Ay: Mart 2022

Patent Başvurusunda Tarifname Takımında Yapılan Hata Düzeltme Talepleri – Bölüm I

UYARI: Bu yazıdaki değerlendirmeler yazarın kişisel görüşlerini yansıtır ve hiçbir şekilde TÜRKPATENT’in resmi görüşünü ya da uzmanlarının başvurularla ilgili değerlendirmelerini temsil etmez. Yazı yalnızca bilgi amaçlı olup yasal tavsiye niteliği taşımaz.  Bu yazının içeriğinin bir sonucu olarak herhangi bir işlem yapmadan veya herhangi bir işlemden kaçınmadan önce profesyonel hukuki tavsiye alınmalıdır. Yazarın verilen bir örnek üzerindeki değerlendirmesi yalnızca o örneğin spesifik koşullarına bağlıdır. Bir başka durum için yazarın alacağı kararlarda bağlayıcılığı yoktur.

Giriş

Patent gibi hem hukuki hem de teknik olarak oldukça çetrefilli bir süreçte hata yapmadan süreci tamamlamak azami çaba ve dikkat gerektirir. Zira kimi hataların telafisi mümkün olsa bile bazılarının düzeltilmesi mümkün değildir ve hak kaybına yol açabilir. Bu yazı dizisinde bir patent başvurusunun tarifname takımıyla ilgili hangi tür hataların düzeltilebileceği (ya da düzeltilemeyeceği) ve ne gibi değişiklikler yapılabileceği bu birinci bölümde EPO’dan ve ikinci bölümde TÜRKPATENT’ten verilen örnekler üzerinden gösterilmeye çalışılacaktır. Patent Başvurusunda tarifname takımı dışında yapılan hata düzeltme, eksik evrak tamamlama ve telafi işlemleri ile ilgili bkz: https://iprgezgini.org/2022/02/08/patent-basvurusunda-hata-duzeltme-eksik-evrak-tamamlama-ve-telafi-islemleri/

Mevzuat

6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununda (SMK) bir patent başvurusunda yapılabilecek değişiklikler ve düzeltmeler şöyle ifade edilmiştir (vurgu eklenmiştir):

“Patent başvurusu, Kurum nezdinde yapılan işlemler süresince başvurunun ilk hâlinin kapsamını aşmamak şartıyla, başvuru sahibi tarafından değiştirilebilir.”[1]

Buna göre bir patent başvurusunda yapılan değişiklik, orijinal başvuruya kıyasla kapsam aşımına neden olmamalıdır.

Ancak patent başvurusu belge olduktan sonra, yalnızca SMK m.99 kapsamında patente itiraz edilmişse YİDD tarafından itiraza ilişkin nihai karar verilinceye kadar patentin sağladığı korumanın kapsamını aşmamak şartıyla patent sahibi tarafından değiştirilebilmektedir.[2]

Bununla birlikte bir patent başvurusu veya patent dokümanlarında yer alan imla hataları ve açık maddi hatalar talep üzerine düzeltilebilmektedir.[3] Buna göre Kuruma verilen dokümanlardaki çeviri hataları, yazım hataları, kopyalama hataları ve yanlışlıklar düzeltilebilir. Ancak düzeltme talebinin tarifname, istemler veya resimlerle ilgili olması durumunda düzeltmenin, bu maddede sayılanlar dışında bir amaç taşımadığı açık olmalıdır.[4]

Bu bakımdan tarifname takımı dışında yapılan hata düzeltme taleplerinden farklı olarak tarifname takımının içeriğiyle ilgili yapılacak düzeltmeler daha sıkı kriterlere bağlanmıştır.

Hata düzeltme talebi için bir süre kısıtlaması bulunmamakla birlikte hatanın fark edilmesinin hemen ardından düzeltme talebi yapılmasında fayda vardır. Ancak özellikle başvuru yayınından ya da patent belgesi alındıktan sonra yapılacak hata düzeltme taleplerinin üçüncü kişiler için hukuki kesinliği zedeleyici etkisi olmayacağından emin olunmalıdır.[5]

Değişiklik Talebi ile Hata Düzeltme Talebi Arasındaki Farklar

Tarifname takımında yapılan bir değişiklik talebiyle yine tarifname takımında yapılan bir hata düzeltme talebi arasında ne fark vardır?

Değişiklik talepleri değerlendirilirken yalnızca SMK m.103(1) anlamında kapsam aşımına yol açıp açmadığı irdelenirken, hata düzeltme taleplerinde kapsam aşımının yanı sıra hatanın ve düzeltmenin bariz olup olmadığı da sorgulanır.

Bazı değişiklikler yalnızca hata düzeltme talebiyle yapılabilirken, bazıları ise hata düzeltme şartlarını sağlamadığı için değişiklik talebi ile yapılabilir. Ancak tarifname takımında yapılacak her türlü hata düzeltme/değişiklik işlemi kapsam aşımı değerlendirmesine tabidir. Yapılacak düzeltme/değişiklik yalnızca teknikte uzman kişinin, başvuru tarihi itibariyle yaygın genel bilgiyi kullanarak nesnel olarak, başvuru evrakının tamamından doğrudan ve açık bir şekilde elde edebileceği sınırlar dahilinde mümkün olabilir. [6]

Yukarıda belirtildiği üzere bir patent başvurusu belge olduktan sonra patent sahibinin kendi talebiyle yapacağı değişiklikler kabul edilmemektedir.[7] Bir patent belgesi için başvuru sahibinin inisiyatifiyle yalnızca hata düzeltme talebiyle değişiklik yapılabilmektedir.

Mevzuatımızda PCT ve EPC’ye kıyasla, tarifname takımında yapılabilecek değişikliklerle ilgili bazı farklılıklar vardır. Örneğin TÜRKPATENT’te araştırma raporu öncesinde tarifname takımında değişiklik yapılabilmektedir. Zira “Patent başvurusu, Kurum nezdinde yapılan işlemler süresince başvurunun ilk hâlinin kapsamını aşmamak şartıyla, başvuru sahibi tarafından değiştirilebilir.”[8] Bu bakımdan başvuru sahipleri değişiklikler konusunda daha az kısıtlıdır. Örneğin başvuru sahibi şekli eksiklik incelemesinin tamamlanmasından sonra gerekli gördüğü değişiklikleri başvurunun ilk kapsamını aşmamak ve şekli şartları sağlamak koşuluyla yapabilir.[9] Ancak PCT’de araştırma öncesi tarifname takımında yapacağınız değişiklik yalnızca bariz bir hatanın düzeltilmesi ile ilgili olabilir ve bu tür bir düzeltme talebi PCT Yön. m.91’e göre sıkı bir şekilde denetlenir (hem hatanın hem de düzeltmenin bariz olması gerekir). Yine EPC’de Yön. m137(1)’e göre başvuru sahibi araştırma raporu öncesinde hata düzeltme talepleri (ve başvuru unsurlarını tamamlama talebi) hariç kendi inisiyatifiyle değişiklik yapamamaktadır. EPO’da başvuru sahibine, kendi arzusuyla tarifname takımını değiştirmesi için en az bir defa fırsat verilmektedir.[10] Ancak Yönetmelikte belirtilen durumlar dışında yapılmak istenen değişiklikler inceleme uzmanının onayını gerektirir.[11]

Alman patent sisteminde ise başvuru belge olana kadar kapsamı aşmadığı sürece değiştirilebilmektedir. Ancak inceleme talebinde bulunulmadan önce, yalnızca bariz hataların düzeltilmesi, inceleme uzmanınca belirtilen eksikliklerin giderilmesi veya patent istemlerinde yapılan değişikliklere izin verilmektedir.[12]

Görüldüğü üzere SMK m.103(1) başvuru sahibine diğer ofislerce sunulmayan bir serbesti vermiştir. Bu sayede başvuru sahipleri örneğin araştırma öncesi tarifname/istem değişikliği talebinde bulunarak kapsamı aşmayan fakat hata olarak kabul edilemeyecek değişiklikleri de yapabilmektedir. Örneğin tarifname veya istemlerde hatalı bir hesaplamadan kaynaklanan bariz olmayan bir hata, hata düzeltme talebi yapılarak düzeltilemez. Böyle bir hatanın düzeltilmesine, değişiklik başvurunun ilk halinde açıkça ima edilmiş olması durumunda SMK m.103(1) uyarınca izin verilebilir. [13]  Ancak, birden fazla aritmetik düzeltme olasılığı öngörülebiliyorsa, seçilen düzeltme, başvurunun bir bütün olarak açıkça ima ettiği düzeltme olmalıdır. [14]

Bir örnek verelim:

3. İstem 4’e göre ….

4. İstem 3’e göre …

İstem 3’te hata olduğu barizdir. Zira bir istem kendisine bağlı bir isteme bağlanamaz. Ancak her ne kadar hata bariz olsa bile düzeltme bariz olmayabilir. İstem 3 ne şekilde düzeltilebilir? “İstem 2’ye göre” olarak mı “İstem 1’e göre” olarak mı yoksa bir başka şekilde mi? Burada istem 3’ün düzeltmeden sonra hangi isteme bağlanacağı belirsiz olacağından hata düzeltme talebi kapsamında düzeltilemez. Bunun yerine istem değişikliği talebinde (tarifname takımında değişiklik) bulunulabilir, ancak burada ortaya çıkan yeni istemin başvurunun kapsamını aşıp aşmadığı değerlendirilmelidir. Örneğin  “3. İstem 2’ye göre ….” şeklinde yapılacak bir istem değişikliği talebi istem 3’e ait yapılanmanın orijinal başvuru tarafından tercih edilen bir yapılanma olarak desteklenmesi durumunda kabul edilebilirdir. Görüldüğü üzere hata düzeltme talebiyle kabul edilemeyen bir düzeltme, bazı durumlarda tarifname takımında değişiklik talebi yapılarak düzeltilebilmektedir. Yukarıda bahsedildiği üzere araştırma öncesi EPC’de ve PCT’de bu tür bir değişiklik mümkün değildir.

Bu bakımdan uzmanın yapılan talebin gerçekte bir hata düzeltme mi yoksa bir değişiklik talebi mi olduğunu iyi tahlil etmesi gerekir. Bir değişiklik talebi başvuru sahibinin fikrini değiştirmesi veya durumunu iyileştirmeye yönelik yaptığı plan sonucu gerçekleştirdiği bir değişiklik olarak yorumlanabilir. Öte yandan, hata düzeltme talebi, örneğin yanlış bir ifadeyi düzeltmek veya atlanan bir konuyu eklemek gibi, başvuru sahibinin başvuruyu gerçek niyetine uygun hale getirmesi olarak yorumlanabilir.[15]

Buna göre, “ifade edilmemiş bir irade” (“bir niyet”) ile ilgili bir düzeltme, orijinal başvuruda açıklanmayan bir şeyi içerebilir. Bu nedenle, talep edilen düzeltme, başvuru sahibinin bir fikir değişikliğini gizleyip gizlemediğini veya başvurunun gerçek niyetine uygun olarak fiilen restorasyonunu temsil edip etmediğini belirlemek için çok dikkatli bir şekilde incelenmelidir.

EPATS’tan Hata Düzeltme Talebinde Bulunma

Tarifname takımında (tarifname, istemler, özet, resimler) bir hata düzeltme talebinde bulunmak istiyorsanız EPATS’ta “Benim Sayfam” ekranında sayfayı aşağı doğru kaydırdığınızda göreceğiniz “Sahip/Ücret/Diğer İşlemler” bölümünde “Eksik Evrak Tamamlama/Bilgi Düzeltme/Ek Belge Sunma” seçeneğini kullanınız. (bkz. Şekil 1)

Şekil 1: EPATS Hata Düzeltme işlemi

Tarifname takımında hata düzeltme harici bir değişiklik yapmak istiyorsanız “Başvuru sonrası işlemler” kısmını kullanınız. Örneğin araştırma ya da inceleme raporuna cevaben değişiklik yapılmak isteniyorsa bunlar bilgi düzeltme talebi olarak değil, duruma uygun olarak “Araştırma Raporuna İtiraz/Görüşe Cevap Sunma” veya “İnceleme Bildirimine Cevap Verme” seçenekleri kullanılarak gönderilmelidir. Bunların dışında örneğin SMK Yönetmelik m.108(2) kapsamında araştırma öncesi tarifname takımında bir değişiklik yapılmak isteniyorsa “Tarifname Takımında Değişiklik” seçeneği kullanılmalıdır. (bkz. Şekil 2)

Şekil 2: EPATS Tarifname Takımında Değişiklik işlemi

Tarifname takımında değişiklik yapılırken bu değişikliklerin metin içerisinde nerelerde yapıldığının açık ve anlaşılır bir şekilde gösterildiği sayfalar da Kuruma sunulmalıdır.[16] Dosyalarınızı yüklerken değişiklik yapılan evrakın yanı sıra “Değişikliğin Gösterildiği Doküman” kısmına şekil 3’te bir örneği görülen evrak da eklenmelidir.

Şekil 3: Başvuruda yapılan değişikliklerin metin içerisinde nerelerde yapıldığının açık ve anlaşılır bir şekilde gösterildiği sayfalar (solda), yeni sayfalar (sağda) ile birlikte sunulmalıdır.

Tarifname Takımında Yapılan Açık Maddi Hataların Düzeltilmesi

Yukarıda belirtildiği üzere tarifname takımındaki bir hatanın düzeltilebilmesi için:

  • Hata bir imla hatası veya açık maddi hata olmalı
  • Düzeltmenin, çeviri hataları, yazım hataları, kopyalama hataları ve yanlışlıklar dışında bir amaç taşımadığı açık olmalıdır.[17]

Buna göre bir hata düzeltme işlemi değerlendirilirken iki şeye dikkat edilmelidir. Birincisi hatanın niteliği, ikincisi ise yapılacak düzeltmenin niteliği. Bir başka deyişle, tek başına hatanın niteliği dikkate alınarak karar verilemez, yapılacak düzeltmenin de değerlendirilmesi gerekir. Örneğin

2 + 2 = 5  ifadesinin bariz bir hata olduğu doğrudur. Ancak her bariz hata düzeltilebilir olmayabilir. Zira burada yapılacak düzeltme teknikte uzman kişi için açık ve yalnızca tek bir yolla olmalıdır. Alternatifler bulunmamalıdır. Bu örnekteki düzeltme 2 + 2 = 4 şeklinde olabileceği gibi 2 + 3 = 5 ya da 3 + 2 = 5 şeklinde de olabilir. Hatta 2 + 2 < 5 bile olabilir. Eğer orijinal başvurudan bu olasılıklardan hangisinin kastedildiği bariz olarak anlaşılamıyorsa -hata bariz bile olsa- düzeltilemeyecektir.

Buna göre tarifname takımında yapılan hata düzeltme talepleri şu kriterlere göre değerlendirilir[18]:

(i) Sunulan evrakta bir hatanın mevcut olduğu açıktır, teknikte uzman kişi başvuru tarihindeki yaygın genel bilgisiyle ve orijinal evrakla hatalı bilgiyi fark edebilmelidir.

(ii) Hatanın düzeltilmesi barizdir, düzeltme olarak sunulandan başka hiçbir şeyin amaçlanmadığı açıktır. Farklı şekilde düzeltme olasılıkları yoktur.

2 + 2 = 5  bariz bir hatadır ancak yapılacak düzeltme bariz değildir. Kısaca hata da düzeltme işlemi de bariz olmalıdır.

Eğer yukarıdaki (i) ve (ii) koşulları sağlanıyorsa yapılan düzeltmenin SMK m.103(1) anlamında kapsam aşımına yol açmadığı da kabul edilir.[19]

Eğer hata sadece önerilen düzeltmenin ışığında görünür hale geliyorsa, o zaman düzeltme aşikâr değildir ve kabul edilmemelidir.[20]

Çeviri, yazım ve kopyalama hatalarının tespiti ve düzeltilmesi genelde diğer yanlışlıklara göre daha kolaydır. Örnek verecek olursak:

“…zıparanın disk üzerinde daha sıkı tutunması sağlamak üzere bir kanal içeren…”

ifadesindeki “zıparanın” kelimesinin “zımparanın” olarak düzeltilmesi, “sıkı tutunması sağlamak üzere” ifadesinin “sıkı tutunmasısağlamak üzere” olarak düzeltilmesi mümkündür.

Çeviri hataları genellikle yabancı ülkelerden gelen başvuru sahiplerinin ya da ilk başvurusunu yabancı dilde yapmış başvuru sahiplerinin başvurularını Türkçeye çevirirken gerçekleşmektedir. Bir örnek verelim:

“a tool for driving nails” (çivi çakmak için bir alet) ifadesinin “tırnakları çekmek için bir alet” olarak çevrildiğini varsayalım. İngilizcede “nail” kelimesinin hem çivi hem de tırnak anlamına gelmesi nedeniyle yapılan bu çeviri hatası, orijinal başvuruda kastedilenin ne olduğu net bir şekilde anlaşıldığı sürece düzeltilebilir.

Çevirinin orijinal dilde yapılan başvuruya uygun hale getirilmesi için yapılacak düzeltme Kurum nezdinde işlemler devam ederken gerçekleştirilebilir. Bununla birlikte, başvuru belge olduktan sonra, örneğin SMK m.99 (EPC m.100) kapsamında itiraz işlemleri sırasında çevirinin düzeltilmesine, SMK m.103(2)’e (EPC m.123(3)) aykırı olması halinde, yani istemlerde sağlanan korumayı genişleten bir değişiklik talebine izin verilmez.

Kopyalama hataları da çeşitli şekillerde meydana gelebilir. Örnek vermek gerekirse:

“…zımparanın disk üzerinde daha sıkı tutunmasını sağlamak üzere zımparanın disk üzerinde daha sıkı tutunmasını sağlamak üzere bir kanal içeren…” ifadesindeki tekrarlayan kelimeler çıkarılabilir.

Yine yanlışlıkla metin içinde unutulan başvuru konusuyla ilgili olmayan notlar, ilgisiz veya gereksiz olduğu açıkça belli olan ifadeler veya diğer unsurlar SMK Yönetmelik m.79 ve 109(1) kapsamında başvurudan çıkarılabilir. Ancak çıkarılacak metin sonrası kalan metinden buluş konusu/kapsamı başvurunun ilk halinden farklı şekilde anlaşılıyorsa bu tür bir değişikliğe izin verilmez.

Başvuruya kopyalanması unutulduğu için sehven eklenmeyen bir paragrafın/ifadenin sonradan hata düzeltme ile eklenmesi pek olası değildir. Zira eklenmek istenen bilginin orijinal tarifname takımından çıkarılamayacak yeni bir bilgi olmaması gerekir. Cümlenin yarım kaldığı bariz olarak anlaşılsa bile, hatanın bariz olması, düzeltmenin de bariz olduğu anlamına gelmeyeceğinden (cümlenin ne şekilde biteceği belli değildir, farklı olasılıklar mümkündür) bu tür bir kopyalama hatası düzeltilemeyecektir.

Yönetmelikte “çeviri hataları, yazım hataları, kopyalama hataları ve yanlışlıklar” ifadesinde geçen “yanlışlıklar”ın diğer sayılanlara göre daha genel bir ifade olduğu anlaşılmaktadır. Bu yazıda verilecek örneklerle bu yanlışlıkların nasıl değerlendirildiği gösterilmeye çalışılacaktır.

Şekli Eksiklik Giderme Talebi Esnasında Yapılan Hata Düzeltme Talepleri

Orijinal tarifname takımında yapılmış bir maddi hatanın (özellikle kapsam aşımı ihtimali varsa) şekli eksiklik giderme talebi esnasında düzeltilmeye çalışılması tavsiye edilmez. Zira şekli kontrolü yapan uzmanların o alanda teknik bilgiye sahip olması beklenemeyeceğinden, talep edilen düzeltmenin, hata düzeltme dışında bir amaç taşımadığının açık olup olmadığı (Yön. m.109) bu aşamada tespit edilemeyecektir. Bu nedenle eğer şekli eksiklik giderme talebi ile birlikte -şekli kontrol uzmanının belirttikleri dışında- bir hata da düzeltilmek isteniyorsa bunun ayrı bir taleple yapılması tavsiye edilir. Böylece söz konusu hata düzeltme talebi araştırma uzmanının önüne geldiğinde geri çevrilse bile şekli kontrolü giderilmiş haliyle başvuruya devam edilebilir.[21]

Ayrıca şekli inceleme aşamasını tamamlamış bir başvuruda yapılan değişikliğin şekli şartları sağlamaması durumunda değişiklik talebi dikkate alınmaz ve bu durum başvuru sahibine bildirilir.[22]

Araştırma Öncesinde Yapılan Hata Düzeltme Talepleri

Eğer araştırma öncesi bir hata düzeltme talebinde bulunduysanız dosyanızın işlemlerini yürüten uzman talebinizi işleme alacaktır ancak eğer talep tarifname takımında bir düzeltme ile ilgiliyse kapsam aşımı olup olmadığının değerlendirilmesi için kararı araştırma uzmanına bırakacaktır (Sistemde “Tarifname İstem Değişikliği Talebi Alındı” kodu atılır). Araştırma uzmanı da dosyanızın araştırmasına başladığı sırada düzeltme talebinizi görecek ve o esnada değerlendirmesini yapacaktır (Sistemde “Tarifname İstem Değişikliği Talebi Kabul Edildi” ya da “Tarifname-İstem Değişikliği Talebi Kabul Edilmedi (Kapsam Aşımı Var)” kodu atılır). Eğer talebiniz kabul edilmezse uzman raporu başvurunun orijinalini (ya da kabul edilmiş son halini) dikkate alarak düzenleyecektir. Patent araştırma öncesi talep edilen ve kapsam aşımı nedeniyle kabul edilmeyen değişikliklere örnek şunlar verilebilir: 2020/16983, 2020/08818, 2018/06793, 2020/08132, 2020/10979, 2018/12284, 2018/13577.

Faydalı model araştırma öncesi talep edilen ve kapsam aşımı nedeniyle kabul edilmeyen değişikliklere örnek şunlar verilebilir: 2018/13425, 2018/18503, 2018/18646, 2019/21011, 2018/11795.

Eğer araştırma uzmanının rapor düzenlemeden önce yaptığınız değişikliği değerlendirmesini istiyorsanız, ilgili uzmanı arayarak değişikliğin kapsam aşımına yol açıp açmadığını kendisine sorabilirsiniz. Böylece eğer bir kapsam aşımı varsa ve raporun başvurunun orijinal haline göre düzenlenmesini istemiyorsanız yeniden bir değişiklik talebinde bulunabilirsiniz. Değişikliklerin araştırma raporu düzenlenirken dikkate alınabilmesi için, bu değişikliklerin araştırma raporunun düzenlenmesi işlemine başlamadan önce Kuruma ulaşması gerekir.[23]

Şimdi sırasıyla EPO’dan ve TÜRKPATENT’ten hata düzeltme talebi örneklerini inceleyelim.

  1. EPO Örnekleri

EPC Yönetmelik m.139’a göre EPO’ya sunulan herhangi bir belgedeki dilsel hatalar, yazım hataları ve yanlışlıklar talep üzerine düzeltilebilir. Bununla birlikte, bu tür bir düzeltme talebi tarifname, istemler veya resimlerle ilgiliyse, düzeltme olarak sunulandan başka hiçbir şeyin amaçlanmadığının hemen açıkça anlaşılıyor olmalıdır. Yön. m.140’a göre ise EPO kararlarında sadece dilsel hatalar, yazım hataları ve bariz hatalar düzeltilebilir.

Örnek 1.1

Başvurudaki kritik bir parametre tarifname boyunca tutarlı bir biçimde şöyle ifade edilmiştir: 104 – 109 Ohm/cm2.

Ardından başvuru söz konusu parametre 10-4 – 10-9 Ohm/cm2 olacak şekilde değiştirilmek istenmiştir. Orijinal başvurunun hiçbir yerinde bu yeni aralık bulunmamaktadır.

Orijinal başvurudaki bilgiler, başvuru tarihi itibariyle teknikte uzman kişi tarafından hatalı bilgi olarak nesnel bir şekilde tanınıyorsa ve yaygın genel bilgiler kullanılarak doğru bilgi doğrudan ve açık bir şekilde elde ediliyorsa başvurunun kapsamının aşılmadığı kabul edilebilir.[24] Buna göre mevcut örnekte teknikte uzman kişiye göre ilgili parametre için 104 – 109 Ohm/cm2 mantıklı bir aralık olmayıp, söz konusu parametrenin 10-4 – 10-9 Ohm/cm2 aralığında olması teknikte örneği bulunan ve bilinen bir durumdur. Bu nedenle söz konusu değişikliğin kapsam aşımına yol açmadığı ve kabul edilebilir olduğu sonucuna varılmıştır.[25]

Daha basit bir örnek üzerinden durumu somutlaştıralım. Başvuruda bir damla suyun hacminin yanlışlıkla 5×10-8 m3 yerine 5×108 m3 olarak yazıldığını ya da Atlantik okyanusundaki toplam suyun hacminin 3,1 x 1017 m3 yerine 3,1 x 10-17 m3 olarak yazıldığını farz edelim. Böyle bir durumda düzeltme talebi kabul edilebilirdir.

Ancak tamamen farklı ve teknikte yaygın genel bilgiyle desteklenemeyecek düzeltmeler kabul edilmez. Örneğin yukarıdaki 104 – 109 Ohm/cm2 ifadesi 5×103 – 3×1020 Ohm/cm2 olarak değiştirilmek istenirse bu kabul edilmeyebilecektir. Zira bu yeni aralığın teknikte bir karşılığı yoktur ve yapılanın bir yazım hatası olduğu açık değildir. Düzeltme, düzeltme olarak sunulandan başka hiçbir şeyin amaçlanmayacağı anlamında açık olmalıdır.

Örnek 1.2

Orijinal başvuruda “…kapalı kabın %80 nem ve 72EF koşullarında bir odaya yerleştirilmesi” ifadesinde “72EF” olarak geçen kelime “72°F” olarak düzeltilmek istenmiştir. Kurul, teknikte uzman kişi için mevcut başvuru bağlamında teknik bir anlamı olan tek olası düzeltmenin sıcaklık olduğuna karar vermiştir. Sonuç olarak, uzman kişi “F”nin “Fahrenheit” anlamına geldiğini hemen düşünecek ve düzeltmeyi buna göre yapacaktır.[26]

Örnek 1.3

Bir başka kararda, istemde bulunan “respectfully” ifadesinin “respectively” olarak değiştirilmesi gramer hatası olarak görülmüş ve kabul edilmiştir.[27]

Türkçe olarak benzer bir örnek vermek gerekirse şöyle olabilir:

“birinci ve ikinci elektrotlara sorusuyla elektriksel olarak bağlanmış çok sayıda aralıklı elektrik kontağı” ifadesinin

“birinci ve ikinci elektrotlara sırasıyla elektriksel olarak bağlanmış çok sayıda aralıklı elektrik kontağı” olarak düzeltilmesi kabul edilebilirdir.

Örnek 1.4

Şekil 3d tarifnamede “tekniğin bilinen durumu” olarak tanımlanmış ve ilgili şeklin altına da “önceki teknik” ifadesi yazılmıştır. Başvuru sahibi söz konusu ifadeyi silip şekil 3d’yi buluşa ait bir örnek olarak göstermek istemiştir. İnceleme uzmanı bunu kabul etmemiştir ancak itiraz sonrası değerlendirme yapan Kurul tarifnameden ve diğer şekillerden, şekil 3d’nin “önceki teknik” olarak nitelendirilmesinin, teknikte uzman kişiler için açık bir hatayı temsil ettiğine karar vermiş ve başvuru sahibini haklı bulmuştur.[28]

Örnek 1.5

“Vanadyum” ifadesinin “vanadyum oksit” olarak değiştirilmesi talebi kapsam aşımı olarak görülmüştür, zira önerilen düzeltme, teknikte uzman kişinin aklına gelebilecek farklı seçeneklerden sadece biridir. Birkaç düzeltme seçeneği olduğu sürece, “düzeltme, düzeltme olarak sunulandan başka hiçbir şeyin amaçlanmayacağı anlamında açık olmalıdır” kriteri sağlanamayacaktır.[29]

Örnek 1.6

Patent sahibi tarafından tarifnamede 200 mg/cm3 olarak yazılmış olan toz konsantrasyonunun aslında 200 mg/m3 olması gerektiği ileri sürülmüş ve D23, D24, D25 ve D30 dokümanları ışığında teknikte uzman kişinin bu hatanın tek olası düzeltmesinin bu şekilde olacağını bileceği iddia edilmiştir.[30] Ancak bu düzeltme kabul edilmemiştir. Bu kadar yüksek bir toz konsantrasyonunun mantıksız ve dolayısıyla hatalı olduğu kabul edilse de, teknikte uzman kişi için düzeltmenin ne olması gerektiği açık değildir. D23, m3 başına bir konsantrasyon vermesine rağmen, konsantrasyon ağırlık/hacim yerine parçacık/hacim olarak ifade edilmiştir. D24 ve D25, 200 mg/m3‘ü açıklamamaktadır. D30, konsantrasyonu mg/m3 cinsinden açıklamaktadır. Teknikte uzman kişi muhtemelen bundan en olası birimin mg/m3 olduğunu çıkaracaktır, ancak 200 değerinin de düzeltilmesi gerekip gerekmediğini bilemeyecektir. Dolayısıyla düzeltme olarak önerilenden başka bir şeyin kastedilmediğinin hemen anlaşıldığı kabul edilemez.

