2024-2028 tarihlerini kapsayan On İkinci Kalkınma Planı, 31 Ekim 2023 tarihinde TBMM tarafından kabul edildi ve 1 Kasım 2023 tarihli Resmî Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Okurlarımız On İkinci Kalkınma Planı’nı bu bağlantıdan görebilir. Planın bizleri ilgilendiren kısmı ise, tahmin edeceğiniz üzere Fikri Mülkiyet Hakları ile ilgili olan kısmıdır. Bu sebeple, yazıda On İkinci Kalkınma Planı’nı bu çerçevede inceleyecek ve genel hatları ile bilgi vermeye çalışacağım.
Kalkınma planları, 1963’ten beri devlet tarafından hazırlanarak ekonomi, sağlık, eğitim, ulaşım, sosyal güvenlik vs. gibi birçok konuda gelişmeyi, kalkınmayı hedefleyen ve kamuda uygulanacak siyaseti belirleyen planlardır. Bu yıl da olduğu gibi, genelde beşer yıllık periyodlar için hazırlanır.
2024-2028’i kapsayan On İkinci Kalkınma Planı’nın vizyonu “Türkiye Yüzyılında çevreye duyarlı, afetlere dayanıklı, ileri teknolojiye dayalı yüksek katma değer üreten, geliri adil paylaşan, istikrarlı, güçlü ve müreffeh bir Türkiye” olarak belirtilmiştir. Amacı ise “Milletimizin temel değerlerini ve beklentilerini esas alarak ekonomik ve sosyal kalkınmayı sağlamak suretiyle ülkemizin uluslararası konumunun yükseltilmesi ve refahın artırılması”dır.
Planın hedefi ve politikaları ise;
İstikrarlı Büyüme, Güçlü Ekonomi
Yeşil ve Dijital Dönüşümle Rekabetçi Üretim
Nitelikli İnsan, Güçlü Aile, Sağlıklı Toplum
Afetlere Dirençli Yaşam Alanları, Sürdürülebilir Çevre
Adaleti Esas Alan Demokratik İyi Yönetim
olmak üzere beş ana eksenden oluşturulmuş ve Fikri Mülkiyet Haklarına “Yeşil ve Dijital Dönüşümle Rekabetçi Üretim” bölümünde yer verilmiştir. Yeşil ve dijital dönüşümün gerçekleştirilmesiyle ekonomide rekabetçilik ve verimlilik artışının nasıl sağlanabileceğine dair politikalar sunulmuştur. Bu politikaların Fikri Mülkiyet ile ilgili kısmı ise şu şekilde hazırlanmıştır:
Fikri Mülkiyet Hakları Politikaları
“Fikri mülkiyet hakları alanında yenilikçi fikir ortamının geliştirilmesi, hak sahiplerinin haklarının yurt içinde ve yurt dışında etkin şekilde korunması, uygulanacak desteklerle yenilikçiliğe ve katma değerli küresel marka oluşturulmasına imkân sağlanması ve hak ihlallerine karşı etkin mücadele edilmesi” temel amaç olarak belirtilmiştir.
Politika ve Tedbirler ise aşağıdaki maddeler halinde açıklanmıştır:
– Toplumda fikri mülkiyet bilincinin artırılması ve yayılması sağlanacak, hedef odaklı eğitim ve bilinçlendirme faaliyetleri yapılacaktır.
– Fikri mülkiyet hakları alanında farkındalığın artırılması için kamuoyuna, kullanıcılara ve hak sahiplerine yönelik eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları yapılacaktır.
– Fikri Mülkiyet Akademisi Sınai Mülkiyet Hakları Eğitim Merkezi ve Telif Hakları Eğitim Merkezi tarafından çeşitli seviyelerde sertifikalı eğitim programları hazırlanarak devreye alınacaktır.
– Fikir ve sanat eserlerine ilişkin davalara katkı sağlamak amacıyla öncelikli olarak ihtisas mahkemesinde görev yapacak hâkim ve savcılar olmak üzere yargı sürecindeki tüm paydaşlara yönelik eğitim faaliyetleri düzenlenecektir.
– Telif haklarıyla ilgili akademik çalışmalar teşvik edilecek ve TTO’lara yönelik eğitim faaliyetleri düzenlenecektir.
– Çocuklarda ve gençlerde telif hakları bilincinin oluşturulması için ilköğretim ve ortaöğretim müfredatına telif haklarına yönelik içerik eklenecektir.
– Çocukların erken yaşlarda yenilikçi düşünme becerilerini geliştirmeye yönelik çizgi film ve eğitici içerikli bilgisayar oyunları geliştirilecektir.
– Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okul ve kurumlarda görev yapan idareci ve öğretmenlerin fikri mülkiyet bilgi düzeyini artırmaya yönelik faaliyetler gerçekleştirilecektir.
– Mühendislik ve temel bilimler alanında öğrenim gören öğrencilerin patent araştırması konusunda bilgi ve becerilerini artırmaya yönelik faaliyetler gerçekleştirilecektir.
– Üniversite öğrencilerinin fikri mülkiyet alanında staj yapmaları teşvik edilecektir.
– Teknoloji Geliştirme Bölgeleri, Ar-Ge Merkezleri ve Tasarım Merkezlerine yönelik tematik sınai mülkiyet eğitim programları yürütülecektir.
– Telif hakları alanında akademik tez veri tabanı oluşturulacaktır.
– Bitki ıslahçı hakları korumasında yapılan iş ve işlemlerde etkinliğin artırılması ve kamuoyunda farkındalık yaratılması için paydaşlara yönelik eğitim faaliyetleri düzenlenecektir.
– Telif haklarında toplu hak yönetim sisteminin geliştirilmesi ve ülke genelinde adil ve yaygın bir lisanslama sistemi oluşturulmasıyla telif gelirlerinin artırılması sağlanacaktır.
– Meslek birliklerinin profesyonel yönetim ve insan kaynakları dâhil olmak üzere kurumsal kapasitelerinin artırılması amacıyla meslek birliği zorunlu organ üyeleri ile personeline yönelik periyodik eğitimler verilecektir.
– Ülke genelinde yaygın bir lisanslama sistemi kurulabilmesi için toplu hak yönetimi ve meslek birlikleri konusunda kamuoyu bilinçlendirme faaliyetleri yürütülecektir.
– Meslek birliği işlemlerinin daha etkin ve hızlı yürütülmesi amacıyla meslek birliklerinin dijital altyapısının güçlendirilmesine yönelik çalışmalar yapılacaktır.
– Ülkemizin fikri mülkiyet varlıklarının ekonomik değere dönüşümü hızlandırılacak, sektörel temelde ekonomik değer ölçümü yapılacaktır.
– Telif haklarına dayalı endüstrilerin ve alt sektörlerin ülke ekonomisine katkısının ölçümü için temel ekonomik göstergeler ve istihdama katkının ölçülmesine yönelik çalışmalar yürütülecek, düzenli aralıklarla kamuoyuyla paylaşılacaktır.
– Ülkemizde telif gelirlerine ve telif ödemelerine ilişkin sağlıklı veri elde edilmesine yönelik mevcut durum analizi yapılacaktır.
-Telif haklarına dayalı yenilikçi endüstrilerde başarılı ülke örnekleri incelenecektir.
– Sınai mülkiyet haklarından elde edilen gelirin ölçülmesine yönelik çalışmalar gerçekleştirilecektir.
– Fikri mülkiyet varlıklarının değerlemesine ilişkin hizmet kapasitesi artırılacaktır.
– Sanayicilerin ve yatırımcıların fikri mülkiyet sahipleriyle etkileşimi artırılacaktır.
– Ticarileşme potansiyeli yüksek patentlerin ulusal ve uluslararası düzeyde tanıtımına yönelik faaliyetler gerçekleştirilecektir.
– Patentlerin ticarileşme sürecinde kullanılmak üzere pazar araştırması araçları geliştirilecektir.
– Fikri mülkiyet varlıklarıyla ilgili devir, lisans, teminat, rehin gibi hukuki işlemlerle ilgili süreçler sadeleştirilerek bu işlemlerin yaygınlaştırılması sağlanacaktır.
– Ülkemizin ihracat potansiyeli yüksek coğrafi işaretli ürünleri için uluslararası markalaşma stratejileri geliştirilecektir.
– Sahtecilik ve korsanla mücadele edilmesine yönelik mekanizmalar oluşturulacaktır.
– Sahtecilik ve korsanlıkla mücadele stratejisi oluşturulması ile kayıt dışılığın ve ekonomik kaybın sayısal olarak ölçülmesi sağlanacaktır.
– Mevzuat ve uygulamalar teknolojik gelişmeler ve ihtiyaçlar doğrultusunda geliştirilecektir.
– Bitki ıslahçı hakları sisteminin etkinliği artırılacak ve ülkemiz ıslah çeşitlerinin uluslararası alana çıkarılması sağlanacaktır.
– Bitki ıslahçı haklarına ilişkin kurumsal yapı geliştirilecek, personel ve hizmet kalitesi artırılacaktır.
– Bitki ıslahçı hakları alanında faaliyet gösteren uluslararası kuruluşlarla işbirliği geliştirilecektir.
– Fikri mülkiyet haklarına yönelik destekleme sistemi yeniden yapılandırılacaktır.
– Sanayi kuruluşlarının sınai mülkiyet çıktılarının artırılması için destek ve stratejilerin oluşturulması sağlanacaktır.
– Patent desteklerinin değerlendirilmesi ve güncel gereksinimlere göre yenilenmesi sağlanacaktır.
– TÜBİTAK 1702 programı kapsamındaki desteklerin geliştirilmesi sağlanacaktır.
– Standarda esas patent süreçlerinin desteklenmesi sağlanacaktır.
– Telif haklarına dayalı kültür endüstrileri ile toplu hak yönetim kuruluşlarının kurumsal kapasitelerinin geliştirilmesine yönelik özel destek programları oluşturulacaktır.
– Fikri mülkiyet varlıklarının değerlemesine ve ticarileştirilmesine yönelik devlet yardımları gözden geçirilecek, kullanımı yaygınlaştırılacaktır.
– Türkçe ibareli markaların uluslararası düzeyde markalaşması teşvik edilecektir.
– Fikri mülkiyet alanında her düzeyde nitelikli insan kaynağının geliştirilmesi sağlanacaktır.
– Fikri ve Sınai Haklar İhtisas Mahkemelerinin personel kapasitesi ve kalitesi geliştirilecektir.
– Fikri mülkiyet hukuku alanında akademik çalışmaların artırılması sağlanacaktır.
– Akademik atama ve yükselme kriterlerinde sınai mülkiyetin kullanılmasına ilişkin mevcut uygulamanın değerlendirilerek güncellenmesi sağlanacaktır.
– Üniversitelerde ve TTO’larda fikri mülkiyet hakları alanında çalışanların sayısını ve niteliğini artırmaya yönelik destekler sağlanacaktır.
– Gümrük personelinin fikri mülkiyet haklarının korunmasına yönelik farkındalığı ve yetkinliği artırılacaktır.
– Fikri mülkiyet alanında çalışan bilirkişiler ve arabulucular ile patent ve marka vekillerinin bilgi ve tecrübelerini artırmaya yönelik faaliyetler gerçekleştirilecektir.
– Ülkemizde yerleşik gerçek ve tüzel kişilere uluslararası düzeyde hizmet sunacak fikri mülkiyet profesyoneli ve Avrupa Patent Vekili sayısını artırmaya yönelik çalışmalar yürütülecektir.
– Kurumsal kapasite geliştirilecek ve işbirliği platformları oluşturulacaktır.
– Fikri ve Sınai Haklar İhtisas Mahkemelerinin yaygınlaştırılması konusunda ihtiyaç analizi yapılacaktır.
– İhtisas mahkemelerindeki hâkim ve savcıların görevlerindeki sürekliliğin sağlanması ve yargılama sürelerinin azaltılmasına yönelik çalışmalar yürütülecektir.
– Fikri mülkiyet uyuşmazlıklarının çözümünde arabuluculuk ve tahkim uygulamaları yaygınlaştırılacaktır.
– Sınai mülkiyete ilişkin veri, istatistik ve içeriklerin raporlanması ve paylaşımı sağlanacaktır.
– Sınai mülkiyet tescil süreçleri, yapay zekâ teknolojileri kullanılarak hızlandırılacak, karar kalitesi artırılacak ve başarılı uluslararası uygulamalar ülkemize uyarlanacaktır.
– Telif hukukuna dair bölge adliye mahkemeleri ile fikri ve sınai haklar ihtisas mahkemeleri kararlarının erişime açılmasına yönelik çalışmalar yürütülecektir.
– Yeşil ve dijital dönüşüm alanında geliştirilecek yerli ve milli teknolojilerin uluslararası düzeyde etkin korunması ve ticarileşmesi sağlanacaktır.
– Yeşil ve dijital dönüşüm alanında patent verilerine dayalı teknoloji eğilim raporları hazırlanarak araştırmacıların ve girişimcilerin kullanımına sunulacaktır.
– Yeşil ve dijital dönüşüm alanındaki patent başvurularına yönelik “hızlı inceleme süreçleri” geliştirilecektir.
– Yeşil ve dijital dönüşüm alanında faaliyet gösteren girişimlerin fikri mülkiyet yönetim kapasiteleri artırılacaktır.
– Bilgisayar uygulamalı buluşlarla ilgili bilişim sektörüne yönelik bilgilendirme ve farkındalık faaliyetleri yürütülecektir.
– Yeşil ve dijital dönüşüm alanında geliştirilen teknolojilerin etkin takibi için akademisyen ve araştırmacılara yönelik Otomatik Patent Takip Sistemi geliştirilecektir
Fikri Mülkiyet Hakları Hedefleri
Yukarıda bahsedilen politikaların uygulanması doğrultusunda ise, bu beş yıllık süredeki hedefler ise aşağıdaki tabloda belirtilmiştir:
Tablo incelendiğinde, yeşil ve dijital dönüşümle ilgili tescilli ve geçerli patent sayılarının 2023 yılı tahminlerinde geçtiğimiz yıla göre yaklaşık 1,19 oranında artacağının öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Aynı oranda 2028 yılına doğru hesaplama yapıldığında ise bu sayının yaklaşık 7160 olması gerekirdi. Lakin 10.000 gibi bir hedef belirlendiği görülmektedir. Aynı şekilde Türkiye orijinli uluslararası patent başvuru sayısının geçtiğimiz yıla oranla hesaplama yapıldığında yaklaşık 2250 olması gerekirdi, lakin iki katından fazla bir hedef ile 5000 olarak belirlendiği görülmektedir. Belirlenen strateji ve planlar uygulandığında, tabii gelişen teknolojiyi de göz önünde bulundurarak, patent sayılarındaki artış oranının fazla olacağı yönündeki görüş anlaşılabilirdir. Ancak Avrupa Birliği’nde tescilli coğrafi işaret sayısı ile meslek birliklerinin telif geliri hedef sayılarında ise tam tersi bir tablo görülmektedir. Coğrafi işaret sayısı bir önceki yıla göre 2 katı artış gösterirken, aynı oranda bu sayısının 2028 yılında 512 olması gerekirdi. Aynı şekilde telif geliri de geçilen yılın oranından hesaplandığında yaklaşık 12.428 olması gerekirdi.
Sonuç
En nihayetinde belirlenen politikalar tek tek incelendiğinde, hepsinin uygulanması durumunda ülkenin gelişmesine katkı sağlayacağı aşikardır. Ne kadar uygulanabilir olduğunu ise sanıyorum hep birlikte bu beş yıl içinde yaşayarak göreceğiz.
1999 yılında aday ülke statüsü tanınan Türkiye ile Avrupa Birliği (“AB“) arasında, Ekim 2005’ten bu yana katılım müzakereleri yürütülmektedir. Katılım müzakereleri çerçevesinde aralarında fikri mülkiyet hukukunun da bulunduğu 16 fasıl açılmış ve 1 fasıl geçici olarak kapatılmıştır. Bununla birlikte katılım müzakereleri 2018 yılından bu yana duraklama sürecindedir.
Avrupa Komisyonu (“Komisyon“), aday ülkeler ile potansiyel aday ülkeler için her yıl ülke raporları yayımlamaktadır. Bu kapsamda ülkemiz için hazırlanan 25. rapor olan 2023 Türkiye Raporu (“Rapor“) 8 Kasım 2023 tarihinde yayımlanmıştır[1]. Bu yazıda, okuyuculara Türkiye’de fikri mülkiyet hukukunun durumuna ilişkin Komisyon’un tespitleri aktarılacaktır.
B. Rapor’un Fikri Mülkiyet Hukukuna İlişkin Tespitleri
Rapor’da yer verilen tespitler telif hakları ve bağlantı haklar, sınai mülkiyet hakları ve hakların icrası olmak üzere üç ana başlık altında incelenmektedir. AB nezdinde, hem kitapları, filmleri, bilgisayar programlarını veya (radyo-televizyon) yayınlarını koruyan telif hakları ve bağlantılı haklar, hem de patent, marka, tasarım, biyo-teknolojik buluşlar veya ilaçları koruyan sınai mülkiyet hakları ile bu hakların icrasına ilişkin mevzuat çeşitli tüzük[2] ve direktifler[3] ile uyumlaştırılmıştır.
Komisyon, Türkiye’nin AB mevzuatı ile uyumluluk açısından iyi bir noktada bulunduğunu ve fakat bir önceki yılda yapılan tavsiyeler[4] üzerine hiçbir ilerleme kaydedilmediğini[5] ifade etmektedir. Komisyon’a göre Türkiye’nin üzerinde eğilmesini gerektiren başlıca sorunlar mevzuattaki bir kısım tutarsızlıkların yanı sıra adli süreçler başta olmak üzere uygulama ve icraya ilişkin sorunlardır.
Telif hakları ve bağlantı haklara ilişkin olarak, Türkiye’nin, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda (“FSEK“) yaptığı değişiklik ile teknolojik önlemlerin etkisiz kılınmasına karşı yasal korumayı, bilgisayar programlarına ek olarak eserleri, icraları, fonogramları, yapımları ve yayınları kapsayacak şekilde genişlettiği vurgulanmıştır[6].
Özellikle teknolojik gelişmeler ışığında, FSEK’in telif hakları ve bağlantı haklara ilişkin yeterli koruma sağlayacak şekilde bütünüyle modernizasyonun henüz gerçekleştirilmediğinin altı çizilmiştir. Komisyon’a göre toplu hak yönetimi, meslek birliklerine ilişkin özerklik ve denetim eksikliği ile meslek birliklerinin yönetiminde yabancı hak sahiplerine karşı ayrımcılık yapılması gibi sistematik sorunlar süregelmektedir.
Komisyon ayrıca şahsi kopyalama harçlarının adil dağıtımı, lisanslama zorlukları, çevrimiçi eğitim istisnalarına ilişkin belirsizler, temsil hakkı sorunları, telif hakkı korumasında olan materyallerin çevrimiçi platformlar ve tanınmış e-ticaret siteleri aracılığıyla izinsiz kullanımı gibi bir dizi sorunun çözüme kavuşturulmayı beklediğinin altını çizmektedir. Bu noktada mevzuatımızın Dijital Tek Markette Telif ve Bağlantılı Haklar Direktifi’ne[7] uyumu henüz sağlanmamıştır.
Sınai mülkiyet haklarına ilişkin olarak, Türk Patent ve Marka Kurumu’nun idari kapasitesini güçlendirme ve hizmetlerini dijitalleştirme çalışmalarının devam ettiği ifade edilmiştir. Komisyon’a göre marka hukukunda “kötü niyet” kavramının kesin bir tanımının bulunmaması, kötü niyetli markalara ilişkin hükümsüzlük prosedürünü etkisiz hale getirmektedir. Markalara ilişkin iptal, itiraz ve hükümsüzlük prosedürlerinin pahalı olduğu ve uzun sürdüğünün altı çizilmiştir. Ülkemizde patentlere ilişkin Ek Koruma Sertifikası’na[8] yönelik bir düzenleme bulunmamaktadır.
Komisyon’un üzerinde durduğu bir diğer husus, farmasötik ve zirai kimyasal ürünler için ruhsat alma sürecinde üretilen ve açıklanmayan test ve diğer verilerin korunmasına yönelik etkin bir sistemin yokluğudur. Komisyon’a göre Türkiye’de 2005 yılından bu yana bir veri koruma rejimi olsa da, bu rejimin kapsamı sınırlıdır ve biyolojik ürünler ile kombinasyon ürünlerini kapsamamaktadır. Ayrıca öngörülen koruma süresi de sınırlıdır. Mevzuatımızda veri koruma rejiminde süre patent süresi ile ilişkilendirildiğinden, patent süresinin sona ermesi akabinde veri koruması da otomatik olarak kaybedilmektedir.
Rapor’da en çok üzerinde durulan konu fikri ve sınai mülkiyet haklarının icrasıdır. Komisyon’a göre ceza mahkemeleri mevzuatta daha yüksek cezaların varlığına rağmen ticari ölçekteki hak ihlallerine ilişkin nadiren caydırıcı para cezalarına hükmetmektedir. Hak sahipleri, istinaf ve temyiz mahkemeleri de dahil olmak üzere yargı süreçlerinin verimsiz olduğu yönünde görüş bildirmektedir. Hak sahipleri, ihtiyati tedbir kararları ile maddi tazminat taleplerinin karara bağlanmasında zorluklar ve tutarsızlıklarla karşılaşmakta, taklit malların depolanması ve imhasında mali yükler de dahil çeşitli problemler yaşamakta ve bilirkişi görüşlerinin aşırı kullanıldığından yakınmaktadırlar.
Hak sahipleri tarafından sunulan güçlü kanıtlara rağmen, çok az sayıda arama ve el koyma kararı verilmekte ve çok az sayıda taklit mal ele geçirilmektedir. Cumhuriyet savcılarının ve hakimlerin iddiaların ispatı için hak sahiplerinden makul olmayan ek kanıtlar talep ettiği ifade edilmektedir. İhtiyati tedbir kararlarının alınması oldukça güçtür ve yargı makamları tarafından verilen cezaların caydırıcılık seviyesi düşüktür. Başta polisler ve hakimler olmak üzere, icra makamlarının fikri ve sınai mülkiyet haklarının ihlallerine yönelik alınan aksiyonların etkinliğini arttırmaları gerekmektedir.
Komisyon, Türkiye’de son yıllarda fikri ve sınai haklar mahkemelerinin sayısının azaldığını, bu durumun mahkeme kararlarının kalitesi ve tutarlığını olumsuz yönde etkilediğini bildirmektedir. Fiziksel pazar yerlerinde taklitle mücadeleye yönelik eylemler yetersiz kalmaktadır. 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile uygulama yönetmeliği, uyar-kaldır (notice and take-down) prosedürüne ilişkin yeni hükümler getirerek fikri ve sınai mülkiyet haklarının ihlaline ilişkin şikayetlerde elektronik ticaret hizmet sağlayıcıları ile aracı hizmet sağlayıcılarının sorumluluğuna açıklık getirmiştir. Bununla birlikte tanınmış elektronik ticaret pazar yerlerinde taklit malların satışında artış yaşandığını vurgulayan Komisyon, Türkiye’nin hak ihlallerini önlemek amacıyla uyar-kaldır prosedürlerini uygulamasının önemli olacağını vurgulamaktadır.
El koyma amaçlı gümrük başvuruları 2021 yılında 2.431 iken, bu sayı 2022 yılında 2.637 olmuştur. Bununla birlikte Türkiye, taklit mallarla mücadele etmek için, AB’ye giren taklit mal sayısı bakımından ikinci büyük kaynak ülke olmasına neden olan transit ve ihracat mallarına yönelik gümrük uygulamalarını iyileştirmelidir[9]. Türkiye’den gelen ve AB sınırlarında gümrük makamları tarafından el konulan malların sayısı artmıştır. Taklit mallar, gıda ve alkollü içeceklerden araçlara, araç aksesuarlarına ve yedek parçalara kadar geniş bir ürün yelpazesini ilgilendirmektedir. Türkiye’de yürürlükte bulunan gümrük mevzuatı, AB müktesebatı ile tam olarak uyumlu değildir.
Komisyon’a göre taklit ve korsan faaliyetlerin kamu sağlığı, tüketici güvenliği, hukukun üstünlüğü, işgücü piyasasına yönelik yarattığı tehditler ile fikri ve sınai mülkiyet haklarının yoğun olduğu sektörlerin yarattığı ekonomik faydalar konusunda kamu kurumları tarafından organize edilen farkındalık kampanyaları sınırlıdır. Fikri ve sınai mülkiyet haklarının icrası ile Türkiye’den AB’ye taklit mal ticaretine ilişkin akışın durdurulması için daha güçlü bir siyasi kararlılığa ihtiyaç vardır.
C. Sonuç ve Değerlendirmeler
Komisyon, yukarıda ayrıntılarına yer verilen tespitlerle bağlantılı olarak, Türkiye’nin önümüzdeki süreçte özellikle
Taklit ve korsan malların internet üzerinden satışı da dahil, fikri ve sınai mülkiyet haklarının ihlalleriyle etkin bir şekilde mücadele etmek için icraya yönelik tedbirlerin iyileştirilmesi, fikri ve sınai haklar mahkemelerinde uzmanlık düzeyinin arttırılması ile arama ve el koyma kararlarının alınmasındaki prosedürel zorlukların giderilmesi,
Özellikle hızlandırılmış ve basitleştirilmiş imha prosedürlerine ilişkin fikri ve sınai mülkiyet hakkı sahipleriyle işbirliğinin geliştirilmesi,
Sistematik eksikliklerin analizini kolaylaştırmak amacıyla, özellikle adli süreçlere ilişkin doğru istatistiki verilerin toplanmasının ve işlenmesinin sağlanması
hususları üzerinde yoğunlaşmasını tavsiye etmektedir.
Rapor’da yer alan tespitler, Türkiye’nin mevzuat uyumu noktasında iyi bir noktada bulunduğu ve fakat hakların icrasının zayıf kaldığı çıkarımına dayanmaktadır. Ülkemizin Çin’den sonra AB’ye giren taklit mal sayısı bakımından ikinci büyük kaynak ülke olması da Komisyon’un hak icrasında görülen eksikliklere her yıl geniş bir yer ayırmasına neden olmaktadır. Ayrıca bir önceki rapora göre ilerleme kaydedilmediği belirtildiğinden, Rapor’da yer alan tavsiyeler 2022 yılındaki tavsiyeler ile aynıdır.
2022 raporunda yer verilen tespitler ile 2023 Rapor’unda yer alan tespitler arasında bir kısım farklılıklar göze çarpmaktadır. Geçen yıl Kovid-19 salgınının etkileri üzerinde de durulmuşken, bu yıl Kovid-19’dan hiç söz edilmemektedir. Bu atfın çıkartılmasıyla Komisyon’un salgının fikri ve sınai haklar üzerindeki etkilerinin tamamen veya çok büyük oranda ortadan kalktığı kanaatinde olduğu çıkarımı yapılabilir.
2022 yılındaki tanınmış markalara ilişkin hukuki belirsizliğin devam ettiği tespiti, bu yıl yerini kötü niyete ilişkin tanımın olmamasına bırakmıştır. Buna göre tanınmış markalara ilişkin başvuruların hukuki durumuna ilişkin belirsizlikler sona mı ermiştir? Öte yandan Komisyon’un kötü niyet kavramına ilişkin kesin bir tanım eksikliği ile ne kastettiği belirsizdir. Zira 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nda olduğu gibi, AB Marka Tüzüğü’nde de kötü niyete ilişkin bir tanıma yer verilmemiştir. Kaldı ki hukukumuzda iyi niyetin esas olması ve kötü niyetin somut olaydaki durum ve şartlara göre değerlendirilmesi gerekliliği karşısında kanuni bir tanım çok daha farklı zorluklar yaratabilecektir. Her halükarda kötü niyet içtihat yolu ile sınırlarının netleştirilmesi gereken bir kavramdır.
Bir önceki raporda yer alan kamuoyunda taklitçilik ve korsancılığın meşrulaştırılmasının bunların küçük suçlar olduğuna dair köklü inançtan kaynaklandığı ve fakat bu suçların çoğunlukla örgütlü suç şebekeleri tarafından işlendiğine yönelik tespit 2023 Rapor’unda yer almamıştır. Kaldı ki 2022 tarihli raporda yer alan özellikle ilk tespitin hangi bilimsel veriye dayandığı belirsizdir. Son olarak Rapor’da 10 Ocak 2024 itibariyle marka iptaline ilişkin yetkinin Türk Patent ve Marka Kurumu’na geçecek olmasına ve bu durumun ortaya çıkaracağı sonuçlara hiç değinilmemiştir. Komisyon’un bu konuya 2024 yılında yayımlanacak raporda değinmesi beklenebilir.
Diğer pek çok fasıla nazaran ülkemiz fikri mülkiyet hukuku faslında önemli bir aşama kaydetmiştir. Komisyon’un özellikle hak icrasına yönelik tavsiyelerinin hayata geçirilmesi, Türkiye’nin önümüzdeki süreçte fikri mülkiyet hukuku faslını kapatmaya bir adım daha yaklaşmasını sağlayacaktır.
[5] 2022 Türkiye Raporu’nda “sınırlı ilerleme” kaydedildiği belirtilmiştir.
[6] Rapor’da sözü edilen değişiklik, 25 Aralık 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan, 7346 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi ile FSEK’in 72. maddesinde yapılan düzenlemedir. FSEK md. 72 hükmü şu şekildedir:
Teknolojik önlemleri etkisiz kılma:
Madde 72: Bu Kanunda yer alan hakların korunması amacıyla eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların kullanımının kontrolünü sağlamak üzere erişim kontrolü veya şifreleme gibi koruma yöntemi ya da çoğaltım kontrol mekanizması uygulamalarıyla sağlanan etkili teknolojik önlemleri etkisiz kılmaya yönelik;
a) Ürün ve araçları imal veya ithal eden, dağıtan, satan, kiraya veren veya ticari amaçla elinde bulunduranlar,
b) Ürün ve araçların reklam, pazarlama, tasarım veya uygulama hizmetlerini sunanlar,
altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.
[7] Directive 2019/790 of 17 April 2019 on copyright and related rights in the Digital Single Market and amending Directives 96/9/EC and 2001/29/EC.
Türk Patent ve Marka Kurumu (Kurum), uzun süredir merakla beklenen İdari İptal müessesesinin uygulaması hakkındaki Yönetmelik Taslağını 20 Ekim 2023 tarihinde kamuoyuyla paylaştı ve görüşlerini bildirmeleri için ilgililere 3 Kasım 2023 tarihinde sona eren süre limiti verdi.
10 Ocak 2017 tarihinde yürürlüğe giren Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 26. ve 192. maddeleri, tescilli markaların iptali yetkisini Kanunun yürürlüğe giriş tarihinden 7 yıl sonra başlayacak şekilde Kurum’a veriyordu. Öncesinde (ve yetki Kurum’a geçene dek) münhasıran Mahkemelere ait olan bu yetkinin, kısaca İdari İptal olarak anılan bir düzenlemeyle Kurum’a geçecek olması, uygulamanın ne şekilde gerçekleşeceği ve süreçlerin belirlenmesi hakkında büyük merak uyandırmıştı. Kurum’un 10 Ocak 2017 tarihinden 20 Ekim 2023 tarihine dek geçen yaklaşık 6 yıl 10 aylık süre boyunca konu hakkında hiçbir resmi açıklamama yapmaması, düşündürücü olduğu kadar, merakı da endişeye çevirmiştir. Hükmün yürürlüğe girişine sadece 2,5 ay kala kamuya sunulan ve hakkında önceden paydaşlarla herhangi bir görüş alışverişi/tartışma yapılmamış Yönetmelik Taslağına görüş sunulması için ilgililere yalnızca 15 günlük süre verilmesi de, belirsizlikler yönünden merak ve endişeyi artırmıştır.
Sorun ve Madrid Protokolü Uygulama Yönetmeliği Mükerrer 23. Madde Bağlamında Çözümü
Yönetmelik Taslağına ilişkin olarak ortaya çıkan soru işaretlerinden birisi; Madrid Protokolü yoluyla Türkiye’ye yapılan ve dolayısıyla Kurum sicilinde kayıtlı marka vekili bulunmayan uluslararası marka tescillerine yönelik olarak iptal talebinde bulunulması halinde, bu iptal taleplerinin marka sahibine ne şekilde bildirileceğine ilişkindir. Şöyle ki, markasını Türkiye’de Madrid Protokolü yoluyla, yetkili bir Türk marka vekilinin aracılığı olmaksızın tescil ettiren marka sahiplerinin, markaları hakkındaki iptal taleplerinden haberdar olmamaları halinde, savunmalarını yapmaları mümkün olmayacaktır ve bu da savunma hakkının ihlali anlamına gelecektir.
Bu yazı, belirtilen soruyu, Madrid Protokolü Yönetmeliği hükümleri eşliğinde yanıtlamaya ve endişeleri bir ölçüde ortadan kaldırmaya yöneliktir.
https://www.wipo.int/wipolex/en/text/588448 bağlantısından erişilebilecek Madrid Protokolü Uygulama Yönetmeliği’nin mükerrer 23. maddesi (Rule 23bis)“Belirlenmiş Akit Taraf Ofislerinin Uluslararası Büro Aracılığıyla Gönderilen Bildirimleri” başlığını taşımaktadır. (Madrid Protokolü Uygulama Yönetmeliğinin güncel halinin Kurum tarafından yayımlanmış resmi bir çevirisi bulunmadığından, bu yazıda yapılacak çevirilerin yazara ait olduğunun ve resmi bir niteliğinin bulunmadığının altının çizilmesi de yerinde olacaktır.)
Yönetmelik’in mükerrer 23. maddesinin İngilizce metninin aşağıda görülmesi mümkündür:
Mükerrer 23. maddenin birinci paragrafı “Bu Yönetmelik Kapsamında Düzenlenmemiş Bildirimler” başlığını taşımaktadır ve içeriği kabaca aşağıdaki şekildedir: “Belirlenmiş bir akit tarafın kanunu, bir uluslararası tescille ilgili bir bildirimin Ofisçe (ilgili akit tarafın marka tescilinden sorumlu Ofisince [y.n.]), doğrudan marka sahibine bildirimine imkan vermiyorsa, ilgili Ofis, Uluslararası Büro’dan (WIPO Uluslararası Bürosu’ndan [y.n.]) söz konusu bildirimi, kendi adına (ilgili ofis adına [y.n.]) marka sahibine iletmesini talep edebilir.”
Madrid Protokolü Uygulama Kılavuzunun 1156. paragrafında ise, Yönetmelik mükerrer 23. madde aşağıdaki şekilde, marka iptali talebinin varlığı örneğiyle açıklanmıştır:
“Belirlenmiş bir akit taraf Ofisi, marka sahibi veya vekiline, Uluslararası Büro aracılığıyla Yönetmelik’te yer alan yükümlülüklerinin dışında kalan bildirimleri gönderebilir. Bu tip durumlar, söz konusu ülkede adresi veya yerel vekili bulunmayan marka sahiplerine, ilgili ülke Ofisinin doğrudan bildirim yapmasına ilgili ülke mevzuatının izin vermemesi halleridir. Bu tip bir bildirim, örneğin, marka sahibini, markasına karşı ilgili ülkede iptal talebinin yapıldığı yönünde bilgilendirmek ve marka sahibine haklarını savunması için bir süre limiti vermek yönünde olabilir.”
Mükerrer 23. maddenin ikinci ve üçüncü paragrafları, birinci paragraf kapsamında yapılacak bildirimlerin şeklini ve marka sahibine iletimini düzenlemektedir. Buna göre, Ofislerce mükerrer 23. madde uyarınca yapılacak bildirimin formatı Uluslararası Büro tarafından oluşturulacaktır. Bu format çerçevesinde yapılacak bildirimler ilgili Ofisçe, Uluslararası Büro’ya gönderilecek, Uluslararası Büro aldığı bildirimleri esasa ve içeriğe yönelik bir inceleme yapmaksızın ve Uluslararası Sicil’de herhangi bir kayıt gerçekleştirmeksizin marka sahibine bildirecektir.
Madrid Protokolü Uygulama Yönetmeliğinin mükerrer 23. maddesi oldukça açık biçimde, Protokol yoluyla Türkiye’ye yönlendirilmiş ve sonrasında Kurum tarafından tescil edilmiş markalara karşı idari iptal işlemlerinin başlatılması halinde, Kurum tarafından marka sahibine veya vekiline WIPO Uluslararası Bürosu aracılığıyla bildirim yapılmasına imkan vermektedir. Dolayısıyla, idari iptal müessesesinin beklendiği gibi 10 Ocak 2024 tarihinde uygulama girmesi halinde, Madrid Protokolü yoluyla Türkiye’de tescil edilmiş markalara karşı başlatılan iptal süreçlerinin marka sahibine bildiriminde kullanılabilecek yöntem Madrid Sisteminin yapısında mevcuttur, yeni bir yöntem arayışına veya tartışmasına girilmesi gereksizdir ve bunların sonucu olarak marka sahibine savunma hakkı tanınamamasına yönelik endişeler yersizdir. Elbette ki, bu endişelerin yersiz olmasının ön şartı, Kurum’un Madrid Protokolü yoluyla Türkiye’de tescil edilmiş markalara karşı başlatılan iptal süreçlerinin marka sahibine bildirimi için Madrid Protokolü Uygulama Yönetmeliğinin mükerrer 23. maddesinde belirtilen bildirim yöntemini kullanmasıdır. Eğer bu yöntem kullanılacaksa, bu hususun Kurum tarafından, vakit kaybedilmeksizin paydaşlara da bildirilmesi kanaatimizce yerinde olacaktır, bu yolla idari iptal müessesesine yönelik mevcut endişe ve belirsizliklerden birisi ortadan kaldırılmış olacaktır.
Tüm bunlara ilaveten, mükerrer 23. madde, Kurum tarafından halihazırda, gene Protokol kapsamında tanımlanmamış bir prosedür olan Yayıma İtirazlara Karşı Görüş Sunulması amacına yönelik olarak kullanılmaktadır, dolayısıyla belirtilen hüküm çerçevesinde kurulmuş yöntem Kurum’un yabancı olduğu bir bildirim şekli değildir. Türkiye’ye başvurusu Madrid Protokolü yoluyla yapılmış ve Kurum sicilinde kayıtlı bir marka vekili bulunmayan uluslararası marka başvurularının yayımına karşı itiraz edilmesi halinde, Kurum bu itirazları, mükerrer 23. maddede tanımlanan yöntemi kullanarak WIPO Uluslararası Bürosu aracılığıyla uluslararası markanın sahibine bildirmekte ve itiraza karşı görüş sunulmasını talep etmektedir.
Sonuç
Madrid Protokolü Uygulama Yönetmeliğinin mükerrer 23. maddesinin varlığı, bu maddede tanımlanmış yöntemin Kurum tarafından kullanılması halinde, yazı boyunca açıklanmış nedenlerle idari iptal müessesesine yönelik mevcut endişelerden birisini ortadan kaldıracaktır.
Bu çerçevede, kanaatimizce idari iptale yönelik tartışmaların eksenini Kurum’un iptal taleplerinin esasına yönelik incelemesine ve iptalin sicile kaydı süreçlerine kaydırmak, bu inceleme ve kaydın daha sağlıklı biçimde yapılmasına yönelik iletişim kanallarını oluşturmak daha yerinde olacaktır.
Tüm bu hususlara ilaveten; 10 Ocak 2017 tarihinden bu yana yaklaşık 6 yıl 10 aylık süre geçmiş ve idari iptal müessesesinin yürürlüğe girişine yaklaşık 2 ay kalmışken, uygulamanın yürürlüğe girişinin ertelenmesinin halen tartışılıyor ve hatta öneriliyor olması kanaatimizce hiç yerinde değildir. Yaklaşık 7 yıl boyunca yapılmayanların, uygulamanın yürürlüğe girişinin 1 yıl süreyle ertelenmesi halinde gerçekleşeceğini ummak, kanaatimizce iyimser bir beklenti olmanın ötesine geçmeyecektir. Eğer ki, uygulamanın yürürlüğe girişi ertelenirse –ki bu SMK’da değişiklik gerektirmektedir-, sonraki tartışmaların idari iptal müessesesinin hiç yürürlüğe girmemesi yönünde olacağını tahmin etmek için de müneccim olmaya gerek bulunmamaktadır.
İnsanların yaşamına, faaliyetine egemen olan kuvvet, yaratma ve icat yeteneğidir.[1]
Mustafa Kemal ATATÜRK
Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutladığımız bu günlerde geleceğe bir hatıra bırakmak ve ülkemiz insanının bitmek bilmeyen bir çaba ve özveriyle yüz yıldır ortaya koyduğu buluşlar arasından 100 tanesini geçmişten günümüze bir seçkide derlemek istedim.
Bu listeyi yapmak için kaynakları tararken karşılaştığım buluşlarda şunu fark ettim ki insanımızın sınırsız bir merak ve gelişim arzusu var. Yeter ki potansiyelimizin farkında olalım ve organize bir şekilde çok çalışalım.
Cumhuriyetin ilk yıllarında yaygın buluş konularının ısınma sistemleri, temizlik gereçleri, cam, tütün, kâğıt ve şeker ile ilgili makine ve teçhizat ile tarım makineleri olduğu görülüyor. Zaman içinde bazı alanlarda veya belli bir zaman diliminde dünyada ilgili tekniğe yön verdiğimiz de olmuş, ancak kabul etmemiz gerekir ki bir inovasyon toplumu olma yolunda kat etmemiz gereken çok mesafe var, zira toplumun geneline yayılmış bir bilinç düzeyi henüz yok. Ancak listeyi incelerken göreceğiniz üzere bu hedefi gerçekleştirememiz için bir neden yok.
Patentlerle ilgili basında yer alan haberlerde genellikle ilginç buluşlara odaklanılıyor. Bu bir bakıma okuyucunun ilgisini arttırmak için iyi niyetli bir yaklaşım olsa da, buluşlarımızla ilgili salt bu tür haberlerin yapılması zamanla insanların mucitlerimizin yaptığı buluşları “zihni sinir” seviyesinde görüp hafife almasına yol açıyor. Oysaki aşağıdaki listede de göreceğiniz üzere ülkemizde gelişmiş ülkelerle yarışan çok sayıda buluşumuz var.
Listeyi oluştururken Türkiye’de gerçekleştirilen ve patent belgesi almış buluşlar arasından seçim yapmaya çalıştım. Bu bakımdan listede bulunan patentler ilgili mucidin en iyi/önemli icadı olmayabilir. Seçim kriterleri arasında Türkiye’de başvuru yapılmış olması, yurtdışında patent belgesi alınmış olması, haberlere konu olması, tarihi değeri olması, ileri teknoloji ile ilgili olması vb. çok çeşitli kıstasları dikkate almaya çalıştım. Mümkün olduğunca farklı alanlardan, farklı zaman dilimlerinden ve farklı mucitlerden seçmeye özen gösterdim. Ancak umarım okuyucularımız da takdir ederler ki, 150.000’in üzerinde Türk patent, ihtira beratı ve faydalı model arasından 100 adet buluş seçmek gerçekten çok zor. Atilla Hülagü, Tacettin Hiçyılmaz, Necip Akar, Nuri Demirağ, Vecihi Hürkuş, Nuri Killigil, Hamit Demirtaş, Emin Bozoğlu, Mennan Aksoy gibi daha pek çok mucidimiz var ancak ya patent başvurusu yapmadıklarından ya da patentlerine erişemediğim için bu listede kendilerine yer veremedim. Yine değerli çalışmalarını yurtdışında gerçekleştirip yalnızca yurtdışında patent almış çok sayıda önemli mucidimiz de bu listede yok. Bu nedenle ismi geçmeyen tüm mucitlerimizden şimdiden özür diliyorum. Kaldı ki bu bir en iyi 100 listesi değil, sizi Türkiye Cumhuriyetinde zamanda bir yolculuğa çıkarmak için hazırlanmış bir liste. Daha fazla sözü uzatmadan sizleri kronolojik olarak listelenmiş buluşlarımızla baş başa bırakıyorum.
Nice yüzyıllara!
Başvuru Tarihi: 10.06.1931
İhtira Berat No.: 1498
Buluş Sahibi: Sabri Halil
Nebatatın hulâsalarını ve şibih kalevilerini tohum ve çekirdeklerin ve hayvani nesiçlerin yağlarını çıkarmağa mahsus cihaz.
Bu cihaz nebatatın tıbbi hulâsalarını ve şibih kalevilerinin istihsaline yarar. Tütünün şibih kalevisi çıkarıldıktan sonra bakiye üzerine reçine ve rezinol gibi kokulu maddeleri iade edilmek suretiyle aynı zamanda nikotinsiz tütün imaline yarar. Yağlı nebatat ve hayvani nesiçlerden yağların tefrikinde muvaffakiyetle istimal edilir.
Başvuru Tarihi: 24.09.1931
İhtira Berat No.: 1317
Buluş Sahibi: Ahmet Agâh Bey
Soba ve sair vesaiti teshiniye bacalarında harici rüzgår tesirlerine rağmen tehit ve muntazam çekiş teminine mahsus baca şapkası tertibatı
Bu ihtiranın mevzuu şiddetli, hafif hava cereyanlarında bacanın muntazam çekişini temindir. A borusunun üzerine e aralığı ile raptedilmiş bir B mahrutu ile haricine müttehidülmerkez raptolunan bir K mahrutu nakısı ve dört adet S lavhasından mürekkeptir. Mahrutun kaidesi bir satıhla mesturdurki çıkacak gazların bu satha çarparak sakin havada üzerinden çıkmakla N aralığını teshin ve dairen çekiş intizamını temin eder. Mezkûr lavhaların sakin havada vazifesi yoktur. Ancak rüzgârlı havalarda cereyan mahrutun alt kısmına doğru duman ve gazları alt kaidesinden çıkarır. Mahrutu nakısın alt kaidesi borunun üzerinden aşağıda bulundurulmakla muhtelif rüzgârların çekişini ihlal etmemesine hizmet edilmiştir.
Makina seyyar otomatik sigara satış makinası olup on kuruş bronz para mahalli mahsusuna atılınca makina kendiliğinden bir sekizlik sigara ile iki kuruş küsuratı ön taraftaki çanağına atar. Diğer nevi sigaraları da satabilmesi için ayni esası tekrar etmek lazımdır. Makina aksamı bir gramofon makinasına ilave edilen bazı müteferri parçalardan ibarettir.
Başvuru Tarihi: 07.12.1932
İhtira Berat No.: 1468
Buluş Sahibi: Salahattin Sami
Otomatik diş fırçası.
Otomatik (Sami) diş fırçası hali hazırda istimal edilmekte olan adi fırçalara sıhhi ve fenni noktai nazardan tevakkuf eder. Adi diş fırçaları vazife esnasında ileri geri seyrederken diş etlerini tahrip ettiği hibi yalnız diş üzerlerindeki kirleri temizleyip bunları kısmen tazyik ile diş aralarını imla etmektedir. Ayni zamanda fırçaların telleri dibine teraküm eden kirlerin tathiri müşkülatla olmaktadır. Dişçilikte: diş çürümesi evvela diş aralarından başlar. Bu da diş aralarının mikroplanmasile olur. Otomatik fırça diş etlerini tahrip etmeksizin dişlerin aralarını dahi sıhhi bir şekilde temizleyüz diş aralarının mikroplanmasına, dolayısile çürümesine maydan vermez. Fırça raptiyeleri birbirlerinden mesafeli ve seyyar olduklarından fırçaların sıhhi şekilde tathiri dahi temin edilir.
Başvuru Tarihi: 23.11.1944
İhtira Beratı No: 4029
Buluş Sahibi: Fikret Kaftan (Kaftanoğlu)
Görçek foto makinası ve aynalı kondansatör
Görçek foto makinası – 1 No. lu resimdeki kabinenin D aynasının arkasına Görçek makinası tesbit edilir. Bu makinanın 500, 1000 adet film alacak muayyen ebadda şasısı vardır. Makinanın kurucu düğmesine basıldığı zaman içerisindeki hususi tertibat opturatörü kurar, şasıdan film yuvasına bir film düşürür ve kabinenin lâmbasını yakar. Fotoğrafını çekecek şahıs aynanın karşısında pozunu alıp çekici düğmeye basınca fotoğrafı çekilir, lâmba söner, ve çekilmiş film de depoya düşer. Aynalı Kondansatör – 3 No. lu resimde görüldüğü üzre karşılıklı aynalar koymak suretiyle aynalardan yekdiğerine akseden lâmbaların ışıklarını opal cam üzerine muntazam ve müsavi surette toplamak ve bu neticeden agrandisman, projeksiyon makina vesaire gibi yerlerde istifade etmek.
Reçine kusan muhtelif sellülöz nevilerini, muhtelif nisbette alüminyüm sülfat, şap ve diğer elektrolitlerle muamele ederek vasatta eloktroistatik bir muvazanet tevlit etmek suretiyle, kağıt imalatı esnasında selülozdan reçine ayrılmaması; makinaların nazik aksamına reçine sıvaşmaması ve sellülozda mevcut reçinenin – bulunduğu hücreler dahilinde – mütecanis şekilde sabit kalması temin olunur.
Başvuru Tarihi: 13.07.1948
İhtira Berat No.: 4867
Başvuru Sahibi: TÜRKİYE ŞİŞE VE CAM FABRİKALARI ANONİM SOSYETESİ
Üfleme usulü ile yapılan cam eşyanın sıcak kesme makinesi.
Müteharrik bir kovanda (9) tesbit edilen cam eşyası (11) ince memelerden (12) püsküren yüksek suhunetli alev (13) teması ile istediğimiz hat üzerinde camını eritim kestiriyor ve ayni zamanda ağzı yakılıyor.
Başvuru Tarihi: 20.12.1948 İhtira Berat No.: 4910 Buluş Sahibi: NUSRET ATUNCU (Makine Mühendisi, Şeker Fabrikası Müdürü Eskişehir)
Kristal şeker santrifujlarında otomatik şurup ayırma tertibatı. Kristal şeker santrifujlarında elde edilen iki nevi şurubu, işçinin taktirine bırakmadan otomatik olarak ayırmaya mahsus tertibat olup, santrifuja buhar vermek üzere kol çekilince şurup, beyaz şurup oluğuna akıtılmakta ve buharı kapatmak üzere kol geriye itilince, şurup yeşil şurup oluğuna akıtılmaktadır.
Küçük çifçinin bir çift hayvanla ve fennî bir şekilde tohum ekebilmesini temin maksadiyle imal edilmiş üç tekerlekli bir çift bıçaklı, demirden mamûl ve yüz on kilo ağırlığında tohum ekme makinesidir. 4 – 5 hayvanla çekilen büyük çaptaki emsaline nazaran daha ucuza malolmakla beraber nadasata çok elverişlidir. Tekerleklerinin alçak tabancalarının sabit ve bileklerinin kısa bulunmasından diğerlerinden çok daha mukavimdir. Başlıca üç kısma ayrılır: 1- Sandık 2- şase 3- tekerlek. İstenildiği takdirde araba gibi nakledilebilir. Lüzumu halinde tekerlekler ve bileği sökülmek suretiyle kolayca nakledilebilip çabuk kurulabilir.
Kolay ve muntazam manikür yapmak âleti. Manikür âleti diklemesine avucun içine alınarak, parmaklar rahatça oyuklara yerleştirilir. Alet parmaklara hâkimiyeti temin ederek, boyanacak tırnağa göre elin çevrilmesiyle, ojenin önünüze gelen tırnağa bir hareketle muntazaman ve aynı kalınlıkta sürülmesini temin eder. Bu esnada ister dirsek, ister bilek bir mesnede dayanarak yorulma önlenir.
Başvuru Tarihi: 17.05.1951 İhtira Berat No.: 5904 Başvuru Sahibi: T. H. K. MOTÖR FABRİKASI MÜDÜRLÜĞÜ Gazi Orman Çiftliği – Ankara
Yol Tesviye Makinası Tip. No: 1 T. H. K. Motör Fabrikası Yol makineleri mevzuu bahis yol makinesi, T. H. K. Motör Fabrikasında imâl edilen yoltes 1tipi olup traktör veya kamyonla çekilmektedirler. Esas yol kenarındaki ufak mikyasta kazı işleri ile yolu tesviye etmektir. Şekilde görüldüğü gibi önden çekilen bu makine, 1 No. lu kepçe vasitasiyle kazı ve yol tesviyesi işleri yapılır. Kepçe bir cok makanizmalar yardımiyle her istikameti alarak yolun her tarafındaki meyillere uydurulabilir. Kepçenin sağa veya sola yatması işi 3 ve 6 No. lu kollarla yapılır. 2 No. lu kasaya 1 No. lu kepçeden intikal edecek darbeler 22 No. daki bir amortisörle amorti edilir. Kepçenin sağa veya sola aşağı yukarı hareketini kolayca temin etmek için 9 No. lu kasnaklarla tahrik edilen 8 No.lu nihayetsiz vida tertibatı vardır. En çok aşınmaya maruz kalan 13 No.lu parça sulanmış çeliktendir.
Batarya tırnak yaslanma plâkası. İlişik resimde (A) ile gösterilen (batarya tırnak yaslanma plâkası) batarya dişlisini, batarya tırnağını ve hey’eti umumiyesiyle bataryanın iyi ve hassas çalışmasında mühim rol oynamaktadır. Şöyle ki; batarya konstürüksiyonu itibarile dokuma tezgâhından aldığı hareketle (B) tırnağı vasıtasıyla (D) dişlisini kesik hareketlerle çevirir ve (D) dişlisi de, üzerine tesbit edilmiş olan (C) gövdesini beraber döndürür Batarya da (A) yaslanma plakası olmadığı takdirde (B) dişlisi daima dışarı doğru (A yalanma plakası tarafına) kayma istidadı göstermekte ve binnetice kısa zamanda (B) tırnağı (D) dişlisi ile birlikte mail bir aşınma meydana getirmekte ve kısa zamanda her ikisinin değişmesini intaç etmektedir. Bahis konusu (A) yaslanma plakası tırnağın kaymasına müsade etmediğinden tırnak ve dişlinin takriben 3 defa daha ömrünü arttırmakta ve söküp takma zamanınıda kazandırmaktadır.
Başvuru Tarihi: 28.05.1964 İhtira Berat No.: 12287 Buluş Sahibi: NECMİ TANYOLAÇ (Dr. Yüksek Mühendis), GÜLTEKİN YILDIZ (Yüksek Mühendis)
Elektro – Odosel
İhtiramız özel olarak kokunun burnumuzu kullanmadan objektif olarak cinsini tâyin ve miktarını ölçme ve genel olarak ta cisimlerin moleküllerinin cinsini tâyin ve miktarını ölçme metodu ve adına Elektro-Odosel dediğimiz ölçme aletidir. Metodumuz koku moleküllerini veya her hangi bir cismin moleküllerini muayyen bir katı veya sıvı üzerinde toplayarak sıvı veya katının yüzündeki potensieli, koku molekülleri’nin veya deneyi yapılan her hangi bir cismin molekülünü üç buudlu şekli ve miktarile ilgili olarak değiştirmek ve bu değişikliği voltaj-zaman veya voltaj-zaman lugaritmik eğrisi olarak tespit etmektir. Aletimiz esas itibarile üç kısımdan ibarettir. Birinci kısım genel olarak yüzeyinde toplanacak moleküllere ve kokuya karşı hassas olan ve yüzeyinde biriken molekülün veya kokunun (koku neşreden cisimlerin molekülünün) cinsine göre bir elektrik potensieli veya değişimi meydana getiren detektör-transdüser. İkinci kısım ise, detektör-transdüserdeki potensieli veya potensiel değişimini çok hassas olarak ölçen bir voltmetre. Üçüncü kısım ise, detektör-transdüserdeki dolayısile voltmetredeki voltajın ve değişikliğin zaman-voltaj eğrisini otomatik olarak kaydeden otomatik kayıt cihazıdır. Bir Elektro-Odoselde detektör-transdüser bir tane olduğu gibi çoklu da olabilir. Otomatik kayıt cihazı da tekli veya çoklu olabilir. Özel tatbikatlar için, cihazda, voltmetre veya otomatik kayıt cihazı kullanılmayabilir. Bu durumda cihaz detektör-transdüser ile voltmetreden veya detektör-transdüser ile otomatik kayıt cihazından ibaret olur.
Başvuru Tarihi: 12.01.1966 İhtira Berat No.: 13343 Buluş Sahibi: ABDULLAH CELKAN (Emekli polis müfettişi)
Debreyaj ve firen kilidi Tarifnamesinde belirtildiği gibi bu alet debreyaj ve firen tertibatı bulunan bütün motorlu vasıtaların debreyaj ve firen pedallarımı kilitliyerek vasıtanın bir yerden bir yere naklini imkânsız hale getirir. Hulasâ vasıta sahibinin müsaadesi olmadan arabanın hareketi mümkün olmaz. Bu suretle araba hırsızlığının önüne geçilmiş olunur.
«Kordon kıskacı.» Kordon kıskacı, yeni doğan bebeklerin göbeğini katküt veya ipekle bağlamak yerine geçen ve naylondan imâl edilmiş tıbbi bir alettir. Görünüş itibariyle küçük bir masaya benzeyen bu kıskaç 55 mm. boyunda ve bu boyun 40 mm. dişli kısmı olup 22’şer dişlisi bulunup ağız açıklığı da 50. mm.’dir. Kapandığında dişlerin yekdiğerine girecek biçimde olması ve testereye benzemesi ve ağızının bir ucunun olta iğnesi gibi kanca biçiminde olup diğer ucunun bu kancaya yuva vazifesi görmesi nedeni ile baş ve işaret parmakları arasında sıkıştırıldığında kilitlenip ve bir daha ancak kesilerek açılması suretiyle fonksiyonunu tamamlamaktadır. Naylondan olması sebebiyle, otaklavda kaynama ile zefiran ve benzeri solüsyonlarda stril edildiğinde kat’iyen deforme olmaz.
Başvuru Tarihi: 30.01.1976 İhtira Berat No.: 18975 Başvuru Sahibi: TÜRKİYE BİLİMSEL ve TEKNİK ARAŞTIRMA KURUMU
Mercek tramlı televizyon ekranı Mercek tranlı televizyon ekranı ile, seyredenlerin özel gözlük ya da başka türden yardımcı bir eleman kullanmadan, doğrudan doğruya, televizyon ekranı üzerinde üç buutlu olarak görmesi mümkün olmaktadır. Buluşun en önemli ve ihtira için müracaat edilmiş olan kısmı mercek tramlı televizyon ekranıdır. Bu ekranlar, özel yayın yapacak olan hem siyah beyaz, hem de renkli televizyonlarda kullanılabileceklerdir.
Başvuru Tarihi: 20.05.1977 İhtira Berat No.: 18915 Buluş Sahibi: Ord. Prof. Ata Nutku
Tek veya çift stator – odası ve rotorunda rakkas – damperli bulunan döneysel makineler
İşbu İHTİRA silindirik rotorunun slot yuvalarında milleri etrafında rahseden 1) Segmental veyahutta 2) Sektoryal kesitli prizmatik blok damperleri bulunan ve bu rotorun (ihtira’ın bir kapsatında) 3. Silindrik bir stator içine çevresindeki noktasından temaslı dönmek üzere yataklanmış, diğer kapsatında ise 4) aynı rotorun, birbirine karşıt çift odası bulunan diğer tipten bir stator odası ortasına döner durumda yataklanmasile, ve adıgeçen damperlerin dış uçlarının statorun iç çevre duvarile sürekli kayıcı temasının da rotor göbek parçalarıyle sağlanmasını içermekte, rotorun dönmesile büyüyüp küçülen stator bölmelerinde emme, sıkıştırma ve iş yapılarak kuvvet makinesi, tulumba, kompresör, hidrolik – motoru ve benzeri ödevde makineler elde edilmektedir.
Dolan likit petrol gazı (LPG) Kamping tüplerinin otomatik olarak doldurma tesisini oluşturan dolum Karuselinin dışına itilmesini sağlayan çıkış mekanizması
Likit Petrol Gazı (Lpg) kamping tüplerinin, dolumlarını müteakip, tamamen otomatik olarak, dolum karuselinin dışına itilmelerini sağlayan bir çıkış mekanizması olup mümeyyiz vasfı birbirleriyle irtibatlı olarak çalışan aşağıdaki 3 elemandan oluşmasıdır: a) Dolum karuselindeki (11) dolum terazisi (1) üzerindeki dolumu tamamlanmış kamping tüplerini (2) karusel çıkışı önünde, dolum terazisinin (1) kefesinden (2) iterek zincirli konveyör bandına verilmesini sağlamak olan atıcı kol ünitesi (5), b) Atıcı kol ünitesini (5) bağlı olduğu hava silindiri (7) vasıtasıyla ve itmek suretiyle harekete geçiren ve uç kısmından bir rulman (25) bulunan bir piston (6), c) Görevi hava silindirine (7) ve dolayısiyle atıcı kol ünitesini (5) harekete geçiren pistona (6) kumanda vermek olan ikaz ünitesi (8) ve bu ünitenin bir parçası olan ikaz çubuğu (9).
