Ay: Ekim 2021

ÜÇ BOYUTLU ŞEKİL MARKALARINDA MUTLAK RET NEDENİ OLARAK TEKNİK ZORUNLULUK: İSVİÇRE FEDERAL MAHKEMESİ’NİN “NESPRESSO” KAHVE KAPSÜLLERİ KARARI



5A_910/2019 01.03.2021 - Tribunal fédéral


İsviçre Federal Mahkemesi, geçtiğimiz Eylül ayında, Nestle Anonim Şirketi adına, 30. mal ve hizmet sınıfında İsviçre’de tescilli “Nespresso” kahve kapsüllerine ilişkin üç boyutlu şekil markasının hükümsüzlüğüne karar verdi[1]. Mahkemenin temel dayanağı, dava konusu kahve kapsüllerinin sivri kesik koniden oluşan üç boyutlu şeklinin “teknik zorunluluk” olarak nitelemesidir.

Olay: 1970’li yıllarda Nestle şirketi, tüketicilere İtalyan kahvesi kalitesinde iyi espresso sunmak için araştırmalar yapar. Bir doz öğütülmüş kahve içeren hava geçirmez kapsüller ve bu kapsüllerle uyumlu kahve makineleri tasarlar. Nestle, bu kapsüllere ilişkin pek çok patent alır ve süreç içerisinde pek çok farklı görünüşlerde kapsüller tasarlar, fakat teknolojisi temelde hep aynı kalır. Bu esnada Nestle, İsviçre’de tek servislik kahve sektöründe çok başarılı olur ve en büyük distribütör unvanını alır.

Nestle, 2000 yılında İsviçre Federal Fikri Mülkiyet Enstitüsü’ne kahve, kahve özleri ve kahve bazlı preparatlara ilişkin 30 uncu sınıfta tescil edilmek üzere üç boyutlu marka başvurusunda bulunur. Ofis, ilk olarak, şeklin esaslı bir farklılık arz etmediği, tüketicilerin hafızasında önemli bir yer teşkil etmediği, bu şeklin kamusal alana ait olduğu ve kamunun serbest kullanımında kalması gerektiği gerekçeleriyle tescil başvurusunu reddeder. Fakat daha sonra edinilmiş ayırt ediciliğe dayanarak “la marque imposée” olarak tescil edilir[2] ve o zamandan itibaren en son 22.05.2020 tarihinde yenilenir.

Davalı Ethical Coffee Company şirketi, Nespresso makinelerinin sistemiyle uyumlu olan ve doğada çözünebilen materyallerden oluşan, bitkisel lifler ve nişasta bazlı kahve kapsülleri geliştirir ve 2011 yılından itibaren İsviçre’de satışa sunulur. Nestle şirketi, tescilli şekil markasına dayanarak Ethical Coffee Company kapsüllerinin pazarlanmasının yasaklanması için 2011 yılında İsviçre’de ihtiyati tedbir kararı alır; bu karar İsviçre Federal Mahkemesi tarafından şekli gerekçelerle geri gönderilir ve alt mahkeme, bu sefer yaptırdığı fizibilite çalışmalarına dayanarak, ikinci kararında kapsülün şeklinin teknik olarak gerekli olduğu gerekçesiyle ihtiyati tedbir talebini reddeder.

Bunun üzerine Nestle, Ethical Coffee Company’e karşı marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet temelli bir dava açar, davalı şirket de davacıya karşı markanın hükümsüzlüğü gerekçesiyle karşı dava ikame eder. Alt mahkeme ise Nestle şirketinin talebini reddeder ve davalının geçersizlik talebini kabul ederek Nespresso kahve kapsüllerine ilişkin şekil markasının hükümsüzlüğüne karar verir. Alt mahkeme, söz konusu markanın kamusal alana ait olduğu ve Nestle şirketinin markanın yeterince ayırt edici olduğunu yani empoze edildiğini ispatlayamadığı sonucuna varır. Bu karara karşı davacı taraf üst mahkemeye başvurur.

Karar: İsviçre Federal Mahkemesi, İsviçre marka hukukunda yer alan marka kavramı (LPM l’art. 1 – MSchG Art. 1) ve mutlak ret nedenlerinden işaretin kamusal alana ait olması (LPM l’art. 2/a – MSchG Art. 2/a) ile şeklin teknik zorunluluk sonucu olması (LPM l’art. 2/b – MSchG Art. 2/b) düzenlemeleri çerçevesinde bir değerlendirme yapar. Bunun yanı sıra Avrupa Birliği ve Alman hukuku ile kıyaslamalara da yer verir.  Bu karşılaştırmalı analiz sonucunda, mahkeme, rakiplere ait alternatif çözümlerin Nespresso makineleriyle uyumlu olması halinde ancak şeklin teknik zorunluluk arz edeceğini vurgular.

Mahkeme öncelikle, üç boyutlu markanın kamusal alana ait olmasına rağmen yeterince ayırt edicilik kazanıp kazanmadığını inceler. Yargılama esnasında uzman bilirkişilerce anket yapılır ve anket sonuçlarına göre kamusal alana ait olan Nespresso kahve kapsüllerine ilişkin şekil markasının halk nezdinde yeterince empoze edilmediği, yani ayırt edicilik elde etmediği saptanır.

Mahkeme, daha sonra dava konusu üç boyutlu markanın teknik bir zorunluluk arz edip etmediğini inceler ve şu üç kriteri benimser: Teknik yapıyı değiştirmeden başka bir şeklin seçimi mümkünse ve bunu rakibin tercih etmesini beklemek, onun için (i) daha az pratik olmamalı, (ii) daha az sağlam/dirençli olmamalı, ve (ii) daha yüksek üretim maliyetlerine yol açmamalı. Diğer bir deyişle, rakiplere bu kriterleri sağlamayan alternatif bir çözüm dayatılmaz. Üstelik fark küçük de olsa en ufak bir üretim maliyetine katlanması rakipten beklenemez.

Federal Mahkeme; alt mahkemenin, alternatif şekillerin Nespresso makine sistemiyle uyumlu olması gerektiğine ilişkin kararını hukuka aykırı bulmaz ve netice olarak, dava konusu kahve kapsüllerine ilişkin üç boyutlu şekil markasının “teknik zorunluluk” olduğu gerekçesiyle hükümsüzlüğüne karar verir.

Değerlendirme: Esasen bu karar, Alman Federal Patent Mahkemesi tarafından Nespresso Kahve kapsüllerine ilişkin daha önce verilen kararın bir ekosu niteliğindedir. Alman Patent ve Marka Ofisi, 2003 yılında Nespresso kahve kapsüllerine üç boyutlu marka koruması sağlamıştı, fakat Ethical Coffee Campany’nin başvurusu üzerine bu korumayı 2014 yılında geri çekmişti. Bu karar ise Alman Federal Patent Mahkemesi tarafından, benzer şekilde, teknik fonksiyon mutlak ret nedenine dayanılarak 17.10.2017 tarihinde onaylanmıştı[3].

Nestle şirketinin, Nespresso kahve kapsüllerini ilk defa buluş olarak kaydettiği ve buluşların kanunda öngörülen sürelerle sınırlı olarak korunduğu göz önüne alındığında; kahve kapsüllerini üç boyutlu marka olarak tescil ettirmek suretiyle esasen yenilenebilen ve süresiz bir marka koruması elde ederek adeta kanun koyucunun iradesi dışına çıktığını söyleyebiliriz. Bu durum hukuken korunmaya değer değildir. Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın LEGO kararında da vurgulandığı gibi, bir üreticinin fikri mülkiyet sisteminde sadece sınırlı süreyle korunabilecek bir teknik çözümünü, münhasır haklar elde etmek ve bunu sürdürmek için marka hukuku düzenlemelerini kullanması önlenmelidir[4]. Üstelik rakiplerden aynı kullanım için farklı bir şekilde üretim yapmasını beklemek, serbest ve adil rekabet düzenini bozucu niteliktedir.

Marka hakkı, tescil edilmekle sahibine tekelci yetkiler sağlar. Bu kapsamda marka sahibi, markasının başkası tarafından kullanılmasını men edebilir. Esasen böylece piyasadaki rakipler arasındaki adil ve serbest piyasa rekabetine önemli ölçüde bir sınırlandırma getirilmiş olur. İşte bu noktada, incelediğimiz mahkeme kararının, madalyonun diğer yüzü olan adil ve bozulmamış piyasa rekabetinin korumasına ağırlık verdiğini söyleyebiliriz. Marka sahibinin menfaati ile piyasa rekabeti arasında bir denge oluştururken, orijinal ürüne kabul edilebilir alternatif şekillerin varlığı mahkemeler tarafından titizlikle incelenmeli ve kamu menfaati göz ardı edilmemelidir.

Sergül BALSEVER

Ekim 2021

sergulturkoglu@gmail.com


[1]Kararın orijinal metnine buradan ulaşabilirsiniz: https://bit.ly/3Cjdcqx

[2]La marque imposée”, belli bir teşebbüsün malları veya hizmetleri için piyasada belirli bir ayırt edicilik kazanmış olan kamusal alana ait bir işaretin marka olarak tescil edilebilmesi ve korunmasıdır. Bu tür işaretlerin zamanla ayırt edicilik kazanarak kendisini empoze etmesinden dolayı bu isim verilmiştir.

[3] Bkz. https://www.bundespatentgericht.de/SharedDocs/Pressemitteilungen/DE/08122017.html

[4] ABAD’ın 14.09.2010 tarihli LEGO kararı (ECLI:EU:C:2010:516), pg. 43 ve 46. https://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf;jsessionid=6E9A7E43C84AE1EE1373276552838CAF?text=&docid=82838&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=4272661

Ayrıca bkz. ABAD’ın 18.06.2002 tarihli PHİLİPS kararı (ECLI:EU:C:2002:377) https://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=47423&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=4272771

Avrupa Birliği 2021 Yılı Türkiye İlerleme Raporu’nun Fikri Mülkiyet Hakları Bölümü





Türkiye, Avrupa Birliği (AB)’ne üyelik hedefinden uzaklaştıkça, AB’nin Türkiye hakkında her yıl hazırladığı İlerleme Raporları da ses getirici etkisini nispeten kaybetmektedir. Bununla birlikte, Türkiye’nin hemen her alanda AB tarafından ne şekilde görüldüğünün yıllara göre fotoğrafı olarak da kabul edilebilecek İlerleme Raporları’nın ilgili alanların çalışanları bakımından dikkatlice incelenmesinde ve yıllara göre karşılaştırılmasında fayda bulunmaktadır. AB’nin Türkiye İlerleme Raporları’nın 1998 yılından başlayarak https://www.ab.gov.tr/ilerleme-raporlari_46224.html bağlantısından görülmesi mümkündür.

2021 yılı Türkiye İlerleme Raporu 19 Ekim 2021 tarihinde yayımlanmıştır ve bu rapor da İngilizce olarak https://www.ab.gov.tr/siteimages/birimler/kpb/turkey-report-2021-v2.pdf bağlantısında erişilebilir durumdadır.

İlgi alanımız Fikri Mülkiyet Hakları olduğundan, 2021 raporunun bu konuda çizdiği genel çerçeveyi bu yazı boyunca ana hatlarıyla özetlemeye çalışacağız.

Pandemi nedeniyle yaşamın diğer alanlarda olduğu gibi fikri mülkiyet alanında da Türkiye’de mevzuat ve yeni uygulamalar anlamında fazlaca gelişme olmadığından, raporun fikri mülkiyet hakları kısmı önceki İlerleme Raporlarından önemli düzeyde ayrışmamaktadır.

Raporun fikri mülkiyet kısmını maddeler halinde özetlemeye çalışırsak:

Türkiye fikri mülkiyet mevzuatı (sınai mülkiyet hakları da dahil olacak şekilde geniş anlamda fikri mülkiyet hakları kavramından bahsedilmektedir) bakımından iyi durumdadır, ancak raporlama döneminde mevzuatın geliştirilmesi anlamında bir yenilik olmamıştır. Gümrük çalışanlarına verilen eğitimlere ve hak sahiplerinin kullanabileceği online araçlarda gelişmelere rağmen, Türkiye kaynaklı taklit ürünlerde artış olmuştur.

Türkiye, taklit ve korsan ürünlerin online satışları dahil, fikri mülkiyet hakları ihlalleriyle mücadele etmek için daha etkili hak koruma önlemleri almalıdır, ihtisas mahkemelerinin uzmanlaşması ve arama-el koyma izinlerinin alt derece mahkemelerden elde edilebilmesi prosedürleri geliştirilmelidir. Türkiye bu hususlara ilaveten, kullanılmayan tescilli markaların iptali talepleri ve hızlı ve basitleştirilmiş imha prosedürleri hususları başta olmak üzere, Sınai Mülkiyet Kanunu’nun verimli ve etkili biçimde uygulanabilmesi için fikri mülkiyet haklarının sahipleriyle yapıcı diyaloğu devam ettirmelidir (desteklemelidir). Fikri mülkiyet haklarına ilişkin eksikliklerin daha kolaylıkla analiz edilmesini sağlayacak doğru istatistiki bilgilerin (özellikle de fikri ve sınai mülkiyet hakları hakkındaki yargı kararlarının uygulanması konusunda) toplanması ve işlenmesi sağlanmalıdır.

