Ay: Ocak 2018

Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü “6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Sempozyumu”nu Kitap Olarak Yayınladı

 

Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü‘nün 9-10 Mart 2017 tarihlerinde Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde düzenlediği “6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Sempozyumu”nda sunulan bildiriler ve açık oturumlardaki konuşmalar kitap haline getirildi.

6769 sayılı SMK hakkında düzenlenen ilk ve en geniş kapsamlı toplantılardan birisi olan sempozyum düzenleyenler için olduğu kadar, dinleyenler için de oldukça tatmin edici ve fayda sağlayan bir etkinlikti. Bu bağlamda, sempozyumun kitap haline getirilmiş olmasını IPR Gezgini ekibi olarak bizler de heyecanla karşılıyoruz.

Aşağıda kitabın editörü Prof. Dr. Feyzan Hayal ŞEHİRALİ ÇELİK tarafından kaleme alınan kitap tanıtım duyurusunu, kitabı edinmek için iletişim yöntemlerini ve kitabın içindekiler bölümünün pdf formatındaki Google Drive bağlantısını görebilirsiniz.

Emeği geçenlere bizler de teşekkür ediyoruz.

“Değerli Meslektaşlarımız,

Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü olarak 9-10 Mart 2017 tarihlerinde Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde düzenlediğimiz “6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Sempozyumu” ile, Türk Hukuku’nun ilk Sınai Mülkiyet Kanunu’na heyecanla merhaba dedik. Kanun’un yürürlüğe girmesinden çok kısa bir süre sonra gerçekleştirdiğimiz iki günlük bu kapsamlı toplantıda siz değerli akademisyenler, yargı mensupları ve uygulayıcılarla birlikte yeni Kanunumuz’u tanımaya ve anlamaya çalıştık. Türk fikrî mülkiyet hukukunun çok sayıda önemli ismini bir araya getirebilme şansını yakalamış olan, gerek katılımcı kitlesi, gerekse yapılan sunumların kapsam ve niteliği itibarıyla neredeyse bir sembol olarak anılmaya başlayan bu toplantıda sunulan katkıları kitap hâline getirerek ilgilileriyle buluşturabilmeyi, bir dönemin başlangıcını satırlara ilk kez dökebilmeyi görev bildik. Farklı kesimlerden farklı uzmanlık alanlarına, bilgi ve deneyimlere sahip değerli konuşmacılarımız sempozyum sunumlarını akademik birer çalışma hâline getirdiler. Her bir oturumun sonundaki tartışmaların da eklenmesiyle oturumların bütünlüğü bozulmadan sempozyum tümüyle yazılı hâle getirilebildi ve “6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Sempozyumu” kitabı ortaya çıktı. Sınai Mülkiyet Kanunu’nun bütünü itibarıyla ayrıntılı şekilde incelendiği ilk eser niteliğindeki kitabımızı siz değerli meslektaşlarımızın ilgisine sunabilmenin heyecanını ve mutluluğunu yaşıyoruz. Kitabın ortaya çıkması sürecinde farklı noktalarda yollarımızın kesiştiği bütün ilgililere, katkı sağlayan, emek veren ve sabır gösteren herkese teşekkür ediyor, saygılarımızı sunuyoruz.”

Prof. Dr. Feyzan Hayal ŞEHİRALİ ÇELİK

(Editör)

Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayın Satış Birimi İçin

Tel: (312) 562 16 01 veya 319 11 41’den 2′ yi tuşlayınız.

E-posta: bthae@law.ankara.edu.tr

Kitabın içindekiler bölümü için:   https://drive.google.com/file/d/1bB1S-4LIiKJ5mM6aSLlLgcyIqhGYiwX1/view?usp=sharing

IPR Gezgini

iprgezgini@gmail.com

Ocak 2018

Adalet Divanı Genel Mahkemesi STARBUCKS – COFFEE ROCKS Kararı (T‑398/16)

 

Yapılan bir araştırmada 2017 yılı için tescilli marka sahiplerinin %74’ünün markadan doğan haklarının ihlal edildiğini iddia ettiği/düşündüğü, bu ihlallerden yargı önüne taşınan uyuşmazlıklarda ise %55 oranında mahkemelerce tecavüz eyleminin varlığının tespit edildiği sonucuna varılmıştır.

Özellikle tanınmış markalar yönünden şüphesiz ki bu taklit/esinlenme eylemleri çok daha yaygın olup ticaret hayatında başarıya çabuk ulaşmak isteyenlerin sıklıkla tanınmış markalardan, logolardan, şekil ve sözcük unsurlarından “faydalanarak” ticari faaliyetlerini  gerçekleştirdiği  bilinen bir gerçektir. Bu mahiyetteki eylemlerin en somut göstergesi kanaatimizce önceden bilinen markalardaki şekli unsurların birebir veyahut değiştirilmek suretiyle kullanılmasıdır.

Genel Mahkeme’nin 16.01.2018 tarihli ve T‑398/16 sayılı kararına konu uyuşmazlıkta dünyaca tanınmış kahve dükkanları zinciri “STARBUCKS” ile Belçika’da “ROCKS COFFEE” adı altında faaliyet gösteren bir kahve dükkanı arasında görülen uyuşmazlıkta, aşağıda yer verilen başvuru konusu logo yönünden mahkeme başvurunun STARBUCKS’a ait tanınmış logo ile benzerlik ve iltibas yaratabileceğine hükmederek başvurunun reddine karar verilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Başvuru konusu logo: 

Davacı yana ait logo: 

Mahkeme kararı incelendiğinde, mahkemenin gerekçelerini üç ana başlık altında topladığı görülmektedir.

Buna göre Mahkemece, taraf markaları bir bütün olarak ele alındıklarında, genel kompozisyonlarının aynı olduğu yorumunda bulunulmuştur. Her iki markanın da yuvarlak formda ve iç içe geçmiş iki daireden oluştuğundan ve her iki markada da orta kısımda figüratif bir unsurun mevcut olduğundan bahsedilmiştir. Buna göre davacı yanın önceki tarihli markasında bir denizkızı figürü yer alırken, başvuru konusu markada ise müzik notası şekli yer almaktadır. Her iki markada da yer alan bu figüratif unsurun etrafında beyaz renkli bir daire bulunduğu gibi yine en dış çeperde de iki beyaz renkli çember arasında siyah renk bulunan bir çember daha yer almaktadır. Markaların her ikisinde de iki sözcük unsuru aynı düzende kullanılmış olup bir sözcük figüratif unsurun üst tarafında, diğeri ise alt tarafında olacak şekilde konumlandırılmıştır. Bunun yanı sıra yine önceki markadaki orta kenarlarda iki yıldız figürü varken, dava konusu markada da iki adet nota figürü aynı noktalara denk gelecek şekilde karşılıklı olarak kullanılmıştır. Bu durumda markaların genel kompozisyonları mahkemece aynı olarak yorumlanmıştır.

İkinci olarak Mahkemeye göre her iki markada da aynı renk kombinasyonunun kullanılmış olması işaretler arasındaki görsel benzerliği de arttırmaktadır. Her iki markada da siyah ve beyaz renklerden oluşan kombinasyonların kullanımı, ortadaki figüratif unsurun öne çıkmasına/vurgulanmasına neden olmaktadır. Bunun yanı sıra markaları oluşturan sözcük unsurları da aynı harf karakterleri ile yazılmıştır. Dolayısıyla bir önceki paragrafta belirtilen unsurlar ile birlikte bu hususlar da bir arada değerlendirildiğinde, işaretlerin aynı işletmesel kökene dayandığı gibi bir algı ortaya çıkmaktadır.

Başvuru sahibinin markayı siyah beyaz olacak şekilde gerçekleştirmesi, herhangi bir renk sınırlaması ile markanın sınırlandırılmamış olması demektir. Buna göre başvuru sahibinin, markayı davacı tarafın  asli kullanımı olan  markasında olduğu gibi yeşil, beyaz ve siyah renk kombinasyonu ile kullanması ihtimali vardır. Dolayısıyla herhangi bir renk kombinasyonuna özgülenmeyen markanın tüm renk kombinasyonlarında kullanımının mümkün olduğu kabul edilebilir.( judgement of 18 June 2009, LIBRO v OHIM — Causley (LiBRO), T‑418/07, not published, EU:T:2009:208, paragraph 65))

Üçüncü olarak ise her iki markanın da ortak olarak “coffee” ibaresini içerdiği, önceki markada bu kullanımın “starbucks” ve şekil unsurunun alt kısmında kalacak şekilde, dava konusu markada ise “rocks” ve şekil unsurunun üst kısmında kalacak şekilde konumlandırıldığına işaret edilmiştir. Her ne kadar “coffee” ibaresi markaların ortak emtiaları olan 43. Sınıftaki “içecek sağlama hizmetleri” açısından tanımlayıcı olsa dahi bu durumun benzerlik değerlendirmesinde göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Tanımlayıcı ibareler iltibas değerlendirmesinde önemli bir rol oynamasalar da işaretlerin bütün olarak bıraktıkları intibada göz ardı edilmeleri de mümkün değildir.

Bunun yanı sıra Genel Mahkemeye göre işaretler arasında bir takım farklılıklar mevcuttur. Öncelikle her iki markanın merkezinde yer alan figüratif unsurlar birbirlerinden farklıdırlar. Yine dış çemberler arasında kullanılan unsurlar da birbirleri ile birebir aynı değildir.

Buna rağmen Temyiz Kurulu kararında ifade edildiği üzere bu unsurlardaki farklılıklar iki işaret arasındaki benzerliği ortadan kaldırmaya yeterli değildir.

Son olarak Genel Mahkemeye göre her ne kadar markalardaki sözcük unsurları, şekil unsurlarına göre daha ayırt edici iseler de ve ortalama tüketicinin sözcüklere yüklediği anlam figüratif unsurlardan daha fazla ise de somut uyuşmazlıkta bu durumun bir etkisi mevcut değildir. Uyuşmazlık konusu taraf markaları genel kompozisyonları itibariyle aynı, benzer yaradılış düzenine sahip ve ortak olarak “coffee” ibaresine haizdir.

