilyon Euro değerindeki gayrisafi yurtiçi hasılanın %47’sini ve tüm işlerin %39.4’ünü (toplam 81 milyon iş) yaratmaktadır. Benzer şekilde, 2019 yılında AB ithalatının %80.5’i ve AB ihracatının %80.1’i fikri hak yoğun endüstriler tarafından gerçekleştirilmiştir.  

Rapora göre AB ülkelerinin tamamında coğrafi işaretli ürünler tüm gıda ve içecek satışlarının %7.1’ini oluşturmaktadır. 2017-2019 yılları arasında ortalamaya bakıldığında, AB gayrisafi yurtiçi hasılasının %0.1’ini coğrafi işaretlerin oluşturduğu ve bu oranın yaklaşık 15 milyar Euro’ya denk geldiği belirtilmiştir. AB’den ihraç edilen coğrafi işaretli ürünlerin 2017-2019 yılları arasındaki dış ticarete ortalama katkısı ise yaklaşık 11.3 milyar Euro’dur.[24]   Coğrafi işaretler yöresel zenginliklerin nesilden nesile aynı kaliteyi koruyarak taşınmasını sağlarken, bir yandan da farklı kültürlerden insanların birbirlerinin geleneklerini en doğal haliyle deneyimlemesine yardımcı olmaktadır. Ürünün kalitesi ve orijinalliğinin korunduğunun sembolü olan coğrafi işaret amblemi, tüketiciler için de başka bir bölgenin kültür kapısını aralama imkanı sunmaktadır.  

Halihazırda Türkiye’den yapılan başvurular arasından AB’de tescilli coğrafi işaret olarak yerlerini alan değerlerimiz, hem ülkemiz topraklarında üretilen güzide ürünlerin AB sınırları içerisinde de menşeinin garanti altına alınmasını, hem de ürünlerimizi tüketen Avrupalı tüketicilerin geleneksel yöntemlerle üretilmiş bir ürüne ulaştığını bilmesini, taklit ve sahte ürünlerden korunmasını sağlamaktadır.  

Pelin AYDOĞDU 

pelin.aydogdu@gmail.com

İbrahim Barış SAYAR

sayari@tcd.ie 

Elifsu GÖZEN

elifsugozen@gmail.com 

Ağustos 2023


DİPNOTLAR

[1] Metintaş, Ü. M., Coğrafi İşaretler, Fasikül Hukuk Dergisi, 10.100, (2018): 241-252.

[2] Çolak, U., Türk Marka Hukuku, Onikilevha Yayıncılık, 4. Baskı (2018): 191.

[3] https://www.tobb.org.tr/Sayfalar/Detay.php?rid=10466&lst=Haberler

[4]https://www.turkpatent.gov.tr/haberler/gemlik-zeytini-avrupa-birligi-tarafindan-tescillendi

[5]https://www.fao.org/3/i8737en/i8737en.pdf

[6]Basari Hikayesi_IspartaGulYagi2023.pdf (turkpatent.gov.tr)

[7] İsmail Demir, Coğrafi İşaretlerin Sosyoekonomik Etkileri Uzmanlık Tezi, Türk Patent ve Marka Kurumu Coğrafi İşaretler Dairesi Başkanlığı, Ankara 2020.

[8]https://www.dogaka.gov.tr/dokuman-merkezi/arastirma-ve-planlama/cografi-isaret-alinmasina-yonelik-eylem-plani/

[9] Doğu Coğrafya Dergisi: Türkiye’de Coğrafi İşaretler Ve İhracat Pazarlamasi Açisindan Değerlendirilmesi, Haziran-2018, Yıl: 23, Sayı: 39, 65-82.

[10] Regulation No 1151/2012 of 21 November 2012 on quality schemes for agricultural products and foodstuffs.

[11] Regulation No 1308/2013 of 17 December 2013 establishing a common organization of the markets in agricultural products and repealing Council Regulations No 922/72, No 234/79, No 1037/2001 and No 1234/2007.

[12] Regulation 2019/787 of 17 April 2019 on the definition, description, presentation and labelling of spirit drinks, the use of the names of spirit drinks in the presentation and labelling of other foodstuffs, the protection of geographical indications for spirit drinks, the use of ethyl alcohol and distillates of agricultural origin in alcoholic beverages, and repealing Regulation No 110/2008.

[13]https://ec.europa.eu/info/food-farming-fisheries/food-safety-and-quality/certification/quality-labels/geographical-indications-register/

[14]https://www.tmdn.org/giview/

[15] European Commission, Directorate-General for Agriculture and Rural Development, Study on economic value of EU quality schemes, geographical indications (GIs) and traditional specialities guaranteed (TSGs): final report, Publications Office, 2021.

[16] Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı, Doğu Karadeniz Coğrafi İşaret Stratejisi Araştırma Raporu ve 2020-2022 Eylem Planı, Aralık 2019.

[17] Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı, Doğu Karadeniz Coğrafi İşaret Stratejisi Araştırma Raporu ve 2020-2022 Eylem Planı, Aralık 2019.

[18] Karademir, N. (2021). “Türkiye’de Avrupa Birliği Tescilli Coğrafi İşaretli Ürünlerin Ekonomik Kalkınma Kapsamında Değerlendirilmesi”, Journal Of Social, Humanities and Administrative Sciences, 7(41):1164-1183.

[19] Karademir, N. (2021). Adı Geçen Eser.

[20] Proposal for a Regulation on European Union geographical indications for wine, spirit drinks and agricultural products, and quality schemes for agricultural products, amending Regulations No 1308/2013, 2017/1001 and 2019/787 and repealing Regulation No 1151/2012.

[21]Geographical indications and quality schemes explained (europa.eu)

[22] Regulation on geographical indication protection for craft and industrial products and amending Regulations 2017/1001 and 2019/1753 and Council Decision 2019/1754.

[23] Fikri hak yoğun endüstriler, diğer endüstriler ile karşılaştırıldığında, çalışan başına ortalamanın üzerinde fikri mülkiyet hakkı kullanılan endüstriler olarak tanımlanmaktadır.

[24] IPR-intensive industries and economic performance in the European Union Industry-level analysis report, fourth edition, October 2022, A joint project of the European Patent Office and European Union Intellectual Property Office.

ÖNCEKİ TARİHLİ HAKLARIN ETKİSİ (SMK M. 155) HÜKMÜNÜN MARKA HUKUKU YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ


Mülga 551 Sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de (KHK) patent hakkına tecavüz davaları için öngörülen düzenlemenin[1] marka ve tasarım haklarına tecavüz davalarında da uygulanabilmesine imkan veren Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) “Önceki tarihli hakların etkisi” başlıklı 155. maddesi 10 Ocak 2017 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir.  

Madde metnine göre; “Marka, patent veya tasarım hakkı sahibi, kendi hakkından daha önceki rüçhan veya başvuru tarihine sahip hak sahiplerinin açmış olduğu tecavüz davasında, sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri süremez.”  

Düzenlemenin yürürlüğe girmesiyle birlikte marka sahibine ait sonraki tarihli tescil, tecavüz davaları bakımından bir hukuka uygunluk sebebi olarak değerlendirilmeyecektir. Konu ile ilgili kesinleşmiş bazı mahkeme kararlarındaki tespitlere aşağıda yer verilmiştir.  

İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 26.06.2019 tarihli, 2018/449 E.-2019/304 K. sayılı ilamında; “Basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğü altında olan davalının, davacı markası ile çağrışım yapacak, seri marka imajı yaratacak bir markayı tescil ettirmiş olması yeni SMK hükümleri kapsamında tecavüz olgusunu engellememektedir.”    

İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 12.12.2019 tarihli, 2018/432 E.-2019/534 K. sayılı ilamında; “Davacıya ait tanınmış markanın davalı tarafından tescilinin gerçekleştirilmiş olmasının izahı yapılan SMK m. 155 kapsamında markaya tecavüz olgusunu ortadan kaldırmayacağı, davalı kullanımlarının –gerek alan adı olarak kullanılmasının gerekse markasal nitelikte dosyaya yansıyan ve iltibas ve karışıklığa neden olacak nitelikteki- SMK 7. madde kapsamında tecavüz teşkil ettiği sonucuna ulaşılmış…”    

Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 29.11.2018 tarihli, 2017/144 E.-2018/589 K. sayılı ilamında[2]; “…6769 sayılı SMK’nın 155. maddesi hükmü uyarınca, davalının daha sonradan tescil edilmiş olan … sayılı markasının huzurdaki tecavüz davasında savunma gerekçesi olarak ileri sürülemeyeceği..”    

Mülga 551 Sayılı KHK’da patentler için öngörülmüş bu düzenlemenin özellikle incelemesiz patentler için yerinde bir düzenleme olduğu belirtilmelidir. Nitekim herhangi bir incelemenin yapılmadığı bir süreç sonrasında tescil elde eden kişinin, aleyhine ikame edilen bir tecavüz davasında, bu tescile dayanarak mütecaviz durumda olmadığını iddia etmesi hukuka ve hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurabilecektir.  

Bu yazımızda mülga 551 Sayılı KHK’da patentler için öngörülmüş düzenlemenin markalar için SMK’daki yansıması niteliğindeki m. 155 hükmünün Marka Hukuku yönünden değerlendirmesi yapılmaya çalışılacaktır.  

Kurum[3]’a gerçekleştirilen bir marka başvurusunun benzerlik incelemesi hem 5. madde (mutlak ret nedenleri) çerçevesinde resen, hem de 6. madde (nispi ret nedenleri) çerçevesinde ilgili kişilerin itirazı üzerine gerçekleştirilmektedir. Ayrıca her iki inceleme sonucunda da Kurum tarafından verilen kararlara karşı itiraz yolu açıktır. Söz gelimi tescilli marka sahibine karşı tecavüz iddiasında bulunan bir kişinin, tecavüz iddiasına konu markaya m. 6/1 (benzerlik/karıştırılma ihtimali) gerekçesiyle itiraz etmiş olması ve söz konusu itirazın Kurum tarafından reddedilmesi sonucu markanın tescil edilmiş olması mümkündür. SMK m. 155 hükmü ile birlikte, Kurum nezdinde tüm benzerlik bariyerlerinden geçen tescilli bir markanın mahkemeler nezdinde tecavüz iddiasına konu olması mümkün hale gelmiştir. Dolayısıyla marka sahibinin idarenin verdiği tescil belgesine güvenerek başladığı ticari faaliyeti sonrasında, herhangi bir kusuru bulunmasa dahi, mütecaviz durumuna düşmesi mümkündür.  

Konuyu değerlendirebilmek için Anayasal bir prensip olan “Hukuki Güvenlik ve Belirlilik” ilkeleri üzerinde de kısaca durmak gerekmektedir.    

AYM[4] kararlarında “hukuki güvenlik ilkesi” genellikle şu şekilde tanımlanmaktadır: “Hukuk devleti hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm işlem ve eylemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerektirir.”[5].  

AYM’ye göre, “belirlilik ilkesi” uyarınca “Birey, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye ne tür müdahale yetkisini doğurduğunu, kanundan öğrenebilme imkanına sahip olmalıdır. Nitekim ancak bu sayede kişi “kendisine düşen yükümlülükleri öngörüp, davranışlarını düzenleyebilir.”[6]

Markalar bakımından SMK m. 155 hükmünün, bu haliyle uygulanmasının aşağıda belirtilen belirsizlikleri ve riskleri beraberinde getireceği düşünülmektedir:  

Yargıtay’ın tecavüz davalarında sessiz kalma yoluyla hak kaybı süresini, genel itibariyle, beş yıl olarak kabul etmesi hususu göz önünde bulundurulduğunda tescil sahibi, ticari faaliyetine başladıktan sonraki uzunca bir zaman diliminde tecavüz tehdidi altında kalmaya devam edecektir. Böyle bir durum ise marka tescilinin güvenilirliğini zedeleyecektir.  

Maddenin lafzından olası bir tecavüz davasında tescilli markayı savunma gerekçesi olarak ileri süremeyecek kişinin yalnızca marka hakkı sahibi olduğu anlaşılmaktadır. Söz gelimi marka sahibi, marka üzerinde üçüncü bir kişiye lisans verdiğinde, lisans alana karşı ileri sürülecek tecavüz iddiasında lisans alanın, marka sahibinin tescilli markasını savunma gerekçesi olarak ileri sürüp süremeyeceği belirsizdir. Benzer bir durum tacirin, lisans hakkı sahibinden markalı malları temin ederek satması durumunda veya marka sahibinin markalı malları fason olarak üçüncü bir kişiye ürettirmesi durumunda bu kişilere karşı ileri sürülecek tecavüz iddialarında da geçerlidir. Benzer örnekleri çoğaltmak mümkün olsa da bu tür belirsizliklerin hukuki işlem güvenliğini zedeleyeceği aşikardır.  

Markalar arasındaki benzerliğin m. 6/1 gerekçesine dayandırıldığı tecavüz iddialarında, “karıştırılma ihtimali” kavramının teknik bir muhakeme gerektirmesi ve nispeten göreceli bir kavram olması hususları da göz önünde bulundurulduğunda, marka hakkı sahibinden marka başvurusundan önce ve sayısız marka arasından bu yönde bir inceleme/değerlendirme yaparak marka başvurusunda bulunmasını beklemek gerçekçi olmayacaktır. Pek tabii ki tescilli bir markanın m. 6/1 bendi çerçevesinde hükümsüz kılınması mümkündür. Ancak tescilli bir markanın hükümsüz kılınması ile tescilli marka sahibinin mütecaviz durumuna düşmesi arasında, davaların sonuçları bakımından, ciddi farklar bulunmaktadır.  

Sonuç olarak SMK m. 155 hükmünün markalar bakımından bu haliyle uygulanması “hukuki güvenlik ve belirlilik” ilkeleri kapsamında değerlendirilen hukuki işlem güvenliği, idareye güven gibi temel hukuk ilkelerini zedeleyebilecektir.  Kanaatimce maddenin, yalnızca “kötüniyetli tescil” halinde uygulama alanı bulması daha isabetli olacaktır. Diğer bir ifadeyle marka sahibi, marka tescilini kötüniyetli bir şekilde elde ettiği durumlarda söz konusu tescili tecavüz davalarında savunma gerekçesi olarak ileri sürememelidir. Nitekim kötüniyet, hukuk düzeni tarafından hiçbir şekilde korunmayacağından maddenin bu şekilde düzenlenmesinin ve/veya yorumlanmasının menfaatler dengesine de daha uygun olacağı kanaatindeyim.  

Orhan Berkay KARADAĞ

Ağustos 2023

karadag.berkay@gmail.com


DİPNOTLAR

[1] Önceki Tarihli Patentlerin Etkisi Madde 78 – Patent sahibi patentini kendi patentinden daha önceki rüçhan tarihine sahip olan patent sahiplerinin açmış olduğu patente tecavüz davasında bir savunma gerekçesi olarak ileri süremez. 

[2] Söz konusu hüküm Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 11.02.2020 tarih ve 2019/3269 E.-2020/1233 K. sayılı ilamı ile kesin olarak onanmıştır. 

[3] Türk Patent ve Marka Kurumu 

[4] Anayasa Mahkemesi 

[5] AYM, E.2009/51, K.2010/73, K.T. 20/5/2010; AYM, E.2009/21,K.2011/16, K.T. 13/1/2011; AYM, E.2010/69, K.2011/116, K.T. 7/7/2011; AYM,E.2011/18, K.2012/53, K.T. 11/4/2012 

[6] Murat Daş, B. No: 2013/3063, 26/6/2014, s 42. 

Joker’i Üzecek Karar Genel Mahkeme’den Geldi: BATMAN Gotham’ı Aydınlatmaya Devam Edecek!

BATMAN! Gotham’ın yılmaz koruyucusu, kötülerin düşmanı Batman bu sefer de marka savaşında karşımıza çıktı… Bu yazımız ile ele aldığımız Avrupa Birliği Adalet Divanı (“ABAD”) Genel Mahkemesi’nin (“Mahkeme”) 7 Haziran 2023 tarihli, T-735/21 sayılı, Aprile and Commerciale Italiana v EUIPO – DC Comics kararı[1], Batman’in ikonik yarasa şekil markasının tescil edilebilirlik şartlarını sağlayıp sağlamadığı irdelemiştir.

Olayın Geçmişi

DC Comics, 1996 yılında günümüzde ikonik hale gelmiş Batman – Yarasa Şekil markasının Avrupa Birliği (“AB”) markası olarak tescili için başvuru yapmıştır. Marka, 09, 14, 16, 21, 24, 25, 28, 30, 32 ve 41. sınıflardaki birçok mal ve hizmet için 1998 yılında tescil edilmiştir ve günümüze kadar yenilerek koruması devam etmiştir.


İtalyan şirket Commerciale Italiana S.R.L. ve şirketin tek ortağı Luigi Apriele (“Başvuru sahipleri”) markanın 25. ve 28. sınıflardaki mallar bakımından kısmen hükümsüz kılınması talebiyle 21 Ocak 2019 yılında AB Fikri Mülkiyet Ofisi’ne (“EUIPO”) başvuruda bulunmuşlardır. Başvuru sahiplerinin iddiası markanın tanınmış Batman karakteri ile yakın ilişkili olan stilize bir yarasa tasvirinden oluşması sebebiyle ilgili tüketiciler bakımından marka olarak değil, yalnızca Batman karakterinin bir aksesuarı olarak algılanacağıdır. Bir diğer deyişle, başvuru sahiplerine göre bu marka malların kaynağını göstermeyecek aksine Batman kostümü giymek için kullanılan mallara işaret edecektir. Başvuru sahipleri iddiayı desteklemek amacıyla, Batman karakterinin tarihçesi, Batman karakteriyle ilgili makaleler, yayınlar, internet arama motoru sonuçları, çevrimiçi sözlük girdileri gibi birçok delil sunmuştur. DC Comics ise cevaben, Batman logosunun doğal olarak Batman serisi ve bizzat DC Comics ile ilişkili olduğunu, logonun Batman film serilerinin tanıtımlarında kullanıldığını, Batman logosunun birçok ürün üzerinde DC Comics tarafından ticarete konu edildiğini ortaya koyan deliller sunmuştur.

EUIPO İptal Birimi (“Birim”) tüm bu delilleri inceleyerek, 21 Mayıs 2020 tarihli kararıyla hükümsüzlük talebini reddetmiştir. Birim, talebin kısaca 25 ve 28. sınıflardaki “kostümler ve aksesuarlar” mallarını kapsadığını, ilgili tüketici kesiminin AB sınırlarında yer alan ortalama tüketici kesimi olduğunu ve inceleme yapılırken markanın tescil başvurusunun yapıldığını 01 Nisan 1996 tarihinin dikkate alınması gerektiğini, markanın yarasanın doğal bir görüntüsünden değil tam tersine oldukça stilize bir tasvirinden oluştuğunu belirtmiştir. Devamında, her iki tarafın da bu logonun Batman ile ilişkilendirileceğini belirttiğinin altını çizen Birim, başvuru sahiplerinin delillerinin çoğunun Wikipedia’ya dayandığını, Wikipedia’nın ispat gücünün sınırlı olduğunu da söylemeden geçmemiştir.

Kısaca Birim, talebe konu yarasa şekil markasının Batman karakteri ile ilişkilendirilmesinin ve karakterin halk nezdinde tanınmış olmasının, markanın “ayırt edici nitelikten yoksun ve tanımlayıcı” olduğu sonucunu doğurmayacağını belirtmiştir.

Başvuru sahipleri Birim kararına itiraz ederek konuyu EUIPO Temyiz Kurulu’nun (“Kurul”) önüne taşımıştır. Bu sırada, başvuru sahipleri hükümsüzlük talebinin kapsamını da kısaca 25. sınıftaki “Batman karakterini temsil etmek amacıyla giyilen kostümler” ve 28. sınıftaki “Batman karakterini temsil etmek amacıyla giyilen maskeler, süs düğmeleri, parti şapkaları” şeklinde özetlenebilecek mal gruplarıyla sınırlı olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla, bu aşamada tescil edilebilirlik şartlarının sadece Batman karakterine özgülenmiş mallar bakımından incelenmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Başvuru sahipleri talep kapsamının altını çizdikten sonra, davaya konu şekil unsurunun bir kostümün göğüs kısmında yer alması halinde orijinal Batman karakterinin kostümünün bir parçası olarak algılanacağını belirtmiştir. Konunun kamu menfaati boyutuna da değinerek, Batman karakterinin telif hakkı korumasının bitmesini takiben herkesin Batman karakteriyle ilgili kostümleri kullanmakta serbest olması gerektiğini iddia etmişlerdir.

Öncelikle Kurul “Batman karakterini temsil etmek amacıyla giyilen” ibaresiyle sınırlandırılan hükümsüzlük talebinin kabul edilebilir olmadığını, zira bu talebin kabul edilmesi halinde marka kapsamında geriye kalan mallar bakımından hukuki bir belirsizlik doğacağını belirtmiştir. Kurul’a göre bir malın Batman karakterini temsil etmek amacıyla veya Batman karakteriyle ilgili olup olmadığı subjektif ve açık olmayan bir değerlendirmedir. Bu nedenle Kurul’a göre, Birim’in hükümsüzlük talebini sınırlandırma ibaresi olmaksızın dikkate alarak değerlendirmesi yerindedir.

Kurul tartışmanın esasıyla ilgili olarak ise, çeşitli emsal kararlara değindikten sonra, “tüketicilerin markayı Batman karakterinin işaretiyle ilişkilendirip ilişkilendirmeyeceği” sorusunun tartışmanın özünü oluşturduğunu belirtmiştir. Kurul, Batman karakterinin yayıncısı ve talebe konu markanın da sahibi DC Comics ile ilişkili olduğunu, talep sahibinin başvuru yapıldığı sırada yarasa şekil unsurunun başka bir ticari kaynakla ilişkili olduğunu ortaya koyamadığını, başvurudan önce ise markanın marka sahibinin izni olmaksızın piyasada talebe konu mallar bakımından kullanıldığını ispat edemediğini belirtmiştir. Kurul, DC Comics’in Batman karakterinin popülerliğinin markayı hükümsüz kılmak bir yana, markanın ayırt edici karakterini güçlendiren bir unsur olduğu iddiasına da katıldığını belirtmiştir. Zira, Kurul’a göre tüketiciler yarasa şekil unsurunun işaret ettiği kaynağı tanıyacak ve onun DC Comics markası olduğunu bilecektir. Kısaca özetlenen bu gerekçelerle Kurul, itirazın reddine karar vermiştir (Kurul kararı IPR Gezgini’nde daha önce yazarlar Cansu Çatma Bilen ve Melike Gülşah Yardımcı tarafından da işlenmişti. Konunun başkaca detayları için ilgili makalenin[2] de incelenmesini tavsiye ederiz). Başvuru sahibi, Kurul kararıyla ikna olmamış ve konuyu Mahkeme’nin önüne getirmiştir.

Mahkeme’nin İncelemesi

Mahkeme, somut olaya özgü koşullara geçmeden önce, yerleşmiş içtihatlara yer vermiştir ve devamında işaretin hayali bir karakterle ilişkilendirilmiş olmasının markanın kaynak gösterme işlevini de yerine getirebileceğini ortadan kaldırmadığını belirtmiştir. Mahkeme, başvuru sahiplerinin marka başvurusunun yapıldığı tarihte ilgili kamuoyunun marka hakkındaki bilgisi ve algısı hakkında bilgi veren bir kanıt, örneğin anket gibi, sunamadığına da dikkat çekmiştir. Dolayısıyla Mahkeme de başvuru sahipleri tarafından başvuru tarihinde markanın ilgili tüketici tarafından Batman karakterinin DC Comics ile ilişkilendirilmediğini veya başkaca bir kaynakla ilişkilendirildiğini ortaya koyamadığı kanaatindedir. Tüm bu hususlar dikkate alındığında, başvuru sahiplerinin hükümsüzlük talebinin reddedilmesi Mahkemece de isabetli bir karar olmuştur.  

(Görsel: https://www.dc.com/blog/2020/09/16/forever-shining-the-one-and-only-bat-signal)

Yorum

Yukarıda özetlediğimiz Batman kararının birçok ilginç yanı olduğunu görüyoruz. Öncelikle hem iddia hem savunma “markanın Batman karakteriyle ilişkili olarak kullanılması” esasına dayanıyor. Aynı vakıanın tamamen zıt beyanlara ve menfaatlere hizmet etmesi ise son derece ilginç. Ayrıca karardan hükümsüzlük talebi kapsamının çok iyi belirlenmesi gerektiği sonucu çıkıyor. Talebi kabul edilebilir kılmak adına sınırlandırma yapılırken ise, hukuki belirsizliğe sebebiyet verecek şekilde daraltmamak gerekiyor. Son olarak, bu karar bir markanın ticari boyutunun önemine de ayrıca ışık tutuyor. Zira DC Comics Batman yarasa logosu için yalnızca telif korumasıyla sınırlı kalsaydı, Batman karakterinin yaratımından günümüze hatırı sayılır uzun bir süre boyunca popülaritesini korumasına rağmen “işin kaymağını” başkalarıyla paylaşmak zorunda kalacaktı. Zira Batman sadece filmleriyle, çizgi romanlarıyla kalmadı, sevenlerinin hayatına öyle çok dahil oldu ki, günümüzde koleksiyonların, kostüm partilerinin, oyuncakların ve hatta çocuk doğum günlerinin bile başrolünde! Dolayısıyla bu ticari getiriyi en doğru şekilde korumanın bir parçası da DC Comics’in yaptığı gibi güçlü bir marka stratejisine sahip olmaktan geçmektedir diyebiliriz.  

Güldeniz DOĞAN ALKAN

guldenizdogan@hotmail.com

Ayşenur ÇITAK BOZDAĞ

aysenurcitak@gmail.com

Ağustos 2023


DİPNOTLAR

[1] https://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf;jsessionid=65AD89D927B06A2863DDE4A5E5D8E43A?text=&docid=274382&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=1312938

[2]https://iprgezgini.org/2021/12/01/batman-karakterinin-yarasa-sembolu-kostumler-icin-ayirt-edici-midir/

TANINMIŞ MARKANIN KAYNAK GÖSTERME FONKSİYONUNA ETKİSİ ÜZERİNE BİR KARAR İNCELEMESİ…


Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi tarafından T-568/21[1] sayılı dosya hakkında verilen 01.02.2023 tarihli Genel Mahkeme kararında, dünya çapında tanınmış Google markası gerekçe gösterilerek 12. sınıf kapsamında “araçlar ve taşıtlar” mallarında tescili istenen marka başvurusunun reddi kapsamında karıştırılma ihtimali ve tanınmışlık kavramları değerlendirilmiştir.

09 Ocak 2019 tarihinde markasının 12. sınıf kapsamında “araçlar ve taşıtlar” mallarında tescil ettirmek amacıyla başvuruda bulunulmuştur. Söz konusu marka başvurusuna Google LLC. tarafından, 2017/1001 sayılı Tüzük’ün karıştırılma ihtimalini düzenleyen 8(1)(b) maddesi ve tanınmışlık korumasını düzenleyen 8(5) maddesi dayanak gösterilerek itiraz edilmiştir. İlk etapta itiraz, tanınmışlık korumasını düzenleyen 8(5) maddesine dayalı olarak İtiraz Birimi tarafından kabul edilmişse de, başvuru sahibi bu kararı Temyiz Kurulu’nun önüne taşımıştır. Temyiz Kurulu da başvuru sahibinin temyiz iddialarını reddetmekle beraber somut olayda Tüzük’ün 8(5) maddesinde yer alan koşulların oluştuğuna ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştur. Şöyle ki;

  • Temyiz Kurulu, itiraza gerekçe gösterilen önceki tarihli markaların özellikle bilgi teknolojileri bakımından yüksek ve güçlü tanınmışlığa sahip olduğunu,
  • Taraf markaları arasında orta derecede benzerliğin var olduğunu,
  • Taraf markaları arasında bağlantı kurulabileceğini,
  • Başvuruya konu markanın kullanımı halinde itiraza gerekçe gösterilen markaların itibarının gücü ve markalar arasındaki benzerlik, başvuruya konu markanın açıkça önceki tarihli markalara atıfta bulunduğu dikkate alındığında önceki markanın tanınmışlığından haksız yararlanma ihtimalinin olduğunu belirtmiştir.

Temyiz Kurulu tarafından verilen bu karara binaen başvuru sahibi, kararı Genel Mahkeme’ye taşımıştır. Başvuru sahibi karara karşı yaptığı itirazda; taraf markaları arasındaki görsel ve kavramsal değerlendirmelerin, söz konusu markalar arasında bir bağlantının varlığının değerlendirilmesinin ve haksız yarar sağlama ihtimaline ilişkin değerlendirmelerin hatalı olduğuna ilişkin iddialarda bulunmuştur. Başvuru sahibinin iddialarını sırasıyla inceleyen Genel Mahkeme, yapılan itirazın reddine karar vermiştir.

Bu noktada başvuru sahibinin iddialarına ve Genel Mahkeme’nin bu iddialara karşı yapmış olduğu hukuki değerlendirmelere yer vermek gerekmektedir. Zira söz konusu değerlendirmeler tanınmış markalara atfedilen koruma seviyesini, markalar arasındaki görsel ve kavramsal benzerliğin ele alınış şeklini ve haksız yarar sağlama ihtimalinin varlığını detaylı bir biçimde içermektedir.

Genel Mahkeme’nin Değerlendirmeleri

  • Görsel Benzerlik Bakımından

Marka hukuku ile ilgilenenlerin bildiği üzere, markalar arasındaki görsel, kavramsal ve işitsel benzerlik değerlendirmesi, özellikle ayırt edici ve baskın unsurlar göz önünde tutularak söz konusu markaların bütünsel izlenimine dayandırılmalıdır.

Başvuru sahibi, Temyiz Kurulu tarafından yapılmış görsel benzerlik değerlendirmesinin hatalı olduğunu, zira “GOOGLE” ibaresinin markanın genel izleniminde göz ardı edilebilecek bir ibare olduğunu belirtmişse de Temyiz Kurulu da aynı şekilde “GOOGLE” ibaresini markanın baskın unsuru olmadığı kanaatine varmıştır. Ek olarak, görsel benzerlik değerlendirilmesinde “GC” ibaresinin markada esas ve baskın unsur olduğunu, lakin önceki tarihli “GOOGLE” markasının başvuruya dahil edilmesi ile bu ibarenin bağımsız bir unsur olarak var olmasının markalar arasında görsel benzerliğe sebebiyet verdiği kanaatine varmıştır.

Genel Mahkeme, 20 Nisan 2018 tarihli T-439/16 sayılı holyGhost v. EUIPO – CBM (holyGhost) kararına atıfta bulunarak önceki tarihli markayı oluşturan kelimenin, tamamen sonraki tarihli marka başvurusuna dahil edilmesi halinde bu iki markanın benzer olduğu anlamına geleceğini belirtmiş ve bu çerçevede önceki tarihli “GOOGLE” markasının “GC Google Car” başvurusuna eklenmiş olması sebebiyle markalar arasındaki görsel benzerliğin var olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Başvuru sahibi yukarıda yer alan iddialarına ek olarak tüketicilerin genellikle markanın başında yer alan unsurlara daha çok dikkat edeceğini, “GOOGLE” ibaresinin markanın genelinde ihmal edilebilir düzeyde olduğunu iddia etmiştir. Temyiz Kurulu kararında, tüketicilerin markaların başında yer alan unsurlara dikkat edeceğini desteklemekle ve başvuruya konu markada yer alan büyük harflerle yazılmış “GC” ibaresinin markanın baskın unsuru olduğu noktasındaki değerlendirmesinin yanı sıra, “GOOGLE” ibaresinin tüketicilerin dikkatinden kaçmayacağını, zira altında bulunduğu “GC” kelime öğesi ile aynı genişliğe sahip olduğunu ve net okunabilir durumda olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle de ihmal edilebilir bir unsur olmadığı noktasında değerlendirme yapılmış, söz konusu değerlendirmelere Genel Mahkeme de katılmış ve markalar arasında görsel açıdan benzerlik olduğu kararına varılmıştır.

  • Kavramsal Benzerlik Bakımından

Her ne kadar Temyiz Kurulu tarafından taraf markaları arasında kavramsal benzerliğin yüksek olduğuna dair verilen karara başvuru sahibi itiraz etmiş, “GOOGLE” ibaresinin hiçbir anlamı olmadığını ve bu nedenle de kavramsal benzerlik incelemesi yapılmasının yanlış olduğunu iddia etmişse de Genel Mahkeme, itiraz sahibi ile aynı kanıyı paylaşmamıştır.

Temyiz Kurulu, “GC” ibaresinin ilgili tüketiciler nezdinde “GOOGLE CAR” ibaresinin kısaltılmış hali olarak algılayabileceğini tespit etmiş, Genel Mahkeme de Temyiz Kurulu’nun bu değerlendirmesini doğru bularak halkın, ticari işaretleri bir ifadeyle, o ifadenin baş harflerinin kısaltmasını birleştirerek algılamaya ve yorumlamaya alışık olduğundan bahsetmiştir. Kurul’un bu karara varmasında, EUIPO vekilinin duruşmada yer verdiği tanınmış ve kısaltılmış markaların da sebep olduğu değerlendirilebilir, zira EUIPO vekilinin özellikle otomobil sektörü bazında örnek olarak verdiği BMW (Bayerische Motoren Werke), VW (Volkswagen) ve GMC (General Motors Company) tanınmış markaları, ilgili tüketicinin “GC” ibaresini “GOOGLE CAR” olarak algılayabilme iddiasını güçlendirmiştir.

İtiraza konu marka başvurusunda yer alan “CAR” ibaresinin tescil edilmek istenen mal sınıfı için tanımlayıcı olduğu ele alınmışsa da Genel Mahkeme, markada yer alan biri tanımlayıcı olmak üzere iki kelimenin birleşiminden doğan kısaltmada, bu tanımlayıcı unsurun eklenmesinin, tanınmışlığı ve itibarı nedeniyle bağımsız olan diğer ibarenin marka üzerindeki etkisini zayıflatmayacağına karar vermiştir. Kısacası, “GC” ibaresinde yer alan “CAR” ibaresinin kısaltımı olan “C” ibaresinin varlığı, tüketiciler nezdinde “GOOGLE” ibaresini göz ardı edebilecek bir unsur olmayacaktır. Aksine, markanın diğer unsurlarının baş harflerini temsil eden bir kısaltmanın varlığı, tüketiciler nezdinde markanın hatırlanmasını kolaylaştırarak ilgili tüketicinin kelimelere olan algısını destekleyecektir. Bu doğrultuda Genel Mahkeme de, “GC” ibaresinin, tanınmış ve önceki tarihli “GOOGLE” markasına yapılan atıfları vurguladığı kanaatine ulaşmıştır.

Diğer yandan, Temyiz Kurulu tarafından “GOOGLE” ibaresinin bir anlamı olmadığına ilişkin verilen karar Genel Mahkeme tarafından uygun görülmemiş ve “GOOGLE” ibaresinin İngilizce sözlüklere girmiş olan bir kelime olduğu vurgulanmış, bu durum da Genel Mahkeme tarafından taraf markaları arasındaki kavramsal benzerliği destekleyici bir unsur olarak değerlendirilmiştir.

  • Markalar Arasında Bağlantı Kurulabilmesi Bakımından

Başvuru sahibi, “GOOGLE” markalarının arama motoru hizmetlerinde tanınmış olduğunu, tarafların faaliyet gösterdiği sektörler nazara alındığında bağlantı kurulma ihtimalinin olmadığını ileri sürmüştür. Genel Mahkeme bu hususu değerlendirirken çarpıcı değerlendirmelerde bulunmuş ve 06.07.2012 tarih ve T-60/10 sayılı Jackson International v. OHIM-Royal Shakespeare kararına atıfta bulunarak, markalar arasındaki bağlantının varlığının uyuşmazlığın tüm faktörlerinin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, bu faktörleri aşağıdaki şekilde sıralamıştır:

  1. Markalar arasındaki benzerlik derecesi,
  2. İlgili tüketici çevresi,
  3. Markaların kapsamındaki mal ve hizmetler,
  4. Önceki markanın tanınmışlık gücü,
  5. Önceki markanın ayırt ediciliği,
  6. Karıştırılma ihtimalinin varlığı.  

Anlaşılır bir şekilde, başvuru sahibi, “GOOGLE” markalarının tanınmışlığını sorgulamamıştır ve mallar arasındaki farklılığa vurgu yapmakla yetinmiştir. Bu noktada Genel Mahkeme, taraf markalarının kapsamındaki malların farklı olduğunu kabul etmekle birlikte “GOOGLE” markasının yüksek tanınmışlığına koruma sağlayarak ilgili tüketicinin “GOOGLE” markasını göz ardı edemeyeceğini ve başvuruya konu markayı yazılımı internete bağlı olan Google LLC.’ye ait bir araba ile ilişkilendirebileceğini veya Google LLC. ile işbirliği halinde Google sistemi teknolojilerine sahip bir araç olarak değerlendirebileceğini belirtmiştir.

Ek olarak başvuru sahibi, itiraz sahibine ait 12. sınıf arabalar emtiasında tescilli “WAYMO” markası bulunduğunu, bu nedenle tüketicilerin taraf markaları arasında bağlantı kurma ihtimalinin olmadığını da belirtmiştir. Bu noktada Genel Mahkeme, itiraz sahibinin otomotiv sektöründe kendi projesi için farklı bir isim (WAYMO) kullanmış olmasını ilgili tüketiciler nezdinde bağ kurup kurmama konusunda hiçbir etkisinin olmayacağını belirtmiştir. Google LLC. tarafından sunulan delillerde de söz konusu projenin basında genellikle “Google’ın arabası”, “Google’ın WAYMO’su” veya “Google’ın sürücüsüz arabası” olarak anılması da Genel Mahkeme’nin bu kararını desteklemiştir. Sonuç olarak, Genel Mahkeme, tüketicilerin taraf markaları arasında bağlantı kurabileceği ihtimalinin var olduğuna hükmetmiştir.

  • Haksız Yararlanma İhtimali Bakımından

Temyiz Kurulu, itiraza konu marka başvurusunda güçlü bir itibara ve ayırt ediciliğe sahip bir markaya yapılan referansın haksız yararlanma teşkil edeceğini belirtmiştir[2]. Genel Mahkeme de somut olayda, önceki tarihli yüksek tanınmışlığa sahip bir markanın kullanılmış olmasından ötürü haksız yararlanma riskinin aşikâr olduğunu belirtmiştir. Ek olarak, itiraz sahibine ait otomotiv sektöründe kullanılmak üzere tescil edilmiş “WAYMO” markasının varlığını da haksız yararlanma riskini engelleyici bir unsur olarak da görmemiştir.

Değerlendirme ve Sonuç

İşbu karar, tanınmış markalara atfedilen yüksek korumanın bir göstergesidir. Tanınmış markaların tüketicilerin zihnindeki baskın varlığı ve markalar arasındaki bağlantı kurma ihtimalinin, ticari hayatın dinamiklerine yansıdığı da bu karardan açıkça anlaşılmaktadır. Zira Google LLC. otomotiv sektöründe “GOOGLE” markası ile ticari faaliyette bulunmamaktadır ve hatta itiraz konusu markada dahi “GOOGLE” ibaresi baskın unsur olarak değerlendirilmemiştir. Bunlara rağmen tüketiciler, otomotiv sektöründe “GOOGLE” ibaresini gördüğü takdirde markanın tanınmışlığı ve yüksek ayırt ediciliği nedeni ile şüphesiz “GOOGLE” markasını akıllarına getirecektir. Bu durum da tanınmış markaların gücünü faaliyet alanından öteye taşıyabileceğini, bu nedenle de tanınmış markalara tanınan koruma seviyesinin daha yüksek olması gerektiğini göstermektedir. Bir markanın tanınmışlığı ne kadar artarsa, farklı mal ve hizmetlerde tüketicilerin zihninde tanınmış marka ile bağlantı kurma ihtimali artacaktır. Tanınmış bir marka ile bağlantı kurma ihtimali artan bir markanın da tanınmış markanın itibarından ve ayırt ediciliğinden yararlanma ihtimali de o derecede de yüksek olacaktır.

Güldeniz DOĞAN ALKAN

Hatice İnci TARIYAN

Ağustos 2023

guldenizdogan@hotmail.com

incitariyann@hotmail.com

[1]https://euipo.europa.eu/eSearchCLW/#basic/*///number/568%2F21

[2]The more immediately and strongly the earlier mark is brought to mind by the later mark, the greater the likelihood that the current or future use of the later mark is taking unfair advantage of, or is detrimental to, the distinctive character or the repute of the earlier mark”, prg. 60; 07.12.2010 tarih ve T-59/08 sayılı Nute Partecipazioni and La Perla v OHIM – Worldgem Brands (NIMEI LA PERLA MODERN CLASSIC) kararı (parag. 53).

MADRİD PROTOKOLÜ’NDE ESAS TESCİL İLE ULUSLARARASI MARKANIN AYNI OLMASI ŞARTI NE ŞEKİLDE ESNETİLİYOR? 2022 YILI MADRİD SİSTEMİ KILAVUZU IŞIĞINDA BİR DEĞERLENDİRME


Madrid Protokolü’nün Türkiye’de yürürlüğe girdiği 1 Ocak 1999 tarihinden 4-5 ay kadar önce, o dönemdeki adıyla Türk Patent Enstitüsü’nde konuyla ilgili çalışmaları sürdürecek birkaç kişilik bir ekip kurulmuştu. Henüz bir yıllık hizmeti bile olmayan bir marka uzman yardımcısı olarak ben de bu ekibin üyelerinden birisiydim ve dolayısıyla Madrid Protokolü uygulamalarının Türkiye’de ne şekilde başladığına ve ilgili birimde fiilen 6 yıl çalıştığım süre boyunca ne şekilde sürdüğüne ilişkin detaylı bilgiye sahibim.

Özetleyecek olursam:

İlk günden itibaren yoğun başvuru ve bilgi talebi akışıyla başlayan ve işlem yoğunluğu her geçen gün daha da artan bir uygulamanın sistemini Türkiye’de sınırlı teknik olanaklarla, kısıtlı destekle ve sadece birkaç kişiyle kurabilmek kolay değildi. Gerçek bir sorumluluk duygusu ve devletin/kurumun yüzünü kara çıkartmama idealizmiyle bunu yapabilmeyi başardık ve Türkiye, uzun bir süre boyunca Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO) tarafından Madrid Protokolü’nün uygulayıcıları arasında örnek ofis olarak gösterildi. Bunu birlikte başardığımız çalışma arkadaşlarımla o günler hakkında konuştuğumuzda yüzümüzde halen bir gülümseme beliriyor. Kim bilir belki bir gün, o döneme ilişkin hatıralarımızı çoğu zaman gülerek ve kimi zaman da bazı konularda karşılaştığımız bariyerleri de anlatarak paylaşacağımız bir kanal oluştururuz.


1999 yılından bu yana geçen süre boyunca Madrid Protokolü metninde bazı değişiklikler oldu, Protokol’ün yönetmeliği önemli revizyonlar geçirdi ve tüm bunlara ilaveten WIPO ofislere ve kullanıcılara yönelik uygulama rehberinin kapsamını iyice genişletti.

Son güncellemesi 2022 yılında yapılan Madrid Sistemi Hakkında Kılavuz (Guide to the Madrid System) yaklaşık 250 sayfadan oluşan ve kullanıcılara ve ulusal ofis çalışanlarına Madrid Sistemi hakkında en detaylı bilgileri vermeye amaçlayan bir metindir. Kılavuzun 2021 yılı metni yaklaşık 140 sayfadan oluşuyorken, 2022 yılı metninin yaklaşık 250 sayfadan oluşması, kılavuzda ne tip değişiklikler/eklemeler yapıldığı hususunda -konuyu iyi bildiğini düşünenler dahil olmak üzere- tüm sistem kullanıcıların kılavuzu dikkatli şekilde yeniden gözden geçirmesini gerektirmektedir.

Konuyu iyi bildiğini düşünenler dahil tüm sistem kullanıcıları tabiri, elbette ki kendimin de kılavuzu yeniden gözden geçirmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Kılavuza kabaca göz atarken dikkatimi çeken önemli hususlardan birisi yeni kılavuzda, uluslararası başvurusu yapılacak markayla, o markanın menşe ofiste dayandığı esas tescil/başvurudaki marka arasındaki “aynılık” kriterine yönelik yeni WIPO yorumu oldu.

Madrid Protokolü kanalıyla, menşe ofiste tescilli veya başvuru halinde bulunan bir markaya dayanarak uluslararası marka tescili edebilmek için, uluslararası başvuruya konu markayla, menşe ofiste tescilli/başvuru halinde bulunan marka (esas tescil/başvuru) arasında belirli açılardan aynılık bulunmalıdır:

  1. Esas tescil/başvurunun sahibi ile uluslararası marka talebinin sahibi aynı olmalıdır.
  2. Esas tescil/başvuru ile uluslararası marka talebine konu marka aynı olmalıdır.     
  3. Uluslararası marka talebine konu mal/hizmetler, esas tescil/başvurunun kapsadığı malların/hizmetlerin kapsamında bulunmalıdır. Bir diğer deyişle, uluslararası marka talebinin kapsadığı mal/hizmetler, esas tescil/başvurunun kapsadığı mallardan/hizmetlerden daha dar olabilir, ama daha geniş olamaz.

Bu şartlardan ikincisi olan, esas tescil/başvuru ile uluslararası tescil talebine konu markanın aynı olması şartı, aslında şartların en basiti ve en kolaylıkla açıklanmakta olanıydı; çünkü iki markanın birbiriyle aynı olması, bunların yazım biçimi, font, renk gibi her tür görsel özellik bakımından aynı olması olarak açıklanıyordu.

Aynılık şartı, WIPO’nun 2021 yılı Madrid Sistemi Kılavuzunda ek bir açıklama yapılmaksızın, markaların aynı (identical) olması gerektiği şeklinde açıklanmıştı:


2022 yılı Madrid Sistemi Kılavuzunda ise WIPO esas tescil/başvuru ile uluslararası marka talebine konu marka arasındaki aynılık şartını esnetecek tavsiyelerde bulunmuştur.

Detaylara geçmeden önce, öncelikle “aynı olmalıdır” anlamına gelen “must be identical to” ifadesinin terk edildiği ve bunun yerine, 2022 yılı kılavuzunun 61. sayfasında “uyumlu olmalıdır/örtüşmelidir” anlamlarına gelen “must correspond to” ifadesinin tercih edildiği belirtilmelidir.


2022 yılı Madrid Sistemi Kılavuzunun 180-181. sayfalarında konu hakkında daha detaylı açıklama ve tavsiyelerle karşılaşılmaktadır. 

Kılavuzda WIPO, ilk olarak “uyumlu olma/örtüşme” anlamlarına gelen “correspondence” kelimesinin içini doldurmakta ve uyumlu olma/örtüşmenin gerçekleşip gerçekleşmediğine menşe ofislerin karar vereceğini belirtmektedir. Bu haliyle, Kılavuzda bu konu hakkında yer alan açıklama ve yorumlar, WIPO’nun değerlendirmeleridir, ancak karar verme yetkisi menşe ofislerde olacaktır.


Kılavuzun yukarıda yer verilen 929. paragrafında; uluslararası tescil talebine konu marka ile esas tescil/başvurunun uyumlu olup olmadığı/örtüşüp örtüşmediği değerlendirilirken Ofislerin daha esnek bir tavır benimseyebileceği belirtilmiştir. Kılavuza göre, menşe ofisler, esas tescil/başvuru ile uluslararası tescil talebine konu markayı karşılaştırırken markaları büyüteç altına koyup birebir karşılaştırma yapmak zorunluluğunda değillerdir. Uluslararası tescil talebine konu markanın görselinin, ulusal sicilde kayıtlı markadan daha net/temiz bir kopya olması veya markaların bütünsel izlenimi aynıyken minör farklılıklar içermesi gibi hallerde menşe ofisler daha esnek bir yaklaşım takip ederek, uyumlu olma halinin gerçekleştiğini kabul edebileceklerdir.  

Kılavuzda WIPO, ofislerin uyumluluk şartının aşağıdaki hallerde gerçekleştiğini kabul edebileceklerini belirtmiştir:


Bu durumda, 2022 yılı Madrid Sistemi Kılavuzunda yer alan yoruma göre menşe ofisler, esas tescil/başvuru ile uluslararası tescil talebine konu markanın kelime unsurları veya içerdikleri şekiller aynı iken; markaların yaygın kullanılan yazım fontları, koyu karakterlerle yazım, harfler arasındaki boşluk, büyük-küçük harfle yazım, karakterlerin yazım ölçüsü, ® işaretinin kullanımı, daha net-açık görsel kullanımı açılarından farklılık göstermesi gibi halleri minör farklılık olarak kabul edilebileceklerdir. Minör farklılıklar, WIPO’nun değerlendirmesine göre, esas tescil/başvuru ile uluslararası tescil talebine konu markanın uyumlu olması/örtüşmesi halini ortadan kaldırmayacağından, bu tip farklılıkları içeren görseller kullanılarak, ilgili esas tescil veya başvuruya dayanılarak uluslararası marka tescil talebi yapılabilecektir.

Yukarıda da belirttiğimiz üzere, WIPO kılavuzda bu hususu değerlendirme yetkisinin menşe ofislerde olduğunun altını çizmiştir, dolayısıyla hangi hallerin, ne dereceye kadar uyumlu olma/örtüşme şartını sağladığının sınırlarını ilgili menşe ofisler çizecektir. Bu noktada da, Türkiye açısından değerlendirmenin Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından yapılacağını belirtmek gerekmektedir.

Okuyucular bu konunun neden önemli olduğunu merak ediyor olabilirler. Çok basit birkaç örnekle merakı gidebiliriz:

Örneğin, Kurum sicilinde 1985 yılına ait halen geçerli bir markanız mevcut ve ona dayanarak Madrid Protokolü yoluyla yurtdışında marka tescili talep edeceksiniz. 1985 yılında marka başvurunuzu yaparken o dönemin baskı kalitesi nedeniyle yeteri derecede net olmayan bir görsel sicilde tescil edilmiş durumda veya geçmişte küçük harflerle tescil ettirdiğiniz bir markayı artık büyük harflerle kullanıyorsunuz ve markayı yurtdışında da öyle tescil ettirmek istiyorsunuz veya geçmiş tescilinizde yer alan ® işaretine yurtdışı tescilinizde yer vermek istemiyorsunuz.

Bu gibi hallerde, esas tescil/başvuru ile uluslararası tescil talebine konu markanın aynı olması şartı, tavizsiz – en sert haliyle uygulandığında, menşe ofisin size vereceği yanıt, markalar aynı değil, Türkiye’de yeni bir başvuru yapın ve ardından ona dayanarak Madrid Protokolü kapsamında uluslararası tescil talep edin yönünde olacaktır. Bu durumda, değişen şartlar ve uygulamalar nedeniyle olası yeni itirazlar, olası yeni ret nedenleri ile karşılaşılması hali ortaya çıkabilecektir ve her durumda menşe ofisteki tescili elde etmek neredeyse bir yıl sürecektir. Bu tip durumlar ise marka sahiplerinin menfaatlerine aykırı bürokratik zorlamalar niteliğine bürünebilecektir.

WIPO, tam da bu nedenlerle, esas tescil/başvuru ile uluslararası tescil talebine konu markanın birebir aynı olması zorunluluğu yerine, markaların uyumlu olması/örtüşmesi terminolojisini getirmiş ve menşe ofislerin uyumlu/olma örtüşme halini esnek biçimde değerlendirebileceği bilgisini 2022 yılı Madrid Sistemi Kılavuzunda vermiştir. Hal böyleyken, Türkiye’de yorumun ne şekilde yapılacağını da gelecek günler bizlere gösterecektir.

Önder Erol ÜNSAL

Ağustos 2023

unsalonderol@gmail.com

HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI HÜKÜMLERİNİN İPTAL EDİLMESİNİN FİKRİ MÜLKİYET CEZA DAVALARINA ETKİSİ

Özet

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin 5-14 fıkralarında düzenlenen Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (“HAGB”) kurumu Anayasa Mahkemesi’nin (“AYM”) 1 Haziran 2023 tarih, 2022/120 E. 2023/107 K. Sayılı iptal kararı ile (“AYM Kararı”) ile yürürlükten kaldırılmıştır.  AYM Kararı, 1 Ağustos 2023 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmış olup, yürürlük tarihi 1 Haziran 2024 olacaktır.

AYM Kararının özellikle fikri mülkiyet haklarına (“FMH”) karşı işlenen suçlara ilişkin yargılamaları nasıl etkileyeceği şu an için belirsizliğini korumakla birlikte, TBMM’nin bu konuda yeni bir yasal düzenleme yapmaması halinde FMH suçlarına ilişkin yargılamaların bu karardan olumsuz etkilenmesi ihtimali düşüktür.

HAGB Düzenlemesi ve Hukukumuzdaki Uygulaması

HAGB kurumu, Türk hukuk sistemine ilk defa 2005 yılında 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu ile girmiştir. 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 23. maddesiyle ise 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (“CMK”) m. 231’e eklenen 5 ila 14. fıkralar ile çocuk olmayanlar yani yetişkinler hakkında da kabul edilmiştir.

CMK 231 m. 5-14 hükümleri ışığında bir sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;

(1) Hükmolunan cezanın 2 yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması,

(2) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,

(3) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,

(4) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekmektedir.

Anayasa Mahkemesinin ilgili hükümleri iptal etmesi ile HAGB kurumu, yetişkinler yönünden uygulamadan kaldırılmıştır.  

HAGB Hükümlerinin İptaline İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı

AYM Kararı ile CMK’nın HAGB kurumunu düzenleyen 231. maddesinin 5-14 numaralı fıkralarının iptaline karar verilmiş ve bu kararın 1 Haziran 2024 tarihi itibariyle yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır.

AYM kararı detaylı olarak incelendiğinde iptal gerekçeleri aşağıdaki şeklide özetlenebilir:

  • Sanığın HAGB uygulamasından yararlanabilmesi için İstinaf hakkından feragat etmesi, bu durumun hükmün denetlenmesini talep etme ve mahkemeye ulaşma hakkını sınırlandırması,
  • Sanığa HAGB uygulanıp uygulanmamasının ne zaman sorulacağının kanunen düzenlenmemesi ve bu sebepten dolayı ölçülülük ilkesinin sağlanamaması,
  • HAGB ile birlikte verilecek müsadere kararının infaz zamanının belirtilmemesi, bu nedenle mülkiyet hakkına yapılacak sınırlamanın ölçüsüz olması,
  • HAGB kararının ceza değil, ceza tehdidi olması sebebiyle caydırıcılık unsuru içermemesi, öte yandan mağdurun zararının giderilmesi konusunda yetersiz kalması,
  • İşkence ve eziyet suçlarında HAGB uygulanamayacağına dair bir kanuni düzenleme yapılmamış olması.

Anayasa Mahkemesi sayılan gerekçeler doğrultusunda HAGB kurumunu düzenleyen CMK’nın 5 ila 14. maddelerini iptal etmiş ve yasa maddesini HAGB uygulaması öncesindeki haline döndürmüştür.

Uygulamada Marka Hakkına Tecavüz ve Eserden Doğan Haklara Tecavüz olarak vücut bulan FMH Suçlarına ilişkin yapılan ceza yargılamaları bu iptal kararından nasıl etkilenecektir?

Suçların kanuni tanımlarında Marka Hakkına Tecavüz suçunun 1-3 yıl, Eser Sahibinin Mali ve Manevi Haklarına Tecavüz Suçunun ise 1-5 yıl aralığında hapis cezası öngörmesine rağmen, uygulamada Mahkemelerce genellikle 2 yıldan daha az bir hapis cezasına hükmedildiği, hükmedilen bu ceza ile ilgili de HAGB kurumunun uygulandığı görülmektedir.

Hakkında HAGB uygulanmasını kabul eden sanık, karara karşı istinaf hakkından feragat ettiği için, HAGB kararına karşı ancak Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde itirazda bulunabilir. Bu itiraz da esasa girilmeksizin, yalnızca HAGB kurallarının hukuka uygun bir şekilde tatbik edilip edilmediğinin denetlenmesine dair olduğu için, itirazlar yaklaşık bir ay içerisinde karara bağlanarak hüküm gecikmeye yer verilmeksizin kesinleşmektedir.

Ceza Mahkemesi kararının süratle kesinleşmesinin hak sahibine sağladığı en büyük avantaj ise, “eşya müsaderesi” gibi tali hükümlerin de bu kararla birlikte kesinleşmesidir. Ceza Mahkemesinde müsadere konusu edilen eşyaların hemen hemen tamamına yakını, tecavüz mahsulü (mütecaviz) olarak tanımlanan taklit ve korsan ürünlerdir. Hukuken, el konulan eşyanın bulunduğu yerin mali teşkilatına teslim edilmesi gereken taklit ve korsan ürünler, yer sıkıntısı ve bölgelere göre değişen uygulamalar nedeniyle özel yedieminlerde de muhafaza edilmekte, bu süreçte tahakkuk eden depo ücretleri de hak sahipleri tarafından karşılanmaktadır.

Eşya Müsaderesini düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 54/4 maddesi “Üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşya, müsadere edilir” hükmünü amir olduğundan, tescilli bir markaya veya eser sahibinin mali ve manevi haklarına tecavüz yaratarak üretilmiş her türlü ürün bu hüküm doğrultusunda müsadere edilmektedir.

Nihai kararın süratle kesinleştiği HAGB uygulamasında, mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın kesinleşmesi ile birlikte “müsadere” kararı da kesinleşir ve mütecaviz eşyanın mülkiyeti devlete geçerek ürünlerin tasfiyesi süreci başlatılır. Fikri ve Sınai Haklara tecavüz edilerek imal edilen bu eşyanın imha süreci de, kararın kesinleşmesi ile daha hızlı bir şekilde başlamaktadır.

Neyse ki, mütecaviz eşyanın imha edilebilmesi sadece “müsadere” kararı verilmesine bağlı değildir. 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 163/2 maddesinin “suça konu eşyanın, … muhafazasının ciddi külfet oluşturması hâlinde bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının talebi üzerine hâkim, kovuşturma aşamasında hükümden önce mahkeme tarafından imhasına karar verilir. ….” hükmü doğrultusunda mütecaviz ürünlerin nihai karar öncesi verilecek bir ara karar ile imhası da mümkün kılınmıştır.

Günümüzde “hızlı imha prosedürünün” mahkemeler nezdinde bir uygulama birliği henüz oluşmamış ise de, AYM Kararı doğrultusunda müsadere kararlarının kesinleşme sürelerinin uzayacağı beklendiğinden; bu prosedürün uygulamasının yaygınlaştırılması ile taklit ve korsan ürünlerin yargılama boyunca tutulması nedeniyle hem devlet hem de hak sahibi için oluşan külfetli durumun ortadan kaldırılabileceği değerlendirilmektedir.

HAGB kurumunun sanıklar yönünden sağladığı en büyük avantaj ise, mahkûm olunan hükmün açıklanmasının ertelenmesi ile sanığın hükümlü statüsüne girmemesidir. Hakkında HAGB uygulanmış bir sanığın, yargılandığı ve aslında mahkûm olduğu dava adli sicil kayıtlarında görülmez. Dahası, mahkemece tayin edilen denetim süresince herhangi bir kasıtlı suç işlememiş olan sanık hakkında verilen Mahkûmiyet hükmünün denetim süresi bitiminde düşmesine karar verilir.

Sanık hakkında HAGB uygulanmadan önce kanuni şartlardan biri olan mağdurun zararının karşılanması gerekmekte ise de, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, HAGB için maddi zararın “…Kanaat verici basit bir araştırma ile belirlenecek maddi zarar olması gerekir…” şeklindeki içtihadı doğrultusunda Ceza Mahkemeleri uygulamada zarar için detaylı bir inceleme yapmamakta ve mağdurun da rızası ile (ki bazı mahkemelerce mağdur tarafın rızasının alınmadığı da gözlemlenmektedir) sanık hakkında HAGB kurumunu uygulamaktadırlar.

Hal böyle olunca, fikri ve sınai hakkı ihlal edilen mağdurun zararı tam olarak giderilmeksizin sanık hakkında HAGB uygulanması, sanığın cezasız kalması eleştirilerini getirmekle birlikte Anayasa Mahkemesi tarafından iptal gerekçesi olarak belirtilen sebeplerden biri olarak sayılmıştır.

Bu aşamada TBMM tarafından AYM Kararı gözetilerek yeni bir düzenleme yapılmadığı takdirde, 1 Haziran 2024 tarihi itibariyle “Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması” kurumu CMK’dan ve FMH Suçlarına ilişkin yargılama usulünden tamamen çıkarılmış olacaktır.

Değerlendirme ve Sonuç

Nihayetinde böyle bir durumda, FMH sahipleri açısından müsadere hükümlerinin daha geç tatbik edilmesi gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır ki, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, hızlı imha prosedürünün uygulanması ile bu süreç eskisinden de daha kısa hale getirilebilir ve FMH sahibi açısından olumsuz bir durum söz konusu olmayabilir.

Diğer yandan, sanıklar hakkında hükmedilen hapis ve adli para cezalarının infaz edilmesi ve mahkûmiyet hükümlerinin sanıkların adli sicil kayıtlarında görülmesi gibi hukuki sonuçların FMH suçlarında caydırıcılığı arttıracağı ve hukuki korumanın daha etkin bir şekilde uygulanmasını sağlayacağı kanaatindeyiz.

Umut Ç. TAHİROĞULLARI

Ağustos 2023

umut.tahir@gmail.com

“Emoji”ler Marka Olarak Tescil Edilebilir Mi? EUIPO İkinci Temyiz Kurulu Hayır Dedi

Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) İkinci Temyiz Kurulu, 1 Haziran 2023 tarih ve R 2305/2022-2 sayılı kararında, emoji’den oluşan marka başvurusunun tescil edilebilirliğini değerlendirmiştir. Söz konusu karara bu linkten ulaşabilirsiniz.

Uyuşmazlığı özetlersek, marka başvuru sahibi Aralık 2021 tarihinde aşağıdaki şekil markasının 36.sınıfta finans, emlakçılık ve taşınmazlarla ile ilgili birtakım hizmetler ve 37. sınıfta binaların bakımı, temizliği, yönetimi, inşaatı ve bunlara yönelik danışmanlık hizmetleri gibi bazı hizmetler için tescilini istemiştir:

Dosyayı inceleyen uzman, 18 Kasım 2022 tarihli kararıyla marka başvurusunu AB Marka Tüzüğü’nün m. 7(1)(b) ve bağlantılı m. 7(2) kapsamında başvurulan tüm hizmetler yönünden şu gerekçelerle reddetmiştir:

  • Marka başvurusunun ayırt edici niteliği kapsamındaki mal ve hizmetler çerçevesinde değerlendirilir. Somut olayda ilgili tüketici kesimi, ilgili konuda uzman olanlar da dahil, işareti bir emoji ifadesi olarak algılayacak ve tanıyacaklardır. Kararda “emoticon” olarak belirtilen bu ifade, duygusal bir durumu ifade etmek için kullanılan ve resimler aracılığıyla yaratılan anlamlı işaret veya simge (resim yazı – pictogram) olarak tanımlanmıştır. 
  • Başvuru konusu işaretin yaygın ve gerçekçi bir el işareti çizimi olduğu ve bunun Amerikan işaret dilinden gelen ve uluslararası tanınmışlığı olan, “Seni Seviyorum” anlamına gelen bir el işareti olduğu açıklanmıştır. 
  • İlgili tüketici kitlesinin de bu nedenle başvuruya konu işareti ayırt ediciliği haiz olmayan bir emoji olarak algılayacağı belirtilmiştir. Bu işaretin tüketici nezdinde bir izlenim bırakamayacak kadar basit bir emoji olduğu da not edilmiştir. Bu değerlendirmenin de esasen yerleşik içtihada uygun olduğu, zira yerleşik içtihada göre “emoticon” veya “smiley” gibi resim yazı simgelerinin genellikle neşe, heyecan, mutluluk gibi olumlu duyguları ifade etmek için reklamcılıkta ve özel konuşmalarda sıklıkla kullanıldığı belirtilmiştir. Bu yaygın ve geniş çeşitlilikte kullanımdan ötürü de ilgili tüketicinin bu işaretleri herhangi bir tür mal veya hizmet ile bağlantılı olarak yalnızca dekoratif unsur veya genel reklam mesajı olarak anlayacağı sonucuna varılmıştır. Bu nedenle de “smiley” veya “emoticon” gibi basit şekillerin belirli bir işletmenin herhangi bir tür ürün veya hizmetinin kaynağını belirtmekten ve diğerlerinden ayırmaktan aciz olduğu kanaatine varılmıştır. 
  • Somut olayda ayrıca marka başvurusu kapsamındaki hizmetlerin 36. sınıftaki finansal hizmetler ile 37. sınıftaki inşaat ve bina temizliği gibi hizmetler olduğu, bunlarla bağlantılı olarak da başvurulan işaretin tüketiciler nezdinde diğer işletmelerden ayırt edici bir özelliği bulunmadığı belirtilmiştir. Dolayısıyla basit bir emojinin markanın ticari kaynak gösterme işlevini karşılayamayacağı söylenmektedir. 
  • Başvuru sahibi, söz konusu işaretin ne bir “smiley” ne de bir “emoticon” olduğunu, ancak geniş anlamda bir resim yazı (pictogram) olabileceğini savunmuştur. Emoji olarak sınıflandırılmasının bile şüpheli olduğu belirtilmiştir. Hatta başvuru sahibi, Vikipedi yazılarına atıfta bulunarak “smiley” veya “emoticon” yani ifadelerin, yüz ifadelerinin görünümleri olduğunu ama somut olayda böyle bir şeklin söz konusu olmadığını iddia etmiştir. Ayrıca, bu işaretin sol el işareti olduğu ve Amerikan İşaret Dili’ndeki gibi sağ elle “Seni Seviyorum” anlamına gelen işaret olmadığını da belirtmiştir. Ek olarak, diğer işaret dillerinde bunun yer almadığı ve Avrupa Birliği’nde kullanılanlardan farklı olduğu, bu nedenle de ilgili tüketici tarafından hemen anlaşılamayacağını savunmuştur. 
  • Uzman, bu işaretin basit bir el görüntüsü değil, bir jest / el hareketi olduğu fikrindedir. Bunun aslında spesifik olarak bir emoji olduğunu, bu genel tanımın da yalnızca yüzleri değil el hareketlerini de kapsadığını belirtmiştir. 
  • Ayrıca, uzman, tüketicilerin işaretleri bir bütün halinde incelediğini ve çeşitli detaylarına dikkat etmediğini, bir markanın kapsamındaki ilgili ürün ve hizmetleri satın alan tüketicilerin diğer işletmelerin ürün ve hizmetlerinden herhangi bir analitik veya karşılaştırmalı incelemeye girmeden ve özel bir dikkat göstermek durumunda kalmadan ayırt etmesini sağlaması gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca iddia edilenin aksine Amerikan işaret dilinde her ne kadar kural olarak sağ elle gösterilse de söz konusu “Seni Seviyorum” işaretinin sol elle gösterildiği versiyonlarının da olduğu not edilmiştir. Bunun yanı sıra, söz konusu işaret yalnızca Amerikan işaret dilinde bulunmamakta, sadece ortaya çıkış noktası olarak bu husus açıklanmış bulunmaktadır. O nedenle de Ofis, “Seni Seviyorum” emojisini anlayabilmek için mutlaka özel bir işaret dili bilgisine sahip olmak gerekmediğine dikkat çekmiştir. Bu anlamda başvuru sahibinin beyanları kabul edilmemiştir. 
  • Bir markanın asli işlevini, yani belirli bir ticari kaynağı işaret etme işlevini yerine getiremeyen işaretlere münhasır haklar tesis edilmemesinin kamu yararına olduğu belirtilmiştir. AB Marka Tüzüğü m. 7(1)(b)’de yer alan mutlak ret nedeni, tüketicilerin herhangi bir karıştırma ihtimali olmadan farklı kaynaklara sahip mal ve hizmetleri birbirlerinden ayırt etmesini ve kalitesinden sorumlu tutabilmesini temin etmektedir; bu da markanın kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden ayırt edici olmasıyla mümkündür. Burada başvuru sahibi tarafından iddia edilenin aksine, marka koruması için aranan söz konusu ayırt edicilik mevcut değildir. 