Telif hakları ve bağlantılı haklar alanında, uzun süredir askıda olan taslak Telif Hakları Kanunu konusunda hiçbir gelişme olmamıştır. Kolluk güçleri ve korsan ürün karşıtı komisyon üyeleri için bazı eğitimler yapılmıştır. AB müktesabatına uyum düzeyi yüksek olsa da, kolektif hak yönetimine ilişkin sistematik bazı hususlar, telif hakları sisteminin bütüncül etkinliğini negatif yönde etkilemektedir. Pandemi nedeniyle sokaklarda korsan ürünlerin satışı azalsa da, bu tip ürünlerin online platformlarda kullanımı artmıştır. Korsan ürünleri pazarlayan tacirler iyi bilinen e-ticaret sitelerinde e-dükkanlar açmaktadır. Tüketicilerin ve üreticilerin ekonomik çıkarlarına, etkin bir telafi olmaksızın tecavüz edilmiştir.

Sınai mülkiyet hakları alanında uzun zamandır beklenen marka ve patent vekilleri hakkında düzenleme kabul edilmiş ve vekillerin denetimi dikkat çekici düzeyde geliştirilmiştir. Raporlama dönemi boyunca markaların etkin koruması daha hızlı ve etkin hale gelmiştir. Türk Patent ve Marka Kurumu online başvuruların kullanımını ve çağrı merkezi hizmetini geliştirmiştir.

Fikri haklar ihtisas mahkemelerinin deneyimli yargıç ve savcıları artık görevde değildir ve ihtisas mahkemelerinin sayısı yeterli değildir. Daha yüksek yaptırımların talep edilmesi mümkün olsa da, ceza mahkemeleri nadiren caydırıcı para cezalarına hükmetmektedir. Taklit malların aranmasına ve bunlara el konulmasına ilişkin talimatların alınmasında güçlükler, özellikle İstanbul’da artmıştır. Etkin koruma otoriteleri, başta kolluk güçleri ve hakimler, fikri hak tecavüzlerine ilişkin etkin önlemler alınması hususunda kaynaklar ve eğitim konusunda eksiklikler yaşamaktadır. Sınai mülkiyet mevzuatı hızlandırılmış imhaya izin verse de, bu yöndeki hükümler halen tam olarak uygulanmamaktadır. Türkiye’de fikri mülkiyet hakları; uzun yargı süreçleri, yetersiz düzeydeki tazminatlar, cezalar hakkında ertelenmiş hükümler ve hak sahipleri tarafından ödenen malların depolanması masrafları nedeniyle kösteklenmeye devam etmektedir. Markalara ilişkin iptal, hükümsüzlük ve itiraz prosedürleri orantısız derecede pahalı ve gereğinden fazla uzundur. Hakimler gerekli düzeyde uzmanlaşmamış olduğunda, yoğun biçimde bilirkişi görüşü almaya devam etmektedir. Bilirkişilerin çıkar çatışması meselesi halen çözülmemiştir.

Türkiye; taklit içeceklerin, parfümlerin, kozmetikleri, ayakkabıların, giysilerin ve kişisel aksesuarların başta gelen üreticilerinden birisi olmaya devam etmektedir. Taklit malların iyi bilinen web sitelerinde satışı ve bunlar hakkında şikayetler artmıştır. 100 civarında marka sahibinin katılımıyla gümrük memurlarına eğitimler verilmiştir. Tam olarak hazırlanmış fikri mülkiyet istatistikleri sağlanamamaktadır. Bunun ötesinde fikri mülkiyet hakkındaki yargı istatistiklerine kamu tarafından erişim mümkün değildir. Fikri mülkiyet yoğun sektörlerin ekonomik faydalarına, taklit ve korsan ürünlerin kamu sağlığına ve tüketici güvenliğine zararları hakkında fikri mülkiyetle ilgili kamu kurumları tarafından yürütülecek bilinçlendirme kampanyalarına ihtiyaç duyulmaktadır.

AB İlerleme Raporu’nun ilgili kısmı, 2021 yılı itibarıyla Türkiye’nin fikri mülkiyet hakları alanında yaşadığı bazı yapısal sorunları özet biçimde ortaya koymaktadır. Raporu bu yazıyla IPR Gezgini okuyucularının da bilgisine sunuyoruz.

Önder Erol ÜNSAL

Ekim 2021

unsalonderol@gmail.com

PORTO v PORTWO İHTİLAFINDA GENEL MAHKEME KARARI

Portekiz vatandaşı Joaquim José Esteves Lopes Granja 31 Ocak 2017 tarihinde EUIPO nezdinde PORTWO GIN kelime markasının 33. Sınıfta “spirits(beverages)”  yani “distile alkollü içecekler(içecek)” emtiasında tescili için başvuruda bulunmuştur.  Yayına çıkan başvuruya Instituto dos Vinhos do Douro e do Porto, IP (IVDP) tarafından tescilli PORTO ve PORT coğrafi işaretlerine dayalı olarak itiraz edilmiştir. Tahmin edeceğiniz üzere IVDP PORTO/PORT coğrafi işaretinin tescili, korunması ve işareti taşıyan ürünlerin promosyonunun yapılması amacıyla kurulmuş yetkili kuruluştur.

IVDP temelde üç itiraz gerekçesi öne sürmüştür ;

1-Coğrafi işaretlere ilişkin Portekiz mevzuatı

2-Avrupa Birliği 1308/2013 sayılı Direktifin 103(2) maddesi

3-TRIPS Anlaşması’nın 22 ve 23. Maddeleri

İtiraz EUIPO İtiraz Bölümü tarafından reddedilmiştir. IVDP tarafından yapılan üst itiraz üzerine EUIPO İkinci Temyiz Kurulu ilk itiraz üzerine verilen kararı bozarak konu başvurunun reddine karar vermiştir. Temyiz Kurulu kararında sadece 1308/2013 sayılı Direktifin 103(2)(a)(ii) hükmüne aykırılık bulunduğu tespitinde bulunmuştur. Bunun üzerine başvuru sahibi ABAD Genel Mahkemesi’ne başvurarak EUIPO Temyiz Kurulu kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

TEMYİZ KURULU KARARI

EUIPO Temyiz Kurulu’na göre konu başvuru 1308/2013 sayılı Direktifin 103(2)(a)(ii) maddesine aykırılık teşkil etmektedir zira;

1-PORTO dünyanın en prestijli ve güzel şaraplarındandır ve PORTO coğrafi işareti ünlüdür,

2-İlgili Direktif maddesi uyarınca “kullanımdan” bahsedilebilmesi için ya itiraza konu işaret tescilli coğrafi işareti aynen içermelidir  veya yazılış ve/veya fonetik olarak o denli benzeri olmalıdır ki coğrafi işaretten ayrıştırılamamalıdır,

3-PORTWO GIN markası PORTO coğrafi işaretiyle görünüm ve okunuş olarak çok benzerdir. PORTWO kelimesinin ilk dört harfi PORTO’nun ilk dört harfiyle birebir aynıdır, ki tüketicilerin kelimelerin başlangıç kısmına daha fazla odaklandığı bilinmektedir. İlgili tüketici kesiminin önemli bir bölümü PORTWO kelimesinde yer alan W harfinin PORTO’nun yazılışında yapılmış bir yazım hatası olduğunu düşünecektir. Fonetik olarak, en azından Fransızca’da, PORTWO ve PORTO aynı şekilde okunmakta ve duyulmaktadır.   

İlgili tüketici kesiminin PORTWO kelimesini PORT ve WO şeklinde yada POR ve TWO şeklinde okumayacağı değerlendirilmiştir.  

Markada yer alan GIN kelimesi ise, başvuruya konu mallar dikkate alındığında, tamamıyla tanımlayıcıdır.Bu sebepten dolayı büyük ihtimalle tüketiciler bu kelimeyi okumayacaktır bile.

Marka, PORTO coğrafi işaretinin doğrudan kullanımı niteliğindedir.

4- İlgili tüketicilerin konu markanın PORTO coğrafi işaretiyle bağlantılı olduğunu düşünmesi mümkündür.

5- Konu markanın kullanımı tüketicilerin tercihleri  üzerinde bir etki yaratabilecek ve başvuru sahibine ait malların ünlü PORTO coğrafi işaretli  mallarla aynı standartlarda ve kalitede olduğuna inanmalarına sebep olabilecektir. Böyle bir halde başvuru sahibi haksız bir avantaj sağlayacak ve PORTO coğrafi işaretinin ününü sömürmüş olacaktır. Tüm bu hususlar birlikte düşünüldüğünde itirazın 1308/2013 sayılı Direktifin 103(2)(a)(ii) maddesine aykırılık sebebiyle kabulüne karar verilmiştir.

GENEL MAHKEME’NİN 06/10/221 TARİH VE T-417/20 NOLU KARARI

Başvurunun yapıldığı tarih göz önüne alındığında  itiraz 207/2009 Sayılı Birlik Marka Tüzüğü’nün 8(4) maddesi uyarınca 1309/2009 sayılı Şarap Tüzüğü’nün 103(2) maddesine aykırılık bulunup bulunmadığına ilişkindir.

Kısaca özetlemek gerekirse 1308/2009 sayılı Şarap Tüzüğü’nün 103(2) maddesine göre bir coğrafi işaret ve dahi bu coğrafi işaret tescilindeki şartlara göre üretilmiş coğrafi işaretin kullanıldığı şaraplar aşağıdaki durumlara karşı korunacaktır;

(a)Korunan ismin (coğrafi işaretin) doğrudan veya dolaylı ticari kullanımına karşı

(i)korunan coğrafi işaretin şartlarına göre üretilmemiş karşılaştırılabilir ürünlere karşı

(ii) korunan coğrafi işaretin ününü sömüren kullanımlara karşı

(b)Ürünün veya hizmetin gerçek orijini belirtilmiş olsa bile veya korunan coğrafi işaret tercüme edilmiş, transkripti yapılmış, başka alfabeyle yazılmış (transliterated) veya yanında “stilinde” “tipinde” “metoduyla” “orada üretildiği biçimde” “benzeyen” “tadında” “gibi” biçiminde terimler içerse de bir coğrafi işaretin  herhangi bir şekilde istismarına, taklidine veya çağrıştırmasına karşı

Olayda Temyiz Kurulu vaki itirazı 103(2) (a)(ii) bendi uyarınca kabul ettiğinden ve Genel Mahkeme’nin görev tanımı Temyiz Kurulu kararlarının tetkiki olduğundan Mahkeme  sadece belirtilen bent uyarınca değerlendirme yapmıştır.

Başvuru sahibi olayda PORTO coğrafi işaretinin meşhur olduğu beyan ve görüşüne karşı bir iddiada bulunmamıştır. Buna karşın işaretler arasında ilişkilendirmeye sebep olacak  bir benzerlik bulunduğu ve konu markanın PORTO coğrafi işaretinin ününü sömüreceği yönündeki Temyiz Kurulu görüşüne karşı çıkmıştır Mahkeme nezdinde.

Başvuru sahibine göre PORTWO içerisinde PORTO işareti yer almamaktadır ve PORTWO hayali bir kelimedir. Ayrıca markada yer alan GIN kelimesi önemli/öne çıkan, ayırtedici, tüketicilerin derhal dikkatini çekecek bir ibaredir, ürünün adı olan GIN ise şarap emtiasından tamamen farklıdır. Diğer yandan tüketiciler ilk ve ikinci kelimeyi bir bütün olarak algılayacaktır. Bu iddiaların hiçbiri Genel Mahkeme tarafından kabul edilmemiş ve bu argümanlara karşı yukarıda belirttiğimiz Temyiz Kurulu’nun tüm analizleri Mahkeme tarafından uygun bulunmuştur.

Başvuru sahibinin temel iddialarından biri de Porto şarabı ile başvuruya konu distile alkollü içeceklerin ve bu bağlamda “cin” adı verilen içeceğin farklı olduğudur.  Bu konuda da Genel Mahkeme başvuru sahibine katılmamıştır, Mahkeme’ye göre 33. Sınıfta yer alan distile alkollü içecekler ile Porto şarabı arasında ciddi bir yakınlık mevcuttur çünkü her ikisi de alkollü içecektir, aynı tüketici kesimini hedeflemektedir, aynı okazyonlarda tüketilmektedir ve aynı dağıtım kanalları üzerinden satılmaktadır.

Diğer iddialarına bağlı olarak başvuru sahibi PORTO coğrafi işaretinin ününün sömürülmesi diye bir durumun söz konusu olmadığını, Portekiz’in ikinci büyük şehri olan PORTO’nun ismi üzerinde bir monopoli kurulamayacağını iddia etmiştir. Mahkeme buna karşın yine EUIPO ile aynı görüşü paylaşmış ve davaya konu markanın kullanımının tüketicilerin tercihleri  üzerinde bir etki yaratabileceğini, başvuru sahibine ait malların ünlü PORTO coğrafi işareti altında üretilen ürünlerle aynı kalite standartlarında ve aynı gerekliliklere uyularak üretildiğini  düşüneceğini altını çizmiştir. Mahkemeye göre konu markanın kullanımı ünlü PORTO coğrafi işaretinin imajını başvuru sahibine ait mallara transfer edecektir.  