“Starbucks Coffee” ve “Coffee Rocks” ibareleri arasında bütünsel anlamda fonetik olarak en ufak bir benzerlik dahi bulunmamaktadır. Markalarda ortak olarak “coffee” ibarelerinin yer alıyor olması ve “starbucks” ile “rocks” ibarelerinin benzer işitsel sonlara sahip oluşu da bu durumu değiştirmemektedir.

Bununla birlikte işaretlerin görsel olarak asgari düzeyde dahi benzer olmadığı yönündeki Temyiz Kurulu kararı ise daha önceki paragraflarda belirtilen tespitler nedeniyle yerinde değildir.

Genel Mahkeme benzerlik değerlendirmelerine ilişkin bu tespitleri sonrasında markaları meydana getiren işaretler arasında, önceki markanın tanınmışlık ve ayırt ediciliğini de göz önüne alarak iltibas ihtimalinin varlığını kabul etmiştir.

Görüleceği üzere bu mahiyetteki uyuşmazlıklarda temel çıkış noktası önceki şeklin ayırt edici vasfı ve sonraki kullanımın ne oranda önceki markaya ait şekil unsurundan yararlanmak suretiyle menfaat elde ediyor oluşudur. Zira şeklin ayırt ediciliği ve bilinirliği arttıkça genel görüş olan “sözcük unsurunun, şekil unsuruna nazaran daha ön planda” olması ilkesinin, bu mahiyetteki marka kompozisyonlarında terk edilme eğilimi daha kuvvetlidir.

Nitekim benzer uyuşmazlıklarla ilgili farklı mahkeme kararlarında da benzer sonuçlara varıldığı görülmektedir. Örneğin görülen bir uyuşmazlıkta 30.09.2015 tarihinde alınan T-364/13 sayılı başka bir kararda Fransız LACOSTE firmasına ait timsah logosunun özellikle giyim, çanta ve ayakkabı sektöründeki tanınmışlığına da atıfta bulunularak Polonya menşeli “Mocek and Wenta” firması tarafından yapılan “CAYMAN + ŞEKİL”  ibareli marka başvurusunun, önceki davacı markaları ile benzer olduğu ve bu benzerliğin iltibasa neden olabileceği kabul edilmiştir.

Başka bir kararda ise  markası ile   şeklindeki marka arasında Hamburg Yerel Mahkemesi nezdinde Case No: 312 O 394/08 görülen davada farklı sözcüksel unsurlar ve hatta görsel anlamda da farklı bir hayvan figürü içermesine rağmen bütünsel anlamda bıraktıkları izlenimin ortalama tüketici algısında çağrıştırmaya sebebiyet vereceği ve bu durumun ise sonraki markanın, önceki markanın ayırt edici karakteri ve tanınmış markasında yer alan mizanpajdan yararlanarak kendisi adına bir avantaj sağladığını vurgunlamıştır.

Kanaatimce somut uyuşmazlık açısından davacı yanın işletmelerinde bilfiil kullandığı yeşil/siyah renk kombinasyonunu doğrudan içermeyen başvuru konusu işaret yönünden, bu denli geniş bir yorumlamada bulunarak iltibas ihtimalinin gerçekten de bir ihtimal üzerinden yürütülmüş olması ve ortalama tüketici kriterinin iyice düşürülmüş olması halinin davacı markasına biraz fazla koruma sağlamış olduğunu düşünüyorum. Markadaki ana çerçeve formuna hakim unsurlar dışında, herhangi bir detayda benzeşmeyen markalar açısından tüketicinin yanılgıya düşme ihtimali veyahut söz konusu markayı davacı yanın tanınmış markaları ile ilişkilendirme ihtimali için gerçekten de ortalama tüketici kavramının yeniden ele alınması gerektiğini düşünmekteyim.

Poyraz DENİZ

poyrazdeniz@hotmail.com

Ocak 2018

IPR GEZGİNİ 16 Şubat 2018’de İstanbul’da INTA Toplantısı’na Konuk Olacak – Sizleri de Bekleriz

 

Yıllardır verilen ticari kazanç amacı gütmeyen çabanın, bir noktadan sonra başarıya ulaştığını ve takdir edildiğini görebilmek, şüphesiz insanı en mutlu eden yaşam hallerinden birisi olmalı.

IPR Gezgini‘nde ben ve diğer yazar arkadaşlarım için bugünlerde bu hissiyatı yaşıyoruz.

1878 yılında kurulan International Trademark Association (INTA), marka alanında dünyada faaliyet gösteren en büyük sivil toplum örgütüdür ve dünyanın birçok ülkesinden binlerce üyeye sahip bir kuruluştur. INTA üyesi 7,100 kuruluş yaklaşık 31,000 marka profesyonelini temsil ediyor ve üyeler 187 farklı ülkeden geliyor. INTA’nın her yıl dünyanın farklı ülkelerinde düzenlediği yıllık toplantılarda binlerce marka profesyoneli bir araya geliyor ve birçok mesleki alan toplantısının yanında, çok sayıda iş bağlantısı da bu toplantılarda gerçekleştiriliyor.

Yıllık toplantılar öncesi, ülkelerde gerçekleştirilen ön toplantılar ise, üyelerin bir araya gelmesi ve önemli görüşmelerin gerçekleştirilmesi amacına hizmet ediyor. INTA’nın ülkemizde de çok sayıda üyesi mevcut ve dernek üyeleri çeşitli vesilelerle bir araya geliyor.

INTA’nın 16 Şubat 2018 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilecek ulusal toplantısının konuğu ise, -ne mutlu bize ki-: IPR GEZGİNİ!

Fikri Mülkiyet Blogları, ana başlığı ile gerçekleştirilecek toplantıya bizi davet ettikleri için INTA‘ya ve INTA adına organizasyonu gerçekleştiren Gün + Partners Avukatlık Bürosu‘na teşekkürlerimizi sunuyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse çok onurlandık ve mutlu olduk.

Aşağıda programına ve INTA kayıt sayfasına da yer verdiğimiz etkinlik kayıt yaptırmak koşuluyla herkesin katılımına açık olacak.

IPR Gezgini kurucusu ve yazarı Önder Erol ÜNSAL‘ın ana konuşmacı olacağı toplantıya, site yazarları Gülcan TUTKUN BERK, Gonca ILICALI ve Özlem FÜTMAN da katılacak ve sunuma ve toplantıya yapacakları katkılarla dinleyicilerle IPR GEZGİNİ deneyimlerini paylaşacaklar. Sitemizin diğer yazarları Selin KALEDELEN, H. Tolga KARADENİZLİ ve Poyraz DENİZ ise çok istemelerine rağmen, maalesef bu toplantıda aramızda olamayacaklar.

Daha bitmedi!

Geçtiğimiz yıl Ankara’da ilkini yaptığımız IPR Gezgini buluşmasını, 16 Şubat gecesi bu kez de İstanbul’da yapmayı planlıyoruz. Bizler toplantı sonrası gece birlikte zaman geçireceğiz ve eğer sizler de aramıza katılmak isterseniz çok seviniriz. Tanışmaya ilaveten, hep birlikte mesleki konularda ve IPR Gezgini’nden beklentiler konusunda sohbet ederiz. Bu buluşmaya katılmayı düşünenler okurlarımız iprgezgini@gmail.com adresinden bizimle temasa geçerlerse, yaklaşık sayıyı belirleyip buluşma mekanını onu göre seçeceğiz.

Toplantı programı ve diğer detaylar aşağıda:

https://members.inta.org/pre-am-receptions?reload=timezone

file:///C:/Users/pc/AppData/Local/Packages/Microsoft.MicrosoftEdge_8wekyb3d8bbwe/TempState/Downloads/inta-Pre-Annual-Meeting_V6.pdf

 

 

İstanbul’daki okuyucularımızla buluşmayı sabırsızlıkla bekliyoruz.

INTA ve Gün + Partners Avukatlık Bürosu’na da davetleri için tekrar çok teşekkür ediyoruz. Gerçekten çok onurlandık!

Önder Erol ÜNSAL

unsalonderol@gmail.com

Ocak 2018

 

ROMANTİK ALMANYA, ROMANTİK YOL, ROMANTİK MÜZİK; NEUSCHWANSTEIN DAVASINDA HUKUK SÖZCÜSÜ GÖRÜŞÜ

Müzikte Romantik Dönemin en önemli bestecilerinden Brahms’ın 3. Senfonisinden bir bölümü,

Ya da bir diğer romantik dönem bestecisi Mendelssohn’un keman konçertosunu  dinleyerek,

okumak hoş olur diye düşündük. Lütfen istediğiniz linke tıklayınız!

 

Bundesverband Souvenir — Geschenke — Ehrenpreise eV v EUIPO (Case C‑488/16)

 

 

Başlıkta “Romantik” lafını görünce bazılarınızın “Romantik mi? Almanya’nın nesi romantik olabilir ki?”  diye düşündüğünüzü duyar gibiyim, ama bence çok yanılıyorsunuz. Almanya’da, kuzeyde Würzburg’dan başlayıp güneyde Füssen’de sonlanan ve “Romantik Yol” diye bilinen güzergah dünyanın belki de en güzel gezi rotalarından biridir. Küçük ve inanılmaz güzellikteki kasabaları, masalsı kaleleri-şatoları, etkileyici doğasıyla burası  Almanya hakkında zihninizdeki imajı yer ile yeksan edecektir, kesin bilgi! Bana inanmıyorsanız üstteki resme bir daha bakın!

Resimdeki şatonun adı “Neuschwanstein”, kendisi Romantik Yol’un  simgesi ve en bilinen yapısıdır; Kral Ludwig II’nin talimatıyla 1869-1886 arasında yapılmış, ancak o tarihlerde tamamlanamamıştır. Neuschwanstein, “yeni kuğu taşı” ya da “kuğu’nun yeni taşı” demek. Kim demiş Almanlar romantik değildir diye, isminde “kuğu” geçen bir şatoları dahi var! Ayrıca şu an dinlemekte olduğunuz Brahms ve Mendelssohn’da birer Almandır!

