Ay: Ağustos 2018

JÄGERMEISTER – TASARIM BAŞVURULARINDA GÖRSELLERİN ÖNEMİNE İLİŞKİN İLGİNÇ BİR KARAR

 

Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) 5 Temmuz 2018 tarihli C-217/17 sayılı kararıyla, Jagermeister’ın shot bardakları için yaptığı iki topluluk tasarım başvurusunun EUIPO tarafından reddedilmesi kararına ilişkin temyiz başvurusunu reddetti.

İhtilafın Kronolojisi :

1- 17 Nisan 2015 tarihinde Mast-Jagermeister SE şirketi, Locarno Sınıflandırmasına göre 7. sınıfa dahil “shot bardakları” tasarımı için iki topluluk tasarım tescili başvurusunda bulundu. (Tasarımların görselleri gizli olduğundan, bu görsellerin EUIPO veritabanında ve ABAD kararı dahil ihtilafa dair kararlarda görülmesi mümkün değildir. Dolayısıyla biz de görsellere yer veremiyoruz.)

2- Yine 17 Nisan 2015 tarihli ilk inceleme  raporuyla dosyayı inceleyen uzman aşağıdaki hususları Jagermeister’e bildirdi:

– Sunulan görsellerle koruma istenen ürün uyuşmamaktadır, çünkü görsellerde shot bardaklarının yanında şişeler de görünmektedir.

– Vaki eksikliğin giderilebilmesi için koruma talep edilen ürünün tanımına şişeler de eklenmelidir. Bu durumda ise shot bardakları ile şişeler Locarno Sınıflandırmasının farklı sınıflarında olduğundan çoklu hale gelen tasarımlar bölünmelidir ve buna ilişkin ek ücretler ödenmelidir.

– Eğer Jagermeister belirlenen süre içerisinde bahsi geçen eksiklikleri tamamlamazsa başvurular reddedilecektir.

3- Jagermeister ilk inceleme raporuna cevap vererek; şişelere ilişkin herhangi bir koruma talep etmediğini, başvurunun işlemlerinin devamı için ürün tanımındaki ifadeyi “ilgili bardakların bir parçası olan bir şişenin kabı olarak bardaklar (drinking beakers as receptacles for a bottle which is part of those beakers)” değiştirebileceğini ve bu tanımlamanın da yine Locarno Sınıflandırmasının 7. sınıfı içinde yer alacağını belirtmiştir.

4- Bunun üzerine uzman 25 Haziran 2015 tarihli ikinci inceleme raporuyla:

– Jagermeister’ın şişelere ilişkin koruma talep etmediğini anladığını, ancak görsellerde şişelerin muhafaza edilmesinin tasarımların içeriğinin yeterince açık olmamasına yol açtığını,

– Söz konusu eksikliklerin koruma talep edilen tasarımların noktalı çizgiler veya renkli sınırlar ile belirtileceği yeni görsellerin sunulması ile tamamlanabileceğini,

– Ancak, yeni görseller sunulması durumunda tasarımların başvuru tarihinin yeni görsellerin sunulduğu tarih olarak belirtileceğini,

– Bir kez daha eksiklikler giderilmediği taktirde tasarımlara başvuru numarası verilemeyeceğini belirtmiştir.

5- Başvuru sahibi 14 Temmuz 2015 tarihli cevabıyla, başvurularına numara verilmesi için gerekliliklerin tamamlandığını, çünkü başvuru numarası alma şartının sunulan görsellerin uygun kalitede olmasına göre belirlendiğini, yoksa görsellerin içeriğine dair bir inceleme kriteri bulunmadığını ifade etmiştir.

6- 16 Temmuz 2015 tarihli inceleme raporuyla uzman önceki görüşlerinde ısrar etmiştir.

7- Nihayet 31 Ağustos 2015 tarihine gelindiğinde, Jagermeister ile EUIPO arasındaki karşılıklı uzun yazışmalar ve telefon görüşmeleri sonunda, Jagermeister EUIPO’dan konuyla ilgili artık üst itirazda bulunabileceği bir karar vermesini talep etmiştir.  Bunun üzerine EUIPO, Jagermeister’ın iki tasarım başvurusunu belirlenen sürede gerekli eksikliklerin tamamlanmamış olması gerekçesi ile reddetmiştir. EUIPO kararına göre, Jagermeister talep edilen eksiklikleri süresinde tamamlamadığı için söz konusu tasarımlar işleme alınamamış, dolayısıyla bunlara birer başvuru numarası verilememiştir.

Jagermeister akabinde, bu kararın iptali için önce EUIPO Temyiz Kurulu’na ve sonrasında Genel Mahkeme’ye başvurmuş olsa da lehine bir sonuç elde edememiş ve nihayetinde ihtilafı ABAD nezdinde temyize götürmüştür.

ABAD KARARI

Jagermeister, temyiz başvurusunda tek bir gerekçeye dayanmıştır. Bu gerekçenin temelinde 6/2002 numaralı Tüzüğün  36(1)c maddesi yer almaktadır. Maddeye göre bir tasarıma başvuru numarası verilmesi, tasarıma ilişkin görselin fiziksel olarak çoğaltılabilme olanağının bulunup bulunmamasına bağlıdır. Jagermeister, tasarımlarına ilişkin sunduğu  görsellerin fiziksel olarak çoğaltılabilme olanağı bulunduğunu, dolayısıyla EUIPO’nun tasarımlarına başvuru numarası vermiş olması gerektiğini iddia etmektedir.

Davada 6/2002 numaralı Tüzüğün 36(1)c maddesi, aynı Tüzüğün 36(1)c maddesine atıfta bulunan 38, 45 ve 46. maddeleri ile beraber değerlendirilmiştir.