Neticeten Genel Mahkeme başvuru sahibinin açtığı davayı tümden reddetmiştir.

Ekim 2021

Özlem Fütman

ofutman@gmail.com

İSPANYA’YA GİDELİM; EUIPO’NUN RIOJA ALAVESA KARARI

Bu yazının ana görselindeki fotoğrafta görülen bina dünyaca ünlü şarap evi Marques de Riscala ait bağların içindeki oteldir. Madem bugünkü kararda İspanya’da bulunan Rioja bölgesinden ve  RIOJA ALAVESA’dan bahsediyoruz, o zaman RIOJA ALAVESA’da bulunan dünyaca meşhur  Marques de Riscal’a ait binanın görselini kullanalım dedim. (hem yazıyı yazmak için bu kadar zaman harcadığıma göre görsel seçiminde bu kadarcık nazım geçsin artık!). Dünyanın lüks otelleri arasında yer alan bu otelde konaklanmasa dahi sadece binanın kendisini görmek için bile gitmeye değer bence. Meşhur Kanadalı mimar Frank O. Gehry tarafından tasarlanmış olan otel, mimarın kendi cümleleriyle söylersek “her yöne uçuşan saçlarıyla kendini bağların üzerine salmış harikulade bir varlık” gibidir gerçekten. Gehry’nin pırıltılı sanatsal yaratıcılığının bir tezahürü olan binadaki kıvrımlar titanyum ve çelik ile yapılmıştır. Aslında bu Gehry’nin İspanya’da ki tek işi değildir, siz onu muhtemelen Bilbao’da bulunan  Guggenheim Müzesi’nin mimarı olarak hatırlayacaksınız. İçindeki eserler bir yana kendisi başlı başına bir sanat eseri olan Guggenheim müze binası kalpte coşkulu çarpıntılar yaratan etkileyici bir yapıdır. Nitekim müze binası o kadar beğenilmiştir ki yeni bir otel inşa etmek istediklerinde Marques de Riscal’ın yatırımcıları Gehry’nin kapısını çalmışlardır. Göz alabildiğine uzanan üzüm bağlarının ortasına konumlandırılmış olan otel futuristik görünümüne rağmen doğanın içinde insanda hiçbir yadırgama duygusuna sebep olmaz. Görsel açıklamasını burada kesip kararımıza geçelim artık isterseniz, yoksa beni bırakırsanız daha sayfalarca yazarım bu otel ve Gehry hakkında!.

İspanyol orijinli Araex Rioja Alavesa, S.L. ve , Spanish Fine Wines, S.L., şirketlerinin ortak sahiplikle EUIPO nezdinde yaptığı 18 013 411 numaralı

marka başvurusuna Consejo Regulador de la Denominación de Origen Calificada ‘Rioja’ tarafından itiraz edilmiştir. Konu başvuru 35 ve 39. Sınıflarda aşağıdaki hizmetleri kapsamaktadır.

Sınıf 35: Reklamcılık  hizmetleri, iş yönetimi hizmetleri, iş idaresi hizmetleri, büro hizmetleri, promosyon hizmetleri, başkaları için satış promosyonu hizmetleri, La Rioja Alavesa’dan şaraplar ile alkollü içeceklerin global bir bilgisayar ağı vasıtasıyla satışı ve bunların perakende ve toptan satışı hizmetleri.

Sınıf 39: Taşımacılık hizmetleri, malların paketlenmesi ve depolanması hizmetleri; şarap ve damıtılmış içeceklerin teslimi  hizmetleri; La Rioja Alavesa’dan şaraplar ile alkollü içeceklerin depolanması hizmetleri.

İtiraz RIOJA coğrafi işaret tescili dahil önceki haklara dayalı olarak yapılmıştır. Ancak neticeten EUIPO kararını coğrafi işaret tescili üzerinden temellendirerek diğer hakların incelenmesine gerek olmadığı yönünde görüş oluşturmuştur. İtiraza konu marka başvurusunun tarihi  23/01/2019 ve  Avrupa Birliği’nde ‘RIOJA’ coğrafi işaretinin tescil tarihi 13/06/1986’dır.

İtiraz sahibi, Consejo Regulador de la Denominación de Origen Calificada ‘Rioja’, RIOJA coğrafi işaretinin ve diğer fikri mülkiyet haklarının  tescili-korunması- coğrafi işareti taşıyan ürünlerin promosyonunun yapılması için kurulmuş resmi Konsey’dir. (bundan sonra Konsey olarak anılacaktır). Coğrafi işaret “şarap” için tescil olunmuştur.

Konsey itirazında;

  1. RIOJA coğrafi işaretli ürünlerin (şarap) son derece yüksek kalitede olduğunu ve bu coğrafi terimin 80 küsur yıldır koruma altında bulunduğunu, 
  • 09/06/2010 Tarih ve 138/09 sayılı Genel Mahkeme Beşinci Dairesi’nin RIOJAVINA kararıyla da kabul edildiği üzere RIOJA’nın meşhur bir coğrafi işaret olduğunu,
  • İtiraza konu markanın içinde birebir RIOJA coğrafi işaretini ihtiva ettiğini ve esasen Rioja Alavesa’nın RIOJA coğrafi işaretinin kapsamındaki coğrafi bölgede üretim yapılan bir yörenin adı olduğunu,dolayısıyla konu işaretin görünüm, okunuş ve kavramsal olarak iltibas doğuracak bir benzerlik içerdiğini,konu markanın RIOJA coğrafi işaretinin ününü sömüreceğini,
  • Tüketicilerin konu markayı taşıyan hizmetlerin RIOJA coğrafi işaret koruması altındaki şaraplarla bağlantılı olduğunu düşüneceğini veya en azından bunu sorgulayacağını, hizmetlerin La RIOJA ALAVESA’dan gelen şaraplarla bağlantılı olduğu zannına kapılacaklarını iddia etmiştir.    

EUIPO 06/08/2021 tarih ve  3 098 077 sayılı olaya ilişkin kararında önce hedef tüketici kitlesini, ABAD’ın geçmiş kararlarına atıfla, makul düzeyde bilgilenmiş , makul düzeyde gözlemci ve ihtiyatlı ortalama Avrupalı tüketici olarak belirlemiştir. Yine ABAD kararlarına atıfla tüketicilerin bütün AB ülkeleri tüketicileri olduğunun ve sadece coğrafi işaret ile ihtilafa düşen işaretin kaynaklandığı/üretimin yapıldığı  Üye ülkenin tüketicisinin göz önüne alınamayacağının altını çizmiştir. 

Konu markanın hizmetler için başvuruya konu edildiği düşünüldüğünde meselenin kritik noktalarından birinin mal/hizmet üzerinden temellendiği görülmektedir. EUIPO İtiraz Bölümü incelemesinde 1308/2013 Sayılı AB Tüzüğü’nün 103(2) (a) maddesinde “karşılaştırılabilir mal” kavramından bahsedildiğini ve bunun dar bir açıyla ele alınabileceğini, Canon kararıyla (20/09/1998 , 39/97) belirlenen markalardaki mal/hizmet benzerliği inceleme faktörlerinin coğrafi işaretler için  uygulanamayacağını işaret etmiştir.  Cognac kararına yapılan atıfla ise (14/07/2011,-4/10 and 27/10,-ager I Cognac, EU:C:2011:484) coğrafi işaretlerde karşılaştırılabilir maldan bahsedebilmek için bunların objektif biçimde ortak karakteristiklerinin bulunması gerektiği belirtilmiştir. Bu objektif ortak karakteristikten kastedilen üretim metodu, ürünlerin fiziki görünümlerinin ortak olması ve aynı hammaddelerin kullanılması olabilir. İlgili tüketiciler açısından ise ortak karakteristik ürünlerin aynı okazyonlarda tüketilmesi, aynı dağıtım kanalları ve pazarlama metotlarına sahip olması gösterilebilir. Olaya dönüldüğünde coğrafi işarete konu  şarap emtiası ile marka başvurusuna konu hizmetlerin karşılaştırılabilir olmadığı izahtan varestedir.  

Diğer yandan aynı Tüzüğün 103(2)(a) (ii)  alt bendine göre ise  doğrudan veya dolaylı ticari kullanımın coğrafi işaretin ününü sömürmesi halinde bunun karşılaştırılabilir mallar ve hizmetler için olması gerektiğinden bahsedilmemiştir. Aynı hususa EUIPO Temyiz Kurulu’nun Champagnola kararında  (17/04/2020, R 1132/2019 4, Champagnola/Champagne, § 49 and 50) ve Tüzüğün 97 numaralı gerekçesinde de işaret edilmiştir. Dolayısıyla EUIPO huzurdaki olayda 103(2) (ii) bendinin uygulanma şartlarının mevcut olup olmadığını incelemiştir.  

Maddede geçen ün/repütasyondan kastedilen husus markalar hukukunda anladığımız ün/tanınmış olma kavramından farklıdır, zira coğrafi işaretlerdeki ün kavramı tüketicinin zihnindeki imaja bağlıdır ve bu da işarete konu ürünün belli karakteristikleri ve genel olarak kalitesiyle doğrudan bağlantılıdır. Tüm tescilli coğrafi işaretler bir kalite güvencesi verir. Bu durumda , İtiraz Birimi’ne göre, itiraz sahibi Konsey RIOJA coğrafi işaretinin ününü değil bu ünün başvuru sahibi tarafından varsa ne şekilde sömürüldüğünü ispatla mükelleftir. Diğer yandan zaten başvuru sahibi RIOJA coğrafi işaretinin ünü olmadığına dair herhangi bir karşı argümanda da bulunmamıştır.

Olayda başvuru sahibi RIOJA ALAVESA’nın idari/yönetimsel  bir yerin adı olduğu,  bu idari yerin RIOJA coğrafi işaret tescilinden çok daha öncesinden beri  var olduğu, dolayısıyla mevcut tarihi ve idari sebeplerden dolayı tüketicinin konu marka ile tescilli coğrafi işaret arasında bir bağ kurmayacağı  savunmasını ileri sürmüştür.  Ancak aşağıda belirtilen sebeplerle bu argüman EUIPO tarafından kabul edilmemiştir;

–Her ne kadar itiraza konu marka örneğinde başkaca unsurlar mevcutsa da, konu işaretin RIOJA tescilli coğrafi işaretini doğrudan ve açık biçimde birebir içerdiği görülmektedir,

— İtiraz sahibi Konsey’in dosyaya sunduğu dokümanlardan ve RIOJA coğrafi işaret tescilinin içeriğinden anlaşıldığı üzere ; Rioja Alavesa,  Rioja Alta ve Rioja Oriental ile birlikte, RIOJA coğrafi işaretli ürünlerin üretildiği ana alt üretim yörelerinden biridir. Hem coğrafi işaret tescilinden ve hem de Konsey’in sunduğu etiketleme kurallarından anlaşıldığı kadarıyla bu  alt bölgelerde üretilen şaraplarda Rioja Alavesa,  Rioja Alta ve Rioja Oriental hiç belirtilmeden sadece  RIOJA yazabilir,

–İşarette yer alan “The Grand Wines” kelimeleri Avrupa Birliği’nde  en azından İngilizce konuşan tüketiciler için anlamı gayet açık bir ifadedir ve İspanyolcası da buna son derece yakın biçimde “Los Gran Wines” dır. Kaldı ki İngilizceye çok hakim olmayan tüketiciler dahi bunun anlamını kavrayabilir çünkü “the” ve şarap anlamına gelen “wine” kelimeleri İngilizcedeki anlamı bilinebilecek basit kelimelerdir. Diğer yandan “grand” kelimesinin İspanyolca versiyonu  “grande” dir yani “grand” kelimesine son derece yakındır, dolayısıyla anlamı kolaylıkla çıkarılabilir,

— Tüketicler ‘The Grand Wines’ kelimelerini gördüğünde, en azından başvuruya konu hizmetlerin bir kısmı açısından, bunun şarap dahil alkollü içeceklerin satışı-dağıtımı ve saklanması ile ilgili hizmetlerle bağlantılı olduğunu düşünecektir. Markada yer alan “RIOJA ALAVESA” kelimeleri de bu algıyı kuvvetlendirmektedir. Esasen unutmamak gerekir ki bir coğrafi işaret kaynaklandığı üye ülkenin dilinde tescil edilmekle beraber anlaşılabilmesi ve korunabilmesi için tercüme edilmesi gerekmez,  

–Marka başvurusuna konu hizmetlerin bir kısmı doğrudan şarap emtiasına ilişkin olmasa da işarette wine (şarap) kelimesinin ,coğrafi işaret RIOJA’nın ve üretim yapılan alt yörelerden RIOJA ALAVESA’nın varlığından dolayı bu hizmetler için de tüketici zihninde aynı bağlantı kurulacaktır.

Ünün Sömürülmesi Hakkında

Champagner Sorbet (20/12/2017,-393/16, , EU:C:2017:991) kararında işaret edildiği üzere ünün sömürülmesinden kastedilen özellikle imaj transferi yoluyla  tescilli coğrafi işaretin ününden haksız avantaj sağlama iradesidir.