Bugün Walt Disney şirketinin logosunda gördüğünüz şato Neuschwanstein şatosundan “esinlenerek” oluşturulmuştur. Neuschwanstein Şatosu 2012 yılında Almanya’da basılmış olan İki Euro’luk metal paraların üstünde de yer almıştır. Velhasılı, Neuschwanstein gerçek bir masal şatosudur; daha doğrusu masal şatoları ondan esinlenerek oluşturulmuştur.

TARTIŞMA NEREDEN BAŞLADI?

2011 Senesinde Freistaat Bayern (Bavyera Bölgesi yönetimi) EUIPO’ya başvurarak NEUSCHWANSTEIN kelime markasının 3, 8, 14, 15,16, 18, 21, 25, 28, 30, 32,33,34,35, 36, 38 ve 44 sınıflarda tescilini talep etti. Marka hiçbir sorunla karşılaşmaksızın 10144392 numarasıyla tescil edildi.

Markada yer alan NEUSCHWANSTEIN kelimesi gerçekten de meşhur şatonun ismine refere ediyordu ve şatonun bulunduğu Schwangau kasabası başvuru sahibinin idari yönetimi altındaydı.

Tescilin tamamlanmasından iki ay sonra, Şubat 2012’de,  hediyelik eşya-kutlama eşyaları vs üreten, satan, ithal edenlerin kurduğu Bundesverband Souvenir — Geschenke — Ehrenpreise eV(BSGE) isimli Birlik, EUIPO’ya başvurarak markanın hükümsüzlüğünü talep etti.

BSGE,  NEUSCHWANSTEIN’ın tescil için gerekli ayırt ediciliği taşımadığını, tescil edildiği emtia ve hizmetler için coğrafi kaynak gösteren bir ibare olduğunu ve markanın kötü niyetle tescil ettirildiğini iddia etti. EUIPO İptal Birimi BSGE’nin talebini reddetti.

BSGE,EUIPO nezdinde kararı temyiz etti, ama  Temyiz Kurulu’ndan da lehine bir karar çıkmadı. Bunun üzerine BSGE Genel Mahkeme’ye başvurarak EUIPO kararının iptalini ve konu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etti.

GENEL MAHKEME NE DEDİ?

2016 yılında verdiği kararla Genel Mahkeme BSGE’nin davasını reddetti. Mahkeme’ye göre;

—NEUSCHWANSTEIN şatosu her şeyden öte bir müzedir, yoksa markanın tescile konu olduğu malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu bir yer değildir. Dolayısıyla marka bu mal/hizmetler için coğrafi kaynak gösteremez.

–Tescile konu mal/hizmetler günlük yaşamda kullanılan mal/hizmetlerdir. Bunlar “hediyelik eşyalardan” ya da “turistlerle ilgili diğer hizmetlerden” farklıdır. Tescile konu olan kelime fantazi bir kelimedir ve konu olduğu mal/hizmetler için tanımlayıcı bir yönü yoktur.

–Ayrıca BSGE, objektif biçimde, Freistaat Bayern’in tescile konu mal/hizmetlerin en azından bazılarının BSGE veya başkaca 3. Kişiler tarafından pazarlamasının yapıldığını da ispat edememiştir; yani kötü niyet ispat olunamamıştır.

BSGE kararı Temyiz etti.

TARAFLAR NE DİYOR,  HUKUK SÖZCÜSÜ NE DİYOR?

Tartışılan 1. Mesele

BSGE’ye göre; Genel Mahkeme, tescile konu mallar  Neuschwanstein (şatosunda) üretilmediği ve hizmetler orada sunulmadığı için ortada coğrafi kaynak gösterme olmayacağını söylüyor. Böyle bir analiz/yorum coğrafi kaynak göstermeye ilişkin  mutlak ret nedeninin altında yatan toplum menfaatini ve önceki içtihat hukukunu gözardı ettiğinden hatalı. (Tahmin edeceğiniz gibi “içtihat” derken BSGE özellikle Windsurfing Chiemsee kararından (C 108/97 ve C 109/97, EU:C:1999:230)bahsediyor.)

Neuschwanstein şatosu coğrafi olarak yeri belli/tespit edilebilir bir mekandır ve tescile konu mal/hizmetlerin “pazarlaması” orada yapılmaktadır; bu yüzden coğrafi yer/kaynak işaret eder.

EUIPO’ya Göre; Genel Mahkeme’nin yorumunda  hatalı bir yön yoktur. Dosyada, konu markanın spesifik olarak hediyelik eşyaların veya  belli hizmetlerin pazarlanması için kullanıldığını ve bu sebeple ilgili toplumun bunu coğrafi kaynak gösterecek biçimde algılayacağını ispat eden bir delil mevcut değildir. Tescile konu mallar her gün kullanılan emtialara ilişkindir , bunların herhangi bir spesifik karakteri yoktur ve ancak üzerlerine NEUSCHWANSTEIN kelimesi koyulduğunda/ basıldığında hediyelik eşya haline gelmektedirler.

Freistaat Bayern’e Göre; Genel Mahkeme’nin yorumu doğrudur. Coğrafi yer adlarının marka olarak tescili ancak işaret objektif biçimde konu mal/hizmetler için tanımlayıcı ise reddedilebilir; ancak huzurdaki olayda böyle bir durum yoktur.Davaya konu markayı duyduğunda/gördüğünde ilgili kişilerin olumlu hislere veya pozitif çağrışımlara kapılması ve dahi konu mal/hizmetlerin pazarlamasının şatoda yapılıyor olması NEUSCHWANSTEIN işaretini hukukun aradığı manada coğrafi orijin gösterir hale getirmeye yeterli değildir.

Hukuk Sözcüsü’ne Göre; Malların/hizmetlerin coğrafi kaynağını işaret eden bir ibareyi münhasıran içeren markaların tescili  engellenir. Bu hususun da içinde yer aldığı maddenin koyuluşundaki toplumsal  amaç, kolektif marka olsun veya kompleks ve grafik özellikler içerir olsa da; mal/hizmetlerin karakteristiği ile ilgili tanımlayıcı ibare veya  işaretlerin toplumca özgür biçimde kullanılmasını sağlamaktır. Böylece tescil yoluyla bunların bir kişinin tekeline verilmesi engellenmeye çalışılır. Özellikle coğrafi orijin gösteren işaretlerin tescili konusundaki yerleşik içtihat da bu tip tescillerin önlenmesinde kamu menfaati bulunduğunu belirtir çünkü bu tip işaretler bir kaliteyi veya malların karakteristiğini işaret ederler ve bir çok değişik biçimde tüketici zevklerini/kararlarını  etkilerler, örneğin mallar ile belli bir coğrafi yer arasında bağlantı kurarak olumlu dönüşler sağlarlar.

İşte zaten bu kamu menfaatini göz önüne alarak  Mahkemeler şu hususun tespiti gerektiğini işaret etmişlerdir; bir yeri işaret eden coğrafi isim ilgili kişilerin zihninde, halihazırda veya potansiyel olarak, markanın konu olduğu mal/hizmetlerle bağlantılı/ilişkili  görülüyor mu görülmüyor mu? Eğer görülüyorsa, o taktirde marka başvurusu reddedilmelidir.

Başvurunun reddedilebilmesi için o (coğrafi) ismin kaynak göstermesi gerekir, diğer bir anlatımla mal/hizmetlerle coğrafi isim arasında bir bağlantı olmalıdır; aksi halde, bir coğrafi yerin adı olma hali otomatikman kaynak gösterme fonksiyonu ifa etmez. Mesela hiç kimse “Montblanc” (markalı) kalemlerin Montblanc isimli dağdan geldiğini(kaynağının orası olduğunu)  düşünmez.

Ancak, yine içtihadın işaret ettiği gibi, mal/hizmet ile coğrafi yer adı arasındaki bu ilişki sadece ve ancak mallar o yerde üretiliyorsa  veya üretilebiliyorsa kurulur diye bir kural da yoktur. Bağlantı,  malların orada yaratılması veya tasarımının yapılması gibi başka yollarla da kurulabilir.  (Hukuk Sözcüsü bu noktada açık biçimde Windsurfing Chiemsee kararına atıf yapıyor)

Huzurdaki olayda Genel Mahkeme’ye göre;  Neuschwanstein şatosu  bir coğrafi lokasyon değil bir müze lokasyonudur ki bu haliyle de ana fonksiyonu kültürel mirasın korunmasıdır, yoksa hediyelik eşya üretmek veya bunların pazarlanmasını yapmak ya da ilgili hizmetleri sunmak değildir. Ek olarak Genel Mahkeme, Neuschwanstein şatosu orada üretilmeyen ancak sadece turistlere pazarlaması şatoda yapılan hediyelik eşyalarıyla tanınan bir yer de değildir demektedir. O sebepledir ki Genel Mahkeme NEUSCHWANSTEIN işaretinin  coğrafi orijini işaret etmediği kanaatine varmıştır.

BSGE,  Neuschwanstein şatosunun bir coğrafi lokasyon olduğunu, ilgili toplum gözündeki yüksek bilinirliğinden dolayı şatonun üzerine konumlandırıldığı Schwangau kasabasının isminin dahi önüne geçtiğini söylemektedir. Oysa bu argümanların hiçbirinin bir önemi yoktur, burada bakılması gereken husus  markayı oluşturan işaretin konu olduğu mal/hizmetler için coğrafi kaynak gösteren bir yönü bulunup bulunmadığıdır.

Yine yukarıda belirtilen argümanlara dayanarak BSGE, Genel Mahkeme’nin  hediyelik eşyaların sadece pazarlamasının şatoda yapılıyor olmasının mal/hizmetleri NEUSCHWANSTEIN’a bağlamak için yeterli olmadığını söyleyerek hata yaptığını ve böyle bir yorumun Windsurfing Chiemsee kararına aykırı olduğunu iddia etmektedir. Ancak, BSGE’nin görüşüne katılmak mümkün değildir çünkü;

–hukuki açıdan bakıldığında, tescile konu  mallar hediyelik eşya değil sadece Nice sınıflandırmasına göre o sınıflarda yer alan t-shirt, bıçak, tepsi vs gibi mallardır. Nice Anlaşması’nda “hediyelik eşyalar” diye bir sınıf yoktur; böyle bir sınıf mevcut olsaydı da zaten içeriği o kadar geniş olurdu ki özel bir kategori malı tanımlamak imkanı olamazdı. Hediyelik eşyalar bir insanı, bir mekanı, bir olayı hatırlatır ve bunlar insan duygularını çağırır/çağrıştırır. Oysa insani duygular bir marka tescilinin kapsamı içine alınamaz çünkü bunlar mevzuat uyarınca mal/hizmet değildir. Dolayısıyla, BSGE’nin iddiasının aksine, burada konuşulan hediyelik eşyaların coğrafi orijini değil her gün kullanıma uygun mallardır.