Bu dosyadaki düzeltme talebinin zamanlaması ile ilgili yapılan değerlendirmeden de bahsedelim. EPC Yönetmelik m.139 ile ilgili olarak oluşturulan ilkelerden biri de düzeltme talebinin gecikmeksizin yapılması gerektiğidir.[31] Mevcut durumda düzeltme talebi, itiraza verilen cevaptan on yedi ay sonra yapılmıştır. Ancak, bununla ilgili herhangi bir süre sınırı belirlenmediğinden, “gecikmeksizin” ifadesi, düzeltmenin itiraz eden tarafından fark edilir edilmez derhal yapılması gerektiği anlamına gelebilir. İtiraz eden bunu yaptığını belirttiğinden, yukarıda belirtilen ilkeye uygunluğu kabul edilmiştir.

Örnek 1.7

Orijinal başvuruda formül (1)’de geçen π (pi) ifadesi 2π olarak değiştirilmek istenmiş, ancak bu talep kapsam aşımı olarak değerlendirilmiştir[32]:

Ardından başvuru sahibi karara itiraz etmiş, teknikte uzman kişinin bir dairenin çevresinin 2πr olduğunu ve dolayısıyla artan halkanın alanının 2πrdr olduğunu bileceğini, bu nedenle, π’nin 2π olarak düzeltilmesi gerektiği, hem formülün yanlış olduğu hem de nasıl düzeltileceğinin açık olduğunu ileri sürmüştür. Kurul talebi haklı bulmuş ve hatanın düzeltilmesine izin vermiştir.

Örnek 1.8

Başvuru sahibi “karboksilaz” terimini “karboksilat” olarak düzeltmek istemiştir.[33] Orijinal başvuruda sayfa 4’te geçen “karboksilaz” teriminin, teknikte uzman kişilerce bariz bir hatayı temsil ettiğinin anlaşılacağı ileri sürülmüştür. Buna göre uzman kişi, enzimleri ifade eden “karboksilaz” teriminin “karboksilat” anlamına geldiğini anlar, çünkü sayfa 4’teki ifade organik gruplara atıfta bulunmaktadır:

“Aktif ürün Pa veya koku yok edici, gaz halindeki atıklarda bulunan kötü kokulu molekülleri, örneğin atıl tuzlar şeklinde sabitleyebilen nükleofilik bir üründür. Böyle bir aktif ürün Pa genellikle, kötü kokulu organik bileşiklerle, özellikle kükürt bileşikleri ve azot bileşikleri ile kimyasal ve geri dönüşümsüz olarak reaksiyona giren ve böylece suda çözünür, kararlı, toksik olmayan ve atıl tuzlar üreten karboksilaz ailesinden organik gruplardan oluşur.”

Ayrıca, “karboksilat” teriminin, aktif bileşiğin sülfirik asit ile bir asit/baz reaksiyonuna girmesi gereken bir nükleofilik aktif olduğu dikkate alındığında “karboksilaz” terimi için tek olası düzeltmenin bu olduğunun anlaşılacağı ileri sürülmüştür. Ancak Kurul bu gerekçeyi kabul etmemiştir. Zira başvuru sahibinin, teknikte uzman kişinin, başvurunun 4. sayfasında belirtildiği gibi bir organik grubun karboksilaz gibi bir enzime atıfta bulunmadığının farkında olacağı iddiasını kabul etsek bile, aktif ürün prensipte karboksilaz ailesinin bir üyesi olabileceğinden, bu bağlamda “organik gruplar” mı yoksa “nükleofilik” teriminin mi hatalı olduğu açık değildir.

Uzman kişi, başvuru sahibinin iddia ettiği gibi “karboksilaz ailesi” teriminin yanlış olduğunu anlasa bile, “karboksilat”ı bariz bir düzeltme olarak kabul edip etmeyeceği de şüphelidir. Zira Karboksilik asitlerin tuzları genellikle katıdır ve başvurunun birinci isteminde belirtildiği gibi sıvı bir ürün değildir. Bu nedenle, uzman kişi, aktif ürünü tanımlayan diğer özelliklerle çelişeceğinden, karboksilik asit tuzları anlamında “karboksilat”ı “karboksilaz” teriminin tek olası düzeltmesi olarak kabul etmeyecektir. Ayrıca başvuruda, nükleofilik aktif ürün tarafından amaçlanan reaksiyonun, başvuru sahibinin tekrar tekrar iddia ettiği gibi aslında bir asit/baz reaksiyonu olduğuna dair hiçbir öğreti bulunmamaktadır. Bu nedenle, teknikte uzman kişi “karboksilaz” terimini mutlaka bir asit/baz reaksiyonu bağlamında okumayacaktır. Buna göre “karboksilat” teriminin, orijinal olarak başvurudaki “karboksilaz ailesi” teriminin yerine kullanılması, EPC Yönetmelik m.139 uyarınca açık bir düzeltme olarak kabul edilemez.

Örnek 1.9

Başvuru sahibi “sonsuz” (infinite) teriminin “sonlu” (finite) olarak düzeltilmesi talebinin, EPC Yönetmelik m.139 kapsamındaki bariz bir hatanın düzeltilmesi olduğunu ileri sürmüştür[34].

Buna göre istem 1’de geçen “sonsuz eleman yöntemi” ifadesinin “sonlu eleman yöntemi”; “sonsuz eleman model(ler)i” ifadesinin “sonlu eleman model(ler)i”; ve “sonsuz elemanlar” ifadesinin ise “sonlu elemanlar” olarak düzeltilmesi talep edilmiştir. Benzer şekilde tarifnamenin pek çok sayfasındaki ve resimlerdeki ilgili ifadeler de düzeltilmek istenmiştir.

Başvuruda bir hatanın gerçekten bariz şekilde mevcut olup olmadığı, yani teknikte uzman kişinin başvuruda sunulan bilgilerin doğru olmadığı konusunda şüphesi olup olmadığı irdelenmelidir. Buna göre teknikte uzman kişi başvuruyu okuduğunda “sonsuz eleman yöntemi”nin kullanımının hatalı olduğunu bariz bir şekilde anlaması gerekir. Ayrıca burada düzeltme olarak sunulan “sonlu eleman yöntemi”nden başka bir seçeneğin amaçlanmadığı da bariz olmalıdır. Ancak mevcut durumda başvuru sahibinin asıl niyeti hemen belli olmadığı için, başvuru sahibi, ağır bir ispat yükü taşımaktadır.

EPC Yönetmelik m.139 ile ilgili oluşturulan ilkelerden biri de düzeltme talebinin gecikmeksizin yapılması gerektiğidir. Ancak düzeltme talebi başvuru yapıldıktan 8 yıl sonra gerçekleştirilmiştir. Başvuru sahibi mevcut durumda sadece teknikte uzman kişinin bir düzeltmenin gerekli olduğunu anlayabileceğini ve düzeltmenin gerekli olduğu anlaşıldıktan sonra vekilin derhal düzeltme talebinde bulunduğunu ileri sürmüştür. “Gecikmeksizin” ifadesinin, “kusurlu bir erteleme olmadan” olarak yorumlanması gerektiği, ilgili konuda uzman olmayan vekilin süreç boyunca düzeltmenin gerekliliği hakkında hiçbir bilgisinin olmaması nedeniyle bir kusurunun olmadığı ileri sürülmüştür.

Ancak, başvuru sahibinin inceleme uzmanına cevaben yazdığı yazıda argümanını “sonsuz elemanlar”a dayandırdığını ve özellikle D1 dokümanını bir kablo demetini modellemek için sonsuz eleman yöntemini açıklamadığını ileri sürdüğü görülmektedir. İnceleme uzmanı da bu argümana cevaben sonsuz eleman modellemenin bilgisayar destekli tasarım alanında bilgisayar modelleri oluşturmak ve analiz etmek için iyi bilinen bir teknik olduğunu, bu nedenle, teknikte uzman kişi için, bu yöntemin problemi çözmek için buluş yapma becerisi olmaksızın koşullara göre seçebileceği birkaç basit olasılıktan sadece birisi olduğunu ileri sürmüştür. Buna göre sonlu/sonsuz eleman yönteminin başvuru için oldukça önemli bir özellik olduğu ortaya çıkmaktadır.

Kurul, buluşun bu tür temel ayırt edici özellikleri hakkında en yakın önceki teknikle ilgili argümanlar sunarken müşterisine (başvuru sahibine) danışması vekilin sorumluluğunda olsa bile, değişikliklerin hazırlanmasında ve dosyalanmasında işbirliği yapmak ve vekile açık talimatlar vermek konusunda nihai sorumluluğun başvuru sahibine ait olduğunu belirtmiştir. Genel olarak, bu ayırt edici özellikler esas olarak sunulduktan sonra, artık bariz hatalar olarak kabul edilemez. Bu nedenle Kurul, düzeltme talebinin “gecikmeksizin” yapılmış sayılamayacağı kanaatindedir.

İspat yükü başvuru sahibine ait olduğundan, Kurul başvuru sahibinden buluş için neden sadece “sonlu elemanlar yöntemi”nin uygun olduğunu ve neden “sonsuz” kelimesinin buluş bağlamında anlamsız olduğunu ve bu yöntemin çalışmayacağını açıklamasını talep etmiştir.

Başvuru sahibi de, sonsuz eleman yönteminin “akustik sorunları çözmek için yaygın olarak kullanıldığını” savunmuştur. Kanıt olarak Wikipedia’dan bir alıntı ve Münih Teknik Üniversitesi’nden, açık odalar için akustik sorunları simüle etmek için sonsuz eleman yönteminin kullanıldığı bir açıklama sunmuştur. Ancak, Kurul farklı bir alanda bilinen bir yöntemin uygulanması birçok meşru buluşun özü olduğundan, bu argümanın inandırıcı olmadığı konusunda inceleme uzmanıyla hemfikir olmuştur.

Başvuru sahibi, orijinal tarifnamenin 15. sayfasının son cümlesinin, tekniğin bilinen durumunda atıfta bulunduğu dokümanın sonlu eleman yöntemini kullandığını ileri sürmüştür. Ancak Kurul, söz konusu doküman bir sonlu elemanlar yöntemi kullanıyor olsa bile, bu durum mevcut buluşun da aynı zamanda bir sonlu elemanlar yöntemi kullandığı anlamına gelmediği konusunda inceleme uzmanıyla hemfikirdir. Zira Kurul, “bir hatayı tespit etmek için başka bir dokümanı bulma, okuma, analiz etme ve yorumlama ihtiyacının, hatayı aşikâr kabul etmemek için bir neden olduğu” görüşündedir.

Sonuç olarak, Kurul, tarifname boyunca “sonsuz” kelimesinin “sonlu” olarak değiştirilmesinin EPC Yönetmelik m.139 uyarınca hataların bariz bir şekilde düzeltilmesi kapsamına girmediği için talebin EPC m.123(2)’nin gerekliliklerini karşılamadığı (değişiklik talebinin kapsam aşımına neden olduğu) sonucuna varmıştır.

Örnek 1.10

Başvuru sahibi tarifnamede geçen “telefon numarası ve isim” ifadesini “telefon numarası” olarak değiştirmek istemiştir.[35] İlgili kısımda “telefon numarası ve isim gibi yetkilendirme verisinin değişimi”nden bahsedilmektedir. Bu değişiklikle birlikte başvuru sahibi istem 1’i de değiştirmiş ve yetkilendirme verisinin kullanıcının cep telefonu numarası olduğuna yönelik açıklamayı eklemiş, istemin bir başka yerindeki “yetkilendirme verisi” ifadesini “kullanıcının cep telefonu numarası” olarak değiştirmiştir. Başvuru sahibi bu yapılanın bariz bir hatanın düzeltilmesi olduğunu ileri sürmüş, kullanıcının herhangi bir kayıt olmaksızın sadece cep telefonu numarasını kullanarak bilgilere doğrudan erişmesine izin verilmesinin buluşun kilit özelliği olduğu göz önüne alındığında hatanın bariz olduğunun ortaya çıkacağını ileri sürmüştür.

“Yetkilendirme verisi” ifadesi “kullanıcının cep telefonu numarası” olarak değiştirilebilir mi?

Tarifnamede geçen “telefon numarası ve isim gibi yetkilendirme verisi” ifadesi orijinal istem 1’de de aynı şekilde geçmektedir. Şekil 1’de telefon numarasının ve MInfo kodunun, alınan bir SMS’den SMS ağ geçidi tarafından “çıkarıldığını” ve daha sonra MInfo portal bilgisayarına gönderildiğini gösteriyor olsa da buradan yalnızca kullanıcının cep telefonu numarasının, kullanılan erişim “yetkilendirme verisi”ni temsil ettiği çıkarılamaz.

Başvuru sahibi, başvuruda bir kullanıcının kaydettirilmesi gerektiğinden açıkça bahsedilmemesi nedeniyle özelliğin desteklendiğini iddia etmiştir. Ancak Kurul, başvuruda kullanıcının adıyla birlikte her zaman kullanıcının cep telefonu numarasını belirttiği göz önüne alındığında, bunun otomatik olarak kullanıcının kaydettirilmesi gerekmediği anlamına gelmediği görüşündedir. Bu nedenle Kurul, düzeltmenin EPC Yönetmelik m.139’e uygun olmadığını ve EPC m.123(2)’nin (G 11/91) gerekliliklerine uymadığı sonucuna varmış ve düzeltme talebini reddetmiştir.

Örnek 1.11

Orijinal istem 10’daki “0.020-0.20 pound” ifadesinin, mevcut istem 3’teki “0.088N ila 0.88N (0.020-0.20 pound)” ile değiştirilmesi talep edilmiştir.[36] “Değerler ve tüm veriler uluslararası standartlara uygun birimler kullanılarak, uygun olduğu yerlerde uluslararası birimler sisteminin kullanıldığı metrik sistem cinsinden ifade edilir.” hükmüne[37] uygun olan bu ekleme kabul edilebilir bulunmuştur ve EPC m.123(2)’ye de aykırı değildir.

Örnek 1.12

Başvuru sahibi tarifnamenin 47. paragrafında, “astar tabakası (12) tercihen 13.5 mil (3.4 mm) kalınlığındadır” ifadesini içerdiğini, ancak 13,5 mil’in 3,4 mm’ye değil 0,34 mm’ye karşılık geldiği için, bariz bir hata yapıldığının hemen belli olduğunu ileri sürmüştür.[38] Şekillerde ve ayrıca tarifname paragraf [0039], [0042] ve [0047]’de, astar tabakasının (12) ince – yani alt tabakadan daha ince – olduğu konusundaki tutarlı öğreti göz önüne alındığında, 0.34 mm’lik bir kalınlık değerinin düşünüldüğü hemen bellidir. (1 mil, bir inçin binde biridir) Zira 3.4 mm’lik kalınlık tarifnamedeki diğer açıklamalarla çelişecektir. Söz konusu düzeltme talebi kabul edilmiştir.

Örnek 1.13

Bu örnekteki durum Türkçede karşılığı olmayan bir İngilizce gramer kuralı içerdiği için istemin tercümesi değil, orijinali kullanılacaktır. İstem 1 şöyledir:

“1. A capsule for containing beverage ingredients, the capsule (1) being designed for insertion in a beverage production device (2) in order to have a liquid under pressure have enter the capsule (1) in order to interact with the ingredients (3) in the capsule (1), wherein the exterior of the capsule (1) presents a resiliently deflectable sealing member (8) by the [deleted: fluid] liquid under pressure, wherein the sealing member is part of a flange-like rim (6) of the capsule, characterized in that …”

Başvuru sahibi yukarıda altı çizilen ilk “liquid under pressure” ifadesinin önünde belirsiz öncül (a) bulunması ve “fluid under pressure ” ifadesinden önce belirli öncül (the) kullanılması önceki “liquid under pressure” terimine atıfta bulunduğu ve bu terimle aynı olduğunun açık olduğunu ileri sürmüştür.[39] İstemde yer alan “fluid” kelimesi yerine “liquid” kelimesinin kullanılması talep edilmiştir.

Kurul bu gerekçeyi haklı bulmuş ve ayrıca “liquid under pressure” ifadesinin “fluid under pressure”  ifadesinden daha dar olduğunu ve bu nedenle düzeltilmiş istem 1’in EPC m.123(3)’ü de ihlal etmediğini ifade etmiştir. (fluid (akışkan) hem gazlar hem sıvılar için kullanılabilirken, liquid (sıvı) sadece sıvılar için kullanılmaktadır)

Örnek 1.14

Patent sahibi tarafından istem 1’de geçen “outboard branch” ifadesinin “overboard branch” olarak düzeltilmesi talep edilmiştir.[40] “outboard branch” ifadesi tarifnamede geçmemekte, ancak “overboard branch” geçmektedir.

Kurul, patent sahibinin “outboard” ve “overboard” terimlerinin patentte teknik sorunu çözmek amacıyla başvuruda belirtildiği şekilde benzer bir düşünce ifade ettiği yönündeki argümanını desteklememektedir. Kurul, her iki özelliğin de birbirine açıkça atıfta bulunmaması nedeniyle teknikte uzman kişi, EPC Yönetmelik m.139 anlamında bir düzeltmeyi haklı çıkarabilecek herhangi bir çelişki tespit etmeyeceği görüşündedir. Düzeltme, patent sahibi tarafından önerildiği gibi, düzeltme olarak sunulandan başka hiçbir şeyin amaçlanmadığı hemen belli olacak şekilde açık olmalıdır. Sonuç olarak, Kurul, teknikte uzman kişinin düzeltilmemiş istem 1’i okuduğunda bariz bir hatayı fark etmeyeceğine karar vermiştir.

Örnek 1.15

Tarifnamede “Çözgü ipliklerinin çapı 0.20 mm-0.80 mm arasında değişmektedir. Atkı ipliklerinin çapı 0.20 mm-1.00 mm arasında değişmektedir.” bilgisi bulunmaktadır.[41] Orijinal istem 4’te çözgü ipliklerinin çapının 0.20 mm-0.80 mm arasında olduğu, istem 5’te ise atkı ipliklerinin çapının 0.20 mm-1.00 mm arasında olduğu korunmaktadır.

Başvuru sahibi süreç içinde istemlerde yaptığı değişiklikle istem 1’e “Çapı 0.20 mm ila 0.80 mm aralığında olan çözgü iplikleri ve atkı iplikleri” özelliğini eklemiştir ve başvuru bu şekilde patent belgesi almıştır. Patente yapılan itirazın ardından itiraz birimi yapılan bu değişikliğin EPC m.123(2)’e aykırı olduğunu, eklenen bu özelliğin orijinal tarifnamede açık ve net bir açıklamasının bulunmadığını ifade etmiş ve patenti iptal etmiştir.

Ardından patent sahibi yapılan değişikliğin bir hata sonucu oluştuğunu, istemde yazılmak istenenin aslında “çözgü ipliklerinin çapının 0.20 mm-0.80 mm arasında, atkı ipliklerinin çapının ise 0.20 mm-1.00 mm arasında” olduğunu iddia etmiştir.

İstem 1’de belirtilen değer aralığı, patent sahibinin gerçekte istediği aralık olmayabilir ve bu gerçekten kasıtlı olmadan yaptığı bir hata da olabilir, ancak yapılan bu hatanın kendisi bariz değildir, çünkü istem 1 bu haliyle açık ve anlaşılır olduğundan, içeriğinde herhangi bir tutarsızlık yoktur. İstem 1’deki değer aralığı, orijinal tarifnamedeki aralığın içindedir. Bu nedenle, teknikte uzman kişinin, verilen aralıktan şüphe etmesi için herhangi bir nedeni olmayacaktır. Teknikte uzman kişi, atkı ipliklerinin çap aralığı ile ilgili bariz bir hatanın mevcut olduğunu fark etmeyeceğinden, düzeltme talebine izin verilmemiştir.

Örnek 1.16

Yine benzer bir kararda başvuru sahibi istemdeki “bileşimdeki (a)-(c) bileşenlerinin toplamına göre” ifadesini “bileşimdeki (a)-(d) bileşenlerinin toplamına göre” olarak değiştirmiş ve tarifnamede bulunan 2 ila 6 arasındaki örneklerin, orijinal istemlerin kapsamına girmediğini, bu nedenle, teknikte uzman kişi için istemdeki ifadenin hata içerdiğini açık olarak anlayacağını iddia etmiştir. [42]

İstemlerin dayanağı tarifname olup, istemler korunması talep edilen konuyu tanımlamalı ve tarifnamede tanımlanan buluşun kapsamını aşmamalıdır. Ancak, istemlerin kapsamının tarifnamede açıklanan tüm yapılanmaları kapsaması zorunlu değildir.

Bu nedenle, başvuruda örneklenen bileşimlerin çoğunun istemler kapsamında olmaması, istemlerde mutlaka bir hata olduğu anlamına gelmez. Ayrıca, mevcut durumda istemlerin ifadesi açıktır, bu nedenle istemleri yorumlamak için tarifnameye bakmaya bile gerek yoktur. Sonuç olarak, istem 1‘i okuyan teknikte uzman kişi istemde bariz bir hata tespit etmeyeceğinden, hata düzeltme talebi kabul edilmemiştir.

Örnek 1.17

Şekil 4: Orijinal şekil 3 (solda) ve değişen şekil 3 (sağda)

Referans numaralarının yerinin bile değişmediği çok küçük gibi görünen bir şekil değişikliğinin EPO’da nasıl kabul edilmediğine bir örnek verelim.[43] Başvuru konusu buluş bir göz içi mercekle ilgilidir. Göz içi merceğin (1) içbükey bir ön yüzü vardır, böylece hem merceğin (1) siliyer oluğa (7) hem de kapsüle (6) sabitlenmesiyle merceğin iristen (5) uzağa konumlanması sağlanmaktadır. Merceğin (1) dışbükey arka yüzü, kapsülü (6) bükmeden, gerdiği kapsülün (6) üzerine nazikçe oturmaktadır. Değiştirilen Şekil 3 (bkz. şekil 4 sağda) kabul edilmemiştir. Bunun nedeni, merceğin arka tarafının ve bu şekilde gösterilen kapsüler torbanın eğriliğinin orijinal başvurudan doğrudan ve net olarak çıkarılamamasıdır. Orijinal tarifname sayfa 6, 8 ve 10’da, mercek sırtının dışbükey eğriliği açıklanmıştır. Bununla birlikte, 8. sayfada, bu bağlamda, yüksek kırma güçleri için gerekli olan dışbükey eğriliğin, arka mercek kapsülünün doğal eğriliğini taklit ettiği de açıklanmıştır. Bu, merceğin arkasındaki eğriliğin, yaklaşık olarak doğal merceğin eğriliğine karşılık geldiği anlamına gelir. Bundan, merceğin arka tarafının, yeni Şekil 3’te gösterildiği gibi, doğal merceğin arka tarafında olduğundan daha kavisli olduğu çıkarılamayacaktır. Yeni şekilde gösterilen durum, sadece camsı gövdenin istenen stabilizasyonuna değil, aynı zamanda bir sıkıştırmaya da yol açacaktır. Şekil 3’te gösterilen merceğin arka tarafının eğriliğinin, orijinal başvurudan doğrudan ve açık bir şekilde ortaya çıkarılamadığına dair başka bir gösterge, sayfa 8’deki son paragraftan kaynaklanmaktadır. Mercek kenarını içeren göz içi merceğin iç kısmı merceğin önüne doğru açılıdır, böylece haptik elemanlar merceğin kubbe benzeri şeklini sürdürür. Değiştirilmiş Şekil 3’ten, haptik elemanların hiçbir şekilde merceğin kemer benzeri şeklini sürdürmediği açıkça görülmektedir.

Bu örnekten de görüleceği üzere, bir başvurunun şekillerinde yapılan değişiklik değerlendirilirken orijinal başvuruda anlatılan buluş değerlendirilmeden salt şekillerin karşılaştırılması doğru olmayacaktır.

Mustafa Güney ÇALIŞKAN

Mart 2022

guneycaliskan@gmail.com


DİPNOTLAR

[1] 6769 SMK, m.103(1).

[2] 6769 SMK, m.103(2).

[3] 6769 SMK, m.103(3).

[4] 6769 SMK Yönetmelik, m.109(1). Bu madddenin EPC ve PCT’deki karşılıkları şunlardır: EPC Yönetmelik m.139: “Correction of errors in documents filed with the European Patent Office

Linguistic errors, errors of transcription and mistakes in any document filed with the European Patent Office may be corrected on request. However, if the request for such correction concerns the description, claims or drawings, the correction must be obvious in the sense that it is immediately evident that nothing else would have been intended than what is offered as the correction.”

PCT Yönetmelik m.91:

91.1    Rectification of Obvious Mistakes

(a)  An obvious mistake in the international application or another document submitted by the applicant may be rectified in accordance with this Rule if the applicant so requests.

(c)  The competent authority shall authorize the rectification under this Rule of a mistake if, and only if, it is obvious to the competent authority that, as at the applicable date under paragraph (f), something else was intended than what appears in the document concerned and that nothing else could have been intended than the proposed rectification.

[5] The Annotated European Patent Convention, D. Visser, 25th Revised Edition, p.682-683.

[6] EPO Case Law of the Boards of Appeal, II. E. 4.2. Obviousness of the error and the correction, https://www.epo.org/law-practice/legal-texts/html/caselaw/2019/e/clr_ii_e_4_2.htm

[7] 6769 SMK, m.103(2).

[8] 6769 SMK, m.103(1).

[9] 6769 SMK Yönetmelik, m.108(2).

[10] EPC m.123(1).

[11] EPC Yönetmelik m.137(1),(2),(3).

[12] Alman Patent ve Marka Ofisi, Guidelines for the Examination Procedure 2019, 2.3.3.3 Amendment of documents/impermissible extension (section 38 of the Patent Act)

[13] The Annotated European Patent Convention, D. Visser, 25th Revised Edition, p.687.

[14] T13/83

[15] J 8/80.

[16] 6769 SMK Yönetmelik, m.108(6).

[17] 6769 SMK, m.103(3) ; 6769 SMK Yönetmelik, m.109(1).

[18] EPO Case Law of the Boards of Appeal, II. E. 4.2. Obviousness of the error and the correction, https://www.epo.org/law-practice/legal-texts/html/caselaw/2019/e/clr_ii_e_4_2.htm

[19] G 3/89, Headnote, point 1, https://www.epo.org/law-practice/case-law-appeals/recent/g890003ep1.html

[20] G 3/89

[21] EPO’daki uygulama için bkz: EPO Case Law of the Boards of Appeal, IV. A. 5.5.3 Extent of competence of the Receiving Section for corrections under Rule 139 EPC, https://www.epo.org/law-practice/legal-texts/html/caselaw/2019/e/clr_iv_a_5_5_3.htm

[22] 6769 SMK Yönetmelik m.108(2).

[23] 6769 SMK Yönetmelik m.108(5).

[24] EPO Case Law of the Boards of Appeal, II. E. 1.12.4 Incorrect information in earlier application as filed but correct information directly and unambiguously derivable, https://www.epo.org/law-practice/legal-texts/html/caselaw/2019/e/clr_ii_e_1_12_4.htm

[25] EPO BoA,  T 1088/06.

