Ay: Temmuz 2022

FİKRİ GÜNDEM DERGİSİNİN 23. SAYISI YAYINDA



AIPPI – “International Association for the Protection of Intellectual Property” Türkiye grubu olarak faaliyet gösteren Fikri Mülkiyet Hakları Koruma Derneği (AIPPI Türkiye) tarafından yayımlanan “Fikri Gündem” dergisinin 23. sayısı okuyucularıyla buluştu.

Fikri ve sınai haklar alanındaki güncel gelişmeler, haberler ve kararları içeren derginin bu sayısı Patent koruması alanında yoğunlaşmış bir sayı olarak hazırlandı.

Derginin diğer sayıları ile birlikte son sayısına https://www.aippiturkey.org/fikri-gundem/ adresinden erişebilir.

Derginin 23. sayısı içeriğindeki haber, makale ve izlenim yazılarının başlık ve yazarlarına aşağıda yer verilmiştir:



Dergi hakkında genel bilgi ve derginin okuyucularla buluşmasını sağlayan çalışma grubu üyeleri aşağıda görülebilir:


Fikri haklar camiamıza katkılarından dolayı derginin yayınında emeği geçen tüm ekibe ve yazarlara teşekkür ediyoruz.

IPR Gezgini

Temmuz 2022

iprgezgini@gmail.com

EGE DENİZİ SORUNUNDA YENİ BİR BOYUT: TURKAEGEAN MARKASI VE YAŞANAN GELİŞMELER

Son günlerde oldukça ilgi çekici bir tartışma yaşanmakta. Söz konusu tartışmanın diplomatik yanı dışında marka hukukunu da yakından ilgilendirmesi nedeniyle IPRGEZGİNİ olarak konuyu okuyucularımızla buluşturmak istedik.

Ege kıyılarında turizmi canlandırmak için çeşitli çalışmalar yürüten Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ege kıyılarının yabancı turistlere tanıtımını amaçlayan bir tanıtım programı çalışmalarını başlattı. [1] Bu kapsamda “TURKAEGEAN” ibaresini, reklamlarında ve tanıtın videolarında kullanmaya başlamış ve bu ibarenin marka olarak tescili amacıyla gerekli adımları attı.

İlk olarak 05.07.2021 tarihinde Türk Patent ve Marka Kurumu’na marka başvurusunda bulunulmuş ve 06.01.2022 tarihi itibariyle “TURKAEGEAN” ibareli başvuru Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı adına marka olarak tescil edilmiştir.

Marka kapsamında aşağıda yer alan hizmetler yer almaktadır;

35. SINIF: Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri, reklam amaçlı tasarım hizmetleri; alıcı ve satıcılar için online pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri. Büro hizmetleri; sekreterlik hizmetleri, gazete aboneliği düzenleme hizmetleri, istatistiklerin derlenmesi, büro makinelerinin kiralanması hizmetleri, bilgisayar veri tabanlarındaki bilginin sistematik hale getirilmesi, telefon cevaplama hizmetleri. İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri, personel işe yerleştirme, işe alma, personel seçimi, personel temini hizmetleri, ithalat-ihracat acente hizmetleri, geçici personel görevlendirme ( başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri. Açık artırmaların düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi hizmetleri.

38. SINIF: Radyo ve televizyon yayın hizmetleri. Haberleşme hizmetleri (internet servisi sağlama hizmetleri dahil). Haber ajansı hizmetleri.

39. SINIF: Kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri ve kara, deniz ve hava taşıtlarının kiralanması hizmetleri, tur düzenleme, seyahat için yer ayarlama, seyahat ile ilgili bilet sağlama, kurye hizmetleri. Araba parkları hizmetleri, garaj kiralama hizmetleri. Tekne barındırma hizmetleri. Boru hattı ile taşıma hizmetleri. Elektrik dağıtım hizmetleri. Su temin hizmetleri. Taşıt ve malları kurtarma hizmetleri. Malların depolanması, paketlenmesi ve sandıklanması hizmetleri. Çöplerin depolanması ve taşınması hizmetleri, atıkların toplanması ve taşınması hizmetleri.

41. SINIF: Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri (sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet sağlama hizmetleri dahil). Dergi, kitap, gazete v.b.gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil). Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri. Tercüme hizmetleri.

43. SINIF: Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri.

45. SINIF: Hukuki hizmetler (sınai ve fikri mülkiyet hakları konusunda danışmanlık hizmetleri dahil). Güvenlik hizmetleri. Evlendirme büroları hizmetleri. Cenaze hizmetleri. Giysi kiralama hizmetleri. Yangın söndürme hizmetleri. Refakat etme hizmetleri. İş güvenliği konularında danışmanlık hizmetleri. Sosyal ağ oluşturma hizmetleri.

Söz konusu başvuru ayrıca, Madrid Protokolü kapsamında İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, Japonya, Çin dahil olmak üzere toplamda 84 ülkede marka başvurusuna konu edilmiştir. (IR 1636727) Dünya Fikri Mülkiyet Ofisi (WIPO) sitesinde yapılan aramada ulaşılan görsel aşağıda yer almaktadır:

Tartışmaların kaynağını oluşturan marka başvurusu ise, Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı tarafından 16.07.2021 tarihinde Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) nezdinde yapılan marka başvurusudur. Söz konusu başvurunun, tescil edilmesine dair 15.12.2021 tarihinde verilen EUIPO kararı sonrasında tartışmalar başlamış ve söz konusu tartışma, gerek yabancı basında gerek sosyal medya mecralarında gündeme taşınmıştır. Konu, Türk basınında da ele alınmıştır.

https://www.milliyet.com.tr/dunya/bm-genel-sekreteri-tahil-sevkiyati-gorusmeleri-icin-istanbula-geliyor-6793993

https://www.turizmgazetesi.com/haber/ab-nin-turkiye-nin-turkaegean-i-kullanmasina-onay-yunanistan-i-kizdirdi/82878

https://www.ensonhaber.com/gundem/yunanistan-turkaegean-adli-turizm-kampanyasindan-rahatsiz-oldu

https://tr.euronews.com/2022/07/02/yunanistan-turkiyenin-turkaegean-tanimi-icin-abye-itirazda-bulundu

Tartışmalar Avrupa Parlamentosu ve Komisyonu’na kadar taşınmış ve yaptığımız araştırmaya göre  “TURKAEGEAN” ibaresinin, Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı adına marka olarak EUIPO nezdinde tescil edilmesi ile ilgili olarak Avrupa Komisyonu’na 5 farklı kanaldan soru sorulmuştur. (https://www.europarl.europa.eu/plenary/en/parliamentary-questions.html#sidesForm)

İlk talep 28.06.2022 tarihinde Yunan avukat ve siyasetçi Elissavet Vozemberg-Vrionidi tarafından sunulmuştur.[2] Söz konusu talep kapsamında özetle, “TURKAEGEAN” ibaresinin Türkiye tarafından zengin bir Yunan tarihine sahip olan kıyılarındaki antik Yunan anıtlarına ve yerlerine atıfta bulunmak için kullandığını ve bu kullanımın, Yunan turizm endüstrisi aleyhine kafa karışıklığına ve haksız rekabete neden olduğu belirtilmiş ve bu nedenle, Türkiye açısından yanlış bir tarih görüşünü yansıtan ve Yunan turizmine açıkça zarar veren bu terimin haksız ve kabul edilemez kullanımının derhal yasaklanması için Komisyon’un ne gibi adımlar atacağı ve EUIPO’ya ne gibi beyanlarda bulunacağı sorulmuştur.

İkinci talep 29.06.2022 tarihinde Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Eva Kaili tarafından iletilmiş[3] ve talepte, “TURKAEGEAN”, ibaresinin AB üyesi olmayan bir ülkenin (Türkiye) adını Ege Denizi, Adalar ve kıyılarla birleştirdiği, söz konusu ibarenin kullanımının, Türkiye’nin AB’ye ve Üye Devletlere, özellikle Yunanistan ve Kıbrıs’a yönelik saldırgan dış politikasının bir başka örneğini teşkil ettiği, söz konusu ibarenin marka olarak tescilinin, Ege Denizinin, adaların ve kıyıların Türkiye’ye ait olduğu izlenimi yarattığından Avrupa Birliği ve uluslararası mevzuata aykırılık gösterdiği ifade edilerek Komisyona;

  • Türkiye’yi bu kelimeyi kullanmayı derhal bırakmaya zorlamak için “TURKAEGEAN” ibaresinin EUIPO sicilinden çıkarılması için derhal harekete geçip geçmeyeceği,
  • EUIPO’nun kabul edilemez bir ticari markayı tescil ettirmesinden kaynaklanan bu AB hukuku ihlalinin sorumluluğunu araştırmak için acil bir soruşturma başlatılıp başlatılmayacağı,
  • Türkiye’nin “TURKAEGEAN” ibaresini kullanma hakkının olmadığını alenen ve resmi olarak beyan edilip edilmeyeceği,

hususları sorulmuştur.

Üçüncü talep, Yunan siyasetçi ve Avrupa Parlamentosu milletvekili Ioannis Lagos tarafından 05.07.2022 tarihinde dosyalanmıştır.[4] Talepte, Türkiye’nin Yunanistan’ın Ege’deki egemenlik haklarına doğrudan meydan okuduğu bir dönemde, EUIPO’nun, Yunanistan’ın çıkarlarına aykırı hareket ederek, Türkiye turizm kampanyası için “TURKAEGEAN” ibaresinin marka olarak tesciline dair verdiği kararın bir provokasyon teşkil ettiği ifade edildikten sonra aşağıda yer alan sorular Komisyon’a yöneltilmiştir;

  • Bir AB Üye Devletinin zararına olarak Türkiye’ye bu ayrıcalıklı muamelenin uygulanmasının gerekçesi nedir? Komisyon hangi düzeltici eylemi yapmayı planlıyor?
  • Yunan Hükümeti’nden herhangi bir tepki geldi mi?

Dördüncü talep, Avrupa Parlamentosu milletvekilleri Vangelis Meimarakis, Anna-Michelle Asimakopoulou, Maria Spyraki, Elissavet Vozemberg-Vrionidi, Stelios Kympouropoulos, Manolis Kefalogiannis, Theodoros Zagorakis, Loucas Fourlas, Lefteris Christoforou  tarafından 06.07.2022 tarihinde iletilmiştir.[5] Talepte; EUIPO’nun, Türkiye’nin “TURKAEGEAN” ibaresini AB markası olarak tescili başvurusuna 15 Aralık 2021 tarihinde yeşil ışık yaktığı, tescilin, 16 Temmuz 2021 tarihinden itibaren on yıl boyunca geçerli olacağı, marka başvurusunun Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü nezdinde de marka olarak tescil edildiği ancak Amerika Birleşik Devletleri Fikri Mülkiyet Ofisi’nin (USPTO) başvuruyu reddettiği ifade edilmiştir[6]. Ayrıca, “TURKAEGEAN” ibaresinin turistik amaçlarla kullanılmasının, Ege Denizi’ni Türkiye’ye ayrılmaz bir şekilde bağlayarak potansiyel ziyaretçilerin kafasını karıştırmaya çalıştığı için yanıltıcı olduğu ve Yunanistan’ın Ege Denizi’ndeki egemenlik haklarına da meydan okuduğu, Türkiye’nin bu hamlesinin, AB üyeliğinin ön koşullarından biri olan iyi komşuluk ilkelerine uygun olmadığı ve özellikle Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye hakkındaki son raporunun ardından, böyle bir talebin AB tarafından kabul edilmesi kabul edilemez olduğu belirtilmiştir.

Bu kapsamda aşağıda yer alan sorular sorulmuştur;

  • Komisyon, adalar ve çevresindeki sular üzerindeki Yunan egemenliğine daha fazla meydan okumak için Türkiye’nin bu ibareyi bir basamak olarak kullanmasını nasıl engellemeyi planladığını söyleyebilir mi?
  • Bu tür ticari markaların tescilinin önlenmesi için ne gibi önlemler alınacaktır?

Son talep ise Avrupa Parlamentosu milletvekili Kostas Papadakis tarafından 21.07.2022 tarihinde iletilmiştir.[7] Talepte, EUIPO kararının, Türkiye turizminin tanıtımı için faydalı olduğunun söylendiğini, ancak bu söylemin, AB ile ilişkilerini sürdüren Türkiye’nin Ege’deki kabul edilemez iddialarının ve Yunan egemenlik haklarına yönelik kışkırtıcı meydan okumalarının olduğu bir zamanda dile getirildiği ifade edilmiştir. Talepte, EUIPO’nun yapısına ve görevlerine de değinildikten sonra Komisyon’a, EUIPO kararının, sadece bir marka tescili niteliğinde olmadığı, aynı zamanda Türkiye’nin kabul edilmez toprak iddiasına ve Yunanistan’ın egemenlik haklarına meydan okumasına siyasi destek verdiği gerçeği hakkındaki görüşü sorulmuştur.

Türkiye ve Avrupa Birliği özelinde özetlemeye çalıştığımız konu hakkında Komisyon tarafından verilecek cevapları ve konu ile EUIPO nezdinde bir açıklama yapılıp yapılmayacağı veya bir aksiyon alınıp alınmayacağını oldukça merak ediyoruz. Ege Denizi’nde Yunanistan yanında Türkiye Cumhuriyeti’nin de egemenliği bulunmakta ve bu hususta tartışma bulunmamaktadır. Kanaatimizce “TURKAEGEAN” ibaresi Ege Denizi’nin Türkiye’nin egemenliğinde olan bölümünü ifade etmektedir. Dünyada bütünlük arz eden coğrafi oluşumların birden çok devletin egemenliği altında bulunduğu örneklerle de karşılaşılmaktadır. Örneğin, Himalaya Dağları PakistanHindistanÇinNepal ve Butan[8], Alp Dağları İsviçre-Fransa- Almanya -İtalya ve Avusturya[9] sınırları içerisinde yer almaktadır. WIPO veri tabanında yapılan araştırmada Swiss Alp ibaresinin marka olarak tescil edildiği de tespit edilmiştir. (IR 870061)

Bu objektif verilerle, bir diplomatik girişimin marka hukuku üzerinden şekillendirilmesinin hayatın olağan akışında pek mümkün görülmemesi hususu birlikte ele alındığında başvuruya karşı sergilenen tutumun marka hukuku özelinde yerinde olmadığı değerlendirilmektedir. 