—  Malların pazarlamasının şatoda yapılıyor olmasının gerekli bağlantıyı kurmaya yeterli olduğu ve Genel Mahkeme’nin Windsurfing Chiemsee kararına aykırı karar verdiği görüşüne de katılmıyorum. Windsurfing Chiemsee kararı son derece açıktır; mal/hizmetler ile coğrafi yer arasındaki bağlantı kurulması için illa ki üretimin orada yapılması şart değildir, örneğin, malların orada yaratılması,  tasarımlanması da aynı bağlantıyı kurar.

Ama bunun anlamı, hediyelik eşyalar için dahi,   pazarlamanın orada yapılması illa da ortada BSGE’nin iddia ettiği gibi mal/hizmetlerle coğrafi yer arasında  bağlantı var demek değildir.

Ayrıca BSGE’nin de kabul ettiği gibi dava konusu markayı taşıyan malların Neuschwanstein şatosu dışında başka yerlerde de satılması mümkündür; tek başına bu durum dahi konu  markayı taşıyan bir malın pazarlamasının yapıldığı yerin mutlaka o malı  Neuschwanstein şatosuna bağladığı  anlamına gelmediğini göstermektedir.

Sonuç olarak, pazarlama yapılan yer tek başına coğrafi kaynak göstermeye/böyle bir bağlantı kurmaya yeterli değildir; çünkü malların satıldığı yer malların kalitesini ve diğer başka karakteristiğini tanımlar olmadığı gibi, ilgili toplum da bu malların kalitesini ve özelliklerini bunları aldığı yere  bağlamamaktadır. Tam tersine, eğer bir mal belli bir yerde üretiliyorsa, yaratılıyorsa, tasarımlanıyorsa ve tüketici de bu malların bazı özellikleri olduğunu düşünüyorsa (mesela teknik, geleneksel veya el sanatları açısından) o zaman o mallarla  o coğrafi yeri birbirine bağlar. Örneğin tüketici, Limoges porseleni ile belli bazı kalite özelliklerini birbirine bağlayacak/ilişkilendirecektir,  o sebeple de porselen eşyalar için “Limoges” coğrafi orijin konusunda tanımlayıcıdır.

BSGE davada ,konu mallar Neuschwanstein Şatosu’nda satılıyor veya hizmetler burada sunuluyor diye toplum bunların bazı özelliklere/kalitelere sahip olduğunu düşünüyor diye bir iddia da ileri sürmemiştir.  Zaten Genel Mahkeme’nin de işaret ettiği gibi, Neuschwanstein Şatosu sattığı hediyelik eşyalar veya sunduğu hizmetlerle bilinen bir yer değildir.

Bu sebeplerledir ki, NEUSCHWANSTEIN tescile konu olduğu mal/hizmetler için coğrafi kaynak gösteren bir ibare olarak kabul edilemez ve Genel Mahkeme’nin yorumlarında hukuka aykırılık yoktur.

Tartışılan 2. Mesele

BSGE’ye Göre; Genel Mahkeme’nin NEUSCHWANSTEIN işaretinin konu mal/hizmetler için ayırt edici olduğu şeklindeki görüşü hatalıdır; hediyelik eşyaların üstüne NEUSCHWANSTEIN kelimesinin basılması bunları şatonun civarında satılan diğer mallardan ayırt etmeye yetmez.

Genel Mahkeme, NEUSCHWANSTEIN’ın hem müze lokasyonu olan şatoyu hem de konu markayı işaret ettiğini söyleyerek mantıksal olmayan bir gerekçe ileri sürmüştür. Yine Genel Mahkeme’nin mantığa uymayan bir diğer gerekçesi ise konu markanın tesciliyle Freistaat Bayern’in tescile konu mal/hizmetlerin kalitesini kontrol edebileceğini söylerken, bir yandan da  NEUSCHWANSTEIN’ın konu olduğu mal/hizmetlerin karakterine işaret eden bir ibare olmadığını belirtmesidir.

EUIPO ve Freistaat Bayern’e Göre; Bu tip argümanlarla BSGE , NEUSCHWANSTEIN markasının  ayırt edici vasfını bir kez daha tartışmaya açmaya çalışmaktadır yoksa BSGE’nin hukuki olarak sorduğu bir soru yoktur.

EUIPO’ya göre iş hayatında müzeler veya kültürel/turistik yerleri işleten şirketler arasındaki yaygın uygulama bunların bazı malları ilgili yerin adıyla pazarlamaları ve bu isimleri/adları da marka olarak tescil ettirmeleridir.

Freistaat Bayern’e göre; tüketici de bugün bilmektedir ki artık  müzeler  ve turistik yerler sadece kültürel eğlence fonksiyonunu yerine getirmemekte, bunun bir tamamlayıcısı olarak bulundukları yerin adıyla mal da üretip satmaktadırlar. Dolaysıyla Genel Mahkeme’nin NEUSCHWANSTEIN kelimesinin sadece şatoya refere etmediği, aynı zamanda tescile konu mal/hizmetlerin ticari kaynağını gösterdiği yönündeki  değerlendirmesi hukuka uygundur.

Hukuk Sözcüsü’ne Göre;  EUIPO ve Freistaat Bayern haklıdır. Nice sınıflandırmasında “hediyelik eşyalar” diye bir klasman bulunmadığı, tescile konu malların hediyelik eşyalardan farklı olduğu-sunulan hizmetlerin turistlerle ilgili hizmetlerden farklı olduğu, konu marka altındaki malların şatoda üretilmediği sadece pazarlamasının burada yapıldığı, hizmetlerin tamamının da şatoda sunulmadığı hususları birer vak’a olup, BSGE’de bunlara itiraz etmemiştir.

Olayda, NEUSCHWANSTEIN malların/hizmetlerin coğrafi kaynağı konusunda tanımlayıcı değilse, o zaman prensip olarak Freistaat Bayern’in müzenin bulunduğu lokasyonu adına marka olarak tescil ettirmesinde bir engel yoktur. Ki bu durumda yerin adıyla markanın aynı olması da son derece normaldir.

Nice Anlaşması hediyelik eşya diye bir mal/hizmet sınıfı tanımlamadığına göre, Genel Mahkeme’nin NEUSCHWANSTEIN işaretinin tescile konu olduğu günlük  mal/hizmetler için tanımlayıcı olup olmadığını incelemesi doğrudur. Çünkü yerleşik içtihada göre bir markanın tanımlayıcı değil, işareti taşıyan mal/hizmetleri başkalarınınkinden ayırt etmesi gerekmektedir.

Genel Mahkeme tamamen fantazi bir kelime olan ve “kuğunun yeni taşı” anlamına gelen bir işaretin tescile konu olduğu mal/hizmetler için tanımlayıcı olmadığı ve mal/hizmetlerin karakteristiğini tanımlamadığı görüşünü serdederken hatalı davranmamıştır.

BSGE ısrarla mal/hizmetleri NEUSCHWANSTEIN işaretine bağlayan tek unsurun bunların aynı adlı şatonun civarında pazarlanması olduğunu söylemektedir. Halbuki yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, pazarlama konu mal/hizmetlerin karakteristiği değildir. İlgili kişiler bu mal/hizmetleri ancak üzerlerine NEUSCHWANSTEIN işareti koyulduğunda piyasadaki diğerlerinden ayırt etmektedir.

Hem EUIPO hem de BSGE, NEUSCHWANSTEIN’ın bir reklam aracı ve slogan olduğunu ileri sürmüşse de Genel Mahkeme bu argümanı reddetmiştir. Buna karşın Genel Mahkeme işaretin ilgili kesim açısından mal/hizmetlerin ticari kaynağını işaret ettiğini ve şatoya yapılan bir ziyarete referans verdiğini belirtmiştir. Bu ikili fonksiyon kaçınılmaz biçimde müzenin sahibinin müzenin lokasyonunu marka olarak tescil ettirmesi neticesini doğurmaktadır, ki zaten buna engel olacak bir durum da mevcut değildir. Bu bağlamda, Genel Mahkeme NEUSCHWANSTEIN işaretinin ayırt edici karakterinin dayanağını kanıtladığı gibi, ilgili toplum kesiminin marka altındaki mal/hizmetleri Freistaat Bayern ile ilişkilendireceğini de gerekçelendirmiştir. Mahkeme’nin değerlendirmesinde hukuka aykırılık yoktur.

Dolayısıyla BSGE’nin temyiz talebinin reddine karar verilmesi uygun olacaktır.

Özlem FÜTMAN

ofutman@gmail.com

Ocak 2018

Ocak 2018’de Fikri Mülkiyet Hakları Camiamızda İki Önemli Kayıp: Erdoğan Karaahmet ve Sertaç Köksaldı Anısına

 

2018 yılı, Türk fikri mülkiyet hakları camiası için oldukça üzücü kayıplarla başladı.

8 Ocak 2018 tarihinde, o dönemdeki adıyla Türk Patent Enstitüsü’nün kurucu kadrosunda başkan yardımcısı olarak görev yapan Erdoğan Karaahmet uzun süren rahatsızlığının sonucunda hayatını kaybetti. Karaahmet, Enstitü’deki başkan yardımcılığı görevinin ardından, fikri mülkiyet hakları ile ilişkisini kesmemiş, Patent ve Marka Vekilleri Derneği (PEM) Yönetim Kurulu üyeliği ve mahkemelerde bilirkişilik görevleriyle fikri mülkiyet hakları sistemimize katkı vermeye devam etmişti.