İtiraz sahibi Konsey olaya özgü olarak bu konuda aşağıdaki argümanları ileri sürmüştür;

—Başvuru sahipleri sadece RIOJA değil dünyanın her yerinden şarap satışı ile iştigal etmektedir, https://www.thegrandwines.com/en/ dolayısıyla öyle yada böyle markaya konu hizmetleri şarapla bağlantılı olarak kullanacaklardır. Ayrıca bu durumda marka RIOJA’dan kaynaklanmayan şarap emtialarına ilişkin hizmetlerde de kullanılacaktır,

— Eğer marka tescil edilirse bunun spesifik olarak  RIOJA ALAVESA şarapları için kullanılıp kullanılmayacağı kontrol edilemez,

—Başvuru sahiplerinden birinin  web sayfasından alınan aşağıdaki görselde İspanya’da bulunan değişik şarap bölgelerine  işaret edilmiştir. Burada RIOJA’nın bulunduğu kısımda parantez içerisinde  ALAVESA yazılmıştır. Yani başvuru sahipleri RIOJA coğrafi işaretiyle ALAVESA arasında açık bir analoji kurmaktadır.  

.

EUIPO her ne kadar başvuruya konu hizmetlerin şarap emtiası ile karşılaştırılabilir nitelikte olmadığını belirtse de bunların bir kısmının yani  “ La Rioja Alavesa’dan şaraplar ile alkollü içeceklerin global bir bilgisayar ağı vasıtasıyla satışı ve bunların perakende ve toptan satışı hizmetleri ,şarap ve damıtılmış içeceklerin dağıtımı hizmetleri; şarap ve damıtılmış içeceklerin teslimi  hizmetleri; La Rioja Alavesa’dan şaraplar ile alkollü içeceklerin depolanması hizmetleri” nin doğrudan şarap ile bir yakınlığı olduğunun altını çizmiştir.

EUIPO bu noktada şarap üreticilerinin iştigal alanlarıyla  ilgili olarak kendi üretimleri şarapları tedarik etmek , ürettikleri şarapları kendi mülklerinde satmak gibi hizmetler sunduğuna hatta bir çoğunun fiziki veya çevrimiçi şarap mağazası işletmek gibi faaliyetlerde bulunduklarına işaret etmiştir.  

Başvuru kapsamındaki “reklamcılık  hizmetleri, iş yönetimi hizmetleri, iş idaresi hizmetleri, büro hizmetleri, promosyon hizmetleri, başkaları için satış promosyonu hizmetleri” ne ilişkin olaraksa EUIPO bunların ilk bakışta profesyonelce sunulan ve şarap emtiası ile bağlantısız hizmetler olarak görünse de şarap üreticilerinin çoğunun da  promosyonel aktiviteler organize ettiklerini, yada bu tip organizasyonlara katıldıklarını, depolama ve taşıma  faaliyetlerinde bulunduklarını veya bunların nasıl yapılacağını bildiklerinin   açık olduğunu belirtmiştir. Diğer yandan konu işarette “wine” kelimesinin yer alıyor olmasının toplumun, profesyonel veya genel olarak, vaki hizmetlerin şarap sektörüne spesifik olarak sağlanacağını düşünmesine sebep olacağını söylemiştir.  

Tüketicinin Dikkat Seviyesi Hakkında

Başvuru sahibi EUIPO’nun İnceleme Kılavuzuna yaptığı atıfla 35.sınıfta yer alan hizmetlerin 3. Kişilere profesyonelce  sunulan hizmetler olduğunu, dolayısıyla hedef kitlesinin profesyoneller olduğunu ve bunlarında dikkat seviyesinin yüksek olduğunu dolayısıyla bir ilişkilendirme olamayacağını iddia etmiştir.

Buna karşın EUIPO “La Rioja Alavesa’dan şaraplar ile alkollü içeceklerin global bir bilgisayar ağı vasıtasıyla satışı ve bunların perakende ve toptan satışı hizmetleri” nin ne profesyonelleri hedeflediğini ne de diğer işletmelere sunulduğunu belirtmiş ve birçok üreticinin şaraplarını kendisinin doğrudan hem profesyonellere hem de dikkat seviyesi ortalama olan son tüketiciye sattığını bir kez daha vurgulamıştır. 

Diğer taraftan EUIPO bir an için dikkat seviyesinin yüksek olacağı varsayımında dahi bunun konu marka  ile coğrafi işaret arasında tüketicinin bir bağ kurmayacağı anlamına gelmeyeceğini  belirtmiştir.  Hatta özellikle şarap emtiasının ticareti-dağıtımı alanında çalışan profesyoneller RIOJA coğrafi işaretli şarapların üretim yerlerinden birinin   RIOJA ALAVESA olduğunu bildiklerinden markada yer alan RIOJA ALAVESA ibaresini gördüklerinde ve mal listesindeki “La Rioja Alavesa’dan gelen şarap” ifadesini fark ettiklerinde markayı RIOJA coğrafi işareti ile ilişkilendirmeleri ihtimalinin yükseldiğine işaret etmiştir. EUIPO’ya göre aynı ihtimal başvuruya konu sair hizmetler için de geçerlidir.

Başvuru sahiplerinin “iş yönetimi, iş idaresi, büro hizmetleri”nin şarap ile ilişkilendirilir şekilde spesifik olarak belirtilmediği ve alt sınıf başlığıyla genel şekilde yer aldığına ilişkin iddiasına karşı EUIPO yine aynı hususun altını çizmiştir;  mal/hizmet karşılaştırmasında Canon kararındaki iltibas ihtimali değerlendirmesine ilişkin mal/hizmet karşılaştırması kriterleri coğrafi işaret konusunda göze alınmaz, olaydaki inceleme kriteri bir markanın bir coğrafi işaretin ününden haksız yararlanıp yararlanmayacağıdır. Huzurdaki olayda, EUIPO’ya göre, RIOJA ALAVESA ibaresinin varlığı tüketicilerin tercihleri  üzerinde bir etki yaratacak, başvuru sahiplerince sunulan hizmetlerin RIOJA coğrafi işaretli şaraplarla bir bağlantısı olduğunu düşündürtecektir. Ayrıca konu markanın tescili halinde başvuru sahipleri Avrupa’da uzun bir tarihi geçmişi olan yerleşik, prestijli ve  geleneksel şaraplara ilişkin RIOJA coğrafi işaretinin imajını kendi lehlerine transfer edeceklerdir. Tüm bunların coğrafi işaretin ününün sömürülmesi olduğu açıktır EUIPO’ya göre.

Neticeten EUIPO itirazı kabul ederek konu başvuruyu tümden reddetmiştir.

Güzel güzel, beğeniyorum EUIPO’nun coğrafi işaretlere ilişkin son dönem kararlarını!              

Ekim 2021

Özlem Fütman

ofutman@gmail.com

DESIGNEUROPA TASARIM ÖDÜLÜ ADAYLARI AÇIKLANDI

Bu yıl üçüncüsü verilecek DESIGNEUROPA ödülü adayları EUIPO tarafından geçtiğimiz günlerde açıklandı. İki yılda bir verilen bu ödüllerde iki kategoride yarışılıyor; Küçük ve Gelişen Şirketler ile Endüstri. Bunun yanında bir de Yaşam Boyu Başarı Ödülü veriliyor.

Kategorilerde aday olabilmek için EUIPO nezdinde Avrupa Birliği tasarım tescili sahibi olmak gerekiyor. Ödüllerin amacı AB Tasarım Tescili sistemini kullanan tasarımcı ve şirketleri kutlamak ve onurlandırmak. Bu yolla aynı zamanda AB tasarım sistemini teşvik etmek ve tasarım korumasına dair farkındalığı arttırmak da hedefleniyordur diye düşünüyorum.  Aday olabilmek için illa ki tasarımcının başvurması gerekmiyor, şirketler de bünyelerindeki tasarımlarla başvurabiliyor. Yaşam Boyu Başarı ödülü ise, adından da anlaşılacağı gibi,  birey olarak tasarımcılara açık sadece; burada tasarımcının önemli işlere imza atmış olması, kariyeri boyunca gelişim göstermiş ve tasarım konusunda dikkate değer bir etki bırakmış olması aranıyor. 

Daha önceki ödül törenleri 2016 yılında Milano’da ve 2018’de Varşova’da gerçekleşmişti. Bu yılki ödül töreni ise 19 Ekim 2021 tarihinde Hollanda’nın Eindhoven kentinde olacak ve kimlerin kazandığı o gece açıklanacak. Bu yılki törenler Hollanda Ekonomi ve Çevre Bakanlığı ile Benelux Marka ve Patent Ofisi işbirliğinde gerçekleşiyor. Ödülün verileceği tarih  aynı zamanda Hollanda Tasarım Haftasına denk geliyor, o tarihlerde yolu Hollanda’ya düşen ve tasarıma ilgi duyan takipçilerimiz  için güzel haber bence!

Geçmiş yıllarda Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü kazanalar arasında efsane otomobil tasarımcısı Giorgietto Giugiaro var mesela, Küçük ve Gelişen Şirketler kategorisinin kazananları arasında Caimi Brevetti ve Endüstri kategorisinde ödül kazananlar arasında Siemens Healthcare GmbH’yi görüyoruz.

Bu yılın adayları yedi ülkeden; Almanya, İtalya, Hollanda, Polonya, İspanya, İsveç ve Amerika Birleşik Devletleri. Yarışan tasarımlar arasında Philips ve John Deere gibi şirketlerin portfolyosunda bulunan tasarımlar var. Tasarımlar belli bir sektöre ilişkin değil, sağlık sektöründen mobilyaya kadar farklı alanlardaki ürünlere ilişkin tasarımlar çıkıyor karşımıza.Bu yılın adaylarını görmek isterseniz https://euipo.europa.eu/ohimportal/designeuropa-2021-finalists linkine tıklayarak bakabilirsiniz. Diğer yandan ödüller için karar verecek jüriyi tanımak isterseniz o da şu linkten görülebilir  https://euipo.europa.eu/ohimportal/dea-jury

Diğer kategorilerde nefesler tutulmuş beklenirken Yaşam Boyu Başarı Ödülünün kime verileceği ise halihazırda açıklanmış durumda; Andre Ricard. 1929 Barselona doğumlu Ricard tasarım dünyasına  Katalanların bir hediyesi. Defalarca tasarıma ilişkin değişik ödüllere layık görüldüğü, devlet nişanlarıyla ödüllendirildiği, tasarım konusunda kitaplar yazdığı, tasarıma ilişkin ulusal ve uluslararası oluşumlarda başkanlıklar yaptığı uzun ve başarılı bir kariyerin sahibi kendisi. Tasarladığı objeler günlük yaşama dokunur ve bunları Batı tasarım kültürünün sembollerine dönüştürür nitelikte. 1963 yılından beri Puig koku şirketinin ürün ambalajlarının tasarımlarını da gerçekleştiren Ricard, bu İspanyol parfüm şirketini tasarımlarıyla hep bir adım öne taşımış birisi. Ama adı söylenince ilk olarak akla hangi tasarımı geliyor diye sorarsanız sanırım herkes 1992 yılı Barselona Olimpiyatları için tasarladığı Olimpiyat meşalesini söyler diye düşünüyorum, bu meşale  kariyerinde bir dönüm noktasıdır aynı zamanda. Nitekim bu başarı kendisine daha sonra 1993 yılında İsviçre’de  Olimpiyat Müzesi’nin Olimpiyat Ateşi kaidesini tasarlama ve yine 2001 Hokey Dünya Kupası’nın ateşinin yandığı kaideyi tasarlamasının da yolunu açmıştır.

Benim   İskandinav tasarımlarına olan hayranlığım malum, o sebeple gönlüm hep biraz İskandinav finalistlere kayar. Fakat bu yıl da diğer tasarımlar oldukça ilginç, bunu kabul etmeliyim. Bakalım kazanan kim olacak!

Özlem Fütman

Ekim 2021

ofutman@gmail.com 

MARKALARIN İLLÜZYONU; ABAD GENEL MAHKEMESİ “MUSEUM OF ILLUSIONS” KARARI (T-70/20)

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı tutar1.jpg


Metamorfoza d.o.o. isimli şirket, Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi’ne (EUIPO) 29 Eylül 2017 tarihinde kelime ve şekil kombinasyonundan oluşan aşağıdaki markayı tescil ettirmek için başvuruda bulunmuştur:

Söz konusu başvuru 41. sınıfta yer alan aşağıdaki hizmetleri kapsamaktadır:

  • Müze hizmetleri; optik ve holografi bilimini teşvik etmek ve geliştirmek için tasarlanmış müzeler aracılığıyla eğitim hizmetleri;
  • Optik ve holografi bilimi alanındaki eserlerin sergilerini, eserlerin temsillerini ve eserlerin reprodüksiyonlarını ve optik bilimini ve holografi tekniklerini ve ilkelerini kültürel veya eğitim amaçlı açıklayan materyaller tasarlamak, düzenlemek ve sergilemek;
  • Optik ve holografi bilimi üzerine eğitim konferansları düzenlemek ve yürütmek;
  • Optik ve holografi bilimi alanında sergiler, seminerler, konferanslar, turlar, film ve video sunumları düzenleme gibi eğitim hizmetleri;
  • Eğitim hizmetleri, yani optik ve holografi bilimi alanında kütüphaneler ve çalışma merkezleri sağlamak; optik ve holografi bilimi alanında metinler, kitaplar ve dergiler gibi eğitim materyallerinin yayınlanması; optik ve holografi bilimi üzerine sergilerin doğasında eğlence hizmetleri;
  • Bilim sergilerinde yer alacak eğlence hizmetleri;
  • Hologram sergilerinde yer alacak eğlence hizmetleri;
  • Eğlence hizmetleri, kültürel etkinliklerin organizasyonu;
  • Doğum günü partileri, özel etkinlikler gibi sosyal eğlence etkinliklerine ev sahipliği yapmak hizmetleri için tescil edilmek istenmiştir.