Elif AYKURT KARACA

elifaykurt904@gmail.com

Temmuz 2022


[1] https://www.turizmgunlugu.com/2021/11/19/egede-bu-kez-turistik-kapisma/

[2] Bkz. https://www.europarl.europa.eu/doceo/document/E-9-2022-002311_EN.html

[3] Bkz. https://www.europarl.europa.eu/doceo/document/P-9-2022-002340_EN.html

[4] Bkz. https://www.europarl.europa.eu/doceo/document/P-9-2022-002435_EN.html

[5] Bkz. https://www.europarl.europa.eu/doceo/document/E-9-2022-002460_EN.html

[6] Belirtmek gerekir ki USPTO nezdinde yapılan başvurunun reddedilme sebepleri, marka başvurusu kapsamında yer alan bazı hizmetlerin belirsiz olması, marka açıklamasının, ABD lisansına sahip yetkili marka vekilinin ve e-mail adresinin bulunmamasıdır. Bu kapsamda, USPTO tarafından verilen ret kararı kesin karar olmadığından WIPO kapak mektubunda yer alan “bildirimin WIPO’ya gönderildiği tarihten” sonraki altı ay içinde eksikliklerin tamamlanması ve başvuru işlemlerine devam edilmesi mümkündür. Diğer bir ifadeyle USPTO tarafından verilen ret kararı, ibarenin marka olarak tesciline engel olabilecek kesin nitelikte son karar değildir.

[7] Bkz. https://www.europarl.europa.eu/doceo/document/P-9-2022-002700_EN.html

[8] https://tr.wikipedia.org/wiki/Himalaya_Da%C4%9Flar%C4%B1

[9] https://tr.wiktionary.org/wiki/Alpler

TAHMİN EDİLEBİLİR KARARLAR HEDEFİNE GİDEN YOLDA MARKA İNCELEME KILAVUZLARI – DÜNYADAN ÖRNEKLER, EUIPO İLE TÜRK KILAVUZUNUN KARŞILAŞTIRMASI



Giriş

Marka tescil başvurusu sahipleri ve marka vekillerinin bir marka tescil otoritesinden (bundan sonra “Ofis” olarak anılacaktır) en önemli beklentileri, ofisin başvuru, inceleme ve tescil süreçlerinde öngörülebilir / tahmin edilebilir kararlar vermesi ve/veya çerçevesi çizilmiş işlem süreçlerine sahip olmasıdır. Ofislerin dünya genelinde kamu kurumu olmaları, dolayısıyla kamu adına faaliyet göstermeleri süreçleri tarafsız şekilde yürütme ve objektif biçimde karar verme yönündeki beklentileri daha da artırmaktadır.

Ofislerin bir kısmı bu beklentileri karşılarken kullanıcı memnuniyetini yükseltmek ve ofis nezdinde işlem yapanların karşılaşacakları olası eksiklik, yanıt ve kararları önceden tahmin edilebilir hale getirmek için inceleme kılavuzları (bundan sonra “kılavuz” olarak anılacaktır) yayımlamaktadır. Bu kılavuzların genel özelliği; ofis içi uygulamalar hakkında bilgi veren, ofisin hangi durumda ne tip kararlar vereceğini açıklayan, mevzuatın ofisler tarafından yorumlanış biçimini aktaran metinler olmalarıdır. Bu haliyle kılavuzlar, genel olarak ofis dışı kurumları veya yargıyı bağlayan metinler değildir, ancak ofisler bakımından kendilerini kısıtlayıcı ve bağlayıcı nitelikleri bulunmaktadır. Bazı ofisler belirli birimlerini kılavuzla bağlı sayarken, bazı birimlerini bağlayıcılığın dışında tutmuştur, yazı içerisinde bu durum Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi özelinde irdelenecektir.

Başvuru aşamasından başlayarak, şekli inceleme, sınıflandırma, mal ve hizmet listelerinin düzenlenmesi, resen inceleme, yayıma itiraz üzerine inceleme, karara itiraz süreçleri, uluslararası marka başvurularının incelenmesi, markanın kullanımı, ofisin o yönde yetkisi varsa hükümsüzlük / iptal işlemleri, yenileme ve tescil sonrası işlemler gibi alanlarda prosedürel veya esasa ilişkin uygulamalar ve karşılaşılabilecek olası kararlar hakkında bilgi içeren kılavuzlar, çağdaş bir ofisin mutlak surette kullanıcılara sunması gereken dokümanlardır.

Marka alanındaki kılavuzların en kapsamlı ve gelişmişleri Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) ve A.B.D. Patent ve Marka Ofisi (USPTO) tarafından düzenlemiş kılavuzlardır. İlgilenen okurlar bahsedilen kılavuzlara EUIPO marka kılavuzu, USPTO marka kılavuzu bağlantılarından erişebilir. 

Bu yazıda, esasen EUIPO marka kılavuzunun amacı, kapsamı, oluşturulma / güncellenme yöntemi gibi hususlar hakkında bilgi verilecek, bu kılavuz model alınarak hazırlanan Türk Patent ve Marka Kurumu marka kılavuzu ile karşılaştırmalar yapılacak ve marka karar kılavuzlarının uygulamadaki önemi ve Türk kılavuzunun eksiklikleri gibi hususlarda değerlendirmeler yapılacaktır. Son olarak ise, oldukça kısa biçimde USPTO Marka Kılavuzu ve Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı’nın (WIPO) Uluslararası Marka Tescil Sistemi Kılavuzundan bahsedilecektir.

EUIPO Marka Kılavuzu

Yazının bu bölümünde, EUIPO marka kılavuzunun başında yer alan kılavuzun kapsamı, amacı, güncellenme yöntemi kısımları kısaca aktarılacaktır.

Yukarıda erişim bağlantısı paylaşılmış EUIPO marka kılavuzu, Giriş bölümünü takip eden altı ana bölümden müteşekkildir:

  1. Genel Kurallar: Kılavuzun bu bölümü, karara itiraz süreçleri hariç olmak üzere, marka ve tasarım konularında EUIPO tarafından yapılan tüm işlemlerde ortak olan hükümleri içerir.
  2. İnceleme: Kılavuzun bu bölümü, marka başvurusundan yayına kadar olan inceleme prosedürleri ve mutlak ret nedenleri incelemesini içermektedir. Bu aşamada EUIPO başvuruyu, başvuru tarihinin tespitine, sınıflandırmaya, rüçhan bilgilerine, ortak veya garanti markası olup olmadığına ve mutlak ret nedenlerine göre inceler.
  3. Yayıma İtiraz: Kılavuzun bu bölümü, üçüncü kişilerin önceki tarihli haklarına dayanarak bir marka başvurusunun reddini talep etmek için EUIPO nezdinde yaptıkları yayıma itirazların incelenme süreci, nispi ret nedenleri, kullanımın ispatı müessesesi hakkında bilgi içermektedir. Ofisin itiraz bölümü, önce yayıma itirazın incelenebilirliğini değerlendirir. İtiraz incelenebilir bulunursa, taraflardan görüş sunmaları beklenir ve devamında itiraz incelenir.
  4. İptal: Kılavuzun bu bölümü, tescilli bir Avrupa Birliği markanın iptali veya hükümsüzlüğü talebinin incelenme süreci ve iptal veya hükümsüzlük gerekçeleri hakkında bilgi içerir.
  5. Sicil İşlemleri: Kılavuzun bu bölümü, EUIPO nezdinde yapılan unvan değişiklikleri, adres değişiklikleri, yenileme, lisans, devir, bölünme, geri çekme gibi işlemler hakkında bilgi verir.
  6. Uluslararası Markalar: Kılavuzun bu bölümü, Madrid Protokolü aracılığı ile EUIPO’ya başvurusu yapılan markaların incelenme süreçleri hakkında bilgi aktarır.

EUIPO marka kılavuzunun kapsamı dışında tutulan karara itiraz süreçleri, bu itirazları inceleyen EUIPO Temyiz Kurulu’nun İşlem Kuralları (Rules of Procedure Before the Boards of Appeal) düzenlemesinde yer almaktadır.

EUIPO marka kılavuzu, ofis kararlarının tutarlılığını, tahmin edilebilirliğini ve kalitesini geliştirmek amacıyla hazırlanmıştır. Kılavuz; Avrupa Birliği Adalet Divanı kararları sonucu ortaya çıkan ilkeleri, EUIPO Temyiz Kurulu’nun içtihadını, ofisin ilgili birimlerinin kararlarını ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerle yürütülen uyumlaştırma programlarının sonuçlarını bir araya getirecek şekilde tasarlanmıştır. İçtihat geliştikçe kılavuz da gelişecektir ve buna yönelik olarak kılavuzun düzenli biçimde yıllık olarak güncellenmesi hedeflenmektedir.

Marka kılavuzu çeşitli işlemlerden sorumlu EUIPO çalışanları, sistemin kullanıcıları ve profesyonel danışmanlar için hazırlanmış ve pratik kullanım sağlaması amaçlanan ana bir referans noktasıdır. En sık karşılaşılan senaryolarda ofisin uygulamalarını yansıtacak şekilde hazırlanmıştır ve vakaların özelliklerine göre uygulanması gereken genel talimatları içerir. Bu çerçevede, EUIPO marka kılavuzu yasal düzenleme niteliğinde bir metin değildir, idari bir kararla kabul edilmiş ve EUIPO’nun kendisini bağlı saydığı idari kurallar mahiyetinde bir düzenlemedir.

Kılavuz başvuru aşamasından tescile kadar geçen süreçleri, mutlak ve nispi ret nedenlerinin değerlendirilmesini, yayıma itirazların incelenmesi süreci de dahil olmak üzere kapsar. Yukarıda da bahsedildiği üzere, EUIPO Temyiz Kurulu’nca incelenecek olan karara itirazlara ilişkin süreçler, marka kılavuzunun kapsamı dışındadır.

Kılavuz, AB mahkemelerinin ve EUIPO Temyiz Kurulu’nun güncel kararlarını içermesi ve en doğru şekilde referans sağlaması için her yıl, bir önceki yılın içtihatlarına ve operasyonel ihtiyaçlara bakılarak güncellenir. Güncelleme süreci dört aşamadan oluşur:

  1. EUIPO tarafından “bilgi çemberi” olarak adlandırılan ve EUIPO bünyesindeki birimlerin temsilcilerinden oluşan birimce taslak bir metin oluşturulur. Taslak üretme aşaması analiz, taslak oluşturma ve tartışma bölümlerinden oluşur. Analiz aşamasında, önceki yılda verilmiş kararların eğilimleri çıkarılır, sonuçları incelenir ve kullanıcılar ile paydaşların önceki yıllardaki yorumları dikkate alınır. Akabinde bir taslak oluşturulur ve son olarak taslak bilgi çemberince tartışılır.
  2. Taslak oluşturulduktan sonra paydaşlara, ulusal ofislere, kullanıcıları temsil eden derneklere gönderilir. Taslak en az üç ay boyunca incelenir, varsa yorum ve öneriler bildirilir. Ardından bilgi çemberi yorumları inceleyerek kabul veya reddeder ve alınan yorumların sonucunu içeren bir listeyi her yıl ofisin web sitesinde yayımlar.
  3. Sonraki aşama olarak taslak, ofis dillerine çeviri için gönderilir. Çeviriler paydaşlara ve kullanıcı derneklere dağıtılır ve geri bildirim alınır. Akabinde metin EUIPO Yönetim Kurulu’na sunulur ve EUIPO Başkanı’nca kabul edilir. 5 dilde (İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca ve İspanyolca) hazırlanan güncellenmiş kılavuzların her yılın ilk çeyreğinde yayımlanması hedeflenir. Online bir sistem sayesinde kılavuza AB’nin diğer dillerinde de erişim mümkündür. Farklı dillerdeki versiyonlar arasında bir tutarsızlık olması durumunda, İngilizce olan kılavuz geçerli olarak kabul edilir.
  4. Bazı durumlarda, örneğin Adalet Divanı’nın verdiği bir karar ofis uygulamasına hemen etki edecek ise, ofis kılavuz ilkelerini hızlı bir şekilde güncelleyebilir. Ancak bu gibi durumlar istisnaidir.

Halihazırda yürürlükte olan kılavuz metni 22 Mart 2022’de güncellenmiş ve 31 Mart 2022’de yürürlüğe girmiş versiyondur.

EUIPO Marka Kılavuzunun Bağlayıcılığı

EUIPO marka kılavuzunun, EUIPO’nun resen inceleme, yayıma itiraz birimi, iptal birimleri dahil tüm operasyon birimleri açısından bağlayıcı olduğu açıktır. Buna karşın idari bir düzenleme niteliğindeki EUIPO marka kılavuzunun AB mahkemeleri açısından bağlayıcılığı söz konusu değildir, buna ilaveten AB üyesi ülkelerin ulusal ofisleri, kendileri aksi yönde bağlayıcı bir usul benimsemedikleri sürece EUIPO kılavuzuyla bağlı değildir.

Bu bağlamda, EUIPO karar kılavuzunun bağlayıcılığı açısından tartışmalı kalan tek kurum veya makam EUIPO Temyiz Kurulu olarak ortaya çıkmaktadır.

EUIPO’nun bir parçası olan, ancak üyeleri EUIPO tarafından değil AB Komisyonu tarafından seçilen Temyiz Kurulu, EUIPO’nun diğer birim veya departmanlarından farklı ve nispeten özerk bir pozisyondadır.

EUIPO Temyiz Kurulu yakın tarihli bir kararında; “… (i) Temyiz Kurulu üyeleri bağımsızdır ve kararlarında talimatnamelerle bağlı değildir, (ii) Karar kılavuzları, Ofisin uygulamayı taahhüt ettiği kurallar bütünüdür ve Ofis kendisini onlarla bağlı kılmaktadır, ancak ön kabul olarak bu kuralların mevzuatla uyumlu olması gerekir, dolayısıyla AB mevzuatının hükümleri yorumlanırken kılavuzların bağlayıcı metin olarak etkisi bulunmamaktadır.” ifadelerini kullanarak, EUIPO karar kılavuzunun kendisi açısından bağlayıcı olmadığını altını çizmiştir. (İlgili karar hakkında Önder E. Ünsal tarafından yazılmış yazı bu bağlantıdan okunabilir.)