Erdoğan Bey, Enstitü’de göreve başladığım 1997 yılında kurumun başkan yardımcılığı görevini yürütüyordu ve o dönemlerde bizim için erişilmez olan 7. kattaydı. Kendisiyle sonraki yıllarda farklı nedenlerle farklı ortamlarda birlikte bulunduk, dolayısıyla kendisini daha yakından fırsatını buldum ve bu nedenle de son derece memnunum. Erdoğan Bey’in, kurumun ilk kuruluş yıllarındaki birçok zorluğu göğüsleyen ve 20 yıl boyunca sınai mülkiyet sistemimizin omurgasını teşkil eden Kanun Hükmünde Kararnameleri hazırlayan ana ekip içinde yer alması, kendisinin camiamız için unutulmayacak isimler arasında yer almasını sağlamaktadır.

 

 

Hiç beklenmedik ve benim için çok daha sarsıcı olan diğer kayıp ise 18 Ocak 2018 tarihinde geldi. Fikri Mülkiyet Hakları Koruma Derneği (AIPPI Türkiye) Yönetim Kurulu Başkanı, Arçelik A.Ş. fikri mülkiyet hakları birimi eski yöneticisi ve Deriş Patent ve Marka Acentalığı çalışanı Sertaç Köksaldı, oldukça genç yaşta ve hiç beklenmedik bir anda hayatını kaybetti.

Sertaç Köksaldı’nın ismine, yıllardan beri kurumda Arçelik adına yaptığı patent sunumlarından aşinaydım, ancak kendisiyle kişisel tanışıklığımız onun AIPPI Türkiye Derneği’ndeki aktif göreviyle, benim Marka ve Patent Uzmanları Derneği (MAPADER)’ndeki aktif görevimin çakışmasına dayanıyor. 2,5 yıl süresince derneklerimizin ortak olarak düzenledikleri veya birlikte konuk olarak bulundukları çok sayıda toplantıda birlikte yer aldık ve etkinlikler sonrasındaki sosyal buluşmalarda arkadaşlığımız perçinlendi. Açıkça ifade etmem gerekirse, Sertaç hayatım boyunca tanıdığım en olumlu, yapıcı, güler yüzlü ve üretken insanlardan birisiydi ve bu özellikleri işine olan sevgisi ve hakimiyetiyle birleştiğinde etrafına ışık saçan bir insan portresi ortaya çıkıyordu. Sadece bir hafta önce kendisiyle İstanbul’da bir eğitimde ve sonrasında bir yemekte birlikteydik ve birkaç gün sonra aldığım acı haber, benim için son derece sarsıcı oldu. En verimli ve yapıcı olduğu dönemde gerçekleşen kayıp için üzüntümün çok büyük olduğunu söylemekten başka elimden bir şey gelmiyor.

 

 

Erdoğan Bey’in ve Sertaç’ın ailelerine, sevenlerine ve tüm fikri mülkiyet hakları camiamıza IPR Gezgini’nde bu yazıyla başsağlığı diliyorum.

Her ikisi de huzur içinde uyusunlar.

Önder Erol ÜNSAL

Ocak 2018 

unsalonderol@gmail.com

Burada İletişim Bozukluğu Yaşamıyoruz – Avrupa Birliği’nde Yeni Marka Türlerinin Gösterimi Hakkında Ortak Bildirge

 

“What we’ve got here is failure to communicate…” şeklinde başlayan efsanevi repliği hapishane filmleri hayranları kadar, Guns n’ Roses grubunun Civil War şarkısını sevenler de bilir. Başlangıcının Türkçe karşılığı, “Burada yaşadığımız iletişim bozukluğudur…” olan konuşmanın Cool Hand Luke filmindeki orijinal haline aşağıda yer veriyoruz ve sonrasında da Avrupa Birliği’nde marka alanında hiçbir iletişim problemi yaşanmadığını gösteren yazımıza başlıyoruz.

 

 

Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) ve birlik üyesi ülke ofisleri 4 Aralık 2017 tarihinde “Yeni Marka Türlerinin Gösterimi Hakkında Ortak Bildirge (Common Communication on the Representation of New Types of Trade Marks)” isimli dokümanı yayınlandı.

2015/2436 sayılı yeni Birlik Marka Direktifi’nin getirdiği en önemli yeniliklerden birisi, marka tanımından grafik gösterim zorunluluğunun kaldırılmasıdır. Aynı yenilik Birlik mevzuatındaki gelişmelere paralel olarak hazırlanan 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nda da yer almaktadır. Bu yenilik, genel olarak alkışlarla karşılanmış olmakla birlikte, grafik gösterim şartının yerini ne türde bir değerlendirmenin alacağı Türkiye kadar, Birlik üyesi ülkelerde de tartışma konusuydu.

EUIPO öncülüğünde hareket eden Avrupa Birliği üyesi ülkelerin fikri mülkiyet ofisleri, bu konudaki tartışmaları belirli ölçüde ortadan kaldırmak ve farklı ulusal ofislerin yanısıra EUIPO uygulamasının anlaşılmasını sağlamak amacıyla sürdürdükleri görüşmeleri, Aralık 2017’de  “Yeni Marka Türlerinin Gösterimi Hakkında Ortak Bildirge” ile sonuçlandırdı.

Bildirge mevcut dönemdeki durumu göstermekle birlikte, bildirgenin düzenli aralıklarla güncellenmesi ve yeniliklerin bu yolla kullanıcılara duyurulması planlanmaktadır. İlk güncelleme için öngörülen tarih 1 Haziran 2018’dir.

Bildirgenin içeriğinde aşağıdaki unsurlar bulunmaktadır:

  • Her bir Ofis’in kabul etmeyi planladığı marka türleri.
  • Bu marka türlerinin tanımları.
  • Ses, hareket, multimedya ve hologram markaları için kabul edilen elektronik dosya biçimleri.
  • Bu unsurlara her bir Ofis özelinde yer verilen tablolar.

Ortak Bildirge’nin https://euipo.europa.eu/tunnel-web/secure/webdav/guest/document_library/contentPdfs/about_euipo/who_we_are/common_communication/common_communication_8/common_communication8_en.pdf bağlantısından, ekinin ise https://euipo.europa.eu/tunnel-web/secure/webdav/guest/document_library/contentPdfs/about_euipo/who_we_are/common_communication/common_communication_8/Annex_en.pdf bağlantısından görülmesi mümkündür.

6769 sayılı SMK’nın yürürlüğe girmesinin ardından ülkemizde yapılan bazı sunumlarda, grafik gösterim şartının kaldırılmasının otomatikman koku veya tat gibi markaların da kabul edilmesi sonucuna yol açtığı belirtilmiş olmakla birlikte, Ortak Bildirge EUIPO ve AB üyesi ülkelerde henüz bu sonuca varılmamış olduğunu göstermektedir. Bir diğer deyişle, koku ve tat markaları bakımından AB düzeyinde kabul edilebilecek gösterim biçimi henüz mevcut değildir. Bu aşamada, Ortak Bildirge’de ismi geçen ve ne şekilde kabul edilebileceği yönünde açıklamalara yer verilen marka türleri ve tanımlarının tablosuna aşağıda yer verilmesi yerinde olacaktır.

 

EUIPO ve AB üyesi ülkelerin, marka ve tasarım konusundaki uygulamalarını ve değerlendirmelerini birkaç yıldır Ortak Bildirgeler yoluyla duyurmaları, sistem kullanıcıları ve AB uygulamalarını takip etmeye çalışan bizler bakımından oldukça yararlı bir yöntem halini almıştır.

Yazıyı bitirirken bonus olarak filmdeki repliğin tamamına ve bu replikle başlayan Guns n’Roses’ın Civil War şarkısına yer verelim. Vakti zamanında çok dinledik, anısını yaşatalım.

What we’ve got here is failure to communicate. Some men you just can’t reach. So you get what we had here last week. Which is the way he wants it. Well, he gets it. I don’t like it anymore than you men. Burada yaşadığımız iletişim bozukluğudur. Bazı kişilere ne yapsanız da ulaşamazsınız. Sonunda geçen hafta yaşadığımızla karşılaşırsınız ki bu onun istediği yoldur ve onun karşılığını görmüştür. Beyler, ben de bunu sizden fazla sevmiyorum.” 

 

Önder Erol Ünsal

Ocak 2018

unsalonderol@gmail.com 

ŞAMPANYA GÜLDÜ, CAVA AĞLADI! EUIPO TEMYİZ KURULU CAVARIANE KARARI

 

Daha önce  sitemizde şampanya ile ilgili bir davaya ilişkin (Champagner sorbet) Hukuk Sözcüsü görüşü ve ABAD kararına yer vermiştik, şimdi ise İspanyolların meşhur köpüklü şarabı CAVA’ya dair bir EUIPO Temyiz Kurulu kararıyla huzurdayız. (EUIPO Fourth Board of Appeal R 54/2017-4)

İHTİLAFIN ÖZETİ

Ocak 2016’da, Hollanda menşeili NowNew Next şirketi EUIPO nezdinde CAVARIANE kelime markasını “gıda için zeytinyağları, sirke, şaraplar” için tescil ettiriyor.

Şubat 2016 ‘da ise CAVA coğrafi işaretinin ve CAVA üreticilerinin haklarının korunması için kurulmuş Consejo Regulador del Cava (CRC) EUIPO’ya yaptığı başvuruyla konu markanın “ şaraplar” emtiası için hükümsüzlüğünü talep ediyor.

CRC hükümsüzlük talebini, CAVA’nın 1986 yılından beri köpüklü şarap için tescilli bir coğrafi işaret olmasına, CAVA’nın tanınmışlığına ve konu markanın birebir CAVA ibaresini içinde barındırmasından dolayı hiç tescil edilmemesi gerektiğine dayandırıyor.

Kasım 2016’da EUIPO İptal Bölümü CRC’nin talebini reddediyor ve kısaca diyor ki; 1308/2013 sayılı Tüzüğün 103. Maddesi koruma altındaki bir coğrafi işaretin  suistimal edilmesi, taklit edilmesi, kullanımın tescilli coğrafi işareti çağrıştırması hallerinde uygulanır, oysa olayda bunlardan hiçbiri yoktur. EUIPO ayrıca CAVA’nın her zaman “CAVA JUVE y CAMPS”, “CAVA GRAN CODORNIU BRUT” vs gibi diğer kelimelerden ayrı kullanıldığını, ancak hiçbir zaman başka bir kelime içinde birleşik yer almadığına dikkat çekiyor ve tüketicinin CAVARIANE markasını gördüğünde kelimenin içindeki CAVA ibaresini görmek için özel çaba sarf etmesi gerektiğini, yani Tüzük maddesinde aranan “çağrışım “ kıstasının burada uygulanamayacağını belirtiyor. Ayrıca ret kararında CAVA kelimesinin “mağara, kav, şarap mahzeni” anlamına geldiğine de işaret ediliyor.