Bu karar başvuru sahibi tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz Kurulu incelemesinde, yerleşik içtihatlara göre, bir işaretin AB Marka Tüzüğü m. 7(1)(b) amaçları doğrultusunda ayırt edici karaktere sahip olması için, tescil başvurusunda bulunulan mal veya hizmetlerin belirli bir kaynaktan geldiğini belirlemeye hizmet etmesi gerektiği, böylece markalı ürün veya hizmeti satın alan tüketicinin deneyimi olumluysa daha sonra tekrar bu malı veya hizmeti satın almak veya edinmek istemesi, olumsuz ise de yeniden edinmekten kaçınmak için fırsatı olması gerektiği belirtilmiştir. Bu, diğerlerinin yanı sıra, ilgili mal veya hizmetlerin pazarlanmasıyla bağlantılı olarak yaygın olarak kullanılan işaretler için de geçerli görülmektedir. 

Temyiz Kurulu’na göre, AB Marka Tüzüğü m. 7(1)(c)’de atıfta bulunulan tanımlayıcı işaretlerin benzer şekilde m. 7(1)(b) anlamında ayırt edici nitelikten yoksun olduğu içtihatlardan anlaşılmakla birlikte bir işaret, tanımlayıcı olması dışındaki nedenlerle de m. 7(1)(b) anlamında ayırt edici nitelikten yoksun olabilmektedir. Her halükârda, m.7(1)(b) kapsamında re’sen reddedilmemesi için markada minimum düzeyde ayırt ediciliğin bulunmasının yeterli olacağı belirtilmiştir. Temyiz Kurulu, bir markanın ayırt edici özelliğinin öncelikle tescil başvurusu yapılan mal ve hizmetlere, ikinci olarak da bu mal ve hizmetlerin ilgili tüketiciler nezdindeki algısına göre değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. 

Marka başvurusu kapsamındaki 36. ve 37.sınıftaki hizmetlerin hem genel tüketiciye hem de profesyonel tüketiciye hitap ettiği ve bu nedenle de dikkat seviyesinin ortalamanın üstünde olduğu belirlenmiştir.

Temyiz Kurulu, işaretin anlamını uzmanın yaptığı gibi değerlendirmiş ve açıkça “Seni Seviyorum” anlamına gelen bir emoji olduğunu tespit etmiştir. Uzmanın ortaya koyduğu, sol elle de bu işaretin yapılabileceğini gösterir delillere değinilmiş ve tüketicilerin söz konusu işareti belirtilen anlama gelen bir emoji olarak algılayacağını, detayları hatırlamayacağını, başvuru sahibi tarafından belirtilen farklılıkların işareti ayırt edici hale getirmediğini belirtmiştir. Genel olarak, bir emojinin ana işlevinin, duygusal referanslar sağlamak olduğu, bu nedenle nüanslı bir anlam veren ve duyguları ifade etmeyi kolaylaştıran paralel bir dil işlevi gördüğü değerlendirilmiştir. Emojilerin genellikle olumlu iletişim ile bağlantılı olduğu ve kural olarak, bir kaynak göstergesi olarak algılanmadığı vurgulanmıştır. Bu değerlendirme, işaretin münhasıran soyut bir tanıtım ifadesi taşımasının ve hizmetin kökeni değil öncelikle bir reklam sloganı olarak yorumlanmasının ayırt edici özelliğin bulunmadığının tespiti için yeterli olduğunu ortaya koyan içtihatla da uyumlu bulunmuştur.

Bu nedenlerle, reddedilen hizmetlerle bağlantılı olarak tüketicilerin, başvurulan işareti yalnızca dikkat çekici bir süsleme, ya da övücü bir ifade veya bir satın alma teşviki olarak yani genel nitelikte olumlu bir ifade olarak düşüneceği kanaati oluşmuştur. Olumlu bir jestin basit bir temsili olarak işaretin, ilgili tüketicinin ticari olarak bu şekilde tanımlanan mallarla bir ilişki kurmasını sağlayacak hiçbir şey içermediği sonucuna varılmıştır. 

Özet olarak, bu nedenle, başvurulan işaretin, markanın ana işlevi olan ilgili hizmetin kaynağının bir göstergesi olarak ilgili tüketiciye hizmet etme kabiliyetine sahip olmadığı ve AB Marka Tüzüğü m. 7(1)(b) uyarınca gerekli olan asgari ayırt edici nitelikten yoksun olduğundan temyiz talebinin reddine karar verilmiştir.

Biz de genel olarak emojilerin mal ve hizmetlerin kaynağına işaret edemeyeceğine ve ayırt edicilik şartını taşımadığından marka olarak tescil edilemeyeceğine ilişkin görüşe katılmaktayız. Zira, eğer emoji ilgili mal ve hizmetlere yönelik özel olarak yaratılıp özellikle de kullanım sonucu ayırt edicilik kazanmamışsa, herkesin günlük hayatta yazışmalarda kullandığı ve günlük duygu ve düşüncelerini ifade etme yolu olarak kullandığı emojilerin belli mal ve hizmetlere işaret edebileceğini söylemek çok mümkün görünmemektedir. 

Alara NAÇAR SEÇKİN

Ağustos 2023

nacar.alara@gmail.com

MARKA VEKİLLİĞİ SINAVI SORULARININ KONU DAĞILIMINA İLİŞKİN BİR TASNİF DENEMESİ – 2017, 2019,2021 YILLARI SINAV SORULARI ÖZELİNDE –


2023 yılının son çeyreğinde yapılması beklenen Marka ve Patent Vekilliği Sınavı için hazırlıklar ve eğitimler, bu yılın ilkbahar aylarından itibaren başlamıştır. Bu yıl yapılacak sınava katılımın geçen yıllardan çok daha yüksek olması sürpriz olmayacaktır.

Gelecek günlerde katılacağım bir etkinlik için hazırlık yaparken Marka ve Patent Vekilliği Sınavlarında çıkmış çoktan seçmeli soruların, ana konu başlıklarına dağılımını hazırlamak fikri kafamda belirdi. Sınavlara hazırlık için çok sayıda eğitim, kitap, kurs mevcut olsa da, şu ana kadar soruların -kabaca da olsa- tasnifine dair bir çalışmayla karşılaşmamış olmam fikir hakkındaki hevesimi artırdı.

Patent konusu uzmanlık alanımda bulunmadığı için, benzer bir çalışmayı patent konusunda yapmayı başka kişilere bırakarak, marka konusunda kaba tasnifimi okuyucularla paylaşmak istiyorum.


Tasnifin kapsamı, Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) yürürlüğe girişinden sonra yapılan 2017, 2019, 2021 yılları Marka Vekilliği Genel Yeterlik Sınavlarıyla sınırlıdır. Dolayısıyla, SMK öncesi dönem sınavlarında sorulmuş sorular tasnifte yer almayacaktır. Tasnife ilişkin bir diğer sınırlama, bu yıl sınavın tekrar çoktan seçmeli sorulardan oluşacak tek aşamaya indirilmesi nedeniyle, geçmiş üç sınavın ilk aşamasını oluşturan çoktan seçmeli soruların esas alınmış olmasıdır. Son sınırlama ise, tasnifin yalnızca marka sorularına yönelik olması, Marka Vekilliği sınavına girecek adayların çözmekle yükümlü olduğu tasarım, coğrafi işaret ve genel hukuk bilgisi sorularına yönelik başlık bazlı bir tasnif yapılmamış olmasıdır.


12 Mayıs 2023 tarihinde değiştirilen “PATENT VEKİLLİĞİ VE MARKA VEKİLLİĞİ SINAV, SİCİL VE DİSİPLİN YÖNETMELİĞİ”nin “Sınav şekli, konuları ve değerlendirilmesi” başlıklı dokuzuncu maddesine göre:

“MADDE 9 – (1) (Değişik:RG-12/5/2023-32188) Sınav çoktan seçmeli test olarak yapılır.

(2) Sınav, aşağıda belirtilen konuları ve ağırlık puanlarını içerir:

a) Sınai mülkiyet ile ilgili ulusal ve uluslararası mevzuat ve uygulamaların sınav içindeki ağırlığı %80’dir.

b) Medeni Hukukun başlangıç hükümleri ve kişiler hukuku hükümlerinden, Borçlar Hukukunun vekâlet sözleşmesi hükümlerinden, Ticari İşletme Hukukunun tacir, ticaret sicili, ticaret unvanı ve işletme adı, haksız rekabet hükümlerinden oluşan soruların sınav içindeki ağırlığı %20’dir.

(3) Sınav, yüz tam puan üzerinden değerlendirilir ve en az yetmiş puan alan aday sınavda başarılı kabul edilir.”

Sadece Marka Vekilliği sınavına girecek adaylar esas alınacak olursa, bu adaylar geçtiğimiz üç sınavda, yani 2017, 2019,2021 yılı sınavlarında, toplam 60 soru çözmekle yükümlü olmuşlardır. Bu soruların %80’ini (yani 48 soruyu), yukarıda (a) bendinde belirtilen “Sınai mülkiyet ile ilgili ulusal ve uluslararası mevzuat ve uygulamalarla ilgili sorular”; %20’sini (yani 12 soruyu) ise kısaca Genel Hukuk soruları olarak kategorize edeceğimiz, yukarıda (b) bendinde belirtilen “Medeni Hukukun başlangıç hükümleri ve kişiler hukuku hükümlerinden, Borçlar Hukukunun vekâlet sözleşmesi hükümlerinden, Ticari İşletme Hukukunun tacir, ticaret sicili, ticaret unvanı ve işletme adı, haksız rekabet hükümlerinden oluşan sorular” teşkil etmiştir.

Yönetmelik’te soru sayısına ilişkin bir düzenleme/sınırlama yer almadığından, gelecek sınavlarda soru sayısının değişmesi olasılığı her zaman mevcuttur.


İlk olarak hem Patent Vekilliği sınavı hem de Marka Vekilliği sınavı adaylarının ortak olarak çözmekle yükümlü olduğu Tasarım, Genel Hukuk ve Vekillik Yönetmeliği-Genel Sınai Mülkiyet sorularına bakacak olursak; 2017, 2019 ve 2021 yılı sınavlarının tümünde Tasarım konusundan 6 soru, Genel Hukuk konularından ise 12 soru çıkmıştır. Buna ilaveten, Vekillik Disiplin-Sicil konuları ile olarak 2017, 2019 yıllarında 1, 2021 yılında 2 soru sorulmuştur. Genel Sınai Mülkiyet olarak adlandırabileceğimiz konuda 2017, 2019 yıllarında 1 soru sorulmuşken, 2021 yılı sınavında bu konudan soruya yer verilmemiştir.

Marka Vekilliği sınavına girecek adayların karşılaşacağı Coğrafi İşaret konulu soruların sayısı da 2017, 2019, 2021 sınavlarında değişmemiş ve Coğrafi İşaret konusunda her üç sınavda da 5 soru sorulmuştur.

Bu noktada Marka sorularına gelmeden, şu ana dek bahsettiğimiz konulardaki toplam soru sayısının 2017, 2019, 2021 sınavlarında 25 olduğunu, toplam soru sayısından bu sayı çıkartıldığında, marka konusunda her üç sınavda da 35 soru sorulduğunu belirtmek yerinde olacaktır.


Yazının devamında 2017, 2019, 2021 sınavlarında marka konusunda sorulmuş 35 sorunun ana başlıklara tasnifi yapılacaktır.

Soruları detaylıca inceledikten sonra, tasnifi aşağıdaki ana başlıklara göre yapmanın yerinde olacağı kanaatine vardım:

Ana Başlık A- Marka tanımı, Garanti Markaları, Ortak Markalar

Ana Başlık B- Muvafakatname

Ana Başlık C- Başvuru şartları, Şekli İnceleme, Sınıflandırma, Başvuru tarihinin belirlenmesi, Rüçhan, Başvuruya ilişkin eksiklikler gibi esasa dair incelemeye dek geçen süreç

Ana Başlık D- Başvuru / Tescil sonrası işlemler, Devir, Yenileme, Düzeltme, Değişiklikler, Bölünme ve bunlar gibi diğer işlemler

Ana Başlık E- Mutlak Ret Nedenleri, Kullanım sonucu kazanılmış ayırt edicilik

Ana Başlık F- Nispi Ret Nedenleri, Kullanımın ispatı, Markanın kullanımı

Ana Başlık G- Yayıma itiraz, Karara itiraz, Üçüncü kişi görüşleri, YİDK işlemleri, İtirazın geri çekilmesi, Uzlaşma gibi konulardaki prosedürler, şartlar, süreler

Ana Başlık H- Markanın Hükümsüzlüğü, Markanın İptali, Marka Hakkına Tecavüz, Marka hakkının sona ermesi halleri, bunlara ilişkin prosedürler, şartlar

Ana Başlık I- Madrid Protokolü kapsamında uluslararası marka tescili, bu konudaki Kurum ve WIPO işlemleri, şartlar, prosedürler

Ana başlıklar bu şekilde belirlenmekle birlikte, her 3 sınavdaki bazı sorularda birden fazla konunun birlikte değerlendirilmesi suretiyle doğru yanıtın tespit edilebildiği görülmüştür. Bu durum, bazı sorularda karşılaştığımız karmaşık-uzun dil ve anlatım da göz önüne alındığında net bir tasnifi imkansız hale getirmektedir. Bu nedenle, aynı anda birden fazla ana başlık kapsamına giren hususların değerlendirileceği sorular, ana tema belirlenerek tek bir ana başlık kapsamına sokulmuştur.

Belirtilen değerlendirmeler çerçevesinde 2017, 2019, 2021 yılları Marka Vekilliği sınavı Marka Soruları için yapılan kaba tasnif aşağıda yer almaktadır:


Tasnif yorumlanacak olursa; belirlenen ana başlıklar esas alındığında, son üç sınavda ilgili ana başlıklar kapsamına giren soru sayıları genel olarak denge göstermekte ve büyük bir sapma görülmemektedir.

Önemle belirtmek gerekir ki, Kurum 2023 yılı sorularını hazırlarken farklı bir dağılımı esas alarak, soru sayılarını belirli konularda artırabilir ya da azaltabilir. Dolayısıyla, yaptığımız tasnif sadece geçmiş üç sınava ilişkin bir gözlem olarak değerlendirilmeli ve gelecek sınav(lar) için kesin bir gösterge olarak yorumlanmamalıdır.

Önder Erol ÜNSAL

Temmuz 2023

unsalonderol@gmail.com

Avrupa Komisyonu Üçüncü Ülkelerde Fikri Mülkiyet Haklarının Korunması ve İcrasına İlişkin 2023 Yılı Raporunu Yayımladı


A. Raporun Kapsamı ve Avrupa Komisyonu’nun Önemli Tespitleri

Avrupa Komisyonu, 17 Mayıs 2023 tarihinde “Üçüncü Ülkelerde Fikri Mülkiyet Haklarının Korunması ve İcrası” başlıklı raporunu (“Rapor“) yayımlanmıştır[1]. İlki 2006 yılında yayımlanan ve Avrupa Komisyonu’nun Avrupa Birliği (“AB“) üyesi olmayan ülkelerde fikri mülkiyet haklarının korunması ve icrasını güçlendirme çalışmalarının bir parçası olan rapor iki yılda bir yayımlanmaktadır.

Raporun temel amacı, hem çevrimiçi, hem de fiziki ortamda fikri mülkiyet haklarının korunmasına ve icrasına ilişkin eksikliklerin AB’ye ekonomik anlamda negatif etki ettiği değerlendirilen üçüncü ülkelerin öncelikli bir listesini oluşturarak Avrupa Komisyonu’nun bu eksikliklerin giderilmesine yönelik çaba ve kaynaklarının odak noktalarını belirlemektir. Rapor ayrıca, hem üçüncü ülkelerdeki paydaşları, hem de hak sahiplerini, özellikle de bu ülkelerde ticari faaliyet yürüten küçük ve orta ölçekli işletmeleri fikri mülkiyet haklarına ilişkin potansiyel riskler hakkında bilgilendirmek ve yeterli koruma elde edebilmeleri için stratejiler geliştirmelerine olanak sağlamayı amaçlamaktadır.

Fikri mülkiyet haklarının etkin bir şekilde korunması, ekonomik büyüme ve rekabetçilik için kritik bir öneme sahiptir. Nitekim Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (“EUIPO“) ve Avrupa Patent Ofisi (“EPO“) tarafından Ekim 2022’de yayımlanan rapora göre imalat, teknoloji ve ticari hizmetler gibi fikri hak yoğun endüstriler[2], AB’de 6.4 Trilyon Euro değerindeki gayrisafi yurtiçi hasılanın (“GDP“) %47’sini ve tüm işlerin %39.4’ünü (toplam 81 milyon) yaratmaktadır. Benzer şekilde, 2019 yılında AB ithalatının %80.5’i ve AB ihracatının %80.1’i fikri hak yoğun endüstriler tarafından gerçekleştirilmiştir.


Raporda, zorunlu teknoloji transferi, usul eksiklikleri, etkili icra politikalarının yoksunluğu, sicil kayıtlarındaki gecikmeler, belirli hakların tescil edilemiyor oluşu, mevcut yaptırımların caydırıcılıktan uzak olması, uzmanlık eksikliği, yolsuzluk, farkındalık ve şeffaflık eksiklikleri gibi hususların AB şirketleri için üçüncü ülkelerde fikri mülkiyet haklarının korunması ve icrasında karşılaşılan en büyük sorunlar olduğu belirtilmiştir.

Raporda dikkat çekilen en önemli konulardan birisi taklit ve korsan ürün ticaretidir. Fikri mülkiyet haklarını ihlal eden taklit ve korsan ürünler, 2019 yılında dünya ticaretinin %2.5’ini ve yaklaşık 19 milyar Euro ile AB ihracatının %5.8’ini oluşturmuştur. Organize suç örgütlerinin de ilgili alanına giren taklit ve korsan ürün ticareti, son yıllarda özellikle çevrimiçi ortama kaymıştır. Taklit ve korsan özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeleri ciro kaybı, itibar zedelenmesi, rekabet gücünün kaybı ve hatta iflasa neden olacak kadar ciddi şekilde etkilemektedir. Bu işletmelerin %40’ı ürünlerinin taklitlerine yönelik piyasa izlemesi de yapmamakta veya yapamamaktadır.


B. Raporun Türkiye’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeleri

Raporda ülkeler önceliklerine göre üçe ayrılmıştır. Çin, birinci öncelikli ülkeyken, Türkiye ve Hindistan ikinci öncelikli ülkelerdir. Arjantin, Brezilya, Ekvator, Endonezya, Malezya, Nijerya, Suudi Arabistan ve Tayland üçüncü öncelikli ülkeleri oluşturmaktadır. Avrupa Komisyonu tarafından, Türkiye ve Hindistan’da fikri mülkiyet haklarının korunması ve icrasına ilişkin AB menşeli hak sahiplerine ciddi zarar veren sistematik sorunlar bulunduğu ve fakat 2021 tarihli bir önceki rapora kıyasla bu sorunların aşılmasına yönelik sınırlı bir ilerleme kaydedildiği ifade edilmektedir.

Türkiye’ye ilişkin 10 Ocak 2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (“SMK“) tanınmış markaların korunması ve kötü niyetli tescillerin hükümsüz kılınması gibi konularda olumlu yenilikler getirdiği, ayrıca coğrafi işaretlerin korunma kapsamının genişletildiği ifade edilmiş; hak sahiplerinin özellikle tanınmış markalarının korunmasının daha hızlı ve etkili hale geldiğini ifade ettikleri belirtilmiştir. Türk Patent ve Marka Kurumu’nun (“TÜRKPATENT“) çağrı merkezi de dahil çevrimiçi başvuru ve işlem servisini geliştirdiği, bununla birlikte fikri mülkiyet haklarının iyileştirilmesi yönünde Türkiye’nin geçmişte etkili adımlar atmasına karşın raporlama döneminde[3] önemli bir ilerleme kaydedilmediği not edilmiştir.

Raporlama döneminde hem gümrük idarelerine hak sahipleri tarafından iletilen başvuru sayısında, hem de gümrük idarelerinin el koyma sayılarında artış görülmüş, ayrıca bu dönemde gerek gümrük memurlarına, gerekse fikri ve sınai haklar hukuk ve ceza mahkemeleri hakimlerine (taklit ve korsan ürünlerin) yakalanma sayılarının arttırılmasına yönelik eğitimler verilmiştir. Bununla birlikte – mevzuatta ciddi yaptırımların varlığına karşın – fikri ve sınai haklar ceza mahkemelerince caydırıcı düzeyde para cezalarına nadiren hükmedilmektedir.

Telif hukuku alanında 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda (“FSEK“) meslek birlikleri ve bandrole ilişkin hükümlerde değişiklikler yapıldığı, bu değişikliklerin meslek birliklerinin kuruluş, üyelik ve çalışma esaslarına ilişkin yenilikler getirdiği belirtilmiştir.

Raporda, Türkiye’de fikri mülkiyet haklarının korunması ve icrasına ilişkin olarak;

  • SMK ile belirlenen uluslararası tükenme rejiminin, Türkiye’nin AB ile gümrük birliği içinde olması nedeniyle, AB’den farklı bir tükenme rejimine sahip olmasının, hak sahiplerinin piyasaya sürülen malların kullanımını kontrol etmesini zorlaştırdığı,
  • Hak sahiplerinin marka tescil süreçlerinin öngörülemez ve belirsiz olduğu, ayrıca markalara ilişkin itiraz, iptal ve hükümsüzlük süreçlerinin orantısız bir şekilde pahalı ve uzun olduğunu bildirdikleri,
  • Kötü niyetli başvurulara ilişkin kesin bir tanım olmamasının, bu başvuruların itiraz ve hükümsüzlüğüne yönelik alınan aksiyonları etkisiz kıldığı,
  • Telif hakları ile bağlantılı haklara ilişkin olarak, Türkiye’nin WIPO Telif Hakkı Anlaşması ve WIPO İcralar ve Fonogram Sözleşmesi’nin gerektirdiği şekilde, hem eser sahipleri, icracı sanatçılar ve fonogram yapımcıları için teknik koruma önlemlerinin etrafından dolaşılmasına karşı, hem de hak yönetimi için yeterli koruma sağlamadığı,
  • Telif haklarına ilişkin uluslararası anlaşmaların uygulanabilmesi için gereken reform ve modernizasyonların on yılı aşkın süredir beklediği,
  • Eser sahiplerinin, dağıtım hakkına ilişkin hükümde yapılacak olası bir değişikliğin, edebi eserlerin nüshalarının eser sahibinin izni gerekmeksizin ithal edilebilmesiyle sonuçlanmasından ciddi bir endişe duydukları,
  • Beşeri tıbbi ürünler ile zirai kimyasal ürünler için ruhsat almak üzere yaratılan açıklanmamış testler ve diğer verilere ilişkin etkili bir koruma sisteminin olmadığı, mevcut veri koruma rejiminin kapsamının sınırlı olduğu,
  • Türk hukukunda veri koruma süresinin patent koruma süresi ile ilişkilendirildiği, bu nedenle bir ürünün patent hakkı kapsamı dışında değerlendirilmesi durumunda otomatik olarak veri korunmasının da kaybedildiği,
  • Korsan yayıncılığın yerli ve yabancı hak sahiplerini etkileyen önemli bir sorun olmaya devam ettiği, çevrimiçi telif hakkı ihlallerine karşı yaptırımların etkisiz olduğu, ayrıca İngilizce kitapların korsan tercümeleri gibi fiziksel kitap korsanlığının da ciddi bir ekonomik kayba neden olduğu,
  • Türkiye’nin, Çin’den AB’ye taklit/sahte ürünlerin geçişi için bir aktarma merkezi olarak kullanıldığı, özellikle pandemi döneminde hem iç hem de ihracat pazarları için taklit/sahte ürünlerin üretim ve satışında büyüme yaşandığı, İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı (“OECD“) ve EUIPO tarafından Haziran 2021 tarihinde yayımlanan Küresel Taklit Ticaret Raporuna göre Türkiye’nin 2017 ila 2019 yılları arasında taklit, sahte ve korsan ürünlerin gümrüklerde ele geçirilmesi sayısına göre üçüncü sırada yer aldığı, benzer şekilde OECD ve EUIPO tarafından Mart 2022’de yayımlanan Tehlikeli Taklit Ürünler Raporunda Türkiye’nin tehlikeli taklit/sahte ürünlerin ana kaynak ekonomilerinden birisi olarak tespit edildiği,  
  • Türkiye’nin etiket ve ambalaj malzemeleri için de önemli bir aktarma merkezi olduğu, ürünlerden ayrı olarak AB’ye ihraç edilen bu etiket ve ambalaj malzemelerinin AB içindeki fikri mülkiyet hak ihlallerinin tamamlanması amacıyla kullanıldığı, SMK’nın 30. maddesinde[4] ithalat ve ihracata atıfta bulunulmakla birlikte gümrük idarelerinin transit geçiş yapan ürünlere el koyma yetkisinin açıkça düzenlenmemesinin hak sahipleri yönünden belirsizliğe yol açtığı, Yargıtay Ceza Kurulu’nun taklit ürünlerin transit ticaretinin suç teşkil ettiğine ilişkin kararının[5] olumlu bir gelişme olduğu,
  • Türkiye’nin AB’ye yönelik taklit giyim, parfüm, kozmetik ürünleri, gıda maddeleri ve diğer içecek ürünlerine ilişkin ana kaynak ülkesi olduğu, Türk makamlarının halk sağlığı ve tüketici güvenliği kapsamında ve organize suçla mücadele çerçevesinde belirli durumlarda taklit ve korsan ürünlere re’sen el koyma yetkisine sahip olduğu, bununla birlikte bu yetkinin nadiren re’sen kullanıldığı,
  • Hak sahiplerinin iddialarını destekleyecek makul düzeyde kanıt sunsalar dahi savcılık makamları ile fikri ve sınai haklar ceza mahkemeleri tarafından nadiren arama ve el koyma kararları verildiği, bazı durumlarda hak sahiplerinden makul olmayan ek kanıtlar talep edildiği,
  • İhtiyati tedbir kararı almanın güç olduğu ve adli makamlarca uygulanan yaptırımların caydırıcılık seviyelerinin düşük olduğu,
  • Gümrük makamlarınca, marka sahiplerine alıkonulan ürünlerin sahte olduğunu ispatlamaları için üç günlük bir süre tanındığı, AB hukuku kapsamında bu sürenin on gün olduğu,
  • Yeni bitki çeşitlerinin ihlallerine yönelik – artan çabalara rağmen – etkin önlem alınması noktasında gümrük makamlarının yeterli kaynak ve eğitime sahip olmadığı,
  • Polis güçlerinin ve adli makamların fikri mülkiyet haklarının ihlaline yönelik etkin önlem almak için yeterli kaynağa sahip olmadığı, özelleşmiş fikri ve sınai haklar hukuk ve ceza mahkemelerinin sayısının azalmasının mahkeme kararlarının kalitesi ve tutarlılığı üzerinde olumsuz bir etki yarattığı,

tespit edilmiş ve bu hususların öncelikli iyileştirilmesi gereken alanlar olduğu vurgulanmıştır.

Tespitlere yönelik iyileştirme çalışmaları kapsamında AB ve Türkiye arasında yıllık fikri mülkiyet hakları çalışma grubu toplantıları düzenlenmekte, fikri mülkiyet mevzuatı ve uygulanması hakkında fikir alışverişinde bulunularak öneriler belirlenmekte, fikri mülkiyet hakları ayrıca AB nezdinde Gümrük Birliği Ortak Komitesi’nde ve İç Pazar Alt Komitesi’nde de ele alınmaktadır.

C. Sonuç ve Değerlendirmeler

Raporda yer alan tespitlerin taklit ve korsanla mücadeleye yönelik uygulamadaki eksikler ile gümrüklerde fikri mülkiyet haklarının korunmasına yoğunlaştığı görülmektedir. Bu durumun Türkiye’nin taklit ve korsan ürünlere ilişkin hem bir üretim, hem de aktarma merkezi olmasından kaynaklandığı ve özellikle AB ekonomisine zarar verdiği tespit ve kanaatinden kaynaklandığı değerlendirilebilir. Raporda etiket ve ambalaj malzemelerine ayrıca dikkat çekilmiş, bunların AB içerisinde fikri mülkiyet hak ihlallerinin tamamlanması amacıyla kullanıldığı ifade edilmiştir.

SMK’nın yürürlüğe girmesiyle marka, tasarım ve patent haklarına ilişkin kanun hükmünde kararnameler yürürlükten kaldırılmış, ulusal mevzuatın AB mevzuatıyla uyumu noktasında önemli bir adım atılmıştır. Bununla birlikte uygulamada uzun yargılama süreçleri bir sorun olarak karşımıza çıkmaya devam etmektedir. İhtiyati tedbir kararları ile ceza yargılamalarında ve arama ve el koyma kararlarının alınmasında hak sahiplerinin karşılaştıkları zorluklar da iyileştirilmesi gereken önemli alanlar olarak görünmektedir.

Raporda büyük bir yer ayrılan bir diğer husus telif hukukuna ilişkindir. Hem FSEK’in ilgili uluslararası anlaşmalar ve AB mevzuatı ile uyumlaştırılması için gereken modernizasyon çalışmalarının henüz tamamlanmamış olması, hem de uygulamada çevrimiçi ve fiziki ortamda korsanla mücadelede karşılaşılan güçlükler Türkiye’nin üzerinde eğilmesi gereken öncelikli konulardan birisidir.

Fikri hak yoğun endüstrilerin yarattığı GDP ve iş gücü, fikri mülkiyet haklarının korunması ve icrasının ekonomik ilerleme için önemini göstermektedir. Fikri mülkiyet haklarının korunması ve etkin icrası yalnızca AB menşeli şirketler için değil, Türk şirketleri için de kritik öneme sahiptir. İlerleyen dönemde gerek telif hukuku alanında, gerekse de diğer fikri mülkiyet haklarına ilişkin mevzuat ve uygulamadaki eksikliklerin giderileceği çalışmaların yoğunlaşacağı ve Türkiye’de fikri mülkiyet haklarının korunmasını ve icrasında AB standardına ulaşılacağı değerlendirilmektedir.

İbrahim Barış SAYAR

Haziran 2023

sayari@tcd.ie


DİPNOTLAR

[1] https://euipo.europa.eu/portal/en/news/commission-report-status-of-ip-rights-in-third-countries

[2] Fikri hak yoğun endüstriler, diğer endüstriler ile karşılaştırıldığında, çalışan başına ortalamanın üzerinde fikri mülkiyet hakkı kullanılan endüstriler olarak tanımlanmaktadır.

[3] 27 Nisan 2021 – 5 Eylül 2022.

[4] SMK m. 30/1: Başkasına ait marka hakkına iktibas veya iltibas suretiyle tecavüz ederek mal üreten veya hizmet sunan, satışa arz eden veya satan, ithal ya da ihraç eden, ticari amaçla satın alan, bulunduran, nakleden veya depolayan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.

[5] 2017/67 E., 2020/253 K., 2 Haziran 2020 tarih.

Peynirlerin Kralı Parmigiano Reggiano’nun (Parmesan Peyniri) Coğrafi İşaret Tescilinin Koruma Gücü


Özet

Türkiye’de “Parmesan Peyniri” olarak bilinen “Parmigiano Reggiano”nun uzun yıllardır menşe adı olarak coğrafi işaret tescili ile Türkiye dahil çeşitli ülkelerde korunduğu bilinmektedir. Bu peynirin üretimini üstlenen ve bunun belli kriterlere göre üretilmesini, dünya üzerinde de bu kriterleri karşılayan parmesan peynirlerinin tüketilmesini amaçlayan ve yaklaşık 3.500 süt üreticisinin üyesi olduğu Parmigiano Reggiano Cheese Consorzio (“Consorzio”), ürününün yöresel tadını ve üretimini korumak için atılabilecek her adımı atmaktadır. Dünyanın her yerinde sadece “Parmigiano Reggiano” ibaresini taşıyan ürünleri değil aynı zamanda İtalyancadan çeviri olan “Parmesan/Parmigiano” ibaresini ve bu ibarenin versiyonlarını taşıyan ürünleri de coğrafi işaret statüsü altında korumaya çalışmaktadır. Consorzio bu korumayı sağlamak ve sıkça tüketilen bu İtalyan lezzetinin bozulmasını engellemek amacıyla birçok ülkede hukuki savaş vermektedir. Consorzio, genel olarak Avrupa Birliği’nin (“AB”) bakış açısını benimseyerek, coğrafi işaret tescilinden kaynaklı hakların uygulanabilmesi için, illa tüketiciler nezdinde karıştırılma ihtimali doğmasının veya tüketicilerin yanıltılmasının gerekmediğini, karıştırılma ihtimalinin muhtemel olmadığı ancak tescilli bir coğrafi işareti çağrıştırabilecek veya akla getirebilecek terimlerin veya görüntülerin kullanımı söz konusu olduğunda da bu kullanımların yasaklanması gerektiğini savunmaktadır. 

Bu yazıda da, en son gelişmelerden biri olan Avustralya Fikri Mülkiyet Ofisi’nin “Kraft Parmesan Cheese” (Kraft Parmesan Peyniri) kullanımına ilişkin verdiği karardan ve bir Singapur Yüksek Mahkemesi kararından yola çıkarak, zamanda geriye doğru, Ekvador ve Avrupa Birliği Adalet Divanı (“ABAD”) tarafından geçmişte verilen kararlar incelenecek ve bu özel peynir türünün coğrafi işaret tescilinin koruma kapsamı üzerindeki farklı bakış açıları ele alınacaktır. Çeşitli ülke ve bölgelerden kararlara bakıldığında AB ve AB dışı bazı hukuk düzenleri arasında ticari ve hukuki koruma noktaları açısından anlayış farkları olduğu anlaşılmaktadır.  

Peki sizce peynir ürünlerinde kullanılan salt “Parmesan”/”Parmigiano” ibaresi akıllarda İtalya’nın Parma ve Reggio bölgesinde üretilen ve coğrafi işaret tescillerine konu o ünlü peynir lezzetini hatırlatıyor mu, yoksa yalnızca katı bir peynir olarak jenerik bir ürünü mü anımsatıyor?  Peynir ve benzeri ürünlerde salt “Parmesan”/”Parmigiano” ibaresinin kullanılması ürüne dair tüketici nezdinde karıştırılma ihtimali yaratmıyor dahi olsa, sırf “Parmigiano Reggiano” menşe adının çağrıştırılması söz konusuysa, bu durumda da bahsi geçen kullanım biçimleri Consorzio tarafından engellenebilmeli mi? AB ve AB dışı bazı hukuk düzenlerinde bu sorulara farklı perspektiflerden cevap verildiği görülmektedir.

Türkiye ve dünyada coğrafi işaret koruması hakkında genel bilgiler

Bir ürün, bir yörede uzun bir zaman boyunca geleneksel kurallarına uygun olarak üretilmiş ise o yöre ile özdeşleşmiş bir hal alacak ve geleneksel bir ürün haline gelecektir. Gelenekselleşmiş, bir yörenin ve bir bölgedeki toplumun kültürel ögeleriyle iç içe geçmiş bir ürünün başkaları tarafından onun üretim şekline uymayan bir şekilde pazarlanmasını engellemek için coğrafi işaret kurumu önem arz etmektedir. Coğrafi işaret, aynı zamanda bulunduğu bölgenin veya üretim tarzının kendine has bir gelenek oluşturduğu bir ürünün gelecek nesillere değişmeden aktarılmasını sağlayacak bir hukuki korumadır. Bir ürüne coğrafi işaret tescili atfedilmesi ile, ürünün doğası ve geleneklerine uygun olarak üretilmesi konusunda bir koruma sağlanacaktır.

Türkiye’de de coğrafi işaretler Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından belirli kriterler altında menşe adı veya mahreç işareti olarak tescil edilebilmektedir. Menşe adı, tüm esas özelliklerini belirli bir bölgeye özgü unsurlardan alan ve üretimi tamamen bu bölgede gerçekleşen ürünlerdir. Mahreç işareti ise coğrafi sınırları belirlenmiş bir bölgeden kaynaklanan ve üretim süreçlerinden en az bir tanesi bu belirli bölgede yapılan ürünlerdir. Türk mevzuatında ismi geçen bir de geleneksel ürün adı bulunmaktadır. Menşe adı veya mahreç işareti kapsamına girmeyen ilgili piyasada bir ürünü tarif etmek için geleneksel olarak en az otuz yıl süreyle kullanıldığı kanıtlanan adlar, bazı şartları sağlaması hâlinde geleneksel ürün adı olarak tanımlanır.

Bu noktada AB’de coğrafi işaret korumasına atfedilen önem ve buna yönelik çalışmalar da dikkate alınmalıdır. AB’de üç tür coğrafi işaret korunması bulunmaktadır: Coğrafi İşaret (PGI), Menşe Adı (PDO) ve Garantili Geleneksel Uzmanlık Alanları (TSG). PDO koruması 1992 yılında oluşturulmuştur ve temel amacı, yerel üreticilerin tanınmış know-how’ını ve ilgili bölgenin bileşenlerini kullanarak belirli bir coğrafi bölgede üretilen, işlenen ve geliştirilen ürünleri belirlemektir. PDO korumasından yararlanan ibareler, Avrupa Komisyonu’nun Tarım ve Kırsal Kalkınma Genel Müdürlüğü tarafından tutulan “Menşe Adları ve Coğrafi İşaretler Sicili” veya kısaca “AB Kalite Sicili”ne kaydedilmektedir. Başvurular, yayınlar, tesciller ve her türlü değişiklik DOOR (Menşe ve Tescil Veri Tabanı) veri tabanına kaydedilmektedir ve bu verilere herkes tarafından çevrimiçi olarak erişilebilmektedir.

Tescilli ürünlerin korunması, AB üyesi ve AB üyesi olmayan ülkeler arasındaki ikili anlaşmalar yoluyla uluslararası alanda kademeli olarak genişletilmektedir. Bunun amacı, yöresel gıdaların itibarını korumak, kırsal ve tarımsal faaliyetleri teşvik etmek, üreticilerin otantik ürünleri için yüksek fiyat elde etmelerine yardımcı olmak ve daha düşük kalitede veya farklı lezzette olabilen orijinal olmayan ürünlerin haksız rekabetini ve tüketicilerin yanıltılmasını ortadan kaldırmaktır. AB dışında üretilen ve satılan ürünlerde bu ibareler için otomatik bir koruma yoktur. Bu ikili anlaşmalar örneğin AB ile Avustralya (şarap, 1994), Kanada (şarap ve alkollü içkiler, 2003), Şili (şarap ve alkollü içkiler, 2002), Kolombiya (kahve, 2007) Meksika (alkollü içkiler, 1997) ve Güney Afrika (şarap ve alkollü içkiler, 2002) arasında mevcuttur.

O halde, geleneksel üretim tarzı ile kendisine isim edinmiş bir ürünün sadece belli bir kesite ait olmasındansa tüm dünyanın bu geleneği tanıması ve tatması fikri de coğrafi işaret korumasını bir hayli önemli kılmaktadır. Örneğin, “Gaziantep Baklavası”, “Malatya Kayısısı” ve “Antakya Künefesi” gibi coğrafi işaretler AB’de de tescillidir. Bu coğrafi işaretlerin bulundukları yörelerden başlayarak Türkiye ve Avrupa’ya ün salmaları sonucunda artık “Gaziantep Baklavası” veya “Malatya Kayısısı” denilince akıllara bu yörelerdeki tat ve koku gelecektir. Consorzio da benzer bir amaçla “Parmigiano Reggiano” ve “Parmesan Peyniri” ibareleri için dünyanın dört bir yanında coğrafi işaret tescilleri almakta ve bu tescillerinden kaynaklı haklarını aktif bir şekilde icra etmeye çalışmaktadır.

“Parmigiano Reggiano” üzerindeki coğrafi işaret koruması

“Parmigiano Reggiano” İtalya’nın Parma ve Reggio bölgesinde geleneksel bir tarzda üretilen ve tüm dünya tarafından bilinen, coğrafi işaret korumasına tabi bir peynir türüdür. “Parmigiano Reggiano” denilince akla gelen tekerlek peynir de aslında bu ürünün yöresel üretim tarzının akıllarda bıraktığı izlenimdir. “Parmigiano Reggiano” peynirinin her bir tekerleği, yaşlandırılmak üzere depoya yerleştirilir. Yaşlandırma sürecinin başlarında, peynir hala yumuşak ve kremsi haldeyken bazı katı kriterler uygulanarak nihai ürün üretilmektedir. Bu peynir, yalnızca üç üründen (süt, tuz ve peynir mayası) oluşmakta ve doğal bakteriler ile kıvamını almaktadır. Bu peynir için sütü üreten inekler ise spesifik bir diyet ile beslenmektedir. Bugün Consorzio, 100.000 tekerlek peynirin kazein kabuğuna (tekerlek peynirin dış yüzeyi) dijital etiketler yerleştirerek bu ürünü korumak için teknolojik bir yaklaşım da benimsemektedir. Bu hamlenin izlenebilirlik, envanter takibi ve kontrolü için faydalı olacağı düşünülmektedir. Ayrıca bu hamlenin ürünlere yönelik kimlik doğrulama ve kalite güvencesi sağlamanın yanı sıra ürünleri serileştirme ve tüketici güvenliğini iyileştirme amacıyla gerçekleştirildiği belirtilmektedir.   

Bu kapsamda Consorzio, “Parmigiano Reggiano” ibaresini bir menşe adı olarak PDO-IT-02202 başvuru numarası ile Avrupa Komisyonu nezdinde tescil  ettirmiştir. Consorzio bunu takiben Türkiye dahil dünyanın çeşitli ülkelerinde de “Parmigiano Reggiano” ibaresini menşe ad olarak tescil ettirmeye devam etmiştir. Türkiye’de 2011 yılında başvurusu yapılan “Parmigiano Reggiano (Parmesan Peyniri)” 2017 yılında C2011/002 tescil numarası ile menşe adı olarak Consorzio adına tescil edilmiştir. 

“Parmigiano Reggiano” coğrafi işaretinden kaynaklı çeşitli ihtilaflar

“Parmigiano Reggiano” peynirinin coğrafi işaret yolculuğu da bu noktada başlamaktadır. Consorzio, sıkı bir koruma stratejisiyle dünyada “Parmigiano Reggiano ” ibaresinin menşe ad kriterlerine uygun kullanımını kontrol etmek istemekte ve bunun için de her yerde aksiyon almaya çalışmaktadır. Özellikle son yaşanan gelişmeler kapsamında Consorzio’nun sadece “Parmigiano Reggiano” ibaresini değil aynı zamanda “Parmesan”/”Parmigiano” ve benzeri ibareleri de bu coğrafi işaret koruması altına almak istediği anlaşılmaktadır. Burada odak noktamız “Parmigiano Reggiano” menşe adının koruma kapsamının “Parmesan/Parmigiano” ve benzeri ibarelere uzatılıp uzatılamayacağı olacaktır. Öyle ki; Consorzio aslında uzun zamandır hem “Parmigiano Reggiano” hem de bu ibarenin “Parmesan”/”Parmigiano” gibi varyasyonlarının kullanımına el atmakta ve coğrafi işaret korumasının sadece AB değil, tüm dünyada en geniş haliyle uygulanmasını istemektedir. Ancak ticari hayattaki düzenin her ülkede birbirinden farklı olması ilgili bölgede coğrafi işaret korumasına atfedilen önemi belirlemekte ve hem Consorzio için hem “Parmigiano Reggiano” ve bu ibarenin “Parmesan”/”Parmigiano” gibi varyasyonlarını kullanmak isteyen diğer şirketler için yeknesak bir uygulama yaratılmasını zorlu hale getirmektedir.    

13 Eylül 2022 tarihli Avustralya Fikri Mülkiyet Ofisi kararına konu ihtilafta Consorzio, gıda devi Kraft Foods Group Brands LLC’nin (“Kraft”) Avustralya’daki süpermarket raflarında bulunan kurutulmuş toz peynir kutularının “Kraft Parmesan Cheese” (Kraft Parmesan Peyniri) ibaresini içermesinin ve bu ibarenin marka olarak tescil edilmeye çalışılmasının tüketicilerin kafasında karıştırılma ihtimali yaratacağı gerekçesiyle harekete geçmiştir. Avustralya Fikri Mülkiyet Ofisi, Kraft’ın toz peynir ürünleriyle ilgili olarak “Kraft Parmesan Cheese” (Kraft Parmesan Peyniri) kelimesini kullanmasını coğrafi işaret ihlali olarak değerlendirmemiştir. Ofis, “Parmesan” kelimesinin Avustralya’da bir tür peynir veya aromayı ifade etmek için kullanıldığını ve bu ifadenin tüketicilerin zihninde “Parmigiano Reggiano” olarak tanımlanan prosedürlere uygun olarak yapılan peynirleri çağrıştırmadığını ifade etmiştir.  

Consorzio, Avustralya Fikri Mülkiyet Ofisi’nin ilk kararına karşı sunduğu itirazda, “Kraft Parmesan Cheese” (Kraft Parmesan Peyniri) marka başvurusunda yer alan “Parmesan” kelimesinin “Parmigiano Reggiano”nun İngilizce çevirisi olduğunu ifade etmiş ve Avustralyalı tüketicilerin bu ibareyi taşıyan ürünün İtalya’da sıkı koşullar altında üretilmesini bekleyeceklerini açıklamıştır. Consorzio gerçek “Parmigiano Reggiano” peynirinin İtalya’nın belirli bir bölgesinde, belli bir kaliteyi koruyacak şekilde ve sıkı kurallar çerçevesinde üretildiğini söylemiş ve Kraft’ın gerçek “Parmigiano Reggiano” üretmediğini, ancak “Kraft Parmesan Peyniri” şeklindeki marka başvurusu yapılmasının ve bu ibarenin Kraft’ın ürünleri üzerinde kullanılmasının “Parmigiano Reggiano” peynirini çağrıştırdığını belirtmiştir. Consorzio “Parmigiano Reggiano” peynirinin tarihçesinin orta çağa kadar uzandığını ve ismin korunmasına yönelik ilk adımların 1920’lerde atıldığını belirttiği belgeleri delil olarak sunmuştur ve bu korumanın kapsamının sadece coğrafi işaretin adıyla birebir aynı “Parmigiano Reggiano” kullanımlarını değil “Parmesan”/”Parmigiano” vb. ibareleri de kapsaması gerektiğini savunmuştur.

Buna karşın, Kraft, “Parmesan”ın sadece İtalya’da değil, Avustralya ve diğer çeşitli ülkelerde de üretilen bir tür sert peynir için kullanılan genel bir terim olduğunu savunmuştur. Kraft, “Kraft Parmesan Cheese” (Kraft Parmesan Peyniri) adı altında ürettiği ve pazarladığı peynirleri 1945’ten beri ABD’de ve 1966’dan beri de Avustralya’da sattığını belirtmiştir. Kraft ürünün etiketinde “ithal malzemelerden Avustralya’da paketlendiği” dışında nerede üretildiğinin belirtilmediğini açıklamıştır. Avustralya Fikri Mülkiyet Ofisi, Avustralyalı peynir tüketicilerinin Kraft’ın ürününü İtalya’da üretilen “Parmigiano Reggiano” ile karıştırma ihtimalinin çok düşük olduğunu açıklamıştır. Avustralya Fikri Mülkiyet Ofisi’nin ret kararı üzerine de Consorzio, Federal Mahkeme’de Avustralya Fikri Mülkiyet Ofisi’nin kararını bozmak için temyiz başvurusunda bulunmuştur. Dosya henüz inceleme aşamasındadır.

Consorzio’nun Avustralya’daki bu sert adımları, bu konuda harekete geçtiği tek yer değildir. Avustralya’daki gibi Ekvador’da da Kraft, “Kraft Parmesan Cheese” (Kraft Parmesan Peyniri) ibaresi üzerinde marka tescili almak istemiş ancak bu sefer başarılı olamamıştır. Ekvador’daki yetkili ofis (Ecuadorian Intellectual Property Office-SENADI), Consorzio’nun itiraz talebini aldıktan sonra, Kraft’ın  başvuru yaptığı “Kraft Permasan Cheese” (Kraft Parmesan Peyniri) ibaresinin “korunan menşe adı ile önemli benzerlikler göstermesi ve yalnızca üretildiği coğrafi çevreye borçlu olduğu itibar, kalite ve diğer özelliklerinden haksız bir şekilde yararlanması nedeniyle” bir markada yer almasının yanıltıcı olacağı gerekçesiyle başvurusu yapılan ibarenin marka olarak tescil edilemeyeceğine karar vermiştir. Bu karar, Amerika kıtası açısından önem arz etmektedir. Keza bu karar dünyanın o tarafında da coğrafi işaret korumasının şirketlerin ticari kâr amacı güden hareketlerine kıyasla daha büyük önem teşkil edebileceğinin bir göstergesidir.

Çok yakın zamanda 31 Mart 2023 tarihinde, Ekvador Marka Ofisi’nin kararına paralel bir kararın Singapur Yüksek Mahkemesi tarafından da verildiği görülmektedir. Karar, “Perfect Italiano” markası altında “geleneksel tarzda parmesan” pazarlayan Yeni Zelanda merkezli süt ürünleri şirketi Fonterra Cooperative Group (“Fonterra”) ile Consorzio arasındaki bir anlaşmazlık üzerine alınmıştır. “Parmigiano Reggiano” Singapur’da 2019 yılında coğrafi işaret olarak tescil edilmiştir. Fonterra ise bu coğrafi işaret tesciline sağlanan korumanın “Parmesan” ibaresinin kullanımına uzatılamayacağının tespitini talep etmiştir. Fonterra “Parmesan” kelimesinin “Parmigiano Reggioano” ibaresinin doğrudan tercümesi olmaması nedeniyle, ilgili coğrafi işaretin “Parmesan” kelimesinin kullanımını engelletme gücünde olmadığını iddia etmiştir. Fonterra, AB’nin coğrafi işaret mevzuatının “on yıllardır küresel peynir üretiminde yaygın olarak kullanılan ürün adlarının (parmesan gibi) kullanımını haksız bir şekilde tekelleştirmeye” sebep olduğunu ve bundan endişe duyduklarını belirtmiştir. Singapur Yüksek Mahkemesi tarafından verilen kararda ise, burada tespit edilmesi gerekenin “Parmesan” teriminin ilgili tüketici nezdinde jenerik bir terim haline gelip gelmediği olduğu ifade edilmiştir. Bunun üzerine ise kararda Fonterra’nın “Parmesan” ibaresinin ilgili tüketici nezdinde jenerik bir terim haline geldiğini kanıtlayamadığı belirtilmiştir.

Singapur ve Ekvador’dan gelen bu kararlar, menşe adı ve ilgili coğrafi alan arasındaki bağlantının temel önemini bir kez daha teyit etmektedir. Singapur Yüksek Mahkemesi’nin ve Ekvador Marka Ofisi’nin kararları, birçok uluslararası şirket ve ticaret birliğinin aslında istemeyeceği bir karardır. Bu kararlar ile “Parmesan”/”Parmigiano” ibaresinin jenerik bir isim olarak algılanmadığı, “Parmigiano Reggiano” ibaresine atanan menşe adı koruması kapsamında değerlendirilmesi gereken bir ibare olduğu ortaya konmuştur. Bu gibi kararların yaygınlaşması sadece “Parmigiano Reggiano’nun” değil, tüm coğrafi işaretlerin koruma kapsamlarının genişletilmesi sonucunu doğurabilecektir. Bu uyuşmazlığa Consorzio da dahil olarak, İngilizcede “Parmesan” kelimesinin “Parmigiano Reggiano’nun” tercümesi olduğunu savunmuştur.

Singapur’daki ve Ekvador’daki bakış açısının aslında AB’nin bakış açısından kaynaklandığı görülecektir. “Parmigiano Reggiano”  peynir türünün AB üyesi İtalya kökenli olması karşısında, bu tutum elbette hiç şaşırtıcı değildir. 2008 yılında ABAD, AB’de “Parmesan/Parmigiano” adı altında sadece menşe adı olan “Parmigiano Reggiano” menşe adı kriterlerini sağlayan özellikteki peynirlerin satılabileceğine karar vermiştir (Case C-132/05 Commission of the European Communities v Federal Republic of Germany). Dönüm noktası niteliğindeki bu ihtilafta, AB’nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu, Consorzio’nun şikayeti üzerine Almanya’ya karşı işlem başlatmıştır. Dava kapsamında, Alman hükümetinin, “Parmigiano Reggiano” menşe adının spesifikasyonuna uymayan peynirler üzerinde “Parmesan”/”Parmigiano” ibaresini kullanan üreticilere karşı harekete geçmek zorunda olduğu halde harekete geçmediği iddia edilmiştir. Alman hükümeti, “Parmesan”/”Parmigiano”nun Alman tüketiciler nezdinde sadece rendelenebilen sert peynirlere atıfta bulunan bir kelime olarak algılandığını ve bu nedenle “Parmesan”/”Parmigiano”nun coğrafi işaret olarak kullanımı kısıtlanamayacak genel bir terim olduğunu savunmuştur. ABAD, karşılaştırılan terimler arasında hem görsel hem de fonetik benzerlik ve kavramsal yakınlık açısından üçlü bir test yapılmasına karar vermiştir. Almanya’nın aleyhine karar verilerek, “Parmesan/ Parmigiano” ve “Parmigiano Reggiano” terimlerinin arasında sadece fonetik ve görsel olarak benzerlik olmadığına, aynı zamanda kavramsal olarak da yakın olduklarına ve birbirlerini çağrıştırdıklarına hükmedilmiştir. ABAD’a göre “(…) bu yakınlık ve fonetik ve görsel benzerlikler (…) tüketicinin, rendelenmiş veya rendelenmesi amaçlanan ve “Parmesan” adını taşıyan sert bir peynirle karşılaştığında aklına coğrafi işaret olan “Parmigiano Reggiano” tarafından korunan peyniri getirecektir. Bu koşullarda, “Parmesan” adının kullanımı (…) “Parmigiano Reggiano” coğrafi işaretinin bir çağrışımı olarak kabul edilmelidir. Dolayısıyla, “Parmesan” adının “Parmigiano Reggiano” coğrafi işaretinin bir tercümesi olup olmadığı sorusunun mevcut davanın değerlendirilmesi açısından bir önemi bulunmamaktadır.” ABAD’ın bu kararı, Consorzio’nun AB’ye üye ülke topraklarında “Parmigiano Reggiano” veya “Parmesan,/ Parmigiano” kelimesini taşıyan bir peynir ürünü üzerinde denetim hakkı olduğunu doğrulamıştır. Ayrıca “Parmesan”ın AB bölgesinde jenerik bir terim olarak algılanmadığını da teyit etmiştir.

Değerlendirme

“Parmesan”/”Parmigiano” ibaresinin veya bu ibareleri içeren işaretlerin peynir içerikli ürünlerde marka olarak tescil edilmesi veya kullanılması tartışmasının iki boyutu bulunmaktadır. AB’de ve bunu takip eden Ekvador ve Singapur gibi ülkelerde coğrafi işaret koruma kapsamının en yüksek seviyede olması gerektiği yönünde bir yaklaşım varken, Avustralya gibi bazı ülkelerde coğrafi işaretlere daha zayıf bir koruma atfedilmesi yaklaşımı ağır basmaktadır. Öyle ki, ABD gibi bazı ülkelerde yayınlanan çoğu inceleme yazısında da “Parmigiano Reggiano” ibaresi üzerindeki coğrafi işaret tescilinin korumasının “Parmesan”/”Parmigiano” gibi terimlerin kullanılmasını engelleyecek şekilde genişletilmesi durumuna sert eleştiriler yapıldığı görülmektedir. Avustralya ve ABD’de bu bakış açısının ticari hayattaki özgürlüğe engel teşkil ettiği görüşünün hakim olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan AB, Ekvador ve Singapur’da tam tersi bir bakış açısıyla, bir ürünün yöresel üretim tarzına ve bu yöresel üretimi yapmaya hak kazanmış üreticilerin ticari haklarına verilen önem, ticari hayattaki rekabet serbestisinden daha önemli görülmektedir.    

Dünyanın farklı noktalarında “Parmesan/Parmigiano” ibaresinin yarattığı tartışmayı ele aldıktan sonra, Consorzio’nun Türkiye’deki hareketlerine de bakmak gerekmektedir. Türk Patent ve Marka Kurumu’nun marka siciline bakıldığında “Parmesan” ibareli 13 adet marka kaydı bulunduğu görülmektedir. Bu başvurulardan altı tanesi geçersiz durumdadır. Bunlar Consorzio’nun Türkiye’de C2011/002 numaralı coğrafi işaret tescili nedeniyle re’sen veya itiraz üzerine geçersiz kılınmıştır. Consorzio’nun “Parmesan/ Parmigiano” ve “Parmigiano Reggiano” ibarelerinin ürünler üzerindeki kullanımına ve tescillerine verdiği öneme ve buna yönelik aldığı aksiyonlara bakıldığında, dünya üzerinde olduğu gibi Türkiye’de de Consorzio’nun aktif olduğu görülmektedir. Henüz Türk mahkemeleri nezdinde “Parmesan” ibaresinin marka olarak tescil edilmeye çalışılmasının engellenmesine veya ürünler üzerinde kullanılmasının engellenmesine dair kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmamaktadır. Bu konuda, Türk mahkemelerinin, “Parmigiano Reggiano (Parmesan Peyniri)” coğrafi işaret tescilinin koruma kapsamını ne derece geniş değerlendireceği, koruma kapsamını en güçlü biçimde uygulayan bazı AB ülkelerinin mi, yoksa koruma kapsamını daha zayıf biçimde öngören Avustralya ve ABD gibi ülkelerin mi yaklaşımını tercih edeceği merakla beklenmektedir. 

Kanımızca “Parmesan” veya “Parmigiano” terimleri gerçekten de “Parmigiano Reggiano” menşe adını çağrıştırmaktadır. “Parmigiano Reggiano” menşe adına atfedilen korumanın “Parmesan” veya “Parmigiano” terimlerine uzatılmadığı ülkelerde ortalama bir tüketici Parma ve Reggio menşeli gibi görünen ancak gerçekte Parma veya Reggio ile hiçbir ilgisi olmayan bir peynir ürününü, bu ürünün ilgili menşe adının özelliklerini barındırdığı algısı ile satın almaya yönelebilir. Keza, Ekvador Marka Ofisi’nin kararında da “Talep edilen markanın aldatıcı olabileceği ve piyasada bilinçli bir karar veremeyecek olan tüketicileri etkileyebileceği açıktır.” ifadeleri yer almaktadır. Gerçekten de burada önemli olan bir üçüncü kişi ürününde menşe adının tescil edildiği ismin aynısının veya doğrudan tercümesinin kullanılıp kullanılmadığının tespiti değildir. Burada önemli olan, bu adın varyasyonunun tüketici kesiminde yarattığı algının tespiti olmalıdır. Eğer ilgili tüketici, kullanılan terim ile tescilli bir coğrafi işareti anımsıyor ve söz konusu ürünün bu özellikleri barındırdığını düşünüyor ve ürünün menşe hakkında yanılıyorsa ya da üretici bu menşe adından haksız yarar sağlıyorsa, bu durumda coğrafi işaretin ihlal edildiğine kanaat getirilmelidir.

Fulden TEZER

fuldentzr@gmail.com

Elifsu GÖZEN

elifsugozen@gmail.com

Haziran 2023


YARARLANILAN KAYNAKLAR

İsviçre İçin Hayal Kırıklığı: “EMMENTALER” Ortak Markası Hakkındaki Ret Kararı ABAD Genel Mahkemesi Tarafından Onandı

Avrupa Birliği Adalet Divanı Genel Mahkemesi (“Genel Mahkeme”), 24 Mayıs 2023 tarihinde T-2/21 sayılı kararıyla. “EMMENTALER” isminin tanımlayıcı olması nedeniyle Avrupa Birliği (“AB”) Markası olarak tescil edilemeyeceğine karar vermiştir. Ayrıca kararda ortak markalarla ilgili hükmün dar yorumlanması gerektiğine dair önemli değerlendirmelerde de bulunulmuştur. Aşağıda Genel Mahkeme’nin ilgili uyuşmazlıkta yaptığı değerlendirmeler incelenmiştir. Kararın orijinal metnine bu bağlantıdan ulaşılabilir. 

EUIPO başvuru süreci ve uyuşmazlığın arka planı

4 Ekim 2017 tarihinde Emmentaler Switzerland, Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (“WIPO”) nezdinde başvurduğu “EMMENTALER” kelime markasının ortak marka olarak tescili için 1378524 uluslararası marka numarasını almış ve bu uluslararası marka başvurusu 7 Aralık 2017’de Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi’ne (“EUIPO”) bildirilmiştir. 

Tescili istenen mallar ise 29. sınıftaki ““emmentaler” coğrafi işareti ile korunan peynirler” mallarıdır. 

9 Eylül 2019 tarihinde mutlak ret nedenleri yönünden inceleme yapan uzman, marka başvurusunu 2017/1001 sayılı AB Marka Tüzüğünün (“Tüzük”) 7(1)(b) ve (c) maddeleri uyarınca ve 7(2) maddesiyle birlikte değerlendirerek reddetmiştir. Bunlar sırasıyla, herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretlerin ve ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların ya da hizmetlerin diğer özelliklerini belirten işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretlerin marka olarak tescil edilemeyeceğini belirten 7/(1)(b) ve (c) maddeleri ile söz konusu 7. maddenin 1. fıkrasının tescil edilemezlik gerekçelerinin Avrupa Birliğinin sadece bir kısmında geçerli olmasına bakılmaksızın uygulanacağını belirten 7(2) maddesidir. Başvuru sahibi bu karara itiraz etmiştir. 

İtiraz üzerine verilen kararla 28 Ekim 2020 tarihinde İkinci Temyiz Kurulu, Tüzüğün 7(1)(c) maddesine dayanarak, marka başvurusunun tanımlayıcı olduğu gerekçesiyle itirazı reddetmiştir.

Genel Mahkeme Süreci

Marka sahibi, uyuşmazlık konusu kararın iptali için Genel Mahkeme’ye başvurmuştur. Buradaki argümanlarından biri, ticaret hayatında söz konusu mal veya hizmetlerin coğrafi menşeini belirlemeye yarayabilecek işaretlerin Tüzüğün 74(2) maddesi çerçevesinde 7(1)(c) maddesinin istisnası olarak AB ortak markası olabileceği üzerinedir. Ne var ki Genel Mahkeme, Tüzüğün madde 7(1)(c)’de belirtilen mutlak ret gerekçesine istisna getiren bu hükmün kapsamının söz konusu malların türü, kalitesi, miktarı, kullanım amacı, değeri, üretim zamanı veya diğer özelliklerine ilişkin bir gösterge olarak kabul edilecek işaretleri değil, yalnızca bu malların coğrafi kökenine ilişkin bir gösterge olarak kabul edilecek işaretleri kapsayacak şekilde katı bir şekilde yorumlanması gerektiğine dikkat çekmiştir. Mevcut davada, Temyiz Kurulu, ’emmentaler’ teriminin ilgili Alman halkı için bir peynir türünü tanımlayıcı nitelikte olduğu ve bu peynirin coğrafi kökeninin bir göstergesi olarak algılanmadığı sonucuna varmakta tamamen haklı görülmüştür. Başvuru sahibinin Mahkeme’ye, halkın söz konusu işareti coğrafi anlamda anladığını göstermeye yönelik herhangi bir kanıt sunmadığı belirtilmiştir. Bu koşullar altında, başvuru sahibinin, başvurulan markanın Tüzüğün 74(2) maddesi kapsamında ortak marka olarak korunması gerektiğini iddia edemeyeceği sonucuna varılmıştır.

Image by Nicole Dralle from Pixabay

Diğer yandan, yerleşik içtihada göre, Tüzüğün 7(1)(c) maddesindeki işaretlerin, bir markanın temel işlevi olan mal veya hizmetlerin ticari kaynağını belirleme işlevini yerine getiremediği kabul edilmektedir. Bir işaretin bu kapsama girmesi için, söz konusu mal veya hizmetlerle yeterince doğrudan ve somut bir bağlantı kurarak, ilgili kamuoyunun söz konusu mal ve hizmet kategorisinin bir tanımını veya özelliklerinden birini hemen ve daha fazla düşünmeden algılamasını sağlaması gerekmektedir. Bir işaretin tanımlayıcı niteliği yalnızca ilgili mal veya hizmetlere ve ilgili kamuoyu tarafından anlaşılma şekline atıfta bulunularak değerlendirilebilir. Ayrıca, yukarıda da belirtildiği üzere, Tüzüğün 7(2) maddesi uyarınca söz konusu Tüzüğün 7(1)(c) maddesi, tescil edilemezlik gerekçelerinin Avrupa Birliği’nin sadece bir kısmında geçerli olmasına bakılmaksızın uygulanacaktır ve söz konusu kısım tek bir Üye Devletten de oluşabilir.

Temyiz Kurulu, ilgili halkın Avrupa Birliği’ndeki genel halktan oluştuğu ve ortalama dikkat seviyesine sahip olduğu kanaatindedir. Uyuşmazlığa konu kararda Temyiz Kurulu esasen, EMMENTALER işaretinin Bulgarca, Danca, Almanca, Estonca, İrlandaca, Fransızca, Hırvatça, Macarca, Felemenkçe, Lehçe, Romence, Slovakça, Fince, İsveççe veya İngilizce konuşan ilgili halkın bir kısmı tarafından delikler içeren bir sert peynir türünü belirttiği şeklinde hemen anlaşılacağını tespit etmiştir. Özellikle Alman kamuoyu nezdinde anlaşılacağına ilişkin çeşitli faktörlere dayanılmıştır. Bunlardan biri de Duden sözlüğünde bu kelime aratıldığında şu tanımın çıkması olarak gösterilmiştir: Kiraz büyüklüğünde delikleri ve ceviz tanelerinin tadı olan tam yağlı İsviçre peyniri; emmental peyniri.

Temyiz Kurulu ayrıca, EMMENTALER işaretinin bir peynir türünü belirttiğini tespit ederken marka başvurusunun yapıldığı tarihte “emmentaler”in Almanya da dahil olmak üzere birçok Üye Devlette üretilen bir peynir olduğu gerçeğini dikkate almıştır. Söz konusu peynirlerin üzerinde üretim ülkesi veya yeri özellikle belirtilmemektedir. Almanya’da emmentaler peyniri üretiminin ilgili kamuoyunun EMMENTALER işaretinin tanımlayıcılığna ilişkin algısı üzerindeki etkisiyle alakalı olarak yerleşik içtihada göre, bir ürünün belirli bir isim altında üretilmesi ve pazarlanmasında bu ismin ürünün menşeine atıfta bulunacak şekilde kullanılmamasının söz konusu ismin jenerik hale gelip gelmediğine ilişkin önemli bir gösterge teşkil edebileceği belirtilmiştir. Söz konusu yerleşik içtihatta belirtilen hususlar, her ne kadar bir ismin jenerik niteliğiyle ilgili olsa da işaretlerin tanımlayıcı karakterinin incelenmesiyle de ilgili görülmüştür. Zira mahkemeye göre, bir işaretin jenerik veya tanımlayıcı olarak nitelendirilmesi birbiriyle yakından bağlantılıdır, çünkü bir işaret her iki durumda da ayırt edici karakterden yoksundur. Bu nedenle, özellikle, birden fazla müteşebbisin bir Üye Devlette söz konusu malların ticari veya coğrafi menşeine atıfta bulunmaksızın belirli bir işareti taşıyan mallar üretmesi ve pazarlaması, ilgili kamuoyunun bahsedilen işaretin bu malların bir özelliğini belirtiyor olarak algılamasına ve dolayısıyla tanımlayıcı olarak değerlendirilmesine yol açabilir.

Temyiz Kurulu, EMMENTALER işaretinin bir peynir türünü tanımladığını göstermek amacıyla, emmentaler peynirinin standart bir peynir türü olarak sınıflandırıldığı Alman peynir yönetmeliğine de dayanmıştır. Bu sınıflandırmanın, ilgili kamuoyunun söz konusu işaretin tanımlayıcı niteliğine ilişkin algısını yansıtması mahkemece de muhtemel bulunmuştur. 