Avrupa Birliği Adalet Divanı 2012 yılında verdiği C-53/11 sayılı kararda EUIPO karar kılavuzunun EUIPO Temyiz Kurulu’nu bağlayıcılığı konusunu özel olarak tartışmış, karar kılavuzunun EUIPO Temyiz Kurulu açısından bağlayıcı olmadığını belirtmiş ve Adalet Divanı Genel Mahkemesinin aksi yöndeki kararını iptal etmiştir. Belirtilen karar hakkında 2013 yılında bu makalenin yazarlarından Önder E. Ünsal tarafından kaleme alınmış yazıdan yapacağımız aşağıdaki alıntı okurların kararı daha iyi anlamasını sağlayacaktır. Alıntı okunurken 2013 yılında kurumun OHIM kısaltmasını kullandığı ve Topluluk Marka Tüzüğü, Topluluk Markası terimlerinin geçerli olduğu dikkate alınmalıdır.

“Davada öne sürülen argüman çerçevesinde OHIM’e göre, OHIM Marka İnceleme Kılavuzu, uzmanlar ve diğer OHIM birimlerince alınan kararlarda dayanak olarak kullanılan OHIM personeli talimatnamesi niteliğindedir. Buna karşın, OHIM uzmanları ve birimleri tarafından verilen kararların Topluluk Marka Tüzüğü ve Yönetmeliği ile uyumunu (tutarlığını) kontrol etmekle yükümlü olan OHIM Temyiz Kurulunun, bu kılavuzları uygulama zorunluluğu bulunmamaktadır. Bunun ötesinde, OHIM Temyiz Kurulunun kararları sınırları çizilmiş yetkiler çerçevesinde alınır ve bu kararlar takdir yetkisinin kullanılması olarak değerlendirilemez. Buna bağlı olarak, OHIM Temyiz Kurulunun kararlarının hukuka uygunluğu, OHIM’in önceki karar verme pratiği çerçevesinde değil, yalnızca, Avrupa Birliği Mahkemeleri tarafından yorumlandığı haliyle Topluluk Marka Tüzüğü ve buna ilişkin Yönetmelik çerçevesinde değerlendirilmelidir. İncelenen vakada, OHIM’e göre, tartışma konusu yönetmelik maddesi, idari talimatnamelere göre değil, Topluluk Marka Tüzüğü ve buna ilişkin Yönetmelikte yer alan hükümler çerçevesinde değerlendirilmelidir.

Buna karşılık, “Nike International Ltd”e göre, OHIM kararlarda tutarlılık ihtiyacı doğrultusunda, az ya da çok bağlayıcılığı bulunan, uygulama kılavuzlarını kabul etmiştir ve Topluluk Marka Tüzüğü ve buna ilişkin Yönetmeliği, OHIM Uygulama Kılavuzunda belirtilen ilkeler çerçevesinde uygulamalıdır.

Adalet Divanı, yukarıda yer verilen argümanları değerlendirdikten sonra, konuyu takip eden biçimde yorumlamıştır:

İncelenen davada, Adalet Divanı Genel Mahkemesi, OHIM Temyiz Kurulunun OHIM İnceleme Kılavuzunu uygulaması gerektiğini belirtmiş olmakla birlikte, OHIM tarafından öne sürüldüğü üzere, bir işaretin Topluluk Markası olarak tescil edilmesiyle ilgili olarak OHIM Temyiz Kurulunun kararları, sınırları çizilmiş yetkiler çerçevesinde alınır, bu kararlar takdir yetkisinin kullanılması olarak değerlendirilmez ve buna bağlı olarak, OHIM Temyiz Kurulunun kararlarının hukuka uygunluğu, yalnızca, Avrupa Birliği Mahkemeleri tarafından yorumlandığı haliyle Topluluk Marka Tüzüğü çerçevesinde değerlendirilmelidir.

Bu çerçevede, Avrupa Birliği Adalet Divanı, OHIM’in iddialarını, Topluluk Marka Tüzüğü ve buna ilişkin Yönetmelik hükümleri çerçevesinde değerlendirmiş ve Adalet Divanı Genel Mahkemesinin kararını yerinde bulmamıştır.”

Bu çerçevede, EUIPO karar kılavuzu, yukarıda paylaşılan 2022 yılına ait bir Temyiz Kurulu kararında bahsedildiği ve gene yukarıda paylaşılan Adalet Divanı kararında görüleceği üzere, EUIPO Temyiz Kurulu bakımından şu anda bağlayıcı değildir. Kanaatimizce yerindeliği tartışmaya çok açık olan bu husus hakkında gelecek yıllar belki de farklı bir değerlendirme getirecektir. 

Türk Patent ve Marka Kurumu Marka İnceleme Kılavuzları

Türk Patent ve Marka Kurumu (Kurum) internet sitesinin “marka” ana sekmesinde (https://www.turkpatent.gov.tr/marka) kılavuz ismini taşıyan üç farklı doküman bulunmaktadır: Marka İnceleme Kılavuzu-2021, Marka Başvuru Kılavuzu-2022, Marka Kullanım İspatı Kılavuzu.

Anılan dokümanlardan “Marka Başvuru Kılavuzu-2022” esas itibarıyla bir uygulama kılavuzu değil, genel işlem tanımlarının yapıldığı bilgilendirme metnidir. Dolayısıyla, bu metnin bu yazı kapsamında yer verilen diğer örnekler gibi ofis uygulamalarını, süreçlerini detaylı biçimde aktaran ve yönlendirme yapan bir metin olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Ve hatta Kurum’un uygulama kılavuzu olmayan bu metnin isminden “kılavuz” kelimesini çıkartıp, metnin ismini “Marka Genel Bilgilendirme Kitapçığı” olarak değiştirmesi kanaatimizce yerinde olacaktır.    

Marka İnceleme Kılavuzu-2021, Marka Kullanım İspatı Kılavuzu metinleri ise kapsamlı ve geniş uygulama kılavuzlarıdır. Dolayısıyla, bu metinlerin yurtdışındaki muadilleri ile karşılaştırılmaları mümkündür.

Başvuru sahipleri ve vekillerinin en yoğun olarak kullandığı kılavuz olan Marka İnceleme Kılavuzu’nun kamuya açık ilk versiyonu 2015 yılında yayımlanmıştır. Avrupa Birliği desteği ile yürütülen bir projenin meyvesi olarak ortaya çıkan kapsamlı metin, tamamen kurum uzmanlarınca hazırlanmış ve oluşturulması esnasında ulusal ve Avrupa Birliği yargısı kararları, EUIPO ve Kurum kararları ve EUIPO kılavuzu esas alınmıştır. Kılavuz aşağıda daha detaylıca bahsedileceği üzere 2017 yılında Sınai Mülkiyet Kanunu’nun yürürlüğe girmesinin ardından revizyona alınmıştır. Kılavuzun 2015 yılı ve tamamlanabildiği kadarıyla 2021 yılı versiyonları, kanaatimizce içerikleri bakımından Kurum’un övgüyü hak eden kapsamlı çalışmalarıdır. Marka Kullanım İspatı Kılavuzu da içeriği itibarıyla aynı konumdadır. Ancak, bu övgüler metinlerin kusursuz veya eksiksiz olduğu anlamına gelmediği gibi, eleştirilmesi gereken noktalar da mevcuttur ve takip eden satırlarda Kurum kılavuzunun eksiklikleri ve geliştirilmesi gereken yönleri dile getirilecektir. Yazının bu kısmının önceki bölümlerde aktarılan EUIPO marka kılavuzunun özellikleri ile karşılaştırmalı olarak okunması yerinde olacaktır.      

Marka İnceleme Kılavuzu-2021 metninin “Önsöz” kısmında kılavuzun amacı ve kapsamı belirtilmiştir.

Buna göre Kılavuzun amacı; “Bu kılavuzun amacı, 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun marka tescilinde mutlak ret nedenleri başlıklı 5’inci maddesinde sayılan bentler ile marka tescilinde nispi ret gerekçeleri başlıklı 6’ncı maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen karıştırılma ihtimali değerlendirmesine ilişkin inceleme ilkelerinin belirlenmesidir. Bu kriterin temel amacı mutlak ret gerekçeleri ile nispi ret gerekçelerinden karıştırılma ihtimali incelemesinde Kurumun karar uyumunu mümkün olan en yüksek düzeye çıkarmaktır.”

Kılavuzun kapsamı ise; “Bu kriterde yer alan ret gerekçeleri (6769 s. SMK’nın 5’inci maddesi ile 6769 s. SMK’nın 6’ncı maddesinin 1’inci fıkrası) için getirilen ilkeler çerçevesinde 2015 tarihli İnceleme Kılavuzu geçerliliğini yitirmiştir. Bu kriterde düzenlenmeyen başlıklar açısından ise 2015 tarihli İnceleme Kılavuzu geçerliliğini korumaktadır.” olarak belirlenmiştir. Buna göre, Kılavuzun şu anki kapsamı yalnızca Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 5. maddesinde yer alan mutlak ret nedenleri ve 6. maddesinin birinci fıkrasında yer alan karıştırılma olasılığı gerekçeli ret nedenidir.

6. maddede yer alan diğer nispi ret nedenlerine ilişkin olarak SMK yürürlüğe girdikten sonra henüz kılavuz hazırlanmadığından, bu fıkralar hakkında 2015 tarihli geçmiş dönem kılavuzunun geçerli olduğu önsözde belirtilmiştir. Ancak, 2015 yılı kılavuzu Kurum sitesinden kaldırılmış olduğundan, Kurum hali hazırda 6(2) ila 6(9) sayılı nispi ret nedenleri bakımından uygulamasını kamuya duyurmamış veya en azından duyurmaktan vazgeçmiş haldedir. İlgili hükümler bakımından eski kılavuzun geçerli olduğunu duyurup, geçerli olduğu söylenen kılavuzu yayından kaldırmak ise “ilginç” bir yaklaşımdır.

Kılavuz yukarıda belirtildiği üzere 6(2) ila 6(9) sayılı nispi ret nedenleri bakımından henüz tamamlanmamıştır, bunların tamamlanmasına yönelik olarak önsözde takip eden ifade kullanılmıştır: “Belirlenen çalışma takvimi çerçevesinde inceleme kılavuzunda yer almayan başlıkların da güncelleme çalışmaları devam etmektedir.”

2017 yılında SMK’nın yürürlüğe girmesinin ardından karar kılavuzunun SMK hükümleri, yeni kararlar ve güncel ihtiyaçlar çerçevesinde güncellenmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu doğrultuda ilk olarak bağımsız ve ayrı bir kılavuz olarak “Kullanımın İspatı Kılavuzu” hazırlanmıştır. Bununla birlikte, Marka İnceleme Kılavuzunun, Ocak 2017-Temmuz 2022 arasında geçen 5 yılı aşkın sürede halen tamamlanmaması ve 6. maddeye ilişkin sekiz önemli fıkraya ilişkin düzenlemelerin henüz kamuya sunulmaması, düşündürücü olduğu kadar, kurumsal boyutta kullanıcı çevrelerinin eleştirilerini çeken önemli bir eksikliktir. Hele ki yeni kılavuzun birçok noktada geçmiş dönem kılavuzunun sistematiğini ve yaklaşımını takip ettiği ortadayken, eksikliklere ilişkin kısımların tamamlanarak kısa sürede kamuya sunulması beklenti olarak ortaya çıkmaktadır.           

Kılavuzunun güncellenme sıklığı ve yöntemi hakkında kılavuzun önsöz kısmında bilgi yer almamaktadır. EUIPO marka kılavuzunun giriş kısmında kılavuzun yıllık biçimde güncelleneceği, bunun yöntemi ve EUIPO dışı paydaşların görüşlerinin alınacağı ve değerlendirileceği belirtilmişken, Türk Patent ve Marka Kurumu kılavuzunun oluşturulması veya güncellenmesi aşamalarında, mesleki dernekler dahil olmak üzere kurum dışı paydaşların görüş verme, öneri sunma gibi hakları bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Türkiye’de marka inceleme kılavuzu Kurum’un tek başına ve görüş almadan oluşturduğu bir metin niteliğindedir. Bu durumun, ideal hal olan ve EUIPO’da karşımıza çıkan açıklık ve şeffaflık ilkeleriyle bağdaşmadığı ortadadır.     

Kılavuzun bağlayıcılığı hakkında Marka İnceleme Kılavuzunda herhangi bir ifade bulunmamaktadır. Bununla birlikte Kullanımın İspatı Kılavuzunda; “Ulusal ve uluslararası örnekler esas alınarak hazırlanmış olan çalışma genel bir kılavuz niteliğinde olup yasal veya bağlayıcı bir metin değildir. Taraflar ve Kurum, gerektiğinde 6769 sayılı SMK’ya, SMK’nın Uygulanmasına Dair Yönetmeliğe ve yetkili mahkemelerin SMK’nın ilgili maddelerine ilişkin yaptığı yorumlara başvurarak işlem süreçlerini yürütür.” ifadesi yer almaktadır.

Buna göre, Kullanım İspatı Kılavuzu, Kurum tarafından hazırlanıp ilan edilmiştir, ancak bu kılavuz Kurum açısından bağlayıcı değildir. Bu durumda Kurum’un kendisini bağlı saymadığı kılavuzun varlık nedeni dahi tartışmaya açık hale gelmektedir. Biraz sarkastik bir dille ifade edecek olursak, önceki bölümlerde açıklandığı üzere EUIPO’da tartışmalar kılavuzun EUIPO’nun diğer organları kadar Temyiz Kurulu’nu da bağlayıp bağlamadığı üzerinden gerçekleşirken, Türkiye iddialı bir adım atmış ve kılavuzun onu hazırlayan Kurum’u dahi bağlamadığını ifade ederek, çıtayı hayli yükseğe taşımıştır.

Kanaatimizce, Türkiye’de marka inceleme kılavuzunun Kurum’un karar organlarını (veya bunlardan hangilerini) bağlayıcılığının kılavuzun giriş kısmında açık biçimde ifade edilmesi ve de gelişen ulusal ve uluslararası içtihat, mahkeme kararları ve ilkesel Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararları doğrultusunda, paydaşların ve mesleki örgütlerin de görüşleri alınarak, kılavuzun bir yıldan uzun olmayan aralıklarla güncellenmesinin sağlanması yerinde olacaktır. Tabii ki bunun için öncelikle Türk sınai mülkiyet camiasının yıllardır özlemini çektiği kılavuzun güncel ve tam metninin ortaya çıkması gerekmektedir.