Bunun üzerine CRC, EUIPO nezdinde temyiz yoluna başvuruyor.  Temyiz talebinde CRC’nin argümanları şöyle;

-a- Özellikle aynı olan “köpüklü şaraplar” emtiası açısından çağrışım ihtimali çok daha yüksektir.

-b- Konu marka içinde birebir CAVA kelimesini ihtiva etmektedir

-c- PORT CHARLOTTE ihtilafının aksine, olayda ki markada CAVA kelimesi ayrı yazılmamıştır. CAVARIANE kendi başına anlam ifade eden bir kelime değildir.

-d- Alkollü içecekler genelde kalabalık ve gürültülü ortamlarda sözlü olarak sipariş verilir ve bu sırada kelimenin bütün olarak veya  “CAVA-ARIANE” biçiminde hecelenerek söylenmesinin bir önemi yoktur.

-e- Verilen ret kararı içindeki bazı ifadeler birbiri ile çelişir durumdadır,

-f- CAVA’nın İspanyolca’daki asıl anlamı tescilli olan coğrafi işarettir yoksa “şarap mahzeni” değildir. İspanyolca da “şarap mahzeni” kelimesi “bodega” dır.

-g- CAVA’nın satış miktarının yüksekliği düşünüldüğünde, konu marka şaraplar için de CAVA’nın ününden haksız yararlanacaktır.

(Açıkçası bu iddiaları okuduğumda  PORT CHARLOTTE kararına neden dayanıldığını anlamakta zorlandığımı ifade edeyim. Bana göre o karar CRC’nin lehine bir emsal değildir. Nitekim yazının ilerleyen bölümlerinde göreceğiniz gibi EUIPO Temyiz Kurulu da benimle aynı görüşü paylaşmış.)

Buna göre CRC’nin talepleri;

1-Hükümsüzlük talebinin ilk talep edildiği şekilde kabul edilmesi

2- Hükümsüzlük talebinin reddine dair verilen kararın kaldırılması

3- Hükümsüzlük talebinin doğru şekilde yapıldığının kabulüne karar verilmesi

4-Konu markanın “köpüklü şaraplar (yarı-köpüklü şaraplar dahil)” emtiası yönünden hükümsüzlüğüne karar verilmesi

EUIPO TEMYİZ KURULU KARARI

Önce bir meseleye dikkat çekmek lazım, Temyiz Kurulu kararına başlarken “Temyiz talebi (teknik olarak) kabul edilebilir durumda, ama düzgün formüle edilmemiş” diyerek dosyalamadan memnuniyetsizliğini gösteriyor. Kurul, öncelikle bazı taleplerin birbiriyle ve olaydaki argümanlarla çeliştiğini söylüyor ve incelenmesi kabul edilebilecek yegane talebin 2 numaralı talep olduğunu dolayısıyla  dosyayı sadece bu talep açısından inceleyeceğini söylüyor.

Ayrıca Kurul, Tüzük maddesi 7 (1) (j) nin şu anki metnine dayanılmasının mümkün olmadığını, çünkü bu maddenin olaydan sonra ve dahi hükümsüzlük talebi dosyalandıktan sonra değişikliğe uğrayarak şimdiki haline geldiğine işaret ediyor.

Ezcümle, amiyane deyimle,  Kurul diyor ki;  taleplerin birbiriyle çelişiyor ve iddialarınla da uyuşmuyor,  doğru dürüst dosyalama yapmamışsın, dayandığın maddeleri yanlış veya eksik yazmışsın,  ama ben yine de hukuken uygun maddelere göre tek bir talebini inceleyeceğim.

(Bence biz TPMK’ya müteşekkir olmalıyız, görüyorsunuz ki EUIPO bizim Kurumumuz kadar anlayışlı değil, sözünü sakınmıyor!)

Temyiz Kurulu önce ilgili Tüzük maddesini (madde 7) açıklıyor, buna göre; “şaraplar” emtiasını içeren bir başvuruda marka eğer şaraplar için tescilli bir coğrafi işaretten oluşuyorsa ya da içinde böyle bir tescilli coğrafi işaret geçiyorsa ve başvuranın şarapları o coğrafi işaretli yerden gelmiyorsa, marka başvurusu reddedilir ya da tescil edilmişse hükümsüzlüğüne karar verilir.

Kurul daha sonra “çağrışım” (evocation) kavramına odaklanıyor ve  tüketicide “çağrışması gerekenin” coğrafi kaynak olması gerektiğini söylüyor. Kayıtlara göre,  CAVA coğrafi işareti tek bir kelime olarak yani “CAVA” biçiminde İspanya’da 10 değişik yeri kapsar şekilde köpüklü şaraplar için tescil edilmiş ve bu yerlerin büyük çoğunluğu Katalan bölgesinde. CRC vekili CAVA’nın piyasada başka şekillerde (başka kelimelerle birleşik biçimde)kullanıldığına dair bir delil de sunmuş değil.

Kurul’a göre, CAVA gerçekten de köpüklü şaraplar için tescilli bir coğrafi işaret olsa da son derece iyi bilinen bir başka durum daha var ki o da şu; CAVA aynı zamanda İspanyolca sözlüklerde yer alan bir kelime.İspanyolcası “cava” olan bu kelime, Fransızca’da “cave”, İngilizce’de ise “şarap mahzeni” olarak geçiyor.

Dolayısıyla Kurul’a göre; CAVA sadece İspanya’da belli yerlerde üretilen bir köpüklü şarap değil, aynı zamanda sözlüklerde geçen ve günlük kullanımı olan, özellikle şaraphanelerin (bodegas) şaraplarını sakladıkları/muhafaza ettikleri yerin de adı.

Hükümsüzlük talebi reddedilirken EUIPO, CRC’nin iddiasının aksine, CAVARIANE kelimesinin anlamlı bir biçimde bölünemeyeceğini belirtmiş. Bu konuda Temyiz Kurulu şöyle düşünüyor; CAVARIANE kelimesi AB dilleri içinde anlamı olan bir kelime değil, dolayısıyla ortalama tüketicinin bunu bölmeye çalışması için makul bir sebep yok, CRC’nin  iddia etiği gibi “CAVA” ve “RIANE” diye bir bölünme yapılsa dahi yine ortaya anlamı olmayan RIANE diye bir kelime çıkıyor.

Kaldı ki meseleye böyle bakarsak zaten kelimenin çok daha değişik biçimlerde de ayrıştırılması mümkün diyor Kurul, mesela “CAV” ve “ARIANE” (ki ARIANE bir kadın ismidir) , ya da “CA” ve “VARIANE” , yada “CAVARI” ve “ANE” gibi. Kurul bu bölünmelerde ortaya çıkan kelimelerin de ikna edici bir anlamı olmadığını ve CRC’nin belirttiği şekilde  bir bölünmeyi kabul etmeyen EUIPO kararının doğru olduğunu belirtiyor.

Kelime başka bir biçimde okunmaya çalışıldığında ise ortaya “CAVIAR” ve “ANE” diye bir durum çıkıyor, bu halde ise işaret tamamen apayrı başka bir mal ile bağlantı kuruyor ; Caviar (havyar).

Dolayısıyla, Kurul’a göre,  kelimeyi bölmeye çalışmak işin esası yönünden bir anlam ifade etmiyor ve ortalama tüketicinin algısına uymuyor. Ayrıca durumun belirtildiği biçimde olmadığına yani tüketici algısının bu biçimde şekillenmeyeceğine dair CRC’nin dosyaya sunduğu hiçbir somut delil de mevcut değil. (Kurul, CRC’nin bu konuda delil sunma zorunluluğu altında olmadığını kabul ediyor, ama yine de  EUIPO’nun görüşünü değiştirmeye neden olacak bir delil sunulmadığını not düşüyor)

CRC’nin sunduğu tüm deliller CAVA coğrafi işaretinin kullanımına dair ve sunulan delillerin tümünde CAVA kelimesinin ayrı yazıldığı/kullanıldığı ve hiçbir zaman bir bileşik kelimenin içinde yer almadığı, başka bir kelimenin içine entegre edilmediği görülüyor.

Bunun dışında Kurul Cava’nın sözlüklerde geçen ve gündelik dilde kullanılan anlamlarının da şarap üretimi ve saklanmasıyla alakalı olduğuna vurgu yaparak, bu durumun CAVARIANE kelimesiyle CAVA coğrafi işaretinin karıştırılma riskini  düşürdüğünü söylüyor.

CRC incelemede İspanyol tüketicilerin göz önüne alınması gerektiğini ve CAVA coğrafi işaretinin İspanya’da çok yoğun biçimde kullanıldığını iddia ediyor. Kurul’a göre, bu argüman yerinde olmakla beraber sözlük anlamı bulunan cava kelimesinin de aynı şekilde yoğun kullanıldığını unutmamak lazım.Diğer üye AB ülkelerinde ise böyle bir durum mevcut değil ve CRC’nin bu argümanının diğer üye ülkeler için geçerliliği yok.

Kurul’a göre, PORT CHARLOTTE kararının huzurdaki olayda emsal olma vasfı yok. PORT CHARLOTTE kararında PORT ve CHARLOTTE kelimeleri ayrı yazıldığı halde ortada bir karıştırma ihtimali/tecavüz  olmayacağına karar verilmişken, huzurdaki gibi tek kelimeden oluşan bir marka açısından karıştırma olacağını varsaymak mümkün değil.