38. maddede: Bir topluluk tasarımının başvuru tarihinin 36. maddede belirtilen belgelerin sunulduğu tarih olarak belirlenmesi gerektiği,

45. maddede: Uzmanın başvuruya bir başvuru tarihi atfedilebilmesi için 36. maddedeki koşulların yerine getirilip getirilmediğini araştırması gerektiği,

46. maddede: Eğer 36. madde uyarınca uzman tarafından eksiklikler tespit edilmişse, bu eksikliklerin belirlenen zamanda başvuru sahibi tarafından tamamlanması durumunda, başvuru tarihinin eksikliklerin tamamlandığı tarih olacağı, eğer belirlenen zamanda eksiklikler tamamlanmazsa başvurunun bir topluluk tasarım başvurusu olarak işlem görmeyeceği belirtilmiştir.

ABAD’a göre;  Avrupa Birliği mevzuatı sadece maddelerdeki ifadeler göz önüne alınarak  değil, aynı zamanda bunların meydana geldiği durumların ve maddelerin koyuluş amacı da dikkate alınarak  yorumlanmalıdır. Tasarımların sicile kaydedilmesinin amacı söz konusu tasarımlara yetkili mercilerce ve kamu tarafından erişimin sağlanmasıdır ve her iki amacın da yerine getirilebilmesi için sunulan görsellerin açık ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde kesin olması gerekir. Dolayısıyla, Tüzüğün ilgili maddelerinin; bir tasarıma başvuru numarası verilebilmesi için tek kritere yani, tasarıma ilişkin görselin fiziksel olarak çoğaltılabilme olanağının bulunup bulunmamasına indirgenmesi mümkün değildir.

ABAD anılan maddelerin amacını, tasarıma konu ürünü açık ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde tarif eden görsellerin sunulması gerekliliği olarak yorumlamaktadır. Buna ilaveten, tasarım görsellerinin açık olması gerekliliğinin önemini vurgulamak için, yeterince açık olmayan görseller içeren bir tasarım başvurusunun kabul edilmesinin, tasarım hakkı sahibinin sınırları belirli olmayan bir öncelik hakkına sahip olmasına sebep olacağını belirtmiştir.

Aynı zamanda ABAD kararında, bir tasarım başvurusunun sonradan görselinin değiştirilemeyeceği ya da üzerinde herhangi bir düzeltme yapılamayacağı hususunu hatırlatmış ve bu husus da göz önünde bulundurulduğunda, bir tasarım başvurusuna başvuru numarası verilmeden evvel koruma talep edilen tasarımı açık şekilde tarif eden görsellerin sunulmuş olması gerektiğini işaret etmiştir.

Sonuç olarak ABAD, EUIPO kararının doğru olduğuna kanaat getirmiş ve Jagermeister’ın belirlenen süre içerisinde talep edilen eksiklikleri gidermemesi sebebiyle EUIPO’nun inceleme konusu tasarımlara başvuru numarası vermemiş olmasını haklı bulmuştur.

ABAD’ın incelediğimiz kararı, tasarım başvurularında koruma talep edilen tasarıma ilişkin görsellerin ne denli önemli olduğunu vurgulamaktadır. Aslında verilen mesaj gayet net: Eğer koruma talep etmediğiniz bir unsur varsa ya onu görsellere hiç dahil etmeyin ya da bu unsur icin koruma talep etmediğinizi açık şekilde ifade edecek çizim yöntemleri kullanın.

Damla DUYAN

damladuyan@yahoo.co.uk

Ağustos 2018

BREXIT; BİRLEŞİK KRALLIK BEYAZ BİR SAYFA AÇTI ve COĞRAFİ İŞARETLER HAKKINDA DEDİ Kİ…

 

Birleşik Krallık’ın (BK) Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılma sürecini daha evvel ki yazılarımda boşanmaya benzetmiştim. Brexit sürecinde dakikalar tik tak geçerken görüşmeler ve pazarlıklar da son sürat devam ediyor.

Brexit’e ilişkin bir önceki yazımda coğrafi işaretler faslından dolayı boşanmada sinirlerin gerildiğini, BK’nın adeta “madem o evi istiyorsun, sen de bana şunu şunu ver” diyen çiftlerdeki gibi coğrafi işaret konusunu masaya pazarlık konusu olarak sürdüğünü anlatmıştım.

https://iprgezgini.org/2018/05/31/brexit-bosanmasinda-sinirler-gerilmeye-basladi-domates-biber-patlican

Yukarıda bahsi geçen son yazımdan sonra  bir gelişme oldu ve Temmuz ayında BK görüşmelerde beyaz bir sayfa açtı! Ben biraz ironi yapıp buna beyaz sayfa diyorum ama tabii ki bu tek sayfalık bir metin değil, uzun ve Brexit sonrası ortaya  çıkacak mevzuatın nüvelerini ve BK’nın harekat tarzını işaret eden/etmesi gereken bir döküman. BK’nın yayınladığı ve “White Paper” adı verilen bu metin henüz AB tarafından kabul edilmiş değil.

White Paper’ın küçük bir kısmı, iki paragraf,  ateşten gömlek olan coğrafi işaretlere ayrılmış durumda; bu paragraflarda BK bazı şeyleri söylüyor ama bazı konularda da hala suskunluğunu koruyor göreceğiniz gibi. Şöyle ki;

White Paper’ın Coğrafi İşaretlere ilişkin kısmı 38. ve 39. paragraflarda yer alıyor ve bu paragraflarda aşağıdaki gibi:

  1. Included in the remit of wider food policy rules are the specific protections given to some agri-food products, such as Geographical Indications (GIs). GIs recognise the heritage and provenance of products which have a strong traditional or cultural connection to a particular place. They provide registered products with legal protection against imitation, and protect consumers from being misled about the quality or geographical origin of goods. Significant GI-protected products from the UK include Scotch whisky, Scottish farmed salmon, and Welsh beef and lamb. 
  1. The UK will be establishing its own GI scheme after exit, consistent with the WTO Agreement on Trade-Related Aspects of Intellectual Property (TRIPS). This new UK framework will go beyond the requirements of TRIPS, and will provide a clear and simple set of rules on GIs, and continuous protection for UK GIs in the UK. The scheme will be open to new applications, from both UK and non-UK applicants, from the day it enters into force