Başvuru sahibi, Temyiz Kurulu’nun başvurulan markanın tanımlayıcı karakterinin, Avrupa Birliği’nin İsviçre ile arasındaki tarım ürünleri ve gıda maddeleri için menşe adları ve coğrafi işaretlerin korunmasına ilişkin 17 Mayıs 2011 tarihli Anlaşma ile korunan menşe adları ve coğrafi işaretler listesine ‘Emmentaler’ adının dahil edilmesine karşı çıkmış olmasından da çıkarılabileceği yönündeki tespitine itiraz etmiştir. Temyiz Kurulu’nun itiraz edilen kararın 24. paragrafında atıfta bulunduğu, İsviçre Federal Tarım Ofisi’nin 17 Aralık 2009 tarihli basın açıklamasında bu dışarda bırakılmanın nedenleri açıklanmıştır. Söz konusu basın açıklamasında Federal Tarım Ofisi, İsviçre ile Avrupa Birliği arasındaki müzakerelerin, Emmentaler adının bu anlaşma bağlamında menşe adları ve coğrafi işaretler listesine dahil edilmesine ilişkin farklı tutumları nedeniyle uzun süre aksadığını, çünkü “[Avrupa Birliği’nin] “Emmentaler” adını jenerik bir ad olarak kabul ettiğini” ve “[Avrupa Birliği’nin] bu adın tüm Üye Devletlerde kullanılmasını [kullanılabilmesini] şart koştuğunu” belirtmiştir. Söz konusu basın açıklamasına göre, bu farklılıklar nedeniyle İsviçre ve Avrupa Birliği Emmentaler ismini bu listeye dahil etmemeye karar vermiştir. Buradan da “emmentaler” isminin jenerik ve tanımlayıcı olduğunun kabulü sonucu çıkarılabilmektedir.

Ek olarak, yerleşik içtihattan, bir ismin Codex Alimentarius’ta jenerik olarak tanımlanmış olmasının, başvurulan markanın bir peynir türünü tanımlayıcı olup olmadığını değerlendirmek konusunda ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki Codex Alimentarius veya “Gıda Kodu”, Codex Alimentarius Komisyonu tarafından kabul edilen gıda standartları, kılavuzlar ve uygulama kurallarından oluşan bir koleksiyon olup kısaca uluslararası gıda standartları olarak belirtilebilir. CAC olarak da bilinen Komisyon, Ortak FAO/WHO Gıda Standartları Programının merkezi bir parçasıdır ve tüketici sağlığını korumak ve gıda ticaretinde adil uygulamaları teşvik etmek amacıyla FAO ve WHO tarafından kurulmuştur. Codex Alimentarius Komisyonu tarafından hazırlanan emmental genel standardına (CXS 269-1967) göre, ’emmental’ terimi, bu standartta listelenen gerekliliklere uyan olgunlaşmış bir sert peyniri tanımlamaktadır. Bu standardın 7.1 maddesi uyarınca, EMMENTALER işareti, ürünün emmental standardına uygun olması koşuluyla, önceden paketlenmiş gıda maddelerinin etiketlenmesine ilişkin genel standarda uygun olarak kullanılabilir. Buradan mahkeme, EMMENTALER işaretinin Codex Alimentarius bağlamında, söz konusu standartta belirtilen özelliklere sahip bir peynir türünün adı olarak algılandığı sonucunu çıkarmaktadır. Dolayısıyla mahkeme, Temyiz Kurulu’nun söz konusu uluslararası gıda standartlarını/kodlarını tanımlayıcılık değerlendirmesinde dikkate alabileceğine kanaat getirmiştir.

Ayrıca, son olarak, 5 Aralık 2000 tarihli Guimont (C-448/98, EU:C:2000:663) kararının 32. paragrafında, Adalet Divanı’nın, emmental peynirin Fransa dışındaki Üye Devletlerde yasal olarak üretildiğini ve pazarlandığını teyit ettiği belirtilmiştir. Bu husus da ilgili ibarenin söz konusu peynir için tanımlayıcı olduğu hususunu destekler nitelikte bulunmuştur.

Image by PDPhotos from Pixabay

Sonuç olarak, yerleşik içtihat ışığında Temyiz Kurulu, Genel Mahkeme tarafından, söz konusu ret gerekçesinin duruma göre tek bir Üye Devletten oluşabilecek Avrupa Birliği’nin bir kısmında mevcut olmasının yeterli olduğunu göz önünde bulundurarak uyuşmazlık konusu işaretin 2017/1001 sayılı Tüzüğün 7(1)(c) ve 7(2) Maddelerinin amaçları bakımından tanımlayıcı olduğu sonucuna varmakta haklı görülmüştür. 

Kararın kanaatimizce en önemli kısımları, ortak markaların tanımlayıcı olarak değerlendirilmesinde birçok kriterin ele alınması ve ortak markanın reddi hükmünün istisnasının yalnızca malların coğrafi kökenine ilişkin bir gösterge olarak kabul edilecek işaretleri kapsayacak şekilde katı bir şekilde yorumlanması gerektiğidir. 

Alara NAÇAR SEÇKİN

nacar.alara@gmail.com

Haziran 2023

“SUPER SIMON” EUIPO TEMYİZ KURULU ÖNÜNDE: MULTİMEDYA MARKALARINDA AYIRT EDİCİLİK DEĞERLENDİRMESİ

Fotoğraf: https://chiever.nl/en/blog-en/animation-film-gets-european-trademark-protection


Geleneksel olmayan marka türleri arasında yer alan multimedya markaları, teknolojinin hızı karşısında gelişen dijital pazarlama stratejileri sayesinde, marka sahipleri tarafından daha sık kullanılmaya başlanan, buna karşın öğreti ve yargı kararlarında detaylı bir incelemeye konu olmamış marka çeşitlerindendir.

Bu doğrultuda Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) Temyiz Kurulu’nun R1490/2022-5 sayı ve 07.03.2023 tarihli kararı[1], multimedya markaları ve bu markaların ayırt ediciliklerine ilişkin kapsamlı bir değerlendirme imkanı sunmaktadır. Esasında söz konusu marka başvurusu tam da bu amaçla yapılmıştır.  

Anılan kararın konusu, Hollanda merkezli Chiever B.V. şirketi tarafından 018061546 sayı ile EUIPO nezdinde yapılan multimedya markası başvurusudur. Başvuru sahibi esasında bir vekil firmadır ve marka başvurusunu, EUIPO’nun multimedya markalarının koruma kriterlerine ilişkin yaklaşımını test etmek için gerçekleştirmiştir. Bu sebeple başvuru, biraz da mizah içerecek şekilde, Benelüks Fikri Mülkiyet Ofisi (BOIP) eski başkanının görevden ayrılmasını konu alan bir animasyon şeklinde tasarlanmıştır. Animasyonun kahramanı, “Super Simon” adlı bir süper kahraman olarak tasvir edilmiştir. Hikayede Super Simon, BOIP’in yeni başkanı Gustafsson ile vedalaştıktan sonra uçarak bir tatil yerine gider ve havuz kenarında oturarak kokteylini yudumlar.

Başvuru kapsamında tescili talep edilen mal ve hizmetler 16. sınıfta yer alan kitaplar, 33. sınıfta yer alan şaraplar ürünleri ile 41. sınıfta bulunan eğlence, kültürel aktiviteler ve klasik müzik icraları hizmetleridir. Çeşitli görüntü ve ses unsurlarından oluşan 22 saniyelik animasyon bu yönüyle bir multimedya markası niteliğindedir.

Başvurusu yapılan multimedya başvurusunun videosunu aşağıdaki bağlantıdan izleyebilirsiniz:


Multimedya markaları, Avrupa Birliği (AB) 2018/626 sayılı Komisyon Uygulama Yönetmeliğinin[2] 3/3-i maddesinde görüntü ve ses kombinasyonundan oluşan markalar olarak tanımlanmış ve multimedya markalarının bu kombinasyonu içeren görsel-işitsel bir dosyanın sunulması suretiyle marka sicilinde gösterilebileceği düzenlenmiştir. Bu bakımdan ses ve görüntüyü aynı anda içeren multimedya markalarının koruma kapsamı da bu iki bileşeni birlikte içerecektir.  Görsel unsurlar grafik olarak tasvir edilen sözel ifadeler, figüratif unsurlar ve bunların hareketlerinden oluşurken, işitsel unsurlar söylenen veya konuşulan sözel unsurlar, müzikal unsurlar veya gerçeğe yakın sesleri içerebilir. Diğer marka türlerinde olduğu gibi, multimedya markalarının da tescil edilebilir olması için asgari ayırt edicilik kriterini taşıması gerekir.

Multimedya markalarının ayırt ediciliklerine ilişkin AB uygulamasındaki referanslardan biri, EUIPO’nun yeni marka türlerine ilişkin 2021 tarihli ortak uygulama kılavuzudur[3]. Bu yazıya konu EUIPO kararında da anılan kılavuza atıf yapılmış olup bu bakımdan multimedya markaları ile ilgili kılavuz açıklamalarına değinmek yerinde olacaktır.

Bu hususta öncelikle, görüntü ve ses kombinasyonundan oluşan multimedya markalarının, günümüzde marka stratejilerinin bir parçası olarak daha sık kullanılmaya başlandığı, bu nedenle tüketicilerin bu tür markaları ticari menşe göstergesi olarak algılamalarının daha olası hale geldiği vurgulanmıştır.

Bununla beraber multimedya markalarının ayırt ediciliği ile ilgili, kural olarak markanın ses ve görüntüden oluşan unsurlarından en az birinin kendi içinde ayırt edici olarak kabul edilmesi durumunda markanın bir bütün olarak ayırt edici olacağı değerlendirmesi yapılmıştır. Bu yorumun zıddından, ayırt edicilikten yoksun görüntü ve seslerin kombinasyonundan oluşan multimedya markasının bir bütün olarak da ayırt edici olmadığı sonucuna ulaşılacaktır. Diğer yandan, tüketici üzerinde kalıcı bir izlenim yaratmayan multimedya işaretlerinin tüketici tarafından ticari menşe göstergesi olarak algılanmayacağı ve ayırt edicilikten yoksun kabul edileceği ifade edilmiştir.

Yazımıza konu markayı değerlendiren EUIPO İnceleme Birimi, AB Marka Tüzüğü (EUTMR)’nün, ayırt edici nitelikten yoksun markaların tescil edilemeyeceğini düzenleyen 7/1-b maddesi nedeniyle başvuruyu tüm mal ve hizmetler bakımından reddetmiştir. İlgili kararda, 22 saniyelik videodan oluşan markada yer alan farklı unsurların karmaşıklığı sebebi ile markanın tüketici tarafından ticari köken göstergesi olarak algılanmayacağı belirtilmiştir. Multimedya markasında yer alan ve karmaşık olarak nitelendirilen unsurlar esasında, animasyonun kahramanı “Super Simon”un bir tatil yerine uçmasına ilişkin bir hikayeyi imgeleyen sesler, hareketler, bir takım arka plan görselleri ve yazılardır. İnceleme Birimi, başvuruya konu animasyonun, tüketicilerin TV reklamlarından alışkın olduğu üzere, mal ve hizmetleri sunan işletmeyi gösterme işlevinden yoksun olduğu kanaatindedir. Bununla beraber markanın gösteriminin tescili talep edilen mal ve hizmetlerle de herhangi bir bağlantısı olmadığı ifade edilmiştir.

Buna karşın başvuru sahibi, EUIPO Temyiz Kurulu nezdinde yaptığı itirazında, bir bütün olarak incelendiğinde markanın net bir anlatımı olduğunu, karmaşık olarak ifade edilen diğer unsurların ise markasal algıyı destekleyen tali unsurlar olduğunu vurgulamıştır Bu bakımdan tüketicinin aklında kalacak olan markanın esas ve ayırt edici unsuru, “Super Simon” isimli kahramanın uçarak uzaklaşması ve vardığı tatil yerinde dinlenmesi hikayesidir.

Bu kapsamda yapılan temyiz başvurusunda Ofis’in ayırt edicilik değerlendirmesinde multimedya markasını diğer markalara kıyasla daha katı kriterlere tabi tuttuğu vurgulanmıştır. Başvurana göre EUIPO, multimedya markasının ayırt ediciliğini değerlendirirken diğer marka türlerinden farklı olarak, markanın tescili talep edilen mal ve hizmetler ile açık bağlantısını aramaktadır.

EUIPO Temyiz Kurulu, inceleme sonucunda başvuranın temyiz talebini kabul etmiş ve aşağıdaki sonuçlara ulaşmıştır:

  • Multimedya markası doğası gereği, çeşitli şekil, ses ve kelime unsurlarını bir arada barındıran karma bir marka çeşididir. Bu bakımdan ilgili tüketici markanın ticari menşeini algılayabildiği sürece, işaretin uzunluğu veya münferit unsurların karmaşıklığı önemsizdir.
  • Multimedya markasını oluşturan videonun esas unsuru ‘Super Simon’ karakteri tek başına ayırt edicidir ve marka ile karşılaşan tüketici, bu kahramanın bir tatil yerine vardığını hatırlayacaktır. Tüketicinin markayı oluşturan diğer tali unsurları hatırlaması markanın ayırt ediciliği değerlendirmesinde belirleyici değildir.
  • İnceleme Birimi’nin tespitinin aksine, bir markanın ayırt ediciliğinin değerlendirilmesinde markanın sahibine işaret etmesi koşulu aranmaz.  Nitekim markanın temel işlevi, belirli bir işletmenin mal veya hizmetlerini diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırmaktır. Kelime markaları gibi geleneksel markalarda işaretin marka sahibini açıkça göstermesi gibi bir kriter aranmazken, böyle bir koşulun multimedya markaları için getirilmesi doğru olmamıştır.
  • Benzer şekilde, İnceleme Birimi’nin başvuruya konu markanın tescili talep edilen mal ve hizmetlerle yeterli teması olmadığı yönündeki tespiti de Kurul tarafından doğru bulunmamıştır. Zira bir markanın mal ve hizmetlere atıfta bulunması beklenmeyeceği gibi, tam tersine markanın doğrudan belirli mal ve hizmetlere atıfta bulunması tanımlayıcı veya ayırt edicilikten yoksun olarak nitelendirilmesi sonucunu doğurur.
  • Diğer yandan multimedya markasının TV reklamları ile karşılaştırılamayacağı da vurgulanmıştır. Reklamlar ürün veya hizmetin tanıtımını yapmayı hedefleyen, dolayısıyla ürün/hizmet ve sahibi hakkında bilgi veren araçlardır. Buna karşın markalar ayırt edicidir ve tanıtıcı amaç taşımaz.

Bütün bu gerekçelerle, başvuruya konu marka, “Super Simon” sayesinde ayırt edici bulunmuştur. Bununla beraber kararda genel olarak multimedya markaları ile ilgili yol gösterici tespitlere de yer verilmiştir. Gerçekten de multimedya markaları, yeni marka türleri olmaları ve bu alanda yeterli uygulama olmaması nedeniyle tartışmaya açık markalardır.

Ancak yazıya konu kararda da vurgulandığı gibi, teknolojinin ve dijital pazarlama stratejilerinin gelişmesi ile multimedya işaretlerinin ürün ve hizmetlerde kullanımı ciddi oranda artmıştır. Bu artışla paralel olarak multimedya marka başvurularının da artması muhtemeldir. Tüketici için nispeten yeni aşinalık kazanan bir marka türü olsa da multimedya markaları, marka kavramının temel işlevini yerine getirdiği takdirde tescile uygun kabul edilmelidir. Multimedya markalarının karma unsurlardan oluşan yapısı, ayırt edicilik değerlendirilmesinde doğru yorumlanmalı, diğer marka türlerine kıyasla ek koşullar getirilmeden markanın mal ve hizmetleri diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırt edip etmediği temel noktasından hareket edilmelidir.

Betül ÖZBEK

Mayıs 2023

betulozbek9@gmail.com


DİPNOTLAR

[1] Erişim Adresi: https://euipo.europa.eu/eSearchCLW/#basic/*///number/R1490%2F2022-5 .

[2] Avrupa Birliği Markalarına İlişkin 05.03.2018 tarihli ve (AB) 2018/626 sayılı Komisyon Uygulama Yönetmeliği, Erişim Adresi: https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:32018R0626&from=EN

[3]Common Practice 11: New Types of Marks: Examination of Formal Requirements and Grounds for Refusal, Erişim Adresi: https://euipo.europa.eu/tunnel-web/secure/webdav/guest/document_library/contentPdfs/EUIPN/CP11/common_communication_cp11_en.pdf

“PUMA” vs “BERTRAND PUMA”: EUIPO TEMYİZ KURULU’NDAN TANINMIŞ MARKALAR KONUSUNDA DİKKAT ÇEKİCİ BİR KARAR


Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) Temyiz Kurulu, 23 Ocak 2023 tarihli R 2420/2020-1 sayılı kararında; tanınmış markalar gerekçe gösterilerek yapılan itirazlarda, itiraz edilen başvurunun kapsadığı mal ve hizmetler ile bunların tüketici grubunun incelemeye etkisine ilişkin önemli tespitlerde bulunmuştur. Belirttiğimiz ve bu bağlantıdan tam metnine erişebileceğiniz karar, bu yazı kapsamında ana hatlarıyla okuyucularla paylaşılacaktır.

Başvuru sahibi, Societe D’equipements De Boulangerie Patisserie şirketi (bundan sonra Başvuru Sahibi olarak anılacaktır), aşağıda görselini görebileceğiniz “BERTRAND PUMA La griffe boulangère” ibareli markanın 7., 9. ve 11. sınıflarda yer alan mallar için tescil edilmesi talebiyle Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi’ne başvuruda bulunmuştur.

Başvuru; 7., 9. ve 11. sınıflarda yer alan malların genelini ve aynı zamanda özel olarak yemek sektöründe kullanılan makineler, fırıncılık endüstrisi için tartma, ölçme ve oranlama cihazları ve aletleri, endüstriyel fırınlar için pişirme için aparatlar gibi malları kapsamaktadır.

20 Mayıs 2019 tarihinde Puma SE şirketi (bundan sonra İtiraz Sahibi olarak anılacaktır), söz konusu marka başvurusuna karşı aşağıda görsellerini görebileceğiniz markalarını mesnet göstererek tescili talep edilen bütün mallar bakımından itiraz etmiştir.

İtiraz gerekçesi markaların kapsamında iç-dış giysiler, ayak giysileri, baş giysileri mallarının yanısıra 9. sınıfa dahil mallar da bulunmaktadır.

EUIPO Yayıma İtiraz Birimi, yapmış olduğu ilk inceleme neticesinde;

  • Marka başvurusunun 7. sınıfında yer alan malların, itiraza mesnet gösterilen markaların tescilli bulunduğu sınıflardaki mallar ile herhangi bir benzerliğinin bulunmadığı,
  • Karşılaştırmaya konu markalar arasında 9. sınıfta yer alan mallar bakımından benzerlik bulunduğu,
  • Marka başvurusunun 11. sınıfında yer alan mallar ile itiraz gerekçesi markaların kapsamında bulunan 9. sınıfta yer alan mallar arasında benzerlik bulunmadığı gibi söz konusu malların aynı tüketici kesimine hitap etmediği,
  • Benzerlik incelemesine konu olan markaların ortak olarak “PUMA” ibaresini içermesine rağmen uyuşmazlık konusu marka başvurusunun, ayırt edici “BERTRAND” ibaresi ve “La griffe boulangere” gibi farklı kelime unsurlarını içerdiğini, buna ek olarak, markalar arasında stil ve renk farklılıkları bulunduğu ve bu sebeple markaların ortalamanın altında bir görsel benzerliğe sahip olduğu,
  • Markaların ortalama derecede işitsel ve kavramsal benzerliğe sahip olduğu,
  • İtiraz Sahibi’nin sunmuş olduğu deliller göz önüne alındığında, itiraza mesnet gösterilen markaların spor giyim, ayakkabı ve baş giysileri malları bakımından uzun süredir ve yoğun bir şekilde kullanıldığı ve bahse konu markaların Avrupa Birliği bölgesi içerisindeki önde gelen markalar arasında konsolide bir konuma sahip olduğu tespit edilmiş olup, söz konusu markaların ilgili tüketici kitlesi arasında çok yüksek bir tanınırlık derecesine sahip olduğu,
  • Marka başvurusunun tescil edilmek istendiği sınıflarda yer alan malların, itiraza mesnet gösterilen markaların tescilli bulunduğu mallardan farklı olarak daha spesifik ve profesyonel bir kitleye hitap ettiği,
  • Markaların hedef tüketici kitlesi arasında herhangi bir benzerlik bulunmadığı ve itiraza mesnet gösterilen “PUMA” ibareli markalarının yüksek bilinirliğe sahip olduğu göz önünde bulundurulsa da ilgili tüketici kitlesinin söz konusu markalar arasında herhangi bir bağlantı kurmayacağı,
  • Markalar arasında bağlantı kurulabileceği ihtimalinde ise İtiraz Sahibi’nin itiraz gerekçesi markaların tanınmışlığından haksız avantaj sağlayacağına veya tanınmış markanın ayırt edici karakterine/itibarına zarar vereceğine dair yeterli argümanları sunamadığı,

kanaatine varmış olup, itirazın 9. sınıfa dahil mallar bakımından kabul edilmesine, 7. ve 11. sınıflara dahil mallar bakımındansa reddedilmesine, dolayısıyla başvurunun 9. sınıfa dahil mallar bakımından kısmen reddedilmesine karar vermiştir.

İşbu karara karşı İtiraz Sahibi, 17 Aralık 2020 tarihinde;

  • Karşılaştırmaya konu markaların ortak olarak “PUMA” ibaresini içerdiğini, bu aynılığın markaların görsel ve işitsel olarak benzer görülmesi bakımından yeterli olacağını ve itiraza konu marka başvurusunda yer alan diğer ibarelerin yan unsur olduğunu,
  • Söz konusu markaların tescilli bulunduğu sınıfların birbirleriyle doğrudan bağlantısının bulunmadığı düşünülse dahi, ilk derece incelemesi sonucu itiraza mesnet gösterilen markaların yüksek bilinirliğe sahip olduğunun kabul edilmesi sebebiyle ilgili tüketici kitlesinin markalar arasında bağlantı kurma ihtimalinin bulunduğunu,
  • Markaların mal ve hizmetlerini tüketen tüketiciler arasında kesin bir ayrım yapmanın mümkün olmadığını, günümüzde markaların normalde bulundukları pazardan başka pazarlarda da yer almasının bir trend haline geldiğini ve bu sebeple ne kadar farklı bir pazar olursa olsun Puma SE’nin yüksek bilinirliğe sahip markalarıyla kolayca karıştırılabilecek bir markanın kullanımına izin verilmemesi gerektiğini,
  • Günümüzde, Puma SE gibi yüksek bilinirliğe sahip şirketlerin farklı sektörlerde yer alan şirketlerle lisans ve iş birliği anlaşmaları yapmalarının olağan olduğunu, Puma SE şirketinin de Mattel gibi oyuncak şirketleriyle dahi ortak ürünler çıkarttığını,
  • İtiraza konu marka başvurusunun tescil edilmesi halinde ilgili tüketicinin, Puma SE’nin yeni bir iş sektöründe bir iş birliğiyle karşı karşıya olduğunu düşünmesine neden olacağını ve Puma markalarının tüketici nezdindeki bilinirliğine zarar vereceğini,
  • Tüm bu sebepler göz önünde bulundurulduğunda, marka başvurusunun tesciline izin verilmesi durumunda imaj transferi olacağını ve bu sebeple Puma SE’nin yüksek bilinirliğinden haksız şekilde yararlanılacağı ve Puma’nın ayırt edici karakterinin zarar göreceğini,

iddia ederek verilen kararın iptal edilmesini ve söz konusu marka başvurusunun tescili talep edilen bütün mallar bakımından reddedilmesini talep etmiştir.

Yukarıda verilen argümanlara karşılık olarak Başvuru Sahibi;

  • Geçmiş tarihli markaların tüketici kitlesinin ortalama tüketiciye hitap etmesine karşın marka başvurusunun fırıncılık ve pastacılık alanlarında uzman kişilere hitap ettiğini,
  • Başvurunun figüratif ve renk detayları sayesinde itiraza mesnet gösterilen markalardan önemli ölçüde ayrıştığını ve farklı genel bir izlenim yarattığını ve bu sebeple markaların görsel açıdan benzer olmadığını,
  • Markaların işitsel kavramsal olarak benzer olmadığını,
  • İtiraz Sahibi’nin iş birliği iddialarına karşılık olarak, dosyaya konuyla ilgili olarak markaların yer aldıkları pazarlar dışarısındaki korumasını genişletecek derecede bilinirlik kazandığına dair herhangi bir veri sunulmadığını ve söz konusu iddianın yalnızca bir varsayımdan ibaret olduğunu,
  • Uyuşmazlığa konu marka başvurusu kullanımlarının, itiraza mesnet olarak gösterilen markaların sahip olduğu ayırt ediciliğe ve bilinirliğe zarar vereceği veya bundan haksız yarar sağlanacağı yönünde herhangi bir delilin sunulmadığını,
  • Karara itiraza konu marka başvurusunun fırıncılık ve pastanecilik sektöründe bulunan Bertrand-Puma şirketi tarafından 25 yıldır kullanıldığını, söz konusu şirketin aşağıda görebileceğiniz “Bertrand ” ve “Puma”  markalarının da sahibi bulunduğunu ve şirket logosunun yıllar boyunca birçok değişikliğe uğrayarak karara itiraza konu marka başvurusu haline geldiğini,

iddia ederek yapılan itirazın reddedilerek marka başvurusunun tescil işlemlerine devam edilmesini talep etmiştir.

Puma SE tarafından yapılan karara itiraz sonucunda Temyiz Kurulu; ilk olarak mallar ve markalar arasındaki benzerlik ile ilgili tüketici grubunu değerlendirmiştir. Buna göre; tescili talep edilen 7. ve 11. sınıfta yer alan malların hedef kitlesinin genel olarak fırıncılık endüstrisinde çalışan profesyonel kişiler olduğunu belirtilmiştir. Bu minvalde, ekmek yapımı ve fırıncılık için makine sektörü ile spor ürünleri sektörü arasında bir benzerliğin bulunmadığı ve ürünlerin birlikte kullanılmayacağının da altı çizilmiştir.

Buna ek olarak Temyiz Kurulu, karara itiraza konu markada bulunan “La griffe boulangère” ifadesinin Fransızca konuşan tarafından “Fırıncının İmzası” olarak anlaşılacağı, ana dili Fransızca olmayan tüketiciler tarafından ise en fazla fırıncılıkla ilgili bir ibare olarak anlaşılacağı kanaatine varmıştır.

Yapılan benzerlik incelenmesi neticesinde Kurul, markalar arasında görsel benzerliğin en az düşük seviye olduğunu, işitsel ve kavramsal açıdan ise ortalama derece benzerlik bulunduğunu ifade etmiştir.

İkinci olarak Temyiz Kurulu, markalar arasındaki karıştırılma ve bağlantı kurulabilme ihtimalini değerlendirmiştir. Bu kapsamda, itiraza mesnet gösterilen markaların Avrupa Birliği bölgesinde spor giyim, ayakkabı ve şapka sektöründe yüksek bilinirliğe sahip olduğu tespit edilmiş olup İtiraz Sahibi’ne ait markaların yüksek derece bilinirliğe sahip olmasının, incelenen ihtilafta markalar arasında karıştırma ihtimalini ortaya çıkarmayacağı, çünkü bahsi geçen mallar arasında doğrudan bağlantı kurulamayacağı gibi malların tamamen birbiriyle bağlantısız olduğu kanaatine varılmıştır.

Devamında Kurul, ünlü markaların başka şirketler ile lisans ve iş birliği anlaşmalarına genellikle toplumun tamamına hitap eden ürünleri piyasaya sürmek için imza attıklarını; buna karşın, somut olayda olduğu gibi markayı ilgisiz bir teknik alana genişletmek veya özel makinelerde pazarlama amaçlı markayı kullanmanın yaygın bir pazarlama uygulaması olmadığını ve İtiraz Sahibi tarafından sunulan birçok iş birliği anlaşmasının bunu desteklediğini ifade etmiştir.

Kurul, karşılaştırmaya konu markaların benzer olması ve geçmiş tarihli markanın yüksek bilinirliğe sahip olmasının, markalar arasında otomatik olarak bağlantı kurulacağı anlamına gelmeyeceği, bir markanın bilinirlik düzeyinin çok yüksek olmasının ona tüm mallar ve hizmetler bakımından mutlak koruma sağlamayacağı ve talep edilen korumanın ancak ve ancak ilgili tüketici kitlesinin bahse konu mallar/hizmetler arasında bağlantı kurma ihtimalinin bulunduğu durumlarda sağlanabileceğinin altını çizmiştir. Yukarıda yer verilen tüm açıklamalar çerçevesinde, söz konusu marka başvurusunun reddedilmesi yönündeki EUIPO Yayıma İtiraz Birimi kararı, EUIPO Temyiz Kurulu tarafından da yerinde bulunmuş ve karara karşı yapılan itiraz reddedilmiştir.

Bu karar ve kararda yer verilen gerekçeler kapsamında marka bilinirliğinin yalnızca, tüketicilerin yeni başvurunun kapsadığı mal ve hizmetler çerçevesinde markaları ilişkilendirebilecekleri, malların ve hizmetlerin spesifik/teknik tüketicilere değil, genel tüketici kitlesine hitap ettiği durumlarda dikkate alınması gerektiği sonucuna varılması yanlış olmayacaktır. Buna karşın, marka sahiplerinin diğer firmalar ile yaptıkları iş birliği ve lisans anlaşmaları sayesinde, markalarının bilinirliğini tescilli bulunmadıkları alanlara da taşıyabilmesi imkanının var olduğu yorumunun da unutulmaması gerektiği kanaatindeyiz.

Onurcan TUTAR

Mayıs 2023

tutaronurcan@gmail.com

Marka Vekilliği ve Patent Vekilliği Sınav Sisteminde Önemli Değişiklik

Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) nezdinde, sınai mülkiyet haklarına ilişkin vekâleten işlem yapma yetkisi münhasıran patent ve marka vekillerine aittir. Patent ve marka vekilliği unvanları, tek yılların sonunda yapılan sınavlarda başarılı olunarak elde edilmektedir. Patent vekilliği ve marka vekilliği sınavlarının zorluk derecesi, 2013 yılında gerçekleştirilen sınavda çok sayıda sorunun hatalı olması ve bu soruların iptal edilmesiyle birlikte tartışma konusu olmuş, 2015 yılından başlayarak sınavların zorluk derecesi oldukça artmış, 2017 yılında 22.12.2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) yürürlüğe girmesinin ardından sınav usulünde önemli değişiklikler yapılmıştır.

Sınav usulünde yapılan bu değişikliklerden biri de sınavların “genel yeterlilik sınavı” ve “mesleki yeterlilik sınavı” olmak üzere iki aşamalı hâle getirilmesidir. İki aşamalı sınav sistemi 2015, 2017, 2019 ve 2021 yıllarında yapılan sınavlarda uygulanmıştır. Bu uygulamaya okumakta olduğunuz yazının konusunu oluşturan, 12.05.2023 tarihli ve 32188 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Patent Vekilliği ve Marka Vekilliği Sınav, Sicil ve Disiplin Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikle son verilmiştir. Yapılan değişiklikle birlikte patent vekilliği ve marka vekilliği sınavları, tek aşamalı olarak çoktan seçmeli genel yeterlilik sınavı şeklinde gerçekleştirilecektir. Değişiklik 2023 yılının sonunda yapılacağı öngörülen sınavda uygulanacaktır. Değişiklik, bu bağlamdan marka vekilliği ve patent vekilliği sınavlarına hazırlanan adaylar bakımından ayrı bir öneme sahiptir.

Değişiklikle birlikte Patent Vekilliği ve Marka Vekilliği Sınav, Sicil ve Disiplin Yönetmeliği’nin (Yönetmelik) mesleki yeterlilik sınavıyla ilgili ve ilişkili hükümleri ilga edilmiştir. Sınav yöntemindeki değişikliğin, sistem değişikliği dışında, Yönetmelik mülga m.13/4 hükmünden kaynaklı olarak, başkaca sonuçlar doğuracağı da öngörülmektedir. Gerçekten Yönetmelik mülga m.13/4 hükmüne göre; genel yeterlik sınavında başarılı olup da mesleki yeterlik sınavında başarısız olan adaylar bir sonraki dönemde yapılacak olan ilk sınavda mesleki yeterlik sınavına doğrudan katılabilmekteydi. Değişiklikle birlikte, 2021 yılında yapılan marka vekilliği ve patent vekilliği genel yeterlilik sınavında başarılı olup, mesleki yeterlilik sınavından başarılı olamayan adaylar bakımından bir hukuki belirsizlik ortaya çıkmaktadır. Kanaatimizce, Yönetmelik mülga m.13/4 hükmü, 2021 yılında yapılan genel yeterlilik sınavlarında başarılı olup, mesleki yeterlilik sınavında başarısız olan adayları, bir sonraki genel yeterlilik sınavından muaf tutmakta ve bu anlamda kazanılmış bir hukuki statü sağlamaktadır. Söz konusu adayların doğrudan girme hakkına sahip olduğu mesleki yeterlilik sınavı da kaldırıldığı için belirtilen hukuki statüyü elde eden adayların, ilgili sınav türüne göre marka vekilliği ve/veya patent vekilliği yapma yeterliliğini elde etmiş sayılmalarının, bu belirsizliğin çözümü bakımından görece daha hakkaniyetli bir yöntem olacağı değerlendirilmektedir.

Yönetmeliğin değişiklik öncesi ve sonrası durumunu gösteren karşılaştırma tablosu aşağıda yer almaktadır. Sınavlara girecek adaylara, şimdiden başarılar dileriz.

Karşılaştırma Tablosu

Osman Umut Karaca

osmanumutkaraca@hotmail.com

Mayıs 2023

SON HATIRLATMA – YALNIZCA İKİ GÜN KALDI: IPR GEZGİNİ ANKARA BULUŞMASI, 5 MAYIS CUMA AKŞAMI GERÇEKLEŞTİRİLECEK! KATILACAKLAR İSİMLERİNİ BUGÜN BİLDİRMEYİ UNUTMASIN LÜTFEN


IPR Gezgini Ankara Buluşmaları artık gelenekselleşti ve Fikri Haklar camiamızca beklenen bir etkinlik haline geldi diyebilir miyiz?

Yanıt bizce kesinlikle evet ve IPR Gezgini ekibi için de buluşma günü yılın en keyifli günlerinden birisi!

Beklenen gün gelmek üzere, programı uygun olan herkesi 5 Mayıs Cuma akşamı Ankara’da bizlerle birlikte olmaya davet ediyoruz.

Detaylar aşağıda!


Fikri Haklar camiamız 5 Mayıs Cuma akşamı Ankara’da yapılacak IPR Gezgini buluşmasında yeniden bir araya geliyor!

Daha önceki buluşmalarımızda birbirlerini özleyen IP severlerin yeniden görüşmelerine, birçok yeni tanışmaya ve uzun sohbetlere vesile olmuştuk. Bu kez buluşmaya daha çok ihtiyacımız var; çünkü Türkiye’nin geleceğini belirleyeceğinden şüphe duymadığımız seçim yaklaşıyor, çoğumuz gerginiz, ülkemiz gereğinden fazla stresli, dolayısıyla birbirimizi görmek hepimize iyi gelecek ve birkaç saatliğine de olsa kendi küçük IP dünyamıza ve arkadaşlarımıza konsantre olabileceğiz.


Son IPR Gezgini buluşmasını Mayıs 2022’de Ankara’da yapmıştık. Oldukça kalabalık, aynı zamanda çok neşeli bir geceydi ve iyi zaman geçirmiştik.

Havanın ısınmaya başladığı bugünlerde kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz. 2023 yılının ilk IPR Gezgini buluşmasını Ankara’da 5 Mayıs Cuma akşamı saat 19.00’da başlayacak şekilde yapacağız.

Buluşma mekanı son buluşmamızı yaptığımız Passkal olacak (https://www.instagram.com/passkalpub/ Tunalı Hilmi Cad, Park İçi No:114/J D:1 – En basit tarif: Tunalı’nın sonunda Kuğulu Park’a gelmeden sağa dönüyorsunuz, Kıtır’ın yanındaki merdivenlerden inerek Passkal’a ulaşıyorsunuz). Geçen buluşmada olduğu gibi işletme bize kendimize ait bir alan tahsis edecek (Bize tahsis edilecek alanın tavanı açılıp kapanabiliyor ve tavan açık olduğu (yağmur yağmadığı) sürece oldukça havadar bir mekanda olacağız).

Katılım taleplerini 3 Mayıs Çarşamba günü bitene dek almaya devam edeceğiz. Taleplerde kişi sayısını ve katılımcıların adlarını bildirmeyi unutmayın lütfen. Katılımcı sayısını biraz kestirebilmek adına bize ne kadar erken haber verirseniz o denli mutlu oluruz.

Katılım talebinizi iprgezgini@gmail.com adresine e-postayla veya sosyal medya hesaplarımıza mesaj göndererek bildirebilirsiniz. Talebi almamızın ardından sizi katılımcı listesine ekleyeceğiz.

Önemli Not: Katılacağını söyleyip, ismini bildirip sonradan da hiç bilgi vermeden gelmeyenlere bozuluyoruz, onu da belirtelim.

Konsept: Bolca IP sohbeti, yeniden kavuşanlar, ilk kez tanışanlar, IPR Gezgini hakkında her şey, sitenin yazarları ve okurları, beklentiler, Türk IP camiası gelişmeleri, IP dedikoduları… Gece sonunda herkes kendi yediğini – içtiğini öder.

Dönüşlerinizi bekliyoruz, sizleri görmekten mutlu olacağız ve katılmak isteyenlerle e-postayla bağlantıda olacağız.

IPR Gezgini

Nisan 2023

iprgezgini@gmail.com

COĞRAFİ İŞARETLERİN DENETİM SÜRECİNE DEPREMİN ETKİSİ

Yaşadığımız deprem felaketi başta depremden etkilenen bölge insanı olmak üzere hepimizi ve hayatımızın her alanını olumsuz yönde etkilemiştir. İnsanların ihtiyaçlarının karşılanabilmesi ve yaşanan acıların bir nebze de olsun azaltılabilmesi, bölge için sürekli biçimde farkındalık yaratmak ve unutulmalarını engellemekle mümkün olabilecektir. 

Ankara Barosu Fikri Mülkiyet ve Rekabet Hukuku Kurulu tarafından gerçekleştirilen “Fikri Mülkiyet Perspektifinden Deprem” konulu panel, depremin etkileri hakkında farkındalık yaratması, konunun bu boyutuyla gündeme alınması açısından son derece faydalı olmuş, farklı konuların deprem özelinde ele alınmasını ve tartışılmasını sağlamıştır. Söz konusu panel kapsamında katkı vermeye çalıştığım bölümdeki kişisel değerlendirmeler ise bu yazının içeriğini oluşturmaktadır. Coğrafi işaret denetim sisteminin yapısı, sonuçları, bu sistemin deprem bölgelerinde yaratabileceği olası sorunlar ve bu sorunlara yönelik çözüm önerilerinin neler olabileceği, incelenmesi gereken önemli konu başlıkları olarak karşımıza çıkmaktadır.

Deprem bölgesindeki temel insani ihtiyaçların karşılanması tartışmasız olarak ilk yapılması gerekendir. Ancak, bölgenin yeniden ayağa kaldırılması, orta ve uzun vadede kalkınmanın ve istihdamın oluşturulmasıyla mümkün olabilecektir.   

Denetim süreci başta olmak üzere coğrafi işaretlerle ilgili süreçlerin doğru yürütülmesi o bölgelerin ekonomik olarak toparlamasında, insanların yaşadıkları yerlere dönebilmelerinin sağlanmasında ve kendi kendilerine yetebilir hale gelmelerinde son derece önemlidir. Zira Türkiye’de tescilli coğrafi işaretlerin %24,2’si depremden etkilenen şehirlerimiz adına tescillidir[1]. Diğer bir ifadeyle, Türkiye’deki tescilli coğrafi işaretlerin yaklaşık dörtte biri depremden etkilenen şehirlerimizden kaynağını alan ürünlere aittir. Bunların dışında deprem bölgesindeki illerimizden başvurusu yapılan ve tescil işlemleri devam eden coğrafi işaretler de bulunmaktadır.  

Bilindiği gibi coğrafi işaretler Avrupa Birliği (AB) nezdinde de tescil edilmektedir. Hali hazırda AB nezdinde dokuz coğrafi işaretimiz tescil edilmiştir. Bunlar;  Antep Baklavası, Aydın İnciri, Aydın Kestanesi, Bayramiç Beyazı, Malatya Kayısısı, Milas Zeytinyağı, Taşköprü Sarımsağı, Giresun Tombul Fındığı ve Antakya Künefesidir[2]. Görüleceği üzere, AB nezdinde tescilli dokuz coğrafi işaretten üçü de depremden etkilenen şehirlerimizden kaynağını alan ürünlere aittir. Tüm veriler bizlere bölge için coğrafi işaretlerin ne kadar önemli olduğunu göstermekle beraber, Türkiye’deki coğrafi işaret sistemi için de bölgenin ne kadar önemli olduğuna işaret etmektedir.

Coğrafi işaretler, belirli bir yöreyle özdeşleşmiş ürünleri gösteren işaretlerdir. Bu işaretlerin en önemli işlevlerinden birinin ekonomik olarak yarattıkları katma değer olduğu bilinmektedir. Bu işaretler, ürünün diğer ürünlerden ayırt edilmesini sağladıkları gibi pazarlama aracı olarak da kullanılmaktadır. Bu boyutuyla coğrafi işaretlerin birer reklam ve tanıtım aracı oldukları görülmektedir. Ürünleri ön plana çıkararak tercih sebebi haline getirmekte ve bir pazar alanı yaratmaktadırlar. Bu yönüyle coğrafi işaretlerin yerel üretimi ve kırsal kalkınmayı destekleyen yönü olduğu görülmektedir. Öte yandan bölgelere yönelik turizmin artmasına da katkı vermektedir. Depremden etkilenen bölgelerden kaynaklanan tescilli coğrafi işaretler incelendiğinde, herkesin bildiği, kullandığı, tercih ettiği, katma değeri yüksek ürünler oldukları ve pazarda önemli bir yer tuttukları görülecektir. Öte yandan, Hatay, Adana, Şanlıurfa gibi şehirlerimiz gastronomi turizminin de yoğun olduğu yerlerdir.  

Coğrafi işaretlerin beklenen faydayı sağlayabilmeleri, işlevlerini yerine getirebilmeleri, sağlıklı işleyen bir denetim sisteminin kurulması ve denetimlerde sürekliliğin sağlanmasıyla mümkündür. Üretim metodunu ve kaliteyi garanti altına almak, denetimlerin etkin şekilde gerçekleştirilmesine bağlıdır. Aksi durum, ürünlerin yapısının ve kalite algısının bozulmasına, coğrafi işaretin ekonomik değerinin ortadan kalkmasına neden olabilecektir. Ancak, denetimlerin sürekliliği deprem gibi olağan dışı dönemlerde tartışılması gereken önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm sorunların tespit edilebilmesi ve deprem özelinde değerlendirmelerin yapılabilmesi ise denetim sisteminin mevzuattaki mevcut halinin incelenmesiyle mümkün olabilecektir.

Denetimler, Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından yeterliliği onaylanarak sicile kaydedilen denetim merci tarafından yerine getirilir. Denetim raporlarının Kuruma sunulmasından ve denetim ile ilgili süreçlerin uygun şekilde yürütülmesinden ise tescil ettiren sorumludur. Kanun’da denetimlerin sürekli şekilde yapılması öngörülmüş, eksik ve usulüne uygun denetim yapılmaması yaptırıma bağlanmıştır. Kanun’un 49’uncu maddesi “Denetim raporlarının incelenmesi sonucunda eksiklik varsa tescil ettirene bildirilerek altı ay içinde eksikliğin giderilmesi istenir. Eksikliğin süresi içinde giderilmemesi veya denetim faaliyetinin usulüne uygun olarak yerine getirilmediğinin tespit edilmesi hâlinde 43 üncü madde hükmü uygulanır.” hükmünü içermektedir. Buna göre, denetimlerin usulüne uygun yapılmaması veya eksikliklerin süresi içerisinde giderilmemesi durumunda tescil ettirende değişiklik yapılmasına ilişkin prosedür işletilecektir. Kanun’un 43’üncü maddesine göre, denetimin usulüne uygun yapılmadığına ilişkin Kurum tespiti Bültende yayımlanır. Yayım tarihinden itibaren üç ay içinde, Kanun’da belirtilen şartları taşıyan ilgililer tarafından tescil kayıtlarında değişiklik talebinde bulunulabilir. Usulüne uygun talep yapılması durumunda, denetimi yerine getirmeyen coğrafi işareti tescil ettiren değiştirilir ve işlem Sicile kaydedilir. Bültende yayımdan itibaren üç aylık süre içerisinde ilgililer tarafından talep yapılmaması veya yapılan taleplerin uygun bulunmaması hâlinde coğrafi işaret hakkı sona erer ve bu durum Bültende yayımlanır.

Denetim sistemi incelendiğinde, denetim yapılmamasının coğrafi işaret hakkının sona ermesine kadar giden kademeli bir yaptırıma bağlandığı görülmektedir. Coğrafi işaret hakkının sicilden terkin edilmesi gibi ağır bir sonuçla karşı karşıya kalınması mümkündür.

Denetim sisteminin kanundaki şekilde düzenlenmiş olması, özellikle deprem bölgesinde kaçınılmaz olarak bazı sorunları karşımıza çıkarabilecektir. Bunların en başında, kanunda yer alan düzenlemenin emredici nitelikte olması, işletilecek prosedür ve uygulanacak yaptırımlar konusunda Kuruma takdir yetkisinin verilmemiş olması gelmektedir. Bu, ortaya çıkan yeni durumlar karşısında aksiyon kabiliyetini sınırlandıran bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine Kanunda, mücbir sebeplerle ilgili bir istisnaya yer verilmediği, deprem gibi etkileri uzun döneme yayılabilecek, denetim faaliyetlerini etkileyebilecek veya denetimi fiilen imkânsız hale getirebilecek nitelikteki olaylar için istisna öngörülmediği görülmektedir. Denetimin haklı sebeple yapılamadığı durumlara ilişkin bir istisnaya da Kanunda yer verilmemiştir. Deprem gibi felaketlerde, denetim mercileri denetimi yapma kabiliyet ve kapasitelerini kaybedebilirler. Yine bu mercilerde görev alacak alanında uzman kişiler deprem nedeniyle hayatlarını kaybetmiş, bölgeden ayrılmış ve dönmek istemiyor olabilirler. Benzer durum denetlenecek kişiler yönünden de gerçekleşmiş olabilir. Söz konusu ürünlerin üreticilerinin kalmaması, bölgeyi terk etmeleri veya benzer nedenlerle üretimin fiilen yapılamaması gündeme gelebilir. Üretimin ortadan kalkması, bölgedeki tarım arazilerinin bu vasıflarını yitirmesinden de kaynaklanabilir. İklim ve toprak yapısında değişiklik meydana gelmiş ve denetim süreci içerisinde geçici de olsa üretim imkânı ortadan kalkmış olabilir. Mevcut düzenlemelerde bu tür olası sorunlara karşı bir çözümün olmadığı, Kanun’da, denetimlerin sürekliliğinin esas alındığı ve gerekli denetimlerin yapılmamasının doğrudan bir yaptırıma bağlandığı görülmektedir. Olağan dönemlerde denetimin sürekli olması gerektiği açıktır. Ancak bu tür olağanüstü dönemlerde denetimin sürekliliğinin esas alınması hem başlı başına bir sorun, hem de diğer sorunların kaynağı haline gelebilmektedir.

Denetim sisteminden kaynaklanabilecek sorunlarını en aza indirmek ve yaptırımlarla karşılaşmamak adına ne tarz tedbirler alınabilir?

Bilindiği gibi depremden etkilenen yerlerde, 8/2/2023 tarihli ve 6785
sayılı Cumhurbaşkanı kararıyla üç ay süreyle olağanüstü hal (OHAL) ilan edilmiştir. Akabinde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle de tedbirler alınmaya başlanmıştır. Bu kapsamda çıkarılan 11/2/2023 tarih ve 120 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle hak düşürücü sürelerin durdurulmasına yönelik tedbirler alınmıştır. Bu tedbir kapsamında Kurumun internet sitesinde de gerekli ilan yapılmış, diğer birtakım sürelerin yanında denetim raporlarının sunulmasıyla ilgili sürelerin durduğu da ilan edilmiştir. Yapılan düzenleme hızlı bir şekilde aksiyon alınmasını sağlamıştır. Düzenlemeyle alınan tedbirin gerekli ve yararlı bir çözüm olduğu görülmektedir. Bu düzenleme özellikle, denetimleri yapılmış ancak raporları hazırlanarak henüz Kuruma sunulmamış olan coğrafi işaretler yönünden önemli bir tedbir olmuştur. Ancak, depremin etkilerinin uzun döneme yayılmış olması, denetimlerin ise süreklilik arz etmesi nedeniyle bu tedbirin kalıcı bir çözüm olarak kabul edilmeyeceği değerlendirilmektedir. OHAL dönemiyle sınırlı etki doğuran, kendi içerisinde dahi süre sınırı taşıyan düzenlemelerin SMK’da yer alan sisteme etkin bir çözüm sunmadığı düşünülmektedir. Bu yönüyle, genel bir çerçeve çizen düzenlemenin önemli olduğu, ancak yeterli olmadığı değerlendirilmektedir.

Deprem bölgelerinde denetim sürecinden kaynaklı olarak yaşanabilecek sorunlar olağan dönem Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yapılacak değişikliklerle kaldırılabilir mi? Bilindiği üzere, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri asli niteliğe sahip ve kanunla eşdeğer düzenlemelerdir. Bu nedenle, çıkarılacak bir kararnameyle konunun ve sistemin yeniden düzenlenebileceği söylenebilir. Ancak, Anayasa’nın 104’üncü maddesine göre kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamamaktadır. Yine kararnameyle kanunlarda değişiklik yapılamayacağı da kabul edilmektedir. Öte yandan, Anayasa’nın ikinci kısmının ikinci bölümlerinde yer alan kişi hakları ve ödevleri ve bu kapsamda mülkiyet hakkının da Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemeyeceği Anayasa’da hüküm altına alınmıştır. Tüm bu düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, genel olarak sınai mülkiyet haklarına ilişkin düzenlemelerin kararnameyle yapılmasının bu hakların niteliğine uygun olmadığı değerlendirilmektedir. Bu kapsamda denetim süreci gibi sınai mülkiyet hakkı sahipliğinde değişikliğe veya hakkın sona ermesine neden olabilecek nitelikteki süreçlere ilişkin düzenlemelerin kararnamelerle yapılmasının yerinde bir tercih olmayacağı düşünülmektedir.

Cumhurbaşkanlığı kararları ise kararnamelerden farklı olarak Kanunla eşdeğer olmayan idari işlem niteliğindeki düzenlemelerdir. Tali nitelikteki bu düzenlemelerin kaynağını bir kanundan veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinden alması gereklidir. Oysa SMK’da bu konuda yetki veren bir düzenleme olmadığı görülmektedir. Bu haliyle Cumhurbaşkanlığı kararıyla da mevcut sistemin değiştirilemeyeceği ve sorunların giderilemeyeceği değerlendirilmektedir.

Etkili ve kalıcı çözümün SMK’da yapılacak bir düzenleme ile gerçekleştirilmesi mümkündür. Bilindiği üzere, SMK’nın yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıldan daha uzun bir süre geçmiştir. Bu sürede edinilen tecrübe, uygulamadan kaynaklı sorunları görmek, eksiklikleri değerlendirmek ve ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden yapılandırmak için kullanılabilir. Deprem gibi mücbir sebeplerin coğrafi işaretlerin denetim sürecinde göz önüne alınması sağlanabilir. Nitekim farklı kanun ve yönetmeliklerde mücbir sebep hallerinin istisnai durumlar olarak düzenlendiği ve bu gibi durumlarda idarelere farklı yetkilerin verildiği bilinmektedir[3]. SMK kapsamında benzer yönde düzenleme yapılmasının mümkün olduğu düşünülmektedir. Mücbir sebeplerin SMK’da örnekseme yöntemiyle sayılması ve Kuruma bu tür durumlar için takdir yetkisinin verilmesi değerlendirilebilir. Denetim süresinin bir yıl olduğu göz önüne alınarak, her olayda değilse de deprem gibi bir mücbir sebep halinin etki ve boyutlarına göre bir değerlendirme yapma imkânının verilmesi yerinde olabilecektir. Bu kapsamda, denetim raporu sunma sürelerinin uzatılması, denetimlerin veya rapor sunma zorunluluğunun kaldırılması gibi esnek yetkilerin Kuruma tanınması söz konusu olabilir. Bu sayede, ileride ortaya çıkabilecek farklı durumlar için de yasal ve kalıcı bir çözüm oluşturulabileceği değerlendirilmektedir. 

Bu çözüm önerisine karşın, kanunun değişikliği yapılmasının son derece zor ve uzun bir süreç olduğu da herkes tarafından bilinmektedir. SMK değişikliğinin yapılmadığı ve diğer düzenlemelerin de ihtiyacı karşılamadığı noktada nasıl bir çözüm benimsenebileceği ayrıca tartışmaya açıktır. Denetim sürecine ilişkin SMK’da mücbir sebep istisnası olmasa dahi Kurum resen mücbir sebebi dikkate alabilir mi? Fiili olarak uygulamasını değiştirerek hak kayıplarının önüne geçebilir mi?

Mücbir sebep sadece idarelerin sorumluluğunu kaldıran bir neden olarak değerlendirilmemelidir. Vatandaş yönünden de ayrıca tanımlanması ve göz önüne alınması gereken bir nedendir. Nitekim vatandaşın kusurundan kaynaklanmayan, öngöremediği ve önleyemeyeceği olaylar idareye karşı yükümlülüğünü yerine getirmesini engelleyebilir. Danıştay tarafından, ilgili mevzuatlarda yer almasa dahi mücbir sebebin dikkate alınması gerektiğine, mücbir sebepten dolayı kişi idareye karşı yükümlülüğünü yerine getiremediğinde bundan dolayı sorumlu olmayacağına karar verilmektedir. Danıştay tarafından, mücbir sebebin hukukun genel kurallarından biri olduğu, idare hukukunun da bundan bağımsız olarak değerlendirilemeyeceği vurgulanmış, kanunda aksi yönde açık bir düzenleme olmadıkça mücbir sebep hallerinin dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir[4]. Yine farklı kararlarda, ilgili mevzuatta açıkça yer almasa dahi, kişilerin mücbir sebepleri göz ardı edilerek yapılan idari işlemlerin iptal edildiği görülmektedir[5].

Deprem nedeniyle can derdine düşen insanlardan coğrafi işaret denetimi yapmalarını ve Kuruma rapor sunmalarını beklemek insani ve hakkaniyete uygun bir yaklaşım olmayacaktır. Ayrıca, coğrafi işaretlerin kamusal yönü ve kolektif yapısı değerlendirme yapılırken göz önüne alınmalıdır. Tescilin devamlılığında kamu yararı olduğu gözetilmeden, mücbir sebepler göz ardı edilerek işlem tesis edilmesi hak kayıplarına neden olacaktır. İçinde bulunduğumuz süreçte, Danıştay kararlarının emsal alınması gerektiği ve kanunda değişiklik yapılana kadar hak kayıplarının önüne geçilebilmesi için mücbir sebeplerin fiilen göz önüne alınması yerinde bir yaklaşım olacaktır. Sonuç olarak, denetim süreci üzerinde depremin olumsuz etkileri devam ettiği sürece depremden etkilenen bölgelerdeki coğrafi işaretlerle ilgili denetim raporu sunulamaması mümkündür. Bu süreçte denetim raporu sunulamamasının hukuki sonuç doğurmayacağının kabul edilebileceği değerlendirilmektedir.

Gökhan ERGÜL

Mayıs 2023

av.gokhanergul@gmail.com


DİPNOTLAR

[1] Türkiye’deki 1334 tescilli coğrafi işaretten 324’ü depremden etkilenen şehirlerimizden kaynağını alan ürünlere aittir. (Mahreç İşareti tescilleri:  979 / 271; Menşe Adı tescilleri: 355 / 53; Toplamda: 1334 / 324     %24,2)

[2] https://ci.turkpatent.gov.tr/sayfa/avrupa-birli%C4%9Finde-co%C4%9Frafi-i%C5%9Faret

[3] 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu m.10; 213 sayılı Vergi Usul Kanunu m. 13 ve m. 15 (mücbir sebepler sayıldığı gibi Kanunda idareye, yeni beyanname verme süreleri belirlenmesi ve beyanname verme zorunluluğunun kaldırılması yetkisinin verildiği de görülmektedir.); 6326 sayılı Petrol Kanunu m. 122; 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu m. 5; 3213 sayılı Maden Kanunu m. 3 ve m. 37; Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği m. 14; Doğalgaz Piyasası Lisans Yönetmeliği m. 46

[4] Danıştay 1. Dairesi’nin 4/12/1944 tarih ve 1944/26 E. – 1944/26 K. sayılı kararı, Prof. Dr. Turan YILDIRIM, “Danıştay Kararlarında Mücbir Sebep Kavramı”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt 25, Sayı 2, Prof. Dr. Ferit Hakan Baykal Armağanı, Aralık 2019, s. 1533

[5] İdari Dava Daireleri Kurulu 12/11/2015 tarih ve 2015/3121 E. – 2015/4110 K. sayılı kararı (Erişim: https://www.sinerjimevzuat.com.tr/kullaniciGiris.jsf?dswid=-1455#); Danıştay 8. Dairesi 21/11/1997 tarih ve 1996/4736E. – 1997/3534 K. sayılı kararı (Erişim: https://www.sinerjimevzuat.com.tr/kullaniciGiris.jsf?dswid=-1455#)

GERİ SAYIM BAŞLADI – SON BİR HAFTA: IPR GEZGİNİ ANKARA BULUŞMASI, 5 MAYIS CUMA AKŞAMI GERÇEKLEŞTİRİLECEK!


IPR Gezgini Ankara Buluşmaları artık gelenekselleşti ve Fikri Haklar camiamızca beklenen bir etkinlik haline geldi diyebilir miyiz?

Yanıt bizce kesinlikle evet ve IPR Gezgini ekibi için de buluşma günü yılın en keyifli günlerinden birisi!

Beklenen gün gelmek üzere, programı uygun olan herkesi 5 Mayıs Cuma akşamı Ankara’da bizlerle birlikte olmaya davet ediyoruz.

Detaylar aşağıda!


Fikri Haklar camiamız 5 Mayıs Cuma akşamı Ankara’da yapılacak IPR Gezgini buluşmasında yeniden bir araya geliyor!

Daha önceki buluşmalarımızda birbirlerini özleyen IP severlerin yeniden görüşmelerine, birçok yeni tanışmaya ve uzun sohbetlere vesile olmuştuk. Bu kez buluşmaya daha çok ihtiyacımız var; çünkü Türkiye’nin geleceğini belirleyeceğinden şüphe duymadığımız seçim yaklaşıyor, çoğumuz gerginiz, ülkemiz gereğinden fazla stresli, dolayısıyla birbirimizi görmek hepimize iyi gelecek ve birkaç saatliğine de olsa kendi küçük IP dünyamıza ve arkadaşlarımıza konsantre olabileceğiz.


Son IPR Gezgini buluşmasını Mayıs 2022’de Ankara’da yapmıştık. Oldukça kalabalık, aynı zamanda çok neşeli bir geceydi ve iyi zaman geçirmiştik.

Havanın ısınmaya başladığı bugünlerde kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz. 2023 yılının ilk IPR Gezgini buluşmasını Ankara’da 5 Mayıs Cuma akşamı saat 19.00’da başlayacak şekilde yapacağız.

Buluşma mekanı son buluşmamızı yaptığımız Passkal olacak (https://www.instagram.com/passkalpub/ Tunalı Hilmi Cad, Park İçi No:114/J D:1 – En basit tarif: Tunalı’nın sonunda Kuğulu Park’a gelmeden sağa dönüyorsunuz, Kıtır’ın yanındaki merdivenlerden inerek Passkal’a ulaşıyorsunuz). Geçen buluşmada olduğu gibi işletme bize kendimize ait bir alan tahsis edecek (Bize tahsis edilecek alanın tavanı açılıp kapanabiliyor ve tavan açık olduğu (yağmur yağmadığı) sürece oldukça havadar bir mekanda olacağız).

Katılım taleplerini 3 Mayıs Çarşamba gününe dek almaya devam edeceğiz. Taleplerde kişi sayısını ve katılımcıların adlarını bildirmeyi unutmayın lütfen. Katılımcı sayısını biraz kestirebilmek adına bize ne kadar erken haber verirseniz o denli mutlu oluruz.

Katılım talebinizi iprgezgini@gmail.com adresine e-postayla veya sosyal medya hesaplarımıza mesaj göndererek bildirebilirsiniz. Talebi almamızın ardından sizi katılımcı listesine ekleyeceğiz.

Önemli Not: Katılacağını söyleyip, ismini bildirip sonradan da hiç bilgi vermeden gelmeyenlere bozuluyoruz, onu da belirtelim.

Konsept: Bolca IP sohbeti, yeniden kavuşanlar, ilk kez tanışanlar, IPR Gezgini hakkında her şey, sitenin yazarları ve okurları, beklentiler, Türk IP camiası gelişmeleri, IP dedikoduları… Gece sonunda herkes kendi yediğini – içtiğini öder.

Dönüşlerinizi bekliyoruz, sizleri görmekten mutlu olacağız ve katılmak isteyenlerle e-postayla bağlantıda olacağız.

IPR Gezgini

Nisan 2023

iprgezgini@gmail.com

FİKRİ MÜLKİYETTE CİNSİYET DENGESİ VAR MI? (BÖLÜM II)

Yazımızın dün yayımlanan ilk bölümü, fikri mülkiyetteki kadın temsiliyetinin yetersizliğini ortaya koyuyor olsa da; aşağıda sadece bazılarına yer verdiğimiz kadınların, üstelik de ayrımcı tutumlarla mücadele ederken kazandıkları başarılar ilham kaynağı, daha nicelerinin tarihe not düşülmesi de ağaca astığımız dileğimiz olsun!

June Almeida[1]: Glasgow İskoçya’da yaşayan June Hart, maddi imkansızlıklar nedeniyle 16 yaşında okulunu bırakıp laboratuvar teknisyeni olarak çalışmaya başlar. Evlenip Almeida soyadını alır, Kanada’ya göç eder ve 1963 yılında Toronto’daki Ontario Kanser Enstitüsünde elektron mikroskoplarıyla çalışılan bir iş bulur. Yeni teknikler geliştirir, virüslerin daha önce görülmemiş yapılarını açıklayan makaleler yayımlar ve 1 yıl sonra yeni bir virüs keşfeder. Almeida’nın bu virüs hakkındaki çalışmaları, ilerleyen yıllarda farklı ortamlarda başka bilim insanlarıyla da devam eder. Virüsün etrafında haleler vardır. Bu sebeple ona, Latince taç anlamına gelen “Corona” adını verirler ve böylelikle, koronavirüsü keşfeden ilk kişi Almeida olur. Almeida’nın 34 yaşında elde ettiği bu başarı dikkat çekicidir, çünkü örgün eğitimini tamamlamamıştır.

Katherine Johnson[2]: NASA’da çalışan ilk Afrika kökenli Amerikalı bilim kadınlarından olup uzay araçlarının uçuş yollarını hesaplayıp analizini yapan matematikçidir. Amerikalıların ilk kez Dünya’nın yörüngesine girmesine ve aya ayak basmasına izin veren hesaplamaları yapmasıyla tanınır.

Marie Curie: Varşova’da doğan Manya Skłodowska, Pierre Curie ile evlendikten sonra Marie Skłodowska-Curie adını alır. Radyum ve polonyum elementlerinin kâşifi olması ve radyoaktivite alanındaki sıra dışı çalışmaları nedeniyle 1903 yılında fizik, 1911 yılında da kimya olmak üzere iki Nobel Ödülüne layık görülür. Böylelikle Marie Curie ismi, Nobel Ödülünü kazanan ilk kadın olmasının yanı sıra iki bilim dalında Nobel Ödülü kazanmış tek kişi olarak tarihe geçer.

“Kanser ve benzeri hastalıklardan muzdarip kadınların radyolojik tedavisi” için tıp alanında çalışan kadınlar tarafından kurulan bir hastane, 1929 yılında Londra’da açılır. Marie Curie projeyle yakından ilgilenir ve hastaneye adının verilmesine izin verir. The Marie Curie Hospital[3], daha modern ekipmanlarla donatılacak yeni bir binaya taşınmak üzere 1967’de kapatılır ve süreç içinde birçok değişime uğrar.   

Valentina Tereşkova: Mühendis olan Tereşkova, uzaya giden ilk kadın kozmonottur. Uzay görevine tek başına çıkıp sadece üç günde Dünya’nın yörüngesinde 48 kez döner.

Elizabeth Garrett Anderson: Kadınların doktorluk yapmasına izin verilmeyen bir dönemde, İngiltere’deki ilk kadın doktor olur. Kadınlar için bir tıp okulu açar, liderlik pozisyonlarına öncelikle kadınları atar ve böylelikle Büyük Britanya’da tıpta kadınların öncüsü olur. Tıp fakültesindeki ilk kadın dekanlık görevinden sonra da İngiltere’deki ilk kadın belediye başkanı olur.

Chien-Shiung Wu: Amerika Birleşik Devletleri Princeton Üniversitesi fizik bölümünde işe alınan ilk kadın öğretim üyesidir. Columbia Üniversitesinde nükleer silahların yaratılmasıyla sonuçlanan Matthan Projesine katılır ve özdeş parçacıkların her zaman aynı şekilde davranmadığını kanıtlayan Wu deneyini yürütmesiyle tanınır. 1978’de ilk Wolf Fizik Ödülünü alınca “Fiziğin First Lady’si” lakabı takılır.

Ada Lovelace: 1880’lerde, bir bilgi işlem makinesi fikrinin geliştirilmesine yardımcı olarak bilgisayarın icadından çok önce bilgisayar için bir algoritma icat eder. Bu icat onun, dünyanın ilk bilgisayar programcısı olarak kabul edilmesini sağlar. Katkılarını onurlandırmak isteyen ABD Savunma Bakanlığı, 1990’larda yeni bir bilgisayar diline “Ada” adını verir.

Sally Ride: 1983’te uzaya çıkan ilk Amerikalı kadın astronottur. NASA’nın ikinci ve üçüncü Uzay Mekiği görevlerinde, uyduları uzaya yerleştirmek için robotik kolu çalıştırır. NASA’dan ayrıldıktan sonra, Dünya’nın fotoğraflarını çekme ve onları inceleme fırsatı veren NASA’nın EarthKam Projesini kurar. 2003 yılında Astronot Onur Listesine adı yazılır. Bilim ve matematikte kadınlar ve kız çocukları için kariyer ve eğitim fırsatları yaratmada etkili olur.

Mae Jemison: 1992’de uzaya giden Afrika kökenli ilk kadın NASA astronotudur. Aynı zamanda doktor ve mühendistir. “Star Trek: The Next Generation”nın bir bölümünde yer alır. Ulusal Kadın Onur Listesine ve Uluslararası Uzay Onur Listesine alınır. ABD Savunma İleri Araştırma Projeleri Ajansı aracılığıyla, gelecek 100 yıl içinde başka bir yıldıza insan yolculuğunu konu alan 100 Yıllık Yıldız Gemisi Projesini yönetir.

Ruth Rogan Benerito[4]: Biyoürünlerde öncü olan Amerikalı kimyager; kırışmayan, leke tutmayan ve ateşe dayanıklı pamuklu kumaş üretmeyi keşfederek İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerika’da pamuk endüstrisini kurtarmasıyla tanınır. Ayrıca, hastaların intravenöz beslenmesinde kullanılmak üzere tohumlardan yağ çıkarmak için geliştirdiği yöntem, günümüzde kullanılan yöntemin temeli olur.

Ellen Ochoa[5]: Optik sistemler hakkında üç patente sahip olan araştırmacı bir mühendistir. Daha sonra Discovery uzay mekiğindeki göreviyle uzaya giden ilk Hispanik kadın olur. Uzaya 4 kez giderek yörüngede yaklaşık 1.000 saat kayıt yapar. NASA’nın Johnson Uzay Merkezi müdürlüğüne seçilen ikinci kadındır.