Başvuru Numarası : 83/021040
Başvuru Tarihi : 28.02.1983
Başvuru/Buluş Sahibi : ALİ RIZA İYİKOÇAK
Devir ve yön değiştirme mekanizmaları
Bir sürtünme tahrikinde tork aktarma elemanı olarak kullanılan bir bilyalı rulman (4).
Başvuru Numarası : 88/22895
Başvuru Tarihi : 02.05.1988
Buluş Sahibi : AMRAM JAK
Platform ve başlık kısımlarının tamamı yardımcı tıraş malzemesi katkısıyla üretilen sulu ortamda kaygan zemin oluşturan bir veya çok bıçak tıraş ünitesi.
Diğer tıraş yardımcı malzemeleri kullanmadan sürtünme ve suyla temas sonucu cilt üzerinde pürüzsüz bir yüzey oluşturan bir veya daha fazla tıraş bıçağına (4) sahip tek kullanımlık tıraş ünitesi, tüm platformun (5) ve kapak bölümünün (7) üretiminde, ağırlıkça %50-90 oranında polistiren olan suda çözünmeyen polimer karışımından oluşan cilde temas eden bir yüzey tanımlayan bir enjeksiyon işlemi kullanılır, polistiren, polietilen, polipropilen ve poliasetal içeren veya içermeyen termoplastik kauçuk (dolgu maddesi içeren veya içermeyen), ağırlıkça %9-40 oranında suda çözünür polimer ve ağırlıkça %1-10 oranında polietilen glikol bulunur.
Başvuru Numarası : 96/00527
Başvuru Tarihi : 24.06.1996
Buluş Sahibi : AHMET DUYAR, OSMAN TUĞRUL DURAKPAŞA, EVREN ALBAS, A. HAKAN ŞERAFETTİNOĞLU
Elektrik motorları için model bazlı hata tespit ve teşhis sistemi.
Bu buluş model bazlı bir hata tespit sistemi ile ve elektrik motorlarının çalışma durumlarının takip ve kontrolu ile bakım gereksinmelerini önceden tahmin etmek için bir yöntemle ilgilidir. Bu buluşun yöntemi ve sistemi yazılım bazında olduğu ve non-intrusiv sisteme müdahale edilmeden yapılan ölçümlerden elde edilen veriler kullanıldığı için tesis ve uygulama masrafları önceki bakım yöntemlerinden daha düşüktür. Sistem, giriş voltajı, akım ve motor hızı ile ilgili sürekli gerçek zaman bilgilerini sağlayan sensorlara bağlı olan bilgisayar sistemini içerir. Sistem ve yöntem, motorun matematiksel bir tanımını elde etmek için çok değişkenli deneysel bir model alma algoritması kullanılır. Algoritma, model alınan sonuçla ölçülmüş bir sonucu karşılaştırır ve karşılaştırma sonucunu ilgili sinyalleri çıkartmak suretiyle üretilen bir artan olarak nicelendirir. Teşhis edici bir gözlemleyici artanı analiz eder ve motorun hatasız olup olmadığını veya hatasız olmadığı halde çalıştığını saptar.
Başvuru Numarası : 1998/00160
Başvuru Tarihi : 02.02.1998
Buluş Sahibi : İBRAHİM SEMİH ERDEN
Patlayan şeker üretiminde yeni bir yöntem.
Bu buluş nötr karbondioksit gazı ile muale edilip içinde gaz baloncukları oluşumuna neden olan ve ağızda minik patlamalar meydana getiren sert şeker üretiminde yeni bir yöntem ile ilgilidir.
Başvuru Numarası : 1999/00813
Başvuru Tarihi : 14.04.1999
Başvuru/Buluş Sahibi : MEHMET AĞRİKLİ
Örgü sökme yöntemi ve makinası.
Sökülecek örgünün ipliklerinin yeniden kullanılabilmesi için; örgü tipi, iplik sayısı ne olursa olsun, ipliklerin gerektiğinde gerdirilip gerektiğinde gevşetilerek, ve gerektiğinde de iplik katlarının birbirine bükülerek sökülmesini sağlayan, germe-gevşetme ve büküm özellikli örgü sökme yöntemleri ve bu yöntemlerle çalışan, istenilen sayıda örgü sökme birimine sahip, her biriminde iplik pasajları, motorlar tarafından hareketlendirilen iki yöne dönebilen iplik besleyicileri ve iplik sarım ünitesi, konumu bir sensörle algılanan, istenildiğinde gerdirilebilen gergi-reservuar kolu, katlı iplikleri bükme mekanizması bulunan; birimlerini tek tek veya istenilen sayıda birlikte kontrol ederek, ipliklerin gerdirilmesini, gevşetilmesini, sökülme sırasını bir kontrol ünitesiyle belirleyip sökebilen bir örgü sökme makinasıdır.
Başvuru Numarası : 2002/01623
Başvuru Tarihi : 24.12.1999
Buluş Sahibi : BURAK ERMAN, OĞUZ OKAY, SELDA DURMAZ
Bütil kauçuk esaslı süper emici malzemeler, bu malzemeleri imal işlemi ve bunların kullanımı
Buluş, bütil kauçuk esaslı polimer membranlar, çubuklar veya boncuklar şeklindeki süper emici malzemelere ilişkin olup, bunlar hidrofobdur, su üzerinde yüzerler ve kuru malzemenin gramı başına 100 grama kadar organik çözücü alarak şişme kapasitesine sahiptirler. Buluş aynı zamanda bu süper emici malzemelerin elde edilmesi için çözelti ve süspansiyon çapraz bağlama işlemlerine ve bu süper emici malzemelerin petrol/yağ içeren atık suların muamelesi için kullanılmasına ilişkindir.
Başvuru Numarası : 2000/01863
Başvuru Tarihi : 22.06.2000
Başvuru/Buluş Sahibi : MEHMET KURT
Elektronik At Eğitim Aracı.
Sunulan buluşun konusu araç, atların binicisi olmadan, içinde özgürce koşabileceği ancak, yapabileceği sürati araç hareketi sağlayan mekanizma tarafından kontrol altında tutulan, aynı anda atın vücuduna yerleştirilen çeşitli elektrotlar ve çeşitli veteriner araçları sayesinde atın fiziki durumunun elektronik uzaktan algılama sistemleri ile monitarize edilerek tespit edilmesini sağlamak üzere geliştirilmiştir.
Başvuru Numarası: 2003/01968
Başvuru Tarihi: 15.03.2001
Buluş Sahibi : HALİT GÜNDÜZ, MEHMET BAHAR , MEHMET GÖKTEPE
Selekoksibin kristal biçimi.
Formül I’ e sahip 4-[5-(4-Metilfenil)-3-(triflorometil) -1H-pirazol-1-il]benzensulfonamit’ in (celecoxib) biçim I olarak tanımlanan yeni bir kristal biçimine ve kristal haldeki biçim I’ in hazırlanmasına ve daha yoğun FORMÜL kristallerin üretimine yönelik bir yönteme ilişkindir.
Başvuru Numarası : 2001/01250
Başvuru Tarihi : 10.05.2001
Buluş Sahibi : KADİR DABAK, EVREN A. ÖZARSLAN, FİLİZ ŞAHBAZ, TUNCER ASLAN
4-amino-1-hidroksibutiliden-1,1-bifosfonik asit veya tuzlarının hazırlanmasına ilişkin proses
Bu buluş, 4-amino-1-hidroksibutiliden-1, 1-bifosfonik asit veya tuzlarının üretimi ile ilgilidir. 4-aminobutirik asidin; fosforus asit ve fosfor triklorür ile, aralkil veya alkil etoksilatları ya da bitkisel veya hayvansal yağlar ve bunların türevleri gibi trigliseritlerin varlığında reaksiyonu, ve 4-amino-1-hidroksibutiliden-1, 1-bifosfonik asit veya tuzlarının elde edilmesi tanımlanmıştır. Buluşun temel özelliği, yukarıda tanımlanan non-iyonik emülgatörlerin, fosfonilasyon reaksiyonlarında kullanımlarıdır.
Başvuru Numarası : 2001/02469
Başvuru Tarihi : 29.08.2001
Başvuru Sahibi : YAŞAR BOZKURT AŞICI, NECATİ OKYAY
Otomatik galoş sarma makinası- Galoşmatik
Galoş sarma makinası, özellikle hijyen, temizlik gerektiren alanlara giren insanların ayakkabı tabanlarına otomatik olarak özel film kağlayarak zeminle ayakkabı tabanının temasını kesmek suretiyle mikrop, çamur, toz, bakteri v.s. kırıntıların taşınmasına engel olacak bir makinadır. Makine, ayakkabı sistem üzerindeki yere ayak ağırlığı ile yapılan baskının bir elektrosiviçi çalıştırması ile çalışmaya başlar. Makine üzerindeki sürücü bir rulodan, filmi ayak tabanının altına sürer. Film tabanı ve uygun yüksekliğe kadar ayakkabıyı sarar. Hava motoru ve rezistans devresi açılarak sıcak hava üflemesi çalışır. Makine üzerindeki uyarıcı bir ses veya ışık işleminin tamamlandığını bildirir. Makine bir sonraki işlem için kendini otomatik olarak hazırlar. Burada önemli olan film malzemeleridir. Bu malzemenin özelliği mümkün olan en düşük sıcaklıktaki hava akımına tepki vererek büzüşmesidir.
Başvuru Numarası : 2004/02719
Başvuru Tarihi : 24.01.2002
Başvuru/Buluş Sahibi : HASAN BASRİ ÖZDAMAR
Biyel kolu döner pernolu motor
Buluş konusu motor, piston (1), silindir (2), biyel kolu (3), biyel kolu döner perno dişli çarkı (4), biyel kolu döner pernosu (5), krank mili (6), krank mili pernosu (7) ve çift yüzlü dişli çark (9) ve dişli çarklardan (10,11 ve 12) oluşmaktadır. Krank mili (6) ve pistona (1), biyel kolu (3) bağlı olmasına rağmen biyel kolu (3), krank mili pernosunun (7) hareketinden bağımsız olarak biyel kolu döner pernosunda (5) hareket eden biyel kolu döner perno dişli çarkı (4) tarafından hareket ettirildiğinden, krank mili (6) biyel kolundan (3) bağımsız hareket etmektedir. Bu durumda, pistonun (1) alt ölü nokta ile üst ölü nokta arasında aldığı yolun krank mili pernosu (7) dönme çapından farklı olması ve biyel kolunun (3), krank mili pernosu (7) üzerinde dairesel hareket yerine eliptik hareket yapması sağlanmaktadır.
Başvuru Numarası: 2002/00962
Başvuru Tarihi : 09.04.2002
Başvuru/Buluş Sahibi: MEHMET NEZİR GENCER
Agrega malzeme işleme için kapalı sistem ünitelerden oluşan bir düzenek ve üretim metodu
Asfalt üretilen tesisler için bir düzenek olup, farklı gradasyon sayısındaki agregayı depolayabilmek için birden çok sayıda çepeçevre bölüntülerden (6) oluşan bir gövde (2) ve bu gövdeyi üzerinde taşıyan ayaklar (1) bahsedilen bölüntülerin (6) depolanması istenen agreganın hacmi ve bir ya da birden fazla gradasyon sayısına bağlı olarak tek bir depolama hacmi gibi kullanılabilmesi için çepeçevre bölüntüler (6) ve bu bölüntüler (6) arasında yapılandırılan geçişler (7) ve içinde agreganın homojen bir şekilde dağılmasını sağlayan kanallar (15) ve bu kanallar (15) üzerinden bahsedilen bölüntüler (6) içine farklı seviyelerde verilen dolum ağızları (14) içermektedir.
Başvuru Numarası : PCT/TR2003/000063
Başvuru Tarihi : 29.07.2003
Başvuru/Buluş Sahibi : TURHAN ALÇELİK
GÖZ KAMAŞTIRICI ETKILER OLMADAN SÜREKLI UZUN MESAFE AYDINLATMASINA SAHIP BIR FAR
Özellikle motorlu taşıtlar için geliştirilmiş, ışık kaynağını ve tüm doğrudan ve dolaylı yansıtıcı yüzeyleri tamamen gizleyerek ve bu buluşta açıklanan yarım lens aydınlatma prensibini kullanarak ışık düzleminin yüksekliğinin tam olarak ayarlanmasına dayanan bir far. Bu buluşun en çok tercih edilen uygulaması tek bir standart ışık kaynağı (1), üç birimden oluşan bir reflektör grubu (2,3; 12,13; 22,23), her bir birimin kendi ışık yoluna sahip olduğu yonca yaprağına benzer bir yapı oluşturan üç plano-konveks mercek (27,7,17), üç düz ayna (25,5,15), plano-konveks merceklerin üst yarılarını kaplayan üç hareketli yarı kapatıcı (26,6,16) ve bu düzenlemenin ileriye bakan kısmında bir kalkan (9) ve yansıtıcı bir yüzeyden oluşmaktadır. Yukarıda tanımlanan temel aydınlatma prensibi, tekli veya çoklu reflektörlü veya far yapısında mercek bulunmayan far tasarımlarına ve reflektörlerin sayısı veya yönünde herhangi bir sınırlama olmaksızın uygulanabilir.
Başvuru Numarası : 2007/02164
Başvuru Tarihi : 01.08.2003
Buluş Sahibi : İZMİR KEYAN MAMEDBEYLİ, FİKRET HACIZADE
Renk ve renk farklılıklarını ölçen cihaz ve bu cihaz ile gerçekleştirilen bir renk ölçme metodu.
Buluş konusu olan tek renkli ve tek renkli olmayan (örneğin kot) pürüzlü kumaş, iplik ve parçacık halinde olan her tür malzemenin renk ve renk farklılıklarını ölçme metodu, buluş konusu olan renk ve renk farklılıklarını ölçme cihazını kullanarak genelde üç değişkenli yansıma katsayılarını R(lambda,theta,phi) tek değişkenli R(lambda) yansıma katsayıları haline getirmektir. Bu metotla hesaplanan renk koordinatları pürüzlü malzemelerde tekrarlanabilir biçimde ölçüm yapılmasını sağlamaktadır.
Bu buluş, geleneksel pişirme yöntemlerinden esinlenerek gerçekleştirilmiş, kısa sürede, istenilen miktarda, alışılmış tadına ve kıvamına uygun olarak Türk kahvesi pişiren, pişirme işlemi esnasında ısıtıcının (4) temas etmesini, pişirme işlemi dışında ısıtıcı (4) ile temasının kesilmesini sağlayan ve temizlenmesi kolay pişirme hazneleri (2) içeren bir otomatik kahve makinası (1) ile ilgilidir.
Bu buluş, sıvılaştırılmış petrol gazları ya da diğer hidrokarbonların taşınması ve saklanmasında kullanılan basınçlı tüpler ile ilgilidir. Buluş konusu tüp, en temel halinde, özellikle sıvılaştırılmış petrol gazının (LPG) taşınmasında ve saklanmasında kullanılan çelik bir gövde, gazın dışarı çıkmasını sağlayan bir regülatör, bir valf, üst kısmında kullanıcı tarafından kolayca taşınmasına olanak sağlayan bir tutamak, tutamak üzerinde boşlukları kapatan ve estetik bir görüntü sağlayan bir kapak, alt kısmında tüpün dengede durmasını sağlayan bir taban içermekte, dış darbeleri sönümleyen, tüpü dış etkenlerden koruyan, tutamak ve taban için en az birer ara parça ile karakterize edilmektedir.
Başvuru Numarası: 2005/03780
Başvuru Tarihi: 21.09.2005
Buluş Sahipleri: HAKAN KONUKOĞLU, AHMET GÖKHAN AYDIN
Vater (iplik makinesi) otomatik iğ durdurucusu
Bu buluş, iplik makinelerinde dönen iğin, ipin kopması sonrasında durdurulmasını sağlayan iğ durdurucu ile ilgilidir. Bu buluşla geliştirilen vater (iplik makinesi) otomatik iğ durdurucusu; sargılı parça (2), alan arka kutu (5) ve kutu kapağından (4) oluşan (14), kilit mekanizması (8 ve 9); üzerinde T ve l kanallar (12 ve 13) bulunan durdurucu kol (7), ana bağlantı parçası (1) ve bağlantı elemanından (15) oluşması ile karakterize edilmektedir.
Başvuru Numarası : 2005/04376
Başvuru Tarihi : 02.11.2005
Buluş Sahibi : OSMAN CAKIR, YÜCEL BİROL
Tane küçültücü ön alaşım üretmek için bir proses
Titanyum borit ve titanyum alüminit partikülleri içeren, aluminyum-titanyum-bor tane küçültücü ön alaşım üretmek için bir proses geliştirilmiştir; proses aluminyumun ergitilmesi, 750°C ile 900°C arasındaki sıvı alüminyuma, sıvı alüminyumda 5’den 20’ye kadar Ti/B oranı sağlanacak şekilde önceden karıştırılmış KBF4 ve K2TiF6 tuzlarının ilave edilmesi, bu tuzların karıştırma uygulanmadan banyoya yedirilmesi, sıvı alaşımın bir elektrik direnç fırınına aktarılması, bu fırında 750°C ile 800°C arasındaki bir sıcaklıkta bekletilmesi, tuz reaksiyonun yan ürünü olan potasyum alüminyum florür tuz eriyiğinin banyo yüzeyinden akıtılarak alınması, KA1F4 tuzunun yüzeyden sıyrılarak alınması, sıvı alaşımın sıcak ekstrüzyonla 9.5mm çapındaki çubuk şekline şeklillendirilmek üzere biyet şeklinde dökülmeden önce grafit çubuklarla iyice karıştırılmasından ibarettir. Bu ön alaşımla 0.02% Ti seviyesinde aşılamadan sonraki döküm tane boyutu aşılamadan sonra 60 dakikaya kadar 200 mikrondan küçük olmaktadır.
Aralıksız süreli düzensiz osilatörlerin esasında yenilikçi rast gele sayı üretim yöntemleri ve rastgele sayı üreticiler (RNG)`ler sunulmaktadır. Ofset ve frekans telafi döngüleri, çıktı sekansının istatistiksel kalitesinin maksimuma çıkartılması için ve parametre varyasyonlarına ve ataklarına karşı dayanıklı olması için eklenmektedir. Bir boyutlu kesit, dağılıma göre bölgelere ayrıldığında, üretilen bit akışlarının, işlem sonrası olmaksızın FIPS-140-2 ve NIST 800-22 istatistiksel test kurgularında kullanılan testleri geçtiğini sayısal olarak ve deneysel olarak doğruladık. İnovasyonda sunulan sayısal ve deneysel sonuçlar, sadece önerilen devrelerin uyumluluğunu onaylamaz, ayrıca yüksek performanslı bir IC TRNG`sinin merkezi olarak bunların kullanımlarını da destekler. Zamanda ayrık düzensiz eşleşmelerin RNG`lerle olan kıyaslamasında, bir ses kaynağının ve gecikmeli osilatör örneklendirmesinin güçlendirilmesi esasında olan kıyaslamada, aralıksız süreli kaotik osilatörlerin esasında olan RNG`lerin, işlem sonrası olmaksızın çok daha yüksek ve sabit veri oranlarını önerebildiği görülmektedir. Sonuç olarak, önerilen devrelerin, entegre devrelerde oluşturulabildiği ve önerilen inovasyonlarla aralıksız süreli düzensizliğin kullanımının, oldukça yüksek veri hacmi ile rastgele sayıların üretilmesinde oldukça umut vaat edici olduğu sonucu varabiliriz.
Başvuru Numarası : 2009/07716
Başvuru Tarihi : 29.12.2006
Başvuru/Buluş Sahibi : EMRAH BOZKURT, ENDER BOZKURT
Patinaj önleme düzenekleri için bir merkezi sıkma sistemi ve buna sahip bir patinaj önleme düzeneği.
Patinaj önleme ve çekiş arttırma düzeneklerinde kullanılmak üzere kayışlara sahip bir sıkma sistemi tarif edilmektedir. Sıkma sistemi bir tekerlek aksının ana ekseninde konumlandırılmış olan ve çevresi boyunca bir dizi merkez doğrultusunda uzanan kayışları bağlayacak şekilde uyarlanmış olan bir dizi uzantıya sahip olan bir merkezi bağlantı alanını ihtiva etmektedir. İlk uçlarından bir yüzey temas elemanına bağlı olan ve ikinci uçlarından merkezi bağlantı alanına bağlı olan bir dizi merkez doğrultusunda uzanan esnek kayış patinaj önleme düzeneğini sıkmak üzere kullanılmaktadır Söz konusu esnek kayışlar, yüzey temas elemanları üzerindeki dışa doğru belvermeyi elimine etmenin yanında kayış sisteminde eksen kaçıklığını önlemek üzere yüzey temas elemanlarını merkez doğrultusu yönünde sıkmak için bir tokanın içinden geçirilmektedir.
Başvuru Numarası : 2009/06792
Başvuru Tarihi : 06.03.2007
Başvuru/Buluş Sahibi : ALİ DOĞAN BOZDAĞ
Anoskop
Bu buluş, arka parçası (3) üzerinde yer alan; uzunlamasına aksı, anoskopun (1) ön parçasını (2) bilhassa kayar kapağı (5) ve kapak (5) açıldığında oluşan pencereyi (11) görecek doğrultuda olan bir sap (6), sapın (6) ön parça (2) ile birleştiği orta kısımda yer alan, ön parçanın (2) üzerine oturan genişçe (7) bir kısım, genişçe (7) kısmın avlu (23) yüzeyinde bir yuva (8), genişçe (7) kısmın içerisinde silindirik bir uzantı (17), ön parçası (2) üzerinde yer alan; istenilen ölçüde açılarak istenen açıklıkta pencere (11) oluşturabilen veya tamamen ön parçadan (2) ayrılabilen sürgülü bir kapak (5), sürgülü kapağın (5) iç yüzeyinde tutulmasını ve çekilmesini kolaylaştıran bir çıkıntı (12), yuvaya (8) oturan ve ön parçanın (2) arka parçaya (3) kilitlenip açılmasını sağlayan ve ön parçanın (2) distal tarafına doğru konumlandırılmış bir dil (9) ve ön parçayı (2) çevirmek ve çıkarmak için dilin (9) iki farklı kenarında çıkıntılar (21,22) içeren bir anoskop (1) ile ilgilidir.
Başvuru Numarası : 2007/03816
Başvuru Tarihi : 04.06.2007
Buluş Sahibi : AHMET NEZİR IŞIKLAR
Temizlik kağıdı üretiminde bir kojenerasyon uygulaması
Bu buluş, temizlik kağıdı üretiminde enerji tasarrufu sağlarken aynı zamanda şebeke elektriğinden kaynaklanan ve üretimin aksamasına neden olan sorunları da bertaraf eden bir temizlik kağıdı üretim yöntemi gerçekleştirmektir. Bu amaçla, bir türbin sayesinde yanma gazlarından elektrik üretildiği, türbinden çıkan sıcak yanma gazlarının ise temizlik kağıdı kurutmasında kullanılarak değerlendirildiği ve temizlik kağıdı kurutma prosesinden çıkan gazların bir absorpsiyonlu soğutucu ile soğutulduğu bir temizlik kağıdı üretim yöntemi gerçekleştirilerek soruna çözüm bulunmuştur.
Başvuru Numarası: 2007/06652
Başvuru Tarihi: 27.09.2007
Buluş Sahibi: MEHMET NEZİR GENCER
Bir sıcak asfalt geri dönüşüm sistemi ve metodu.
Buluş, bir sıcak asfalt geri dönüşüm sistemi olup, özelliği; ısı izoleli taşıyıcı bir gövde (2) içerisinde en az üç kenarlı bir şekil oluşturacak şekilde yapılandırılmış bir taşıma kanalı (2.1), bahsedilen taşıma kanalı (2.1) içerisinde hareket eden bir taşıma hattı (2.3), taşıma hattına (2.3) geri dönüştürülecek GKA’yı ileten bir besleme tertibatı (2.6), taşıma hattındaki (2.3) GKA’yı ısıtmak için ısıtma vasıtaları, taşıma hattını (2.3) hareket ettirmek için bir tahrik tertibatı, yeterli sıcaklığa ulaşan depolandığı, taşıyıcı gövde (2) içerisinde oluşturulmuş bir toplanma haznesi (2.7), bir boşaltma tertibatı (2.8) ve taşıma hattındaki GKA’nın gerektiğinde tahliyesini sağlayacak bir tahliye (2.9) tertibatını içermesidir.
Bu buluş, yeni ışığa duyarlı rutenyum kompleksi boyar maddeler ve bu boyar maddelerin nanokristal metal oksit film ihtiva eden boyayla duyarlılaştırılmış güneş pillerinde kullanımı ile ilgilidir.
Başvuru Numarası : 2008/02780
Başvuru Tarihi : 22.04.2008
Buluş Sahibi : UFUK SAKARYA, EROL TUNALI, UĞUR MURAT LELOĞLU
Kovan dip tablası üzerinde otomatik bölge bölütleme yöntemi ve kovan karşılaştırma için en uygun iz bölgesi seçimi.
Suç bilim çalışmaları kapsamında karşılaşılan önemli problemlerden birisi ateşli silahlardan merminin ateşlenmesinden sonra, atılan kovanların üzerindeki izler temel alınarak otomatik olarak başarılı bir şekilde eşleştirilmesidir. Bu problemin çözümünde yer alması muhtemel basamaklardan birisi de kovan üzerinde tanımlı olan bazı bölgelerin bölütlenmesi işlemidir. Bu buluş, kovan dip tablasına ait yüzey yükseklik matrisi bilgisi kullanılarak bölütlenmesi yöntemi ile ilgilidir.
Başvuru Numarası : 2010/01523
Başvuru Tarihi : 23.05.2008
Buluş Sahibi : ÜMİT ÇİFTER, HASAN ALİ TURP, ALİ TÜRKYILMAZ
Valsartan formülasyonları.
Mevcut buluş, etken madde olarak valsartan, prejelatinize nişasta ve mikrokristalin selülozdan oluşan tablet şeklinde yeni bir farmasötik formülasyona dairdir.
Başvuru Numarası : 2008/05221
Başvuru Tarihi :15.07.2008
Buluş Sahibi : HÜSEYİN CAHİT FIRAT
Antimikrobik etkili bitkisel kompozisyon
Urtica Dioica, Vitis vinifera, Glycyrrhiza Glabra, Alpinia Officinarum ve Thymus Vulgaris bitkilerinin tanımlanmış kısımlarından oluşan bitkisel drogların ekstraksiyonu ile elde edilen antimikrobik etkili bitkisel kompozisyondur.
Başvuru Numarası : 2011/04301
Başvuru Tarihi : 18.08.2008
Buluş Sahibi : ERGIN ÖZGEN
Eliptik baş kısımlarına sahip sürgüleri olan geliştirilmiş bir kilit
Mevcut buluş, kapı kasası üzerinde kapının kilitlenmesi için sürgünün hareket ettiği yönde bulunan kilitleme yuvalarına bağlanmaya uygun şekilde düzenlenmiş baş kısımlarına sahip en az bir sürgü ihtiva eden bir kilitleme mekanizması önermektedir. Söz konusu baş kısımlarının söz konusu yuvalar ile bağlanması, sürgünün kilit mekanizması ya da kapı kasası yönünde zorla ilerletilmeye çalışılması girişimlerinin önlenmesini sağlamaktadır. Mevcut buluşa göre doğrusal yapıya sahip sürgüler, sürgü gövdesi üzerine bağlanan ve doğrusal olmayan bir kanal içerisinde kılavuzlanmış olan birer pim vasıtasıyla kendi eksenleri etrafında dönecek şekilde düzenlenmişlerdir.
Başvuru Numarası : 2008/07794
Başvuru Tarihi : 16.10.2008
Başvuru/Buluş Sahibi : CENK ÖZDEMİR
Yol enerji sistemi
Bu buluş, yollarda seyir halinde bulunan araçların ağırlıkları vasıtası ile yola uyguladıkları basıncı enerjiye çeviren bir yol enerji sistemi (1) (YES) ile ilgilidir. Söz konusu buluşun amacı; yol üzerinde hareket eden araçların ağırlıklarının kullanılması ile hava basıncı ile elektrik enerjisi elde eden bir enerji yol sisteminin sağlanmasıdır.
Başvuru Numarası : 2008/08268
Başvuru Tarihi :03.11.2008
Başvuru/Buluş Sahibi : HÜSEYİN YAVUZ KOCAOVA
Bir gökyüzü yelkenlisi
Bu buluş taşıyıcı kanat olarak paraşüt bulunduran insanlı ve/veya insansız olarak kullanılan uzaktan kumandalı bir gökyüzü yelkenlisidir. Gökyüzü yelkenlisi (1) ile hassas manevra kabiliyeti sağlanmakta ve kaldırma kapasitesi artırılmaktadır. Ayrıca gökyüzü yelkenlisi (1) ile zorlu hava koşullarında paraşütlerin (2) kapanması engellenmektedir.
Başvuru Numarası : 2019/07167
Başvuru Tarihi : 23.12.2008
Buluş Sahibi : FATİH TİRYAKİOĞLU
ANONİMLİK VE ŞEFFAFLIK SAĞLAYAN DOĞRULANABİLİR ELEKTRONİK OY VERME YÖNTEMİ
Buluş, oy anonimliği korunurken oy veren kişinin kullandığı oyların doğru şekilde sayıldığını doğrulamasına olanak sağlamaktadır. Anonimlik ve şeffaflık dengelenmektedir ve bu şekilde oy veren kişiler, kullandıkları oyların doğru bir şekilde sayıldığını gösteren kanıtlara sahip olmaktadır, ancak aynı kanıtlar diğerleri için bir anlam ifade etmemektedir. Bu şekilde, oy veren kişi gizliliği açığa çıkmadan şeffaflık elde edilmektedir. Oy veren kişiler, örneğin bir oy verme makinesinde oylarını kullanırken, oyun doğru bir şekilde sayıldığını doğrulamak için bir şahide ihtiyaç duyulmaktadır. Şahit tarafından kanıtlanan oy veren kişi gizliliği, oy verme sistemi üzerinde oy veren kişi üstünlüğünü kullanarak uygulanmaktadır. Bu güç, şeffaflık-anonimlik sorununu çözmek için kullanılmaktadır: Oy verme sistemi, oy veren kişinin bir sonraki adımını tahmin edememektedir ve adımların tamamı ortaya çıktığında, sistemin geri dönmesine izin verilmemektedir. Oy veren kişiler, oy verme prosesindeki her bir oy verme tercihi ile birlikte önceden belirlenmiş rastgele tercihler kümesinden bir rastgele tercih sunmaktadır ve oy verme tercihleri ile oy verme tercihlerinin rastgele tercihlerini içeren bir kanıt olarak bir algoritma çıktısı beklemektedir. Algoritma çıktısını aldıktan ve bunun ilerdeki adımlarda değişmeyeceğinden emin olduktan sonra oy veren kişi, olası her bir tercih için bütün rastgele tercihlerini sunmakta ve oy verme sisteminden sunulan rastgele tercihleri almaktadır. Oy verme sisteminin diğer olası tercihlerin rastgele tercihlerini bilememesinden dolayı, sistemdeki olası kötü amaçlı yazılım kodu, oy veren kişinin oy verme tercihlerini değiştirmeye kalkışamamaktadır. Bu kötü amaçlı yazılım kodunun bu tercihleri değiştirme girişiminde bulunması durumunda, eğer yazılımın seçtiği oy verme tercihi için yaptığı rastgele tercih, oy veren kişinin algoritma çıktısını aldıktan sonra bütün olası oy verme seçenekleri için bir rastgele tercih yaptığı aşamada yazılım tarafından seçilen oy tercihi için yapmış olduğu rastgele tercih ile aynı değil ise bu yasadışı değişiklik/manipülasyon ortaya çıkmaktadır. Ortaya çıkma olasılığı, oy verme sisteminin yasadışı değiştirilmiş oyları arttıkça üssel olarak artmaktadır. Algoritma çıktısı, oy verme tercihlerini ve oy verme tercihlerinin rastgele tercihlerini girdi olarak alan ve bir parola kullanan bir kriptografik algoritmanın çıktısıdır.
Başvuru Numarası : 2008/09970
Başvuru Tarihi : 30.12.2008
Başvuru/Buluş Sahibi : FATMA GÜLRU ERDOĞAN
VİDALI TIRNAK DÜZELTME TERTİBATI
Buluş; insanların ayak ve/veya el tırnaklarında yaşanan tırnak batmasının tedavisi amacıyla kullanılan vidalı bir tırnak düzeltme aparatı ile ilgilidir. Aparatın amacı değişik tırnak genişliklerine ve aynı tırnakta zaman içinde gelişebilecek değişikliklere uyum sağlamak ve tırnağın ihtiyaca uygun bir kuvvetle çekilmesini pratik bir şekilde mümkün kılmaktır. Aparat yekpare olmayıp her iki tırnak kenarından ayrı ayrı takılabilmesi kullanım kolaylığı sağlarken, ortasındaki vidalı hareketli kısmı da gerginliğin tırnağın o andaki ihtiyacına göre ayarlanmasına yardım etmektedir.
Başvuru Numarası : 2013/03104
Başvuru Tarihi : 27.02.2009
Buluş Sahibi : YÜCEL BİROL
Alüminyum döküm alaşımları için gelişmiş tanecik inceltici alüminyum-titanyum-bor temel alaşımları üretmek
Mevcut buluş ile AI3TI partikülleri ve AIB2 partiküllerini içeren Al-Ti-B tanecik inceltici temel alaşımlar üretmek için bir yöntem sunulmaktadır. Yöntem harmanlanmış bir karışım elde etmek üzere Al-B alaşımı tozunun K2TIF6 tuzuyla tamamen karıştırılmasını; böylece elde edilen karışmış toz harmanının alüminyumun erime sıcaklığının birazcık altına bir inert gaz fırınında, yaklaşık 650 santigrat dereceye ısıtılmasını; ve bunun yeterince uzun süre boyunca bu sıcaklıkta tutmasını ve ısıtılmış toz karışımın tabletler şeklinde sıkıştırılması adımlarını içermektedir.
Başvuru Numarası: 2013/06351
Başvuru Tarihi : 06.07.2009
Buluş Sahibi : FAHRETTİN GÜLENER
Vücut ergonomisi sağlayan oturma aparatı.
Buluş, ayak (34), kişinin üzerine oturduğu, ayak (34) üzerinde konumlandırılan bir oturma bölümü (33), kişinin sırtını yasladığı, oturma bölümü (33) ile irtibatlı bir arkalık bölümü (32), oturma bölümünün (33) yan kısımlarında konumlandırılan kolçaklar (35), arkalık bölümünün (32), arkalık taşıyıcı profili (36) üzerine sınırlı dönme hareketi yapacak şekilde bağlanan ve kişi sırtını yasladığında senkronize hareket yaparak kişinin sırtını tam olarak kavrayan en az iki adet arkalık parçası (7), oturma bölümünün (3), kışı üzerine oturduğunda oturma parçası taşıyıcı profili (17) üzerindeki sabitleme milleri (26) etrafında sınırlı dönme hareketi yapan en az iki adet oturma parçasına (18) sahip olduğu bir oturma aparatı (30) ile ilgilidir.
Başvuru Numarası : 2009/05721
Başvuru Tarihi : 23.07.2009
Başvuru/Buluş Sahibi : SEVAN BIÇAKCI
Taş içi üç boyutlu görüntü oluşturma metodu
Buluş, şeffaf taş (1) içinde üç boyutlu görüntü oluşturma metodu olup, bahsedilen şeffaf taşın (1) iç kısmının oyularak boşluk oluşturulması ve dış kabuk (1.1) bırakılması; bahsedilen dış kabuğun (1.1) içe bakan yüzeyine en az bir desenlendirme yapılması; bahsedilen dış kabuğun (1.1) içe bakan yüzeyine en az bir şeffaf dolgu katmanı (2) yapılması, bahsedilen dolgu katmanının (2) içe bakan yüzeyine en az bir desenlendirme yapılması; bahsedilen dolgu katmanının (2) içe bakan yüzeyinde desenlendirme ve dolgu katmanının (2) desen tasarımına göre alt alta tekrarlanması; bahsedilen en alt kat kat dolgu katmanının (2) içe bakan yüzeyine en az bir üç boyutlu nesne (5) irtibatlanması ile taş (1) alt kısmının kapatılması işlem adımlarını içermektedir.
Başvuru Numarası : 2016/10924
Başvuru Tarihi : 12.11.2009
Buluş Sahibi : ÇAĞATAY BÜYÜKTOPÇU
Enerji tüketim miktarı kontrol edilen bir ev cihazı.
Bu buluş, kullanıcının belirlediği hedef enerji tüketim miktarına (Et) göre program parametrelerini belirleyerek programın gerçekleştirilmesini sağlayan bir kontrol ünitesi (5) içeren bir ev cihazı (1) ile ilgilidir.
Başvuru Numarası : 2012/09797
Başvuru Tarihi : 22.12.2009
Başvuru/Buluş Sahibi : CÜNEYT FEHMİ BAZLAMAÇCI, OĞUZHAN ERDEM
Hızlı IP arama için sistolik dizilim mimarisi.
Bu buluş, ilk olarak çoklu boru hatlarının paralelleştirilmesi fikrini kullanan bir SRAM tabanlı sistolik dizilim mimarisi içeren SRAM tabanlı internet protokolü (IP) arama mimarisini sunar ve temel mimarinin ayrıntılarına inerek avantajlarını vurgular. Bu temel mimaride, farklı uzunluklarda ve birbirini kesen çoklu boru hatları, işlem elemanlarından oluşan bir iki boyutlu dizi üzerine döngüsel biçimde inşa edilmiştir. Bu mimari geleneksel ikili ontakı ağacı yerine herhangi bir çeşit ontakı arama ağacının kullanımını destekler. Bu buluş, ikinci olarak önemli ölçüde performans artışı kazanmak için alternatif ve daha avantajlı iki terimli kapsayan ağaç tabanlı ontakı ağacının kullanımını önerir. Bu yeni yaklaşım, dört taraflı giriş ve üç işaretçili kullanım gibi iyileştirmeler ile temel mimarinin arama kapasitesini ve paralelliği arttırmakta ve 7 Tbps yönlendirici IP arama hızı ile tüm mevcut IP arama yaklaşımlarından daha yüksek çıkan iş oranı sağlamaktadır. Bu sistolik dizilim yapısında, arama gecikmesi en kötü durumda teorik olarak yüksek olmasına rağmen, ortalama gecikme oldukça düşüktür, büyük gecikmeler nadiren gözlenmektedir. Bu yapı, yeni formu ile işlem elemanları bakımından ölçeklenebilir ve IPv6 adresleme yapısı için uygundur.
Başvuru Numarası : 2013/08706
Başvuru Tarihi : 16.03.2010
Buluş Sahibi : TURGAY ŞERBET
Mobilya ve mobilya elemanları üzerine pratik takılıp sökülebilen amortisör içeren adaptör.
Buluş, kapak çekmece gibi hareketli mobilya parçalarının (1) sabit mobilya üniteleri (2) üzerinde hızlı kapanma durumlarında karşı tarafa çarpmasını engelleyerek gürültüyü önleyen, bahsedilen hareketli parçaların yavaş kapanmasını sağlayan, mobilya elemanlarından herhangi biri üzerindeki deliğe 10 (3.1) pratik olarak sökülüp takılabilen, ez az bir hava veya sıvı sıkıştırmalı amortisör içeren bir adaptör (5) yapılanmasıdır.
Başvuru Numarası : 2018/00480
Başvuru Tarihi : 18.06.2010
Buluş Sahibi : GÜLŞEN ÇELİKER, HİLMİ VOLKAN DEMİR, HÜSEYİN ÇELİKER
Bor ile yapılandırılmış fotokatalitik nanokompozit.
Mevcut buluş, borla yapılandırılmış bir işlevsel inorganik-organik hibrid nanokompozitle ilgilidir. Mevcut buluşla, bir nano boyutlu malzeme, gelişmiş UV ve Görünür bölge aktivitesi ile elde edilmektedir, burada bor bileşikleri ile metal-oksit nanoparçacık kombinasyonları kullanılmaktadır.
Başvuru Numarası : 2013/08475
Başvuru Tarihi : 16.07.2010
Buluş Sahibi : BESİM TAHİNCİOĞLU
Mekanik termostatlı çift hazneli tam otomatik çay makinası.
Mevcut buluşa göre sunulan elektrikli ev aleti, suyun kaynatılması için bir birinci hazne ve ısıtılmış su ile içerisine yerleştirilmiş bitki yapraklarının demlendiği, söz konusu birinci haznenin üstüne konulmaya uygun bir ikinci hazne ihtiva etmektedir. Söz konusu birinci hazne, kendisi ile irtibatlı olacak şekilde eşleşecek söz konusu birinci haznenin itici mekanizmasının mevcudiyeti durumunda, söz konusu ikinci hazneye isteğe bağlı olarak sıvı akışını oluşturan bir çift yönlü valf ihtiva etmektedir.
Başvuru Numarası : 2011/02791
Başvuru Tarihi : 24.03.2011
Buluş Sahibi : EKMEL ÖZBAY, HONGBO YU, HÜSEYİN ÇAKMAK, MUSTAFA ÖZTÜRK
Bir GaN temelli yüksek elektron mobiliteli transistör yapısı ve bunun büyütme yöntemi.
Bu buluş, metal organik kimyasal buhar biriktirme yöntemi ile elde edilen temel olarak bir attaş (1), bir AIN tampon katmanı (2), bir birinci aktif katmanı (3), bir ikinci aktif katman (5), bir GaN üst katmanı (6) içeren bir galyum nitrat temelli yüksek elektron mobiliteli transistör (100) yapısı ve bu transistörü (100) elde etme yöntemi ile ilgilidir. Söz konusu AIN tampon katmanı (2), bir düşük sıcaklıklı AIN ince film tabakası (21) ve bu tabakanın (21) üzerinde bir yüksek sıcaklıklı AIN ince fllm tabakası (22) içermektedir. Bununla birlikte adı geçen birinci aktif katmanı (3), bir birinci GaN tampon katmanı (31), tercihen derecelendinlmiş bir AlGaN tampon katmanı (32) ve bir ikinci GaN tampon katmanı (33) içermektedir. Söz konusu birinci aktif katman (3) ile söz konusu ikinci aktif katman (5) arasında iki boyutlu elektron gazı (4) oluşmaktadır. Adı geçen ikinci aktif katman (5) da bir AIN bariyer katmanı (51) ve bu katmanın (51) üzerinde bir AlGaN bariyer katmanı (52) içermektedir. Bu buluş, söz konusu yapıyı içeren bir yüksek elektron mobiliteli transistör (100) ve bu transistörü (100) elde etme yöntemini anlatmaktadır.
Başvuru Numarası :2015/07296
Başvuru Tarihi :05.01.2012
Buluş Sahibi : SEDA GİRAY, CAN ERKEY, SEDA KIZILEL
Yüzeyden başlayan fotopolimerizasyon yolu ile peg-hidrojel ile kaplanmış hidrofobik ve hidrofilik aerojeller.
Mevcut buluş; silika aerojelin ve bir hidrojelin yeni bir bileşimi ve bunlarla ilgili sıralı oluşum için bir yöntem ile ilgilidir. Bileşim, ışıkla başlatılmış polimerizasyon yoluyla hidrofobik aerojellerin PEG hidrojelleriyle kapsüllenmesi ile sentezlenmiştir. Mevcut buluşun aerojel-hidrojel bileşimi iki katman içermektedir: dış hidrojel katman hidrofiliktir, iç aerojel çekirdek ise hidrofobiktir.
Başvuru Numarası : 2012/00495
Başvuru Tarihi : 16.01.2012
Buluş Sahibi : MEHMET DEMİREZEN, GÖKHAN TURHAN
Çift çıkışlı emniyetli setüstü gaz musluğu.
Buluş ile evsel pişirici ocak veya fırınlarda kullanıma uygun, küçük boyutlu ve hafif bir çift çıkışlı emniyetli setüstü gaz musluğu(1) açıklanmaktadır. Bahsedilen gaz musluğu(1); en genel olarak bir gaz girişi(1.6) ve iki adet gaz çıkışı(1.7,1.8), yekpare üretilen bir gövde(1.1), bahsedilen gövde(1.1) içerisinde konumlanan bir erkek(1. 4), bir kapak(1.3), bir mil(1.2), ve bir emniyet ventilinden(1.5) oluşmakta, söz konusu emniyet ventili (1.5) b açısı 400 ila 600 arasında olacak şekilde açılı konumlandırılmakta ve aynı düzlemde konumlandırılan birinci gaz çıkışı(1.7) ve ikinci gaz çıkışı(1.8) arasında boşluk (1.18) bulunmaktadır.
Başvuru Numarası : 2012/03218
Başvuru Tarihi : 21.03.2012
Buluş Sahibi : ERSOY ATİLLA
Tam otomatik Türk kahvesi pişirme ve servis yapma makinesi.
Buluş, tam otomatik türk kahvesi pişirme makinesi (a) ve pişen kahveyi içecek kaplarına (5) servis yapma yöntemi ile ilgili olup özelliği, kahve içeriği ve miktarının tuş takımı (1) ile seçilmesi, seçilen kahve içeriği ve miktarına göre su deposundan (6) gerekli suyun, kahve ve şeker dozajlama haznelerinden (7,8) kahve ve şekerin pişirme haznesine (21) gönderilmesi, pişirme haznesinde (21) karıştırıcı (34) vasıtasıyla kahve içeriğinin karıştırılması, ısıtıcı (32) ile kahve karışımının pişirilmesi, pişirme sıcaklığı aralığında pişirme işleminin bitmesinden sonra kahve servis pistonu (30) ile ayarlanan miktarda kahvenin hazne çıkışlarından (22) içecek kaplarına (5) servis edilmesi işlem aşamalarını içermesidir.
Başvuru Numarası : 2012/04773
Başvuru Tarihi : 24.04.2012
Buluş Sahibi : ALİ CAN SAHİLLİOĞLU, NESRİN ÖZÖREN
Bir antijen gönderim yöntemi.
Bu buluş, antijen ve/veya biyoaktif molekül gönderimi için yeni bir yöntem ve antijen ve/veya biyoaktif molekül gönderim sisteminde görevli, ASC zerre taşıyıcısı ve ASC zerre taşıyıcısı tarafından taşınan antijen veya biyoaktif molekül içeren bir kompozisyon ile ilgilidir.
Başvuru Numarası : 2018/07071
Başvuru Tarihi : 21.06.2012
Buluş Sahibi : VOLKAN PATOĞLU
DIŞ İSKELET
İnsanlara yönelik bir dış iskelet, bir uç-uyarıcı destek vasıtasıyla bir insanın eklemi ile doğrudan veya dolaylı olarak etkileşime giren bir eklem elemanını içerir burada uç-uyarıcı destek, eklem elemanının bir gövdesi ile ilgili olarak uç-uyarıcı desteğin üst üste koyulmuş çevirisel ve dönüşsel hareketlerine olanak sağlayarak, bir düzlemde rastgele bir düzlemsel paralel hareketi gerçekleştirmek üzere düzenlenir. Dış iskelet, aynı anda çevirisel ve dönüşsel hareketlerin etkilenmesine yönelik eklem eksenlerinin, diğer bir deyişle dış iskeletin ve insanın ekleminin kusursuz ayarına olanak sağlar. Özel olarak, dış iskelet, dış iskeletin gövdeye bağlanmasındaki farklılıklardan ve hastaların anatomik farklılıklarından bağımsız olarak bir insanın ekleminin hareketlerine kendiliğinden hizalanmaktadır.
Başvuru Numarası : 2012/08055
Başvuru Tarihi : 11.07.2012
Buluş Sahibi : ÖZGÜR DOKUYUCU, BÜLENT BAYRAK, MEHMET ERYİĞİT, ÖMER VARLIK ÖZERCİYES, BURAK TİMOÇİN, ENDER KIZILTAN
Bir kilit mekanizması.
Bu buluş; hava araçlarında ray içerisinde hareket eden kapının uçuş sırasında veya park halinde iken güvenli şekilde açık konumda kalmasını ve istendiğinde serbest bırakılmasını sağlayan bir kilit mekanizması (1) ile ilgilidir. Hava araçlarında kapının yukarı doğru kaydırılarak önceden belirlenmiş pozisyonda kilitlenmesini sağlayan bu mekanizma (1), kapıyı tam açık konumda kilitleyerek kapının asılı kalabilmesini ve istenildiğinde serbest bırakılabilmesini sağlamaktadır.
Mevcut buluşla geliştirilen kemik plağı (P), kırığın bir tarafına sabitlenen, bu sabitleme için en az bir bağlantı elemanının takılmasına uygun en az bir deliği (la) içeren en az bir ana gövdeyi (1), ana gövdeyle (1) bağlantılı olan, kırığın bir diğer tarafına sabitlenen, bu sabitleme için en az bir bağlantı elemanının takılmasına uygun en az bir deliği (2a) içeren, ana gövdeye (1) göre hareket edebilen en az bir hareketli parçayı (2), hareketli parçanın (2) ana gövdeye (1) göre hareketini sağlayan, ana gövdenin (1) orta kısmında konumlu en az bir hareket mekanizmasını, hareket mekanizmasının çalışmasını durdurarak hareketli parçanın (2) hareketim sınırlandıran bir kilitleme elemanını (4) ve mekanizmanın dışarıdan kontrol edilmesi için mekanizmasıyla bağlantılı bir hareket elemanını (5) içermektedir.
Başvuru Numarası : 2012/10250
Başvuru Tarihi : 07.09.2012
Buluş Sahibi : RAHMI OĞUZ ÇAPAN
Bir buhar yoğunlaştırma ve su damıtma sistemi.
Mevcut buluşla geliştirilen buhar yoğunlaştırma ve su damıtma sistemi, su kaynağından alınan suyun buharlaştırıldığı, içerisinde vakum ortamı bulunan buharlaştırma bölmesini (3b) ve yüksek yoğunluklu suyun toplandığı birinci kolonu (3a) içeren birinci kısmı (3); bir kısmı buharlaştırma bölmesinde (3b) yer alan buhar hattını (B1); buhar hattındaki (B1) buharın iletildiği yoğunlaştırma havuzunu (2a); buharlaştırma bölmesindeki (3b) buharının aktarıldığı, içerisinde vakum ortamı bulunan yoğunlaştırma bölmesini (5c), buharın yoğunlaştırılmasıyla oluşan damıtılmış suyun toplandığı ikinci kolonu (5a), bir miktar temiz su bulunan, içerisinde yoğunlaştırma bölmesinin (5c) konumlandırıldığı damıtılmış su bölmesini (5b) içeren ikinci kısmı (5); damıtılmış su bölmesiyle (5b) ve ikinci kolonla (5a) bağlantılı olan, buralardan gelen suyun soğutularak tekrar damıtılmış su bölmesine (5b) iletildiği birinci damıtılmış su hattını (A1); damıtılmış suyun kullanım için iletildiği ikinci damıtılmış su hattını (A2) içermektedir.
Başvuru Numarası : 2013/00456
Başvuru Tarihi : 14.01.2013
Buluş Sahibi : ALİ YÜKSEL
Lokasyon bazlı bir bilgilendirme sistemi.
Buluş, kapalı ve/veya küçük alanlarda abonelerin (A) lokasyonlarının mobil cihazlar (2) aracılığıyla belirlenmesini ve belirlenen bu lokasyon bilgisine göre mobil cihaz (2) üzerinden abonelere (A) özel bilgilendirmelerin yapılmasına olanak sağlayan bir sistem ile ilgilidir. Buluş konusu sistem (1); mobil cihaz (2), alıcı (3), algılama birimi (4), ses yayma aparatı (5), geniş alan lokasyon izleme birimi (6), veri tabanı (61), küçük alan lokasyon izleme birimi (7), veri tabanı (71) ve bilgilendirme platformu (8) içermektedir.
Başvuru Numarası : 2013/01396
Başvuru Tarihi : 05.02.2013
Buluş Sahibi : SÜLEYMAN VEDAT SARIGÖL, HATİCE TÜRKÖZ, SEFA MANAV, RECEP HOCAOĞLU, NİHAT BALTACI
Klozet haznesi yıkama sistemi.
Buluş konusu, vitrifiye ürün üzerinde rezervuardan gelen temiz su girişi kanalı ucuna, bu bolümde konumlandırılmış yuvaya (16a) monte edilerek klozet haznesinin yıkanmasını sağlayan bir yıkama sistemi, montajı ve bu sistemin kullanımı ile klozet haznesinin yıkanmasına ilişkin yöntem ile ilgilidir Buluş konusu yıkama sistemi; taharet boru sistemi (1), taharet boru sisteminde kullanılan açılı conta (2), taharet borusu içeren yıkama sisteminde kullanılan, vitrifiye ürün ile uyumu sağlayan kapak (3a), taharet borusu içermeyen yıkama sisteminde kullanılan vitrifıye ürün ile uyumu sağlayan kapak (3b), yıkama sistemi iç gövdesi (4), sızdırmazlık elemanı (5), sistem dış gövdesini (7) vitrifiye ürüne sabitleme vidası (6), yıkama sisteminin dış gövde kısmını (7), sistem dış gövdesini (7) vitrifiye ürüne sabitlemeye yarayan parça (8), vitrifiye ürün ile dış gövde (7) arasında sızdırmazlığı sağlayan eleman (9), taharet sistemim temiz su borusuna bağlayan parçayı (10) içermektedir. Buluş konusu sistem vitrifiye urunun temiz su giriş kanalı ucuna monte edilmekte ve ürüne sonradan monte edilip kolaylıkla demonte edilebilmektedir. Ürün demonte edilebilen yapıda olduğundan temizliği kolaylıkla gerçekleştirilebilmektedir. Buluş konusu yıkama sisteminin taharet boru sistemi ile birlikte kullanımı mümkün olduğu kadar taharet sistemi olmadan da kullanımı mümkündür.
Başvuru Numarası : 2013/07719
Başvuru Tarihi : 26.06.2013
Buluş Sahibi : SEDA KIZILEL, RIZA KIZILEL, ADEM LEVEND DEMİREL, SELİN KANYAS, DERYA AYDIN, RAMAZAN OĞUZ CANIAZ
Bir iyonik tuzun bir hidrofobik polimer matriksinde nano partiküller ve jelleşme ile stabilleştirilmiş fonksiyonel kompozitleri
Mevcut buluş, bir hidrofobik sürekli ortam (5) olarak hidrofobik stiren-bütadien-stiren blok kopolimeri (2) ve bir hidrofilik dağınık ortam (6) olarak da silika nano partiküllerin (8) bünyesine katılmış hidrofilik fonksiyonel maddeler içeren kontrollü salimli bir kompozit membran ve bu membranın hazırlanmasına yönelik bir proses ile ilgilidir.
Doku onarımı sağlayan mikropartikül içeren sinerjik etkili dermal matriks ve üretim yöntemi.
Bu buluş, en temel halinde dermal matriks sisteminin hazırlanması (11), mikropartiküUerin oluşturulması (12), mikropartiküllerin dermal matriks sistemi ile birleştirilmesi (13) adımlarını içeren; kronik yara tedavilerinde kullamlan, dermal dokunun hızlı bir şekilde onarılmasını sağlayan, yapısında sinerjik etkili antioksidan madde yüklü mikropartiküller içeren dermal matriksler ve bunların üretim yöntemi ile ilgilidir.
Başvuru Numarası : 2014/04844
Başvuru Tarihi : 29.04.2014
Buluş Sahibi : ARİF ÇAĞLAR PINAR, GÖKTAN KURNAZ
Supap zamanlama sistemi.
Buluş konusu, içten yanmalı motorlarda, kayıp hareket gerektirmeyen, birbirinden bağımsız emme ve egzoz supapları için kam tasarımı yapılarak mevcut alan yerleştirilebilmelerine olanak sağlayan, değişken supap zamanlama aktüatörlerinin ucuz ve hafif olarak teminine olanak sağlayan, supap boşluğu ayarlama ihtiyacını ortadan kaldıran ve aşınma konusunda zayıf olan külbütör parçalarının kullanımını kaldıran bir supap zamanlama sistemi (1) ile ilgilidir.
Başvuru Numarası : 2014/07615
Başvuru Tarihi : 30.06.2014
Buluş Sahibi : ÖZGÜR CAN KORKMAZ, ALPER SARIOĞLAN, FEHMİ AKGÜN, GAYE SAĞLAM, HÜSEYİN ÇAMKERTEN, EGEMEN AKAR, YILDIZ SUCU
Bir hibrid homojen-katalitik yakma sistemi.
Bu buluş, zengin homojen yanma ile fakir katalitik yanmanın ardışık olarak gerçekleştirildiği, sıfır NOx emisyonu sağlayan ve evsel sıcak su eldesinde kullanılan bir hibrid yakma sistemi (1) ile ilgilidir. Bu buluş zengin homojen yanma ünitesi ile fakir katalitik yanma ünitesi çıkışlarında yer alan ısı değiştirici ünitelerin 10 birbirine seri olarak bağlandığı ve yanma reaksiyonlarında ortaya çıkan ısının evsel radyatör ısıtma suyuna ve/veya kullanım suyuna aktarıldığı bir yakma sistemi ile ilgilidir.
Başvuru Numarası : 2014/12471
Başvuru Tarihi : 23.10.2014
Buluş Sahibi : YAVUZ DÜŞMEZKALENDER, HASAN AYARTÜRK
Bir geri görüş sistemi
Bu buluş, aracın arkasında tercih edilen bir bölgeye yerleştirilmiş olan ve aracın arka tarafında kalan görüntünün çekilmesini sağlayan en az bir arka kamera (2), kalan görüntünün çekilmesini sağlayan en az iki yan kamera (4), aracın iç tarafında görülebilir bir alanda bulunan ve arka kameradan (2) alınan görüntülerin gösterilmesini sağlayan en az bir arka görüş ekranı (6), göz bebeklerinin (P) koordinatları ve hareketlerinin ölçülebilmesini sağlayan en az bir göz sensörü (8), göz sensöründen (8) aldığı veriler doğrultusunda, arka görüş ekranındaki (6) görüntüyü kaydırması için uyarlanmış en az bir araç kontrol sistemi (9) içeren bir geri görüş sistemi (1) ile ilgilidir.
Başvuru Numarası : 2020/08799
Başvuru Tarihi : 18.11.2014
Başvuru/Buluş Sahibi : MEHMET BUDAK, GÜRER GÜVEN BUDAK
PAPAVER RHOEAS’TAN ELDE EDİLEN BİR YENİ MOLEKÜLE SAHİP DOKU VE HÜCRE BOYA FORMÜLÜ
Histopatoloji, mikrobiyoloji ve sitolojide mikroskopik değerlendirmeye yönelik çekirdeği spesifik olarak boyayan bir yeni biyoflavonoid içeren bir Papaver rhoeas hücre ve doku boyası formüle edilmektedir. Bu, rutin kullanıma yönelik hematoksiline bir alternatif olarak görünmektedir. Bu bileşiğin biyokimyasal adı aşağıda yer almaktadır; tetrahidro-3,4,5- trihidroksi-6-metil-2H-piran-2-iloksil)metil)2H-piran-2,3,4,5-tetraol)-4- metoksifenil) -7- metoksi-4H-kromen-4-on. NMR analizi molekülün biyokimyasal yapısının biyoflavonoid olduğunu göstermektedir (şekil 4,5). Sinerjik ve diğer moleküllerle birlikte Papaver rhoeasın içindeki molekül, biyolojik ve biyolojik olmayan numunelere nüfuz etmektedir. Diğer sinerjik mekanizmalarla birleştirilerek boya formülü hazırlanmaktadır. Mordanın türü ve miktarı ve pH, boyama sonuçlarının zamanlamasını ve kalitesini etkileyen parametrelerdir. Papaver rhoeas formülü, özellikle laboratuvarlar ve hastanelerde tanı amaçlı dokuların incelenmesi için hazırlanmaktadır ve rutin olarak kullanılması amaçlanmaktadır. Dünya çapında cerrahi preparatlar için milyonlarca biyolojik numune gözden geçirilmektedir ve biyolojik olanlar, tanı için boyanmış numunelerdir. (Hematoksilin doku boyası, rutin olarak kullanılmaktadır, dünyadaki yağmur ormanlarının bir üyesi olan Hematoxylin campechianum (bakkam ağacı) olarak adlandırılan ağaçlardan üretilmektedir. Her yıl 3000 Bakkam ağacı ve ayrıca ormanlar, yaklaşık 1200 ton toz ve 70.000 ton sıvı hematoksilin boyası üretmek için yok edilmektedir. ($ 15 milyar / yıl). Papaver rhoeas, çekirdeğin görünür hale gelmesinde etkili ve spesifik boyama sonuçları sağlamaktadır. Bariz ekonomik katkısının yanı sıra, Papaver rhoeas, yaygın olarak yetişmektedir, kolaylıkla toplanabilmektedir ve üretilebilmektedir. Ayrıca Papaver rhoeas Formülü, Dünya üzerinde önemli ve değerli bir endüstriyel ürün olmasına olanak sağlayacak bir ekolojik etkiye sahiptir.