[26] EPO BoA,  T 163/13.

[27] EPO BoA,  T 34/03: a first electrical contact and a second electrical contact of the plurality of spaced-apart electrical contacts being respectfully electrically coupled to the at least first and second electrodes

[28] EPO BoA,  T 2314 / 09.

[29] EPO BoA,  T 141/14.

[30] T 1165/19, https://www.epo.org/law-practice/case-law-appeals/recent/t191165eu1.html

[31] G 01/12, Reasons 37, https://www.epo.org/law-practice/case-law-appeals/recent/g120001dp1.html

[32] T 0572/08, https://www.epo.org/law-practice/case-law-appeals/recent/t080572eu1.html

[33] T 0559/13, https://www.epo.org/law-practice/case-law-appeals/recent/t130559eu1.html

[34] T 2058/18, https://www.epo.org/law-practice/case-law-appeals/recent/t182058eu1.html

[35] T 1201/10, https://www.epo.org/law-practice/case-law-appeals/recent/t101201eu2.html

[36] T 1166/10, https://www.epo.org/law-practice/case-law-appeals/recent/t101166eu1.html

[37] EPC Yönetmelik m.49(10) ve 6769 SMK Yönetmelik m.94.

[38] T 0856/12, https://www.epo.org/law-practice/case-law-appeals/recent/t120856eu1.html

[39] T 2359/12, https://www.epo.org/law-practice/case-law-appeals/recent/t122359eu1.html

[40] T 1818/11, https://www.epo.org/law-practice/case-law-appeals/recent/t111818eu1.html

[41] T 2523/11, https://www.epo.org/law-practice/case-law-appeals/recent/t112523eu1.html

[42] T 1955/18, https://www.epo.org/law-practice/case-law-appeals/recent/t181955eu1.html

[43] EPO BoA, T 0103/93.

HELLİM SAVAŞLARI 2: HALLOUMI v. GRILLOUMI / GRILLOUMI BURGER

Geçtiğimiz yıllarda incelediğimiz “BBQLOUMI”[1] kararlarında, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Geleneksel Peyniri Hellimi Koruma Derneği (“Dernek”) adına tescilli “HALLOUMI” markaları dayanak gösterilerek “BBQLOUMI” marka başvurusuna karşı yapılan itirazlar reddedilmiş ve Avrupa Birliği Genel Mahkemesi (“Genel Mahkeme”) önüne getirilen uyuşmazlığın sonucunda Derneğin tüm itirazları reddedilerek, taraf markalarının benzer olmadığı sonucuna ulaşılmıştı. Fakat Derneğin, “HALLOUMI” markası için verdiği savaş, bununla sınırla değildi.

Derneğe ait “HALLOUMI” markası dayanak gösterilerek “GRILLOUMI”[2] ve “GRILLOUMI BURGER”[3] markalarına karşı yapılan itirazların reddine karar veren Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (“EUIPO”) kararlarının, Dernek tarafından Genel Mahkeme önüne taşınması neticesinde, Genel Mahkeme tarafından 2021 sonunda iki farklı karar verilmiştir. Bu kararlarla Genel Mahkeme, özellikle karıştırılma ihtimali incelemesi kapsamındaki mal ve hizmetlerin benzerliği hususunda önemli tespitlere yer vermiştir. Mal ve hizmetlerin benzerliği ve tamamlayıcılığı arasındaki nüansın irdelendiği bu kararlarla, her ne kadar neticede taraf markaları benzer görülmese de mal ve hizmetlerin benzerliğinin incelenmesinde daha kapsamlı ve irdeleyici yorumlarda bulunulması gerektiği, Genel Mahkeme tarafından bir kez daha hatırlatılmıştır.


1. Uyuşmazlıkların Özeti

Her iki marka başvurusuna karşı Dernek tarafından itiraz edilmiştir. Derneğe ait itirazlara gerekçe marka ise 29. sınıfta “peynirler” malları üzerinde tescilli “HALLOUMI” markasıdır.

Dernek tarafından yapılan itirazlar, hem ilk derecede hem de Temyiz Kurulu’nda EUIPO tarafından reddedilmiştir.

Temyiz Kurulu, “GRILLOUMI” kararının gerekçesinde; taraf markalarının kapsamındaki mal ve hizmetlerin farklı olduğunu, özellikle başvurunun kapsamında yer alan 43. sınıftaki “yiyecek ve içecek sağlanması” hizmetleri ile gıda mallarının tamamlayıcı mal ve hizmetler olduğu ileri sürülebilirse de, itiraza gerekçe markanın kapsamında yer alan 29. sınıftaki “peynirler” ürünleri ile böyle bir tamamlayıcılıktan söz edilemeyeceğini değerlendirmiştir.

“GRILLOUMI BURGER” kararında ise Temyiz Kurulu, 43. sınıfta yer alan “yiyecek ve içecek sağlanması” hizmetleri ile itiraza gerekçe markanın kapsamında yer alan 29. sınıftaki “peynirler” mallarının farklı olduğunu ve başvurunun kapsamında yer alan 29 ve 30. sınıflardaki mallar bakımından ise yalnızca “süt ve süt ürünleri, yemeklik sıvı ve katı yağlar” bakımından bir derecede benzerlik bulunduğunu değerlendirilmiştir.

Netice itibariyle Temyiz Kurulu, her iki kararında da taraf markalarının benzer olmadığını zira Derneğin itiraza gerekçe markasının ayırt edici gücünün zayıf olduğunu değerlendirmiş ve itiraz sahibinin tanınmışlık iddialarının da kanıtlanamadığını belirterek, itirazları hem karıştırılma ihtimali hem de tanınmışlık bakımından reddetmiştir.

Anılan kararlar Dernek tarafından Genel Mahkeme önüne getirilmiştir.

2. Genel Mahkemenin “GRILLOUMI” ve “GRILLOUMI BURGER” Kararları

Genel Mahkeme, önüne gelen uyuşmazlıklar neticesinde ilk olarak 21 Nisan 2021 tarihinde “GRILLOUMI” başvurusuna ilişkin temyiz istemi bakımından karar vermiştir. Genel Mahkeme, “peynirler” ve “yiyecek ve içecek sağlama hizmetleri” arasında kullanım amaçları ve kullanım şekilleri bakımından bir özdeşlik ve benzerlik bulunmadığını değerlendirmiş fakat mal ve hizmetlerin tamamlayıcı olup olmadığı, diğer bir deyişle “birinin diğerini kullanmak için vazgeçilmez veya önemli olduğu mallar bakımından, tüketicilerin ilgili malların aynı şirket tarafından üretileceğini düşünebileceği” testini uygularken, Temyiz Kurulu’nun hataya düştüğünü belirtmiştir. Genel Mahkeme, “peynirler” ve “yiyecek ve içecek sağlama hizmetleri” arasında birbirini tamamlayıcı nitelikte bir ilişki olduğunu nitekim bir restoranın veya kafenin müşterilerine, tesiste servis edilen yemeklerin içerisinde veya paket servis olarak peynir sunulabileceğini ve ayrıca bazı restoranların peynir gibi ürünleri bir yemeğin parçası olarak değil, işlenmemiş şekilde ve başka yerlerde tüketilmek üzere de satışa sunduğunu belirtmiştir.

Ayrıca, Temyiz Kurulu’nca verilen kararda, Dernek tarafından daha önceki “BBQLOUMI” davasında, 43. sınıftaki “restoran hizmetleri” ve 29. sınıftaki “peynirler” mallarının benzer bulunmamasına ilişkin değerlendirmenin ayrıca Genel Mahkeme önüne götürülmemiş olması gerekçesiyle Derneğin huzurdaki uyuşmazlık bakımından mal ve hizmetlerin benzerliğine ilişkin temyiz hakkının bulunmadığının değerlendirilmesi, Genel Mahkeme tarafından eleştirilmiştir. Genel Mahkeme, Temyiz Kurulu’nun yanlış değerlendirmeleri ile bağlı olmadığını hatta ve hatta başka bir davada bizzat Genel Mahkeme tarafından Temyiz Kurulu’nun yanlış değerlendirmeleri onaylanmışsa bile, bu yanlış değerlendirmelerle bağlı kalınamayacağını belirtmiştir.

Netice itibariyle, Genel Mahkeme, Temyiz Kurulu tarafından verilen kararda “peynir” ve “yiyecek ve içecek sağlama hizmetleri” arasında tamamlayıcılık ilişkisi bulunmadığının tespitinin hatalı olduğu ve bu nedenle karıştırılma ihtimali incelemesinde dikkat edilmesi gereken kümülatif koşullardan birinin yerine getirilmediği sonucuna varmış ve Temyiz Kurulu’nun kararını bozarak, yeni bir karar verilmek üzere dosyayı tekrar Temyiz Kurulu’na havale etmiştir.

Genel Mahkeme 8 Aralık 2021 tarihinde verdiği “GRILLOUMI BURGER” kararında ise, yukarıda irdelenen kararı ile paralel olarak Temyiz Kurulu’nun taraf markaları kapsamındaki mal ve hizmet benzerliği incelemesinde hataya düştüğünü belirtmiştir. Burada farklı olarak Genel Mahkeme, Temyiz Kurulu’nun itiraza gerekçe markanın kapsamındaki “peynirler” emtiası ile itiraza konu markanın kapsamındaki “süt ve süt ürünleri, yemeklik sıvı ve katı yağlar” mallarının benzer olduğuna katılmakla birlikte; ayrıca itiraza konu başvurunun kapsamındaki “et, jambon, soğuk etler, soğuk yemekler ve konserve et” mallarının da benzer dağıtım kanalları aracılığıyla tüketiciyle buluşturuldukları gerekçesiyle “peynirler” emtiası ile benzer kabul edilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Diğer yandan bu benzerliğin “balık, kümes hayvanları, av eti” mallarını da kapsamasını gerektiğini zira hayvansal kaynaklı proteinlerden oluşan gıda maddelerinin çeşitli yemeklerin bileşenleri olarak birlikte hazırlanıp tüketilebileceğini ve sıklıkla aynı raflarda yan yana tüketicini dikkatine sunuldukları da kararda belirtilmiştir. Bu nedenle Temyiz Kurulu’nun “et ürünleri” malları ile “peynirler” mallarını benzer bulmayarak da hataya düştüğüne karar verilmiştir.

İlgili kararın devamında Genel Mahkeme, Temyiz Kurulu’nun markaların benzerliği hususunda da hatalı değerlendirmeleri bulunduğunu ifade etmiştir. Temyiz Kurulu’nun değerlendirmelerinin aksine tüketicilerin “GRILLOUMI” ibaresindeki “OUMI” ibaresini direkt olarak “HALLOUMI” ile ilişkilendirmeyeceğini belirten Genel Mahkeme, tüketicilerin daha ziyade “GRILL” kelimesine odaklanacağını fakat markaların son harflerindeki benzerlik sebebiyle taraf markaları arasında düşük de olsa bir derecede benzerlik bulunduğunu değerlendirmiştir.

Neticede Genel Mahkeme, “HALLOUMI” ibaresinin düşük ayırt edici karakteri sebebiyle markaya daha az derecede bir koruma sağlanması gerektiğini belirterek, her ne kadar Temyiz Kurulu’nca mal ve hizmetlerin ve işaretlerin benzerliğinde hataya düşülmüşse de bu hatanın sonucu etkilemeyeceği ve önceki marka ile itiraza konu başvuru arasında “peynirler” ve “süt ve süt ürünleri” malları bakımından dahi karıştırılma ihtimali bulunduğunun ispatlanamamış olduğu gerekçeleri ile Derneğin itirazlarının ve taleplerinin reddine karar vermiştir.

3. Sonuç

İlk olarak incelediğimiz “GRILLOUMI” kararı bakımından, Genel Mahkeme’nin bozma kararı sonrasında, Temyiz Kurulu, tekrar önüne gelen dosyayı incelemiş ve 3 Ocak 2022[4] tarihinde vermiş olduğu kararla “HALLOUMI” markasının ayırt ediciliği düşük bir ibare olması ve itiraza konu başvurunun zayıf olmasına karşın belirli bir özgünlük derecesine sahip olması sebepleriyle taraf markalarının benzer olmadığını değerlendirmiştir. Fakat Temyiz Kurulu yeni tarihli kararında, Genel Mahkeme’nin bozma kararı ile paralel olarak “yiyecek içecek sağlanması hizmetleri” ile “peynirler” emtiaları arasında zayıf da olsa bir benzerlik olduğunu değerlendirmiştir. 

Her ne kadar taraf markaları benzer bulunmadığından Derneğin itirazı EUIPO tarafından yine reddedilmişse de özellikle mal ve hizmetlerin benzerliği incelemesindeki vurguları bakımından Genel Mahkeme’nin bozma kararının önemli olduğunu değerlendiriyoruz. Gerçekten de ilgili kararda, karıştırılma ihtimali incelemesinin kümülatif özelliği gereği, her bir şartın somut olay bakımından tüm detayları ile irdelenmesi gerektiği önemle vurgulanmakta, bu doğrultuda mal ve hizmetlerin benzerliğinin incelemesinde, benzer bulunan ya da bulunmayan mal ve hizmetlerin arasındaki ilişkinin ne olduğunun da net bir surette açıklanması gerektiği belirtilmektedir. Yine mal ve hizmetler arasında var olan ilişkinin yalnızca benzerlik kapsamında değil tamamlayıcılık kapsamında da incelenebileceğini değerlendiren Genel Mahkeme, zayıf düzeyde olsa dahi mal ve hizmetler arasında benzerlik ya da tamamlayıcılık bulunması durumunda, bunun karıştırılma ihtimalinin kümülatif doğası gereği ilgili kararda mutlaka belirtilmesi gerektiğini ifade etmektedir. EUIPO’nun Genel Mahkeme’nin bozma kararından sonra düzenlediği 03.01.2022 tarihli kararı, henüz Genel Mahkeme önüne getirilmemişse de, Derneğin bu karara karşı tutumunun ne olacağını takip edeceğiz.

İkinci olarak incelediğimiz “GRILLOUMI BURGER” kararı ise Dernek tarafından Adalet Divanı önüne taşınmış olup hâlihazırda C-121/22 P dosya numarası ile Adalet Divanı tarafından incelenmektedir. Adalet Divanı’nın bu kararı da takip edecek ve neticede bugüne kadar incelediğimiz “Hellim Savaşları” sonucunda bu ihtilafta Derneğin galip çıkıp çıkamayacağını hep birlikte göreceğiz.

Güldeniz DOĞAN ALKAN & Bengü ŞEN GÜRAKAN

Mart 2022

guldenizdogan@hotmail.com

benguseen@gmail.com


DİPNOTLAR

[1]https://iprgezgini.org/2020/04/01/ab-adalet-divani-halloumi-karari-karistirilma-ihtimali-degerlendirmesinde-itiraz-gerekcesi-marka-ortak-marka-oldugunda-inceleme-nasil-yapilmalidir/

https://iprgezgini.org/2021/04/05/halloumi-davasinda-genel-mahkeme-karari-bbqloumi-ve-halloumi-markalari-benzer-mi/

[2]https://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=240166&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=4603592

[3]https://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=250830&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=6924845

[4] EUIPO Beşinci Temyiz Kurulu, 03.01.2022 tarihli ve R 1612/2021-5 sayılı kararı

SÖYLEŞİYORUZ X- Doç. Dr. FÜLÜRYA YUSUFOĞLU BİLGİN BİZLERLE!

IPR Gezgini “Söyleşiyoruz” Mart ayı söyleşimizden herkese merhabalar. Bu ayki konuğumuz Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fülürya YUSUFOĞLU BİLGİN!

Fülürya Hocamıza bizimle söyleşmeyi kabul ettiği için teşekkür ediyor ve bir gün bu söyleşiyi yüz yüze yapabilmeyi umarak başlamak istiyoruz. Bugünkü sohbetimizde IPR Gezgini adına soruları site yazarı Elif AYKURT KARACA yöneltecek.



Başında EAK yazan kısımlar IPR Gezgini’nin soruları; FYB ile başlayan kısımlar ise Fülürya Hocamızın yanıtlarıdır. Şimdiden keyifli bir okuma diliyoruz.

EAK: Fülürya Hocam, öncelikle davetimizi kabul ederek Söyleşiyoruz serimize katıldığınız için IPR Gezgini adına teşekkür ediyorum. Bu söyleşide sizi kişisel olarak daha yakından tanımak yanında fikri mülkiyet hakları alanındaki kişisel düşüncelerinizi daha yakından öğrenerek okuyucularımıza aktarabilmeyi arzu ediyorum. İlk sorum sizi kişisel olarak daha yakın tanımaya ve okurlarımıza tanıtmaya ilişkin olacak. Okurlarımız için kendinizden, hayat öykünüzden, nerelerde – nasıl büyüdüğünüzden, zevklerinizden, nasıl zaman geçirmekten hoşlandığınızdan bahsedebilir misiniz?

FYB: Öncelikle, beni davet ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Bulgaristan’da doğdum ve 13 yaşıma kadar orada yaşadım. Liseyi ve Üniversiteyi Galatasaray’da okudum ve bundan dolayı kendimi çok şanslı hissediyorum. Belki çok klasik olacak, ama klasik müziği çok seviyorum, edebiyat ve sinema sanatını seviyorum. Tiyatro ve operaya gitmeyi çok seviyorum, ama pandemiden dolayı, son 2 yıldır maalesef o zevkten mahrum kaldım. Onun dışında doğada olmaktan, uzun doğa gezilerinden ve seyahatlerden keyif alırım. Sevdiklerimle zaman geçirmek benim için büyük mutluluktur, ben biraz evcimen bir insanım.

EAK: Bildiğim kadarıyla lisans mezuniyetinizden sonra yüksek lisans aşamasındayken akademiye katıldınız. Akademisyen olmaya nasıl karar verdiniz? Hukuk fakültesinden mezun olurken aklınızdaki meslek akademisyenlik miydi?

FYB: Araştırmayı ve incelemeyi çok seviyorum. Sanırım akademisyenliği aslında ben seçmedim, zaten araştırmayı sevdiğim için ve akademideki esas uğraş araştırmak ve araştırma sonuçlarını kaleme almak olduğu için, akademisyen oldum. Bu bir seçim değildi, yapmayı sevdiğim şeyin doğal bir sonucuydu. Akademisyenlik benim için bir iş gibi değil. Konfiçyus’un çok güzel bir sözü vardır, “Sevdiğiniz iş ile uğraşırsanız, hayatınızda bir gün bile çalışmış olmazsınız”. Ben de aslında zaten yapmaktan keyif aldığım şeyi yapıyorum. Hukuk fakültesinden mezun olurken akademisyenliği istiyordum. Bizim hocalarımızın bize öğrettikleri en önemli şeylerden birisi, farklı kaynaklardan araştırmak ve bir tek kaynakla yetinmemekti. Aynı konuda farklı kaynaklara bakınca ve farklı bakış açıları görünce, kişinin kendi bakış açısı da mecburen oluşuyor.

EAK: Önceki sorumuzla bağlantılı olarak akademideki ilk günlerinizden ve akademiye giriş sürecinizden bahsedebilir misiniz?

FYB: Yüksek lisans tezi araştırması yapmak için ve İngilizcemi geliştirmek için İngiltere’ye gitmiştim. Bu süreç benim için çok verimli geçti. Sürecin sonlarına doğru, çok yakın arkadaşım Mehtap İpek İşleten, Galatasaray Üniversitesi Ticaret Hukuku Kürsüsü için asistan alımı ilanının çıktığını bana söyledi. O da zaten Medeni Kürsüsünde asistandı ve benim ticaret hukuku ve fikri haklarla ilgilendiğimi ve akademisyen olmak istediğimi biliyordu. Bana telefon edip, ilanın çıktığını söylediğinde, apar topar döndüm tabii ki. Sonrasında sınava katıldım ve asistan oldum. Asistan olduğum haberini, doğum günümden bir gün önce aldığım için, bu benim aldığım en büyük doğum günü hediyesiydi diyebilirim

EAK: Akademisyen olmak için gerekli olduğunu düşündüğünüz nitelikler nelerdir?

FYB: Akademisyen olmak aslında akademik eserler vermek ve öğrenci yetiştirmek anlamına gelir. Makale ve kitap yazarken iki husus beni harekete geçirir: o an araştırılmasına ihtiyaç duyulan konu ve benim kişisel olarak merak ettiğim konu. Bir konuyu öğrenmek istediğimde, makale yazmaya başlarım. Bir de tabii, o an uygulamadaki gelişmeler ve ihtiyaç hissedilen konularda yazmak da çok önemlidir. Neticede ben eğer akademisyensem, bana verilen görev, çalıştığım alandaki gelişmeleri izlemek ve bunların Türk hukukunda uygulanması konusunda gerekli çabayı göstermektir.

Akademisyen olmak için gerekli olan diğer husus da ders vermeyi sevmektir. Ders anlatmayı gerçekten de çok seviyorum. Öğrencilerle beraber olmak, benim için çok eğitici ve beni güncelleştirici bir olay. Öğrencilerin sordukları birçok soru, ciddi araştırma gerektiren konular olabiliyor. Geçenlerde derste kültürel temellük [cultural appropriation] hakkında ne düşündüğümü sordular… Derslerde NFT’leri ve bu gibi konularda verilen kararları tartışmak isteyebiliyorlar. Bu gibi sorulara cevap verebilmek için, mutlaka çok çalışmak ve yenilikleri takip etmek gerekir. Onlarla olmak benim için çok ufuk açıcı.

EAK: Yüksek lisansınızı yaparken, araştırmalarınız için bir süre Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı’nda (WIPO) bulunduğunuzu biliyorum. WIPO’daki deneyimlerinizden ve size yaptığı katkılardan bahsedebilir misiniz?

FYB: Doktora tezimi hazırlarken, 3 aylığına Neuchatel Üniversitesinde araştırma yaptım. İsviçre’de bulunduğum süreçte, Lozan’da bulunan İsviçre Mukayeseli Hukuk Enstitüsü’nde (Institut Suisse de droit comparé) ve WIPO’nun kütüphanesinde çalıştım. Orada olmak ve orada çalışmak benim için çok faydalıydı. Çok verimli bir dönem geçirdim. Her üç kurumun da dev kütüphaneleri var. Pandora’nın kutusu gibi (ama tabii ki olumlu anlamda), açtığınızda içinde her şeyi bulabiliyorsunuz. Günümüzde her şey dijital olsa da, ben hala kitap sayfalarını çevirirken çıkan o kitap konusunu çok seviyorum. O kitapların arasında olmak, orada bulunan insanlarla konuşmak bana çok şey kattı.

EAK: Hali hazırda ticaret hukuku bilim dalında görev yapıyorsunuz. Ancak sizin fikri mülkiyet hukukuna nasıl ilgi duyduğunuzu merak ediyorum. Alana ilgi duymanıza neden olan bir olay veya kişi var mı? Bu alanda eser üretmeye başlamanızdaki süreçten bahsedebilir misiniz?

FYB: Yeni gelişen bir alan olduğu için ve sürekli yenilikler olduğu için fikri mülkiyete ve internet hukukuna ilgi duyuyordum. Ben Prof. Hamdi Yasaman’ın asistanıydım ve Hoca Türkiye’de fikri mülkiyet konusundaki çalışmaların gelişmesi gerektiğini söylüyordu. Benim yüksek lisans tezimin ve doktora tezimin konusunu Hamdi Hoca seçti ve beni o alana yönlendirdi. Bu yüzden bu alandaki çalışmalarımın temelinde sanırım Hamdi Hoca var. Bu kapıyı bana açtığı için hocaya minnettarım.

Makale yazmak güzel bir süreç. Bir konuyu öğrenmek istediğimde, o konuda araştırma yapmaya başlarım. Araştırmalar derinleşince, bir şekilde makale çıkıyor. Karşıma ilginç bir konu çıktığında, o konuya ilişkin makale, kitap ve kararları toplamaya başlarım, sonrasında onları okuyup yazmaya başlarım. Bir de elbette ki uygulama akademik çalışmaları çok besliyor.  Uygulamada çıkan sorunlar, normalde sadece teorik olarak düşündüğümüzde aklımıza gelmeyecek şekilde karmaşık olabiliyor. Onları çözmek için kaynak toplamaya başladığımda, bir bakmışım ki bir makale yazmaya başlamışım. Fikri haklar sürekli gelişen ve değişen bir alan, kişinin bu gelişmelerin karşısında güncel kalması gerekiyor.

EAK: 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) hakkındaki görüşlerinizi merak ediyorum. Kanunun hazırlanma sürecinde görüş ve önerilerinizi Türk Patent ve Marka Kurumu ile paylaşarak sağladığınız değerli katkılar için de fırsatını bulmuşken teşekkür etmek isterim. SMK hakkındaki düşünceleriniz, olumlu ve olumsuz gördüğünüz yahut geliştirilmesini düşündüğünüz alanlar nelerdir?

FYB: Sınai Mülkiyet Kanunu’muzun hazırlık çalışmalarına katılmak benim için onurdu. Bu vesileyle TÜRKPATENT’e davetleri için teşekkür ediyorum. Davet edildiğim için çok mutlu olmuştum. Sınai Mülkiyet Kanunu, AB’deki düzenlemelere uygun olarak çıkarılmış ve günümüzün ihtiyaçlarına cevap veren bir Kanun. Nitekim AB ilerleme raporlarına baktığımızda da, SMK’nın AB hukuku ile uyumlu olduğu belirtilmektedir. Tabii aynı rapora göre maalesef Türkiye’de taklidin önüne geçilemiyor. Nitekim birçok ünlü marka sırf bu yüzden Türkiye piyasasından ayrılmayı düşünüyor.

Benim sorunlu olarak gördüğüm konu SMK md.9’daki markanın kullanılmamasından dolayı iptaline ilişkin olarak çıkan kargaşa. Sınai Mülkiyet Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sadece dört gün önce, Anayasa Mahkemesi markanın kullanılması zorunluluğuna aykırılığı düzenleyen 556 sayılı KHK’nın 14. maddesini iptal ederek, bir boşluk yarattı. Böylelikle, SMK’nın yürürlüğe girdiği tarihte, markanın kullanılması zorunluluğu ve bu zorunluluğa bağlanan bir sonuç bulunmadığı için bir kargaşa yaşandı. Kanunların yürürlüğe girdikleri tarihten sonraki olaylara uygulanmalarının bir sonucu olarak, markanın kullanılması zorunluluğunun hangi tarihten itibaren başladığı konusu gri bir alan olarak kaldı. Bu konuda verilen Yargıtay kararları konuyu düzenleyecek nitelikte olsa da, bence Kanun’daki sorunun bir Kanun ile çözülmesi gerekirdi. Neticede hakkaniyete uygun olan her şey Kanun’a uygun olmayabilir.

Bunun dışında, cezai hükümlerin sadece markaya ilişkin olması başlarda biraz eleştirildi, ama bence bu konudaki düzenleme de doğru bir düzenleme. Nitekim TRIPS sadece marka ve telif hakları için cezai hükümlerin konulmasını zorunlu tutmuştur. Bunun dışındaki sınai haklar için cezai hükümlerin öngörülmesi, TRIPS’in öngördüğü korumanın ötesindedir. AB dahil birçok ülke cezai hükümler koymamıştır. Bundan dolayı, bu yöndeki düzenlemeleri başarılı buluyorum.

EAK: Pandemi dönemini nasıl geçiriyorsunuz? Bu süreçte Prof. Dr. Hamdi Yasaman, Prof. Dr. Tolga Ayoğlu, Doç. Dr. Pınar Memiş Kartal, Dr. Sinan H. Yüksel ve Dr. Zeynep Yasaman ile birlikte Sınai Mülkiyet Kanunu Şerhi’ni yayınladınız. Çıkar çıkmaz inceledim. Oldukça faydalı ve kapsamlı olan böyle bir eseri literatüre kazandırdığınız için size ve sizin nezdinizde emeği geçen herkese teşekkür ederim. Şerhin hazırlanma sürecinden de kısaca bahsedebilir misiniz? Ayrıca patent ve tasarım ile ilgili kısımlarının yayın zamanı ile ilgili belirli bir tarih var mı?