Son olarak ise; Türk kılavuzunun EUIPO kılavuzunun altı bölümünden yalnızca Mutlak Ret Nedenleri ve Yayıma İtiraz İncelemesi kısımlarının esasa ilişkin inceleme bölümüne yönelik düzenlemeleri içerdiği, Türkiye’deki marka incelemesinin diğer aşamalarının ve uluslararası marka işlemlerinin şu an için herhangi bir kılavuzla düzenlenmemiş olduğunun altı çizilmelidir. Bu hususu ilerleyen yıllarda giderilmesi gereken bir eksiklik olarak tespit etmek şu an için yeterli olacaktır.

USPTO Marka Kılavuzu

USPTO marka kılavuzunun resmi adı Marka İnceleme Prosedürleri Rehberi (Trademark Manual of Examining Procuder (TMEP))’dir. Düzenli olarak güncellenen kılavuzun son versiyonu Temmuz 2022’de yayımlanmıştır.

Kılavuz; USPTO uzmanlarına, başvuru sahiplerine ve başvuru sahiplerini temsil eden vekillere marka başvurularının incelenmesine ilişkin uygulamalar ve prosedürler hakkında bilgi sağlamak için oluşturulmuştur. Kılavuzun hitap ettiği ana kesim, ofisin marka inceleme uzmanlarıdır. Kılavuz, başvuruların incelenmesi esnasında uzmanların uymaları gereken veya yetkili kılındıkları prosedürleri ana hatlarıyla belirtir ve buna ilaveten uzmanlar için bilgi ve yorum niteliğinde materyalleri içerir. Marka inceleme uzmanları yürürlükte ve marka başvuruları açısından uygulanabilir olan yasalara, Ticaret Bakanlığı Fikri Mülkiyet Müsteşarı ve USPTO Başkanı tarafından çıkartılacak marka uygulama yönetmeliklerine, kararlara, genelge ve talimatlara bağlı olarak karar verir. Marka karar kılavuzu kanuni güç ve etkiye sahip değildir ve ofisin iç yönetiminin parçası olarak hazırlanmıştır. Bu açıdan USPTO marka kılavuzunun detaylıca hazırlanmış bir yol gösterici olduğunu söyleyebiliriz.

WIPO Madrid Sistemi Kılavuzu

WIPO’nun Madrid Protokolü kapsamında yapılan uluslararası marka başvurularının incelenmesine ilişkin kılavuzunun son versiyonu 31 Mart 2022 tarihinde yayımlanmıştır. Madrid Marka Kılavuzu’na bu bağlantıdan erişilebilir.

Kılavuz, markasını Madrid sistemi aracılığı ile korumak isteyen marka sahiplerine bilgi ve tavsiyeler vermek ve aynı zamanda sisteme üye olan ülkelerin tescil otoritelerini rol, sorumluluk ve görevleri hakkında bilgilendirmek amacıyla hazırlanmıştır. Bu kapsamda kılavuz dört ana bölümden oluşur:

Bölüm I: Bu bölüm başvuru sahipleri, marka sahipleri veya vekilleri, üye ülkelerin tescil otoritesi yetkilileri için faydalı bilgiler içeren bir giriş niteliğindedir. Madrid sistemine ve sistemin tarihçesine genel bir giriş yapar, sistemin faydaları ve iletişim yöntemleri, zaman sınırları ve dil rejimi gibi konularda bilgi verir.  

Bölüm II: Bu bölüm başvuru ve marka sahipleri açısından, Madrid sisteminin tüm yönleri ve uluslararası tescilin yaşam döngüsü hakkında bilgiler sağlar. Başvuru ve ülke ekleme prosedürü, belirlenen ülkelerin ofisleri tarafından verilen kararlar, markanın yaşadığı süre boyunca karşılaşabileceği devir, yenileme, dönüştürme vb. gibi işlemler hakkında bilgiler içerir.

Bölüm III: Bu bölüm hem menşe ofis hem de başvurulan/seçilen ofisler açısından, başvuru süreci ve koruma kapsamına dair kararlar hakkında bilgi sağlar.

Bölüm IV: Bu bölüm ise, sisteme üye olmak isteyen devletlerin veya devletlerarası kuruluşların nasıl üye olacakları hakkında detaylı bilgiler sağlar.

WIPO’nun Madrid birimi bu metne ilaveten kendi iç süreçlerinde kullanım amaçlı ve uzmanlarına yönelik olan bir kılavuza sahiptir; ancak bu kılavuz kamuya açık değildir ve sadece ofis içi kullanım amaçlıdır. Belirtilen iç rehber, uzmanlara sınıflandırma araçlarının ne şekilde kullanılacağı, ofisin sıkça karşılaştığı bazı terimlerin sınıflandırmasına yönelik politika, şekli inceleme prosedürleri hakkında detaylı bilgi vermektedir.

Sonuç

Marka tescil otoritelerinin kullanıcılarına ve genel olarak kamuya daha kaliteli ve şeffaf hizmet verebilmesini sağlayan temel araçlardan birisi günümüzde uygulama kılavuzlarıdır.

Marka uygulama kılavuzlarını sadece esasa ilişkin incelemenin çerçevesini çizen metinler olarak düşünmek yanlıştır. Başvurunun yapıldığı andan başlayan her tür ofis işleminin; şekli inceleme aşaması, uluslararası marka süreçleri ve yenileme, devir vb. süreçleri de dahil olmak üzere, kılavuzlarla çerçevesinin çizilmesi ideal durumdur. Sistem kullanıcıları bir an için düşünecek olurlarsa, en büyük belirsizlikleri yaşadıkları ve kurum çalışanlarıyla görüşerek soru yöneltme ihtiyacı hissettikleri alanların, kılavuzlarla düzenlenmemiş alanlar olduğunun ayırdına varacaklardır. 

Bu tespitten hareketle hazırladığımız yazıda, en gelişmiş ofisler olarak kabul edilebilecek EUIPO ve USPTO’nun marka inceleme kılavuzlarının çerçevesini çizmeye ve Türk marka kılavuzuyla kıyaslamalar yaparak bu alandaki eksikliklerimizi ortaya koymaya çalıştık.

Gelecek yıllarda Türkiye’de daha kapsamlı ve kullanıcı gruplarının tüm ihtiyaçlarına hizmet eden marka inceleme kılavuzlarına sahip olmak ve bunların hazırlanması aşamasında mesleki dernek ve örgütlerin de görüşlerini sunabildiklerini görmek temennileriyle yazımızı noktalıyoruz. 

Sinem GÖZÜBÜYÜK

sinem_yavas@hotmail.com

Önder Erol ÜNSAL

unsalonderol@gmail.com

Temmuz 2022

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN SÜRDÜRÜLEBİLİR VE DÖNGÜSEL TEKSTİL ÜRÜNLERİ STRATEJİSİ

Avrupa Birliği (AB); tekstil ürünlerinin daha dayanıklı, yeniden kullanılabilir, onarılabilir, geri dönüştürülebilir ve enerji açısından verimli olacak şekilde tasarlanarak iklim açısından nötr bir döngüsel ekonomiye geçişine yardımcı olmak ve tekstil endüstrisini COVID-19 pandemisinin yarattığı krizden sürdürülebilir biçimde kurtarabilmek amacıyla, 30 Mart 2022 tarihinde COM (2022) 141 final referansıyla “Sürdürülebilir ve Döngüsel Tekstil Ürünleri Stratejisi”ni yayımladı. Stratejinin tam anlamıyla hayata geçmesi halinde; AB tekstil sektörünün daha rekabetçi hale gelmesi; döngüsel ekonomi ilkelerinin üretim, ürünler, tüketim, atık yönetimi ve ikincil hammaddelere uygulanarak yatırım, araştırma ve inovasyonun yönlendirilmesi amaçlanıyor. Bu kapsamda, 2030 yılına kadar AB pazarına sunulan tekstil ürünlerinin:

  • uzun ömürlü ve geri dönüştürülebilir olması,
  • geri dönüştürülmüş liflerden yapılmış, tehlikeli maddelerden arındırılmış ve sosyal haklar ile çevreye saygılı biçimde üretilmiş olması,
  • tüketicilerin, yüksek kaliteli ve uygun fiyatlı tekstil ürünlerinden daha uzun süre yararlanması, hızlı moda akımının geride bırakılarak ekonomik açıdan kârlı olan yeniden kullanım ve onarım hizmetlerinin yaygınlaştırılması,
  • rekabetçi, dirençli ve yenilikçi hale dönüşen tekstil sektöründe üreticilerin, tüm değer zinciri boyunca kendi ürünlerinin sorumluluğunu üstlenmesi,
  • döngüsel tekstil ekosisteminin, tekstil ürünlerinin yakılmasını ve çöpe atılmasını asgari düzeye indirmesini sağlayarak, elyaftan elyafa geri dönüşümü sağlayan yenilikçi kapasitelerle büyümesi

hedefleniyor.

Strateji; AB Yeşil Anlaşması (European Green Deal), Döngüsel Ekonomi Eylem Planı (The Circular Economy Action Plan), Sanayi Stratejisi (The Industrial Strategy) ve Sürdürülebilirlik için Kimyasal Maddeler Stratejisi (The Chemicals Strategy for Sustainability) kapsamındaki girişimlerle de tamamlayıcı nitelikte.

Stratejiden sorumlu AB birimleri; Sürdürülebilir Üretim, Ürünler ve Tüketim Genel Müdürlüğü (DG ENV B1 Sustainable Production, Products and Consumption) ile Turizm, Tekstil ve Yaratıcı Endüstriler Genel Müdürlüğü (DG GROW F4 Tourism, Textiles and Creative Industries).

Stratejinin hazırlık aşamasında görüşülen paydaşlar arasında özellikle; elyaf / iplik / kumaş / giysi üreticileri, KOBİ’ler ve küresel şirketler, tedarikçiler, perakendeciler, hizmet sağlayıcılar, toplayıcılar, ayrıştırıcılar, geri dönüşüm yapanlar, araştırma ve inovasyon merkezleri, kamu kurumları, tüketiciler ve sivil toplum kuruluşları var. İstişare faaliyetlerinden elde edilen veriler, “Sözünü Söyle (Have Your Say)” portalında yayımlanarak 12 haftalık halk istişaresine de açılmıştı.

Strateji belgesi ve bu belgeye ait yol haritası, önemli kaynaklara referansla AB’nin tekstil sektörü hakkında birçok bilgi içeriyor. Burada hepsinden bahsetmek mümkün değil ancak en çok dikkati çeken bilgileri, aşağıda özetle sıralıyoruz.

Tekstil ve giyim, farklı değer zincirlerini ve ürün türlerini içeren endüstriyel bir ekosisteme sahip. Sektör, çoğu KOBİ olan ve AB geneline yayılmış 160.000’den fazla şirkette 1,5 milyon kişiyi istihdam ediyor. Sektörün 2019’daki yıllık cirosu 162 milyar Euro.  

Giyim ürünleri, AB’nin tekstil ürünleri tüketiminin %81’lik dilimini oluşturuyor. AB’li tüketiciler kişi başına yıllık ortalama 26 kg tekstil ürünü tüketiyor ve bunların önemli bir kısmı üçüncü ülkelerden geliyor. AB tekstil ve moda endüstrisinde sürdürülebilirlik için artan sosyal eğilimler olmasına rağmen, “hızlı moda (fast fashion)” akımı içinde olan bu ürünlerin, sadece kısa bir süre için kullanılıyor olması, kişi başına yılda 11 kg tekstilin atıldığı anlamında.

Özellikle hızlı moda nedeniyle tekstil talebindeki artış, fosil yakıtlardan elde edilen sentetik elyaf gibi yenilenemeyen kaynakların verimsiz kullanımına da neden oluyor. Yaşam döngülerinin her aşamasında sentetik tekstil ve ayakkabılardan mikroplastiklerin dökülmesi ise, sektörün çevreye olumsuz bir etkisi.

Karmaşık olan küresel tekstil değer zinciri, bazı sosyal zorluklarla da karşı karşıya. Farklı gelir düzeyindeki tüketicilerin satın alma gücüne uygun ürünleri piyasaya sunabilmek için üretim maliyetinin azaltılması çabaları; hazır giyim sektöründe çocuk işçi çalıştırılması ve kadın işçilerin düşük ücretle çalıştırılarak cinsiyet eşitsizliğine yol açması gibi ciddi sorunlara yol açmakta.

AB, sosyal ve çevresel sürdürülebilirliğe dikkat ederek ve küresel değer zincirini güçlendirerek, dünya çapında Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine (Sustainable Development Goals) katkıda bulunmayı hedefliyor.

Özellikle teknik tekstiller ve son moda giyim alanlarında küresel ölçekte rekabetçi olan AB tekstil endüstrisi, COVID-19 pandemisindeki arz kesintisi ve tüketici talebindeki düşüş nedeniyle önemli ölçüde zarar gördü. 2019 yılına kıyasla 2020 yılında, tekstil sektörü cirosunda %9,2, giyim sektöründe ise %18,1 oranında düşme meydana geldi. Pandemi krizi ayrıca, ikinci el tekstil ürünlerindeki uluslararası ticareti de etkiledi ve atık akışlarını kesintiye uğrattı. Tahminlere göre dünyadaki tüm tekstil ürünlerinin %1’inden daha azı, yeni tekstil ürünlerine dönüştürülebiliyor.

Tekstil sektörü, önemli iklim ve çevresel etkileri olan “kaynak yoğun” bir sektör. Birincil hammadde ve su kullanımı bakımından tekstil tüketimi; AB için gıda, konut ve ulaşımdan sonra dördüncü en yüksek basınç kategorisinde olup sera gazı emisyonu bakımından da beşinci sırada. AB’de giyim, ayakkabı ve ev tekstili ile bağlantılı baskı ve etkinin çoğu, dünyanın diğer bölgelerinde üretilen ürünlerden kaynaklanıyor.

AB tekstil ve giyim endüstrisi, üçüncü ülkelerde uygulanan düşük üretim maliyetleri ile çevresel ve sosyal standartlar nedeniyle eşit olmayan bir oyun alanında bulunuyor. Öte yandan, sürekli adaptasyon gerektiren uluslararası teknolojik gelişimleri karşılamada işgücü yetersizlikleri de yaşanmakta. 