Başvuru 25 Ekim 2017 tarihinde yayımlanıp itirazlara açık hale gelmiştir. Bunun üzerine, 9 Kasım 2017 tarihinde Litvanya vatandaşı Tiesios Kreivės tarafından başvuruya itiraz edilmiştir.

İtiraza mesnet olarak 16 Ağustos 2017 tarihinde 41. sınıfta tescil edilmiş olan 16647307 numaralı aşağıdaki marka gösterilmiş ve itiraz dayanağı olarak 2017/1001 sayılı Tüzüğün 8(1)(a) bendi gösterilmiştir.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı image-1.png

İtiraza dayanak marka aynı şekilde 41. sınıfta benzer birçok hizmeti kapsamakta olup, bu hizmetlerin içeriği https://euipo.europa.eu/eSearch/#details/trademarks/016647307 linkinden görülebilir.

Yapılan itiraz EUIPO İtiraz Bölümü tarafından 2017/1001 sayılı Direktif ’in 8(1)(b) maddesi uyarınca markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunduğu gerekçesi ile haklı bulunmuş ve marka başvurusu tüm hizmetler bakımından reddedilmiştir.

Başvuru sahibi işbu kararı EUIPO Temyiz Kurulu’na taşımıştır.

EUIPO Temyiz Kurulu kararında benzerlik incelemesi yapılan iki markanın da Avrupa Birliği içerisinde kullanılacak olmasına rağmen, markaların asıl hedef kitlesinin Yunanistan’da yer alan tüketiciler olduğunu tespit etmiştir. Ayrıca, bu kitlenin hem ortalama tüketiciden hem de işin profesyonellerinden oluşan bir topluluk olduğunun da altını çizmiştir. Temyiz Kurulu, markaların tescilli bulundukları sınıflar açısından aynılık/benzerlik olduğuna işaret ederken, markalar görsel açıdan karşılaştırılmasında ikisinin de ortak ve baskın unsurunun “MUSEUM OF ILLUSION” ibaresi olduğunu, markalardaki görsellerin ortalama derece benzerlik gösterdiğini, önceki tarihli markanın tescilli bulunduğu sınıfta Yunan tüketiciler için ayırt edici niteliği bulunduğunu belirtmiştir.  Neticeten temyiz başvurusu markalar arasında karıştırılma ihtimali bulunduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.  

Bunun üzerine başvuru sahibi, Temyiz Kurulu kararının iptali talebiyle uyuşmazlığı Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) Genel Mahkemesi’ne taşıyarak dava açmıştır.

Davacı, ilk olarak, dava konusu kararın 2017/1001 sayılı Direktif ‘in 95. maddesine aykırı olduğunu, zira itiraz talebinde itiraz eden 207/2009 sayılı Direktif ’in 8(1)(a) maddesine dayandığı halde Temyiz Kurulu’nun itirazı aynı Direktif ’in 8(1)(b) maddesine göre inceleyerek hatalı davrandığını iddia etmiştir.  Biraz daha açmak gerekirse, Temyiz Kurulu’nun itiraza dayanak olarak gösterilen fıkra kapsamında markalar arasında benzerlik olduğunu değil, birebir aynılık değerlendirmesi yapması gerekirken itiraz talebinin dışına çıkarak benzerlik incelemesi yaptığını belirtmiştir.  

Olayın kolay anlaşılması açısından bahsi geçen madde metninin tercümesine aşağıda yer verilmiştir;

Nispi red gerekçeleri

1. Daha önceki bir markanın sahibinin itirazı üzerine, başvurulan marka tescil edilmez:

(a) önceki marka ile aynı ise ve tescil başvurusu yapılan mal veya hizmetler, önceki markanın korunduğu mal veya hizmetlerle aynı ise;

(b) önceki marka ile özdeşliği veya benzerliği nedeniyle ve ticari markaların kapsadığı mal veya hizmetlerin kimliği veya benzerliği nedeniyle, ilgili ülkede halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa, önceki ticari marka korunur; karıştırılma olasılığı, önceki ticari markayla ilişkilendirilme olasılığını da içerir.”

Mahkeme ise bu iddia karşında 2017/1001 sayılı Direktif ’in 72(1) maddesine atıf yapmıştır. İşbu madde uyarınca Genel Mahkeme, İtiraz Birimi kararında yer alan değerlendirmeler değil, ancak Temyiz Kurulu kararında yer alan ifadeler hakkında bir karar vermeye yetkili kılınmıştır. Bu sebeple, Genel Mahkeme söz konusu iddianın İtiraz Birimi kararında yapılan bir değerlendirme olduğunu, kendi görev alanın yalnızca uyuşmazlık konusu olan Temyiz Kurulu kararının hukuka aykırılığının değerlendirmesi sınırlı olduğunu vurgulayarak işbu iddianın yerinde olmadığına hükmetmiştir. Davacı taraf ikinci iddiasında itiraz edilen markada  yer alan “MUSEUM OF ILLUSIONS ” ibaresinin hem ayırt edici hem de baskın bir ifade olmadığını, Temyiz Kurulu’nun Yunan halkının “OF” ve “ILLUSIONS” ibarelerini anlamlandıramayacağı yönündeki tespitinin de hatalı olduğunu, aksine Avrupa Birliği ülkelerinde en yaygın olarak konuşulan yabancı dilin İngilizce olduğunu, Avrupa Birliği içinde bulunan bir ülkede yaşayan tüketicilerin de “OF” ve “ILLUSIONS” gibi temel İngilizce kelimelere  aşina olduğunu ayrıca davacının Yunanistan’ının başkenti Atina’da bu ibareleri barındıran bir müze açtığından dolayı “MUSEUM OF ILLUSIONS” ve “ILLUSION” gibi kelimelerin Yunan halkı tarafından bir bilinirliğe sahip olduğunu iddia etmiştir. Diğer yandan davacı “ILLUSION” ibaresinin Yunan piyasasında pek çok alanda sıkça kullanılan bir ifade olmasından dolayı da bir bilinirliğinin olduğunun  altını çizmiştir. Davacı bu görüşünü 16 Ocak 2008 tarihli “Inter-Ikea v OHIM – Waibel” (T‑ 112/06, EU: T:2008:10) kararı ile desteklemiştir. Bahsi geçen kararda markaların içerisinde yer alan kelime ya da bir ifadenin tescil edilmek istenen mal ve hizmetler için tanımlayıcı ibare olarak kabul edilmesi için tüm AB üyesi ülkelerde kullanılan dilde bir karşılığının olmasının gerekli olmadığı hüküm altına alınmıştır.

Buna ek olarak, “MUSEUM OF ILLUSIONS” ibaresinin ilgili sınıfta yer alan hizmetler için tanımlayıcı ve bahsedilen dillerde alışılagelmiş bir ibare olmasından dolayı markaların benzerlik incelemesinde dikkate alınmaması gerektiği, itiraza mesnet gösterilen markada baskın olan figürün markanın arka planını oluşturan sarı renk ve bir çift göz olduğu iddia edilmiştir.

Buna karşılık, davalı EUIPO, “ILLUSIONS” ibaresinin davacının iddia ettiği gibi basit genel kullanımı olan İngilizce bir ibare olmadığını ve Yunanca’ya yerleşmiş bir kelime de olmadığını ifade ederek, davacının iddialarının aksine, Temyiz Kurulu’nun “illusions” ibaresine Yunan halkının en azından bir kısmı tarafından bir anlam yüklenmeyeceği ve bu sebeple de ortalama derecede ayırt edici olduğunun tespitinin doğru olduğunu savunmuştur.

Bu iddia ve savunmalardan sonra Genel Mahkeme somut olayla ilgili benzerlik incelemesini yapmaya başlamıştır. İlk olarak, Mahkeme, Temyiz Kurulu’nun “of” ibaresinin alışılagelmiş, temel bir İngilizce ibare/ilgeç olduğu yorumuna katılmıştır.  

İkinci olarak, itiraza konu markada yer alan “ILLUSIONS” ibaresinin ise Yunanca dilinde bulunmayan bir kelime olduğunu ve Temyiz Kurulu’nun söz konusu bu ibarenin temel bir İngilizce kelime olmadığı yönündeki kararının yerinde olduğu vurgulanmıştır. Buna ek olarak, davacının bahsettiği üzere Atina kentinde içinde “illusions” ibaresi yer alan bir müzenin açılmış olması ve yine bu ibarenin birçok sektörde kullanılıyor olmasına rağmen Yunan halkının yabancı dil olarak İngilizceye eşit şekilde hâkim olmağı ve bu yabancı dile yeterince hâkim olmayan Yunan tüketicilerin “ILLUSIONS” ibaresine bir anlam yüklemeyeceği ifade edilmiştir.

Nitekim Mahkeme, markalarda yer alan ibarelerin tek tek ayırt edici olmasının gerekli olmadığını ifade etmiş ve Temyiz Kurulu’nun benzerlik incelemesi yaparken söz konusu markalarda yer alan kelimelerin oluşturduğu genel ifadeye dikkat etmesi gerekirken, aksine bu ibarelerden her birini ayrı ayrı inceleyerek ayırt edicilik değerlendirmesi yapmasının hatalı olduğunun altını çizmiştir.

Yukarıda yapılan yorumların ışığında Mahkeme, EUIPO Temyiz Kurulu’nun söz konusu ibarelerin unsurlarının ilgili kamuoyu üzerinde mecazi unsurlarından daha güçlü bir izlenim bırakmasının muhtemel olduğunu tespitinin hatalı olduğunu, ayrıca itiraz edilen markada yer alan figüratif unsurların markada yer alan kelimelerden belirgin şekilde daha büyük ve dikkat çekici olduğunu ifade ederek  itiraza mesnet gösterilen markada yer alan unsurların ise parlak sarı karenin içinde yer alan bir çift iri açık gözün temsilinin de bu işaretin markanın tüketici nezdinde asıl dikkat çeken noktası olduğunu vurgulamıştır.

Görsel benzerlik incelemesi yapılan markalarda yer alan “MUSEUM OF ILLUSIONS” ibaresinin birebir aynı olmasına rağmen, bu ifadenin ilgili Yunan kamuoyunun dikkatini ancak sınırlı ölçüde çekeceğini ve söz konusu markalar arasındaki görsel benzerlik derecesinin, Temyiz Kurulu’nun kararında yer aldığı gibi ortalamanın üzerinde olmaktan ziyade düşük veya muhtemelen ortalama olarak sınıflandırılması gerektiğine karar verilmiştir.

Buna karşılık olarak, bahsi geçen markaların kavramsal ve işitsel açından ise tamamen aynı olduğunun ifade edilmesine rağmen Mahkeme, söz konusu markalar ile bunların işitsel ve kavramsal unsurları arasındaki görsel benzerliğin “MUSEUM OF ILLUSIONS” ibaresinin markaların kapsamları açısından betimleyici olması nedeniyle ilgili Yunan kamuoyunun dikkatini çekmeyeceğini vurgulayarak markaların karıştırılma ihtimalinin düşük olduğuna karar vermiştir.

Sonuç olarak, Genel Mahkeme bu kararda kanaatimizce, birebir aynı ibareleri içeren ve aynı/benzer sınıflarda tescil edilmek istenen markaların baskın unsurları hakkında önemli bir karara imza atmıştır. Söz konusu markalarda yer alan ibarelerin işitsel ve kavramsal olarak benzerliği kabul edilmesine rağmen anadili İngilizce olmayan bir Avrupa Birliği ülkesinde bu hususların markaların görsellerine oranla tüketiciler açısından daha az baskın unsurlar olabileceğini görmekteyiz bu karar ile.

Onurcan TUTAR

Ekim 2021

tutaronurcan@gmail.com

MARKA VEKİLLİĞİ DOLANDIRICILIĞINA İLİŞKİN BİR A.B.D. BÖLGE MAHKEMESİ KARARI ÜZERİNE DEĞERLENDİRME VE GÖRÜŞLER (United States v. Suhorukovs)

fraud-alert-scam


Marka veya patent vekilliği, son yıllarda ülkemizde çokça tercih edilen meslek gruplarından bir tanesidir. Her ne kadar 2021 yılının ilk yarısı sayılarına göre Türk Patent ve Marka Kurumu Vekil Sicili’ne kayıtlı ve dolayısıyla yetkili yaklaşık 1200 marka ve patent vekili bulunsa da Sicile kayıtlı olmadan bu alanda çalışan kişi sayısının bundan çok daha fazla olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Ancak, vekillik mesleğine ilişkin yasal düzenlemeler, mesleğin yükselen rağbeti ile doğru orantılı şekilde yapılamamış ve bu durum birçok boşluğu beraberinde getirmiştir. Zira, marka veya patent vekili unvanı ile çalışan fazla sayıda kişi olmasına rağmen mesleğin halen yasal olarak bir meslek grubu statüsünde olmaması birçok denetim eksikliğine neden olmaktadır.