FYB: Pandemi süreci, çalışmalarım açısından oldukça verimli geçti. İki yıllık pandemi sürecinde 8 makale yazdım. Ayrıca SMK Şerhi de bu sürecin bir meyvesi.  Bu benim için kapanma ve yazma süreciydi. SMK Şerhini hazırlamak; marka hukukunu, güncel kaynakları, güncel kararları taramak için bir fırsattı. Bu süreçte çok çalıştık ve sonunda güzel bir eser çıktı.

SMK Şerhinin patent ve tasarım ile ilgili kısımları için kesin bir yayın zamanı öngörmek biraz zor. Ama umarım yakında patent ve tasarım kısımlarını da takvime alabiliriz.

EAK: Lisans eğitiminde fikri mülkiyet hukuku dersleri hakkında ne düşünüyorsunuz?  Lisans öğrencilerinde alana yönelik yeteri kadar farkındalık oluşturulabildiğini düşünüyor musunuz?

FYB: Günümüz öğrencileri çok ilgililer, gelişmeleri takip ediyorlar ve ilgilendikleri konularda bilgi topluyorlar. Bir konu dikkatlerini çektiği zaman, soru soruyorlar ve bu konuyu tartışmak istiyorlar. Son yıllarda internetin gelişmesi ile beraber sosyal medya çok gelişti, bilgisayar oyunları gelişti, metaverse, NFT, kripto paralar, big data, nesnelerin interneti, yapay zeka, yapay zekanın eser ve buluş sahipliği gibi konular sürekli olarak gündemde ve yeni nesil bu konularla çok yakından ilgileniyor. Bu yenilikçi konuları anlamak için, onların içine sağlıklı bir şekilde girmek ve bu konularda sorunsuz bir şekilde işlemler yapmak için, bunları öğrenmek istiyorlar. Derslerde öğrenciler bu konuları tartışmak istiyor, kendi fikrini söylemek ve sizin fikrinizi duymak istiyor. Ben gerçekten de öğrencilerin bu ilgisinden çok memnunum. Yukarıda da dediğim gibi, onların bu konulardaki bilgi iştahını karşılamak için, sürekli olarak güncel gelişmeleri takip etmem gerekiyor.  Ancak elbette ki her şeyden önce, bu konulardaki temelin özümsenmesi gerekir. Fikri ve sınai haklar konusunda öğrenciler birçok sorunla ve haberle karşılaşıyorlar ve bunları çözebilmek için fikri mülkiyet hukuku derslerine gerçekten ilgi gösteriyorlar. Galatasaray Üniversitesi’nde fikri ve sınai haklar seçimlik dersler arasında yer aldığı için, belirli bir kontenjan var. Ancak fikri ve sınai haklar derslerinin kontenjanının artırılması için her sene öğrenciler dilekçe veriyor ve her sene dersin kontenjanı, öngörülenden çok daha yüksek oluyor. Lisans öğrencileri, fikri mülkiyet konusunu öğrenmek ve bu alanda gelişmek için çaba sarf ediyor.



EAK: Fikri Mülkiyet Hukukunun ayrı bir doçentlik alanı ve müstakil bir anabilim dalı olarak kabul edilmesi konusundaki düşünceleriniz nedir?

FYB: Ben 2017 aralıkta doçent olduğumda, ticaret hukukundan sınava girmiştim ve ticaret hukukunda doçent oldum. Fikri Mülkiyet Hukukunun ayrı bir anabilim dalı olması, çok isabetli olmakla beraber, geç bile kalınmış bir karar. Hamdi Hoca 2003 yılından beri fikri hakların ayrı bir anabilim dalı olması için birçok başvuru yaptı. Bu konuda birçok rapor hazırladık ve Avrupa’daki üniversitelerinden birçok örnek verdik. Ayrıca Fikri Haklar Mahkemeleri’nin açılması dahi başlı başına bu konunun bağımsız ve önemli bir konu olduğunu göstermek için yeterliydi. O yüzden ben Fikri Mülkiyet Hukuku’nun ayrı bir anabilim dalı olarak kabul edilmesinden dolayı çok memnunum.

EAK: Türkiye’de fikri haklar ve korumasının hak ettiği değeri gördüğü kanaatinde misiniz?

FYB: Fikri hakların ve korunmasının hak ettiği değerden bahsetmek için, üç farklı açıdan yaklaşmak gerekir. Kişiler fikri haklara gerekli saygıyı gösteriyor mu sorusuna maalesef cevabım olumsuz olmak zorundadır. Ne yazık ki Türkiye’de özellikle marka taklitleri çok ciddi bir sorun. Nitekim AB İlerleme raporunda da bu konu belirtilmiştir. Bunun dışında, internetin gelişmesi elbette ki bilgiye erişimi kolaylaşırdı, ama buna bağlı olarak da bilginin kopyalanmasını kolaylaştırdı. Bu açılardan yaklaştığımda fikri hakların hak ettiği değeri görmediğini söylemek gerekir. Bunun temelindeki sebep, kopyalamanın kolaylaşması ve kişilerin kendi çabaları ile gelişmelere katkıda bulunmak yerine, başkalarının kendi emekleri sonucunda geliştirdikleri ürünlerden faydalanmayı tercih etmeleridir. Kısacası, kişiler başkaları tarafından sarf edilen emeğe saygı duymak yerine, ondan haksız olarak faydalanmayı tercih ettikleri için, fikri haklara gereken değer gösterilmemektedir.

Fikri hakların Türkiye’de korunması için gerekli idari altyapının bulunduğunu düşünüyorum. TÜRKPATENT sınai hakların tescil edilmesi hususunda büyük bir görev üstlendi. TÜRKPATENT uzmanlaşmış ve çok iyi işleyen bir kurumdur. Sürelere uygun olarak hareket ediyor ve uzmanlığı çerçevesinde çok önemli kararlar veriyor. TÜRKPATENT, 2016 yılında WIPO Genel Kurulu’nda alınan kararla, Patent İşbirliği Anlaşması çerçevesinde yapılacak patent başvurularına ilişkin  uluslararası araştırma ve ön inceleme yapmak üzere yetkilendirilmiştir. 2016 yılından beri TÜRKPATENT uluslararası bir otorite haline gelmiştir. Kararda, TÜRKPATENT’in, hizmetlerini uluslararası standartlarda sunabilecek konuma geldiğinin altı çizilmiştir. Bu çok önemli bir gelişme ve TÜRKPATENT’in, fikri haklar sisteme katkısının bir göstergesidir. TÜRKPATENT, sadece Türkiye’de değil, uluslararası arenada hizmet vermesine yol açacak kadar donanımlı bir kurumdur. Sabırsızlıkla, marka iptalleri konusundaki gelişmeleri bekliyorum. Zira marka hakkının iptali konusunda karar verme yetkisi 2024 yılında TÜRKPATENT’e geçecektir.

Yargı açısından baktığımızda da, Fikri Haklar Hukuk Mahkemeleri’nin sayıları göz önünde bulundurulduğunda, bu konuya büyük önem verildiği görülmektedir. Ancak ne yazık ki mahkemelerin üzerindeki yük gerçekten de çok büyük. Bundan dolayı, mahkeme sayısının yeterli olmadığını düşünüyorum. Fikri hakların korunabilmesi için, bu koruma ihtiyacına cevap verecek kadar çok mahkemenin açılması gerektiğini düşünüyorum. Mahkemeler tarafından verilen kararlara baktığımda, Fikri Haklar Mahkemeleri tarafından verilen kararların çok iyi olduğunu düşünüyorum. Bu hususu ben makalelerimde de ve genel olarak yazdığım eserlerde belirttiğim için, burada tekrar etmekte bir sakınca görmüyorum. Ancak adaletin geç işlememesi için, Fikri Haklar Hukuk Mahkeme sayısının artırılması gerekir.

EAK: Özellikle hukuk fakültesi lisans öğrencilerine ve sektöre yeni girenlere tavsiyeleriniz nelerdir?

FYB: Öğrenciler hep yaptıkları gibi, internet konusundaki, yapay zeka konusundaki gelişmeleri ve yenilikleri merak etsinler ve takip etsinler. Zaten bunları merak etmeye başlayınca, okumaya ve araştırmaya da başlarlar. Öğrenciler, sektöre yeni girenler ve uzmanlaşmaya çalışanlara göre daha şanslılar, çünkü karşılarında spesifik olarak odaklanmaları gereken bir konu yok, onlar istedikleri konuyu merak edip araştırabilirler. Sektöre yeni girenlerin daha ziyade karşılarına çıkan konularda yoğunlaşmaları gerekir. Bir konuyu araştırmak için, bu konudaki doktrini ve yargı kararlarını okumaları gerekir. Ancak bunun yanında ABAD ve genel olarak Türk Hukuk sistemi ile uyumlu yabancı mahkeme kararlarını da incelemeleri önemlidir. Zira bildiğimiz üzere, Mehaz Kanundaki uygulamalar, doğrudan Türk hukukunu da etkilemektedir. Türk Sınai Mülkiyet Kanunu’muzun mehazı AB düzenlemeleri olduğu için, mehaz kanuna dayanılarak verilen AB kararları bizim açımızdan yol göstericidir.

EAK: Son olarak, IPR Gezgini hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Ayrıca, IPR Gezgini okurları içerisinde yer alıp almadığınızı ve öğrencilerinizi Sitemizi takip etmeleri konusunda teşvik edip etmediğinizi merak ediyorum.

FYB: IPR Gezgini’ne üyeyim ve çıkan yeni yazıları takip ediyorum. Ama bunun da ötesinde, merak ettiğim bir konu olduğunda, IPR Gezgini’ne bakıyorum ve orada gerçekten de aradıklarımı buluyorum. Az yukarıda NFT’lerden, yapay zekanın hak sahipliğinden ve bu gibi yenilikçi konulardan bahsetmiştim ya, bunları IPR Gezgini bilgi bankasında çok rahatlıkla buluyorum. Burası gerçekten de bilgi bankası, yeni çıkan ABAD kararları, yeni çıkan konular, fikri haklar konusunda merak edilen neredeyse her şeyi burada bulabiliyorum. Şimdi bakınca, bir tek kültürel temellük konusunu bulamadığımı fark ettim, ama bunun dışında gerçekten de her konuyu buluyorum.

IPR Gezgini, birçok önemli konuda, akademik makalelerin şekilciliğinden uzak, kısa ve eğitici bilgi bulunması dolayısıyla ve herkese hitap etmesi açısından çok faydalı bir platformdur. Okuyucular, sıkılmadan önemli konular hakkında kısa bir sürede bilgi sahibi oluyor. Ayrıca ben makalelerimde IPR Gezgininde çıkan makalelere çok sık atıf yapıyorum. IPR Gezgini takip etmeleri konusunda öğrencileri teşvik ettiğim gibi, herkese bu platformu takip etmesini öneriyorum.

Burada ayrıca sadece hukuk da yok, burada hukukla karışık kültürel konular da işleniyor. Özlem Fütman’ın bir yazısını okuduktan sonra “Women in Gold” filmini seyrettim ve bu yazıyı okumasaydım, bu güzel filmi kaçıracağımı düşündüm; Mine Güner Sunay’ın bir yazısını okuduğumda, şimdiye kadar seyretmediğim “Little Miss Sunshine” filmini seyretmek istedim ve şimdi listemde. IPR Gezgini platformu, fikri mülkiyet hukuku ve fikri mülkiyet konularını ilgilendiren kültürel konularda bence eşsiz bir platform. Belki benim eksikliğim, ama ben gerçekten de dünya çapında böyle bir platforma rastlamadım. Birçok fikri mülkiyet platformunu takip ediyorum, ama gerek yazı çeşitliliği, gerek konulara yaklaşım tarzı, gerek kaleme alma tarzı açısından IPR Gezgini çok farklı bir yerde. Bu vesileyle, 2011 yılında bu platformu kuran ve bizlere kazandıran sayın Önder Erol Ünsal’a teşekkür ederim.

Umarım IPR Gezgini çizgisini ve kalitesini hiç bozmaz ve aradığım her yenilikçi konuyu burada bulmaya devam ederim. Beni bu sohbete davet ettiğiniz için çok teşekkür ederim!



SÖYLEŞİYORUZ ilerleyen günlerde fikri mülkiyet camiamıza katkı veren diğer isimlerle devam edecek. Bizi takipte kalın!

IPR GEZGİNİ

Mart 2022

iprgezgini@gmail.com



Önemli bir ekleme:

IPR Gezgini’nde Elif Aykurt Karaca ile yaptığım söyleşide, sitede bulamadığım tek konunun kültürel temellük konusu olduğunu yazmıştım. Ancak tekrar incelediğimde, benim yazımdan tam 4 yıl önce Önder Erol Ünsal’ın bu konuda IPR Gezgini’nde bir makale yayınladığını gördüm. Söyleşiyi okuyup, kültürel temellük konusunu merak eden olduysa, aşağıdaki linkten bu konuda yazılan güzel ve doyurucu yazıya ulaşabilir.

https://iprgezgini.org/2018/02/25/maasai-kulturel-mirasinin-korunmasi-maasailer-fikri-mulkiyet-haklarini-kendileri-kullanmak-istiyor/

Bu eklemeyi özellikle yayınlamak istedim, çünkü Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek gerekir ve verilen emeğin her zaman takdir edilmesi ve değer görmesi gerekir. Zaten fikri mülkiyet hukukunun temelinde de bu düşünce yatmıyor mu….

Saygılarımla,

Fülürya Yusufoğlu Bilgin



Hindistan’da PepsiCo’nun Patates Çeşidi Tescili İptal Edildi: Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunması Hakkında Çarpıcı Bir Karar mı Yoksa Sadece Şekli Şartların Eksikliği mi Tespit Edildi?


Potatoes in Practice Welcomes Visitors on August 8 – Potato Business

3 Aralık 2021 tarihinde Hindistan Bitki Çeşitlerini Koruma ve Çiftçi Hakları Kurumu[1] tarafından PepsiCo India Holding’e (PepsiCo) ait bir patates çeşidine verilen bitki çeşidi koruma tescili iptal edildi.[2]

PepsiCo firması ünlü cips markası Lays’de kullanıldığı söylenen patates çeşidini Hindistan’da Bitki Çeşitlerinin Korunması ve Çiftçi Hakları Yasası kapsamında 2016 yılında tescil ettirmiştir.

Peki dünyaca ünlü Lays markalı cipslerin yapıldığı bu patatesleri önemli ve özel kılan nedir?

Bu patatesler, sıradan patateslerden daha düşük nem seviyesine sahiptir ve böcek ile bakterilere karşı dayanıklılıklarının daha yüksek olması gibi özellikleri bulunmaktadır.

Bilindiği üzere, bitkiler üzerinde sui generis bir koruma sağlanması gerektiğinden hareketle 1961 yılında Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunması Uluslararası Birliği Sözleşmesi (UPOV Sözleşmesi) kabul edilmiştir. Bu düzenleme ile ıslahçı hakları ilk defa uluslararası düzeyde tanınmıştır. Bu sözleşmede ülkeler koruma çeşitleri olarak sınırlandırılmamış, her devlet kendi rejimi ile korumanın sağlanması konusunda düzenlemeler getirmekte serbest bırakılmıştır.[3] Bu doğrultuda, Hindistan’da 2001 yılında kabul edilen “Bitki Çeşitlerini Koruma ve Çiftçi Hakları Kanunu (PPVFRA)” da UPOV Sözleşmesi çerçevesinde yürürlüğe girmiştir. Ancak, Hindistan’ın ekonomik ve sosyal hayatında tarımın önemli rolü nedeniyle, Hindistan bitki çeşitlerine verilen sui generis hakların büyük tepkiyle karşılandığı ülkelerden biri olmuştur.  Bu bağlamda, yasal düzenlemeler çoğunlukla ve mümkün olduğu ölçüde çiftçiler lehine düzenlenmiştir. Örneğin, Kanunun 39. maddesinde “Çiftçi Hakları” başlıklı madde bulunmakta olup, ilgili madde kapsamında çiftçilerin haklarının korunması amacıyla bazı istisnalar getirilmiştir. Şöyle ki; Kanunun 39. maddesinin dördüncü bendinde bir çiftçinin, bu kanuna göre korunan çeşitlerin tohumları da dahil olmak üzere çiftçilik ürünlerini, aynı şekilde tasarruf etme, kullanma, ekme, yeniden ekme, değiştirme, paylaşma veya satma hakkına sahip olduğu kabul edilmiştir.[4]

Genel açıklamaların ardından yazımızın konusu ihtilafa gelecek olursak.

Hindistan’da PepsiCo firmasına ait FL 1867 (tescil no: 50 of 2016) ve FL 2027 (tescil no: 59 of 2016) isimleriyle kayıtlı iki adet bitki çeşidi tescili bulunmaktadır.[5]

Sürdürülebilir ve Bütünsel Tarım İttifakı’ndan aktivist Kavitha Kuruganti tarafından 11 Haziran 2019 tarihinde FL 2027 patates çeşidi tescilinin iptal başvurusu gerçekleştirilmiştir. 2016 yılında tescil edilen bitki çeşidinin iptal başvurusunun 2019 yılında gerçekleşmesi tesadüfi değildir. Bu başvuru PepsiCo’nun çiftçilere karşı açtığı davanın takibinde gerçekleşmiştir.

İptal kararını açıklamadan önce PepsiCo firması ve çiftçiler arasında ortaya çıkan uyuşmazlıktan bahsetmek gerekmektedir.

2019 yılında PepsiCo firması Hindistan’da yürürlükte olan Bitki Çeşitlerinin Korunması ve Çiftçi Hakları Kanunu’nun (PPV&FR) 64. maddesi[6] çerçevesinde, tescilli bitki çeşidi hakkını ihlal ettikleri gerekçesiyle Gujarat’ta rakip yerel firmalara, soğuk hava deposu ve tohum işletmelerine ve de dört adet çiftçi aleyhine dava[7]  açmıştı.

Bu davanın Hindistan’da büyük tepki toplaması üzerine PepsiCo, çiftçiler aleyhindeki tüm davalarını hükümet ile yapılan görüşmeler sonunda, uzlaşmazlıkların uzun vadeli ve dostane şekilde çözülmesini amaçladıklarını belirterek geri çekti.[8]

Bu davayı takiben, aktivist Kavitha Kuruganti tarafından 2019 yılında tescilin iptali için yapılan başvuru 3 Aralık 2021 tarihinde karara bağlanmıştır. Kararda birden fazla gerekçe ile PepsiCo firmasına ait yeni bitki çeşidi tescilinin iptaline karar verilmiştir. İptal gerekçeleri aşağıdaki şekildedir:

  1. PPVFRA 34. madde (a) bendinde düzenlenen, tescil belgesinin verilmesinin başvuran tarafından sağlanan yanlış bilgilere dayanması hükmü.
  2. PPVFRA 34. madde (b) bendinde düzenlenen tescil belgesinin bu kanun çerçevesinde koruma elde etmeye uygun olmayan bir kişiye verilmesi hükmü.
  3. PPVFRA 34. madde  (c) bendi doğrultusunda tescil için gerekli olan bilgi, belge veya materyallerin tescil otoritesine sunulmaması hükmü.
  4. PPVFRA 34. madde (h) bendi doğrultusunda tescilin kamu yararına aykırı olması hükmü.[9]

Bazı dernek ve kuruluşlara göre; çiftçi hakları savunucuları tarafından PepsiCo India gibi çok uluslu büyük bir şirkete karşı dava kazanılması büyük bir başarıdır ve bu kararın çiftçilerin tohumları kullanma serbestisini desteklediği ve kararın kamu yararı bendine atıf yapması nedeniyle çok önemli ve tarihi olduğu düşünülmektedir.

Ancak, kararda çok uluslu büyük şirketlerin haklarının kapsamı ve etkisi hakkında bir unsur bulunmadığı, dolayısıyla çıkarılacak tek sonucun başvuru sahiplerinden beklenen şekli şartlara dikkat edilmesi gerektiği olduğu ve kararın tamamen şekli bir karar olduğu yönünde görüşler de bulunmaktadır.

Şöyle ki[10]; PepsiCo’ya ait FL2027 bitki (patates) çeşidi tescili, Amerikalı Dr. Robert W. Hoopes tarafından geliştirilmiştir. Dr. Hoopes haklarını, unvanını daha sonra Frito-Lay North America, Inc. olarak değiştirilen Recot Inc, ABD’ye ve daha sonra bitki çeşidi başvuru sahibi olan PepsiCo India Holdings Private Limited’e devretmiştir. Dr. Hoopes ve Recot Inc. arasındaki devrin 1999 tarihli Hindistan Damga Yasası’nın gerektirdiği şartlarda yapılmadığı ve devreden tarafından imzalanmış gibi görünmediği tespit edilmiştir. Buna ek olarak, Recot, Inc. ile PepsiCo India arasında herhangi bir devir sözleşmesi yapılmadığı ve iki firma arasında sözlü olarak devir gerçekleştirdiği iddia edilmiştir.

Ayrıca, kararda başvuru tarihinin ABD’nde 2002 yılında, Hindistan’da ise 2009 yılında olduğu ve bu çelişki nedeniyle başvurunun “mevcut çeşit” olarak kaydedilmesi gerekirken “‘yeni bir çeşit” olarak kaydedildiği tespit edilmiştir. Bu çerçevede; PepsiCo tarafından gerçekleştirilen başvuruda yeni çeşidin tescili için gerekli olan “yenilik” kriterinin bulunmadığı görülmüştür. Şöyle ki; başvuruya konu bitki çeşidinin satış tarihi, Hindistan’daki başvuru tarihinden öncedir ve bu bağlamda “yenilik” kriteri sağlanamamıştır ve bu nedenle de mahkeme kararında tescilin iptal edilmesi gerektiği ifade edilmiştir.  Dolayısıyla, materyal ve şekli şartların göz ardı edilmesi gibi eksiklikler, tescilin iptal gerekçelerinin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. Dünyaca ünlü büyük bir şirket olan PepsiCo’nun bunun gibi usul eksiklikleri nedeniyle tescilinin iptal edilmesi ise epeyce şaşırtıcıdır.

Uygun belgeler ile PepsiCo firmasına yeniden ilgili tescilin verilip verilmeyeceği şu anda net olarak bilinmiyor. Ancak, yeniden tescile kadar bu ihtilaf, kimilerine göre çiftçi haklarına, kimilerine göre ise tescil prosedürlerindeki eksiklere ilişkin önemli davalardan biri olarak hatırlanacaktır.

Aysu TAŞ

Mart 2022

aaaysutas@gmail.com


DİPNOTLAR

[1] Protection of Plant Varieties and Farmers Rights’ Authority (PPV&FRA) . https://plantauthority.gov.in/

[2] https://plantauthority.gov.in/judgement-dated-03122021-revocation-application-relating-fl-2027-kavita-kuruganti-vs-pepsico-india

[3] Mustafa Tüysüz, ‘Sınai Mülkiyet Hakları Çerçevesinde Yeni Bitki Çeşitleri Üzerindeki Islahçı Hakkının Korunması’ (Ankara Üniiversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk (Ticaret Hukuku) Anabilim Dalı, 2006). s.38

[4] Section 39 in The Protection of Plant Varieties and FarmersRights Act, 2001

(iv) a farmer shall be deemed to be entitled to save, use, sow, resow, exchange, share or sell his farm produce including seed of a variety protected under this Act in the same manner as he was entitled before the coming into force of this Act: Provided that the farmer shall not be entitled to sell branded seed of a variety protected under this Act. Explanation.—For the purposes of clause (iv), “branded seed” means any seed put in a package or any other container and labelled in a manner indicating that such seed is of a variety protected under this Act.

[5] https://spicyip.com/2019/04/the-farmers-rights-law-lays-the-ipr-trap.html

[6] Section 64 in The Protection of Plant Varieties and FarmersRights Act, 2001

64. Infringement.—Subject to the provisions of this Act, a right established under this Act is infringed by a person—

(a) who, not being the breeder of a variety registered under this Act or a registered agent or a registered licensee of that variety, sells, exports, imports or produces such variety without the permission of its breeder or within the scope of a registered licence or registered agency without permission of the registered licensee or registered agent, as the case may be;

(b) who uses, sells, exports, imports or produces any other variety giving such variety, the denomination identical with or deceptively similar to the denomination of a variety registered under this Act in such manner as to cause confusion in the mind of general people in identifying such variety so registered.

[7] PepsiCo India Holdings Pvt Ltd versus Atop Food Products Pvt Ltd R/SCA No. 6244 of 2018

PepsiCo India Holdings Pvt Ltd versus M/s Krishna Cold Storage Civil Suit No. 8 of 2018

PepsiCo India Holdings Pvt Ltd versus M/s Prabhudas Patel & Others Civil Suit No. 7 of 2018

[8] https://www.thehindu.com/business/Industry/pepsico-to-withdraw-case-against-gujarat-potato-farmers/article27013935.ece?homepage=true&utm_campaign=socialflow&fbclid=IwAR1ALQoY3XVnlMD47dfuPOcI_Z7KM_fRgQDSnGKgXIZSGvMdyd-anjlmh60

[9] 34. Revocation of protection on certain grounds.—Subject to the provisions contained in this Act, the protection granted to a breeder in respect of a variety may, on the application in the prescribed manner of any person interested, be revoked by the Authority on any of the following grounds, namely:—

(a) that the grant of the certificate of registration has been based on incorrect information furnished by the applicant;

(b) that the certificate of registration has been granted to a person who is not eligible for protection under this Act;

(c)that the breeder did not provide the Registrar with such information, documents or material as required for registration under this Act;

(h)that the grant of the certificate of registration is not in the public interest: Provided that no such protection shall be revoked unless the breeder is given a reasonable opportunity to file objection and of being heard in the matter.

[10] https://spicyip.com/2021/12/looking-at-ppvfr-authoritys-cancellation-of-pepsico-indias-extant-potato-variety-protection.html

SÖYLEŞİYORUZ # X – Doç. Dr. FÜLÜRYA YUSUFOĞLU BİLGİN CUMA GÜNÜ BİZLERLE!



IPR Gezgini’nin Türkiye’de fikri haklar alanına katkı vermiş önemli isimlerle söyleşileri devam ediyor.

SÖYLEŞİYORUZ’un Mart ayı konuğu, Türk fikri mülkiyet camiasının akademi alanındaki önemli isimlerinden Doç. Dr. Fülürya YUSUFOĞLU BİLGİN!

IPR Gezgini adına Elif AYKURT KARACA‘nın yönelttiği soruların yanıtlandığı Söyleşi 25 Mart Cuma günü yayında olacak!

Fülürya Hoca’ya sorularımıza verdiği içten yanıtlar için teşekkür ediyor ve tüm okurlarımızı bu keyifli söyleşiyi okumak için Cuma günü IPR Gezgini’ne davet ediyoruz.

IPR Gezgini

Mart 2022

iprgezgini@gmail.com

SON MARKA BAŞVURULARI ÜZERİNDEN AMERICAN EXPRESS’İN BEKLENEN METAVERSE, NFT, KRİPTO PARA VE BLOKZİNCİR AÇILIMLARI



Finansal medya organı Benzinga’nın 16 Mart 2022 tarihli haberine[1] göre, Delaware merkezli American Express Marketing & Development Corp., Metaverse ve NFT’lere olan ilgisini USPTO’ya (ABD Patent ve Marka Ofisi) taşıdı.

American Express, 9 Mart 2022 tarihinde USPTO nezdinde 7 adet marka başvurusu yaptı. Bunlardan iki tanesi şekil markası olup kalanları “AMERICAN EXPRESS”, “AMEX”, “CENTURION”, “MEMBERSHIP REWARDS” ve “SHOP SMALL” ifadelerini içeren kelime markalarıdır. Bu markalara ilişkin mal ve hizmet sınıflarının kapsamı incelendiğinde ise, şirketin yakın zamanda Metaverse, NFT, kripto para ve blokzincir açılımları yapmayı planladığını görmek mümkün.

1(b) başvurusu olarak bilinen “intent to use” temelli başvurular (kullanma niyetine dayanan başvuru), Amerikan marka sistemine has bir başvuru türü olup, markanın hâlihazırda kullanılıyor olmadığının, ancak iyi niyetli bir kullanma niyetinin bulunduğunun beyan edildiği başvurulardır. Bununla, başvuru sahibinin salt markayı kullanma fikrinden daha fazlasına sahip olduğu, ancak piyasaya girmek için çeşitli gerekçelerle henüz hazır olmadığı durumlar kastedilir. (Örn.; bir iş planın olması, ürün numunelerinin hazırlanmış olması veya diğer ön işletme faaliyetlerinin yürütülüyor olması 1(b) kapsamında değerlendirilir.) Bahsi geçen 7 marka başvurusunun tamamında ve her bir sınıf nezdinde 1(b) başvurusunun yapılmış olmasından hareketle, American Express’in yakın zamanda bu alanlarda hizmet vermeye başlayacağını söylemek tutarlı bir çıkarım olacaktır.