Barbara McClintock[6]: Amerikalı genetikçi, 1983’te zıplayan geni, yani genlerin kromozom üzerindeki pozisyonunu değiştirme yeteneğini keşfederek Nobel Fizyoloji Ödülünü kazanır.

Dorothy Hodgkin[7]: İngiltere’nin Suffolk bölgesinde sadece erkeklerin kimya çalışmasına izin verilen bir devlet ortaokuluna, sistemle mücadele ederek kayıt yaptırır. 1932’de kimya alanında onur derecesi aldığı Oxford’a kabul edilir. 1950’lerden itibaren, insülin molekülünün ilk modelini inşa ederek insülinin yapısına odaklanır. 1964 yılında, “önemli biyokimyasal maddelerin yapılarının, X-ışını teknikleriyle belirlenmesi” konulu çalışmasıyla Nobel Kimya Ödülünü kazanır. Marie Curie ve kızı Irène Joliot-Curie’den sonra Nobel Kimya Ödülü kazanan üçüncü, bilim Nobel Ödülü kazanan beşinci kadın olur. 1965 yılında, Florence Nightingale’den sonra, devlet üstün hizmet madalyasıyla onurlandırılan ikinci kadın olarak tarihin sayfalarına yazılır. Hodgkin aynı zamanda, siyasi yaşamında “Demir Lady” olarak anılan Margaret Thatcher’ın, kimya öğrenimi gördüğü yıllardaki hocasıdır[8].

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli IPCC (Intergovernmental Panel on Climate Change)[9] nezdinde yürütülen çalışmalarda hatrı sayılı katkılar sunan bilim kadınlarından bazılarını ve çalışma alanlarını aşağıda sıralıyoruz.

Kathryn Bowen: Sera gazı emisyonları

Aditi Mukherji: Su güvenliği

Rawshan Ara Begum: İklim finansmanı

Sherilee Harper: Yerel bilgi

Yukiko Hirabayashi: Su tehlikeleri

Rita Adrian: Biyoçeşitlilik

Gretta Pecl: Mercan ağartma

Marie-Fanny Racault: Okyanuslar

Michelle Mycoo: Küçük adalar

Shobha Maharaj: İklim verileri

Elham Ali: İklimsel riskler

Rupa Mukerji: İklim ve yoksulluk

Hedy Lamarr[10]: Viyana’da Hedwig Eva Maria Kiesler olarak doğar, 17 yaşında sinema hayatı başlar ve Hollywood’a adım attıktan sonra adını Hedy Lamarr olarak değiştirir. Birçok ünlü isimle birlikte çok sayıda filmde başrol oynar. Beyaz perdede sıklıkla “filmdeki en güzel kadın” olarak anılır. Ancak Lamarr’ın bu yazımıza konu olmasının asıl nedeni başarılı bir aktris olması değil, aynı zamanda yetenekli bir matematikçi, bilim kadını ve yenilikçi olması. II. Dünya Savaşı sırasında Lamarr, komşusu olan Amerikalı avangart besteci George Antheil[11] ile birlikte “gizli iletişim sistemi” icat eder ve bu patent, 1942 yılında Amerika Patent Ofisinde koruma elde eder. Kısaca frekans atlama olarak bilinen buluş, savaş sırasında düşmanın gizli askeri stratejileri, sinyalleri ve mesajları engellemesini engellemeyi amaçlar. Buluş aynı zamanda, günümüzün WiFi, GPS ve Bluetooth teknolojilerinin de temeli olarak kabul edilir. Yazımızın konusu bilim kadınları olmasına rağmen, Lamarr’ın bu önemli buluştaki ortağının da hakkını teslim etmeden geçmek olmaz. George Antheil 6 yaşında piyano çalmaya başlar, lise mezuniyeti yoktur ancak ünlü bestecilerle çalışır ve bu yüzden bolca seyahat eder. Antheil’in 300’den fazla eseri bulunuyor ve en meşhurunun Ballet mécanique olduğunu yazıyor kaynaklar. Lamarr ile geliştirdiği buluştaki katkısı ise, yenilikçi tarzda müzik üretmek için sahip olduğu müzik teknolojisi.   

Amelia Mary Earhart[12]: Sayısız uçuş başarıları olsa da, 1928 yılında gerçekleştirdiği solo uçuşla, Atlas Okyanusunu geçen ilk kadın pilot olarak şöhret kazanır. 1937 yılında meslektaşlarıyla başladığı dünya turunda, uçağı Pasifik Okyanusu ortalarında kaybolur ve kendisinden bir daha haber alınamaz. Bir sene sonra da öldüğü ilan edilen Amerikalı kadın pilot, 1968’de Ulusal Havacılık Onur Listesine ve 1973’te Ulusal Kadınlar Onur Listesine alınır. Earhart, aynı zamanda başarılı bir yazardır. 1928’den 1930’a kadar Cosmopolitan dergisinde havacılık editörü olarak görev yapar.  Çok sayıda dergi makaleleri, gazete köşe yazıları, denemeleri ve yayımlanmış iki tane de kitabı bulunur. 

Frida Kahlo[13]: Yakalandığı çocuk felcinin izlerini taşıyan Kahlo, 18 yaşında geçirdiği elim bir trafik kazası nedeniyle hayali olan tıp eğitimini alamaz. Bu kaza onu bilim dünyasından uzak tutar ama tuvalinde yeşerttiği acı ve tutku, zamanın ötesinde bir sanatçı olarak anılmasını sağlar. Cesur ve canlı renkler kullanır, yansımalarında Meksika’nın yerli kültürünü ihmal etmez. Hastalık, kaza ve aşk acıları en çok otoportrelerinde okunur. 200 kadar eserin yanı sıra, özlü sözleriyle de tarihe iz bırakır.

Gonca ILICALI

27 Nisan 2023


[1]https://www.buckinstitute.org/lab/women-in-science/?gclid=CjwKCAiA3KefBhByEiwAi2LDHH44TZS-TSuz3yMoyn2NhTCkZPTp1uKIvla4h6tXWqjJzxLplNK-rxoC1QIQAvD_BwE

[2] https://www.bestcolleges.com/blog/10-women-who-made-scientific-history/

[3] http://ezitis.myzen.co.uk/mariecurie.html

[4] https://obamawhitehouse.archives.gov/women-in-stem

[5] https://obamawhitehouse.archives.gov/women-in-stem

[6] https://obamawhitehouse.archives.gov/women-in-stem

[7]https://www.sciencefocus.com/science/10-amazing-women-in-science-history-you-really-should-know-about/

[8] https://iprgezgini.org/2020/03/08/bilim-dunyasinin-dunu-bugunu-ve-yarininda-da-biz-variz/

[9] https://www.un.org/en/climatechange/women-scientists-forefront-climate-action

[10] https://hedylamarr.com/

[11] https://www.antheil.org/george.html

[12] https://en.wikipedia.org/wiki/Amelia_Earhart

[13] https://www.fridakahlo.org/

FİKRİ MÜLKİYETTE CİNSİYET DENGESİ VAR MI? (BÖLÜM I)

Fikri mülkiyet dünyasında 26 Nisan günleri, doğum günü edasında yaşanır…

26 Nisan 1970 tarihinde yürürlüğe giren Sözleşme ile doğan Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı WIPO tarafından yıllık olarak belirlenen temalarda etkinlikler yapmak üzere dünyanın fikri mülkiyet ofisleri, uluslararası kuruluşlar, ulusal kuruluşlar ve sivil toplum kuruluşları bir yıl boyunca çalışırlar ve perdeler, 2000 yılından itibaren her 26 Nisan’da coşkuyla açılır. 

Bu yılın Dünya Fikri Mülkiyet Günü teması “Kadın ve İnovasyon: İnovasyonu ve Yaratıcılığı Hızlandırma” (Women and IP: Accelerating innovation and creativity). Fikri mülkiyetteki kadın etkisi söz konusu olunca, IPR Gezgini’nin erkek yazarları kalemlerini, kadın yazarlara bıraktı. Kalem arkadaşlarımıza bu centilmenliklerinden dolayı teşekkür ediyor ve fikri mülkiyet camiamızın doğum gününü kutluyorum!  

İki bölümden oluşan yazımızın ilk bölümünü, kadınların fikri mülkiyet alanındaki temsilini gösteren sayısal verilere ve kadınlarla ilgili bazı çalışmalara ayırdık.  

***

Yüksek kaliteli Avrupa Birliği (AB) istatistikleri sağlamakla görevli EUROSTAT[1] verilerine göre; 2021 yılında AB’deki bilim kadını sayısı, 2020’ye göre 369.800 artarak 6,9 ​​milyona ulaştı. Bu sayı, toplam istihdamın %41’i.

Bilim kadınlarının erkeklere en yakın olduğu sektör, %46’lık temsille hizmet sektörü. Diğer sektörlerdeki temsili ise yetersiz olarak değerlendiriliyor.  

Bilim kadını temsiliyetinde en düşük pay; %8 su yolu taşımacılığı, %12 ulaşım ekipmanları imalatı ve %13 motorlu taşıtlar imalatı sektörlerinde kaydedildi.

Bilgi yoğun hizmetlerde %46, yüksek teknoloji üretiminde ise %22.

AB üyesi ülkelerde bilim kadını sayısı en fazla olan ülke, %52 ile Litvanya. Takip eden sıralarda Bulgaristan, Letonya ve Portekiz’in her biri %51, Lüksemburg %35, Almanya ve İtalya’nın her biri %34, Macaristan %33 ve Finlandiya %31 ile yer alıyor.

***

Avrupa Patent Ofisi EPO’nun 2010-2019 yılları arasını baz alarak yürüttüğü “Kadınların Yaratıcı Faaliyetlere Katılımı” (Women’s participation in inventive activity: Evidence from EPO data)[2] isimli çalışması, Kasım 2022’de yayımlandı. Çalışmaya göre 2019’da EPO ülkelerinden Letonya, %30,6 ile en fazla kadın buluşçuya sahip ülke. Türkiye ise %17,7 ile 10. sırada. Kadın buluşçular en fazla kimya alanında çalışıyor, payı %22. Kimya alanı içinde biyoteknoloji ve farmasötiklerdeki toplam payı %30. Kadın buluşçu oranı bakımından 1990’lı yıllarda 16. sırada bulunan Türkiye’nin 2010’lu yıllarda 6. sıraya sıçramasının, EPO ülkeleri içinde dikkat çeken bir durum olduğu ifade ediliyor. 

AB Komisyonu, tarihin sayfalarına adını yazdıran Marie Curie’nin anısına Marie Skłodowska-Curie Eylemleri[1] projesi yürütüyor. Başarılı genç araştırmacılar finanse edilerek, ilgi duydukları bir konuyu derinlemesine incelemelerine destek sağlanıyor. 2015 yılında başlayan “Science is Wonderful!” (Bilim Harikadır!) isimli araştırma projelerini, AB’deki okullarla birleştiriyor. Bu kapsamda en son, 13 Eylül 2023 tarihine kadar başvuru imkânı bulunan çağrı açıldı ve 260 milyon Euro’luk bütçe, doktora sonrası burslar için ayrıldı.

***

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, Ar-Ge alanında araştırma ve eğitim kurumlarının yetenek ve kapasitelerini sınırlayan önemli bir engel. Dünyanın birçok yerinde büyük çabalar gösterilmesine rağmen, araştırma ve eğitim kurumlarının özellikle fen, teknoloji, mühendislik ve matematik (science, technology, engineering and mathematics – STEM) alanlarında belirgin cinsiyet eşitsizliği var. AB’nin, diğer birçok alanın yanı sıra tarım alanında başladığı AGRIGEP[2] (Agricultural Gender Equality Project – Tarımsal Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Planları) projesinin bütçesi 998.237,5 Euro. 1 Ocak 2023 – 31 Aralık 2025 arasında yürütülecek olan AGRIGEP, Macaristan Tarım ve Yaşam Bilimleri Üniversitesi (Magyar Agrar- Es Elettudomanyi Egyetem) tarafından koordine ediyor.

***

Kadınlar, küresel tarımsal iş gücünün %43’ünü oluşturuyor ve sürdürülebilir gıda güvenliğinde (food security[3]) kritik noktada yer alıyor. Örneğin yabani otları ayıklama, ağaç dikme, hasat, tohum ekimi, sığ sularda balıkçılık, hayvan yetiştirme ve özellikle süt ürünlerinin üretimi ile pazarlamasında kilit rol oynuyor.

Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda gıdanın %60-80’ini kadınlar üretiyor ve dünyadaki gıda üretiminin yarısını da kadınlar üstlenmiş durumda.

Ancak tüm bunlara rağmen arazi ve hayvan sahipliği, eşit ücret alma, karar alma organlarına katılım, finansal hizmetlere erişim vb hususlarda önemli ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Bu zorluklar, ne yazık ki kadınları toplumun gelişimine zarar verecek şekilde ikincil bir role zorlayan bir dizi sosyal, ekonomik ve kültürel faktörün ürünü.

Özellikle Meksika’daki 1975 Dünya Kadın Konferansından itibaren geliştirilen uluslararası çabalar, kadınların kırsal ve diğer kalkınma alanlarına kilit katılımına katkıda bulunmuştur.

FAO, 1990 tarihli Tarımsal Kalkınmada Kadınlar, Gelişmekte Olan Ülkelerde Kırsal Gıda Güvenliğinde Toplumsal Cinsiyet Sorunları (FAO Women in Agricultural Development, Gender Issues in Rural Food Security in Developing Countries, Rome. 1990) isimli çalışmasında; çoğu kırsal alanda, kadınların en çok zaman alan iki faaliyetinin su ve yakacak odun taşımak olduğunu ve bazı durumlarda kadınların, bu faaliyetlerin yükünün bir kısmını genellikle kız çocuklarına devrettiği belirtiyor. Bu işlere ayrılan zaman, kadınları daha çok gelir getiren ve katma değer yaratan işlerden, çocukları ise okula gitmekten alıkoyuyor.  

Bu sebeplerle FAO[4], politikaların toplumsal cinsiyet eşitliğini teşvik etmesini sağlaması amacıyla hükümetler düzeyinde; kadınları daha bağımsız olmaları ve yerel ekonomiye katılabilmeleri için girişimcilik ve iş planlama becerilerini güçlendirmek amacıyla da bireysel düzeyde çalışıyor.

FAO[5], toplumsal cinsiyet eşitliği sağlamak amacıyla yürüttüğü çalışmalarda kadınlara ve kız çocuklarına odaklanmanın, erkekleri ve erkek çocuklarını geride bırakmak anlamına gelmediğini de önemle vurguluyor.

Kırsal kesimde toprak, genellikle tarımsal üretimi desteklemek ve gıda güvenliği ile beslenmeyi sağlamak için en önemli hane halkı varlığı. Tarım arazileri üzerinde mülkiyet, yönetim, devir ve çeşitli ekonomik haklar mevcut. Tarımda güvenli arazi kullanım hakkı, daha fazla yatırım ve üretkenlik gerektiriyor, üstelik getirisi de yüksek. Ancak dünyanın birçok yerinde, kadınların bu haklara erişimi de oldukça yetersiz.

Bazı ülkelerde resmî belgeler, bazı ülkelerde ise beyana dayalı olarak elde edilen verilerin[6] gösterdiği eşitsizlikleri aşağıda sıralıyoruz. 

– Kadınların arazi sahipliğini gösteren yasal belgeler erkeklere göre daha az.

– Küresel olarak, tüm arazi sahiplerinin %15’inden azı kadınlar.

– Kadın arazi sahiplerinin dağılımı Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da %5, Latin Amerika ve Karayipler’de %18, Honduras, Nijerya, Tacikistan ve Peru’da %20’den az, Ekvador ve Malavi’de de %50’nin biraz üzerinde.

FAO, kadınların toprak haklarını elde etmelerini etkileyen başlıca siyasi, yasal ve kültürel faktörleri belirlemek ve konu hakkındaki çalışmalara ışık tutmak için Cinsiyet ve Toprak Hakları Veri Tabanı (Gender and Land Rights Database[7]) GLRD’yi 2010 yılında kullanıma açtı. GLRD’de, düzenli olarak güncellenen ve aralarında Brezilya, Çin, Fransa, İtalya, Japonya, İspanya ve Birleşik Krallık bulunan toplam 84 ülkeye ait bilgiler yer alıyor.

***

Alman Patent ve Marka Ofisi Başkan Yardımcısı Christine Moosbauer, 2019 yılı Kadınlar Günü konuşmasında[8]; “19. yüzyıla kadar kadına ait olan her şeyin erkeğin malı olmasının, buluşlar için de geçerli olduğunu; bu yüzden geçmişte birçok kadının buluşlarını ve deneylerini gizlice gerçekleştirmeye zorlandığını; kadınların buluşlarının erkek takma adlarıyla ya da kocalarının adlarıyla yayımlanıp patent başvurusunda bulunduklarının bilindiğini” ifade eder. Ayrıca kısaca, “kütle numarası çok büyük olan bir atom çekirdeğinin parçalanarak kütle numarası küçük iki çekirdeğe dönüşmesi” olarak açıklanan “füzyon” olayını Lise Meitner ve Otto Hahn birlikte keşfetmesine rağmen Nobel Kimya Ödülünün sadece Otto Hahn’a verilmesi ve Hahn’ın da bu yanlışı düzeltmek için çaba sarfetmemesi, bilim kadınlarına karşı yapılan haksızlıklara somut bir örnek olarak verilir. Moosbauer’in konuşmasında; Josephine Cochrane’in bulaşık makinesinin, Marion Donovan’ın tek kullanımlık çocuk bezinin, Bette Graham’ın düzeltme sıvısının, Mary Anderson’un otomobil ön cam sileceğinin ve paraşüt paketinin, Katharina (“Käthe”) Paulus’un ilk katlanabilir paraşütün ve Marga Faulstich’in 300’den fazla optik cam türünün mucidi oldukları bilgisi de yer alır.      

***

Women in IP[9] (Fikri Mülkiyet Alanında Çalışan Kadınlar) Derneği, 2011 yılında platform olarak kurulur ve 2014 yılında da kâr amacı gütmeyen bir dernek haline gelir. Derneğin çatısı altında patent vekilleri ve avukatları, hakimler, patent denetçileri, profesörler, patent mühendisleri, stajyerler ve Avrupa Patent Ofisinin itiraz ve temyiz kurullarının üyeleri gibi alan uzmanları var. Mesleki ve sosyal paylaşımlar için düzenli olarak Almanca ve İngilizce etkinlikler düzenliyor.

***

Mayıs 2018’de Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Meksika tarafından WIPO Geliştirme ve Fikri Mülkiyet Komitesine (CDIP) yapılan teklif kabul edilerek Ocak 2019 – Aralık 2022 tarihleri arasında “Kadınların İnovasyon ve Girişimcilikteki Rolünün Artırılması, Gelişmekte Olan Ülkelerde Kadınların Fikri Mülkiyet Sistemini Kullanmasının Teşvik Edilmesi[10]” konulu proje yürütülür. 415 bin CHF bütçeli Projeden Meksika, Uganda, Umman ve Pakistan faydalanır. 

Proje çalışmalarında bilimde cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik çabalara rağmen, Afrika’da fen, teknoloji, mühendislik ve matematik (STEM) alanlarındaki araştırmacıların üçte birinden azının kadın olduğu ve cinsiyet ayrımcılığı bulunduğu; bilim kadınlarının önündeki engellerden birinin de “güvenilirlik eksikliği algısı” olduğu ve ayrıca siyah ırktan olan bilim kadını ve girişimcilerin, kendilerini kanıtlamak için  her zaman erkeklerin en az iki katı çalışmak zorunda kaldıklarına dair satırlar dikkatleri çekiyor.

***

L’Oréal ve UNESCO İş Birliği[11] kapsamında bilim kadınlarının desteklenmesi 1998’de başlar ve 2023 yılına kadar 122 destek verilir. Destekler fizik, matematik ve bilgisayar alanında olup her bir alan için 100 bin Euro bütçe ayrılır. 2023 yılı burs başvurularında son tarih, 30 Mayıs.

Bu iş birliği için yapılan açıklamalarda yine çarpıcı veriler mevcut. Bilim kadınları dünya çapında çığır açan araştırmalara öncülük etmesine rağmen dünya çapındaki araştırmacıların yalnızca %33,3’ünü temsil ediyor ve çalışmaları nadiren hak ettiği takdiri kazanıyor. Nobel Bilim Ödüllerinin şimdiye kadar %4’ten azı kadınlara verildi ve Avrupa’da üst düzey araştırma rollerinin yalnızca %11’i kadınlar tarafından yürütülüyor.

***

1971’de kurulan Bilim Kadınları Derneği AWIS[12] (Association for Women in Science), ticari büyüme, sosyal değişim ve yenilik elde etmek için fen, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarındaki kadınlara rehberlik yapıyor.

Gonca ILICALI

26 Nisan 2023


[1] https://ec.europa.eu/eurostat/en/web/products-eurostat-news/w/ddn-20230210-1

[2] https://www.epo.org/service-support/publications.html?pubid=244#tab3

[3] https://marie-sklodowska-curie-actions.ec.europa.eu/; https://www.scienceiswonderful.eu/

[4] https://cordis.europa.eu/project/id/101094158

[5] https://www.fao.org/3/x0171e/x0171e02.htm#P83_10385

[6] https://www.fao.org/reduce-rural-poverty/our-work/women-in-agriculture/en/

[7] https://www.fao.org/gender/background/en/

[8] https://www.fao.org/3/I8796EN/i8796en.pdf

[9] https://www.fao.org/gender-landrights-database/en/

[10]https://www.dpma.de/dpma/veroeffentlichungen/aktuelles/patentefrauen/innovation_made_by_women/index.html

[11] https://www.women-in-ip.com/en/

[12] https://www.wipo.int/women-inventors/en/

[13] https://www.forwomeninscience.com

[14] https://awis.org/


5 MAYIS CUMA AKŞAMI ANKARA’DA BULUŞUYORUZ! — İSMİNİZİ BİLDİRMEYİ UNUTMAYIN —


IPR Gezgini Ankara Buluşmaları artık gelenekselleşti ve Fikri Haklar camiamızca beklenen bir etkinlik haline geldi diyebilir miyiz?

Yanıt bizce kesinlikle evet ve IPR Gezgini ekibi için de buluşma günü yılın en keyifli günlerinden birisi!

Beklenen gün gelmek üzere, programı uygun olan herkesi 5 Mayıs Cuma akşamı Ankara’da bizlerle birlikte olmaya davet ediyoruz.

Detaylar aşağıda!


Fikri Haklar camiamız 5 Mayıs Cuma akşamı Ankara’da yapılacak IPR Gezgini buluşmasında yeniden bir araya geliyor!

Daha önceki buluşmalarımızda birbirlerini özleyen IP severlerin yeniden görüşmelerine, birçok yeni tanışmaya ve uzun sohbetlere vesile olmuştuk. Bu kez buluşmaya daha çok ihtiyacımız var; çünkü Türkiye’nin geleceğini belirleyeceğinden şüphe duymadığımız seçim yaklaşıyor, çoğumuz gerginiz, ülkemiz gereğinden fazla stresli, dolayısıyla birbirimizi görmek hepimize iyi gelecek ve birkaç saatliğine de olsa kendi küçük IP dünyamıza ve arkadaşlarımıza konsantre olabileceğiz.


Son IPR Gezgini buluşmasını Mayıs 2022’de Ankara’da yapmıştık. Oldukça kalabalık, aynı zamanda çok neşeli bir geceydi ve iyi zaman geçirmiştik.

Havanın ısınmaya başladığı bugünlerde kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz. 2023 yılının ilk IPR Gezgini buluşmasını Ankara’da 5 Mayıs Cuma akşamı saat 19.00’da başlayacak şekilde yapacağız.

Buluşma mekanı son buluşmamızı yaptığımız Passkal olacak (https://www.instagram.com/passkalpub/ Tunalı Hilmi Cad, Park İçi No:114/J D:1 – En basit tarif: Tunalı’nın sonunda Kuğulu Park’a gelmeden sağa dönüyorsunuz, Kıtır’ın yanındaki merdivenlerden inerek Passkal’a ulaşıyorsunuz). Geçen buluşmada olduğu gibi işletme bize kendimize ait bir alan tahsis edecek (Bize tahsis edilecek alanın tavanı açılıp kapanabiliyor ve tavan açık olduğu (yağmur yağmadığı) sürece oldukça havadar bir mekanda olacağız).

Anonsumuzu erken yapıyoruz, çünkü şehir dışından katılmak isteyenler, planlarını ayarlaması gerekenler olacaktır. Gelecek günlerde birkaç hatırlatma daha yapacağız.

Katılım taleplerini 3 Mayıs Çarşamba gününe dek almaya devam edeceğiz. Taleplerde kişi sayısını ve katılımcıların adlarını bildirmeyi unutmayın lütfen. Katılımcı sayısını biraz kestirebilmek adına bize ne kadar erken haber verirseniz o denli mutlu oluruz.

Katılım talebinizi iprgezgini@gmail.com adresine e-postayla veya sosyal medya hesaplarımıza mesaj göndererek bildirebilirsiniz. Talebi almamızın ardından sizi katılımcı listesine ekleyeceğiz.

Önemli Not: Katılacağını söyleyip, ismini bildirip sonradan da hiç bilgi vermeden gelmeyenlere bozuluyoruz, onu da belirtelim.

Konsept: Bolca IP sohbeti, yeniden kavuşanlar, ilk kez tanışanlar, IPR Gezgini hakkında her şey, sitenin yazarları ve okurları, beklentiler, Türk IP camiası gelişmeleri, IP dedikoduları… Gece sonunda herkes kendi yediğini – içtiğini öder.

Dönüşlerinizi bekliyoruz, sizleri görmekten mutlu olacağız ve katılmak isteyenlerle e-postayla bağlantıda olacağız.

IPR Gezgini

Nisan 2023

iprgezgini@gmail.com

YENİ IPR GEZGİNİ BULUŞMASI: 5 MAYIS CUMA AKŞAMI ANKARA’DA BULUŞUYORUZ


IPR Gezgini Ankara Buluşmaları artık gelenekselleşti ve Fikri Haklar camiamızca beklenen bir etkinlik haline geldi diyebilir miyiz?

Yanıt bizce kesinlikle evet ve IPR Gezgini ekibi için de buluşma günü yılın en keyifli günlerinden birisi!

Beklenen gün gelmek üzere, programı uygun olan herkesi 5 Mayıs Cuma akşamı Ankara’da bizlerle birlikte olmaya davet ediyoruz.

Detaylar aşağıda!


Fikri Haklar camiamız 5 Mayıs Cuma akşamı Ankara’da yapılacak IPR Gezgini buluşmasında yeniden bir araya geliyor!

Daha önceki buluşmalarımızda birbirlerini özleyen IP severlerin yeniden görüşmelerine, birçok yeni tanışmaya ve uzun sohbetlere vesile olmuştuk. Bu kez buluşmaya daha çok ihtiyacımız var; çünkü Türkiye’nin geleceğini belirleyeceğinden şüphe duymadığımız seçim yaklaşıyor, çoğumuz gerginiz, ülkemiz gereğinden fazla stresli, dolayısıyla birbirimizi görmek hepimize iyi gelecek ve birkaç saatliğine de olsa kendi küçük IP dünyamıza ve arkadaşlarımıza konsantre olabileceğiz.


Son IPR Gezgini buluşmasını Mayıs 2022’de Ankara’da yapmıştık. Oldukça kalabalık, aynı zamanda çok neşeli bir geceydi ve iyi zaman geçirmiştik.

Havanın ısınmaya başladığı bugünlerde kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz. 2023 yılının ilk IPR Gezgini buluşmasını Ankara’da 5 Mayıs Cuma akşamı saat 19.00’da başlayacak şekilde yapacağız.

Buluşma mekanı son buluşmamızı yaptığımız Passkal olacak (https://www.instagram.com/passkalpub/ Tunalı Hilmi Cad, Park İçi No:114/J D:1 – En basit tarif: Tunalı’nın sonunda Kuğulu Park’a gelmeden sağa dönüyorsunuz, Kıtır’ın yanındaki merdivenlerden inerek Passkal’a ulaşıyorsunuz). Geçen buluşmada olduğu gibi işletme bize kendimize ait bir alan tahsis edecek (Bize tahsis edilecek alanın tavanı açılıp kapanabiliyor ve tavan açık olduğu (yağmur yağmadığı) sürece oldukça havadar bir mekanda olacağız).

Anonsumuzu erken yapıyoruz, çünkü şehir dışından katılmak isteyenler, planlarını ayarlaması gerekenler olacaktır. Gelecek günlerde birkaç hatırlatma daha yapacağız.

Katılım taleplerini 3 Mayıs Çarşamba gününe dek almaya devam edeceğiz. Taleplerde kişi sayısını ve katılımcıların adlarını bildirmeyi unutmayın lütfen. Katılımcı sayısını biraz kestirebilmek adına bize ne kadar erken haber verirseniz o denli mutlu oluruz.

Katılım talebinizi iprgezgini@gmail.com adresine e-postayla veya sosyal medya hesaplarımıza mesaj göndererek bildirebilirsiniz. Talebi almamızın ardından sizi katılımcı listesine ekleyeceğiz.

Önemli Not: Katılacağını söyleyip, ismini bildirip sonradan da hiç bilgi vermeden gelmeyenlere bozuluyoruz, onu da belirtelim.

Konsept: Bolca IP sohbeti, yeniden kavuşanlar, ilk kez tanışanlar, IPR Gezgini hakkında her şey, sitenin yazarları ve okurları, beklentiler, Türk IP camiası gelişmeleri, IP dedikoduları… Gece sonunda herkes kendi yediğini – içtiğini öder.

Dönüşlerinizi bekliyoruz, sizleri görmekten mutlu olacağız ve katılmak isteyenlerle e-postayla bağlantıda olacağız.

IPR Gezgini

Nisan 2023

iprgezgini@gmail.com

MARKA HUKUKUNDA MÜKTESEP HAK KAVRAMININ SINIRLARI ve ŞAŞIRTICI BİR MAHKEME KARARININ İNCELEMESİ


İşletmeler, uzun süreden beri piyasaya sundukları ürünler üzerinde kullandıkları ve kendilerine bağladıkları markalarını, çeşitli sebepler ile güncellemek suretiyle kullanmaya devam etmek ve güncellenmiş markalarını da tescil ettirmek isteyebilirler. İşletmenin önceki tarihli tescilli markasının varlığının o işletmeye, belirli şartlar dahilinde, önceki marka ile bağlantılı sonraki marka başvurusu için birtakım haklar sağladığı kabul edilmektedir. “Müktesep hak kavramı” olarak adlandırılan bu müessese, önceki tarihli haklara saygı ilkesinin bir gereği olarak içtihatlar ile geliştirilmiş olup zaman zaman gerek Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) gerekse mahkeme kararlarında uygulama alanı bulabilmektedir.

Yazımızın konusunu müktesep hak kavramının uygulama koşullarından ziyade, müktesep hak kavramının sınırları ile ilgili tartışılması gereken ve standart uygulamadan oldukça farklı nitelikte tesis edilmiş bir mahkeme kararı oluşturmaktadır. Ancak ilgili mahkeme kararının incelenmesine geçmeden önce müktesep hak kavramının uygulama alanı bulabilmesi için gereken şartlardan birinin “yeni markada kazanılmış hak iddia edilen markaya nazaran emtia kapsamının genişletilmemiş olması gerektiği” hususunu özellikle belirtmek gerekmektedir.

Ankara 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2017/238 esas ve 2017/566 karar sayılı ilamına konu olan olayda davalı taraf (muteriz), bazı markalarını gerekçe göstererek davacı tarafın (başvuru sahibi) 03, 05, 10, 16, 35, 38 ve 44. sınıflardaki bazı mal/hizmetler için tescilini talep ettiği marka başvurusuna itiraz etmiş, söz konusu itiraz, nihai olarak, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı’nın (YİDDB) kararı ile “markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunduğu (SMK m. 6/1)” gerekçesi ile kısmen kabul edilerek başvurunun eşya listesinden 3. sınıfa dahil malların çıkarılmasına karar verilmiştir. YİDDB, tesis etmiş olduğu kararda, davalının önceki tarihli tescilli bir markasını, 05. ve 16. sınıf mallar bakımından müktesep marka olarak değerlendirmiş ve ret kapsamını buna göre belirlemiştir.  Davacı taraf, YİDDB’nin tesis etmiş olduğu kararın iptalini ve kısmi ret kararının kaldırılmasını talep etmektedir.

YİDDB kararı ile davacı taraf markasının eşya listesinden 03. sınıfta yer alan “Cilt bakım ürünleri, yani yıkama kremi, perineal yıkama kremi ve rahatlatıcı krem, temizleme kremi, nemlendiriciler, cilt losyonları, koruyucu kremler, çinko kremler, sıvı sabunlar, cilt bakım yağları; şampuanlar ve saç bakım kremleri; kozmetik ve hijyenik losyonlar emdirilmiş mendiller (ilaç ihtiva etmeyen); kişisel hijyene mahsus kimyasallar veya bileşikler emdirilmiş, tek kullanımlık önceden nemlendirilmiş ve inkontinanstan müzdarip insanlar tarafından kullanılmaya mahsus sabun bezleri.” malları çıkarılmıştır.

Davacı tarafın önceki tarihli markasının (müktesep marka olarak değerlendirilen) eşya listesi kapsamı ise 05., 10. ve 16. sınıflarda yer alan “Bandaj malzemeleri, sıhhi slipler, sıhhi havlular, sıhhi maksatlar ve özürlü (idrarını tutamayan, kendine hakim olmayan) insanların kullanımı için ara bezleri, havlu torba ve benzeri emici nesneler, özürlü (idrarını tutamayan) veya yatalak insanlar için kullanıldıktan sonra atılabilen, çarşaflar, örtüler ve altına serilenler ve ara bezleri-havlular, torbalar, kağıt ve kağıttan mamuller; kullanıldıktan sonra atılabilen ara bezleri ve selüloz veya kağıttan yastık benzeri emici nesneler, sıhhi ve evde kullanma maksatları için kağıt veya diğer benzeri maddelerden yapılmış koruyucu tamponlar, vücudu yıkama için bezler, kurulayıcı havlular.” şeklindedir.

Bu noktada sorulması gereken soru şudur: Marka hakkı sahibinin önceki tescilli markasının eşya listesinde 05.  ve 16. sınıflarda yer alan bahis konusu mallar, redde konu 03. sınıf mallar bakımından marka hakkı sahibi lehine müktesep hak oluşturabilir mi? Nitekim mahkeme de temel uyuşmazlığı “05/04 ile 16/01 kapsamıyla sınırlı olarak tespit edilen müktesep hakkın kısmi ret kararına konu 03/02 kapsamındaki kozmetik ürünlerini kapsayıp kapsamadığı” şeklinde ifade etmektedir.

Mahkeme, inceleme konusu kararda, Yargıtay’ın mal benzerliği esasları ile ilgili tespitlerine değindikten sonra şu tespitlere yer vermektedir: “(…) markası davalı adına tescilli olduğundan ve dosya içeriği ile kamuya açık kaynaklardan 2009 yılından itibaren kullanıldığı anlaşıldığından markanın 05/04. sınıftaki; Hijyen sağlayıcı ürünler: pedler, tamponlar, kağıt ve tekstilden mamul çocuklar, yetişkinler ve evcil hayvanlar için bezler ile 16. sınıfın 01. alt sınıfı için müktesep hakkı bulunduğu TPE YİDK kararında da isabetle tespit edilmiştir …. Bu çerçevede, davalının müktesep hakkı kapsamındaki alt bezleri, hijyenik mendiller genelde çocuklarda, hastalarda kullanılmaktadır ve yara, pişik oluşmasını önlemek için tamamlayıcı olarak aynı müşteri kitlesinin aynı ihtiyacını gidermeye yönelik kullanılmaktadır. Her iki tip ürün de eczanelerden, ecza depolarından temin edilebilmektedir. Bu nedenle davacının kısmen redde konu mallar için de müktesep hakkının bulunduğu kanaatine varılmıştır.

Özetle mahkeme, davacıya ait önceki tarihli markanın eşya listesinde 05.  ve 16. sınıflarda yer alan bahis konusu mallar ile sonraki tarihli markanın eşya listesinde 03. sınıfta yer alan malları benzer mallar olarak kabul etmiş ve bu nedenle 05.  ve 16. sınıflarda yer alan bahis konusu malların redde konu 03. sınıfta yer alan mallar bakımından müktesep hak oluşturacağı tespitinde bulunarak YİDDB kararının iptaline karar vermiştir. Mahkemenin bu kararı Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2018/1882 esas ve 2019/3427 karar sayılı ilamı ile onanmış, onama ilamına karşı yapılan karar düzeltme istemi de aynı dairenin 2019/3628 esas ve 2021/1737 karar sayılı ilamı ile reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.

Kanaatimce mahkemenin tesis etmiş olduğu bu karar müktesep hak kavramının kapsamını oldukça genişleten ve belirsizleştiren bir karardır. İlgili mahkeme kararı göz önünde bulundurularak yapılacak bir muhakeme sonucunda “benzer mallar olarak kabul edilen “çay-kahve, bira-alkollü içecekler, yazıcılar-tonerler..vb” gibi mallardan biri önceki tarihli tescilli markanın eşya listesi kapsamında yer alıyorsa, diğer şartların da mevcut olduğu varsayıldığında, söz konusu markanın, benzer malı kapsayan sonraki başvuru için sahibi lehine müktesep hak oluşturması gerekir” gibi mantık dışı bir sonuca ulaşılmaktadır. Diğer yandan Marka Hukuku’nda “mal/hizmet benzerliği” kavramı çeşitli kriterler ile somutlaştırılmaya çalışılsa da konunun teknik özellikler arz etmesi nedeniyle konu ile ilgili farklı yorumlar getirilebilmektedir. Böyle bir uygulama kabul edildiği takdirde durumun, kavramın uygulanması bakımından oldukça büyük bir belirsizliğe sebebiyet vermesi kaçınılmazdır. Mahkeme, tesis etmiş olduğu bu karar ile müktesep hak kavramının uygulama alanı bulabilmesi için gereken şartlardan “yeni markada kazanılmış hak iddia edilen markaya nazaran emtia kapsamının genişletilmemiş olması gerektiği” kuralını bertaraf etmiş bulunmaktadır. Şimdilik ilgili mahkeme kararının istisnai bir karar olduğu ve halihazırdaki genel uygulamayı etkilemediği söylenebilir ise de kararın, tartışmaya değer nitelikte bir karar olduğu ve okuyucular ile paylaşılması gerektiği düşünülmüştür.

Ek olarak ilgili mahkeme kararı, her ne kadar Yargıtay denetiminden geçmiş olsa da kanaatimce yerinde olmayan ve anlaşılması zor bir karardır. Bu nedenle inceleme konusu karar, okuyucunun kolayca anlayabileceği şekilde aktarılmaya çalışılmıştır.

Orhan Berkay KARADAĞ

Nisan 2023

karadag.berkay@gmail.com

IPR Gezgini Ankara Buluşması Çok Yakında!



IPR Gezgini Ankara buluşması Nisan ayı sonunda veya Mayıs ayı başında yapılacak.

Detayları yakında duyuracağız.

Buluşmayı kaçırmayın!

IPR Gezgini

iprgezgini@gmail.com

YAPAY ZEKÂ AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NİN ZORLU BARO SINAVINDA DA BAŞARILI OLDU

Fotoğraf: levart_photographer

Öncelikle IPR Gezgini okurlarından avukat olanların 5 Nisan Avukatlar Gününü kutluyorum. Dünya ile eş zamanlı biçimde ülkemizde de mesleğe ve geleceğine dair önemli gelişmeler ortaya çıkmaya devam ediyor.

Reuters’ın 15 Mart 2023 tarihli haberine[1] göre; yapay zekâ, avukat adaylarının Amerika Birleşik Devletleri’nde avukatlık yapmak için geçmek zorunda oldukları baro sınavında çoğu hukuk fakültesi mezununu geride bırakabiliyor.

Microsoft destekli OpenAI tarafından piyasaya sürülen yükseltilmiş yapay zekâ modeli GPT-4, iki hukuk profesörü ve hukuk teknolojisi şirketi Casetext çalışanları tarafından yürütülen bir deneyde baro sınavından 297 puan aldı. Araştırmacılara göre bu puan, sınava giren kişilerin pek çok eyalette avukatlık yapabilmesi için yeterli.

GPT-3 aynı sınavın çoktan seçmeli sorularında %50 oranında başarı sağlamışken, çok kısa bir süre sonra geliştirilen yeni versiyon GPT-4 yalnızca çoktan seçmeli soruların değil, aynı zamanda klasik soruların da yer aldığı sınavda başarı skorunu artırarak %76’ya çıkarttı. 1 yıl gibi kısa bir sürede bu sonuca ulaşılması teknolojinin nasıl bir hızla geliştiğinin en önemli göstergelerinden.

Chicago-Kent Hukuk Fakültesi’nde profesör olan, çalışmanın ortak yazarı Daniel Martin Katz, verdiği bir röportajda GPT-4’ün büyük ölçüde ilgili ve tutarlı kompozisyon ve performans testi cevapları üretme becerisinin kendisini çok şaşırttığını söyledi.

Çoktan seçmeli bölümü tasarlayan Ulusal Baro Denetçileri Konferansı yaptığı açıklamada, avukatların eğitim ve deneyim yoluyla kazandıkları benzersiz becerilere sahip olduklarını ve yapay zekanın şu anda bu beceri ve tecrübelerle rekabet halinde olamayacağını belirtti.

Elbette, yapay zekanın bu testlerde başarı elde etmiş olması avukatların mesleki beceri ve tecrübelerini ikame edebileceği sonucunu doğurmuyor. Ancak, yapay zekanın doğru kullanılması halinde hukukçuların işlerini kolaylaştırabileceği ve ciddi bir destek mekanizması olabileceğini gösteriyor.

Bakalım CHATGPT konu hakkında ne diyor:

Yapay zekanın dost mu düşman mı olduğunu gelecek günler gösterecek! 

Gülçen ATASEVER BAŞCI

Nisan 2023

gulcenatasever@gmail.com


[1] https://www.reuters.com/technology/bar-exam-score-shows-ai-can-keep-up-with-human-lawyers-researchers-say-2023-03-15/

Masum Beyaz Tavşan, Yaramaz Beyaz Tavşana Karşı: EUIPO Temyiz Kurulu Tavşan Şekillerinin Benzerliği ve Tanınmış Markanın İtibarına Zarar Verilmesi Hususlarını Değerlendirdi


Çizgi karakterler biçiminde betimlenmiş iki beyaz tavşan şeklinin benzerliği ve tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi iddiaları çerçevesinde verilmiş bir Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) Temyiz Kurulu kararı bu yazının konusunu oluşturmaktadır.

Kararın konusu markalara, iddialara ve Temyiz Kurulu değerlendirmesine geçmeden önce EUIPO önündeki ihtilafı; çocuklar için ürünleri içeren masum bir beyaz tavşanla, yetişkinler için cinsel ürünleri içeren yaramaz bir beyaz tavşanın mücadelesi olarak da özetleyebileceğimizin altını çiziyoruz. Bu nedenle de öncelikle beyaz tavşan sembolünü kısaca irdelemek, sembolün anlamını Alice öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırmak istiyoruz. Alice kim mi? Elbette Alice Harikalar Diyarı’ndaki Alice!    


Beyaz tavşanlar, birçok farklı kültürde tarihsel olarak masumiyeti, saflığı, doğurganlığı, üretkenlik ve yeni başlangıçları simgeler. Folklor ve çoğu çocuk hikayesinde karşımıza sempatik karakterler olarak çıkar. Birçok din ve farklı mitolojilerde de -beyaz olsun olmasın- tavşanlar, şans, yeniden doğum, üretkenlik, şefkat, tevazu, kuvvetli sezgi, nezaket, doğurganlık sembolleri olarak karşımızda belirir. Bu konularda kolaylıkla erişilebilir birçok internet kaynağı bulunduğundan ayrıca kaynak belirtmiyorum; Google’da “rabbit symbolism” yazıp terimi aratın yeter. Gerçi tavşanların bazı yaramaz ve şımarık halleri de, eskiden bu yana karşımıza çıkar; “Tavşan ve Kaplumbağa” hikayesinde olduğu gibi. Sonuç olarak, tavşanların, özellikle de beyaz tavşanların, birçok kültürde geçmişten bu yana masumiyet, saflık başta olmak üzere, olumlu sembolik anlamlar taşıdığı açıktır.

Lewis Carroll’un 1865 tarihli ünlü Alice Harikalar Diyarı’nda romanından başlayarak ise, beyaz tavşanlar yeni simgesel anlamlar kazanmış ve bu anlamlar popüler kültürde de geniş karşılık bulmuştur.


Romanın başını hatırlayalım; Alice bir beyaz tavşanı takip eder, devamında bir tavşan deliğine düşer ve bu yolla Harikalar Dünyası’na ulaşarak bambaşka bir dünyadaki maceralarına atılır. Alice’in beyaz tavşanı takip ederek Harikalar Diyarı’na ulaşmasıyla birlikte, beyaz tavşanın simgeledikleri arasına maceraya atılış, bilinmeyi keşfetme arzusu, hayallerin peşinden koşma da eklenir.


Klasik mertebesinde olan Alice Harikalar Diyarı’nın beyaz tavşanı, sonradan birçok esere de ilham teşkil etmiş ve/veya onlarda referans olarak kullanılmıştır. Çok sevdiğim iki referansı anmakla yetineceğim:

1999 tarihinde ilki çekilen Matrix üçlemesinin ilk filminde, “Beyaz tavşanı takip et (Follow the white rabbit)” mesajını aniden bilgisayarının ekranında gören Neo, hemen sonrasında evinin kapısında, omuzunda beyaz tavşan dövmesi olan bir kadınla karşılaşır. Beyaz tavşan dövmesini görmesinin ardından kadın ve arkadaşlarının teklifini kabul eden Neo, onları takip ederek bir bara gider ve barda onu bekleyen Trinity ile tanışır. Filmin devamında Morpheus, Neo’ya “Mavi hap mı kırmızı hap mı?” sorusunu sorar ve “Kırmızı hapı alırsan harikalar diyarında kalırsın ve sana tavşan deliğinin ne kadar derine gittiğini gösteririm.” der. Yani Neo’nun Matrix evrenindeki maceraları güçlü beyaz tavşan ve Alice Harikalar Diyarı’nda göndermeleriyle başlar.




Jefferson Airplane grubunun Rock müziğin kilometre taşlarından birisini teşkil eden efsanevi White Rabbit şarkısı da sadece ismiyle değil, sözleriyle de Alice’in takip ettiği beyaz tavşana güçlü göndermeler içerir. “… And if you go chasing rabbits / And you know you’re going to fall / Tell ’em a hookah smoking caterpillar / Has given you the call / He called Alice / When she was just small…” (Şarkının sözlerinin diğer göndermeleri konusunda sessiz kalıyorum.)


Dayanamadım, sevdiğim şarkılardan son bir referans daha!

Gwen Stefani’nin “What you waiting for?” şarkısının videosunda maceralar, bir oyuncak beyaz tavşandan gelen Tik Tak’larla başlar ve Gwen Stefani video boyunca Alice Harikalar Diyarı’ndaki farklı karakterlerin görünümlerine bürünür.


Hatırlayanlar bir daha, bilmeyenler ise ilk kez izleyebilir.



Buraya dek beyaz tavşanın önceleri saflık, masumiyet simgesi olmasından başlayan ve Alice Harikalar Diyarı’nda romanından sonra -en azından bazılarımız için- farklılaşan simgesel karşılıklarını örneklendirmeye çalıştık. Bu yazı kapsamında aktaracağımız EUIPO Temyiz Kurulu kararı da, gene beyaz tavşanlar üzerine kurulu, iki ayrı beyaz tavşan şeklinin benzerlikleri ekseninden ilerliyor ve de ayrıca, tavşanlardan birisinin çocuklara hitap eden saflık, masumiyetle özdeşleşmiş bir çizgi karakter olmasından hareket ederek, yetişkinler için cinsel amaçlı uyarıcı aletler için tescili talep edilen diğer yaramaz tavşanın, önceki markanın itibarına zarar verip vermeyeceğini irdeliyor.

İhtilafın konusu tavşan karakterlerini aşağıda bir arada görebilirsiniz.

Tavşanlardan solda yer alanı reddedilmesi talep edilen başvurudur. Başvuru, markanın 10. sınıfa dahil “Esasen yetişkinler için cinsel amaçlı tahrik aletlerinden oluşan, cinsel amaçlı tahrik setleri” ve 25. sınıfa dahil “Giysiler, yani tişörtler, iç çamaşırları ve şapkalar” için tescili talebiyle yapılmıştır.

Başvurunun ilanına karşı tavşanlardan sağda yer alanın sahibince itiraz edilmiştir. İtirazın gerekçesi EUIPO nezdinde tescilli aşağıdaki marka başta olmak üzere, bu markanın farklı varyasyonlarıyla karıştırılma ihtimali ve tanınmışlıktır.

İtiraz gerekçesi marka, Hollanda vatandaşı “Dick Bruma” tarafından 1955 yılında yaratılan ve dünya genelinde üne kavuşmuş “Miffy” isimli bir çizgi karakterin kafasının görünümüdür.

Miffy’nin bütünsel görünümü ise aşağıdaki şekildedir:

Hollanda’da “Nijntje” ismiyle bilinen, ancak telaffuz zorluğu nedeniyle dünyanın kalan kısmında “Miffy” olarak adlandırılan bu çizgi karakter, çizgi romanlar, çizgi filmler ve oyuncaklarla birçok ülkede tüketicilerle buluşmuştur. Tahmin edeceğiniz üzere, hedef kitle esasen çocuklardır, “Miffy” çocuklar için masumiyetin, güvenirliğin simgesidir ve çizgi karakterin hiçbir macerasında şiddet unsurları bulunmamaktadır. Bu haliyle, “Miffy” beyaz tavşanların geçmişten gelen masumiyet ve saflık imajıyla tamamen örtüşen bir karakterdir.

Yazıda uzun uzadıya listelemeyeceğim, ancak itiraz sahibi markasının yani “Miffy” karakterinin görünümünün tanınmışlığını ispatlamak için EUIPO’ya oldukça fazla sayıda delil sunar.

İtiraz sahibinin markalarının kapsamında, başvurunun 10. sınıfına dahil mallarla aynı veya benzer mallar bulunmasa da, markalar 25. sınıfa dahil mallar bakımından aynı ve benzer malları kapsamaktadır.

Yayıma itirazı inceleyen EUIPO İtiraz Birimi, itiraz gerekçesi marka ile başvuruyu görsel açıdan ortalama derecede benzer, kavramsal açıdansa yüksek derecede benzer bulur. Kavramsal açından benzerliğin nedeni, markaların her ikisinin de tavşan çizgi karakterinden oluşmasıdır. Görsel açıdan benzerlik ise, her iki markanın çizgi karakter biçiminde, yuvarlak ve oval şekilde tasarlanmış tavşan kafalarında oluşmasıdır; çizimler arasında farklılıklar bulunsa da, bu farklılıklara rağmen markalar görsel açıdan ortalama derecede benzerdir.  

25. sınıfa dahil mallar her iki markanın kapsamında da bulunmaktadır ve aynıdır. 10. sınıfa dahil mallarla benzer mal veya hizmetler ize itiraz gerekçesi markanın kapsamında bulunmamaktadır.

Belirtilen nedenlerle, EUIPO İtiraz Birimi, karıştırılma ihtimali gerekçeli itirazı, 25. sınıfa dahil mallar bakımından kabul eder, ancak 10. sınıfa dahil mallar bakımından reddeder.

Tanınmışlık gerekçeli itiraz ise sunulan onca delile rağmen, bu delillerin markanın tanınmışlığını ispatlamadığı gerekçesiyle reddedilir.

İtiraz sahibi bu kararla tatmin olmaz ve başvurunun kalan mallar bakımından da reddedilmesi talebiyle ihtilafı EUIPO Temyiz Kurulu’nun önüne taşır. İtiraz esasen tanınmışlık gerekçesine dayanmakta ve 10. sınıfa dahil mallar bakımından da başvurunun reddedilmesi istemiyle sonlandırılmaktadır.

EUIPO Temyiz Kurulu, 10 Ocak 2023 tarihli kararıyla itirazı sonuçlandırır. Bu bağlantıdan erişilebilecek kararın aktarımı yazının kalan kısmını oluşturacaktır.

İtiraz sahibi, “Miffy” karakterinin çiziminden oluşan markasının tanınmışlığını göstermek için gene çok sayıda delile dayanmıştır. Bu delillerin itiraz gerekçesi markanın tanınmışlığını gösterdiği iddia edilmekte ve başvurunun tescilinin tanınmış markanın itibarının zedelenmesine yol açacağı belirtilmektedir. Şöyle ki, başvuru kapsamında kalan mallar 10. sınıfa dahil “Esasen yetişkinler için cinsel amaçlı tahrik aletleri”dir. Buna karşın itiraz gerekçesi tanınmış marka çocuklara hitap eden bir çizgi karakterdir. İki marka arasında benzerlikleri nedeniyle bağlantı kuran bir çocuğun, ebeveynlerine ait cinsel amaçlı bir alet üzerinde bu markayı görmesi ve mutlulukla elinde o aletle ortaya çıkması/oynaması tahayyül edilemez bir durumdur. İtiraz sahibi tanınmış markasının hiçbir şekilde itiraza konu markayla ilişkilendirilmesini, markalar arasında bağlantı kurulmasını istememektedir. Bu tip argümanlardan hareket eden itiraz sahibi, başvurunun tanınmış markanın itibarına zarar vereceğini öne sürmekte ve başvurunun bu gerekçeyle reddedilmesini talep etmektedir.

Başvuru sahibi itiraza verdiği yanıtta temel olarak, itiraz gerekçesi markanın tanınmışlığının ispatlanamadığı ve çocuk kitapları için kullanılan itiraz gerekçesi markayla, kendi başvurusunu kapsadığı mallar arasında bağlantı kurulamayacağı gerekçelerine dayanmaktadır.

EUIPO Temyiz Kurulu, itiraz ve savunma gerekçeleri kapsamında itirazı inceler ve aşağıdaki neticeye ulaşır:

Markalar arasında benzerlik bulunduğu yönündeki EUIPO İtiraz Birimi kararı yerindedir. Temyiz Kurulu’nun buna ekleyebileceği tek husus, görsel benzerliğin ortalama düzeyde değil, ortalama düzeyin üzerinde olduğudur. Bunun nedeni, markaların yüksek düzeyde benzer ana hatlara sahip olması ve her ikisinin de çok minimalist tarzda betimlenmiş olmasıdır.

Temyiz Kurulu kararın devamında tanınmışlık iddiasını sunulan belgeler çerçevesinde inceler. “Miffy” karakterinin görünümünün yaklaşık 70 yıl önce yaratılmış olması, çocuklara yönelik bir karakter olarak yüksek düzeyde bilinir olması, büyük ticari başarıya ulaşması, kesintisiz ve aynı biçimde kullanılması, 50’den fazla dile çevrilmesi, 35 civarı ülkede lisanslamaya konu olması, minimalizm alanında ikon olması, bir müzesinin bulunması, çocukların ve ebeveynlerinin gönlünde yer etmesi başta olmak üzere ve burada daha yer verilemeyecek ek gerekçelerle itiraz gerekçesi markanın tanınmışlığının sunulan belgelerle gösterildiği kabul edilir. (Bu noktada şaşırtıcı olan husus, sunulan bunca delile rağmen markanın tanınmışlığının EUIPO’da ilk derecede kabul edilmemiş olmasıdır, ancak aynı tip yaklaşıma (yani sunulan delillerin genellikle ne kullanımı ne de tanınmışlığı ispatlamadığı yönündeki ulusal ofis kararlarına) aşina olan bizler bakımından durum alışılmıştır.)  

Temyiz Kurulu sonraki aşamada, tanınmış itiraz gerekçesi marka ile başvuru arasında tanınmışlık nedeniyle ne tip bir bağlantı kurulabileceğini, itiraz sahibinin temel argümanı olan ”tanınmış markanın itibarının zarar görmesi” iddiası bakımından inceler.  

Bu çerçevede; (i) markalar arasında görsel olarak ortalamanın üzerinde, kavramsal olaraksa yüksek düzeyde benzerlik bulunmaktadır, (ii) başvuru kapsamında kalan 10. sınıfa dahil “yetişkinler için cinsel amaçlı tahrik aletleri” ile itiraz gerekçesi markanın  kapsamında bulunan mallar benzer değildir, (iii) başvuru ve itiraz sahibinin malları genel anlamda aynı tüketici grubuna (çocukları veya tanıdıklarının çocukları için itiraz sahibinin ürünlerini satın alan yetişkinler ve başvuru sahibinin ürünlerini alacak yetişkinler genel anlamda aynı tüketici grubudur) hitap etmektedir, (iv) itiraz sahibinin markası çocuklar için kitaplar, giysiler, oyuncaklar mallarından kaynaklanan tanınmışlığa sahiptir.

Tanınmış markanın itibarının zarar görmesi durumu ise, itiraza konu markanın kullanımının, tanınmış (itibara sahip) markanın kamu nezdinde kazandığı imaj veya prestijin değerinin düşürülmesi olasılığı halinde ortaya çıkacaktır.

Bütün bunların sonucunda, EUIPO Temyiz Kurulu; itiraza konu markanın “yetişkinler için cinsel amaçlı tahrik aletleri” için kullanımı halinde, çocuklara yönelik ürünler için tanınmışlığa (itibara sahip) itiraz gerekçesi markanın kamu nezdinde kazandığı imaj veya prestijinin değerinin düşürülmesi olasılığının ortaya çıkacağı kanaatine ulaşmıştır. Belirtilen nedenle itiraz kabul edilmiş ve başvuru 10. sınıfa dahil “yetişkinler için cinsel amaçlı tahrik aletleri” için de reddedilmiştir.

Kanaatimizce, kararın önemi, tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi kavramını, birbirleriyle herhangi bir şekilde benzer olmayan mallar bakımından açıklığa kavuşturmasından kaynaklanmaktadır. İtiraz sahibi, bu gerekçeyi güçlü argümanlarla ortaya koymuş ve EUIPO Temyiz Kurul da çocuklara yönelik ürünler için kullanılan ve üne kavuşmuş bir markanın itibarına, benzer bir markanın cinsel amaçlı ürünler için kullanımı halinde zarar verilebileceğini tespit etmiştir. Temyiz Kurulu’nun kararı kanaatimizce de oldukça yerindedir.

Beyaz tavşanın geçmişten gelen masumiyet, saflık kimliği, beyaz tavşana sonradan eklemlenmeye çalışılan imaja baskın gelmiştir diyerek yazıyı kendi açımızdan sonuçlandırabiliriz.

Önder Erol ÜNSAL

unsalonderol@gmail.com

Nisan 2023

Son Not: Geçtiğimiz günlerde katıldığım bir toplantıda, bir süredir görmediğim bazı arkadaşlarım, eskisi gibi hikayeleştirerek veya konuyu renklendirerek yazmaya tekrar ne zaman başlayacağımı sordular. Bu soru/istek, doğrusu benim de sevdiğim/özlediğim, ancak yaşadığımız coğrafyanın dertleri çerçevesinde ilham/enerji eksikliği hissederek bir süredir beceremediğim tarza tekrar dönmeye çalışmam için bana motivasyon oldu. Bu yazıyı beni bu konuda -deyim yerindeyse- fişekleyen arkadaşlarımdan Ayşe İrem Akdeniz’e armağan ediyorum.

THEODORE’UN ÇİKOLATA FABRİKASI

-Bölüm II-

TOBLERONE “SWISSNESS” KİMLİĞİNİ Mİ KAYBEDİYOR?

Bir ülkenin sembolü haline gelen nadir “marka – ürün” ikililerinden olan Toblerone çikolatasının kısmen Slovakya’da üretileceğine ilişkin haberler, “Toblerone’nun Swissness, yani İsviçrelilik kimliğini kaybetmekte olduğu” tartışmalarını gündeme getirmişti. Konuyu ele almaya; IPR Gezgini’nde 3 ve 4 Haziran 2020 tarihlerinde iki bölüm halinde yayımlanan Mistik Çikolata Dünyası isimli yazımızdan da alıntı yapıp Toblerone markasının hikâyesini anlatarak, dün yayımlanan Bölüm I ile başlamış olduk.

Matterhorn’un Toblerone paketlerinden çıkarılarak onun yerine sıradan bir zirve görselinin kullanılmasının neden bu kadar önemli olduğunu ve Mondelēz’in bunu yapmaya neden mecbur kaldığını anlamak için Matterhorn’a biraz daha yakından bakmak iyi olabilir.

İsviçre – İtalya sınırında yer alan Matterhorn, İsviçre’nin en ikonik dağı. İtalyan kimliğinde Monte Cervino, Fransız kimliğinde ise Mont Cervin yazıyor.

İsviçre Alplerinin mücevheri” olarak bilinen bu dağ dünyaya 4.478 metre yüksekten bakıyor ve eşsiz konumuyla çok sayıda cazibe merkezine kucak açıyor.

Rothorn, Matterhorn manzalarını seyretmek için en elverişli yerlerden biri. Matterhorn Glacier Paradise, 3.883 metre yüksekliği ile Avrupa’nın en yüksek kayak bölgesi ve yılın her günü açık.

Müzeseverler Zermatt’ın, bir dağ köyünden Alp tatil beldesine dönüşüm yolculuğunu ve büyük zorluklarla 1865’te gerçekleştirilen Matterhorn’a ilk tırmanışın tarihini Matterhorn Müzesinde soluyor. Müzede ayrıca, üç kuşaktan uzun bir süredir sipariş üzerine dağ botu üreten Burgener Ailesinin üretimde kullandığı bazı el aletleri ile eski üretim dağ botları da küçük bir kunduracı kulübesinde sergileniyor. El yapımı botların tabanlarında, tırmanılacak dağın yüzey özelliklerine göre seçilen kramponlar kullanılıyor.

Matterhorn’da 25’in üzerinde tırmanış rotası ve varyasyonları var. En popüler rotasının eteğinde, 3.260 metrede Hörnlihütte (Hörnli Kulubesi) yer alıyor. 1880 yılında inşa edilen bu kulübeden, hava koşulları uygun olduğu takdirde, günde yaklaşık 300 dağcı tırmanışa başlıyor. 3.100 metre rakımlı Gornergrat ise en iyi gezi rotalarından biri olarak kabul ediliyor.

Zermatt’ta, 3.820 metre ile Alpler’in en yüksek teleferik istasyonu var ve 150’den fazla göl bulunuyor. Bu göllerden Riffelsee, hava koşullarının uygun olduğu zamanlarda Matterhorn’u bir ayna gibi yansıtıyor ve sırf bu sebeple ziyaretçisi çok fazla. Hatta birçok akıllı telefonda duvar kâğıdı olarak da kullanılıyor. Minnacık bir yer olan Zermatt’a giderken tavanı camdan bir trende yolculuk yapıyorsunuz ve varış noktasına ulaştığınızda Matterhorn’un görünümünden büyüleniyorsunuz gerçekten.

Matterhorn, Covid 19 pandemisinin ilk zamanlarında ikonik bir projede de rol aldı. Pandemiyle mücadelede insanlara umut işareti göndermek için “Light is hope![1]” (Işık umuttur!) temasıyla, Zermatt’tan Matterhorn aydınlatıldı. 24 Mart – 26 Nisan 2020 tarihleri arasında yürütülen projede, 24 Nisan günü saat 23:40’ta Matterhorn üzerinde Türk Bayrağı dalgalandı. 

© Light Art by Gerry Hofstetter / Foto Michael Portmann

İsviçre, gezginleri çağırmak için poster kullanmaya başlayan ilk ülkelerden. Seyahat posterlerinin en ünlülerinden biri, sanatçı Emil Cardinaux’nun fırçasından 1908 yılında çıkan ünlü Matterhorn zirvesinin posteri olup, bir müzayedede yaklaşık 10.000 Dolara satıldığı rivayet ediliyor.

Şöyle söyleyelim; Matterhorn İsviçre için bir ulusal miras ve korunması gereken bir ulusal emanet gibi, ülke ile bütünleşmiş simgelerden biri. Dolayısıyla Toblerone paketlerinde yer almasının ciddi bir anlamı var. Matterhorn’un paketlerde yer alması kendi başına Toblerone’un İsviçreli kimliğini anlatmaya yetiyor ve çikolatayı İsviçre ile bütünleştiriyor.  

Yapılan araştırmalar, üzerinde “Swiss made”, “Swiss quality”, “Swiss”, “Made in Switzerland” gibi ibarelerin veya İsviçre bayrağının kullanıldığı ya da bir biçimde ürünün kaynağının İsviçre olduğunu işaret eden / öyle olduğunu düşündürten  ürünlerin satışının, piyasadaki muadillerine göre %20 daha fazla olduğunu gösteriyor. Yani İsviçre kelimesi tüketiciye güven telkin ediyor ve satışların artmasında ciddi bir fonksiyonu var. Bu durum, yaratılan ekonomik ve kültürel katma değerden haksız fayda sağlamak isteyenlerin iştahını kabartırken, suiistimalleri de yaygınlaştırıyor.   

Günden güne artan istismarların önüne geçmek, mevcut piyasa avantajını ve tüketicileri korumak, hukuki durumu netleştirebilmek gibi amaçlarla İsviçre, 01 Ocak 2017’de yürürlüğe giren ve kısaca “Swissness” (İsviçrelilik) diye anılan bir Kanun çıkardı.[2]  

Uzun ve çetrefilli tartışmalar neticesinde hazırlanan Kanun, “Swiss”, “Swiss made” gibi kaynak olarak İsviçre’yi işaret eden ibarelerin, İsviçre’ye özgü şekillerin/sembollerin vs hangi hallerde kullanılabileceğine dair kriterler getirdi; bir yandan da bu tip işaretlerin yapılan ikili veya çoklu anlaşmalarla yabancı ülkelerde korunmasını hedefliyordu.  

Kanun, her ne kadar “İsviçrelilik” biçiminde Türkçe’ye tercüme edebileceğimiz “Swissness” diye anılsa da, kaynağını İsviçre’den almayan (yabancı) coğrafi işaretler / kaynak işaretleri hakkında da düzenlemeler getiriyor ve İsviçre marketinde tanınan kaynak gösterir yabancı işaretlerin korunmasını ve düzenlenmesini de amaçlıyor.

Kanunun ana mantığı şöyle özetlenebilir belki; coğrafi işaret / coğrafi kaynak belirten işaret ancak yanıltıcı olmamak ve doğru olmak kaydıyla kullanılabilir.  

Kanun ile getirilen ana standart; coğrafi orijinin, esaslı üretimin gerçekleştiği lokasyona göre belirlenmesi.  Buna ek olarak, örneğin gıda ürünlerinde ürünün hammaddesinin en az %80’inin orijin olarak gösterilen coğrafi yerden kaynaklanması gerekiyor ve ancak bu kritere uyuyorsa bir ürün üzerinde “Swiss” ibaresi kullanılabiliyor. %80 oranının hangi kriterlere göre hesaplanacağına dair ise bir kurallar bütünü yaratılmış durumda. Örneğin kakao, kahve gibi İsviçre’de üretilmeyen maddeler hesaplamada göz önüne alınmıyor.

Endüstriyel ürünlerde ana üretim aşamalarının önemli bölümünün İsviçre’de gerçekleşmiş olmasının yanında, ürünle ilgili üretim masraflarının (Ar-ge masrafları dahil) en az %60’ının İsviçre’de yapılmış / harcanmış olması şartı aranıyor. Ancak paketleme ve dağıtım masrafları bu hesaplamada göz önüne alınmıyor. Aynı %60 koşulu saatler için de geçerli (akıllı saatler dahil) ve saatin teknik geliştirmesinin de İsviçre’de yapılmış olması gerekiyor.

Doğal ürünlerde ürünün nerede yetiştiğine ve hasat edildiğine göre belirleme yapılırken etler için hayvanın yaşam sürecinin ne kadarlık bölümünü İsviçre’de geçirdiği bakılan kıstaslar arasında.