 

38. paragraf kısaca coğrafi işaretlerin önemine vurgu yapıyor ve dikkat ederseniz metinde kabaca “Coğrafi işaretle korunan önemli BK kaynaklı ürünler arasında İskoç Viskisi, İskoç çiftlik somonu, Galler bifteği ve kuzusu sayılabilir.” deniyor. Sanki bu cümleyle BK “bu coğrafi işaret konusu sadece sizin için önemli değil, bir tek sizin coğrafi işaretli meşhur ürünleriniz yok bizim de var, lütfen ama” diyor gibi geldi bana!.

Bence asıl önemli olan 39. paragraf çünkü diyor ki;

— Biz AB’den çıkınca, TRIPS’e uygun olarak, kendi coğrafi işaret sistemimizi kuracağız,

— Bu kuracağımız yeni coğrafi işaret sistemi TRIPS’de işaret edilen gerekliliklerin de ötesinde olacak, coğrafi işaretlerle ilgili son derece açık ve basit bir kurallar bütünü içerecek ve BK (kaynaklı) coğrafi işaretlerin BK’da korumasının devamını sağlayacak,

— Kurulacak yeni sistem yürürlüğe gireceği günden itibaren gerek BK’dan gerekse BK dışından hak sahiplerinin yeni başvurularına açık olacak.

Şimdi, dikkat ederseniz 39. paragrafta ilginç bir nokta var; BK kendi coğrafi işaret sistemini kuracağını söylüyor; buraya kadar AB’nin ısrar ettiği konuyu kabul etmiş görünüyor. Fakat paragrafın sondan bir önceki  cümlesine bir daha bakın (…..and continuous protection for UK GIs in the UK.) Yani?

Yani diyor ki: “Brexit işi tamamlandıktan sonra ben yeni sistemi kurduğumda BK kaynaklı coğrafi işaretleri korumaya devam edeceğim.” Tamam, peki, güzel de, metinde  BK kaynaklı olmayan ve halihazırda tescilli ya da başvurusu devam eden coğrafi işaretlere ne olacağını söylenmiyor!!.

Brexit sürecinde AB’nin baş müzakerecisi olan, Fransa eski Tarım Bakanı, Michel Barnier sanırım 39. paragrafdaki bu ifadeyi  okuduğunda yine çok sinirlenmiştir! Bakalım kendisinin ve/veya diğer AB yetkililerinin bu hususta bir yorumu olacak mı, dikkatle takip ediyorum.

Özlem FÜTMAN

ofutman@gmail.com

Ağustos 2018

1984 ve Düz Paketleme; Kara Ütopya ve Gerçeklik


 

“Winston birden geri döndü. Yüzüne dingin, iyimser bir ifade oturtmuştu; tele-ekrana bakarken böylesi daha uygundu. Odayı geçip küçük mutfağa girdi. Bakanlıktan günün bu saatinde ayrılmakla kantindeki öğle yemeğini feda etmişti, üstelik mutfakta ertesi günün kahvaltısına saklanması gereken bir parça esmer ekmekten başka bir şey olmadığını biliyordu. Raftan, içinde renksiz bir sıvı bulunan, düz beyaz etiketinde ZAFER CİNİ yazan bir şişeyi aldı. (He took down from the shelf a bottle of colourless liquid with a plain white label marked VICTORY GIN.) Kapağını açınca, Çinlilerin pirinç ruhunu andıran, ağır, tiksinç bir koku çarptı burnuna. Bir çay kaşığı kadar doldurdu, geçireceği sarsıntıya kendini hazırladı ve ilaç içer gibi içiverdi.” (George Orwell, 1984)

 

 

George Orwell, 1984’ün ilk sayfalarında romanın ana kahramanı Winston Smith’in evinde geçirdiği zamanı okuyuculara aktarırken, içki şişesini “düz beyaz etiketli (plain white label marked)”, “Zafer Cini” markalı bir ürün olarak aktarır. Devam eden paragrafta, “Üstünde ZAFER SİGARALARI yazan buruşmuş bir paketten bir sigara aldı, ama farkında olmadan sigarayı dik tutunca içindeki tütün yere döküldü.” ifadesiyle sigaranın da “Zafer” markalı olduğunu bizlere aktarır.

 


 

Kara ütopya türünün en önemli edebi metinlerinden olan 1984 kimine göre totalitarizm eleştirisi, kimine göre ise bu kılıf altında Orwell’ın maksatlı anti-Sovyet propagandasıdır. Bu tartışmaya hiç girmeden 1984’ün totalitarizmi tasavvur edebilmek için en etkili anlatımlardan birisi olduğunu kabul etmek yerinde olacaktır.

1984’de totalitarizm kendisini kanaatimizce markalarda da göstermektedir. Yaşamın her alanında görülen “Victory (Zafer)” kelimesi içki ve sigara gibi keyif ürünleri üzerinde de marka olarak yer almaktadır ve yukarıda da belirttiğimiz üzere, düz beyaz etikete sahip cin şişesinin üzerinde “Zafer Cini” kelimesinden başka bir unsur bulunmamaktadır. Romanda Zafer Kahvesi, Zafer Konutları gibi kullanımların da bulunması, Büyük Birader’in dünyasında tek markalı bir yaşam olduğu, o markanın da totaliter devletin markası olduğu mesajının okuyuculara verildiğini göstermektedir.