Bu çerçevede hem sınai mülkiyet hakları tesciline artan rağbet hem de yaşanan denetim eksiklikleri nedeniyle, meslek adının kötüye kullanıldığı ve hatta yalnızca dolandırıcılık amacıyla kullanıldığı durumlarla sıklıkla karşılaşılmaktadır.

Örneğin; eğer bir marka sahibiyseniz her an telefonunuzun çalması ve marka vekili olmayan bir kişiden şu sözlerden birini duymanız mümkündür: ‘‘Merhaba, TÜRKPATENT’ten arıyorum “Sizin markanıza benzer bir marka başvurusu talebi aldık ama önce sizi arayarak bu işlemi sizin adınıza yapalım istedik…” veya “Başvurunuzun tescil ücreti hala yatırılmamış/süresi dolmak üzere…”, “Yenileme işleminiz/yıllık ücret ödeme işleminiz hala yapılmamış…” ya da “Başvuruyu yapmazsanız ürünlerinizi toplatırız…””.

Marka veya patent vekili olarak hizmet veren birçok meslektaşımız da kendi çabaları veya alanda faaliyet gösteren sivil toplum örgütleri yoluyla bu duruma çözüm bulmaya ve hem şirketleri hem de bireyleri bilinçlendirmeye çalışmaktadır.

Türkiye’de durum böyle iken, A.B.D’de de benzer sorunlarla mücadele edildiğini görüyoruz. Tüm metnine buradan ulaşabileceğiniz güncel bir A.B.D Bölge Mahkemesi kararında, aslında yetkili bir vekil olmayan ama yetkili bir vekilmiş gibi hareket ederek sayısız kişiyi dolandıran Viktors Suhorukovs adlı kişi aleyhine dört yıldan fazla olmak üzere hapis cezası ve ayrıca 4.5 milyon Dolar para cezasına hükmedilmiştir. Suhorukovs söz konusu eyleminde Columbia ve New York’ta “Patent and Trademark Office, LLC” isimli şirketler kurarak, A.B.D. Patent ve Marka Ofisi (USPTO) adı ile iltibas yaratacak şekilde marka sahiplerine yenileme talimatı mektubu gönderdiğini ve mektup içeriğinde de ilgili kişilere ‘‘tescilli markalarının süresinin sona erdiğini ve yenilemenin yapılabilmesi için yüklü bir miktar ücret ödemeleri gerektiğini’’ bildirdiğini itiraf etmiştir. Bu yenileme talimatı mektupları sayesinde Suhorukovs’un 2017-2020 yılları arasında toplam 900 ödeme aldığı ve 1.2 milyon Dolar gelir elde ettiği tespit edilmiştir.

A.B.D’de ilgili suça ilişkin verilen cezanın adaletinden söz edilebilecekken, maalesef Türkiye’de benzer suçun cezalandırılması için aynı derecede aktif bir yaklaşımla karşılaşılmamaktadır. Türkiye’de Türk Patent ve Marka Kurumu bu tarz dolandırıcılıkların önüne geçmek adına kamuoyu ile paylaştığı duyurular kapsamında; ücret ödeme bildirimi ve talebiyle ilgili tereddüt yaşanması durumunda Kurumun çağrı merkezinin aranmasını, kendilerini marka veya patent vekili olarak tanıtan kişilerin marka veya patent vekili olup olmadıklarının Kurumun paylaştığı bağlantıdan araştırılıp teyit edilmesini, yapılan araştırma sonucunda ilgili kişilerin marka veya patent vekili olmadıklarının tespit edilmesi halinde, bu kişilerle hiçbir şekilde iletişime geçilmemesini ve iş ilişkisi kurulmamasını,  ayrıca marka veya patent vekili oldukları halde tavır ve davranışları vekillik meslek kurallarına aykırılık teşkil edenlerin, konunun Patent ve Marka Vekilleri Disiplin Kurulunda görüşülebilmesi için Kuruma şikayet edilmesini tavsiye etmekle yetinmektedir. 

Yetki alanı Sicile kayıtlı marka veya patent vekillerinin eylemleri ile sınırlı olan Patent ve Marka Vekilleri Disiplin Kurulu kararlarında ise bu durumun müeyyidesinin genellikle 5000 sayılı Kanunun 30/A maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde ve Türk Patent ve Marka Kurumu Patent Vekilleri ve Marka Vekilleri Meslek Kuralları ve Disiplin Yönetmeliğinin 6’ncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “Uyarma’’ cezasıyla ya da ilgili kanun ve yönetmelikteki diğer cezalar olan ‘‘kınama, geçici olarak vekillik faaliyetinden alıkoyma veya vekillikten çıkarma’’ cezalarıyla sonuçlandığını görüyoruz. Bununla birlikte, marka ve patent vekili gibi davranmak suretiyle şirket ve şahısların dolandırılması eylemi ise, Türk Ceza Kanunu’nun 158. maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçu kapsamında değerlendirilebilecek bir suç olmakla birlikte ülkemizde benzer şekilde planlanarak yapılan diğer dolandırıcılık suçları gibi bu eylem de henüz cezasız ve takipsiz durumdadır.

Bu çerçevede, bu eylemin doğrudan mağdurlarının yanında mesleki itibarın zedelenmesi nedeniyle biz marka ve patent vekillerinin de bu suç eylemlerin takipçisi olmamız ve gerekli hukuki mücadeleleri birlik olarak vermemiz gerektiği açıktır. Yakın bir gelecekte, A.B.D.’de verilen cezalar gibi benzer caydırıcı cezaların ülkemizde de verilmesi dileğiyle yazımızı sonlandırıyoruz.

Ekin KARAKUŞ ÖCAL

ekinkarakus@gmail.com

Polen ARKÖSE

arkose.polen@gmail.com

Ekim 2021

Sınai Mülkiyet Hak İhlallerinde e-Ticaret Firmalarının Sorumluluğu

Online Retail - banner image


Yaklaşık 1.5 senedir hayatımızı etkisi altına alan Covid-19 salgınının belki de en büyük etkilerinden bir tanesi alışveriş sektöründe gerçekleşti. Pandemi öncesinde de sektörde giderek daha fazla yer kaplayan online alışveriş sağlayıcıları ve e-Ticaret firmaları bu süreç içerisinde birtakım hukuki sorunlarla karşılaştı. Bu yazıda yüzlerce, belki binlerce satıcıyı aynı internet sitesi altında toplayan ve tüketicilere daha kompakt bir alışveriş tecrübesi sunan e-Ticaret firmalarının bünyesinde faaliyet gösteren satıcıların sınai mülkiyet hakkı ihlallerinde e-Ticaret firmasının sorumluluğu üzerinde durulacak, Dünyanın bazı bölgelerinden dava örnekleri ile konu pekiştirilmeye çalışılacaktır.

A.            e-Ticaret

e-Ticaret, farklı kurumlar tarafından farklı şekillerde tanımlanmıştır. Avrupa Birliği, e-Ticareti “mal ve hizmetlerin internet üzerinden satılması” olarak tanımlarken Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü (OECD) ise “internet üzerinden yapılan ticari işlemler” olarak tanımlayıp, söz konusu ticari işlemleri “işletmeler arası ve işletmelerle son kullanıcı arasında olan ticari işlemler” olarak ikiye ayırmıştır.[1] Bu ayrıma ek olarak, son kullanıcılar arası ticari işletmelerin de eklenmesi mümkündür.[2] Ülkemizde ise, 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 2/a maddesinde elektronik ticaret, “fiziki olarak karşı karşıya gelmeksizin, elektronik ortamda gerçekleştirilen çevrimiçi iktisadi ve ticari her türlü faaliyet” olarak tanımlanmıştır.

Dünya’da önde gelen ve uluslararası hizmet veren e-Ticaret firmaları olarak Amerika Birleşik Devletleri menşeili Amazon ve eBay, Çin Halk Cumhuriyeti menşeili Alibaba Grup örnek olarak verilebilir. Ülkemizde ise Hepsiburada, Gittigidiyor, Trendyol, N11 gibi pek çok firma uzun yıllardır hizmet vermekte ve yukarıda da bahsedilen Covid-19 pandemisi sırasında işlem hacimlerini büyük ölçüde artırmış şirketler olarak bilinmektedir.

B.             Sınai Mülkiyet Hak İhlalleri

2017 yılında yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında, önceki dönemlerde KHK’lar ile koruma altında alınan marka, patent, faydalı model, tasarım, coğrafi işaretler ve geleneksel ürün adları koruma altına alınmıştır.[3] Anılan kanunun tecavüz saydığı fiilleri gerçekleştiren kişiler karşısında sınai mülkiyet hak sahipleri korunmuş ve tecavüz sayılan fiiller söz konusu kanunun 29, 53, 54, 81, 141. maddelerinde açıklanmıştır. Her ne kadar tecavüz fiillerinin sayıldığı maddelerde genel anlamda sınai mülkiyet hak sahibinin izni olmaksızın söz konusu hakkı haiz ürünü ticari amaçla kullanmak yasaklanmış olsa da satıcılarla alıcıları buluşturan, arz ve talebi aynı mecrada birleştiren ve çoğu zaman ürünleri görmeden alıcıya ulaşımını sağlayan e-Ticaret firmalarının böyle bir tecavüz durumundaki sorumluluğu kanun tarafından açıklığa kavuşturulmamıştır.

Açıklanmasında fayda bulunan bir diğer husus ise yer sağlayıcı ve içerik sağlayıcı tanımlarıdır. 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’un Tanımlar başlığını taşıyan 2. maddesinde içerik sağlayıcı ve yer sağlayıcı tanımları yapılmıştır. Bu madde uyarınca ‘internet ortamı üzerinden kullanıcılara sunulan her türlü bilgi veya veriyi üreten, değiştiren ve sağlayan gerçek veya tüzel kişiler’ içerik sağlayıcı olarak tanımlanırken; ‘hizmet ve içerikleri barındıran sistemleri sağlayan veya işleten gerçek veya tüzel kişiler’ ise yer sağlayıcı olarak tanımlanmıştır. Örnek üzerinden gidilecek olursa, Facebook, YouTube, Hepsiburada gibi internet siteleri yer sağlayıcı, söz konusu internet sitelerinde içerik üreten, ürün satan, fotoğraf paylaşan kişiler ise içerik sağlayıcı olarak tanımlanabilir.[4] Her ne kadar yer sağlayıcının sorumluluğu üzerinde birtakım çalışmalar yapılmış olsa da, bu çalışmalar genel itibarıyla marka hakkının internet üzerinden ihlali gibi genel bir konsept üzerine yoğunlaşmış, doğrudan e-Ticaret firmaları bünyesinde ihlal içeren bir emtianın satışı neticesinde hakkı ihlal edilen kişilerin SMK’dan doğan tazminat hakkını kime yönelteceğine ilişkin detaylardan yoksun kalmıştır. Kural olarak, içerik sağlayıcıların hukuka aykırı fiillerinden yer sağlayıcının sorumluluğu olmamakla birlikte, uyar-kaldır sistemi olarak adlandırılan tedbir kapsamında yer sağlayıcıya üçüncü kişilerce söz konusu içeriğin hukuka aykırı olduğunun bildirilmesi halinde içeriğin kaldırılması gerekmektedir.[5]

Dava örneklerine geçmeden önce, doğrudan ve dolaylı sorumluluk ilkelerinden bahsetmek sonrasında yapılacak açıklamaların ve konunun daha iyi kavranmasında etkili olacaktır. Doğrudan yahut birincil sorumluluk, e-Ticaret firmasının ihlal fiillerini doğrudan kendisinin işlediği durumlarda ortaya çıkacaktır.[6] Avrupa Birliği, ihlalin derecesini tayin etmek için kendi mevzuatına ek olarak L’Oréal v. eBay içtihadına sıklıkla başvurmaktadır.[7] İngiltere’de görülen davada, ihlalin eBay tarafından mı yoksa L’Oréal markasını ihlal eden ürünlerin satışını yapan kişi tarafından mı yapıldığının tespiti için dosya Avrupa Birliği Adalet Divanı’na (ABAD) sevk edilmiştir. ABAD, Avrupa Birliği marka mevzuatı çerçevesinde, son kullanıcının pazardaki ürüne fiyat teklifi yapmak suretiyle satın aldığı bir sistemde marka kullanımının e-Ticaret firması tarafından değil bizatihi ürünü pazara koyan satıcı tarafından gerçekleştirildiğini belirterek eBay’in doğrudan sorumluluğu olmadığına hükmetmiştir.[8] ABAD aynı zamanda aracı statüsündeki firmalara marka ihlallerinde sorumlu yahut sorumluluklarını bertaraf edebilecek durumda olup olmadığına bakılmaksızın ihlal içerir ürünlerin satışının durdurulması ve gelecekte de ihlallerin önlenmesi adına ihtar çekilebileceğini belirtmiştir.[9]