Swissness’in getirdiği önemli bir yenilik ise hizmetlerin de bu kanun kapsamında değerlendirilmesi. İsviçre’yi kaynak gösteren ibare / sembollerin hizmetlerde kullanılabilmesi için hizmeti verenin İsviçre’de yerleşik ve yönetiminin İsviçre’de olması şartı aranıyor.  

Swissness ile kanun koyucu, her tür ürünü kapsar biçimde coğrafi işaretler / kaynak gösteren işaretler için yeni bir ulusal tescil sistemi getirdi. İsviçre’de tarım ürünleri için mevcut tescil sistemi yanında Swissness ile ayrı ve yeni bir tescil sicili yaratıldı.

Swissness Kanunu ile İsviçre, bizi yeni türde bir marka tescili ile de tanıştırdı; “coğrafi marka” (geographical mark).

Swissness Kanunu uyarınca aşağıdaki işaretlerin İsviçre’de coğrafi marka olarak tescili mümkün[3].

  1. İsviçre’de veya İsviçre dışında halihazırda coğrafi işaret olarak tescil edilmiş işaretler.
  2. İsviçre’nin şarap konusundaki mevzuatına uygun olmak şartıyla, şaraba ilişkin coğrafi işaret olarak tescil edilmiş işaretler.
  3. Bir resmi düzenlemenin konusu olmuş kaynak belirten işaretler. Örneğin saatler için “Swiss made” kullanımı gibi veya İsviçre’dekinin muadili bir düzenlemeye dayanan kaynak belirten yabancı işaretler.

Coğrafi markayı adına tescil ettiren, markanın ticarette aynı / benzer ürünler üzerinde yasaya aykırı kullanımını engelleme hakkına sahip. Bu markanın devri veya lisanslanması ise mümkün değil.

Swissness’e göre coğrafi markanın kendinden sonraki başvurulara karşı bir itiraz gerekçesi olması mümkün değil; ancak diğer taraftan daha evvel tescil edilmiş markaların coğrafi marka başvurusuna itiraz hakkı da mevcut değil.

Kanuna göre klasik anlamdaki markalara uygulanan kullanma zorunluluğu ve bu zorunluluğa uyulmaması halinde doğacak neticeler, coğrafi marka için geçerli değil.

Başvuru sahibinin başvuruyla birlikte markanın kullanım koşullarını düzenleyen teknik bir yönetmelik sunması gerekiyor. Teknik yönetmeliğin coğrafi işaretin şartnamesine veya önceki mevcut uygulama kurallarına uygun olması şartı aranıyor. Teknik yönetmelikte coğrafi markanın kullanımı için bir ücret belirtilmesi gerekmiyor. 

Kanun koyucunun nihai amacının (coğrafi) adlandırmaları markaya dönüştürerek bunlarında diğer markalar gibi uygulanabilirliğini sağlayacak bir yol açmak olduğu görülüyor.

İşte bu Swissness Kanunundan dolayıdır ki üretimi Slovakya’ya taşıyan Mondelēz, bundan sonra artık Toblerone çikolatalarının üstüne “Swiss chocolate” (İsviçre çikolatası) yaz(a)mayacak, onun yerine “Established in Switzerland in 1908” (1908 yılında isviçre’de kuruldu) yazacak. Diğer yandan paketlerden Matterhorn’un çıkarılması da Mondelēz’in kararı değildir aslında; çünkü üretimi artık İsviçre’de yapmayacaklarına göre, Swissness Kanunu uyarınca İsviçre’nin bu ikonik dağının görselini kullanmaları mümkün değil.

“Çikolata çikolatadır, tadı aynı sonuçta!” diyenler olabilir elbet, ama bazıları için 2023’ten sonra Toblerone aynı Toblerone olmayacak artık. Markalar geçmişi ve hikayeleriyle var olur ve yaşar çünkü.   

28.03.2023

Gonca Ilıcalı gilicali12@gmail.com

Özlem Fütman ofutman@gmail.com


[1] https://www.zermatt.ch/en/hope

[2] https://www.ige.ch/en/law-and-policy/national-ip-law/indications-of-source/swiss-indications-of-source

[3] http://www.marques.org/Newsletters/Newsletter/Default.asp?NewsletterID=59&art=5#5

THEODORE’UN ÇİKOLATA FABRİKASI

-Bölüm I-

Bir varmııış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Pireler berber iken, develer tellal iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, Dünya diye bir gezegende İsviçre adıyla anılan bir ülke varmış. İsviçre ülkesi, halkı tarafından kalpten sevilen ve adeta anıt gibi mütalaa edilen göllerle ve dağlarla doluymuş, bir de çikolatasıyla pek meşhurmuş bu küçük ülke.

İşte bu İsviçre ülkesinde Toblerone diye bir çikolata markası varmış. Toblerone çikolatası Bern şehrinde Theodore Tobler ve fabrikanın üretim müdürü Emil Baumann tarafından geliştirilmiş. Hayır yanıldınız, fabrika müdürünün adı Charlie değilmiş! Toblerone ismi de zaten Theodore’un soyadı olan “Tobler” ile İtalyanca “ballı bademli nugat” anlamına gelen “torrone” kelimelerinin birleştirilmesiyle yaratılmış.   

Toblerone çikolatası biçim olarak diğer çikolatalara benzemiyormuş, üçgenler halindeymiş. Bu üçgenleri koparıp koparıp yermiş Dünya’nın insanları. Çikolata, İsviçre’nin en ünlü dağı olan Matterhorn’dan esinlenilerek “üçgen zirveler” halinde tasarlanmış. Bir de bir rivayete[1] göre, Bay Tobler’in Paris’te Folies Bergères’te izlediği gösterinin son sahnesinde dansçıların bir insan piramidi oluşturmasından gelmişmiş çikolatanın şekli. Biz söyleyenin yalancısıyız, ama bu yazının yazarları olarak ilk teoriye daha bir inanıyoruz sanki.

© Photo / Morgan Thompson, Unsplash

Neyse efendim, Bay Tobler bu sıra dışı tasarıma sahip çikolatasının üretim prosesi için insan zamanıyla 1906 senesinde Bern’de patent başvurusunda bulunmuş ve kaynaklara göre dünyanın ilk patentli çikolatasının sahibi olmuş. Yapılan başvuruyu İsviçre Patent Ofisi’nde inceleyen patent uzmanı ise insanlık camiasında herkesin adını bildiği bir bilim insanıymış; Albert Einstein!    

Takvimler 1909 yılını gösterdiğinde Bay Tobler, Toblerone kelimesine, İsviçre’nin ünlü dağı Matterhorn ile Bern şehrinin simgesi olan ayı figüründen oluşan müthiş bir kombinasyonu da ekleyerek markasını tescil ettirmiş.

Yıllar su gibi akarken Toblerone çikolatasının üretim prosesine ilişkin birçok başka patent başvurusu da yapılmış. “Prizma şekilli çikolata parçalarını ayırma pensleri” için yapılan 2013 tarihli ve DE202013104051U1[2] sayılı patent başvurusunun dokümanında; Toblerone’nun İsviçre çikolatası olduğu ve özel şeklinin, üç boyutlu Topluluk Markası olarak Avrupa Birliği nezdinde tescilli olduğu da belirtilmiş.

Tabii Toblerone çikolatasının şekliyle ilgili birçok tescilli marka da varmış. Bunlardan bir tanesi, aşağıda örneğine yer verilen ve Birleşik Krallık Sınai Mülkiyet Ofisi nezdinde WO0000000727788[3] sayıyla tescilli olan üç boyutlu marka imiş.

    

Çocuklar büyükler herkes bu çikolatayı pek çok sevip yerken, şimdi masalda biraz ileri sarıp 2015 senesine gelelim. 2015 yılında Toblerone’nun sosyal medyasında yer alan bir haber, Toblerone severlerin tepkilerine neden olmuş; çünkü firma, “Bu değerli İsviçre çikolatasını daha fazla kişiye ulaştırmak için; Birleşik Krallık’taki çikolata barlarının üçgen piramitleri arasındaki mesafeyi biraz daha açıp ağırlıklarını 400’den 360 ve 170’ten 150 grama düşüreceğim” diyormuş[4]. “Aaaa!” demiş tüketiciler, “neden gramajı düşürüyorsunuz çok ayıp ama”, sonra da başlamışlar aralarında müstehzi müstehzi fısıldaşmaya: “Yeni tasarımıyla çikolata, daha küçük zirveleri ve daha fazla vadileriyle İsviçre Alpler’inden ziyade Hollanda ülkesine benzedi!”. İsviçre ülkesi küçük, sakin ve çok sessiz bir yermiş; öyle ki bir yerinde biri bir şey fısıldayınca memleketin diğer tarafından duyuluyormuş. Nitekim bu fısıltılar Toblerone fabrikasından duyuluvermiş bir gün ve üretici firma, müşterilerine teşekkür ederek değişiklikten vazgeçmiş. Öyleymiş orda usul, teşekkür edilirmiş.

Toblerone’un şekli ve ağırlığı hakkındaki değişiklik girişimi sırasında başka bir tartışma daha gündeme gelmiş; “Toblerone orijinal şeklini Birleşik Krallık ülkesinde kullanmaktan vazgeçerse, Birleşik Krallık’ta üç boyutlu olarak tescil edilmiş marka, 5 yılın sonunda geçerliliğini yitirir ve üçüncü kişilerce tehdide maruz kalır mı?”. Ancak hukuki süreçten çok daha hızlı işleyen “sosyal tepki” mekanizması sayesinde sorun daha doğmadan ortadan kalkmış zaten.

Toblerone güzel çikolataymış ama dünya çapındaki başarısında şüphesiz ki “İsviçreli” olmasının payı büyükmüş; dedik ya, İsviçre ülkesi çikolatasıyla meşhurmuş diye! Gerçi gezegenin Avrupa Kıtasına çikolata, ilk kez İtalya ülkesinin Torino şehrine gelmiş ve ilk çikolatacı burada açılmış ama olsun, İsviçreliler İtalyanları adeta sollayıp geçmiş bu konuda. “Swiss Chocolate / Schweizer Schokolade” İsviçre’de, “tescilsiz” olarak sui generis[5] bir sistemle korunuyormuş. Ayrıca imzalanan uluslararası anlaşmalar[6] kapsamında da Rusya’da 1995, Jamaika’da ise 2014 yılından itibaren koruma altındaymış.

“Swiss Chocolate / Schweizer Schokolade” hakkındaki teknik ürün düzenlemeleri, 1901 yılında kurulan ve “İsviçre çikolata endüstrisi”ni temsil eden Chocosuisse[7] derneği tarafından hazırlanıyormuş. Anlayın işte, çikolata ne kadar önemliymiş İsviçre ülkesinde.  

Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’da “Switzerland”, “Suisse”, ve “Swiss” ibarelerinin sertifika ve kolektif marka sahibi[8] olan Chocosuisse, Nis Sınıflandırmasının 30 uncu sınıfında gerçekleşen marka tescillerini dünya genelinde sistematik olarak kontrol ederek, gerekirse ilgili sınai mülkiyet ofisi nezdinde itirazda bulunuyormuş. Ayrıca rekabetçi ve yeniliği teşvik eden çerçeve koşulları destekliyor, ihtiyaç odaklı eğitimde ve sürdürülebilirlikte bütüncül bir yaklaşım sergiliyormuş.

Toblerone’un sahibi, uzun yıllar boyunca sadece Tobler firması olarak kalmış.  Ancak firma, 1970 yılında Milka’nın üreticisi Suchard ile birleşince Interfood kurulmuş ve ortaklar, dünya çapında üretim yaptıkları ürünler için Multifood adıyla yola devam etmeye karar vermişler. 1982’de Jacobs adlı bir kahve firmasıyla birleşince Jacobs Tobler & Suchard oluşmuş.  Toblerone da dâhil olmak üzere bu birliktelik hisselerinin çoğu, 1990 yılında Kraft Foods Inc. tarafından alınmış ve 2012 yılından itibaren de Mondelēz International’ın çatısı altında konumlanmış.[9] 

Amerika merkezli olan Mondelēz International[10], 80’den fazla ülkede faaliyet gösteriyormuş ve 150’den fazla ülkede tüketicisi varmış. Toblerone’nun haricinde bünyesinde bir yığın başka küresel ve yerel ikonik marka varmış.   

Sonra birden ortada bazı haberler dolaşmaya başlamış; neymiş efendim Toblerone kısmen Slovakya’da üretilecekmiş de, buna ilişkin çalışmalar 2023 yılı sonlarında tamamlanacakmış da, hatta bu üretimler aynı zamanda Milka ile Suchard çikolatalarının da üretildiği Bratislava’da yapılacakmış da filan[11]. Ne olsa beğenirsiniz, tevatürler doğru çıkmış!  Mondelēz International yetkilisi[12] açıklama yapıp demiş ki; “En çok satan 100 gramlık çikolata barlarının üretimi, Toblerone’nun hikayesinin merkezi olan Bern’de devam edecek ama marka örneğindeki Matterhorn yerine jenerik bir zirve görseli kullanacağız, ambalajda “of Switzerland” (İsviçre’nin)” yerine “established in Switzerland” (İsviçre’de kuruldu) yazacağız, ambalajda Theodor Tobler’in imzasına yer verip ürünün kökenine saygı duruşunda bulunacağız, ileri bir tarihte açıklanacak yeni ambalajın tasarımında birçok kayıp olacak elbette ama üretim maliyeti düşeceği için daha çok miktarda Toblerone sunacağız siz tüketicilere ve dolayısıyla “sayısal” olarak kazançlı çıkacak (herkes)”!     

Kelime – şekil kombinasyonunda ve ayırt edicilik gücü yüksek bir marka olması; yaratılan marka ile özdeşleşen özel bir şeklinin bulunması; çikolataya dair dünyanın ilk patenti de dahil olmak üzere üretim prosesi için birçok patente sahip olması; sui generis bir sistemle coğrafi işaret korumasında bulunan bir ürün olması gibi nedenlerle “Swissness” (İsviçrelilik) imajı yerleşik olan Toblerone’nun, “en çok satan 100 gramlık barlarının orijinal üretim yerinde yoluna devam edeceği”nin ifade edilmesi, bir nebze de olsa yüreklere su serpmiş ama 100 gramlık barların dışındaki ürünlerin ambalajından Swissness izlerinin silinmesinden üzüntü duyan birçok insan oğlu olmuş…  

Noktamızı bugünlük buraya koyuyor ve arkası yarın diyoruz.

27.03.2023

Özlem Fütman ofutman@gmail.com

Gonca Ilıcalı gilicali12@gmail.com


 


[1] https://design-technology.org/toblerone.htm

[2] https://patents.google.com/patent/DE202013104051U1/en

[3] https://trademarks.ipo.gov.uk/ipo-tmcase/page/Results/2/WO0000000727788?legacySearch=False

[4] https://www.worldipreview.com/news/toblerone-may-need-new-ip-strategy-after-weight-loss-12532

[5] https://www.admin.ch/opc/fr/classified-compilation/19920213/201904010000/232.11.pdf

[6] https://www.origin-gi.com/i-gi-origin-worldwide-gi-compilation-uk.html?filter_17=CH&cc=p&start=160

[7] https://www.chocosuisse.ch/en/

[8] https://www.chocosuisse.ch/en/swiss-chocolate/switzerland-as-an-indication-of-origin

[9]https://en.wikipedia.org/wiki/Toblerone#:~:text=Tobler%20%26%20Suchard%20companies%20merged%20with,several%20other%20brands)%20to%20Mondel%C4%93z.

[10] https://www.mondelezinternational.com/About-Us

[11] https://kafkadesk.org/2022/06/27/iconic-swiss-chocolate-maker-toblerone-moves-to-slovakia/

[12] https://www.euronews.com/culture/2023/03/06/toblerone-to-lose-the-matterhorn-logo-as-the-chocolate-can-no-longer-be-considered-swiss#Echobox=1678100470


BİRLEŞİK KRALLIK MAHKEMELERİNİN TASARIM BENZERLİĞİNİ DEĞERLENDİRME KRİTERLERİ


Farklı yaratımlar veya bize iyi hissettiren oluşumlar veya etkili olduğunu düşündüğümüz unsurlardan etkilenmeden sıfırdan yaratmak ve tasarlamak her zaman da kolay değil. Gelişmenin; mevcut olanın/geçmişin üstüne koymak olduğu düşünüldüğünde bu aslında olağan da bir durum. Nitekim fikri haklar dünyasında patentlere buluşun açıklanmasına karşılık 20 yıl süreli, tasarımlara ise 25 yıla uzatılabilen sınırlı bir koruma verilmesi de bu sebepten, bir süre korumaya karşılık geçmişten gelenin kullanılmasına imkan sağlayabilme düşüncesinden. Bu korumanın sınırı tasarımlar bakımından yeni, kamuya ilk kez sunulmuş, ayırt edici ve genel hatlarıyla başka tasarımdan farklı olma gibi kriterler ile çizilmekle birlikte; ortada sübjektif niteliği yüksek bir unsur olduğundan, değerlendirme safhası da her zaman kolay olmamaktadır. Nitekim tasarım ihlalinin meydana geldiğinin tespiti halinde, -talebe göre- tazminat ödeme yükümlülüğü de ortaya çıkmakta ve özellikle yoğun satışı olan ürünlerde bu tazminat miktarı firmaları -çok ciddi- maddi zorluklara sokabilecek boyutlarda olabilmektedir. Bunu yakın tarihli ve dünyanın pek çok yerinde ses getiren bir karar kapsamında değerlendirmek gerekirse;

Ülkemizde giyim alanında faaliyet gösteren Marks and Spencer Plc (“Marks & Spencer”) Birleşik Krallık’ta modanın yanında yiyecek-içecek sağlanması ve ev tekstili gibi çok yönlü bir alanda faaliyet göstermekte, bu kapsamda kendi yaratımı olan ürünleri de piyasaya sunmayı önemsemektedir. Aldi Stores Limited (“Aldi Mağazaları”) ise yurt dışında yaygın olarak bilinen bir süpermarket zinciri olup, o da geniş bir tüketici kitlesine ulaşmakta ve kendi ürünlerini tüketici ile buluşturmayı önemsemektedir. Bu açıdan bakıldığında, firmaların birbirine rakip durumda olduğu şüphesizdir. Aynı sektörde faaliyetler göstermelerinin ve rakip olmalarının, sektör gereği tüketici kesiminin de geniş ve ortalama dikkat düzeyinde kabul edilmesinin etkisiyle, bu tür firmaların “basiretli tacir” gibi davranma yükümlülükleri daha da yoğun bir şekilde kendini hissettirmekte ya da en azından beklenmektedir.

Marks & Spencer 2020 Noel döneminde kullanmak üzere -aşağıda şekil 1’de detayları verilen- şişeleri tasarlamış ve cin bazlı likörler üzerinde kullanmaya başlamıştır. Piyasada “light-up Christmas gin bottles” olarak da bilinen şişelerin tabanı açıldığında şişenin içindekileri aydınlatan bir LED ışık bulunmakta ve şişedeki likör, şişe çalkalandığında sıvı içinde asılı kalan altın pullar içermektedir. Tescil edilen tasarımlar da sadece şişeden ibaret olmamakta; şişenin kapağını, ışıltıların olduğu halini, farklı versiyonlarını ve ayrıca şişe üzerindeki dizaynları içermektedir:


Aldi ise 2021 yılının sonunda, Marks & Spencer’ın iddiasına göre onların şişe tasarımına çok benzer olan ışıklı bir şişede altın pullar içeren cin likörleri satmaya başlamıştır. Mandalina ve böğürtlen olarak iki aroması olan likörler bu aromalara göre iki farklı şişede satılmaktadır -şekil 2-:


Aldi Mağazaları’ndaki bu kullanımları göre Marka & Spencer, söz konusu şişelerin/ şişe tasarımlarının kendi tasarımlarına tecavüz ettiği iddiası ile Birleşik Krallık nezdinde tecavüz davası açmıştır.

Dava kapsamında Marks & Spencer’ın talebini değerlendiren mahkeme, tabii ki sadece tasarımları değerlendirmekle kalmamış, öncesinde temel değerlendirme kriterlerine de değinmiştir. Bu kapsamda, -çeşitli emsal kararlara atıflar yapılarak- aşağıdaki, tasarımlar arası benzerlik değerlendirme kriterlerinin üzerinden geçilmiştir:

• Tasarımlar, tasarım sahibinin imkanları ve bağlantılı olarak tasarımcının niyeti ile değil, tasarımın somut unsurları dikkate alınarak objektif olarak yorumlanmalıdır.
• Bir tasarımın objektif kriterlere bağlı olarak yorumlanması ise tamamen mahkemenin meselesidir. Bu, genel yorumun aksine, konuya bilgilenmiş kullanıcının gözünden bakan mahkemenin görevi değildir. Özellikle de, ulusal kullanıcıların ilgili şekillerin kavramsal niteliğini farkında olmasının beklenmesi için özel bir sebep yoksa, incelemenin “bilgilenmiş kullanıcının gözünden” yapılması beklenmemektedir.
• Tasarımın yorumlanmasında, tescilli tasarımla korunduğu belirtilen ve tasarım sahibi tarafından üretilen ürünler dikkate alınmamalıdır, bunlar birbirinden bağımsızdır.
• Bir tasarımın noktalı çizgiler, gri tonlamalar gibi unsurlardan oluşması haliyle, bir fotoğraftan oluşması halinde yapılacak incelemede farklılıklar vardır ve hemen hepsi emsal kararlar ile de ortaya konulmaktadır.

Tasarım hakkının ihlaline ilişkin hususlarda ise mahkemenin aşağıdaki unsurları dikkate alması gerektiği belirtilmiştir:

a. Tasarımların uygulanması amaçlanan ürünlerin hangi sektöre ait olduğuna karar vermek.
b. Bilgilenmiş kullanıcıyı tanımlamak ve bununla paralel olarak bilgilenmiş kullanıcının önceki tekniğe ilişkin farkındalık derecesine ve tasarımların -mümkünse doğrudan- karşılaştırılmasında dikkat düzeyine karar vermek.
c. Tasarımı geliştirirken tasarımcının sahip olduğu serbest hareket alanını ve oranını belirlemek.
d. Tasarımların yalnızca teknik gerekliliğin sonucu olarak ortaya çıkan özelliklerini, tasarımlar arası karşılaştırma sırasında dikkate almamak.
e. Bilgilenmiş kullanıcının, kimi durumlarda benzerliklere veya farklılıklara farklı önem dereceleri atfederek ilgili tasarımların öğeleri arasında ayrım yapabileceğini; bunun, ürünün ilgili kısmının pratik önemi, kullanımda ne ölçüde görüleceği veya diğer hususlar da dikkate alınarak gerçekleşebileceğini göz önünde bulundurmak.

Mahkeme tarafından sayılan bu başlıklar öylesine birer ilke olarak sayılmakla kalmamış, her biri bakımından ayrı ayrı detaylı inceleme yapılmıştır. Yani aslında, her bir unsur üzerinden konu ayrı ayrı ve detaylıca incelenmiş, bu şekilde hem hukuk ilkelerine uygun objektif değerlendirme yapılması hem de Marks & Spencer’ın iddialarını hem de Aldi Mağazaları’nın karşı argümanlarını karşılar bir sonuca ulaşılması amaçlanmıştır. Bununla birlikte, burada mahkemenin görevinin, önceki tekniğe en yakın olanı tespiti etmek ve ardından da davalı yanın tasarımın önceki tekniğe mi yoksa davacının tescilli tasarımına mı daha yakın olduğuna karar vermek olmadığı, nitekim yüzlerce tasarım karşısında, mahkemenin de değerlendirmesinin sınırlı olabileceği ayrıca vurgulanmıştır.

Mahkemenin inceleme sonucuna geçmeden önce, sizlerin değerlendirmesini de almak isteriz! Aşağıdaki karşılaştırması da verilen tasarımlar, yukarıdaki ilkeler kapsamında, sizce benzer mi ve burada tasarım hakkının ihlali söz konusu mu? Siz mahkeme olsanız ne yönde karar verirsiniz?


Mahkeme tarafından yapılan inceleme ve tasarımların genel gösterimlerin karşılaştırılması sonucunda ise; şişeler arasında birden çok farklılık olduğu ve fakat ortak özelliklerinin de çok olduğu, söz konusu farklılıkların ise genel izlenimi çok etkilemeyen nispeten küçük farklılıklar olduğu tespit edilmiştir. Önemlidir ki, Aldi Mağazaları’na ait şişeler üzerinde markanın yer alması ve fakat Marks & Spencer’ın şişelerinin üzerinde yer almaması -beklendiği üzere- kararı etkilememiştir.

Sonuç olarak tasarımın ihlalinin olduğuna karar verilmiştir. Daha detaylı bilgi için, söz konusu karara bu link üzerinden ulaşılabilir.

Bilindiği üzere tasarımlar açısından yapılan değerlendirmeler markalara göre daha zorlu olabilmektedir. Zira tasarımın objektif anlamında özgünlüğünün ya da esinlenme sınırının belirlenmesi her zaman kolay olmamaktadır. Bu mahkeme kararı da bu anlamda özellikle değerli görünmektedir. Nitekim, hem genel-geçer tasarım değerlendirmelerinin nasıl yapılacağına değinilmiş hem de uygulamada bunun her bir unsur bakımından kalem kalem inceleme şeklinde yapılması gerektiği ortaya konulmuştur. Özellikle somut olaydaki şişelerin tasarımlarının aslında birebir aynı olmadığı dikkate alındığında, bu mahkeme kararı -temel tasarım benzerlik kriterlerini değerlendirme noktasında- oldukça faydalı görünmektedir.

Büşra BIÇAKCI

busrasbicakci@gmail.com

Mart 2023

ÇAĞDAŞ SANATIN EN TARTIŞMALI “MUZU” TELİF SAVAŞINDA


Çağdaş sanat camiasını 2022 yılında en çok meşgul eden konulardan birisi ABD’li sanatçı Joe Morford ile İtalyan sanatçı Maurizo Cattelan arasındaki telif hakkı ihtilafıydı. Bu yazıda iki sanatçı arasındaki ihtilaf ana hatlarıyla aktarılmaya çalışılacaktır.

Maurizo Cattelan gündemi oldukça meşgul eden ‘’Comedian’’ eserinin sahibiydi.


Joe Morford ise “Banana & Orange’’ eserinin yaratıcısı olup Cattelan’ın kendi eserini eserini taklit ettiğini ileri sürmüştü.


Her iki sanatçının eserlerinin eser sıfatını taşıyıp taşımadığı bile tartışmalı iken telif ihlaline yönelik davalar sanat camiasında şaşkınlık yaratmıştır.

Cattelan’ın “Comedian” adlı eserinin, Joe Morford’un tartışmalara yol açan “Banana & Orange” eserini taklit ettiği yönündeki iddialar ihtilafın temelini oluşturmaktadır. Bu bağlamda, Miami kökenli sanatçı Joe Morford, Cattelan’ı kendisinin “Banana & Orange” adlı eserini taklit etmekle suçlamakta; Cattelan ise viral ve tartışmalara neden olan “Comedian” adlı eserinin çalıntı olduğu iddialarını reddetmektedir.

Tartışmalara geçmeden önce ilk olarak eserlerin tanımlanması ve taraflar arasındaki ihtilafın özetlenmesi yerinde olacaktır.

Cattelan’ın tartışmalı “Comedian” eseri bir muzun duvara yalnızca plastik bant ile yapıştırılmasıyla oluşturulmuştu. ABD’li sanatçı Morford’ın “Banana & Orange” eseri ise yeşil panele yapıştırılmış portakal ve muzdan meydana getirilmişti. Morford’ın eseri aslında tıpkı Cattelan’ın “Comedian” eserindeki gibi tek bir gri plastik bantla platforma tutturulmuş şekilde kamuya arz edilmişti. Buna ilaveten, Joe Morford, “Banana & Orange” adlı eserini 2000 yılında ABD Telif Hakları Ofisi’nde tescil ettirdiğini beyan etmektedir.

Cattelan, 2019 yılında Art Basel’de umuma arz edilen ve tartışmalara sebep olan “Comedian” başlıklı eserinin “Banana & Orange” eserinden sonra meydana getirildiği ve umuma arz edildiği iddialarını reddetmektedir. Cattelan’ın sunduğu belgelerde “Comedian” adlı eserin, sanatçının hür iradesiyle ve Morford’ın eserinden ilham alınmaksızın yapıldığını beyan etmiştir. Mahkeme belgelerine göre “Comedian”ın 3 kopyası 390.000 Amerikan Dolarına satılmıştır.

   Joe Morford                                             Maurizio Cattelan  

‘’Banana&Orange’’                                           ‘’Comedian’’

Görseller:    https://news.artnet.com/art-world/an-artist-sued-maurizio-cattelan-banana-2144524


Joe Morford “Banana & Orange” eserini taklit ettiği gerekçesi ile Cattelan’a karşı açtığı davada, ilk derece mahkemesi Morford’ın talebini kabul etmiş ve Cattelan davanın reddi talebini bir üst mahkemeye taşımıştır.

Florida İstinaf Mahkemesi son olarak Morford’ın duvara yapıştırılmış muz üzerinde telif hakkının olmadığına, ancak Cattelan’a karşı dava açabileceğine hükmetmiştir.

SÜREÇ

Florida İstinaf Mahkemesi hukuki değerlendirmeden önce ilk olarak duvara bantlanan muzun sanat olup olmadığı noktasının tartışılması gerektiğini belirtmiş ve “Duvara yapıştırılan muz’’ figürünün sanat eseri olarak kabul edilmesinin tartışmalı olduğunu; ancak bu hukuki sorunun çözümünün de bir o kadar zor olduğunu işaret etmiştir.

Mahkemeye göre Morford, iddiasını başarıyla savunabilmek için geçerli bir telif hakkının olduğunu ve ihlale konu eserin unsurlarının orijinal olduğunu ispatlamalıdır. Ayrıca, ihlal eylemi açısından taklidin güncel olduğunu ve eserin unsurlarının dışa vurumunun da korumaya elverişli olduğunu göstermelidir. Mahkeme bu süreçte, davacı Morford’ın dolaylı veya doğrudan ispat yöntemini kullanabileceğini ifade etmiştir. Dolaylı ispat yönteminde, davacı tarafından, davalının telifli esere ulaşabildiği ispat edilmeli ve taklit eserle taklit edilen eserin benzerlikleri ortaya konulmalıdır.

Mahkemeler bu tip iddiaları incelerken, kullandıkları benzerlik araştırmasında değişik yöntemlere başvurmaktadır. Benzerlik araştırmalarında, sıklıkla başvurulan yöntem azımsanmayacak benzerlik yöntemidir. Bu yönteme göre davacı, ihlali gerçekleştirenin kendi eserine erişebildiğini ispatlayamadığı takdirde, benzerlikleri ortaya koymak zorundadır. Burada dikkate alınan benzerlik kriteri çarpıcı/azımsanmayacak benzerlik kriteridir. Mahkemenin, ”azımsanmayacak benzerlik” yönünden değerlendirmesinde dikkat edilen nokta, eserde ihtiva olan yaratıcılık unsurlarının tesadüfen bir araya getirilmesinin imkansız olması ve bu yaratıcılık unsurlarının herkes tarafından kullanılma ihtimalinin olmaması, dolayısıyla ”özgünlük” vasfını taşımadığının ispatlanmasıdır.

BENZERLİK KRİTERLERİ VE YÖNTEMLER

Peki bu benzerlik kriteri nasıl belirlenebilir? Mahkeme, tespit için anlaşılması kolay olmayan birçok test uygulamaktadır. Birleşik Devletler Temyiz Mahkemesi On Birinci Dairenin uyguladığı test ise esaslı olan/esaslı olmayan benzerlik testidir. Bu testlerdeki amaç, öncelikle korunan ifadenin dışa vurumunun benzerliklerini ve parçalarını kıyaslamak ve bu sayede jürinin azımsanmayacak benzerliği değerlendirmesine yardımcı olmaktır. Ancak mahkeme daha sonra bu yöntemden vazgeçmiş ve gözlemci testini uygulamaya karar vermiştir. Bu aşamada, ortalama bir gözlemcinin taklit oranının tanımlanmasına göre değerlendirme yapılmaktadır. Son zamanlarda ise her iki testin de uygulanmasından vazgeçilmiş ve soyutlama-filtreleme-kıyaslama testi uygulanmaya başlanmıştır.

İnceleme konusu vakada Morford, Cattelan’ın kendi eserine erişiminin olduğunu iddia etmektedir. “Banana & Orange”a uygulanan filtreleme yönteminden sonra korunmayan unsurların çıkarılmasının ardından, her iki eserin önemli ölçüde benzediği de görülmektedir.

Önemle belirtmek gerekir ki telif ihlali genellikle jürinin kararına bırakılan bir unsurdur. Yine aynı şekilde azımsanmayacak benzerlik değerlendirmesi jürinin takdirine bırakılmaktadır.

Ancak eserin görsel kıyaslama ile irdeleneceği ve eserin yeniliğini etkileyen unsurları inceleme ihtiyacı duymadığı takdirde mahkemeler, benzerlik hususunu uyuşmazlık konusu olarak belirleyebilecektir.

GEÇERLİ TELİF HAKKI KORUMASI

Bu başlık altında incelenecek ilk husus, geçerli bir telif hakkının olup olmadığıdır.

Cattelan bu noktada plastik bant ile duvara sabitlenmiş muzun telif hakkının konusunu oluşturacak bir fikir olmadığını ileri sürmektedir. Morford ise buna karşılık olarak, burada duvara yapıştırılan muzun değil, fikrin dışa vurumunun / ifadenin korunduğunu ifade etmiştir.

İkinci olarak Cattelan, “Banana & Orange” eserinin unsurlarının özgün şekilde konumlandırılmadığını; dolayısıyla bu haliyle korumaya haiz olamadığını ileri sürmüştür. Mahkeme, telif korumasının yalnızca; eserin bileşenlerinin özgün ve orijinal denecek düzeyde konumlandırıldığı ya da düzenlendiği durumlarda geçerli olduğunu vurgulamıştır. İncelenen vakaya ilişkin olarak, duvara gri bantla yapıştırılan muz, yaratıcılıkta yüksek seviyede olmasa bile, eserin absürt doğası yaratıcılık derecelendirmesinde minimum düzeyde olsa dahi orijinal kabul edilebilecektir. Bu çerçevede Mahkeme, “Banana & Orange” eserini yeterli derecede orijinal bulduğunu belirtmiştir.

TAKLİT EYLEMİ

Morford’ın geçerli bir telif hakkının veya eserin bir kısmı için geçerli korumasının bulunduğu tespitinin ardından, Mahkeme ikinci olarak taklit eyleminin somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirmiştir. Mahkeme bu noktada azımsanmayacak/yeteri kadar benzerlik ayrımı ile esere erişim noktası hususlarını ayrı ayrı değerlendirmiştir.

A) ERİŞİM

Morford, Cattelan’ın eserlerine erişebildiğini ve kendi eserlerinin 2008 yılından beri internet üzerinde olduğunu belirtmiştir. Buna karşılık, Cattelan erişimin bu noktada önemli olmadığını ispatlayan birçok emsal dava ibraz etmiştir. İstinaf aşamasında davacının erişim iddiasına yönelik uzun ve kapsamlı deliller ibraz etme şansı vardır. Ayrıca Mahkeme Morford’ın iddialarını “Banana & Orange” eserinin birçok ülkede ve birçok internet sitesinde erişebilir olması kapsamında değerlendirmiştir.

B) AZIMSANMAYACAK BENZERLİK

Mahkeme erişim aşamasından sonra benzerlik değerlendirmesine geçti ve soyutlama yöntemini kullandı. Soyutlamada “Banana & Orange” eseri unsurlarına ayrılmıştır.

Buna göre; “Banana & Orange” yeşil panel üzerine bant ile yapıştırılmıştır. Muz ve portakalın sabitlendiği paneller arasında ise boşluk bulunmaktadır. Yeşil panelin merkezinde ise yukarıda portakal, aşağıdaysa muz konumlandırılmıştır.  Portakal bant ile çevrelenmiş ve gri bant yatay şekilde portakalı kesecek şekilde konumlandırılmıştır. Muz ise dikey şekilde soldan sağa bantlanmış ve portrenin sol kısmında yer almıştır.

Filtreme aşamasında ifadenin dışa vurumu, insanlığın ortak mirası kapsamında irdelenmiştir. Bu aşamada mahkeme Morford’ın unsur seçimi ve koordinasyon aranjmanının korunması talebini değerlendirmiştir. Mahkeme, dışa vurumun birden fazla seçeneğinin olduğunu belirtmiş ve duvara yapıştırılan muzun farklı renk ve konumlamalarla da arz edilebileceğini örnek olarak vermiştir. Bu doktrin “Merger Doctrine” yani birleşim doktrini olarak anılmaktadır. Doktrin kapsamında ifade korunmamaktadır. Ancak fikrin dışavurumun birden çok yöntemi var ise ifadenin sağladığı koruma fikrin kendisine de uygulanmalıdır. Ancak; Cattelan burada birleşim doktrinini ileri sürmemiş ve mahkeme de bunu hükme esas almamıştır.

Son olarak kıyaslama adımında İlk Derece Mahkemesinde Morford, “Banana & Orange”ın unsurları ile Cattelan’ın eseri arasında benzerlik olduğunu iddia etmiştir. Buna göre, her iki eser; gümüş renk bant ve merkezde konumlanan sarı muz koordinasyonlarına kadar aynı olmakla birlikte, bant Cattelan’ın eserinde daha az merkezde yer almaktadır.  Cattelan ise unsurların azımsanmayacak benzerliği ispatlamak için yeterli olmadığını ileri sürmüştür.

Mahkeme ihlal belirlenmesinde telif koruması altındaki eseri oransal olarak incelemektedir. Taklit olduğu öne sürülen eserdeki oranlamaları değerlendirmemektedir. Önemle belirtmek gerekir ki aksi değerlendirmede davalıların eseri harfi harfine taklit etme fırsatları doğmaktadır. Başka bir deyişle taklit eyleminin uzunluğu, koruma altındaki eserin bütününü etkileyecek nitelikte ve nicelik miktarı olarak bağlantılı olmalıdır. Mahkemeye göre “Banana & Orange” eserinde yer muz ve portakal unsurları eserin yarısını oluşturmaktadır. Morford’ın duvara yapıştırılmış muz eseri de nicelik açısından kıyaslama yapıldığında yine eserin yarısını oluşturmaktadır. Niteliksel açıdan değerlendirilme yapıldığında ise Morford’ın “muzu” belirgin şekilde konumlanmıştır. Mahkeme bu değerlendirmeleri yaparken Newman davasına atıfta bulunarak belirgin niteliği korunan eserin kopyalanan kısmı / oranının görünen kısmı olarak tanımlamıştır. Sonuç olarak mahkeme Morford’ın eserini telif hakkı ihlaline ilişkin nicelik ve nitelik açısından değerlendirildiğinde, Morford’ın koruma talep edilmesi için yeterli olduğuna kanaat getirmiştir.

KARAR

Mahkeme kararında azımsanmayacak benzerlik ve kopyalama eyleminin unsurlarını ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Azımsanmayacak benzerlik mahkemenin ihlal belirlemesi noktasında zorlandığı bir durum olmuştur. Test yöntemlerinin uygulanması, özellikle soyutlama-filtreleme-kıyaslama yöntemi sonucunda azımsanmayacak benzerliğin ispatlandığı hüküm altına alınmıştır. Mahkeme “azımsanmayacak benzerliğin” sınırlarının belirlenmesi sorununa işaret etmiş ve mahkemenin bu sınırları belirleyemeyeceğini, yalnızca durulacak noktasını gösterebileceğini ifade etmiştir. Sonuç olarak Mahkeme Morford’ın telif koruması iddia edemeyeceğini, ancak korunamayan unsurların (muz, bant ve portakal öğeleri) seçimi ve koordinasyonu yönünden, başka bir deyişle dışa vurumun farklılığı sebebiyle koruma talep edebileceğine hükmetmiş ve Cattelan lehine karar vermiştir.

KARARA YÖNELİK DEĞERLENDİRME

Kanaatimizce İstinaf Mahkemesi kararında eserlerin unsurlarına ayrılarak incelenmesi konusunda dikkatli davranmıştır ve Morford’ın eserlerinin ABD Telif Hakları Ofisi bünyesinde tescilli olduğu da gerekçesinde vurgulamıştır. Mahkemenin uyguladığı testler, telif hukukuna yönelik ihtilaflar açısından emsal teşkil etmiştir. Şöyle ki; Mahkeme, bu testleri, eserlerin geçerli bir telif korumasına haiz olup olmadıkları ve bu yönden özgünlük taşıyıp taşımadıkları yönünden uygulamıştır. Mahkeme taklit eylemi yönünden davalının erişimini incelenmiş ve jürinin inisiyatifinde olan ihlal eylemi açısından “azımsanmayacak benzerlik” yönünde değerlendirme yapmıştır. Özellikle anımsanmayacak benzerlik yönünden her iki sanatçının da yaratıcılık seviyesi ve seçenekleri, ifade biçimleri değerlendirmeye alınmıştır.

Mahkemenin detaylıca incelediği, eserlerin, eser niteliğine haiz olup olmadığı hususu, sanat ve hukuk camiası tarafından fazlaca tartışılan bir noktaydı. Eserin unsurları, unsurların konumlandırılması, eserin bütünü incelendiğinde aslında orijinallik taşımadığının vurgulanması kamu vicdanına yönelik bir karar olarak algılanabilir. Eserin eser niteliği ve sanatsal yönü her ne kadar tartışmalı olsa da, meyveleri duvara bantlama fikrinin dışa vurumu aslında yaratıcılık kıstasını karşılamaktadır. Dolayısıyla, eserin telif korumasına haiz olduğunun kabulü gerekmektedir. Ancak Hakim Scola azımsanmayacak benzerlik konusunda politik bir tutum sergilemiş ve bu faktörün mahkeme tarafından belirlenemeyeceğini ifade etmiştir. Sonuç olarak eser ve geçerli telif koruması yönünden ayrı ayrı değerlendirme yaptığımızda “Banana & Orange” eserinin SANATSAL YÖNÜNÜN OLMADIĞI, ANCAK ÖZGÜNLÜK AÇISINDAN TELİF KORUMASINA HAİZ OLABİLECEĞİ düşüncesinde olmakla birlikte, mahkemenin bu açıdan değerlendirmesinin mevcut şartlar ve sanat piyasasındaki yaratıcılık durumuna göre yerinde olduğu kanaatindeyiz.

Cattelan’ın taklit eylemi ise, fikrin dışa vurumu, özgünlük ve benzerlik yönlerinden değerlendirildiğinde; muz, yeşil fon ve bandın aynı konumda bir araya geldiği göz önünde tutularak tesadüften fazlasını barındırdığı görülecektir. Cattelan’ın burada esinlenmeden çok daha fazlasını gerçekleştirdiği, mahkemece uygulanan testler ve her iki eserin unsurlarının oranlaması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, Morford’ın, Cattelan’a karşı hem eseri bir araya getiren unsurlar ve unsurların konumlanması açısından koruma talep etmesi ve hak ihlalini önleme talebinde bulunması mümkün olmalıdır.

Bengisu DÜZGÜNER

Mart 2023

bengisu.duzguner@outlook.com


KAYNAKÇA

BANKSY’NİN BİR ESERİNİN MARKA OLARAK KORUNMAYA DEVAM ETME YOLCULUĞU: “LAUGH NOW, BUT ONE DAY WE’LL BE IN CHARGE”



Banksy… Farklı, ilham, ilgi uyandıran, kararlı, olağandışı, ses getiren, sınırsız, sürpriz, üretim, yaratıcılık ve tekrar baştan farklı, ilham… Bunlar ünlü “no-name” grafiti sanatçısı ve -her ne kadar önemsemediğini belirtse de- popüler ve “cool” kültürün bir parçası olan Banksy’yi düşününce ilk akla gelebilecek kelimeler. Banksy’nin eserlerinin değeri ve özelliği tartışılmaz olsa da, tek ses getiren özelliği yaratımları değil tabii ki. Nitekim “Kırmızı Balonlu Kız” eserinin, 2018 yılında yaklaşık 1 milyon sterline alıcı bulduğu bir müzayede satışı sırasında -daha önce bizzat Banksy’nin yerleştirdiği- gizli bir bıçak ile parçalanması gibi, aynı eserin -değerini 3 yılda yaklaşık 16’ya katlayarak- 2021 yılında yaklaşık 16 milyon sterline alıcı bulması da çok uzun süre gündemde kalmıştı. Bir eserinin Guess vitrinlerinde kullanımı akabinde, bu kullanımın izinsiz olduğunu ifade ederek yaptığı açıklamalar da yine Banksy’i bir hayli gündemde tutmuştu. Söz konusu durumun sebebinin ise Banksy’nin daha önce yaptığı “Telif ezikler içindir” açıklaması olduğu düşünülmüştü. Gerçekten de Banksy’nin internet sitesi incelendiğinde, bu yönde bir açıklaması olduğu ve hatta şahsi kullanımlar ile sınırlı kalmak kaydıyla eserlerinin kullanılmasına ve düzenlenmesine izin verdiği görülmektedir. Bu öyle bir açıklama ki, bugünkü yazımıza konu kararın temelini dahi yakından etkilemektedir. Biraz detaylandırmak gerekirse;

Her ne kadar Banksy dünya görüşü çerçevesinde telife inanmasa da, yukarıdaki Guess örneği, eserlerinin ve haklarının korunması gerektiğine son derece inandığını göstermektedir. Öyle ki, eserlerini çok yönlü koruyabilmek adına geniş bir strateji yaratan Banksy’nin -bu amaca uygun olarak- marka olarak tescil edilebilir eserlerin yaratımı üzerinde çalıştığı da bilinmektedir. Nitekim bu yaklaşım ile paralel olarak, Banksy’nin bir eseri  Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (“EUIPO”) nezdinde marka olarak tescil edilmiştir. Full Colour Black Limited (“Full Colour”) tarafından ise, söz konusu markanın ayırt edici olmadığı ve kullanılmadığı iddiası ile, markanın hükümsüzlüğü talep edilmiştir. Nitekim Full Colour tarafından dosya hakkında daha sonra yapılan açıklamalarda, markanın kullanım amacı olmaksızın tescil edildiğinin düşünüldüğü ve bu sebeple hükümsüzlük isteminde bulunulduğu belirtilmiştir.

EUIPO İptal Birimi tarafından dosyada yapılan ilk incelemede özetle; bu eserin bir grafiti olduğu ve halk tarafından fotoğraflanarak kullanılabileceği, nitekim eserin kullanımı için direkt Banksy’nin de izin verdiğinin anlaşıldığı, eserin telif korumasına tabi olduğu durumda bundan faydalanmak için Banksy’nin kimliğinin açıklamasının gerekeceği, diğer yandan Banksy’nin telif korumasının ezikler için olduğunu söylediği, söz konusu işaretin asla marka olarak kullanılmadığı, buradaki amacın farklı bir yolla eser üzerindeki ticari hak sahipliğini korumak olduğu değerlendirilmiş ve markanın kötü niyetle tescil edildiği gerekçesiyle markanın hükümsüzlüğüne karar verilmiştir. Genel strateji bakımından da önem arz eden bu karara karşı Banksy’nin ekibi tarafından kapsamlı bir itiraz yapılmıştır.

Karara itiraz üzerine EUIPO Temyiz Kurulu tarafından yapılan inceleme sonucunda ise, çok yönlü değerlendirmeler içeren bir karar verilmiştir. 25 Ekim 2022 tarihli karara bu bağlantıdan erişilmesi mümkündür. Kararda özetle belirtildiği üzere;

  • Banksy’nin eserinin bir grafiti olmasının ya da insanların onu fotoğraflayarak kullanabiliyor olmasının ya da -daha sonraki bir aşamada- bu eserin üçüncü kişilerce kullanıma izin verilmesinin dahi, markanın tescil edildiği dönemde, markanın kullanılma amacı olmadığı yönünde yorumlanamayacağı,
  • Nitekim üçüncü kişilere verilen kullanım izninin açıkça “ticari olmayan kullanım” ile sınırlandığı,
  • Eserin üçüncü kişiler tarafından bu sınırın dışında kullanılmasının ise, hakkın genişletilmesi anlamına gelmediği ve her şekilde hak sahibinin haklarının baki olduğu,
  • Kişilerin mümkün olduğu ölçüye kadar kimliklerini gizli tutma haklarına sahip olduğu,
  • Burada ilk derece kararı haklı bile olsa, bunda bir kötü niyet olmadığı, zira markanın kullanılmama niyetiyle başvuruya konu edildiğinin bir göstergesi olmadığı,
  • Banksy’nin “Telif ezikler içindir” açıklamasının ifade özgürlüğü kapsamında olduğu, başvurudan uzun yıllar önce yapılmış bu açıklamadan hareketle başvuru sahibinin kötü niyetli olduğu yönünde yorum yapılmasının son derece sübjektif olduğu,
  • Nitekim markanın hoşgörü süresinin de henüz sona ermediği,
  • İşbu marka başvurusu ile, telif hakkı koruması yerine ya da o genişletilerek bir koruma sağlanmış olsa bile, bunun otomatikman kötü niyet olarak kabul edilmeyeceği

değerlendirilmiştir.

Bu karar ile, ilk derece kararı iptal edilmiş ve Banksy’nin hem sanat eseri hem de markası olan işaretinin marka olarak korunması gerektiği yönünde hüküm kurulmuştur.

Görüldüğü üzere EUIPO Temyiz Kurulu, söz konusu EUIPO İptal Birimi kararının hemen hemen tüm gerekçeleri yönünden hatalı olduğuna hükmetmiş ve her biri açısından da çok yönlü açıklamalarda bulunarak, kararını objektif ve her şeyden öte hem hukuk hem de mantık çerçevesinde gerekçelendirmiştir.

Üstelik Temyiz Kurulu kararı; Banksy ya da herhangi bir kişinin ifade özgürlüğüne, geçmiş yıllardaki açıklamaların günümüz dosyaları ile bağlantısının zayıf olabileceğine, telif korumasından faydalanmak için kimliğini açıklamanın salt bir zorunluluk olmadığına ve hatta bir noktaya kadar bunun da bir hak olduğuna, kişilerin serbestçe marka/eser koruma stratejisi geliştirebileceğine ve -çoğu zaman unutulan ancak hayli önemli bir ilke olan- kötü niyetin başvuru anındaki varlığının sorgulanması gerektiğine dair çok fazla önemli konuya değinmiştir. Her ne kadar bu değerlendirmeler, çok geniş kapsamlı olmasa da, temel amacı ve yaklaşımı rahatlıkla anlayabilecek kadar açık ve sade bir şekilde ifade edilmiştir. Dolayısıyla, özellikle kötü niyet gibi aslında tamamen yoruma açık bir gerekçenin değerlendirmesinde bilgi ve belgelerin esnetilmemesi ve sehven dahi olsa sübjektif yorum yapılmaması gerektiği ortaya konulmuştur.

Genel hukuk sistematiği için son derece değerli olan bu karar, hiç şüphesiz ki pek çok dosyada hem Banksy hem de kötü niyet iddialarına konu markalar açısından çok yönlü olarak kullanılacaktır. Bu kapsamda kötü niyetin başvuru tarihi itibariyle aranması, kullanmama niyetine dair yorumların objektif yapılması ve kötü niyetin varlığına somut deliller ya da en azından objektif yorum ilkeleri kapsamında hükmedilmesi gerektiğine dair açıklamalar kapsamında bu kararı tekrar tekrar görmemiz çok olasıdır.

Kanaatimce de EUIPO Temyiz Kurulu’nun kararı son derece yerindedir. Zira, bir marka sahibinin dosya dışı açıklamalarının ve hatta eserlerini koruma stratejisinin etkisiyle verilen ve sonucu hükümsüzlük gibi doğrudan hak kaybı olan bir karar, öngörülemezliği de beraberinde getirmektedir. Nitekim bu yaklaşım o kadar göreceli ve temel -objektif- marka hukuku ilkelerinden o kadar uzak görünmektedir ki, daha en başta bile bu derece “niyet okuma” niteliğindeki bir kararın kabulü şaşırtıcı olmuştur. EUIPO nezdinde dahi kötü niyete bu kadar sübjektif yaklaşılabildiği düşünüldüğünde, Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından bu gerekçeye çok sıkı yaklaşılması bir bakıma yerinde görünebilmektedir. Bununla birlikte, her durumda en güzeli denge olacaktır. İyi ve kötü arasında olduğu gibi, sübjektif objektif ve yorum arasındaki denge, hakkaniyeti de yanında getirmektedir.

Büşra BIÇAKCI

busrasbicakci@gmail.com

Mart 2023

“Urfa Keten Köyneği Fıstığı”nın “Tarım Ürünü” Adlı Yeni Bir Sınai Mülkiyet Hakkı İhdas Edilerek Bu Kapsamda Korunmasına Dair Yasa Teklifi İncelemesi


Not: Okumakta olduğunuz yazı, 6 Şubat 2023 tarihinde yaşadığımız deprem felaketinden önce kaleme alınmıştır. Ancak duyulan üzüntü ve IPR Gezgini yazarlarının aldığı ortak karar gereğince bir süre yayınlanmamıştır. Yazı, yazarı tarafından, içeriğinden bağımsız olarak, depremde yaşamını yitiren, yaralanan ve deprem nedeniyle hayatları etkilenen yurttaşlarımıza ithaf edilmiştir.


22.12.2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 10.01.2017 yürürlüğe girmesiyle birlikte, Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) bünyesinde müstakil bir Coğrafi İşaretler Dairesi kurulmuş, ülke genelinde coğrafi işaretli ürünlerin sayısının artırılması için çeşitli çalışmalar yürütülmüş ve bu çalışmaların sonucu olarak, 2016 yılında 203 olan tescilli coğrafi işaret sayısı 2022 yılı itibarıyla 1325’e yükselmiştir.[1] Tescillerin coğrafi işaret korumasının nitelik ve amacına uygun olup olmadığı, korumanın amacına ulaşması bakımından tescil kadar önemli bir süreç olan denetim faaliyetinin gerektiği gibi gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği konularda çeşitli tartışmalar olmakla birlikte, coğrafi işaret konusunda bir bilinç oluşmuş ve coğrafi işaretli ürünler bir ticari değer hâline gelmiştir. Bunun yanında coğrafi işaretli ürünlerin sayısı, iller bakımından bir başarı ve yetkinlik ölçütü olarak da görülmeye başlanmıştır. Yazımızın konusunu da coğrafi işaretlere dair belirttiğimiz sürecin yansıması olduğunu düşündüğümüz bir yasa teklifi oluşturmaktadır.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) 27. Yasama Dönemi Şanlıurfa Milletvekili, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Ayşe SÜRÜCÜ tarafından 27. Yasama Dönemi, 5. Yasama Yılı’nda verilen 17.03.2022 tarihli ve 2/4317 sayılı “Sınai Mülkiyet Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” (Teklif) ile SMK’nin 34 üncü maddesinden sonra gelmek üzere “Urfa keten köyneği fıstığı” başlıklı “Urfa Keten Köyneği Fıstığı Şanlıurfa iline ait bir tarım ürünü olarak tescillenmiştir. Bu bağlamda Kanun kapsamındaki her türlü korumadan yararlanır.” ifadelerinden oluşan 34/A hükmünün eklenmesi teklif edilmiştir.[2] Teklif yazının kaleme alındığı tarih itibarıyla TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonundadır. Teklif’in gerekçe kısmında yer alan “Şanlıurfa’da fıstık üretimi yapan çiftçilerin ticaret ağının gelişmesi ve kente de faydası olması açısından “Urfa Keten Köyneği Fıstığı’nın patentlenmesi gerekmektedir.”  ifadeleri ise sınai mülkiyet hakkı türleri ve bu türlerin sağladığı koruma bakımından ilgi uyandırmaktadır.

Hemen belirtmek gerekir ki inceleme konumuzu oluşturan Teklif’in verildiği tarih itibarıyla “Urfa Keten Köyneği Fıstığı / Şanlıurfa Keten Köyneği Fıstığı” başlıklı bir coğrafi işaret başvurusu bulunmaktadır ve bu başvuru 16.09.2022 tarihinde C2020/469 sayılı ile tescil edilmiştir.[3] Bir başka ifadeyle Teklif, aynı konuda bir sınai mülkiyet hakkı olan coğrafi işaret incelemesi devam ederken verilmiştir.

Teklif’e ilişkin açıklığa kavuşturulması gereken ilk mesele, Teklif’in hangi sınai mülkiyet hakkına ilişkin olduğudur. Zira gerekçede “patent”ten, değişiklikte ise “tarım ürünü”nden söz edilmektedir. Buluşlara sağlanan korumayı ifade eden patentin, inceleme konumuzu oluşturan ürüne koruma sağlamayacağı açıktır. Bu kullanımın patent sözcüğüne toplumca yüklenen hatalı anlamdan kaynaklandığı düşünülmektedir.[4] Değişiklik metninde bahsedilen “tarım ürünü” ise SMK’nin kapsam maddesi olan m.1 hükmünde korunacağı belirtilen haklardan değildir. İhdas edilen maddenin SMK’deki yeri ve C2020/469 sayılı coğrafi işaret tesciline konu ürün düşünüldüğünde Teklif’te “tarım ürünü” ile kastedilenin, coğrafi işaret olduğu değerlendirilmektedir. Ancak Teklif, bu şekilde yasalaşsa dahi, amaçlanan koruma sağlanmayacaktır. Zira bu durumda “tarım ürünü” adlı, korumasına ilişkin herhangi bir düzenleme olmayan yeni bir hak ihdas edilmiş olacaktır.

Teklif’e ilişkin bir başka mesele ise yasama faaliyetinin niteliği ve devleti oluşturan erklerin fonksiyonuna ilişkindir. Yasama faaliyeti kural olarak genel, soyut, kişilik dışı ve objektif olmalıdır. Yine yasalarda yapılacak değişiklikler, kural olarak yasanın sistematiğine uyumlu olmalıdır. Oysaki inceleme konumuz oluşturan Teklif, SMK’nin sistematiğine aykırı olduğu gibi, kanunlarda bulunması gereken belirtmiş olduğumuz nitelikleri de taşımamaktadır. 15.07.2018 tarihli 4 sayılı Bakanlıklara Bağlı, İlgili, İlişkili Kurum ve Kuruluşlar ile Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi m.358 hükmüne göre; TÜRKPATENT, sınai mülkiyet haklarının tesisinde münhasır yetkili kamu kuruluşudur. Türk hukukunda sınai mülkiyet haklarının tesisi yürütmeye verilmiş bir yetki ve yükümlülüktür. Yasama organının bir konuyu, yetki ve izne tabi olmaksızın doğrudan doğruya düzenleyebilmesini ifade eden yasama yetkisinin ilkelliği (asliliği) temel bir ilkedir. Ancak, yasama yetkisinin bu niteliği, yürütmeye hasredilmiş bir yetki ve görevin kullanılması niteliğini doğuracak ve yürütmeyi bu bağlamda işlevsiz kılacak bir yasama faaliyeti yapılmasını meşru kılmaz. Teklif’te de karşımıza çıkan bu durum fonksiyon gaspı niteliğinde bir yasama işlemidir.

Coğrafi işaret korumasının popülaritesi artmasının, coğrafi işaretli ürünlere yönelik tanıtım faaliyetlerinin, teşvik politikalarının bir yansıması olarak, iller düzeyinde sahip olunan coğrafi işaretli ürünlerin sayısını artırmak için çeşitli girişimlerde bulunulmaktadır. İncelememize konu durumda ise bu girişimler bir yasa teklifi düzeyine ulaşmıştır. Önemli bir sınai mülkiyet hakkı olan coğrafi işaretten beklenen faydanın sağlanması, coğrafi işaretin yöntemine ve amacına uygun şekilde tescil ettirilmesine, tescilli coğrafi işaretlere ilişkin denetimin gereği gibi yapılmasına bağlıdır.

Osman Umut KARACA

osmanumutkaraca@hotmail.com

Mart 2023


[1] Bkz; https://ci.turkpatent.gov.tr/Statistics/RegistrationAndApplication, (05.02.2023).

[2] Bkz; https://www2.tbmm.gov.tr/d27/2/2-4317.pdf, (05.02.2023).

[3] Bkz; https://ci.turkpatent.gov.tr/cografi-isaretler/detay/3170, (05.02.2023).

[4] Patent sözcüğünün hatalı kullanımı hakkında bkz; https://iprgezgini.org/2022/09/08/fikri-mulkiyet-hukuku-terminolojisine-dair-suregen-bir-sorun-patent-sozcugunun-hatali-kullanimi/, (05.02.2023).

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ TELİF HAKKI İHLALİ BAŞVURUSUNU DEĞERLENDİRDİ: “SAFAROV v. AZERBAYCAN”



Giriş

Fikri haklar alanında Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın çok sayıda kararına aşina olduğumuz gibi, bu kararların birçoğunu da IPR Gezgini’nde aktarıp yorumladık. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin fikri haklar alanındaki kararlarının sayısı elbette ki çok daha az ve dolayısıyla da bu kararlarla karşılaşmak bizleri heyecanlandırıyor. AİHM’nin fikri haklar alanındaki son kararlarından birisi olan ve taraflardan birisinin Türkiye Cumhuriyeti olması nedeniyle dikkatimizi daha da çeken “TOKEL v. TÜRKİYE” kararı IPR Gezgini’nde Betül ÖZBEK tarafından Şubat 2021’de kaleme alınmıştı, anılan yazıyı da bu vesileyle okurlarımıza hatırlatmak isteriz.

Bu yazının konusunu ise AİHM’in “SAFAROV v. AZERBAYCAN” kararı oluşturuyor. Azerbaycan vatandaşı Rafiq Firuz oglu Safarov’un (yazının kalanında kısaca “Safarov” olarak anılacaktır); İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’ye (“Sözleşme”) Ek 1 No’lu Protokol’ün “Mülkiyetin Korunması” başlıklı 1. maddesinin ve Sözleşme’nin “Adil Yargılanma” başlıklı 6. maddesinin ihlal edildiği gerekçeleriyle, Azerbaycan Devleti’ne karşı yaptığı başvuru AİHM tarafından incelenmiş ve karar 1 Eylül 2022 tarihinde taraflara bildirilmiştir.

İhlal Başvurusuna Konu Süreç ve İlgili Mevzuat

Kararın aktarılmasından önce ihlal başvurusuna konu olayın özetlenmesi yerinde olacaktır:

Safarov, 2009 yılında yayımlanan “Erivan Bölgesi Halkının Etnik Kompozisyonunda 19. ve 20. Yüzyıllardaki Değişiklikler” başlıklı bir kitabın yazarıdır. 2010 yılında bir sivil toplum kuruluşu olan Irali Halk Birliği (bundan sonra kısaca “Irali”), www.history.az isimli web sitesinde bu kitabın elektronik bir versiyonunu yayımlamıştır. Aynı yıl içerisinde Safarov bu yayından haberdar olmuş ve kitabın o ana dek 417 kez indirildiğini fark etmiştir. Safarov, gene 2010 yılı içerisinde kitabın internet sitesinde yayından kaldırılmasını talep etmiş ve bu talep üzerine Irali kitabı yayından kaldırmıştır.

Safarov, 3 Ağustos 2010 tarihinde, Irali’ye karşı Sabail Yerel Mahkemesi’nde dava açmıştır. Davanın gerekçesi, davalının, davacıya ait kitabın dijital versiyonunu izinsiz biçimde ve yazara ücret ödemeden çoğaltmak ve web sitesinde yayımlamak suretiyle Telif Hakları ve Bağlantılı Haklar Kanunu’nu ihlal etmesidir. Safarov, bu ihlal nedeniyle davalıdan Euro cinsinden karşılığı yaklaşık 47.460 Euro olan maddi, 27.300 Euro tutarında da manevi tazminat talep etmektedir.

Sabail Yerel Mahkemesi, 13 Ekim 2010 tarihinde verdiği kararda, davacının kitabının Irali’nin web sitesinde yayımlandığını tespit etmiş, ancak Azerbaycan Telif Hakları ve Bağlantılı Haklar Kanunu’nun 18/1 maddesini esas alarak davacının taleplerini reddetmiştir. Mahkeme kararında ayrıca, davalının, davacının talebi üzerine kitabı yayından kaldırdığı ve davacının maddi veya manevi açılardan uğradığı zararı ispatlayamadığı da tespit edilmiştir. Kararda değinilen madde 18/1’in Türkçeye çevirisi kabaca aşağıdaki şekilde yapılabilir:

Eserlerin kütüphaneler, arşivler ve eğitim kurumları tarafından reprografik biçimde çoğaltılması

“1. Eserinden yararlanılan yazarın adının ve kaynağın belirtilmesi ve herhangi bir kazanç amacı olmaması şartlarıyla, özel bir amaç için gerekli bir eserin belirli bir miktara kadar reprografik biçimde çoğaltılmasına, eser sahibinin izni olmadan ve telif ücreti ödenmeden izin verilecektir:

a) İlgili nüshaların normal şartlarda başka yollarla elde edilmesi mümkün değilse, Kanuna uygun olarak yayımlanmış eserlerin çoğaltılması amacıyla, kütüphane ve arşivler için, diğer kütüphane ve arşivlerin kaybolan, bozulan veya kullanılamaz hale gelen nüshaların yerine geçmek üzere nüshalar çıkarma,  

b) yasal olarak yayımlanmış bir makalenin ve diğer küçük eserlerin veya bir eserin kısa bir bölümünün veya yazılı eserlerin (bilgisayar programları hariç) kısa bölümlerinin gerçek kişilerin talebi üzerine eğitimsel, bilimsel veya kişisel amaçlarla kütüphaneler tarafından tek bir nüsha halinde çoğaltılması,

v) genel eğitim kurumlarındaki eğitim kursları için, yasal olarak yayımlanmış makalelerin ve diğer küçük çalışmaların veya yazılı eserlerden (bilgisayar programları hariç) kısa alıntıların çoğaltılması.

Maddede geçen “reprografik biçimde çoğaltma” terimi, yazılı veya grafik orijinal bir eserin veya onun kopyasının baskı yolu dışında kalan tekniklerle (fotokopi veya diğer teknik yollarla) çoğaltımı anlamına gelmektedir.

Safarov bu kararı Bakü Yüksek Mahkemesi nezdinde temyiz etmiştir. Temyiz talebinin gerekçeleri, davacının eserine ilişkin hak ihlali durumunun ilk derece mahkemesinin kararını dayandırdığı 18. maddede sınırlı biçimde sayılmış hallerin kapsamına girmemesi ve anılan maddenin yalnızca kütüphaneler, arşivler ve eğitim kurumları için geçerli olmasıdır. Buna karşın Temyiz Mahkemesi, ilk derecesi mahkemesinin kararını onamış ve söz konusu kararda sayılan gerekçelere ilaveten Kanunun 17/1 maddesine de dayanmıştır.

Azerbaycan Telif Hakları ve Bağlantılı Haklar Kanunu’nun 17/1 maddesini de kabaca aşağıdaki şekilde Türkçeye çevirebiliriz:

Eserlerin ve Fonogramların Kişisel Kullanımı

1. Yasalara uygun olarak yayımlanan bir eserin gerçek bir kişi tarafından yalnızca kişisel amaçlarla, herhangi bir kazanç amacı güdülmeden tek bir nüsha halinde çoğaltılmasına, yazarın veya başka bir telif hakkı sahibinin izni veya telif ücreti ödemesi olmaksızın izin verilir…

2. Bu maddenin 1. paragrafı aşağıdaki durumlarda uygulanmaz:

kitapların orijinal hallerinin bütün olarak reprografik biçimde çoğaltılması…”

Safarov, son olarak Yüksek Mahkeme önünde kararın düzeltilmesini talep etmiştir. Ancak, bu talebi de reddedilmiştir. Yüksek Mahkeme, önceki mahkemelerin dayandığı maddelere ilaveten kanunun 14/1(q) ve 15/3 maddelerine de referans yapmıştır. Mahkeme’ye göre davalı, kitaba web sayfasının kütüphane bölümünde yer vermiştir ve bununla güttüğü amaç Azerbaycan tarihi hakkında bilgi vermektir.