 

 

Soğuk savaş propaganda döneminde, Türkiye dahil olmak üzere Batı Bloğunda yaygın bir Doğu Bloğu eleştirisi mevcuttur; Doğu Bloğunda da elbette karşı propaganda ve hayatın her alanında yoğun baskı görülmektedir. Batı Bloğu’nca yapılan eleştirinin yaygın temalarından birisi sosyalist bloktaki tekdüze yaşam, çirkin çok katlı konutlar, karanlık gecelerle simgelenen renksiz ve ışıltısız hayattır. Buna karşın Batı’da renkli bir yaşam devam etmektedir, geceler ışıkla doludur, insanlar her istedikleri ürüne ve markaya kolaylıkla erişebilmektedir. Yani Sosyalist Blok yokluğu, Batı Dünyası ise varlığı simgelemektedir.

Kapitalizmin renkli dünyasını simgeleyen marka çeşitliliği yıkılan Doğu Bloğunda ve ekonomisi dönüşüm geçiren Türkiye’de hızla artar. Bu bağlamda her üründeki marka çeşitliliği, markaların görsel tasarımındaki değişiklikler, albenili şekil markaları, stilize logolar 1990’lardan başlayarak tüm dünyada yükselen trend haline gelir. Türkiye’de her yıl yapılan yüz bin rakamının çok üzerindeki marka tescil başvurusunun, kanaatimizce ekonomik ve aynı zamanda sosyolojik dönüşümün göstergelerinden birisi olarak algılanması gerekmektedir.

 Bu noktada son yılların önemli tartışmalarından “düz paketleme (plain packaging)” konusuna geçmek istiyorum.

 

 

Sigaralarda düz paketleme, en basit şekilde, markaları farklı olsa da tüm sigara paketlerinin tek tip hale getirilmesi olarak tanımlanabilir. Uygulama doğrultusunda, üreticiler paket üzerinde sigaraların markalarına, sadece kelime markası olarak ve izin verilen tek tip ölçü, font ve alanı kullanarak yer verebilecektir. Paketin kalan kısmı boş kalacak veya sağlık uyarılarıyla (yazı, resim, fotoğraf, sigarının zararlarına ilişkin bilgi, vb.) doldurulacaktır. Paketlerin tek tip hale getirilmesi, sigara paketleri üzerindeki logolar, şekil markaları, renkler dahil olmak üzere tüm ayırt edici unsurların kaldırılmasını kapsamaktadır. Paketlerin tek tip hale getirilmesi, paket üzerindeki markaların ve ayırt edici işaretlerin kaldırılması ile sınırlı değildir; paketlerin boyutları, kapakları, açılış biçimleri, dokuları vb. tüm bileşenlerini de kapsamaktadır.

Düz paketlemenin altında yatan mantık, sigara paketlerinde kullanılan renk, şekil ve stilize yazım biçimi gibi unsurların ürünü cazibeli hale getirdiği ve tüketim güdüsünü tetiklediğidir. Ürün paketlerinin tek tip ve cazibesiz hale getirilmesi suretiyle, ilaveten paketler üzerinde caydırıcı olduğu düşünülen uyarı ve fotoğrafların kullanılması yoluyla, sigara tüketiminin azaltılabileceği düşünülmektedir.

Avustralya’nın 2012 yılında yürürlüğe koyduğu sigara paketlerinin düz paketlenmesi (plain packaging) kanunu, düz paketleme yoluyla kamu sağlığının korunması amacını taşımaktadır. Avustralya’nın başını çektiği düz paketleme mevzuatı, sonradan Macaristan, Fransa, Birleşik Krallık, Yeni Zelanda, Norveç ve İrlanda tarafından da yürürlüğe sokulmuştur. Gelecek yıllarda çok sayıda başka ülkenin benzer mevzuatları yürürlüğe koyması beklenmektedir.

 

 

Düz paketleme mevzuatı,tahmin edeceğiniz gibi, sigara endüstrisinin ve bunun yanında bazı ülkelerin tepkisini çekmektedir. Tepkilerin gerekçelerinden birisi de tescilli markaların kullanımı haklarının düz paketleme yoluyla engellenmesidir. Markaların kullanımının engellenmesi, düz paketleme karşıtlarına göre, aynı zamanda TRIPS Anlaşması’nın ve dolayısıyla DTÖ yükümlülüklerinin ihlali anlamına gelmektedir.

Daha da açmak gerekirse, bir sigara üreticisi, sigarasının adını ve ilaveten son derece dikkat çekici bir şekli (Örneğin, Marlboro’nun aslanı) marka olarak tescil ettirmiş ve yıllardır süregelen kullanım suretiyle bu şekli tanınmış bir marka haline getirmiş olabilir. Düz paketleme uygulaması sonucunda, Marlboro paketlerinde Marlboro aslanının şekli yer alamayacak, markayla özdeşleşmiş stilize yazım biçimi kullanılamayacak ve Marlboro ibaresi oldukça küçük puntolarla ve ancak paketin önceden belirlenmiş bir noktasında yer alacaktır.

Belirtilen unsurların hepsinin, yani kelime markasının, şekil markasının ve stilize yazım biçiminin yıllardır tescilli markalar olduğunu varsaydığımız bir durumda, markanın sahibi firma şekil ve stilize yazım biçimli markalarını düz paketleme uygulaması sonrası kullanamayacaktır. Sigara endüstrisi, bu durumun tescilli markadan doğan haklarının kullanımının engellenmesi olduğunu öne sürmektedir.

Avustralya’nın düz paketleme mevzuatına karşı, Dominik Cumhuriyeti, Honduras, Endonezya ve Küba tarafından DTÖ nezdinde yapılan şikayetler birleştirilmiş ve tek bir kararla uyuşmazlık hakkında DTÖ Paneli tarafından 28 Haziran 2018 tarihinde karar verilmiştir. Panel uzun ve detaylı kararının sonucunda, Avustralya’nın Düz Paketleme Mevzuatı’nın ülkenin DTÖ ve TRIPS yükümlülüklerini ihlal etmediği neticesine ulaşmıştır. Bu bağlamda, kazanan Avustralya ve düz paketleme taraftarları, kaybeden ise şikayetçi ülkeler ve daha da fazlasıyla sigara endüstrisi olmuştur.

