Kategori: Yapay Zeka ve Fikri Mülkiyet Hakları

MAKİNELERİN HAK SAHİPLİĞİ MÜCADELESİ DEVAM EDİYOR: ABD TELİF HAKLARI OFİSİ, YAPAY ZEKA YARATIMINI ESER OLARAK KABUL ETMEMEKTEKİ İSTİKRARINI SÜRDÜRDÜ –  “STEVEN THALER – A RECENT ENTRANCE TO PARADISE” KARARI



HAL: “.. Stop, Dave. Will you stop, Dave? I am afraid, Dave. Dave my mind is going. There is no question about it. I can feel it, I can feel it. Good afternoon gentlemen. I am HAL 9000 computer. I became operational at the H.A.L plant in Urbana, Illinois on the 12th January 1992…”

Yukarıdaki replik aslında biraz daha uzayıp gidiyor ve Stanley Kubrick’in 1968 yapımı efsane ve biraz da rahatsızlık verici “2001: A Space Odyssey” filminde, Dave’in, robot HAL’in bağlantısını koparmaya başladığı sahneden. Usta yönetmen Kubrick, 1968 yılında yapay zekaya sahip bir makinaya başrolü verdiğinde, yapay zeka sadece bilim kurguydu. Günümüzde ise, Kubrick’in öngörüsünü bir rutin olarak yaşamaktayız.

2001: A SPACE ODYSSEY - Trailer - YouTube

Son yıllarda yapay zeka tarafından meydana getirilen eserlerin korunup korunamayacağı ve/ya yapay zekanın eser sahibi olarak kabul edilip edilemeyeceği konusu pek çok farklı yargı çevresindeki idari ve yargı kurumları  tarafından ele alındı.   Bu konuda tartışılan temelde iki soru var: 1. Yapay zeka tarafından yaratılmış bir “eser”, telif hakkı korumasına layık bir eser olarak kabul edilebilir mi? 2. Yapay zeka eser sahibi olabilir mi? Bu zamana kadar dünyadaki baskın tutum, eserin meydana gelmesinde mutlaka bir insan unsuru bulunması gerektiği ve insan dışında bir eser sahibi kabul edilemeyeceği yönünde. Dolayısıyla yapay zeka çoğunlukla hak sahipliği anlamında hala bir araç olarak görülüyor.

ABD Telif Hakları Ofisi de çok yeni bir kararında yine, insan unsuru olmaksızın üretilen bir eserin telif hakkı tescil talebini reddetti ve yapay zekanın “eser sahibi” olarak kabul edilemeyeceği görüşünü tekrarladı. Bu yazımızda ele alacağımız telif hakkı başvurusunun sahibi Stephen (Steven) Taler ise aslında tanıdık bir isim. Thaler, daha önce “Dabus Kararı”[1] olarak gündeme gelen karardaki başvuru sahibinden başka biri değil.  Thaler, makinelerin hak sahibi olarak tanınması konusunda dünya çapındaki çabalarında oldukça ısrarlı. Bu başvuruda da muradına eremediğini görüyoruz ama bakalım gelecek günler neler gösterecek.

Başvuru Süreci

Konumuza gelecek olursak, bu yazımıza konu “A Recent Entrance to Paradise” [Cennete Açılan Yakın Zamanlı Bir Giriş] adlı iki boyutlu eserin (“Eser”) reprodüksiyonu aşağıdaki gibidir:


Steven Thaler, 3 Kasım 2018 tarihinde Eser üzerindeki telif hakkının tescili talebiyle ABD Telif Hakları Ofisi (“Ofis”) nezdinde başvuruda bulunur.  Başvuruda eser sahibini “Yaratıcılık Makinesi” [Creativity Machine] olarak tanımlayan Thaler, “makinenin mülkiyeti”ne dayalı devir beyanını göstererek kendisini talepte bulunan kişi olarak belirtmiştir.

Thaler başvurusunda, Eser’in “bir makinede yer alan bilgisayar algoritması tarafından bağımsız şekilde yaratıldığını” ve kendisinin “bilgisayar tarafından yaratılan bu eseri Yaratıcılık Makinesi’nin maliki sıfatıyla ve ivaz karşılığı/sipariş üzerine yaratılan eser olarak [work-for-hire] tescil ettirmeyi amaçladığını” Ofis’e açıklamıştır. İncelemeyi yapan uzman, 12 Ağustos 2019 tarihli kararında Eser’in “telif hakkı talebini desteklemek için aranan eser sahibinin insan olması koşulundan yoksun” olduğunu tespit ederek tescil talebini reddetmiştir.

Yeniden İnceleme Talebi

Bunun üzerine Thaler, “eser sahibinin insan olması koşulunun anayasaya aykırı olduğunu ve mevzuat ya da içtihatlarla da desteklenmediğini” ileri sürerek Ofis’in tescil talebinin reddine ilişkin kararının yeniden incelenmesini talep etmiştir.

Thaler’ın iddialarını yeniden değerlendiren Ofis, Eser’in “eser üzerinde telif hakkı talep edilebilmesi için aranan ve eser sahibinin bir insan olması gerektiğine ilişkin kriteri sağlamadığı” sonucuna bir kez daha varmıştır; nitekim Thaler, “insan bir eser sahibi tarafından esere yeterli yaratıcı katkı ya da müdahale sağlandığına ilişkin hiçbir kanıt sunamamıştır.