AB üyesi ülkelerde tekstil atıklarının toplanması, ayrıştırılması ve geri dönüştürülmesi, kamu-sektör eşgüdümü gerektiriyor. Ayrıca küreselleşmiş tekstil sektörünün, sadece ulusal ve yerel düzeydeki parçalı eylemler ile bu ihtiyacı karşılayamayacağı da açık. Bu sebeplerle AB genelinde etkili çevre koruması, AB içindeki ve dışındaki tekstil işletmeleri için eşit oyun kuralları sağlayan bir AB eylem planının hazırlanmasını elzem kılmış ve söz konusu eylem planı, Stratejinin eki olarak yayımlanmıştır.   

AB için sürdürülebilir ve döngüsel tekstil ürünleri, aşağıdaki temel eylemleri içeren yeni bir model olacak.

  • Zorunlu “Ecodesign” şartlarının getirilmesi: Tekstil ürünlerinin renklerinin solması, yırtılması, fermuarlarının bozulması, dikişlerinin sökülmesi vb nedenler, tüketicilerin bu ürünleri atmasının başlıca nedenleri arasında. Ancak tüketicilere daha dayanıklı ve yeniden kullanılabilir ürünleri sunmanın yanı sıra kiralama, onarım, geri alma, ikinci el gibi hizmetlerin de tasarlanması, maliyet tasarrufu sağlar. Ayrıca üretimde kullanılan malzemelerin tasarımı da çevresel performansı etkiler.    
  • Satılmayan veya iade edilen malları imha etmek, değer ve kaynak israfı olduğundan sonlandırılması
  • Mikroplastik kirliliği ile mücadele edilmesi: Mikroplastiklerin salınımı en çok, ilk 5-10 yıkamada gerçekleşiyor. Sadece çamaşır makinelerinden, yılda yaklaşık 40.000 ton sentetik lif salınıyor.
  • Döngüsel ve çevresel hususlar hakkında zorunlu bilgileri içeren “dijital ürün pasaportu” oluşturulması ve ayrıca Tekstil Etiketleme Yönetmeliğinin gözden geçirilmesi 
  • “Green (yeşil)”, “eco-friendly (çevre dostu)”, “good for the environment (çevre için iyi)” vb açıklamaların kullanılmasına, ancak söz konusu iddiaların AB Ecolabel ve diğer yasal düzenlemeler kapsamında doğrulanmış olması halinde izin verilmesi: Bu konudaki gelişmeler, marka başvuruları hakkındaki kararları da etkiler niteliktedir.
  • Tekstil atıklarının geri dönüşümü, yeniden kullanımın artırılması ve genişletilmiş üretici sorumluluğu: AB’de her yıl, yaklaşık 2,1 milyon ton tüketim sonrası giysi ve ev tekstil ürünü, ayrı ayrı toplanarak geri dönüşüme gönderiliyor veya küresel yeniden kullanım pazarına sunuluyor. Bu miktar, AB pazarına çıkan tekstillerin yaklaşık %38’i ve kalan %62’lik kısmın, ayrıştırılmamış atık akışlarında boşa gittiği düşünülüyor. Bu sebeple üreticilerin, kendi ürünlerinin atıklardan sorumlu tutulduğu, ekonomiye kazandırılabilir halde atık ayrıştırması düzenlemeleri getirilmesi öngörülüyor. Aslında halihazırda birçok firma, “tüketim sonrası tekstil ürünleri”nin toplanması için mağazalarında geri dönüşüm kutuları bulundurmaya çoktan başladı bile.

Bu yılki teması “Fikri Mülkiyet ve Gençlik” olan 26 Nisan Dünya Fikri Mülkiyet Gününde, AB’nin tekstil sektörüyle ilgili olacak şekilde EUIPO (AB Fikri Mülkiyet Ofisi) tarafından, “Fikri Mülkiyet ve Sürdürülebilir Ekonomi – Gençlik ve Sürdürülebilirlik” konulu bir seminer düzenlendi. “Moda ve Sürdürülebilirlik” ekseninde işlenen konu hakkında EUIPO ve EPO (Avrupa Patent Ofisi) tarafından sunumlar yapıldı.

EUIPO temsilcisi “marka-sürdürülebilirlik” ilişkisini, aşağıda özetlenen iki husus çerçevesinde açıkladı.  

  • 1996-2020 yılları arasında EUIPO’ya yapılan 2 milyon marka başvurusunun mal ve hizmet listesinin, çevre koruması ve sürdürülebilirlik konuları bakımından analiz edilmesi sonucunda, “Yeşil AB Markaları” (Green EU trade marks) isimli çalışma hazırlanarak Eylül 2021’de yayımlandı. EUIPO’nun Uyumlaştırılmış Veri Tabanında bulunan ve mal/hizmet tanımlamasında kullanılan “fotovoltaik, güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi ve geri dönüşüm” gibi yaklaşık 900 terim; kapsamlı bir metodoloji kullanılarak “yeşil” olarak tanımlanmış ve standardize edilerek “yeşil terimler envanteri” oluşturulmuştur. Yeşil terimler, daha sonra 9 gruba ayrılan 35 kategoride sınıflandırılarak çeşitli değerlendirmelerde bulunulmuştur. Fazla detaya girmeden, 2015-2020 yılları arasında yapılan marka başvurularının %42,9’unun enerji tasarrufu, %17,7’sinin kirlilik kontrolü, %9,7’sinin enerji üretimi, %9,7’sinin taşımacılık, %6’sının iklim değişikliği, %5,9’unun geri dönüşüm ve geri kalanının ise çevre bilinci, atık yönetimi ve tarım üzerine olduğunu söyleyebiliriz.  
  • EUIPO sunumunun ikinci kısmında ise “marka-sürdürülebilir moda” ilişkisi; marka örneğinde “green, eco, bio” vb yeşil terim içeren marka başvurularından örnekler verilerek bireysel marka, sertifika markası, ortak marka, kelime içeren figüratif markalar, ayırt edici ve tanımlayıcı karakter başlıkları altında irdelenmiştir. Ancak yazımızın kapsamı dışında kalması nedeniyle, konunun ayrıntılarına yer vermeyeceğiz.

EUIPO’nun sunumundan da anlaşılacağı üzere, AB’nin Sürdürülebilir ve Döngüsel Tekstil Ürünleri Stratejisi uyarınca yürürlüğe giren ve girecek olan yasal düzenlemeler, marka başvurularını ve kararlarını da etkilemekte.

26 Nisan Seminerinde EPO temsilcisi, tekstil ürünleri ve moda sektöründe yapılan buluşların; zararlı kimyasalların kullanımının azaltılması, enerji tüketiminin azaltılması, çevre dostu malzemeler, geri dönüşüm için yeni çözümler ve yeni fonksiyonlara sahip malzemeler alanlarında olduğunu ifade etmiştir.

Verilen örnekler arasında, patent başvurusu 2008 yılında yapılan “kahve artıklarından elde edilen iplikler” dikkat çekiciydi. Sunum sırasında gösterilen ürün etiketindeki “Drink it, wear it!” (Onu iç, onu giy!) sloganıyla yapılan arama, bu teknolojiyi geliştiren “S.Café® Fabrics” firmasının internet sitesine ulaştırdı. Firmanın ve teknolojinin doğuş hikayesi, bir şaka ile başlamış.

Tayvan menşeli firmanın kurucusu Bay Chen, bir gün eşi Bayan Chen ile kahve içmeye gider. Kahve dükkanına gelen bir kişinin, evine götürmek için kahve atığı istediğine şahit olurlar. Bayan Chen, Bay Chen’e dönerek “Spordan sonra ter kokularını önlemek için sen de kullanabilirsin!” diye şaka yapar. Ancak Bay Chen konuyu ciddiye alır ve kısa süre içinde araştırmacı ve çevresel ortaklardan oluşan bir ekip kurar. 4 yıllık araştırma ve geliştirme çalışmaları sonunda; kahvenin, kokuları engelleme özelliğinin ilham kaynağı olduğu ve hammadde olarak kahve dükkanlarından toplanan kahve atıklarının kullanıldığı bir teknoloji geliştirilerek iplik üretimine başlanır. Bu iplikler ayrıca; pamuk ipliğinden iki kat daha hızlı kuruma ve UV ışınlarına karşı koruma özelliklerine de sahiptir. S.Café® Fabrics firmasının, sürdürülebilir ürünlerin üretilmesi için Asics, Helly Hansen, Inter Sport, Mc Kinley, New Balance, Oakley, Starbucks ve Timberland gibi birçok marka ile işbirliği yaptığını söyleyerek yazımızı sonlandırıyoruz.    

Gonca ILICALI

Temmuz 2022


Kaynaklar

Fikrî ve Sınai Mülkiyet Hukuku Bağlamında Elektronik Ticaret Alanındaki Güncel Gelişmeler

Bilişim teknolojileri; özellikle internete erişimin, mobil cihazlarla rahatlıkla ve yaygın şekilde sağlanmasıyla birlikte, bireysel ve kurumsal anlamda yaşamımızın birçok alanında yoğun şekilde yer edinmeye başlamıştır. Bu duruma yönelik olarak daha geleneksel bakış açısına sahip kişiler ile yenilikçiler arasında çeşitli tartışmalar yaşanmaktadır. Ne var ki tartışmalar bununla sınırlı değildir. Gerçekten; yaşama dair çeşitli somut yansımaları olan bilişim teknolojileri, teorik tartışmalara konu olma seviyesinin bir adım ötesine geçerek, devletin temel erklerinin faaliyetleri kapsamında ele alınmaktadır. Yazımızın konusunu da bilişim teknolojilerinin yaygın alt alanlarından olan elektronik ticarete (e-ticaret) ilişkin bir normatif düzenlemede, fikrî ve sınai haklara ayrılan bölümünün değerlendirilmesi oluşturmaktadır.

Türk hukukunda e-ticareti düzenleyen temel normatif metin 23.10.2014 tarihli ve 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’dur (6563 sayılı Kanun). 07.07.2022 tarihli ve 31889 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 01.07.2022 tarihli ve 7416 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’la (7416 sayılı Kanun) 6563 sayılı Kanun’da geniş kapsamlı değişiklikler yapılmıştır.[1] 7416 sayılı Kanun m.12 hükmüne göre; 7416 sayılı Kanun’un birkaç hükmü dışında, yazımızın konusunu oluşturan fikrî ve sınai haklara ilişkin değişiklikler de içeren hükümler de dâhil diğer hükümleri 01.01.2023’te yürürlüğe girecektir.

7416 sayılı Kanunun Çerçeve Madde 3 hükmüyle birlikte 6563 sayılı Kanun m.9 hükmünde kapsamlı bir değişiklik yapılarak hukuka aykırı içeriklerden sorumluluk ve bu içeriklere ilişkin yükümlülükler düzenlenmiştir. Düzenleme her ne kadar sorumluluğa ilişkin olsa da düzenleme sonrası 6563 sayılı Kanunun m.9/1 hükmü ile aracı hizmet sağlayıcının, hizmet sağlayıcının hukuka aykırı eylemlerinden kural olarak sorumlu olmayacağı düzenlenmektedir. Nitekim anılan hükme göre; diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmadıkça, aracı hizmet sağlayıcı, hizmet sağlayıcı tarafından sunulan içerik ve içeriğe konu mal veya hizmetle ilgili hukuka aykırı hususlardan sorumlu tutulmamaktadır.

Düzenleme sonrası 6563 sayılı Kanun m.9/2 hükmü ile hukuka aykırı içerikle ilgili olarak elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcıya bazı yükümlülükler yüklenmektedir. Anılan hükme göre; elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcı, elektronik ticaret hizmet sağlayıcı tarafından sunulan içeriğin hukuka aykırı olduğundan haberdar olması hâlinde, bu içeriği gecikmeksizin yayımdan kaldırarak hukuka aykırı hususu ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına bildirmekle yükümlü kılınmaktadır.

Düzenleme sonrası 6563 sayılı Kanun m.9 hükmünün son fıkrası, değişiklikten önce 6563 sayılı Kanun’da hakkında herhangi bir hüküm bulunmayan, fikrî ve sınai mülkiyet haklarının ihlali durumunda sorumluluk ve yükümlülüklere hasredilmiştir. Anılan hükme göre; elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcı, hak sahibinin, fikrî ve sınai mülkiyet hakkı ihlaline dair bilgi ve belgeye dayanan şikâyeti üzerine, elektronik ticaret hizmet sağlayıcının şikâyete konu ürününü yayımdan kaldırarak durumu kendisine ve hak sahibine bildirmekle yükümlü kılınmaktadır. Elektronik ticaret hizmet sağlayıcının, şikâyetin aksini gösteren bilgi ve belgeye dayanan itirazını elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcıya sunması üzerine şikâyete konu ürün yeniden yayımlanacaktır. Şikâyet ve itirazda; ilgililerin açık kimlik ve adres bilgileri, ihtilafa konu ürün hakkındaki bilgiler, ürünün yayımdan kaldırılması veya yayımlanmasının gerekliliğine dair gerekçeler ile yönetmelikle belirlenen diğer hususların yer alacağı düzenlenmektedir. İlgililerin genel hükümlere göre adli ve idari mercilere başvurma hakları saklı tutulmaktadır.

E-ticaretin, ticaret alanındaki hacmi arttıkça, fikrî ve sınai haklar alanındaki hak ihlallerinin e-ticaret mecralarında gerçekleşme oranı da artmaktadır. Günümüzde fikrî ve sınai mülkiyet hakkı sahiplerinin yaşadığı önemli sorunlar arasında, taklit ürünlerin e-ticaret pazar yerlerinde yaygın şekilde satışa konu edilmesi, e-ticaret hizmet sağlayıcıya ulaşmanın zor, bazen de imkansız olması gibi e-ticarete özgü durumlar da yer almaktadır.  6563 sayılı Kanun m.9/3 hükmünün ihdası, yaşanan sorunları belli ölçüde ve hızlı şekilde gidermeye elverişlidir. Ancak düzenlemede belirsiz alanlar da vardır. Örneğin; yapılan değişiklikte elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcının şikâyet ve itiraz konusunda bir takdir hakkı olup olmadığı, şikâyet ve itirazın dayandığı bilgi ve belgelerin geçerliliğinin incelenip incelenmeyeceği, söz konusu belgelerin niteliğinin değerlendirilip değerlendirilmeyeceği gibi hususlarda boşluklar bulunmaktadır. Bu eksikliklerin, düzenleme yürürlüğe girene kadar çıkarılacağı öngörülen yönetmelikle giderileceği düşünülmektedir.