Azerbaycan’daki iç hukuk yollarını bu şekilde tüketen Safarov, eserinin kanunsuz biçimde çoğaltılması ve çevrimiçi şekilde yayımlanması suretiyle telif haklarına tecavüz edilmesi fiili kapsamında, Azerbaycan Devleti’nin fikri mülkiyet haklarını koruma yükümlülüğünü yerine getirmediğini iddia ederek konuyu AİHM önüne taşımıştır. Safarov başvurusunda Sözleşme’ye Ek 1 No’lu Protokol’ün “Mülkiyetin Korunması” başlıklı 1. maddesine ve Sözleşme’nin “Adil Yargılanma” başlıklı 6. maddesine dayanmaktadır. Safarov’un başvurusuna ilişkin dokümanlar, AİHM kararı da dahil olmak üzere bu bağlantıdan görülebilir.

Safarov’un şikayetini dayandırdığı Sözleşme’ye Ek 1 No’lu Protokol’ün “Mülkiyetin Korunması” başlıklı 1. maddesi aşağıdadır:

Mülkiyetin korunması

Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”

Safarov, ihlal başvurusunda Sözleşme’nin Adil Yargılanma başlıklı 6. maddesinin de ihlal edilmiş olduğunu iddia etse de, AİHM bu madde bakımından inceleme yapmaya ihtiyaç duymadığından, yazıda bu maddeye ilişkin ek açıklamada bulunulmayacaktır.

AİHM Nasıl Bir Değerlendirme Yaptı?

AİHM öncelikle, iddianın kabul edilebilir olduğunu beyan ederek başvurunun esasını incelemeyi kayda değer bulmuştur. Dosyada başvurucu yani eser sahibi, aslında eserinin çevrimiçi yayınlanması ile sayısız kişi tarafından indirilmesine izin verildiğini belirtmiş ve bu durumun Sözleşme’ye Ek 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesinde bahsi geçen mülkiyet hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir. Bu nedenle karşı tarafın herhangi bir ticari çıkarı olmasa dahi, yerel mahkemenin iç hukuka uygun olmayan kararının telif hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Öte yandan Azerbaycan Devleti, Safarov’un eserinin ticari amaçla değil, halkın kitapla tanışabilmesini sağlamak için internete koyulduğunu ileri sürerek başvurucunun somut bir zararı olmadığını beyan etmektedir.

Mahkeme, telif haklarının korunması da dahil olmak üzere fikri mülkiyet haklarının korunmasının, mülkiyet hakkını koruyan 1 No’lu Protokolün 1. maddesi kapsamına girdiğini ve başvuranın bu madde kapsamında bir mülkiyet hakkına sahip olduğunu belirtmiştir. Bu kapsamda, mahkemenin ilk olarak değindiği nokta, devletin Sözleşme ile koruma altına alınan mülkiyet hakkını koruması gerektiğidir. Şöyle ki; her ne kadar uyuşmazlıklar özel kişiler arasında olsa da devletin, zarara uğrayan taraf açısından mülkiyet hakkını koruyabilecek birtakım hukuki düzenlemeleri sağlaması ve gerekli önlemleri alması gerektiği vurgulanmaktadır. Yani kişiler arasındaki herhangi bir anlaşmazlığı etkin ve adil bir şekilde karara bağlamasını sağlayan mekanizmaları sunmak devletin görevidir. Bu nedenle de AİHM, ihlal başvurusunu incelerken makul ve mantıklı bir yargılama yapılmış mı sorusuna cevap arar. AİHM’nin buradaki rolü, yerel mahkemenin yerini alarak karar vermek değil, iç hukukun doğru uygulanıp uygulanmadığını sorgulamakla sınırlıdır.

Mahkeme bu davadaki değerlendirmesinde; Azerbaycan Hukuku’nun yeterli olduğunu, ancak bunu uygulayan yerel mahkemenin hukuka aykırı bir yol izlediğini belirtmektedir. İç hukuka göre, eser sahibinin izni olmaksızın ve telif ücreti ödenmeksizin eserin kullanılması hak ihlali teşkil etmektedir. Ancak yerel mahkemenin yaklaşımı, bu kurala istisna olan durumların mevcut olduğu kanaatiyle söz konusu olayın bir ihlal oluşturmadığına yöneliktir. Başvurucu ise söz konusu istisnaların bu olay nezdinde uygulanabilir olmadığını iddia etmektedir.

Azerbaycan Telif Hakları ve Bağlantılı Haklar Kanunu’nun 17. maddesi birinci fıkrası, yukarıda da değinildiği üzere, bir eserin sahibinin izni olmaksızın çoğaltılmasının kabul edilebilir olması için bu çoğaltmanın münhasıran kişisel bir amaçla olması gerektiğine ilişkindir. AİHM bu noktada, söz konusu davada davalının bir tüzel kişilik olduğunu ve başvuru sahibine ait eseri kişisel amaçlı değil, sınırsız sayıda kişinin kullanımı için çoğalttığının altını çizmektedir.

Buna ek olarak bir diğer istisna ise 18. maddede yer almaktadır. Bu maddeye göre; kütüphaneler ve arşivler, mevcut kaynaklarından birinin zarar görmesi halinde bu eseri çoğaltarak yerine koyabilecektir. Bu durum da genel kurala bir istisna olup eser sahibinin rızasının aranmadığı spesifik durumlardan biridir. Başvurucu, davalının bu kategorilerden hiçbirine dahil olmadığını ileri sürerek istisnalardan yararlanamayacağını iddia etmektedir.

Azerbaycan Yüksek Mahkemesi ise bu istisnanın somut olayda mevcut olduğunu ve başvuranın kitabının, davalının web sitesinin kütüphane bölümünde yayımlandığını ve amacının Azerbaycan tarihi hakkında bilgi vermek olduğunu beyan etmiştir. Devlet tarafında da buna benzer bir savunma gelmiş ve çoğaltmanın davalı tarafından ticari bir amaçla yapılmadığı ileri sürülmüştür. Ancak ne yerel mahkeme ne de Yüksek Mahkeme, bu konuda somut olayın istisnalara ne şekilde dahil olduğunu yeterince açıklamamıştır. Bu noktada belirtmek gerekir ki; bir eserin çevrimiçi olarak milyonlara sunulması fiziki bir kütüphaneye koyulmasıyla eşdeğer değildir. Bu nedenle AİHM’ye göre somut olayın bu istisnaya nasıl dahil olduğunun detaylandırılması gerekmektedir.

Azerbaycan Yüksek Mahkemesi ayrıca, Telif Hakları ve Bağlantılı Haklar Kanunu’nun 15. maddesinin üçüncü fıkrasına da değinmiş ve bu hükmün dağıtım hakkının tüketilmesi kuralıyla ilgili olduğunu iddia etmiştir. Maddenin aktardığı husus WIPO Telif Hakları Andlaşması’nın 6. maddesi ile de bağlantılı olup, ilgili madde, eser sahibinin, eserlerinin özgün nüshasının veya kopyasının satılması ya da el değiştirmesi hususunda münhasır bir yetkisinin olduğunu söyler. Somut olayda da görüldüğü üzere başvurucu kitabını fiziki olarak halka sunmuştur ve eseri halk tarafından ulaşılabilir haldedir. Ancak bu durum, eserinin kendisinin izni dışında çoğaltılmasını veya dijital olarak halka mal edilmesini kabul ettiğini göstermemektedir. Yüksek Mahkeme, bu maddenin somut olayla bağlantısını tam açıklayamasa da, mevcut durum aslında eserin dağıtımından ziyade söz konusu eserin sahibinin rızası dışında yeni, dijital formda çevrimiçi olarak yeniden yayımlanması ile ilgilidir.

Sonuç olarak AİHM’ye göre; Azerbaycan mahkemelerince verilen kararlar, Telif Yasası’nın değinilen hükümleri kapsamında somut olayda bir ihlalin olmadığına ilişkin istisnalar bağlamında yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle, AİHM huzurunda davalı olan Azerbaycan Devleti, Mülkiyeti konu edinen 1. madde kapsamında etkili önlemler alamamış ve bu hakkı korumaya yönelik pozitif yükümlülüğünü yerine getirememiştir. Bu durum da açıkça Sözleşmeye Ek 1 No’lu Protokolün 1. maddesinin ihlal edildiğini göstermektedir. Bu ihlal kararı ile birlikte AİHM, Azerbaycan Devleti’nin sözleşmeye aykırı davranarak Mülkiyet Hakkını korumadığı gerekçesiyle başvurucu Safarov’un zararının tazminine yönelik karar vermiştir.

Son Söz

Bu kararda dikkat çeken husus, telif hakkının bir temel hak olan Mülkiyet kavramı kapsamında değerlendirilmesidir. Genel olarak bakıldığında mülkiyet kavramının özünde bireye ait bir egemenlik alanının bulunduğu görülmektedir. Bu bakımdan, yalnızca kişi ile şey arasında bir bağı olmayıp, aslında pozitif hukuk düzenlemelerinden daha ötedir. Bu yüzden Mülkiyet hakkı birçok anayasa ve uluslararası sözleşmelerde temel hak olarak düzenlenmiştir. Bu noktada, fikri mülkiyet hakları ile insan hakları ve temel anayasal haklar nasıl bağdaşıyor şeklinde soru işaretleri oluşabilir. Fikri ürünler çoğu zaman ticari bir araç olarak değerlendirilse de, onu meydana getiren kişiler bakımından manevi değer taşımakta ve bu yüzden klasik ‘mülkiyet’ hakkı düşüncesinden ayrılmaktadırlar. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 27. maddesinin ikinci fıkrasında da “Herkesin yaratıcısı olduğu bilim, edebiyat ve sanat ürünlerinden doğan maddi ve manevi çıkarlarının korunmasına hakkı vardır.” ibaresi yer almaktadır. Bu nedenle anayasal düzenlerde korunan “Mülkiyet Hakkı” kavramını gelişen düzene uyum sağlayarak yorumlamak daha doğru olabilecektir. Zira Mülkiyet yalnızca “eşya”dan ibaret olmayıp aynı zamanda incelediğimiz kararda da olduğu gibi bir fikir ürünü olarak ortaya konan eserleri de kapsamaktadır.

Yeliz BAŞARAN

yeliz-basaran@hotmail.com 

Önder Erol ÜNSAL

unsalonderol@gmail.com

Mart 2023

Deprem Teknolojileri ve Patentleri

(Earthquake-related Technologies and Patents)

Giriş

6 Şubat 2023’te 9 saat arayla Gaziantep ve Kahramanmaraş’ta gerçekleşen ve 11 ilimizi derinden etkileyen iki depremin ardından üç hafta geçmesine rağmen ülke olarak yaşadığımız derin üzüntü ve travma kolay kolay geçeceğe benzemiyor. Depremde hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, yaralanan ve zarar görenlerin en kısa sürede iyileşebilmelerini arzu ediyoruz.

Böyle bir ortamda bir şeyler yazmak gerçekten çok güç. Baba tarafından bir Antakyalı olarak pek çok yakın akrabamız depremden etkilendi, bazıları hayatını, pek çoğu evlerini kaybetti. Görenler, yaşayanlar Antakya’nın haritadan silindiğini anlatıyorlar.

Kendi adıma konuşursam, ben ne bir deprem uzmanıyım, ne inşaat mühendisiyim ne de arama kurtarma hakkında bir uzmanım. Türkiye Cumhuriyeti’nin sıradan bir vatandaşı olarak, bildiğim bir konu olan patentlerle ilgili bu hususta nasıl bir yardımım olabilir diye düşündüğümde dünyada ve Türkiye’de deprem ile ilgili ne gibi teknolojilerin bulunduğunu araştırabileceğim aklıma geldi. Belki okuyan birilerine fikir verir, bu alanda çalışmalarına vesile olur ümidiyle.

Patent İstatistikleri

Ülkemizde son yıllarda depremle ilgili yapılan patent ve faydalı model başvuru sayıları aşağıdaki gibidir.

Beklendiği üzere, yaşanan depremleri takip eden yıllarda başvuru sayılarında artış gözlemlenmektedir. Dünyada bu alanda en çok patent başvurusu yapan ülkelere baktığımızda da başı çeken ülkelerin depremden etkilenen coğrafyalardan geldiği görülmektedir.

Gerek ülkemizde gerekse dünyada depremle ilgili yapılmış bazı patent başvurularını belli konu başlıkları altında aşağıda listeledim. Listeyi hazırlarken tarihi öneme sahip eski patentleri değil, güncel teknolojiden örnekleri derlemeye çalıştım. Bahsedilen patentlerle ilgili bulabildiğim haber, video ya da uygulama örneklerini de ekledim.

Depreme Dayanıklı Binaların Yapılması için Geliştirilen Teknolojiler

(CPC Sınıfı: E04H9/02; E04H9/027, E04H9/028, B66B5/022, B66B5/028, E02D27/34, F16F7, E04G23)

Bu alanda dünyada patent başvuru sayısı oldukça fazladır. En aktif ülkeler Japonya ve Çin’dir. Yazıyı uzatmamak adına yalnızca birkaç örnek verilecektir.

Son zamanlarda en çok gündemde olan teknolojilerden sismik izolatörlerin (deprem izolatörü) Türkiye’de ilk uygulaması 2001’de Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali’nin Sismik Modernizasyonu Projesi kapsamında yapılmış.[1]

Dünyadan birkaç patent örneği verecek olursak:

EP3614017 (Yayın tarihi: 26.02.2020) (OILES INDUSTRY CO LTD [JP]) Sismik Yalıtım Destek Cihazı

EP3614017

JP2016056875 (Yayın tarihi: 21.04.2016) (OILES INDUSTRY CO LTD [JP]) Titreşim Kontrol Fonksiyonlu Deprem Taban Yalıtım Yapısı

JP2016056875

Sismik izolatörün bir uygulama örneği için bkz.: https://www.youtube.com/watch?v=9KMoJY20WFc

Türkiye’den bir örnek ise şöyle:

EP3158148 (Yayın tarihi: 21.03.2018) (TIS TEKNOLOJIK IZOLATOR SISTEMLERI SAN. TIC. A.S.) Sismik koruma için bir kayar mesnet

EP3158148

Bu patente ait bir uygulama örneği için bkz.: https://www.youtube.com/watch?v=Blz1msqrdJI

Binaların depreme karşı dayanaklı yapılmasıyla ilgili Türkiye’den bazı başka Patent başvuruları aşağıdaki gibidir:

WO2016007104 – (Yayın tarihi: 14.01.2016) (Adnan DOĞAN) Deprem izolatörü

WO2016007104

İlgili haber için bkz: https://www.youtube.com/watch?v=D_CkyVK43Rw

WO2021118512 – (Yayın tarihi: 17.06.2021) (ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜK) Yapısal sismik yalıtım sistemi

WO2021118512

2008/08875 (Yayın tarihi: 21.06.2010) (ALP CANER,  CENAN ÖZKAYA) Bilyeli kauçuk mesnet

2015/14200 (Yayın tarihi: 22.05.2017) (SİSMOLAB İNŞ. PROJE YAZILIM ARGE SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ.)  (Omurga Sönümleyici)

2015/14200

WO2014092662 – (Yayın tarihi: 19.06.2014) (Cemalettin KAYA) Depreme dayanıklı bina sisteminde hareket mekanizması.

WO2014092662

WO2010093337 – (Yayın tarihi: 19.08.2010) (Murat DİCLELİ; Ali MILANI SALEM) Çok Yönlü Burulmalı Histeretik Damper

WO2010093337

WO2017082839 – (Yayın tarihi: 18.05.2017) (Uğur GÜNDÜZ) Deprem sırasında farklı eksenlerde oluşan kuvvetleri sönümleyebilen izolatör yapılanması ve ilgili izolatörün üretim yöntemi

WO2019203766 – (Yayın tarihi: 24.10.2019) (Murat DİCLELİ) Çok Yönlü Uyarlanabilir Yeniden Merkezleyici Burulmalı İzolatör

WO2019203766

2010/04524 (Yayın tarihi: 21.12.2011) (SGM SİSMİK GÜÇLENDİRME MRK. İNŞ. TİC. VE SAN. LTD. ŞTİ.) Yapıları depremden koruma sistemi ve sistemin oluşturulmasına yönelik yöntem

2010/04524

EP3779101 (FLEXANDROBUST SYSTEMS SPOLKA Z O.O. [PL]) Karka Binalarda Çerçeve ve Dolgu Duvarların Anti-Sismik Koruma Yöntemi (Buluş sahipleri arasında Alper İlki bulunuyor)

EP3779101

Dünyadan bazı patent başvuruları:

CN115182442 (Yayın tarihi: 14.10.2022) (CHINA CONSTR 5TH ENG DIVISION) Çelik kiriş ve beton dolgulu çelik boru demeti kombine elemanı

CN115182442

CN115110636 (Yayın tarihi: 27.09.2022) (TAICHANG CONSTRUCTION CO LTD) Bina inşaatı için darbeye dayanıklı tam cıvatalı çelik yapı karkası

CN115110636

CN217680875U (Yayın tarihi: 28.10.2022) (GUANGDONG GUIGUAN CONSTRUCTION GROUP CO LTD) Bina için kesme önleyici yük taşıyan çelik yapı

CN217680875U

JP2016172870 (Yayın tarihi: 29.09.2016) (KOMATSU SEIREN CO) Yüksek Mukavemetli Fiber Tel ve Kompozit Malzeme

JP2016172870

Termoplastik karbon fiber kompozit uygulamasına örnek bir haber: https://www.archdaily.com/785175/komatsu-seiren-fabric-laboratory-creates-cabkoma-strand-rod-to-protect-building-from-earthquakes

Orta-Katlı Betonarme Binanın Lifli Karbon Polimerleri Kullanarak Güçlendirilmesi ile ilgili yapılan proje sayesinde depremde ayakta kalan bina ile ilgili haber:

https://www.gazeteduvar.com.tr/hatayda-hayat-kurtaran-yuksek-lisans-tezi-bina-yikilmadi-kimse-olmedi-haber-1604519

CN115492267 (Yayın tarihi: 20.12.2022) (UNIV FUZHOU) Çok takviyeli fabrikasyon çelik-beton kompozit perde duvar ve yapım yöntemi

CN115492267

CN214622114U (Yayın tarihi: 05.11.2021) (GUIZHOU CONSTRUCTION SCIENCE RES & DESIGN INSTITUTE LIMITED COMPANY OF CSCEC) Bina deprem direnci tespiti için beton kesme test cihazı

CN214622114U

WO2020239590 (Yayın tarihi: 03.12.2020) (SOH WIND TUNNELS APS [DK]) Sarkaç Kütle Sönümleyici

WO2020239590

Bir örneği için bkz.: https://theconstructor.org/structural-engg/tuned-mass-damper/1198/

JP2016084602 (Yayın tarihi: 19.05.2016) (SANSEI AIR DANSHIN SYSTEM:KK) HAVAYA YÜKSELTME TİPİ SİSMİK İZOLASYON CİHAZI

Bir örneği için bkz.: https://www.youtube.com/watch?v=X6c36YlKZj4

JP2016084602

CN217461586U (Yayın tarihi: 20.09.2022) (HUBEI PROVINCIAL ACADEMY OF BUILDING RES AND DESIGN CO LTD; HUBEI PROVINCIAL CENTER FOR QUALITY SUPERVISION AD TEST OF CONSTRUCTION ENG CO LTD) Hasarlı çerçeve kirişi için onarım yapısı

CN217461586U

US2013055660 (Yayın tarihi: 07.03.2013) (CHANG CHUN HO [KR]; KEIMYUNG UNIVERSITY ACADEMIC COORPERATION FOUNDATION [KR]) Bina Kolon Yapılarının Güçlendirilmesi için Yapı

US2013055660

KR20130003421 (Yayın tarihi: 09.01.2013) (PUSAN NAT UNIV IND COOP FOUND [KR]) Piloti için sismik güçlendirme yapısı

KR20130003421

RU2761795C1 (Yayın tarihi: 13.12.2021) (FEDERALNOE GOSUDARSTVENNOE BYUDZHETNOE OBRAZOVATELNOE UCHREZHDENIE VYSSHEGO OBRAZOVANIYA KUBANSKIJ G [RU]) Deprem Bölgelerinde İnşaat için Yük Taşıma Kapasitesi Artırılmış Fore Kazık Kurma Yöntemi

RU2761795C1

US6758018 (Yayın tarihi: 07.08.2003)  (STANLEY FASTENING SYS LP [US]) Daha iyi tutma için geniş çaplı kafalara sahip kaplama için güç tahrikli çiviler (Piyasada HurriQuake markasıyla biliniyor)

Deprem Anında Kişiyi Korumaya Dayalı Sistemler

(CPC Sınıfı:  A47C31/002, A62B31)

Deprem anında insanları koruma amaçlı geliştirilen sistemler arasında depreme dayanıklı yataklar, panik odaları, kapsüller vb. sayılabilir.

2019/20842  (Yayın tarihi: 21.06.2021) (NETAŞ TELEKOMÜNİKASYON A.Ş.) Deprem anında hayat üçgeni oluşturan bölmeli bir dolap sistemi

2019/20842

2020/14466 (Yayın tarihi: 21.03.2022) (Hatice SARITAŞ) Yaşam Yatağı

2020/14466

CN104905595 (Yayın tarihi: 16.09.2015) (HEFEI CITY KECHUANG RAPID TOOLING TECHNOLOGY DEV CO LTD) Yeni deprem güvenliği koruma yatağı

CN104905595

CN111109922 (Yayın tarihi: 08.05.2020) (QINGDAO DIDU LIFE SUPPORT AND RESCUE EQUIPMENT TECH CO LTD) Deprem kişisel kurtarma koruma yatağı

CN111109922

CN201861190U (Yayın tarihi: 15.06.2011) (WENXI WANG) Deprem için otomatik afetten koruma can kurtarma yatağı

İlgili haber: https://www.asiaone.com/chinese-inventors-earthquake-proof-bed-terrifying-or-ingenious

CN201861190U

US2005114995 (Yayın tarihi: 02.06.2005) (NAKATA KENJI [JP]; NAKATA SANJIRO [JP]) Depreme dayanıklı yatak

US2005114995

US2022257026 (Yayın tarihi: 18.08.2022) (AHUJA PULKIT [IN]) Deprem Koruma Yatak Aparatı Ve Sistemi

İlgili haber: https://www.techinasia.com/earthquake-protection-bed-save-millions-lives

US2022257026

CN113331626 (Yayın tarihi: 03.09.2021) (CHEN NAIRONG) Deprem koruma yatağı

CN113331626

CN112401560 (Yayın tarihi: 26.02.2021) (HENAN VOCATIONAL COLLEGE APPLIED TECH) Modüler demonte kurtarma cihazı

CN112401560

Örnek bir uygulama: https://www.youtube.com/watch?v=22uRCj8tGh8

Deprem kabinleri de deprem yatakları gibi ev içinde güvenli ortam sağlamaya yönelik sistemlerdir:

CN104258522 (Yayın tarihi: 07.01.2015) (GUO XINGBING) Demonte çok fonksiyonlu tehlike önleyici kabin

CN104258522

Bir diğer depreme dayanıklı korunma yapılarına örnek olarak deprem kapsüller verilebilir:

CN208114966U (Yayın tarihi: 20.11.2018)  (UNIV ZHEJIANG FINANCE & ECONOMICS) Yumurta şekilli depremde hayatta kalma kapsülü

CN208114966U

Örnek bir uygulama: https://www.youtube.com/watch?v=GWgwi2lEElo

Aşağıda ise Türkiye’den iki örnek bulunmakta:

2010/08504 (Yayın tarihi: 21.05.2012)  (Osman Behçet KULGUZ) Deprem koruma odası.

İlgili haber: https://www.takvim.com.tr/yasam/2010/10/10/deprem_dede

2010/08504

WO2015191015 – (Yayın tarihi: 17.12.2015) (Ali CEYHAN) Doğal Afet ve Savaşta Kullanılan Can Kurtarma Kozası

WO2015191015

İlgili haber: https://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/deprem-ve-savasta-can-kurtaracak-21307765

Deprem Öncesi ve Sonrası Planlama için Geliştirilen Teknolojiler

(CPC Sınıfı:  G06Q10/04, G06Q10/06, G01V1/28, H04B7/18502)

CN115166815 (Yayın tarihi: 11.10.2022)  (NATIONAL DEFENSE UNIV OF CHINESE PEOPLES LIBERATION ARMY) Coğrafi bilgilere ve kenar algoritmasına dayalı deprem afet değerlendirme karar modeli

CN114492989 (Yayın tarihi: 13.05.2022) (NANJING SCIENCE AND TECHNOLOGY UNIV) Deprem felaketine müdahale için kentsel trafik acil durum çalışma yöntemi ve sistemi

WO2021006824 – (Yayın tarihi: 14.01.2021) (Barbaros KAÇMAZ) Seyyar Portatif Askeri Operasyon ve Doğal Afet Hastanesi

WO2021006824

İnsansız hava aracı baz istasyonları:

CN103051373 (Yayın tarihi: 17.04.2013) (BEIJING AEROSPACE SCIENCE & INDUSTRY CENTURY SATELLITE HI TECH CO LTD) Kendinden rotorlu insansız hava aracı tabanlı hava acil durum haberleşme sistemi

CN103051373

CN113938830 (Yayın tarihi: 14.01.2022) (UNIV BEIJING POSTS & TELECOMM) İnsansız hava aracı baz istasyonu dağıtım yöntemi ve cihazı

CN113938830

Deprem Uyarı / Ölçüm Cihazları  

(CPC Sınıfı:  F21V33/0076, G01V1/008, G08B21/10, H04N21/42202, H04W4/90)

Bunlar arasında deprem detektörleri, ölçüm cihazları, alarmlar, uyarı sistemleri sayılabilir. Ancak bu detektörler depremi maalesef önceden bildirmezler, sadece deprem olduğu sırada insanları uyarmak amacıyla kullanılır. Her ne kadar dünya genelinde depremi gerçekleşmeden önce tahmin edebilen cihazlar geliştirdiğini iddia eden çok sayıda insan olsa da maalesef henüz dünyada bunu etkili bir şekilde gerçekleştiren bir teknoloji yoktur.

US2022380204 (Yayın tarihi: 01.12.2022)  (KOREA METEOROLOGICAL ADMINISTRATION [KR]; KYUNGPOOK NAT UNIV IND ACADEMIC COOP FOUND [KR]) MEMS Tabanlı Yardımcı Sismik Gözlem Ağında Deprem Tespiti için Cihaz

CN115240369 (Yayın tarihi: 25.10.2022)  (TIANJIN JUNMIAOAN DISASTER REDUCTION TECH CO LTD) Deprem erken uyarısına dayalı Nesnelerin İnterneti korna sesli yayın sistemi

CN115240369

WO2022192125 (Yayın tarihi: 15.09.2022)  (FIBER SENSE LTD [AU]; LINDSEY NATHANIEL J [US])  Dağıtık Fiber-Optik Algılama ile Deprem Oluşumunda Sağlayan Cihazlar

EP4024090 (Yayın tarihi: 06.07.2022)  (KAMSTRUP AS [DK]) Sismik Olayları Tespit Yöntemi

CN114167487 (Yayın tarihi: 11.03.2022)  (INSTITUTE OF ENGINEERING MECH OF CHINA BUREAU OF EARTHQUAKE) Karakteristik dalga formuna dayalı deprem büyüklüğü tahmin yöntemi ve cihazı

Türkiye’den bir örnek:

WO2018139980 (Yayın tarihi: 02.08.2018) (KURUKAMO DEPREM SISTEMLERI AR-GE BILISIM [TR]) Birleşik Sensör Sistemiyle Deprem Yönetimi

WO2018139980

İlgili haber: https://www.ieu.edu.tr/tr/news/type/read/id/4981

Deprem Arama ve Kurtarma Robotları

(CPC Sınıfı:  B25J)

CN110759282 (Yayın tarihi: 07.02.2020)  (UNIV QIQIHAR) Akıllı enkaz kaldırma cihazı

CN110028024 (Yayın tarihi: 19.07.2019) (QI KUANKUAN) Deprem kurtarma için kesme ve taşıma fonksiyonlu robot

CN110028024

CN109531594 (Yayın tarihi: 29.03.2019) (UNIV DONGGUAN TECHNOLOGY) Deprem arama kurtarma amaçlı uzaktan kumanda edilebilen robot

CN109531594

CN206901658U (Yayın tarihi: 19.01.2018) (UNIV EAST CHINA JIAOTONG) Elektronik hareketli enkaz kaldırma cihazları

CN206901658U

CN109466402 (Yayın tarihi: 15.03.2019) (GUANGDONG HAIXUEYUN EDUCATION TECH CO LTD) Koruma fonksiyonlu deprem kurtarma robotu

CN109466402

WO2022190003 (Yayın tarihi: 15.09.2022) (PANNALA SUMA GOURI [IN]) Felaket Kurtarma İçin BLE Konum Takibi Kullanan Radar Sensör Tabanlı Biyo-İlhamlı Otonom Mobil Robot

WO2022190003

CN216634401U (Yayın tarihi: 31.05.2022) (HUO YUNXIANG) Biyonik altı-ayaklı arama ve kurtarma robotu

CN216634401U

CN114536313 (Yayın tarihi: 27.05.2022)  (SHAOGUAN COLLEGE) Takıp çıkarılabilir yılansı robot

CN114536313

Örnek bir uygulama için bkz.: https://www.chinanews.com.cn/hb/2013/04-07/4707641.shtml

CN216580769U (Yayın tarihi: 24.05.2022) (KOU HONGRUI) Altı-ayaklı biyonik örümcek robot

CN216580769U

CN215149077U (Yayın tarihi: 14.12.2021) (UNIV PANZHIHUA) Robot örümcek bacak yapısı

CN215149077U

CN214163025U (Yayın tarihi: 10.09.2021) (SHAANXI ZHONGJIAN JIANLE INTELLIGENT ROBOT CO LTD) Deprem arama ve kurtarma robotu

CN214163025U

CN213262662U (Yayın tarihi: 25.05.2021) (UNIV ZHENGZHOU) Yeni paletli tip kurtarma robotu

CN213262662U

Türkiye’den iki örnek:

2018/03802  (Yayın tarihi: 24.04.2018)  (Alper Hasan KOCATAŞ) Fırlatılabilir Mikro Operasyon Robotu

2018/03802

2022/000392  (Yayın tarihi: 21.02.2022) (Mehmet BARAN,  Doğancan ÜNALAN) Gece Arama-Kurtarma Faaliyetlerinde Kullanılan Sınırsız Süreli Uçuş Kabiliyeti Olan Kablolu Aydınlatmalı İnsansız Hava Aracı

2022/000392

Enkazda Canlı Tespiti

(CPC Sınıfı:  G08B21/22, B25J19)

CN211741601U (Yayın tarihi: 23.10.2020) (SHANNENG ENG SURVEY AND DESIGN CO LTD) Deprem sonrası oluşan enkaz için çok fonksiyonlu yaşam detektörü

CN211741601U

Türkiye’den iki örnek:

WO2020139206 – (Yayın tarihi: 02.07.2020) (SIGNALTON TEKNOLOJI LTD. STI.) Afet Acil Arama ve Kurtarma için Canlı İnsan Tespit Sistemi ve Yöntemi

2022/002283 (Yayın tarihi: 21.10.2022) (Ahmet Safa ÇOLAK, Anıl Aydın KOL, Mustafa MURAT) Deprem Sonrası Enkaz Altında Kalan Depremzedelerin Sayısını ve Yaşam Belirtilerini Tespit Edebilen Cihaz

Deprem Sonrası Ortam Güvenliğini Sağlamaya Yönelik Teknolojiler

(CPC Sınıfı:  G01V1, G01R31/50)

Depremden sonra zarar gören binalarda oluşan elektrik, gaz vb. tehlikeli kaçakların önüne geçmek amacıyla geliştirilen sistemlerdir.

KR20220072548 (Yayın tarihi: 02.06.2022)  (KOREA ELECTRIC POWER CORP [KR]) Elektrik güç ekipmanı için deprem güvenlik değerlendirme yöntemi ve cihazı

Türkiye’den bir örnek:

WO2011028191 – (Yayın tarihi: 10.03.2011) (İbrahim ÇOLAK) Orifis kapamalı mekanik deprem vanası

WO2011028191

Depremde Zarar Gören/Riskli Binaların Tespiti ile İlgili Teknolojiler

(CPC Sınıfı:  G01V1/28, G08B21/10, Y02A10/40)

KR20220134421 (Yayın tarihi: 15.10.2021)  (KOREA INST SCI & TECH INF [KR]) Binalarda Deprem Hasarını Tahmin Etmek için Yapay Zekâya Dayalı Yöntem

KR20220134421

KR20220135346 (Yayın tarihi: 15.10.2021)  (POSTECH RES & BUSINESS DEV FOUND [KR]) Derin Öğrenme ile Deprem Hasar Tespit Yöntemi

JP2012252460 (Yayın tarihi: 20.12.2012) (NAKAYO TELECOMMUNICATIONS) BİNA ÇÖKMESİNE KARŞI ALARM CİHAZI

Türkiye’den iki örnek:

WO2022035398 – (Yayın tarihi: 17.02.2022) (İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ REKTÖRLÜĞÜ) Binaların Travmatik Geçmişini İzleyen Hesaplayan Kaydeden ve İleten Beton İçine Gömülü Bir Değerleme Sistemi

WO2022035398

WO2022125049 – (Yayın tarihi: 16.06.2022) (Sertaç TUHTA) Yapılarda Hasar Oluşturmadan Gerçekleştirilen Depreme Dayanıklılık Tespit Yöntemi

Kurtarma Çalışmaları için Molozların Kaldırılması Amacıyla Geliştirilen Teknolojiler

(B66C23/18, B66F3, B66F9)

CN101618831  (Yayın tarihi: 06.01.2010)  (JIAFU ZOU) Kurtarma amacıyla enkaz kaldırma cihazı

CN101618831

CN103496657 (Yayın tarihi: 08.01.2014) (ARCHITECTURAL ENG RES INST THE GENERAL LOGISITIC DEPT PLA) Tekerlekli mekanik bariyer kaldırma aracı

CN103496657

US11009048 (Yayın tarihi: 18.05.2021) (BOSCH GMBH ROBERT [DE]) İnsan kaldırma platformu (Boom lift sistemi)

US11009048

CN101837930 (Yayın tarihi: 22.09.2010) (XUTAI KE) Katlanır pergel vinç

CN101837930

CN101708357 (Yayın tarihi: 19.05.2010) (UNIV TIANJIN TECHNOLOGY) Deprem kurtarma için kaldırma veya destekleme makinesi

Sonsöz

Ülkemiz deprem bölgesi ve biliyoruz ki binaların zemine ve depreme uygun yapılması durumunda gelecekteki büyük bir depremde en az hasarla depremi atlatmamız mümkün. Deprem sonrası yaşadığımız sıkıntıları, kaybedilen canları düşündükçe bunları yeniden yaşamamak için uygulayabileceğimiz en kolay çözümün kurallara uygun binalar yapmak olduğunu bir kez daha hatırlıyoruz.

Yeni binaları kurallara ve zemine uygun yapmak, uygun olmayan eski binaları güçlendirmek, gerekiyorsa yıkıp yeniden yapmak, bütün bunlar belki büyük masraf olabilir ama bunları yapmadığımızda ödediğimiz ve ödeyeceğimiz bedelle karşılaştırdığımızda bunun hiçbir şey olduğunu görüyoruz. Yanlış yapılmış bir işi düzeltmeye çalışmak her zaman daha zordur. Bu yüzden yanlışın yapılmadan önlenmesi için gerekli kontrol mekanizmalarının işletilmesi önemlidir.

Umarız bu bizim son deprem felaketimiz olur ve gelecekteki depremlere hazırlıklı oluruz.

Mustafa Güney ÇALIŞKAN

Şubat 2023

guneycaliskan@gmail.com


DİPNOTLAR

[1] Türkiye’deki Depreme Dayanıklı Yapıların Sismik İzolasyon Tiplerinin İncelenmesi; Özgür KAN, Kürşat KAYMAZ, Bilgin ZENGİN, Mehmet ÖZCAN; Munzur Üniversitesi Bilim ve Gençlik Dergisi, ISSN: 2148-0273 Cilt 5, Sayı 1, 2017, Vol. 5, Issue 1, 2017, s.85, https://www.munzur.edu.tr/birimler/dergi/Bilder/arsiv/BGD5-1/5.1.9.pdf

DUYURU



Sayın Okurlarımız,

Gerekirse arayı daha da uzatacağız, şimdilik 20 Şubat Pazartesi gününe dek yeni yazı yayımlamama ve paylaşım yapmama kararı aldık.

Saygılarımızla,

IPR Gezgini

iprgezgini@gmail.com


AVRUPA BİRLİĞİ’NİN İÇ PAZARDA VE SINIRLARDAKİ FİKRİ MÜLKİYET UYGULAMALARINA İLİŞKİN RAPORU

Fotoğraf: Renaldo Matamoro, Unsplash

Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) ile Avrupa Komisyonu Vergilendirme ve Gümrük Birliği Genel Müdürlüğü (DG TAXUD), 2020 yılında beri fikri mülkiyet uygulamalarına ilişkin tüm otoriteleri tarafından gösterilen çaba ve yapılan işler sonucu ortaya çıkan sonuçları her sene bir belge halinde yayımlama konusunda anlaşmışlardır. Bunun sonucunda hazırlanan ikinci belge Aralık 2022’de yayımlanmış olup AB sınırında gümrük otoriteleri tarafından ve iç pazarda yetkili makamlarca durdurulan taklit ürünlere ilişkin hem yerel otoritelerin sağladığı hem de AB çapında taklitle mücadele bilgi sistemi olan COPIS aracılığıyla toplanan 2021 verilerini içermektedir.

Neredeyse 100 sayfalık belgede, AB sınırlarından edinilen sonuçlar ile iç pazardan edinilen sonuçlara dosya sayısı, durdurulan/el konulan ürün sayısı, ürün kategorisi, taşıma yöntemi, fikri mülkiyet türü, işlem türü, ürünlerin menşei/geldiği yer, durduruldukları ülke/yer gibi farklı başlıklarda yer verilmiş ve bunların karşılaştırması da yapılmıştır.

Belirtmek gerekir ki, AB hukukunda hak sahipleri gümrüklerden fikri mülkiyet haklarının korunması için aksiyon almaları talebinde (“Application for Action” veya “AFA”) bulunabilmektedir. Bu sistem söz konusu belgede açıklanmıştır. Hak sahiplerinin ilgili talepleri, COPIS veritabanına kaydedilmektedir. Esasen, IPEP olarak anılan fikri mülkiyet uygulamaları portalından hak sahipleri bu taleplerine ilişkin ilgili başvuruları yapabilmekte, bu talepler otomatik olarak COPIS’e aktarılmakta ve AB çapındaki uygulayıcılar bu başvuruları yöneterek aksiyon alabilmektedir. Bu başvuruların geçerlilik süresi 1 yıldır. Ayrıca, IPEP’in çift yönlü bir iletişim sistemi de sağladığı, bu kapsamda hak sahiplerinin yetkililere güvenli bir şekilde ihlallere ilişkin uyarılar gönderebilmesinin de mümkün olduğu belirtilmiştir. Önemle belirtmek gerekir ki, fikri mülkiyet ihlalinden şüphelenmeleri halinde AB gümrüklerinin re’sen harekete geçme yetkisi de mevcuttur. Bu durumda, gümrükler hak sahiplerini belirlemekte ve bu hak sahipleri gümrükteki ürünlerin durdurulmasına devam edilebilmesi veya salıverilmesinin ertelenmesi için 4 iş günü içerisinde ulusal başvuruda bulunmaktadır.

Aşağıda raporun önemli bulduğumuz kısımlarını özetlemek suretiyle kısaca bilgi vermekteyiz:

  • Öncelikle belirtmek gerekir ki, belgenin başındaki özette AB sınırlarındaki durdurmalara dair 27 üye ülkeden 26’sının bilgi sağladığını, bilgi edinilemeyen üye ülke Yunanistan’ın ise tarihsel olarak durdurulan taklit ürünlerin hem sayı hem değer olarak yaklaşık %5-6’lık bir kesimini oluşturduğu vurgulanarak bu sene söz konusu bilgi eksikliğine rağmen COVID öncesine göre bile sayılarda bir artış görülmüştür.
  • Ürün kategorileri ise genel hatlarıyla en çok kıyafet ve ayakkabı gibi yaygın tüketici ürünleri ile ambalaj malzemeleri (sigara), oyuncak veya çanta, cüzdan, parfüm, kozmetik, saat gibi lüks ürünlerden ve cep telefonu aksesuarlarından oluşmaktadır.
  • AB’ye gelen taklit ürünlerin kaynaklandığı ülkeler bakımından ise en çok Çin (yaklaşık %70), ardından Türkiye (yaklaşık %9), ve Hong Kong (yaklaşık %6-6,5) belirtilmiştir. Kamboçya yaklaşık %3 olarak belirtilirken kalan tüm ülkeler toplamda yaklaşık %7’lik bir dilime sahiptir. En çok taklit ürünün geldiği ülke olan Çin’den çoğunlukla ambalajlama malzemelerinin durdurulduğu, Türkiye’den gelenlerde ise kıyafet ürünlerinin ağırlıklı olduğu, son olarak Hong Kong’dan gelenlerin daha çok etiket, sticker gibi ürünler olduğu belirlenmiştir.
  • Taşıma türü bakımından 2021 yılında en çok durdurulmanın posta veya ekspres kurye yoluyla taşınan ürünlerde gözlemlendiği belirtilmiştir. Geçtiğimiz yıllarda posta yoluyla gelen ürünlerdeki durdurmanın azaldığı, ekspres kurye yoluyla gelen ürünlerde ise arttığı tespit edilmiştir. Deniz yoluyla ve karar yoluyla ulaşımda taklit ürünlerin durdurulması hala el konulan ürünlerin çoğunluğunu oluşturmaktayken hava yolu, ekspres kurye ve posta yolunda da bu yönden artış not edilmiştir.
  •  Taklit ürünlerin ihlal ettiği fikri mülkiyet hakkı türü yönünden de en çok ulusal, uluslararası ve AB olmak üzere marka hakkının en çok ihlal edildiği belirtilmiştir.
  • Gümrüklerde durdurulan ürünlerin, AB sınırları içerisine giren taklit ve korsan ürünlerin çok küçük bir kısmını oluşturduğu da vurgulanmış, örneğin 2019 yılında gümrükte durdurulan taklit ürünlerin toplam geçen taklit ürünlerin ancak %0,45’i değerinde olduğu belirtilmiştir.
  •  AB iç pazardaki taklit ürünlere el koyma verileri ise polis, gümrük, pazar araştırma otoriteleri tarafından sağlanmakta olup el konulan taklit ürünlerin sayısı 2020 yılına kıyasla 2021’de yaklaşık 7 milyon artmıştır. Bu artış bazı otoritelerin 2020’de veri sağlayıp 2021’de sağlamamasına rağmen gözlemlenmiştir. Ancak, ürün sayısı artsa da kategori olarak daha çok ucuz ürünler bulunması nedeniyle alıkonulan ürünlerin değeri azalmıştır (Değer olarak 46 milyon Euro azalma gözlemlenmiştir).
  • El konulan ürünlerin sayısı ve değeri bakımından 6 tane üye ülke iç pazardaki toplam durdurmaların %95’ten fazlasından ve sayı olarak neredeyse %99’undan sorumlu olup ürün sayısının neredeyse %62’si ve değerinin %63’ü ile İtalya açık ara öndedir. Hollanda, Fransa, Portekiz, İspanya ve Macaristan onu takip etmektedir.
  • İç pazarda el konulan ürün kategorileri bakımından ise sigara ve etiketler, sticker, kıyafet ve devamında daha az da olsa ses/görüntü cihazı bulunmaktadır.
  • İç pazarda el konulan taklit ürünlerin yaklaşık %93’ü marka, %6’sı telif/eser ve yaklaşık %0,7’si tasarım haklarını ihlal etmektedir.
  • Genel itibarıyla, 2021 yılında el koyma suretiyle AB’ye girişi engellenen sahte ürünlerin sayısı yaklaşık 86 milyondur. Bu sayı 2020 yılına göre yaklaşık %31 artmıştır. Toplamın yaklaşık %62’si iç pazarda el konulmuş sahte ürünler olup kalanı AB sınırında durdurulmuştur.
  • AB’de el konulan sahte ürünlerin yaklaşık değerinin toplam 1,9 milyar Euro’yu aştığı belirtilmektedir. Bu rakam bir önceki yıla göre ürün sayısında artış olmasına rağmen yaklaşık %3 azalmıştır.
  • Durdurulan tüm sahte ürünler değerlendirildiğinde sayı olarak en çok ambalajlama malzemesi, sigara, etiket, sticker, kıyafet ve oyuncak görülmekte, bu beş alt kategorinin kaydedilen malların %53’ünü oluşturduğu belirtilmektedir. Değer yönünden ise en çok kıyafet, saat, ses/görüntü cihazları, tekstil ve spor olmayan ayakkabılar neredeyse %54’ünü oluşturmaktadır.
  • Gerçekleştirilen durdurma/el koyma işlemlerinde %90’ından fazlasının ya standart prosedür ya da “small consignment” yoluyla imha edildiği, ihlalin belirlenmesi için dava açıldığı veya cezai soruşturma geçirdiği, bir de dava dışı sulh yoluyla çözüme kavuşturulduğu belirtilmiştir. %7,14’ü bakımından ise hak sahibi tarafından gümrük bildiriminin ardından hiçbir aksiyon alınmaması nedeniyle malların salıverildiği görülmüştür. Bu oranın %2’si zaten re’sen yapılmış işlemlerdir. El koyma işlemlerinin %2,81’inde ise gümrük otoriteleri ortada bir ihlal olmadığı ve mallar ihlal yaratmayan orijinal ürünler olarak görüldüğü için malları bırakmıştır.
  • Son olarak sınırlarda ve iç pazarda durdurulan ürünler karşılaştırıldığında, cep telefonu aksesuarı ve ambalaj malzemelerine sınırda daha çok el konulurken sigara ve tekstil ürünlerine ise AB iç pazarında daha çok el konulduğu gözlemlenmiştir.
Fotoğraf: Brett Jordan, Unsplash

Bu belgenin amacı, AB’de fikri mülkiyet uygulamalarına ilişkin yapılacak analizin verilerle desteklenmesi ve alınacak uygun önlemlerin geliştirilmesinde bilgi sağlanması olarak belirtilebilir. Benzer şekilde, AB’de karar vericilere konu hakkında yol göstermesi ve öncelikler ile politika belirlenmesi bakımından yararlanılabilecek bir kaynak oluşturmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Yukarıda, genel hatlarıyla ufak bir özet verilmeye çalışılmış olup daha detaylı bilgiye belgenin kendisinden ulaşılabilir (Belgenin kendisine bu adresten erişmek mümkündür.) Konuya ilgi duyan IPR Gezgini okurlarına faydalı olmasını dileriz.

Alara NAÇAR SEÇKİN

Ocak 2023

nacar.alara@gmail.com

ÜÇ BOYUTLU TABLET KILIFI ŞEKLİ EUIPO’DA AYIRT EDİCİLİK TESTİNİ GEÇEMEDİ


Gün geçtikçe ticaret hayatı ve piyasanın küçük ve orta ölçekli şirketler için olduğu kadar, büyük şirketler için de zorlayıcı olduğunu gözlemlemek mümkün… Bu konjonktürde şirketler, ürünlerine ve markalarına değer katmak için ciddi yatırımlar yaparak, sürekli büyüyen rekabetçi bir piyasada, yeni ve ilginç çözümler üretip pek çok ürün geliştirmekte ve sıradan ürün şekillerinden uzaklaşarak, markaları ile özdeşleşen ürünler yaratmaya çalışmaktadırlar. Yeni ve sıra dışı tasarımlar ve ürün şekilleri üreten şirketlerin, bu ürünleri korumak için, şüphesiz etkili fikri mülkiyet hukuku korumasına ihtiyaç duyarlar. Fakat fikri mülkiyet ofisleri, özellikle de ürün şekillerinin üç boyutlu marka olarak tescil edilmesi söz konusu olduğunda, bu ürün şekillerinin ayırt edici nitelikleri konusunda her zaman başvuru sahipleri ile aynı fikirde olmayabiliyor ve onları zorlayabiliyor…

Mesela yakın bir tarihte incelediğimiz EOS kararında da[1], Avrupa Birliği Adalet Divanı (“ABAD”), EOS PRODUCTS SÀRL’e ait yumurta şeklindeki dudak balsamı şeklinin ayırt edici karakterden yoksun olduğuna ve tescil edilemeyeceğine karar vermişti.

Bu sefer ise üç boyutlu markasını tescil ettiremeyerek hüsrana uğrayan bir diğer şirket ünlü bir çanta/bavul üreticisi şirket oldu. Amerikalı şirket, 2019 yılında kolları ve bacakları olan bir silueti andıran iPad/tablet kılıfı şeklini, Avrupa Birliği (“AB”) markası olarak tescil ettirmeye çalışmış, ancak ayırt edicilik kriterine takılarak, başarılı olamamıştır.

UYUŞMAZLIĞIN GEÇMİŞİ

4 Şubat 2019 tarihinde, Amerikalı, çanta ve bavul üreticisi bir şirket, görseldeki tablet kılıfını marka olarak tescil ettirmek üzere AB Fikri Mülkiyet Ofisi (“EUIPO”) nezdinde marka başvurusunda bulunmuştur.


İlgili başvuru kapsamında, Nice Sınıflandırmasına göre 09. sınıfta: “Dizüstü bilgisayarlar, tabletler ve akıllı telefonlar için kılıflar.” malları yer almaktadır.

8 Şubat 2019 tarihinde, yapılan inceleme neticesinde EUIPO marka uzmanı, başvuruyu ayırt edicilikten yoksun bularak AB Marka Tüzüğü (“EUTMR”) madde 7(1)(b) uyarınca tümden reddetmiştir. İncelemeyi yapan uzman, başvurusu yapılan üç boyutlu markanın görünümünün, ilgili sektörün norm ve geleneklerinden önemli ölçüde sapmadığını değerlendirmiştir. İlgili işaretin, yalnızca teknik bir sonuç elde etmek için gerekli olan bir şekli temsil ettiği sonucuna ulaşan uzman, bu ürün şeklinin ilgili tüketici tarafından tescil edilmek istenen mallar için piyasada yaygın bir şekil olarak görüleceğini belirtmiştir. Nihayetinde, ilgili işaretin, kollar ve bacaklara sahip komik bir siluet şeklini haiz olmasının, yalnızca piyasada yaygın olarak kullanılan ürün şekillerinin bir varyasyonu olarak değerlendirilmesine sebebiyet vereceği sonucuna ulaşmıştır.

Bunun üzerine başvuru sahibi, uzmanın kararına karşı EUIPO İkinci Temyiz Kurulu’na başvuruda bulunmuş ve ilgili şeklin ayırt edici niteliği haiz bulunduğunu zira piyasadaki diğer tablet kılıflarının yalnızca dikdörtgen şeklinde olduğunu fakat kendi marka başvurularındaki şeklin ise çizgi film karakterini andıran bir şekil ile ayırt edici özelliklere sahip olduğunu ve kullanım sonucu ayırt edicilik de kazandığını iddia etmiştir. Ayrıca başvuru sahibi, yine bir tablet kılıfı şekli olan ve yeşil bir çizgi film karakterini andıran EUIPO nezdinde 012570677 sayı ile tescilli marka gibi, kendi markalarının da tescil edilmesi gerektiği savunmuştur.

EUIPO İKİNCİ TEMYİZ KURULU’NUN DEĞERLENDİRMELERİ

İkinci Temyiz Kurulu kararını verirken, ürünün ilgili tüketici kesimini ve ürünün ayırt edici karakterden yoksun olup olmadığı sorularını değerlendirmiştir.

Bu kapsamda, öncelikle ilgili tüketici kesimi inceleyen Temyiz Kurulu, bir üç boyutlu markanın ortalama tüketici algısının, görünümden bağımsız bir işaretten oluşan bir kelime veya şekil markası ile aynı olmadığını vurgulamıştır. Temyiz Kurulu, ortalama tüketicilerin, herhangi bir şekil veya kelime unsurunun yokluğunda, ürünlerin menşei hakkında ürün şekillerine dayanarak varsayımlarda bulunma alışkanlığına sahip olmadığını belirtmiş ve bu nedenle de bu tür üç boyutlu bir ürünle ilgili olarak ayırt edici bir karakter oluşturmanın, kelime ve şekil markalarına nazaran daha zor olduğunu ifade etmiştir. 

Uyuşmazlık konusu marka başvurusunun kapsamında, çeşitli elektronik aletlere ait kılıflar mallarının bulunduğunu belirten Temyiz Kurulu, yaptığı değerlendirme neticesinde, somut olay bakımından ortalama tüketicinin, genel halk olduğunu ve ortalama dikkat seviyesine sahip tüketicilerden oluştuğunu tespit etmiştir.

Temyiz Kurulu, akabinde uyuşmazlık konusu marka başvurusunun ayırt edici olup olmadığı sorusunu incelemiş ve ilk olarak, başvuru sahibinin temyiz talebinde sunduğu, başkaca firmalara ait çizgi film karakterlerini andıran şekillerdeki tablet kılıflarının görselleri incelenmiştir. Temyiz Kurulu, bu örneklerin piyasada, çocuklara yönelik tabletler gibi dokunmatik ekranlı elektronik cihazlar için çok çeşitli tasarımların olduğunu gösterdiğini belirtmiş ve farklı renklerde ve tasarımlarında, yandan veya üstten kulplu ve serbest durma desteğini haiz, huzurdaki uyuşmazlığa konu markadaki şekle benzer tasarımların, 2017 yılından bu yana piyasada olduğunu belirterek, buna örnek olarak aşağıdaki ürünleri göstermiştir:


Akabinde, Temyiz Kurulu, başvuru sahibi şirketin uyuşmazlık konusu üç boyutlu şeklin, çocuklar tarafından bir “mini arkadaş” olarak algılanacağını iddiasını ele almış ve bu iddiayı bizzat başvuru sahibinin sunduğu örneklerle çürüterek, neden diğer tablet kılıfı şekillerinin de çocuklar tarafından benzer bir “mini arkadaş” olarak algılanmayacağını sorgulamıştır. Temyiz Kurulu’na göre tıpkı uyuşmazlık konusu üç boyutlu şekil gibi, sunulan örnekler de çizgi film karakterlerini andıran özellikleri ile çocukların ilgisini çekmektedir.

Temyiz Kurulu, sunulan örneklerin, tablet gibi dokunmatik ekranlı elektronik cihazlar için, standart dikdörtgen şeklinden önemli ölçüde farklılaşan ve gözler, kulaklar, vb. gibi özellikler içeren çok çeşitli kılıf şekilleri olduğunu ve bunun sonucunda tüketicilerin ürünleri görmeye alıştığını değerlendirmiştir.

Temyiz Kurulu kararın devamında, ortalama tüketicilerce başvuru sahibi şirketin ürününün estetik detaylarına daha fazla dikkat edileceği varsayılsa bile, bu durumun ortalama tüketicilerin otomatik olarak ilgili şekli bir marka olarak algılayabilecekleri anlamına gelmediğini belirtmiştir. Ayrıca kararda, bir işaretin tescil edilebilirliğinin değerlendirilmesinin, aynı veya benzer işaretin piyasada kullanılıp kullanılmadığına ve ne ölçüde kullanıldığına bağlı olmadığı da vurgulanmıştır.

Öte yandan, dosyaya sunulan benzer tablet kılıfı şekillerinin üç boyutlu marka olarak tescil edildiği iddiası ise, bu tescillerin somut olayla ilgili olmadığı değerlendirilerek reddedilmiştir. Temyiz Kurulu kararında, prensip olarak, benzer durumlarda benzer kararlara ulaşılarak içtihatlarda ve uygulamada bir bütünlük sağlanmaya çalışıldığı belirtilmişse de bir işaretin marka olarak tescil edilip edilemeyeceği değerlendirmelerinin her somut olayın özelliğine göre yapılacağı ve başkaca dosyalar için verilmiş kararların bağlayıcı olmadığı belirtilmiştir.

Tüm bu bulgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde, başvuru sahibi şirketin markasının, ilgili sektörün norm ve geleneklerinden yeterince ve hatta ‘önemli ölçüde’ ayrılmadığı değerlendirilmiş ve üç boyutlu şekil marka başvurusunun, ayırt edici nitelikten yoksun olduğu kanaatine varılmıştır.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Karar neticesinde Temyiz Kurulu’nun değerlendirmelerine göre, tablet kılıflarındaki kol ve bacak gibi unsurlar, tüketicilerce ürünün işlevsel yönüyle, diğer bir deyişle cihazı tutma veya ayakta durmasını sağlama amacı ile ilişkilendirilmekte ve piyasadaki benzer tablet kılıflarının ve tescilli marka ve tasarımların, işlevsel kol ve bacaklara sahip olması, tüketicilerin bu tür tablet kılıflarına alıştığı anlamına gelmektedir. Her ne kadar bu makalenin kaleme alındığı tarihte ABAD kayıtlarında, Temyiz Kurulu kararına karşı açılmış bir dava görünmese de başvuru sahibi şirketin Temyiz Kurulu’nun kararını, ABAD önüne taşıyıp taşımayacağını ve taşır ise ABAD’ın farklı değerlendirmelerde bulunup bulunmayacağını ilerleyen zamanda hep birlikte göreceğiz.

Tüm bunlarla birlikte, incelenen uyuşmazlık ve Temyiz Kurulu kararı, üç boyutlu markaların, marka olarak tescilinin zorlu bir süreç olduğunu bir kez daha doğrulamaktadır. Bu karar esasen, üç boyutlu bir markanın hangi özelliklerinin teknik zorunluluk olarak nitelendirileceği ve hangi şartlar altında ayırt edici karakteri haiz olarak değerlendirileceği tartışmalarının önemini vurgulamakta ve benzer emtialar için birbirlerine çok benzer olan üç boyutlu markaların, birinin tesciline karar verilebilirken diğerinin tescil edilemeyeceğinin değerlendirilebileceğini bize göstermektedir.

Neticede bu karardan yapılacak çıkarım, üç boyutlu markayı tescil ettirmek için başvuru yapılırken, markanın bir bütün olarak ayırt edici olduğundan emin olunması gerektiği ve bu ayırt ediciliğin ispatlanması için sunulan bilgi ve belgelerin, karşı argümanlar ya da varılabilecek tüm değerlendirmeler de düşünülerek, aleyhe değerlendirmelerin çıkarılmasına olanak vermesinin önüne geçilmesi gerektiğidir.

Güldeniz DOĞAN ALKAN

Bengü ŞEN GÜRAKAN

Ocak 2023

guldenizdogan@hotmail.com

benguseen@gmail.com


DİPNOTLAR

[1]https://iprgezgini.org/2022/09/05/3d-zorlugu-eos-dudak-balsamlarinin-yumurta-sekli-uc-boyutlu-marka-olarak-tescil-edilebilir-mi/

NICE SINIFLANDIRMASI’NIN 12. BASKISI, AÇIKLAYICI NOTLAR, GENEL AÇIKLAMALAR BÖLÜMLERİ VE TÜRK PATENT VE MARKA KURUMUNDAN BEKLENTİLER


Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO) tarafından, Nice Andlaşması’na taraf ülkelerin temsilcileriyle birlikte hazırlanan Nice Sınıflandırması’nın 12. baskısı, 1 Ocak 2023 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Söz konusu 12. baskıya bu bağlantı aracılığıyla erişim sağlayabilirsiniz.

Bu yazının konusu, Nice Sınıflandırması’nın her yeni baskısı ve bu baskının versiyonları ile birlikte her yıl güncellenen açıklayıcı notlar, genel açıklamalar bölümleri ve Türk Patent ve Marka Kurumundan (TÜRKPATENT), sınıflandırma konusunda WIPO uygulamasına benzer beklentilerdir.

Yukarıda paylaşılan bağlantı üzerinden görülebileceği gibi, Nice Sınıflandırması, sınıf başlıkları (class headings), her sınıf için ayrı ayrı hazırlanan ve her sınıf başlığının devamına eklenen açıklayıcı notlar (explanatory notes), mal ve hizmetlere yönelik alfabetik liste (alphabetical list), genel açıklamalar (general remarks), sınıf başlıklarına eklenen/ çıkarılan veya başka sınıflara transfer edilen malları veya hizmetleri gösteren değişiklikler (modifications) ve araştırma (search) bölümlerini içermektedir. Sınıflandırma bu haliyle, kullanıcısına faydalı yönlendirmelerde bulunan, sadece mal ve hizmet listesinden ibaret olmayan çok yönlü ve oldukça kapsamlı bir platform özelliği taşımaktadır.  

12. baskıya eklenen değişiklikler kısmından kısaca bahsedecek olursak, bu yılki baskıya, diğer birçok değişiklik ve eklemenin yanı sıra, özellikle güncel teknolojik, toplumsal ve kültürel gelişmelere paralel önemli eklemelerin yapıldığını görüyoruz. Örneğin, NFT’lerle, insansı robotlarla ve kripto varlıklarla ilgili gelişmelere bağlı olarak 9. ve 42. sınıflara; COVID-19 pandemisinin etkileri neticesinde tıbbi alana dair mallarla ilgili 5. ve 10. sınıflara; kozmetik ve estetik sektöründeki gelişmelerin uzantısı olarak 3., 5. ve 44. sınıflara ve sanıyoruz ki son yıllarda Kore kültürüne karşı artan merak ve ilgilinin bir yansıması olarak geleneksel Kore ürünleri[1] ile ilgili25.30. ve 33. sınıflara eklemeler yapılmıştır.

Açıklayıcı notlar bölümlerinde, ilgili sınıf başlıkları kapsamına girebilecek mal ve hizmetler hakkında detaylı notlar ve örnekler bulunmaktadır. Genel olarak, ilgili sınıfa hangi kategorilerde bulunan malların/ hizmetlerin dahil edilip edilemeyeceği açıklayıcı notlar kısmından büyük ölçüde çözümlenebilmektedir.   

Genel açıklamalar bölümünde ise geçmiş yıllarda olduğu gibi, özetle eğer herhangi bir mal veya hizmet, alfabetik listeye göre sınıflandırılamıyorsa ve WIPO tarafından yayımlanan açıklayıcı notlar çerçevesinde yine de herhangi bir sınıfa dahil edilemiyorsa sınıflandırma için hangi kriterlere başvurulabileceği örneklerle detaylı şekilde açıklanmıştır. Nice Sınıflandırması’nın güncel genel açıklamalar bölümünün faydalı olabileceğini düşünerek yaptığımız çevirisine aşağıda yer veriyoruz:

Genel Açıklamalar

….

Mallar

a. Bitmiş bir ürün, kural olarak işlevine veya amacına göre sınıflandırılır. Eğer söz konusu bitmiş ürünün işlevi veya amacı sınıf başlıklarının hiçbirinde bulunmuyorsa, bitmiş ürün alfabetik listede belirtilen diğer bitmiş benzer ürünlerle karşılaştırılarak sınıflandırılır. Eğer yine de bir benzerlik kurulamazsa, ürünün yapıldığı materyal ya da çalışma şekli gibi diğer ek kriterlere başvurulur.

b. Çok amaçlı bitmiş bir ürün (örneğin radyolu saatler), işlevine veya kullanım amacına uygun olan tüm sınıflara dahil edilerek sınıflandırılabilir. Fakat, eğer bir ürünün ana işlevi varsa, o zaman ürün o ana işleve göre sınıflandırılır. Eğer bu işlevler veya amaçlar hiçbir sınıf başlığında bulunmuyorsa, bu durumda yukarıda (a) bendinde bahsedilen kriterler uygulanır.

c. İşlenmemiş ya da yarı işlenmiş ham maddeler, kural olarak meydana geldikleri maddeye göre sınıflandırılırlar.

d. Başka bir ürünün bir parçasını oluşturacak ürünler eğer diğer amaçlarla kullanılmıyorlarsa ürün ile aynı sınıfta kabul edilir. Diğer durumlarda yukarıda belirtilen (a) bendindeki kriterler uygulanır.

e. Eğer bir ürün, bitip bitmemiş olmasına bakılmaksızın, yapıldığı malzemeye göre sınıflandırılacaksa ve eğer farklı malzemelerin birleşimiyle oluşturulmuşsa, diğerlerine göre daha baskın olan malzemesine göre sınıflandırılır.

f. İçinde taşıyacağı ürüne uyumlu olarak üretilen kılıflar kural olarak söz konusu ürünle aynı sınıfta sınıflandırılır.

Hizmetler

a. Hizmetler, kural olarak hizmet sınıflarının başlıklarında ve ilgili açıklayıcı notlarda belirtilen faaliyet alanlarına göre sınıflandırılır. Fakat eğer bu faaliyet alanları sınıf listesinde ve açıklayıcı notlarda belirtilmemişse, söz konusu hizmet, alfabetik listede belirtilen diğer karşılaştırılabilir hizmetlerle benzerlik kurularak sınıflandırılır.

b. Kiralama hizmetleri kural olarak kiralanan nesneler aracılığıyla sunulan hizmetlerin bulunduğu sınıfa göre sınıflandırılır (örneğin telefon kiralama hizmetleri 38. sınıfta yer alır). Leasing (kiralama) hizmetleri, kiralama (rental) hizmetlerine benzerdir ve bu sebeple aynı sınıfta yer alır. Fakat, alım kiralaması finansmanı hizmetleri, finansal hizmetler olarak 36. sınıfta yer alır.

c. Tavsiye, bilgi veya danışmanlık sağlama hizmetleri kural olarak tavsiye, bilgi ya da danışmanlık hangi konu hakkında veriliyorsa, o konunun dahil olduğu sınıfta kabul edilir [örneğin ulaşım danışmanlığı (39. sınıf); işletme yönetimi danışmanlığı (35. sınıf); finansal danışmanlık ( 36. sınıf); güzellik danışmanlığı (44. sınıf)]. Tavsiye, bilgi veya danışmanlığın elektronik yollarla (örn. telefon, bilgisayar vasıtasıyla) verilmesi, bu hizmetlerin sınıflandırılmasını etkilemez.

d. Franchising çerçevesinde sunulan hizmetler, franchising veren tarafından sunulan hizmetlere göre sınıflandırılır (örneğin franchising ile ilgili iş yönetimi hizmetleri 35. sınıfta kabul edilir; franchising ile ilgili finansal hizmetler 36. sınıfta; franchising ile ilgili hukuki hizmetler 45. sınıfta kabul edilir).


WIPO tarafından paylaşılan genel açıklamalar ve her sınıf için ayrı ayrı eklenen açıklayıcı notlar bölümlerinin ve en önemlisi bu bölümlerin her yıl güncel konular paralelinde geliştiriliyor ve güncellenerek paylaşılıyor olmasının oldukça önemli ve faydalı olduğunu düşünüyoruz.

Ulusal mevzuata gelecek olursak, Marka Tescil Başvurularına Ait Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ TÜRKPATENT tarafından en son 30 Aralık 2016 tarihinde yayımlamıştır ve 1 Ocak 2017 tarihinde yürürlüğe girmiştir. İlgili tebliğde ve ekinde yer alan mal ve hizmet listesinde, sınıflandırmadaki genel açıklamalarla ilgili detaya girilmemiş, sınıf başlıklarıyla ilgili herhangi bir açıklayıcı nota yer verilmemiştir. Ancak çok genel bir ifadeyle birkaç husus ilgili tebliğin 3. maddesinde aşağıdaki gibi belirtilmiştir:

Mal ve hizmet sınıflandırma listesinin kapsamı ve uygulama

MADDE 3 

(3) Bu liste, tüm malları ve hizmetleri kapsamaz. Herhangi bir genel başlık kapsamına girmeyen ve listede belirtilmemiş mallara veya hizmetlere marka tescil başvurusunda yer verilmesi durumunda; söz konusu mallar veya hizmetler, listede yer alan, aynı Nis sınıfında bulunan ve benzer nitelik, fonksiyon veya amaca sahip olan mallarla veya hizmetlerle aynı kapsamda değerlendirilebilir.


TÜRKPATENT, 27 Ekim 2022’de ‘‘Marka Başvurularında Mal/Hizmet Sınıflandırması’’ başlıklı bir webinar düzenlemiştir. Bu webinarın TÜRKPATENT tarafından düzenlenen diğer webinarlarla karşılaştırıldığında en yüksek katılımcı sayısına sahip (407 kişi) webinar olduğunu görüyoruz.  