Başvuru Numarası : 2015/07790
Başvuru Tarihi : 24.06.2015
Buluş Sahibi : MURAT BAHADIR KILINÇ, MURAT BALABAN
SELÜLOZ ÇAMURUNDAN BİYOGAZ HAMMADDESİ ELDE ETME YÖNTEMİ
Selüloz atığından hızlı şekilde biyogaz üretimine uygun ve pompalanabilir hammadde üretilmesini sağlayan biyolojik mikroorganizma içeren ve buna ilaveten süreç koşullarını içeren bir buluştur.
Başvuru Numarası : 2015/11621
Başvuru Tarihi : 17.09.2015
Buluş Sahibi : MEHMET SADETTİN FİDAN, NESLİHAN GÜL, KÜRŞAT AKSOY
BİR KUŞAK ÜSTÜ GÜÇLENDİRME KORDU
Bu buluş, pnömatik radial araç lastiğinde sırtla kuşak paketi arasında yer alan, kuşak paketi üzerine ekvatoral düzlemle 0 ila 5° arasında açı yapacak şekilde tek kord veya birbirine parallel birden fazla korddan meydana gelen şerit halinde spiral olarak sarılarak oluşturulan kuşak üstü güçlendirme katmanındaki, doğrusal yoğunlukları 1300-1500 dtex ve 850-1000 dtex aralıklarında olan iki farklı doğrusal yoğunluk eğerine sahip iplikleri içeren bir kuşak üstü güçlendirme kordu ile ilgilidir.
Başvuru Numarası : 2019/13359
Başvuru Tarihi : 22.10.2015
Buluş Sahibi : ALİ KOŞAR, MUSTAFA PINAR MENGÜÇ, İBRAHİM KÜRŞAT ŞENDUR
Parçacık topaklanmasını önlemeye yönelik akış sistemi.
Mevcut buluş, akışkan sınırlayıcı elemandan çıkmasıyla akışkanda kavitasyonun meydana geleceği şekilde, kullanım sırasında akışkana ani genişleme sağlayan bir akış sınırlayıcı eleman içeren nano akışkanlarda parçacık topaklanmasını önlemeye yönelik bir akış sistemini önermektedir.
Başvuru Numarası : 2016/01023
Başvuru Tarihi : 26.01.2016
Buluş Sahibi : AHMET HACIMÜFTÜOĞLU, ORHAN ATEŞ, FARROKH LAFZI, ALI TAGHIZADEHGHALEHJOUGHI, NURULLAH SARAÇOĞLU
Nöron Hücrelerinde Çeşitli Sebepler Sonucu Görülen Nörotoksisiteyi Ortadan Kaldırıcı Bir Molekül ve Bahsedilen Molekülün Üretim Metodu
Buluş, nöron hücrelerinde çeşitli sebepler sonucu görülen nörotoksisitenin ortadan kaldırılmasını sağlayan bir molekül ile ilgilidir.
JELATİN VEYA PEKTİN BAZLI ANTİMİKROBİYAL YÜZEY KAPLAMA MALZEMESİ
Bu buluş, antimikrobiyal özellikte jelatin veya pektin bazlı yüzey kaplama malzemesi ile ilgilidir. Buluşta bor bileşikleri, jelatin veya pektin ile karıştırılarak film şeklinde yüzey kaplaması elde edilmektedir. Söz konusu kaplama malzemesi başta gıda olmak üzere hijyen gerektiren tüm ambalaj sanayisinde kullanılabilmektedir. Buluş ile ambalajların, antifungal, antikandidal ve antibakteriyel olması sağlanmaktadır.
Başvuru Numarası : 2016/14314
Başvuru Tarihi : 12.10.2016
Buluş Sahibi : MEHMET ALAEDDİN AKGÜN
BİR MAYIN TARAMA ARACI
Bir kol mekanizması (18), kol mekanizmasına (18) entegre ve bir yörüngesel hareket ile zemin altını tarar şekilde bir tarama elemanına (10) sahip hava yastıklı bir mayın tarama aracı (1) açıklanmaktadır. Mayın tarama aracı (1), tarama elemanı (10) ile algılanan mayınların bir konum belirleme sistemi tarafından sağlanan konum bilgisini bir görüntüleme elemanına (26) sağlar şekilde en az bir veri kayıt elemanı (21) içermektedir.
Başvuru Numarası : 2016/17639
Başvuru Tarihi : 01.12.2016
Buluş Sahibi : ALPER YAMAN, TUĞÇENUR BAHADIR
BİR EKSTERNAL FİKSATÖR
Bu buluş; darbeleri sönümleyen; iki ucunda bağlantı delikleri bulunan ve bu delikler karşılıklı denk gelecek şekilde iki adedinin bir araya gelmesiyle tam bir çember oluşturan, yarım çember şeklinde, üzerinde çemberin eksenine paralel eksende açılmış belirli aralıklarla rod delikleri bulunan, rod delikleri ile çemberin dış kenarı arasında rod deliklerinden daha dar olacak şekilde kanal bulunan, iki adet tam çember oluşturacak şekilde en az dört yarım çember (2), yarım çemberleri bağlantı deliklerinden birbirine bağlayan en az dört bağlantı elemanı (3), rod deliklerine giren, rod deliklerinin çapında, çapın karşılıklı iki yanından kanalın kalınlığına eşit olacak şekilde kesilmiş, sonsuz vida dişleri açılmış çubuklar şeklinde en az üç rod (4), rodları (4) yarım çemberlere (2) sabitleyen somunlar (5), tedavi edilen dokuların sabitlenmesi için en az bir Kirschner teli (6), Kirschner telini (6) her iki ucundan rod deliklerinden yarım çemberlere (2) sabitleyen en az iki tel tutucu (7), Kirschner telinin (6) uçlarının kıvrılması için bir ucu teli tutan ve diğer ucu telin kolaylıkla kıvrılabilmesi için bir tutamağa sahip bir aparatı (8) içeren bir eksternal fiksatör ile ilgilidir.
Başvuru Numarası : 2017/05596
Başvuru Tarihi : 14.04.2017
Buluş Sahibi : ALİ KOŞAR, DEVRİM GÖZÜAÇIK, YUNUS AKKOÇ, AHMAD REZA MOTEZAKKER, ABDOLALI KHALILI SADAGHIANI
İYİLEŞTİRİLMİŞ ISI AKTARIM YÜZEYLERİ BULUNAN ISI DEĞİŞTİRİCİSİ
Mevcut buluş, Archaea cinslerinden olabilen, ayrıca Sulfolobus cinsinden olabilen ve ayrıca Sulfolobus solfataricus türünden olabilen hipertermofilik bakterilerle donatılmış bir ısı aktarım yüzeyi olan bir ısı değiştiricisini önermektedir. Isı değiştiricisi havuz kaynaması ısı aktarımına uyarlanabilmektedir.
Başvuru Numarası : 2017/05906
Başvuru Tarihi : 20.04.2017
Buluş Sahibi : AYKUT BİLİCİ
CAM SİLME ROBOTU
Buluş konusu cam silme robotu sensörleri ile, dış cephelerde bulunan çerçeve, pervaz, kompozit kaplama malzemeleri gibi çıkıntıları algılayarak, temizlik fırçalarının konumunu cam yüzeye eşit şekilde temas edecek şekilde ayarlayabilen yapay zeka kontrollü hareketli yıkama sistemine sahiptir. Rüzgâr hızı ve yönüne göre eksenel itiş kuvvetini ayarlayan fanlar ile temizlik yüzeyinden ayrılmadan yüksek binalarda dış cephe temizliğini güvenli hale getirmektedir. Dış cephe temizliğinde zamandan, iş gücünden ve maliyetten tasarruf etmeyi sağlamaktadır. İnsana ihtiyaç olmadan cam ve dış yüzeylerde güvenli temizlik imkânı sağlayan robottur.
Başvuru Numarası : 2017/11450
Başvuru Tarihi : 03.08.2017
Buluş Sahibi : SELÇUK ÖZYURT, BÜLENT AYDIN, NİL GİRGİN KALIP, CANSIN ÇOKOL, SÜLEYMAN ŞEMSİOĞLU, SENA KARALİ, KAAN ALPER
SUYUN SOĞURMA KABİLİYETİNİ ANALİZ ETMEK İÇİN BİR SUALTI ANALİZ CİHAZI
Suyun soğurma kabiliyetini analiz etmek için bir sualtı analiz cihazıdır (10). Buna göre sızdırmaz yapıda bir aydınlatma penceresini (111) barındıran sızdırmaz yapıda bir birinci mahfazaya (110); sızdırmaz yapıda bir ölçüm penceresini (131) barındıran sızdırmaz yapıda bir ikinci mahfazaya (130); bahsedilen birinci mahfaza (110) ile bahsedilen ikinci mahfaza (130) arasında sağlanan ve bir birinci ağzı (121) bahsedilen aydınlatma penceresine (111), bir ikinci ağzı (122) bahsedilen ölçüm penceresine (131) bakacak şekilde düzenlenmiş, prizmatik formda içi boşaltılmış bir su haznesine (120) sahip bir gövdeyi (100) içermesi, bahsedilen su haznesinin (120), çoklu sayıda su transfer açıklığını (123) içermesi, bahsedilen birinci mahfazanın (110), aydınlatma penceresinden (111) ölçüm penceresine (131) doğru test ışığı yayacak şekilde düzenlenmiş bir ışık yayma birimini (113) içermesi, bahsedilen ikinci mahfazanın (130), su haznesindeki (120) sudan geçen test ışığını en azından kısmen alacak şekilde düzenlenmiş ve aldığı test ışığının bileşenlerinin yoğunluğuna göre sinyal üretecek şekilde yapılandırılmış bir ışık algılama birimini (133) içermesidir.
Başvuru Numarası : 2017/21292
Başvuru Tarihi : 22.12.2017
Buluş Sahibi : HÜNKAR KEMAL YURT, EKREM FIRTINAOĞLU, İSMAİL GÜLER
BİR KATLANABİLEN ANTEN SİSTEMİ
Mevcut buluşla, özellikle radar sistemlerinde kullanıma uygun olan bir katlanabilen anten sistemi geliştirilmektedir. Bahsedilen anten sistemi, sinyal alış verişi sağlayan en az bir birinci anteni (1) ve en az bir ikinci anteni (2); en az bir gövde parçasını (4); en az bir eyleyiciyi (3); en az bir birinci bağlantı elemanını (5); en az bir ikinci bağlantı elemanını (6); en az bir üçüncü bağlantı elemanını (7) ve en az bir taşıma parçasını (8) içermektedir.
Başvuru Numarası : 2017/23427
Başvuru Tarihi : 31.12.2017
Buluş Sahibi : JEHAD MAHMOUD AMIN HAMAMREH, HÜSEYİN ARSLAN
Kablosuz Ağlarda Mutlak Güvenlik Ve Kimlik Doğrulaması Sağlaması İçin Otomatik Tekrar Talep Sistemi
İleri düzey kablosuz haberleşme sistemleri için gizli dinlemelere karşı güvenlik ve kimlik taklidi (spoofing) ataklarına karşı kimlik doğrulaması sağlanmasına yönelik güvenli bir sistem ve yöntem açıklanmaktadır. Yöntem, gizliliğin elde edilmesi için maksimal oran birleştirmesi (MRC) yardımıyla birlikte, MAC katman mekanizması olarak otomatik tekrar talebi (ARQ) ve fiziksel katman (PHY) mekanizması olarak yapay gürültüden (AN) faydalanmaktadır. Temel olarak kanal içerisinde sınıf uzay gerektirmeyen özel bir yapay gürültü, hizmet kalitesi (QoS) gereklilikleri ve meşru taraflar arasındaki kanal koşulu esas alınarak tasarlanır ve veri paketine eklenir. Meşru alıcı (Bob) tarafından aynı paketin talep edilmesi durumunda, bir yapay gürültü iptal sinyali uygun şekilde tasarlanarak bir sonraki pakete eklenir. Ardından, Bon tarafından MRC süreci kullanılarak yapay gürültü bulunmayan bir paket elde edilir ve bu sırada gizli dinleme yapan tarafın performansı yapay gürültü tarafından bozulur.
Başvuru Numarası : 2018/01262
Başvuru Tarihi : 30.01.2018
Buluş Sahibi : HÜSEYİN YETİK
OKÜLER CERRAHİ OPERASYON SIRASINDA, NEMLENDİRİLMİŞ VE KONTROLLÜ YÜKSEK-BASINÇLI HAVA BESLEME SİSTEMİ
Buluş, cerrahi aletler alanı ile ilgili olmakla birlikte, daha çok, oküler cerrahi operasyonlar sırasında nemlendirilmiş ve kontrollü, yüksek-basınçlı hava beslemeye yönelik bir cihaz ile ilgilidir. Oküler cerrahi operasyon sırasında, göze yüksek-basınçlı hava verilmesine yönelik bir sistem söz konusu olup, bu sistem, bir adet hava tüpü, bir adet 1 parçası, bir adet 2 parçası ve hava tüpüne uygun açıklıklardan oluşmaktadır. 1 parçası, bir dizi 1 parçası besleme borusu, 1 parçası ayarlanabilir açıklıklarından ve hava boşaltma memelerinden oluşmaktadır. Bunun yanı sıra, 2 parçası, bir adet 2 parçası hava besleme borusu, bir adet 2 parçası ayarlanabilir açıklığı, bir adet çap-kontrollü ayarlanabilir açıklık ile vanalardan oluşmaktadır. 1 parçası ve 2 parçası, ayrı ayrı veya birlikte kullanılabilmektedir. 1 parçası yatay ve 2 parçası dikey olarak kullanılmaktadır. Nemlendirilmiş ve yüksek-basınçlı hava, 1 parçası ile 2 parçasına, hava kaynağından gelecek, hava besleme boruları ile aktarılmaktadır. Aktarılan yüksek-basınçlı hava, nemlendirilmiş ve kontrollü, yüksek-basınçlı havadır.
Başvuru Numarası : PCT/TR2018/050040
Başvuru Tarihi : 05.02.2018
Buluş Sahibi : Mahmut Gazi YAŞARGİL, Dianne Cathryn Helena YAŞARGİL, Başar ATALAY
BİR CERRAHİ PED VE BUNUN ELDE ETME YÖNTEMİ
Cerrahi operasyonlarda, özellikle beyin ve omurilik operasyonlarında kullanılmak üzere X-ışınında görülebilen bir malzeme içeren bir ara tabaka (113) bulunan bir baş kısmına (11) sahip bir cerrahi ped (10) açıklanmaktadır. Cerrahi pedde (10), ara tabakanın (113), %100 pamuk bir malzemeden imal ve el yordamıyla şekillendirilen bir geometrik şekle sahip tabakalar (111, 112) arasında sağlanmaktadır.
Başvuru Numarası: 2018/02472
Başvuru Tarihi : 21.02.2018
Buluş Sahibi : NEVZAT ERGİÇAY, İSMET YÜCETAŞ
GAZ ENJEKSİYON SİSTEMİ
Mevcut buluşla, en az bir üretim kuyusu ile bir jeotermal enerji kaynağından alınan jeotermal akışkanın, işlemden geçirildikten sonra jeotermal enerji kaynağına tekrar iletilmesini sağlayan en az bir reenjeksiyon kuyusunu (1) içeren bir jeotermal santralde kullanıma uygun gaz enjeksiyon sistemi geliştirilmektedir. Bahsedilen sistem, pompadan (5) alınan basıncı arttırılmış reenjeksiyon suyu ile kompresörden (4) gelen basıncı arttırılmış gazların bir araya geldiği ve bahsi geçen reenjeksiyon kuyusu (1) ile rezervuara iletildiği en az bir birinci hattı (6); basıncı arttırılmış olan gazın birinci hatta (6) iletilmesini sağlayan en az bir birinci iletim hattını (7); basıncı arttırılmış reenjeksiyon suyunun birinci hatta (6) iletilmesini sağlayan en az bir ikinci iletim hattını (8); birinci hatla (6) bağlantılı olan, bir diğer tarafı reenjeksiyon kuyusunun (1) bir alt bölümüne açılan ve birinci hattan (6) alınan karışımın reenjeksiyon kuyusunun (1) alt bölümüne iletilmesini sağlayan en az bir birinci çıkış hattını (11); santralden reenjeksiyon suyunun basınçlandırılmayan bölümünün alınmasını sağlayan en az bir su iletim hattını (9); su iletim hattından (9) alınan nispeten düşük basınçlı reenjeksiyon suyunun reenjeksiyon kuyusuna (1) iletilmesini sağlayan en az bir ikinci çıkış hattını (12) içermektedir.
Başvuru Numarası : 2018/06277
Başvuru Tarihi : 03.05.2018
Buluş Sahibi : DENİZ KUŞASLAN
PENCERE ÇOCUK GÜVENLİK SİSTEMİ
Buluş, özellikle çocukların açık camlardan sarkmasını ve düşmesini engellemek üzere pencereye zarar vermeden pratik şekilde sökülüp takılabilen, her türlü pencere ebadında kullanılabilen, seri olarak üretilebilen, montajı yapan kişi tarafından ince çelik halat (3) ile pencere açıklığının dikey ve yatay olarak montajın yapıldığı yerde örülmesi ve söz konusu halatların (3) birbirine sabitlenerek pencerede emniyetli bir güvenlik ağı oluşturulması prensibine dayanan estetik ve emniyetli pencere çocuk güvenlik sistemi (A) ile ilgilidir.
Başvuru Numarası : 2022/002500
Başvuru Tarihi : 21.05.2018
Buluş Sahibi : BARBAROS KİRİŞKEN, CİHAN TOPAL
Bir görüntüleme cihazını kafa hareketleri yoluyla uzaktan kontrol etmeyi sağlayan yöntem, sistem ve bilgisayar programı.
Bir bilgi işlem cihazını (120) uzaktan kontrol etmeyi sağlayan bir yöntem olup, bir video karesinden tekrar tekrar bir görüntü yakalanmasını; yakalanan görüntüde bir insan yüzünün tespit edilmesini; tespit edilen insan yüzünün daha önce tespit edilen bir insan yüzüyle eşleştirilmesini; eşleşen tespit edilmiş insan yüzünden yüz işaretlerinin (140) çıkarılmasını; üç boyutlu (3D) kafa pozu, egosantrik bir koordinat sisteminde (150) insan yüzünden yönlendirilen bir 3D poz vektörü tarafından temsil edilecek şekilde, 3D poz vektörü, ilgili dönüş matrislerini kullanarak egosantrik koordinat sisteminin (150) x, y ve z eksenleri etrafında dönmekte serbest olacak ve bir öteleme vektörü kullanarak x, y ve z eksenleri boyunca öteleme yapmakta serbest olacak şekilde, çıkarılan yüz işaretlerine dayalı olarak eşleşen tespit edilmiş insan yüzünün üç boyutlu kafa pozunun tahmin edilmesini; ve tahmin edilen 3D kafa pozuna göre bilgi işlem cihazına (120) ait bir görüntüleme ekranında (170) bulunan bir kullanıcı arayüzünün kontrol edilmesini içermektedir.
Başvuru Numarası : 2018/07464
Başvuru Tarihi : 25.05.2018
Buluş Sahibi : ERDEN BANOĞLU, BURCU ÇALIŞKAN, ÖZGE AKBULUT, DENİZ LENGERLİ, ÖZGÜR ŞAHİN
ANTİ-KANSER AJANI OLARAK KULLANILABİLECEK YENİ POTANSİYEL TACC3 İNHİBİTÖRÜ (BRP-OZG-264)
Buluş, meme kanseri dahil birçok kanser türünde onkogenik olarak etki gösteren TACC3 proteinini inhibe eden yeni bir TACC3 inhibitör molekülü (BRP-OZG-264) ve bunun anti-kanser ajanı olarak kullanımı ile ilgilidir.
Başvuru Numarası : 2018/08475
Başvuru Tarihi : 13.06.2018
Buluş Sahibi : ONUR ŞEN, ESRA ÖZÇELİK
Kardan Millerinde Filtreleme Özellikli, Çift Yönlü Hava Sirkülasyon Kapağı
Buluş, kardan milinin (8) çatallı kayıcı mili (9) ile kayıcı çatalı (10) arasındaki iç hacim (12) ile dış ortam arasındaki hava sirkülasyonunun sağlanmasını ve yabancı maddelerin iç hacme (12) girişini önleyen hava sirkülasyon kapağı (1) olup, orta kısmı hava geçişini sağlayan halka formlu ana gövde (2), bahsedilen ana gövdeyi (2) kapak montaj yuvasına (11) oturtan gövde destek elemanı (3), bahsedilen gövde destek elemanının (3) orta kısmına monte edilen bir diyafram (2.2), bahsedilen diyaframın (2.2) gövdesi üzerinde hava geçişi sağlayan hava yarıkları (2.2.1), geniş yüzeyli filtre elemanı (6), filtre destek elemanı (7) ve gövde dış kenarı (2.1) içermektedir.
Başvuru Numarası : 2018/14010
Başvuru Tarihi : 26.09.2018
Buluş Sahibi : ZEKERİYA BIYIKLIOĞLU, HÜSEYİN BAŞ, BURAK BARUT, ARZU ÖZEL
DNA ile etkileşebilen, topoizomeraz inhibisyonu gösteren ve antikanser etkili suda çözünebilen, agregasyon göstermeyen yeni bir silisyum ftalosiyanin bileşiği ve sentez yöntemi.
Metal içeren bileşiklere karşı direnç gösteren kanser hücrelerinde aktivite gösteren, etki spektrumu metal içerikli bileşiklere göre daha geniş olan ve toksik etkisi metal içerikli bileşiklere göre daha düşük olan, yan etkileri azaltılmış, potansiyel antitümör ilacı olarak kullanılabilecek, anti-kanser (kanser tedavi edici) ve anti-oksidan etkilerine sahip, DNA hedefli (3,5-bis{3-[3-(dimetilamino)fenoksi]propoksi}fenil)metoksi fonksiyonel gruplar içeren silisyum ftalosiyanin bileşikleri ve bu bileşiklerin sentez yöntemleri ile ilgilidir.
Başvuru Numarası : 2018/19751
Başvuru Tarihi : 18.12.2018
Buluş Sahibi : HASAN HAVITÇIOĞLU, BORA UZUN
STEMSİZ GENİŞLEYEBİLEN KALÇA PROTEZİ
Buluş, herhangi bir nedenle kalça kemiğindeki (K) femur başı (F) zarar görmüş hastalarda, femur başının (B) yerine geçebilen, stemsiz ve trokanter içerisinde hareketi sınırlayacak şekilde yapılandırılmış genişleyebilen kalça protezi (1) olup, özelliği; bir yivli şaft (15) içermesi, bahsedilen yivli şaft (15) alt bölümünde, ortasında bulunan delikte yiv içeren bir alt plaka (4) içermesi, yivli şaftın (15) yivli kısmının yer almadığı üst bölümüne sabitlenmiş bir üst plaka (3) içermesi, üst plaka (3) alt yüzeyinde ve alt plaka (4) üst yüzeyinde yer alan, küre başlıklı hareket kollarının (9) ve yuva ve küre başlıklı hareket kollarının (8) ilişkilendirildiği çok sayıda küre yuvası (5) içermesi, üst plaka (3) alt yüzeyinde ve alt plaka (4) üst yüzeyinde yer alan küre yuvalarına (5) yerleştirilmiş, birbirleri ile eklem yerlerinden (16) hareket edebilir şekilde ilişkilendirilmiş çok sayıda yuva ve küre başlıklı hareket kolu (8) ve küre başlıklı hareket kolu (9) içermesi, yivli şaftın (15) üst ucundaki boyuna (10) takılan, femur başı (F) anatomisine uygun bir küresel baş (2) içermesi ile karakterize edilmesidir.
Başvuru Numarası : 2019/06799
Başvuru Tarihi : 07.05.2019
Buluş Sahibi : DUYGU YILMAZ, MEHMET EMİN ÖZ, AHMET FATİH AYAŞ
Buluş daha özel olarak, zeytinyağı fabrikalarından alınan zeytin çekirdeği atıklarının iki farklı kimyasal parçalama işlemine tabi tutulması, parçalanan zeytin çekirdekleri atığının içinden biyoplastik üretimi için gerekli maddenin alınması ve içerisine doğal polimerleştirici form tutucular eklenmesi adımlarını içeren biyoplastik granül üretim yöntemi ile ilgilidir.
Başvuru Numarası : 2019/07000
Başvuru Tarihi : 09.05.2019
Buluş Sahibi : LEVENT ERKOÇAK
Birden fazla eksende hareket edebilen güvenliği artırılmış kontrol çubuğu.
Mevcut buluş, bir üst sensörü (79) olan bir üst devre kartının (74) sağlandığı bir buton gövdesi (70) içeren, kontrol çubuğunun (100) bir uzunlamasına yönü boyunca uzanan bir merkezi eksen etrafında dönebilen bir tutma asamblesi (50); bir alt sensörü (47) olan bir alt devrenin (44) sağlandığı bir alt gövdesi (41) olan bir kontrol asamblesi (30) ve tutma asamblesine (50) kısmen sokulan ve alt gövdeye (41) göre eksensel hareket için bir eksensel elemanın (40) üzerine monte edilen bir kontrol kolu (80) içeren, bir makineyi birden fazla eksende kontrol etmeye yönelik bir kontrol çubuğuyla (100) ilgilidir. Söz konusu kontrol kolu (80) en azından kısmen bir enjeksiyon kalıplama işleminde plastikten yapılmaktadır ve bir kontrol kısmının (50) alt devresinin (44) yakınında sağlanan kalıplanmış bir alt mıknatısa (20) sahiptir, burada kontrol kolu (80) tutma asamblesinin (50) üst devresinin (74) yakınında sağlanan bir başka üst mıknatısa (87) sahiptir.
Başvuru Numarası : 2019/10146
Başvuru Tarihi : 08.07.2019
Buluş Sahibi : HALİL SAYIR
Bulaşık makineleri için bir fıskiye tertibatı.
Mevcut buluşla geliştirilen ve bulaşık makinesinde, sepetin tabanına paralel düzlemde dönebilecek şekilde konumlandırılarak bir temizleme sıvısının, bulaşıklara püskürtülmesi için kullanıma uygun olan fıskiye tertibatı, hazne yapısındaki ana gövdeyi (1); bir kısmının, ana gövdeden (1) dışarı uzandığı, üzerinde açılı delik (2a) bulunan, bir geçiş açıklığı vasıtasıyla içerisinden geçen temizleme sıvısının açılı delikten (2a) püskürtülmesiyle ana gövdenin (1) dönmesini sağlayan, ileri-geri yönde hareket edebilen püskürtme kolunu (2); ana gövdenin (1) dönme hareketini püskürtme koluna (2) aktararak püskürtme kolunun (2) hareketini sağlayan hareket mekanizmasını; bir kaynaktan alınan temizleme sıvısının, püskürtme kolundaki (2) delikler vasıtasıyla bulaşıklara gönderildiği sıvı girişini (1f); açıklığın üstünde konumlandırılan, püskürtme kolunun (2), açıklıkla arasındaki boşluğa yerleşik olduğu, püskürtme kolunun (2) hareketini kılavuzlayan tutucu yatağı (1a); sıvı girişinden (1f) gelen temizleme sıvısının püskürtme koluna (2) dağıtıldığı sıvı dağıtım parçasını (5); geçiş açıklığıyla bağlantılı olan, püskürtme kolunun (2) kapalı pozisyonunda sıvı dağıtım parçasının (5), geçiş açıklığına bakan tarafının bir karşı tarafından olacak şekilde sıvı dağıtım parçasına (5) bağlanan, sıvı dağıtım parçasına (5) gelen temizleme sıvısının püskürtme koluna (2) aktarıldığı iletim hattını (6) içermektedir.
Başvuru Numarası : 2019/13129
Başvuru Tarihi : 29.08.2019
Buluş Sahibi : NİHAT KAVAKLI, AHMET AKGÖZ, EYÜP ÇUĞALIR, ERSİN ÖZKAN, HAKKI NAZLI, MEHMED AKİF PAKSOY
ARACA TAKILI METAL VE MAYIN DEDEKTÖRÜ
Buluş, askeri veya insani amaçlı mayın temizleme veya mayından arındırma faaliyetlerinde yer yüzeyine yakın veya yer altında gömülü halde bulunan metal içeriği yoğun mayınlar ve minimum metal içerikli plastik mayınlar ile her türlü el yapımı patlayıcılar, mühimmatlar ve patlayıcı maddelerin tespitinde; arkeoloji araştırmalarında gömülü durumdaki arkeolojik yapı kalıntılarının herhangi bir hasar verilmeden yerlerinin belirlenmesinde; jeofizik araştırmalarında maden yatakları, endüstriyel mineral ve kayaç oluşumlarının aranmasında; yer altındaki boru hatları ve kablolar gibi altyapı elemanlarının tespitinde kullanılabilen, araca takılı metal ve mayın dedektörü ile ilgilidir. Sistem; insanlı ya da insansız bir kara aracı (8), araç alt kabuğuna (7) arka kollar (10) vasıtasıyla döner bağlantı ile bağlı olan alt kol (2) ve üst kol (3), içerisine elektromanyetik indüksiyon sensörü bobinleri (12) ile yere nüfuz eden radar sensörü antenlerinin (11) iç içe geçmiş şekilde yerleştirildiği bir arama başlığı (1), arama başlığının (1) direkt üzerine veya üzerindeki federlere (13) sabitlenen ve arama başlığının (1) çabuk sökülüp takılabilen bağlantı elemanları vasıtasıyla alt kol (2) ve üst kola (3) döner bağlantı ile bağlanmasını sağlayan ön kollar (9), arama başlığının (1) zeminden olan yüksekliğini ayarlamak üzere alt kol (2) veya üst koldan (3) herhangi birine döner bağlantı ile bağlantılandırılan bir lineer aktüatör (5) ve kaldıraç kolu (4) ile bu mekanizmaların dış etkenlerden korunması için üzerini örten bir üst kabuktan (6) oluşmaktadır. Arama başlığının (1) zeminden olan yüksekliği ayarlanırken aynı zamanda zemine göre paralelliği de korunmakta ve bu iki işlev tek bir lineer aktüatör (3) kullanılarak sağlanmaktadır. Sensörlerin arama başlığı içerisinde iç içe geçmiş şekilde dizilmesi sayesinde arama başlığı boyutları olabildiğinde küçük tutularak tarama faaliyetinin yürütüleceği dar alanlarda kullanım rahatlığı imkanı sunulmaktadır. Arama başlığının (1) alt kol (2) ve üst kola (3) çabuk sökülüp takılabilir bağlantı elemanları vasıtasıyla bağlanması sayesinde arama başlığının darbe alması durumunda bağlantı elemanlarının kendiliğinden kırılarak arama başlığının araçtan kopması ve aracın geri kalanının darbe etkisinden korunarak zarar görmesi engellenmektedir. Ayrıca zarar gören arama başlığının değiştirilerek yerine yenisinin takılması, özel bir ekipmana gerek duymaksızın sahada hızlı ve kolay bir şekilde gerçekleştirilebildiğinden araç uzun süre operasyon yapabilme kabiliyetine sahiptir.
Başvuru Numarası : 2019/17533
Başvuru Tarihi : 12.11.2019
Buluş Sahibi : CAHİT UTKU ARAL
TABANCA KILIF KİLİT SİSTEMİ
Buluş, göğüs, bacak ve bele yerleştirilebilen ve içerisine tabanca konulduğunda tabancanın kullanıcı isteği dışında çıkmasına engel olan bir tabanca kılıf sistemi ile ilgilidir.
Başvuru Numarası : 2019/20558
Başvuru Tarihi : 18.12.2019
Başvuru/Buluş Sahibi : HASAN KUM
KENDİSİNE ÇAYIR BİÇME, KAR KÜREME VE MİBZER APARATI AKÜPLE EDİLEBİLEN ÇOK FONKSİYONLU TARIM ARACI
Buluşumuz tarımsal amaçlı olarak kullanılan farklı tür makinalar yerine tek bir gövde ve kendisine eklemlenen farklı aparatlar ile farklı tarım makinası haline getirilebilen çok fonksiyonlu tarım aracına ilişkindir. Buluşumuz olan çok fonksiyonlu tarım aracı temel olarak; tarım aracının tahrik gücünü sağlayan bir motor (1), devir ayarını motor kayışı (3) ile sağlayan bir redüktör (4), makara (6) ile varyatörlü kasnağın (5) üzerine baskı oluşturarak aracın hızını değiştiren vites (25), aracın kontrollü bir şekilde sürülmesini sağlayan tutma kolları (13) ve sağ-sol dönüş manevra kabiliyetini sağlayan diferansiyel sisteminden oluşmaktadır.
Başvuru Numarası : 2022/002568
Başvuru Tarihi : 24.02.2022
BİYOTEK15 ARGE EĞİTİM VE DANIŞMANLIK SANAYİ TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ
Buluş Sahibi : GÜLŞEN ALTUĞ
Akuatik alanlarda organik madde birikimi ile denizlerde müsilaj oluşumunun engellenmesine ve giderilmesine yönelik yöntem
Mevcut buluş; akuatik alanlardaki organik madde birikimi ile denizlerde müsilaj oluşumunun engellenmesine ve giderilmesine yönelik bir yöntem ile ilgilidir. Söz konusu yöntem; deniz bakterilerinin deniz suyundan, sedimentinden veya biyotadan izole edilmesi, organik madde birikimi ve/veya müsilajı ayrıştırmaya uygun bakteri izolatlarının belirlenmesi ve bakteri izolatlarının veya bunların çeşitli kombinasyonlarının akuatik alanlardaki organik madde birikimi veya denizlerdeki müsilaj üzerine uygulanması adımlarını ihtiva etmektedir.
DİPNOT
[1] 1930 (Afet İnan, Atatürk Hakkında H.B., s. 270)
Markaların iptali ve hükümsüzlüğü süreçleri; bizatihi kavramlar, hükümlerin uygulanma şartları, uygulayıcıları, sonuçları bakımından 24.06.1995 tarihli ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (556 sayılı KHK) döneminde çokça tartışılmış, tartışılan bu konular ise 22.12.2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile normatif düzeyde çözüme kavuşturulmuştu.
Markaların iptali bakımından birçok sorunu çözüme kavuşturan SMK; m.26 hükmü ile “markaların idari iptali” olarak ifade edilen yeni bir kavramı ve beraberinde bu kavrama ilişkin birçok tartışmayı da Türk marka hukukuna kazandırmıştı. Ne var ki bu tartışmalar, SMK m.192 hükmüyle, SMK m.26 hükmünün yürürlüğünün, SMK’nin Resmî Gazete’de yayımlandığı 10.01.2017 tarihinden itibaren yedi yıl süreyle, bir başka ifadeyle 10.01.2024 tarihine kadar ertelenmesiyle güncelliğini yitirmişti. Bu yedi yıllık erteleme süresi boyunca, Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) tarafından, sektör paydaşlarına yönelik, sürecin uygulanmasına ilişkin hazırlık yapılıp yapılmadığı yönünde resmî bir bilgilendirmede bulunulmaması nedeniyle, hükmün yürürlüğünün bir kere daha ertelenebileceği, hatta hükmün ilga edilebileceği dahi konuşulmaktaydı. Markaların idari iptal sürecine yönelik bu belirsizlik ve tartışmalar, SMK m.26 hükmünün yürürlüğe girmesine çok az bir süre kala, TÜRKPATENT’in 20.10.2023 tarihinde yaptığı Duyuru ile son buldu. Gerçekten söz konusu Duyuru ile SMK m.26 ve m.192 hükümleriyle marka iptal yetkisinin TÜRKPATENT’e verildiğine işaret edildikten sonra, bu yetkinin uygulanmasına yönelik usul ve esasların belirlenmesi için “Sınai Mülkiyet Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Taslağı (Taslak) hazırlandığı ve görüşe açıldığı belirtilmiş; Taslak ve Görüş Bildirme Formu paylaşılarak, görüşlerin 03.11.2023 tarihine kadar mevzuatgorus@turkpatent.gov.tr adresine gönderilebileceği ifade edilmiştir.
Duyuru ile birlikte markaların idari iptalinin belirlenen tarihte uygulanmaya başlayacağı yönünde yaygın bir kanaat oluşmuştur. İdari iptal prosedürü bir kısmı, kanun düzeyinde değişikliği gerektiren bazı sorunları bünyesinde barındırmaktadır. Örneğin; sınai mülkiyet haklarının ortadan kalkması sonucunu doğuracak yargı kararları kesinleşmeden icra edilememesine rağmen, TÜRKPATENT tarafından verilen idari iptal kararı derhal uygulanacak, bu kararın iptali sitemiyle açılan davada verilen karar kesinleşinceye kadar, iptal edilen marka Sicil’de hüküm doğurmayacak, bu sürede üçüncü kişilere ait aynı ya da benzer mal ve hizmetlerde tescil edilmek üzere aynı veya benzer marka tescil başvuruları yapılabilecek hatta bu başvurular tescille sonuçlanabilecektir. TÜRKPATENT’in idari iptale ilişkin kararının mahkemece iptal edilmesi durumunda ise marka hakkı iptal edilen ve iptal kararı sonradan ortadan kaldırılan marka sahibi bakımından telafisi imkansız zararlar ortaya çıkabilecektir. Bu sadece bir örnektir ve çeşitli düzeylerde düzenleyici işlemi gerektiren başkaca sorunlar da mevcuttur. Ancak bu yazıda Taslağın içeriğine ilişkin başkaca bir değerlendirmede bulunulmayacaktır.
TÜRKPATENT’in Taslağı görüşe açması; katılımcı yaklaşımın benimsenmesi, uygulamanın getireceği muhtemel sorunların tespit edilebilmesi ve bunların çözümüne yönelik adımlar atılabilmesi, markaların idari iptalinin 10.01.2024 tarihinde uygulanmaya başlayacağı kanaatinin oluşması ve ilgililerin gerekli hazırlıkları yapması bakımından önem arz etmektedir. Markaların idari iptalinin, 2024 yılında Türk sınai mülkiyet hukukunun başlıca tartışma konusunu oluşturacağı tartışmasızdır. Biz de gelişmeleri yakından takip etmeye devam edeceğiz.
2013 yılının Ekim ayında kurulan IPR Gezgini, Ekim 2023’te 10 yaşına girdi ve ne güzel tesadüf ki 1000. yazımız da doğum günümüzle rastlaştı. Bizler için önemli ve mutluluk verici bu günü okuyucularımızla da paylaşmak ve 1000. yazımızı mevcut ve eski yazarlarımızın kalemlerinden özel bir katkıyla taçlandırmak istedik.
Özel yazımız, IPR Gezgini’nde yazarlık yapan/yapmış dostlarımızdan bazılarının IPR Gezgini’yle ilgili görüş ve duygularını içeriyor. Elbette siteye emek verenlerin bu kişilerle sınırlı olmadığının da farkındayız; bu yazıda ismini görmediğiniz yazarlarımızın, yazar statüsüne geçmemiş olsalar da sitede yazılarını paylaşmış arkadaşlarımızın, siteyi merakla takip eden okurlarımızın, sosyal medya takipçilerimizin ve IPR Gezgini’ne sempatilerini her fırsatta ifade eden fikri haklar camiamızın 10. Yıl ve 1000. Yazımıza gelişimizde emeği ve/veya payı var.
Sözü daha fazla uzatmadan kürsüyü yazarlarımıza bırakıyoruz, onların görüş ve duyguları bizi daha iyi anlamanızı sağlayacak!
Önder Erol ÜNSAL
1997 yılının sonlarında o dönemdeki ismiyle Türk Patent Enstitüsü’nde marka uzman yardımcısı olarak çalışmaya başladığım andan itibaren başlıca motivasyonum bana verilen görevlerle sınırlı kalmadan kendimi ve yaptığım işi geliştirmek oldu. 2000’li yılların başlarında yurtdışında yayın yapan fikri mülkiyet bloglarını takip etmeye başladım ve geçen yıllar içinde benzeri platformların Türkiye’de de olması gerektiğini düşünmeye başladım. Düşlediğim platform; ticari kaygısı olmayan, bağımsız, akademik sıkıcılıktan uzak, önemli ve güncel yurtdışı karar ve gelişmeleri okuyuculara hızlıca aktarma potansiyeline sahip, fikir/ifade özgürlüğünü esas alan, kendi kuralları olsa da alabildiğince özgür bir yapıydı. Devlet memuru olmanın verdiği çekingenliği bir tarafa bırakarak 2011 yılında ilk bloğumu kurdum, ilk blog yavaşça gelişirken, hedeflerime ulaşmak için platformu ve ismini değiştirmem gerektiğini fark ettim ve 2013 yılının sonbahar aylarında IPR Gezgini projesini hayata geçirdim.
2013’ten bu yana geçen 10 yıllık süre içerisinde IPR Gezgini gelişerek ve büyüyerek hayatına devam etti. Tek başıma çıktığım yolda, Gülcan’la başlayıp diğer yazarlarımızla devam eden yol arkadaşlarım oldu/olmaya devam ediyor; IPR Gezgini’ne katkı verenler yazarlarla da sınırlı kalmadı, kendi bilgi ve birikimlerini bu platform aracılığıyla dışarıya aktaran çok sayıda konuk yazarımız oldu/olmaya devam ediyor. Kapımız da herkese açık, fikri haklar alanında yazmak isteyen herkes, site kural ve standartlarına uygun bulunduğu sürece, görüşlerini IPR Gezgini aracılığıyla özgürce paylaşabilir.
IPR Gezgini yolculuğunda kuruluş ilkelerinden sapmadan yürümüş olmak bana ayrıca mutluluk ve gurur veriyor. IPR Gezgini kurulduğu günden bu yana:
Kimseden maddi destek almadı ve tüm masraflarını yazarları karşıladı.
İçeriğe erişmek için ücret veya ücretli abonelik gibi düşünceler aklımızın ucundan geçmedi.
Reklam veya sponsorluk ilişkisi içine girmedi ve hiçbir kişi veya kuruluşun borazanlığını yapmadı.
Sürekliliği sağladı, dönemsel olarak motivasyon kayıpları veya durağanlık olsa da, on yıl boyunca hiç yazı çıkmayan tek bir ay bile olmadı.
Eleştiri yapmaktan korkmadı ve ifade özgürlüğünü esas aldı, ama eleştirilerini kişi veya kuruluşları hedef tahtasına oturtarak değil, fikri haklar sistemimizi geliştirmek adına yaptı.
Hepsi fikri haklar camiamızın üyesi olan, ancak birbirlerini mesleki anlamda tam olarak anlayamayan kamu, özel sektör, yargı, akademi çalışanlarının ve sivil toplum örgütlerinin birlikte takip ettiği, kendilerine mesleki anlamda ders çıkarttıkları bir platform niteliğine büründü. Son yıllarda yaptığı buluşmalarla IP dünyamızın farklı çevrelerini bir araya getirdi ve birçok dostluğun başlamasına da vesile oldu😊
Kolaycılıktan kaçındı, başkalarının yazılarının önüne kısa bir not ekleyerek repost etme veya kopyalama yerine, kendi özgün içeriklerini oluşturdu.
Kapısı herkese açıktı ve açık olmaya devam edecek.
Fikri haklar alanında yurtdışında verilmiş yüzlerce önemli karar veya gelişme, Türkiye’de ilk olarak IPR Gezgini yazarlarının kaleminden fikri haklar camiamıza aktarıldı. Elbette ki, bu yazıların kararların çevirisinden ibaret olmadığını, analiz ve karşılaştırmalar içerdiğini belirtmek de yerinde olacak.
Türkiye’de fikri haklar alanındaki gelişme veya yeniliklerin çoğu, IPR Gezgini yazarlarının kaleminden takipçilerimizle buluştu.
Sosyal medya özellikle de Instagram hesabında, yazı duyurularına ilaveten daha hafif/komik kimi zaman sivri dilli bir içeriği yerleştirmeye çalışıyor, henüz bunu tam anlamıyla başardı diyemeyiz, gelecek günler ve ayırabildiğimiz zaman bunu gösterecek.
10. Yıla ve 1000. Yazıya erişebileceğimizi 2013 yılında hayal edemezdim, ama bunu başardık. Bunu birlikte başardığımız yol arkadaşlarıma, IPR Gezgini’ne katkı veren herkese ve tüm okuyucularımıza içtenlikle teşekkür ediyorum. Bu andan itibaren, yeni on yıllara konsantre olmak ve IPR Gezgini’ni nasıl geliştirebileceğimizi düşünmek gerekiyor.
Bizi takip etmeye devam edin ve gelişmeleri gelecek yıldan itibaren beraber görelim. Hatta, takip etmekle yetinmeyin, bizlere yazılarınızla veya fikirlerinizle katkı verin. Bu gemide herkese yetecek kadar yer var!
Gülcan TUTKUN
IPR Gezgini’nin 10 yıldır hiçbir maddi menfaat olmaksızın bilgiyi istikrarlı, düzeyli ve profesyonel şekilde paylaşması, günümüz dünyası için erdemli bir örnektir. Bu 10 yıllık özveri neticesinde, ülkemizdeki fikri ve sınai mülkiyet hakları camiası içinde “itibarlı ve güvenilir bilgi kaynağı” payesini alan IPR Gezgini’nin hak ettiği bir tahta oturduğunu görmekten gurur duyuyorum. Ayrıca IPR Gezgini mimarı ve kurucusu Önder ile yolumun kesişerek IPR Gezgini’nin ilk yazarlarından biri olmak kişisel kariyer tarihçemde gururla andığım bir deneyimdir. Bu başarılı ve erdemli projenin, yeni yazarlarla beslenerek daha fazla büyümesini ve yazıların daha geniş kitlelere ulaşarak ülkemizdeki fikri ve sınai mülkiyet haklarının gelişimine katkıda bulunmaya devam etmesini içtenlikle dilerim. Nice 10 yıllara!
Özlem FÜTMAN
IPR Gezgini zihnimin çiçekli bahçesidir. Benim adeta çocukça sayılabilecek, her şeyden bağımsız ve elbette ki bu yüzden de biraz etrafta ne olduğunu umursamaz, ama biteviye yazma isteğim için bir alan yaratmıştır. Bunu yaparken bir de üstüne mesleğimizle ilgili gelişmeleri takip eden, okuyan, dahası yazılar yoluyla bunları takipçilerle paylaşan bir yazar grubuyla beraber olmak ayrı güzel. Hemen hiçbir şeyi sürdürememekten muzdarip bir toplumda IPR Gezgini’nin 10 yıldır, üstelikte artan bir güç ve takipçi sayısıyla, varlığını devam ettirerek bugünlere gelebilmiş olması başarıdır. Başta kurucusu olmak üzere katkıda bulunan herkesi tebrik ediyorum ve bir parçası olmaktan memnuniyet duyuyorum.
Osman Umut KARACA
IPR Gezgini’ni, genel anlamda, fikrî ve sınai mülkiyet hukuku alanında faaliyet gösteren, isteklilerin içerik üretebildiği ve yine isteklilerin üretilen içeriğe açık şekilde erişebildiği bir blog olarak tanımlayabiliriz. Ancak IPR Gezgini’ni bu genel tanımla sınırlamanın, onun hak ettiği değeri ifade etmekte yetersiz olacağı kanaatindeyim. Zira IPR Gezgini içeriklerini incelediğimizde, bünyesinde yürütülen faaliyetleri; ajans, mevzuat incelemesi, karar incelemesi, popüler konuların fikrî ve sınai mülkiyet hukuku bağlamında ele alınması gibi çeşitli kategorilere ayırabiliriz. Bütün bunların yanında IPR Gezgini çatısı altında yüz yüze etkinlikler, çevrim içi toplantılar da gerçekleştirilmektedir. IPR Gezgini şüphesiz fikrî ve sınai mülkiyet hukuku anlamında önemli bir boşluğu doldurmuş; okuyucularına, yazarlarına fikrî ve sınai mülkiyet hukuku alanına katkı sağlayarak büyümüş ve 10. yılını kutlarken 1000. yazıya erişmiştir.
IPR Gezgini’nde içerik üretirken temel akademik etik ve fikrî mülkiyet kuralları mutlak şekilde gözetilmekle birlikte, akademik kaygılardan arınılmış olması, formatının esnek olması sayesinde hızlı şekilde içerik üretilebilmesi, içerik üreticilerin çoğunluğunun fikrî mülkiyet hukuku alanında kayda değer bir düşünceyi ortaya koyma yeterliliğine sahip olması, finansman için reklam ve sponsorluk almaması, içerik üretmek ve içeriğe erişmek için herhangi bir bedel talep edilmemesi IPR Gezgini’nin elde ettiği istikrarlı başarıda önemli rol oynamaktadır.
Kuruluş aşamasına tanıklık ettiğim, bünyesinde yazmaktan büyük keyif aldığım IPR Gezgini’nin yeni katılımcılarla ve yeni formatlarla varlığını ve değerini koruyacağına inanıyorum. Başta Önder Erol ÜNSAL olmak üzere IPR Gezgini’nin bu günlere gelmesinde emeği geçenlere şükranlarımı sunuyorum.
Güldeniz DOĞAN ALKAN
Tüm okurlarımıza merhaba,
IPR Gezgini’nde yazmak benim için gerçekten çok gurur ve mutluluk verici 😊
Yazı yeteneğim her zaman güçlü yanlarımdan birisi olmuştur, eğitim hayatımda da, mesleki hayatımda da bu hep böyleydi. IPR Gezgini’nde başta ABAD kararlarına odaklı olmak üzere, soft IP alanında muhtelif konulu yazılar yazıyorum ve bu sayede değişik konuların irdelendiği kararları derinlemesine inceleme ve bunları başkalarına da aktarma fırsatı buluyorum. İş veya kişisel yoğunluğum ne olursa olsun, bu mecrada yazmaya vakit ayırmayı çok önemsiyorum. Okuyucularımıza keyifli okumalar diliyorum! 😊
H. Tolga KARADENİZLİ
IPR Gezgini 10. yılını tamamladı ve bu süre zarfında Türkiye’nin fikri mülkiyet alanındaki en önemli bilgi kaynaklarından, bu alanda en çok ziyaret edilen internet sitelerinden birisi haline geldi. Üstelik kurumsal bir internet sitesi olmaksızın ve ilk kurulduğu günden bugüne kadar herhangi bir maddi kazanç amacı gütmeksizin tamamen gönüllülük esasıyla bunu başarmış olması da ayrıca övgüyü hak ediyor.
Önder Bey ile TÜRKPATENT’te uzun yıllar aynı birimde çalışmış ve aynı odayı paylaşmış, bu nedenle sürece başından itibaren tanıklık etmiş kişilerden birisi olarak filmi biraz daha geriye, yani 10 yıldan daha öncesine sararak IPR Gezgini’nin kuruluş aşamasından kısaca bahsetmek isterim. Önder Bey tamamen meslekî bir ilgi, heves ve çabayla yazmış olduğu marka hukuku alanındaki yazılarını bir arada toplamak, derli toplu hale getirmek ve bunları alana ilgi duyan daha geniş kitlelere ulaştırmak için “cinscesitvasif” isimli kişisel bir blog sitesi (internet bloğu) oluşturarak ilk adımı attı. Blog yazılarında, marka hukukunun çeşitli konuları hakkında güncel AB Adalet Divanı kararlarını, özellikle EUIPO (o dönemki adıyla OHIM) ve USPTO gibi yabancı fikri mülkiyet ofisinin karar ve uygulamalarını, birebir çeviri yerine konunun can alıcı noktalarına temas ederek ve çoğu kez kendi yorumunu da katarak aktarıyordu. Bence kamuda çalışan bir uzmanın, kendi mesleki alanıyla ilgili yabancı karar ve uygulamalara yer veren böylesi bir blog kurması başlı başına önemli bir adımdı. Zira hafızam beni yanıltmıyorsa o yıllarda Türkiye’de sosyal medya platformları henüz yaygınlaşmamıştı. Bu açıdan Cinscesitvasif, IPR Gezgini’ne giden yolda önemli bir kilometre taşı oldu. Nitekim blog belli bir süre sonra, Önder Bey’in yine vizyoner bir hamlesiyle “IPR Gezgini” ismiyle Türkiye’de fikri mülkiyet alanında önemli internet sitelerinden birisine dönüştü. Zaman içinde sitenin bir yazar kadrosu da oluştu ve Önder Bey dışında farklı yazarlar da sitede yazılarına yer vermeye başladı. Yazı kurallarının oluşturulması ve yeni yazarlarla birlikte konu çeşitliliği de artmaya başladı ve marka dışında coğrafi işaret, telif hakkı, patent gibi alanlarda da yazılar yayımlanmaya başladı. Ben de sitenin ilk yazar ekibi içinde yer aldığım için kendimi şanslı hissediyorum. Bugün de yazar olarak olmasa da sitenin bir takipçisi olarak, yayınlanan yazıları büyük bir ilgiyle okuyorum, pek çok yazıdan yeni şeyler öğreniyorum. Bundan sonraki süreçte de fırsat buldukça siteye yeni yazılarla katkı vermekten her zaman mutluluk duyacağım.
Bu yazı vesilesiyle IPR Gezgini’nin 10. yılını kutluyor, çizgisini hiç bozmadan yayın hayatına devam etmesini, fikri haklar alanında önemli bir kaynak olma işlevini nice 10 yıllar boyunca sürdürmesini temenni ediyorum.
Gonca ILICALI
Sınai mülkiyet alanında çalışmak; her an yeni gelişmelere, hatta sürprize hazırlıklı olmayı da gerektirir. Çok çalışır, araştırır, düşünür durursunuz ama bazen bir bakarsınız ki bazı şeyler, doluya koyunca almaz, boşa koyunca dolmaz.
Marka ve patent sistemlerine kıyasla coğrafi işaret, kendine özgü bir sisteme oldukça geç kavuştu. İstisnai durumlar haricinde birden fazla sahibinin bulunması, tarafların birlikte ve “ortak bir anlayış içinde” hareket etmesini gerektirmekte.
Coğrafi işaretin bu yapısına benzeyen ama içerik olarak bir o kadar da farklı olan “geleneksel ürün adı” koruma sistemi ise ülkemizde, 2017 yılından itibaren mevcut. Sınai mülkiyet sistemiyle birlikte anılması, bu sistemin içinde olduğunu düşündürse bile, sınai mülkiyet hakkı olmadığı kanun hükmüyle sabit.
Coğrafi işaret ve geleneksel ürün adı kavramlarına kanunla çizilen çerçevenin özümsenmesi, özel bir çaba gerektiriyor. Kavramlara yüklenen anlamlar, bazen yasal çerçevenin dışında kalabiliyor. Bu kavramlara konu ürünlerin sürdürülebilirliği için, ürün özelinde geliştirilip uygulanabilecek teknolojilere de ihtiyaç duyuluyor. Ancak konu coğrafi işaret ve geleneksel ürün adı olunca, konunun teknoloji ile bağdaştırılabilirliğine ikna olunması biraz zaman alabiliyor.
İşte bu gözlemler beni, öncelikli ihtiyacın “coğrafi işaret ve geleneksel ürün adı okuryazarlığının kazandırılması” olduğuna inandırdı. Günlük hayatta hemen herkesin ilgi duyduğu bu tür ürünlere farklı perspektiflerden yaklaşma ve genellikle serbest yazım şekli kullanma tercihiyle, temeli 10 yıl önce atılan IPR Gezgini ailesine katıldım.
IPR Gezgini kendi ayakları üzerinde duruyor; tamamıyla gönüllülük esasıyla içerik sağlıyor, site giderlerini site yazarları karşılıyor ve herhangi bir yerden maddi destek almıyor. Siteye olan yerli ve yabancı ilgi gün geçtikçe artıyor. Zaman zaman gerçekleştirilen “IPR Gezgini Buluşmaları”na üniversite öğrencilerinin de katılmaları ve sınai mülkiyet alanıyla ilgili çokça soru sormaları, gelecek planlaması yapan gençlerimize iyi örnek olduğumuzun göstergesi olarak mutluluk verici.
Bir parçası olmaktan gurur duyduğum IPR Gezgini’nin kurucusu sevgili arkadaşım Önder’e, kalem arkadaşlarıma ve değerli okurlarımıza çok teşekkür ederim. IPR Gezgini’nin 10. Yaşını kutlarken, 29 Ekim’e de çok yaklaştık. Bu sebeple emeklerim, emeklerimiz, Türkiye Cumhuriyeti’mizin 100. yılına armağan olsun!
Alara NAÇAR SEÇKİN
IPR Gezgini ile sanıyorum –daha da erken değilse– henüz bir stajyer avukatken gerçek anlamda tanışmıştım. Avukatlık stajımı yapmakta olduğum alan olmasının yanı sıra zaten son derece ilgili olduğum fikri mülkiyet hukuku konusunda okuması çok keyifli ve öğretici birçok yazının hem kişisel merakımın giderilmesinde hem de mesleki olarak ihtiyaç duyduğum bilgilerin büyük çoğunluğuna erişebilmemde büyük katkısı vardır. Doğrusu fikri mülkiyet hukukunda bir konuyu araştırırken mutlaka baktığım bir kaynak olan bu sitede diğer saygıdeğer ve alanında uzman yazarlarla bir arada benim de yazılarımın yayımlanması, bu güzel topluluğun bir parçası olmak, sıcaklık ve içtenlikle sitede yazar olarak kabul edilmek, yazdığım yazılar için güzel yorumlar ve yapıcı eleştiriler almak ve başkalarının bilgi birikimine ufak da olsa katkıda bulunabilme fırsatı edinmek benim için son birkaç yıldır aynı zamanda bir mutluluk kaynağı diyebilirim. Sayesinde ulaşabildiğim veya tanışabildiğim her bir insan, araştırıp yazarak merakımı giderip bilgi birikimime ekleyerek kendimi ifade edebildiğim her bir yazı ve bana kattığı her şey için IPR Gezgini’ne ve onun parçası olan herkese bir teşekkür borçluyum.
İyi ki varsın IPR GEZGİNİ! Nice 10 yıllara birlikte.
Elif AYKURT KARACA
Türk Fikri Mülkiyet Hukuku’nda önemli bir boşluğu dolduran IPR Gezgini, yayınları ve etkinlikleriyle fikri mülkiyet hukuku alanına sağladığı katkı bakımından yadsınamaz bir öneme sahiptir. Bu anlamda, fikri mülkiyet hukuku alanındaki bilgi ve tecrübelerin topluma yayılması ve herkes için ulaşılabilir hale getirilmesi konusunda etkin rol oynayan IPR Gezgini’nin önemini ve değerini gelecekte de koruyacağına inanıyorum.
Kuruluşunun 10 uncu yıl dönümünde başta Önder Erol ÜNSAL olmak üzere IPR Gezgini’nin bu günlere gelmesinde hiçbir karşılık beklemeden emek veren tüm yazarlara teşekkür ediyor, nice 1000 yazılar olmasını temenni ediyorum.
Mustafa Güney ÇALIŞKAN
IPR Gezgini’nin on yılının son iki yılında patent alanında yazmaya başlamış olmama rağmen, bu önemli külliyatta yazılarımın bulunmasını çok önemsiyorum. IPR Gezgini fikri ve sınai mülkiyet alanında belki de en geniş okuyucu kitlesine sahip platform ve ondan hem yazar hem de okuyucu olarak çok faydalanıyorum. Bunun gerçekleşmesini sağlayan başta Önder Erol ÜNSAL olmak üzere herkese şükranlarımı sunuyorum. Nice onlarca yıla, nice binlerce yazıya, nice yüzyıllara!