Osman Umut KARACA

osmanumutkaraca@hotmail.com

Temmuz 2022


[1] 7416 sayılı Kanun için bkz; https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/07/20220707-2.htm, (11.07.2022).

BİR EPO KARARI: PEPTİT İLAÇ İSTEMLERİNDE “DÜZ DÜNYA” SORUNU


Şekil 1: Düz Dünya’nın Benediction Classics yayınevine ait baskısının kapak tasarımı (2012)

20. yüzyılın başında, Edwin A. Abbott tarafından kaleme alınan Düz Dünya[1] iki boyutlu bir dünyayı anlatır. Bu dünyadaki kahramanımız; KARE, rüyasında tek boyutlu dünyaya giderek oradakilere iki boyutlu dünyanın varlığını anlatmaya çalışır, ancak çabaları sonuçsuz kalır. Ardından kendi dünyasında üç boyutlu KÜRE ile karşılaşır. KÜRE’nin ne olduğunu ve onun dünyasını anlamak için yapabileceği tek şey KÜRE’nin dünyasına yani Uzay Dünyası’na gitmektir…

Yaşam bilimlerine ilişkin buluşlar da Patent Dünyası’nda adeta tek boyutlu veya en iyi ihtimalle iki boyutlu olarak kendilerini gösterme şansı bulmaktadırlar. Bu durum, özellikle son yıllarda patent başvuru sayıları hızlıca artan antikor ve peptit[2] ilaçların  3-boyutlu yapısal ve işlevsel özelliklerinin[3] patent başvurularındaki ifadelerini zorlaştırmaktadır.

Bu yazının konusunu oluşturan Nisan 2021 tarihli Avrupa Patent Ofisi (EPO) Temyiz Kurulu kararı da (T 2944/18[4]) peptit ilaç öncüllerine ilişkin bir başvuruyu konu almaktadır.

Söz konusu kararda görüşülen EP 11775737.7[5] numaralı Avrupa patent başvurusunda açıklanan buluş; kalsiyum bağlayıcı bir protein olan S100-A1’in kısa fragmentlerini içeren ve inotropik etkiler[6] gösteren peptitlerle ilgilidir. S100-A1’den elde edilen ve 4 amino asitten oluşan çekirdek motif[7] (S100-A1 proteininin 79-82 amino asitleri) ise peptitlerin hücre girişleri (membran penetrasyonları) ve dolayısıyla işlevsellikleri için gerekli minimum özellik olarak söz konusu başvuruda açıklanmıştır.

İnceleme safhasında, başvurunun istem 1’i bir Madde 54(3) EPC[8] dokümanı[9] olan WO2010/118878[10] numaralı uluslararası başvuruya (D3) göre yeni bulunmamış ve başvuru reddedilmiştir. D3 dokümanı; bir kas fonksiyonu iyileştirici amino asit dizisi içeren peptitleri açıklamaktadır. Söz konusu peptitler; S100-A1 proteininden elde edilmekle birlikte kalp kası bozukluklarının tedavisinde de kullanılabilmektedir (D3: sayfa 1, satır 5 ila 9).

Başvuru sahibi (Temyiz eden taraf), İnceleme Bölümü’nün ret kararını temyize taşımış, ancak Temyiz Kurulu (Kurul) da İnceleme Bölümü’ne benzer bir perspektifle ana talep[11] isteminin kapsamını çok geniş yorumlayarak, söz konusu istemin D3 dokümanı karşısında yeni olmadığı sonucuna varmıştır. Temyizde sunulan yedek talep[12] ise birinci tıbbi kullanım istemlerinin yenilik değerlendirmesinin ilk kez yapılmasını gerektirdiğinden; dosya, Kurul tarafından inceleme safhasına geri gönderilmiştir. 

Temyiz eden tarafın, Kurul’a, sunduğu ana talep ve yedek talep istem setlerindeki önemli istemlerin Türkçe çevirileri ve Kurul’un bu istemlerin kapsamını nasıl belirlediği kısaca aşağıda paylaşılmıştır.

Ana Talep

İstem 1

1. Bir hidrofilik domain ve/veya bir veya daha fazla membran penetrasyon arttırıcı domainler ve SEQ ID NO: 38* amino asit dizisinde olan S100-A1 proteininden elde edilen bir domain içeren veya domainden oluşan bir pozitif inotropik peptit olup, özelliği söz konusu S100-A1 proteininden elde edilen domainin aşağıdaki inotropik motifin 4 ila 9 ardışık amino asitinden oluşması

𝛟1-𝛟2-𝛟3-𝛟4-X5-𝛙6-L7-[T/A]8-𝛙9-𝛙10

ve en az  𝛟4-X5-𝛙6-L7 çekirdek motifini içermesi olup,

özelliği, 𝛟 ve 𝛙 ‘nın her seferinde bağımsız olarak alanin, metiyonin, izolösin, lösin ve valinden oluşan bir gruptan seçilmesi ve X’in herhangi bir aminoasit olması,

özelliği söz konusu peptitin:

  • 10 ila 40 amino asit uzunluğuna sahip olması ve
  • bir pozitif inotropik aksiyon göstermesi ve

özelliği söz konusu peptitin:

  • SEQ ID NO: 39** ‘un 9’dan fazla ardışık amino asitini içermemesi veya
  • söz konusu S100-A1 proteininden elde edilen domain dışında  SEQ ID NO: 39 aminoasitlerinden en az %80 farklı olmasıdır.

* Doğal insan S100-A1 proteininin birincil (primer) yapısı (94 amino asit)

** S100-A1 C-terminal’in 20-mer peptit olarak birincil (primer) yapısı (75 ila 95 amino asitler)

Yedek Talep 1 – Birinci tıbbi kullanım

İstem 1

Temyiz gerekçesinde; Temyiz eden taraf ana talepteki istem 1 ve istem 2’nin sonuna aşağıdaki ifadeyi ekleyerek yedek talepteki istem 1 ve istem 2’yi sunmuştur.

“özelliği pozitif inotropik peptit tıbbi kullanım içindir”.

Temyiz müzakerelerinde, Kurul; ana talebin istem 1’ini aşağıdaki şekilde yorumlamıştır.

Aşağıdakileri içeren veya aşağıdakilerden oluşan bir pozitif inotropik peptit:

  1. Tanımlanmış uzunlukta (4 ila 9 amino asit) bir peptitten oluşan ve en az belli bir çekirdek motif (4, 5, 6 ve 7 pozisyonlarında) içeren S100-A1 (SEQ ID NO:38) proteininden elde edilen bir domain
  2. Bir hidrofilik domain ve/veya
  3. (bir) membran penetrasyon domain(leri)

İnceleme safhasında, reddin gerekçesi olan D3 dokümanının önemli istemlerinin Türkçe çevirileri ise aşağıdaki şekildedir.

İstem 1

  1. 𝛟4-X-𝛙-L-[T/A]- 𝛙2 amino asit motifinden oluşan veya içeren bir kas fonksiyonu iyileştirici amino asit dizisi içeren bir peptit olup,
  • özelliği 𝛟 ve 𝛙 ‘nın her seferinde bağımsız olarak seçilen hidrofobik aromatik olmayan amino asitlerden seçilmesi ve X’in her hangi bir amino asit olması,
  • özelliği kas fonksiyonu iyileştirici amino asit dizisinin bir S100-A1 proteininin  karboksi- terminal amino asitlerinin 18 ardışık amino asitlerinden daha fazla içermemesi, peptitin maksimum toplam uzunluğunun 100 amino asit olması ve peptitin pozitif inotropik etki göstermesidir.

İstem 8 ve İstem 9

8. İstem 1 ila 7’den herhangi birine göre sunulan peptit olup, özelliği söz konusu kas fonksiyonu iyileştirici amino asit dizisi aşağıdaki amino asit dizisini içerir veya oluşur.

[V/I]-[V/I]-[L/M]-[V/I/M]-[A/G/S]-[A/V]-L-[T/A]-[V/A/I]-[A/M/V]

9. İstem 1 ila 8’den herhangi birine göre sunulan peptit olup, özelliği söz konusu kas fonksiyonu iyileştirici amino asit dizisi aşağıdaki amino asit dizilerinden oluşan gruptan seçilen bir amino asit dizisini içerir veya oluşur.

V-V-L-V-A-A-L-T-V-A (SEQ ID NO: 4),

V-I-L-V-A-A-L-T-V-A (SEQ ID NO: 6),

V-V-M-V-A-A-L-T-V-A (SEQ ID NO: 7),

I-I-L-V-G-A-L-T-V-A (SEQ ID NO: 95),

V-V-L-I-A-A-L-A-A-A (SEQ ID NO: 263),

V-I-L-V-S-V-L-T-V-A (SEQ ID NO: 186),

I-I-L-M-G-A-L-T-V-A (SEQ ID NO: 334), ve

V-V-M-V-A-A-L-T-V-V (SEQ ID NO: 50).

Kurul; D3 dokümanının istem 1’ini aşağıdaki şekilde yorumlamıştır.

D3 dokümanının istem 1’i; 𝛟4-X-𝛙-L-[T/A]- 𝛙2 amino asit dizisinden oluşan veya içeren bir pozitif inotropik amino asit dizisi içeren bir peptite ilişkindir. Söz konusu peptit, 6 amino asit uzunluğunda (6-mer) olmakla birlikte ana talep istem 1’de sunulan 10-mer inotropik motifin çekirdek motifini (burada 𝛟4-X-𝛙-L şeklinde gösterilmiştir) içermektedir. D3 dokümanı bağımlı istemleri; istem 6 ve istem 7 ise ana talep istem 1’e benzer şekilde 𝛟 ve 𝛙 notasyonlarının; alanin, metiyonin, izolösin, lösin ve valinden oluşan bir gruptan seçilmesi olarak tanımlamıştır. D3 dokümanı bağımlı istemleri istem 8 ve istem 9 ise D3 istem 1’inde sunulan 6-mer amino asit dizisi motifini içeren 10-mer peptidleri açıklamaktadırlar. D3 dokümanı istem 12 ise sunulan peptitin ayrıca bir hidrofilik motif ve/veya bir membran penetrasyon iyileştirici motif domaini içerdiğini belirtmektedir. D3 dokümanı istem 16’ya göre ise söz konusu membran penetrasyon iyileştirici motif domaini 6 aminoasitten oluşmaktadır.

Şekil 2: EP 11775737.7 numaralı temyize konu olan başvuruda peptitlerin amino asit dizileri olarak sunulmasını gösteren temsili görüntü

Temyiz Süreci

Ana talep – İstem 1 – Yenilik (Madde 54(3) EPC)

Temyiz eden tarafın; D3 dokümanının istem 8 ve istem 9’unda sunulan çeşitli 10 amino asit uzunluğundaki (10-mer) peptitlere ilişkin olarak ilk argümanı; söz konusu istemlerde açıklanan 10-mer peptitlerin S100-A1’den bir bütün olarak türetildikleri ve bu nedenle ana talepteki istemde sunulan ve S100-A1’den elde edilen domainin tasarlanmış yapısal (işlevsel) özellikleri ile bağdaşmadığı yönünde olmuştur.  Örnek olarak; D3 dokümanın da sunulan SEQ ID NO 100 ve 102 dizileri seçilmiş ve bu dizilerde bulunan VAAL motifinin dizilerin geri kalanından izolasyonda olduğunun D3 dokümanı açıklamalarından çıkartılamayacağı görüşü de belirtilmiştir.

Şekil 3: SEQ ID NO:4 (D3 istem 9’a bakınız.). Söz konusu peptit dizisi, Kurul tarafından çekirdek motife iki ayrı uçtan birleştirilmiş 2 adet 3-mer içeren bir 10-mer olarak yorumlanmıştır.

Kurul, D3 dokümanı İstem 9’da (örn. SEQ ID 4, 6, 7 ve 50) ve aynı dokümanın sayfa 29 ila 34’ünde (örn. SEQ ID 100 ve 102) açıklanan peptitlerin iki adet 3-mer ile birleştirilmiş bir çekirdek motiften (𝛟4-X5-𝛙6-L7) oluşan 10-merler olarak değerlendirmiştir (bkz: Şekil 3).

Kurul; ayrıca örneğin SEQ ID No 100 (I-I-L-V-A-A-L-T-I-A) dizisine sahip olan peptitin ana talep istem 1’de açıklanan S100-A1 proteininden elde edilen peptitin tanımına karşılık geldiği sonucuna aşağıdaki sebeplerden ötürü varmıştır;

SEQ ID No 100 (I-I-L-V-A-A-L-T-I-A) dizisine sahip peptit;

– ana talep istem 1’deki S100-A1’den elde edilen peptitin 4 ila 10 pozisyonlarından oluşmaktadır (örn. 7 ardaşık amino asit; burada pozisyon 8; treonin, pozisyon 9; izolösin ve pozisyon 10; alanin)

–  I-I-L trimerini “içermektedir”.

Bu nedenle Kurul, bilhassa ana talepteki istem 1’deki “içermektedir” ifadesi nedeniyle D3 dokümanı İstem 9’un kapsamının, ana talep istem 1’de sunulan peptitlere dahil olduğu sonucuna varmıştır. Dolayısıyla Kurul, temyiz eden tarafın bu argümanını kabul etmemiştir.

Temyiz eden tarafın ikinci argümanına göre ise D3 dokümanı; kas fonksiyonu iyileştirici motifin 10 amino asitinden daha az amino asit içeren peptitlerin pozitif inotropik etkisini açıklamakta başarılı değildir.

Ancak, Kurul ana talep istem 1’in kapsamını değerlendirdiğinde kas fonksiyonu iyileştirici motifin 9 veya daha az amino asit içeren dizileri ile bu motifin çevresindeki amino asit dizilerini de kapsadığı kanısındadır (yukarıda anlatılan SEQ ID NO 100 analizine dayanarak).

Temyiz eden tarafın -yapısal bağlamdan izolasyonda olan bir peptite dayanan- işlevsellik argümanı da böylece Kurul tarafından geçersiz sayılmıştır.

Bu hususlar gereğince, Kurul, ana talep istem 1’in yenilik kıstasına haiz olmadığı sonucuna varmıştır.

Yedek Talep 1

Yedek talebin değiştirilen İstem 1 ve İstem 2’si pozitif inotropik peptitin birinci tıbbi kullanımına ilişkindir.