Bu başvurulardaki mal ve hizmet sınıflarının tamamında (“metaverse” ve “blockchain” ifadelerinin ayrı ve bitişik yazılması gibi ufak farklar hariç) aynı kapsam tercih edilmiş. Büyük markaların, “downloadable virtual goods” (indirilebilir sanal mallar) ifadesini Metaverse’teki kullanımı içermek üzere 9. sınıf kapsamında USPTO nezdinde yaptıkları marka başvurularında sıkça tercih ettikleri biliniyor. Bu bağlamda, American Express tarafından yapılan 7 başvurunun 6 tanesinde 9. sınıfın tercih edilmesi, diğer büyük şirketlerle paralel bir yol izlendiğini gösteriyor. Bu başvurularda, hizmet sınıflarından ise; yine büyük şirketlerin Metaverse’teki kullanımı içermek üzere sıkça tercih ettikleri; 35., 36. ve 42. sınıflar için 5 başvuruda, 45. sınıf için 4 başvuruda ve 39. sınıf için ise 3 başvuruda koruma talep edilmiş. Bunların da sanal ürünlerin Metaverse gibi sanal ortamlarda satışa sunulmasına ilişkin hizmetler ve bu ürünler vasıtasıyla sunulacak olan eğlence hizmetleri gibi sanal ürünlerle bağlantılı hizmetlere ilişkin sınıflandırmaları içerdiği görülüyor. Başvuruların tamamının mal ve hizmet listesi yazının sonunda görülebilir.

American Express’in bu başvuruları ile ayrıca son zamanlarda oldukça fazla konuşulan NFT’ler alanında da açılım yapmayı planladığını anlayabiliyoruz. 9. sınıfta “digital media, namely, non-fungible tokens (NFTs) featuring textual and graphic content” (dijital içerikler; özellikle, metinsel ve grafik içerikleri ön planda olan NFT’ler) ve 35. sınıfta “provision of an online marketplace for buyers and sellers of digital media, namely, non-fungible tokens (NFTs) featuring textual and graphic content” (özellikle metinsel ve grafik içerikleri ön planda olan NFT’ler gibi dijital içeriklerin alıcı ve satıcılarına çevrimiçi pazaryeri sağlanması) ifadelerinin yer aldığı görülüyor.

Yine aynı başvurularda, 36. sınıf kapsamında kripto para ve blokzincir alanlarına ilişkin ifadeler de yer alıyor. Bu sınıf nezdinde; metaverse ve diğer sanal dünyalarda paranın elektronik transferine ilişkin destek, kripto para ve sanal para hizmetleri, e-cüzdan hizmetleri, dijital varlıklar ve blokzincir varlıkları, elektronik nakit benzerlerinin transferinin kolaylaştırılması, e-cüzdan vasıtasıyla fatura ödeme hizmetlerinin sağlanması ve kripto para alım-satım hizmetleri, dijital para ve kripto paralar ile dijital varlık ve blokzincir varlıklarının yönetimi gibi kalemleri içeren oldukça geniş kapsamlı bir hizmet portföyünün tanımlanmış olduğu da dikkat çekiyor.

Bu başvurular üzerinden, American Express’in yükselen teknolojilerin gerisinde kalmamak için bu teknolojileri iş planına dâhil etme çabası içinde olduğunu net bir şekilde söylemek mümkün. Bu çabaların meyve verip vermeyeceğini ise zaman gösterecek.

Işıl Selen DENEMEÇ

Mart 2022

isilsdenemec@gmail.com


DİPNOT

[1] https://www.benzinga.com/markets/cryptocurrency/22/03/26161534/american-express-files-for-nft-and-metaverse-trademarks


BAŞVURULAR VE KAPSAMLARI

(Görseller üzerlerine tıklanarak büyütülebilir.)

SÜRDÜRÜLEBİLİR GELENEKSELLİK İÇİN İNOVASYON ŞART!

Coğrafi işaretlerden bahsederken “geleneksel” atfını kullanmak, hem ulusal hem de uluslararası alanda sıkça karşılaşılan bir durum olmasına rağmen, menşe adı ve mahreç işareti de dâhil olmak üzere, coğrafi işaret tanımlarında geleneksel kelimesi yer almaz.

Öte yandan Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye’nin dışında sınırlı sayıda ülkede “geleneksel ürün adı” (AB’deki “traditional speciality guaranteed – TSG” kavramı) koruması bulunur ve ilgili mevzuattaki gelenekselliğe yönelik tanımlarda, ürün ile köken bağı kurulmaz. Diğer bir deyişle ürünün, üretim zorunluluğu bakımından “coğrafi bir yer ile ilişkisi bulunmaz”. Dolayısıyla özellikle geleneksel ürün adına koruma sağlayan ülkelerde, coğrafi işaret ile geleneksel kavramlarının birlikte kullanılması; geleneksel ürün adının da tıpkı menşe adı ve mahreç işareti gibi, coğrafi işaret çatısı altında yer alan bir coğrafi işaret çeşidiymiş gibi yanlış algı yaratmasına neden olabilir. Bu sebeple coğrafi işaretle birlikte kullanılan “geleneksel” kelimesinin aslında, “yerelliğe dayalı kökleşmiş uygulamalarla şekillenen ürün”e işaret ettiğinin varsayılması, uygun bir yaklaşım olacaktır.

Coğrafi işaretler ve geleneksel ürünler söz konusu olduğu zaman inovasyondan bahsedildiğinde, birçok kişi “Olur mu hiç!” tepkisini verebilir. Gıda ürünlerinde margarin kullanılmasının, el işçiliği yerine sanayi tipi üretim yapılmasının ve benzer şekilde çoğaltabileceğimiz örneklerin yadırganması, bu tepkinin doğal bir uzantısı olarak karşımıza çıkar.

İnovasyon ile gelenekselliğin karşıt mefhumlar olmadıklarını, aksine sürdürülebilirliğin sağlanması için bir arada bulunmalarının son derece önemli olduğunu gösteren bir örnek, AB nezdinde yürütülen LIFE TTGG (Life The Tough Get Going) Projesidir.

Sera gazının salınımını azaltmak, küresel ısınmayla mücadelede en önemli araç. Tarımsal üretim, tüm dünyadaki sera gazı salınımının %10-12’lik dilimine sahip. İthalat ve ihracat değerleri dikkate alındığında AB’nin süt ürünleri sektörü, küresel pazarın en önemli aktörlerinden. Sektörün, toplam salınımın yaklaşık %40’ına sahip enterik fermantasyon kaynaklı olması, bu mücadelede göz ardı edilemez.   

LIFE TTGG Projesi üniversiteler, genç yenilikçi şirketler (startups), üreticiler, AB’nin iki büyük peynir üreticisi olan İtalya ve Fransa’daki kurumlar ile araştırma kuruluşları arasında sinerji oluşturmakta. Coğrafi işaret olarak korunan Grana Padano ve Comté peynirlerinin üretim süreçlerinin iyileştirilmesi, verimliliğin artırılması ve çevresel etkilerinin azaltılması suretiyle daha sürdürülebilir üretim ve tüketim hedeflenmekte. Elde edilecek bulgular, tüm AB ülkeleri için örnek teşkil edecek.

Projenin amaçları aşağıdaki şekilde özetlenmekte.

  • Üretim miktarı çok fazla olan bu iki peynirin çevreye etkilerinin iyileştirilmesi için, ilgili AB yasal düzenlemeleri kapsamında tavsiye talep edilmesi. (Recommendation 2013/179/EU and its Product Environmental Footprint Category Rules – PEFCR for Dairy products)
  • Süt ürünlerinin, Ürün Çevresel Kategori Kuralları çerçevesinde Ürün Çevresel Ayak İzi değerlendirmesinde hesaplamayı kolaylaştıran bir veri tabanı, yani yaşam döngüsü envanteri geliştirilmesi.
  • AB’nin, çevresel ayak izi hesaplamayı ve azaltmayı amaçlayan menşe adı korumasına sahip tüm peynirleri (inek sütünden yapılan sert ve yarı sert peynirler) için, çevresel karar destek sistemi geliştirilmesi.
  • Yazılım sayesinde, tedarik zincirinin tüm aşamalarında Mevcut En İyi Teknikler uygulanarak kaynak verimliliği ve çevresel etkilerin azaltılmasındaki teknik çözümlerin değerlendirilmesi. Bu yazılım, kılavuzlarıyla birlikte İtalyanca, Fransızca, İngilizce ve İspanyolca dillerine çevrilecek.

Temmuz 2017 – Haziran 2022 tarihleri arasında yürütülecek LIFE TTGG Projesinin bütçesi 2.148. 987 € ve bunun %59’luk kısmı AB katkısı. Proje ekibi, AB gıda sektörünün tüm tedarik zincirinde 10 yıldan fazla deneyime sahip multidisipliner uzmanlardan oluşuyor.

Grana Padano peynirinin korunması, tanıtılması ve üretiminin güçlendirilmesi için 1954 yılında Tutela Grana Padano Konsorsiyumu kurulmuştur. Konsorsiyumdan alınan verilere göre 2020 yılında 5.255.451 teker Grana Padano üretilmiştir. 128 üretim tesisi, 149 olgunlaştırıcı (affineur), 196 paketleyici ve 4.000 süt üretim çiftliği var. Üretim zincirinde çalışan işçi sayısı 40.000. Üretimde kullanılan süt miktarı 2.785.524,378 ton olup bu miktar, İtalyan süt üretiminin yaklaşık %22’si. Peynir üretiminin %62,6’sı kooperatif, %37,4’ü ise endüstri tarafından yapılıyor. Süt sağlayan hayvanların refahına önem veriliyor ve 2019 yılından itibaren denetim sistemi içinde hayvan refahı da değerlendiriliyor. Konsorsiyum, Grana Padano üretiminin çevresel sürdürülebilirliği için 2007 yılından itibaren önemli taahhütlerde bulunmuş ve bu durum, WIPO’nun 2020 yılındaki Dünya Fikri Mülkiyet Günü etkinliğinde de yer almıştı.

2020 yılındaki üretimi 64.500 ton olan Comté peynirinin korunması ve diğer sorumluluklar, Comité Interprofessionnel de Gestion du Comté – CIGC Komitesi tarafından üstlenilmiş durumda. 2.500 süt çiftliği ve peynir üretilen 150 tane küçük köy var. Bu yerlere “fruitières” adı veriliyor. Comté için de bu Projeden önce birçok sürdürülebilir biyoçeşitlilik, düşük karbon çiftlikleri vb inisiyatifler mevcut. Proje için ham veri; yıllık süt üretimi 400 – 800 bin litre olan 29 çiftlik; yıllık üretimi 400 – 800 ton olan 19 işleme tesisi ve yıllık işlem hacmi 5 bin tonun altında 3, üstünde 2 olan toplam 5 olgunlaştırıcıdan anket yapılarak sağlanmıştır. Elde edilen veriler aynı zamanda, üretim sürecindeki enerji denetimi için de kullanılacak.

Grana Padano’nun tedarik zincirindeki 65 çiftlikten, 20 mandıra / olgunlaştırıcı ve 18 paketleyiciden; Comté’nin tedarik zincirindeki 35 çiftlikten, 15 mandıra / olgunlaştırıcıdan veri toplanmıştır. Hazırlanacak veri tabanı ile hesaplanacak çevresel ayak izi, her bir konsorsiyum düzeyinde karşılaştırma yapılabilecek ve tüketim verilerini yönetebilecek.

Grana Padano’nun süt çiftliklerinin çevresel etkisindeki en büyük paya sahip olan faktörler; %34 satın alınan yemler, %25 çiftlik içi yemler, %16 gübre ve %12 enterik fermantasyon.   

Mandıralardaki enerji etkinliğinin artırılması için; Konsorsiyumun diğer mandıralarındaki enerji ve su tüketimi mukayesesi yapılarak en çok enerji tüketen alanlar ve enerji tüketimini azaltma potansiyeli tespit edilecek.

Ambalajlamanın gıda israfını önlemedeki rolü ise sanılandan çok daha önemli ve dikkat çekici veriler içeriyor.

Gıda kayıpları toprakta-çiftlikte, üretimde ve dağıtımda, israf ise kullanımda ve tüketim tarihi bakımından yaşanmakta.

Gelişmiş ülkelerde market alışverişinin plansız yapılması, uygun olmayan saklama koşulları, yetersiz ambalajlama ve ürünlerin kullanımı sırasındaki tüketici alışkanlıkları, gıdaların yaklaşık %30’luk miktarının kaybına yol açmakta. 2013 yılı FAO verilerine göre, gelişmiş ülkelerdeki 222 milyon tonluk gıda israfı, neredeyse Sahra Altı Afrika ülkelerinin 223 milyon tonluk gıda üretimi toplamına eşit.

Grana Padano’nun tedarik zincirinde; 2016-2017 yıllarında 18 tesisten alınan verilere göre paketleme tesislerinde %1,4, süt ürünleri için AB Komisyonunun Ürün Çevresel Ayak İzi Kategori Kurallarına göre nakliye ve market toplamında %0,5, evde ise %7 oranında kayıp meydana geliyor.

1 kg Grana Padano; gerçekte 15,1 litre çiğ süt ile üretiliyorken, çiğ sütten eve kadar olan zincirde hiçbir kayıp olmadığı varsayıldığında 13,75 litre çiğ süt gerektiriyor.

1 kg’lık rendelenmiş Grana Padano paketindeki kayıp, vakumla paketlenen dilimlenmiş peynire kıyasla 25 g daha fazla.

Uygun ambalaj raf ömrünü uzatıyor; gıdayı koruyor; satın alınan ve tüketilen gıda miktarını eşitliyor; aç-kapa ambalajlar gibi, tüketicinin gıda israfını önlemeye yönelik eylemleri gerçekleştirmesine yardımcı oluyor; son kullanma tarihinin doğru yorumlanmasını sağlıyor; uygun muhafaza koşulları hakkında bilgi veriyor ve tüketicileri gıda atıklarının çevresel etkileri konusunda bilgilendiriyor.

Ambalaj yüzeyinin %85’i, tüketiciyi cezbetme gibi ikincil işlevlere ayrılırken, son kullanma tarihi gibi tüketiciyi bilgilendirme amaçlı birincil unsurlar ise sadece %15’lik paya sahip.

Life TTG Projesinin bu konuda çalışan uzmanları, ambalajın taşıması gerektiği özellikleri, “ambalaj etik kartı” adı altında aşağıdaki gibi sıralıyor.

  1. Sorumluluk: Ambalaj; tasarımından, malzemesinden, bilgilendirici olmasından, çevreye etkisinden vb her açıdan herkese karşı birçok sorumluluğun bileşkesidir. 
  2. Denge: Taşıdığı sorumluluklar bakımından dengeli bir şekilde tasarlanmalı.
  3. Güvenli: Tüm yaşam döngüsü boyunca güvenli olmalı.
  4. Ulaşılabilirlik: Kullanıcı dostu olmalı ve kendini ifade edebilmeli.
  5. Şeffaflık: Tüm yasal düzenlemelere uygun olduğu ve doğruyu söylediği sürece şeffaftır ve ancak şeffaf olabildiği sürece tüketiciyle güven bağı kurar.
  6. Bilgilendirici: Yasal açıdan zorunlu ve faydalı diğer bilgileri sunmalı.
  7. Güncel: İçinde bulunduğu toplumun kültürüyle uyumlu ve karşılıklı etkileşimli olmalı.
  8. İleri görüşlü: Yeni tüketim ve davranış modellerine uyum sağlayarak gelişebilir olmalı.
  9. Eğitici: Tüketici ile sürekli diyalog halinde olduğundan, eğitici işlevinin bilincinde olmalı.
  10. Sürdürülebilirlik: Ambalaj çevreye saygılıdır. Ürün ve kullanımı ile tamamıyla dengeli biçimde tasarlanırsa sürdürülebilirdir.           

Life TTG Projesi için 2021 yılı Aralık ayında çevrimiçi bir değerlendirme toplantısı gerçekleştirildi. Tedarik zincirinde yer alan üreticilerin, kendilerinin çevreye etkilerini merak ettikleri ancak veri toplamanın ve belgelemenin zor olduğu, tüm verilere sahip olunduğu takdirde sürecin başarılı yönetilip uygun politikaların benimsenebileceği ifade edildi. Veri elde etmek kolay olmadığı için, sektörü en iyi şekilde temsil edecek en az sayıda üretici seçmenin ve karşılaştırılabilir kriterler benimsemenin önemli olduğu vurgulandı. Ayrıca özellikle çabuk bozulabilen gıdalarda, son tüketim tarihi yaklaştıkça renk değiştiren ambalajların da tercih edilebileceği belirtildi.  

Gonca ILICALI

Mart 2022


KAYNAKLAR

UKRAYNA İŞGALİ SONRASI UYGULANAN YAPTIRIMLAR RUSYA’DA FİKRİ HAKLAR İKLİMİNİ DEĞİŞTİRDİ



Rusya’nın Ukrayna’yı işgali yaklaşık üç haftadır sürüyor ve işgalin durdurulması amacıyla farklı devletler tarafından Rusya’ya birçok alanda yaptırımlar uygulanmaya başlandı. Dünyanın dört bir tarafından çeşitli devletler ekonomik yaptırımlar uygularken, durum çok sayıda fikri hakkın sahibi olan uluslararası firmalarca da göz ardı edilemedi ve bazı şirketlerce önemli kararlar alınmaya başlandı.

Bu yazıda, daha çok Rusya’da faaliyet gösteren uluslararası markaların sahipleri tarafından alınan bazı tedbirlerden bahsedecek ve buna ilaveten henüz fazla ses getirmemiş olsa da Rus devleti tarafından fikri mülkiyet hakları özelinde alınabilecek bazı kaygı verici tedbirler hakkındaki ilk sinyalleri aktarmaya gayret edeceğiz.

İşgalin başlangıcından bu yana, birçok ünlü marka boykot kararı alarak, Rusya ile olan ithalat-ihracat ilişkisini askıya aldı. Örneğin, Apple Rusya’daki tüm satışlarını durdurduğunu, rakibi Samsung ise sevkiyatlarını askıya aldığını duyurdu. Nike, Rusya’daki online web sitesi satışlarını durdururken, Harley Davidson motosikletleriyle ilgili tüm işlerini durdurarak sevkiyatları askıya aldı. H&M, Mango ve Canada Goose gibi moda şirketleri ticari faaliyetlerinin çoğunu askıya alırken, IKEA tüm ithalat ve ihracatlarını durdurdu.

En son olarak ise McDonald’s Rusya’daki 850’ye yakın restoranını geçici olarak kapatacağını bildirdi ki bu karar, gelirinin %9’unu Ukrayna ve Rusya’dan elde eden bir şirket için tahmin edileceği üzere önemli bir karardır. McDonald’s’ın onu diğer markalardan ayıran önemli bir özelliği daha var. Söz konusu fast-food zinciri, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ülkede açılan ilk Batılı zincirlerden biriydi ve Sovyet sonrası hayatın bir nevi sembolü haline gelmişti.  

Boykot ve yaptırımlar karşısında, tabii ki Rus devleti de sessiz kalmadı. The Washington Post’ta yer alan bir habere göre; önce Ekonomi Kalkınma Bakanlığı tedarik zincirindeki kesintilerin piyasa üzerindeki etkisini azaltmak ve Batı menşeili mallarda oluşacak olası darboğazı önlemek amacıyla eylem planı oluşturulduğuna dair bir kararname yayınladı.

Rus devletince yayınlanan bu kararnamede yer alan eylem planı fikri mülkiyet sahiplerini yakından ilgilendiriyor. Söz konusu eylem planının ana fikri, Rusya’ya karşı dostane davranış sergilemeyen ülkelerin hak sahiplerinin münhasır haklarının “geçici” olarak kaldırılmasına yöneliktir. Dostane davranış sergilemediği Başbakan Mihail Mişustin tarafından onaylanan ülkeler arasında Avustralya, AB üye ülkeleri, İzlanda, Japonya, Yeni Zelanda, Norveç, Kore, Singapur, İsviçre, Tayvan, Ukrayna, Birleşik Krallık ve ABD yer alıyor. Bakanlığın yayınladığı bu eylem planından iki gün sonra ise Başbakan, yaptırım uygulayan ülkelerin fikri mülkiyet sahiplerinin münhasır haklarının Rusya’da izinsiz kullanılması halinde tazminat verilmeyeceğini açıkladı. Aslında Rusya Medeni Kanununun 1360. maddesi Rus hükümetine, “fikri mülkiyet sahibine mümkün olan en kısa sürede bilgi verilmesi ve makul bir tazminat ödenmesi şartıyla ulusal güvenlik yararına, fikri mülkiyet hakkı sahiplerinin rızası olmaksızın buluşların, faydalı modellerin ve endüstriyel tasarımların kullanımına izin verme yetkisi” vermektedir. Başbakanın yaptığı açıklamaya göre ise kanunun bu maddesinin tazminat ve önceden haber verme şartları bakımından tam olarak uygulanmayacağı anlaşılıyor.

Rusya bu maddeyi aslında yakın geçmişte, ancak pandemi tedbirleri çerçevesinde kullandı. 2020 yılında Gilead firmasına ait Covid-19 ile ilgili ilacın basit bir versiyonunun üretilmesi için Rus ilaç firması olan Pharmasyntez’e izin verdi. Ardından Gilead hükümetin bu kararına karşı bir dava açtı, ancak dava ilgili mahkeme tarafından reddedildi.

2021 yılı Eylül ayında açılan bir dava hakkında Ukrayna işgali sonrası verilen bir karar ise özellikle dikkat çekicidir. Sky News’de yayımlanan bir habere göre, Peppa Pig isimli çizgi karakterin markalarının benzerlerini izinsiz kullanan bir Rus vatandaşına karşı marka sahibi Entertainment One tarafından açılan tazminat davası, davayı gören Rus mahkemesince geçtiğimiz günlerde reddedilmiştir. Habere göre Rus Mahkemesi davayı reddederken kararında, A.B.D. ve müttefiklerinin dostça olmayan eylemlerinden de bahsetmiştir.

Gelişmeleri ve açıklamaları marka sahipleri açısından değerlendirecek olursak, öncelikle marka haklarının yeterince ve/veya gerektiği gibi korunmaması Rusya’da çok sayıda bilinir/tanınmış markanın taklidinin kontrolsüzce üretilmesine neden olabilecektir. Elbette ki, bu istenmeyen sonucu sadece markalarla sınırlı tutmamak ve diğer fikri haklar bakımından da düşünmek yerinde olacaktır. Bir diğer olası sonuç, işgal ve savaş hali bittikten sonra da marka ve diğer fikri hak sahiplerinin tekrar Rusya pazarına girmek için kendilerini güvende hissedemeyecek olmasıdır. Rus devletinin karşı yaptırımları henüz devreye girmeden hak sahiplerinin halihazırda uğradıkları ekonomik kayıplar, Rus devletinin fikri haklara yönelik olası yaptırımlarıyla birlikte düşünüldüğünde, fikri hak sahiplerinin gelecekte tekrar Rusya pazarına girmek için motivasyonlarının oldukça düşük olacağı şimdiden öngörülebilir.

Sinem GÖZÜBÜYÜK

sinem_yavas@hotmail.com

Mart 2022


KAYNAKÇA

https://www.worldtrademarkreview.com/anti-counterfeiting/russian-government-considers-suspending-ip-rights-of-foreign-companies

https://www.managingip.com/article/b1x2lwt4vq3fml/russia-allows-ip-compulsory-licensing-against-sanctioning-states

https://www.washingtonpost.com/business/2022/03/09/russia-allows-patent-theft/

https://www.newsweek.com/russian-news-says-trademark-loopholes-could-used-reopen-mcdonalds-1686981?amp=1

https://news-sky-com.cdn.ampproject.org/c/s/news.sky.com/story/amp/ukraine-war-russia-targets-peppa-pig-in-retaliation-for-sanctions-amid-battle-over-cartoon-characters-trademark-12564846

Zorunlu Lisans ve Patent Havuzu Sistemlerinin Karşılaştırılması



1. Giriş

Gelişmiş toplumlar, 15. yüzyılda başlayan ve günümüzde de devam eden süreçte, teknolojik gelişmelerin en önemli dinamiğini oluşturan fikri ve sınaî buluşların devamlılığını ve kalitesini

artırmak amacıyla gerek hukuki, gerekse iktisadi anlamda birçok düzenleme geliştirmişler, hem ulusal hem de uluslararası alanda söz konusu düzenlemeleri kurumsal bir disiplin içerisinde sistematik hale getirme ihtiyacı duymuşlardır.[1]

Tarihi süreç içerisinde resmi anlamda fikri ve sınaî buluşların korunmasına yönelik olarak bilinen en eski uygulama 1474 yılında uygulamaya konulan Venedik Patent Kanunu’dur. Dünyada buluşların korunmasına yönelik ikinci hukuki uygulama da 1623 yılına ait İngiliz Tekel Kanunu’

dur. Bu kanunla patent süresi sınırlandırılmakta ve bu süre en fazla 14 yıl olarak belirlenmekteydi. 1623 Tekel Kanunu ile mülkilik ilkesi, yani kanunun yalnızca o ülke için geçerli olacağı ilkesi de getirilmişti.[2]

İngiliz modelinden yoğun bir şekilde etkilenmiş olan Amerikan patent sistemi de 1790 yılında kuruldu. Bağımsızlığını kazandıktan hemen sonra ABD, 1787 yılında yürürlüğe koyduğu Anayasasına, “faydalı teknoloji ve bilimlerin geliştirilmesini teşvik için… Parlamento… buluş yapanlara… belirli bir süreyle sınırlı olmak üzere münhasır haklar verecektir” hükmünü koydu ve bu hüküm gereği 1790 yılında “Patent Kanunu” yürürlüğe girdi.[3]

1791 yılında yürürlüğe giren “Fransız Patent Kanunu” ise buluşları incelemeksizin patent (buluş belgesi) verme esasına dayanmaktaydı. 1815 yılında Rusya, 1864 yılında İtalya ve 1877 yılında incelemeli patent verme ilkesini benimsemiş olan Almanya Patent Kanunları yürürlüğe girdi. Japonya’da ise buluşlar, 1885 “Patent Tekeli Kanunu” ile korunmaya başlandı.

O dönemin Fransız Patent Kanunundan olduğu gibi çevrilmiş olan “Osmanlı İhtira Beratı Kanunu” ise 1879 tarihinde yürürlüğe girdi ve bu kanun bazı değişiklikler yapılmak kaydıyla 1995 yılına kadar yürürlükte kaldı.[4]

Yukarıda görülebileceği üzere Patent hakları, soyut bilginin giderek önemli hale gelmesi ve bilginin ekonomik değerinin artması ile giderek önemli hale gelmiştir.

Sanayi Devrimi, ekonomik değer üretimini makineleşme ve endüstriyel üretim üzerine kurmuştur. Bu durumun sonucu olarak endüstriyelleşmeye ve ilgili kaynakların ulusal ve uluslararası düzeyde dağılımına hizmet edecek fikirlerin ve bu fikirlerin mekanik olarak ortaya konulmasının korunmasının önemi giderek artmıştır. Ayrıca fikri ve mekanik anlamda üretim faaliyetlerinde bulunacak kişilere maddi anlamda teşvik sağlayacak bir sistem inşası zorunlu hale gelmiştir.