Poyraz DENİZ
IPR Gezgini ile tanışmam meslek hayatımın ilk yıllarına dek uzanıyor. WordPress temelli bir blog sayfasından mesleki gelişim ve araştırma yöntemlerimi biçimlendirmede, bunca yıldır ve halen bana bu denli katkısı olan bir içerik elde etmeyi hiç düşünmezdim herhalde. O dönemler kendince yazılar yazan, yabancı mahkeme ve ofis kararlarını çeviren, uygulamaya dönük bilgiler veren ve henüz yüz yüze tanışmadığım Önder Bey’e (aslında Önder Abi) ne kadar teşekkür etsem azdır. Siteyi ilk keşfettiğimde “yazarlar” bölümünde “Site kurucusu ve (şimdilik tek) yazarı Önder Erol Ünsal 1974 doğumludur. “ yazmaktaydı. Bugün çok sayıda yazar ve katkı sağlayanı ile fikri haklar ve sınai haklar alanında, alan gelişimine en çok faydası dokunan bir platform haline geldi IPR GEZGİNİ. 10. Yaşına gelmiş ve daha nice yaşları olur umarım.
Eylül YALÇIN
Öğrenciyken okumaya başladığım ve fikri mülkiyet alanına olan ilgimin artmasında katkısı olan bu platformun, daha sonrasında yazarları arasında olmak benim için harika bir deneyimdi. Bu alana ilgi duyan pek çok kişiye ilham vermeye devam edeceğine emin olduğum IPR Gezgini’ne daha nice 10 yıllar diliyorum.
Büşra BIÇAKCI
IPR Gezgini efsanedir. Hatırlıyorum da avukatlığa ilk başladığımda, ki doğrudan fikri mülkiyet alanında gözlerini açmış bir bebek gibiydim, yaptığım araştırmalar sırasında şunu duyardım: “Aa evet o konu IPR Gezgini’nde de yazılmıştı.” Öyle bir yerdi ki sanki fikri mülkiyetin Temel Britannica Ansiklopedisi. Heyecanla okurdum, takip ederdim. Kendi içimdeki yazmaya olan genel merakın da etkisiyle kendimi özdeşleştirirdim okurken. Zaman geçti, deneyimim arttı birikimim derinleşti derken içimdeki bitmek bilmeyen yazma isteği tekrar kendini hatırlattı. Tam ne yapsam nasıl yapsam derken birden belirdi orada: IPR Gezgini’nde yazsam? Nasıl olur ki? Sonra cevap yine IPR Gezgini’nde geldi: Güzel olur! Oldu da! Bir baktım burada yazıyorum keyifle, neşeyle, en önemlisi de sevgiyle. Sonra baktım sadece yazmıyorum, kollarını açan tüm ekibin varlığıyla, harika bir oluşumun bir parçasıyım keyifle, neşeyle, en önemlisi de sevgiyle.
Neden bu kadar güzel peki burada yazmak, burada olmak?
Bir kere tam sektöre yönelik objektif bir mecra. Fikri mülkiyetin her şeyi var burada ve gerçekten de sadece fikri mülkiyet ile var. Baktığınızda ne fazladan bir kurum övgüsü/ yergisi ne bir sevgi gösterisi ne bir eleştiri var. Tabii ki herkesin bir fikri var, ama bu fikirler platformun değil. Platformun kendisi özgür ve tarafsız, yazılanlar gerçeği gerçek olarak veriyor. Üstelik tüm bu objektifliğinin yanında samimi. Hem yazıların hem yazarların tarzına eşlik ederken, o net objektiflik içinde kaybolmuyor bir yandan bir parçası olabiliyorsunuz. 10 yıldır var olan bir platform için büyük meziyet.
Güncel. Yeni bir regülasyon mu çıktı hoop burada. Yeni bir yaklaşım mı yerleşiyor, sansasyonel bir karar var mı var, hemen IPR Gezgini’ne tıklıyorsunuz, hoop karşınızda. Fikri mülkiyet gibi hukukun görece daha küçük bir alanını kaplayan ama içinde uçsuz bucaksız bir kuyu olan bir alan için çok önemli bir nitelik. Dahası bu güncellik sağlanırken kaliteden ödün vermek gibi bir yaklaşım yok. Sahiden de her bir yazının arkasında ilmek ilmek işlenen hazırlık süreçleri var. Örneğin benim en iyi bildiğim konudan başka bir ülkede görülen en yeni dosyaya kadar tekrar araştırmadan, kaynakları, güncel durumu yoklamadan yazdığım bir yazı bile yok. Güncellik korunurken emeğin de bu kadar korunabilmesi çok büyük bir değer. 10 yıldır var olan bir platform için büyük meziyet.
Çok yönlü. Sınırlılığı koruyan bir sınırsızlık içinde. Sadece şu konuları yazabiliriz ve haliyle okuyabiliriz gibi keskin bir sınırı yok, fikri mülkiyete değen her şey sınırsızca burada. Haliyle çeşitliliğini korurken yukarıda değindiğim adeta temel ansiklopedi olma yönünü de sağlamlaştırıyor. Yazım şekli için de aynısı geçerli. İsterseniz tam bir makale niteliğinde, isterseniz daha hafif tonda yazılar okuyabilir ve yazabilirsiniz. Bu okuyucuya çeşitlilik sunduğu kadar yazarı de özgürleştiren bir özellik. Özellikle de benim gibi yazarken bazen daha ciddi bir anlatım bazense masalsı bir anlatım kullanmayı seven bir yazar için cevher. 10 yıldır var olan bir platform için büyük meziyet.
Keyifli. Öyle tatlı bir ekiple ilerliyor ki IPR Gezgini, keyifli hissetmemek, gülümsememek mümkün değil. Bunu sağlayan yazarların kendisi tabii ki. Yeri gelmişken güzel yazar arkadaşlarıma da selam olsun. Bu tamamen yazarlarda olan bir konu da, bu canım yazarları bir araya getiren kim, enerjiyi tutturan ve koruyan kim? IPR Gezgini’nin ta kendisi değil de ne? 10 yıldır var olan bir platform için büyük meziyet.
IPR Gezgini efsanesi benim için budur işte, hepsi birlikte, çoğu var azı yok. Bunlar 10 yıldır var olan bir platform için büyük meziyet. Emeği geçen herkesin meziyeti harikulade. Tüm yazarlar birbirinden şahane. Ben de böyle bir platformda yazar olduğum, arkadaşlarımla harika bir oluşumun bir içinde olduğum için sadece mutlu, keyifli ve -yalan yok- biraz da gururluyum 😊
Nice 10 yıllara keyifle, neşeyle, en önemlisi de sevgiyle.
Görüş ve yorumlarını bizlerle paylaşmak isteyen okuyucularımızı, bu yazının altında veya sosyal medya hesaplarımızda yorum yapmaya davet ediyoruz. Sizlerin geri dönüşleri bizleri daha da motive ediyor.
Nice 10 yıllara, iyi ki doğdun ve hayatımızın bir parçası oldun IPR Gezgini!
Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) nezdinde, sınai mülkiyet haklarına ilişkin vekâleten işlem yapmaya ilişkin münhasır bir yetki bahşeden patent vekilliği ve marka vekilliği unvanları, tek yılların sonunda yapılan sınavlarda başarılı olunarak ve gerekli prosedürel işlemlerin tamamlanmasıyla elde edilmekteydi ve bu sene de mutat uygulamanın devam edeceği beklenmekteydi. Sınavlara ilişkin 2023 yılındaki ilk değişiklik, 12.05.2023 tarihli ve 32188 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Patent Vekilliği ve Marka Vekilliği Sınav, Sicil ve Disiplin Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikle gerçekleşmiş, genel yeterlilik ve mesleki yeterlilik sınavları olarak gerçekleştirilen iki aşamalı sınav sistemi terk edilmiş, çoktan seçmeli test şeklinde yapılacak tek aşamalı sınav sistemine geçilmişti.
Sınav sistemine ilişkin bir başka gelişme ise 04.09.2023 tarihinde, dönemin TÜRKPATENT Başkanı Cemil BAŞPINAR’ın kişisel sosyal medya hesaplarından “Patent Vekilliği ve Marka Vekilliği Yeterlilik Sınavları için hazırlıklara başladık. Sınavları Aralık ayının ilk yarısında Ankara ve İstanbul’da gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Sınav tarihini ve diğer bilgileri yakın zamanda paylaşacağız. Tüm vekil adaylarına başarılar dilerim.” ifadelerinden oluşan açıklamasında karşımıza çıkmış, sınavın Ankara’da yapılmasına ilişkin uygulamanın değiştirilerek, sınavların Ankara’yla birlikte İstanbul’da da yapılacağına ilişkin bir bilgi paylaşılmıştı.
Önceki dönem TÜRKPATENT Başkanı’nın yukarıdaki paylaşımı ile sınavların iki yılda bir yapılacağına ilişkin, 06.11.2003 tarihli ve 5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanunu (5000 sayılı Kanunun) m.30/4 ve Patent Vekilliği ve Marka Vekilliği Sınav, Sicil ve Disiplin Yönetmeliği’nin (Yönetmelik) m.6 hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, Sınavların 2023 yılı Aralık ayı içinde gerçekleştirileceği konusunda neredeyse hiçbir şüphe bulunmamaktaydı. Ne var ki TÜRKPATENT Resmî İnternet Sitesi’nde yapılan, Marka Vekilliği ve Patent Vekilliği Sınavlarına ilişkin 17.10.2023 tarihli Duyuru’da “TÜRKPATENT olarak hazırlık çalışmalarını yürüttüğümüz Patent Vekilliği ve Marka Vekilliği Sınavının, gerekli mevzuat süreçlerinin tamamlanmasını müteakiben 2024 yılının ilk çeyreğinde yapılması planlanmaktadır. Ayrıca, süreçle ilgili gerekli bilgilendirmeler kamuoyuyla paylaşılacaktır. Şimdiden tüm adaylara başarılar dileriz.” ifadelerine yer verilmiştir.
Duyuru birkaç yönden dikkat çekmektedir. Bunlardan ilki, elbette Sınavların 2024 yılının ilk üç ayı içerisinde yapılmasının planlanmasıdır. Açıklamanın ifade biçiminden, belirtilen tarih aralığının kesin olmadığı, sınav takviminin bir “plan”dan ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Yönetmelik m.6/5 hükmüne göre; sınavın yapılacağı tarihin sınavdan en az altmış gün önce ilan edilme zorunluluğu bulunmaktadır. Sınavların 2024 yılının ilk üç ayında gerçekleştirilebilmesi için, Sınavların tarihine ilişkin ilanının yapılabileceği son tarih 31.01.2024’tür. Bu tarihten sonra yapılacak ilan “Plan”dan sapma sonucunu doğuracaktır. Sınavların 2024 yılında yapılacak olması, sınavların iki yılda bir yapılacağına ilişkin 5000 sayılı Kanunu m.30/4 ve Yönetmelik m.6 hükümlerine aykırılık teşkil etmekle birlikte, düzenleyici nitelikteki bu süreye uyulmamasının, yapılacak Sınavların hukuki sıhhatini etkilemeyeceği değerlendirilmektedir. Elbette Sınavların yapılacağı tarihe kadar mevzuatta ve uygulamada yaşanacak değişiklikler, Yönetmelik m.9 hükmüne göre; adayların Sınavlar kapsamında sorumlu olduğu konularda da değişikliğe neden olacaktır. Bu değişikliklerin başında da şüphesiz, 10.01.2024 tarihinde yürürlüğe girecek olan 22.12.2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) m.26 hükmü ile birlikte markaların idari iptali prosedürünün uygulanmaya başlayacak olmasıdır. Sınavların 2024 yılında yapılması durumunda, 5000 sayılı Kanunu m.30/4 ve Yönetmelik m.6 hükümlerine göre takip eden sınavlar kural olarak iki yılda bir yapılacağı için, Marka Vekilliği ve Patent Vekilliği Sınavlarının çift yılların başında yapılacağı şeklinde bir uygulamanın yerleşmesi de ihtimal olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sınavların yapılacağı tarihin ertelendiğine ilişkin duyuruda dikkat çeken bir başka ifade de “gerekli mevzuat süreçlerinin tamamlanmasını müteakiben” ifadesidir. Lafzı; bir mevzuat değişikliği sürecinin devam ettiği ve bu değişikliğin sınavlara ilişkin olduğu anlamı çıkarmaya elverişli olan ifadede söz edilen mevzuat değişikliğinin neye ilişkin olduğu kesin bir şekilde anlaşılamamaktadır. Ancak değişiklik, sınavlara ilişkin olmasa dahi sınavlarda sorumlu olunacak konuları etkileyecektir. Sözü edilen değişikliğin bu yönüyle adaylar bakımından önem arz ettiği değerlendirilmektedir.
Sınavlara ilişkin gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Gelişmeleri sizlerle paylaşmaya ve değerlendirmeye devam edeceğiz. Sınavların planlanan şekilde gerçekleştirilmesini umut eder, adaylara Sınavlar’da başarılar dileriz.
UYARI: Bu yazıdaki değerlendirmeler yazarın kişisel görüşlerini yansıtır ve hiçbir şekilde TÜRKPATENT’in resmi görüşünü ya da uzmanlarının başvurularla ilgili değerlendirmelerini temsil etmez. Yazı yalnızca bilgi amaçlı olup yasal tavsiye niteliği taşımaz. Bu yazının içeriğinin bir sonucu olarak herhangi bir işlem yapmadan veya herhangi bir işlemden kaçınmadan önce profesyonel hukuki tavsiye alınmalıdır.Yazarın verilen bir örnek üzerindeki değerlendirmesi yalnızca o örneğin spesifik koşullarına bağlıdır. Bir başka durum için yazarın alacağı kararlarda bağlayıcılığı yoktur.
Bir patent başvurusunda buluş, buluş konusunun ilgili olduğu teknik alanda uzman bir kişi tarafından buluşun uygulanabilmesini sağlayacak şekilde yeterince açık ve tam olarak tarifname, istemler ve (varsa) resimlerle açıklanır (SMK m.92(1)). Bu koşulun sağlanamaması durumunda açıklamanın yetersizliği (tarifname yetersizliği) söz konusudur.
İstemlerin dayanağı tarifname olup, istemler korunması talep edilen konuyu tanımlamalı, açık ve öz olmalı ve tarifnamede tanımlanan buluşun kapsamını aşmamalıdır (SMK m.92(4)). Bu koşulun sağlanamaması durumunda ise istemlerin tarifname tarafından desteklenmemesi söz konusudur.
EPO’da 2010-2013 yılları arasında yapılan itiraz işlemlerinde kullanılan gerekçelerin yarıya yakını buluş basamağı ile ilgiliyken yalnızca %6’sının tarifname yetersizliği üzerine olduğu hesaplanmıştır.[i] Patent uzmanları tarafından tarifname yetersizliği olduğu bildirilen dosyalar incelendiğinde bunların en çok ilaç kimya alanında ortaya çıktığı görülmektedir. Yeni yeni yapay zekâ ve makine öğrenmesi ile ilgili başvurularda da tarifname yeterliliğinin sorgulanması gündeme gelmektedir. Mekanik alanındaki başvurularda ise tarifname yetersizliği argümanı çok nadiren kullanılmaktadır. Kimya alanında tarifname yetersizliğinin irdelendiği çok sayıda yazı bulunmaktadır. Bunlarda özellikle inandırıcılık (plausibility), tekrar edilebilirlik ve deneysel verinin sunulması ile ilgili hususlar da tartışılmaktadır. Bu yazıda ise tarifnamenin yetersizliği yalnızca mekanik buluşlar üzerinden (devridaim makineleri hariç tutularak) irdelenecektir.
Tarifname yetersizliğini ortaya koyabilmek için, tarifnamenin kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi ve başvuru tarihi itibariyle teknikte uzman kişinin yaygın genel bilgisinin tanımlanması gerekir. Bu, özellikle hızlı gelişen teknolojiler için çok fazla çalışma gerektirir. Üstelik iş yükü baskısı bu kararın verilmesini de zorlaştırmaktadır.
Bir diğer sebep, tarifname yetersizliğinin çok ciddi bir sorun olması ve kapsam aşımı yapılmadan düzeltilmesinin pek mümkün olmaması sebebiyle başvuru sahibini oldukça zor bir duruma sokmasıdır. Bu durumda başvuru sahibi tarifnamenin yeterli olduğu üzerine ciddi argümanlar üretecektir. Üstelik genellikle başvuru sahipleri buluşla ilgili konuda en üst düzey bilgiye sahip kişiler arasındadır ve patent uzmanlarının ilgili konuda bu ayrıntıda bilgi sahibi olmaları pek olası değildir. Bu bakımdan uzmanlar başvuru sahibinden gelecek karşı argümanı cevaplamada zorluk çekebilirler.
Yukarıdaki nedenlerden ötürü genellikle patent ofisleri tarifname yetersizliğini (bariz olmadığı sürece) üçüncü kişi görüşlerinde veya itiraz işlemleri kapsamında değerlendirilmeye bırakmıştır.
Ülkemizdeki patent başvurularına ait istatistiklerle EPO istatistikleri karşılaştırıldığında başvurular arasında sayfa sayıları bakımından ciddi fark olduğu ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar sayfa sayısı tarifnamenin yeterliliği açısından sağlıklı bir gösterge olmasa da (Elbette ki yüz sayfalık bir tarifnameye sahip başvuruda da eğer teknikte uzman kişinin buluşun uygulanabilmesini sağlayacağı özellikler eksikse tarifname yetersizliği söz konusu olacaktır), sayfa sayısının ciddi oranda az olması (örn. 1-2 sayfalık bir tarifname) buluşun yeterli açıklanmamasına pekâlâ neden olabilmektedir. Bu açıdan bakıldığında tarifname yeterliliğinin başvuru sürecinde erken tespit edilmesinin ekonomik anlamda hem başvuru sahibi hem de patent ofisi açısından önemli olduğu görülmektedir. Bu yazıda, bir başvuruda hangi durumlarda tarifname yetersizliği ya da istemlerde dayanak eksikliği olduğu, hangi durumlarda bu argümanlara girilmeden buluş basamağı değerlendirmesi yapılabileceği tartışılacaktır. Zira bu üç konu da birbiriyle son derece ilişkilidir ve tarifname takımında hangi bilginin nerede yer aldığına göre ortaya çıkan eksiklik farklı olabilmektedir.
Nadiren, teknikte uzman kişi tarafından buluşun gerçekleştirilemeyeceği kadar temel bir eksikliğin olduğu başvurular yapılır. O zaman SMK m.92(1)’in gerekliliklerinin yerine getirilmesinde esasen onarılamaz bir başarısızlık vardır. İki örnek burada özel olarak anılmayı hak ediyor. Birincisi, buluşun başarılı performansının şansa bağlı olduğu türdür. Yani, teknikte uzman kişi, buluşun uygulanmasına yönelik talimatları takip ederken, ya buluşun iddia edilen sonuçlarının tekrarlanamaz olduğunu ya da bu sonuçları elde etme başarısının tamamen güvenilmez bir şekilde elde edildiğini bulmuştur. Uzman kişinin, sınırlı başarı şansı ile buluşun sonuçlarını yeniden oluşturmak için deneme yanılma temelli bir araştırma programı yürütmesi gerekiyorsa, tarifnamenin yeterliliği kabul edilemez.[ii] Bunun ortaya çıkabileceği bir örnek, mutasyonları içeren bir mikrobiyolojik süreçtir. Böyle bir durum, örneğin küçük manyetik çekirdeklerin veya elektronik bileşenlerin imalatında ortaya çıkabilecek, bir oranda başarısızlıkla birlikte olmasına rağmen tekrarlanan başarının garanti edildiği durumlarla karıştırılmamalıdır. Bu son durumda, tatmin edici parçaların tahribatsız bir test prosedürüyle kolaylıkla tasnif edilebilmesi koşuluyla, SMK m.92(1) kapsamında herhangi bir itiraz söz konusu değildir.[iii] İkinci örnek, buluşun başarılı bir şekilde uygulanmasının doğası gereği imkânsız olduğu durumdur çünkü bu, yerleşik fizik yasalarına aykırı olacaktır. Örneğin bu devridaim makineleri için geçerlidir. Böyle bir makineye ilişkin istemler, yalnızca yapısına değil de işlevine yönelikse, sadece SMK m.92(1) kapsamında değil, aynı zamanda SMK m.83(6) kapsamında sanayiye uygulanabilir olmadığı yönünde itiraz da edilir.[iv]
Yeterli açıklama yapmış olmak amacıyla, tarifnamenin, verilen talimatlara dayanarak teknikte uzman kişi tarafından gerçekleştirilecek işlemlerin tüm ayrıntılarını (bu ayrıntılar iyi biliniyorsa ve istemlerin sınıfının tanımından veya yaygın genel bilgi olarak açıksa) tarif etmesi gerekmemektedir.[v] Tarifnamenin yeterli olabilmesi için tarifnamede teknikte uzman kişinin mükemmel çalışan ve satışa hazır bir ürün meydana getirebilecek şekilde bir açıklama yapılması gerektiği düşünülmemelidir.[vi]
Genellikle buluşun bir yapılanmasının tarifnamede anlatılması ve örnek verilmesi yeterli olsa da, eğer buluş konusu çok geniş bir teknik alana ilişkin ise tarifnamenin yeterliliği için tek bir örnek yeterli olmayabilir. Bazı durumlarda buluşa ait birkaç yapılanma anlatılmış olsa bile tarifname yetersizliği söz konusu olabilmektedir. Bu bakımdan tarifname yetersizliği argümanı bu konuda ciddi kuşkuların olması koşuluyla somut olaydaki delillere göre değerlendirilmelidir.[vii]
Eksikliğin Kaynağı
Tarifname takımında hangi bilginin nerede yer aldığına göre ortaya çıkan eksiklik farklı olabilmektedir. Bazı durumlarda tarifnamedeki bir eksiklik, bazen istemlerdeki bir eksiklik bazen de tarifname ve istemler arasındaki uyumsuzluk sorun yaratmaktadır.
İstemde talep edilen buluşun başvuruda tanımlanan problemi çözebileceğine dair bir şüphe aşağıdaki sonuçlara yol açabilir:
a) şüphe, istemde başvuruda açıklanan ve probleme çözüm sağlayan özelliklerin belirtilmemesi nedeniyle ortaya çıkıyorsa, tarifname ve istemler buluşun tanımıyla ilgili olarak tutarsızdır ve SMK m.92(4) uyarınca istemlerin buluşu belirtmek için gerekli tüm esas özellikleri içermediğine dair bir itiraz ortaya çıkar.
b) Eğer durum böyle değilse, ancak önceki teknik göz önünde bulundurulduğunda ve tarifnamede ne iddia edildiğine bakılmaksızın, istemde talep edilen buluşun problemi gerçekten çözebileceği inandırıcı görünmüyorsa, SMK m.83(4) uyarınca buluş basamağının sağlanmadığı yönünde bir itiraz yapılır.[viii]
İstemde talep edilen buluşun tekrarlanabilirliğinin olmaması buluş basamağı ya da tarifname yetersizliği ile ilgili olabilir. Eğer bir etki istemde ifade edilmişse, tarifname yetersizliği söz konusudur. Aksi takdirde, yani etki istemde ifade edilmemişse ancak çözülmesi gereken problemin bir parçasıysa, buluş basamağı sorunu vardır.[ix] Bu bakımdan SMK m.92(1) uyarınca yapılacak bir tarifname yetersizliği itirazı, başvurunun teknikte uzman kişinin istemde talep edilmeyen bir teknik etkiyi elde etmesini sağlamayacağı yönünde bir argümana dayandırılamaz.
Esas özellikler olarak, istenen etkiyi elde etmek için gerekli olan, bir başka deyişle, başvurunun ilgili olduğu teknik problemi çözmek için gerekli olan tüm özellikler dikkate alınmalıdır.[x] Başvuruda (tarifnamenin doğru yorumlanması halinde) buluşun esas bir özelliği olarak tarif edilen bir özelliği içermeyen ve bu nedenle tarifname ile tutarsız olan bir istem, SMK m.92(4) uyarınca tarifname tarafından desteklenmez.[xi] Bu durum sıklıkla tarifname yetersizliği olarak algılansa da aslında buradaki sorun istemin tarifname tarafından desteklenmemiş olması ile ilgilidir.
Özetle:
– Eğer başvuruda tanımlanan problemi çözmeye yarayan tüm özellikler tarifnamede yer alıyor ancak istemde yer almıyorsa, istemlerin tarifnamede dayanağı olmadığı değerlendirmesi yapılır (SMK m.92(4)). Böyle bir durumda uzman Yön. m.97(3) gereğince araştırma raporunu tarifnamenin tamamını dikkate alarak düzenleyebiliyorsa, bir başka deyişle korunması istenen buluş tarifnameden anlaşılıyorsa araştırma raporu düzenlenir. Raporun görüşler kısmında Yön. m.76(3) gereğince bağımsız istemde, buluşun esas özelliklerinin belirtilmesi gerektiği bildirilir. Zira tarifnamede istemlerin dayanağı bulunmamaktadır (SMK m.92(4)). Eğer tarifnameden korunması istenen buluş anlaşılamıyorsa ve başvuru anlamlı bir araştırma yapılmasına imkân vermiyorsa SMK m.96(3) uyarınca bir bildirim yapılır ve araştırma raporu düzenlenmez.
– Problemi çözmeye olanak tanıyan tüm özellikler tarifnamede mevcut değilse, ancak elde edilecek etki istemde talep ediliyorsa, tarifname yetersizliği değerlendirmesi yapılır (SMK m.92(1)). SMK m.96(3) uyarınca bir bildirim yapılır, araştırma raporu düzenlenmez.
– Problemi çözmeye olanak sağlayan tüm özellikler tarifnamede mevcut değilse, üstelik elde edilecek etki de istemde talep edilmemişse, mevcut haliyle istemin buluş basamağı değerlendirmesi yapılır (SMK m.83(4)).
Aşağıda aynı buluşun farklı tarifname ve istem içerikleriyle sunulduğu durumlarda ne tür eksiklikler içerdiği irdelenecektir.
Örnek 1:
Başvuru konusu istem 1 aşağıdaki gibidir:
1. Bir sabunluk olup, özelliği;
– Bir el pompası;
– sıvı sabun için bir şişe;
– bir boru
içermesidir.
Tarifname:
[004] Buluş bir sıvı sabunluk ile ilgilidir. Tekniğin bilinen durumundaki sıvı sabunluklarda şişenin dibinde şişeden çıkarılamayacak kadar fazla sıvı sabun kalmaktadır. Buluş bu probleme bir çözüm önermektedir. Buluş konusu sıvı sabunluk sayesinde şişenin dibinde sıvı kalması engellenmektedir.
[005] Buluşun bir uygulamasına göre sabunluk, bir şişe ve bir ağızlığı olan bir el pompası içerir. El pompası şişenin açıklığı üzerine sabitlenir. Şişenin tabanı düzdür. Bir boru, el pompasından şişeye uzanır.
Başvuruda resim sunulmamıştır.
Yorum:
İstem 1’e bakılarak buluşun şekli çizilmeye çalışıldığında genel anlamda aşağıdakine benzer bir yapılanma ortaya çıkmaktadır:
Tarifnamede ise buluş konusu yapılanma sayesinde sıvı sabunluğun dibinde sıvı kalmasının önüne geçildiği iddia edilmesine rağmen ne tarifnamede ne de istemlerde bunu sağlayacak bir yapılanmanın bulunmadığı görülmektedir.
Buna göre ortaya konan problemi (şişenin dibinde sıvı kalması) çözmeye olanak sağlayan tüm özellikler tarifnamede mevcut değildir. Üstelik buluşla elde edilecek teknik etkinin istemde de talep edilmediği görülmektedir. Bu durumda istemdeki mevcut tüm özellikler üzerinden yapılacak bir araştırma ile yenilik ve/veya buluş basamağına saldırılır (SMK m.83(1) ve (4)).
İstemde değişiklik yapılarak tarifnamede belirtilen, borunun şişenin dibinde sıvı kalmasını engellemesi amacı, isteme eklenirse buluş aşağıda tartışılan Örnek 2’deki durum haline gelir. Bu durumda uzman mevcut buluş basamağı saldırısını devam ettirerek tarifname yetersizliği saldırısı da yapar (Bkz. Örnek 2).
Boruyla ilgili tarifnamede bulunmayan bir özelliğin isteme eklenmesi durumunda (örneğin borunun ucunun tabana değmesi) SMK m.103(1)’e göre kapsam aşımı söz konusu olacağından değişiklik kabul edilmez ve önceki bildirimde belirtilen eksiklikler tekrarlanır.
Örnek 2:
Başvuru konusu istem 1 aşağıdaki gibidir:
1. Bir sabunluk olup, özelliği;
– Bir el pompası;
– sıvı sabun için bir şişe;
– şişenin dibinde sıvı kalmasını engelleyen bir boru
içermesidir.
Tarifname:
[004] Buluş bir sıvı sabunluk ile ilgilidir. Tekniğin bilinen durumundaki sıvı sabunluklarda şişenin dibinde şişeden çıkarılamayacak kadar fazla sıvı sabun kalmaktadır. Buluş bu probleme bir çözüm önermektedir. Buluş konusu sıvı sabunluk sayesinde şişenin dibinde sıvı kalması engellenmektedir.
[005] Buluşun bir uygulamasına göre sabunluk, bir şişe ve bir ağızlığı olan bir el pompası içerir. El pompası şişenin açıklığı üzerine sabitlenir. Şişenin tabanı düzdür. Bir boru, el pompasından şişeye uzanır.
Başvuruda resim sunulmamıştır.
Yorum:
İstem 1’e bakılarak buluşun şekli çizilmeye çalışıldığında genel anlamda aşağıdakine benzer bir yapılanma ortaya çıkmaktadır:
İstemdeki özelliklerden borunun şişenin dibinde sıvı kalmasını nasıl engellediği anlaşılamamaktadır. Tarifnamede ise buluş konusu yapılanma sayesinde sıvı sabunluğun dibinde sıvı kalmasının önüne geçildiği iddia edilmesine rağmen ne tarifnamede ne de istemlerde bunu sağlayacak bir yapılanmanın bulunmadığı görülmektedir.
Buna göre problemi (şişenin dibinde sıvı kalması) çözmeye olanak tanıyan tüm özellikler tarifnamede mevcut değildir. Ancak elde edilecek teknik etki (şişenin dibinde sıvı kalmasının engellenmesi) istemde talep edilmiştir. Bu durumda SMK m.92(1) kapsamında tarifname yetersizliği olduğu yönünde SMK m.96(3) uyarınca bir bildirim yapılır, araştırma raporu düzenlenmez. Başvuru sahibinden bu konudaki itirazlarını veya başvurudaki değişikliklerini, bildirim tarihinden itibaren üç ay içinde sunması istenir. Bu süre içinde itirazda bulunulmaması veya itirazın ya da yapılan değişikliklerin Kurum tarafından kabul edilmemesi hâlinde başvuru reddedilir. İtirazın ve varsa yapılan değişikliklerin kabul edilmesi hâlinde araştırma raporu düzenlenir, başvuru sahibine bildirilir ve Bültende yayımlanır.
Eğer sorunu gidermek için başvuru sahibi kapsam aşımına neden olacak değişiklik yapmak zorundaysa, bu durum tarifname yetersizliğine gösterge olabilir. Bu örnekte tarifname takımından şişenin dibinde sıvı kalmasının engellenmesi için nasıl bir yapılanma ortaya konması gerektiği anlaşılmamaktadır. Başvuru sahibi bunu sağlamak için başvurunun ilk halinde bulunmayan özellikler eklemelidir ki SMK m.103(1)’e göre buna izin verilemeyeceğinden başvuru onarılamaz.
Örnek 3:
Başvuru konusu istem 1 aşağıdaki gibidir:
1. Bir sabunluk olup, özelliği;
– Bir el pompası;
– sıvı sabun için bir şişe;
içermesidir.
Tarifname:
[005] Şekil 1, buluşun birinci uygulamasına göre bir sıvı sabunluğu (10) göstermektedir. Sabunluk (10), bir şişe (11) ve bir ağızlığı (13) olan bir el pompası (12) içerir. El pompası (12) şişenin (11) açıklığı üzerine sabitlenir. Şişenin (11) tabanı (11a) düzdür. Bir boru (14), el pompasından (12) şişeye (11) uzanır ve şişenin (11) düz tabanı (11a) ile temas halindedir. Borunun (14) uç kısmı (14a), L şeklinde bir profile sahiptir, böylece bu uç kısım (14a) şişenin (11) düz tabanı (11a) boyunca uzanır.
[006] Buluşun bir yapılanması bir el pompası, sıvı sabun için bir şişe, bir boru içeren bir sabunluk olup özelliği; şişenin, borunun uç kısmı ile temas halinde olan bir taban içermesi ile karakterize edilmektedir.
Yorum:
İstem 1’e bakılarak buluşun şekli çizilmeye çalışıldığında genel anlamda aşağıda soldakine benzer bir yapılanma ortaya çıkmaktadır. Başvuruya ait şekilde ise buluş sağdaki gibi gösterilmiştir:
Tarifnamede buluş konusu yapılanma sayesinde sıvı sabunluğun dibinde sıvı kalmasının önüne geçildiği iddia edilmekte ve bunu sağlayan yapılanma tarifnamede teknik özellikleriyle anlatılmaktadır. Ancak istemlerde bunu sağlayacak bir yapılanmanın bulunmadığı görülmektedir.
Buna göre başvuruda tanımlanan problemi (şişenin dibinde sıvı kalması) çözmeye yarayan tüm özellikler tarifnamede yer almaktadır. Ancak istemde bu esas özelliklerin hepsi (örn. boru) bulunmamaktadır. Bu durumda başvuru sahibine yapılan bildirimde tarifnamede istemlerin dayanağı olmadığı belirtilir (SMK m.92(4)). Zira istemde buluşun tüm esas özellikleri belirtilmelidir. Bu haliyle istemdeki buluş tarifnamede tanımlanandan daha geniş olduğu için tarifname tarafından desteklenmemektedir. Burada sıklıkla düşülen hata istemin tarifname tarafından desteklendiğinin zannedilmesidir. İstemde el pompası ve şişe bulunan bir sabunluktan bahsediliyor ve tarifnamede de bu özellikler bulunduğuna göre nasıl olur da istem tarifname tarafından desteklenmez? İstemin tarifname tarafından desteklenip desteklenmediği değerlendirilirken unsurlar yapılanmalardan bağımsız şekilde düşünülemez. Şöyle ki tarifnamede yalnızca el pompası, şişe ve borunun birlikte bulunduğu bir sabunluk yapılanmasından bahsediliyorsa ve istemde el pompası ve şişe bulunan bir sabunluk korunmak isteniyorsa istem tarifname tarafından desteklenmemiş olur. Zira tarifname sadece borulu sabunluklardan bahsederken istem borulu-borusuz tüm sabunlukları koruma altına alan ve tarifnamede dayanağı bulunmayan daha geniş bir koruma sağlar.
Buna benzer durumlarda uzman Yön. m.97(3) gereğince araştırma raporunu tarifnamenin tamamını dikkate alarak düzenleyebildiği için genellikle araştırma raporunu hazırlar ve isteme buluşun teknik problemi çözmede kullandığı tüm esas özelliklerin tarifnameden eklenmesini ister.
Örnek 3b:
Örnek 3‘ün bir varyasyonunu inceleyelim. Başvurunun tarifnamesinin Örnek 3’teki gibi olduğunu varsayalım.
Başvuru konusu istem 1 aşağıdaki gibidir:
1. Bir sabunluk olup, özelliği; şişenin dibinde sıvı kalmasını engellemesidir.
İstemlerde buluş, sadece erişilmesi arzulanan bir sonuç ile tanımlanamaz (Yön. m.76(2)). Bu örnekteki istem Örnek 3’tekinden farklı olarak yalnızca erişilmesi arzu edilen sonucu (şişenin dibinde sıvı kalmaması) korumaya çalışıyor ve bunu yaparken buluşun hangi özelliklerinin kullanıldığı (bir tanesi bile) belirtilmiyor. Böyle bir durumda uzman Yön. m.97(3) gereğince araştırma raporunu tarifnamenin tamamını dikkate alarak düzenleyebiliyorsa, bir başka deyişle korunması istenen buluş tarifnameden anlaşılıyorsa araştırma raporu düzenlenir. Raporun görüşler kısmında Yön. m.76(3) gereğince bağımsız istemde, buluşun esas özelliklerinin belirtilmesi gerektiği bildirilir. Zira tarifnamede istemlerin dayanağı bulunmamaktadır (SMK m.92(4)). Eğer tarifnameden korunması istenen buluş anlaşılamıyorsa ve başvuru anlamlı bir araştırma yapılmasına imkân vermiyorsa SMK m.96(3) uyarınca bir bildirim yapılır ve araştırma raporu düzenlenmez.
Aşağıda Örnekler 1-3’te gösterilen durumlara ait özet niteliğinde bir tablo sunulmaktadır:
[005] Şekil 1, buluşun birinci uygulamasına göre bir sıvı sabunluğu (10) göstermektedir. Sabunluk (10), bir şişe (11) ve bir ağızlığı (13) olan bir el pompası (12) içerir. El pompası (12) şişenin (11) açıklığı üzerine sabitlenir. Şişenin (11) tabanı (11a) düzdür. Bir boru (14), el pompasından (12) şişeye (11) uzanır ve şişenin (11) düz tabanı (11a) ile temas halindedir. Borunun (14) uç kısmı (14a), L şeklinde bir profile sahiptir, böylece bu uç kısım (14a) şişenin (11) düz tabanı (11a) boyunca uzanır.
[006] Buluşun bir yapılanması bir el pompası, sıvı sabun için bir şişe, bir boru içeren bir sabunluk olup özelliği; şişenin, borunun bir kısmı ile temas halinde olan bir taban içermesi ile karakterize edilmektedir.
Başvuru konusu istem 1 aşağıdaki gibidir:
1. – Bir el pompası;
– sıvı sabun için bir şişe;
– bir boru
içeren bir sabunluk olup özelliği;
şişenin, borunun bir kısmı ile temas halinde olan bir taban içermesi ile karakterize edilir.
Uzman yaptığı araştırma sonucunda tekniğin bilinen durumundaki en yakın doküman olarak D1’i (bkz. şekil 2) bulmuş olsun. D1’deki sabunluğun borusu tabana değmemektedir.
Buluş konusu istem ile D1 farklılıklar içerdiği için istem 1 yenidir. Şimdi de buluş basamağını irdelemek için problem çözüm yaklaşımını uygulayalım:
D1 ile istem 1 karşılaştırıldığında aradaki farkın şişenin, borunun bir kısmı (uç kısmı) ile temas halinde olan bir taban içermesi olduğu görülmektedir.
Bu fark ile elde edilen teknik etki, şişenin tabanında kalan ürün miktarının azaltılmasıdır.
Buna göre buluşun çözümünü amaçladığı objektif teknik problem şişenin tabanında kalan ürün miktarının nasıl azaltılacağıdır.
Uzman tekniğin bilinen durumundaki dokümanlarda bu problemin çözümüne yönelik bir yapılanma bulamamış olsun. En yakın doküman olarak bulduğu D1’de de probleme yönelik bir yönlendirme olmayıp, bir başka dokümanla D1’i birleştirerek de çözüme varılamadığını varsayalım. Bu durumda istem 1’in yeni olduğunu ve buluş basamağı içerdiğini kabul edecektir.
Ancak her şey burada bitmemektedir. İstem 1‘in yazılış biçimi (“borunun bir kısmı”), aynı zamanda, borunun yalnızca orta kısmının taban ile temas edebildiği şekil 3’teki benzer yapılanmaları da kapsamaktadır. Bu tür yapılanmalar, başvuru sahibinin bahsettiği problemi çözmemektedir:
Şekil 3: İstem 1’in kapsadığı bir başka yapılanma
Her ne kadar istem 1 tarifname tarafından destekleniyor görünse de (bkz. paragraf [006]) buluşun gerçekleştirdiği teknik etki yalnızca borunun uç kısmı taban ile temas halinde olduğunda elde edilmektedir. İstem 1, borunun uç kısmının şişenin tabanına göre nereye yerleştirildiğini tanımlamamaktadır.
Zira olması gerektiğinden geniş yazılmış bir istem, iddia edilen teknik etkinin elde edilmediği yapılanmaları da kapsamış olabilir.[xiii] Eğer istemin buluş basamağını sağlaması, belirli bir teknik etkiye ulaşılmasına dayanıyorsa, ilke olarak, söz konusu teknik etkinin tüm istem kapsamı için ulaşılabilir olması gerekir.[xiv]
Şekil 3’teki yapılanma, tespit ettiğimiz objektif teknik problemi çözemediği için buluş basamağı da içermeyecektir ve salt bir tasarım farkı olarak kabul edilecektir. Bu nedenle söz konusu yapılanmanın istemin kapsamından çıkarılması gerekmektedir.
İstem 1’in belge alabilmesi için aşağıdakine benzer şekilde daraltılması gerekir:
1. – Bir el pompası;
– sıvı sabun için bir şişe;
– bir boru
içeren bir sabunluk olup özelliği;
şişenin, borunun uç kısmı ile temas halinde olan bir taban içermesi ile karakterize edilir.
Bu örnekte istem 1’deki yapılanmanın aynısının tarifnamede de bulunduğunu görülmektedir (bkz. paragraf [006]). Tarifname ve istemin birbiriyle uyumlu olması adına bu yapılanma tarifnameden çıkartılmalı ya da “borunun bir kısmı” ifadesi “borunun uç kısmı” olacak şekilde düzeltilmelidir.[xv]
Mevcut örnekte olduğu gibi eğer tarifnameden teknik problemin çözümüne yönelik yapılanma net bir şekilde anlaşılıyorsa (gerek tarifname paragraf 5, gerekse başvuruya ait şekil 1 çözümü desteklemekte yeterlidir) ve istemdeki sorun sadece buluş basamağı değerlendirmesi kapsamında kalıyorsa (teknik etkinin tüm istem kapsamında gerçekleşip gerçekleşmediği) teknik etki sağlamayan yapılanma istemden çıkarılarak istemin daraltılması yoluyla sorunun üstesinden gelinebilir.
[i] Successful European oppositions (part II) Analysis for the patent information professional, Aalt van de Kuilen, World Patent Information Volume 45, June 2016, Page 59, Table 4.
[xiv] “Art. 56 EPC 1973 requires the claimed invention, i.e. the proposed technical solution for a given technical problem, not to be obvious to a skilled person from the state of the art. If the inventive step of a claimed invention is based on a given technical effect, the latter should, in principle, be achievable over the whole area claimed. “ : EPO Case Law of the Boards of Appeal, I. PATENTABILITY, D. Inventive step, 9.8.3 Broad claims, https://www.epo.org/law-practice/legal-texts/html/caselaw/2019/e/clr_i_d_9_8_3.htm
Bugünlerde fikri haklar, marka, lisans ve hatta bununla sınırlı olmaksızın genel haber niteliğinde dahi yankıları devam eden bir dosya, Modelo Reserva dosyası. Lisans sözleşmesinin ve ilişkisinin sınırları ile uygulamanın esnekliği ya da katılığını, aykırılığın ise çok farklı sonuçları olabileceğini tekrar işaret eden bu dosyaya biraz yakından bakabilir ve lisans ilişkilerinin hassasiyetini tekrar ve zevkle gündeme getirebiliriz.
Cerveceria Modelo de Mexico, S. de R.L. de C.V. (“Modelo Group”) yıllar önce CB Brand Strategies, LLC, Crown Imports LLC and Compania Cervecera de Coahuila, S. de R.L. de C.V. (“Constellation”) ile bir lisans ilişkisi içine girmiştir. Bu lisans ilişkisi kapsamında 2013 yılında imzalanan lisans sözleşmesi ile Modelo Group’a ait olan “MODELO” markasının belirli/ sınırlı ürünler üzerinde Amerika Birleşik Devletleri’nde kullanmak üzere Constellation’a lisansı sağlanmıştır.
Uzun süren olumlu bir ilişkinin ardından, bir süre önce Constellation “MODELO” markasını içerir şekilde “MODELO RESERVA” adı altında iki bira ürününü piyasaya sürmüştür. Bir tanesi “Finished on aged wood from Tequila Barrels” (Tekila fıçılarından eskitilmiş ahşap üzerine tamamlanmış) şeklinde tanıtılan “Tekila Fıçı Birası” iken, diğeri “Finished on aged wood from Bourbon Barrels” (Bourbon fıçılarından eskitilmiş ahşap üzerine tamamlanmış) şeklinde tanıtılan “Bourbon Fıçı Birası” olarak piyasa girmiştir.
Bunun üstüne Modelo Group, bu kullanımların taraflar arasındaki lisans anlaşmasını ihlal ettiğini ve ayrıca Tekila/ Tekila Fıçısı ifadelerinin kullanımının Amerika Birleşik Devletleri ve Meksika hukukunu ihlal ettiğini iddia ederek mahkemeden bu kullanımların ivedilikle durdurulmasını talep etmiştir.
Gözden kaçırmamak gerekir ki, Modelo Group’un söz konusu ihlal iddiaları temelde üç ayaklıdır: Constellation’ın i) markayı kullanım hakkı olmadığı bir grup ürün üzerinde / şekilde, yani yetkisiz olarak kullanması, ii) markanın itibarını zedelemesi ve iii) temel hukuk kurallarına uymama yoluyla lisans sözleşmesi hükümlerini ihlal etmesi. Daha net analiz edebilmek adına çok kısaca gerekçelerine baktığımızda ise, şu noktalar karşımıza çıkmaktadır:
Constellation sadece Meksika stili biralar üzerinde “MODELO” markasını kullanma yetkisini haizdir.
“Tekila” menşe adının Meksika yasalarına göre ulusal bir değer olması ve Tekila’nın kökenine ilişkin anlaşmazlıkların Meksika’da oldukça kamuya açık olması önemli bir rol oynamaktadır. Zira Modelo Group’un böyle bir uyuşmazlığın içinde yer alması kendilerini ve ayrıca “MODELO” markasının itibarını zedeleyecektir.
“Tekila” ibaresinin kullanımı kimi yasal düzenlemelere tabidir ve haliyle de Tekila/ Tekila Fıçısı ifadelerinin bu şekilde kullanımı Amerika Birleşik Devletleri ve Meksika hukukunu ihlal etmektedir.
2023 Eylül ayının başında mahkeme değerlendirmesini tamamlamış ve Constellation’ın “Finished on aged wood from Tequila Barrels” (Tekila fıçılarından eskitilmiş ahşap üzerine tamamlanmış) tanıtım ve “Tekila Fıçı Birası” ifadesi ile “Finished on aged wood from Bourbon Barrels” (Bourbon fıçılarından eskitilmiş ahşap üzerine tamamlanmış) tanıtım ve “Bourbon Fıçı Birası” ifadesi kullanımlarını sonlandırılmasını karara bağlamıştır. Ancak taraflar arasındaki ilişki tamamen bitmiş gibi bir yorum yapmamış ve söz konusun kararın, ilgili lisans anlaşması kapsamında Constellation’ın “MODELO RESERVA” veya “RESERVA” ifadelerinin kullanımını durdurması gerektiği anlamına gelmeyeceğinin altını çizmiştir.
Görüldüğü üzere Modelo Group, aslında lisans anlaşmalarında çok göz önünde olan ve fakat bir süre sonra tarafların dikkatini yitirmeye başlayabildiği çok temel unsurlar üzerinden dosyasını oluşturmuştur. Ürünlerin temel niteliği (“bira” cinsi ürün olma noktasında) uyuşsa da, aroma anlamındaki uyuşmazlığın kayda değer olduğunu ileri sürmüştür. Ürün gamına yönelik iddiasını, haksız olarak alt gam/ marka yaratıldığı iddiası ile desteklemiştir. Nitekim, bugüne kadar kendisinin yapmadığı bir yaratımın, kendisinden izinsiz olarak Constellation tarafından yapılmasının hakkaniyetli olmayacağını vurgulamıştır.
Taraflar arasındaki ilişkinin sınırlarının aşılmasını, Meksika’daki yaklaşım dolayısıyla “MODELO” markalarının itibarının sarsılması riski ile perçinlemiş ve son olarak da bu tür sözleşmelerde bildiğimiz en klasik kloz olan “Failure to comply with all applicable laws, rules, and regulations constitutes a breach of the agreement” (Geçerli tüm yasalara, kurallara ve düzenlemelere uymamak, sözleşmenin ihlali anlamına gelir.”) düzenlemesine aykırılık iddiası ile taçlandırmıştır. Teorik olarak güçlü olsa da, belki lisans sözleşmesi incelendiğinde pratikte tek başına yeterli olmayabilecek bu iddialar bütüncül bir etki ile kullanımların durdurulmasını sağlamıştır.
Görülmektedir ki, lisans veren için de, lisans alan için de neye imza atıldığı kadar, bunun pratikte ne anlama geldiğinin irdelenmesi de önem arz etmektedir. Zira, bu karar ile tekrar teyit edildiği üzere, bir markanın kullanımı ve dahi bir markanın bir ürün türü üzerinde kullanımı tüm ürün gamı için genel geçer bir yetki tanımayabilmektedir.
Markaların Uluslararası Tescili Amacıyla Madrid Protokolü’nün en önemli yapı taşlarından olan “Esas Tescile veya Esas Başvuruya Bağımlılık İlkesi” ve “Dönüştürme” prosedürü hakkında, 2012 yılında yazdığım iki ayrı yazıda gerekli güncellemeleri/değişiklikleri yaparak ve devamında çalışmaları birleştirerek oluşturduğum bu yazının, gerek Protokol uygulamalarında çalışanlar, gerekse de Marka Vekilliği Sınavına hazırlananlar için faydalı olacağını düşünüyorum.
Markaların Uluslararası Tescili amacıyla Madrid Protokolü (yazının devamında kısaca “Madrid Protokolü” veya “Protokol” olarak anılacaktır), Eylül 2023 itibarıyla, Türkiye dahil 130 ülkenin taraf olduğu, yurtdışında marka tescil işlemlerini kolaylaştırma amacını bir uluslararası andlaşmadır.
Protokolün başvuru sahiplerine getirdiği temel zorunluluklardan ilki, başvuruyu menşe ofis olarak adlandırılan ve başvuru sahibinin uyrukluk, ikametgah veya ticari-sınai faaliyet bağlarından birisiyle bağlı olduğu ulusal bir sınai mülkiyet ofisi aracılığıyla Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı’na (WIPO) göndermektir. Uluslararası başvurunun gönderilmesi, başvuru sahibinin menşe ofiste tescilli bir markaya veya marka başvurusuna sahip olması şartına bağlıdır.
Esas tescil veya esas başvuru olarak adlandırdığımız ve bundan sonra sadece “esas tescil” olarak anacağımız bu marka ile uluslararası başvuru aynı olmalı ve uluslararası başvurunun kapsadığı mallar / hizmetler mutlak surette esas tescilin mal / hizmet listesi kapsamında yer almalıdır (listelerin aynı olması zorunlu değildir, ancak uluslararası başvurunun kapsadığı mallar / hizmetler mutlak surette esas tescilin kapsamında bulunmalıdır).
ULUSLARARASI TESCİLİN ESAS TESCİLE BAĞIMLILIĞI İLKESİ
Protokol kapsamında yer alan en kritik düzenlemelerden birisi, WIPO’daki şekli inceleme ve sınıflandırma incelemesinin ardından başvuru sahibince seçilen ulusal ofislere bir başvuru olarak iletilen uluslararası tescilin, menşe ofisteki esas tescile uluslararası tescil tarihinden itibaren 5 yıl süreyle bağımlı olmasıdır.
Bu yazıda ilk olarak, Protokolün 6ncı maddesinin (2), (3) ve (4) numaralı paragraflarında düzenlenen uluslararası tescilin esas tescile bağımlılığı hususu Protokol hükümleri kapsamında açıklanacak, bağımlılık konusunda genellikle yanlış anlaşılan noktalar belirtilecek ve bağımlılığın sonucu olarak uluslararası tescilin iptali gerekiyorsa buna ilişkin yöntem ortaya konulacaktır.
Uluslararası tescilin esas tescile bağımlılığı ile kastedilen; esas tescilin herhangi bir nedenle (ret, iptal, geri çekme, tescil için gerekli işlemleri yerine getirmeme, sınırlandırma, yenilememe, feragat, hükümsüzlük, vb.) kısmen veya tamamen geçerliliğini yitirmesi ve bu durumun kesinleşmesi halinde, belirtilen hususun WIPO Uluslararası Bürosuna iletilmesi yoluyla, uluslararası tescilin uluslararası sicilde ve seçilen ülkelerde paralel biçimde kısmen veya tamamen iptal edilmesinin sağlanmasıdır. Bu işlemin sonucunda WIPO Uluslararası Bürosunda yapılan kayıt ve bu kaydın uluslararası tescilin geçerli olduğu ulusal ofislere bildirilmesi işlemi ise “esas başvuru veya tescilin geçerliliğinin sona ermesi (ceasing of effect of the basic application or registration)” kavramıyla anılmaktadır.
Uluslararası tescilin menşe ofisteki esas tescile bağımlılığı, yukarıda belirtildiği üzere tescil kapsamında bulunan malların / hizmetlerin tamamı veya bir kısmı bakımından etki doğurabilir. Bir diğer deyişle, esas tescil bağımlılık süresi içerisinde menşe ofiste etkisini kısmen yitirirse (örneğin, kısmi hükümsüzlük kararı sonucu bazı mallar / hizmetler bakımından gerçekleşen iptal), WIPO Uluslararası Bürosuna bildirim yalnızca bu mallar / hizmetler bakımından yapılmalıdır. Bunun sonucu olarak, uluslararası marka, WIPO Uluslararası Sicilinde yalnızca belirtilen mallar / hizmetler bakımından iptal edilecek ve bu husus uluslararası tescilin geçerli olduğu ülke ofislerine bildirilerek kısmi iptalin o ülkelerde de gerçekleştirilmesi sağlanacaktır. Buna karşın, menşe ofisteki esas tescil geçerliliğini kapsadığı tüm mallar / hizmetler bakımından yitirirse, yukarıda belirtilen işlemler uluslararası tescilin tamamı bakımından yapılacak, uluslararası tescil uluslararası sicilden silinecek ve paralel işlem uluslararası tescilin geçerli olduğu ülkelerde de yapılacaktır.
Uluslararası tescilin esas tescile bağımlı olduğu 5 yıllık süre uluslararası tescil tarihinden itibaren başlayacaktır (bkz. Protokol madde 6(2)). Dolayısıyla, süre hesaplanırken dikkate alınacak asıl tarih uluslararası tescil tarihidir ve bunun dışındaki tarihlerin herhangi bir belirleyici rolü bulunmamaktadır.
Uluslararası tescil tarihinden başlayan 5 yıllık bağımlılık süresi bittiği anda itibaren ise, uluslararası tescil esas tescilden bağımsız hale gelmektedir. Dolayısıyla, bağımlılık süresinin sona ermesinin ardından esas tescil bakımından gerçekleşecek ret, iptal, geri çekme, tescil için gerekli işlemleri yerine getirmeme, sınırlandırma, yenilememe, feragat, hükümsüzlük vb. işlemlerin uluslararası tescil bakımından etkisi olmayacaktır. Bu durumun istisnası aşağıda belirtilecek haller olacaktır.
Menşe ofisin, uluslararası tescilin dayandığı esas tescil hakkında 5 yıllık bağımlılık süresi içerisinde başlamış olan bir işlemi veya davayı (örneğin, hükümsüzlük davası) WIPO Uluslararası Bürosuna bildirmiş olması durumunda, bu prosedür veya dava 5 yıllık sürenin dolmasının ardından sonuçlanmış olsa da, menşe ofisin bu işlemin veya davanın sonucunu WIPO’ya bildirerek uluslararası tescilin kısmen veya tamamen iptalini sağlama yetkisi bulunmaktadır. Belirtildiği üzere, bunun için şart olan husus, esas tescilin markanın kısmen veya tamamen hükmünü yitirmesini sağlayabilecek nitelikte bir işlemin veya davanın başlatılmış olduğunun, 5 yıllık bağımlılık süresi içerisinde WIPO Uluslararası Bürosuna iletilmiş olmasıdır (bkz. Protokol madde 6(3)). Bu yönde ve süresi içerisinde bir bildirimin gönderilmemiş olması halinde, 5 yıllık bağımlılık süresi dolduktan sonra uluslararası markanın esas tescilin akıbeti nedeniyle etkisini kaybetmesi veya iptal edilmesi mümkün olmayacaktır. 5 yıllık bağımlılık süresi henüz dolmamış markalar bakımından ise önceden bu yönde bir işlemin veya davanın başladığını gösterir bir bildirimin gönderilmesi gerekliliği bulunmamaktadır.
Uluslararası tescilin menşe ofisteki esas tescile bağımlılığı, markanın devri veya unvan-nevi değişikliği, lisans gibi marka sahibinin veya kullanım yetkisine sahip kişilerin kimliğiyle ilgili hususları kapsamamaktadır. Bağımlılık süresi içerisinde esas tescilin devredilmesi durumunda, uluslararası tescil için de aynı işlemin yapılması gibi bir zorunluluk bulunmamaktadır ve aynı husus unvan-nevi değişikliği, lisans işlemleri için de geçerlidir.
Bununla birlikte, esas tescilin sahibi ile uluslararası markanın sahibinin farklılaşmış olması, 5 yıllık bağımlılık süresi içerisindeki bağımlılığın mutlak niteliğini ortadan kaldırmamaktadır. Markaların sahibi farklılaşmış olsa da, 5 yıllık süre içerisinde uluslararası tescil esas tescile bağımlıdır ve yazının önceki kısımlarında belirtilen hallerin ortaya çıkması durumunda, uluslararası tescilin iptali gerçekleşecektir.
Menşe ofis, esas tescilin kapsamında yazı içeriğinde belirtilen nitelikte değişikliklerin ortaya çıkması durumunda, bağımlılık ilkesi çerçevesinde WIPO Uluslararası Bürosuna gerekli bildirimi yapmak zorundadır. Ancak, menşe ofisin kesinleşmiş kararları bildirmesi gerekmektedir. Bir diğer deyişle, bağımlılık süresi içerisinde esas tescilin hükümsüz kılınması yönünde bir mahkeme kararı alınmış olsa da, eğer bu karar kesinleşmiş nitelikte değilse, Ofis karar kesinleşinceye kadar bu kararı WIPO Uluslararası Bürosuna bildirmekle yükümlü değildir. Aynı husus, uluslararası tescilin menşe ofis tarafından incelenen bir esas başvuruya dayanması halinde de geçerlidir. Bu tip durumlarda, WIPO’ya bildirim için esas başvurunun reddedilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinin beklenmesi (Türkiye bakımından Türk Patent ve Marka Kurumu YİDK kararı ve bu karara karşı dava açılmışsa o davaya ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararı) gerekmektedir.
Menşe ofisin, Protokol madde 6(4)’te ve Yönetmelikte belirtilen şekli şartlara ve içeriğe uygun talebi göndermesi halinde WIPO Uluslararası Bürosu gerekli kaydı uluslararası sicilde gerçekleştirecek, uluslararası markayı tamamen veya kısmen iptal edecek ve bu yöndeki bildirimi aynı işlemi yapmaları amacıyla uluslararası tescil kapsamında bulunan ulusal ofislere gönderecektir. WIPO Uluslararası Bürosunun iptal işlemini yapması için menşe ülkedeki işleme esas kararı incelemesine veya yorumlamasına ihtiyaç bulunmamaktadır (ki bu kararların WIPO’ya gönderilmesi de gerekli değildir), menşe ofisin şekli şartlara uygun bildirimi yapması yeterlidir.
DÖNÜŞTÜRME (TRANSFORMATION) İŞLEMİ
Menşe ofisteki esas tescile bağımlılık ilkesi çerçevesinde uluslararası markası kısmen veya tamamen iptal edilen marka sahiplerine Protokol kapsamında tanınmış telafi yöntemi ise dönüştürme (transformation) işlemidir. Dönüştürme işlemi en kısa haliyle; iptal edilen bir uluslararası markayı, uluslararası markanın başvuru tarihini koruyacak ve tüm işlemleri ilgili ülkenin ulusal mevzuatına göre yapılacak ulusal bir marka başvurusuna dönüştürmek olarak tanımlanabilir.