Temyiz eden taraf; D3 dokümanının, bir S100-A1 proteinin inotropik motifinden elde edilen 10 amino asitten az amino asit içeren peptitlerin terapötik etkilerini, teknik alanda uzman bir kişi tarafından buluşun uygulanabilmesini sağlayacak şekilde yeterince açık ve tam olarak açıklamakta başarısız olduğunu, dolayısıyla da D3 dokümanının söz konusu peptitin herhangi bir tıbbi kullanımını öngöremeyeceğini iddia etmektedir.

Kurul, yapısal ürün istemlerinin yenilik kriterine haiz olmamasının bu ürünlerin birinci tıbbi kullanımlarının da yenilik değerlendirmesine uygulanamayacağı gerekçesiyle temyiz eden tarafa bu konuda katılmıştır.  

Dosyanın inceleme safhasına geri gönderilmesi (Madde 111(1) EPC[13], Madde 11 RPBA 2020[14])

Temyize konu olan karar yalnızca ürün istemlerinin yenilik kriteri değerlendirmesine ilişkin olduğu ve birinci tıbbi kullanım istemlerinin yenilik değerlendirmesi konusunda sessiz kaldığı için temyiz safhasında “ilk kez” olarak D3 dokümanını yeterlilik bakımından incelenmesi durumu ile karşı karşıya kalınmıştır.

Kurul, bu durumu Madde 11 RPBA 2020 kapsamında bir “özel sebep” olarak değerlendirmiş ve dosyayı daha ileri bir inceleme için İnceleme Bölümü’ne iade etmiştir.

Bu karardan birkaç ay sonra başvuru sahibine iletilen 05.07.2021 tarihli İnceleme Bölümü yazışması[15] ise birinci tıbbi kullanım açısından yapılan değerlendirme sonucu  D3 dokümanında sunulan peptitlerin tedavi amaçlı olarak kullanılabileceklerinin yine söz konusu dokümanda belirtildiklerini söylemektedir.. Dolayısıyla Yedek talep istem 1 de yenilik kriterine haiz bulunmamıştır.  

§                §              §

Şekil 4: Protein yapısının 4 ayrı seviyesi vardır: Primer, sekonder, tersiyer ve kuaterner (kuaterner yapı şekilde gösterilmemiştir).Primer yapı; proteinlerin yapı birimleri olan amino asitlerin doğrusal sırasıdır. Sekonder yapı, proteinin yerel parçalarının üç boyutlu şekilleridir. Ancak üç boyutlu uzaydaki spesifik atom konumlarını belirtmez. Tersiyer yapı; proteinin atomik koordinatlarla tanımlanmış, üç boyutlu yapısıdır.

Bir proteinin primer yapısından (1 -boyutlu) tersiyer (3-boyutlu) yapısını (bkz Şekil 4) -dolayısıyla da işlevsel özelliklerini öngörmek biyolojinin en karmaşık problemlerinden biridir. Bu bağlamda -kati bir biyolojik perspektiften- bakıldığında Temyiz eden tarafın özellikle birinci argümanındaki geçerli noktaları görmezden gelmek mümkün olmasa da, patent ofislerine, proteinlerin primer yapılarda amino asit dizileri olarak (ST.26 WIPO standartı16) sunulduğu unutulmamalıdır. Bu sebeple, istem yazımının salt biyoloji bilimi perspektifinden ziyade patent ofislerinin mevcut görüşleri doğrultusunda yazılması büyük önem arz etmektedir.

4-mer çekirdek motif etrafınca başka amino asit dizileri eklenerek tasarlanan peptitleri açıklayan ana talep istem 1, -3-boyutlu yapılarının aksine- tek boyutlu dizi düzleminde bakıldığında oldukça geniş bir kapsama sahip olmaktadır. Bu nedenledir ki D3 dokümanında sunulan ve 6-mer motife (4-mer çekirdek motifini içermektedir) sahip peptitler ana talep istem 1 kapsamı içinde görülerek söz konusu istemin yenilik kriterine haiz olmamasına neden olmuşlardır.

Protein (örn. antikor, peptit) buluşlarının istemleri tasarlanırken proteinin yapısal (3-boyutlu) değil tek boyutlu olarak temsil edildiği hususunu hesaba katmak olası başvurular için büyük önem taşımaktadır.

EPO’nun biyolojik diziler içeren buluşlara yönelik genel yaklaşımında, protein dizileri ve bu proteinlerin işlevsellikleri arasındaki öngörülemez ilişki şimdilik hesaba katılmamaktadır. EPO’ya göre bir proteinin (örn. antikor, peptit, vs.) belli bir işlevi biliniyorsa, aynı işleve sahip ancak farklı dizilimde olan proteinler de standart/rutin çalışmalar sonucunda elde edilebilir.

Birleşik Devletler Patent ve Marka Ofisi (USPTO) ise protein işlevselliği konusuna “yapısal aşikarsızlık” (structural non-obviousness) prensibi ile yaklaşmaktadır. Söz konusu prensibi kullanan ofisler bilinen bir proteinin işlevi ile aynı işlevi gösteren farklı dizideki bir proteinipatentlenebilir olarak görmektedirler.

Molekül patentlerinde dahi Markush formülleri sayesinde iki boyutlu yapıların patent dokümanlarında ifade edilebilmesine rağmen, moleküllerden daha karmaşık olan protein ilaç/ilaç öncüllerinin primer (1- boyutlu) yapılarda bir nevi Düz Dünya’da korunmaya çalışılması, farklı patent ofislerinde farklı yaklaşımlara yol açmaya devam edecek gibi gözükmektedir.

Ayça KOROĞLU

Temmuz 2022

aycakoroglu@gmail.com

§                §              §

DİPNOTLAR

[1]Abbott, Edwin Abbott, 1838-1926. Flatland: a Romance of Many Dimensions. New York :Dover Publications, 19531952.

[2]Peptitler; tanımlanmış bir düzende, amino asitlerin birbirine bağlanmasıyla oluşan kısa polimerlerdir. Protein ve peptitlerin temel farkı peptitlerin kısa, polipeptitlerin/proteinlerin ise uzun olmasıdır.

[3] Biyolojinin önemli temalarından biri yapının işlevi belirlemesidir (structure determines function). Bu temaya göre biyolojik yapıların kendi içlerinde nasıl düzenlendikleri, onların spesifik görevlerini nasıl yerine getireceklerini belirler. 

[4] T2944/18 sayılı kararı:

https://www.epo.org/law-practice/case-law-appeals/recent/t182944eu1.html

[5] EP 11775737.7 numaralı başvuru:

https://worldwide.espacenet.com/patent/search/family/044862931/publication/EP2629785A1?q=pn%3DEP2629785

[6]Kalp kasının kontraksiyon gücü yani kasılabilirliği inotropizm olarak tanımlanır. İnotropik etki ise kalp kasının kasılma gücünün değişmesidir.

[7]Protein dizisi içinde kısa, korunmuş bir bölge. Motifler genellikle bir proteinin bağımsız olarak katlanabildiği ve çalışılabildiği kabul edilen parçalarının (domain) yüksek derecede korunmuş bölgeleridir.

[8] European Patent Convention – Avrupa Patent Anlaşması

[9]Avrupa Patent Anlaşması 54 üncü madde 3. paragraf kapsamındaki patent/patent başvurusu dokümanları; önceki tekniğe ait “ara” dokümanlar olarak da tanımlanmaktadır. Bu tür dokümanlar patent ofisinin yürüttüğü araştırmadan daha sonraki bir tarihte yayınlanmış ancak araştırmanın nedeni olan patent başvurusunun dosyalanma tarihinden daha önceki bir tarihte dosyalanmışlardır.

[10] WO2010/118878numaralı uluslararası başvuru:

https://worldwide.espacenet.com/patent/search/family/042226606/publication/WO2010118878A1?q=WO2010%2F118878

[11] Ana talep istem setine buradan ulaşabilirsiniz.

https://register.epo.org/application?documentId=E2L391YY5715DSU&number=EP11775737&lng=en&npl=false

[12] Yedek talep 1 istem setine buradan ulaşabilirsiniz.

https://register.epo.org/application?documentId=E2L3911P7909DSU&number=EP11775737&lng=en&npl=false

[13] Madde 111 EPC: Temyizler açısından karar

(1) Temyizin meşruiyeti hakkındaki incelemeden sonra, z Kurul temyiz hakkında karar verir. Temyiz Kurulu ya temyiz edilen karar yönünden sorumlu olan Bölümün yetki alanı içerisinde faaliyet gösterir veya yeniden karar vermesi için konuyu bu Bölüme geri gönderir.

https://www.epo.org/law-practice/legal-texts/html/epc/2020/e/ar111.html

[14] Madde 11 RPBA 2020:

Fesih: Kurul, özel sebepler oluşmakdıkça, temyiz edilen kararın sahibi bölüme söz konusu kararı ileri bir inceleme için geri göndermeyecektir. Görüşmelerde bariz olan asli hatalar da bu tarz özel sebeplere dahildir.

[15]İnceleme Bölümü’nden gelen komünikasyona buradan ulaşabilirsiniz.

https://register.epo.org/application?documentId=E6E2YB1L9175DSU&number=EP11775737&lng=en&npl=false

[16]Şu anda WIPO ST.25 standartı dizi listelerini dosyalamak için kullanılmaktadır. 01/01/2022 tarihi itibariyle kullanılacak format WIPO ST.26 standartı olarak belirlenmiştir.https://www.wipo.int/export/sites/www/standards/en/pdf/03-26-01.pdf

ANAYASA MAHKEMESİ İKİ SİYASİ PARTİNİN AMBLEMLERİNDE YER ALAN GÜVERCİN ŞEKİLLERİNİN BENZERLİĞİNİ DEĞERLENDİRDİ – KARIŞTIRILMA OLASILIĞI İNCELEMESİ İLE DENEYSEL BİR EŞLEŞTİRME


IPR Gezgini’nin Instagram hesabında 1 Nisan 2022 tarihinde yaptığım aşağıdaki paylaşımda, dikkat çekici bulduğum bir haberi paylaşmış, kişisel görüşümü belirtmiş ve Anayasa Mahkemesi’nin bir nevi karıştırılma ihtimali incelemesi anlamına gelecek kararını merakla beklediğimi ifade etmiştim.


Anayasa Mahkemesi’nin merakla beklediğim kararı 17 Haziran 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Mahkemenin 21 Nisan 2022 tarihli, 2022/2 (Değişik İşler) esas ve 2022/1 karar sayılı kararına okuyucularımız bu bağlantıdan erişebilir.

Kararı aktarmaya geçmeden önce ilk olarak ihtilafı hatırlatmak yerinde olacaktır.

Yeni kurulan Türkiye’nin Sesi Partisi (SES) aşağıdaki parti amblemini kullanmaya başlar:

Bu amblemde yer alan güvercin çiziminin, renk ve çizim olarak kendi partilerinin aşağıda yer verilen amblemindeki güvercin şekline çok benzediğini düşünen Demokratik Sol Parti (DSP) yetkilileri, SES Partisi’nden ilgili amblemin kullanımının durdurulmasını ister.

Partiler karşılıklı açıklamalar yapar ve nihayetinde SES Partisi amblemin kullanımının durdurulmasını talebini kabul etmez. (bkz. 1, 2)

SES Partisi’nin amblemini değiştirmemesi üzerine DSP konuyu yargıya taşır ve Parti Genel Sekreteri, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 96. maddesine aykırılık gerekçesiyle Türkiye’nin Sesi Partisi ambleminin hükümsüzlüğüne ve siyasi parti sicilinden terkinine karar verilmesini talep eder.

Siyasal Partiler Kanunu’nun 96. maddesi “Anayasa Mahkemesince temelli kapatılan veya siyasi parti siciline kayıtlı bulunan siyasi partilerin isimleri, amblemleri, rumuzları, rozetleri ve benzeri işaretleri aynen veya iltibasa mahal verecek şekilde başka bir siyasi partice kullanılmayacağı gibi, daha önce kurulmuş Türk devletlerine ait topluma mal olmuş bayrak, amblem ve flamalar da siyasi partilerce kullanılmaz.” hükmünü içermektedir. Bu çerçevede, DSP’nin talebinin temel gerekçesi, sonradan kurulan Türkiye’nin Sesi Partisi’nin ambleminin DSP amblemi ile iltibas yaratacak şekilde benzer olmasıdır.

Anılan Kanunun ilgili bir diğer hükmü ise 104. maddenin üçüncü fıkrasıdır: “Tüzüklerinde Anayasa Mahkemesince temelli kapatılan veya siyasi parti siciline kayıtlı bulunan siyasi partilerin isimleri, amblemleri ve rumuzlarını aynen veya iltibasa mahal verecek şekilde kabul eden veya kullanan siyasi parti aleyhine Anayasa Mahkemesine, Cumhuriyet Başsavcılığınca resen veya ilgili siyasi parti tarafından doğrudan yazı ile başvurulur. Anayasa Mahkemesi başvuru tarihinden itibaren en geç otuz gün içinde isim, amblem ve rumuzlarla ilgili olarak siyasi parti siciline kayıt önceliğine göre yapacağı incelemede bu Kanunun 96 ncı maddesinin birinci fıkrasına aykırılık görürse, aykırılık teşkil eden isim, amblem ve rumuzların hükümsüzlüğüne ve siyasi parti sicilinden terkinine karar verir.”


Demokratik Sol Parti’nin talebini inceleyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı mütalaasını verir ve mütalaasında; “… her iki amblemdeki güvercin figürlerinin büyüklüklerinin birbiriyle benzer ve renklerinin beyaz olduğunu, kanatlarının açık ve aynı yöne uçar vaziyette bulunduğunu belirterek Türkiye’nin Sesi Partisi ambleminin Demokratik Sol Parti amblemiyle iltibasa mahal verecek şekilde benzerlik gösterdiğini, her iki siyasi partinin birbiri ile karıştırılmasına elverişli olduğunu ve bu nedenle Türkiye’nin Sesi Partisi ambleminin hükümsüzlüğüne ve siyasi parti sicilinden terkini talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiğini” ileri sürer.