Doğrudan sorumluluğun mevcut olmadığı durumlarda ise e-Ticaret firmalarının dolaylı yoldan ya da satıcı ile birlikte ihlalden müteselsil sorumlu olup olmadığı incelenmelidir. Amerikan Mahkemelerinde uzun bir süre boyunca dolaylı/müteselsil sorumluluğun belirlenmesi için “Inwood Standardı” denilen iki aşamalı bir test uygulanmaktaydı.[10] Bu teste göre davalının (1) bir markanın ihlali için kasıtlı olarak teşvikinin veya (2) marka ihlalinin mevcudiyetini bilen veya bilmesi gereken birine ürünün tedarikini sağladığının ispat edilmesi gerekiyordu.[11] Ancak davalının yukarıda anılan fiillere karıştığının ispatlanamadığı ve marka ihlalinin açıkça ortada olduğu durumlarda bu test yetersiz kaldığından bu test kullanılmamaya başlanmış ve “ihlal içeren eylemler üzerinde e-Ticaret firmasının kontrol derecesi” aranmaya başlanmıştır.[12] Almanya’da ise “stroerhaftung” adı verilen ve Türkçeye aracının sorumluluğu olarak çevrilebilecek kusursuz sorumluluk doktrini çerçevesinde, sorumluluğun doğmasında ihlali bilme veya ihlalden haberdar olma unsuru göz ardı edilmekte, yalnızca zararın ve illiyet bağının varlığı aranmaktadır.[13] Türkiye’de ise haksız rekabet teşkil eden fiiller veya markanın ihlali sebebiyle açılacak tecavüzün men’i ve ref’i davalarında da bilme unsuru aranmamakta, yer sağlayıcının kusursuz sorumluluğu olduğu doktrinde belirtilmektedir.[14] Ancak aşağıda detaylı bir şekilde incelenecek olan Yargıtay içtihatları çerçevesinde bu doktrinin kabul edilmediğini de belirtmek gerekir.[15]

C.             Dava Örnekleri

1.          Türkiye Cumhuriyeti

a)      Yargıtay 11. HD., E. 2019/618, K. 2019/8167, T.16.12.2019

Dava, www.zingat.com alan adına sahip internet sitesinde “ROTA” ibareli markalar ile iltibas oluşturacak şekilde yayın ve ilanlar yapıldığı iddiasıyla, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespitine, önlenmesine, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin bir davadır.

İlk derece mahkemesi, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’un 5. maddesine atıfta bulunarak yer sağlayıcı konumundaki davalı www.zingat.com bünyesinde yayınlanan içerikler hakkında hukuka aykırılık denetimi yahut söz konusu içerikler üzerinde kontrol yükümlülüğü olmadığına, marka hakkına tecavüz yahut haksız rekabet suçlarının anılan kanunun 8, 8/A, 9 ve 9/A maddelerinde kaleme alınan yayından çıkarılma ya da erişimin engellenmesi kararı verilebilecek suçlardan olmadığına hükmederek davanın reddine karar vermiştir.

Yargıtay yaptığı incelemede, 5651 sayılı Kanun’a ek olarak 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 9. maddesine de gönderme yaparak yer sağlayıcı ve aracı hizmet sağlayıcıların, tazminat sorumluluğu açısından, yayınlanan içeriği kontrol etmek veya hukuka aykırı bir faaliyetin söz konusu olup olmadığını araştırma yükümlülüğü bulunmadığının altını çizmiş, ancak marka hakkı sahibinin devam etmekte olan bu tecavüz ve haksız rekabet eylemleri yönünden, bu eylemlerin tespiti, tecavüzün durdurulması, önlenmesi ve sonuçlarının ortadan kaldırılması davalarını herkese karşı yöneltebileceğini belirtmiştir. Ülkemizin de taraf olduğu Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Sözleşmesi’nin (TRIPS) 45. maddesi uyarınca, fikri mülkiyet haklarına tecavüz nedeniyle tazminat sorumluluğunun doğması için, ihlal niteliği taşıyan fiillere iştirak veya yardım etmek ya da bu fiilleri teşvik etmek veya yapılmasını kolaylaştırmak eylemini gerçekleştiren yer ve hizmet sağlayıcıların kusurunun ispat edilmesi gerekliliğini ve içerik sağlayıcı sıfatı bulunmayan internet yer ve hizmet sağlayıcı kuruluşların tazminat sorumluluğundan bahsedebilmek için imkan sağladıkları içeriğin hukuka aykırı ve marka hakkına tecavüz niteliğinde olduğunun bilinmesi gerekliliğini ortaya koymuştur. Bilme unsurunun gerçekleşmesi için ise, hak sahipleri tarafından uyarılmaları ve hukuka aykırı içeriğin makul sürede kaldırılması yer ve hizmet sağlayıcı kuruluşlardan talep edilmesi gerekmektedir.

b)      Yargıtay 11. HD., E 2014/6429, K. 2014/12088, T. 25.06.2014

Söz konusu davada, davalı şirket www.n11.com sitesi bünyesinde davacı vekilinin tescilli markalarının  üçüncü kişileri yanıltacak şekilde kullanıldığı, internet sitesinde yayınlandığı ve teşhir edildiği, ürünlerin rayiçlerinin çok altında satılarak haksız rekabet yaratıldığı ileri sürülerek söz konusu internet sitesi üzerinden yapılan yayının tedbiren durdurulması ve nihai olarak davalıya ait internet sitesinin uzantılarının tamamen kapatılması, internet üzerinden erişiminin engellenmesi; izinsiz, haksız ve hukuka aykırı olarak kullanılan ve müvekkil firmanın marka hakkına tecavüz niteliği taşıyan fiillerin tespiti ve manevi tazminat talep edilmiştir.

Davalı şirket vekili, söz konusu internet sitesinin bir e-Ticaret platformu olduğu ve müvekkili şirketin yalnızca yer sağlayıcı mahiyetinde eylem gerçekleştirdiğini, üye olan satıcılara sanal mağaza alanı verildiğini ve kendisinin doğrudan doğruya satış yapmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.

İlk derece mahkemesi, yaptığı incelemede, davalının iddia edildiği üzere doğrudan doğruya anılan markaları kullanarak emtia üretimi ve satışı yaptığı yönünde bir delil bulunmadığına, davalının hakikaten de yalnızca yer sağlayıcı olarak hizmet sunduğunu, yer sağlayıcının teknik olarak satıcıların kullanımına sunduğu platformda yalnızca satışı gerçekleştiren mallar ile ilgili duyuru yaptıkları ve söz konusu duyurunun marka kullanımı olarak nitelendirilebilecek bir mahiyette olmadığına karar vermiş ve ilk satış doktrini olarak da bilinen ve mülga 556 sayılı KHK 13. maddede ve günümüzde de 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu  152. maddede düzenlenen hakkın tükenmesi ilkesine atıfta bulunarak marka sahibinin bir kez piyasaya sürülmüş ürünler üzerinde marka tesciline dayanarak engelleme hakkı bulunmadığını belirterek davayı reddetmiştir.

Yargıtay yaptığı incelemede, yer sağlayıcı konumunda bulunan davalı şirketin faaliyetlerinin mülga 556 sayılı KHK’nın 12. maddesi ve günümüzde de 6769 sayılı SMK’nın 7/5 maddesinde düzenlenen dürüst ticari kullanım niteliğinde bulunduğuna hükmederek hükmün onanmasına karar vermiştir.

c)      Yargıtay HGK., E. 2013/1138 K. 2014/16, T. 15.01.2014

Kurul’un verdiği karara göre, internetin yapısı, internet ortamının teknik özellikleri ve işletilme koşulları itibarıyla davalının işlettiği internet sitesinde üçüncü kişilerce gerçekleştirilen tecavüzleri bildiğinin ya da bilebilecek durumda olduğunun kabulü mümkün olmayacağından; somut uyuşmazlıkta ileri sürülen talepler bakımından da davalının iştirak halinde sorumluluğuna gidilebilmesi için önceden haberdar edilmesi ve buna rağmen haklı veya yasal bir neden olmaksızın ihlal oluşturan içeriğin davalı tarafından internet sitesinden kaldırılmaması gereklidir. Ayrıca, davalı internet sağlayıcısı aleyhine açılan tecavüzün durdurulması, önlenmesi ve tecavüz sonuçlarının ortadan kaldırılması davası bakımından da davalının iştirak halinde tecavüz nedeniyle sorumlu tutulabilmesi için kusur şartının aranmaması gerektiğini belirtmiştir.

2.          Avrupa Birliği

a)      Coty Germany GmbH v Amazon Services C-567/18

Söz konusu uyuşmazlık, henüz marka hakkı tükenmemiş Davidoff Hot Water EdT 60 ml parfüm ürününün Amazon bünyesindeki bir satıcı tarafından satışı üzerine çıkmıştır.[16] Belirtmek gerekir ki söz konusu parfümler her ne kadar Amazon tarafından satılmasa da parfümler Amazon depolarında saklanmakta ve teslimatı da Amazon tarafından yapılmaktadır.[17] Davacı Coty, Amazon’dan Davidoff Hot Water markasını taşıyan bütün ürünleri geri göndermesini talep etmiş ve bu talep üzerine Amazon, 11’i farklı satıcıdan olmak üzere 30 adet parfümü geri göndermiştir. Parfümlerin Coty’e ulaşmasını takiben davacı Coty, Amazon’dan söz konusu parfümleri piyasaya süren kullanıcının kimliğini kendilerine gönderilmesini istemiş ancak Amazon’un bu talebi yerine getirmemesi neticesinde marka ihlali iddiasıyla Almanya’da Amazon’a karşı dava açılmış ve dava reddedilmiştir.

Coty tarafından yapılan temyiz başvurusunda, Alman Federal Mahkemesi tarafından, Avrupa Birliği Adalet Divanı’na, 3. şahıslar tarafından piyasaya sürülme amacı olan ve marka ihlali teşkil eden ürünleri ihlalden habersiz bir şekilde  üçüncü şahıslar adına depolayan bir kişinin bu eyleminin söz konusu ürünleri piyasaya sürme amacı olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği sorusu yöneltilmiştir.[18] ABAD, bu tip eylemlerin EUTMR madde 9 kapsamında marka ihlali olarak değerlendirilemeyeceğini belirtmiş ve anılan maddede belirtilen ‘kullanım’ hususunda görüşlerini de aktarmıştır.[19] SMK madde 7’de de yansıması görülen marka tescilinden doğan hakların kapsamı ve istisnalarına ilişkin EUTMR hükmü olan madde 9’da anılan ‘kullanım’ hakkında, ABAD, EUTMR’da bir hükmü bulunmayan bir hususun, yani depolanan bir ürünün hangi şartlarda EUTMR kapsamında ticari kullanım eylemi olarak kabul edilebileceği üzerinde durmuştur.[20] ABAD, önceki kararlarını da inceleyerek kullanım hakkında şu sonuçlara varmıştır;

  • Bir markanın kullanımı için gerekli olan teknik şartların sağlanması başlı başına kullanımolarak değerlendirilemez.[21]
  • Kullanıma sebep olan fiiller üzerinde doğrudan veya dolaylı yoldan kontrole sahip olunması, fiillerin gerçekleştirilmesinde aktif bir davranışta bulunulması ve ihlale sebebiyet veren fiilin doğrudan veya dolaylı yoldan durdurulabilmesi fiilleri kullanımolarak değerlendirilir.[22]
  • Çevrimiçi olarak bir markaya benzer ya da markayla aynı ürünlerin satışa sunulmak amacıyla satıcılar, yani yer sağlayıcının müşterileri, tarafından yayınlanması, söz konusu kullanımın yer sağlayıcı tarafından değil satıcı tarafından gerçekleştirdiğini gösterir.[23]
  • Hak sahibi olmadığı bir ticari markayı haiz ürünleri piyasaya arz etmek üzere ithal eden veya bir depoya gönderen kişi ürünü kullanıyor olarak kabul edilse de söz konusu kullanım depo işletmecisi için geçerli değildir.[24]