Bağımlılık ilkesi, Madrid Protokolünün kilit ilkelerinden birisi olmakla birlikte, uluslararası markanın seçilen ülkelerdeki akıbetinin menşe ülkedeki ret veya hükümsüzlük gerekçelerine veya üçüncü kişilerce başlatılan işlemlere sıkıca bağlanması nedeniyle eleştirilmektedir. Bu eleştirilerin sonucu olarak bağımlılık ilkesinin akıbetini Protokol tarafı ülkelerin ilke hakkında gelecekte benimseyecekleri tutum gösterecektir.
Madrid Protokolü kapsamında düzenlenmiş “dönüştürme (transformation)” işlemi, uluslararası tescilin, menşe ofisteki esas tescile 5 yıl süreyle bağımlılığından ortaya çıkabilecek problemlerin telafi edilebilmesi amacına yönelik bir işlemdir.
Dönüştürme işlemi, Protokolün beşinci mükerrer 9. maddesi (Article 9quinquies) kapsamında düzenlenmiştir. Madde, bir uluslararası tescilin ulusal veya bölgesel başvurulara dönüştürülmesi başlığını taşımaktadır. Başlıkta bölgesel teriminin kullanılmasının nedeni, Protokol tarafı ülkelerin bazıları adına tescil işlemi yapan bölgesel tescil ofislerinin (Benelüks Marka Ofisi, EUIPO vd.) varlığı ve bunların yaptıkları tescil işlemlerinin bölgesel tescil olarak adlandırılmasıdır. Bununla birlikte, yazı boyunca ifadeleri gereğinden fazla uzun tutmamak için, ulusal veya bölgesel başvuruya dönüştürme ifadesi yerine, sadece ulusal başvuruya dönüştürme terimi kullanılacaktır.
Uluslararası tescilin ulusal başvuruya dönüştürülmesi için ilk şart, bir uluslararası tescilin, menşe ofisin talebi üzerine Protokol madde 6(4) çerçevesinde, kapsadığı malların ve/veya hizmetlerin tamamı veya bir kısmı bakımından iptal edilmesidir.
Uluslararası tescilin, madde 6(4)’te sayılan hallerde menşe ofisin talebi üzerine iptal edilmesi durumu dışında kalan iptal (veya aynı sonucu doğuran diğer işlemler) hallerinde, dönüştürme işleminin yapılması mümkün değildir. Bir diğer deyişle, dönüştürme işleminin, bağımlılık süresi içerisinde menşe ofis tarafından Uluslararası Büroya bildirilen ve iptal sonucunu ortaya çıkaran işlemler bakımından yapılması mümkündür. Uluslararası tescilin, tescil sahibinin talebi üzerine uluslararası sicilden kısmen veya tamamen silinmesinin sonucunda -bu işlem bağımlılık süresi içerisinde gerçekleşse de- ulusal başvuruya dönüştürme işleminin gerçekleştirilmesi mümkün değildir. (bkz. Madrid Protokolü Hakkında WIPO Kılavuzu Paragraf 817: “Transformation is not available where the holder has voluntarily canceled the international registration.”) Buna göre, bir uluslararası tescil sahibinin, markasını kendi talebiyle iptal (cancellation), sınırlandırma (limitation), vb. işlemler çerçevesinde, uluslararası sicilde, bazı ülkeler için tamamen veya kısmen iptal edip veya sınırlandırıp, sonradan bu mallar veya hizmetler bakımından aynı ülkeler için dönüştürme talebinde bulunması mümkün olmayacaktır.
Bir uluslararası tescil, menşe ofisin talebi üzerine Protokol madde 6(4) çerçevesinde, kapsadığı malların ve/veya hizmetlerin tamamı veya bir kısmı bakımından iptal edildikten sonra, uluslararası tescil sahibinin markasını ulusal markaya dönüştürmesi imkanı ortaya çıkmaktadır. Bu ön koşulun yerine gelmesi halinde, dönüştürme işleminin aşağıdaki maddeler çerçevesinde yapılması mümkündür:
1- Uluslararası sicilde gerçekleşmiş iptal işlemi tarihinden itibaren başlayacak üç ay içerisinde, uluslararası tescilin sahibi, aynı markanın tescili için ilgili ulusal ofise bir marka tescil başvurusu yapmalıdır.
2- Belirtilen marka tescil başvurusu doğrudan ulusal ofise yapılmalı ve ulusal ofisin doğrudan kendisine yapılan başvurular için öngördüğü şartlar gözetilmelidir. Bir diğer deyişle Madrid Protokolü ve Uluslararası Büronun aracılığı ortadan kalkmıştır. Ulusal ofis yurtdışından yapılan başvurular için vekil zorunluluğu öngörmüşse, başvuru vekil aracılığıyla yapılmalı ve ulusal başvuru ücretleri ödenmelidir. (Bununla birlikte, ulusal ofislerin kendi mevzuatları dahilinde, dönüştürme işlemine konu ulusal başvurulara ilişkin özel şekli başvuru şartları uygulayabileceği de belirtilmelidir. Örneğin, bu başvuru için halihazırda uluslararası başvuru ücreti ödenmiş olduğundan, daha düşük ücret, vb.)
3- Ulusal başvuruda yer alan marka dönüştürme işlemine konu uluslararası markayla aynı olmalıdır).
4- İptal edilen uluslararası markanın sahibi ile dönüştürme talebine konu ulusal başvurunun sahibi aynı olmalıdır.
5- Dönüştürme talebine konu ulusal başvurunun kapsadığı mallar ve/veya hizmetler iptal edilen uluslararası markanın (ilgili ülke bakımından geçerli mal / hizmet listesi) kapsamında yer almalıdır. Mal / hizmet listelerinin aynı olması şart değildir, uluslararası tescil kapsamındaki malların / hizmetlerin, ulusal başvuru kapsamındaki malları / hizmetleri kapsaması yeterlidir.
Yukarıda sayılan şartların herhangi birisinin yerine getirilmemesi halinde dönüştürme talebi kabul edilmeyecektir.
Belirtilen şartları yerine getiren bir ulusal başvurunun yapılması durumunda ise, ulusal ofis, başvuruyu, uluslararası tescil tarihinde yapılmış bir başvuru olarak kaydetmek yükümlülüğündedir. Eğer uluslararası tescil, ilgili ülkeye sonraki belirleme (subsequent designation) işlemi çerçevesinde sonradan yönlendirilmiş bir marka niteliğindeyse, uluslararası tescil tarihinin yerini, sonraki belirleme tarihi alacaktır. Uluslararası tescilin rüçhan hakkı mevcutsa, bu hak dönüştürme işleminin konusu ulusal başvuru bakımından da kaydedilecektir.
Kabul edilen dönüştürme talepleri bakımından, başvuru sahiplerinin sağladığı tek fayda, dönüştürme işlemine konu ulusal başvurunun, uluslararası tescilin tarihinden (veya sonraki belirleme tarihinden) yararlanmasıdır. Onun dışında izlenecek tüm prosedür, ulusal ofise yapılan yeni bir başvurunun kaydına ve incelenmesine ilişkin tüm şekli ve esasa ilişkin şartlarla aynı olacaktır. Başvuruya ilişkin yazışmaların tamamı ilgili ulusal mevzuatın öngördüğü biçimde başvuru sahibi veya vekiliyle yapılacak ve Uluslararası Büronun aracılığı tamamen ortadan kalkacaktır; ayrıca uluslararası tesciller bakımından geçerli olan 12-18 aylık ret bildirim süresi limitleri dönüştürülmüş ulusal başvurular bakımından geçerli olmayacaktır.
Dönüştürme işlemlerine uygulamada sıklıkla rastlanılmamakla birlikte, bu işlem uluslararası tescilin 5 yıl süreyle menşe ofisteki esas tescile veya başvuruya bağımlılığı hükmünden kaynaklanabilecek hak kayıplarının, başvuru tarihinin korunması anlamında telafisini teşkil etmektedir. Dolayısıyla, dönüştürme işlemini, şekli şartlar bakımından çok sayıda koşul öngörse de, bağımlılık ilkesinin telafisini sağlaması anlamında, Madrid Protokolünün kullanıcı dostu yönlerinden birisi olarak değerlendirmek yerinde olacaktır.
SON SÖZ
Madrid Protokolü’nün kilit taşlarından olan Esas Tescile Bağımlılık İlkesini ve bağımlılık ilkesinden kaynaklanabilecek hak kayıplarının bir ölçüde telafi edilmesi amacını taşıyan Dönüştürme İşlemini detaylarıyla aktardığımız yazının, konuyu ayrıntılarıyla öğrenmek isteyen okuyuculara faydalı olduğunu düşünüyorum.
Yazının sonunda; Bağımlılık İlkesinin Protokol kullanıcısı bazı grupların eleştirisiyle karşılaştığını, esas tescile bağımlılık şartının tamamen kaldırılması veya daha kabul gören haliyle 5 yıllık bağımlılık süresinin 3 yıla indirilmesi yönündeki önerilerin WIPO nezdinde yoğun biçimde tartışıldığını da belirtmek gerekmektedir. Bu tartışmaların içinde bulunduğumuz gün itibarıyla son halinin bu dokümandan görülmesi mümkündür. Bahsettiğimiz eleştirilerin temel nedeni, uluslararası markanın seçilen ülkelerdeki akıbetinin, menşe ülkedeki ret veya hükümsüzlük gerekçelerine veya üçüncü kişilerce başlatılan işlemlere sıkıca bağlanmasıdır. Eleştirilerin sonucu olarak bağımlılık ilkesinin akıbetini, Protokol tarafı ülkelerin WIPO’da yürütülen Madrid Sistemi Çalışma Grubunda benimseyecekleri tutum gösterecektir.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (“FSEK”) der ki “sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri” eserdir. Tanımın kendisi tek başına çok geniş görünse de kanundaki düzenlemeler ile bir yandan kimi kesin çizgiler çizilirken bir yandan da kimi belirsizliklerin kapısı açık bırakılmaktadır. Örneğin dijital içerik üreticisi, içeriğin kendisi veya bunları kullanan kişilerin kanuna göre konumlanması nasıldır?
Başlangıçta arkadaş edinmek, çevre yaratmak amacıyla geliştirilen ve hatta adı dahi “sosyal” medya olan bu platformlar, bugün markaların/ kişilerin/ firmaların kitlelere ulaşma alanına dönüşmüş durumdadır. Nitekim artık sosyal medyadaki arkadaşlarımız sadece ilkokul arkadaşımız ya da karşı komşumuz değil, mekanların programlarını, ürünler hakkında yorumları öğrendiğimiz marka elçileri (influencer) ya da markaların bizzat kendileridir. Başta bir fotoğraf ya da birkaç söz ile oluşan bu etkileşim ise bugün pastanın ve etki alanının büyümesi ile daha rekabetçi bir hal aldığından, var olmak ya da var kalabilmek için günü yakalayan içeriklerin yaratılması beklenir olmuştur.
Kişilerin yarattığı bu özgün ve yaratıcı videolar ve sair içerikler ise pek tabii ki eser mahiyetindedir ve eseri yaratan kişi de eser sahibidir. O halde, FSEK’e göre eser sahibinin kanuna uygun izni alınmaksızın bu içeriklerin kullanılması mümkün değildir. Bu noktada önemle değinmek gerekir ki kimi ülkelerdeki uygulamanın aksine, Türkiye’de bu tür bir kullanım süreye bağlı olarak uygun hale gelmemektedir. Daha açık bir ifadeyle, bir başkasının eserinin tamamının alınması da 10 saniyesinin alınması da aynı şekilde hukuka aykırılık doğurmaktadır.
Şaşırtıcı olan ise şu an bu kadar basit görünen bu durumun çok farklı ve fazla alt kırılımı olmasıdır. Örneğin marka elçisinin bir marka ile olan işbirliği kapsamında yarattığı eserin hak sahibi kimdir ya da, marka elçisi ve marka sahibi arasına giren ajansın pozisyonu/ hak ve yükümlülükleri nelerdir ya da, bu içeriklerin farklı şekilde kullanılmasındaki yükümlülükler nelerdir ya da, bir televizyon programının bir kısmının alınarak remikslenmesinde yasal sınır var mıdır ya da ya da ya da…
Bu kadar ve hatta daha fazla sorunun olması çok doğal olmamakla birlikte hepsinin kaynaktaki tek bir bilgiden cevaplanıyor olması kendi içinde biraz karışıklık yaratmaktadır. Zira bugün sanırım hiçbirimiz hukukun teknolojinin hızına yetişmesini beklemesek de, bu kadar uzak kalmasının ve alt kırılımlara/ pratik uygulamalara yönelmemesinin eksikliğini de hissediyoruzdur. Tabii şu noktada hakkını da vermek gerekir ki; pratiklik anlamında -haklı bir şekilde- eksik kalsa da, yıllar sonrasına dahi bir şekilde uzanabilen ve en azından temel olarak eser sahibini koruyan bir kanunun -hem de o dönemde- yapılabilmiş olması takdire şayan bir durumdur. Nitekim yukarıdaki soruların hepsinin cevabı temelde aynıdır: Eseri yaratan kişi eserin sahibidir. Eserin eser sahibinden izin alınarak kullanılması gerekmektedir. Herkes kullanımlarını yaparken bu hak ve yükümlülüklere uymak zorundadır. Burada ilgili kaydın kişisel araçlarınızla yapılmış olması ya da eser üzerinde düzenleme yapılması ya da mecranın bir sosyal medya platformu olması ya da herkesin bunu yapıyor olması eylemin niteliğini değiştirmemektedir. Gün sonu itibariyle herkes kendi eyleminden sorumludur ve durumun pratik olmaması hukuki gereklilikleri kaldırmamaktadır.
Peki bizlerin bu alt kırılımlardaki yorum ve hukuki çalışmalarının yanında, bu ilişkinin diğer tarafı olan sosyal medya platformları bu konuda ne tür uygulamalarda bulunmaktadır? İncelendiğinde hemen hepsinin bir temel noktada buluştuğu ve geri kalan kısımlarda hukuk, kendi kitleleri ve muhakkak ki platformun kar/ zarar analizleri ile ilerlediği görülmektedir. Daha açık bir ifadeyle, hemen hepsi kullanıcılara temel uyarıları yapmakta ve gerekli olduğu ölçüde temel izinleri almaktadır. Bunun yanında başvuru mekanizmaları da yaratmakta ve herhangi bir şekilde hakkının ihlal edildiğini belirten kişiler adına inceleme yapmaktadır. Bu noktada kimi video platformları ufak bir telif uyarısı ile bile içeriği erişilemez kılarken kimileri marka dökümlerini aramakta kimileri ise gelen uyarılara karşı makul sürede hareket etme konusunda başarısız olmaktadır. Genel uygulama olarak ise, hemen hiçbiri kendiliğinden aksiyon alma eğiliminde değildir. Şikayetin dikkate alınması halinde ise, içeriğin mi kaldırılacağı hesabın mı kapatılacağı ya da farklı bir uygulama mı yapılacağı genelde o içeriğin/ hesabın niteliğine göre şekillenmektedir. Şuna önemle tekrar değinmek gerekir ki, ilgili içerik için hemen o anda uyarı gelmemiş olması veya herkesin kullanımda bulunması veya ilgili platformun -şikayete rağmen- aksiyon almamış olması, o kullanımı hukuka uygun hale getirmemektedir. FSEK düzenlemeleri her şekilde bakidir.
Yaşam tarzının artık çok daha hızlı olduğu ve hatta kimi açıklamalara göre dünyanın kendisinin dahi hızla dönmeye başladığı bu dönemde, telif korumasına olan ihtiyacın ve paralel şekilde uygulamada bulunma gereğinin de artarak devam edeceği açıktır.
Marka tescil başvurularının mal ve hizmet listelerinin oluşturulmasında başlıca üç aşamanın bulunduğunu söyleyebiliriz:
Tescili talep edilecek mal ve hizmetlerin doğru şekilde belirlenmesi.
Belirlenen mal ve hizmetlerin ait oldukları Nicé sınıflarının doğru şekilde tespit edilmesi ve bu terimlerin başvuru formunda açık, net terimlerle ifade edilmesi.
Başvuru formunda yer verilen mal ve hizmetlerin noktalama işaretleri de dahil olmak dilbilgisel ve anlamsal açılardan doğru biçimde yazılması.
Bu yazının konusunu, mal ve hizmetlerin, noktalama işaretleri de dahil olmak üzere başvuru formuna dilbilgisel ve anlamsal açıdan doğru şekilde yansıtılması olarak tanımladığımız üçüncü aşama oluşturmaktadır.
Türk Patent ve Marka Kurumuna (Kurum) yapılan başvurularda genellikle önemsenmeyen üçüncü aşama hakkında Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) ve Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO) özel düzenlemeler getirmiş ve bunlara kılavuzlarında yer vermiştir. Dolayısıyla, ele alacağımız konu, yazı boyunca bu kurumların düzenlemeleri esas alınarak okuyuculara aktarılacaktır.
WIPO, Madrid Protokolü kapsamında kendisine iletilen uluslararası marka başvurularını mal ve hizmetlerin sınıflandırmasını da içeren şekli incelemeye tabii tutmaktadır. Bu incelemenin, WIPO’nun Uluslararası Marka Biriminde ne şekilde yapılacağını düzenleyen 25 sayfalık bir inceleme kılavuzu WIPO internet sayfasında görülebilir. Bu bağlantıdan erişebilecek kılavuzun 20 ila 25. sayfaları, markanın kapsadığı mal ve hizmet listelerinin biçimlendirilmesine ilişkindir ve noktalama işaretlerinin, kısaltmaların, büyük/küçük harflerin doğru kullanım biçimi başta olmak üzere çok sayıda açıklamayı, örneklerle birlikte içermektedir.
EUIPO’nun bu bağlantıdan görülebilecek, marka inceleme kılavuzunda da, mal ve hizmet listesinin oluşturulması başlığında (sayfa 273 ve devamı) detaylı açıklamalar yer almaktadır ve yer verilen bilgilerin bir bölümünü noktalama işaretlerinin ve kısaltmaların kullanımı konuları oluşturmaktadır.
Her iki kılavuzu da esas alarak, yazının bağlamında en önemli konu olarak gördüğümüz, marka başvurularının mal ve hizmet listelerinde noktalama işaretlerinin doğru biçimde kullanımı meselesinden başlamak yerinde olacaktır.
MAL ve HİZMET LİSTELERİNDE NOKTALAMA İŞARETLERİNİN DOĞRU KULLANIMI
Konunun önemini EUIPO kılavuzundan ödünç aldığımız ifadeyle belirtirsek: “Bir mal ve hizmet listesinde noktalama işaretlerinin doğru kullanımı çok önemlidir – hatta kullanılan kelimeler kadar önemlidir.”(The use of correct punctuation is very important in a list of goods and services — almost as important as the words.)
WIPO ve EUIPO kılavuzlarında yer alan açıklamalar; mal / hizmet listeleri oluşturulurken kullanılan noktalama işaretlerinin, koruma konusunun belirlenmesi de dahil olmak üzere özel öneme sahip olduğunu, işaretlerin yanlış kullanımının tescili talep edilen mal ya da hizmetin yanlış biçimde belirlenmesi veya sınıf numarasının değişmesi sonucuna yol açabileceğini net şekilde göstermektedir.
NOKTALI VİRGÜL ve VİRGÜL İŞARETLERİ
Mal ve hizmet listelerinde en sık karşımıza çıkan iki noktalama işareti, noktalı virgül (;) ve virgüldür (,). Bu iki işaretin kullanım amaçları ve mal ve hizmetlerinin içeriği bakımından işaret ettikleri ayrım da birbirlerinden çok farklıdır.
Noktalı virgül (;) işareti, marka tescil başvurularının mal ve hizmet listelerinde yer alan terimler arasında açık bir ayrım yapma amacına hizmet etmektedir. WIPO kılavuzunda belirtildiği üzere, noktalı virgül işareti, birçok ulusal ofis tarafından geçmişten bu yana aynı sınıf içerisinde yer alan birbirlerinden farklı/bağımsız mal ve hizmetler arasında açık bir ayrım yapmak amacıyla kullanılmaktadır. Virgül işaretinin kullanımının ise bu ayrımı gerçekleştirmesi mümkün değildir.
Virgül (,) işareti; geniş kapsamlı bir ifadenin parçası olan, genellikle o geniş kapsamlı ifadeyi takip eden mal veya hizmetleri birbirinden ayırmak amacıyla kullanılmalıdır.
WIPO kılavuzunda yer alan örneklerden birisini kullanarak, konuyu daha açık hale getirebiliriz. Aşağıdaki örnek, noktalı virgül veya virgül kullanımına göre, mal listesinin kapsamının ve sınıf numarasının/sayısının ne şekilde değişebileceğini göstermektedir:
“Sınıf 1: Gıda takviyelerinin üretiminde kullanılan proteinler; vitaminler.” şeklinde düzenlenmiş bir mal listesinde, “vitaminler” malı, noktalı virgül işaretinin kullanımı suretiyle kendisinden önce gelen “gıda takviyelerinin üretiminde kullanılan proteinler” ifadesinden ayrıştırılmış ve bağımsız bir mal niteliğine büründürülmüştür. Bu bağlamda “vitaminler” malı, sınıflandırmanın 5. sınıfında yer aldığından, uygunsuzluk mektubu yazılacak, “vitaminler” malının 5. sınıfa dahil olduğu belirtilecek ve gerekli hallerde ek sınıf ücreti talep edilecektir.
Oysa, aynı başvurunun mal listesi virgül işareti kullanılarak “Sınıf 1: Gıda takviyelerinin üretiminde kullanılan proteinler, vitaminler.” şeklinde düzenlenmiş olsaydı, vitaminlerin nihai bir ürün olmadığı, gıda takviyelerinin üretiminde kullanım amaçlı maddelerden biri olduğu anlaşılacak ve mal listesinin tamamı sorunsuz biçimde 1. sınıfta sınıflandırılabilecekti.
Bir diğer örneği EUIPO kılavuzundan aktararak, konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayabiliriz:
“Sınıf 9: Tarım makineleri; tekstil makineleri için kullanım amaçlı bilgisayar yazılımları.” şeklinde düzenlenmiş bir mal listesinde “tarım makineleri” noktalı virgül işareti ile ayrıldığı sürece, bu makineler sınıflandırmanın 7. sınıfında yer aldığından, uygunsuzluk mektubu gönderilerek, ilgili malın 7. sınıfta yer aldığı bildirilecek ve gerekli hallerde ek sınıf ücreti talep edilecektir. Oysaki, mal listesi “Sınıf 9: Tarım makineleri, tekstil makineleri için kullanım amaçlı bilgisayar yazılımları.” şeklinde sunulmuş olsaydı, tescili talep edilen ürünün tarım ve tekstil makineleri için bilgisayar yazılımları olduğu anlaşılacak ve başvuru herhangi bir sorun olmadan 9. sınıfta işlem görmeye devam edecekti.
NOKTA İŞARETİ
Nokta (.) işaretinin mal ve hizmetlerinde kullanımına ilişkin ilke, WIPO kılavuzunda aşağıdaki şekilde belirlenmiştir: “Nokta işareti sadece, bir sınıfa ait mal/hizmet listesi bittiğinde, listenin sonunda kullanılacak ve bu yolla o sınıfa ait listenin sona erdiği gösterilecektir.”
İncelediğimiz konu bağlamında, Türkiye’deki problemlerin en önemlilerinden birisi, 35. sınıfta yer alan “Müşterilerin malları elverişli biçimde görüp satın alması için xxx, yyy, zzz mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri.” için başvuru yapılması ve kimi durumlarda aynı markalara dayanılarak Madrid Protokolü kapsamında uluslararası marka talep edilmesi halinde ortaya çıkmaktadır.
Maalesef ki, Kurumun elektronik başvuru sistemi, 35. sınıftaki anılan hizmetler için tescil talep edilmesinde seçilecek malları, Tebliğ kapsamında mallara ilişkin ifadeleri ve noktalama işaretlerini aynen kullanarak 35. sınıfın içeriğine aktarmaktadır.
Bu durumda da, örneğin “Sınıf 35: Müşterilerin malları elverişli biçimde görüp satın alması için Pastacılık ve fırıncılık mamulleri, tatlılar: Ekmek, simit, poğaça, pide, sandviç, katmer, börek, yaş pasta, baklava, kadayıf, şerbetli tatlılar, puding, muhallebi, kazandibi, sütlaç, keşkül. Bal, arı sütü, propolis. Yiyecekler için çeşni/lezzet vericiler, vanilya, baharatlar, domates sosları dahil olmak üzere soslar. Mayalar, kabartma tozları. mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri.” şeklinde, orta yerinde nokta işaretleri ve büyük harfler defalarca kullanılmış; görsel olarak çirkin olduğu kadar, gramer bakımından yanlış, anlamsal ve terminolojik olarak da hatalı listelerden on binlercesi marka sicilinde yerini almaktadır.
Elbette ki, bu listeler esas alınarak WIPO nezdinde uluslararası tescil talep edildiğinde, uygunsuzluk mektubu almamak veya gelen uygunsuzluk mektuplarının gereğini yerine getirebilmek için listenin orta yerinde bulunan nokta işaretleri, uluslararası başvuru formu doldurulurken başvuru sahibi vekilince veya Kurumdan gelen uyarı üzerine gene vekil tarafından virgüle dönüştürülmekte, gene listenin orta yerinde duran büyük harfler küçük harflerle değiştirilmektedir. Bu yolla WIPO Uluslararası Sicili kendi görsel ve anlamsal bütünlüğünü ve doğruluğunu korumaya devam etmekte, ancak Türk marka sicilindeki görsel açıdan çirkin içerikte ve tüm gramatik, anlamsal yanlışlıklarda değişiklik olmamaktadır. 35. sınıftan bağımsız olarak aynı durum, aynı sınıf içerisindeki malların birbirleriyle nokta işaretiyle ayrıldığı listeler bakımından da ortaya çıkmakta ve Türkiye’de birbirlerinden nokta işaretiyle ayrılmış mal grupları, WIPO nezdindeki uluslararası markalarda birbirlerinden noktalı virgülle ayrılmış hale dönüştürülmektedir.
BÜYÜK – KÜÇÜK HARF KULLANIMI
WIPO kılavuzuna göre, bir mal ve hizmet listesinde büyük harf, yalnızca bir sınıfın başlangıcındaki ilk harf bakımından kullanılacaktır. Sınıfın içerisindeki diğer mallar, ilk harfleri dahil olmak üzere küçük harfle yazılacaktır. Bu durumun istisnası sadece kısaltmalar, özel isimler ve yer isimleri olacaktır. Eğer bir mal/hizmet listesinde belirtilen haller dışında büyük harfler kullandıysa, WIPO bunların tamamını küçük harflere dönüştürecektir.
Türkiye’ye dönecek olursak, eğer son dönemlerde bir değişiklik olmadıysa, tamamı büyük harflerle yazılı mal / hizmet listeleriyle sıklıkla karşılaşılmaktadır. Bu durum, Kuruma elektronik yolla iletilen başvuruların, başvuru sahibinin düzenlediği haliyle Sicile aktarıldığını, o şekilde ilan edilip korunduğunu ve Kurumun büyük-küçük harf değişikliğini yapmadığını göstermektedir. Bahsedilen görünümün görsel açıdan çirkinliği konusunda kanaatimizce tartışma bulunmamaktadır.
KISALTMALAR
EUIPO ve WIPO kılavuzlarının her ikisi de toplumun geneli tarafından bilindiği kabul edilen kısaltmalara mal ve hizmet listelerinde yer verilebileceğini belirtmektedir. Toplumun genelinin bildiği kabul edilen kısaltmalara; TV, DVD, CD, GPS gibi örnekler verilebilir. Buna karşın, incelemeyi yapan uzman mal / hizmet listesinde kullanılmış herhangi bir kısaltmanın toplumca genel olarak bilinmediği yönünde kanaate ulaşırsa, bu kısaltmanın karşılık geldiği malın açık haline kısaltmanın yanında köşeli parantez işareti içerisinde yer verilmesi zorunludur.
EUIPO kılavuzunda yer alan örneğe göre; “Sınıf 9: EPROM cards” şeklinde bir başvuru alınırsa, bu terimin “Class 9: Erasable programmable read-only memory cards.” veya “Class 9: EPROM [erasable programmable read-only memory] cards.” şeklinde düzeltilmesi ve işlemlerin bu şekilde devam etmesi gerekecektir.
TEKİL – ÇOĞUL YAZIM
WIPO kılavuzu mal ve hizmetlerin tekil veya çoğul yazımı konusunu da kapsamaktadır. Kılavuza göre, mallar çoğunlukla çoğul halleriyle listelerde yer almaktadır ve gramatik olarak doğru olduğu sürece çoğul kullanım yerindedir. Ancak, örneğin İngilizcede esasen tekil olarak kullanılan “water” gibi mallar bakımından tekil kullanım yerinde olacaktır.
Hizmetler bakımından da tescili talep edilen hizmetin adının gramatik kullanım biçimine göre tekil veya çoğul yazım biçimi değişebilecektir. Örneğin: Telecommunications veya Transport kullanımlarının uygun olması, ancak birinde tekil diğerinde çoğul kullanımı gibi.
Türkiye’de hizmetlerinin tamamının sonunda “….. hizmetleri” ifadesi kullanıldığından hizmetler bakımından sorun yaşanmayacağı ortadadır. Mallar bakımından ise genellikle çoğul kullanımına aşina olduğumuz gibi, bunun dilbilgisel açıdan doğru olduğu sürece, daha yerinde olduğu kanaatindeyiz. Kurum listesinde de genellikle malların çoğul halinin kullanımı o nedenle kanaatimizce yerindedir.
SONUÇ ve TEMENNİ
Yazının başında belirttiğim gibi, marka başvurularında mal ve hizmet listelerinin oluşturulmasındaki en önemli aşamalardan birisi, doğru noktalama işaretlerinin kullanımı suretiyle, listelerin daha doğru ve amaca uygun biçimde oluşturulmasıdır.
Konu hakkındaki EUIPO ve WIPO açıklamalarına da yer vererek ve kimi hallerde Türkiye’deki durumu da aktararak şekillendirdiğim yazının, daha doğru uygulamaların oluşturulması ve daha güzel görünümlü bir marka sicilinin ortaya çıkarılması amaçlarına hizmet etmesini umuyorum.
Günümüz modern dünyasında, artan çevre sorunları ve iklim krizlerinin bir getirisi olarak çevre bilinci gerek bireysel gerekse toplumsal boyutta küresel çapta yaygınlaşmaktadır. Çevre bilincinin ivmelenmesi, yalnızca bireysel boyutta çevreye duyarlı bir davranış biçiminin gelişmesine yol açmamış, aynı zamanda ticari şirket ve işletmeleri de faaliyetlerini çevre bilinci endeksli olarak yürütmeye iterek, sektörleri aşan bir mesele haline gelmiştir. Nitekim, “ileri dönüşüm” (“upcycling”) kavramı da endüstrinin hemen her tabakasında yaygınlaşmakta olan çevre bilinci ve duyarlılığının bir getirisi olarak hayatımıza girmiştir.
İleri dönüşüm kavramı en temel anlatımıyla, eski ve/veya kullanılmayan nesnelerin orijinalinden daha farklı bir şekilde ve yeni bir değere sahip olacak bir ürüne dönüştürülmesi yoluyla yeniden kullanılmasıdır. İleri dönüşüm, endüstrinin pek çok dalında uygulanabilirliği olan çevre duyarlı bir atık değerlendirme yöntemidir. Tüketiciler ileri dönüşüm uygulanan ürünleri satın alarak, genellikle pahada yüksek markalı ürünlere sahip olma imkanı edinirken, aynı zamanda da çevreye yararlı bir davranış sergilemiş olurlar. Öyle ki, kimi zaman ileri dönüşümle oluşturulan yeni ürünler, ilk üründen daha fazla rağbet görmektedir.
İleri dönüşümün örneklerine en çok rastlanan sektörlerden biri moda sektörüdür. Moda sektörü, ileri dönüşüm işleminin uygulanabilirliği yönünden elverişli bir pratik ve teknik altyapı sunmaktadır. Gerçekten de, eskimiş ve kullanılamaz durumdaki bir bluzun birtakım işlemlerden geçirilerek kolaylıkla kullanıma elverişli bir bez çanta haline getirilmesi, moda sektörünün ileri dönüşüme hazırladığı bu elverişli zeminin göstergesidir. Keza bu elverişli zemin, ileri dönüşüm faaliyetlerinin moda sektörü özelinde yakaladığı ivmelenmeyi de açıklamaktadır.
2. İleri dönüşüm uygulanan markalı ürünler etrafındaki olası hukuki problemler
Her ne kadar moda sektöründe giderek yaygınlık kazanan ileri dönüşüm faaliyetleri, çevre ve iklim bilincinin de aynı oranda artmakta olduğunu gösteren olumlu bir sektörel ilerleme mahiyetinde olsa da ileri dönüşüm faaliyetleri zaman zaman fikri ve sınai mülkiyet hakkı ihlallerine de sebebiyet verebilmektedir. İleri dönüşüm uygulanmış bir üründe orijinal marka da aynen muhafaza edildiğinde, kimi zaman tüketiciler ileri dönüştürülen ürünün arkasında da yine orijinal marka sahibi olduğunu düşünebilirler. Aynı zamanda ileri dönüştürülen üründe özellikle tanınmış bir markanın yer alması ileri dönüşüm faaliyetini yapan tacirler açısından haksız fayda sağlama aracına dönüşebilir. İleri dönüştürülen ürünlerin piyasadaki kullanımlarına mutlak surette izin verilmesi, marka sahiplerinin markaları üzerindeki itibar ve kontrolü kaybetmelerine yol açabilir.
Keza moda sektörü, özellikle lüks giyim ve aksesuar pazarı yönünden, marka hakkının ön planda olduğu endüstri kollarından birini teşkil etmektedir. Moda sektöründeki ileri dönüşüm faaliyetlerine yönelik güncel eğilimin altında yatan sebep, ileri dönüştürülen markaların sahip olduğu prestij, marka değeri veya tanınmışlıktan kaynaklanabileceği gibi, eski ve/veya kullanılmayan ürünün materyalinin sağlamlığı veya kalitesinden de kaynaklanabilmektedir. Bu bağlamda özellikle lüks giyim ve aksesuar pazarında sıklıkla rastlanan ileri dönüşüm trendinin olası marka hakkı ihlalleriyle ilişkisi de incelenmelidir. Nitekim, eski veya kullanılmayan bir giyim ya da aksesuar ürününün üzerinde yer alan markanın muhafaza edilmesi suretiyle bu ürünün başka ve daha farklı bir ürüne dönüştürülmesi söz konusu olabilmekte ve bu tip ileri dönüşüm işlemleri, özellikle markanın ileri dönüştürülen bir ürünün ana odağı haline gelmesi durumunda, marka hakkına tecavüz tartışmalarını doğurabilmektedir. Diğer yandan, bu iddialara karşı ileri sürülebilecek “hakkın tüketilmesi ilkesinin” ne şekilde yorumlanması gerektiği de gündeme gelmektedir.
Elbette ki piyasaya sunulan orijinal bir ürünü satın alan kişi, bu ürünü istediği gibi kullanmakta ve daha sonra tekrar satmakta özgürdür. Kural olarak orijinal marka sahibi bu faaliyetleri engelleme hakkına sahip değildir. Ancak “hakkın tüketilmesi ilkesinin” de Türkiye de dahil çeşitli hukuk düzenlerinde bazı sınırları vardır. Marka sahibi meşru bir nedeni varsa, halihazırda piyasaya sunulmuş markalarının daha fazla ticarileştirilmesine karşı çıkabilir. İleri dönüşüm ile değiştirilen ve farklı bir forma sokulan markalı bir ürünün bu kapsama girip girmediği tartışılmaktadır. Ne yazık ki bugün hangi ileri dönüşüm faaliyetlerinin haklı kullanım sayıldığı, hangilerinin marka ihlali oluşturduğu arasındaki sınır net değildir. Bu noktada, marka hakkına tecavüz teşkil edebilecek nitelikteki ileri dönüşüm faaliyetlerinin neler olabileceğinin, bu durumun “hakkın tüketilmesi ilkesi” ile ilişkisinin ve bu hususta ne tip kriterlerin aranacağının tartışılması icap etmektedir.
3. İleri dönüşüm uygulanan markalı ürünlerin marka tecavüzü teşkil edip etmeyeceğine ilişkin Amerika Birleşik Devletleri yargı mercileri tarafından verilen kararlar
Moda sektöründe yaygın örnekleri görülen ileri dönüşüm faaliyetlerinin sınai mülkiyet hukukuna uygunluğu ile marka hakkına tecavüz teşkil etmeleri arasındaki ince çizginin tespiti yönünden, küresel çaptaki –özellikle Amerika Birleşik Devletleri nezdindeki– yargı makamları tarafından incelenmiş somut uyuşmazlıklar büyük önem taşımaktadır. Henüz Türk mahkemeleri tarafından ileri dönüşüm ve muhtemel marka ihlalleri hakkında verilmiş doğrudan ve detaylı kararlar bulunmadığından, özellikle yabancı mahkeme kararları ışığında konuyu incelemek faydalı olacaktır. Bu uyuşmazlıkların incelenmesi kapsamında, hangi tip ileri dönüşüm faaliyetlerinin hangi koşullarda marka hakkına tecavüz teşkil edebileceği tartışılmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri Kaliforniya Merkez Bölgesi Bölge Mahkemesi nezdinde görülen bir uyuşmazlıkta, lüks bir giyim ve aksesuar firmasının ürettiği bir yüzme şortundan ileri dönüşüm faaliyetleri sonucunda davalı şirket tarafından şapka üretilmesi hususu, bu eylemin marka hakkına tecavüz teşkil edip etmediği bağlamında ele alınmıştır. Mahkeme, davacı firmaya ait marka muhafaza edilmek suretiyle davalı şirket tarafından üretilen şapka ürünlerinin, marka hakkına tecavüz niteliği taşıdığını zira yeniden satışa sunulan bu ürünlerin davacı firmaya ait orijinal yüzme şortundan önemli ölçüde farklı olduğunu ve bu itibarla markanın tükenmesi ilkesi dışında kalarak ihlale yol açtığını karara bağlamıştır.
Lüks moda sektörüyle ilişkili olarak gerçekleştirilen başka bir ileri dönüşüm faaliyetinin marka hakkıyla ilişkisi, Amerika Birleşik Devletleri Kuzey Teksas Bölgesi Bölge Mahkemesi nezdinde görülen bir uyuşmazlığa da konu olmuştur. İşbu uyuşmazlık kapsamında mahkeme, lüks bir saat üreticisi olan davacı tarafından üretilen eski ve orijinal saatleri ithal ederek bu saatlere üçüncü kişilerce üretilen parçaları entegre eden ve ürünlerin “orijinal” olduğu iddiasıyla satış faaliyetleri gerçekleştiren davalı firmaya ait ileri dönüşüm ürünlerinin taklit ürün niteliğinde olduğunu karara bağlamıştır. Bu bağlamda mahkeme davalı şirketi, söz konusu ileri dönüştürülmüş saatleri üretmekten ve bu ürünlerin “orijinal” nitelikte olduğu yönünde pazarlama faaliyetlerinde bulunmaktan menetmiştir. Her ne kadar mahkeme, davalı şirket tarafından ileri dönüşüm suretiyle üretilen bu saatlerin taklit ürün niteliğinde olduğuna kanaat getirmişse de davalı şirketin işbu faaliyetlerinden on yılı aşkın süredir haberdar bulunan davacı lüks saat üreticisinin, davalı şirketin söz konusu ürünlerden elde ettiği karın tarafına ödenmesi yönündeki istemini reddetmiştir.
Bununla birlikte, Amerika Birleşik Devletleri Güney New York Bölgesi Bölge Mahkemesi nezdinde görülen ve başka bir lüks saat üreticisine ait eski ürünlerden ileri dönüşüm suretiyle yeni kol saatleri üretip pazarlanmasını konu alan bir uyuşmazlık kapsamında mahkeme, marka hakkına tecavüz teşkil eden herhangi bir eylemin söz konusu olmadığı yönünde hüküm kurmuştur. İlgili uyuşmazlık, lüks bir saat firması olan davacı tarafından 1894 ile 1950 yılları arasında üretilmiş cep saatlerinden ileri dönüşüm faaliyetleri sonucunda davalı şirket tarafından kol saati üretilmesi ve satılmasına ilişkindir. Her ne kadar ileri dönüşüm suretiyle üretilen bu kol saatlerinde halihazırda davacı firmanın markaları okunaklı şekilde muhafaza edilmiş olsa da davalı şirket, gerek söz konusu ürünlerin üzerinde gerekse bu ürünlerin pazarlama ve satışını yürüttüğü internet sitesi ile reklam materyallerinde, ürünün ticari kaynağının bizzat davalı şirket olduğunu açıkça belirtmiştir. Mahkeme bu itibarla makul ölçüde ihtiyatlı tüketicilerin, ileri dönüşüm suretiyle meydana getirilen ürünlerin ticari kaynaklarının davalı şirket olduğu yönünde herhangi bir şüpheye düşmeyeceklerini ve dolayısıyla ilgili tüketici nezdinde karıştırılma ihtimalinin ortaya çıkmayacağını belirterek davacı şirketin iddialarını reddetmiştir.
Her ne kadar yukarıda işaret ettiğimiz uyuşmazlıkta, davalı şirket tarafından davaya konu ileri dönüşüm ürünlerine eklenen ve ürünlerin ticari kaynağının kendisi olduğunu belirten nüansların karıştırılma ihtimalini elimine ederek olası bir marka tecavüzünü engellediği hükme bağlanmışsa da, yine lüks bir saat firması tarafından açılan bir davada Amerika Birleşik Devletleri Kaliforniya Merkez Bölgesi Bölge Mahkemesi farklı yönde hüküm kurmuştur. Nitekim ilgili dava dosyası kapsamında davalı şirket, lüks bir saat firması tarafından üretilmiş eski saatleri ileri dönüşüm faaliyetleri sonucunda yeni saatlere dönüştürmektedir. Bu kapsamda davalı şirket, özellikle eski saatlerin kadranlarını değiştirmekte ve bu değişim esnasında, davacı lüks saat firmasına ait tescilli markaları çıkarmaktadır. Bununla birlikte davalı şirket, kadran değişimi ve yeni boya uygulanmasının akabinde, davacı şirkete ait söz konusu markaları yeniden kadrana yerleştirmiştir. Her ne kadar davalı şirket birtakım ürünlerinin üzerine, bu saatlerin ticari kaynağının kendisi olduğuna yönelik baskılar yapmışsa da mahkeme, davalı şirketi işbu ileri dönüşüm ürünlerini üretmekten kalıcı olarak menetmiştir.
4. Sonuç
Yukarıda işaret ettiğimiz, Amerika Birleşik Devletleri nezdindeki çeşitli mahkemelerce karara bağlanan ve ileri dönüşüm ürünlerini konu alan dosyalar kapsamında mahkemeler, pek çok kriteri dikkate alarak esasa ilişkin değerlendirme yapmış ve davaya konu ürünlerin marka hakkı ihlaline sebebiyet verip vermediğini hükme bağlamıştır. İlgili dosyalar kapsamında ele alınan başlıca kriterler arasında, ileri dönüşüme konu eski ve yeni ürünlerin cinsi, ileri dönüşüm sonucunda meydana getirilen ürünlerin ticari faaliyete önemli ölçüde konu edilip edilmediği, ileri dönüşüme konu eski ürünün taşıdığı markanın ne şekilde kullanıldığı, özellikle ileri dönüşüm suretiyle meydana getirilen yeni ürünün ticari kaynağının ne şekilde belirtildiği ve bu itibarla ileri dönüşüm suretiyle üretilen yeni ürünlerin ilgili tüketici nezdinde karıştırılma ihtimaline yol açıp açmayacağı hususları yer almaktadır. Mahkemeler söz konusu kriterleri somut olay bazında, olayın vuku buluş şekli ve koşullarıyla birlikte kümülatif bir yaklaşımla ele alarak ileri dönüşüm suretiyle üretilen yeni ürünlerin marka hakkına tecavüze yol açıp açmadıkları hususunu karara bağlamıştır.
İklim krizinin ve tüketim toplumunun yan etkilerinin azaltılması amacıyla ileri dönüşüm kavramının desteklenmesi elbette ki çok önemlidir. Bu sebeple belli başlı kriterlere uygun, haklı kullanım çerçevesinde gerçekleştirilen ileri dönüşüm faaliyetlerinin ihlal teşkil etmediğinin kabulü gerekmekteyse de, ileri dönüştürülen bir üründe, orijinal markanın ya da diğer fikri ve sınai mülkiyet haklarının kullanılması her zaman zorunlu değildir. Örneğin, lüks bir giyim markasının logolu bluzu bir bez çantaya dönüştürülürken, ürünün orijinal halinde yer alan ve marka niteliğinde olan logo kullanılmadan da ileri dönüşüm faaliyeti tamamlanabilir. Üründeki markalı bölümlerinin ileri dönüşüm faaliyeti sırasında üründen ayrılamadığı durumlarda ise, ileri dönüşüm faaliyetini gerçekleştirenlerin, dönüştürülmüş ürünlerin gerçek menşeini belirtmek suretiyle etiketleme ve açıklamalar yapmaları tüketiciler nezdinde oluşabilecek karıştırılma ihtimali riskini düşürebilir. Aksi durumda, ileri dönüştürülen ürün sahibi ile orijinal marka sahibi arasında gerçekte olmayan bir bağlantı, sponsorluk veya iş birliği ilişkisi bulunduğu algısı yaratılabilir. İleri dönüşüm faaliyetlerine sınırsızca izin verilmesi, ileri dönüştürülmüş ürünler aracılığı ile, marka hakları aleyhine büyüyen yeni bir pazar yaratabilecektir. Bu hususu konu alan dosya sayısının giderek artmakta olduğu dikkate alındığında, ileri dönüşüm faaliyetleri ile marka hakkı ve marka hakkının tükenme ilkesi arasındaki girift ilişkinin sınırlarının mahkemeler tarafından daha net bir şekilde çizilmesi beklenmektedir.
Avrupa Komisyonu, 11 Temmuz 2023 tarihinde “Web 4.0 ve Sanal Dünyalar Üzerine bir AB Girişimi: Bir Sonraki Teknolojik Geçişte Avantajlı Bir Başlangıç” başlıklı Strateji Belgesini (“Strateji Belgesi“) yayımlanmıştır[1]. Strateji Belgesi’nin hedefi teknolojik gelişmeleri yönlendirerek Avrupa Birliği (“AB“) vatandaşları, işletmeleri ve kamu idareleri için açık, güvenilir, adil ve kapsayıcı bir dijital ortam yaratmak amacıyla kullanılacak stratejileri belirlemektir.
Salt okunur web olarak ifade edilen ve internetin ilk dönemi Web 1.0 akabinde, kullanıcılar tarafından yaratılan içeriklerin ve insanların birbirleriyle etkileşimlerinin arttığı sosyal web dönemine geçilmiş, 2010’lu yıllardan itibaren de bilgi odaklı, ana özellikleri açıklık, tek bir merkezden yönetilmeme ve kullanıcıların tam yetkilendirilmesi olan semantik web, yani Web 3.0 teknolojisi yaygınlaşmıştır. Web 4.0 ise dijitalleşmeye odaklanarak insanlar ile makinalar arasında daha karmaşık bir etkileşime izin vermekte, dijital ve gerçek nesne ve ortamlar arasında entegrasyonu önemli ölçüde arttırmaktadır.
Avrupa Komisyonu, dijitalleşmenin 2030’dan itibaren AB ekonomisinin temel itici güçlerinden birisi olacağını, özellikle sağlık, yeşil geçiş, sanayi, sanat ve tasarım ile eğitim alanlarında giderek önem kazanacağını, küresel sanal pazar büyüklüğünün 2030 yılında 800 milyar Euro’nun üzerine çıkacağını ve 2025 yılına kadar 860.000 yeni iş hacmi yaratacağını tahmin etmektedir[2].
AB vatandaşları, işletmeleri ve akademi ile yürütülen önceki çalışmaları temel alan Strateji Belgesi, 4 ana sütun üzerinde; (1) farkındalığı arttırmak, güvenilir bilgiye erişimi teşvik etmek ve sanal dünyalara ilişkin uzmanlar yetiştirmek amacıyla insan kaynağı odaklı, (2) AB genelinde yeknesak bir ekosistem oluşturarak yeniliği teşvik eden işletme odaklı, (3) sanal kamu hizmetlerini desteklemek üzere kamu idareleri odaklı ve (4) Web 4.0 ve sanal dünyaların birkaç büyük piyasa oyuncusu tarafından domine edilmesini önlemek amacıyla açıklığı temel alan küresel standartların şekillendirilmesi ve yönetişimi odaklı bir yaklaşım benimsemektedir.
B. Strateji Belgesi’nde Fikri Mülkiyet Haklarının Geleceği
AB’de yürürlükte olan başta Marka Tüzüğü[3], Know-How ve Ticari Sır Direktifi[4], Dijital Tek Markette Telif ve Bağlantılı Haklar Direktifi[5] ve Bilgisayar Programlarının Korunması Direktifi[6] gibi fikri ve sınai mülkiyet haklarına ilişkin temel mevzuat, kural olarak Web 4.0 ve sanal dünyalar için de geçerli ve uygulanmaktadır.
Strateji Belgesi’nde fikri mülkiyet haklarına ilişkin öngörülen yeniliklerden ilki, vatandaşların sanal dünyalarda kimliklerini, sanal yaratımlarını, varlıklarını ve verilerini nasıl koruyup yöneteceklerini anlamalarını sağlamak, onlara yol göstermek ve AB mevzuatı kapsamındaki haklarına ilişkin rehberlik etmek amacıyla sanal dünyalar araç kutusu (toolbox) kurulmasıdır. Sanal dünyalar araç kutusu, telif hakları ve diğer fikri ve sınai mülkiyet haklarının yanı sıra, güvenilir kimlik doğrulama için dijital kimlik ve dijital cüzdan çözümleri, sanal işlemler, dijital veri ve varlıkların yönetimi, veri koruma ve gizlilik, tüketicilerin korunması ve siber güvenlik alanlarını da kapsayacaktır.
Avrupa Komisyonu’na göre gerçek dünyada olduğu gibi, sanal dünyalarda da sanal varlıkların izinsiz çoğaltılması ve dağıtılması, hem tüketiciler hem de fikri ve sınai mülkiyet hak sahipleri için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Özellikle hak sahipleri yönünden sanal dünyalarda sahtecilik, ciddi bir gelir kaybı ve marka değerinin aşınmaya uğraması riski barındırmaktadır. Strateji Belgesi ile sahtecilikle mücadele kapsamında, sanal dünyalar da dahil olmak üzere çevrimiçi ve çevrimdışı ortamlarda fikri ve sınai mülkiyet haklarının icra edilmesine ilişkin hak sahiplerine rehberlik etmek üzere bir araç kutusu yaratılması öngörülmektedir.
Her ne kadar Strateji Belgesi’nde fikri ve sınai mülkiyet haklarına ilişkin araç kutusu yaratımı hariç başka bir açıklama yer almasa da, Strateji Belgesi’ne eşlik eden Komisyon Personeli Çalışma Belgesi (“Çalışma Belgesi“)[7] daha detaylı bir inceleme içermektedir.
Sanal dünyalar insan yaratıcılığını destekleme ve yeni iş fırsatları yaratma potansiyeline sahip olmasının yanı sıra, fikri ve sınai mülkiyet haklarıyla korunan içeriğin yaratımı ve işlenmesine ilişkin yeni yöntemler de sağlamaktadır. Bu kapsamda Çalışma belgesinde, Web 4.0 ve sanal dünyaların özellikle telif hakları, markalar, tasarımlar, ticari sırlar ile fikri ve sınai mülkiyet haklarının icrasına etkileri değerlendirilmiştir.
Telif hakları ve bağlantılı hakların korunması ve yönetimi, hem yazılım, bilgisayar programları, internet sitesi tasarımı gibi sanal dünyaların mimarisiyle; hem de sanat eserleri, avatarlar, müzik, hikaye gibi geliştiriciler, kullanıcılar veya yapay zeka tarafından sanal dünyalar için yaratılan eserlerle yakından ilişkilidir. Özellikle ekonomik haklar ile telif haklarının istisnalarına ilişkin kurallar AB nezdinde uyumlaştırılmışsa da, manevi haklar gibi AB ülkelerinde farklılık gösteren kuralların sanal dünyalarda ulusal mahkemeler tarafından nasıl ele alınacağı belirsizdir.
Nitelikli Fikri Tapuların (NFT – Non-Fungible Token) kullanımı da telif haklarına ilişkin çeşitli sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Örneğin NFT’lerin blok zincirinde (blockchain) depolanmasının telif hakkı tecavüzü teşkil edip etmediği, eğer ediyorsa hak ihlali yaratan NFT’lerin nasıl yok edileceği önemli bir konudur.
Ayrıca yapay zeka ile telif hakkı arasındaki etkileşim de karmaşık bir yapıdadır ve hem yapay zekaların eğitilmesi sırasında telif hakkı korumalı içeriğin kullanımı, hem de yapay zeka tarafından yaratılan eserlerin telif hakkıyla korunup korunmayacağı hukuki fikir ayrılıklarına yol açmaktadır. 2019/790 sayılı Dijital Tek Markette Telif ve Bağlantılı Haklar Direktifi genel bir metin ve veri madenciliği istisnası içermekteyken, yapay zeka yaratımlarının telif hakkı ile korunamayacağı; zira, AB mevzuatının Türkiye’deki düzenlemelere benzer şekilde eser sahibinin kendi entelektüel yaratımı şartı gerektirdiği değerlendirilmektedir.
Telif haklarıyla ilgili bir diğer husus, sanal dünyalara ilişkin platformların içerik yaratan kullanıcıları kendilerine veya üçüncü kişilere münhasır olmayan ücretsiz lisanslar vermeye zorlayıp zorlayamayacağıdır. Çalışma Belgesi’nde bu tür uygulamaların kullanıcıları kendi içeriklerinden doğan kardan mahrum bırakmaması gerektiği üzerinde durulmaktadır.
AB nezdinde sanal malları veya NFT’leri kapsayan marka başvurularında önemli bir artış görülmektedir. Ancak bir markanın sanal mallar üzerindeki kullanımının, kapsamında yer alan fiziksel mallara ilişkin gerçek/ciddi kullanım teşkil edip etmeyeceği belirsizliğini sürdürmektedir. Benzer şekilde sanal ve fiziksel mal veya hizmetlerin karşılaştırılmasını gerektiren uyuşmazlıkların nasıl ele alınacağı da net değildir.
Sanal dünyalarda marka tecavüzü fiillerindeki artış nedeniyle[8], Avrupa Komisyonu sanal ortamlarda marka korumasına ilişkin mevzuatın revize edilerek güçlendirilmesinin gerekip gerekmediğinin değerlendirileceğini ifade etmektedir.
Tasarımlara ilişkin mevcut AB mevzuatı, Tasarımlara ilişkin Direktif Taslağı[9] ile Birlik Tasarımlarına ilişkin Tüzük Taslağı’nın[10] yürürlüğe girmesiyle değişikliğe uğrayacaktır. Sanal dünyaların tasarımlara ilişkin getirdiği hukuki tartışmaların başlıcaları NFT’ler de dahil olmak üzere sanal ürünlerin tasarım olarak tescili ve korunması, tescilsiz tasarımların kamuya ifşası, ürünlerin sınıflandırılması, sanal dünyalarda tescilli veya tescilsiz tasarımların kullanılması ve sanal tasarımlara ilişkin tecavüz davalarında hukuki belirliliğin sağlanmasıdır.
Ticari sırlar 2016/943 sayılı Know-How ve Ticari Sır Direktifi ile düzenlenmektedir. Gerçek dünyada olduğu gibi, bir sanal ofis bağlamında üretilen ticari açıdan hassas bilgilerin de sanal dünyaların sahibi veya sağlayıcısı tarafından, üçüncü kişilerce yasa dışı ele geçirilmesinden korunması gerekmektedir.
Fikri mülkiyet haklarının icra edilmesi noktasında sanal dünyaların yarattığı en büyük sorun sınır ötesi doğasıdır. Bu husus hak ihlallerinde bölgesel bir belirleme yapılmasını güçleştirmektedir. Çalışma Belgesi’nde, hem sanal dünyalarda kullanıcıların belirlenemiyor olmasının hak ihlallerine ilişkin sorumluluğun tespit edilmesine engel olmaması, hem de sanal dünyada etkileşime giren tüm paydaşların fikri ve sınai mülkiyet haklarının icrasına dair kurallara tabi olması gerekliliğinin üzerinde durulmuştur.
C. Sonuç ve Değerlendirmeler
İnternetin doğuşunda olduğu gibi, yapay zeka ve sanal dünyalarda meydana gelen yenilikler fikri ve sınai mülkiyet haklarına ilişkin yeni hukuki tartışmaların doğuşuna zemin hazırlamaktadır. Başta marka, tasarım ve telif hakları olmak üzere fikri ve sınai mülkiyet haklarının sanal dünyalarda etkin bir şekilde tescili, koruması ve icrasının sağlanması hem hak sahipleri, hem de kullanıcılar ve sürdürülebilir bir fikri ve sınai mülkiyet hak sistemi için çok önemlidir.
Strateji Belgesi’nde Web 4.0 ve sanal dünyalara ilişkin Avrupa Komisyonu’nun ilk somut planının hem vatandaşlara, hem de hak sahiplerine fikri ve sınai mülkiyet haklarının korunması ve icrasına ilişkin yol gösterecek araç kutularının yaratımıdır. Strateji Belgesi’nde sözü edilen araç kutularının 2024 yılından itibaren kullanıma hazır hale geleceği öngörülmektedir.
Öte yandan Çalışma Belgesi’nde çeşitli hukuki sorunlara değinilmiş ve özellikle marka korumasına ilişkin mevzuatın revize edilerek güçlendirilmesinin gerekip gerekmediğinin değerlendirileceği ifade edilmişse de, bu bağlamda tam olarak hangi düzenleme ve değişikliklerin öngörüldüğüne ilişkin ayrıntıya girilmemiştir.
Web 4.0 ve sanal dünyalar AB’de olduğu gibi Türkiye’de de fikri ve sınai mülkiyet haklarına yönelik benzer problemleri gündeme getirmektedir. Ülkemizde bu hukuki sorunlar halihazırda ağırlıklı olarak akademik ortamda tartışılmaktadır. Her ne kadar 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nu ile birlikte marka, tasarım ve patent haklarına ilişkin ulusal mevzuatın AB mevzuatıyla uyumu noktasında önemli bir adım atılmışsa da, başta 5.12.1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu olmak üzere telif haklarına ilişkin mevzuatın uluslararası anlaşmalar ve AB mevzuatı ile uyumlaştırılması için gereken modernizasyon çalışmaları henüz tamamlanamamıştır. Web 4.0 ve sanal dünyaların özellikle telif hakları ile karmaşık bir ilişkisi olduğu göz önünde bulundurulduğunda, uyumlaştırılma çalışmaları sırasında AB ve diğer ülkelerde bu alanda atılan adımların dikkatle takip edilmesinin önemli olacağı değerlendirilmektedir.
Hak sahipleri açısından Web 4.0 ve sanal dünyalara ilişkin etkin bir fikri ve sınai mülkiyet hakkı politikasının belirlenmesinde, hem regülasyon çalışmalarının, hem de mahkeme içtihatları ile ulusal ve uluslararası fikri mülkiyet ofislerince verilen kararların yakından takip edilmesi oldukça değerli olacaktır.
[1] European Commission, Communication, an EU initiative on Web 4.0 and virtual worlds: a head start in the next technological transition, Strasbourg, 11.7.2023, COM(2023) 442/final.
[2] European Commission, EU competitiveness beyond 2030: looking ahead at the occasion of the 30th anniversary of the Single Market, Brussels, 16.3.2023.
[3] Regulation 2017/1001 of 14 June 2017 on the European Union trade mark.
[4] Directive 2016/943 of 8 June 2016 on the protection of undisclosed know-how and business information (trade secrets) against their unlawful acquisition, use and disclosure.
[5] Directive 2019/790 of 17 April 2019 on copyright and related rights in the Digital Single Market and amending Directives 96/9/EC and 2001/29/EC.
[6] Directive 2009/24/EC of 23 April 2009 on the legal protection of computer programs.
[7] European Commission, Commission Staff Working Document, accompanying the document: An EU initiative on Web 4.0 and virtual worlds: a head start in the next technological transition, Strasbourg, 11.7.2023, SWD(2023) 250 final.
[9] European Commission, Proposal for a Directive on the legal protection of designs, Brussels, 28.11.2022 COM(2022) 667 final.