Panel kararının https://www.wto.org/english/tratop_e/dispu_e/435_441_458_467r_e.pdf ; rapor eklerinin https://www.wto.org/english/tratop_e/dispu_e/435_441_458_467r_a_e.pdf ; raporun sadece özet ve sonucunun ise https://www.wto.org/english/tratop_e/dispu_e/435_441_458_467r_conc_e.pdf bağlantılarından görülmesi mümkündür.

Panel kararına karşı Honduras tarafından itiraz edilmiştir. DTÖ Temyiz Organı’nın itiraz hakkında gelecek yıllarda karar vermesi beklenmektedir.

Konuya ilişkin tartışmalar hakkında bilgi edinmek için, IPR Gezgini’nde daha önce yayınladığımız;

“Sigara Ambalajlarına İlişkin Tek Tip Paketleme (Plain Packaging) Düzenlemesi ve Düzenlemenin Tescilli Marka Haklarıyla Bağlantısı” başlıklı yazının https://wp.me/p43tJx-dn bağlantısından,

“DTÖ Paneli Sigaralar için Düz Paketleme Kararı ve Türkiye Görüşü Bağlamında Markanın Kullanımı Zorunluluğu Tartışmalarına Kısa Bir Ziyaret” başlıklı yazının https://wp.me/p43tJx-SD bağlantısından,

“Sigara Üretimi, Sunumu ve Satışı Hakkındaki 2014/40 Sayılı AB Direktifi Adalet Divanı Tarafından Değerlendirildi (C-547/14 Sayılı Ön Yorum Kararı)” başlıklı yazının ise https://wp.me/p43tJx-ys bağlantısından,

incelenmesi mümkündür.

Düz paketleme meselesi şu anda sadece sigara ürünü için öngörülen bir düzenleme olsa da, düzenlemenin gerekçesinin kamu sağlığı olduğu göz önüne alındığında, uygulama kapsamının farklı ürünlere genişletilmesinin mümkün olduğu düşünülebilir.

Sigara hiç şüphesiz insan sağlığı açısından bir tehdittir ve insan vücuduna ve yaşam kalitesine verdiği zararlar konusunda tartışma bulunmamaktadır.

Peki, aynı derecede veya daha düşük zararlar başka ürünler bakımından düşünülemez mi?

Örneğin, hangimiz kola başta olmak üzere gazlı meşrubatların insan sağlığına zarar vermediğini öne sürebiliriz veya fast food kategorisindeki yiyecekler de obezite sorununun başlıca nedenlerinden birisi olarak kamu sağlığını tehdit etmemekte midir? Bir adım daha öteye gidiyorum, hayata bakışa bağlı olarak, alkollü içecekler kimisi için gününe keyif katan bir tüketim maddesi olarak, kimileri için günah, kimileri için sağlığa zararlı ve asla tüketilmemesi gereken maddeler olarak nitelendirilebilir.

Yasama ve/veya yürütme erkine sahip olanlar farklı ülkelerde değişik öncelikleri dikkate alarak ve sigara ile sınırlı kalmayarak birçok ürün kategorisini de düz paketleme kapsamına alabilirler. Dolayısıyla, bu varsayımda, bir gün kolayı Coca Cola’nın ikonik şişesi yerine dümdüz transparan bir şişeden içmek, ünlü ve pahalı bir şarabı piyasadaki en sıradan şarapla aynı görünümdeki şeffaf bir şişeden tüketmek,  piyasadaki tüm fast food yiyecekleri aynı düz ambalaj kutusuyla satın almak durumunda kalınabilir.

Kamu sağlığı kavramını geniş düşününce, alkol sizi gerçeklikten kopartır, fast food sizi obez yapar, şekerleme dişlerinizi çürütür gibi durumların hepsinin kamu sağlığı genel şemsiyesi altında yer alabileceği açıktır. Belirsiz olan husus ise kamu sağlığını tehdit eden ürünlerin neye göre ve hangi öncelikler göz önüne alınarak tespit edileceğidir. Örneğin; günde bir kadeh şarap sağlığınıza iyi gelir, günde bir şişe bira sindirim – boşaltım sisteminizi düzenler içerikli haberlere aşinaydık. Bu tip haberlere ve araştırmalara dünyada da kolaylıkla rastlanabilirken, alkollü içecekler için düz paketleme hangi düzlemde savunulacaktır?

 

 

Bu noktada, şimdi tüm bunlar nereden çıktı, düz paketleme sigara ile ilgili bir düzenleme, bu tartışmalar oldukça yersiz de denilebilir? Kanaatimizce pek öyle değil, çünkü dünyada düz paketlemenin kapsamının genişletilmesine yönelik tartışmalar halihazırda başlamış durumda. Merak eden okuyucularımız için aşağıdaki birkaç İngilizce haber linkini paylaşıyorum:

https://www.smh.com.au/politics/federal/the-cost-of-extending-plain-packaging-to-alcohol-soft-drinks-and-junk-food-20171206-gzzhck.html

https://www.packagingnews.co.uk/news/markets/plain-future-category-focus-alcoholic-drinks-01-09-2017

https://www.theguardian.com/society/2017/jan/28/plain-packaging-graphic-warning-alcohol-craft-drinks-sanctimonious-health-experts

http://www.worldtrademarkreview.com/Magazine/Issue/72/Features/Plain-crazy-Extending-plain-packaging-restrictions-to-alcohol-and-sugar

http://www.drinksindustryireland.ie/42284-2/

Kısaca, düz paketleme sağlığa zararlı ürünlerin cazibesini azaltma işlevini yerine getirebilecek bir enstrüman olarak değerlendirilerek, birçok ürün grubu bakımından tescilli markaların kullanımını engelleyecek bir unsur haline dönüşebilir. Göstergeler de bu günlerin çok uzak olmadığını işaret etmektedir.