Şekil 1 – 2020 senesinde en fazla patent  başvurusuna sahip 5 patent ofisinin 2011-2020 arasındaki toplam patent başvurularına göre patent başvuru yüzdeleri (WIPO IP Statistics Data Center)

Yukarıdaki verilerden anlaşılabileceği üzere dünya ekonomisinde önemli yere sahip ülkeler, aynı zamanda patent başvurularında da ilk sıradadırlar. Bu veriler şaşırtıcı değildir. Patentlerdeki teknik bilgiler, özellikle 21. yüzyılda bilgi merkezli haline gelmiş olan dünya ekonomisinin temel taşlarını oluşturmaktadır. Patentlerin içerdiği bilginin çeşitli sektörlerdeki aktörler tarafından hukuki sınırlar çerçevesinde kullanılması, ilgili devir ve lisanslama işlemleri ve özellikle son yıllarda gelişen Patent Analitiği metotlarının kullanılması ile patent verilerinden değer elde edilmesi konuları, ekonomik ve hukuki anlamda büyük önem arz etmektedir.

Patentlerdeki teknik bilgilerin ve ilgili lisans ve mülkiyet haklarının hukuki bir çerçeve içerisinde dağılımı, inovasyonu ve ekonomik anlamda değer üretimini tetikleyecek ve bilginin daha rahat bir şekilde ulaşılabilir olmasını sağlayacaktır. Bu dağılımın bireylerin haklarını, özellikle de mülkiyet hakkını ihlal etmeden gerçekleşmesi elzemdir. Bireylerin mülkiyet hakkı ve teknolojinin gelişmesi ve rekabetin sağlanması saikleri arasındaki dengeyi sağlamak için çeşitli modeller ve regülasyonlar geliştirilmiş ve ortaya konmuştur. Bu makalede bu regülasyon ve modellerden zorunlu lisans sistemi ve patent havuzları üzerinde durulacaktır.

2. Zorunlu Lisans Sistemi

Patent hakkı elde etmiş olanların güçlü yetkilerinin belli sınırları bulunmaktadır; bu sınırlardan biri de kuşkusuz, zorunlu lisans (compulsory license) uygulamalarıdır. Zorunlu lisans patent hakkı sahibini kısıtlayıcı niteliktedir. Zorunlu lisans uygulamasında, patent hakkı sahibinin isteği dışında, buluşun belirli bir süre kullanılmaması, patentler arasında bağımlılık, kamu yararı gibi sebeplerle bir lisans verme işlemi söz konusudur. Zorunlu lisans hükümleri uyarınca, devlet ve/veya üçüncü kişiler, patentlerden patent sahiplerinin rızası dışında yararlandırılır (SMK 129-137 maddeler). Zorunlu lisansa yetkili merci tarafından hükmedilir ve teknolojik ürün sahibi, bu ürün uyarınca üçüncü kişilere ilgili teknolojik ürün üzerinde lisans hakkı tanır. Çünkü; hakkın sadece üçüncü şahısları patenti kullanmaktan men etmek için kullanılması, hakkın amacına, rekabet hukuku ilkelerine ve kamu yararına aykırı görülmektedir.[5]

SMK 129. madde uyarınca zorunlu lisans kural olarak mahkemeden istenir, ancak patent sahibinin, patent kullanılırken rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı faaliyetlerde bulunması halinde ise Rekabet Kurulundan istenir. Öte yandan kamu yararı kapsamında SMK 132. maddeye göre zorunlu lisansa Bakanlar Kurulu karar vermektedir.[6]

SMK 131. madde, ilgili patentin kullanılmaması durumunda zorunlu lisans talebini kısıtlamamış, herkesin bu talepte bulunabilmesinin önünü açmış ve herkese bu hakkı tanımıştır. Patentler arasında bağımlılık ilişkisinin mevcudiyeti söz konusuysa bu talep sadece ilgili patentin sahibine tanınmıştır.

Kullanmama Sebebiyle Doğan Zorunlu Lisans Talebi Hakkı

SMK madde 130/2’ye göre, patentin verilmesi kararının Bültende yayımlanmasından itibaren üç yıllık veya patent başvurusu tarihinden itibaren dört yıllık sürelerden hangisi daha geç sona eriyorsa, o sürenin bitiminden itibaren ilgili herkes zorunlu lisans talebinin yapıldığı tarihte, patent konusu buluşun kullanılmaya başlanmamış olduğu veya kullanım için ciddi ve gerçek girişlerde bulunulmadığı ya da kullanımın ulusal pazar ihtiyacını karşılayacak düzeyde olmadığı gerekçesiyle zorunlu lisans verilmesini talep edebilir. Söz konusu durum, haklı bir neden olmaksızın, buluşun kullanımına aralıksız olarak üç yıldan fazla ara verildiği hallerde de uygulanır. [7]

İlgili hüküm şöyledir: “Patentin verilmesi kararının Bültende yayımlanmasından itibaren üç yıllık veya patent başvurusu tarihinden itibaren dört yıllık sürelerden hangisi daha geç sona eriyorsa, o sürenin bitiminden itibaren ilgili herkes zorunlu lisans talebinin yapıldığı tarihte, patent konusu buluşun kullanılmaya başlanmamış olduğu veya kullanım için ciddi ve gerçek girişimlerde bulunulmadığı ya da kullanımın ulusal Pazar ihtiyacını karşılayacak düzeyde olmadığı gerekçesiyle zorunlu lisans verilmesini talep edebilir. Söz konusu durum, haklı bir neden olmaksızın, buluşun kullanımına aralıksız olarak üç yıldan fazla ara verildiği hallerde de uygulanır.”

Rekabet edenler, zorunlu lisans talep ettiklerinde, patentin kullanımına henüz başlanılmaması ve patentin kullanımındaki gecikmenin haklı bir sebebi olmaması gerekçesine dayanacaktır. Asıl olan patentin kullanılması, sanayiye ve ticarete uygulanması olup, patentin zorunlu lisansa konu yapılabilmesi, patenti kullanmanın yaptırımıdır.[8]

Uygulamada patent sahiplerinin yatırıma girişme ve patenti korumada yaşadıkları tereddütler zorunlu lisans ila karşılaşma riskindendir. Yatırım ve üretim için hazırlık işlemleri, idari izinler, piyasa araştırması, üretim şartlarının ayarlanması zaman almaktadır. Bu gibi kararların verilmesi pazar şartları ve yapılarına göre değişen özellikler arz etmektedir. Eğer patent sahibi üretime geçmekte gecikmesini haklı sebeplere dayanarak açıklarsa, gecikmenin kendi kusurundan değil, müdahale edemeyeceği mercilerin işlemlerinden ileri geldiğini kanıtlarsa, zorunlu lisansın şartlar oluşmaz. SMK madde 130/1’e göre kullanımın değerlendirilmesinde pazar şartları ve patent sahibinin kontrolü ve iradesi dışındaki şartlar göz önünde tutulur. Mülga Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ise bu konuda sadece pazar şartlarının dikkate alınacağını öngörmekteydi. Patent konusu buluşun kullanılmasını engelleyecek nitelikte kabul edilen bu sebepler, patent sahibinin kontrolü ve iradesi dışındaki sebeplerdir. [9]

Patent Konularının Bağımlılığı

Rekabet, pek çok bileşeni olan zor bir denklem olabilir; üretime geçmek isteyen patent sahibi, patentinin önceki bir başka patente bağımlı olması halinde zorunlu lisans yoluna gidebilir. Ancak bunun için, patent konusu buluşun, önceki bir patentten doğan hakka tecavüz edilmeksizin kullanılmasının mümkün olmaması gerekir. Sonraki patent sahibinin, kendi patentinin önceki patentten daha değişik bir sınai amaca hizmet ettiğini veya kendi patentinin önemli bir teknik ilerleme gösterdiğini ispat etmesi şarttır. Ancak konunun bir de diğer yüzü bulunmaktadır; SMK madde 131’e göre bağımlılığı olan patent konusu buluşlar, aynı sınai amaca hizmet ediyor ve bağımlı patentlerden biri lehine zorunlu lisans veriliyor ise, zorunlu lisansa konu olan patentin sahibi de diğer patentin kullanılması için kendisi lehine zorunlu lisans verilmesini mahkemeden isteyebilir.[10]

Kamu Yararı

İdari bir kararla patent sahibinin zorunlu lisans muhatabı olması, mecbur tutulması mümkündür. İlgili Bakanlığın teklifi ile Bakanlar Kurulu’nun kamu yararını gerekçe göstererek bir buluşun kullanımını zorunlu lisans konusu yapmak yetkisine sahip olması, SMK’nın 132. maddesinde düzenlenmiştir. Patent konusu buluşun kullanımının millî savunma veya halk sağlığı bakımından

önemli olması halinde, Milli Savunma veya Sağlık Bakanlıklarının görüşü alınarak ilgili Bakanlıkça teklif hazırlanır. Millî savunma bakımından önemli olması dolayısıyla, zorunlu lisans verilmesine ilişkin karar, buluşun bir veya birkaç işletme tarafından kullanılması ile sınırlandırılabilir. Kamu yararının varlığı şu durumlarda kabul edilir:

• Kamu sağlığı veya millî savunma nedenleriyle buluşun kullanılmaya başlanılması, kullanımın artırılması veya genel olarak yaygınlaştırılması veya yararlı bir kullanım için ıslah edilmesi büyük önem taşıyorsa;

• Patent konusu buluşun kullanılmamasının veya nitelik veya miktar bakımından yetersiz kullanılmasının ülkenin ekonomik veya teknik gelişmesi bakımından ciddi zararlara sebep olacağı hallerde. [11]

Mahkemeye Başvuru

Zorunlu lisans başvuruları, SMK madde 129 uyarınca şartları karşılayan ilgili herkes tarafından yetkili mahkemede yapılabilir. SMK’da hangi mahkemenin yetkili olduğu açıkça belirtilmemişse de, işin niteliği gereği patent sahibinin mukim olduğu yerde mevcut ihtisas mahkemesi veya HSK kararı ile görevlendirilmiş belli Mahkemeyi yetkili kabul etmek gereklidir. [12]

Mahkeme, ancak objektif nitelikteki teknik veya ekonomik sebepleri, patentin kullanılmaması için “haklı sebepler” olarak değerlendirir. Bunların patent sahibinin kontrolü ve iradesi dışında olması şarttır. Örneğin; üretim için alınması gereken ruhsatların idari işlem, test ve araştırmaların uzun sürmesi nedeniyle gecikmesi ve bu gecikmede patent sahibi veya temsilcilerinin rolünün bulunmaması gereklidir.[13]

Genel olarak bakıldığında, zorunlu lisans sistemi mevzuatımızda kapsamlı bir şekilde düzenlenmiştir. Aynı şekilde dünya genelinde de bu sistemin uygulandığını söylemek yanlış olmaz.[14] Ancak tek başına zorunlu lisans sistemi, patentler açısından inovasyonu ve sağlıklı bir rekabet ortamını desteklemeye yetmemektedir. Zorunlu lisans sistemi, kullanmama ve patentlerin bağımlılığı durumunda oldukça nadiren kullanılmalı, asıl olarak kamu yararı çerçevesinde, özellikle de ilaçlar ve tıbbi ürünler söz konusu olduğunda tercih edilmelidir.  Zorunlu lisans sisteminin sıkı bir şekilde uygulandığı durumlarda pazardaki bireyler, patent stratejilerine başvurmayı ve patent haklarına erişememekten dolayı ortaya çıkan problemlere kendi içlerinde, organik bir çözüm getirmeyi daha az tercih edeceklerdir.

3. Patent Havuzları

Türkiye’nin gelişen ekonomisinde fikri mülkiyete ilgi gün geçtikçe artmaktadır. Özellikle teknoloji alanında Patent ve Faydalı Model başvuruları bu duruma örnek verilebilir. Ancak bu durum, bazı dezavantajları da yanında getirmektedir. Özellikle “Patent Çalılığı” (Patent Thicket) durumu, dezavantajların başında gelmektedir. Patent sayısının artması, yeni patent alımlarında tecavüz riskini de arttırmakta ve bunun sonucu olarak buluşçunun lisans alma ve dava masraflarını da katlanılamaz biçimde arttırmaktadır. Bu durum ise AR-GE faaliyetlerinin önünü kesmekte ve belirli patent sahiplerini tekelleştirmektedir. Bu durumu engellemek için getirilen Zorunlu Lisans düzenlemesinin fazlaca kullanılması ise devletin “kamu yararı” adı altında patent hakkına müdahalesinin önünü açmakta, patent sahibini dezavantajlı konuma düşürmektedir. 

Zorunlu lisans düzenlemesi yerine alternatif olarak hem önceki patent sahiplerinin hem de       AR-GE faaliyetlerinin yararına olacak bir model ortaya konulabilir. Ülkemizde pek yaygın olmayan ancak özellikle ABD’de kullanılan “Patent Havuzu” modelinin ülkemize getirilmesi ve tanıtılması, hem hold-out problemi gibi çeşitli problemlere bir çözüm sunacak hem de zorunlu lisans gibi müdahalelerin gerekliliğini ortadan kaldıracaktır. Ayrıca patent havuzları, bilginin, özellikle bu bağlamda patent ve fayda modellerin biriktirilmesini ve rahat bir şekilde çeşitli paydaşlara lisanslanmasını sağlayacak, ülkemizde gelişmekte olan Start-Up ekosistemini ise ekonomik rekabete zarar vermeden işbirliğine yöneltecek ve her iki tarafın kazançlı çıkmasını sağlayacaktır.  

Patent havuzları, havuzdaki sınaî mülkiyet haklarını bir bütün olarak ya da daha küçük gruplar halinde, havuzun taraflarına ya da çoğunlukla üçüncü kişilere lisans olarak vermekte ve bu hakları yönetmektedir. Patent havuzları; üretim yapmayı amaçlayan taraflar bakımından, ürünün üretilebilmesi için gerekli patentlerin sahipleriyle ayrı ayrı anlaşma yapmak zorunluluğunu ortadan kaldırmakta, yüksek işlem maliyetlerini düşürmekte ve üretim yapmayı rasyonel hale getirmektedir. Aynı şekilde, ürünlerin üretilebilmesi için gerekli olan teknolojilere tek bir noktadan erişim sağlama gibi fonksiyonlar icra etmektedir. [15]

Patent havuzları; olası ve aşırı maliyetli ihlal davalarının önüne geçilmesi, üyeler arasında AR-GE faaliyetlerinden kaynaklanabilecek risklerin paylaşılması, ilgili teknolojilere bir noktadan erişim sağlanarak üretimin teşvik edilmesi ve teknolojinin yayılması gibi etkinlik doğurucu özellikler taşımalarına karşın; havuza dahil edilecek teknolojilerin niteliğine göre rekabetin kısıtlanması, fiyat tespiti, havuza konu ürünlerin arzının kısıtlanması, rekabete hassas bilgi değişimi, lisans verilmesinin reddedilmesi ya da kısıtlayıcı koşullar içeren lisansların verilmesi, piyasaya girişin zorlaştırılması, alt ürün piyasalarında rekabetin kısıtlanması, üyelerin havuz kapsamında elde ettikleri piyasa gücünün kötüye kullanılması gibi rekabet engelleri de yaratabilen mekanizmalardır. Dolayısıyla patent havuzlarının rekabete zarar vermelerinin önlenmesinde ve etkinlik yaratan bir sistemin sağlanabilmesinde rekabet otoriteleri odak noktada bulunmaktadır.[16]

Patent havuzu, çeşitli teknolojilere sahip olan tarafların, söz konusu teknolojileri bir paket halinde lisansladıkları anlaşmalardır. Anderwelt ise patent havuzlarını, patent sahiplerinin ellerindeki inhisarı patent haklarından feragat ettikleri karşılıklı anlaşmalar olarak tanımlamaktadır. Belli bir patent stokunun münhasır haklarının üçüncü taraflarla karşılıklı olarak ortak kullanımını sağlayan, iki veya daha çok hak sahibi arasında yapılan sözleşmeye dayalı düzenlemelere patent havuzu denilmektedir. Başka bir tanıma göre ise patent havuzu iki veya daha fazla patent sahibinin, anlaşma konusu patentlerini toplulaştırarak birbirlerine ve üçüncü taraflara lisansladıkları düzenlemelerdir. Merges ise tanımlamasında hakların devredildiği yönetim birimine atıfta bulunulmakta, patent havuzunu iki veya daha fazla patent sahibinin ayrı bir yönetim birimi kurarak belirlenmiş patent haklarını söz konusu yönetime devrettiklerinde, ortaya çıkan düzenleme olarak tanımlamaktadır.[17]

Patent havuzlarının genellikle ABD’de yaygın olması ve ilk patent havuzunun ise yine bu ülkeden çıkması ise üzerinde durulması gereken bir durumdur. Devletin ekonomiye müdahalesinin istenmediği, merkeziyetçilikten uzak ve birey merkezli bir sosyal yapıya sahip olan ABD’de zorunlu lisans sistemi yerine patent havuzlarının gelişmiş olması, şaşırtıcı karşılanmamalıdır. Her ne kadar bazı patent havuzları kamu eliyle kurulmuş olsa da[18], sonuçta yine de pazar içerisinde rekabet ve dayanışma teşvik edilmiş, kamunun mülkiyet haklarına müdahalesinden ise kaçınılmıştır. Zira kamu eliyle patent havuzu kurulması, mülkiyet hakkının bir tezahürü olan lisanslama hakkı ile ilgili bir zorunluluk doğurmaktan çok, bu hakkın kamunun ve bireylerin yararı için kullanılması adına hukuki bir sistem önerisi anlamına gelmektedir. Rekabet hukukundan doğan çekincelerin giderildiği ve adil rekabet koşullarının sağlandığı bir durumda bireylerin market içerisinde doğan problemleri (patent çalılığı) otonom bir şekilde, devlet veya herhangi bir otoritenin etkisi altında olmadan, rekabeti destekler bir biçimde kendi kendilerine çözüme kavuşturmaları, uzun vadede serbest pazar ve rekabet kültürünün gelişmesinde olumlu bir rol oynayacaktır.

4. Sonuç

Fikri mülkiyet hukuku, özellikle de patent hukuku, hem ekonomik anlamda hem teknolojik anlamda inovasyonun tetiklenmesi açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Özellikle de ekonomik aktivitelerin ve inovasyonun desteklenmesinde ilgili fikri mülkiyet rejimi ve tercih edilen yapısal hukuki sistemler ve çözümler önemli bir yere sahiptir.

Kanımızca, patent havuzu ve zorunlu lisans sistemi karşılaştırıldığında, hem özel sektörün hem de kamunun patent havuzu ve çapraz lisanslama gibi özel sektörün içerisindeki aktörlerin kendi aralarında ilgili sorunlara çözüm üretebilmesini sağlayacak hukuki yapıların desteklenmesi, teşvik edilmesi ve kurulması, zorunlu lisans sisteminin uygulama alanını daraltacak ve özel sektör üzerindeki kamu etkisinin azalması ve sektörün bağımsızlaşması açısından olumlu bir etkiye sebep olacaktır.

Ancak bu durum, zorunlu lisans sisteminin tamamen ortadan kaldırılması anlamına gelmemektedir. Özellikle kamu yararının söz konusu olduğu durumlarda zorunlu lisans sisteminin gündeme gelmesi, tıbbi veya askeri konularda kamuyu etkileyecek sorunlara hızlı çözümler üretmek bağlamında oldukça olumlu olacaktır.

Sonuç olarak denilebilir ki, özel sektörün sınai mülkiyet haklarını ilgilendiren konularda ortaya çıkabilecek problemleri hukuki sistemlerle kendi içerisinde çözmesinde yarar vardır. Meğer ki bu durum, kamuyu doğrudan ilgilendiren, kamu yararını içeren ve hızlıca çözüme kavuşturulması gereken bir konu olmasın.

Ali Semih ÇAMKERTEN

Mart 2022

ascamkerten@gmail.com


DİPNOTLAR

[1] Gökovalı, U. & Bozkurt, K. (2006). FİKRİ VE SINAÎ MÜLKİYET HAKKI (FSMH) OLARAK PATENTLER: DÜNYA VE TÜRKİYE AÇISINDAN TARİHSEL BİR BAKIŞ . Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi , (17) , 135-146 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/musbed/issue/23522/250615

[2] Ibid,

[3] Ibid,

[4] Ibid,

[5] GÜNEŞ, İlhami; SMK Işığında Uygulamalı Patent ve Faydalı Model Hukuku, Ankara, 2019, s. 198

[6] Ibid,

[7] Ibid, s. 199

[8] Ibid, sf. 200

[9] Ibid

[10] GÜNEŞ, İlhami; SMK Işığında Uygulamalı Patent ve Faydalı Model Hukuku, Ankara, 2019 Sf. 201

[11] GÜNEŞ, İlhami; Sınai Mülkiyet Kanununda Zorunlu Lisans , Ankara, 2017, Sf. 53

[12] Ibid sf. 202

[13] Ibid

[14] https://www.iatp.org/sites/default/files/Intellectual_Property_Rights_and_the_Use_of_Co.pdf

[15] BAYRAMOĞLU, SEDA NURTAÇ. (n.d.). Rekabet Hukukunda Fikri Mülkiyet Haklarının Toplu Yönetimi: Patent Havuzları ve Standart Belirleme. Retrieved March 3, 2022, from https://www.rekabet.gov.tr/Dosya/uzmanlik-tezleri/122-pdf

[16] Ibid,

[17] Ibid, sf 9

[18] Manufacturers’ Aircraft Association(MAA)

MAKİNELERİN HAK SAHİPLİĞİ MÜCADELESİ DEVAM EDİYOR: ABD TELİF HAKLARI OFİSİ, YAPAY ZEKA YARATIMINI ESER OLARAK KABUL ETMEMEKTEKİ İSTİKRARINI SÜRDÜRDÜ –  “STEVEN THALER – A RECENT ENTRANCE TO PARADISE” KARARI



HAL: “.. Stop, Dave. Will you stop, Dave? I am afraid, Dave. Dave my mind is going. There is no question about it. I can feel it, I can feel it. Good afternoon gentlemen. I am HAL 9000 computer. I became operational at the H.A.L plant in Urbana, Illinois on the 12th January 1992…”

Yukarıdaki replik aslında biraz daha uzayıp gidiyor ve Stanley Kubrick’in 1968 yapımı efsane ve biraz da rahatsızlık verici “2001: A Space Odyssey” filminde, Dave’in, robot HAL’in bağlantısını koparmaya başladığı sahneden. Usta yönetmen Kubrick, 1968 yılında yapay zekaya sahip bir makinaya başrolü verdiğinde, yapay zeka sadece bilim kurguydu. Günümüzde ise, Kubrick’in öngörüsünü bir rutin olarak yaşamaktayız.

2001: A SPACE ODYSSEY - Trailer - YouTube

Son yıllarda yapay zeka tarafından meydana getirilen eserlerin korunup korunamayacağı ve/ya yapay zekanın eser sahibi olarak kabul edilip edilemeyeceği konusu pek çok farklı yargı çevresindeki idari ve yargı kurumları  tarafından ele alındı.   Bu konuda tartışılan temelde iki soru var: 1. Yapay zeka tarafından yaratılmış bir “eser”, telif hakkı korumasına layık bir eser olarak kabul edilebilir mi? 2. Yapay zeka eser sahibi olabilir mi? Bu zamana kadar dünyadaki baskın tutum, eserin meydana gelmesinde mutlaka bir insan unsuru bulunması gerektiği ve insan dışında bir eser sahibi kabul edilemeyeceği yönünde. Dolayısıyla yapay zeka çoğunlukla hak sahipliği anlamında hala bir araç olarak görülüyor.

ABD Telif Hakları Ofisi de çok yeni bir kararında yine, insan unsuru olmaksızın üretilen bir eserin telif hakkı tescil talebini reddetti ve yapay zekanın “eser sahibi” olarak kabul edilemeyeceği görüşünü tekrarladı. Bu yazımızda ele alacağımız telif hakkı başvurusunun sahibi Stephen (Steven) Taler ise aslında tanıdık bir isim. Thaler, daha önce “Dabus Kararı”[1] olarak gündeme gelen karardaki başvuru sahibinden başka biri değil.  Thaler, makinelerin hak sahibi olarak tanınması konusunda dünya çapındaki çabalarında oldukça ısrarlı. Bu başvuruda da muradına eremediğini görüyoruz ama bakalım gelecek günler neler gösterecek.

Başvuru Süreci

Konumuza gelecek olursak, bu yazımıza konu “A Recent Entrance to Paradise” [Cennete Açılan Yakın Zamanlı Bir Giriş] adlı iki boyutlu eserin (“Eser”) reprodüksiyonu aşağıdaki gibidir:


Steven Thaler, 3 Kasım 2018 tarihinde Eser üzerindeki telif hakkının tescili talebiyle ABD Telif Hakları Ofisi (“Ofis”) nezdinde başvuruda bulunur.  Başvuruda eser sahibini “Yaratıcılık Makinesi” [Creativity Machine] olarak tanımlayan Thaler, “makinenin mülkiyeti”ne dayalı devir beyanını göstererek kendisini talepte bulunan kişi olarak belirtmiştir.

Thaler başvurusunda, Eser’in “bir makinede yer alan bilgisayar algoritması tarafından bağımsız şekilde yaratıldığını” ve kendisinin “bilgisayar tarafından yaratılan bu eseri Yaratıcılık Makinesi’nin maliki sıfatıyla ve ivaz karşılığı/sipariş üzerine yaratılan eser olarak [work-for-hire] tescil ettirmeyi amaçladığını” Ofis’e açıklamıştır. İncelemeyi yapan uzman, 12 Ağustos 2019 tarihli kararında Eser’in “telif hakkı talebini desteklemek için aranan eser sahibinin insan olması koşulundan yoksun” olduğunu tespit ederek tescil talebini reddetmiştir.

Yeniden İnceleme Talebi

Bunun üzerine Thaler, “eser sahibinin insan olması koşulunun anayasaya aykırı olduğunu ve mevzuat ya da içtihatlarla da desteklenmediğini” ileri sürerek Ofis’in tescil talebinin reddine ilişkin kararının yeniden incelenmesini talep etmiştir.

Thaler’ın iddialarını yeniden değerlendiren Ofis, Eser’in “eser üzerinde telif hakkı talep edilebilmesi için aranan ve eser sahibinin bir insan olması gerektiğine ilişkin kriteri sağlamadığı” sonucuna bir kez daha varmıştır; nitekim Thaler, “insan bir eser sahibi tarafından esere yeterli yaratıcı katkı ya da müdahale sağlandığına ilişkin hiçbir kanıt sunamamıştır.

Ayrıca Ofis, ABD Telif Hakkı Kanunu’nun (“Telif Hakkı Kanunu”), ABD Yüksek Mahkemesi ve diğer yargı organlarının emsal kararları uyarınca geliştirdiği ve bir eserin telif hakkın korumasından istifade edebilmesi için sağlanması gereken hukuki ve şekli koşullar arasında, eser sahibinin gerçek kişi/insan olması gerekliliğini belirten süregelen yorumunu terk etmeyeceğini de ifade etmiştir.

Thaler, ikinci kez kararın yeniden incelenmesi talebinde bulunmuş ve Ofis’in eser sahibinin gerçek kişi/insan olması gerektiğine ilişkin kriterinin anayasaya aykırı olduğuna ve içtihatlar uyarınca da desteklenmediğine ilişkin argümanlarını tekrarlamıştır. Thaler’a göre Ofis, makineler tarafından yaratılan eserlerden doğan telif haklarını tescil etmelidir nitekim böylelikle, “telif hakkı koruması için öngörülen anayasal temel de dahil olmak üzere, telif hakkı yasasının esas hedefleri daha da ilerletilecektir.” Ofis’in eser sahibinin insan olması gerekliliğine ilişkin olarak sunduğu içtihatlara cevaben Thaler, bilgisayar tarafından yaratılan bir eser üzerinde telif hakkının söz konusu olamayacağına ilişkin bağlayıcı bir kuralın bulunmadığını, telif hakkı hukukunun insan olmayan toplulukların eser sahibi olarak nitelendirilmesine ivaz karşılığı/sipariş üzerine eser yaratımı doktrini uyarınca müsaade edildiğini [work for hire doctrine] ve Ofis’in Yaldızlı Çağ’dan gelen [Gilded Age][2] bağlayıcı olmayan yargı görüşlerini temel alarak bilgisayar tarafından üretilen eserin korunamayacağını saptadığını belirtmiştir.