Geriye kalan yegane argüman, tüketicinin CAVARIANE kelimesi içinde CAVA kelimesini fark edeceği/tanıyacağı; Temyiz Kurulu bunun nasıl gerçekleşeceğini anlayamadığını, konu markanın ne şekilde coğrafi işareti çağrıştıracağını da göremediğini belirtiyor. Çağrışımdan bahsedebilmek için markanın coğrafi işaretle belli seviyede bir benzerliği olması gerektiği gibi, aynı zamanda indirekt olsa dahi işaretle korunan coğrafi orijini akla getirmesi lazımdır. Huzurdaki olayda çağrışımın kabul edilebilmesi için tüketicinin zihninde bu kelimeyi İspanya’da CAVA coğrafi işareti altında üretilen köpüklü şaraplarla bağlantılı görmesi ya da en azından CAVARIANE markasıyla  satılan şarapların İspanyol bir  orijini olduğunu düşünmesi gerekir. Halbuki, Kurul’a göre,  ortada böyle bir risk yoktur; en azından görülmektedir ki konu marka İspanya ile bağlantı kurmaya neden olabilecek  herhangi bir unsur veya görünüm içermemektedir. Bu durumda ise Kurul İspanyol tüketicilerin CAVA coğrafi işareti altında satılan köpüklü şaraplara ne kadar aşina olduğu veya CAVA’nın ne kadar meşhur olduğunun bir önemi olmadığını söylüyor.

Neticeten Kurul, hükümsüzlük talebini reddeden EUIPO kararının  yerinde olduğunu belirtiyor ve Temyiz talebini reddediyor.

Bakalım bu noktadan sonra CRC ihtilafı bir üst mercilere taşıyacak mı, takipteyiz!

Özlem FÜTMAN

ofutman@gmail.com

Ocak 2018

CHAMPAGNER SORBET İHTİLAFINDA ABAD GÖRÜŞÜ! – YENİ YILDA YİNE YENİ KARARLARLA YOLA DEVAM!

 

Comité Interprofessionnel du Vin de Champagne v Aldi Süd Dienstleistungs-GmbH & Co (C393/16)

Yılbaşı tatilinizin iyi geçtiğini umarız. “Yeni yılda yine yeni kararlarla” diyerek 2018’e başlıyoruz.

Hatırlayacağınız gibi, 20 Temmuz 2017’de ABAD Hukuk Sözcüsü Bordona Campagner Sorbet ihtilafında görüşünü açıklamıştı ve bizde bu görüşü sizlerle paylaşmıştık. 20 Aralık 2017 tarihinde ise ABAD görüşü  açıklandı.

NE OLMUŞTU DA CIVC MAHKEME’YE GİTMİŞTİ?

Önce kısaca ihtilafı bir daha hatırlayalım;

Almanların, yapımında gerçekten şampanya kullanılan, “Champagner Sorbet” (şampanyalı sorbe/şampanya sorbesi) isimli geleneksel dondurulmuş tatlısını 2012 yılında Alman indirimli süpermarket devi ALDI aşağıda görseli sunulan paketlerle satmaya başlamıştı.

 

 

Bunun üzerine, şampanya üreticilerinin haklarını ve Champagne coğrafi işaretini korumak için kurulmuş Comité Interprofessionnel du Vin de Champagne (CIVC) harekete geçerek konu ürünlerin satışının durdurulması için Münih Yerel Mahkemesi’nden tedbir talebinde bulunmuş ve paketlerde

—tescilli Champagne  coğrafi işaretinin kullanılmasının,

—ayrıca görsel olarak bir şişe şampanya, yarım doldurulmuş şampanya kadehi ve bir şişe mantarının yer almasının şampanya coğrafi işaretinin ününden haksız yararlanmaya sebep olarak haklarını ihlal ettiğini iddia etmişti.

Aldi’nin sattığı ürünlerde gerçekten de %12 oranında şampanya kullanılıyordu.

Münih Yerel Mahkemesi CIVC lehine tedbire hükmetmesine rağmen, Bölgesel Temyiz Mahkemesi, Yerel Mahkeme’nin kararını bozmuştu çünkü üst Mahkeme’ye göre;

–Aldi, tescilli Champagne coğrafi işaretinin ününden haksız yararlanmamıştı  zira “Champagner Sorbet” Almanya’da belli bir dondurulmuş tatlının adı olarak çok uzun yıllardır jenerik biçimde kullanılmaktaydı,

–ayrıca Aldi ürünlerinin içinde bulunan %12 oranında ki şampanya sorbeye  karakteristiğini vermek için yeterliydi.

CIVC, ihtilafı Alman Federal Temyiz Mahkemesi’ne taşıyınca, Federal Temyiz Mahkemesi de yargılamayı durdurarak AB Adalet Divanı’na dört soru yöneltmişti.

HUKUK SÖZCÜSÜ BORDONA NE DEMİŞTİ?

Dosya ABAD’ın önüne geldiğinde, atanan Hukuk Sözcüsü Bordona temelde şunları söylemişti;

1- Coğrafi işaretle korunan bir ürünün, gıda maddesinin  paketinde kullanılması “masum” bir seçim olamaz ve mantıken  o coğrafi işaretli ürünün ünüyle bağlantı kurularak bu ünden faydalanma eğilimine işaret eder; o yüzden de hukuka aykırı kullanım olarak değerlendirilmelidir.

Ancak Marka tescili gibi önceden mevcut haklar varsa, Etiketleme mevzuatı gibi yasal zorunluluklar mevcutsa yada ortada zararsız bir kullanım mevcutsa hukuka aykırı kullanımdan bahsedilemeyebilir.

Aldi, Alman tüketiciler için bu sorbenin adının “Champagner sorbet” olduğunu, etiketleme mevzuatı gereğince ambalajlarda ürün adını doğru şekilde yazmak zorunda olduğunu, dolayısıyla ürünün adını paketlerde bu biçimde yazmasının zorunluktan kaynaklandığını iddia etmişti. Ancak Bordona böyle bir durumun yukarıda belirtilen istisnalardan birine girmeyeceğini söylemişti.

2- Gıda maddesinin içinde coğrafi işaretle korunan ürünün kullanılmasının satılan gıda ürününe karakteristik özelliğini vermesi konusunda ise  Bordona 2010 tarihli, içinde coğrafi işaretli ürün ihtiva eden gıda maddelerinin etiketlenmesine dair, AB Komisyonu Kılavuzlarından yararlanarak yorum yapmıştı.

Kılavuzlara göre,  korunan coğrafi işaretli ürün, bir gıda maddesinin içinde yer alıyorsa ve aşağıdaki şart ve koşullar mevcutsa gıda ürününün adında veya buna yakın yerleştirilerek kullanılabilir.

1) Söz konusu gıda maddesi, başka hiçbir ‘karşılaştırılabilir- yerine ikame edilebilir içerik maddesi’ içermemelidir, yani kısmen veya tamamen korunan coğrafi işaretli ürünün yerine             geçebilecek/geçmesi mümkün bir ürün içermemelidir. (Örneğin, şampanya sorbesi şampanyadan başka bir köpüklü şarap içermemelidir),

2) Coğrafi işaretli ürün (Şampanya)içinde kullanıldığı gıda ürününe (Şampanya sorbesi ) esaslı karakteristiğini  kazandıracak miktarda  olmalıdır, (bu şart her olayda vaka bazında değerlendirilmelidir.)

3) Coğrafi işaretli ürünün gıda maddesi içindeki oranı ilgili gıdanın isminin yanında veya buna çok yakın bir yerde veya ürün içindeki malzemelerin/bileşenlerin listesi kısmında açıkça yazılmaldır.(örneğin ‘Şampanya sorbesi ( % 12)” gibi veya ürünün bileşenlerinin yer aldığı listede “Şampanya (% 12)” gibi )

Bordona olayda bakılması gerekenin sadece ikinci koşul olduğunu söyleyip, bununla ilgili gerekli incelemenin vaka bazında Ulusal Mahkemelerce yapılması gerektiğini belirtmişti. Yani, Aldi’nin sattığı ürünlerin %12 oranında şampanya  içermesinin sorbeye esaslı karakteristiğini verip vermediği konusundaki karar Alman Mahkemelerince verilmeliydi; Alman Mahkemeleri de bu incelemeyi yaparken, sorbenin içindeki  şampanya tadının ne kadar hissedildiğine bakmalıydı.

3-Bordona Ulusal  Mahkemelerin aynı zamanda ürün paketlerinin dürüst rekabet kurallarına da uyup uymadığını incelemesi gerektiğini belirtmişti.

Her halükarda bir ürünün sunumunun adil ticari uygulamalara ve genel teamüllere uygun olması gerekir ve ayrıca 1234/2007 sayılı mülga Tüzüğe göre “Şampanya” gibi işaretler  kesin bir koruma altındadır.

Bu nedenle, eğer ulusal mahkemeler tarafından % 12 oranındaki şampanyanın sorbeye esaslı karakteristiğini vermeye yeterli olduğu kanaatine varılırsa dahi,  paketler üzerinde ki görseller de değerlendirilerek ürünün genel sunumunun (paket, reklam materyali, belgeler vs.)

—ürünlerin  orijini, nitelik veya kalitesi hakkında yanıltıcı olup olmadığını,

—ve/veya konu ürünün tescilli şampanya coğrafi işaretinin ününden haksız yararlanıp yararlanmadığının, şampanyanın ünüyle bağlantı kurma amacına hizmet edip etmediğinin de incelenmesi gerektiğini belirtmişti.

PEKİ ABAD NE DEDİ?

Alman Federal Mahkemesi’nin ABAD’a yönelttiği dört soru şöyle özetlenebilir: 

1-; “Champagne” gibi coğrafi işaret koruması altındaki bir ürüne isminde yer veren (“Champagner Sorbet”) , kendisi koruma kapsamında bulunmayan ama içinde koruma kapsamındaki ürünü (Champagne) barındıran gıda maddeleri için de 1234/2007 sayılı Tüzük’ün 118. maddesi ve  1308/2013 numaralı Tüzük’ün 103. maddesi uygulanacak mıdır?

2- Eğer gıda ürününün adı (Champagner Sorbet)  ilgili toplum kesimince genellikle böyle bilinip kullanılıyorsa ve coğrafi işaretle korunan ürün (Champagne) bu gıdaya (Champagner Sorbet) esaslı karakteristiğini verecek oranda malzeme olarak katılıyorsa; bu kullanım coğrafi işaretin ününden yararlanma/sömürü anlamına gelir mi?