1984’de Büyük Birader’in dünyası, totalitarizmin (aslında sosyalist dünyanın) eleştirisidir ve o dünyada kitap boyunca karşımızda tek bir marka (Zafer) vardır.

Gerçek dünyada gelinen noktada, sosyalizm dünyaya egemen olma savaşını kaybetmiş ve renkli markalarla simgelenen kapitalizm bu savaşı kazanmıştır. Ancak, kazanan kapitalist dünyada yeni tartışma, kapitalizmin simgelerinden birisi olan renkli, ışıltılı markaların kullanımının kamu sağlığı gerekçe gösterilerek, düz paketleme yoluyla engellemek şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Belki biraz daha olayı abartarak şöyle de sorulabilir: “Düz paketleme uygulaması, 1984 kara ütopyasında tanımlanan dünyaya gidişin adımlarından birisine dönüşebilir mi?”. Düz paketlemenin sigara ile sınırlı kalmayabileceğinin sinyallerini şimdiden görmek, bu soruyu kanaatimizce  anlamlı kılmaktadır.

Son bir soruya yer vererek yazıyı bitireceğim:

Dünya sadece insanların değildir; buna rağmen hayvanlar, bitkiler ve doğa düşünülmeksizin dünya insanlar tarafından şuursuzca tahrip edilmektedir. Doğa mahvedilirken inşaatlar, plastik ve kimyasal atıklar, santraller, taşıtlar, barajlar, fabrikalar, fosil yakıtlar vb. birçok insan icadı ürün ve yöntem kullanılmaktadır. İnsanoğlu kamu sağlığı için kendisine en yakın hedef olan kolay tüketim ürünlerini seçerek, başarısı veya başarısızlığı ölçümlenmemiş yöntemleri kurtuluş reçetesi olarak gündeme getirmektedir. Peki benzeri reçetelerin yukarıda saydığımız tipte ürün ve hizmetler için kullanımı neden gündeme getirilmemektedir? Patates cipsinin insanoğluna verdiği zarar, yeşil alanları ve doğal yaşamı yok eden binaların doğaya verdiği zarardan daha mı önemlidir?

Önder Erol ÜNSAL

unsalonderol@gmail.com 

Ağustos 2018

 

 

Şekerleme Kutusu Tescilli Tasarımı, Üç Boyutlu Şekerleme Kutusu Markasının Karşısında – Adalet Divanı Genel Mahkemesi’nin Kararı – Siz Ne Düşünürsünüz?(2)

 

“Siz ne düşünürsünüz?” serimizin son sorusuna farklı sosyal medya platformlarından ve yüz yüze çok sayıda yanıt aldık. Görüşlerini bizimle yazılı olarak paylaşan Poyraz Deniz, Muazzez Kılıç, Umut Karaca, Hakan Özcan ve FBernil‘e teşekkür ediyoruz.

Adalet Divanı Genel Mahkemesi’nin kararına geçmeden önce ihtilafı hatırlatmamız yerinde olacaktır:

Aşağıda görseline yer verdiğimiz tasarım, 2007 yılında EUIPO’da Birlik Tasarımı olarak tescil edilir.

 

 

2011 yılında “FERRERO SPA” tescilli tasarımın hükümsüzlüğünü aşağıdaki 3 boyutlu şekil markasına dayanarak talep eder. 3 boyutlu şekil markası bir uluslararası markadır ve Fransa için 1974 yılında “şekerlemeler”i de içerecek biçimde tescil edilmiştir.

 


 

EUIPO İptal Birimi 2012 yılında talebi kabul eder ve tasarımı hükümsüz kılar. EUIPO Temyiz Kurulu da 2015 yılında bu kararı onar.

Hükümsüzlük kararının gerekçesi, 6/2002 sayılı Birlik Tasarım Tüzüğü’nün 25(1)(e) maddesidir. Anılan madde takip eden hükmü içermektedir:

“Sonraki tarihli bir tasarımda ayırt edici bir işaret kullanılmışsa ve söz konusu işareti koruyan Birlik veya üye ülke mevzuatı, işaretin hak sahibine kullanımı engelleme hakkı veriyorsa, Birlik tasarımı hükümsüz kılınabilir.”    

Temyiz Kurulu, FERRERO’nun Fransa’da tescilli marka hakkına sahip olduğu tespitinden hareketle, bu markanın hükümsüzlük kararının konusu tescilli tasarımla karıştırılma ihtimaline yol açabileceği görüşündedir. Dolayısıyla da tasarımın hükümsüzlük kararını yerinde bulur.

Tasarım sahibi bu karara karşı Adalet Divanı Genel Mahkemesi önünde dava açar.

Davacı aşağıdaki ana argümanlara dayanmaktadır:

“Hükümsüzlük kararının gerekçesi markada baskın herhangi bir unsur bulunmamaktadır; tescilli tasarımın net olarak görülen ve eğri köşeleri ise şekerleme kutusunun önemli özellikleridir. Buna ilaveten, tasarımda bulunan etiket, MIK MAKI logosu ve eğri köşeler Temyiz Kurulu tarafından göz ardı edilmiştir. Bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda, davacı tasarımı ile hükümsüzlük kararının gerekçesi şekil markası birbirleriyle benzer değildir.”

Genel Mahkeme davayı 3 Ekim 2017 tarihinde T-695/15 sayılı kararı ile sonuçlandırır. Karar metninin http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text&docid=195183&pageIndex=0&doclang=EN&mode=req&dir&occ=first&part=1&cid=5283 bağlantısından görülmesi mümkündür.