Bu çıkarımlar üzerine Coty tarafından Amazon’un somut uyuşmazlıkta yalnızca bir depo olarak mı hareket ettiği sorusu sorulmuştur. ABAD, doğrudan bu soruya cevap vermemiş olsa da, Hukuk Sözcüsü Sanchez-Bordona verdiği görüşte, e-Ticaret firmalarının yalnızca satıcıların markaları kullanmaları için gerekli teknik şartları sağlamadığını, buna ek olarak marka ihlali içeren bir ürünün dağıtımına sebep olduğu ve böylelikle sunduğu hizmet ile ihlal edilen marka arasında bir bağlantı oluşturduğunu belirtmiştir.[25] Bir e-Ticaret firmasının marka ihlali içeren ürün üzerinde aktif davranışı bulunup bulunmadığı veya ihlal edilen markanın kullanımına sebebiyet veren fiilin kontrolüne sahip olup olmadığını belirlemede; (a) Tüketicilerin e-Ticaret firmalarından alışveriş yaparken genellikle satıcının orijinal marka hakkı sahibi mi, yer sağlayıcının kendisi mi yoksa  üçüncü şahıs mı olduğunun farkında olmadığından hareketle tüketicinin algısının ve (b) e-Ticaret firmasının satış sürecindeki iştirakinin önemli olduğunu belirtmiştir. Ek olarak, üçüncü şahısların mallarının teslim alınması, depolanması, nakliyat için hazırlanması ve nakliyatın organize edilmesi durumlarında e-Ticaret firmasının aktif bir davranış içinde bulunduğunun altını çizmiştir. Aktif davranışa ek olarak kullanım olarak değerlendirilecek kontrolün mevcudiyetinden bahsedebilmek için ise ürünlerin reklamının yapılması, satış sonrası hizmetlerin sağlanması, iade ve geri ödeme işlemlerinin gerçekleştirilmesi ve ödemelerin toplanması ve dağıtılması gibi ilave birtakım fiillerin varlığının gerekli olduğunun altını çizmiştir.[26]

Coty, ABAD’a ihlalden habersiz olan e-Ticaret Firmalarının Avrupa Birliği tarafından yayınlanan e-Ticaret Direktifinde belirtilen ‘güvenli liman’ ilkesinden yararlanıp yararlanamayacağı sorusunu da yöneltmiştir. 8 Haziran 2000 tarihinde yayınlanan 200/31/EC sayılı Direktif’e göre, internet üzerinde aracılık faaliyeti göstermek suretiyle üçüncü şahısların içeriklerini barındıran yahut iletimini sağlayan internet siteleri üç ayrı kategoriye ayrılmıştır ve bu kategorizasyona göre yasadışı içeriklerden doğacak sorumlulukları düzenlenmiştir. Bu kategori içerisinde Amazon’un dahil edildiği sınıf olan barındırma sağlayıcılarının kullanıcılar adına barındırdıkları veri yahut içeriğin yasadışı olduğundan haberdar olmadıkları ve yasadışı içeriğin varlığını öğrendikleri andan itibaren söz konusu içeriğin kaldırılması için süratle harekete geçtikleri takdirde sorumlu olmayacakları belirtilmiştir.[27] Her ne kadar Coty tarafından yöneltilen soru somut olayı ABAD’a taşıyan yerel mahkeme tarafından sorulmadığından ötürü  ABAD tarafından cevaplanmamışsa da, Hukuk Sözcüsü Sanchez – Bordona bu soruya açıklık getirmiştir. Verdiği görüşte, Sanchez – Bordona, ürünleri çevrimiçi pazarda bulundururken aktif davranışta bulunan bir e-Ticaret firmasının ihlalden haberinin olmaması durumunda dahi sorumlu tutulabileceğinden bahsetmiştir.[28] e-Ticaret firmalarının bünyesinde satışı gerçekleştirilen ürünlerin yasallığı üzerinde ekstra özen ve titizlik göstermesi gerektiğini belirten Sanchez – Bordona söz konusu ekstra özen ve titizliğin nasıl gösterileceği konusunda herhangi bir açıklama yapmamıştır.[29] ABAD ise Sanchez – Bordona’nın görüşleri hakkında herhangi bir yorumda bulunmayarak bir nevi Hukuk Sözcüsünün bu görüşlerine katılmadığını göstermiştir. ABAD’ın Amazon’u bu dosyada haklı bulması ise marka hakkını ihlal eden ürünlerin yalnızca depolanmasında görev alan e-Ticaret firmaları için pozitif sonuçlar doğurmuştur.[30] Ancak belirtmek gerekir ki, müşterilerin ürünlerini depolama fiilinin dışına taşan her türlü fiil e-Ticaret firmasının sorumluluğunu büyük ölçüde değiştirme ihtimali taşımaktadır.[31] Maalesef yer sağlayıcının yalnızca ürün depolama fiili dışında gerçekleştirdiği fiillerin sorumluluğa dönüşmesi için eşiğin neresi olduğu ya da sorumluluğun doğup doğmayacağı ise ABAD tarafından yanıtlanmamıştır.[32]

3.          Amerika Birleşik Devletleri

a)          Tiffany v. eBay

Amerika Birleşik Devletleri’nde e-Ticaret firmalarının sorumluluğu hakkında adeta bir mihenk taşı niteliği taşıyan bu dava, 2004 yılında Tiffany markasını taşıyan sahte takıların eBay’de satıldığının fark edilmesi üzerine açılmıştır.[33] Taraflar, somut olayda eBay’in marka ihlalini önlemedeki rolü üzerinde anlaşmazlığa düşmüş, Tiffany eBay’in önleyici filtreleme metodlarıyla ihlalin önüne geçmesi gerektiğini iddia ederken, eBay ise yalnızca ihlal içerir ürünün kendisine bildirilmesi takdirde kaldırma sorumluluğu olduğunu iddia etmiştir.[34] Federal Mahkeme, verdiği kararda Tiffany’nin bütün iddialarını reddetmiş ve eBay’in ne doğrudan ne de dolaylı olarak üçüncü şahısların gerçekleştirmiş olduğu satıştan sorumlu olacağına hükmetmiştir. eBay’in sitesinde yayınlanan ve Tiffany markasını içeren reklamların ve Google ve Yahoo! aracılığıyla gerçekleştirilen sponsorlukların ise ticari adil kullanım kapsamında kaldığına karar verilmiştir.[35] Mahkeme kararını verirken, yukarıda da alıntılanan ve somut olay döneminde yaygın bir şekilde kullanılan Inwood testinden de yararlanarak, eBay’in iştirak halinde sorumlu tutulabilmesi için eBay’e marka hakkını ihlal eden ürünlerin satışının bildirilmesine yahut söz konusu ihlalden haberdar olması gerekliliğinin bulunmasına rağmen satışa devam etmesi gerektiğini belirtmiştir. Tiffany’nin somut olayda eBay’in ihlalden haberdar olduğunu belirtir bir kanıt sunamaması neticesinde mahkeme eBay’in herhangi bir tazminata konu olamayacağına hükmetmiştir.[36] Tiffany bu karar üzerine son çare olarak Amerikan Yüksek Mahkemesi’ne başvurmuş ve Federal Mahkeme’nin verdiği kararın dünya çapında internet tabanlı hizmet sağlayıcıların kullanıcılarının marka ihlaline neden olan eylemlerinden sorumlu tutulup tutulamayacağı hususunda karar vermeye çalışan bir dizi davanın sonuncusu olduğunu söylemiştir.[37] eBay ise Marka Kanunu’nun e-Ticaret için değiştirilmesi gerekiyorsa bunun yargı mercileri tarafından değil yasamadan sorumlu Kongre’nin yapması gerektiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.[38] Amerikan Yüksek Mahkemesi ise herhangi bir açıklama yapmadan Tiffany’nin başvurusunu reddetmiştir.

D.            Sonuç

Dünya üzerindeki düzenlemeler, mahkemelerin içtihatları incelendiğinde, e-Ticaret firmalarının marka ihlalinden sorumlu tutulabilmeleri konusu üzerinde farklı yaklaşımlar olduğu göze çarpmaktadır. Ancak genel kanı, e-Ticaret firmalarının marka hakkını ihlal içerir içeriklerden sorumlu tutulamayacaklarıdır. Avrupa Birliği bu sonuca ulaşırken e-Ticaret firmalarının markayı nasıl kullandıkları ve satış üzerindeki kontrol gücünü araştırırken Amerika Birleşik Devletleri başta farklı bir yaklaşım izleyerek hükümlerini yalnızca bildirim prensibi üzerine kursa da sonrasında bu yaklaşımdan vazgeçerek yeni kararlarında kontrol düzeyi üzerine yoğunlaşmıştır. Ülkemizde ise hala gerek mevzuat gerekse de ilgili mahkemeler arasında bir görüş birliği bulunmamakla birlikte, Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemelerinin verdiği kararlar göz önüne alındığında ülkemizin Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın içtihatlarının açtığı yolu takip edeceğine ilişkin bir izlenim uyanmaktadır.

M. Safa AKBULUT

Ekim 2021

akbulutmsafa@gmail.com


DİPNOTLAR

[1] Dijital Ticaret Tanım ve Kavramlar. (2019). Retrieved 23 September 2021, from https://www.ticaret.gov.tr/hizmet-ticareti/elektronik-ticaret/dijital-ticaret-tanim-ve-kavramlar

[2] Bloomenthal, A. (2021). Electronic Commerce (e-commerce). Retrieved 23 September 2021, from https://www.investopedia.com/terms/e/ecommerce.asp

[3] Suluk, D. (2018). 6769 SAYILI SINAİ MÜLKİYET KANUNUNUN GETİRDİĞİ YENİLİKLER. Retrieved 23 September 2021, from https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/520575

[4] Tuncel Uyanık, E. e-Ticaret Platformlarında Marka İhlali ve Yer Sağlayıcının Kusursuz Sorumluluğu. Retrieved 24 September 2021, from https://www.kutelmarkatescil.com/blog/e-ticaret-platformlarinda-marka-ihlali-ve-yer-saglayicinin-kusursuz-sorumlulugu#:~:text=İçerik%20sağlayıcıların%20hukuka%20aykırı%20eylemlerinden%20yer%20sağlayıcılar%20kural%20olarak%20uyarılmadıkça%20sorumlu%20değildir.&text=Aynı%20şekilde%20marka%20ihlali%20nedeniyle,sorumluluğu%20bulunduğu%20doktrinde%20ifade%20edilmektedir.

[5] Ibid.

[6] Liability of E-Commerce Websites for Trademark Infringement. (2021). Retrieved 23 September 2021, from https://www.kashishworld.com/blog/liability-of-e-commerce-websites-for-trademark-infringement/

[7] Ibid.

[8] Ibid.

[9] Ibid.

[10] Ibid.

[11] Ibid.

[12] Ibid.

[13] Ibid.

[14] Tuncel Uyanık, E. e-Ticaret Platformlarında Marka İhlali ve Yer Sağlayıcının Kusursuz Sorumluluğu. Retrieved 24 September 2021, from https://www.kutelmarkatescil.com/blog/e-ticaret-platformlarinda-marka-ihlali-ve-yer-saglayicinin-kusursuz-sorumlulugu#:~:text=İçerik%20sağlayıcıların%20hukuka%20aykırı%20eylemlerinden%20yer%20sağlayıcılar%20kural%20olarak%20uyarılmadıkça%20sorumlu%20değildir.&text=Aynı%20şekilde%20marka%20ihlali%20nedeniyle,sorumluluğu%20bulunduğu%20doktrinde%20ifade%20edilmektedir

[15] Ibid.

[16] Kirk, D. and Cullen, E., 2020. Online Marketplace Liability: Court of Justice of the European Union Ruling in Coty v. Amazon. [online] Lw.com. Available at: <https://www.lw.com/thoughtLeadership/online-marketplace-liability-cjeu-ruling&gt; [Accessed 27 September 2021].

[17] Vernimme, I. (2020). Online marketplace’s liability for trademark infringement. Retrieved 26 September 2021, from https://www.stibbe.com/en/news/2020/april/online-marketplaces-liability-in-tm-infringement

[18] Ibid.

[19] Ibid.

[20] Kirk, D and Cullen, E., op. cit.

[21] Ibid.

[22] Ibid.

[23] Ibid.

[24] Ibid.

[25] Paragraph 43, Conclusions of Advocate General Manuel Campos Sánchez-Bordona, presented on November 28, 2019 (1), Coty Germany GmbH, C – 567/18.

[26] Paragraph 56-58, Ibid.

[27] Madiega, T. (2020). Reform of the EU liability regime for online intermediaries – Background on the forthcoming digital services act. Retrieved 28 September 2021, from https://www.europarl.europa.eu/RegData/etudes/IDAN/2020/649404/EPRS_IDA(2020)649404_EN.pdf

[28] Kirk, D and Cullen, E., op. cit.

[29] Ibid.

[30] Anees, F. (2020). Coty v Amazon: CJEU confirms Amazon is not liable for trade mark infringement by merely storing a third party seller’s infringing goods. Retrieved 28 September 2021, from https://www.cms-lawnow.com/ealerts/2020/04/coty-v-amazon-cjeu-confirms-amazon-is-not-liable-for-trade-mark-infringement

[31] Ibid.

[32] Ibid.

[33] Martinet, B., & Oertli, R. (2015). Liability of E-Commerce Platforms for Copyright and Trademark Infringement: A World Tour. Retrieved 28 September 2021, from https://www.americanbar.org/groups/intellectual_property_law/publications/landslide/2014-15/may-june/liability-e-commerce-platforms-copyright-trademark-infringement-world-tour/

[34] Ibid.

[35] Ibid.

[36] Ibid.

[37] Madiega, T. (2020). Reform of the EU liability regime for online intermediaries – Background on the forthcoming digital services act. Retrieved 28 September 2021, from https://www.europarl.europa.eu/RegData/etudes/IDAN/2020/649404/EPRS_IDA(2020)649404_EN.pdf

[38] Ibid.