[10] European Commission, Proposal for a Regulation amending Council Regulation No 6/2002 on Community designs and repealing Commission Regulation No 2246/2002, Brussels, 28.11.2022 COM(2022) 666 final.
Niğde Darboğaz Kirazı’nın enfes lezzeti, Afyon Pastırması’nın güçlü baharatları ya da Kars Balı’nın otantik aroması, bu ürünleri denemiş herkesin aklına doğrudan ilgili yöreleri getirecektir. Bir ürünün hammaddesi belirli bir yöreden elde edilmiş veya ilgili yörede uzunca bir süre o bölgenin geleneksel kuralları ile harmanlanarak üretilmişse, ürün artık o yörenin öznelliğini bünyesinde barındırmaktadır. Coğrafi işaretler işte bu gelenekselliği, yöreselliği ve belirli bir coğrafi alana ait doğal ve beşeri unsurlardan kaynaklanan özgünlüğü korumaya yönelik hukuki bir araçtır. Coğrafi işaret tescili ile hem üretici, hem de tüketici lehine kalite ve gelenekselliğin korunması, yerel üretimin ve kırsal kalkınmanın desteklenmesi ve taklitçiliğin önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.
Bu yazımızda Türkiye’de coğrafi işaret korumasının yanı sıra, yazının yayım tarihi itibariyle 13. tescile ulaştığımız, ülkemizde üretilen pek çok ürünün dünyaya açılmasına olanak sağlayan Avrupa Birliği’nde (“AB”) coğrafi işaret korumasını ele alacağız.
2. Coğrafi İşaret Nedir?
Her ne kadar “coğrafi işaret” denilince akla ilk olarak Ezine Peyniri veya Kars Kaşarı gibi lezzetler gelse de, coğrafi işaretlerin koruması yalnızca böylesi gıda ürünlerine has değildir. Coğrafi işaret, benzer ürünlerden yöresel olarak farklılaşmış ve bu farklılığını da bulunduğu coğrafyaya borçlu olan mahsullerin üzerindeki koruma anlamına gelmektedir.[1] Uğur Çolak’ın yorumuyla ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (“SMK”) uyarınca “coğrafi işaretler belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri bakımından kökenin bulunduğu yöre, alan, bölge veya ülke ile özdeşleşmiş ürünü gösteren işaretlerdir.”[2]
Coğrafi işaretler, niteliklerini üretildikleri coğrafi alandan alan belirli ürünler için fikri mülkiyet hakları yaratmaktadır. Ülkemizde olduğu gibi AB nezdinde de kalite, itibar veya diğer özelliklerin ürünün coğrafi kökenine atfedilebildiği yerlerde, coğrafi işaretler coğrafi bölge ile ürünün adı arasındaki ilişkiyi vurgulamakta, ürünü yanlış kullanımlara ve taklitlerine karşı koruyarak tüketicilere ürünün gerçek menşeini garanti etmektedir. Coğrafi işaret tescil belgesinde ve ilgili mevzuatta belirtilen gereklilikler karşılandığı sürece, ilgili coğrafi alandaki tüm üreticiler korunan ürün üzerinde toplu haklara sahip olmaktadır.
3. Türkiye’de Coğrafi İşaret Koruması
SMK uyarınca gıda, tarım, maden, el sanatları ve sanayi ürünleri, coğrafi işaret veya geleneksel ürün adı tesciline konu olabilir. Bir ürünün coğrafi işaret olarak tescil edilebilmesi için çeşitli özelliklere sahip olması gerekmektedir, ki bu da coğrafi sınırları belirli bir alan, bu alana ait ürün, bu ürünün karakteristik özellikleri ile coğrafi alan arasında güçlü bağ ve ürünün kendine has özellik kazanmış olmasıdır.
Coğrafi işaretler menşe adı ve mahreç işareti olarak ikiye ayrılmaktadır. Menşe adı, tüm veya esas özelliklerini coğrafi sınırları belirlenmiş bir yöre, bölge veya istisnai durumlarda ülkeye özgü doğal ve beşeri unsurlardan alan, üretimi, işlenmesi ve diğer işlemlerin tümü bu coğrafi alanın sınırları içinde gerçekleşen ürünleri tanımlamaktadır. Örneğin Darboğaz Kirazı ve Kars Balı, menşe adı olarak korunmaktadır.
Mahreç işareti ise belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri bakımından coğrafi sınırları belirlenmiş bir yöre, bölge veya ülke ile özdeşleşen, üretimi, işlenmesi ve diğer işlemlerinden en az birisi bu coğrafi alanın sınırları içinde gerçekleşen ürünleri tanımlamaktadır. Örneğin Afyon Pastırması, mahreç işareti olarak tescillidir. Coğrafi bir yer adı içermese de, belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri ile coğrafi sınırları belirlenmiş bir yöre ile özdeşleşen bir ürünü belirtmek için geleneksel olarak kullanılan ve günlük dilde yerleşmiş adlar da menşe adı veya mahreç işareti olarak tescil edilebilir.
Geleneksel ürün adları ise menşe adı veya mahreç işareti kapsamına girmeyen ve fakat ilgili piyasada bir ürünü tarif etmek için geleneksel olarak en az otuz yıl süreyle kullanıldığı ispatlanan adları korumaktadır. Bu korumadan yararlanabilmek için (i) geleneksel üretim veya işleme yöntemi yahut geleneksel bileşimden kaynaklanması veya (ii) geleneksel hammadde veya malzemeden üretilmiş olması şartlarından en az birisinin sağlanması gerekmektedir. Ayvalık Tostu, Ezo Gelin Çorbası, Şevket-i Bostan ülkemizde geleneksel ürün adı olarak tescil edilmiş ürünlerden bazılarıdır. Geleneksel ürün adlarında, sınırları belli bir coğrafi alan belirlenmez.
Coğrafi işaretler ve geleneksel ürün adları için, tescil edilmiş olduklarını gösteren ve Türk Patent ve Marka Kurumu (“TÜRKPATENT”) tarafından oluşturulan amblemlerin kullanılması zorunludur.
Türkiye’de kullanılan coğrafi işaret ve geleneksel ürün adı amblemleri
Coğrafi işarete konu ürünün üreticisi veya üretici grupları, ilgili coğrafi alanla ilişkili kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, ürünle ilgili kamu yararına çalışan dernek, vakıf ve kooperatifler, tescil başvurusunda bulunabilirler. Ülkemizde coğrafi işaret tescil başvurularının genelde ilgili yörelerde faaliyet gösteren ticaret ve sanayi odaları ile ticaret borsaları tarafından yapıldığı gözlemlenmektedir[3].
Coğrafi işaret ve geleneksel ürün adı tescili, koruma kapsamındaki ürüne katma değer sağlar, fikri mülkiyet haklarının ihlallerini ve taklitleri önler, üreticileri haksız rekabetten korur, tükettiği ürünlerin kalitesi ve özellikleri hakkında bilgi sahibi olmak isteyen tüketicileri aydınlatır, ürünün gerçek menşeini garanti eder ve yerel üretimi ve kırsal kalkınmayı destekler. Coğrafi işaretler belirgin bir kültürü ve kaliteyi simgeler, ilgili yöreden kaynaklı geleneksel değerlerin korunmasına ve sonraki kuşaklara aktarılmasına katkı sağlar.
Coğrafi işaret tescili, işareti tescil ettirenler ile işaretin kullanım hakkına haiz kimselere önemli yetkiler de tanımaktadır. Bu kapsamda coğrafi işaret ve geleneksel ürün adı amblemlerinin, ticari amaçla, tescilde belirtilen şartları sağlamayan ürünlerde kullanılması, coğrafi işaretin tescil kapsamındaki şartları taşımayan ürünlerde yanıltıcı kullanılması veya taklidi, tescilli coğrafi işareti taşıyan ürünün özelliklerine ve menşeine ilişkin yanlış veya yanıltıcı açıklamaların kullanılması ile amblemin tüketiciyi yanıltıcı biçimde kullanılması fiillerinin önlenmesi ve durdurulması yetkili ve görevli mahkemeden talep edilebilir.
Coğrafi işareti tescili, tescil ettirenlere önemli yetkiler tanıdığı gibi çeşitli sorumluluklar da yüklemektedir. Bu sorumluluklardan en önemlisi, tescil sonrası tescil belgesinde belirlenmiş olan denetim merci tarafından, koruma kapsamındaki ürünlerin üretiminin, piyasaya arzının, dağıtımının veya ürün piyasada iken kullanılmasının tescilde belirtilen özellikle uygunluğunun denetlenmesi ve denetim raporlarının her yıl TÜRKPATENT’e sunulmasıdır. Tescil ettirenler, ayrıca üreticileri bir araya getirerek onlarla işbirliği içerisinde hareket eder ve ürünle ilgili tanıtım faaliyetlerine öncülük ederler. Coğrafi işaret tescilinin arzu edilen sonuçları vermesi, tescil ettiren ile üreticilerin sıkı işbirliği ve disiplinli çalışmalarına bağlıdır.
Ülkemizde coğrafi işaret ve geleneksel ürün adı başvuru ve tescili son yıllarda önemli bir ivme yakalamıştır. Öyle ki, TÜRKPATENT nezdinde tescilli coğrafi işaret sayısı 2002 yılında 31 iken 2023 yılı Haziran ayı itibariyle bu sayı 1382’ye ulaşmıştır.[4] Coğrafi işaret tescilinde en önde gelen ilimiz Türkiye’nin gastronomi başkenti olarak da bilinen Gaziantep’tir. Gaziantep’i İç, Güney ve Doğu Anadolu illerimizden Konya, Diyarbakır, Şanlıurfa, Malatya, Erzurum takip etmektedir. Bu ivmenin arkasındaki nedenler arasında coğrafi işaret tescilinin önemine ilişkin hem üreticiler, hem de tüketiciler nezdinde farkındalığın artması, kırsal kalkınmanın desteklenmesine yönelik politikalar ve diğer ülkelerde coğrafi işaret tescilinin ürüne kazandırdığı katma değer[5] sayılabilir.
Coğrafi işaret tescilinin özellikle kırsal alanda ekonomik gelişime katkısı önemli boyuttadır. Coğrafi işaret tescili ile birlikte ürün ile tüketici arasındaki güvenin artması, bu sayede de ürünün üretiminde ve gelirinde artış olması beklenir. Örneğin Isparta Gülyağı, 2019 yılında menşe adı olarak tescil edilmiştir. Isparta’nın gül ürünlerinin en büyük pazarı ihracat gelirlerinin %90’ından fazlasına tekabül eden Avrupa ülkeleridir. 2016-2020 yılları arasındaki 5 yıllık dönemde, Türkiye’nin gül ürünlerinden elde ettiği ortalama ihracat kazancı 12,6 milyon Euro olmuştur[6]. 2019 yılında ise, Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi bünyesinde Gül ve Aromatik Bitkiler Uygulama ve Araştırma Merkezi kurulmuştur.
Coğrafi işaretler ilgili bölgede ekonomik kalkınmanın desteklenmesinin yanı sıra, bölgeden göçün önlenmesi, bölgenin tanıtılması ve turizmin canlandırılması gibi sosyokültürel katkılar da sağlamaktadır.[7] Örneğin, Doğu Akdeniz Kalkınma Ajansı, Kahramanmaraş’ta bölgesel ürünlerin katma değerinin arttırılması ve paydaşlar arasında işbirliğini güçlendirmek amacıyla, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile birlikte 2016 yılında “Coğrafi İşaret Alınmasına yönelik Eylem Planı Oluşturulması Projesi”ni[8] başlatmıştır. Proje kapsamında ilgili ürünler tespit edilerek teknik raporların oluşturulma süreci hızlandırılmıştır. Maraş Parmak/Sıkma Peyniri gibi ürünlerin coğrafi işaret olarak tescil süreci, bu çalışmalardan faydalanmıştır. Paydaşlar arasında işbirliğinin en güzel örneklerinden birisi de Çağlayancerit Cevizi’nin AB’de tescilidir. Coğrafi işaret tescili yalnızca ürünü üreten, tescil ettiren veya kullananlara değil, aynı zamanda tüketicilere de önemli faydalar sağlamaktadır[9]. Etkili bir denetim mekanizmasına sahip coğrafi işaret tescil sistemi ile tüketiciler, satın aldıkları ürünün menşe ve kalitesinden ve ürünün yöresel nitelikleri taşıdığından emin olmaktadır. Ürün taklitçiliği gibi sık karşılaşılan ve tehlikeli sonuçlara yol açma riski bulunan fiiller de, bu sayede engellemektedir.
4. AB’de Coğrafi İşaret Koruması
Diğer sınai mülkiyet haklarında olduğu gibi, coğrafi işaret koruması da yalnızca tescil edildiği ülkede geçerlidir. Dolayısıyla yerel ürünlerin gerçek ticari kıymetine ulaşmasında, ülkemizin en önemli ticari ortaklarından AB’de de coğrafi işaret tesciline sahip olmaları, çok önemli bir rol oynamaktadır.
AB’de coğrafi işaret koruması, Tüzük olarak adlandırılan ve AB üyesi tüm ülkelerde doğrudan uygulanan yasal metinler ile düzenlenmektedir. Avrupa Komisyonu nezdinde yapılan coğrafi işaret başvurusu, AB üyesi ülkelerin tamamında koruma sağlamaktadır. AB’de Türkiye’den farklı olarak yalnızca gıda ve tarım ürünleri, alkollü içkiler, şaraplar ve aromalı şaraplar coğrafi işaret veya geleneksel ürün adı korumasından yararlanmaktadır. AB nezdinde gıda ve tarım ürünlerine ilişkin coğrafi işaret korumasını düzenleyen temel mevzuat, 2012/1151 sayılı Tüzük[10] ve söz konusu Tüzük’e ait Uygulama Yönetmeliği’dir. Şarap ürünleri üzerindeki coğrafi işaret koruması 1308/2013 sayılı Tüzük[11] ve uygulama yönetmeliği uyarınca, aromalı şaraplar üzerindeki coğrafi işaret koruması ise 2019/787 sayılı Tüzük[12] ve uygulama yönetmeliği uyarınca yürütülmektedir.
Türk Hukukunda olduğu gibi AB mevzuatında da coğrafi işaret tescili menşe adı (Protected Designation of Origin), mahreç işareti (Protected Geographical Indication) ve geleneksel ürün adı (Traditional Speciality Guaranteed) olarak üçe ayrılmaktadır. AB’de de, ülkemizde olduğu gibi, menşe adı korumasından yararlanabilmek için ilgili ürüne ilişkin tüm üretim aşamalarının belirli bir coğrafi alanın sınırları içerisinde gerçekleştirilmesi gerekirken, mahreç işareti için üretim aşamalarından en az birisinin ilgili coğrafi alanda gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
2012/1151 sayılı Tüzük’ün gerekçesine göre coğrafi işaretin temel amaçları, yöresel ürünün imajını korumak, kırsal, tarımsal ve geleneksel faaliyetleri teşvik etmek, üreticilerin orijinal ürünleri için katma değerli fiyat elde etmesine yardımcı olmak, çiftçiler ve üreticiler için adil bir gelir sağlamak, ilgili ürünler hakkında doğru bilginin yayılmasını sağlayarak tüketicilerin bilinçli tercih yapmasına katkı sağlamak, haksız rekabeti ortadan kaldırmak ve orijinal olmayan ürünler konusunda tüketicilerin kandırılmasını engellemektir.
AB ülkelerindeki coğrafi işaret dağılımı
AB’de Türkiye’den farklı olarak coğrafi işaret başvuru ve tescil süreçleri AB Fikri Mülkiyet Ofisi’nce değil, doğrudan AB Komisyonu tarafından icra edilmektedir. 2012/1151 sayılı Tüzük uyarınca AB Komisyonu’na yalnızca tarım ürünleri ve gıda maddeleri ile ilgili coğrafi işaretler için başvuru yapılabilmektedir. AB Komisyonu tarafından incelenen ve tesciline karar verilen başvurular E-Ambrosia veri tabanında yayımlanmaktadır[13]. Aynı zamanda tüm coğrafi işaretlerin çevrimiçi bir platformda toplandığı GIview[14] veri tabanı da, 2020 yılından itibaren erişime açılmıştır. Üçüncü ülkelerde yer alan coğrafi işaret tescili almaya hak kazanmış ürünler ise, AB ile söz konusu ülkeler arasında yapılan ikili anlaşmalar ile koruma altına alınmaktadır. Ülkemizde olduğu gibi, AB’de de coğrafi işaret tescili ile korunan ürünlerin ambalaj ve etiketlerinde amblem kullanılması zorunludur.
AB’de kullanılan coğrafi işaret amblemleri
AB nezdinde coğrafi işaret tescil başvurusu yapabilmek için öncelikle TÜRKPATENT nezdinde başvuru yapılarak ülkemizde coğrafi işaret tescilinin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Akabinde başvurular, “yasal oluşumuna ve bileşimine bakılmaksızın başvuruya konu ürünü üreten üreticilerden oluşmuş bir grup” tarafından veya TÜRKPATENT aracılığı ile yapılır ve doğrudan AB Komisyonu’na yöneltilir.
AB nezdinde tescil edilmiş coğrafi işaret konusu ürünlerin satış değeri 2010 yılından 2017 yılına kadar %42 oranında artış göstermiş ve 2017 yılında toplam ekonomik değer 77.1 milyar Euro’ya ulaşmıştır. 2017 yılı verilerine göre gıda ve içecek sektörünün AB’deki toplam yarattığı ekonomik değer 1.1 trilyon Euro iken bu rakamın %7’si coğrafi işaretli ürünlere aittir[15].
AB nezdinde tescilli coğrafi işaretlerin, üreticilerin kar paylarını da olumlu yönde etkilediği görülmektedir. Örneğin İspanya’nın La Mancha bölgesinde koyun sütünden üretilen Manchego peyniri, 1996 yılında coğrafi işaret olarak tescil edilmiştir. Manchego Peyniri Düzenleyici Konseyi kurularak, 2014 yılında 785 süt üreticisi Manchego üretiminde yer almıştır. 2018 yılı itibariyle Manchego peynirinin İspanya ekonomisine getirisi 71 milyon Euro olarak tespit edilmiştir.[16]
İtalya’nın Modena bölgesinde üretilen Aceto Balsamico di Modena (Modena Balzamik Sirkesi), 2009 yılında coğrafi işaret olarak tescil edilmiştir. 2017 yılı verilerine göre Modena Balzamik Sirkesi’nin piyasa değeri yaklaşık 400 milyon Euro’ya ulaşmış ve ürün coğrafi işaret tescilini takiben 6 yıl içerisinde üretim değerini %67, tüketici değerini ise %108 arttırmıştır.[17] Benzer şekilde coğrafi işaret koruması altında olan Toskana yağı diğer yağ türlerine göre %20 daha yüksek fiyattan alıcı bulabilmektedir[18].
AB nezdinde tescilli Türk coğrafi işaretlerinin de ürünün ekonomik değerini arttırması beklenmektedir. Örneğin Malatya Kayısısı 2017 yılında AB’de tescil edilmiştir. 2020 yılında 8,836 ton kayısı üretimi ile 23.4 milyon ABD doları gelir elde edilirken, 2021 yılında 8,228 ton üretimle 28.1 milyon ABD doları gelir elde edilmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu 2020 verilerine göre coğrafi işaretli ürünlerimizin dünya genelinde üretim payları Kayısı’da %8, Kestane’de %3, Zeytin’de %11 ve İncir’de ise %26’dır[19].
AB’de koruma elde eden Türkiye menşeli coğrafi işaret sayısı son yıllarda önemli bir ivme kazanarak bu yazının yayım tarihi itibariyle 13’e çıkmıştır. AB Komisyonu nezdinde tescil süreçleri devam eden coğrafi işaret başvuru sayısı ise 44’tür. 2023 yılı içerisinde tescil işlemleri tamamlanan Antakya Künefesi, Suruç Narı, Çağlayancerit Cevizi, Gemlik Zeytini ve Edremit Zeytinyağı ile birlikte Aydın İnciri ve Kestanesi, Gaziantep Baklavası, Malatya Kayısısı, Milas Zeytinyağı, Bayramiç Beyazı, Taşköprü Sarımsağı ve Giresun Tombul Fındığı, halihazırda AB’de korunan Türk coğrafi işaretlerini oluşturmaktadır. Aynı zamanda Ayaş Domatesi, Milas Yağlı Zeytini, Edremit Körfezi Yeşil Çizik Zeytini, Ezine Peyniri ve Maraş Tarhanası için AB’de yapılan coğrafi işaret başvuruları da, inceleme süreçleri tamamlanarak AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
AB’de coğrafi işaret tescil işlemleri tamamlanan Türk ürünlerinden bazıları
Coğrafi işaret korumasının güçlendirilmesi adına AB Komisyonu yeni çalışmalara da imza atmaktadır. AB Komisyonu tarafından 31 Mart 2022 tarihinde coğrafi işaret sisteminin güçlendirilmesi için bir önerge[20] kabul edilmiştir. Önerge ile sürdürülebilirliğin güçlendirilmesi, çevrimiçi platformlarda satışların arttırılması, alan adı sisteminde coğrafi işaretlerin kullanımında daha fazla koruma önleminin alınması hedeflenmektedir[21]. AB sınırlarında sahtecilik ile mücadele için gümrük ve yetkili makamlarla coğrafi işaret üreticileri arasında erişim sağlanması ve hızlandırılmış tescil usulünün uygulanmasına başlanılarak AB ve AB dışı başvuruların tek bir usul ile yürütülmesi, öngörülen diğer yenilikler arasındadır.
Ayrıca AB Komisyonu, 13 Nisan 2022 tarihinde el sanatları ve sanayi ürünlerinin coğrafi işaret korumasından yararlanması adına bir önerge[22] kabul etmiştir. AB Komisyonu’na göre tüm AB’yi kapsayacak bir el sanatları ve sanayi ürünleri korumasının bulunmayışı, bu ürünlere yapılan yatırımlardaki teşviği azaltmaktadır. Bu ürünlere yapılacak yatırımlar hem niş pazarların oluşmasını, hem de yerel beceri ve geleneklerin AB nezdinde korunmasını sağlayacaktır. Öngörülen koruma ile, küçük üreticilerin pazar fırsatlarının arttırılması, gıda ve tarım ürünlerinde olduğu gibi tüketicilerin bilinçli ve kaliteli ürünler arasından seçim yapabilmeleri ve el sanatları ve sanayinin eşit düzeyde kalkınması amaçlanmaktadır.
5. Sonuç
Fikri ve sınai mülkiyet haklarının etkin bir şekilde korunması, ekonomik büyüme ve rekabet için kritik bir öneme sahiptir. Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi ve Avrupa Patent Ofisi tarafından Ekim 2022’de yayımlanan rapora göre imalat, teknoloji ve ticari hizmetler gibi fikri hak yoğun endüstriler[23], AB’de 6.4 trilyon Euro değerindeki gayrisafi yurtiçi hasılanın %47’sini ve tüm işlerin %39.4’ünü (toplam 81 milyon iş) yaratmaktadır. Benzer şekilde, 2019 yılında AB ithalatının %80.5’i ve AB ihracatının %80.1’i fikri hak yoğun endüstriler tarafından gerçekleştirilmiştir.
Rapora göre AB ülkelerinin tamamında coğrafi işaretli ürünler tüm gıda ve içecek satışlarının %7.1’ini oluşturmaktadır. 2017-2019 yılları arasında ortalamaya bakıldığında, AB gayrisafi yurtiçi hasılasının %0.1’ini coğrafi işaretlerin oluşturduğu ve bu oranın yaklaşık 15 milyar Euro’ya denk geldiği belirtilmiştir. AB’den ihraç edilen coğrafi işaretli ürünlerin 2017-2019 yılları arasındaki dış ticarete ortalama katkısı ise yaklaşık 11.3 milyar Euro’dur.[24] Coğrafi işaretler yöresel zenginliklerin nesilden nesile aynı kaliteyi koruyarak taşınmasını sağlarken, bir yandan da farklı kültürlerden insanların birbirlerinin geleneklerini en doğal haliyle deneyimlemesine yardımcı olmaktadır. Ürünün kalitesi ve orijinalliğinin korunduğunun sembolü olan coğrafi işaret amblemi, tüketiciler için de başka bir bölgenin kültür kapısını aralama imkanı sunmaktadır.
Halihazırda Türkiye’den yapılan başvurular arasından AB’de tescilli coğrafi işaret olarak yerlerini alan değerlerimiz, hem ülkemiz topraklarında üretilen güzide ürünlerin AB sınırları içerisinde de menşeinin garanti altına alınmasını, hem de ürünlerimizi tüketen Avrupalı tüketicilerin geleneksel yöntemlerle üretilmiş bir ürüne ulaştığını bilmesini, taklit ve sahte ürünlerden korunmasını sağlamaktadır.
[7] İsmail Demir, Coğrafi İşaretlerin Sosyoekonomik Etkileri Uzmanlık Tezi, Türk Patent ve Marka Kurumu Coğrafi İşaretler Dairesi Başkanlığı, Ankara 2020.
[9] Doğu Coğrafya Dergisi: Türkiye’de Coğrafi İşaretler Ve İhracat Pazarlamasi Açisindan Değerlendirilmesi, Haziran-2018, Yıl: 23, Sayı: 39, 65-82.
[10] Regulation No 1151/2012 of 21 November 2012 on quality schemes for agricultural products and foodstuffs.
[11] Regulation No 1308/2013 of 17 December 2013 establishing a common organization of the markets in agricultural products and repealing Council Regulations No 922/72, No 234/79, No 1037/2001 and No 1234/2007.
[12] Regulation 2019/787 of 17 April 2019 on the definition, description, presentation and labelling of spirit drinks, the use of the names of spirit drinks in the presentation and labelling of other foodstuffs, the protection of geographical indications for spirit drinks, the use of ethyl alcohol and distillates of agricultural origin in alcoholic beverages, and repealing Regulation No 110/2008.
[15] European Commission, Directorate-General for Agriculture and Rural Development, Study on economic value of EU quality schemes, geographical indications (GIs) and traditional specialities guaranteed (TSGs): final report, Publications Office, 2021.
[16] Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı, Doğu Karadeniz Coğrafi İşaret Stratejisi Araştırma Raporu ve 2020-2022 Eylem Planı, Aralık 2019.
[17] Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı, Doğu Karadeniz Coğrafi İşaret Stratejisi Araştırma Raporu ve 2020-2022 Eylem Planı, Aralık 2019.
[18] Karademir, N. (2021). “Türkiye’de Avrupa Birliği Tescilli Coğrafi İşaretli Ürünlerin Ekonomik Kalkınma Kapsamında Değerlendirilmesi”, Journal Of Social, Humanities and Administrative Sciences, 7(41):1164-1183.
[20] Proposal for a Regulation on European Union geographical indications for wine, spirit drinks and agricultural products, and quality schemes for agricultural products, amending Regulations No 1308/2013, 2017/1001 and 2019/787 and repealing Regulation No 1151/2012.
[22] Regulation on geographical indication protection for craft and industrial products and amending Regulations 2017/1001 and 2019/1753 and Council Decision 2019/1754.
[23] Fikri hak yoğun endüstriler, diğer endüstriler ile karşılaştırıldığında, çalışan başına ortalamanın üzerinde fikri mülkiyet hakkı kullanılan endüstriler olarak tanımlanmaktadır.
[24] IPR-intensive industries and economic performance in the European Union Industry-level analysis report, fourth edition, October 2022, A joint project of the European Patent Office and European Union Intellectual Property Office.
Mülga 551 Sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de (KHK) patent hakkına tecavüz davaları için öngörülen düzenlemenin[1] marka ve tasarım haklarına tecavüz davalarında da uygulanabilmesine imkan veren Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) “Önceki tarihli hakların etkisi” başlıklı 155. maddesi 10 Ocak 2017 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir.
Madde metnine göre; “Marka, patent veya tasarım hakkı sahibi, kendi hakkından daha önceki rüçhan veya başvuru tarihine sahip hak sahiplerinin açmış olduğu tecavüz davasında, sahip olduğu sınai mülkiyet hakkını savunma gerekçesi olarak ileri süremez.”
Düzenlemenin yürürlüğe girmesiyle birlikte marka sahibine ait sonraki tarihli tescil, tecavüz davaları bakımından bir hukuka uygunluk sebebi olarak değerlendirilmeyecektir. Konu ile ilgili kesinleşmiş bazı mahkeme kararlarındaki tespitlere aşağıda yer verilmiştir.
İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 26.06.2019 tarihli, 2018/449 E.-2019/304 K. sayılı ilamında; “Basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğü altında olan davalının, davacı markası ile çağrışım yapacak, seri marka imajı yaratacak bir markayı tescil ettirmiş olması yeni SMK hükümleri kapsamında tecavüz olgusunu engellememektedir.”
İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 12.12.2019 tarihli, 2018/432 E.-2019/534 K. sayılı ilamında; “Davacıya ait tanınmış markanın davalı tarafından tescilinin gerçekleştirilmiş olmasının izahı yapılan SMK m. 155 kapsamında markaya tecavüz olgusunu ortadan kaldırmayacağı, davalı kullanımlarının –gerek alan adı olarak kullanılmasının gerekse markasal nitelikte dosyaya yansıyan ve iltibas ve karışıklığa neden olacak nitelikteki- SMK 7. madde kapsamında tecavüz teşkil ettiği sonucuna ulaşılmış…”
Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 29.11.2018 tarihli, 2017/144 E.-2018/589 K. sayılı ilamında[2]; “…6769 sayılı SMK’nın 155. maddesi hükmü uyarınca, davalının daha sonradan tescil edilmiş olan … sayılı markasının huzurdaki tecavüz davasında savunma gerekçesi olarak ileri sürülemeyeceği..”
Mülga 551 Sayılı KHK’da patentler için öngörülmüş bu düzenlemenin özellikle incelemesiz patentler için yerinde bir düzenleme olduğu belirtilmelidir. Nitekim herhangi bir incelemenin yapılmadığı bir süreç sonrasında tescil elde eden kişinin, aleyhine ikame edilen bir tecavüz davasında, bu tescile dayanarak mütecaviz durumda olmadığını iddia etmesi hukuka ve hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurabilecektir.
Bu yazımızda mülga 551 Sayılı KHK’da patentler için öngörülmüş düzenlemenin markalar için SMK’daki yansıması niteliğindeki m. 155 hükmünün Marka Hukuku yönünden değerlendirmesi yapılmaya çalışılacaktır.
Kurum[3]’a gerçekleştirilen bir marka başvurusunun benzerlik incelemesi hem 5. madde (mutlak ret nedenleri) çerçevesinde resen, hem de 6. madde (nispi ret nedenleri) çerçevesinde ilgili kişilerin itirazı üzerine gerçekleştirilmektedir. Ayrıca her iki inceleme sonucunda da Kurum tarafından verilen kararlara karşı itiraz yolu açıktır. Söz gelimi tescilli marka sahibine karşı tecavüz iddiasında bulunan bir kişinin, tecavüz iddiasına konu markaya m. 6/1 (benzerlik/karıştırılma ihtimali) gerekçesiyle itiraz etmiş olması ve söz konusu itirazın Kurum tarafından reddedilmesi sonucu markanın tescil edilmiş olması mümkündür. SMK m. 155 hükmü ile birlikte, Kurum nezdinde tüm benzerlik bariyerlerinden geçen tescilli bir markanın mahkemeler nezdinde tecavüz iddiasına konu olması mümkün hale gelmiştir. Dolayısıyla marka sahibinin idarenin verdiği tescil belgesine güvenerek başladığı ticari faaliyeti sonrasında, herhangi bir kusuru bulunmasa dahi, mütecaviz durumuna düşmesi mümkündür.
Konuyu değerlendirebilmek için Anayasal bir prensip olan “Hukuki Güvenlik ve Belirlilik” ilkeleri üzerinde de kısaca durmak gerekmektedir.
AYM[4] kararlarında “hukuki güvenlik ilkesi” genellikle şu şekilde tanımlanmaktadır: “Hukuk devleti hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm işlem ve eylemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerektirir.”[5].
AYM’ye göre, “belirlilik ilkesi” uyarınca “Birey, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye ne tür müdahale yetkisini doğurduğunu, kanundan öğrenebilme imkanına sahip olmalıdır. Nitekim ancak bu sayede kişi “kendisine düşen yükümlülükleri öngörüp, davranışlarını düzenleyebilir.”[6].
Markalar bakımından SMK m. 155 hükmünün, bu haliyle uygulanmasının aşağıda belirtilen belirsizlikleri ve riskleri beraberinde getireceği düşünülmektedir:
– Yargıtay’ın tecavüz davalarında sessiz kalma yoluyla hak kaybı süresini, genel itibariyle, beş yıl olarak kabul etmesi hususu göz önünde bulundurulduğunda tescil sahibi, ticari faaliyetine başladıktan sonraki uzunca bir zaman diliminde tecavüz tehdidi altında kalmaya devam edecektir. Böyle bir durum ise marka tescilinin güvenilirliğini zedeleyecektir.
– Maddenin lafzından olası bir tecavüz davasında tescilli markayı savunma gerekçesi olarak ileri süremeyecek kişinin yalnızca marka hakkı sahibi olduğu anlaşılmaktadır. Söz gelimi marka sahibi, marka üzerinde üçüncü bir kişiye lisans verdiğinde, lisans alana karşı ileri sürülecek tecavüz iddiasında lisans alanın, marka sahibinin tescilli markasını savunma gerekçesi olarak ileri sürüp süremeyeceği belirsizdir. Benzer bir durum tacirin, lisans hakkı sahibinden markalı malları temin ederek satması durumunda veya marka sahibinin markalı malları fason olarak üçüncü bir kişiye ürettirmesi durumunda bu kişilere karşı ileri sürülecek tecavüz iddialarında da geçerlidir. Benzer örnekleri çoğaltmak mümkün olsa da bu tür belirsizliklerin hukuki işlem güvenliğini zedeleyeceği aşikardır.
– Markalar arasındaki benzerliğin m. 6/1 gerekçesine dayandırıldığı tecavüz iddialarında, “karıştırılma ihtimali” kavramının teknik bir muhakeme gerektirmesi ve nispeten göreceli bir kavram olması hususları da göz önünde bulundurulduğunda, marka hakkı sahibinden marka başvurusundan önce ve sayısız marka arasından bu yönde bir inceleme/değerlendirme yaparak marka başvurusunda bulunmasını beklemek gerçekçi olmayacaktır. Pek tabii ki tescilli bir markanın m. 6/1 bendi çerçevesinde hükümsüz kılınması mümkündür. Ancak tescilli bir markanın hükümsüz kılınması ile tescilli marka sahibinin mütecaviz durumuna düşmesi arasında, davaların sonuçları bakımından, ciddi farklar bulunmaktadır.
Sonuç olarak SMK m. 155 hükmünün markalar bakımından bu haliyle uygulanması “hukuki güvenlik ve belirlilik” ilkeleri kapsamında değerlendirilen hukuki işlem güvenliği, idareye güven gibi temel hukuk ilkelerini zedeleyebilecektir. Kanaatimce maddenin, yalnızca “kötüniyetli tescil” halinde uygulama alanı bulması daha isabetli olacaktır. Diğer bir ifadeyle marka sahibi, marka tescilini kötüniyetli bir şekilde elde ettiği durumlarda söz konusu tescili tecavüz davalarında savunma gerekçesi olarak ileri sürememelidir. Nitekim kötüniyet, hukuk düzeni tarafından hiçbir şekilde korunmayacağından maddenin bu şekilde düzenlenmesinin ve/veya yorumlanmasının menfaatler dengesine de daha uygun olacağı kanaatindeyim.
[1] Önceki Tarihli Patentlerin Etkisi Madde 78 – Patent sahibi patentini kendi patentinden daha önceki rüçhan tarihine sahip olan patent sahiplerinin açmış olduğu patente tecavüz davasında bir savunma gerekçesi olarak ileri süremez.
[2] Söz konusu hüküm Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 11.02.2020 tarih ve 2019/3269 E.-2020/1233 K. sayılı ilamı ile kesin olarak onanmıştır.
BATMAN! Gotham’ın yılmaz koruyucusu, kötülerin düşmanı Batman bu sefer de marka savaşında karşımıza çıktı… Bu yazımız ile ele aldığımız Avrupa Birliği Adalet Divanı (“ABAD”) Genel Mahkemesi’nin (“Mahkeme”) 7 Haziran 2023 tarihli, T-735/21 sayılı, Aprile and Commerciale Italiana v EUIPO – DC Comics kararı[1], Batman’in ikonik yarasa şekil markasının tescil edilebilirlik şartlarını sağlayıp sağlamadığı irdelemiştir.
Olayın Geçmişi
DC Comics, 1996 yılında günümüzde ikonik hale gelmiş Batman – Yarasa Şekil markasının Avrupa Birliği (“AB”) markası olarak tescili için başvuru yapmıştır. Marka, 09, 14, 16, 21, 24, 25, 28, 30, 32 ve 41. sınıflardaki birçok mal ve hizmet için 1998 yılında tescil edilmiştir ve günümüze kadar yenilerek koruması devam etmiştir.
İtalyan şirket Commerciale Italiana S.R.L. ve şirketin tek ortağı Luigi Apriele (“Başvuru sahipleri”) markanın 25. ve 28. sınıflardaki mallar bakımından kısmen hükümsüz kılınması talebiyle 21 Ocak 2019 yılında AB Fikri Mülkiyet Ofisi’ne (“EUIPO”) başvuruda bulunmuşlardır. Başvuru sahiplerinin iddiası markanın tanınmış Batman karakteri ile yakın ilişkili olan stilize bir yarasa tasvirinden oluşması sebebiyle ilgili tüketiciler bakımından marka olarak değil, yalnızca Batman karakterinin bir aksesuarı olarak algılanacağıdır. Bir diğer deyişle, başvuru sahiplerine göre bu marka malların kaynağını göstermeyecek aksine Batman kostümü giymek için kullanılan mallara işaret edecektir. Başvuru sahipleri iddiayı desteklemek amacıyla, Batman karakterinin tarihçesi, Batman karakteriyle ilgili makaleler, yayınlar, internet arama motoru sonuçları, çevrimiçi sözlük girdileri gibi birçok delil sunmuştur. DC Comics ise cevaben, Batman logosunun doğal olarak Batman serisi ve bizzat DC Comics ile ilişkili olduğunu, logonun Batman film serilerinin tanıtımlarında kullanıldığını, Batman logosunun birçok ürün üzerinde DC Comics tarafından ticarete konu edildiğini ortaya koyan deliller sunmuştur.
EUIPO İptal Birimi (“Birim”) tüm bu delilleri inceleyerek, 21 Mayıs 2020 tarihli kararıyla hükümsüzlük talebini reddetmiştir. Birim, talebin kısaca 25 ve 28. sınıflardaki “kostümler ve aksesuarlar” mallarını kapsadığını, ilgili tüketici kesiminin AB sınırlarında yer alan ortalama tüketici kesimi olduğunu ve inceleme yapılırken markanın tescil başvurusunun yapıldığını 01 Nisan 1996 tarihinin dikkate alınması gerektiğini, markanın yarasanın doğal bir görüntüsünden değil tam tersine oldukça stilize bir tasvirinden oluştuğunu belirtmiştir. Devamında, her iki tarafın da bu logonun Batman ile ilişkilendirileceğini belirttiğinin altını çizen Birim, başvuru sahiplerinin delillerinin çoğunun Wikipedia’ya dayandığını, Wikipedia’nın ispat gücünün sınırlı olduğunu da söylemeden geçmemiştir.
Kısaca Birim, talebe konu yarasa şekil markasının Batman karakteri ile ilişkilendirilmesinin ve karakterin halk nezdinde tanınmış olmasının, markanın “ayırt edici nitelikten yoksun ve tanımlayıcı” olduğu sonucunu doğurmayacağını belirtmiştir.
Başvuru sahipleri Birim kararına itiraz ederek konuyu EUIPO Temyiz Kurulu’nun (“Kurul”) önüne taşımıştır. Bu sırada, başvuru sahipleri hükümsüzlük talebinin kapsamını da kısaca 25. sınıftaki “Batman karakterini temsil etmek amacıyla giyilen kostümler” ve 28. sınıftaki “Batman karakterini temsil etmek amacıyla giyilen maskeler, süs düğmeleri, parti şapkaları” şeklinde özetlenebilecek mal gruplarıyla sınırlı olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla, bu aşamada tescil edilebilirlik şartlarının sadece Batman karakterine özgülenmiş mallar bakımından incelenmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Başvuru sahipleri talep kapsamının altını çizdikten sonra, davaya konu şekil unsurunun bir kostümün göğüs kısmında yer alması halinde orijinal Batman karakterinin kostümünün bir parçası olarak algılanacağını belirtmiştir. Konunun kamu menfaati boyutuna da değinerek, Batman karakterinin telif hakkı korumasının bitmesini takiben herkesin Batman karakteriyle ilgili kostümleri kullanmakta serbest olması gerektiğini iddia etmişlerdir.
Öncelikle Kurul “Batman karakterini temsil etmek amacıyla giyilen” ibaresiyle sınırlandırılan hükümsüzlük talebinin kabul edilebilir olmadığını, zira bu talebin kabul edilmesi halinde marka kapsamında geriye kalan mallar bakımından hukuki bir belirsizlik doğacağını belirtmiştir. Kurul’a göre bir malın Batman karakterini temsil etmek amacıyla veya Batman karakteriyle ilgili olup olmadığı subjektif ve açık olmayan bir değerlendirmedir. Bu nedenle Kurul’a göre, Birim’in hükümsüzlük talebini sınırlandırma ibaresi olmaksızın dikkate alarak değerlendirmesi yerindedir.
Kurul tartışmanın esasıyla ilgili olarak ise, çeşitli emsal kararlara değindikten sonra, “tüketicilerin markayı Batman karakterinin işaretiyle ilişkilendirip ilişkilendirmeyeceği” sorusunun tartışmanın özünü oluşturduğunu belirtmiştir. Kurul, Batman karakterinin yayıncısı ve talebe konu markanın da sahibi DC Comics ile ilişkili olduğunu, talep sahibinin başvuru yapıldığı sırada yarasa şekil unsurunun başka bir ticari kaynakla ilişkili olduğunu ortaya koyamadığını, başvurudan önce ise markanın marka sahibinin izni olmaksızın piyasada talebe konu mallar bakımından kullanıldığını ispat edemediğini belirtmiştir. Kurul, DC Comics’in Batman karakterinin popülerliğinin markayı hükümsüz kılmak bir yana, markanın ayırt edici karakterini güçlendiren bir unsur olduğu iddiasına da katıldığını belirtmiştir. Zira, Kurul’a göre tüketiciler yarasa şekil unsurunun işaret ettiği kaynağı tanıyacak ve onun DC Comics markası olduğunu bilecektir. Kısaca özetlenen bu gerekçelerle Kurul, itirazın reddine karar vermiştir (Kurul kararı IPR Gezgini’nde daha önce yazarlar Cansu Çatma Bilen ve Melike Gülşah Yardımcı tarafından da işlenmişti. Konunun başkaca detayları için ilgili makalenin[2] de incelenmesini tavsiye ederiz). Başvuru sahibi, Kurul kararıyla ikna olmamış ve konuyu Mahkeme’nin önüne getirmiştir.
Mahkeme’nin İncelemesi
Mahkeme, somut olaya özgü koşullara geçmeden önce, yerleşmiş içtihatlara yer vermiştir ve devamında işaretin hayali bir karakterle ilişkilendirilmiş olmasının markanın kaynak gösterme işlevini de yerine getirebileceğini ortadan kaldırmadığını belirtmiştir. Mahkeme, başvuru sahiplerinin marka başvurusunun yapıldığı tarihte ilgili kamuoyunun marka hakkındaki bilgisi ve algısı hakkında bilgi veren bir kanıt, örneğin anket gibi, sunamadığına da dikkat çekmiştir. Dolayısıyla Mahkeme de başvuru sahipleri tarafından başvuru tarihinde markanın ilgili tüketici tarafından Batman karakterinin DC Comics ile ilişkilendirilmediğini veya başkaca bir kaynakla ilişkilendirildiğini ortaya koyamadığı kanaatindedir. Tüm bu hususlar dikkate alındığında, başvuru sahiplerinin hükümsüzlük talebinin reddedilmesi Mahkemece de isabetli bir karar olmuştur.
Yukarıda özetlediğimiz Batman kararının birçok ilginç yanı olduğunu görüyoruz. Öncelikle hem iddia hem savunma “markanın Batman karakteriyle ilişkili olarak kullanılması” esasına dayanıyor. Aynı vakıanın tamamen zıt beyanlara ve menfaatlere hizmet etmesi ise son derece ilginç. Ayrıca karardan hükümsüzlük talebi kapsamının çok iyi belirlenmesi gerektiği sonucu çıkıyor. Talebi kabul edilebilir kılmak adına sınırlandırma yapılırken ise, hukuki belirsizliğe sebebiyet verecek şekilde daraltmamak gerekiyor. Son olarak, bu karar bir markanın ticari boyutunun önemine de ayrıca ışık tutuyor. Zira DC Comics Batman yarasa logosu için yalnızca telif korumasıyla sınırlı kalsaydı, Batman karakterinin yaratımından günümüze hatırı sayılır uzun bir süre boyunca popülaritesini korumasına rağmen “işin kaymağını” başkalarıyla paylaşmak zorunda kalacaktı. Zira Batman sadece filmleriyle, çizgi romanlarıyla kalmadı, sevenlerinin hayatına öyle çok dahil oldu ki, günümüzde koleksiyonların, kostüm partilerinin, oyuncakların ve hatta çocuk doğum günlerinin bile başrolünde! Dolayısıyla bu ticari getiriyi en doğru şekilde korumanın bir parçası da DC Comics’in yaptığı gibi güçlü bir marka stratejisine sahip olmaktan geçmektedir diyebiliriz.
Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi tarafından T-568/21[1] sayılı dosya hakkında verilen 01.02.2023 tarihli Genel Mahkeme kararında, dünya çapında tanınmış Google markası gerekçe gösterilerek 12. sınıf kapsamında “araçlar ve taşıtlar” mallarında tescili istenen marka başvurusunun reddi kapsamında karıştırılma ihtimali ve tanınmışlık kavramları değerlendirilmiştir.
09 Ocak 2019 tarihinde markasının 12. sınıf kapsamında “araçlar ve taşıtlar” mallarında tescil ettirmek amacıyla başvuruda bulunulmuştur. Söz konusu marka başvurusuna Google LLC. tarafından, 2017/1001 sayılı Tüzük’ün karıştırılma ihtimalini düzenleyen 8(1)(b) maddesi ve tanınmışlık korumasını düzenleyen 8(5) maddesi dayanak gösterilerek itiraz edilmiştir. İlk etapta itiraz, tanınmışlık korumasını düzenleyen 8(5) maddesine dayalı olarak İtiraz Birimi tarafından kabul edilmişse de, başvuru sahibi bu kararı Temyiz Kurulu’nun önüne taşımıştır. Temyiz Kurulu da başvuru sahibinin temyiz iddialarını reddetmekle beraber somut olayda Tüzük’ün 8(5) maddesinde yer alan koşulların oluştuğuna ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştur. Şöyle ki;
Temyiz Kurulu, itiraza gerekçe gösterilen önceki tarihli markaların özellikle bilgi teknolojileri bakımından yüksek ve güçlü tanınmışlığa sahip olduğunu,
Taraf markaları arasında orta derecede benzerliğin var olduğunu,
Taraf markaları arasında bağlantı kurulabileceğini,
Başvuruya konu markanın kullanımı halinde itiraza gerekçe gösterilen markaların itibarının gücü ve markalar arasındaki benzerlik, başvuruya konu markanın açıkça önceki tarihli markalara atıfta bulunduğu dikkate alındığında önceki markanın tanınmışlığından haksız yararlanma ihtimalinin olduğunu belirtmiştir.
Temyiz Kurulu tarafından verilen bu karara binaen başvuru sahibi, kararı Genel Mahkeme’ye taşımıştır. Başvuru sahibi karara karşı yaptığı itirazda; taraf markaları arasındaki görsel ve kavramsal değerlendirmelerin, söz konusu markalar arasında bir bağlantının varlığının değerlendirilmesinin ve haksız yarar sağlama ihtimaline ilişkin değerlendirmelerin hatalı olduğuna ilişkin iddialarda bulunmuştur. Başvuru sahibinin iddialarını sırasıyla inceleyen Genel Mahkeme, yapılan itirazın reddine karar vermiştir.
Bu noktada başvuru sahibinin iddialarına ve Genel Mahkeme’nin bu iddialara karşı yapmış olduğu hukuki değerlendirmelere yer vermek gerekmektedir. Zira söz konusu değerlendirmeler tanınmış markalara atfedilen koruma seviyesini, markalar arasındaki görsel ve kavramsal benzerliğin ele alınış şeklini ve haksız yarar sağlama ihtimalinin varlığını detaylı bir biçimde içermektedir.
Genel Mahkeme’nin Değerlendirmeleri
Görsel Benzerlik Bakımından
Marka hukuku ile ilgilenenlerin bildiği üzere, markalar arasındaki görsel, kavramsal ve işitsel benzerlik değerlendirmesi, özellikle ayırt edici ve baskın unsurlar göz önünde tutularak söz konusu markaların bütünsel izlenimine dayandırılmalıdır.
Başvuru sahibi, Temyiz Kurulu tarafından yapılmış görsel benzerlik değerlendirmesinin hatalı olduğunu, zira “GOOGLE” ibaresinin markanın genel izleniminde göz ardı edilebilecek bir ibare olduğunu belirtmişse de Temyiz Kurulu da aynı şekilde “GOOGLE” ibaresini markanın baskın unsuru olmadığı kanaatine varmıştır. Ek olarak, görsel benzerlik değerlendirilmesinde “GC” ibaresinin markada esas ve baskın unsur olduğunu, lakin önceki tarihli “GOOGLE” markasının başvuruya dahil edilmesi ile bu ibarenin bağımsız bir unsur olarak var olmasının markalar arasında görsel benzerliğe sebebiyet verdiği kanaatine varmıştır.
Genel Mahkeme, 20 Nisan 2018 tarihli T-439/16 sayılı holyGhost v. EUIPO – CBM (holyGhost) kararına atıfta bulunarak önceki tarihli markayı oluşturan kelimenin, tamamen sonraki tarihli marka başvurusuna dahil edilmesi halinde bu iki markanın benzer olduğu anlamına geleceğini belirtmiş ve bu çerçevede önceki tarihli “GOOGLE” markasının “GC Google Car” başvurusuna eklenmiş olması sebebiyle markalar arasındaki görsel benzerliğin var olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Başvuru sahibi yukarıda yer alan iddialarına ek olarak tüketicilerin genellikle markanın başında yer alan unsurlara daha çok dikkat edeceğini, “GOOGLE” ibaresinin markanın genelinde ihmal edilebilir düzeyde olduğunu iddia etmiştir. Temyiz Kurulu kararında, tüketicilerin markaların başında yer alan unsurlara dikkat edeceğini desteklemekle ve başvuruya konu markada yer alan büyük harflerle yazılmış “GC” ibaresinin markanın baskın unsuru olduğu noktasındaki değerlendirmesinin yanı sıra, “GOOGLE” ibaresinin tüketicilerin dikkatinden kaçmayacağını, zira altında bulunduğu “GC” kelime öğesi ile aynı genişliğe sahip olduğunu ve net okunabilir durumda olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle de ihmal edilebilir bir unsur olmadığı noktasında değerlendirme yapılmış, söz konusu değerlendirmelere Genel Mahkeme de katılmış ve markalar arasında görsel açıdan benzerlik olduğu kararına varılmıştır.
Kavramsal Benzerlik Bakımından
Her ne kadar Temyiz Kurulu tarafından taraf markaları arasında kavramsal benzerliğin yüksek olduğuna dair verilen karara başvuru sahibi itiraz etmiş, “GOOGLE” ibaresinin hiçbir anlamı olmadığını ve bu nedenle de kavramsal benzerlik incelemesi yapılmasının yanlış olduğunu iddia etmişse de Genel Mahkeme, itiraz sahibi ile aynı kanıyı paylaşmamıştır.
Temyiz Kurulu, “GC” ibaresinin ilgili tüketiciler nezdinde “GOOGLE CAR” ibaresinin kısaltılmış hali olarak algılayabileceğini tespit etmiş, Genel Mahkeme de Temyiz Kurulu’nun bu değerlendirmesini doğru bularak halkın, ticari işaretleri bir ifadeyle, o ifadenin baş harflerinin kısaltmasını birleştirerek algılamaya ve yorumlamaya alışık olduğundan bahsetmiştir. Kurul’un bu karara varmasında, EUIPO vekilinin duruşmada yer verdiği tanınmış ve kısaltılmış markaların da sebep olduğu değerlendirilebilir, zira EUIPO vekilinin özellikle otomobil sektörü bazında örnek olarak verdiği BMW (Bayerische Motoren Werke), VW (Volkswagen) ve GMC (General Motors Company) tanınmış markaları, ilgili tüketicinin “GC” ibaresini “GOOGLE CAR” olarak algılayabilme iddiasını güçlendirmiştir.
İtiraza konu marka başvurusunda yer alan “CAR” ibaresinin tescil edilmek istenen mal sınıfı için tanımlayıcı olduğu ele alınmışsa da Genel Mahkeme, markada yer alan biri tanımlayıcı olmak üzere iki kelimenin birleşiminden doğan kısaltmada, bu tanımlayıcı unsurun eklenmesinin, tanınmışlığı ve itibarı nedeniyle bağımsız olan diğer ibarenin marka üzerindeki etkisini zayıflatmayacağına karar vermiştir. Kısacası, “GC” ibaresinde yer alan “CAR” ibaresinin kısaltımı olan “C” ibaresinin varlığı, tüketiciler nezdinde “GOOGLE” ibaresini göz ardı edebilecek bir unsur olmayacaktır. Aksine, markanın diğer unsurlarının baş harflerini temsil eden bir kısaltmanın varlığı, tüketiciler nezdinde markanın hatırlanmasını kolaylaştırarak ilgili tüketicinin kelimelere olan algısını destekleyecektir. Bu doğrultuda Genel Mahkeme de, “GC” ibaresinin, tanınmış ve önceki tarihli “GOOGLE” markasına yapılan atıfları vurguladığı kanaatine ulaşmıştır.
Diğer yandan, Temyiz Kurulu tarafından “GOOGLE” ibaresinin bir anlamı olmadığına ilişkin verilen karar Genel Mahkeme tarafından uygun görülmemiş ve “GOOGLE” ibaresinin İngilizce sözlüklere girmiş olan bir kelime olduğu vurgulanmış, bu durum da Genel Mahkeme tarafından taraf markaları arasındaki kavramsal benzerliği destekleyici bir unsur olarak değerlendirilmiştir.
Markalar Arasında Bağlantı Kurulabilmesi Bakımından
Başvuru sahibi, “GOOGLE” markalarının arama motoru hizmetlerinde tanınmış olduğunu, tarafların faaliyet gösterdiği sektörler nazara alındığında bağlantı kurulma ihtimalinin olmadığını ileri sürmüştür. Genel Mahkeme bu hususu değerlendirirken çarpıcı değerlendirmelerde bulunmuş ve 06.07.2012 tarih ve T-60/10 sayılı Jackson International v. OHIM-Royal Shakespeare kararına atıfta bulunarak, markalar arasındaki bağlantının varlığının uyuşmazlığın tüm faktörlerinin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, bu faktörleri aşağıdaki şekilde sıralamıştır:
Markalar arasındaki benzerlik derecesi,
İlgili tüketici çevresi,
Markaların kapsamındaki mal ve hizmetler,
Önceki markanın tanınmışlık gücü,
Önceki markanın ayırt ediciliği,
Karıştırılma ihtimalinin varlığı.
Anlaşılır bir şekilde, başvuru sahibi, “GOOGLE” markalarının tanınmışlığını sorgulamamıştır ve mallar arasındaki farklılığa vurgu yapmakla yetinmiştir. Bu noktada Genel Mahkeme, taraf markalarının kapsamındaki malların farklı olduğunu kabul etmekle birlikte “GOOGLE” markasının yüksek tanınmışlığına koruma sağlayarak ilgili tüketicinin “GOOGLE” markasını göz ardı edemeyeceğini ve başvuruya konu markayı yazılımı internete bağlı olan Google LLC.’ye ait bir araba ile ilişkilendirebileceğini veya Google LLC. ile işbirliği halinde Google sistemi teknolojilerine sahip bir araç olarak değerlendirebileceğini belirtmiştir.
Ek olarak başvuru sahibi, itiraz sahibine ait 12. sınıf arabalar emtiasında tescilli “WAYMO” markası bulunduğunu, bu nedenle tüketicilerin taraf markaları arasında bağlantı kurma ihtimalinin olmadığını da belirtmiştir. Bu noktada Genel Mahkeme, itiraz sahibinin otomotiv sektöründe kendi projesi için farklı bir isim (WAYMO) kullanmış olmasını ilgili tüketiciler nezdinde bağ kurup kurmama konusunda hiçbir etkisinin olmayacağını belirtmiştir. Google LLC. tarafından sunulan delillerde de söz konusu projenin basında genellikle “Google’ın arabası”, “Google’ın WAYMO’su” veya “Google’ın sürücüsüz arabası” olarak anılması da Genel Mahkeme’nin bu kararını desteklemiştir. Sonuç olarak, Genel Mahkeme, tüketicilerin taraf markaları arasında bağlantı kurabileceği ihtimalinin var olduğuna hükmetmiştir.
Haksız Yararlanma İhtimali Bakımından
Temyiz Kurulu, itiraza konu marka başvurusunda güçlü bir itibara ve ayırt ediciliğe sahip bir markaya yapılan referansın haksız yararlanma teşkil edeceğini belirtmiştir[2]. Genel Mahkeme de somut olayda, önceki tarihli yüksek tanınmışlığa sahip bir markanın kullanılmış olmasından ötürü haksız yararlanma riskinin aşikâr olduğunu belirtmiştir. Ek olarak, itiraz sahibine ait otomotiv sektöründe kullanılmak üzere tescil edilmiş “WAYMO” markasının varlığını da haksız yararlanma riskini engelleyici bir unsur olarak da görmemiştir.
Değerlendirme ve Sonuç
İşbu karar, tanınmış markalara atfedilen yüksek korumanın bir göstergesidir. Tanınmış markaların tüketicilerin zihnindeki baskın varlığı ve markalar arasındaki bağlantı kurma ihtimalinin, ticari hayatın dinamiklerine yansıdığı da bu karardan açıkça anlaşılmaktadır. Zira Google LLC. otomotiv sektöründe “GOOGLE” markası ile ticari faaliyette bulunmamaktadır ve hatta itiraz konusu markada dahi “GOOGLE” ibaresi baskın unsur olarak değerlendirilmemiştir. Bunlara rağmen tüketiciler, otomotiv sektöründe “GOOGLE” ibaresini gördüğü takdirde markanın tanınmışlığı ve yüksek ayırt ediciliği nedeni ile şüphesiz “GOOGLE” markasını akıllarına getirecektir. Bu durum da tanınmış markaların gücünü faaliyet alanından öteye taşıyabileceğini, bu nedenle de tanınmış markalara tanınan koruma seviyesinin daha yüksek olması gerektiğini göstermektedir. Bir markanın tanınmışlığı ne kadar artarsa, farklı mal ve hizmetlerde tüketicilerin zihninde tanınmış marka ile bağlantı kurma ihtimali artacaktır. Tanınmış bir marka ile bağlantı kurma ihtimali artan bir markanın da tanınmış markanın itibarından ve ayırt ediciliğinden yararlanma ihtimali de o derecede de yüksek olacaktır.
[2]The more immediately and strongly the earlier mark is brought to mind by the later mark, the greater the likelihood that the current or future use of the later mark is taking unfair advantage of, or is detrimental to, the distinctive character or the repute of the earlier mark”, prg. 60; 07.12.2010 tarih ve T-59/08 sayılı Nute Partecipazioni and La Perla v OHIM – Worldgem Brands (NIMEI LA PERLA MODERN CLASSIC) kararı (parag. 53).
Madrid Protokolü’nün Türkiye’de yürürlüğe girdiği 1 Ocak 1999 tarihinden 4-5 ay kadar önce, o dönemdeki adıyla Türk Patent Enstitüsü’nde konuyla ilgili çalışmaları sürdürecek birkaç kişilik bir ekip kurulmuştu. Henüz bir yıllık hizmeti bile olmayan bir marka uzman yardımcısı olarak ben de bu ekibin üyelerinden birisiydim ve dolayısıyla Madrid Protokolü uygulamalarının Türkiye’de ne şekilde başladığına ve ilgili birimde fiilen 6 yıl çalıştığım süre boyunca ne şekilde sürdüğüne ilişkin detaylı bilgiye sahibim.