Yeniden İnceleme Kurulu’nun Ret Gerekçeleri

ABD Telif Hakları Ofisi tescil sürecinde beyan edilen vakıaları kabul ettiğinden ABD Telif Hakları Ofisi Yeniden İnceleme Kurulu (“Kurul”)’u gerekçesinde ABD Telif Hakları Ofisi Uygulamaları Külliyatı’nın[3]3. Basısı uyarınca  “telif hakkı yasası sadece insan zihninin yaratıcılığında temellenen ‘fikri emeğin meyvelerini’ korur.” kuralına dayanmıştır.

Kurul’a göre, Ofis, “eser sahibi bir insana ait herhangi bir yaratıcı katkı veya müdahale olmadan” işleyen “bir makine veya sadece mekanik süreç tarafından üretilen” eserleri tescil etmeyecektir çünkü mevzuat uyarınca “eser, bir insan tarafından yaratılmalıdır”. Dolayısıyla Thaler, ya Eser’in eser sahibi bir insan tarafından meydana getirildiğini kanıtlamalı ya da Ofis’i yüzyıllık içtihadından dönmeye ikna etmelidir, ki Kurul’a göre Thaler bunların hiçbirini yapamamıştır.

Thaler, Eser’in bir insanın katkısıyla üretildiğine ilişkin herhangi bir açıklama yapmadığından, Kurul nezdinde incelenecek tek husus, Ofis’in “eser sahibinin insan olması gerekliliği”ne ilişkin kriterinin anayasaya aykırı ve içtihatlar uyarınca da desteklenmeyen bir kriter olup olmadığına ilişkin iddialardır. Mevcut durumda, “Ofis, şayet bir insanın o eseri yaratmadığını tespit ederse tescil istemini reddeder”. Bu bağlamda yasal düzenleme ve yerleşik içtihatlar uyarınca Eser’in tescil edilebilir olmadığı ortadadır.

Kurul, gerekçelerinde önemli emsal kararlara dayanmıştır:

Burrow-Giles Lithographic Co. v. Sarony davasında Yüksek Mahkeme, eser sahibinin “eserin kökenini borçlu olduğu kişi; yaratıcısı; yapıcısı; bir bilim veya edebiyat eserini tamamlayan kimse” olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla Yüksek Mahkeme, “eser sahibi” kavramını kullanırken esasen insanlardan bahsetmektedir. Mahkeme, telif hakkı koruması için bir ön koşul olarak insan zihni ile yaratıcı ifade arasındaki bağı açıklamaya başkaca kararlarında da devam etmiştir. Nitekim, Mazer v. Stein davasında da bir eserin orijinal olması, yani eser sahibinin fikirlerinin somut ifadesi olması gerekliliğini yinelemiştir. Aynı şekilde Goldstein v. California davasında Yüksek Mahkeme, “eser sahibi”nin, orijinal bir kompozisyon yaratan bir birey olarak görülebileceğini, bu terimin anayasal anlamıyla, bir “yaratıcı”, “kökenini her şeyin kendisine borçlu olduğu kişi” anlamına gelecek şekilde yorumlandığını açıklayarak Burrow-Giles Lithographic Co. v. Sarony davasındaki tutumunu korumuştur. Bu bağlamda Ofis de Yüksek Mahkeme’nin emsal kararlarına itibar etmekle mükelleftir nitekim, söz konusu kararlar uyarınca eser sahibinin insan olması gerekliliği telif hakkı koruması için aranan yegane unsurdur.

Yüksek Mahkeme’nin işbu emsal kararlarına ek olarak, yerel mahkemeler de telif hakkı korumasını insan olmayan yaratıcıları kapsayacak şekilde genişletmeyi hedefleyen teşebbüsleri mütemadi olarak reddetmiştir. Örneklemek gerekirse, Naruto v. Slater davasında[4]bir maymun tarafından çekilen fotoğraflar için maymunun telif hakkı tescil ettirmesinin mümkün olmadığı ortaya konmıştur. Bu ve daha pek çok karar ABD Telif Hakları Ofisi Uygulamaları Külliyatı kapsamında, eser sahibinin insan olması kriterini karşılamayan durumlara verilen örnekler arasında yer almaktadır. (maymun tarafından çekilen fotoğraf, “Kutsal Ruh” tarafından yazıldığı belirtilen şarkı vs.) Her ne kadar Kurul, direkt olarak yapay zekanın eser sahibi olarak nitelendirilemeyeceğine hükmeden bir ABD mahkemesi kararından haberdar olmasa da mahkemeler, insan olmayan varlıklar tarafından meydana getirilen ürünlerin telif hakkı korumasından yararlanmak açısından elverişsiz olduğu konusunda devamlı ve tutarlı kararlar vermektedir.

Aynı tutum Federal Kurumlar nezdinde de benimsenmiştir. Nitekim, programlama teknolojisinin telif hakkı sistemine etkisine yönelik sorular dolayısıyla 1970’lerde Telif Hakkıyla Korunan Eserlerin Yeni Teknolojik Kullanımları Komisyonu (“CONTU”) kurulmuştur. CONTU’nun açıkladığı gibi, “herhangi bir ürünün telif hakkı korumasına uygunluğu, yaratılışında kullanılan cihaza veya cihazlara değil, daha ziyade eserin meydana getirildiği sırada en azından bir insanın asgari düzeydeki yaratıcı çabasının varlığına bağlıdır.

İşbu sebeplerle ABD Telif Hakları Ofisi Uygulamaları Külliyatı, telif hakkı tescili için eser sahibinin insan olması koşulunu uzun süredir aramaktadır.

Thaler’ın, yapay zekanın telif hakkı yasası kapsamında bir eser sahibi olarak kabul edilebileceğine dair ikincil argümanı, ivaz karşılığı/sipariş üzerine eser yaratımı doktrininin [work for hire doctrine] insan olmayan tüzel kişilerin (mesela şirketler) eser sahibi olmasına izin verdiğine ilişkin olup bu argüman da isabetsiz bulunmuştur.  Kurul’a göre Eser, Telif Hakkı Yasası’nda tanımlandığı üzere ivaz karşılığı/sipariş üzerine yaratılmış bir eser olarak nitelendirilemez. Nitekim, ivaz karşılığı yaratılan eserden söz edilebilmesi için eserin bir “işçi” tarafından meydana getirilmiş olması ya da bir veya birden fazla “tarafın”, eserin ivaz karşılığı meydana getirildiği konusunda yazılı bir şekilde anlaşmış olmaları gerekmektedir. Yani, her iki durumda da eser bağlayıcı bir sözleşmenin (bir iş sözleşmesi veya ivaz karşılığı eser sözleşmesi) sonucu olarak yaratılır. Kurul’a göre, “Yaratıcılık Makinesi” öncelikle bağlayıcı sözleşmelere taraf olamayacağından ilk kriteri karşılayamamaktadır. İkincisi, ivaz karşılığı eser yaratımı doktrini [work for hire doctrine], bir eserin telif hakkıyla korunup korunmadığıyla değil, yalnızca eser sahibinin kimliğiyle ilgilenir. Yukarıda açıklandığı üzere mevzuat, eser sahibinin bir insan olmasını gerektirir. Bu bağlamda Eser’in ivaz karşılığı eser yaratımı doktrini kapsamında ele alınamayacağı aşikardır.

Sonuç

Tüm gerekçelerini yukarıda incelediğimiz gibi, ABD Telif Hakları Ofisi, makine tarafından yaratılmış bir eserin ya da daha genel olarak insan yaratımı bir eserin korunmayacağı konusundaki tutumunda kesin ve net kriterler ortaya koymuştur. Dolayısıyla, yapay zekanın yaratımı olan eser veya yapay zekanın eser sahipliği konusunda ABD’deki içtihatlar bir kez daha istikrar kazanmış oldu. Ancak makinelerin bu yarıştaki mücadelesinde ABD Telif Hakları Ofisi kadar istikrarlı ve ısrarcı olan bir diğer taraf da Stephen Thaler. Thaler, şimdilik ABD’nin yerleşik içtihatlarını ve yaklaşımını çürütecek herhangi bir içtihat ya da emsal karar da gösteremediğinden, yapay zeka tarafından yaratılmış bir eserin korunmasını veya yapay zekanın hak sahipliği kazanmasını sağlamayı başaramadı. Thaler’in ileriki günlerde makineleri konu ettiği başka başvuruları olacak mı ve bunlara ilişkin hangi ülkelerden ne gibi kararlar çıkacak? Bunu da izleyerek göreceğiz.

Mine GÜNER SUNAY

Mart 2022

mine.guner@gmail.com


Karar metni:

https://www.copyright.gov/rulings-filings/review-board/docs/a-recent-entrance-to-paradise.pdf 4. syf


DİPNOTLAR

[1] https://iprgezgini.org/2021/11/17/birlesik-krallik-yuksek-mahkemesinden-dabus-karari-yapay-zeka-bulus-sahibi-olarak-kabul-edilemez/

[2] Amerika Birleşik Devletleri tarihinde 19. yüzyılın sonlarından 1900’lerin başına kadar olan dönemdir.

[3] Compendium of US Copyright Office Practices

[4] “Monkey Selfie” davası


KAYNAKLAR

https://inews.co.uk/news/technology/ai-cannot-copyright-art-creates-us-office-stephen-thaler-digital-artificial-intelligence-1474929

https://iprgezgini.org/category/yapay-zeka-ve-fikri-mulkiyet-haklari/

http://www.ipwatchdog.com/2022/02/23/thaler-loses-ai-authorship-fight-u-s-copyright-office/id=146253/

iprgezgini.org/2021/11/17/birlesik-krallik-yuksek-mahkemesinden-dabus-karari-yapay-zeka-bulus-sahibi-olarak-kabul-edilemez/

ZİRAİ İLAÇLARIN RUHSATLANDIRILMASI VE BOLAR İSTİSNASI



Bolar istisnasını bitki koruma ürünleri bakımından değerlendireceğimiz bu yazıda detaylara girmeden önce, bir ilacın patent hakkı kapsamında korunması ve ruhsatlandırılması arasındaki farkı açıklamak faydalı olacaktır. Şöyle ki; bir ilacın patent ile korunması ve ruhsat alarak piyasaya sunulması birbirinden farklı iki sisteme tabidir.  

Patent hakkı, hak sahibine tescil sağlanan ülkede ürünün başkaları tarafından üretilmesini ve pazarlanmasını engelleme hakkı vermektedir. Ancak, patent hakkına sahip olunması ürünün piyasaya sunulabilmesi izni için yeterli değildir. Ürünün piyasaya sunulabilmesi için ulusal mevzuat çerçevesinde yetkili makamlarda ruhsatlandırılması gerekmektedir.[1]

Tarımsal ilaçlara ilişkin araştırmaların zararsız bir şekilde yapılabilmesi için en az iki deneme gerçekleştirilmesi gerekmektedir. İlgili kuruluşlar bu denemeleri yapabilmek için Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan izin almak zorundadır. Bu araştırmalar sonunda tarımsal ilaçlar da tıpkı tıbbi ilaçlar gibi belirli bir başvuru sürecinden geçirilerek ruhsatlandırılırlar. Ülkemizde şu an itibariyle 5000’i aşkın bitki koruma ürünü ruhsatı bulunmaktadır.

Ayrıca, ülkemizde Bayer, Sumitomo Chemical, Novartis gibi firmalar başta olmak üzere, pek çok firma adına kayıtlı bitki koruma ürün patentleri bulunmaktadır.

Bitki Koruma Ürünlerinde Bolar İstinası

Bilindiği üzere patentin koruma süresinin dolması itibariyle patent hakkı sona ermektedir. Türk Hukukunda patent koruması başvuru tarihinden itibaren 20 yıl olup, bu süre dolduğunda koruma sona ermektedir. Ancak, patent süresinin dolması ile patentin herkes tarafından kullanılabilir hale gelmesi ve halkın patent hakkı bulunan ilaca tek başına erişimi mümkün olmayacaktır. Bu nedenle, patent korumasının sona ermesinden sonra eşdeğer ilaçlar[2] piyasaya sunulmaktadır.

Ancak, eşdeğer ilaçların da patent hakkına konu olmamakla birlikte ruhsatlandırılması gerekmektedir ve ruhsatlandırma çalışmaları çok uzun sürmektedir. Hukuk dünyası orijinal ilacın patent süresinin sona ermesi ile başlayan eşdeğer ilaçlar ve orijinal ilaçlar arasındaki rekabet için bazı düzenlemeler getirmiştir.  Böylelikle, Türk Hukukunda buluşu yapan kişi ile kamu menfaati arasında bir denge sağlanmaya çalışılmıştır.

Eşdeğer ilaçların patent süresinin dolmasının hemen ardından piyasaya sunulmasının sağlanması için, henüz patent süresi dolmadan patent sahibinin izni olmaksızın deney ve test amacıyla buluşun kullanılmasına izin verilmiştir.

Bu ruhsat çalışmaları sırasında patent sahibinin izni olmaksızın buluş üzerine test ve deneyler yapılmasına izin verilmesine “Bolar istisnası” denilmektedir.

Bu istisnanın düzenlenmesi ilk defa A.B.D.’nde ilaç üreticisi olan “Roche” isimli şirket ve jenerik ilaç üreten “Bolar” isimli şirket arasındaki bir uyuşmazlıktan kaynaklanan “Roche vs Bolar” isimli davaya dayanmaktadır. Roche, patentli etken maddesi üzerinde denemeler yaparak patent hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle Bolar aleyhine dava açmıştır. Federal Mahkeme yaptığı incelemede bu deneylerin ekonomik amaçla yapılması nedeniyle deneme amaçlı fiillerin patent hakkını ettiğini belirtmiş ve başka bir hukuki istisna getirilmesi gerektiği görüşüne varılmıştır. Bu kararı takiben “Hatch-Waxman Act” adıyla bilinen kanunla değişiklik yapılmış ve Bolar İstisnası yasalaşmıştır.[3]

Türk Hukukunda ilk defa 22 Haziran 2004 tarihinde 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin (Pat. KHK) 75 (f) bendinde ilaçların ruhsatlandırılması ve bunun için gerekli test ve deneyler de dahil olmak üzere, ruhsat konusu buluşu içeren deneme amaçlı fiiller patent ile tanınan hakkın kapsamı dışında bırakılmıştır.

10 Ocak 2017 tarihinde Pat. KHK mülga olmuş ve yerine 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu kanunda da 85/3-c bendi KHK’ya paralel şekilde düzenlenmiştir.[4]

Türk hukuku uyarınca patentin koruma süresi dolmadan numune üretimi, etkin madde hazırlanması, üretilmesi, geliştirilmesi, seri üretim yapılması ve depolanması Bolar istisnasının kapsamına girmemekte, Bolar istisnası sadece ruhsatlandırma aşamasındaki test ve deneyleri kapsamaktadır.  Başka bir deyişle, numune üretimi, etkin madde hazırlanması üretilmesi geliştirilmesi patent hakkına ihlal oluşturmakta, ancak ruhsatlandırma aşamasındaki test ve deneyler ihlal oluşturmamaktadır.[5]

Bitki koruma ürünlerinin ruhsatlandırılması için beşeri ilaçlardan farklı düzenlenmeler bulunmaktadır. Bitki Koruma Ürünlerinin Ruhsatlandırılması ve Piyasaya Arzı Hakkında Yönetmelik’in 5. maddesine göre Bakanlıktan bitki koruma ürünü ruhsatı alacak bütün firmaların yönetmelikte yer alan Bitki Koruma Ürünleri İştigal İzin Belgesini almaları zorunludur. Belgenin geçerlilik süresi iki yıldır. Bu Yönetmeliğe göre ruhsatlandırılmamış bitki koruma ürünlerinin ülke sınırları içerisinde piyasaya arzı ve kullanılması yasaktır. Bakanlığa hangi belgelerin verilmesi gerektiğine ilişkin belgeler de ayrıntılı olarak yönetmelikte düzenlenmiştir.

Zira, bitki koruma ürünleri için ruhsat başvurusunda bulunulmasının ve ruhsat başvurusu nedeniyle gerçekleşen test ve deneylerin kanunda istisna olarak düzenlenen ‘deneme amaçlı fiiller’ kapsamında olması nedeniyle patent hakkını ihlal etmediğine ilişkin emsal Yargıtay kararları bulunmaktadır.  

Aşağıda bu kararlardan önemli bulduğumuz ikisi hakkında kısa açıklamalar yapılacaktır:

  • Yargıtay’ın 11. Hukuk Dairesi’nin 03.03.2015 tarihli kararı[6]:

X1 sc 240 ilacının aktif maddesi olan “spiro diklofen” maddesinin patent hakkı sahibi ve Tarım ve Orman Bakanlığında da ruhsatlandıran X firması, aktif maddesi spiro diklofen olan X2 adlı ürünü tanıtıp ruhsat başvuru aşamasında olduğu gerekçesiyle davalının haksız rekabetinin tespitiyle menine ve hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Mahkeme, davalının ruhsatlandırma için Tarım Bakanlığı’na yaptığı başvurunun 551 sayılı Pat. KHK’nın 75/1-f maddesi uyarınca patent sahibinin patent belgesinden doğan haklarının ihlali mahiyetinde olmadığı ve davacının diğer iddialarını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddi kararının ONANMASINA karar vermiştir.  

  • Yargıtay’ın 11. Hukuk Dairesi’nin 21.12.2016 tarihli kararı[7]:

İlaç başvurusunun davacı şirkete ait ilaç patentine tecavüz oluşturduğu gerekçesiyle dava açılmıştır. Mahkeme kararında 551 sayılı Pat. KHK’nın 75/f bendi gereğince, ilacın ruhsatlandırılması ve bunun için gerekli test ve deneyler de dahil olmak üzere, ruhsat konusu buluşu içeren deneme amaçlı fiiller patentten doğan hakların sağladığı koruma kapsamı dışında kaldığı ve davalının ilaç ruhsat başvurusu dışında tecavüz tehlikesi oluşturan başkaca bir eylemi bulunduğu kanıtlanamadığından, ilaç ruhsatı için başvuruda bulunmuş olmasının tek başına davacıların patent hakkına tecavüz yaratmayacağı belirtilmiştir.

Deneme amaçlı test ve deneylerin patent hakkını ihlal etmeyeceğine ilişkin istisna “Bolar istisnası” olarak adlandırılmaktadır ve bu istisna kapsamında ilaç patentlerinin ruhsat başvuruları için gereken test ve deneyler patent hakkına tecavüz oluşturmamaktadır. Tıbbi beşeri ilaçlarda olduğu gibi, zirai ilaçların da kullanımı için ruhsatlandırılması gerekmekte olup, emsal kararlarda bu ruhsat başvuruları için yapılan test ve deneylerin de Bolar istisnası kapsamında değerlendirildiği görülmektedir. Bu bağlamda, Bolar istisnası olarak adlandırılan hem 551 sayılı KHK’da hem de SMK’da düzenlenen ilaçların ruhsatlandırılması ve bunun için gerekli test ve deneylerin patent hakkına ihlal oluşturmayacağı yönündeki istisnanın kapsamının tıbbi beşeri ilaçlarla sınırlı olmadığı ve istisnanın zirai ilaçlara ilişkin ruhsat başvurularında da uygulandığı anlaşılmaktadır.

Aysu TAŞ

Mart 2022

aaaysutas@gmail.com


DİPNOTLAR

[1] Huysal, Ayşegül Sezgin. “İlaç patenti.“ Marmara Üniversitesi, 2009, https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezDetay.jsp?id=bzOTJUyXjCc8vjBU9I5PMA&no=2exxumkZFr_FnYke6ER6lQ s. 33

[2] Eşdeğer ilaçlar, referans ilaçlarla aynı özelliklere sahip olduğu, dolayısıyla, hasta üzerinde aynı tedaviyi sağladığı bilimsel çalışmalarla kanıtlanan ve referans ilaçların koruma süreleri bittikten sonra satışa sunulan ürünlerdir. ( Kaynak: http://www.ieis.org.tr/ieis/tr/esdeger_ilaclar#:~:text=E%C5%9Fde%C4%9Fer%20ila%C3%A7lar%2C%20referans%20ila%C3%A7larla%20ayn%C4%B1,ayn%C4%B1%20etkinlik%2C%20kalite%20ve%20g%C3%BCvenilirliktedir.)

[3] Kaya, B. “Sınai Mülkiyet Kanunu Madde 85/3 Hükmü Kapsamında Bolar İstisnasının Uygulanması“. İstanbul Hukuk Mecmuası 76 (2018 ): s. 430 <https://dergipark.org.tr/tr/pub/ihm/issue/44579/553298&gt;

[4]6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun Patent hakkının kapsamı ve sınırları başlıklı 85. maddesi:

MADDE 85- (1) Patent sahibi, buluşun yeri, teknoloji alanı ve ürünlerin ithal veya yerli üretim olup olmadığı konusunda herhangi bir ayrım yapmaksızın patent hakkından yararlanır.

(2) Patent sahibinin, izinsiz olarak yapılması hâlinde aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep etme hakkı vardır:

a) Patent konusu ürünün üretilmesi, satılması, kullanılması veya ithal edilmesi veya bu amaçlar için kişisel ihtiyaçtan başka herhangi bir nedenle elde bulundurulması.

b) Patent konusu olan bir usulün kullanılması.

c) Kullanılmasının yasak olduğu bilinen veya bilinmesi gereken usul patentinin kullanılmasının başkalarına teklif edilmesi.

ç) Patent konusu usul ile doğrudan doğruya elde edilen ürünlerin satılması, kullanılması, ithal edilmesi veya bu amaçlar için kişisel ihtiyaçtan başka herhangi bir nedenle elde bulundurulması.

(3) Aşağıda sayılan fiiller patentin sağladığı hakkın kapsamı dışındadır:

a) Sınai veya ticari bir amaç taşımayan ve özel maksatla sınırlı kalan fiiller.

b) Patent konusu buluşu içeren deneme amaçlı fiiller.

c) İlaçların ruhsatlandırılması ve bunun için gerekli test ve deneyler de dâhil olmak üzere, patent konusu buluşu içeren deneme amaçlı fiiller.

ç) Sadece bir reçetenin oluşturulması için eczanelerde yapılan ilaçların seri üretim olmadan hazırlanarak kullanılması ve bu şekilde hazırlanan ilaçlara ilişkin fiiller.

[5] Kaya, a.g.e, s. 433

[6] Yargıtay’ın 11. Hukuk Dairesi’nin E. 2014/18055 K. 2015/3118 T. 03.03.2015

[7]  Yargıtay’ın 11. Hukuk Dairesi’nin E. 2015/11873 K. 2016/9752 21.12.2016

Oyuncak Patentleriyle 80’ler ve 90’lar Nostaljisi

80s and 90s Nostalgia with Toy Patents

“Pek azı hatırlasa da yetişkinler de bir zamanlar çocuktu.

Antoine de Saint-Exupery

Haydi gelin patent dokümanlarına ait resimler üzerinden 80’ler ve 90’larda oynadığımız oyuncaklarla biraz nostalji yapalım. (Yazıyı uzatmamak adına bu listeye video oyunları, spor aletleri, kutu ve masa oyunları ile şaka malzemeleri dahil edilmemiştir.)

Akülü Araba

US4709958 (22.09.1986) Ridable vehicle and assembly method (solda)

USRE36225 (10.02.1992) Battery recharge interconnection system with safety cut-out (sağda)

80’lerin sonunda ve 90’larda zenginlik sembolüydü akülü arabalar. Çocukluğu o döneme rastlayan pek çok kişinin içinde bir ukde olarak kalmıştır “Akülü araba sevdası”. Şimdilerde daha yaygın olduğunu söyleyebiliriz, hatta lunapark, AVM vb. yerlerde kiralanabiliyorlar.

Çek-bırak/volanlı oyuncak arabalar  

US4443967 (12.02.1982) Flywheel driven toy car

US2795294 (27.08.1953) Keyless device for winding up clockwork mechanism

Çek-bırak (pullback) motorlu ilk oyuncak arabayı 1953’te Bertrand ‘Fred’ Francis’in geliştirdiği biliniyor. Yalnızca ileri yönde hızlanabilen çek-bırak arabaların aksine volanlı (friction motor/flywheel) oyuncak arabalar her iki yönde hızlanabilir ve daha yüksek bir ses çıkarır. Bir de herhangi bir motor aksamı bulunmayan arabalar vardı ki bunlar daha yaygındı.

Kuş düdüğü

US2437024 (17.10.1947) Whistle

US4127962 (31.07.1975) Whistle having angularly joined cylindrical chambers

İçine su doldurduktan sonra üfleyerek kuş sesi çıkardığımız düdüklerin geçmişi 17. Yüzyıla kadar gidiyor. 80‘lerde kullandığımız toprak malzemeden yapılma kuş düdüklerinin yerini günümüzde plastik olanlar aldı.

Sürünen oyuncak asker

ES1014352U (08.06.1990) Toy Soldier

Nuri Bilge Ceylan’ın “Uzak” filmini izleyenler hatırlayacaktır, rahmetli Mehmet Emin Toprak’ın bulup geldiği sürünen komando oyuncağı çocukluğumuzda oldukça popülerdi: https://youtu.be/2jI3-jKotKU?t=101

Bateri çalan maymun

GB2063691 (28.11.1979) Drummer doll

Geçmişte bir pil reklamına da konu olan bateri çalan tavşan, ayı, maymun vb. pelüş oyuncakların günümüzde plastik versiyonları da hala piyasada satılıyor. Fazla gürültü sevmeyen ebeveynlerin korkulu rüyasıdır: https://www.youtube.com/watch?v=43VhRKJX_sk

Balık tutma oyunu

US4224761 (22.11.1978) Toy fishing play unit

Mekanik olarak kurulan ve dönen bir platform üzerinde balıkların ağzını açıp kapadıkları sırada mıknatıslı oltayla en çok balığı yakalayan kazanır! Günümüzde daha çok pilli versiyonları hala satılıyor.

Gözleri kapanan oyuncak bebek / bez bebekler

US1276590 (13.05.1918) SLEEPING-EYES MOUNTING FOR DOLLS

CA2116049 (21.02.1994) DOLL

TR200705812U (22.08.2007) Bez bebeklerde yenilik

Yatırıldığı zaman gözleri kapanan bebeklerin geçmişi de 1800’lere dayanıyor. Yukarıda oyuncak bebeklere yönelik üç farklı zamana ait başvuruları görüyorsunuz. İlk Barbie bebeği patenti ise 1959’a dayanmaktadır. Barbie’nin rakibi Sindy bebekler de 1963’te piyasaya çıkmış, bir dönem Türkiye’de de oldukça popüler olmuştur.

Sesle yürüyen bebek / Emekleyen ve ses çıkaran bebek

GB1138443 (06.01.1966) Improved toy

US4878870 (19.02.1988) All-fours walking doll

Elinizle alkış sesi çıkardığınızda ya da bir gürültü yaptığınızda yürümeye başlayan bebekler Türkiye’de 90’larda popüler olmaya başlamıştı. Emekleyen ve ses çıkaran bebekler de aynı yıllarda yaygınlaşmıştı.

Bebek evi

US4219960 (16.02.1978) Doll House

Bebek evleri kız çocuklarının rüyasını süsleyen oyuncaklardan biridir. Eskiden akülü araba gibi bebek evi sahibi olmak da bir statü göstergesiydi.

El kuklası

US2302349 (17.02.1941) Instruction outfit for the making, play, and use of puppets or dolls

US3106041 (24.01.1962) Multiple character hand puppet

Parmaklarınızla kuklanın kollarını ve başını oynatabildiğiniz el kuklaları 1800’lerden itibaren popüler olmuştur. Özellikle teatral yeteneği olanların zevkle seslendirdiği bu kuklalar küçük çocukların ilgisini çekmekte zorlanmazdı. Kurbağacık en popüler el kuklalarındandı.

Palyaço külah kukla

US3471966 (27.07.1966) MANIPULATORY PUPPET

US4245428 (30.07.1979) Hand-controlled puppet

Külahın ucuna takılı bir çubuğu aşağı/yukarı çekerek kuklanın içeri/dışarı çıkması sağlanan bir oyuncak. Açıkçası el kuklası patentlerine bakarken şans eseri karşılaştım ve bir anda hatırladım bu oyuncağı. Özellikle 1 yaş civarı çocuklarda ce-e oyunu (peek-a-boo) gibi bir etki bırakabilir.