Mahkeme, EUIPO Temyiz Kurulu’nun hükümsüzlük kararını aşağıdaki gerekçelerle onar:

İhtilafın konusu mallar şekerlemelerdir ve bu malların ortalama tüketicilerinin dikkat düzeyi ortalamanın altındadır.

Davacı, hükümsüzlük kararının gerekçesi markada baskın herhangi bir unsur bulunmadığını, tescilli tasarımın net olarak görülen ve eğri köşelerinin şekerleme kutusunun önemli özellikleri olduğunu, tasarımda bulunan etiketin, MIK MAKI logosunun ve eğri köşelerin Temyiz Kurulu tarafından göz ardı edildiğini öne sürmektedir.

Mahkemeye göre, hükümsüzlük kararının gerekçesi marka, çeşitli ürünlerle doldurulabilecek standart bir kutu şeklinden oluşmaktadır ve ayırt edici karakteri ortalamanın altındadır. Davacı, bu tespite katılmaktadır ve kendi tasarımının mevcut standarttan uzaklaşmış köşelerinin dikkate alınmasını talep etmektedir.

Bir kutunun ayırt edici karakterinin zayıflığı, yanında zorunlu olarak kutunun hiçbir baskın unsur içermediği sonucunu getirmez. Zira, işaretteki pozisyonu ve büyüklüğü nedeniyle kutu tüketicilerin zihninde bir algı yaratabilir ve onlar tarafından hatırlanabilir. Temyiz Kurulu kararının 32. paragrafında, hükümsüzlük nedeni markanın kapsadığı unsurlardan herhangi birisinin, aynı markanın kapsadığı diğer unsurlardan daha baskın veya daha ayırt edici olmadığını belirterek, markanın bütün olarak algılanacağının altını çizmektedir. Bu şartlarda, kutunun uzunluğu boyunca yer alan çizgilerin kutunun şeklini belirlediği, yalnızca iki köşeyi gösterdiği ve hiçbir özel parçanın önemini ortaya çıkarmadığı belirtilmelidir. Bu çizgiler tüketicilerde bir algı yaratmayacak ve onlar tarafından hatırlanmayacaktır. Bunun sonucunda, hükümsüzlük gerekçesi markada yer alan çizgilerin markanın oluşturduğu bütüncül izlenimde etkili olduğuna yönelik davacı iddiası haklı görülmemiştir.

Mahkeme devamında, davacının tasarımını değerlendirmiştir. Tasarımda yer alan etiket göz ardı edilebilir olmasa da sadece bir detaydır. Zira, şekerleme içeren bir kutuya yapıştırılmış bir etiket olarak değerlendirilecektir. Bunun sonucu olarak, ne tasarımdaki etiket ne de MIK MAKI logosu, incelenen tasarımda üç boyutlu kutunun etkisini gölgeleyen, tasarımın bütününe hakim olan unsurlar olarak değerlendirilmeyecektir.

İnceleme konusu tasarımın paralel yüzlü bir kutu olmaması iddiasıyla ilgili olarak Temyiz Kurulu, bu özelliğin derhal anlaşılmadığı ve ortalama tüketicilerin algısını etkilemeyeceği görüşündedir. Mahkeme’ye göre, davacının argümanları, etiketin ve logonun incelenen tasarımda üç boyutlu kutunun etkisini gölgeleyen unsurlar olmadığı ve tüketicilerin genel algısını etkilemeyeceği hususlarını değiştirmemektedir.

Mahkeme kararın devamında inceleme konusu tasarım ve markanın görsel karşılaştırmasını yapmıştır.

Gerek hükümsüzlük gerekçesi marka gerekse de inceleme konusu tasarım, şeffaf şekerleme kutularıdır. Her iki şekilde de ince dikdörtgen bir kutu, saydam olmayan bir açma kapağı ve kutuyu önden arkaya “at eyeri” gibi örten bir etiket bulunmaktadır. İki kutuda da bulunan beyaz kapağın görünümü de benzerdir.

Davacı, marka ile tasarımın genel görümünün benzer olmadığını, tasarımda kutunun şekerleme ile dolu olduğunu, bu hususun dikkate alınmadığını, şekiller arasında net farklılıklar bulunduğunu öne sürse de; Temyiz Kurulu’nun isabetle belirttiği üzere, tasarımın şekerleme ile dolu olması görsel karşılaştırmada dikkate alınabilecek bir husus değildir. Şöyle ki, tasarım şekerlemelerin kutusu için tescil edilmişken, marka da şekerlemelerin kendisi için tescil edilmiştir.

Tasarım ve markanın, tasarımdaki eğimli köşeler (marka dikdörtgen şeklindedir ve köşeler eğimli değildir), tasarımın etiketi gibi açılardan farklılaştığı kabul edilmelidir. Buna karşın Temyiz Kurulu’nun belirttiği üzere, bu farklılıklar ikinci derecede öneme sahiptir ve şekiller arasındaki benzerlikleri ortadan kaldırmamaktadır. Bu farklılıklar, ancak kamunun ilgili kesiminin ürünleri yanyana incelemesi halinde fark edilecektir ve bu tip bir inceleme piyasada nadiren gerçekleşecektir. Halkın işarete ilişkin tam olmayan hatıraya sahip olacağı ve farklı zamanlarda karşılaşacağı şekiller arasındaki farklılıkları kolaylıkla algılamayacağı içtihatta da belirtilmiştir.

Davacı, tescilli tasarımdaki kelime unsurunun dikkate alınmadığını öne sürse de, hükümsüzlük gerekçesi markada bir kelime unsuru bulunmamaktadır ve bu nedenle şekillerin fonetik karşılaştırmasının yapılması mümkün değildir. İnceleme konusu tasarım ve marka, anlamlı kelime unsurları içermediğinden bunların kavramsal olarak karşılaştırılması da mümkün değildir.