Özetleyecek olursam:
İlk günden itibaren yoğun başvuru ve bilgi talebi akışıyla başlayan ve işlem yoğunluğu her geçen gün daha da artan bir uygulamanın sistemini Türkiye’de sınırlı teknik olanaklarla, kısıtlı destekle ve sadece birkaç kişiyle kurabilmek kolay değildi. Gerçek bir sorumluluk duygusu ve devletin/kurumun yüzünü kara çıkartmama idealizmiyle bunu yapabilmeyi başardık ve Türkiye, uzun bir süre boyunca Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO) tarafından Madrid Protokolü’nün uygulayıcıları arasında örnek ofis olarak gösterildi. Bunu birlikte başardığımız çalışma arkadaşlarımla o günler hakkında konuştuğumuzda yüzümüzde halen bir gülümseme beliriyor. Kim bilir belki bir gün, o döneme ilişkin hatıralarımızı çoğu zaman gülerek ve kimi zaman da bazı konularda karşılaştığımız bariyerleri de anlatarak paylaşacağımız bir kanal oluştururuz.
1999 yılından bu yana geçen süre boyunca Madrid Protokolü metninde bazı değişiklikler oldu, Protokol’ün yönetmeliği önemli revizyonlar geçirdi ve tüm bunlara ilaveten WIPO ofislere ve kullanıcılara yönelik uygulama rehberinin kapsamını iyice genişletti.
Son güncellemesi 2022 yılında yapılan Madrid Sistemi Hakkında Kılavuz (Guide to the Madrid System) yaklaşık 250 sayfadan oluşan ve kullanıcılara ve ulusal ofis çalışanlarına Madrid Sistemi hakkında en detaylı bilgileri vermeye amaçlayan bir metindir. Kılavuzun 2021 yılı metni yaklaşık 140 sayfadan oluşuyorken, 2022 yılı metninin yaklaşık 250 sayfadan oluşması, kılavuzda ne tip değişiklikler/eklemeler yapıldığı hususunda -konuyu iyi bildiğini düşünenler dahil olmak üzere- tüm sistem kullanıcıların kılavuzu dikkatli şekilde yeniden gözden geçirmesini gerektirmektedir.
Konuyu iyi bildiğini düşünenler dahil tüm sistem kullanıcıları tabiri, elbette ki kendimin de kılavuzu yeniden gözden geçirmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Kılavuza kabaca göz atarken dikkatimi çeken önemli hususlardan birisi yeni kılavuzda, uluslararası başvurusu yapılacak markayla, o markanın menşe ofiste dayandığı esas tescil/başvurudaki marka arasındaki “aynılık” kriterine yönelik yeni WIPO yorumu oldu.
Madrid Protokolü kanalıyla, menşe ofiste tescilli veya başvuru halinde bulunan bir markaya dayanarak uluslararası marka tescili edebilmek için, uluslararası başvuruya konu markayla, menşe ofiste tescilli/başvuru halinde bulunan marka (esas tescil/başvuru) arasında belirli açılardan aynılık bulunmalıdır:
Esas tescil/başvurunun sahibi ile uluslararası marka talebinin sahibi aynı olmalıdır.
Esas tescil/başvuru ile uluslararası marka talebine konu marka aynı olmalıdır.
Uluslararası marka talebine konu mal/hizmetler, esas tescil/başvurunun kapsadığı malların/hizmetlerin kapsamında bulunmalıdır. Bir diğer deyişle, uluslararası marka talebinin kapsadığı mal/hizmetler, esas tescil/başvurunun kapsadığı mallardan/hizmetlerden daha dar olabilir, ama daha geniş olamaz.
Bu şartlardan ikincisi olan, esas tescil/başvuru ile uluslararası tescil talebine konu markanın aynı olması şartı, aslında şartların en basiti ve en kolaylıkla açıklanmakta olanıydı; çünkü iki markanın birbiriyle aynı olması, bunların yazım biçimi, font, renk gibi her tür görsel özellik bakımından aynı olması olarak açıklanıyordu.
Aynılık şartı, WIPO’nun 2021 yılı Madrid Sistemi Kılavuzunda ek bir açıklama yapılmaksızın, markaların aynı (identical) olması gerektiği şeklinde açıklanmıştı:
2022 yılı Madrid Sistemi Kılavuzunda ise WIPO esas tescil/başvuru ile uluslararası marka talebine konu marka arasındaki aynılık şartını esnetecek tavsiyelerde bulunmuştur.
Detaylara geçmeden önce, öncelikle “aynı olmalıdır” anlamına gelen “must be identical to” ifadesinin terk edildiği ve bunun yerine, 2022 yılı kılavuzunun 61. sayfasında “uyumlu olmalıdır/örtüşmelidir” anlamlarına gelen “must correspond to” ifadesinin tercih edildiği belirtilmelidir.
2022 yılı Madrid Sistemi Kılavuzunun 180-181. sayfalarında konu hakkında daha detaylı açıklama ve tavsiyelerle karşılaşılmaktadır.
Kılavuzda WIPO, ilk olarak “uyumlu olma/örtüşme” anlamlarına gelen “correspondence” kelimesinin içini doldurmakta ve uyumlu olma/örtüşmenin gerçekleşip gerçekleşmediğine menşe ofislerin karar vereceğini belirtmektedir. Bu haliyle, Kılavuzda bu konu hakkında yer alan açıklama ve yorumlar, WIPO’nun değerlendirmeleridir, ancak karar verme yetkisi menşe ofislerde olacaktır.
Kılavuzun yukarıda yer verilen 929. paragrafında; uluslararası tescil talebine konu marka ile esas tescil/başvurunun uyumlu olup olmadığı/örtüşüp örtüşmediği değerlendirilirken Ofislerin daha esnek bir tavır benimseyebileceği belirtilmiştir. Kılavuza göre, menşe ofisler, esas tescil/başvuru ile uluslararası tescil talebine konu markayı karşılaştırırken markaları büyüteç altına koyup birebir karşılaştırma yapmak zorunluluğunda değillerdir. Uluslararası tescil talebine konu markanın görselinin, ulusal sicilde kayıtlı markadan daha net/temiz bir kopya olması veya markaların bütünsel izlenimi aynıyken minör farklılıklar içermesi gibi hallerde menşe ofisler daha esnek bir yaklaşım takip ederek, uyumlu olma halinin gerçekleştiğini kabul edebileceklerdir.
Kılavuzda WIPO, ofislerin uyumluluk şartının aşağıdaki hallerde gerçekleştiğini kabul edebileceklerini belirtmiştir:
Bu durumda, 2022 yılı Madrid Sistemi Kılavuzunda yer alan yoruma göre menşe ofisler, esas tescil/başvuru ile uluslararası tescil talebine konu markanın kelime unsurları veya içerdikleri şekiller aynı iken; markaların yaygın kullanılan yazım fontları, koyu karakterlerle yazım, harfler arasındaki boşluk, büyük-küçük harfle yazım, karakterlerin yazım ölçüsü, ® işaretinin kullanımı, daha net-açık görsel kullanımı açılarından farklılık göstermesi gibi halleri minör farklılık olarak kabul edilebileceklerdir. Minör farklılıklar, WIPO’nun değerlendirmesine göre, esas tescil/başvuru ile uluslararası tescil talebine konu markanın uyumlu olması/örtüşmesi halini ortadan kaldırmayacağından, bu tip farklılıkları içeren görseller kullanılarak, ilgili esas tescil veya başvuruya dayanılarak uluslararası marka tescil talebi yapılabilecektir.
Yukarıda da belirttiğimiz üzere, WIPO kılavuzda bu hususu değerlendirme yetkisinin menşe ofislerde olduğunun altını çizmiştir, dolayısıyla hangi hallerin, ne dereceye kadar uyumlu olma/örtüşme şartını sağladığının sınırlarını ilgili menşe ofisler çizecektir. Bu noktada da, Türkiye açısından değerlendirmenin Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından yapılacağını belirtmek gerekmektedir.
Okuyucular bu konunun neden önemli olduğunu merak ediyor olabilirler. Çok basit birkaç örnekle merakı gidebiliriz:
Örneğin, Kurum sicilinde 1985 yılına ait halen geçerli bir markanız mevcut ve ona dayanarak Madrid Protokolü yoluyla yurtdışında marka tescili talep edeceksiniz. 1985 yılında marka başvurunuzu yaparken o dönemin baskı kalitesi nedeniyle yeteri derecede net olmayan bir görsel sicilde tescil edilmiş durumda veya geçmişte küçük harflerle tescil ettirdiğiniz bir markayı artık büyük harflerle kullanıyorsunuz ve markayı yurtdışında da öyle tescil ettirmek istiyorsunuz veya geçmiş tescilinizde yer alan ® işaretine yurtdışı tescilinizde yer vermek istemiyorsunuz.
Bu gibi hallerde, esas tescil/başvuru ile uluslararası tescil talebine konu markanın aynı olması şartı, tavizsiz – en sert haliyle uygulandığında, menşe ofisin size vereceği yanıt, markalar aynı değil, Türkiye’de yeni bir başvuru yapın ve ardından ona dayanarak Madrid Protokolü kapsamında uluslararası tescil talep edin yönünde olacaktır. Bu durumda, değişen şartlar ve uygulamalar nedeniyle olası yeni itirazlar, olası yeni ret nedenleri ile karşılaşılması hali ortaya çıkabilecektir ve her durumda menşe ofisteki tescili elde etmek neredeyse bir yıl sürecektir. Bu tip durumlar ise marka sahiplerinin menfaatlerine aykırı bürokratik zorlamalar niteliğine bürünebilecektir.
WIPO, tam da bu nedenlerle, esas tescil/başvuru ile uluslararası tescil talebine konu markanın birebir aynı olması zorunluluğu yerine, markaların uyumlu olması/örtüşmesi terminolojisini getirmiş ve menşe ofislerin uyumlu/olma örtüşme halini esnek biçimde değerlendirebileceği bilgisini 2022 yılı Madrid Sistemi Kılavuzunda vermiştir. Hal böyleyken, Türkiye’de yorumun ne şekilde yapılacağını da gelecek günler bizlere gösterecektir.
5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin 5-14 fıkralarında düzenlenen Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (“HAGB”) kurumu Anayasa Mahkemesi’nin (“AYM”) 1 Haziran 2023 tarih, 2022/120 E. 2023/107 K. Sayılı iptal kararı ile (“AYM Kararı”) ile yürürlükten kaldırılmıştır. AYM Kararı, 1 Ağustos 2023 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmış olup, yürürlük tarihi 1 Haziran 2024 olacaktır.
AYM Kararının özellikle fikri mülkiyet haklarına (“FMH”) karşı işlenen suçlara ilişkin yargılamaları nasıl etkileyeceği şu an için belirsizliğini korumakla birlikte, TBMM’nin bu konuda yeni bir yasal düzenleme yapmaması halinde FMH suçlarına ilişkin yargılamaların bu karardan olumsuz etkilenmesi ihtimali düşüktür.
HAGB Düzenlemesi ve Hukukumuzdaki Uygulaması
HAGB kurumu, Türk hukuk sistemine ilk defa 2005 yılında 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu ile girmiştir. 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 23. maddesiyle ise 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (“CMK”) m. 231’e eklenen 5 ila 14. fıkralar ile çocuk olmayanlar yani yetişkinler hakkında da kabul edilmiştir.
CMK 231 m. 5-14 hükümleri ışığında bir sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
(1) Hükmolunan cezanın 2 yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması,
(2) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
(3) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
(4) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekmektedir.
Anayasa Mahkemesinin ilgili hükümleri iptal etmesi ile HAGB kurumu, yetişkinler yönünden uygulamadan kaldırılmıştır.
HAGB Hükümlerinin İptaline İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı
AYM Kararı ile CMK’nın HAGB kurumunu düzenleyen 231. maddesinin 5-14 numaralı fıkralarının iptaline karar verilmiş ve bu kararın 1 Haziran 2024 tarihi itibariyle yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır.
AYM kararı detaylı olarak incelendiğinde iptal gerekçeleri aşağıdaki şeklide özetlenebilir:
Sanığın HAGB uygulamasından yararlanabilmesi için İstinaf hakkından feragat etmesi, bu durumun hükmün denetlenmesini talep etme ve mahkemeye ulaşma hakkını sınırlandırması,
Sanığa HAGB uygulanıp uygulanmamasının ne zaman sorulacağının kanunen düzenlenmemesi ve bu sebepten dolayı ölçülülük ilkesinin sağlanamaması,
HAGB ile birlikte verilecek müsadere kararının infaz zamanının belirtilmemesi, bu nedenle mülkiyet hakkına yapılacak sınırlamanın ölçüsüz olması,
HAGB kararının ceza değil, ceza tehdidi olması sebebiyle caydırıcılık unsuru içermemesi, öte yandan mağdurun zararının giderilmesi konusunda yetersiz kalması,
İşkence ve eziyet suçlarında HAGB uygulanamayacağına dair bir kanuni düzenleme yapılmamış olması.
Anayasa Mahkemesi sayılan gerekçeler doğrultusunda HAGB kurumunu düzenleyen CMK’nın 5 ila 14. maddelerini iptal etmiş ve yasa maddesini HAGB uygulaması öncesindeki haline döndürmüştür.
Uygulamada Marka Hakkına Tecavüz ve Eserden Doğan Haklara Tecavüz olarak vücut bulan FMH Suçlarına ilişkin yapılan ceza yargılamaları bu iptal kararından nasıl etkilenecektir?
Suçların kanuni tanımlarında Marka Hakkına Tecavüz suçunun 1-3 yıl, Eser Sahibinin Mali ve Manevi Haklarına Tecavüz Suçunun ise 1-5 yıl aralığında hapis cezası öngörmesine rağmen, uygulamada Mahkemelerce genellikle 2 yıldan daha az bir hapis cezasına hükmedildiği, hükmedilen bu ceza ile ilgili de HAGB kurumunun uygulandığı görülmektedir.
Hakkında HAGB uygulanmasını kabul eden sanık, karara karşı istinaf hakkından feragat ettiği için, HAGB kararına karşı ancak Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde itirazda bulunabilir. Bu itiraz da esasa girilmeksizin, yalnızca HAGB kurallarının hukuka uygun bir şekilde tatbik edilip edilmediğinin denetlenmesine dair olduğu için, itirazlar yaklaşık bir ay içerisinde karara bağlanarak hüküm gecikmeye yer verilmeksizin kesinleşmektedir.
Ceza Mahkemesi kararının süratle kesinleşmesinin hak sahibine sağladığı en büyük avantaj ise, “eşya müsaderesi” gibi tali hükümlerin de bu kararla birlikte kesinleşmesidir. Ceza Mahkemesinde müsadere konusu edilen eşyaların hemen hemen tamamına yakını, tecavüz mahsulü (mütecaviz) olarak tanımlanan taklit ve korsan ürünlerdir. Hukuken, el konulan eşyanın bulunduğu yerin mali teşkilatına teslim edilmesi gereken taklit ve korsan ürünler, yer sıkıntısı ve bölgelere göre değişen uygulamalar nedeniyle özel yedieminlerde de muhafaza edilmekte, bu süreçte tahakkuk eden depo ücretleri de hak sahipleri tarafından karşılanmaktadır.
Eşya Müsaderesini düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 54/4 maddesi “Üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşya, müsadere edilir” hükmünü amir olduğundan, tescilli bir markaya veya eser sahibinin mali ve manevi haklarına tecavüz yaratarak üretilmiş her türlü ürün bu hüküm doğrultusunda müsadere edilmektedir.
Nihai kararın süratle kesinleştiği HAGB uygulamasında, mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın kesinleşmesi ile birlikte “müsadere” kararı da kesinleşir ve mütecaviz eşyanın mülkiyeti devlete geçerek ürünlerin tasfiyesi süreci başlatılır. Fikri ve Sınai Haklara tecavüz edilerek imal edilen bu eşyanın imha süreci de, kararın kesinleşmesi ile daha hızlı bir şekilde başlamaktadır.
Neyse ki, mütecaviz eşyanın imha edilebilmesi sadece “müsadere” kararı verilmesine bağlı değildir. 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 163/2 maddesinin “suça konu eşyanın, … muhafazasının ciddi külfet oluşturması hâlinde bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının talebi üzerine hâkim, kovuşturma aşamasında hükümden önce mahkeme tarafından imhasına karar verilir. ….” hükmü doğrultusunda mütecaviz ürünlerin nihai karar öncesi verilecek bir ara karar ile imhası da mümkün kılınmıştır.
Günümüzde “hızlı imha prosedürünün” mahkemeler nezdinde bir uygulama birliği henüz oluşmamış ise de, AYM Kararı doğrultusunda müsadere kararlarının kesinleşme sürelerinin uzayacağı beklendiğinden; bu prosedürün uygulamasının yaygınlaştırılması ile taklit ve korsan ürünlerin yargılama boyunca tutulması nedeniyle hem devlet hem de hak sahibi için oluşan külfetli durumun ortadan kaldırılabileceği değerlendirilmektedir.
HAGB kurumunun sanıklar yönünden sağladığı en büyük avantaj ise, mahkûm olunan hükmün açıklanmasının ertelenmesi ile sanığın hükümlü statüsüne girmemesidir. Hakkında HAGB uygulanmış bir sanığın, yargılandığı ve aslında mahkûm olduğu dava adli sicil kayıtlarında görülmez. Dahası, mahkemece tayin edilen denetim süresince herhangi bir kasıtlı suç işlememiş olan sanık hakkında verilen Mahkûmiyet hükmünün denetim süresi bitiminde düşmesine karar verilir.
Sanık hakkında HAGB uygulanmadan önce kanuni şartlardan biri olan mağdurun zararının karşılanması gerekmekte ise de, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, HAGB için maddi zararın “…Kanaat verici basit bir araştırma ile belirlenecek maddi zarar olması gerekir…” şeklindeki içtihadı doğrultusunda Ceza Mahkemeleri uygulamada zarar için detaylı bir inceleme yapmamakta ve mağdurun da rızası ile (ki bazı mahkemelerce mağdur tarafın rızasının alınmadığı da gözlemlenmektedir) sanık hakkında HAGB kurumunu uygulamaktadırlar.
Hal böyle olunca, fikri ve sınai hakkı ihlal edilen mağdurun zararı tam olarak giderilmeksizin sanık hakkında HAGB uygulanması, sanığın cezasız kalması eleştirilerini getirmekle birlikte Anayasa Mahkemesi tarafından iptal gerekçesi olarak belirtilen sebeplerden biri olarak sayılmıştır.
Bu aşamada TBMM tarafından AYM Kararı gözetilerek yeni bir düzenleme yapılmadığı takdirde, 1 Haziran 2024 tarihi itibariyle “Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması” kurumu CMK’dan ve FMH Suçlarına ilişkin yargılama usulünden tamamen çıkarılmış olacaktır.
Değerlendirme ve Sonuç
Nihayetinde böyle bir durumda, FMH sahipleri açısından müsadere hükümlerinin daha geç tatbik edilmesi gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır ki, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, hızlı imha prosedürünün uygulanması ile bu süreç eskisinden de daha kısa hale getirilebilir ve FMH sahibi açısından olumsuz bir durum söz konusu olmayabilir.
Diğer yandan, sanıklar hakkında hükmedilen hapis ve adli para cezalarının infaz edilmesi ve mahkûmiyet hükümlerinin sanıkların adli sicil kayıtlarında görülmesi gibi hukuki sonuçların FMH suçlarında caydırıcılığı arttıracağı ve hukuki korumanın daha etkin bir şekilde uygulanmasını sağlayacağı kanaatindeyiz.
Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) İkinci Temyiz Kurulu, 1 Haziran 2023 tarih ve R 2305/2022-2 sayılı kararında, emoji’den oluşan marka başvurusunun tescil edilebilirliğini değerlendirmiştir. Söz konusu karara bu linkten ulaşabilirsiniz.
Uyuşmazlığı özetlersek, marka başvuru sahibi Aralık 2021 tarihinde aşağıdaki şekil markasının 36.sınıfta finans, emlakçılık ve taşınmazlarla ile ilgili birtakım hizmetler ve 37. sınıfta binaların bakımı, temizliği, yönetimi, inşaatı ve bunlara yönelik danışmanlık hizmetleri gibi bazı hizmetler için tescilini istemiştir:
Dosyayı inceleyen uzman, 18 Kasım 2022 tarihli kararıyla marka başvurusunu AB Marka Tüzüğü’nün m. 7(1)(b) ve bağlantılı m. 7(2) kapsamında başvurulan tüm hizmetler yönünden şu gerekçelerle reddetmiştir:
Marka başvurusunun ayırt edici niteliği kapsamındaki mal ve hizmetler çerçevesinde değerlendirilir. Somut olayda ilgili tüketici kesimi, ilgili konuda uzman olanlar da dahil, işareti bir emoji ifadesi olarak algılayacak ve tanıyacaklardır. Kararda “emoticon” olarak belirtilen bu ifade, duygusal bir durumu ifade etmek için kullanılan ve resimler aracılığıyla yaratılan anlamlı işaret veya simge (resim yazı – pictogram) olarak tanımlanmıştır.
Başvuru konusu işaretin yaygın ve gerçekçi bir el işareti çizimi olduğu ve bunun Amerikan işaret dilinden gelen ve uluslararası tanınmışlığı olan, “Seni Seviyorum” anlamına gelen bir el işareti olduğu açıklanmıştır.
İlgili tüketici kitlesinin de bu nedenle başvuruya konu işareti ayırt ediciliği haiz olmayan bir emoji olarak algılayacağı belirtilmiştir. Bu işaretin tüketici nezdinde bir izlenim bırakamayacak kadar basit bir emoji olduğu da not edilmiştir. Bu değerlendirmenin de esasen yerleşik içtihada uygun olduğu, zira yerleşik içtihada göre “emoticon” veya “smiley” gibi resim yazı simgelerinin genellikle neşe, heyecan, mutluluk gibi olumlu duyguları ifade etmek için reklamcılıkta ve özel konuşmalarda sıklıkla kullanıldığı belirtilmiştir. Bu yaygın ve geniş çeşitlilikte kullanımdan ötürü de ilgili tüketicinin bu işaretleri herhangi bir tür mal veya hizmet ile bağlantılı olarak yalnızca dekoratif unsur veya genel reklam mesajı olarak anlayacağı sonucuna varılmıştır. Bu nedenle de “smiley” veya “emoticon” gibi basit şekillerin belirli bir işletmenin herhangi bir tür ürün veya hizmetinin kaynağını belirtmekten ve diğerlerinden ayırmaktan aciz olduğu kanaatine varılmıştır.
Somut olayda ayrıca marka başvurusu kapsamındaki hizmetlerin 36. sınıftaki finansal hizmetler ile 37. sınıftaki inşaat ve bina temizliği gibi hizmetler olduğu, bunlarla bağlantılı olarak da başvurulan işaretin tüketiciler nezdinde diğer işletmelerden ayırt edici bir özelliği bulunmadığı belirtilmiştir. Dolayısıyla basit bir emojinin markanın ticari kaynak gösterme işlevini karşılayamayacağı söylenmektedir.
Başvuru sahibi, söz konusu işaretin ne bir “smiley” ne de bir “emoticon” olduğunu, ancak geniş anlamda bir resim yazı (pictogram) olabileceğini savunmuştur. Emoji olarak sınıflandırılmasının bile şüpheli olduğu belirtilmiştir. Hatta başvuru sahibi, Vikipedi yazılarına atıfta bulunarak “smiley” veya “emoticon” yani ifadelerin, yüz ifadelerinin görünümleri olduğunu ama somut olayda böyle bir şeklin söz konusu olmadığını iddia etmiştir. Ayrıca, bu işaretin sol el işareti olduğu ve Amerikan İşaret Dili’ndeki gibi sağ elle “Seni Seviyorum” anlamına gelen işaret olmadığını da belirtmiştir. Ek olarak, diğer işaret dillerinde bunun yer almadığı ve Avrupa Birliği’nde kullanılanlardan farklı olduğu, bu nedenle de ilgili tüketici tarafından hemen anlaşılamayacağını savunmuştur.
Uzman, bu işaretin basit bir el görüntüsü değil, bir jest / el hareketi olduğu fikrindedir. Bunun aslında spesifik olarak bir emoji olduğunu, bu genel tanımın da yalnızca yüzleri değil el hareketlerini de kapsadığını belirtmiştir.
Ayrıca, uzman, tüketicilerin işaretleri bir bütün halinde incelediğini ve çeşitli detaylarına dikkat etmediğini, bir markanın kapsamındaki ilgili ürün ve hizmetleri satın alan tüketicilerin diğer işletmelerin ürün ve hizmetlerinden herhangi bir analitik veya karşılaştırmalı incelemeye girmeden ve özel bir dikkat göstermek durumunda kalmadan ayırt etmesini sağlaması gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca iddia edilenin aksine Amerikan işaret dilinde her ne kadar kural olarak sağ elle gösterilse de söz konusu “Seni Seviyorum” işaretinin sol elle gösterildiği versiyonlarının da olduğu not edilmiştir. Bunun yanı sıra, söz konusu işaret yalnızca Amerikan işaret dilinde bulunmamakta, sadece ortaya çıkış noktası olarak bu husus açıklanmış bulunmaktadır. O nedenle de Ofis, “Seni Seviyorum” emojisini anlayabilmek için mutlaka özel bir işaret dili bilgisine sahip olmak gerekmediğine dikkat çekmiştir. Bu anlamda başvuru sahibinin beyanları kabul edilmemiştir.
Bir markanın asli işlevini, yani belirli bir ticari kaynağı işaret etme işlevini yerine getiremeyen işaretlere münhasır haklar tesis edilmemesinin kamu yararına olduğu belirtilmiştir. AB Marka Tüzüğü m. 7(1)(b)’de yer alan mutlak ret nedeni, tüketicilerin herhangi bir karıştırma ihtimali olmadan farklı kaynaklara sahip mal ve hizmetleri birbirlerinden ayırt etmesini ve kalitesinden sorumlu tutabilmesini temin etmektedir; bu da markanın kapsamındaki mal ve hizmetler yönünden ayırt edici olmasıyla mümkündür. Burada başvuru sahibi tarafından iddia edilenin aksine, marka koruması için aranan söz konusu ayırt edicilik mevcut değildir.
Bu karar başvuru sahibi tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz Kurulu incelemesinde, yerleşik içtihatlara göre, bir işaretin AB Marka Tüzüğü m. 7(1)(b) amaçları doğrultusunda ayırt edici karaktere sahip olması için, tescil başvurusunda bulunulan mal veya hizmetlerin belirli bir kaynaktan geldiğini belirlemeye hizmet etmesi gerektiği, böylece markalı ürün veya hizmeti satın alan tüketicinin deneyimi olumluysa daha sonra tekrar bu malı veya hizmeti satın almak veya edinmek istemesi, olumsuz ise de yeniden edinmekten kaçınmak için fırsatı olması gerektiği belirtilmiştir. Bu, diğerlerinin yanı sıra, ilgili mal veya hizmetlerin pazarlanmasıyla bağlantılı olarak yaygın olarak kullanılan işaretler için de geçerli görülmektedir.
Temyiz Kurulu’na göre, AB Marka Tüzüğü m. 7(1)(c)’de atıfta bulunulan tanımlayıcı işaretlerin benzer şekilde m. 7(1)(b) anlamında ayırt edici nitelikten yoksun olduğu içtihatlardan anlaşılmakla birlikte bir işaret, tanımlayıcı olması dışındaki nedenlerle de m. 7(1)(b) anlamında ayırt edici nitelikten yoksun olabilmektedir. Her halükârda, m.7(1)(b) kapsamında re’sen reddedilmemesi için markada minimum düzeyde ayırt ediciliğin bulunmasının yeterli olacağı belirtilmiştir. Temyiz Kurulu, bir markanın ayırt edici özelliğinin öncelikle tescil başvurusu yapılan mal ve hizmetlere, ikinci olarak da bu mal ve hizmetlerin ilgili tüketiciler nezdindeki algısına göre değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur.
Marka başvurusu kapsamındaki 36. ve 37.sınıftaki hizmetlerin hem genel tüketiciye hem de profesyonel tüketiciye hitap ettiği ve bu nedenle de dikkat seviyesinin ortalamanın üstünde olduğu belirlenmiştir.
Temyiz Kurulu, işaretin anlamını uzmanın yaptığı gibi değerlendirmiş ve açıkça “Seni Seviyorum” anlamına gelen bir emoji olduğunu tespit etmiştir. Uzmanın ortaya koyduğu, sol elle de bu işaretin yapılabileceğini gösterir delillere değinilmiş ve tüketicilerin söz konusu işareti belirtilen anlama gelen bir emoji olarak algılayacağını, detayları hatırlamayacağını, başvuru sahibi tarafından belirtilen farklılıkların işareti ayırt edici hale getirmediğini belirtmiştir. Genel olarak, bir emojinin ana işlevinin, duygusal referanslar sağlamak olduğu, bu nedenle nüanslı bir anlam veren ve duyguları ifade etmeyi kolaylaştıran paralel bir dil işlevi gördüğü değerlendirilmiştir. Emojilerin genellikle olumlu iletişim ile bağlantılı olduğu ve kural olarak, bir kaynak göstergesi olarak algılanmadığı vurgulanmıştır. Bu değerlendirme, işaretin münhasıran soyut bir tanıtım ifadesi taşımasının ve hizmetin kökeni değil öncelikle bir reklam sloganı olarak yorumlanmasının ayırt edici özelliğin bulunmadığının tespiti için yeterli olduğunu ortaya koyan içtihatla da uyumlu bulunmuştur.
Bu nedenlerle, reddedilen hizmetlerle bağlantılı olarak tüketicilerin, başvurulan işareti yalnızca dikkat çekici bir süsleme, ya da övücü bir ifade veya bir satın alma teşviki olarak yani genel nitelikte olumlu bir ifade olarak düşüneceği kanaati oluşmuştur. Olumlu bir jestin basit bir temsili olarak işaretin, ilgili tüketicinin ticari olarak bu şekilde tanımlanan mallarla bir ilişki kurmasını sağlayacak hiçbir şey içermediği sonucuna varılmıştır.
Özet olarak, bu nedenle, başvurulan işaretin, markanın ana işlevi olan ilgili hizmetin kaynağının bir göstergesi olarak ilgili tüketiciye hizmet etme kabiliyetine sahip olmadığı ve AB Marka Tüzüğü m. 7(1)(b) uyarınca gerekli olan asgari ayırt edici nitelikten yoksun olduğundan temyiz talebinin reddine karar verilmiştir.
Biz de genel olarak emojilerin mal ve hizmetlerin kaynağına işaret edemeyeceğine ve ayırt edicilik şartını taşımadığından marka olarak tescil edilemeyeceğine ilişkin görüşe katılmaktayız. Zira, eğer emoji ilgili mal ve hizmetlere yönelik özel olarak yaratılıp özellikle de kullanım sonucu ayırt edicilik kazanmamışsa, herkesin günlük hayatta yazışmalarda kullandığı ve günlük duygu ve düşüncelerini ifade etme yolu olarak kullandığı emojilerin belli mal ve hizmetlere işaret edebileceğini söylemek çok mümkün görünmemektedir.
2023 yılının son çeyreğinde yapılması beklenen Marka ve Patent Vekilliği Sınavı için hazırlıklar ve eğitimler, bu yılın ilkbahar aylarından itibaren başlamıştır. Bu yıl yapılacak sınava katılımın geçen yıllardan çok daha yüksek olması sürpriz olmayacaktır.
Gelecek günlerde katılacağım bir etkinlik için hazırlık yaparken Marka ve Patent Vekilliği Sınavlarında çıkmış çoktan seçmeli soruların, ana konu başlıklarına dağılımını hazırlamak fikri kafamda belirdi. Sınavlara hazırlık için çok sayıda eğitim, kitap, kurs mevcut olsa da, şu ana kadar soruların -kabaca da olsa- tasnifine dair bir çalışmayla karşılaşmamış olmam fikir hakkındaki hevesimi artırdı.
Patent konusu uzmanlık alanımda bulunmadığı için, benzer bir çalışmayı patent konusunda yapmayı başka kişilere bırakarak, marka konusunda kaba tasnifimi okuyucularla paylaşmak istiyorum.
Tasnifin kapsamı, Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) yürürlüğe girişinden sonra yapılan 2017, 2019, 2021 yılları Marka Vekilliği Genel Yeterlik Sınavlarıyla sınırlıdır. Dolayısıyla, SMK öncesi dönem sınavlarında sorulmuş sorular tasnifte yer almayacaktır. Tasnife ilişkin bir diğer sınırlama, bu yıl sınavın tekrar çoktan seçmeli sorulardan oluşacak tek aşamaya indirilmesi nedeniyle, geçmiş üç sınavın ilk aşamasını oluşturan çoktan seçmeli soruların esas alınmış olmasıdır. Son sınırlama ise, tasnifin yalnızca marka sorularına yönelik olması, Marka Vekilliği sınavına girecek adayların çözmekle yükümlü olduğu tasarım, coğrafi işaret ve genel hukuk bilgisi sorularına yönelik başlık bazlı bir tasnif yapılmamış olmasıdır.
“MADDE 9 – (1) (Değişik:RG-12/5/2023-32188) Sınav çoktan seçmeli test olarak yapılır.
(2) Sınav, aşağıda belirtilen konuları ve ağırlık puanlarını içerir:
a) Sınai mülkiyet ile ilgili ulusal ve uluslararası mevzuat ve uygulamaların sınav içindeki ağırlığı %80’dir.
b) Medeni Hukukun başlangıç hükümleri ve kişiler hukuku hükümlerinden, Borçlar Hukukunun vekâlet sözleşmesi hükümlerinden, Ticari İşletme Hukukunun tacir, ticaret sicili, ticaret unvanı ve işletme adı, haksız rekabet hükümlerinden oluşan soruların sınav içindeki ağırlığı %20’dir.
(3) Sınav, yüz tam puan üzerinden değerlendirilir ve en az yetmiş puan alan aday sınavda başarılı kabul edilir.”
Sadece Marka Vekilliği sınavına girecek adaylar esas alınacak olursa, bu adaylar geçtiğimiz üç sınavda, yani 2017, 2019,2021 yılı sınavlarında, toplam 60 soru çözmekle yükümlü olmuşlardır. Bu soruların %80’ini (yani 48 soruyu), yukarıda (a) bendinde belirtilen “Sınai mülkiyet ile ilgili ulusal ve uluslararası mevzuat ve uygulamalarla ilgili sorular”; %20’sini (yani 12 soruyu) ise kısaca Genel Hukuk soruları olarak kategorize edeceğimiz, yukarıda (b) bendinde belirtilen “Medeni Hukukun başlangıç hükümleri ve kişiler hukuku hükümlerinden, Borçlar Hukukunun vekâlet sözleşmesi hükümlerinden, Ticari İşletme Hukukunun tacir, ticaret sicili, ticaret unvanı ve işletme adı, haksız rekabet hükümlerinden oluşan sorular” teşkil etmiştir.
Yönetmelik’te soru sayısına ilişkin bir düzenleme/sınırlama yer almadığından, gelecek sınavlarda soru sayısının değişmesi olasılığı her zaman mevcuttur.
İlk olarak hem Patent Vekilliği sınavı hem de Marka Vekilliği sınavı adaylarının ortak olarak çözmekle yükümlü olduğu Tasarım, Genel Hukuk ve Vekillik Yönetmeliği-Genel Sınai Mülkiyet sorularına bakacak olursak; 2017, 2019 ve 2021 yılı sınavlarının tümünde Tasarım konusundan 6 soru, Genel Hukuk konularından ise 12 soru çıkmıştır. Buna ilaveten, Vekillik Disiplin-Sicil konuları ile olarak 2017, 2019 yıllarında 1, 2021 yılında 2 soru sorulmuştur. Genel Sınai Mülkiyet olarak adlandırabileceğimiz konuda 2017, 2019 yıllarında 1 soru sorulmuşken, 2021 yılı sınavında bu konudan soruya yer verilmemiştir.
Marka Vekilliği sınavına girecek adayların karşılaşacağı Coğrafi İşaret konulu soruların sayısı da 2017, 2019, 2021 sınavlarında değişmemiş ve Coğrafi İşaret konusunda her üç sınavda da 5 soru sorulmuştur.
Bu noktada Marka sorularına gelmeden, şu ana dek bahsettiğimiz konulardaki toplam soru sayısının 2017, 2019, 2021 sınavlarında 25 olduğunu, toplam soru sayısından bu sayı çıkartıldığında, marka konusunda her üç sınavda da 35 soru sorulduğunu belirtmek yerinde olacaktır.
Yazının devamında 2017, 2019, 2021 sınavlarında marka konusunda sorulmuş 35 sorunun ana başlıklara tasnifi yapılacaktır.
Soruları detaylıca inceledikten sonra, tasnifi aşağıdaki ana başlıklara göre yapmanın yerinde olacağı kanaatine vardım:
Ana Başlık A- Marka tanımı, Garanti Markaları, Ortak Markalar
Ana Başlık B- Muvafakatname
Ana Başlık C- Başvuru şartları, Şekli İnceleme, Sınıflandırma, Başvuru tarihinin belirlenmesi, Rüçhan, Başvuruya ilişkin eksiklikler gibi esasa dair incelemeye dek geçen süreç
Ana Başlık D- Başvuru / Tescil sonrası işlemler, Devir, Yenileme, Düzeltme, Değişiklikler, Bölünme ve bunlar gibi diğer işlemler
Ana Başlık E- Mutlak Ret Nedenleri, Kullanım sonucu kazanılmış ayırt edicilik
Ana Başlık F- Nispi Ret Nedenleri, Kullanımın ispatı, Markanın kullanımı
Ana Başlık G- Yayıma itiraz, Karara itiraz, Üçüncü kişi görüşleri, YİDK işlemleri, İtirazın geri çekilmesi, Uzlaşma gibi konulardaki prosedürler, şartlar, süreler
Ana Başlık H- Markanın Hükümsüzlüğü, Markanın İptali, Marka Hakkına Tecavüz, Marka hakkının sona ermesi halleri, bunlara ilişkin prosedürler, şartlar
Ana Başlık I- Madrid Protokolü kapsamında uluslararası marka tescili, bu konudaki Kurum ve WIPO işlemleri, şartlar, prosedürler
Ana başlıklar bu şekilde belirlenmekle birlikte, her 3 sınavdaki bazı sorularda birden fazla konunun birlikte değerlendirilmesi suretiyle doğru yanıtın tespit edilebildiği görülmüştür. Bu durum, bazı sorularda karşılaştığımız karmaşık-uzun dil ve anlatım da göz önüne alındığında net bir tasnifi imkansız hale getirmektedir. Bu nedenle, aynı anda birden fazla ana başlık kapsamına giren hususların değerlendirileceği sorular, ana tema belirlenerek tek bir ana başlık kapsamına sokulmuştur.
Belirtilen değerlendirmeler çerçevesinde 2017, 2019, 2021 yılları Marka Vekilliği sınavı Marka Soruları için yapılan kaba tasnif aşağıda yer almaktadır:
Tasnif yorumlanacak olursa; belirlenen ana başlıklar esas alındığında, son üç sınavda ilgili ana başlıklar kapsamına giren soru sayıları genel olarak denge göstermekte ve büyük bir sapma görülmemektedir.
Önemle belirtmek gerekir ki, Kurum 2023 yılı sorularını hazırlarken farklı bir dağılımı esas alarak, soru sayılarını belirli konularda artırabilir ya da azaltabilir. Dolayısıyla, yaptığımız tasnif sadece geçmiş üç sınava ilişkin bir gözlem olarak değerlendirilmeli ve gelecek sınav(lar) için kesin bir gösterge olarak yorumlanmamalıdır.
A. Raporun Kapsamı ve Avrupa Komisyonu’nun Önemli Tespitleri
Avrupa Komisyonu, 17 Mayıs 2023 tarihinde “Üçüncü Ülkelerde Fikri Mülkiyet Haklarının Korunması ve İcrası” başlıklı raporunu (“Rapor“) yayımlanmıştır[1]. İlki 2006 yılında yayımlanan ve Avrupa Komisyonu’nun Avrupa Birliği (“AB“) üyesi olmayan ülkelerde fikri mülkiyet haklarının korunması ve icrasını güçlendirme çalışmalarının bir parçası olan rapor iki yılda bir yayımlanmaktadır.
Raporun temel amacı, hem çevrimiçi, hem de fiziki ortamda fikri mülkiyet haklarının korunmasına ve icrasına ilişkin eksikliklerin AB’ye ekonomik anlamda negatif etki ettiği değerlendirilen üçüncü ülkelerin öncelikli bir listesini oluşturarak Avrupa Komisyonu’nun bu eksikliklerin giderilmesine yönelik çaba ve kaynaklarının odak noktalarını belirlemektir. Rapor ayrıca, hem üçüncü ülkelerdeki paydaşları, hem de hak sahiplerini, özellikle de bu ülkelerde ticari faaliyet yürüten küçük ve orta ölçekli işletmeleri fikri mülkiyet haklarına ilişkin potansiyel riskler hakkında bilgilendirmek ve yeterli koruma elde edebilmeleri için stratejiler geliştirmelerine olanak sağlamayı amaçlamaktadır.
Fikri mülkiyet haklarının etkin bir şekilde korunması, ekonomik büyüme ve rekabetçilik için kritik bir öneme sahiptir. Nitekim Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (“EUIPO“) ve Avrupa Patent Ofisi (“EPO“) tarafından Ekim 2022’de yayımlanan rapora göre imalat, teknoloji ve ticari hizmetler gibi fikri hak yoğun endüstriler[2], AB’de 6.4 Trilyon Euro değerindeki gayrisafi yurtiçi hasılanın (“GDP“) %47’sini ve tüm işlerin %39.4’ünü (toplam 81 milyon) yaratmaktadır. Benzer şekilde, 2019 yılında AB ithalatının %80.5’i ve AB ihracatının %80.1’i fikri hak yoğun endüstriler tarafından gerçekleştirilmiştir.
Raporda, zorunlu teknoloji transferi, usul eksiklikleri, etkili icra politikalarının yoksunluğu, sicil kayıtlarındaki gecikmeler, belirli hakların tescil edilemiyor oluşu, mevcut yaptırımların caydırıcılıktan uzak olması, uzmanlık eksikliği, yolsuzluk, farkındalık ve şeffaflık eksiklikleri gibi hususların AB şirketleri için üçüncü ülkelerde fikri mülkiyet haklarının korunması ve icrasında karşılaşılan en büyük sorunlar olduğu belirtilmiştir.
Raporda dikkat çekilen en önemli konulardan birisi taklit ve korsan ürün ticaretidir. Fikri mülkiyet haklarını ihlal eden taklit ve korsan ürünler, 2019 yılında dünya ticaretinin %2.5’ini ve yaklaşık 19 milyar Euro ile AB ihracatının %5.8’ini oluşturmuştur. Organize suç örgütlerinin de ilgili alanına giren taklit ve korsan ürün ticareti, son yıllarda özellikle çevrimiçi ortama kaymıştır. Taklit ve korsan özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeleri ciro kaybı, itibar zedelenmesi, rekabet gücünün kaybı ve hatta iflasa neden olacak kadar ciddi şekilde etkilemektedir. Bu işletmelerin %40’ı ürünlerinin taklitlerine yönelik piyasa izlemesi de yapmamakta veya yapamamaktadır.
B. Raporun Türkiye’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeleri
Raporda ülkeler önceliklerine göre üçe ayrılmıştır. Çin, birinci öncelikli ülkeyken, Türkiye ve Hindistan ikinci öncelikli ülkelerdir. Arjantin, Brezilya, Ekvator, Endonezya, Malezya, Nijerya, Suudi Arabistan ve Tayland üçüncü öncelikli ülkeleri oluşturmaktadır. Avrupa Komisyonu tarafından, Türkiye ve Hindistan’da fikri mülkiyet haklarının korunması ve icrasına ilişkin AB menşeli hak sahiplerine ciddi zarar veren sistematik sorunlar bulunduğu ve fakat 2021 tarihli bir önceki rapora kıyasla bu sorunların aşılmasına yönelik sınırlı bir ilerleme kaydedildiği ifade edilmektedir.
Türkiye’ye ilişkin 10 Ocak 2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (“SMK“) tanınmış markaların korunması ve kötü niyetli tescillerin hükümsüz kılınması gibi konularda olumlu yenilikler getirdiği, ayrıca coğrafi işaretlerin korunma kapsamının genişletildiği ifade edilmiş; hak sahiplerinin özellikle tanınmış markalarının korunmasının daha hızlı ve etkili hale geldiğini ifade ettikleri belirtilmiştir. Türk Patent ve Marka Kurumu’nun (“TÜRKPATENT“) çağrı merkezi de dahil çevrimiçi başvuru ve işlem servisini geliştirdiği, bununla birlikte fikri mülkiyet haklarının iyileştirilmesi yönünde Türkiye’nin geçmişte etkili adımlar atmasına karşın raporlama döneminde[3] önemli bir ilerleme kaydedilmediği not edilmiştir.
Raporlama döneminde hem gümrük idarelerine hak sahipleri tarafından iletilen başvuru sayısında, hem de gümrük idarelerinin el koyma sayılarında artış görülmüş, ayrıca bu dönemde gerek gümrük memurlarına, gerekse fikri ve sınai haklar hukuk ve ceza mahkemeleri hakimlerine (taklit ve korsan ürünlerin) yakalanma sayılarının arttırılmasına yönelik eğitimler verilmiştir. Bununla birlikte – mevzuatta ciddi yaptırımların varlığına karşın – fikri ve sınai haklar ceza mahkemelerince caydırıcı düzeyde para cezalarına nadiren hükmedilmektedir.
Telif hukuku alanında 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda (“FSEK“) meslek birlikleri ve bandrole ilişkin hükümlerde değişiklikler yapıldığı, bu değişikliklerin meslek birliklerinin kuruluş, üyelik ve çalışma esaslarına ilişkin yenilikler getirdiği belirtilmiştir.
Raporda, Türkiye’de fikri mülkiyet haklarının korunması ve icrasına ilişkin olarak;
SMK ile belirlenen uluslararası tükenme rejiminin, Türkiye’nin AB ile gümrük birliği içinde olması nedeniyle, AB’den farklı bir tükenme rejimine sahip olmasının, hak sahiplerinin piyasaya sürülen malların kullanımını kontrol etmesini zorlaştırdığı,
Hak sahiplerinin marka tescil süreçlerinin öngörülemez ve belirsiz olduğu, ayrıca markalara ilişkin itiraz, iptal ve hükümsüzlük süreçlerinin orantısız bir şekilde pahalı ve uzun olduğunu bildirdikleri,
Kötü niyetli başvurulara ilişkin kesin bir tanım olmamasının, bu başvuruların itiraz ve hükümsüzlüğüne yönelik alınan aksiyonları etkisiz kıldığı,
Telif hakları ile bağlantılı haklara ilişkin olarak, Türkiye’nin WIPO Telif Hakkı Anlaşması ve WIPO İcralar ve Fonogram Sözleşmesi’nin gerektirdiği şekilde, hem eser sahipleri, icracı sanatçılar ve fonogram yapımcıları için teknik koruma önlemlerinin etrafından dolaşılmasına karşı, hem de hak yönetimi için yeterli koruma sağlamadığı,
Telif haklarına ilişkin uluslararası anlaşmaların uygulanabilmesi için gereken reform ve modernizasyonların on yılı aşkın süredir beklediği,
Eser sahiplerinin, dağıtım hakkına ilişkin hükümde yapılacak olası bir değişikliğin, edebi eserlerin nüshalarının eser sahibinin izni gerekmeksizin ithal edilebilmesiyle sonuçlanmasından ciddi bir endişe duydukları,
Beşeri tıbbi ürünler ile zirai kimyasal ürünler için ruhsat almak üzere yaratılan açıklanmamış testler ve diğer verilere ilişkin etkili bir koruma sisteminin olmadığı, mevcut veri koruma rejiminin kapsamının sınırlı olduğu,
Türk hukukunda veri koruma süresinin patent koruma süresi ile ilişkilendirildiği, bu nedenle bir ürünün patent hakkı kapsamı dışında değerlendirilmesi durumunda otomatik olarak veri korunmasının da kaybedildiği,
Korsan yayıncılığın yerli ve yabancı hak sahiplerini etkileyen önemli bir sorun olmaya devam ettiği, çevrimiçi telif hakkı ihlallerine karşı yaptırımların etkisiz olduğu, ayrıca İngilizce kitapların korsan tercümeleri gibi fiziksel kitap korsanlığının da ciddi bir ekonomik kayba neden olduğu,
Türkiye’nin, Çin’den AB’ye taklit/sahte ürünlerin geçişi için bir aktarma merkezi olarak kullanıldığı, özellikle pandemi döneminde hem iç hem de ihracat pazarları için taklit/sahte ürünlerin üretim ve satışında büyüme yaşandığı, İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı (“OECD“) ve EUIPO tarafından Haziran 2021 tarihinde yayımlanan Küresel Taklit Ticaret Raporuna göre Türkiye’nin 2017 ila 2019 yılları arasında taklit, sahte ve korsan ürünlerin gümrüklerde ele geçirilmesi sayısına göre üçüncü sırada yer aldığı, benzer şekilde OECD ve EUIPO tarafından Mart 2022’de yayımlanan Tehlikeli Taklit Ürünler Raporunda Türkiye’nin tehlikeli taklit/sahte ürünlerin ana kaynak ekonomilerinden birisi olarak tespit edildiği,
Türkiye’nin etiket ve ambalaj malzemeleri için de önemli bir aktarma merkezi olduğu, ürünlerden ayrı olarak AB’ye ihraç edilen bu etiket ve ambalaj malzemelerinin AB içindeki fikri mülkiyet hak ihlallerinin tamamlanması amacıyla kullanıldığı, SMK’nın 30. maddesinde[4] ithalat ve ihracata atıfta bulunulmakla birlikte gümrük idarelerinin transit geçiş yapan ürünlere el koyma yetkisinin açıkça düzenlenmemesinin hak sahipleri yönünden belirsizliğe yol açtığı, Yargıtay Ceza Kurulu’nun taklit ürünlerin transit ticaretinin suç teşkil ettiğine ilişkin kararının[5] olumlu bir gelişme olduğu,
Türkiye’nin AB’ye yönelik taklit giyim, parfüm, kozmetik ürünleri, gıda maddeleri ve diğer içecek ürünlerine ilişkin ana kaynak ülkesi olduğu, Türk makamlarının halk sağlığı ve tüketici güvenliği kapsamında ve organize suçla mücadele çerçevesinde belirli durumlarda taklit ve korsan ürünlere re’sen el koyma yetkisine sahip olduğu, bununla birlikte bu yetkinin nadiren re’sen kullanıldığı,
Hak sahiplerinin iddialarını destekleyecek makul düzeyde kanıt sunsalar dahi savcılık makamları ile fikri ve sınai haklar ceza mahkemeleri tarafından nadiren arama ve el koyma kararları verildiği, bazı durumlarda hak sahiplerinden makul olmayan ek kanıtlar talep edildiği,
İhtiyati tedbir kararı almanın güç olduğu ve adli makamlarca uygulanan yaptırımların caydırıcılık seviyelerinin düşük olduğu,
Gümrük makamlarınca, marka sahiplerine alıkonulan ürünlerin sahte olduğunu ispatlamaları için üç günlük bir süre tanındığı, AB hukuku kapsamında bu sürenin on gün olduğu,
Yeni bitki çeşitlerinin ihlallerine yönelik – artan çabalara rağmen – etkin önlem alınması noktasında gümrük makamlarının yeterli kaynak ve eğitime sahip olmadığı,
Polis güçlerinin ve adli makamların fikri mülkiyet haklarının ihlaline yönelik etkin önlem almak için yeterli kaynağa sahip olmadığı, özelleşmiş fikri ve sınai haklar hukuk ve ceza mahkemelerinin sayısının azalmasının mahkeme kararlarının kalitesi ve tutarlılığı üzerinde olumsuz bir etki yarattığı,
tespit edilmiş ve bu hususların öncelikli iyileştirilmesi gereken alanlar olduğu vurgulanmıştır.
Tespitlere yönelik iyileştirme çalışmaları kapsamında AB ve Türkiye arasında yıllık fikri mülkiyet hakları çalışma grubu toplantıları düzenlenmekte, fikri mülkiyet mevzuatı ve uygulanması hakkında fikir alışverişinde bulunularak öneriler belirlenmekte, fikri mülkiyet hakları ayrıca AB nezdinde Gümrük Birliği Ortak Komitesi’nde ve İç Pazar Alt Komitesi’nde de ele alınmaktadır.
C. Sonuç ve Değerlendirmeler
Raporda yer alan tespitlerin taklit ve korsanla mücadeleye yönelik uygulamadaki eksikler ile gümrüklerde fikri mülkiyet haklarının korunmasına yoğunlaştığı görülmektedir. Bu durumun Türkiye’nin taklit ve korsan ürünlere ilişkin hem bir üretim, hem de aktarma merkezi olmasından kaynaklandığı ve özellikle AB ekonomisine zarar verdiği tespit ve kanaatinden kaynaklandığı değerlendirilebilir. Raporda etiket ve ambalaj malzemelerine ayrıca dikkat çekilmiş, bunların AB içerisinde fikri mülkiyet hak ihlallerinin tamamlanması amacıyla kullanıldığı ifade edilmiştir.
SMK’nın yürürlüğe girmesiyle marka, tasarım ve patent haklarına ilişkin kanun hükmünde kararnameler yürürlükten kaldırılmış, ulusal mevzuatın AB mevzuatıyla uyumu noktasında önemli bir adım atılmıştır. Bununla birlikte uygulamada uzun yargılama süreçleri bir sorun olarak karşımıza çıkmaya devam etmektedir. İhtiyati tedbir kararları ile ceza yargılamalarında ve arama ve el koyma kararlarının alınmasında hak sahiplerinin karşılaştıkları zorluklar da iyileştirilmesi gereken önemli alanlar olarak görünmektedir.
Raporda büyük bir yer ayrılan bir diğer husus telif hukukuna ilişkindir. Hem FSEK’in ilgili uluslararası anlaşmalar ve AB mevzuatı ile uyumlaştırılması için gereken modernizasyon çalışmalarının henüz tamamlanmamış olması, hem de uygulamada çevrimiçi ve fiziki ortamda korsanla mücadelede karşılaşılan güçlükler Türkiye’nin üzerinde eğilmesi gereken öncelikli konulardan birisidir.
Fikri hak yoğun endüstrilerin yarattığı GDP ve iş gücü, fikri mülkiyet haklarının korunması ve icrasının ekonomik ilerleme için önemini göstermektedir. Fikri mülkiyet haklarının korunması ve etkin icrası yalnızca AB menşeli şirketler için değil, Türk şirketleri için de kritik öneme sahiptir. İlerleyen dönemde gerek telif hukuku alanında, gerekse de diğer fikri mülkiyet haklarına ilişkin mevzuat ve uygulamadaki eksikliklerin giderileceği çalışmaların yoğunlaşacağı ve Türkiye’de fikri mülkiyet haklarının korunmasını ve icrasında AB standardına ulaşılacağı değerlendirilmektedir.
[2] Fikri hak yoğun endüstriler, diğer endüstriler ile karşılaştırıldığında, çalışan başına ortalamanın üzerinde fikri mülkiyet hakkı kullanılan endüstriler olarak tanımlanmaktadır.
[4] SMK m. 30/1: Başkasına ait marka hakkına iktibas veya iltibas suretiyle tecavüz ederek mal üreten veya hizmet sunan, satışa arz eden veya satan, ithal ya da ihraç eden, ticari amaçla satın alan, bulunduran, nakleden veya depolayan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
[5] 2017/67 E., 2020/253 K., 2 Haziran 2020 tarih.
Türkiye’de “Parmesan Peyniri” olarak bilinen “Parmigiano Reggiano”nun uzun yıllardır menşe adı olarak coğrafi işaret tescili ile Türkiye dahil çeşitli ülkelerde korunduğu bilinmektedir. Bu peynirin üretimini üstlenen ve bunun belli kriterlere göre üretilmesini, dünya üzerinde de bu kriterleri karşılayan parmesan peynirlerinin tüketilmesini amaçlayan ve yaklaşık 3.500 süt üreticisinin üyesi olduğu Parmigiano Reggiano Cheese Consorzio (“Consorzio”), ürününün yöresel tadını ve üretimini korumak için atılabilecek her adımı atmaktadır. Dünyanın her yerinde sadece “Parmigiano Reggiano” ibaresini taşıyan ürünleri değil aynı zamanda İtalyancadan çeviri olan “Parmesan/Parmigiano” ibaresini ve bu ibarenin versiyonlarını taşıyan ürünleri de coğrafi işaret statüsü altında korumaya çalışmaktadır. Consorzio bu korumayı sağlamak ve sıkça tüketilen bu İtalyan lezzetinin bozulmasını engellemek amacıyla birçok ülkede hukuki savaş vermektedir. Consorzio, genel olarak Avrupa Birliği’nin (“AB”) bakış açısını benimseyerek, coğrafi işaret tescilinden kaynaklı hakların uygulanabilmesi için, illa tüketiciler nezdinde karıştırılma ihtimali doğmasının veya tüketicilerin yanıltılmasının gerekmediğini, karıştırılma ihtimalinin muhtemel olmadığı ancak tescilli bir coğrafi işareti çağrıştırabilecek veya akla getirebilecek terimlerin veya görüntülerin kullanımı söz konusu olduğunda da bu kullanımların yasaklanması gerektiğini savunmaktadır.
Bu yazıda da, en son gelişmelerden biri olan Avustralya Fikri Mülkiyet Ofisi’nin “Kraft Parmesan Cheese” (Kraft Parmesan Peyniri) kullanımına ilişkin verdiği karardan ve bir Singapur Yüksek Mahkemesi kararından yola çıkarak, zamanda geriye doğru, Ekvador ve Avrupa Birliği Adalet Divanı (“ABAD”) tarafından geçmişte verilen kararlar incelenecek ve bu özel peynir türünün coğrafi işaret tescilinin koruma kapsamı üzerindeki farklı bakış açıları ele alınacaktır. Çeşitli ülke ve bölgelerden kararlara bakıldığında AB ve AB dışı bazı hukuk düzenleri arasında ticari ve hukuki koruma noktaları açısından anlayış farkları olduğu anlaşılmaktadır.
Peki sizce peynir ürünlerinde kullanılan salt “Parmesan”/”Parmigiano” ibaresi akıllarda İtalya’nın Parma ve Reggio bölgesinde üretilen ve coğrafi işaret tescillerine konu o ünlü peynir lezzetini hatırlatıyor mu, yoksa yalnızca katı bir peynir olarak jenerik bir ürünü mü anımsatıyor? Peynir ve benzeri ürünlerde salt “Parmesan”/”Parmigiano” ibaresinin kullanılması ürüne dair tüketici nezdinde karıştırılma ihtimali yaratmıyor dahi olsa, sırf “Parmigiano Reggiano” menşe adının çağrıştırılması söz konusuysa, bu durumda da bahsi geçen kullanım biçimleri Consorzio tarafından engellenebilmeli mi? AB ve AB dışı bazı hukuk düzenlerinde bu sorulara farklı perspektiflerden cevap verildiği görülmektedir.
Türkiye ve dünyada coğrafi işaret koruması hakkında genel bilgiler
Bir ürün, bir yörede uzun bir zaman boyunca geleneksel kurallarına uygun olarak üretilmiş ise o yöre ile özdeşleşmiş bir hal alacak ve geleneksel bir ürün haline gelecektir. Gelenekselleşmiş, bir yörenin ve bir bölgedeki toplumun kültürel ögeleriyle iç içe geçmiş bir ürünün başkaları tarafından onun üretim şekline uymayan bir şekilde pazarlanmasını engellemek için coğrafi işaret kurumu önem arz etmektedir. Coğrafi işaret, aynı zamanda bulunduğu bölgenin veya üretim tarzının kendine has bir gelenek oluşturduğu bir ürünün gelecek nesillere değişmeden aktarılmasını sağlayacak bir hukuki korumadır. Bir ürüne coğrafi işaret tescili atfedilmesi ile, ürünün doğası ve geleneklerine uygun olarak üretilmesi konusunda bir koruma sağlanacaktır.