SES Partisi’nin savunması ise; “… ilk bakışta fark edilebilen değişik özelliklerin bulunması hâlinde sırf aynı simgenin amblemde yer almasının iltibasa yol açacağından söz etmenin siyasi partilerin serbestçe faaliyet göstereceklerine ilişkin Anayasa ilkelerinin ve bunun uzantısı olan amblem seçme hakkının gereksiz ve ölçüsüz kısıtlanmasına yol açacağı, kendi Partileri ile Demokratik Sol Parti amblemlerinde yer alan güvercin figürlerinin kanat yapıları ve kuyruk şekillerinin farklı olduğu, dahası Partilerinin amblemindeki güvercin figürünün zeytin dalı taşıdığı, ayrıca Partileri ile Demokratik Sol Parti arasında herhangi bir tarihî veya siyasi miras açısından karışıklık doğuracak bir yakınlık bulunmadığı, dolayısıyla da Partilerinin ambleminin hükümsüzlüğü ve siyasi parti sicilinden terkini talebinin reddine karar verilmesi gerektiği” argümanları üzerine kuruludur.

Anayasa Mahkemesi, DSP’nin talebini 21 Nisan 2022 tarihli, 2022/2 (Değişik İşler) esas ve 2022/1 karar sayılı kararı sonuçlandırır ve talebi oy çokluğu ile kabul ederek, Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılmakta olan amblemin 2820 sayılı Kanun’un 96. maddesine aykırı olduğu anlaşıldığından, anılan Partinin ambleminin hükümsüzlüğüne ve siyasi parti sicilinden terkini talebinin kabulüne karar verir.


Anayasa Mahkemesi’nin kararında sıklıkla “iltibas” kavramından, şekillerin benzerliğinden bahsedilmesi ve bu bağlamda yapılan analizin markalar arasındaki karıştırılma olasılığı analizine yakınlaşması dikkat çekicidir. Bu bağlamda, Anayasa Mahkemesi kararının önemli kısımlarının aktarılması yerinde olacaktır:

“6. Anılan düzenlemelere göre (2820 sayılı Kanunun 96(1) ve 104(3) maddeleri, Y.N.) bir partinin siyasi parti siciline kayıtlı başka bir partinin amblemini aynen veya iltibasa yol açacak şekilde kullanması yasaklanmıştır. Siyasi parti siciline kayıtlı bir partinin ambleminde yer alan bir şekil veya figürün diğer bir parti tarafından karışıklığa yol açmaması şartıyla kullanılmasında ise herhangi bir engel bulunmamaktadır.

7. Siyasi partilerin seçmenlere vereceği mesajları daha anlaşılabilir kılması ve hitap ettikleri seçmen kitlesinin önem atfettiği değerlerin sahiplenildiğinin ifade edilmesi bakımından hedeflediği idealleri yansıtan ve özetleyen şekil veya figürleri amblemlerinde kullanmaları son derece doğaldır. Ancak partiler, bu şekil veya figürleri siyasi parti siciline daha önceden kayıtlı olan partilerin amblemleriyle iltibasa mahal vermeyecek şekilde kullanmalıdır. Bir partinin kullanacağı amblemin başka bir parti izlenimi vermemesi, yanılgı veya yanlış anlamalara sebep olmaması gerekir. Siyasi partilerin isim ve rumuzları gibi amblemleri de açık olmalı ve kişilerin bir siyasi partiyi başka bir siyasi parti ile karıştırmalarına yol açmamalıdır.

8. Talepte bulunan Demokratik Sol Partinin amblemi incelendiğinde amblemde dikdörtgen mavi zemin üzerinde her iki kanadı da açık bir güvercin figürünün yer aldığı, bu figürün beyaz dikdörtgen ile çevrelendiği görülmektedir. Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılan amblemde ise lacivert zemin üzerinde ağzında zeytin dalı bulunan ve her iki kanadı da açık bir güvercin figürü yer almaktadır. Her ne kadar Türkiye’nin Sesi Partisi’nin ambleminde diğerinden farklı olarak güvercin figürü ağzında yeşil bir zeytin dalı taşımakta ise de amblemin baskın figürünün güvercin olduğu, her iki parti ambleminde de güvercin figürünün yaklaşık olarak aynı büyüklükte, aynı renkte ve aynı yöne uçar hâlde kanatları açık bir şekilde yer aldığı gözetildiğinde amblemlerin seçmenin yanılmasına sebep olabileceği değerlendirilmiştir.

9. Bu tespitler çerçevesinde Demokratik Sol Parti ile Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılan amblemler birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılmakta olan amblemin Demokratik Sol Parti tarafından kullanılan amblemle iltibas yaratacak şekilde benzer olduğu, Demokratik Sol Parti ambleminden duraksamaya neden olmayacak şekilde ayırt edilmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.

10. Açıklanan nedenlerle Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılmakta olan amblemin 2820 sayılı Kanun’un 96. maddesine aykırı olduğu anlaşıldığından anılan Partinin ambleminin hükümsüzlüğü ve siyasi parti sicilinden terkini talebinin kabulü gerekir.”


Bu noktada deneysel bir yaklaşımla, Anayasa Mahkemesi’nin siyasi parti amblemlerinin benzerliğine ilişkin analizini, karıştırılma olasılığı analizinin temel ilkeleri çerçevesinde inceleyecek olursak:

İşaretlerin Benzerliği: Anayasa Mahkemesi kararının 8. paragrafında işaretleri hangi nedenle benzer bulduğunu (her iki parti ambleminde de güvercin figürünün yaklaşık olarak aynı büyüklükte, aynı renkte ve aynı yöne uçar hâlde kanatları açık bir şekilde yer aldığı) açıklamıştır.

Baskın Unsur: Anayasa Mahkemesi kararının 8. paragrafında yeni kurulan partinin amblemindeki baskın unsuru “amblemin baskın figürünün güvercin olduğu” ifadesiyle tespit etmiştir.

Kamunun İlgili Kesimi: Kararın 7. maddesinde Anayasa Mahkemesi analizini toplumun hangi kesimi açısından yapıldığını belirtmiş ve “Siyasi partilerin seçmenlere vereceği mesajları daha anlaşılabilir kılması ve hitap ettikleri seçmen kitlesinin önem atfettiği değerlerin sahiplenildiğinin ifade edilmesi bakımından hedeflediği idealleri yansıtan ve özetleyen şekil veya figürleri amblemlerinde kullanmaları son derece doğaldır.” ifadesi kapsamında oldukça heterojen bir grup teşkil edebilecek ilgili siyasi partilerin seçmen kitlesini işaret etmiştir. Bunun marka incelemesi dilindeki karşılığı da hiç şüphesiz ortalama düzeyde dikkate sahip ortalama tüketicilerdir.

Tanınmışlık: Kararda önceki tarihli parti ambleminin toplum nezdindeki bilinirliğinden ve geçmiş yıllardan kaynaklanan ününden bahsedilmemiş ve bu bağlamda tanınmışlığa ilişkin bir değerlendirme yapılmamıştır.

Ayırt Edici Güç: Kararda önceki tarihli parti ambleminin özgünlüğünden kaynaklı olarak ayırt edici gücünün yüksekliği gibi bir husustan bahsedilmemiştir.

Malların ve/veya Hizmetlerin Benzerliği: İhtilafın niteliği elbette ki bu yönde bir değerlendirmeyi gerektirmemektedir.

Karıştırılma Olasılığının Varlığı: Anayasa Mahkemesi; kararının 9. paragrafında, karar boyunca saydığı gerekçe ve tespitler çerçevesinde, iltibas yaratacak derecede benzerliğin varlığını tespit etmiş ve SES Partisi ambleminin DSP ambleminden duraksamaya neden olmayacak şekilde ayırt edilmesinin mümkün olmadığını ifade etmiştir: “Bu tespitler çerçevesinde Demokratik Sol Parti ile Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılan amblemler birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılmakta olan amblemin Demokratik Sol Parti tarafından kullanılan amblemle iltibas yaratacak şekilde benzer olduğu, Demokratik Sol Parti ambleminden duraksamaya neden olmayacak şekilde ayırt edilmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.”


Anayasa Mahkemesi kararını oy çokluğu ile almıştır. On beş Mahkeme üyesinden dördü karşı oy vererek, çoğunluktan ayrılmıştır. Dört karşı oy sırayla aşağıdaki gerekçelere dayanmaktadır:

1- “… Hükümsüzlüğü ve terkini talep edilen amblemin talepte bulunan partinin ambleminden birçok yönden farklı olduğu açıktır. Her şeyden evvel, güvercin figürleri ve zemin renkleri aynı olmadığı gibi, talepte bulunan partinin ambleminde yer alan beyaz dikdörtgen çerçevenin diğer partinin ambleminde olmadığı anlaşılmaktadır. Daha önemlisi, iltibasa meydan verdiğine hükmedilen amblemde, diğerinden farklı olarak, ağzında yeşil zeytin dalı olan bir güvercin figürüne yer verilmektedir. Bu zeytin dalının rengi ve büyüklüğü de dikkate alındığında iki figürün kolaylıkla ayırt edilebilir mahiyette olduğu, dolayısıyla iltibasa neden olacak şekilde benzer olmadığı görülmektedir…”

2- “… Talepte bulunan Demokratik Sol Partinin amblemi incelendiğinde amblemde dikdörtgen mavi zemin üzerinde her iki kanadı da açık bir güvercin figürünün yer aldığı, bu figürün beyaz dikdörtgen ile çevrelendiği görülmektedir. Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılan amblemde ise lacivert zemin üzerinde ağzında zeytin dalı bulunan ve her iki kanadı da açık bir güvercin figürü yer almaktadır. Her iki amblemdeki güvercin figürlerinin büyüklükleri de yaklaşık olarak aynıdır. Ancak Türkiye’nin Sesi Partisinin ambleminde yer alan güvercin figürü diğerinden farklı olarak ağzında yeşil bir zeytin dalı taşımaktadır. Zeytin dalının büyüklüğü ve rengi amblemin tamamı gözetildiğinde ilk bakışta fark edilecek ve dikkat çekecek durumdadır. Bu yönüyle amblemdeki güvercin figürünün ağzında taşıdığı zeytin dalı, güvercin figürlerinin aynı yöne bakıp bakmamasından veya kanatlarının açık olup olmamasından daha ayırt edici bir niteliğe sahiptir.

Bu tespitler çerçevesinde Demokratik Sol Parti ile Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılan amblemler birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılmakta olan amblemin Demokratik Sol Parti tarafından kullanılan amblemle iltibas yaratacak şekilde benzer olmadığı, Demokratik Sol Parti ambleminden duraksamaya neden olmayacak şekilde ayırt edilmesinin mümkün olduğu sonucuna varılmıştır…”

3- “Türkiye’nin Sesi Partisinin amblemine karşı itirazda bulunan Demokratik Sol Partinin amblemine baktığımızda amblemde dikdörtgen mavi zemin üzerinde her iki kanadı da açık bir güvercin figürünün yer aldığı, bu figürün beyaz dikdörtgen ile çevrelendiği görülmektedir. Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılan amblemde ise lacivert zemin üzerinde ağzında zeytin dalı bulunan ve her iki kanadı da açık bir güvercin figürü yer almaktadır. Her iki amblemdeki güvercin figürlerinin büyüklükleri de yaklaşık olarak aynıdır. Ancak Türkiye’nin Sesi Partisinin ambleminde yer alan güvercin figürü diğerinden farklı olarak ağzında yeşil bir zeytin dalı taşımaktadır. Zeytin dalının büyüklüğü ve rengi amblemin tamamı gözetildiğinde ilk bakışta fark edilecek ve dikkat çekecek bir durum taşımaktadır. Ek olarak Türkiye’nin Sesi Partisinin amblemi daha koyu bir mavi üzerinde bulunmaktadır ve partinin tam adı da kısaltmanın altında yazılmıştır. Bütün bunlar itirazda bulunan Demokratik Sol Partinin amblemi ile Türkiye’nin Sesi Partisinin amblemini farklılaştırmaktadır.

Seçmenler çeşitli nedenlerle parti adlarını, kısaltmalarını ve amblemlerini karıştırabilir. Sırf isim ve kısaltma benzerliğinden dolayı Anayasanın tanıdığı en temel haklardan olan siyasi parti kurma ve siyasi faaliyette bulunma hakkı kısıtlanmamalıdır. Bir siyasi partinin kendisini en iyi ifade ettiğini düşündüğü ismi, kısaltmayı ve amblemi terk etmeye zorlanması ifade ve örgütlenme özgürlüğü ve demokrasi esaslarıyla bağdaşmayan ölçüsüz bir müdahale anlamına gelmektedir.”

4- Gerekçeler 2 numaralı görüşle temel olarak aynıdır.


Çoğunluk görüşü ve karşı oylar birlikte okunduğunda, hiyerarşik olarak Türkiye’nin en yetkin hukuk insanları arasında bulundukları kabul edilmesi gereken Anayasa Mahkemesi üyelerinin dahi, işaretlerin benzerliği konusunda birbirlerinden ayrıştıkları görülmektedir. Bu husus bile tek başına, markaların karıştırılma olasılığı incelemesinin çoğunlukla öznel bakışın önem kazandığı, nesnelliğin nispeten zor sağlanabileceği bir alan olduğunu göstermektedir.

İhtilaf hakkında, daha önce sosyal medyada belirttiğim kendi görüşümü tekrarlayacak olursam; beyaz güvercin sembolünün evrensel olarak barışı simgeleyen, bu yönüyle dünya genelinde ve Türkiye’de yaygın olarak kullanılan bir siyasal sembol olmasından, dolayısıyla siyasal partilerce sembol olarak seçiminin gayet kabul edilebilir gerekçeleri bulunmasından, evrensel olarak barışı simgeleyen beyaz güvercin şeklini kullanan siyasi örgütlerin güvercin sembolünün başkalarınca kullanımını da makul karşılaması gerektiğinden ve her iki siyasal partinin amblemlerindeki güvercin şekillerinin kolaylıkla ayırt edilebilir biçimde stilize edilmiş olmalarından hareket ederek, amblemleri karıştırılabilecek veya iltibasa yol açabilecek derecede benzer olarak değerlendirmemiştim ve halen de aynı görüşteyim.

Bizim açımızdan ilgi çekici bu tip ihtilafların Anayasa Mahkemesi’ne daha sık ulaşması temennisiyle yazımı noktalıyorum. Okuyucuların amblemlerin benzerliği konusunda hakkında ne düşündüğünü de merak ediyorum doğrusu!

Önder Erol ÜNSAL

Temmuz 2022

unsalonderol@gmail.com