İlgili webinara katılımın bu denli fazla olması, soru cevap kısmında da hayli fazla sorunun sorulmuş olması, mal ve hizmet sınıflandırması konusuna olan ilginin ne kadar yüksek olduğunun ve belki de sınıflandırma konusundaki eksikliklerin ya da tereddütlerin ve en önemlisi bilgi ihtiyacının bulunduğunun göstergesi olmuştur.

En son 1 Ocak 2017 itibarıyla yürürlüğe giren mal ve hizmet sınıflandırmasına yönelik ulusal tebliğin üzerinden altı yılın geçmiş olması, bu altı yıllık süre zarfında teknolojik, toplumsal, kültürel alanlarda çok önemli gelişmelerin gerçekleşmesi ve WIPO tarafından 2017’de yürürlüğe giren 11. baskıdan sonra 2018- 2022 yılları arasında bu baskının beş versiyonun (güncellemesinin) ve 2023 tarihli 12. baskının yayınlanmış olması göz önüne alınırsa, TÜRKPATENT tarafından tebliğ edilen 2017 tarihli mal ve hizmet listesinin işlevsellik özelliğini günden güne kaybetmekte olduğunu ve uygulamada yetersiz kaldığını söylememiz gerekir.

Tüm bu sebeplerle, Kurum tarafından güncel mal ve hizmet listesinin ya da ek listenin paylaşılması ve mümkünse WIPO uygulamasında olduğu gibi açıklayıcı notlar ve genel açıklamalar gibi bölümlerle desteklenmesi yönünde sektörel bir ihtiyacın olduğu kanaatindeyiz. Güncel veya ek tebliğin en kısa sürede sektörle paylaşılmasını umut ediyor, mal ve hizmet sınıflandırması konusundaki webinarların/ toplantıların devamını diliyoruz.

Esen TEKİN

Ocak 2023

esentekin@gmx.de


DİPNOTLAR

[1] 25. sınıfa dahil edilen ‘hanbok’ geleneksel bir Kore kıyafetidir.

  30. sınıfa dahil edilen ‘doenjang [condiment]’, ‘gochujang’ ve ‘kimbap’, Kore’ye özgü yiyeceklerdir.

  33. sınıfa dahil edilen ‘soju’ ve ‘makkoli’ ise Kore’ye özgü alkollü içeceklerdir.

TÜRK COĞRAFİ İŞARETLERİNİN AVRUPA BİRLİĞİ’NDE TESCİLİNDE YENİ DÖNEM: GÖRÜŞLER ve “RİZE ÇAYI” İKİ UCU KESKİN BIÇAĞA DÖNÜŞEBİLİR Mİ?


Türk Patent ve Marka Kurumunun (“Kurum”) internet sitesinde “Uluslararası Coğrafi İşaret Seferberliği” başlığıyla 15 Ocak 2023 tarihinde yapılan duyuru, Türk coğrafi işaretlerinin Avrupa Birliği’nde (“AB”) korunmasına yönelik hedefler açısından bir milat noktası teşkil etmektedir.

Duyuruya göre, 10 Türk coğrafi işaretinin AB’de tescil edilmesi için Kurum tarafından Avrupa Komisyonu’na tescil başvurusu yapılmıştır. Buna ilaveten duyuruda, AB Tüzüğü gereği coğrafi işaret başvurularının, üretici grupları adına ulusal düzeyde tescili gerçekleştirilen kuruluşlar tarafından doğrudan yapılabildiği gibi, Kurum aracılığıyla da gerçekleştirilebildiği belirtilmiş ve Kurumun daha önce üretici grupları tarafından yapılan başvurulara teknik destek sağlarken, bu kez üretici gruplarıyla yakın iş birliği ve koordinasyon içerisinde gerekli tüm hazırlıkları tamamladığı bilgisi verilmiştir.

Sanıyoruz ki bu yolla güdülen amaçlar, AB’de tescil sürecinde üretici gruplarının yaşayabileceği olası sorunları Kurumun yetişmiş işgücü ve nispeten kuvvetli kaynakları yoluyla bertaraf etmek ve Türk coğrafi işaretleri için AB’de daha kolay tescil yolunu açmaktır. Duyurunun son cümlesini oluşturan “Başvuruların nitelikli hazırlanması ve AB tarafından talep edilen düzeltmelerin hızlı şekilde tamamlanması tescil sürecinin daha kısa sürede sonuçlanmasını sağlıyor.” ifadesinden de önceden AB Komisyonu’na gönderilen başvurularda bu tip problemlerin bulunduğu mesajının verildiğini çıkartıyoruz.

Duyuruda yer alan bilgilerden, halihazırda AB’de tescil edilmiş 8 Türk coğrafi işaretinin bulunduğunu (Antep Baklavası, Aydın İnciri, Aydın Kestanesi, Bayramiç Beyazı, Giresun Tombul Fındığı, Malatya Kayısısı, Milas Zeytinyağı ve Taşköprü Sarımsağı) ve 5 Ocak tarihinde yapılan yeni 10 başvuruyla birlikte AB’de işlemleri devam eden başvuru sayısının 42’ye yükseldiğini de anlıyoruz. 

5 Ocak 2023 tarihinde Kurum aracılığıyla AB Komisyonu’na başvurusu yapılan 10 Türk coğrafi işareti ise aşağıda listelenmiştir: “Ayaş Domatesi, Bingöl Balı, Bursa Şeftalisi, Ezine Peyniri, Hüyük Çileği, Isparta Gülyağı, Kilis Zeytinyağı, Manisa Mesir Macunu, Rize Çayı, Urla Sakız Enginarı.”


Bu noktadan itibaren yazının konusunu teşkil eden bu önemli ve yeni gelişme hakkındaki kişisel görüşlerimizi aktarmaya gayret edeceğiz:

1- İlk olarak, başvurusu yapılan ve stratejik açıdan öncelikli olarak seçildikleri kolayca anlaşılan bu 10 coğrafi işaret arasında, Türkiye’de dahi hiçbir ekonomik değeri olmayan (ve hatta neden coğrafi işaret olarak tescil edildikleri bile anlaşılmayan) tuhaf yöresel yemek tariflerinin bulunmamasını memnuniyetle karşılıyoruz.

2- İkinci olarak başvuruların Kurum aracılığıyla hazırlanması ve yapılmasının ardında yatan motivasyonu duyuruda kullanılan ifadelerden (“Başvuruların nitelikli hazırlanması ve AB tarafından talep edilen düzeltmelerin hızlı şekilde tamamlanması tescil sürecinin daha kısa sürede sonuçlanmasını sağlıyor.”) kolaylıkla anlamakla birlikte; fikri haklar ekosistemindeki alan profesyonellerine biçilen rol dikkate alındığında, Kurumun (devletin) başvuruların hazırlanması ve gönderilmesi rollerini üstlenmesinin kalıcı bir prosedür olarak mı öngörüldüğünü merak ediyoruz. Bu tip kalıcı prosedürlerin alan profesyonellerinin sistem içerisindeki etkinliğini azaltması ve rollerini bastırması potansiyeli mevcut olduğundan, bu hamleyle belki de eş zamanlı olarak ilgili alanda çalışan alan profesyonellerinin eksik oldukları düşünülen yetkinliklerle donatılacakları eğitimlerin verilmesinin de yerinde olacağını düşünüyoruz. Devletin her rolü üstlendiği kalıcı prosedürlerin ekosistemin sağlıklı işleyişini orta-uzun vadede olumlu yönde etkileyeceğini düşünmüyoruz.

3- Altını çizmek istediğimiz üçüncü ve son noktaysa, 5 Ocak 2023 tarihinde AB Komisyonu’na başvurusu yapılan 10 coğrafi işaret arasında yer alan “Rize Çayı” ile ilgilidir.

“Rize Çayı”, Türkiye’de hem marka hem de coğrafi işaret olarak tescilli özel bir örnektir.

“Rize Çayı” marka olarak 1985 yılında 89392 sayıyla “Çay” malı için tescil edilmiştir. Marka halihazırda “ÇAY İŞLETMELERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ÇAYKUR” adına tescillidir ve yenilemeler çerçevesinde şu an için 2025 yılına dek hükmünü devam ettirecektir.


Diğer yandan aynı “Rize Çayı” ibaresinin coğrafi işaret olarak tescili için 2017 yılında yapılan başvuru 2021 yılında sonuçlanmış ve anılan ibare coğrafi işaret olarak C2017/110 sayıyla tescil edilmiştir. Coğrafi işareti tescil ettiren “T.C. RİZE TİCARET BORSASI”dır. Buna ilaveten, tescil sürecinde herhangi bir ret kararı veya itirazla karşılaşılmadığı Türk Patent ve Marka Kurumu çevrimiçi kayıtlarından görülmektedir. (Coğrafi işaret kayıtları çevrimiçi olarak marka veritabanında tutulduğundan aşağıda yer alan ekran görüntülerinde markayla ilgili tabirler bulunmaktadır, bu hususun okurların kafasını karıştırmamasını umuyoruz.)


Bu bağlamda, “Rize Çayı” ibaresinin, “çaylar” için marka olarak “ÇAY İŞLETMELERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ÇAYKUR” adına tescil edildiği; buna karşın aynı ibareyi “T.C. RİZE TİCARET BORSASI”nın coğrafi işaret olarak tescil ettirdiği görülmektedir.

Bu ilginç durumun, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu hükümleri doğrultusunda mümkün olup olmadığı irdelendiğinde karşımıza, Kanunun coğrafi işaretler kitabının “Markalarla İlişki” başlıklı 48. maddesi çıkmaktadır:

“Markalarla ilişki
MADDE 48- (1) Coğrafi işaretin tescilinden sonra 44 üncü maddede belirtilen biçimlerde veya tescile konu coğrafi işaretle ilgili mal veya hizmetler için kullanılmak üzere yapılan marka başvurusu reddedilir, tescil edilmiş ise dava yoluyla hükümsüz kılınabilir.
(2) Coğrafi işaretle aynı veya benzer bir marka, coğrafi işaretin korunmasından önce iyiniyetle tescil edilmiş veya bu markanın kullanım hakkı iyiniyetle kazanılmışsa, coğrafi işaretin hak sahibine verdiği yetkiler, marka başvurusunun tesciline ve iyiniyetli kullanımına zarar vermez.
(3) Tescilli bir markanın sahip olduğu itibar, ün ve kullanım süresi de göz önünde bulundurularak bu marka ile aynı veya benzer olması sebebiyle markanın varlığına zarar verici veya gerçek kaynağı konusunda yanıltıcı olacak nitelikteki adların coğrafi işaret veya geleneksel ürün adı olarak tesciline, önceki tarihli hak sahibinin itirazı üzerine izin verilmez.”


SMK madde 48/2 hükmü incelendiğinde, coğrafi işaretle aynı veya benzer bir markanın önceden iyi niyetle tescil edilmiş olması halinde, coğrafi işaretin hak sahibine verdiği yetkilerin iyi niyetle önceden tescil edilmiş markanın kullanımına zarar vermeyeceği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, önceki tarihli “Rize Çayı” markasının iyi niyetle tescil edildiği varsayımıyla, aynı ibarenin sonradan coğrafi işaret olarak tescil edilmesi nedeniyle, önceki tarihli marka tescilinin otomatikman hükümsüz kılınması veya iptal edilmesi gibi bir hal oluşmayacağı görülmektedir.

Diğer yandan madde 48/3’te yer verilen coğrafi işaretin, önceki tarihli aynı veya benzer markanın sahibince yapılacak itiraz üzerine reddedilmesi hali de, “Rize Çayı” örneğinde, marka sahibinin coğrafi işaret başvurusuna itiraz etmemesi nedeniyle ortaya çıkmamıştır.

Sonuç olarak, halihazırda “Rize Çayı” ibaresi çaylar için hem tescilli bir markadır, hem de Rize bölgesinde üretilen çayların coğrafini kaynağını gösterecek bir coğrafi işarettir.


Tescilli markanın sahibi “ÇAY İŞLETMELERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ÇAYKUR”un sermayesinin tamamı devlete ait bir İktisadi Devlet Teşekkülü olması, buna ilaveten coğrafi işaret olarak tescil ettirenin “RİZE TİCARET BORSASI” olması, kanaatimizce şu an için bir sorunun ortaya çıkmasını engelliyor gibi gözükmektedir. (Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü (ÇAYKUR) 233 Sayılı KHK. hükümlerine tabi, sermayesinin tamamı devlete ait, tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir İktisadi Devlet Teşekkülü (İDT) olup, Tarım ve Orman Bakanlığının ilgili kuruluşudur. bkz.: https://www.caykur.gov.tr/Pages/Kurumsal/KurumHakkinda.aspx)

“Rize Çayı” ibaresini Avrupa Birliği’nde coğrafi işaret olarak tescil ettirecek taraf konusunda net bir bilgimiz olmasa da, bu tarafın Türkiye’deki coğrafi işaretin sahibi olan “RİZE TİCARET BORSASI” olduğunu tahmin ediyoruz.

Bu noktada aklımıza gelen soruları sormadan edemiyoruz, çünkü konu coğrafi işaretlerin kamusal menfaat boyutu bakımından önem arz etmektedir:

İktisadi Devlet Teşekkülleri, Türkiye’de özelleştirme tartışmalarının merkezinde yer almaktadır ve Google’da yapılacak bir araştırma özelleştirme rivayetlerinin dönem dönem “Rize Çayı” markasının sahibi ÇAYKUR için de gerçekleştiğini göstermektedir.

“Rize Çayı” ibaresinin “çaylar” için coğrafi kaynak belirttiği ve aslında marka olarak tescil edilemeyeceği açıktır, ancak bu işaret 1985 yılında her nasılsa marka olarak tescil edilmiştir. Olası bir özelleştirme veya, oraya dek gitmeksizin, olası bir marka devri halinde, Türkiye’de aynı ibareyi coğrafi işaret olarak tescil ettirenle ihtilaf ortaya çıkabilecek midir veya varsayımsal olarak markayı yabancı bir şirketin devralması halinde, aslında bir Türk coğrafi işareti olan “Rize Çayı” ibaresi üzerinde yabancı bir şirketin markaya dayalı tekelci hakları mı ortaya çıkacaktır?

Mülga 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de yer almasına rağmen SMK’ya aktarılmayan “Markanın devri, mal veya hizmetlerin coğrafi kaynağı, kalitesi veya markanın kendisi ile ilgili olarak halkı yanılgıya düşürebilecek nitelikte ise, yeni marka sahibi halkı yanılgıya düşürmeyecek şekilde mal veya hizmetlerde marka tescilinin sınırlı bir hale getirilmesini kabul etmediği takdirde devir işlemi Enstitü tarafından yapılmaz.” hükmü yukarıda belirtilen tipte bir devirden kaynaklanabilecek sorunları halledebilecek mahiyette olsa da, artık bu içerikte bir hüküm bulunmadığından böyle bir çözümden bahsedilmesi de mümkün olmayacaktır.

“Rize Çayı” markası, Türkiye’deki marka sahibi tarafından yurtdışında da marka olarak tescil ettirilirse, Avrupa Birliği’ndeki coğrafi işaretle, yurtdışında tescilli aynı markanın çatışması ortaya çıkabilecek midir? Kim bilir, belki Avrupa Birliği Adalet Divanı bu kez tarafları Türkiye’den olan bir ihtilaf için yorum kararı verecektir, onu yazmak da IPR Gezgini’nde bizlere düşebilir.

Kaldı ki, “Rize Çayı” markası olmasa da “Rize Turist Çayı” markası, “ÇAY İŞLETMELERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ÇAYKUR” adına Madrid Protokolü aracılığıyla (uluslararası tescil no: 1567421) yurtdışında Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi dahil çok sayıda taraf ülkede halihazırda tescil edilmiştir.


Şu an için söz konusu olmayan, ama aynı işaretin hem marka hem de coğrafi işaret olarak tescil edilmiş olması nedeniyle gelecekte ortaya çıkması muhtemel sorunlar hakkında, biraz da Şeytanın Avukatı rolüne bürünerek yazdığımız yazıyı burada noktalıyoruz.

Temennimiz uluslararası pazar yaratma potansiyeline sahip Türk coğrafi işaretlerinin tescil macerasının yurtdışında da başarıyla sonuçlanmasıdır.


Son Not: Türk coğrafi işaretlerinin yurtdışında tescilindeki yeni dönem ve politikanın başlığı olarak seçilen “Uluslararası Coğrafi İşaret Seferberliği” ifadesindeki “Seferberlik” teriminin sözlük anlamı “1. isim Bir ülkenin silahlı kuvvetlerini savaşa hazır duruma getiren, ülkenin ekonomisini, yönetimini savaş gereklerine uyacak duruma sokan hazırlık ve önlemlerin tümü. 2. isim Bu durumun ilan edildiği veya savaşın sürdüğü dönem.”dir. Bu haliyle askeri – savaş haline ait bir terim olarak düşünebileceğimiz seferberlik sözcüğünün, bu girişimin başlığında yer almasını kişisel olarak garipsediğimi de ifade etmek isterim.

Önder Erol ÜNSAL

Ocak 2023

unsalonderol@gmail.com

KİTAP TANITIMI: “DİJİTAL PİYASALARDA YER SAĞLAYICILARIN HUKUKİ SORUMLULUĞU (MARKA, TELİF HAKKI VE HAKSIZ REKABET KAPSAMINDA)”


Doç. Dr. Fülürya YUSUFOĞLU BİLGİN tarafından kaleme alınan “DİJİTAL PİYASALARDA YER SAĞLAYICILARIN HUKUKİ SORUMLULUĞU (MARKA, TELİF HAKKI VE HAKSIZ REKABET KAPSAMINDA)” isimli kitap Aralık 2022’de On İki Levha Yayıncılık tarafından yayımlandı.

Son yıllarda özellikle e-ticaret kapsamında, dijital piyasalar ve bunların sağlandığı internet platformları hayatımızda giderek artan yer kaplamaya başlamıştır. Bunun kaçınılmaz sonucuysa dijital piyasalara ve bunlar için yer sağlayanların hukuki sorumluluklarına yönelik hukuki tartışmalardır. Bu tartışmaların fikri haklara ve haksız rekabete yönelik boyutları özellikle önem arz etmektedir ve tartışmaların fikri hakların tek bir boyutuna indirgenmesi çoğunlukla mümkün olmamaktadır.

Fülürya Hocamızın çalışması, dijital piyasalarda yer sağlayıcıların hukuki sorumluluğunu marka, telif hakkı ve haksız rekabet çerçevesinde ele almaktadır ve İçindekiler bölümüne göz atmak dahi eserin kapsayıcılığı hakkında fikir vermektedir.

Eserin oldukça uzun Giriş bölümünün sadece son paragrafını aktararak, eserin kapsamı hakkında okuyucularımıza fikir vermeye çalışacağız:

“… Çalışma, bir yandan E-Ticaret Yönergesi, DTP Telif Yönergesi ve Dijital Hizmetler Tüzüğü’nü ele alacak, diğer yandan Türk Hukukundaki düzenlemelere yer verecek, AB hukukunun Türk hukukuna etkisi ve yapılması uygun olacak kanuni değişikliklere yer verecektir. Çalışmada öncelikle temel kavramlar ve hukuki düzenlemelere yer verilecektir. Bu şekilde, çalışmanın temelindeki kurumlar tanımlanacaktır. İkinci bölümde, gerek Türk hukukunda, gerek AB hukukunda ve yer sağlayıcılar temel olan sorumluluktan muafiyet rejimi incelenecektir. Zira E-Ticaret Yönergesinde, yer sağlayıcılara yönelik olarak ortak bir sorumluluk rejimi tesis edilmemiş, ortak bir muafiyet rejimi tesis edilmiştir. Üçüncü bölümde, 2019 yılında çıkan Dijital Tek Pazarda Telif Hakları Yönergesi (2019/790 sayılı) md. 17 kapsamında, çevrimiçi içerik paylaşım platformları için getirilen sorumluluk rejimi ele alınacaktır. Bu rejim büyük tartışmalara yol açmış olup, 2021 yılında AB üyesi ülkeler tarafından kanunlaştırılması gerekirken, birçok ülke tarafından kanunlaştırılmamış ve gelişmelerin takip edilmesi tercih edilmiştir. Dördüncü bölümde, Ekim 2022 tarihinde kabul edilen Dijital Hizmetler Tüzüğü çerçevesinde yer sağlayıcılar açısından getirilen yeni düzenlemeler incelenecektir. Bu düzenleme, platformlara çok farklı açılardan sorumluluk yüklerken, burada sadece yer sağlayıcıların hukuka aykırı içeriği çerçevesinde inceleme yapılacaktır. Bu düzenleme ile yer sağlayıcılar çok kapsamlı bir şekilde düzenlenmiş olup, geniş bir ekosistem yaratılmıştır. Yeni aktörler tesis edilmiş ve yer sağlayıcılarla olan ilişkileri de düzenlenmiştir. Beşinci bölümde, bir yandan AB’deki düzenlemelerin kendi içindeki ilişkileri incelenirken, diğer yandan Türk Hukukunun AB Hukuku ile uyum çalışmaları ele alınacaktır. Çalışmamızın son bölümünde, Türk Hukukuna göre yer sağlayıcıların sorumluluğunun esasları ele alınacaktır. Bu çalışmada, bilgi toplumu hizmet sağlayıcıları arasında yer alan yer sağlayıcıların sorumsuzluk şartları ve sorumluluğu inceleme konusu yapılacaktır.”

Kitap hakkında daha detaylı biçimde fikir edinmek isteyen okurlarımız için kitabın “İçindekiler” kısmını aşağıda paylaşıyoruz (Görselin üzerine geldikten sonra ok işaretleri ile sayfalar arasında geçiş yapabilirsiniz.):

ICINDEKILER-KAPAK-1


Sevgili Fülürya Hocamızın fikri haklar alanındaki engin birikiminden yararlanarak konuyu derinlemesine incelemek isteyenler için eşsiz bir Türkçe kaynak ortaya çıktığından eminiz. Eser için Fülürya Hocamıza hem teşekkür ediyor hem de kendisini tebrik ediyoruz. Kendisini daha yakından tanımak isteyenler için de IPR Gezgini’nde kendisiyle Mart 2022’de yaptığımız, bu bağlantıdan erişebileceğiniz söyleşiyi hatırlatmak istiyoruz.

Son söz olarak eserin konuyla ilgili tüm kesimlere faydalı olmasını dileriz.

IPR Gezgini

Ocak 2023

iprgezgini@gmail.com

KİTAP TANITIMI: “Karşılaştırmalı Hukuk Bakımından Marka Hukukunda Sessiz Kalma Yoluyla Hak Kaybı”


Avukat Cansu ÇATMA BİLEN, LL.M. tarafından kaleme alınan “Karşılaştırmalı Hukuk Bakımından Marka Hukukunda Sessiz Kalma Yoluyla Hak Kaybı” isimli kitap Aralık 2022 tarihinde Yetkin Kitabevi tarafından yayımlanmıştır. Yüksek Lisans tezi olarak savunulmuş bu eserin kapsamı ve amacı -yazarının kaleminden- aşağıda özetlenmektedir:

Sessiz kalma yoluyla hak kaybı, marka hukuku bakımından tüm hukuk sistemlerinde düzenleme altına alınmış bir kavramdır. Aynı zamanda hukukun birleştirilmesi için yürütülen çalışmalara temel oluşturan Avrupa Birliği Direktifleri ve Tüzükleri ile ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiş olması, konunun karşılaştırmalı hukuk bakımından ele alınmasını ve incelenmesini kolaylaştırmaktadır. Özellikle marka hukuku bakımından kaleme alınan düzenlemelerin, günümüze yakın tarihlerde hazırlanmış olması, dolayısıyla Avrupa Birliği’nin, bu birliğe üye devletler arasında uygulanabilecek ve hazırlanan kanun metinlerine yol gösterebilecek Direktif ve Tüzükler yayınlamış olması sessiz kalma yoluyla hak kaybı bakımından yeknesaklığı desteklemiştir. Ancak, her ne kadar Avrupa Birliği’ne ait Direktifler ve Tüzükler dikkate alınarak kanun metinleri hazırlansa da kabul edilen kuralların veya yönergelerin, birliğe üye devletler ve hukukun yeknesaklaştırılması için bu metinleri örnek olan Türkiye gibi devletler tarafından farklı şekillerde yorumlanmadığı görülmüştür. Bu sebeple, ilk olarak marka hukuku bakımından sessiz kalma yoluyla hak kaybı kavramının marka hukukuyla ilişkisi ve geçmişten günümüze sessiz kalma yoluyla hak kaybının marka hukuku bakımından uygulanış biçimi karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Akabinde, marka hukukunda sessiz kalma yoluyla hak kaybının hükümleri, koşulları ve sonuçları karşılaştırmalı hukukun metoduna uygun bir şekilde incelenmiştir.

Yapılan bu çalışma ile birlikte, marka hukuku bakımından sessiz kalma yoluyla hak kaybı kavramı, farklı hukuk düzenleri bakımından işlevsel denklik ilkesi kullanılarak benzerlikleri ve farklılıkları ortaya konacak şekilde incelenmiş, farklı hukuk düzenlerinin sessiz kalma yoluyla hak kaybı kavramına atfetmiş oldukları değer ve tanımlar karşılaştırılmış ve hukukun birleştirilmesi çalışmaları bakımından oldukça önemli bir yere sahip olan ve marka hukukunun tüm Avrupa’da yeknesak hale gelmesi için ayrı bir önemi bulunan Avrupa Birliği düzenlemeleri bakımından marka hukukunda sessiz kalma yoluyla hak kaybı kavramı ele alınarak düzenlemelerin hukukun birleştirilmesi çalışmalarına katkısının tespit edilmesi amaçlanmıştır.

Kitap hakkında daha detaylı biçimde fikir edinmek isteyen okurlarımız için kitabın “İçindekiler” kısmını aşağıda paylaşıyoruz:


Yazarı çalışmasından dolayı tebrik ediyor ve çalışmanın konuyla ilgili tüm kesimlere faydalı olmasını diliyoruz.

IPR Gezgini

Ocak 2023

iprgezgini@gmail.com

İzlanda Devleti’nin İzlanda Süpermarketi’ne Karşı Zaferi:

EUIPO Büyük Temyiz Kurulunun “Iceland” Kararı ile Hangi Durumda Coğrafi Yer İsimlerinin Marka Olamayacağına Dair Detaylı Kriterler Belirleniyor



EUIPO Büyük Temyiz Kurulu (“Büyük Temyiz Kurulu”), Birleşik Krallık’ta tanınmış bir süpermarket zinciri olan Iceland Foods Ltd (“Iceland Süpermarketi”)’na ait “Iceland” kelime ve şekil markalarının (“Iceland Markaları”) hükümsüzlüğüne ilişkin kararlarını 15 Aralık 2022 tarihinde açıkladı.

Sırasıyla kelime ve figüratif Avrupa Birliği markaları (“EUTM”) ile ilgili R 1238/2019-G Iceland ve R 1613/2019-G Iceland (fig.) sayılı kararlar birbirlerine çok benzer gerekçelerle İzlanda Devleti’ni güldürürken, Iceland Süpermarketlerini düşündürdü diye tahmin ediyoruz. Zira İzlanda Devleti’nin, Iceland Süpermarketi’ne başlattığı savaşın evveliyatını ve aslında Iceland Süpermarketi’nin nasıl bindiği dalı kestiğini hatırlamak isterseniz, 26 Mart 2017 yılında Önder Erol Ünsal’ın kaleme aldığı IPR Gezgini yazısını okumanızı tavsiye ederiz (yazıya bu adresten ulaşabilirsiniz.)

Bir önceki yazıya ilişkin spoiler verme pahasına, Iceland Süpermarketi zaman makinesiyle bugüne ışınlanabilseydi, ya da hadi diyelim biraz daha derin risk analizi yapsaydı, tahminen İzlanda ülkesinin  “Inspired by Iceland” marka başvurusuna karşı arkasına yaslanıp oturur, bu markaya itiraz edip de uyuyan devi (ya da coğrafya itibariyle sönmüş volkanı) uyandırmazdı.

INTA ve Swissness Enforcement Association gibi kurumların da üçüncü kişi görüşleri sunduğu, pek çok farklı uzman görüşüne başvurulan ve hatta geçtiğimiz Eylül ayında Büyük Temyiz Kurulu nezdinde ilk kez bir sözlü duruşmaya konu olması ile tarihsel önemi de olan ve basına sık sık yansıyan bu uyuşmazlığın neticesi merakla bekleniyordu.

Kurul “Iceland” ibaresinin ilgili tüketici nezdinde ülke adı olarak algılanmasının çok yüksek ihtimal olması, tescil olduğu hiçbir mal ve hizmet için ayırt edici olmaması, markanın en temel fonksiyonu olan kaynak gösterme işlevine sahip olmaması ve bu işlev açısından yanıltıcı/tasviri olması sebepleri ile EUIPO Hükümsüzlük Birimi’nin 5 Nisan 2019 tarihli hükümsüzlük kararını onamıştır. Ayrıca, Iceland Markaları’nın kullanım neticesinde ayırt edicilik kazandığına ilişkin delillerin de Avrupa Birliği (“AB”) ülkelerinin tamamını kapsamaması nedeni Iceland Süpermarketi’nin kullanım neticesinde ayırt edicilik kazanma savunmasını da reddetti.

İzlanda Devletinin, Iceland Süpermarketi’ne başlattığı hukuk savaşının arka planını hatırladıysanız, hükümsüzlük taleplerini, iddia ve savunmaları ve kararın neticesini değerlendirmeye geçebiliriz.

Büyük Temyiz Kurul Kararı’na Konu Uyuşmazlık

İzlanda Devleti, Birleşik Krallık’ta kurulu dev bir uluslararası süpermarket zinciri olan Iceland Süpermarketi’nin aşağıdaki iki markasına ilişkin olarak, Avrupa Birliği Marka Direktifi’nin 59/1-a[1] ve 7/1-b, c ve g[2] hükümlerine dayanarak, tescilli oldukları tüm mal ve hizmetler bakımından hükümsüzlük talebinde bulunmuştur (“Iceland Markaları”):

  1. 7, 11, 16, 29, 30, 31, 32 ve 35. sınıflardaki mal ve hizmetler için 2014 yılında tescil edilmiş ve 002673374 tescil numaralı “ICELAND” kelime markası[3],
  2. 29, 30 ve 35. sınıflarda, yine 2014 yılında aşağıdaki logo ile tescil edilmiş ve 0011565736 tescil numaralı figüratif marka[4]:

Buna karşılık Iceland Süpermarketi, içerisinde İzlanda ülkesinin ekonomik durumunu ortaya koyan belgeler de dâhil olmak üzere pek çok delil sunarak; “ICELAND” markasını donmuş yiyecek satan bir şirket olmalarına istinaden “BUZ DİYARI” anlamında kelime oyunu yaparak yarattıklarını, markalarının ilgili tüketici nezdinde İzlanda devleti ile ilişkilendirilmeyeceğini ve tescilli oldukları mal ve hizmetlerin İzlanda devleti ile hiçbir bağlantısı olmadığını, dolayısıyla ayırt edicilikten yoksunluğun veya tescil kapsamındaki ürün/hizmetleri tasvir niteliğinde olduğunun iddia edilemeyeceğini ileri sürmüştür.

İlginç bir nokta olarak belirtmek gerekir ki; Iceland Süpermarketi ilgili tüketici kitlesinin yalnızca ana dili İngilizce olan üye devletleri olduğunu belirtirken, İzlanda Devleti ise İngilizce bir kelime olan “ICELAND” ibaresinin, ana dili İngilizce olanların yanı sıra İngilizceyi yeterli derecede iyi bilen tüketiciler tarafından da İzlanda devleti olarak algılanabileceğini, bu nedenle de ilgili tüketici kapsamının AB’deki ana dili İngilizce olan ülkelerle sınırlı olamayacağını söylemiştir. Bu noktada Kurul, İzlanda Devleti’nin argümanını haklı bularak ilgili kararda Iceland Markalarının Birleşik Krallık, İrlanda, Malta, İsveç, Danimarka, Hollanda ve Finlandiya bakımından değerlendirme yapmıştır.

Öte yandan Iceland Süpermarketi, “Iceland” Markaları’nın kullanım neticesinde ayırt edicilik kazandığı savunmasını öne sürmüş, bu kapsamda “Iceland” ibaresinin İzlanda ülkesi anlamına geldiği kabul edildiği takdirde dahi, kendilerinin 1970’li yıllarda kurulmuş, AB’nin çeşitli ülkelerinde faaliyet gösteren ve İngiltere’nin en büyük süpermarket zincirlerinden biri olduğunu, dolayısıyla “Iceland” ibaresinin kullanım neticesinde ayırt edicilik kazanmış bir tanınmış marka olduğunu belirtmiştir. Söz edilen hususları ispat etmek üzere Büyük Temyiz Kurulu’na pek çok tüketici araştırma/anketleri, Avrupa Birliği sınırları içindeki Iceland marketlerinin sayısını, satış rakamlarını, hangi ürünlerin satıldığını gösterir tablolar, raporlar ve hatta İzlanda’nın Reykjavik bölgesinde yer alan 3 tane franchise şubesine dair delil dosyaya sunulmuştur.

Öncelikli olarak 5 Nisan 2019 tarihinde EUIPO Hükümsüzlük Birimi tarafından Direktif’in 7/1-c maddesi uyarınca Iceland markasının, markanın en temel işlevi olan “kaynak gösterme fonksiyonunu” yerine getirmediği ifade edilerek tescilli olduğu tüm mal ve hizmetler bakımından markanın hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.

EUIPO Hükümsüzlük Birimi verdiği bu karar ile mal ve hizmetlerin coğrafi kaynağını da belirtmeye yarayan ibarelerin kimsenin tekeline verilmemesinin kamu yararına olduğu; zira bunların mal ve hizmetlerin menşeini göstermeye yaradığı gibi, tüketici tercihlerini de etkilediğini ve ilgili tüketicinin “Iceland” ibaresini Kuzey Atlantik’teki ada cumhuriyeti olarak algılayacağını belirtmiştir.  Kullanım neticesinde ayırt edicilik kazanma savunmasına ilişkin olarak ise, markanın AB ülkelerinden Malta, İsveç, Danimarka, Hollanda ve Finlandiya’da kullanım neticesinde ayırt edicilik kazandığını ortaya koymak üzere dosya kapsamında yeterli delil sunamadığından bahisle ve bu üye ülkelerde de Iceland ibaresinin ülke ismi olarak algılandığını belirterek bu iddiaları da reddetmiştir.

5 Haziran 2019’da Iceland Süpermarketleri bu kararı temyiz etmiş ve hükümsüzlük kararını Büyük Temyiz Kurulu’na taşımıştır.

Büyük Temyiz Kurulu’nun 15 Aralık 2022 Tarihli Onama Kararı

Büyük Temyiz Kurulu, “Iceland” markalarının köken gösterme işlevinden yoksun olması gerekçesi ile verilen hükümsüzlük kararını onamıştır.

Büyük Temyiz Kurulu kararına göre:

“Iceland” kelimesi İngilizce bir kelime olup, Kuzey Atlantik’teki bir ada cumhuriyetini temsil etmektedir. Birleşik Krallık ve İzlanda’daki tüketiciler tarafından anlamı anlaşılacağı gibi, İskandinav ülkelerindeki tüketiciler tarafından da anlaşılacaktır. Özellikle Danimarka’nın İzlanda ile tarihsel bir bağı bulunmaktadır. Ayrıca Hollanda ve Finlandiya’da da ilgili tüketici kesiminin çoğu ileri düzeyde İngilizce konuşmakta ve anlamaktadır.

AB Marka Direktifi’nin 7/1-c maddesi uyarınca, maddedeki diğer sayılan tür işaretlerin yanında, bir ürünün veya hizmetin coğrafi kaynağını gösteren işaretler marka olarak tescil edilmemelidir.  Bu doğrultuda, AB Marka Direktifi’nin 7/1-c maddesi kapsamındaki türden işaretlerin herkesin kullanımına açık halde bırakılması kamu yararı olarak değerlendirilmektedir.

Burada, bu tip işaretlerin yalnızca mal ve hizmetlerin kalite veya diğer özelliklerinin gösterme fonksiyonu değil, tüketici tercihlerini etkileyebilecek türde olması da gözetilmelidir. Coğrafi yer ismi, ilgili tüketici tarafından biliniyor ve hedef tüketicide bir çağrışıma neden oluyorsa üçüncü kişilerin kullanımına açık bırakılmalıdır. Ancak bu madde uyarınca yine de coğrafi yer isimlerinin, hiçbir surette marka olamayacağı anlamı çıkarılmamalı, coğrafi yer isimlerini içeren markalar açısından dikkatli bir inceleme yapılmalıdır.

“ICELAND” kelimesi, İngilizce sözlük ve ansiklopedilerde de Kuzey Atlantik Okyanusundaki ada cumhuriyeti ülkesi olarak anılmaktadır. Makul düzeyde bilgilenmiş hedef tüketiciler de, İzlanda’nın (yani Iceland’ın) bir Avrupa ülkesi olduğunu bilebilecek durumdadır. Küçük bir nüfusa sahip olsa da İzlanda, kendi tarihine, diline ve kültürüne sahip bağımsız bir ülkedir. AB üyesi olmasa bile, Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun önemli bir üyesidir ve bir AB üye ülkesi olan Danimarka ile tarihsel güçlü bağları vardır. Tüm bu etkenler birlikte değerlendirildiğinde hükümsüzlüğü istenen markalara ilişkin hedef tüketici kitlesinin, Iceland ibaresini bir ülke ismi olarak algılaması çok yüksek olasılıktır.

Öyle ki söz konusu kararda, mal ve hizmetler bakımından incelendiğinde özellikle 29, 30, 31 ve 32. Sınıflarda yer alan yemek ve içecek ürünlerinin ambalajları üzerinde ilgili ürünlerin menşeinin belirtilmesinin zorunlu olduğu dikkate alındığında, “ICELAND” markasını bu ürünler üzerinde gören ilgili tüketici kitlesinin ürünlerin İzlanda ülkesi ile bağlantılı olduğu izlenimine sahip olacağı belirtilmiştir. Kaldı ki, bahsi geçen sınıflardaki ürünlerin de yoğun olarak İzlanda ülkesinde üretildiği fazlaca delil ile ispatlanmıştır. Öte yandan Kurul, bu ürünler İzlanda ülkesinde üretilmiyor olsalar dahi orada işleniyor veya imal ediliyor olabileceğinden, tüketicinin nihai ürünü İzlanda ülkesiyle bağdaştırabileceğine kanaat getirmiştir.

Öte yandan 7, 11 ve 16. sınıflarda yer alan ürünler bakımından da İzlanda ülkesinin dondurucular ve diğer elektrikli cihazları kullanan güçlü balıkçılık ve gıda işleme endüstrisinin varlığıyla bilinmesi, sağlıklı bir ekonomiye ve belirli bir ekonomik konuma sahip bir ülke olması ve yeşil enerji ve sürdürülebilirlikle ilişkilendirilmesi nedeniyle, ilgili tüketiciler zihninde “ICELAND” ibaresinin söz konusu malların da coğrafi menşeini belirleyebileceğini varsaymanın makul olduğuna karar vermiştir. Aynı zamanda İzlanda çevre dostu bir imaja sahip olmakla beraber, özellikle AB ve Avrupa Ekonomik Topluluğu üye ülkelerindeki tüketiciler tarafından temiz, jeotermal enerjisi ile tanınmakta ve bilinmektedir. Daha uzak mesafelerdeki veya daha az aşina olunan ülke, yer, coğrafi bölge isimleri ortalama tüketici tarafından bu kadar çabuk somutlaştırılmazken somut olay nezdinde İzlanda’nın bahsi geçen imajı yüksek bir öneme sahiptir.

Iceland Süpermarketi’nin cevaplarında emsal olarak atıfta bulunduğu “Alaska”[5] kararı üzerindeki ısrarı da incelemekte olduğumuz karar nezdinde bir yer bulamamıştır. Öyle ki, Büyük Temyiz Kurulu Alaska’nın, İzlanda’ya kıyasla Avrupa’ya üç buçuk kat daha uzaktayken, İzlanda’nın coğrafi olarak Avrupa’nın bir parçası olduğunu ve AB’den çok daha fazla turist aldığını dikkate almıştır. Buna göre AB halkının ve ortalama tüketicisinin İzlanda’ya olan aşinalığının, Alaska’ya göre çok yüksek olduğu ve İzlanda’nın Avrupa Ekonomik Topluluğu üyesi olması itibariyle AB ile ekonomik ticaret bağlarının, Alaska ile olduğundan çok daha güçlü olduğunu belirtmiştir.

Uyuşmazlık konusu marka tescillerinin Madde 7 kapsamında değerlendirilmesinin yanında kullanım yoluyla ayırt edicilik kazanma  savunmasına ilişkin olarak da, Büyük Temyiz Kurulu da tıpkı Hükümsüzlük Birimi gibi, “Iceland Markaları”nın Birleşik Krallık ve İrlanda da bilinirlik statüsüne erişse de, İskandinav ülkelerinde ve Malta, İsveç, Danimarka, Hollanda ve Finlandiya üye devletlerinde hala bir ülke olarak algılandığını tekrar ederek bu savunmayı reddetmiştir.

Sonuç

Büyük Temyiz Kurulu’nun 60 sayfayı aşan kararı, bir işaretin coğrafi bir yer ismi içermesi ve tanımlayıcı niteliği nedeniyle tescil edilemeyeceğine ilişkin içtihadın sebeplerini çok detaylı ve özenli olarak ortaya koyuyor.

Kanaatimizce, kararın içerisindeki karşılaştırmalı örnekler, Büyük Temyiz Kurulu’nun “coğrafi yer isimleri”nin tamamen tescil edilemeyeceğine dair bir anlam çıkarılmasından tedirgin olduğu izlenimini vermektedir. Yine de, İzlanda özelinde, bu karardaki en büyük gerekçenin, İzlanda’nın coğrafi konumu, AB tüketicisinin İzlanda’ya aşinalığı ve kolaylıkla ilk olarak “Iceland” ibareli bir süpermarketi İzlanda’dan gelen ürünlerin satış ile bağdaştırabileceği olarak gerekçelendirdiğini anlıyoruz.

Karardaki pek çok değerlendirmeden, ilgili tüketiciye mesafe olarak daha uzak ve ilgili tüketicinin çok aşina olmadığı yer ve bölge isimleri açısından yine de bu isimlerin marka olarak kullanılabileceği ancak her somut olayda aynı zamanda her mal ve hizmet nezdinde ayrıca değerlendirme yapmak gerektiği sonucu çıkarmak mümkün.

Iceland Süpermarketleri’nin Birleşik Krallık ve İrlanda’daki büyüklüğü ve hacmi düşünüldüğünde, bu dosyanın AB Genel Mahkemesi’ne taşınması ve bizim ilerleyen senelerde de bu konuda konuşma ihtimalimiz yüksek gibi görünüyor.

Mine GÜNER SUNAY

Ocak 2023

mine.guner@gmail.com


DİPNOTLAR

[1] Mutlak Hükümsüzlük Nedenleri;

Bir AB markası, Kuruma yapılan başvuru üzerine veya tecavüz davalarındaki bir karşı davaya dayanarak aşağıdaki nedenlere dayanılarak hükümsüz kılınabilir:

  • AB markasının 7. Madde hükümlerine aykırı olarak tescil edilmiş olması halinde;

[2] Madde 7-Mutlak Ret Nedenleri

1.Aşağıda yer verilen türde işaretlerin tescili mümkün değildir;

(…)

  •  ayırt edicilik niteliğini haiz olmayan işaretler
  •  münhasıran ticarette malların türünü, kalitesini, miktarını, kullanım amacını, değerini, coğrafi menşeini veya malların üretim veya hizmetin sunulma zamanını ya da malların veya hizmetin diğer özelliklerini belirtmeye yarayan işaret veya göstergelerden oluşan ticari markalar;

(g)   mal veya hizmetin niteliği, kalitesi veya coğrafi kaynağı konusunda tüketicileri yanıltacak  nitelikte olan işaretler

[3] https://www.tmdn.org/tmview/#/tmview/detail/EM500000002673374

[4] https://www.tmdn.org/tmview/#/tmview/detail/EM500000011565736

[5] T-226/08, 8 Temmuz 2009

MERHABA 2023!!!

2023 yılına merhaba demek üzereyken, tüm okurlarımızın yeni yılını kutluyor, yeni yılın hepimize mutluluk, sağlık, huzur ve başarı getirmesini diliyoruz.

2023, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için özel bir yıl olacak, çünkü Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıl dönümünü kutlayacağız. Cumhuriyeti ve muasır medeniyet seviyesine erişme hedefini içselleştirmiş tüm vatandaşların, bu özel yılı daha büyük bir gururla karşılayacağından ve Mustafa Kemal Atatürk başta, bizlere özgür bireyler olma yönünde ilk fırsatı tanıyan kurucu kadroları daha özel saygıyla anacağından eminiz.

2023 yılı IPR Gezgini için de özel bir yıl olacak, çünkü bizler de IPR Gezgini’nin yayına başlayışının 10. yılını kutlayacağız. Bu yıla, Onuncu Yıl Marşı’na gönderme yaparak “Çıktık açık alınla on yılda her terslikten…” diyerek başlayabiliriz, çünkü gerçekten de on yıl boyunca üretme ve paylaşma yolumuzda bizleri hiçbir güç durduramadı, yayın hayatımıza başladığımızdan bu yana büyüyerek ve daha fazla okuyucuya ulaşarak ilerlemeye devam ediyoruz. Tüm okurlarımızın bildiği üzere, geçtiğimiz on yıl boyunca hiçbir ekonomik destek, reklam veya sponsor desteği almadık, sitenin tüm masraflarını yazarlarımız karşıladı, hiçbir kurum, kuruluş, şirket veya kişiyle organik bir bağımız olmadı ve gururla ifade edebiliriz ki, ilk günden belirlenen bağımsızlık ilkemizi zedeleyecek ve okurlarımızın gözünde itibarımızı düşürecek hallerin oluşmasına imkan vermedik. Bağımsızlık ve özgürlük hissi, hiç şüphesiz bizleri daha yaratıcı kılıyor ve gerektiğinde eleştirel dil kullanmaktan kaçınmamamızı sağlıyor.

2022 yılı pandemi koşullarından normal yaşama dönüşü de simgeliyordu, özgürlüğe kavuşmanın heyecanı bizleri de (en azından bazılarımızı) biraz tembelleştirmiş olabilir, bu hissiyatı fazlasıyla yaşayan yazarlarımız oldu; ancak hepimizin beklentisi 2023 yılında daha fazla üretmek ve bunları okuyucularımızla paylaşmak olacak.

Her zaman söylediğimiz gibi IPR Gezgini yeni yazarların katkılarına açık, bizlerle iprgezgini@gmail.com adresinden temasa geçmekten çekinmeyin, yazılar standartlarımızı karşıladığı sürece sitede yer bulacaktır.

Sözü daha fazla uzatmadan 2023 yılının tüm okurlarımıza ve IPR Gezgini ekibine sağlık, başarı, mutluluk ve huzur getirmesini diliyoruz. Umarız ki 2023 yılında IPR Gezgini’nin 10. yıldönümü etkinliklerinde yüz yüze de görüşebiliriz.

Yeni yılınız kutlu olsun!

IPR Gezgini

Aralık 2022

iprgezgini@gmail.com

Fikrî ve Sınai Mülkiyet Haklarının E-Ticaret Sırasında Korunmasına İlişkin Yeni Dönem


Bilişim teknolojilerinin yaygın alt alanlarından olan elektronik ticarete (e-ticaret) ilişkin, Türk hukukundaki temel normatif metin olan 23.10.2014 tarihli ve 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’da (6563 sayılı Kanun), 07.07.2022 tarihli ve 31889 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 01.07.2022 tarihli ve 7416 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’la (7416 sayılı Kanun)[1] [2] bir kısım değişiklikler yapılmıştır. 7416 sayılı Kanun’un Çerçeve Madde 3 hükmüyle birlikte 6563 sayılı Kanun m.9 hükmünde kapsamlı bir değişiklik yapılarak hukuka aykırı içeriklerden sorumluluk ve bu içeriklere ilişkin yükümlülükler düzenlenmiştir. Yapılan değişikliklerin uygulanmasına yönelik olan ve yazımızın konusunu oluşturan Elektronik Ticaret Aracı Hizmet Sağlayıcı ve Elektronik Ticaret Hizmet Sağlayıcılar Hakkında Yönetmelik (Yönetmelik) ise 29.12.2022 tarihli ve 32058 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Yönetmeliğin yürürlük maddesi, 7416 sayılı Kanun’un çeşitlilik gösteren yürürlük maddesiyle benzer ve uyumlu şekilde kaleme alınmıştır. Bu bağlamda Yönetmeliğin fikrî ve sınai mülkiyet haklarına ilişkin 12 ila 14. maddeleri 01.01.2023 tarihinde yürürlüğe girecektir.[3] Anılan maddeler; fikrî ve sınai mülkiyet haklarının ihlali durumunda şikâyet başvurusunun usulüne, şikâyet başvurusuna karşı itiraza ve başvurunun sonuçlandırılmasına ilişkin düzenlemeler içermektedir. Bu düzenlemelere ilişkin önemli hususlar ve değerlendirmelerimiz aşağıda yer almaktadır:

  • Yönetmelik m.12/1 hükmüne göre; fikrî ve sınai mülkiyet hakkı ihlaline yönelik şikâyet başvurusu dâhili iletişim sistemi, noter veya KEP aracılığıyla elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcıya (ETAHS) yapılacaktır. Hükümde yer alan “dâhili iletişim sistemi”, Yönetmelik m.4/1,ç hükmüne göre; ETAHS’nin, aracılık hizmeti sunduğu elektronik ticaret hizmet sağlayıcılarla (ETHS) elektronik ticaret pazar yerindeki her türlü iletişimini kolay ve ücretsiz sağlamak üzere oluşturulan sistemi ifade etmektedir. Dâhili iletişim sisteminin işlevsel olması ve ispat bakımından yeterli güvenceyi sağlaması durumunda, hem maliyetin düşük olması hem de işlem kolaylığı sağlaması sayesinde şikâyetlerin genellikle bu sistemi üzerinden gerçekleştirileceği öngörülmektedir.  
  • Yönetmelik m.12/1 hükmüne göre; şikâyet sırasında aşağıdaki bilgi ve belgelerin sunulması zorunludur:
    • Türk Patent ve Marka Kurumunca düzenlenen hak sahipliğini gösterir tescil belgesi veya Kültür ve Turizm Bakanlığınca düzenlenen bandrol formu ya da 5.12.1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamındaki meslek birlikleri bakımından faaliyet belgesi. Düzenlemedeki “tescil belgesi” ifadesi sınai mülkiyet hukuku terminolojisi bakımından patent ve faydalı model belgesini karşılamamaktadır. Ancak bunun uygulamada bir soruna neden olmayacağı değerlendirilmektedir. Bunun yanında bandrollenmeye uygun olmayan ya da meslek birliklerince takip edilmeyen haklar bakımından hak sahipliğini ortaya koyacak resmî belge bulunmaması ihtimalinde uygulamada şikâyetin kabul edilmesi bakımından sorun yaşanabileceği değerlendirilmektedir.
    • Şikâyette bulunanın gerçek kişi olması halinde adı, soyadı, T.C. kimlik numarası, adres bilgileri, e-posta adresi ve varsa KEP adresi; tüzel kişi olması halinde unvanı, adres bilgileri, e-posta adresi, varsa KEP adresi ve vekil sıfatıyla şikâyette bulunulması halinde vekâlet verenin ve vekilin anılan bilgileri ile vekilin temsile yetkili olduğunu gösterir belge. Düzenlemede e-posta adresi zorunlu bir unsur olarak arandığı için şikâyette bulunulması için örtülü şekilde e-posta adresi edinilmesi zorunluluğu getirildiği değerlendirilmektedir. Düzenlemede geçen “vekil” ifadesi ile kastedilen vekâlet ilişkisinin niteliği, ne 6563 sayılı Kanun’da ne Yönetmelik’te tespit edilebilmektedir. Bu anlamda vekâlet ilişkisinin marka ve/veya patent vekilleriyle mi, avukatlarla mı kurulacağı, alelade bir vekâlet ilişkisiyle de işlem yapılıp yapılamayacağı konusunda bir belirsizlik bulunmaktadır.
    • Şikâyet konusu ürünün fikrî ve sınai mülkiyet hakkını ihlal ettiğine dair gerekçe ve deliller.
    • Şikâyete konu ürünü gösterir internet adresi.
    • Şikâyet başvurusu kapsamında sunulan bilgi ve belgelerin gerçeğe aykırı olması durumunda başvuru sahibinin doğacak zararlardan sorumlu olduğuna dair beyan. Beyanın, bir sorumluluk beyanı olması nedeniyle vekil aracılığıyla değil, ancak hak sahibi tarafından bizzat verilmesi gerektiği değerlendirilmektedir.  
  • Yönetmelik m.12/2 hükmüne göre; ETAHS, Yönetmelik m.12/1 hükmünde belirtilen hususları içermeyen başvuruları işleme almaz ve başvuru sahibini eksiklikler konusunda bilgilendirir. Eksiklik bildirimi yapılması hâlinde eksikliklerin giderilerek yeniden şikâyette bulunulmasına bir engel bulunmamaktadır.
  • Yönetmelik m.12/3 hükmüne göre; ETAHS, şikâyet başvurusunun kendisine ulaşmasından itibaren kırk sekiz saati geçmemek üzere, gecikmeksizin şikâyete konu ürünü yayımdan kaldırarak durumu ETHS’ye ve hak sahibine bildirir. ETHS’ye yapılan bildirimde şikâyet başvurusuna itiraz yöntemleri belirtilir. Hükümde, işlemin yapılacağı zaman bakımından kırk sekiz saat gibi kısa bir üst sınır öngörülmesi ve “gecikmeksizin” ifadesine yer verilmesi, ETAHS’ın bir esas incelemesinden ziyade, şekli inceleme yapacağı izlenimi uyandırmaktadır. Zira bu kadar kısa sürede, üstelik gecikmeksizin gibi bir ilke belirlenmişken evrakların içeriklerinin sağlıklı şekilde incelenmesi mümkün görünmemektedir.
  • Yönetmelik m.12/4 hükmü; şikâyete ilişkin bildirim ve bilgilendirmelerin dâhili iletişim sistemi üzerinden yapılmasına imkân tanımaktadır.
  • Yönetmelik m.13/1 hükmüne göre; fikrî ve sınai mülkiyet hakkı ihlaline yönelik şikâyet başvurularına karşı itiraz, ürünü yayımdan kaldırılan ETHS tarafından, tıpkı şikâyette olduğu gibi; dâhili iletişim sistemi, noter veya KEP aracılığıyla ETAHS’ye yapılacaktır. Dâhili iletişim sisteminin uygulanmasına ilişkin itiraz bölümünde yaptığımız açıklamalar bu bölüm için de geçerlidir.
  • Yönetmelik m.13/1 hükmüne göre; itiraz sırasında aşağıdaki bilgi ve belgelerin sunulması zorunludur. Şikâyetle benzerlik gösteren kısımlara ilişkin değerlendirmelerimiz, itiraz bakımından da geçerliliğini korumaktadır.
    • İtirazda bulunanın adı, soyadı veya unvanı ile yetkili temsilci veya vekil sıfatıyla itirazda bulunulması halinde bunların ad ve soyadları ile temsile yetkili olduklarını gösterir belge.
    • İtirazın gerekçeleri, yayımdan kaldırılan ürünün şikâyette bulunanın fikrî ve sınai mülkiyet haklarını ihlal etmediğine dair belge ve deliller.
    • Ürünün orijinal olduğunu ispatlamaya elverişli fatura veya fatura yerine geçen belgeler, kendisinden başlayarak geriye doğru fikrî ve sınai mülkiyet hakkı sahibini veya hak sahibinin verdiği yetkiyle ürünü piyasaya sunmuş kişileri gösterir sözleşme, sair belge ve deliller. Hükümde fikrî ve sınai mülkiyet haklarında tükenme ilkesinin ifade edildiği değerlendirilmektedir. Ancak bu aşamada itiraz sahibinin tedarik silsilesini ortaya koyması gerekliliğini doğuran “kendisinden başlayarak geriye doğru” ifadesi, ilgiliden yerine getirmesi beklenemeyecek, çoğu zaman içerisinde yer almadığı ticari ilişkiler nedeniyle yerine getirmesi de mümkün olmayacak bir yükümlülük yüklemektedir.
    • Başvuru sahibinin, itiraz başvurusu kapsamında sunulan bilgi ve belgelerin gerçeğe aykırı olması durumunda doğacak zararlardan sorumlu olduğuna dair beyanı.
  • Yönetmelik m.13/2 hükmüne göre; ETAHS, Yönetmelik m.13/1 hükmünde belirtilen hususları içermeyen itiraz başvurularını işleme almaz ve başvuru sahibini eksiklikler konusunda bilgilendirir. Hükümde yer alan “başvuru sahibi” ifadesi, şikâyet ve itiraz prosedürü olan bir konuda, itiraz sahibinden ziyade şikâyet edene karşılık gelmektedir. Ancak hükmünde “başvuru sahibi” ifadesinden itiraz sahibinin kastedildiği anlaşılmaktadır.
  • Yönetmelik m.14/1 hükmüne göre; ETHS’nin itirazında haklı olduğunun Yönetmelik m.13 hükmü kapsamında sunulan bilgi ve belgelerden açıkça anlaşılması halinde ETAHS, şikâyete konu ürünü itiraz başvurusunun kendisine ulaşmasından itibaren en geç yirmi dört saat içinde yeniden yayımlar ve durumu hak sahibi ile ETHS’ye gecikmeksizin bildirir. Şikâyet hakkında karar verilmesi için bir azami süre öngörülmüşken, itiraz hakkında karar verilmesi için bir süre sınırı belirlenmemiş, ancak itirazın haklı olduğunun açıkça anlaşılması hâlinde, itirazın ulaşmasından itibaren yirmi dört saat içinde yayımlanma yükümlülüğü getirilmiştir. Burada dikkate edilmesi gereken husus, yirmi dört saatin “açıkça anlaşılma” tespitinden itibaren değil, itiraz anından başlayacak olmasıdır. İnceleme için bir azami süre belirlenmemişken, kararın uygulanması için itiraz anından başlayan bir sürenin belirlenmiş olması norm yapma tekniğine uygun değildir. Örneğin itirazın, kırk sekizinci saatte incelendiği ve açıkça haklı olduğunun anlaşıldığı bir durumda yirmi dört saatlik süre anlamını yitirecektir. Kanaatimizce karar için bir üst sınır belirlenmiş ise bunun hem şikâyet hem itiraz için öngörülmesi gerekirdi. Zira yapılan işlem nitelik bakımından benzerlik göstermektedir ve karar hangi yönde olursa olsun tarafların haklarına müdahale niteliği taşımaktadır. Yönetmelik m.14/1 hükmünde yer alan “açıkça” ifadesi, sınırları belirsiz ve subjektif değerlendirmeye açık olduğu için sorun yaratma potansiyeline sahiptir.
  • Yönetmelik m.14/2 hükmüne göre; ETAHS, fikrî ve sınai mülkiyet hakkı ihlalini ispatlayıcı yeni belgeler sunulmadıkça, aynı ürün ve iddiaya ilişkin şikâyet başvurularını işleme almaz ve bu durumu başvuru sahibine bildirir. Hükümden açıkça anlaşılmasa da düzenlemenin itirazın kabul edildiği, bir başka ifadeyle şikâyetin reddedildiği durumlara ilişkin olduğu değerlendirilmektedir.
  • Yönetmelik m.14/3 hükmüne göre; ETAHS tarafından yapılacak inceleme yalnızca ETHS’den temin edilen bilgi ve belgelerin incelenmesi ile sınırlıdır. Hükümde sözü edilen incelemenin, itiraz incelemesi olduğu, burada şikâyet sahibi tarafından sunulan bilgi ve belgelerle herhangi bir karşılaştırma yapılmaksızın sadece ETHS’den temin edilen belgelerin incelenmesiyle sonuca varılacağı değerlendirilmektedir.
  • Yönetmelik m.14/4 hükmüne göre; ilgililerin genel hükümlere göre adli ve idari mercilere başvurma hakları saklı tutulmuştur. Bir yönetmelik hükmüyle kanunla tanınmış başkaca bir hakkın saklı tutulduğunun ifade edilmesinin, normlar hiyerarşisi bakımından yersiz olduğu değerlendirilmektedir.

E-ticaretin, ticaret alanındaki hacmi arttıkça, fikrî ve sınai haklar alanındaki hak ihlallerinin e-ticaret mecralarında geçekleşme oranı da artmaktadır. Günümüzde fikrî ve sınai mülkiyet hakkı sahiplerinin yaşadığı önemli sorunlar arasında, taklit ürünlerin e-ticaret pazar yerlerinde yaygın şekilde satışa konu edilmesi, ETHS’ye ulaşmanın zor, bazen de imkansız olması gibi e-ticarete özgü durumlar da yer almaktadır.  6563 sayılı Kanun m.9/3 hükmünün ve Yönetmelik 12 ila 14 hükümlerinin ihdası, yaşanan sorunları belli ölçüde ve hızlı şekilde gidermeye elverişlidir. Ancak düzenlemelerde belirsiz alanlar da bulunmakta ve bu belirsizliklerin uygulamada sorunlara neden olabileceği değerlendirilmektedir.

Osman Umut KARACA

Aralık 2022

osmanumutkaraca@hotmail.com


DİPNOTLAR

[1] 7416 sayılı Kanun için bkz; https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/07/20220707-2.htm, (29.12.2022).

[2] 7416 sayılı Kanun’la 6563 sayılı Kanun’da fikrî ve sınai mülkiyet hukuku alanına ilişkin yapılan değişiklikleri incelediğimiz yazı için bkz; https://iprgezgini.org/2022/07/19/fikri-ve-sinai-mulkiyet-hukuku-baglaminda-elektronik-ticaret-alanindaki-guncel-gelismeler/, (29.12.2022).

[3] Yönetmelik için bkz; https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/12/20221229-5.htm, (29.12.2022).

NFT’LERİN TELİF HUKUKU YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ

Tüm dünyada Covid-19 salgını sonrası hızlanan dijital dönüşüm ile birlikte, NFT’ler ünlü markaların pazarlama stratejileri arasında yerini aldı. NFT teknolojisi, yeni bir dijital bir tüketim anlayışı ile karşı karşıya gelen markalar için önemli olduğu kadar, sanatta dijitalleşme ile de sanat dünyasında yeni bir boyutu temsil ediyor. Söz konusu yeni teknolojiler, yeni hukuki sorunları da beraberinde getiriyor. Dijital bir sertifika olarak değerlendirebileceğimiz NFT’lerde ömür boyu sahiplik ve adeta tescil benzeri bir sistem söz konusu.

NFT nedir ve neden bir devrim olarak kabul ediliyor?  2022 yılı başında Hermes tarafından açılan dava ile marka hakkı ihlali uyuşmazlığı  (Bkz. ÜNSAL, Ö., NFT ile Marka Hakları Birkin Çantaları için Çatışıyor: Hermès v. Metabirkins – IPR Gezgini) ile Ucuz Roman’ın (Pulp Fiction) dağıtımcısı Miramax ile ünlü yönetmen Quentin Tarantino arasında film NFT’leri nedeniyle bir telif uyuşmazlığı ile gündeme gelen NFT’lerin hukuki boyutu nasıl değerlendirilmelidir?

NFT nedir ?

NFT, Non Fungible Token benzeri olmayan bir kripto varlıktır. Eşsiz yani yerine benzeri ikame edilemez şekilde tek olan bir varlıktır (TEVETOĞLU, M., NFT’nin Gündeme Taşıdığı Hukuki Sorunlar, Şubat 2022, Yapay Zeka Çağında Hukuk, İstanbul Barosu Bilişim Hukuku Komisyonu, Yapay Zeka Çalışma Grubu, Bülten Sayı 17, s. 7 vd, https://www.istanbulbarosu.org.tr/files/komisyonlar/yzcg/2022subatbulten.pdf ).  Herhangi bir içerik NFT’ye dönüştürülebilir. Bir sanat eseri, resim, görüntü, video veya ses dosyası, bir şiir, bir tweet, grafik tasarım, kolaj, karikatür, GIF, sanal oyun öğeleri, alan adı vb.

NFT’ler “akıllı sözleşmeler” biçimindeki yazılım kodlarından oluşmaktadır. Akıllı sözleşmeler ile NFT’nin kullanımına ilişkin koşullar belirlenebilir, yeniden satışlarda telif ödemeleri tesis edilebilir. Blok zincir kapsamında bir kod yazıldıktan sonra artık değiştirilemez ve kalıcı olarak blok zincirdeki bir token’e basılırlar. Bu da NFT teknolojisini biricik ve eşsiz kılar. Ayrıca, dijital sertifika sayesinde adeta sicile tescil (kayıt) benzeri bir işlev görür, mülkiyet hakkı yönünden belirlilik sağlar. Benzersiz olması nedeniyle aynı zamanda koleksiyonerlerin de dikkatini çekmekte ve/veya yatırım aracı olarak kullanılabilmektedir.

NFT’nin fikri mülkiyet hakları ile bağlantısı nedir?

NFT içinde gömülü herhangi bir dijital varlık, üçüncü kişilerin fikri veya sınai haklarını ihlal ediyor olabilir. Örneğin NFT olarak yaratılan ve satışa sunulan bir ürün, tescilli bir tasarım veya markayı içerebilir ve bu durum 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’na aykırı olarak üçüncü kişilerin sınai haklarını ihlal edebilir. Diğer yandan, NFT içine gömülü bir dijital varlık, bir sanat eserini konu aldığında, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu tarafından korunan eser sahiplerinin haklarına tecavüz teşkil edebilir.

NFT olarak ortaya çıkan ürün hususiyet başta olmak üzere FSEK’teki şartları taşıyor ise eser kapsamında korunabilir. Eser niteliğini haiz olmayan özgün yaratımlar da yasal koşulları varsa haksız rekabet hukuku ile korunabilecektir. Sınai haklar bağlamında ise NFT içinde gömülü herhangi bir dijital varlık, tescilli bir tasarımı veya markayı içeriyorsa, ihlal teşkil edebileceği unutulmamalıdır.

NFT oluşturma yetkisi kime aittir?

NFT oluşturma yetkisinin kime ait olduğu oldukça tartışmalı bir konudur. Henüz bu konuda verilmiş bir yargı kararı bulunmamakla birlikte, Quentin Tarantino tarafından “Pulp Fiction”ın daha önce görülmeyen yedi sahnesini ve orijinal el yazısı senaryosunu Gizli NFT formatında satışa çıkaracağını duyurunca filmin yapım şirketi Miramax, Tarantino’ya telif hakkı, marka ve sözleşme ihlali gibi birçok suçlama ile dava açılmıştır. Ancak yargılama sırasında taraflar sulh olduklarından bu hususta mahkemece bir değerlendirme yapılmamıştır.

Esasen geçmiş uygulamalardan örnek vermek gerekirse, tekniğin ilerlemesi sonucu kasetlerin yerini müzik cd’lerinin almasıyla birlikte cd’ler, kaset yerine ikame mecra olarak kabul edilmiş ve Yapımcıların cd ile umuma arz ve mali hakları kullanma konusunda da yetkili olduğu kabul edilmiştir.

Ancak gerçek kişilerin diledikleri yer ve zamanda internet üzerinden müzik eserine erişimi FSEK m. 25/2 kapsamında umuma erişilebilir kılma hakkı kapsamında sayılmış ve doktrinde internet öncesinde kaset ve cd ile sınırlı anlaşmalar internetin hayatımıza girmesi ile yeni bir hak kapsamında görülerek mali hakkın genişletilmesi olarak kabul edilmiştir (PEKDİNÇER, T, Yargıtay l l ’inci Hukuk Dairesi’nin 5 Nisan 2021 Tarihli Kararı Işığında Umuma Erişilebilir Kılma Hakkına ilişkin Hak Sahipliğinin Değerlendirilmesi, Yürürlüğünün 70. Yılında Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, İstanbul Barosu Yayınları, 2022, s. 111-121, https://www.istanbulbarosu.org.tr/files/yayinlar/eyayin/doc/y70yfvsek.pdf, MEMİŞ, T., “Bulut Bilişimde Fikri Hak Sorunları”, Editör Tekin Memiş, Fikri Mülkiyet Hukuku Yıllığı 2013, Ankara, 2015, s. 315-346, s. 328.). Bu durumun sonucu ise FSEK m. 51/2 uyarınca ileride çıkarılacak mevzuatla mali hakların şümulünün genişletilmesinden eser sahibinin yararlanması anlamına gelmektedir.