Türkiye’de de coğrafi işaretler Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından belirli kriterler altında menşe adı veya mahreç işareti olarak tescil edilebilmektedir. Menşe adı, tüm esas özelliklerini belirli bir bölgeye özgü unsurlardan alan ve üretimi tamamen bu bölgede gerçekleşen ürünlerdir. Mahreç işareti ise coğrafi sınırları belirlenmiş bir bölgeden kaynaklanan ve üretim süreçlerinden en az bir tanesi bu belirli bölgede yapılan ürünlerdir. Türk mevzuatında ismi geçen bir de geleneksel ürün adı bulunmaktadır. Menşe adı veya mahreç işareti kapsamına girmeyen ilgili piyasada bir ürünü tarif etmek için geleneksel olarak en az otuz yıl süreyle kullanıldığı kanıtlanan adlar, bazı şartları sağlaması hâlinde geleneksel ürün adı olarak tanımlanır.
Bu noktada AB’de coğrafi işaret korumasına atfedilen önem ve buna yönelik çalışmalar da dikkate alınmalıdır. AB’de üç tür coğrafi işaret korunması bulunmaktadır: Coğrafi İşaret (PGI), Menşe Adı (PDO) ve Garantili Geleneksel Uzmanlık Alanları (TSG). PDO koruması 1992 yılında oluşturulmuştur ve temel amacı, yerel üreticilerin tanınmış know-how’ını ve ilgili bölgenin bileşenlerini kullanarak belirli bir coğrafi bölgede üretilen, işlenen ve geliştirilen ürünleri belirlemektir. PDO korumasından yararlanan ibareler, Avrupa Komisyonu’nun Tarım ve Kırsal Kalkınma Genel Müdürlüğü tarafından tutulan “Menşe Adları ve Coğrafi İşaretler Sicili” veya kısaca “AB Kalite Sicili”ne kaydedilmektedir. Başvurular, yayınlar, tesciller ve her türlü değişiklik DOOR (Menşe ve Tescil Veri Tabanı) veri tabanına kaydedilmektedir ve bu verilere herkes tarafından çevrimiçi olarak erişilebilmektedir.
Tescilli ürünlerin korunması, AB üyesi ve AB üyesi olmayan ülkeler arasındaki ikili anlaşmalar yoluyla uluslararası alanda kademeli olarak genişletilmektedir. Bunun amacı, yöresel gıdaların itibarını korumak, kırsal ve tarımsal faaliyetleri teşvik etmek, üreticilerin otantik ürünleri için yüksek fiyat elde etmelerine yardımcı olmak ve daha düşük kalitede veya farklı lezzette olabilen orijinal olmayan ürünlerin haksız rekabetini ve tüketicilerin yanıltılmasını ortadan kaldırmaktır. AB dışında üretilen ve satılan ürünlerde bu ibareler için otomatik bir koruma yoktur. Bu ikili anlaşmalar örneğin AB ile Avustralya (şarap, 1994), Kanada (şarap ve alkollü içkiler, 2003), Şili (şarap ve alkollü içkiler, 2002), Kolombiya (kahve, 2007) Meksika (alkollü içkiler, 1997) ve Güney Afrika (şarap ve alkollü içkiler, 2002) arasında mevcuttur.
O halde, geleneksel üretim tarzı ile kendisine isim edinmiş bir ürünün sadece belli bir kesite ait olmasındansa tüm dünyanın bu geleneği tanıması ve tatması fikri de coğrafi işaret korumasını bir hayli önemli kılmaktadır. Örneğin, “Gaziantep Baklavası”, “Malatya Kayısısı” ve “Antakya Künefesi” gibi coğrafi işaretler AB’de de tescillidir. Bu coğrafi işaretlerin bulundukları yörelerden başlayarak Türkiye ve Avrupa’ya ün salmaları sonucunda artık “Gaziantep Baklavası” veya “Malatya Kayısısı” denilince akıllara bu yörelerdeki tat ve koku gelecektir. Consorzio da benzer bir amaçla “Parmigiano Reggiano” ve “Parmesan Peyniri” ibareleri için dünyanın dört bir yanında coğrafi işaret tescilleri almakta ve bu tescillerinden kaynaklı haklarını aktif bir şekilde icra etmeye çalışmaktadır.
“Parmigiano Reggiano” üzerindeki coğrafi işaret koruması
“Parmigiano Reggiano” İtalya’nın Parma ve Reggio bölgesinde geleneksel bir tarzda üretilen ve tüm dünya tarafından bilinen, coğrafi işaret korumasına tabi bir peynir türüdür. “Parmigiano Reggiano” denilince akla gelen tekerlek peynir de aslında bu ürünün yöresel üretim tarzının akıllarda bıraktığı izlenimdir. “Parmigiano Reggiano” peynirinin her bir tekerleği, yaşlandırılmak üzere depoya yerleştirilir. Yaşlandırma sürecinin başlarında, peynir hala yumuşak ve kremsi haldeyken bazı katı kriterler uygulanarak nihai ürün üretilmektedir. Bu peynir, yalnızca üç üründen (süt, tuz ve peynir mayası) oluşmakta ve doğal bakteriler ile kıvamını almaktadır. Bu peynir için sütü üreten inekler ise spesifik bir diyet ile beslenmektedir. Bugün Consorzio, 100.000 tekerlek peynirin kazein kabuğuna (tekerlek peynirin dış yüzeyi) dijital etiketler yerleştirerek bu ürünü korumak için teknolojik bir yaklaşım da benimsemektedir. Bu hamlenin izlenebilirlik, envanter takibi ve kontrolü için faydalı olacağı düşünülmektedir. Ayrıca bu hamlenin ürünlere yönelik kimlik doğrulama ve kalite güvencesi sağlamanın yanı sıra ürünleri serileştirme ve tüketici güvenliğini iyileştirme amacıyla gerçekleştirildiği belirtilmektedir.
Bu kapsamda Consorzio, “Parmigiano Reggiano” ibaresini bir menşe adı olarak PDO-IT-02202 başvuru numarası ile Avrupa Komisyonu nezdinde tescil ettirmiştir. Consorzio bunu takiben Türkiye dahil dünyanın çeşitli ülkelerinde de “Parmigiano Reggiano” ibaresini menşe ad olarak tescil ettirmeye devam etmiştir. Türkiye’de 2011 yılında başvurusu yapılan “Parmigiano Reggiano (Parmesan Peyniri)” 2017 yılında C2011/002 tescil numarası ile menşe adı olarak Consorzio adına tescil edilmiştir.
“Parmigiano Reggiano” coğrafi işaretinden kaynaklı çeşitli ihtilaflar
“Parmigiano Reggiano” peynirinin coğrafi işaret yolculuğu da bu noktada başlamaktadır. Consorzio, sıkı bir koruma stratejisiyle dünyada “Parmigiano Reggiano ” ibaresinin menşe ad kriterlerine uygun kullanımını kontrol etmek istemekte ve bunun için de her yerde aksiyon almaya çalışmaktadır. Özellikle son yaşanan gelişmeler kapsamında Consorzio’nun sadece “Parmigiano Reggiano” ibaresini değil aynı zamanda “Parmesan”/”Parmigiano” ve benzeri ibareleri de bu coğrafi işaret koruması altına almak istediği anlaşılmaktadır. Burada odak noktamız “Parmigiano Reggiano” menşe adının koruma kapsamının “Parmesan/Parmigiano” ve benzeri ibarelere uzatılıp uzatılamayacağı olacaktır. Öyle ki; Consorzio aslında uzun zamandır hem “Parmigiano Reggiano” hem de bu ibarenin “Parmesan”/”Parmigiano” gibi varyasyonlarının kullanımına el atmakta ve coğrafi işaret korumasının sadece AB değil, tüm dünyada en geniş haliyle uygulanmasını istemektedir. Ancak ticari hayattaki düzenin her ülkede birbirinden farklı olması ilgili bölgede coğrafi işaret korumasına atfedilen önemi belirlemekte ve hem Consorzio için hem “Parmigiano Reggiano” ve bu ibarenin “Parmesan”/”Parmigiano” gibi varyasyonlarını kullanmak isteyen diğer şirketler için yeknesak bir uygulama yaratılmasını zorlu hale getirmektedir.
13 Eylül 2022 tarihli Avustralya Fikri Mülkiyet Ofisi kararına konu ihtilafta Consorzio, gıda devi Kraft Foods Group Brands LLC’nin (“Kraft”) Avustralya’daki süpermarket raflarında bulunan kurutulmuş toz peynir kutularının “Kraft Parmesan Cheese” (Kraft Parmesan Peyniri) ibaresini içermesinin ve bu ibarenin marka olarak tescil edilmeye çalışılmasının tüketicilerin kafasında karıştırılma ihtimali yaratacağı gerekçesiyle harekete geçmiştir. Avustralya Fikri Mülkiyet Ofisi, Kraft’ın toz peynir ürünleriyle ilgili olarak “Kraft Parmesan Cheese” (Kraft Parmesan Peyniri) kelimesini kullanmasını coğrafi işaret ihlali olarak değerlendirmemiştir. Ofis, “Parmesan” kelimesinin Avustralya’da bir tür peynir veya aromayı ifade etmek için kullanıldığını ve bu ifadenin tüketicilerin zihninde “Parmigiano Reggiano” olarak tanımlanan prosedürlere uygun olarak yapılan peynirleri çağrıştırmadığını ifade etmiştir.
Consorzio, Avustralya Fikri Mülkiyet Ofisi’nin ilk kararına karşı sunduğu itirazda, “Kraft Parmesan Cheese” (Kraft Parmesan Peyniri) marka başvurusunda yer alan “Parmesan” kelimesinin “Parmigiano Reggiano”nun İngilizce çevirisi olduğunu ifade etmiş ve Avustralyalı tüketicilerin bu ibareyi taşıyan ürünün İtalya’da sıkı koşullar altında üretilmesini bekleyeceklerini açıklamıştır. Consorzio gerçek “Parmigiano Reggiano” peynirinin İtalya’nın belirli bir bölgesinde, belli bir kaliteyi koruyacak şekilde ve sıkı kurallar çerçevesinde üretildiğini söylemiş ve Kraft’ın gerçek “Parmigiano Reggiano” üretmediğini, ancak “Kraft Parmesan Peyniri” şeklindeki marka başvurusu yapılmasının ve bu ibarenin Kraft’ın ürünleri üzerinde kullanılmasının “Parmigiano Reggiano” peynirini çağrıştırdığını belirtmiştir. Consorzio “Parmigiano Reggiano” peynirinin tarihçesinin orta çağa kadar uzandığını ve ismin korunmasına yönelik ilk adımların 1920’lerde atıldığını belirttiği belgeleri delil olarak sunmuştur ve bu korumanın kapsamının sadece coğrafi işaretin adıyla birebir aynı “Parmigiano Reggiano” kullanımlarını değil “Parmesan”/”Parmigiano” vb. ibareleri de kapsaması gerektiğini savunmuştur.
Buna karşın, Kraft, “Parmesan”ın sadece İtalya’da değil, Avustralya ve diğer çeşitli ülkelerde de üretilen bir tür sert peynir için kullanılan genel bir terim olduğunu savunmuştur. Kraft, “Kraft Parmesan Cheese” (Kraft Parmesan Peyniri) adı altında ürettiği ve pazarladığı peynirleri 1945’ten beri ABD’de ve 1966’dan beri de Avustralya’da sattığını belirtmiştir. Kraft ürünün etiketinde “ithal malzemelerden Avustralya’da paketlendiği” dışında nerede üretildiğinin belirtilmediğini açıklamıştır. Avustralya Fikri Mülkiyet Ofisi, Avustralyalı peynir tüketicilerinin Kraft’ın ürününü İtalya’da üretilen “Parmigiano Reggiano” ile karıştırma ihtimalinin çok düşük olduğunu açıklamıştır. Avustralya Fikri Mülkiyet Ofisi’nin ret kararı üzerine de Consorzio, Federal Mahkeme’de Avustralya Fikri Mülkiyet Ofisi’nin kararını bozmak için temyiz başvurusunda bulunmuştur. Dosya henüz inceleme aşamasındadır.
Consorzio’nun Avustralya’daki bu sert adımları, bu konuda harekete geçtiği tek yer değildir. Avustralya’daki gibi Ekvador’da da Kraft, “Kraft Parmesan Cheese” (Kraft Parmesan Peyniri) ibaresi üzerinde marka tescili almak istemiş ancak bu sefer başarılı olamamıştır. Ekvador’daki yetkili ofis (Ecuadorian Intellectual Property Office-SENADI), Consorzio’nun itiraz talebini aldıktan sonra, Kraft’ın başvuru yaptığı “Kraft Permasan Cheese” (Kraft Parmesan Peyniri) ibaresinin “korunan menşe adı ile önemli benzerlikler göstermesi ve yalnızca üretildiği coğrafi çevreye borçlu olduğu itibar, kalite ve diğer özelliklerinden haksız bir şekilde yararlanması nedeniyle” bir markada yer almasının yanıltıcı olacağı gerekçesiyle başvurusu yapılan ibarenin marka olarak tescil edilemeyeceğine karar vermiştir. Bu karar, Amerika kıtası açısından önem arz etmektedir. Keza bu karar dünyanın o tarafında da coğrafi işaret korumasının şirketlerin ticari kâr amacı güden hareketlerine kıyasla daha büyük önem teşkil edebileceğinin bir göstergesidir.
Çok yakın zamanda 31 Mart 2023 tarihinde, Ekvador Marka Ofisi’nin kararına paralel bir kararın Singapur Yüksek Mahkemesi tarafından da verildiği görülmektedir. Karar, “Perfect Italiano” markası altında “geleneksel tarzda parmesan” pazarlayan Yeni Zelanda merkezli süt ürünleri şirketi Fonterra Cooperative Group (“Fonterra”) ile Consorzio arasındaki bir anlaşmazlık üzerine alınmıştır. “Parmigiano Reggiano” Singapur’da 2019 yılında coğrafi işaret olarak tescil edilmiştir. Fonterra ise bu coğrafi işaret tesciline sağlanan korumanın “Parmesan” ibaresinin kullanımına uzatılamayacağının tespitini talep etmiştir. Fonterra “Parmesan” kelimesinin “Parmigiano Reggioano” ibaresinin doğrudan tercümesi olmaması nedeniyle, ilgili coğrafi işaretin “Parmesan” kelimesinin kullanımını engelletme gücünde olmadığını iddia etmiştir. Fonterra, AB’nin coğrafi işaret mevzuatının “on yıllardır küresel peynir üretiminde yaygın olarak kullanılan ürün adlarının (parmesan gibi) kullanımını haksız bir şekilde tekelleştirmeye” sebep olduğunu ve bundan endişe duyduklarını belirtmiştir. Singapur Yüksek Mahkemesi tarafından verilen kararda ise, burada tespit edilmesi gerekenin “Parmesan” teriminin ilgili tüketici nezdinde jenerik bir terim haline gelip gelmediği olduğu ifade edilmiştir. Bunun üzerine ise kararda Fonterra’nın “Parmesan” ibaresinin ilgili tüketici nezdinde jenerik bir terim haline geldiğini kanıtlayamadığı belirtilmiştir.
Singapur ve Ekvador’dan gelen bu kararlar, menşe adı ve ilgili coğrafi alan arasındaki bağlantının temel önemini bir kez daha teyit etmektedir. Singapur Yüksek Mahkemesi’nin ve Ekvador Marka Ofisi’nin kararları, birçok uluslararası şirket ve ticaret birliğinin aslında istemeyeceği bir karardır. Bu kararlar ile “Parmesan”/”Parmigiano” ibaresinin jenerik bir isim olarak algılanmadığı, “Parmigiano Reggiano” ibaresine atanan menşe adı koruması kapsamında değerlendirilmesi gereken bir ibare olduğu ortaya konmuştur. Bu gibi kararların yaygınlaşması sadece “Parmigiano Reggiano’nun” değil, tüm coğrafi işaretlerin koruma kapsamlarının genişletilmesi sonucunu doğurabilecektir. Bu uyuşmazlığa Consorzio da dahil olarak, İngilizcede “Parmesan” kelimesinin “Parmigiano Reggiano’nun” tercümesi olduğunu savunmuştur.
Singapur’daki ve Ekvador’daki bakış açısının aslında AB’nin bakış açısından kaynaklandığı görülecektir. “Parmigiano Reggiano” peynir türünün AB üyesi İtalya kökenli olması karşısında, bu tutum elbette hiç şaşırtıcı değildir. 2008 yılında ABAD, AB’de “Parmesan/Parmigiano” adı altında sadece menşe adı olan “Parmigiano Reggiano” menşe adı kriterlerini sağlayan özellikteki peynirlerin satılabileceğine karar vermiştir (Case C-132/05Commission of the European Communities v Federal Republic of Germany). Dönüm noktası niteliğindeki bu ihtilafta, AB’nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu, Consorzio’nun şikayeti üzerine Almanya’ya karşı işlem başlatmıştır. Dava kapsamında, Alman hükümetinin, “Parmigiano Reggiano” menşe adının spesifikasyonuna uymayan peynirler üzerinde “Parmesan”/”Parmigiano” ibaresini kullanan üreticilere karşı harekete geçmek zorunda olduğu halde harekete geçmediği iddia edilmiştir. Alman hükümeti, “Parmesan”/”Parmigiano”nun Alman tüketiciler nezdinde sadece rendelenebilen sert peynirlere atıfta bulunan bir kelime olarak algılandığını ve bu nedenle “Parmesan”/”Parmigiano”nun coğrafi işaret olarak kullanımı kısıtlanamayacak genel bir terim olduğunu savunmuştur. ABAD, karşılaştırılan terimler arasında hem görsel hem de fonetik benzerlik ve kavramsal yakınlık açısından üçlü bir test yapılmasına karar vermiştir. Almanya’nın aleyhine karar verilerek, “Parmesan/ Parmigiano” ve “Parmigiano Reggiano” terimlerinin arasında sadece fonetik ve görsel olarak benzerlik olmadığına, aynı zamanda kavramsal olarak da yakın olduklarına ve birbirlerini çağrıştırdıklarına hükmedilmiştir. ABAD’a göre “(…) bu yakınlık ve fonetik ve görsel benzerlikler (…) tüketicinin, rendelenmiş veya rendelenmesi amaçlanan ve “Parmesan” adını taşıyan sert bir peynirle karşılaştığında aklına coğrafi işaret olan “Parmigiano Reggiano” tarafından korunan peyniri getirecektir. Bu koşullarda, “Parmesan” adının kullanımı (…) “Parmigiano Reggiano” coğrafi işaretinin bir çağrışımı olarak kabul edilmelidir. Dolayısıyla, “Parmesan” adının “Parmigiano Reggiano” coğrafi işaretinin bir tercümesi olup olmadığı sorusunun mevcut davanın değerlendirilmesi açısından bir önemi bulunmamaktadır.” ABAD’ın bu kararı, Consorzio’nun AB’ye üye ülke topraklarında “Parmigiano Reggiano” veya “Parmesan,/ Parmigiano” kelimesini taşıyan bir peynir ürünü üzerinde denetim hakkı olduğunu doğrulamıştır. Ayrıca “Parmesan”ın AB bölgesinde jenerik bir terim olarak algılanmadığını da teyit etmiştir.
Değerlendirme
“Parmesan”/”Parmigiano” ibaresinin veya bu ibareleri içeren işaretlerin peynir içerikli ürünlerde marka olarak tescil edilmesi veya kullanılması tartışmasının iki boyutu bulunmaktadır. AB’de ve bunu takip eden Ekvador ve Singapur gibi ülkelerde coğrafi işaret koruma kapsamının en yüksek seviyede olması gerektiği yönünde bir yaklaşım varken, Avustralya gibi bazı ülkelerde coğrafi işaretlere daha zayıf bir koruma atfedilmesi yaklaşımı ağır basmaktadır. Öyle ki, ABD gibi bazı ülkelerde yayınlanan çoğu inceleme yazısında da “Parmigiano Reggiano” ibaresi üzerindeki coğrafi işaret tescilinin korumasının “Parmesan”/”Parmigiano” gibi terimlerin kullanılmasını engelleyecek şekilde genişletilmesi durumuna sert eleştiriler yapıldığı görülmektedir. Avustralya ve ABD’de bu bakış açısının ticari hayattaki özgürlüğe engel teşkil ettiği görüşünün hakim olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan AB, Ekvador ve Singapur’da tam tersi bir bakış açısıyla, bir ürünün yöresel üretim tarzına ve bu yöresel üretimi yapmaya hak kazanmış üreticilerin ticari haklarına verilen önem, ticari hayattaki rekabet serbestisinden daha önemli görülmektedir.
Dünyanın farklı noktalarında “Parmesan/Parmigiano” ibaresinin yarattığı tartışmayı ele aldıktan sonra, Consorzio’nun Türkiye’deki hareketlerine de bakmak gerekmektedir. Türk Patent ve Marka Kurumu’nun marka siciline bakıldığında “Parmesan” ibareli 13 adet marka kaydı bulunduğu görülmektedir. Bu başvurulardan altı tanesi geçersiz durumdadır. Bunlar Consorzio’nun Türkiye’de C2011/002 numaralı coğrafi işaret tescili nedeniyle re’sen veya itiraz üzerine geçersiz kılınmıştır. Consorzio’nun “Parmesan/ Parmigiano” ve “Parmigiano Reggiano” ibarelerinin ürünler üzerindeki kullanımına ve tescillerine verdiği öneme ve buna yönelik aldığı aksiyonlara bakıldığında, dünya üzerinde olduğu gibi Türkiye’de de Consorzio’nun aktif olduğu görülmektedir. Henüz Türk mahkemeleri nezdinde “Parmesan” ibaresinin marka olarak tescil edilmeye çalışılmasının engellenmesine veya ürünler üzerinde kullanılmasının engellenmesine dair kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmamaktadır. Bu konuda, Türk mahkemelerinin, “Parmigiano Reggiano (Parmesan Peyniri)” coğrafi işaret tescilinin koruma kapsamını ne derece geniş değerlendireceği, koruma kapsamını en güçlü biçimde uygulayan bazı AB ülkelerinin mi, yoksa koruma kapsamını daha zayıf biçimde öngören Avustralya ve ABD gibi ülkelerin mi yaklaşımını tercih edeceği merakla beklenmektedir.
Kanımızca “Parmesan” veya “Parmigiano” terimleri gerçekten de “Parmigiano Reggiano” menşe adını çağrıştırmaktadır. “Parmigiano Reggiano” menşe adına atfedilen korumanın “Parmesan” veya “Parmigiano” terimlerine uzatılmadığı ülkelerde ortalama bir tüketici Parma ve Reggio menşeli gibi görünen ancak gerçekte Parma veya Reggio ile hiçbir ilgisi olmayan bir peynir ürününü, bu ürünün ilgili menşe adının özelliklerini barındırdığı algısı ile satın almaya yönelebilir. Keza, Ekvador Marka Ofisi’nin kararında da “Talep edilen markanın aldatıcı olabileceği ve piyasada bilinçli bir karar veremeyecek olan tüketicileri etkileyebileceği açıktır.” ifadeleri yer almaktadır. Gerçekten de burada önemli olan bir üçüncü kişi ürününde menşe adının tescil edildiği ismin aynısının veya doğrudan tercümesinin kullanılıp kullanılmadığının tespiti değildir. Burada önemli olan, bu adın varyasyonunun tüketici kesiminde yarattığı algının tespiti olmalıdır. Eğer ilgili tüketici, kullanılan terim ile tescilli bir coğrafi işareti anımsıyor ve söz konusu ürünün bu özellikleri barındırdığını düşünüyor ve ürünün menşe hakkında yanılıyorsa ya da üretici bu menşe adından haksız yarar sağlıyorsa, bu durumda coğrafi işaretin ihlal edildiğine kanaat getirilmelidir.
Avrupa Birliği Adalet Divanı Genel Mahkemesi (“Genel Mahkeme”), 24 Mayıs 2023 tarihinde T-2/21 sayılı kararıyla. “EMMENTALER” isminin tanımlayıcı olması nedeniyle Avrupa Birliği (“AB”) Markası olarak tescil edilemeyeceğine karar vermiştir. Ayrıca kararda ortak markalarla ilgili hükmün dar yorumlanması gerektiğine dair önemli değerlendirmelerde de bulunulmuştur. Aşağıda Genel Mahkeme’nin ilgili uyuşmazlıkta yaptığı değerlendirmeler incelenmiştir. Kararın orijinal metnine bu bağlantıdan ulaşılabilir.
EUIPO başvuru süreci ve uyuşmazlığın arka planı
4 Ekim 2017 tarihinde Emmentaler Switzerland, Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (“WIPO”) nezdinde başvurduğu “EMMENTALER” kelime markasının ortak marka olarak tescili için 1378524 uluslararası marka numarasını almış ve bu uluslararası marka başvurusu 7 Aralık 2017’de Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi’ne (“EUIPO”) bildirilmiştir.
Tescili istenen mallar ise 29. sınıftaki ““emmentaler” coğrafi işareti ile korunan peynirler” mallarıdır.
9 Eylül 2019 tarihinde mutlak ret nedenleri yönünden inceleme yapan uzman, marka başvurusunu 2017/1001 sayılı AB Marka Tüzüğünün (“Tüzük”) 7(1)(b) ve (c) maddeleri uyarınca ve 7(2) maddesiyle birlikte değerlendirerek reddetmiştir. Bunlar sırasıyla, herhangi bir ayırt edici niteliğe sahip olmayan işaretlerin ve ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların ya da hizmetlerin diğer özelliklerini belirten işaret veya adlandırmaları münhasıran ya da esas unsur olarak içeren işaretlerin marka olarak tescil edilemeyeceğini belirten 7/(1)(b) ve (c) maddeleri ile söz konusu 7. maddenin 1. fıkrasının tescil edilemezlik gerekçelerinin Avrupa Birliğinin sadece bir kısmında geçerli olmasına bakılmaksızın uygulanacağını belirten 7(2) maddesidir. Başvuru sahibi bu karara itiraz etmiştir.
İtiraz üzerine verilen kararla 28 Ekim 2020 tarihinde İkinci Temyiz Kurulu, Tüzüğün 7(1)(c) maddesine dayanarak, marka başvurusunun tanımlayıcı olduğu gerekçesiyle itirazı reddetmiştir.
Genel Mahkeme Süreci
Marka sahibi, uyuşmazlık konusu kararın iptali için Genel Mahkeme’ye başvurmuştur. Buradaki argümanlarından biri, ticaret hayatında söz konusu mal veya hizmetlerin coğrafi menşeini belirlemeye yarayabilecek işaretlerin Tüzüğün 74(2) maddesi çerçevesinde 7(1)(c) maddesinin istisnası olarak AB ortak markası olabileceği üzerinedir. Ne var ki Genel Mahkeme, Tüzüğün madde 7(1)(c)’de belirtilen mutlak ret gerekçesine istisna getiren bu hükmün kapsamının söz konusu malların türü, kalitesi, miktarı, kullanım amacı, değeri, üretim zamanı veya diğer özelliklerine ilişkin bir gösterge olarak kabul edilecek işaretleri değil, yalnızca bu malların coğrafi kökenine ilişkin bir gösterge olarak kabul edilecek işaretleri kapsayacak şekilde katı bir şekilde yorumlanması gerektiğine dikkat çekmiştir. Mevcut davada, Temyiz Kurulu, ’emmentaler’ teriminin ilgili Alman halkı için bir peynir türünü tanımlayıcı nitelikte olduğu ve bu peynirin coğrafi kökeninin bir göstergesi olarak algılanmadığı sonucuna varmakta tamamen haklı görülmüştür. Başvuru sahibinin Mahkeme’ye, halkın söz konusu işareti coğrafi anlamda anladığını göstermeye yönelik herhangi bir kanıt sunmadığı belirtilmiştir. Bu koşullar altında, başvuru sahibinin, başvurulan markanın Tüzüğün 74(2) maddesi kapsamında ortak marka olarak korunması gerektiğini iddia edemeyeceği sonucuna varılmıştır.
Diğer yandan, yerleşik içtihada göre, Tüzüğün 7(1)(c) maddesindeki işaretlerin, bir markanın temel işlevi olan mal veya hizmetlerin ticari kaynağını belirleme işlevini yerine getiremediği kabul edilmektedir. Bir işaretin bu kapsama girmesi için, söz konusu mal veya hizmetlerle yeterince doğrudan ve somut bir bağlantı kurarak, ilgili kamuoyunun söz konusu mal ve hizmet kategorisinin bir tanımını veya özelliklerinden birini hemen ve daha fazla düşünmeden algılamasını sağlaması gerekmektedir. Bir işaretin tanımlayıcı niteliği yalnızca ilgili mal veya hizmetlere ve ilgili kamuoyu tarafından anlaşılma şekline atıfta bulunularak değerlendirilebilir. Ayrıca, yukarıda da belirtildiği üzere, Tüzüğün 7(2) maddesi uyarınca söz konusu Tüzüğün 7(1)(c) maddesi, tescil edilemezlik gerekçelerinin Avrupa Birliği’nin sadece bir kısmında geçerli olmasına bakılmaksızın uygulanacaktır ve söz konusu kısım tek bir Üye Devletten de oluşabilir.
Temyiz Kurulu, ilgili halkın Avrupa Birliği’ndeki genel halktan oluştuğu ve ortalama dikkat seviyesine sahip olduğu kanaatindedir. Uyuşmazlığa konu kararda Temyiz Kurulu esasen, EMMENTALER işaretinin Bulgarca, Danca, Almanca, Estonca, İrlandaca, Fransızca, Hırvatça, Macarca, Felemenkçe, Lehçe, Romence, Slovakça, Fince, İsveççe veya İngilizce konuşan ilgili halkın bir kısmı tarafından delikler içeren bir sert peynir türünü belirttiği şeklinde hemen anlaşılacağını tespit etmiştir. Özellikle Alman kamuoyu nezdinde anlaşılacağına ilişkin çeşitli faktörlere dayanılmıştır. Bunlardan biri de Duden sözlüğünde bu kelime aratıldığında şu tanımın çıkması olarak gösterilmiştir: Kiraz büyüklüğünde delikleri ve ceviz tanelerinin tadı olan tam yağlı İsviçre peyniri; emmental peyniri.
Temyiz Kurulu ayrıca, EMMENTALER işaretinin bir peynir türünü belirttiğini tespit ederken marka başvurusunun yapıldığı tarihte “emmentaler”in Almanya da dahil olmak üzere birçok Üye Devlette üretilen bir peynir olduğu gerçeğini dikkate almıştır. Söz konusu peynirlerin üzerinde üretim ülkesi veya yeri özellikle belirtilmemektedir. Almanya’da emmentaler peyniri üretiminin ilgili kamuoyunun EMMENTALER işaretinin tanımlayıcılığna ilişkin algısı üzerindeki etkisiyle alakalı olarak yerleşik içtihada göre, bir ürünün belirli bir isim altında üretilmesi ve pazarlanmasında bu ismin ürünün menşeine atıfta bulunacak şekilde kullanılmamasının söz konusu ismin jenerik hale gelip gelmediğine ilişkin önemli bir gösterge teşkil edebileceği belirtilmiştir. Söz konusu yerleşik içtihatta belirtilen hususlar, her ne kadar bir ismin jenerik niteliğiyle ilgili olsa da işaretlerin tanımlayıcı karakterinin incelenmesiyle de ilgili görülmüştür. Zira mahkemeye göre, bir işaretin jenerik veya tanımlayıcı olarak nitelendirilmesi birbiriyle yakından bağlantılıdır, çünkü bir işaret her iki durumda da ayırt edici karakterden yoksundur. Bu nedenle, özellikle, birden fazla müteşebbisin bir Üye Devlette söz konusu malların ticari veya coğrafi menşeine atıfta bulunmaksızın belirli bir işareti taşıyan mallar üretmesi ve pazarlaması, ilgili kamuoyunun bahsedilen işaretin bu malların bir özelliğini belirtiyor olarak algılamasına ve dolayısıyla tanımlayıcı olarak değerlendirilmesine yol açabilir.
Temyiz Kurulu, EMMENTALER işaretinin bir peynir türünü tanımladığını göstermek amacıyla, emmentaler peynirinin standart bir peynir türü olarak sınıflandırıldığı Alman peynir yönetmeliğine de dayanmıştır. Bu sınıflandırmanın, ilgili kamuoyunun söz konusu işaretin tanımlayıcı niteliğine ilişkin algısını yansıtması mahkemece de muhtemel bulunmuştur.
Başvuru sahibi, Temyiz Kurulu’nun başvurulan markanın tanımlayıcı karakterinin, Avrupa Birliği’nin İsviçre ile arasındaki tarım ürünleri ve gıda maddeleri için menşe adları ve coğrafi işaretlerin korunmasına ilişkin 17 Mayıs 2011 tarihli Anlaşma ile korunan menşe adları ve coğrafi işaretler listesine ‘Emmentaler’ adının dahil edilmesine karşı çıkmış olmasından da çıkarılabileceği yönündeki tespitine itiraz etmiştir. Temyiz Kurulu’nun itiraz edilen kararın 24. paragrafında atıfta bulunduğu, İsviçre Federal Tarım Ofisi’nin 17 Aralık 2009 tarihli basın açıklamasında bu dışarda bırakılmanın nedenleri açıklanmıştır. Söz konusu basın açıklamasında Federal Tarım Ofisi, İsviçre ile Avrupa Birliği arasındaki müzakerelerin, Emmentaler adının bu anlaşma bağlamında menşe adları ve coğrafi işaretler listesine dahil edilmesine ilişkin farklı tutumları nedeniyle uzun süre aksadığını, çünkü “[Avrupa Birliği’nin] “Emmentaler” adını jenerik bir ad olarak kabul ettiğini” ve “[Avrupa Birliği’nin] bu adın tüm Üye Devletlerde kullanılmasını [kullanılabilmesini] şart koştuğunu” belirtmiştir. Söz konusu basın açıklamasına göre, bu farklılıklar nedeniyle İsviçre ve Avrupa Birliği Emmentaler ismini bu listeye dahil etmemeye karar vermiştir. Buradan da “emmentaler” isminin jenerik ve tanımlayıcı olduğunun kabulü sonucu çıkarılabilmektedir.
Ek olarak, yerleşik içtihattan, bir ismin Codex Alimentarius’ta jenerik olarak tanımlanmış olmasının, başvurulan markanın bir peynir türünü tanımlayıcı olup olmadığını değerlendirmek konusunda ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki Codex Alimentarius veya “Gıda Kodu”, Codex Alimentarius Komisyonu tarafından kabul edilen gıda standartları, kılavuzlar ve uygulama kurallarından oluşan bir koleksiyon olup kısaca uluslararası gıda standartları olarak belirtilebilir. CAC olarak da bilinen Komisyon, Ortak FAO/WHO Gıda Standartları Programının merkezi bir parçasıdır ve tüketici sağlığını korumak ve gıda ticaretinde adil uygulamaları teşvik etmek amacıyla FAO ve WHO tarafından kurulmuştur. Codex Alimentarius Komisyonu tarafından hazırlanan emmental genel standardına (CXS 269-1967) göre, ’emmental’ terimi, bu standartta listelenen gerekliliklere uyan olgunlaşmış bir sert peyniri tanımlamaktadır. Bu standardın 7.1 maddesi uyarınca, EMMENTALER işareti, ürünün emmental standardına uygun olması koşuluyla, önceden paketlenmiş gıda maddelerinin etiketlenmesine ilişkin genel standarda uygun olarak kullanılabilir. Buradan mahkeme, EMMENTALER işaretinin Codex Alimentarius bağlamında, söz konusu standartta belirtilen özelliklere sahip bir peynir türünün adı olarak algılandığı sonucunu çıkarmaktadır. Dolayısıyla mahkeme, Temyiz Kurulu’nun söz konusu uluslararası gıda standartlarını/kodlarını tanımlayıcılık değerlendirmesinde dikkate alabileceğine kanaat getirmiştir.
Ayrıca, son olarak, 5 Aralık 2000 tarihli Guimont (C-448/98, EU:C:2000:663) kararının 32. paragrafında, Adalet Divanı’nın, emmental peynirin Fransa dışındaki Üye Devletlerde yasal olarak üretildiğini ve pazarlandığını teyit ettiği belirtilmiştir. Bu husus da ilgili ibarenin söz konusu peynir için tanımlayıcı olduğu hususunu destekler nitelikte bulunmuştur.
Sonuç olarak, yerleşik içtihat ışığında Temyiz Kurulu, Genel Mahkeme tarafından, söz konusu ret gerekçesinin duruma göre tek bir Üye Devletten oluşabilecek Avrupa Birliği’nin bir kısmında mevcut olmasının yeterli olduğunu göz önünde bulundurarak uyuşmazlık konusu işaretin 2017/1001 sayılı Tüzüğün 7(1)(c) ve 7(2) Maddelerinin amaçları bakımından tanımlayıcı olduğu sonucuna varmakta haklı görülmüştür.
Kararın kanaatimizce en önemli kısımları, ortak markaların tanımlayıcı olarak değerlendirilmesinde birçok kriterin ele alınması ve ortak markanın reddi hükmünün istisnasının yalnızca malların coğrafi kökenine ilişkin bir gösterge olarak kabul edilecek işaretleri kapsayacak şekilde katı bir şekilde yorumlanması gerektiğidir.
Geleneksel olmayan marka türleri arasında yer alan multimedya markaları, teknolojinin hızı karşısında gelişen dijital pazarlama stratejileri sayesinde, marka sahipleri tarafından daha sık kullanılmaya başlanan, buna karşın öğreti ve yargı kararlarında detaylı bir incelemeye konu olmamış marka çeşitlerindendir.
Bu doğrultuda Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) Temyiz Kurulu’nun R1490/2022-5 sayı ve 07.03.2023 tarihli kararı[1], multimedya markaları ve bu markaların ayırt ediciliklerine ilişkin kapsamlı bir değerlendirme imkanı sunmaktadır. Esasında söz konusu marka başvurusu tam da bu amaçla yapılmıştır.
Anılan kararın konusu, Hollanda merkezli Chiever B.V. şirketi tarafından 018061546 sayı ile EUIPO nezdinde yapılan multimedya markası başvurusudur. Başvuru sahibi esasında bir vekil firmadır ve marka başvurusunu, EUIPO’nun multimedya markalarının koruma kriterlerine ilişkin yaklaşımını test etmek için gerçekleştirmiştir. Bu sebeple başvuru, biraz da mizah içerecek şekilde, Benelüks Fikri Mülkiyet Ofisi (BOIP) eski başkanının görevden ayrılmasını konu alan bir animasyon şeklinde tasarlanmıştır. Animasyonun kahramanı, “Super Simon” adlı bir süper kahraman olarak tasvir edilmiştir. Hikayede Super Simon, BOIP’in yeni başkanı Gustafsson ile vedalaştıktan sonra uçarak bir tatil yerine gider ve havuz kenarında oturarak kokteylini yudumlar.
Başvuru kapsamında tescili talep edilen mal ve hizmetler 16. sınıfta yer alan kitaplar, 33. sınıfta yer alan şaraplar ürünleri ile 41. sınıfta bulunan eğlence, kültürel aktiviteler ve klasik müzik icraları hizmetleridir. Çeşitli görüntü ve ses unsurlarından oluşan 22 saniyelik animasyon bu yönüyle bir multimedya markası niteliğindedir.
Başvurusu yapılan multimedya başvurusunun videosunu aşağıdaki bağlantıdan izleyebilirsiniz:
Multimedya markaları, Avrupa Birliği (AB) 2018/626 sayılı Komisyon Uygulama Yönetmeliğinin[2] 3/3-i maddesinde görüntü ve ses kombinasyonundan oluşan markalar olarak tanımlanmış ve multimedya markalarının bu kombinasyonu içeren görsel-işitsel bir dosyanın sunulması suretiyle marka sicilinde gösterilebileceği düzenlenmiştir. Bu bakımdan ses ve görüntüyü aynı anda içeren multimedya markalarının koruma kapsamı da bu iki bileşeni birlikte içerecektir. Görsel unsurlar grafik olarak tasvir edilen sözel ifadeler, figüratif unsurlar ve bunların hareketlerinden oluşurken, işitsel unsurlar söylenen veya konuşulan sözel unsurlar, müzikal unsurlar veya gerçeğe yakın sesleri içerebilir. Diğer marka türlerinde olduğu gibi, multimedya markalarının da tescil edilebilir olması için asgari ayırt edicilik kriterini taşıması gerekir.
Multimedya markalarının ayırt ediciliklerine ilişkin AB uygulamasındaki referanslardan biri, EUIPO’nun yeni marka türlerine ilişkin 2021 tarihli ortak uygulama kılavuzudur[3]. Bu yazıya konu EUIPO kararında da anılan kılavuza atıf yapılmış olup bu bakımdan multimedya markaları ile ilgili kılavuz açıklamalarına değinmek yerinde olacaktır.
Bu hususta öncelikle, görüntü ve ses kombinasyonundan oluşan multimedya markalarının, günümüzde marka stratejilerinin bir parçası olarak daha sık kullanılmaya başlandığı, bu nedenle tüketicilerin bu tür markaları ticari menşe göstergesi olarak algılamalarının daha olası hale geldiği vurgulanmıştır.
Bununla beraber multimedya markalarının ayırt ediciliği ile ilgili, kural olarak markanın ses ve görüntüden oluşan unsurlarından en az birinin kendi içinde ayırt edici olarak kabul edilmesi durumunda markanın bir bütün olarak ayırt edici olacağı değerlendirmesi yapılmıştır. Bu yorumun zıddından, ayırt edicilikten yoksun görüntü ve seslerin kombinasyonundan oluşan multimedya markasının bir bütün olarak da ayırt edici olmadığı sonucuna ulaşılacaktır. Diğer yandan, tüketici üzerinde kalıcı bir izlenim yaratmayan multimedya işaretlerinin tüketici tarafından ticari menşe göstergesi olarak algılanmayacağı ve ayırt edicilikten yoksun kabul edileceği ifade edilmiştir.
Yazımıza konu markayı değerlendiren EUIPO İnceleme Birimi, AB Marka Tüzüğü (EUTMR)’nün, ayırt edici nitelikten yoksun markaların tescil edilemeyeceğini düzenleyen 7/1-b maddesi nedeniyle başvuruyu tüm mal ve hizmetler bakımından reddetmiştir. İlgili kararda, 22 saniyelik videodan oluşan markada yer alan farklı unsurların karmaşıklığı sebebi ile markanın tüketici tarafından ticari köken göstergesi olarak algılanmayacağı belirtilmiştir. Multimedya markasında yer alan ve karmaşık olarak nitelendirilen unsurlar esasında, animasyonun kahramanı “Super Simon”un bir tatil yerine uçmasına ilişkin bir hikayeyi imgeleyen sesler, hareketler, bir takım arka plan görselleri ve yazılardır. İnceleme Birimi, başvuruya konu animasyonun, tüketicilerin TV reklamlarından alışkın olduğu üzere, mal ve hizmetleri sunan işletmeyi gösterme işlevinden yoksun olduğu kanaatindedir. Bununla beraber markanın gösteriminin tescili talep edilen mal ve hizmetlerle de herhangi bir bağlantısı olmadığı ifade edilmiştir.
Buna karşın başvuru sahibi, EUIPO Temyiz Kurulu nezdinde yaptığı itirazında, bir bütün olarak incelendiğinde markanın net bir anlatımı olduğunu, karmaşık olarak ifade edilen diğer unsurların ise markasal algıyı destekleyen tali unsurlar olduğunu vurgulamıştır Bu bakımdan tüketicinin aklında kalacak olan markanın esas ve ayırt edici unsuru, “Super Simon” isimli kahramanın uçarak uzaklaşması ve vardığı tatil yerinde dinlenmesi hikayesidir.
Bu kapsamda yapılan temyiz başvurusunda Ofis’in ayırt edicilik değerlendirmesinde multimedya markasını diğer markalara kıyasla daha katı kriterlere tabi tuttuğu vurgulanmıştır. Başvurana göre EUIPO, multimedya markasının ayırt ediciliğini değerlendirirken diğer marka türlerinden farklı olarak, markanın tescili talep edilen mal ve hizmetler ile açık bağlantısını aramaktadır.
EUIPO Temyiz Kurulu, inceleme sonucunda başvuranın temyiz talebini kabul etmiş ve aşağıdaki sonuçlara ulaşmıştır:
Multimedya markası doğası gereği, çeşitli şekil, ses ve kelime unsurlarını bir arada barındıran karma bir marka çeşididir. Bu bakımdan ilgili tüketici markanın ticari menşeini algılayabildiği sürece, işaretin uzunluğu veya münferit unsurların karmaşıklığı önemsizdir.
Multimedya markasını oluşturan videonun esas unsuru ‘Super Simon’ karakteri tek başına ayırt edicidir ve marka ile karşılaşan tüketici, bu kahramanın bir tatil yerine vardığını hatırlayacaktır. Tüketicinin markayı oluşturan diğer tali unsurları hatırlaması markanın ayırt ediciliği değerlendirmesinde belirleyici değildir.
İnceleme Birimi’nin tespitinin aksine, bir markanın ayırt ediciliğinin değerlendirilmesinde markanın sahibine işaret etmesi koşulu aranmaz. Nitekim markanın temel işlevi, belirli bir işletmenin mal veya hizmetlerini diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırmaktır. Kelime markaları gibi geleneksel markalarda işaretin marka sahibini açıkça göstermesi gibi bir kriter aranmazken, böyle bir koşulun multimedya markaları için getirilmesi doğru olmamıştır.
Benzer şekilde, İnceleme Birimi’nin başvuruya konu markanın tescili talep edilen mal ve hizmetlerle yeterli teması olmadığı yönündeki tespiti de Kurul tarafından doğru bulunmamıştır. Zira bir markanın mal ve hizmetlere atıfta bulunması beklenmeyeceği gibi, tam tersine markanın doğrudan belirli mal ve hizmetlere atıfta bulunması tanımlayıcı veya ayırt edicilikten yoksun olarak nitelendirilmesi sonucunu doğurur.
Diğer yandan multimedya markasının TV reklamları ile karşılaştırılamayacağı da vurgulanmıştır. Reklamlar ürün veya hizmetin tanıtımını yapmayı hedefleyen, dolayısıyla ürün/hizmet ve sahibi hakkında bilgi veren araçlardır. Buna karşın markalar ayırt edicidir ve tanıtıcı amaç taşımaz.
Bütün bu gerekçelerle, başvuruya konu marka, “Super Simon” sayesinde ayırt edici bulunmuştur. Bununla beraber kararda genel olarak multimedya markaları ile ilgili yol gösterici tespitlere de yer verilmiştir. Gerçekten de multimedya markaları, yeni marka türleri olmaları ve bu alanda yeterli uygulama olmaması nedeniyle tartışmaya açık markalardır.
Ancak yazıya konu kararda da vurgulandığı gibi, teknolojinin ve dijital pazarlama stratejilerinin gelişmesi ile multimedya işaretlerinin ürün ve hizmetlerde kullanımı ciddi oranda artmıştır. Bu artışla paralel olarak multimedya marka başvurularının da artması muhtemeldir. Tüketici için nispeten yeni aşinalık kazanan bir marka türü olsa da multimedya markaları, marka kavramının temel işlevini yerine getirdiği takdirde tescile uygun kabul edilmelidir. Multimedya markalarının karma unsurlardan oluşan yapısı, ayırt edicilik değerlendirilmesinde doğru yorumlanmalı, diğer marka türlerine kıyasla ek koşullar getirilmeden markanın mal ve hizmetleri diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırt edip etmediği temel noktasından hareket edilmelidir.
Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) Temyiz Kurulu, 23 Ocak 2023 tarihli R 2420/2020-1 sayılı kararında; tanınmış markalar gerekçe gösterilerek yapılan itirazlarda, itiraz edilen başvurunun kapsadığı mal ve hizmetler ile bunların tüketici grubunun incelemeye etkisine ilişkin önemli tespitlerde bulunmuştur. Belirttiğimiz ve bu bağlantıdan tam metnine erişebileceğiniz karar, bu yazı kapsamında ana hatlarıyla okuyucularla paylaşılacaktır.
Başvuru sahibi, Societe D’equipements De Boulangerie Patisserie şirketi (bundan sonra Başvuru Sahibi olarak anılacaktır), aşağıda görselini görebileceğiniz “BERTRAND PUMA La griffe boulangère” ibareli markanın 7., 9. ve 11. sınıflarda yer alan mallar için tescil edilmesi talebiyle Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi’ne başvuruda bulunmuştur.
Başvuru; 7., 9. ve 11. sınıflarda yer alan malların genelini ve aynı zamanda özel olarak yemek sektöründe kullanılan makineler, fırıncılık endüstrisi için tartma, ölçme ve oranlama cihazları ve aletleri, endüstriyel fırınlar için pişirme için aparatlar gibi malları kapsamaktadır.
20 Mayıs 2019 tarihinde Puma SE şirketi (bundan sonra İtiraz Sahibi olarak anılacaktır), söz konusu marka başvurusuna karşı aşağıda görsellerini görebileceğiniz markalarını mesnet göstererek tescili talep edilen bütün mallar bakımından itiraz etmiştir.
İtiraz gerekçesi markaların kapsamında iç-dış giysiler, ayak giysileri, baş giysileri mallarının yanısıra 9. sınıfa dahil mallar da bulunmaktadır.
EUIPO Yayıma İtiraz Birimi, yapmış olduğu ilk inceleme neticesinde;
Marka başvurusunun 7. sınıfında yer alan malların, itiraza mesnet gösterilen markaların tescilli bulunduğu sınıflardaki mallar ile herhangi bir benzerliğinin bulunmadığı,
Karşılaştırmaya konu markalar arasında 9. sınıfta yer alan mallar bakımından benzerlik bulunduğu,
Marka başvurusunun 11. sınıfında yer alan mallar ile itiraz gerekçesi markaların kapsamında bulunan 9. sınıfta yer alan mallar arasında benzerlik bulunmadığı gibi söz konusu malların aynı tüketici kesimine hitap etmediği,
Benzerlik incelemesine konu olan markaların ortak olarak “PUMA” ibaresini içermesine rağmen uyuşmazlık konusu marka başvurusunun, ayırt edici “BERTRAND” ibaresi ve “La griffe boulangere” gibi farklı kelime unsurlarını içerdiğini, buna ek olarak, markalar arasında stil ve renk farklılıkları bulunduğu ve bu sebeple markaların ortalamanın altında bir görsel benzerliğe sahip olduğu,
Markaların ortalama derecede işitsel ve kavramsal benzerliğe sahip olduğu,
İtiraz Sahibi’nin sunmuş olduğu deliller göz önüne alındığında, itiraza mesnet gösterilen markaların spor giyim, ayakkabı ve baş giysileri malları bakımından uzun süredir ve yoğun bir şekilde kullanıldığı ve bahse konu markaların Avrupa Birliği bölgesi içerisindeki önde gelen markalar arasında konsolide bir konuma sahip olduğu tespit edilmiş olup, söz konusu markaların ilgili tüketici kitlesi arasında çok yüksek bir tanınırlık derecesine sahip olduğu,
Marka başvurusunun tescil edilmek istendiği sınıflarda yer alan malların, itiraza mesnet gösterilen markaların tescilli bulunduğu mallardan farklı olarak daha spesifik ve profesyonel bir kitleye hitap ettiği,
Markaların hedef tüketici kitlesi arasında herhangi bir benzerlik bulunmadığı ve itiraza mesnet gösterilen “PUMA” ibareli markalarının yüksek bilinirliğe sahip olduğu göz önünde bulundurulsa da ilgili tüketici kitlesinin söz konusu markalar arasında herhangi bir bağlantı kurmayacağı,
Markalar arasında bağlantı kurulabileceği ihtimalinde ise İtiraz Sahibi’nin itiraz gerekçesi markaların tanınmışlığından haksız avantaj sağlayacağına veya tanınmış markanın ayırt edici karakterine/itibarına zarar vereceğine dair yeterli argümanları sunamadığı,
kanaatine varmış olup, itirazın 9. sınıfa dahil mallar bakımından kabul edilmesine, 7. ve 11. sınıflara dahil mallar bakımındansa reddedilmesine, dolayısıyla başvurunun 9. sınıfa dahil mallar bakımından kısmen reddedilmesine karar vermiştir.
İşbu karara karşı İtiraz Sahibi, 17 Aralık 2020 tarihinde;
Karşılaştırmaya konu markaların ortak olarak “PUMA” ibaresini içerdiğini, bu aynılığın markaların görsel ve işitsel olarak benzer görülmesi bakımından yeterli olacağını ve itiraza konu marka başvurusunda yer alan diğer ibarelerin yan unsur olduğunu,
Söz konusu markaların tescilli bulunduğu sınıfların birbirleriyle doğrudan bağlantısının bulunmadığı düşünülse dahi, ilk derece incelemesi sonucu itiraza mesnet gösterilen markaların yüksek bilinirliğe sahip olduğunun kabul edilmesi sebebiyle ilgili tüketici kitlesinin markalar arasında bağlantı kurma ihtimalinin bulunduğunu,
Markaların mal ve hizmetlerini tüketen tüketiciler arasında kesin bir ayrım yapmanın mümkün olmadığını, günümüzde markaların normalde bulundukları pazardan başka pazarlarda da yer almasının bir trend haline geldiğini ve bu sebeple ne kadar farklı bir pazar olursa olsun Puma SE’nin yüksek bilinirliğe sahip markalarıyla kolayca karıştırılabilecek bir markanın kullanımına izin verilmemesi gerektiğini,
Günümüzde, Puma SE gibi yüksek bilinirliğe sahip şirketlerin farklı sektörlerde yer alan şirketlerle lisans ve iş birliği anlaşmaları yapmalarının olağan olduğunu, Puma SE şirketinin de Mattel gibi oyuncak şirketleriyle dahi ortak ürünler çıkarttığını,
İtiraza konu marka başvurusunun tescil edilmesi halinde ilgili tüketicinin, Puma SE’nin yeni bir iş sektöründe bir iş birliğiyle karşı karşıya olduğunu düşünmesine neden olacağını ve Puma markalarının tüketici nezdindeki bilinirliğine zarar vereceğini,
Tüm bu sebepler göz önünde bulundurulduğunda, marka başvurusunun tesciline izin verilmesi durumunda imaj transferi olacağını ve bu sebeple Puma SE’nin yüksek bilinirliğinden haksız şekilde yararlanılacağı ve Puma’nın ayırt edici karakterinin zarar göreceğini,
iddia ederek verilen kararın iptal edilmesini ve söz konusu marka başvurusunun tescili talep edilen bütün mallar bakımından reddedilmesini talep etmiştir.
Yukarıda verilen argümanlara karşılık olarak Başvuru Sahibi;
Geçmiş tarihli markaların tüketici kitlesinin ortalama tüketiciye hitap etmesine karşın marka başvurusunun fırıncılık ve pastacılık alanlarında uzman kişilere hitap ettiğini,
Başvurunun figüratif ve renk detayları sayesinde itiraza mesnet gösterilen markalardan önemli ölçüde ayrıştığını ve farklı genel bir izlenim yarattığını ve bu sebeple markaların görsel açıdan benzer olmadığını,
Markaların işitsel kavramsal olarak benzer olmadığını,
İtiraz Sahibi’nin iş birliği iddialarına karşılık olarak, dosyaya konuyla ilgili olarak markaların yer aldıkları pazarlar dışarısındaki korumasını genişletecek derecede bilinirlik kazandığına dair herhangi bir veri sunulmadığını ve söz konusu iddianın yalnızca bir varsayımdan ibaret olduğunu,
Uyuşmazlığa konu marka başvurusu kullanımlarının, itiraza mesnet olarak gösterilen markaların sahip olduğu ayırt ediciliğe ve bilinirliğe zarar vereceği veya bundan haksız yarar sağlanacağı yönünde herhangi bir delilin sunulmadığını,
Karara itiraza konu marka başvurusunun fırıncılık ve pastanecilik sektöründe bulunan Bertrand-Puma şirketi tarafından 25 yıldır kullanıldığını, söz konusu şirketin aşağıda görebileceğiniz “Bertrand ” ve “Puma” markalarının da sahibi bulunduğunu ve şirket logosunun yıllar boyunca birçok değişikliğe uğrayarak karara itiraza konu marka başvurusu haline geldiğini,
iddia ederek yapılan itirazın reddedilerek marka başvurusunun tescil işlemlerine devam edilmesini talep etmiştir.
Puma SE tarafından yapılan karara itiraz sonucunda Temyiz Kurulu; ilk olarak mallar ve markalar arasındaki benzerlik ile ilgili tüketici grubunu değerlendirmiştir. Buna göre; tescili talep edilen 7. ve 11. sınıfta yer alan malların hedef kitlesinin genel olarak fırıncılık endüstrisinde çalışan profesyonel kişiler olduğunu belirtilmiştir. Bu minvalde, ekmek yapımı ve fırıncılık için makine sektörü ile spor ürünleri sektörü arasında bir benzerliğin bulunmadığı ve ürünlerin birlikte kullanılmayacağının da altı çizilmiştir.
Buna ek olarak Temyiz Kurulu, karara itiraza konu markada bulunan “La griffe boulangère” ifadesinin Fransızca konuşan tarafından “Fırıncının İmzası” olarak anlaşılacağı, ana dili Fransızca olmayan tüketiciler tarafından ise en fazla fırıncılıkla ilgili bir ibare olarak anlaşılacağı kanaatine varmıştır.
Yapılan benzerlik incelenmesi neticesinde Kurul, markalar arasında görsel benzerliğin en az düşük seviye olduğunu, işitsel ve kavramsal açıdan ise ortalama derece benzerlik bulunduğunu ifade etmiştir.
İkinci olarak Temyiz Kurulu, markalar arasındaki karıştırılma ve bağlantı kurulabilme ihtimalini değerlendirmiştir. Bu kapsamda, itiraza mesnet gösterilen markaların Avrupa Birliği bölgesinde spor giyim, ayakkabı ve şapka sektöründe yüksek bilinirliğe sahip olduğu tespit edilmiş olup İtiraz Sahibi’ne ait markaların yüksek derece bilinirliğe sahip olmasının, incelenen ihtilafta markalar arasında karıştırma ihtimalini ortaya çıkarmayacağı, çünkü bahsi geçen mallar arasında doğrudan bağlantı kurulamayacağı gibi malların tamamen birbiriyle bağlantısız olduğu kanaatine varılmıştır.
Devamında Kurul, ünlü markaların başka şirketler ile lisans ve iş birliği anlaşmalarına genellikle toplumun tamamına hitap eden ürünleri piyasaya sürmek için imza attıklarını; buna karşın, somut olayda olduğu gibi markayı ilgisiz bir teknik alana genişletmek veya özel makinelerde pazarlama amaçlı markayı kullanmanın yaygın bir pazarlama uygulaması olmadığını ve İtiraz Sahibi tarafından sunulan birçok iş birliği anlaşmasının bunu desteklediğini ifade etmiştir.
Kurul, karşılaştırmaya konu markaların benzer olması ve geçmiş tarihli markanın yüksek bilinirliğe sahip olmasının, markalar arasında otomatik olarak bağlantı kurulacağı anlamına gelmeyeceği, bir markanın bilinirlik düzeyinin çok yüksek olmasının ona tüm mallar ve hizmetler bakımından mutlak koruma sağlamayacağı ve talep edilen korumanın ancak ve ancak ilgili tüketici kitlesinin bahse konu mallar/hizmetler arasında bağlantı kurma ihtimalinin bulunduğu durumlarda sağlanabileceğinin altını çizmiştir. Yukarıda yer verilen tüm açıklamalar çerçevesinde, söz konusu marka başvurusunun reddedilmesi yönündeki EUIPO Yayıma İtiraz Birimi kararı, EUIPO Temyiz Kurulu tarafından da yerinde bulunmuş ve karara karşı yapılan itiraz reddedilmiştir.
Bu karar ve kararda yer verilen gerekçeler kapsamında marka bilinirliğinin yalnızca, tüketicilerin yeni başvurunun kapsadığı mal ve hizmetler çerçevesinde markaları ilişkilendirebilecekleri, malların ve hizmetlerin spesifik/teknik tüketicilere değil, genel tüketici kitlesine hitap ettiği durumlarda dikkate alınması gerektiği sonucuna varılması yanlış olmayacaktır. Buna karşın, marka sahiplerinin diğer firmalar ile yaptıkları iş birliği ve lisans anlaşmaları sayesinde, markalarının bilinirliğini tescilli bulunmadıkları alanlara da taşıyabilmesi imkanının var olduğu yorumunun da unutulmaması gerektiği kanaatindeyiz.