Belirtilen nedenlerle, marka ve tasarımın fonetik ve kavramsal karşılaştırılması söz konusu olmayacaktır ve yukarıda belirtilen gerekçelerle tasarım ve marka arasında önemli görsel benzerlikler bulunmaktadır.

Sayılan tüm gerekçelerin ışığında; iki işaret arasındaki benzerlik ve inceleme konusu malların yüksek düzeydeki benzerliği bir arada dikkate alındığında, Genel Mahkeme’ye göre tescilli marka ve tescilli tasarım arasında karıştırılma ihtimali ortaya çıkacaktır ve tescilli markanın zayıf ayırt edici karakteri bu durumu değiştirmeyecektir. Aynı tespit ve sonuçları içeren Temyiz Kurulu kararı belirtilen nedenlerle haklı bulunmuş ve davanın reddedilmesine karar verilmiştir.

Okuyucularımız, Genel Mahkeme’nin kararını ve gerekçelerini ne derecede ikna edici buldular bilemiyorum.

Kendi adıma da tescilli markanın aslında marka olma vasfının tartışmaya son derece açık olduğu ve günümüzde EUIPO’nun ve birçok AB üyesi ülkenin kabul ettiği standartlar kapsamında marka olarak tescil edilemeyeceğini düşünüyorum. Hükümsüzlük kararının gerekçesi marka, Fransa’da 1974 yılında (benimle yaşıt) tescil edilmiştir ve muhtemelen o dönemde tasarım koruması çok popüler olmayan (belki de olmayan) bir koruma türüydü. Dolayısıyla, ürün biçimlerinin şekil markası olarak tescil edilmesi çok daha tercih edilen bir yöntemdi ve üç boyutlu şekil markalarına ilişkin Adalet Divanı içtihadı henüz ortaya çıkmamıştı. Belki de kararın arka planında böyle bir düşünüş biçimi yer almaktadır (o dönemde tasarım koruması olmadığı için tasarım olarak korunamayan bir şeklin korunması niyetinin yok sayılmaması, vb.), ancak bu yorum varsayımın ötesine geçemeyecektir, onun da farkındayız.

Ek yorum yapmak isteyen okuyucularımızı bir kez daha düşüncelerini paylaşmaya davet ediyoruz. Okuyucularımız yorumlarını bu yazının altındaki “yorum” bölümüne yaparlarsa çok daha memnun oluruz, çünkü tüm okuyucularımız sosyal medya kullanmıyor.

Önder Erol ÜNSAL

unsalonderol@gmail.com

Ağustos 2018

Şekerleme Kutusu Tescilli Tasarımı, Üç Boyutlu Şekerleme Kutusu Markasının Karşısında – Siz Ne Düşünürsünüz?(1)

 

“Siz ne düşünürsünüz?” serisine uzun süredir ara vermiştik.

Serinin yeni sorusunun ilginç bir tartışmayı içermesinin uzun aranın rehavetini ortadan kaldıracağını düşünüyoruz. Bu bağlamda, iki farklı fikri mülkiyet hakkının çatışmasını içeren bir Adalet Divanı Genel Mahkemesi kararını konu alan sorumuzu sizlere yöneltiyor, yanıtlarınızı ve yorumlarınızı bekliyoruz.

Aşağıda görseline yer verdiğimiz tasarım, 2007 yılında EUIPO’da Birlik Tasarımı olarak tescil edilir.

 

 

2011 yılında “FERRERO SPA” tescilli tasarımın hükümsüzlüğünü aşağıdaki 3 boyutlu şekil markasına dayanarak talep eder. 3 boyutlu şekil markası bir uluslararası markadır ve Fransa için 1974 yılında “şekerlemeler”i de içerecek biçimde tescil edilmiştir.

 


 

EUIPO İptal Birimi 2012 yılında talebi kabul eder ve tasarımı hükümsüz kılar. EUIPO Temyiz Kurulu da 2015 yılında bu kararı onar.

Hükümsüzlük kararının gerekçesi, 6/2002 sayılı Birlik Tasarım Tüzüğü’nün 25(1)(e) maddesidir. Anılan madde takip eden hükmü içermektedir:

“Sonraki tarihli bir tasarımda ayırt edici bir işaret kullanılmışsa ve söz konusu işareti koruyan Birlik veya üye ülke mevzuatı, işaretin hak sahibine kullanımı engelleme hakkı veriyorsa, Birlik tasarımı hükümsüz kılınabilir.”    

Temyiz Kurulu, FERRERO’nun Fransa’da tescilli marka hakkına sahip olduğu tespitinden hareketle, bu markanın hükümsüzlük kararının konusu tescilli tasarımla karıştırılma ihtimaline yol açabileceği görüşündedir. Dolayısıyla da tasarımın hükümsüzlük kararını yerinde bulur.

Tasarım sahibi bu karara karşı Adalet Divanı Genel Mahkemesi önünde dava açar ve dava Genel Mahkeme tarafından 2017 yılında sonuçlandırılır.

Davacı aşağıdaki ana argümanlara dayanmaktadır:

“Hükümsüzlük kararının gerekçesi markada baskın herhangi bir unsur bulunmamaktadır; tescilli tasarımın net olarak görülen ve eğri köşeleri ise şekerleme kutusunun önemli özellikleridir. Buna ilaveten, tasarımda bulunan etiket, MIK MAKI logosu ve eğri köşeler Temyiz Kurulu tarafından göz ardı edilmiştir. Bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda, davacı tasarımı ile hükümsüzlük kararının gerekçesi şekil markası birbirleriyle benzer değildir.”

Bu argümanlar da göz önüne alındığında sizce Genel Mahkeme’nin kararı ne yönde olmuştur?

Yorum ve yanıtlarınızı merakla bekliyoruz. Genel Mahkeme’nin kararını birkaç gün içerisinde yazacağız.

Önder Erol ÜNSAL

unsalonderol@gmail.com

Ağustos 2018