Ancak NFT yine internet üzerinden umuma erişilebilir kılma hakkı kapsamında dağıtımı sağladığından kanaatimizce NFT’ye dönüştürülen eserler yönünden yeni bir hak ihdası söz konusu değildir.  Kanaatimizce mecra değişikliği (ikame mecra – WEB 2’ye alternatif WEB 3) söz konusu olup yeni bir hak ihdası söz konusu değildir. Dolayısıyla, bir eser sahibi FSEK m. 25 uyarınca çoğaltma ile umuma iletim ve umuma erişilebilir kılma haklarını bir yapımcıya devretti ise, Yapımcı NFT oluşturabilecek ve bu mecradan kullanıcılara ulaşmayı sağlayacaktır.

Bir sanat eserinden NFT oluşturulmasında FSEK kapsamında hangi haklara yönelik bir müdahale söz konusu olabilir?

FSEK m. 22’de “Çoğaltma hakkı”na ilişkin olarak ilk fıkrada; bir eserin aslını veya kopyalarını, herhangi bir şekil veya yöntemle, tamamen veya kısmen, doğrudan veya dolaylı, geçici veya sürekli olarak çoğaltma hakkı münhasıran eser sahibine ait olduğu ifade edilmekte iken, hükmün ikinci fıkrasında Eserlerin aslından ikinci bir kopyasının çıkarılması ya da eserin işaret, ses ve görüntü nakil ve tekrarına yarayan, bilinen ya da ileride geliştirilecek olan her türlü araca kayıt edilmesi, her türlü ses ve müzik kayıtları ile mimarlık eserlerine ait plan, proje ve krokilerin uygulanması da çoğaltma sayılır. Aynı kural, kabartma ve delikli kalıplar hakkında da geçerlidir.” denilmektedir.

NFT’lerin mevcut eserlerin ileride geliştirilecek her türlü araca kaydedilmesi şeklinde çoğaltma kapsamında değerlendirilmesi mümkündür.Bu anlamda müzik eserinin NFT’ye dönüştürülerek arzı, çoğaltma hakkı kapsamında, NFT platformlarından arzı umuma iletim hakkı kapsamında değerlendirilebilir.

Ancak herhalde, FSEK madde 52 uyarınca eser, icra, fonogram, film ve/veya yayınlar için yazılı şekilde yapılacak sözleşme ve benzeri işlemler sırasında, bu ürünlerden yaratılabilecek NFT ile ilgili haklar için ayrıca ve açıkça düzenleme yapılması hak kaybına uğramamak bakımından daha elverişli bir yol olacaktır. Zira, FSEK m. 51’de belirtilen ileride ortaya çıkacak hakların eser/bağlantılı hak sahibine ait olacağına ilişkin düzenleme uyarınca, NFT biçiminde yeni ortaya çıkartılacak eserlere ilişkin tartışma konusu olabilir. Kanaatimizce, mevcut sanat eserlerinin NFT olarak çoğaltılmasında ve umuma iletilmesinde yeni ortaya çıkacak bir hak değil, salt mecra değişikliği söz konusu olacaktır. NFT’nin eserin dijital sertifikası olduğu kabul edildiğinde yeni bir hak olduğu, mali hakların şumülünün genişletildiğini kabul etmek mümkün değildir. Ancak bu hususun ileride ortaya çıkabilecek kullanımlara göre yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Herhalde, henüz bu konuda doktrin görüşleri ve yargı içtihatları oluşturulmadığından NFT oluşturmak ve pazarlanması için FSEK m. 52 şartlarını haiz bir yetki belgesi alınması ileride meydana gelecek uyuşmazlıklarda belirsizliği ortadan kaldıracaktır.

NFT’ye dönüştürülen eser, yeni bir eser midir?

Mevcut bir esere dayalı olarak çıkartılan NFT’lerin vasfı, eser kaydını taşımak ve bu kayda erişimi sağlamaktır. Bir NFT’yi oluşturan kişiler veya bunun dayandığı eserin sahibinin genellikle bu sürece hususiyet katmadıkları dikkate alındığında, bu NFT’nin oluşumu tamamen teknik bir süreçten ibarettir. Doktrinde, NFT’lerin dayandıkları esere göre bir yenilik unsuru barındırmamaları, eser sahibinin hususiyetini taşımamaları ve fikri çaba ürünü olma şartını karşılamamaları da NFT’ye dönüştürmenin teknik bir işlemden ibaret olduğu görüşünü doğrulamaktadır (ÖZDEMİR, S. S., Sanat Eserlerinin Menkul Kıymetleştirilmesinde Bir Araç Olarak Gayri Misli Sanal Jetonlar (NFT) ve Sahiplerine Sağladıkları Fikri Hakların Değerlendirilmesi, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, Cilt: 37, Sayı: 3, Eylül 2021, s. 71). Bu teknik işlem, eser niteliğini haiz bir yazılım olarak değerlendirilecek bir hususiyet taşıyorsa bilgisayar yazılımı olarak arka plandaki kod ayrıca korunabilir (ÖZDEMİR, s. 73-74; FİLORİNALI, K. Non Fungible Tokens (NFT’ler) ve Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku Yansımaları, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2022, s. 47 vd.).

Örneğin, bir müzik eserine dayalı olarak oluşturulan NFT’nin, sadece oluşturulma süreci nedeniyle, eser vasfı taşıması halinde işleme eser söz konusu olabilir. NFT oluşturmak aslında teknik bir süreçten ve bu varlığın bir anlamda “dijital sertifikasının” oluşturulmasından ibarettir. En azından bugün bilinen tekniğin mevcut hali itibariyle, eserin sübjektif unsurunu (hususiyet şartı) taşımaması nedeniyle tek başına bu sürecin oluşturulan NFT’lere eser vasfı kazandırmayacağı ve bu nedenle işleme eser olarak değerlendirilmeyeceği ifade edilmektedir (ÖZDEMİR, s. 73; FİLORİNALI, s. 45).

Bu noktada Yargıtay ve doktrin görüşlerinde senkronizasyon hakkının işleme olarak kabul edildiği de göz önünde bulundurulmalıdır. Zira, NFT (müzik eseri ve video ile oluşturuldu ise ve bu bileşim hususiyet taşıyorsa) işleme hakkı kapsamında değerlendirilecektir.

Ancak ileride, sanal jeton oluşturma sürecinin teknik yapısı, dayandığı eseri yorumlayan bir nitelik kazanırsa, dayanılan eserden bağımsız olarak, NFT’ye dönüştürme sürecini yürüten kişinin de hususiyetini yansıtırsa işleme eserin meydana geleceği savunulabilir, ya da NFT oluşturan kişi yazılım vasıtasıyla kendi hususiyetini katarak eser vasfını taşıyan bir çıktı üretebilir.

Son olarak teknik anlamda, bir eser ile ilişkilendirilen bir NFT oluşturulurken, içeriğin depolanmasında kullanılacak mekanizmalara göre hangi mali hakların gündeme geleceği değişiklik arz edebileceği de dikkate alınmalıdır (Detaylı bilgi için bkz. GÜÇLÜTÜRK, O.G., NFT’lerin Oluşturulması ve Transferinin Eser Sahibinin Mali Haklarıyla İlişkisi, https://nasamer.ku.edu.tr/nftlerin-olusturulmasi-ve-transferinin-eser-sahibinin-mali-haklariyla-iliskisi/ ).

Mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde NFT’lerin hukuki dayanağı ve bir eserin NFT eser olarak umuma arzının sonuçları nelerdir?

NFT, Non Fungible Token yani benzersiz, benzeri olmayan token (jeton) demektir. Bu bir kripto varlıktır. Tekildir. Eşsiz yani yerine benzeri ikame edilemez şekilde tek olan bir varlıktır. Token ya klasik anlamda ‘Token’ ya da ‘Non Fungible Token’ şeklinde blokzincirde üretilir. Token ‘replacable’ yani benzeri ile değiştirilebilir iken, NFT ‘non-replacable’ yani benzerinin yerine ikame edilmesi mümkün olmayan bir kripto varlık türüdür. NFT, bir kripto varlık olarak gayri maddi bir mal varlığı unsurudur. Maddi bir varlığı yoktur, kriptografik veriden oluşur. Bu kripto varlık, bir fikri ürünü konu alarak üretilebileceği gibi bunun dışındaki herhangi bir varlığı da konu alabilir. Bir eseri konu aldığı durumda, dayanak aldığı eserin türüne göre hukuki statüsü belirlenebilir. Bunun dışında yani bir fikri ürüne odaklanmayan NFT ise FSEK’teki şartları taşıyorsa, tek başına eser özelliği gösterebilir ya da böyle bir özelliği yoksa, maddi olmayan bir mal varlığı olarak nitelenebilir.

Kripto paralar hukukumuzda menkul kıymet olarak nitelendirilmektedir. Sanat eserlerine dayalı NFT’lerin ise, menkul kıymet niteliğinde olmadığı kabul edilmektedir. NFT’ler tokenlerden farklı olarak eşsiz varlıklar, yerine başka bir varlık konulamaz nitelikte, bölünemeyen, ikame edilemeyen bir veri birimi, bir dijital sertifikadır. Herhangi bir borçlanma işlevi bulunmadığından borçlanma aracı veya depo sertifikası olarak da kabul edilmemektedir. NFT her türlü varlığın dijital sertifikası şeklinde üretilebilir. NFT’nn temel özelliği bir kanıt (hash değeri içeren zaman damgası içeren) niteliğinde olmasıdır. Bu tekillik, benzersizlik ve kanıt niteliğinde oluşu NFT’lerin daha çok sanat dünyasında popüler eğlence araçlarının metalaştırılmasının yolunu açmıştır. (Mete Tevetoğlu, Baro Sunumu)

NFT bir fikri ürünü esas alabilir, ya da tek başına üretilebilir. Dolayısıyla NFT’ler sahibine fikri hak sağlayabilir. NFT’nin sahibine sağlayacağı hakların tespitinde (üçüncü kişilere devrinin mümkün olup olmadığı vb.) akıllı sözleşme hükümleri belirleyici olacaktır.

Sanat eserlerine dayalı olarak çıkarılan NFT’lerin satın alınması halinde mali hak devrinin söz konusu olup olmadığı konusunda FSEK m. 52 uyarınca mali hakların devri için özel nitelikli şekil şartı arandığından, NFT’lerin devrinin, dayandıkları esere ilişkin mali hakların devri sonucunu doğurması için, NFT’nin devri ile birlikte ilgili eserin devrine ilişkin ayrı bir sözleşme yapılması gerektiği düşünülmektedir. Aksi takdirde NFT’nin satın alınması sadece eser nüshasının satın alınması sonucunu doğuracaktır (ERSOY PINAR, D.M., NFT’lerin Metaverse’teki Yeri ve Fikri Mülkiyet, Yürürlüğünün 70. Yılında Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, İstanbul Barosu Yayınları, 2022, s. 426)

Bir esere dayalı olarak çıkartılan ve sahiplerine eserin belirli parçalarına sahip olma imkanı tanıyan NFT’lerin öncelikle eserin çoğaltılması kapsamında değerlendirilebileceği kanaatindeyiz. FSEK m. 22/2’de ifade edilen “eserin işaret, ses ve görüntü nakil ve tekrarına yarayan, bilinen ve ileride geliştirilecek her türlü araca kayıt edilmesi” olarak ifade edilen çoğaltma hakkı kapsamında değerlendirilebilecektir (Aynı yönde; ÖZDEMİR, s. 76.). WIPO Magazine’de yayımlanan bir yazıda ise umuma iletim olarak değerlendirildiği görülmektedir (Only the right of communication to the public could be infringed through a link in an NFT, as in such a case there is a causal connection between the token and the work. However, as an NFT is simply code, it is not a substantial reproduction of the work, so it would not infringe those rights. Bir NFT’deki bir bağlantı yoluyla yalnızca umuma iletim hakkı ihlal edilebilir, çünkü böyle bir durumda NFT ile eser arasında nedensel bir bağlantı vardır. Ancak, bir NFT basit bir kod olduğundan, çalışmanın esaslı bir kopyası değildir, dolayısıyla bu hakları ihlal etmez. Bkz https://www.wipo.int/wipo_magazine/en/2021/04/article_0007.html). Kanatimizce de, çoğaltmanın yanı sıra, NFT eserin pazarlanmak üzere platformlarda yayınlanması halinde umuma iletim (umuma erişilebilir kılma) söz konusudur.

Bir eseri NFT’ye dönüştürmekle, NFT’nin halihazırda kullandığı blockchain teknolojisinin, FSEK’teki kayıt-tescil anlayışının Sınai Mülkiyet Hukuku’ndaki tescile benzer bir sonuç doğuracağı (MÜFTÜOĞLU, O., İstanbul Sanat Dergisi, https://www.istanbulsanatdergisi.com/sanat-dunyasinda-teknolojik-devrim-nft/), NFT kopyalanamadığından yasadışı kopyalamaya engel olunacağı (ŞENSOY, B. / TÜRKOĞLU, A. / ÖZTÜRK ÖZKAN, Z., İstanbul Sanat Dergisi, https://www.istanbulsanatdergisi.com/sanat-dunyasinda-teknolojik-devrim-nft/), aracısız bir dağıtım mekanizması sağladığı,  eserin pazarlanması aşamasında farklı mecra yaratacağı, kripto para ile müzik eseri ve albüm satın alınabileceği, yenilikçi bakış açısı ile web3 tüketicisine hitap edileceği, sınırlı sayıda plak satışında olduğu gibi pazarlama tekniği açısından da NFT’lerin kullanılabileceği ileri sürülmektedir.

İrem TOPRAKKAYA

Aralık 2022

iremtoprak@gmail.com

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN 2023 YILI TANITIM BÜTÇESİNDE COĞRAFİ İŞARETLERİN YERİ

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu 16 Aralık 2022 tarihli basın açıklamasında; sürdürülebilir ve yüksek kaliteli tarım ve gıda ürünlerinin tanıtımını gerek iç pazarında gerekse dünya çapında finanse etmek için 2023 yılında 185,9 milyon Euro tahsis edeceğini beyan etti. 2023 yılı tanıtım politikası çalışma programı, özellikle Tarladan Çatala (Farm to Fork) stratejisi olmak üzere, 2019-2024 dönemi için AB’nin siyasi önceliklerine katkıda bulunacak.

Tanıtım projeleriyle; AB tarımının sürdürülebilirliği, hayvan refahını artırma, taze meyve ve sebze tüketiminin artırılması ile sağlıklı ve sürdürülebilir beslenmenin teşvik edilmesi hedefleniyor. Projeler; AB tarım ürünlerine yeni pazar imkanlarının bulunması, mevcut işlerin güçlendirilmesi, sürdürülebilir üretim ve tüketimin artırılması ile AB tarım-gıda sektörünün, ekonomik açıdan sürdürülebilir şekilde toparlanmasını da destekleme amacını güdüyor.

Tanıtım bütçe kalemleri iç ve dış pazarlarda “basit programlar” ve “çoklu programlar” olarak iki temel gruba ayrılıyor ve alt gruplar da söz konusu. Fazla detaya girmeden, dikkati çeken hususları aşağıda özetliyoruz.

  • Coğrafi işaretler, kalite göstergesi programlarının içinde yer alıyor. Bu programlar için iç pazarda basit programlara 7 milyon Euro, çoklu programlara ise 4,2 milyon Euro ayrılmış durumda. Ayrıca özellikle üçüncü ülkeler için öngörülen programlar gibi diğer bazı alt başlıklardaki programlara, coğrafi işaretlerin de dahil edilebileceğini düşünüyoruz.    
  • AB iç pazarındaki tanıtım 83,3 milyon Euro, üçüncü ülkelerdeki tanıtım ise 83,1 milyon Euro bütçeye sahip. AB dışı tanıtımda ana tanıtım hedefi “büyüme potansiyeli”. Çin, Japonya, Güney Kore, Singapur ve Kuzey Amerika bu kategoriye dahil. AB’nin, bu kategorideki ülkelerden Çin dışındakiler ile coğrafi işaretleri de konu alan serbest ticaret anlaşmaları var. Çin ile yaptığı ve sadece coğrafi işaret korumasına yönelik olan anlaşma ise; ilk etapta taraflara ait 100’er coğrafi işareti korumayı öngörmüş, süreç içinde toplam sayının 350’ye kadar artması hedeflemiş durumda. Anlaşmanın resmi olarak yürürlüğe girdiği 1 Mart 2021 tarihinde yapılan basın açıklaması, AB’nin 2023 yılı tanıtım bütçesinde Çin (Hong Kong ve Makao dahil), Güney Kore, Tayvan, Güneydoğu Asya ve Güney Asya için toplam 16,3 milyon Euro’luk büyük bir bütçe ayırmasının nedenine de işaret ediyor. Çünkü Çin pazarı, 2020 yılı Ocak-Kasım ayları arasında 16,3 milyar Euro ile AB gıda ve tarım ürünlerinin 3. varış noktası. Ayrıca bu değerlendirme içindeki şarap, distile alkollü içkiler ile gıda ve tarım ürünlerini kapsayan coğrafi işaretli ürünler, toplam değerin %9’unu oluşturarak 2. sırada yer alıyor. Çinli tüketiciler güvenlik, kalite ve otantiklik bakımından AB’nin tarım ve gıda ürünlerini takdir ediyorlar. AB’li tüketiciler ise Çin’e ait özel ürünlerin orijinallerini deneyimlemek istiyorlar.   
  • Yeni Zelanda ve Avustralya, AB’nin ihracatçıları için yeni pazar fırsatı olarak görülüyor.  Brexit’ten sonra Birleşik Krallık, gıda ve tarım ürünleri için %25’lik payla AB’nin ana ihracat pazarlarından biri. 
  • Tanıtım kampanyaları hem AB’li hem de küresel tüketicileri coğrafi işaret ve organik ürünler gibi AB’nin kalite programları hakkında bilgilendirecek. Organik ürünlere ayrılan bütçe 28 milyon Euro.
  • İklim, çevre ve hayvan refahı için faydalı sürdürülebilir tarım uygulamalarının teşvik edilmesini ve sürdürülebilir şekilde üretilmiş tarımsal gıda ürünlerinin tüketimini desteklemek için ayrılan bütçe 36 milyon Euro.
  • Daha sağlıklı ve dengeli beslenmeyi teşvik etmek için taze meyve ve sebzelerin tanıtım bütçesi 19 milyon Euro’dan fazla.

2023 kampanyaları için teklif çağrıları, Avrupa Araştırma Yürütme Ajansı (European Research Executive Agency) tarafından Ocak 2023’te yayımlanacak.

AB Komisyonu, AB tarım ürünlerini dünya çapında tanıtmaya yönelik kampanya ve çeşitli etkinliklerinde, “Enjoy, it’s from Europe” (Keyfini çıkarın, Avrupa Birliği’nden)” sloganını kullanıyor. Ayrıntılara önem veren okurlarımız için bu sloganın kullanılmasını da ilgilendiren kuralların, AB’nin iç pazarında ve üçüncü ülkelerde yürüteceği tanıtım çalışmaları hakkındaki 3/2008 sayılı Konsey Tüzüğü ve 501/2008 sayılı Komisyon Tüzüğü ile düzenlendiği bilgisini verelim.   

Gonca Ilıcalı

27 Aralık 2022

Kaynaklar:

https://ec.europa.eu/commission/presscorner/detail/en/ip_22_7769

https://trade.ec.europa.eu/access-to-markets/en/content/free-trade-agreements

https://agriculture.ec.europa.eu/news/eu-china-agreement-protecting-geographical-indications-enters-force-2021-03-01_en

https://ec.europa.eu/chafea/agri/en/funding-opportunities/instructions-on-the-use-of-the-signature-enjoy-it-s-from-europe

SEVİİİİM KOŞ KAVGA VAR;  AB İÇİNDE ENTERESAN BİR FETA MEVZUSU  ve GENEL MAHKEME KARARI

Bazı kararlar vardır ki okumaya başladığınızda kendi kendinize sonunu daha baştan  görürsünüz, mevzuat ile uygulamayı ve rüzgarın nereden estiğini  biliyorsanız. İşte bu yazının konusu olan 14/07/2022 tarihli AB Genel Mahkemesi 5. Dairesi’nin C 159/20 nolu dosyada verdiği karar da  benim için öyle oldu. Bakalım siz ne düşüneceksiniz okurken.

Olaylar şöyle başlıyor; Yunan otoriteleri Danimarka’da bazı işletmelerin ürettikleri peynirlerin üzerine “Feta” “Danimarka Fetası” veya “Danimarka Feta Peyniri”  yazarak başka ülkelere sattığını tespit ediyor. Hemen Danimarka resmi mercileri ile irtibata geçerek Feta coğrafi işaretli peynirlerin özelliklerine  uymayan bu peynirlerle ilgili eylemlerin durdurulmasını talep ediyorlar.  Fakat Danimarka eylemlere son vermiyor ve diyor ki bizim bu yaptığımız AB mevzuatına aykırı değil, 1151/2012  numaralı Tüzük ancak Avrupa Birliği sınırları içinde satılan ürünlerle ilgili uygulanabilir,halbuki bizim üreticiler o peynirleri Birlik dışı ülkelere satıyor ve malların satıldığı ülkelerde FETA koruma altında bir coğrafi işaret değil, yani biz üstünde Feta yazan o peynirleri ürettirip  sattırmaya devam edeceğiz.

Yunanlılar bakıyorki bu iş böyle olmayacak, AB Komisyonu’nun kapısını çalıp olanları anlatıyor ve Komisyon’un işe müdahale etmesini istiyorlar. Haklılar mı? Bence haklılar.

26 Ocak 2018 tarihinde Komisyon Danimarka Krallığı’na resmi bir uyarı mektubu  yazarak diyor ki;  bu tecavüz teşkil eden eylemleri engellemeyerek   veya durdurmayarak ,  bir AB üyesi olarak,  özellikle 1151/2012 numaralı Tüzüğün  13. Maddesi ile  Avrupa Birliği Antlaşması  TEU’nun  4(3) maddesi olmak üzere AB Hukukunu ihlal ediyorsunuz, bu işe bir son verin.

Danimarka Krallığı Komisyon’a “biz hiç öyle düşünmüyoruz, yaptığımızda bir hukuka aykırılık yok” diye cevap verince  bu sefer Komisyon  25 Ocak 2019’da gerekçeli bir görüş yazarak Danimarka’ya gönderiyor ve amiyane deyimle kısaca  “yeter artık durdurun şu işi” diyor.

22 Mart 2019’da Danimarka verdiği resmi cevap ile  “bizim fikrimiz aynı, pozisyonumuzu değiştirmiyoruz” diyor. İşte ben  bu noktada Seviiim koş kavga çıktı diye bağırıyorum pencereden!. (bu referansı sadece Bizimkiler dizisini seyretmiş olanlar anlayacak ama olsun!)   

Mesele suhuletle  çözülmeyince Komisyon konuyu  Genel Mahkeme’ye taşıyor. Tahmin edeceğiniz gibi Yunan Devleti ve Güney Kıbrıs da Komisyon lehine müdahil oluyorlar sürece.  

Komisyon Genel Mahkemeden şu iki  konuda Danimarka Krallığı aleyhine deklarasyon vermesini talep ediyor; Danimarka bu eylemleriyle   1151/2012 numaralı Tüzüğün  13. Maddesi uyarınca üstüne düşen  yükümlülükleri yerine getirmemiştir + Danimarkalı üreticilerin bu taklit FETA peynirlerini üretip satmasına izin vererek Danimarka TEU’nun 4(3) maddesini ihlal etmiştir.

        KOMİSYON’UN ARGÜMANLARI-İDDİALARI

AB Komisyonu’nun argümanlarını kısaca şu şekilde özetleyebilirim;

1-1151/2012 numaralı Tüzük  tescilli coğrafi işaretlere geniş bir koruma sağlar. Bu korumayla, adil rekabet içerisinde ve fikri mülkiyet haklarına saygı çerçevesinde piyasadaki üreticilere pozitif bir hak sağlanarak özelliklere uyan ürünler üzerinde tescilli ismi kullanmalarına izin verilir. Tüzüğün  13(1) maddesi nelerin hukuka aykırı kullanım olacağını sayar ve bunlar arasında özellikle tescilli coğrafi işarete özgü özelliklere  uymayan ürünler üzerinde coğrafi işaretin kullanılmasının bir ihlal anlamına geldiği belirtilmiştir. Bu hükmün amacı üreticileri korumaktır.  

2-Danimarkalı üreticiler üstüne FETA yazdıkları bu peynirleri inek sütünden ve coğrafi işaret tescilinde belirlenmiş olan coğrafi alanın dışında üretiyorlar, sonrada Birlik üyesi olmayan ülkelere satıyorlar.  

3- Tüzük  tescil edilmiş isimlerle ilgili fikri mülkiyet haklarını açık biçimde  korur. Tüzüğün  3-5 ve 18 numaralı gerekçelerinde vurgu yapıldığı üzere, tescilli isimler üreticiler arasında adil rekabet ortamının  sağlanması için  esaslı bir role sahip, bu isimler ürünün karakteristiğini niteliyor, üreticilerin mallarını üretim maliyetini karşılayacak bir fiyata satmalarını sağlıyor, haksız rekabeti önlüyor, ve ayrıca bu isimlerin ününün zarar görmesine de engel oluyor.

Bu durumda hukuka aykırı şekilde üretilen Danimarka’da ki peynirlerin Birlik içinde mi  yoksa Birlik dışına mı satıldığının hiçbir önemi yok.

Danimarkalı üreticilerin bu yaptığı orijinal FETA üreticilerinin ve çiftçilerin harcadığı emekten haksız fayda sağlamaktan başka bir şey değil. Yapılan eylem açıkça bir ticari kullanım ve FETA coğrafi işaretinin ününü sömürmedir.

4-Danimarka apaçık biçimde AB fikri mülkiyet hukukunu ihlal ediyor. Tecavüz eylemi Birlik sınırları içerisinde gerçekleşiyor çünkü hukuka aykırı olarak FETA diye etiketlenen peynirler Birlik sınırları içinde  mukim üreticilerce üretiliyor, eylemin bütün negatif sonuçları Birlik içinde doğuyor.

Danimarka bu davranışıyla Birlik içerisinde fikri mülkyet haklarına koruma sağlanması konusunda üye bir ülke olarak verdiği taahhüdü yerine getirmiyor. Bu davranış Birlik iç piyasasının düzgün biçimde işlemesine ciddi bir ket vurduğu gibi mevzuat ile belirlenen hedeflere ulaşılmasını da engelliyor.  

YUNANİSTAN’IN ARGÜMANLARI-İDDİALARI

Yunanistan’ın dosyaya Komisyon lehine müdahil olarak katıldığını belirtmiştim. Onlarda diyor ki;

  1. 1151/2012 numaralı Tüzük açıkca taklit coğrafi işaretli ürünleri yasaklıyor. Burada taklit olan ürünün hangi amaçla üretildiği/üreticinin iradesinin-kastının hiçbir  önemi yok  çünkü mevzuatta ihracat amacıyla üretim yapılmasıyla malların Birlik içinde tüketilmesi için üretim yapılması şeklinde  bir ayrım yok.
  2. Önceki mevzuatta 13(3) maddesinin bir muadili yoktu. Şimdiki mevzuata böyle bir madde koyarak Kanun koyucu coğrafi işaretlerle ilgili sistemi kolaylaştırıp güçlendirmek amacıyla üye ülkelere sorumluluk yükledi ve kendi sınırları içinde bu tarz hukuka aykırı eylemleri engelleme ve durdurma insiyatifi verdi.  Her üye ülkenin bu konuda sorumluluğu var. Yine mevzuat gereği üye ülkeler  bir ürün piyasaya sunulmadan evvel bunun hukuka uygun olup olmadığını kontrol etme yükümlülüğü altında; burada Kanun koyucunun AB’de üretilip dış pazara satılacak ürünleri kapsam dışı bırakma iradesi yok, aksi bir yorumda zaten herhangi bir kontrol yapılması imkansız hale gelir.     

GÜNEY KIBRIS’IN ARGÜMANLARI-İDDİALARI

Onlar da , doğal olarak, Komisyon yanında saf tutarak  diyor ki;

1-Tüzük  bir fikri mülkiyet hakkı olarak coğrafi işaretlere kapsamlı bir koruma sağlıyor. Bu koruma iç piyasanın fiziki sınırlarının bittiği noktaya kadar değil, mevzuattan bu anlaşılıyor zaten. Tüzüğün 36.maddesinden ve hatta 608/2013 numaralı Tüzük’den bu görülüyor. Danimarka kendi ülke sınırları içerisinde gerekli kontrolleri yapmak zorundaydı, yoksa kalkıp da bu hukuka aykırı üretimleri desteklememeliydi.

2-Ürünlerin paketlerine FETA yazılması doğrudan ticari kullanımdır. Üye ülkelerin sadece piyasaya sunma konusunda değil aynı zamanda üretim konusunda da sorumluluğu var. Danimarka’nın bu yaptığı mevzuatın ruhuna da aykırı.

PEKİ DANİMARKA NE DİYOR?

Komisyon’un, Yunanistan’ın ve Güney Kıbrıs’ın argümanlarını daha en baştan kestirmek mümkündü aslında. Ben okurken asıl Danimarka’nın karşı argümanlarını merak etmiştim. Danimarka’ya göre durum şöyle;

  1. Komisyon’un talepleri reddedilmeli çünkü bir kere herşeyden önce 1151/2012 sayılı Tüzük Avrupa Birliği dışındaki üçüncü ülkelere ihraç edilecek ürünleri kapsamıyor.  Tüzük okunduğunda Üye ülkelerin sorumluluğunun sadece Birlik iç pazarında “satılacak” ürünlere mi ilişkin olduğu yoksa bu sorumluluğun ihraç için üretilmiş ürünlere de şamil olup olmadığı anlaşılmıyor, çünkü bu konuda açık hüküm yok.

Halbuki 1151/2012 sayılı Tüzük ile  yakından bağlantılı  diğer Tüzüklere bakıldığında,mesela aromatize şaraplara veya distile içkilere ilişkin coğrafi işaret Tüzükleri gibi, bunlarda üye ülkelerin sorumluluğunun ihraç edilmek üzere AB’de üretilmiş ürünleri de kapsadığı açıkça yazıyor. Eğer 1151/2012 sayılı Tüzük  kapsamında da böyle bir sorumluluk yüklenmek  istenseydi Tüzüğe aynı şekilde açık hüküm koyulurdu; koyulmadığına göre demek ki bu yönde bir sorumluluk yüklenmek istenmemiş üye ülkelere.  

2-Tüzük okunduğunda amacının iç pazarda satılacak ürünlere dair bir sistem kurmak olduğu anlaşılıyor, çünkü hükümler hep AB içindeki alıcı ve tüketicilerle ilgili. Tüzük’ de bahsedilen tüketici her zaman Avrupa Birliği tüketicisi ve piyasadan kastedilen de AB iç pazarı. Bu Tüzük Birlik seviyesinde bir koruma ile ilgili, Tüzüğün 20 numaralı gerekçesinden anlaşılacağı gibi aynı tip  bir korumanın  AB dışı ülkelerde var olabilmesi için AB’nin ya bu dış ülkelerle ikili-çoklu anlaşmalar yapması lazım yada Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kapsamında başka mekanizmalar oluşturması gerek. Tüzüğün amaçlarının Birlik dışı ülkelere yayılacak biçimde bir koruma sağlanacağı şeklinde yorumlanması mümkün değil.

3-Bu Tüzük yapılırken hazırlık çalışmaları sırasında Bölgeler Komitesi, etiketleri AB tarım ürünlerinin etiketlerine dair standartlara uymayan ürünlerin AB içinde VEYA AB üyesi olmayan ülkelere satılması halinde alınacak özel tedbirleri düzenleyen bir hükmün Tüzüğe koyulmasını önerdi.

Ayrıca Avrupa Parlamentosu Tüzüğün 13.maddesine bir ekleme yapılarak Birlik içinde satılacak veya ihraç edilecek (coğrafi işaretli) ürünlerin etiketlerinin Tüzüğe  aykırı olmasını engellemek  için üye ülkelerce uygulanacak kuralların tanımlanması  konusunda  AB Komisyonu’na yetki verilmesini önerdi.

Ama Tüzük sadece AB iç pazarına sunulan ürünlere ilişkin olarak çıktı, bununla sınırlandı. Bu da bize gösteriyor ki Kanun koyucu AB’de üretilip ihraç edilecek mallara ilişkin durumu düzenlemeyerek bu konuya izin verdi yani bu tip malların Tüzük kapsamında olmayacağını işaret etti.

4-Zaten Tüzük yürürlüğe girmeden  önceki durum da  ihraç edilen malların Tüzüğe dahil olmadığını gösteriyor.  ABAD’ın kararlarında da belirtildiği üzere tarım ve gıda ürünlerine dair  coğrafi işaretlerin korunmasına ilişkin sistem önceki mevzuatlara  dayanıyor ve Tüzüğün 13. Maddesi bunlarda  önemli bir değişiklik yapılmadan oluşturuldu.

5-Hukuki netlik prensibi gereği bir madde geniş yorumlanamaz. Maddede ihraç ürünleri açıkça yazmıyorsa, bu ürünler madde kapsamında değerlendirilemez.

Evet Komisyon’a şu konuda katılıyoruz, maddede geçen “üretilmiş” sözcüğü Danimarka otoritelerine FETA kelimesinin üretim aşamasında kullanılmasını engelleme yükümlülüğü getiriyor. Fakat bu yükümlülük ancak üretilen mal Birlik iç pazarında satılacaksa geçerli, halbu ki bizim üreticilerimizin peynirleri Birlik dışı ülkelere satılıyor ve bu amaçla üretiliyor.  Sadece ihraç için üretilen malların kapsam dışı olduğu Tüzüğün hedeflerinden de belli, çünkü Tüzüğün hedefi bir fikri mülkiyet hakkı olarak (coğrafi işaretlerin) isimlerin “Birlik sınırları içinde” yeknesak şekilde korunmasının sağlanması olarak ifade edilmiş.

6-Tüketicinin korunması Tüzüğün, hepsi eşit derecede önemli, hedeflerinden sadece birisi ama her halükarda fikri mülkiyet koruması ana hedef değil. Fikri mülkiyet koruması hedeflerden biri olarak belirtildi diye bu korumayı iç pazarın dışına taşıramayız

GENEL MAHKEME NE DEDİ?

Komisyon’un Birinci Talebi Hakkında;

1-Bir kere Danimarka Krallığı Komisyon’un öne sürdüğü ve Danimarka’nın yaptığını iddia ettiği eylemlerin hiçbirini inkar etmiyor, taraflar arasında bu konuda tartışma yok; Danimarka’da üreticiler inek sütünden ürettikleri peynirlerin paketlerine FETA yazmışlar ve bunları Birlik  dışına ihraç etmişler. Danimarka’nın temel iddiası Tüzüğün ihraç için üretilen ve Birlik iç pazarına satılmayan ürünlere uygulanamayacağı yönünde, çünkü  Danimarka’ya göre Tüzük  bu duruma da uygulanmak istenseydi içine  açık hüküm koyulurdu + böyle bir koruma ancak AB’nin yapacağı ikili-çoklu anlaşmalarla sağlanabilir , yani ancak Birlik dışı ülkelerle anlaşma yapılırsa orada da aynı yönde bir koruma olabilir.

2-ABAD’ın kararlarında müteaddit kereler belirtildiği gibi bir AB hukuku maddesi sadece lafzına bakılarak yorumlanamaz, yorum yapılırken aynı zamanda bunun ortaya çıkışındaki bağlama-durum ve şartlara , ve hedeflerine de bakılır.   

3-Önce 13. maddenin lafzına bakalım. Burada tecavüz için “tescilli bir ismin (coğrafi işaretin) herhangi bir (şekilde) doğrudan veya dolaylı ticari kullanımı” diyor.  Danimarka’da ki kullanımın doğrudan ticari kullanım olduğu konusunda taraflar arasında bir tartışma yok zaten.  

Maddedeki “herhangi bir şekilde” ifadesi tescilli coğrafi işaretin özelliklerine  uymadan Birlik içinde ihraç amacıyla üretilmiş ürünleri de kapsar, bunu dışarıda bırakmaz.

Ayrıca Tüzüğün 13(3) maddesi üye ülkelerden  kendi sınırları içinde üretilen veya satılan ürünlerde coğrafi işaretlerin hukuka aykırı kullanımlarının engellenmesi veya durdurulması için uygun idari ve yargısal tedbirleri almasını istiyor. Maddedeki “veya” bağlacı bu yükümlülüğün sadece üye ülkede satılan mallar için değil aynı zamanda üretilen mallar için de geçerli olduğunu gösteriyor.

Lafzi yorumun da gösterdiği gibi, sadece ihraç amacıyla üretilmiş ürünler de Tüzük kapsamı içinde.  

4-Maddenin bağlamına bakarsak; Komisyon’un da dediği gibi bu Tüzük, diğerleri yanında,  TFEU’nun 118. Maddesi ilk paragrafına  dayalı olarak çıkarıldı; bu paragraf, iç pazarın kurulması ve işlemesi bağlamında,   Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyine Birlik içinde yeknesak bir fikri mülkiyet hakları koruması sağlanması amacıyla  gerekli tedbirlerin alınması konusunda yetki veriyordu.  O sebeple coğrafi işaretler 1151/2012 numaralı Tüzük ile, özellikle bunun 13. Maddesiyle,   bir fikri mülkyet hakkı olarak korundu.  Kaldı ki Güney Kıbrıs’ın da söylediği gibi 608/2013 sayılı Tüzük ile de coğrafi işaretler bir fikri mülkyet hakkı olarak korundu.  

 Coğrafi işaret tescilinde belirlenmiş özelliklere  uygun olarak üretilmeyen bir ürün sadece 3. Ülkelere ihracat amacıyla üretilse dahi Birlik içindeki fikri mülkiyet haklarına zarar verir ve bunları zayıflatır. 13.madde bağlamsal olarak  36 ve 37.maddelerle birlikte değerlendirildiğinde,Tüzük Üye Ülkelerden bir mal piyasaya sunulmadan evvel bunun belirlenmş özelliklere uygun olarak üretilip üretilmediğini incelemesini-denetlemesini istiyor. Maddelerde ihraç amacıyla üretilmiş ürünlerin bu inceleme-denetlemeden ari olduğuna ilişkin  bir ifade yok, dolayısıyla bunlar da kapsam içerisinde.

5-Tüzüğün hedefleri 1 ve 4 maddelerde yazıyor.İlk maddede belirtilen hedefler  tarım ve gıda ürünleri üretenlere destek olmak,bu şekilde bunların ürünlerinin karakteristik özellikleri konusunda gerekli uygun iletişim imkanını sağlamak, çiftçi ve üreticiler için adil rekabet ortamı sağlamak, tüketicilerin ürünlerle ilgili güvenilir şekilde bilgi almasını sağlamak , fikri mülkiyet haklarına saygı ve güveni sağlamak ve iç pazarın entegrasyonunu sağlamaktır.

İkinci maddede coğrafi işaretlerle ilgili olarak o coğrafi yerdeki üreticilerin ürettikleri ürünün kalitesiyle örtüşen adil bir gelir elde etmesinin sağlanması hedef olarak gösterilmiş, ve bununda AB sınırları  içerisinde yeknesak bir   fikri mülkiyet hakları koruması sağlanmasıyla gerçekleşeceği belirtilmiştir.

ABAD ‘ın yerleşik kararları da coğrafi işaret korumasının amaçlarının altını çizmiştir. Kararlara göre tüketicinin bilgilenmesi ile üreticilerin adil bir gelir elde etmesi hedefleri bağlantılıdır. Üreticinin korunması da bir hedeftir, ve bu minvalde fikri mülkyet haklarının korunması Tüzüğün diğer hedefleri arasında sayılmıştır.

6-Danimarka Tüzük’de bahsi geçen tüketicinin Avrupalı tüketici olduğunu söylüyor, evet bu doğrudur. Tüzük TFEU’nun 118.maddesine dayalı olarak çıkarılmıştır ve 118.maddenin amacı iç pazarın işlemesi, iç pazarın entegre olması ve Avrupalı tüketicinin bilgilenmesinin sağlanmasıdır.

Birlik dışı ülkelere ihraç amacıyla üretilse bile Danimarka’da FETA ismi altında yapılan üretimler Tüzüğün bu iki hedefine aykırıdır. Durumun böyle olduğu hem 13.maddenin lafzından, hem bağlamından hem de Tüzüğün hedeflerinden anlaşılıyor, ve Komisyon’un işaret ettiği gibi, eylemler Tüzüğün 13(1)(a) maddesine aykırılık içeriyor.  Danimarka’nın ileri sürdüğü sair argümanların hiçbiri başka türlü bir yoruma gidilmesini sağlayacak nitelikte değil.

7-Tüzük başkaca tescilli coğrafi isimlere ve işaretlere dair Tüzüklerde olduğu gibi  Birlik dışı üçüncü ülkelere ihraç edilen malları açıkca düzenlemiyorsa da hatırlamak gerekir ki AB Hukukunun coğrafi işaretlere dair mevzuatı bir bütünlük içinde yorumlanmalıdır.  (20/12/2017, Comité Interprofessionnel du Vin de Champagne, C‑393/16, EU:C:2017:991, paragraf 32). Danimarka’nın iddia ettiği gibi bir yoruma gidilmesi  bu bütüncül yorum ilkesine aykırı olur.

8-Danimarka’nın Tüzüğün 20 ve 27. Gerekçelerine dayalı itirazlarına gelince (Birlik dışında koruma isteniyorsa bunun için ya 3.kişilerle AB arasında ikili/çoklu anlaşmalar yapılmalıdır yada DTÖ nezdinde mekanizmalar oluşturulmalıdır). Böyle anlaşmaların yapılmasının amacı anlaşma imzalanan 3.ülkede de aynı tipte bir korumanın sağlanmasıdır, oysa 1151/2012 numaralı Tüzük AB sınırları içerisinde yeknesak bir sistem kurmaktadır.(yani konunun bununla bir ilgisi yok diyor Genel Mahkeme)

9-Tüzüğün yürürlüğe girmesinden önceki hazırlık aşamalarına dair Danimarka’nın ileri sürdüğü argümanlara gelince;

Bir kere, Birlik dışına ihraç edilecek ürünlerin de düzenlemeye dahil edilmesine dair Bölgeler Komitesi önerisi ile AB Parlamentosu’nun önerdiği teklifin Tüzüğe açıkça dahil edilmemiş olması AB kanun yapıcısının Birlik sınırları içerisinde üretilip yurtdışına ihraç edilen ürünleri Tüzük kapsamına dahil etmek istemediği şeklinde yorumlanamaz.   

Diğer yandan 1151/2012 sayılı Tüzüğe gelinceye kadar var olmuş ve sonunda bahsi geçen Tüzüğe evrilmiş mevzuata bakıldığında bunların hiçbirinde AB kanun koyucusunun  ihraç için üretilmiş malları kapsam dışında bırakma iradesinin olduğunu  gösterecek bir hüküm yok.

Danimarka hukuki kesinlik-belirlilik prensibinden bahsediyor; doğrudur, 1151/2012 sayılı Tüzük bu Tüzüğün  AB içinde üretilip 3.ülkelere ihraç edilen mallarla ilgili de uygulanacağını açık biçimde belirtmiyor. Ancak özellikle Tüzüğün 13,36 ve 37 maddelerinde bunların ari tutulduğuna ilişkin bir ifade yok + Tüzüğün hedeflerine dair maddelerle ve Tüzüğün üye devletlere yüklediği yükümlülükler ile birlikte düşünüldüğünde kapsamın içine ihraç amacıyla üretilen ürünler de dahildir.

10-Bu durumda, ülkesinin  sınırları içerisinde bahsi geçen eylemleri engellememekle veya durdurmamakla Danimarka Krallığı Tüzüğün  13(3) maddesiyle belirlenen yükümlülüğünü yerine getirmemiştir ve  Komisyonun birinci talebi kabul edilmiştir.

 Komisyon’un İkinci Talebi Hakkında;

Komisyon ikinci talebiyle sınırları içerisinde  gerçekleşen üretimi ve 3.ülkelere satışı engellemeyerek veya durdurmayarak Danimarka’nın TEU’nun 4 (3) maddesini de ihlal ettiğini ileri sürüyordu bildiğiniz gibi. Komisyon’a göre;

— Bu davranışlarıyla Danimarka Tüzük ile ulaşılmak istenen amaçları tehlikeye atıyor,

–Danimarka’nın tavrı coğrafi işaretlerle ilgili olarak uluslararası görüşmelerde AB’nin elini zayıflatıyor ve bu eylemler aslında 1151/2012 sayılı Tüzüğü fazlasıyla aşan etkilere sahip.

Yunan Devleti de Danimarka’nın davranışının FETA üreticileri açısından hem ulusal hem de uluslararsı arenada ciddi sonuçları olduğunu,bu eylemlerin AB açısından yapılacak uluslararası anlaşma görüşmelerinde sıkıntı yaratacağını  iddia ediyor. Danimarka bu kadar zamandır sistematik biçimde “biz bu malları ihraç amacıyla ürettik ve herhangi bir hukuka aykırı davranışımız yok” diyerek alması gereken önlemleri almadı, üreticilere hiçbir yaptırım uygulamadı diyor. Güney Kıbrıs da Danimarka yüzünden Komisyon’un müzakerelerde pazarlık gücünün  azaldığı  iddiasını tekrar ediyor.

Amiyane deyimle diyorlar ki; kendi üyemiz olan Danimarka böyle davranırken Komisyon başka ülkelerle görüşmelerinde coğrafi işaret koruması konusunda nasıl ısrar etsin, bu davranışlar Komisyon’un pazarlık gücünü azaltıyor ve  sistemde gedik açıyor.

Danimarka’nın bu konudaki savunmasıysa şöyle; sırf AB mevzuatının birkaç maddesinin yorumu konusunda aynı fikirde olunmadı diye hemen bizi samimi biçimde işbirliği yapma prensibine aykırı davranmakla itham edemezsiniz + zaten ileri sürdüğünüz iki talep de aynı davranışlarla ilgili.

Mahkeme bu konudaki Komisyon talebini reddediyor ve bunu da şu şekilde gerekçelendiriyor;

–TEU 4(3) maddesinde vücut bulan “samimi işbirliği/dayanışma ” yükümlülüğü ancak olayda spesifik olarak belirtilmiş bir yükümlülüğü ihlal anlamına gelen eylemden  farklı bir eylem varsa sözkonusu olur. Halbu ki bu dosyada Komisyon’un şikayetine dayanak olan eylemler aynı.

—Tamam Danimarka bu eylemleri engellememiş veya durdurmamış,  ama Komisyon bunun dışında  hukuka aykırı eylemlerin desteklendiği anlamına gelecek bir davranışını  gösteremiyor Danimarka’nın,

–Doğru, hukuka aykırı biçimde, tescilli bir coğrafi işaret altında Birlik dışı 3. Ülkelere ürün  satışı muhtemelen yaptığı anlaşma görüşmelerinde Komisyon’un elini zayıflatabilir. Ama Danimarka böyle neticelerin doğması için herhangi bir aktif davranış göstermiş  veya buna sebep olacak bir beyanda bulunmuş değil; eğer böyle bir davranış yada beyanı olsaydı o zaman bu, şikayette belirtilenden, farklı bir eylem olurdu.

SONUÇ;

  1. Danimarkalı süt ürünleri üreticilerinin tescilli FETA coğrafi işaretinde belirtilen özelliklere uymayan peynirleri FETA adı altında üretmesini  engellemeyerek yada bunları durdurmayarak Danimarka Krallığı Avrupa Birliği’nin tarım ve gıda ürünlerine ilişkin coğrafi işaretlerle ilgili 1151/2012 numaralı Tüzüğü’nün 13(3) maddesinde yer alan yükümlülüğünü yerine getirmemiştir,   
  2. Sair talebin reddine karar verilmiştir.  

Mahkemenin Tüzük açısından farklı bir neticeye varması sürpriz olurdu doğrusu. Beni asıl şaşırtan Danimarka’nın işi bu noktaya kadar getirmiş olması.

Özlem Fütman

Aralık 2022

ofutman@gmail.com   

RENK KOMBİNASYONUNDAN OLUŞAN MARKALARIN AYIRT EDİCİLİĞİ HAKKINDA GÜNCEL BİR EUIPO TEMYİZ KURULU KARARI


“Ürünler bir fabrikada üretilir ama markalar zihinde yaratılır.”

Ünlü tasarımcı ve yaygın olarak kullanılan marka bilinci oluşturma ve tüketici araştırma tekniklerinin öncülerinden birisi olan Walter Landor’un da değindiği üzere, markalaşma sürecinin altın kurallarından bir tanesi tüketicinin aklında daimî bir yer edinmektir.

Dünya’da alanında önde gelen şirketler ürün ya da hizmetlerini kendi tüketicisiyle buluşturmak için birçok farklı yol ve strateji izlemektedir.  Bu minvalde renkler, geçmişten günümüze insanları etkilemek amacıyla sıkça kullanılmıştır. Örneğin, tarihte Persler ve Bizanslılar mor rengini asalet ve gösterişin simgesi olarak kullanmışlardır. Günümüzde ise yeşil ve kırmızının yan yana gelmesiyle ünlü bir giyim firması, mor ve beyazın yan yana gelmesiyle büyük bir çikolata markası, lacivert ve beyazın yan yana gelmesiyle devasa bir teknoloji şirketi akıllara gelmektedir.  Bunun sebebi de renklerin, duyguları ve bilinçaltını harekete geçirme gücünden kaynaklanmaktadır.

Buna rağmen, Avrupa Birliği tarafından 1989 yılında çıkartılan 89/104/EEC sayılı Marka Uyumlaştırma Direktifi’ne kadar birçok Avrupa Birliği ülkesinde renk markalarını tescil ettirmek mümkün olmamıştır. İşbu direktiften sonra bazı özel gereklilikler kapsamında münhasıran renklerin veya renk kombinasyonlarının tescil edilmesinin önü açılmıştır.

Bu Direktifle birlikte birçok renk veya renk kombinasyonu markası başvurusu yapılmış ve bunlar hakkında yapılan değerlendirmeler kimi zaman yargının önüne gelmiştir.

Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) Temyiz Kurulu’nun 22 Temmuz 2022 tarihli R 2006/2021-5 sayılı kararında da renk kombinasyonundan oluşan markalar ile ilgili güncel bir değerlendirme yapılmıştır.

Başvuru sahibi, Amazonen- Werke H. Dreyer SE & Co. KG şirketi, (Pantone 7742 C ve Pantone 1505 C) renk kombinasyonunun 7. sınıfta yer alan “tarım makineleri ve aletleri, özellikle tarla püskürtücüler” bakımından tescili için Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi’ne başvuruda bulunmuştur.

Devamında EUIPO inceleme birimi, 17 Kasım 2021 tarihinde vermiş olduğu kararıyla;

  • Mevcut renk sayısının sınırlı olduğu, belirli mal ve hizmetler için az sayıda marka tescilinin mevcut renklerin tüm aralığını tüketebileceği,
  • Aynı türde mal veya hizmetleri satışa sunan diğer operatörler için renk kullanılabilirliğini haksız yere kısıtlamamakta kamu yararı olduğu,
  • Tarım makineleri bakımından yeşil ve turuncu renklerinin sıkça kullanıldığı,
  • Özellikle markanın talep edildiği mal veya hizmetlerin sayısının çok sınırlı olduğu ve ilgili pazarın çok spesifik olması gibi istisnai durumlar dışında, doğası gereği herhangi bir rengin, önceden herhangi bir kullanım olmaksızın tek başına belirli bir teşebbüsün mallarını ayırt etme kabiliyeti olamayacağı,
  • Söz konusu renk kombinasyonunun, geniş anlamda tarım makineleri için yaygın olarak kullanıldığı ve bunun aynı şirketler tarafından üretilen, satışa sunulan ve aynı müşterilere hitap eden tarla püskürtücüleri için de geçerli olduğu,
  • İlgili tüketici kitlesinin profesyonellerden oluşmasının, ayırt ediciliği düşük işaretin tescil edilmeye uygun olacağı anlamına gelmediği,
  • Diğer firmalar tarafından üretilen mallarda farklı renklerin kullanılmasının, ancak kullanım yoluyla kazanılan ayırt edicilik değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiği ve markanın kendi ayırt edicilik değerlendirilmesi hususuyla bağlantısız olduğu,
  • Tescili talep edilen renklerin tarım sektöründe genel olarak kullanılan turuncu ve yeşil renklerden dikkat çekici şekilde ayrışmadığı ve söz konusu renklerin ilgili tüketici kesimi tarafından fark edilecek ve hatırlanacak renkler olmadığı,
  • Bu nedenlerle, söz konusu marka başvurusunun Avrupa Birliği’nde yer alan bütün bölgelerde tescili talep edilen mallar bakımından ayırt ediciliğinin bulunmadığı

kanaatine varmış ve marka başvurusunun Avrupa Birliği Marka Tüzüğü’nün 7(1)(b) maddesi uyarınca ayırt edici nitelikten yoksunluk gerekçesiyle tümden reddine karar vermiştir.

Başvuru sahibi, işbu karara karşı 1 Aralık 2021 tarihinde;

  • Karara itiraza konu marka başvurusunun ayırt edici olduğunu,
  • Karara itiraza konu marka başvurusunun yalnızca spesifik bir pazara hitap eden tarla püskürtücüleri için tescil edilmek istendiği ve bu pazarın ilgili tüketicisinin tarım sektöründe çalışan profesyonellerden oluştuğunu, tescil edilmek istenen tarla püskürtücüleri üzerinde üretici firma adı yerine renklerinin kullanılmasının daha yaygın olduğunu,
  • Karara itiraza konu marka başvurusunda yer alan turuncu ve yeşil kombinasyonunun genel olarak tarla püskürtücüleri için rakip firmalar tarafından kullanılmadığını ve yalnızca başvuru sahibi tarafından kullanıldığını,
  • Başvuruyu inceleyen uzmanının tarla püskürtücülerini, tarım makinelerinin geniş kategorisine dahil ederek değerlendirme yaptığını ve yalnızca genel olarak tarım makinelerinde renk kullanımına atıfta bulunduğunu,
  • Tarım sektöründe renk kullanımının ciddi şekilde önemli olduğunu, tarım makineleri için satılan boyaların “Amazon Orange”, “Lemken Blue” gibi üretici isimleriyle satıldığını ve buna birçok örnek verilebileceğini,
  • Temyiz Kurulu tarafından yapılacak olan değerlendirme neticesinde, karara itiraza konu başvurunun ayırt edici karakterden yoksun olduğu kanaatine varılması halinde kullanım sonucu ayırt edicilik değerlendirmesi yapılmasının talep edildiğini,

iddia ve talep ederek kararın iptal edilmesini talep etmiştir.

Başvuru sahibi tarafından yapılan itiraz sonucunda; Temyiz Kurulu ilk olarak, EUTMR 7(1)(b) maddesi uyarınca, bir renk kombinasyonunun bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini diğer teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlayabilmesi için teşebbüse ait mal veya hizmetlerine ilişkin açık ve net bir şekilde bilgi verebilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Buna ek olarak Temyiz Kurulu, renkler veya renk kombinasyonlarının belirli fikir çağrışımlarını aktarma ve duygu uyandırma yetisine sahip olduğunu, ancak sıkça kullanılmaları sebebiyle bir mal veya hizmet ile ilgili spesifik bilgileri iletme ve pazarlama kabiliyetlerinin düşük olduğunu söylemiştir.

Ayrıca Kurul, bir renk veya renk kombinasyonu söz konusu olduğunda, özellikle marka başvurusu kapsamında tescili talep edilen mal veya hizmetlerin sayısının çok sınırlı ve ilgili pazarın çok özel olduğu istisnai durumlar dışında, önceden herhangi bir kullanım olmaksızın ayırt ediciliğin düşünülemeyeceğini eklemiştir.

Nitekim Kurul, renk markalarının ayırt edicilik değerlendirmesinde ilk olarak tescil edilmek istenen mal veya hizmetlerin, ikinci olaraksa, ilgili tüketicinin algısının değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Bu minvalde Kurul ilk olarak, söz konusu marka başvurusunun tescil edilmesi talep edilen malları değerlendirmiştir. Bu değerlendirme sonucunda; karara itiraza konu marka başvurusu kapsamında bulunan “tarım makineleri ve parçaları, tarla püskürtücüleri” mallarının ilgili tüketici kitlesinin, tarımla uğraşan profesyonellerden oluştuğu ve bu malların yalnızca zaman zaman ve dikkatli bir incelemeden sonra satın alınan uzun ömürlü özel mallar olduğu ifade edilmiştir.

İkinci olarak Kurul, söz konusu marka başvurusunda yer alan renkleri incelemiştir. Kurul, ilgili marka başvurusunda yer alan yeşil rengin basit bir renk olduğunu, buna ek olarak, ekolojiyi ve çevre korumayı temsil eden yeşil rengin kullanımının olağan ve yaygın olduğunu, aynı zamanda yeşil rengin kırmızı, turuncu veya sarının antitezi olduğunu normal, sorunsuz, pozitif veya düzenli anlamına gelen bir işaret rengi olduğunu belirtmiştir.

Karara itiraza konu marka başvurusunda yer alan turuncu rengin ise karayolu güvenliği nedeniyle ilgili malların görünürlüğünü artırmak için işlevsel olduğu, buna ek olarak, kırmızı ve turuncu rengin genellikle uyarıcı olarak kullanıldığı ifade edilmiştir.

Tüm açıklamalar neticesinde, söz konusu marka bir bütün olarak ele alındığında; başvurunun ayırt edici nitelikten yoksun iki rengin birleşiminden oluştuğu, renk kombinasyonunun karara itiraza konu markayı ayırt edici kılmayacağı, turuncu rengin uyarı rengi olarak kullanılırken, yeşil rengin ekoloji, çevre koruma, kamuflaj için kullanıldığı ve bu minvalde söz konusu renkler arasında doğal bir bağlantı kurulamayacağı, itiraza konu kararda yer verilen örneklerden anlaşılacağı üzere, yeşil, turuncu veya bu iki rengin kombinasyonunun tarım sektöründe yer alan tarım makineleri ve parçaları bakımından yaygın kullanımının bulunduğu ve itiraza konu kararda yer alan örneklerde de başvuru sahibinin rakipleri tarafından da aynı kombinasyonun tarım makinelerinde kullanıldığı kanaat ve tespitleri çerçevesinde, başvuru hakkında ayırt edici nitelikten yoksunluk gerekçesiyle verilen ret kararı yerinde bulunmuştur.

Buna ek olarak Kurul, kullanım sonucu kazanılmış ayırt edicilik iddiası ile ilgili olarak başvuru sahibine iddiasını kanıtlar nitelikteki delilleri sunması ve bunun ardından bu yönde inceleme yapılabilmesi için başvuruyu EUIPO İnceleme Birimine geri göndermiştir.

Yukarıda yer verilen tüm açıklamalar çerçevesinde renk kombinasyonundan oluşan başvurunun reddedilmesi yönündeki EUIPO inceleme birimi kararı, EUIPO Temyiz Kurulu tarafından da yerinde bulunmuş ve karara karşı yapılan itiraz reddedilmiştir.

Bu karar ve kararda yer verilen gerekçeler, renk kombinasyonlarından oluşan markaların her durumda tescil edilebileceği yönünde bir çıkarsamanın yerinde olmadığı sonucunu yanında getirmektedir. Dolayısıyla, renk kombinasyonlarından oluşan başvurularda kullanılan renklerin, markaların kapsadığı mal ve hizmetlere ilişkin sektörlerde işlevsel veya yaygın kullanımına konu olup olmadığı gibi hususlar, kanaatimizce bu tip başvurular yapılmadan önce dikkatle araştırılmalıdır.

Onurcan TUTAR

Aralık 2022

tutaronurcan@gmail.com

ALKOLLÜ ve ALKOLSÜZ İÇECEKLER GERÇEKTEN BENZER MALLAR DEĞİLLER Mİ?


Bildiğiniz gibi, 18 Ağustos 2021 tarihinde Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) tarafından güncellenmiş Marka İnceleme Kılavuzu yayımlanmıştır. 2019 yılında yayımlanan bir önceki kılavuza ek olarak, güncellenen kılavuzda marka başvurularının incelenmesine ilişkin nispi ret gerekçelerinin ilki olan “Karıştırılma İhtimali Değerlendirmesine” ilişkin ilkeler ele alınmıştır.

6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun marka tescilinde nispi ret nedenleri başlıklı bölümünün 6/1. maddesinde “Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvuru reddedilir.” denilmektedir. Dolayısıyla, karıştırılma olasılığı değerlendirmesinde söz konusu üç bağlı koşul göz önünde bulundurulmaktadır.

Güncellenen Marka İnceleme Kılavuzu’nun 6769 SAYILI SMK 6/1 İNCELEME KILAVUZU başlıklı bölümünde malların ve hizmetlerin karşılaştırılmasına ve mal ve hizmet benzerliği örneklerine yer verildiği görülmektedir. Bu yazının konusu, alkollü içecekler ile alkolsüz içecekler arasında yapılan benzerlik değerlendirmesi olacaktır.

TÜRKPATENT tarafından 2017 yılında yayımlanan ve halen geçerli olan Mal ve Hizmet Sınıflandırma Listesi’ne göre 32. ve 33. sınıflara ait emtia listeleri aşağıdaki gibidir:  

32. sınıf33. sınıf
  Biralar; bira yapımında kullanılan preparatlar. Maden suları, kaynak suları, sofra suları, sodalar. Sebze ve meyve suları, bunların konsantreleri ve özleri, meşrubatlar. Enerji içecekleri (alkolsüz); proteinle zenginleştirilmiş sporcu içecekleri.  Alkollü içecekler (biralar hariç): Şaraplar, rakılar, viskiler, likörler, alkol içeren kokteyller          

Güncellenen Marka İnceleme Kılavuzu’nda, 32. sınıfa dahil emtialar ile 33. sınıfa dahil emtiaların benzerliklerinin değerlendirildiği bölüm şöyledir:

2.4.10 Alkollü içecekler (33. Sınıf) ile alkolsüz içecekler (32. Sınıf)

Uygulamada karşılaşılan bir diğer mal benzerliği incelemesi de 32’nci sınıfta yer alan alkolsüz içecekler ile 33’üncü sınıfa dâhil alkollü içecekler arasındaki karşılaştırmasıdır. 32’nci sınıfta yer alan “Maden suları, kaynak suları, sofra suları, sodalar; sebze ve meyve suları, bunların konsantreleri ve özleri, meşrubatlar; enerji içecekleri (alkolsüz); proteinle zenginleştirilmiş sporcu içecekleri” ile 33’üncü sınıfta yer alan “Alkollü içecekler (biralar hariç): şaraplar, rakılar, viskiler, likörler, alkol içeren kokteyller” yapıldıkları maddeler farklı olduğu için doğaları farklıdır. Tamamlayıcı veya rekabet halinde olmayan söz konusu mallar, marketlerde birlikte satılıyor olmalarına rağmen alkollü içecekler düzenleme gereği ayrı bir reyonda satılması zorunlu olması nedeniyle dağıtım kanallarında benzerlikten söz edilemeyecektir. İlgili tüketici kesimi ortak olan alkolsüz içecekler ve alkollü içecekler mallarının, üreticileri ise farklılaşmaktadır. Sayılan gerekçelerle “Maden suları, kaynak suları, sofra suları, sodalar; sebze ve meyve suları, bunların konsantreleri ve özleri, meşrubatlar; enerji içecekleri (alkolsüz); proteinle zenginleştirilmiş sporcu içecekleri” ile 33’üncü sınıfta yer alan “alkollü içecekler” arasında benzerlik bulunmadığı kabul edilir.


Benzer şekilde, 31 Mart 2021 tarihinde EUIPO tarafından yayımlanan güncellenmiş Marka İnceleme Kılavuzu’nun 32. sınıfa dahil emtialar ile 33. sınıfa dahil emtiaların benzerlik değerlendirmesi bölümünde FLÜGEL kararına atıfta bulunularak, özetle alkollü içecekler ile alkolsüz içeceklerin çoğunluğunun doğalarının, kullanım amaçlarının farklı olduğu ve içeriklerinde alkol olup olmamasının malları farklılaştırdığına değinilmiş ve çoğu alkollü içeceğin çoğu alkolsüz içeceğe benzer olmadığı belirtilmiştir.

Başta ICEBERG ve FLÜGEL kararları olmak üzere, incelenen ve burada yazıyı çok fazla uzatmamak adına yer verilemeyen kararlara ve kılavuzlara bakıldığında genel olarak 32. sınıfa dahil malların çoğunluğu ile 33. sınıfa dahil malların çoğunluğunun benzer bulunmama gerekçeleri şöyle sıralanmaktadır:

  1. Alkollü içecekler ile alkolsüz içeceklerin farklı üretim metotlarına sahip olmaları;  alkollü içeceklerin damıtma, yıllandırma, mayalama gibi süreçlerden geçmesi;
  2. Alkollü içeceklerin lisansa tabi olması;
  3. Alkollü içecekler ile alkolsüz içeceklerin farklı yaş gruplarına hitap etmesi;
  4. Alkollü içecekler ile alkolsüz içeceklerin ücretleri arasındaki farklar;
  5. Alkolsüz içeceklerin hitap ettiği kitle ortalama tüketici olarak kabul ediliyorken, alkollü içeceklerin hitap ettiği tüketici kitlesinin bilinçli tüketici olarak kabul edilmesi;
  6. Alkollü içecekler üreten firmaların alkolsüz içecekler üretmemeleri.


Katı olan her şeyin buharlaşmakta olduğu günümüzde, içecek sektörünün değişen trendlerini (karışım içecekler ya da NoLo olarak anılan alkolsüz ya da düşük alkollü içecek trendleri) ve sektörel yenilikleri düşündüğümüzde, alkolsüz içecekler ile alkollü içecekler arasında yapılan benzerlik değerlendirmesinin ticaretin gerekliliklerini göz ardı eden bir bakış açısıyla yapılmakta olduğunu söyleyebilir miyiz?

Güncel Marka İnceleme Kılavuzu, uluslararası ve ulusal örnek kararlar göz önüne alındığında, bu durum bizi içecek sektörü ile ilgili koruma kapsamının ya da benzerlik değerlendirmesinin çok da yerinde olmadığı sonucuna ulaştırmaz mı? Bu noktada aklıma gelen birkaç soruya öncelikli olarak yer vermek isterim.

Kararlarda görülen gerekçelerden biri de alkollü içecekler üreten firmaların alkolsüz içecekler üretmedikleridir. Bugün alkollü içecekler üreten firmaların, yarın alkolsüz içecekler de üretmeleri mümkün olamaz mı? (Kısa bir araştırma dahi içecek sektöründe faaliyet gösteren bazı firmaların alkollü ve alkolsüz içeceklerin karışımlarını piyasaya sürmeye başladıklarını göstermektedir.)

Marka yaratma stratejileri ve güncel sektör gereklilikleri düşünüldüğünde firmalar içecek sektöründe faaliyet göstereceklerse mal ve hizmet listesi açısından karar aşamasında daha geniş kapsamlı ve ileriye dönük bir karar mı vermelidirler?

Gerçekten, bir tüketicinin, aynı menüde/ masada gördüğü veya birlikte tükettiği aynı markalı şarap ile meyve suyunun ya da rakı ile şalgamın farklı şirketlere ait olabileceğini düşünmesi hayatın olağan akışına uygun mudur?

Sayısını çoğaltabileceğimiz soruları düşündüğümde, çoğu alkollü içeceğin, çoğu alkolsüz içeceğe benzer bulunması gerektiği sonucuna varıyor ve kılavuzda yer alan ilgili değerlendirmenin yeniden tartışmayı hak ettiğini düşünüyorum.  

Yukarıdaki sorulara vereceğim kişisel yanıtları yeniden değerlendirirken yazıyı burada bitiriyor ve Önder Bey’in marka ve patent vekilliği sınavları hakkında yazdığı yazının son cümlesinden ilhamla, ben de tehlikesiz sulara dönüyorum. Tanınmış markaların durumu ne zaman netleşir? 🙂

Esen TEKİN

Aralık 2022

esentekin@gmx.de