Kukla bebekler

USD186119 (17.10.1958) Puppet doll or similar article

USD186120 (17.10.1958) Puppet doll or similar article

Kuklalardan örnekler verip 80’lerin en popüler yapımlarından Susam Sokağı ve Muppet Show’dan bahsetmeden geçmek olmaz. Jim Henson’ın efsane karakterleri Kurbağacık Kermit, Edi, Büdü ve daha niceleri. Yukarıda gördüğünüz iki kukla Henson’a ait en eski tasarım başvuruları. Wilkins ve Wontkins adlı bu kuklalar bir kahve markasının reklamlarında oynamışlar: https://www.youtube.com/watch?v=LmhIizQQol0

Obur hipopotamlar

US4119312 (28.01.1977) Game board

ABD’de 1978’de, Türkiye’de de 90’larda piyasaya sürülen bu oyunda hipopotamıyla en çok misketi yakalayan oyunu kazanır. Reklam müziğini hatırlayacağınızı tahmin ediyorum: https://youtu.be/VoDieqqHOog?t=112

Eklemli oyuncak yılan

ES61501U (24.08.1957) Toy

Ahşap ya da plastik versiyonları olan bu oyuncak genellikle birilerini korkutmak için kullanılırdı.

Kumbara

US1700732 (20.03.1924) Coin bank (solda)

ES81985U (07.07.1960) Piggy bank toy phone (sağda)

Oyuncak kategorisine koymak doğru değil belki ama eskiden hemen her çocuğun bir bankadan hediye kumbarası olurdu. Palyaço şeklinde, tır şeklinde ve telefon şeklinde kumbaralarım olduğunu hatırlıyorum.

Kurmalı fare ve kuş

US1738604 (09.01.1928) Toy

GB362780 (10.06.1930) Improvements in or relating to mechanically propelled toys

Her türlü kurmalı oyuncak ilgimi çekmiştir eskiden beri. Kurmalı fareye çizgi filmlerden oldukça aşinaydık, bende de metal bir kurmalı tavuk vardı gıdaklamaya benzer bir ses çıkarırdı kafasını indirip kaldırırken.

Lego ® yapı blokları

US3005282 (28.01.1958) Toy building brick

US4205482 (29.08.1977) Toy figure

Modern anlamdaki ilk lego patent başvurusu 1958’de yapılmış. Benim legoyla tanışmam ise 80’lerde babamın yurtdışından getirdiği bir uzay setiyle olmuştu.

Bay Patates Kafa

US3660926 (15.05.1970) MAGNETICALLY COUPLED TOY ASSEMBLY

US6257948 (13.07.1999) Talking toy with attachable encoded appendages

“Mr. Potato Head” 1949’da George Lerner tarafından icat edilmiş ve ilk başlarda gerçek bir patates üzerine takılabilen parçalar olarak satılmış, 15 yıl sonra oyuncak patates kullanılmaya başlanmış. Bay patates kafa 1995’te Oyuncak Hikâyesi filmiyle şöhretinin doruklarına ulaştı. Yaşıtlarımdan oynayan var mıydı bilmiyorum ama Türkiye’de popüler olduğu zaman benim çocukluğuma yetişmedi diye hatırlıyorum.

Viewmaster

US2511334 (28.04.1947) Stereoscopic viewer

Bilimsel (!) adı stereoskop olan bu aletin Türkçede bir ismi var mı bilmiyorum ama Türkiye’de 80’lerin en karakteristik aygıtlarında biriydi. İlk kez 1939’da New York Dünya Fuarında tanıtılan bu icat (bkz. US2189285) bizim zamanımızda genellikle yurtdışından getirilirdi. Getirilen ülkeye bağlı olarak Kabe’den tutun da Eyfel kulesine kadar farklı fotoğrafların olduğu filmler bulunurdu içinde.

Pelüş oyuncaklar

USD283237 (07.02.1984) Toy clown doll

US5613892 (31.03.1995) Inflatable plush toy

Pelüş oyuncaklar 80’lere özgü değildi ama her dönem en popüler oyuncaklar arasında olduğu için 80’lerde de popülerdi. Eski ABD başkanlarından Theodore Roosevelt’in adıyla anılan oyuncak ayıların (Teddy Bear) geçmişi 1900’lerin başına dayanıyor. Tabi günümüzde binbir çeşit figüre ait pelüş oyuncak bulmak mümkün. 80’lerde palyaço bebeklerin özellikle yaygın olduğunu hatırlıyorum.

Transformers

US4516948 (22.09.1983) Reconfigurable toy assembly

80’lerin çizgi dizisine konu bu robot araçlar günümüzde 2007’de başlayan film serisi ile yeniden popüler oldu.

Kartondan maket ev ve hayvan

ES28120U (12.09.1951) Removable architectural models

ES2576U (18.04.1934) A device for constructing animals of paper, cardboard or similar materials

Gazetelerin verdiği karton maketlerle ev, bina vb. figürleri kesip yapıştırarak az zaman geçirmedik.

Kağıt bebek giydirme oyunu

US1176672 (19.02.1915) APPARATUS FOR MAKING AND DRESSING PAPER DOLLS

US5021020 (15.02.1990) Flat toy doll and flat toy doll and folio system

Eskiden bebeklerin giydirilebildiği mobil uygulamalar yoktu, kız çocukları kağıttan kesilmiş elbiseleri karton bebeklere giydirirdi.

Origami

JPS61100486U (06.12.1984)

Kağıt oyuncaklardan bahsedip de origamiyi es geçmek olmaz. 80’lerde TRT’de yayınlanan origami programından kağıt katlama sanatını öğrenmiştik: https://twitter.com/trtarsiv/status/1423924647838560256

Kağıt uçak

US4377052 (30.09.1981) Folded paper airplane

Kağıttan ne de çok oyun çıkıyor! Kağıt uçağın geçmişi kağıdın icadına kadar dayanıyor. Daha uzun süre havada kalan, daha uzun menzilli kağıt uçaklar yapmaya çalışmak ve uçakları yarıştırmak ayrı bir zevktir.

Troll Bebek

USD378308 (20.02.1996) Troll lure

1959’da Danimarkalı balıkçı ve marangoz Thomas Dam tarafından geliştirilen Troll bebekler 90’larda oldukça popülerdi. Yukarıda bir yapay olta yemine ait tasarım başvurusunu görüyorsunuz.

Sürpriz Yumurta

WO9300267 (27.06.1991) A CONTAINER FOR SURPRISE GIFTS AND THE LIKE, FOR EXAMPLE, FOR CHOCOLATE EGGS

GB1421516 (19.02.1973) HOLLOW UNITS CONSISTING OF OR CONTAINING CHOCOLATE

“Hem çikolata istiyorum hem oyuncak istiyorum hem sürpriz istiyorum.” repliğinin geçtiği reklamı hatırlıyor musunuz? Çikolata şeklinde yumurtanın içinden çıkan oyuncaklar 90’ların sonuna doğru yaygınlaştı sanırım ve oldukça pahalıydı.

Çim adam

US5549500 (24.02.1994) Animalian figurine

GB902550 (28.06.1960) A novelty article

Bir başka 90’lar furyası da çim adamdı. Nereden ne zaman geldiğini anlamadan bir de baktık ki herkes çim adam yetiştirmeye başlamış evinde. Günümüzde küçük emoji figürlü çim adamlar da türedi.

Dans eden çiçekler

US4983890 (29.09.1988) Rotating drive device

Yanlış hatırlamıyorsam çim adamla yakın dönemlerde popüler olan bir başka aparat da dans eden çiçeklerdi.

Yo-yo

US59745 (20.11.1866) Buluş başlığı yok (solda)

US4207701 (11.12.1978) Dismantlable tethered top with reversible halves (sağda)

2500 yıllık bir geçmişe sahip yoyo oyuncağı, 1920’li yıllarda dünya çapında popüler olmaya başlamış. 1970’lerde oynadığı plastik yoyosunun dolanıp durmasından rahatsız olan Thomas Kuhn (sonraları Doktor Yo olarak anılmış) yukarıda sağda gördüğünüz patentteki yoyoyu geliştirmiş.

Walkie-Talkie

JPS4325301Y (30.06.1966)

USD299664S (09.08.1985) Toy walkie-talkie

Oyuncak telsizler, arkadaşlarınızla aranızda kablolu olmayan bir iletişim kurabildiğiniz teknoloji harikası bir üründü. Görevimiz Tehlike!

K’Nex® oyuncak inşaat setleri

US5913706 (22.06.1999) Articulated sectional toy figure (solda)

US5061219 (11.11.1990) Construction toy (sağda)

Gittiği bir düğünde Joel Glickman gerçekten çok sıkılmış olacak ki, önündeki içecek pipetlerini birleştirerek yeni bir şeyler tasarlanabileceğini düşünmeye başlamış. O ve kardeşi Bob birlikte K’Nex şirketini kurmuşlar. 1993 yılında piyasaya sürülen oyuncakların Türkiye’de ilk kez ne zaman satışa sunulduğunu bilmiyorum ama 90’ların sonunda bir gazetenin hediye ettiği K’Nex oyuncaklarıyla ilgili reklama bakılırsa o tarihlerde oynandığını söyleyebiliriz: https://youtu.be/cPEeOy0u_UE?t=1116

Oyuncak çay seti

US1573190 (05.03.1925) Toy dish playing set

US3583090 (14.10.1968) TRAVELING TOY TEA TABLE

Kızların vazgeçilmez evcilik oyuncağı çay setleri son yüz yılın en popüler oyuncaklarından. Yukarıda solda bir oyuncak bebek evine ait mutfak ekipmanı dolabı ve sağda ise taşınabilir bir oyuncak çay sehpası seti görüyorsunuz.

Koosh

US4756529 (11.06.1987) Generally spherical object with floppy filaments to promote sure capture

Türkçe adının olup olmadığını bilmediğim bir başka oyuncak daha. Scott Stillinger’in çocuklarıyla top yakalama oyunu oynarken çocukların küçük elleriyle kolayca kavrayabileceği bir top geliştirmek istemesiyle ortaya çıkmıştır.

Küçük bir not: EPO Patent Teaching Kit’e aşina olanlar bu patenti hatırlayacaktır.

Slinky

US2415012 (21.08.1946) Toy and process of use

US4120929 (28.12.1976) Method for producing a spirally wound plastic article

Yine adı pek kimse tarafından bilinmese de herkesin tanıyacağı bir başka oyuncak. Türkçede stres yayı olarak bilinen bu oyuncağın özellikle plastik olanları satın alır almaz dolanır ve açması oldukça zahmetli olabilir. Stres atmak için aldıysanız açmaya çalışırken daha çok strese girebilirsiniz. 1940’ların başında Richard James tarafından icat edilen bu oyuncak (soldaki görsel) 1976’da plastik olarak üretilmeye başlandı. Sağdaki görselde plastik Slinky üretme makinesini görüyorsunuz. Dolanmış bir Slinky’i açmak için internette pek çok video bulabilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=hol1kfXayqI

Üç tekerli bisiklet / Dört tekerli bisiklet

CN2175170Y (16.04.1993) Multi-function children’s tricycle (sol altta)

ES112364U (24.03.1965) New structure for children’s tricycles (orta üstte)

ES181966U (29.12.1971) Improved child tricycle, of reducible volume (sol üstte)

US4787647 (26.11.1985) Four wheel cycle (sağ üstte)

DE29722664U (22.12.1997) Rahmenkonstruktion für ein mehrspuriges Kinderfahrzeug (sağ altta)

Delta olarak ifade edilen önde tek arkada iki tekeri bulunan çocuk bisikletleri 80’lerde de günümüzde olduğu kadar popülerdi. Güneşlikli, ebeveyn kontrollü, ses efektli versiyonları eskiden yoktu ama bazı modellerde arka tekerleği durduran metal çubuk şeklinde basit bir fren mekanizması vardı.

Özellikle 70’lerin sonu 80’lerin başında Düldül adıyla meşhur olmuş dört tekerli pedallı çocuk bisikletleri ise o dönem için bir statü sembolüydü.

Sapan

US3983860 (10.10.1975) SLINGSHOT

US2995129 (13.01.1959) Slingshot

Avlanma amacıyla kullanımının azalarak bitmesini temenni ettiğimiz, modern versiyonunun 1800’lerde geliştirildiği bu oyuncak neyse ki günümüzde eskisi kadar popüler değil. Ya da ben öyle zannediyorum, zira internetten aratınca ışıklı sapandan bilek destekli sapana kadar ne çok çeşit çıkmış!

Sıkıştırınca öten oyuncak

US1668785 (18.04.1925) Hollow rubber toy

US3702038 (29.10.1971) TOYS WITH SOUND PRODUCING MEANS

İngilizcesi “squeaky toy”  olan ve uzun yıllardır çok yaygın olarak kullanılan bu oyuncağın Türkçesini bilen varsa bana söylerseniz çok sevinirim 🙂 Herhalde en meşhuru ördek şeklinde olanlar.

Uzaktan kumandalı araba

US4563162 (05.04.1983) Toy car remotely controllable by fiber optic means

GB1074445 (12.08.1965) A remotely controllable, electrically driven toy car set

Uzaktan kumandalı oyuncak arabalar dünyada 1960’lardan beri popüler bir oyuncaktır. Arabaya kabloyla bağlı bir kumandayla sağa sola, ileri-geri hareket ettirdiğim bir arabam vardı. Tabi araba uzaklaştıkça peşinden koşmak gerekiyordu 🙂 Kablosuz kumandası olanlardan da vardı. Böyle modellerin arabası üzerinde oldukça ince kırılmaya/kopmaya yer arayan uzunca bir anten olurdu. Kumanda antenleri ise teleskobik yapıda ve daha kalın metalden olurdu. Daha az yaygın olmasına rağmen sesle kontrol edilen arabalar da mevcuttu.(bkz. US4165581)

Yarış arabaları

US4479650 (26.04.1982) Toy-racing express motor road

Üzerinde iletken rayların bulunduğu yolları birbirine ekleyerek oluşturduğumuz yarış pisti üzerinde vızır vızır giden araçları yarıştırırdık. Arabaların altındaki metal fırçalar eskidikçe temassızlık sorunları yaşanırdı.

Engelle karşılaşınca takla atan araba

JPS459872Y (16.09.1968)

ABD’de 1960’larda popüler olan bu oyuncak, ülkemizde sanırım 90’larda yaygınlaşmaya başladı. Gövdesine oranla büyük olan tırtıklı tekerleriyle hangi engele çarparsa çarpsın takla atmak dahil, bir şekilde kendini toparlayıp yoluna devam edebilen bu canavarlar pek çok çocuğa güzel vakit geçirtmiştir sanırım.

Takla atan figür

US4705487 (16.01.1985) Movable toy automatically swingable between an up position and a down position

US3744182 (08.12.1969) SELF-PROPELLED TOY

Takla atan, ip atlayan kurmalı/pilli oyuncaklar eskiden çok yaygındı. Kanguru, maymun, robot, çocuk figürlü vb. pek çok versiyonu vardı.

Playmobil® mekanik figürler

US3874113 (02.02.1973) Doll wherein head connects to a support member, thereby locking on body and limbs

Türkiye’de Pilsan’ın ürettiği “mekanik” adıyla bilinen minik oyuncak figürlerin olduğu setler 80’lerde çok popülerdi. Küçükken en çok oynadığım oyuncaklar arasındaydı.

Model Uçak

US3594946 (06.02.1969) PLASTIC MODEL CONSTRUCTION

Genellikle plastik malzemeden parçaların birleştirilerek uçak, gemi, tank vb. özellikle savaş araçlarının modellerini yapmak pek çok gencin hobisiydi.

Yıldız Savaşları Figürleri

USD251628 (12.09.1977) Robot

USD265754 (18.04.1980) Toy figure

80’lere damgasını vuran Yıldız Savaşları film serisinin hayranları filmin karakterlerine ait oyuncak figürleri oynamaktan çok sanırım koleksiyon olarak bulundurmayı seviyorlardı. Yukarıda iki adet tasarım başvurusunu görüyorsunuz.

Kaydırmalı yapboz

GB1544621 (24.01.1978) SLIDE PUZZLE

DE622838C (16.08.1933) Schiebespiel

Plastik kaydırmalı yapbozlar 80’lerde çok modaydı, şimdi artık karton yapbozlar kadar yaygın olmasa da hala piyasada çeşitli türleri bulunabiliyor. İçerdiği bir adet boşluk sayesinde parçaları kaydırarak yapbozdaki görseli tamamlamaya çalışıyorsunuz.

Topaç

US2619769 (18.05.1948) Peg top

TR201703695U (10.03.2017) İPİNİ İÇİNDE SAKLAYAN PLASTİK TOPAÇ

Topaç, arkeolojik alanlarda tespit edilebilen en eski oyuncaklardan biriymiş. Sokak oyunlarının olmazsa olmaz unsurlarından biri olan bu oyuncağın ipli versiyonunun yanı sıra fırıldak olarak adlandırılan ipsiz versiyonları da yaygındır.

Rubik küp

US4378116 (28.10.1980) Spatial logical toy

Macar Ernoe Rubik tarafından icat edilen Rubik küp, günümüzde hala popüler. Hatta en hızlı Rubik küp tamamlama yarışmaları düzenleniyor. Şimdilerde dünya rekoru 5 saniyenin altındaymış: https://www.youtube.com/watch?v=M5yjKpMXChI

Kızılderili tacı

FR1092379 (08.10.1953) Coiffure indienne à plumes

80’lerde western ve Kızılderili filmleri oldukça popülerdi. Yakari çizgi filmi bizim kuşağın unutulmazları arasındadır.

Vantuzlu ok

ES21090U (04.10.1949) Toy bow

ES211386U (09.04.1975) A toy weapon fire device

Kızılderili olunur da ok atılmaz mı? Vantuzlu ok atan yaylar ve silahlar günümüzde eskisi kadar popüler değil sanki. 

Oyuncak kılıç

KR900002609U (25.07.1988) SWORD TOY

Belki şimdiki kadar malzeme çeşitliliği olmasa da eskiden He-Man kılıcı, korsan kılıcı vb. pek çok çeşit plastik kılıç bulmak mümkündü. El yapımı tahtadan kılıçlar da yaygındı.

Suda Halka Geçirme Oyunu

US4032141 (29.10.1975) Amusement device

Düğmeye bastıkça suda oluşan akımla hareket eden halkaları çubuklara geçirmeye çalışırdık. Sanki akvaryum suyu değiştirircesine içindeki suyu boşaltıp tekrar doldurmak ayrı bir zevkti.

Toplu oyuncak pipo

US2542100 (14.02.1946) Combined bubble pipe and tethered ball

US2118609 (03.03.1937) Blow ball

Pipoya benzer kısmın ucundan üfleyerek topu havada tutmaya çalışıyorsunuz. Güçlü bir nefes gerektiren bu oyuncak uzun süre oynanırsa baş dönmesi yapabilir 🙂 https://www.youtube.com/watch?v=bfX60Iokon0

Mantar tabancası

US5229531 (03.08.1992) Toy cap gun with light transmitting, glow in the dark chamber

US5256100 (22.05.1992) Toy gun having a replaceable firing mechanism

İçinde disk şeklinde yerleştirilmiş 8 adet mantar bulunan tabancalar. Pat! Paat! Paat!

Su tabancası

ES1009114U (06.03.1989) Water gun

US5074437 (06.09.1990) Pinch trigger pump water gun

Su tabancaları yaz aylarının vazgeçilmez oyuncağıydı. Soldaki patentte olduğu gibi oldukça basit yapıda su tabancaları kullanırdık. Sağda ABD’de 1990’da piyasaya sürülen Super Soaker su tabancası bizim çocukluğumuza yetişmemişti. Super Soaker’ın hikayesinden kısaca bahsedelim: 1982’de NASA mühendisi Lonnie Johnson, yeni tip bir soğutma sistemi için deneyler yaparken banyosunda güçlü bir su akışı elde ettiği sırada aklına basınçlı su tabancası fikri gelmiş. Başlangıçta oyuncağı kendisi üretmek istese de maliyetleri karşılayamayacağı için oyuncak şirketleriyle ortaklıklar kurmaya çalışmış, ancak 1989’a kadar başarıya ulaşamamış. Sonunda 1990’da piyasaya sürülse de ilk başta fazla bir etki yaratmamış. Ardından Super Soaker adıyla yayınlanan reklamlar satışların patlamasına sebep olmuş ve sadece 1991’de 2 milyondan fazla oyuncak satılmış. Şu anda, toplam satışlardan 1 milyar dolardan fazla gelir elde edildiği tahmin ediliyor. Orijinal reklam filmini şuradan izleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=CYFma2IDwak

Sallanan at

US873533 (16.10.1906) TRAVELING ROCKING-HORSE

CA32526 (15.10.1889) GALLOPING ROCKING HORSE

Çok eskiden beri sevilen ve hemen her küçük çocuğun kullandığı bir oyuncak. 80’lerde metal ve ahşap aksamları ile oldukça ağır olan bu atlar günümüzde daha çok plastikten yapılıyor. Ses çıkaranları da var.

Taso

US5340113 (22.09.1993) Method of playing a board game

US5443270 (14.02.1994) Game piece for playing milk cap or pogs

US5752336 (18.05.1998) Display case and display for game and collector articles

Tasolar bir döneme damgasını vurmuştu. Yukarıda tasoların kullanıldığı üç farklı patent başvurusu görüyorsunuz.

Cırt cırtlı top yakalama oyunu

US4017076 (25.08.1976) Target game

Cırt cırtlı top yakalama oyunu günümüzde hala bulabileceğiniz, patent koruma süresi dolduğu için pek çok firmanın üretebildiği bir başka oyuncak.

Sallanan kafalı çek-çek kaplumbağa

GB589597 (10.03.1944) Improvements in or relating to toys for children

Tekerlek mekanizmasıyla bağlantılı olduğu için hareket ettikçe kafasını oynatan hayvan figürlü oyuncaklar günümüzde de halen popüler. Özellikle köpek ve kaplumbağa figürlüleri hatırlıyorum.

Ekranlı oyuncak robot

ES254583U (21.11.1980) Toy Robot

Önündeki ekranı, ışıldayan gözleri ve kafası üzerinden attığı oklarla Saturn robot benim için tam bir teknoloji harikasıydı. D tipi kocaman pillerle çalışırdı.

İpli Raket

US1529600 (01.08.1921) Ball and bat toy

Rakete iple bağlı bir topu sektirdiğiniz bu oyuncak 1921’de icat edilmiş, 80’lerde popüler olduğunu hatırlıyorum.

İpli müzik kutusu

US5320573 (11.06.1991) Spiral spring toy with a pulling string

Bir halkaya bağlı ipi çekerek müzik kutusunu kurduğunuz bu oyuncaklarda genelde ninni benzeri bir melodi olur ve bebeklerin uyuması için kullanılırdı. Günümüzde müzik kutusu mekanizması amigurumi’lerin içine yerleştirmek maksadıyla tek olarak da satılıyor.

Misket kaydırağı

US3638350 (02.09.1970) TOY

US4713038 (05.07.1985) Marble race game

Misket (bilye) eski Mısır ve Yunanda taş, fındık vb. ile oynandığı bilinen oldukça eski bir oyuncak. Farklı kurallara sahip pek çok oyun türetilmiştir misketle oynanan. Eskiden sokaklarda misket oynamak çok yaygındı. Misket kaydırakları ise 70’lerden sonra ABD’de popüler olsa da bizim zamanımızda bu tür oyuncaklar şimdiki kadar yaygın değildi.

Twister

US3454279 (14.04.1966) APPARATUS FOR PLAYING A GAME WHEREIN THE PLAYERS CONSTITUTE THE GAME PIECES

Türkiye’ye tam olarak ne zaman gelmişti bilmiyorum ama 90’larda televizyonda reklamlarının yayınlandığını hatırlıyorum.

Oyuncak iş makinesi

US3462874 (17.01.1968) TOY LOADER

Kepçe, kamyon, buldozer vb. iş makinesi her dönem genellikle erkek çocuklarının favorisi olmuştur. Sokakta kepçeyle kazdığı toprakları kamyonuna yükleyen neslin çocukları AVM’lerdeki kum havuzlarında aynı geleneği sürdürüyor 🙂

İpli fırfır

US3010248 (03.08.1959) Spinner toy with sparking device

US4189862 (05.05.1978) String top

İçinden ip geçen diski döndürdüğünüz bu oyuncakları bulduğumuz uygun malzemelerden kendimiz de yapardık.

Furby

US6544098 (15.12.1998) Interactive toy

Bu listenin belki de en genç üyesini en sona bıraktım. 90’ların sonunda popüler olan Furby’leri hatırlarsınız. Pek çok değişik renk ve türde olan bu oyuncaklar bana hep Gremlinleri hatırlatır.

AÇIKLAMALAR

Yazıda patent numaralarının ardından parantez içinde başvuru tarihleri (varsa rüçhan tarihi) ve ardından (varsa) buluş başlıkları gösterilmiştir.

Verilen patent dokümanları o buluşla ilgili ilk patent başvurusu olmayabilir. Genellikle buluşu görsel olarak daha iyi tanımlayan örnekler seçilmiştir. Bazı oyuncaklar ilk icat edeni bilinmediği ya da çok eskiden icat edildiği için patent başvurusu bulunmadığından bunların modern versiyonları kullanılmıştır.

Listede neden Türk patentlerine bu kadar az yer verildiğini sorgulayabilirsiniz. 90’lı yıllarda maalesef yerli patent başvuru sayılarımızın yıllık 100’lü sayılarda, 80’lerde ise 100’ün altında olduğunu, bunlar arasından oyuncaklar konusunda yapılan patent başvurularının ise yok denecek kadar az olduğunu söyleyebiliriz. Yerli patent ve faydalı model başvuru sayılarının 12.000’leri geçtiği günümüzde ise oyuncak alanından yıllık ortalama 40-60 civarında yerli patent/faydalı model başvurusu yapılmaktadır.

Patent konusuna yabancı olanlar geçmişi çok eskiye dayalı olan bazı oyuncaklara nasıl oluyor da patent veriliyor diye düşünebilir. Öncelikle yapılan her patent başvurusunun patent belgesi almaya hak kazanmadığını belirtelim. Yani yeni olmayan bir oyuncakla ilgili patent başvurusu yapılabilir ve başvuru yayınlanabilir, ancak bu patent alındığı anlamına gelmeyecektir. Patent ofisindeki uzmanların yapacağı değerlendirmenin ardından buna karar verilmektedir. Bir başka husus ise, oyuncağın geçmişi çok eskiye dayanıyor olabilir, ancak siz ona bir yenilik getirdiyseniz bu patentle korunabilecektir. Örneğin yoyo 2500 yıllık çok eski bir oyuncaktır[1] ancak, 1970’lerde oynadığı plastik yoyosunun dolanıp durmasından rahatsız olan Thomas Kuhn yeni bir yoyo geliştirerek bunun patentini almıştır.

Şubat 2022 itibariyle patent veritabanlarında oyuncak sınıfına ait 230.000 civarı patent başvurusu olduğu tahmin edilmektedir. Bu dokümanları incelediğimizde burada yalnızca birkaç örneğini gördüğümüz binlerce farklı yaratıcı fikirle karşılaşıyoruz. Bu bakımdan özellikle ilkokul ve ortaokul seviyesindeki çocukların sevdikleri oyuncaklara ait patent dokümanlarıyla basit düzeyde de olsa tanıştırılmasının, bir icadın zaman içinde nasıl değişiklikler gösterdiğinin gözlenmesinin, onlarda icat yapma isteği ve patent bilinci uyandırması açısından faydalı olacağına inanılmaktadır.

Aşağıda dünyada en çok patent başvurusu yapılan oyuncak kategorilerini ve şimdiye kadar yapılmış yaklaşık başvuru sayılarını bulabilirsiniz[2]:

Mustafa Güney ÇALIŞKAN

guneycaliskan@gmail.com

Mart 2022



DİPNOTLAR

[1] History Of The Yo-Yo, By Valerie Oliver, http://www.yoyomuseum.com/museum_view.php?action=profiles&subaction=yoyo

[2] Buradaki sayıların toplamı oyuncak sınıfındaki tüm patentlerin sayısı olan 230.000’den fazla edecektir. Zira bir patent birden çok sınıfa dahil olabilmektedir. Örneğin ses çıkaran bir bebekle ilgili bir patent başvurusu hem “Bebekler” kategorisinde hem de “Ses çıkaran oyuncaklar” kategorisinde değerlendirilir.