3- Tüzük maddelerine göre, yukarıda ifade edilen şekilde bir kullanım (Champagner sorbet), koruma altındaki coğrafi işareti suistimal eden (misuse), taklidi olan (imitation), çağrışım yapan (evocation) bir kullanım olarak nitelendirilir mi?

4-Tüzüklerin belirtilen maddeleri, sadece ürünün coğrafi orijini konusunda tüketiciyi kandıracak veya yanıltacak bir izlenim veren durumlarda mı uygulanır, yoksa ürünün doğası veya esaslı özellikleri konusunda aldatan veya yanıltan durumlara da uygulanabilir mi

1. Soru Konusunda ABAD’ın Yorumu: 

Tüzüklerin bahsi geçen maddelerinin uygulama alanı geniştir ve koruma altındaki coğrafi işaretler kendilerinin  ününden uygunsuz  faydalanma neticesini doğuracak doğrudan veya dolaylı her türlü ticari kullanımına karşı koruma altındadır.

Bu koruma, karşılaştırılabilir olan ürünlere karşı geçerli olduğu gibi, coğrafi işaretli ürünle teknik özellikler yönünden hiçbir benzerlik içermeyen  ürünlerdeki kullanıma karşı da geçerlidir.

Amaç, koruma altındaki coğrafi işaretlerin ününden haksız yararlanmayı  engellemektir.

Coğrafi işaretlere sağlanan yüksek seviyede koruma, coğrafi işaretli ürün bir başka ürün içinde malzeme olarak yer aldığında da geçerlidir.

Dolayısıyla, Tüzük maddeleri huzurdaki gibi olaylar açısından da uygulama alanı bulur.

2. Soru Konusunda ABAD’ın Yorumu:

Alman Temyiz Mahkemesi, ABAD’a şunu sormaktaydı;

“ilgili toplum kesimince bir gıda ürününün adı (Champagner Sorbet) o şekilde biliniyorsa ve (satılan) ürünün  içinde coğrafi işaretli ürün (champagne) buna esaslı karakteristiğini verecek miktarda malzeme olarak kullanılıyorsa; kendisi coğrafi işaretli ürünün özelliklerini (spesifikasyonlarını) taşımayan ürünün adında (Champagner Sorbet)  coğrafi işaretinin geçiyor olması yine de coğrafi işaretin ününden sömürü anlamına gelir mi?”

ABAD, EUIPO v Instituto dos Vinhos do Douro e do Porto (C 56/16 P, EU:C:2017:693), kararından yaptığı alıntıyla önce şunun altını çiziyor; coğrafi işaret korumasının amacı, Birlik içinde ortak bir tarım politikası oluşturulması çerçevesinde, tüketicilere coğrafi işaret taşıyan ürünlerin kaynağı konusunda garanti vermektir çünkü bu işaretler tüketiciye ürünün coğrafi yerinden kaynaklanan bir kaliteyi garanti etmekte, belli özel karakteristikleri taşıdığını söylemektedir. Tarım alanında çalışanların kaliteyi yükseltip/yüksek tutup bunun karşılığında  coğrafi işaret taşıyan ürünlerden elde edecekleri geliri arttırmak da diğer bir hedeftir; bu işaretleri uygunsuz biçimde kullanan üçüncü kişilerin engellenmesi ve işaretin ününden haksız kazanç sağlanmasının önüne geçilmesi de bu bağlamda bir diğer amaçtır.

Bir ürünün satış/pazarlanması sırasında doğrudan veya dolaylı sayısız şekilde bir coğrafi işarete referans verilerek toplum yanıltılmaya çalışılabilir, satılan ürünle coğrafi işaret arasında bağlantı kurulmaya çalışılabilir, coğrafi işaretin ününden haksız fayda sağlanmaya çalışılabilir. Amaç,  bu şekilde ünden haksız yararlanma durumunun önüne geçmektir.

Champagner sorbet biçimindeki kullanım, satılan ürünü  muhtemelen Champagne coğrafi işaretinin  lüks ve prestijli imajına bağlayacak ve sonuçta şampanyanın ününden faydalandıracaktır. Burada ki mesele bunun haksız bir faydalanma olup olmadığıdır ki bunun tespitinde olay sırasında yürürlükte olan diğer mevzuata da bakmak gerekir.

Mesela haksız kullanımdan söz edilebilmesi için, satılan malın içinde malzeme olarak yer alan coğrafi işaretli ürünün illa da ürünün adında geçmesi aranmaz.

Yine örneğin 110/2008 sayılı Tüzükte, eğer üzerinde kullanıldığı alkollü içecek o coğrafi yerden gelmiyorsa, koruma altındaki coğrafi işareti içeren bileşik bir kelimenin kullanılamayacağı açıkça belirtilmektedir.

Ayrıca, Hukuk Sözcüsü Bordona’nın da işaret ettiği gibi, içinde coğrafi işaretli ürünü malzeme olarak içeren tarım ürünleri ve gıdaların etiketlenmesine dair, AB Kılavuzları da yorumda dikkate alınmalıdır. Kılavuzlara göre, bu konuda minimum malzeme miktarının belirlenmesi mümkün değildir  çünkü olay bazında sayısız farklı senaryo mevcut olabilir.

Eğer bir üründe malzeme olarak kullanılan coğrafi işaretli ürün, satılan ürüne ana karakteristiğini vermiyorsa; ürünün isminde coğrafi işarete yer verilmesi o coğrafi işaretin ününden haksız faydalanma niyetine işaret eder. 

Her olayda Ulusal Mahkemeler önlerine gelen davada  coğrafi işaretin ününden haksız faydalanma olup olmadığını değerlendirmelidir.

Jenerik hale gelmiş isimler coğrafi işaret olarak korunamaz; ancak coğrafi işaretler de hiçbir zaman jenerik hale dönüşmez.

Champagner Sorbet’nin  ilgili toplumca genellikle ürünün adı olarak kullanılıyor olması ise gözönüne alınacak bir faktör değildir. Bakılması gereken husus, coğrafi işaretli ürünün satılan  ürüne esaslı karakteristiğini verecek oranda katılmış olup olmadığıdır. Burada, ürünün genel malzeme kompozisyonu içinde coğrafi işaretli ürünün hangi oranda kullanıldığı önemlidir elbette ama karar vermek için bu tek başına yeterli bir kriter değildir.

Yapılacak incelemedeki amaç davaya konu ürünün içindeki coğrafi işaretli ürünün karakteristiğini belirlemek değil, satılan ürünün karakteristiğinin coğrafi işaretli ürünle bağlantısını tespit etmektir. Bu karakteristik ise çoğunlukla satılan üründeki aroma veya tadın   coğrafi işaretli üründen gelmesiyle ortaya çıkar. Eğer satılan ürünün tadı, içinde kullanılan diğer malzemelerden geliyorsa, coğrafi işaretten haksız yararlanma söz konusudur.  Ulusal Mahkemeler ,satılan ürünün tadının malzeme kompozisyonu içinde şampanyadan gelip gelmediğini  belirlemelidir.

Neticeten, 2. sorunun cevabı şudur; eğer satılan ürün esaslı karakteristiğini coğrafi işaretli üründen almıyorsa, yani tadını içindeki coğrafi işaretli ürün vermiyorsa, o zaman coğrafi işaretin ününden haksız faydalanma mevcuttur.

3. Soru Konusunda ABAD’ın Yorumu:

3. soruyla Alman Temyiz Mahkemesi’nin sorduğu konu şudur; kendisi coğrafi işaretli ürün olmayan ama içinde coğrafi işaretli ürünü malzeme olarak barındıran bir gıdanın isminde (Champagner sorbet)  koruma altındaki coğrafi işaretin (Champagne) kullanılması, coğrafi işareti suistimal eden(misuse), taklit eden (imitation), çağrışım yapan (evocation) bir kullanım olarak nitelendirilir mi?

ABAD’a göre, olaydaki gibi, coğrafi işaretin ürünün adında doğrudan kullanılması sadece tat alma kalitesiyle bağlantılıysa, suiistimal, taklit veya çağrışımdan bahsedilemez.

4. Soru Konusunda ABAD’ın Yorumu:

Yöneltilen 4. soru şuydu; Tüzük maddeleri, sadece ürünün coğrafi orijini konusunda yanlış veya tüketiciyi yanıltacak bir izlenim veren durumlarda mı uygulanır, yoksa ürünün doğası veya esaslı özellikleri konusunda yanlış veya yanıltıcılık içeren durumlar için de uygulanması mümkün müdür?

ABAD’a göre, Tüzük maddeleri her ne kadar “ürünlerin kendisinin” iç ve dış paketleri, reklam materyallerine refere eder biçimde düzenlendiği intibaını yaratsa da durum tam olarak bu şekilde değildir;  eğer ki kullanım, ürünün coğrafi kaynağı, doğası veya esaslı kalitesi konusunda (mesela tadı gibi)  yanlış veya yanıltıcı bir izlenim yaratıyorsa, Tüzük hükümleri burada da uygulanır ve tedbir kararı  verilebilir.

Eğer davaya konu olayda satılan ürün esaslı karakteristiğini coğrafi işaretli üründen (Champagne) almıyorsa, tadı şampanyadan kaynaklanmıyorsa, o noktada paketler üzerinde Champagner Sorbet ibaresinin kullanılması hatalı ve yanıltıcı olacaktır.

ABAD’ın görüşü tescilli coğrafi işaretli ürünlerin başka gıda maddeleri içinde  malzeme olarak yer alması haline ilişkin olarak  bir çok yönden önemli tespitler ve açıklamalar içeriyor. ABAD görüşünde sık sık coğrafi işaret sahiplerine geniş koruma sağlandığının altını çiziyor ve Tüzük hükümlerinin geniş yorumlanması gerektiğine vurgu yapıyor.

CIVC’nin konuyu yargıya taşımasından sonra ALDI ihtilafa konu ürünleri piyasadan çekmişti,  o yüzden ürünleri tadıp  kendi görüşümüzü oluşturma şansına artık sahip değiliz. Bakalım Alman Ulusal Mahkemeleri ne diyecek, takipteyiz!

Özlem FÜTMAN

ofutman@gmail.com

Ocak 2018