Ayrıca Ofis, ABD Telif Hakkı Kanunu’nun (“Telif Hakkı Kanunu”), ABD Yüksek Mahkemesi ve diğer yargı organlarının emsal kararları uyarınca geliştirdiği ve bir eserin telif hakkın korumasından istifade edebilmesi için sağlanması gereken hukuki ve şekli koşullar arasında, eser sahibinin gerçek kişi/insan olması gerekliliğini belirten süregelen yorumunu terk etmeyeceğini de ifade etmiştir.

Thaler, ikinci kez kararın yeniden incelenmesi talebinde bulunmuş ve Ofis’in eser sahibinin gerçek kişi/insan olması gerektiğine ilişkin kriterinin anayasaya aykırı olduğuna ve içtihatlar uyarınca da desteklenmediğine ilişkin argümanlarını tekrarlamıştır. Thaler’a göre Ofis, makineler tarafından yaratılan eserlerden doğan telif haklarını tescil etmelidir nitekim böylelikle, “telif hakkı koruması için öngörülen anayasal temel de dahil olmak üzere, telif hakkı yasasının esas hedefleri daha da ilerletilecektir.” Ofis’in eser sahibinin insan olması gerekliliğine ilişkin olarak sunduğu içtihatlara cevaben Thaler, bilgisayar tarafından yaratılan bir eser üzerinde telif hakkının söz konusu olamayacağına ilişkin bağlayıcı bir kuralın bulunmadığını, telif hakkı hukukunun insan olmayan toplulukların eser sahibi olarak nitelendirilmesine ivaz karşılığı/sipariş üzerine eser yaratımı doktrini uyarınca müsaade edildiğini [work for hire doctrine] ve Ofis’in Yaldızlı Çağ’dan gelen [Gilded Age][2] bağlayıcı olmayan yargı görüşlerini temel alarak bilgisayar tarafından üretilen eserin korunamayacağını saptadığını belirtmiştir.

Yeniden İnceleme Kurulu’nun Ret Gerekçeleri

ABD Telif Hakları Ofisi tescil sürecinde beyan edilen vakıaları kabul ettiğinden ABD Telif Hakları Ofisi Yeniden İnceleme Kurulu (“Kurul”)’u gerekçesinde ABD Telif Hakları Ofisi Uygulamaları Külliyatı’nın[3]3. Basısı uyarınca  “telif hakkı yasası sadece insan zihninin yaratıcılığında temellenen ‘fikri emeğin meyvelerini’ korur.” kuralına dayanmıştır.

Kurul’a göre, Ofis, “eser sahibi bir insana ait herhangi bir yaratıcı katkı veya müdahale olmadan” işleyen “bir makine veya sadece mekanik süreç tarafından üretilen” eserleri tescil etmeyecektir çünkü mevzuat uyarınca “eser, bir insan tarafından yaratılmalıdır”. Dolayısıyla Thaler, ya Eser’in eser sahibi bir insan tarafından meydana getirildiğini kanıtlamalı ya da Ofis’i yüzyıllık içtihadından dönmeye ikna etmelidir, ki Kurul’a göre Thaler bunların hiçbirini yapamamıştır.

Thaler, Eser’in bir insanın katkısıyla üretildiğine ilişkin herhangi bir açıklama yapmadığından, Kurul nezdinde incelenecek tek husus, Ofis’in “eser sahibinin insan olması gerekliliği”ne ilişkin kriterinin anayasaya aykırı ve içtihatlar uyarınca da desteklenmeyen bir kriter olup olmadığına ilişkin iddialardır. Mevcut durumda, “Ofis, şayet bir insanın o eseri yaratmadığını tespit ederse tescil istemini reddeder”. Bu bağlamda yasal düzenleme ve yerleşik içtihatlar uyarınca Eser’in tescil edilebilir olmadığı ortadadır.

Kurul, gerekçelerinde önemli emsal kararlara dayanmıştır:

Burrow-Giles Lithographic Co. v. Sarony davasında Yüksek Mahkeme, eser sahibinin “eserin kökenini borçlu olduğu kişi; yaratıcısı; yapıcısı; bir bilim veya edebiyat eserini tamamlayan kimse” olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla Yüksek Mahkeme, “eser sahibi” kavramını kullanırken esasen insanlardan bahsetmektedir. Mahkeme, telif hakkı koruması için bir ön koşul olarak insan zihni ile yaratıcı ifade arasındaki bağı açıklamaya başkaca kararlarında da devam etmiştir. Nitekim, Mazer v. Stein davasında da bir eserin orijinal olması, yani eser sahibinin fikirlerinin somut ifadesi olması gerekliliğini yinelemiştir. Aynı şekilde Goldstein v. California davasında Yüksek Mahkeme, “eser sahibi”nin, orijinal bir kompozisyon yaratan bir birey olarak görülebileceğini, bu terimin anayasal anlamıyla, bir “yaratıcı”, “kökenini her şeyin kendisine borçlu olduğu kişi” anlamına gelecek şekilde yorumlandığını açıklayarak Burrow-Giles Lithographic Co. v. Sarony davasındaki tutumunu korumuştur. Bu bağlamda Ofis de Yüksek Mahkeme’nin emsal kararlarına itibar etmekle mükelleftir nitekim, söz konusu kararlar uyarınca eser sahibinin insan olması gerekliliği telif hakkı koruması için aranan yegane unsurdur.

Yüksek Mahkeme’nin işbu emsal kararlarına ek olarak, yerel mahkemeler de telif hakkı korumasını insan olmayan yaratıcıları kapsayacak şekilde genişletmeyi hedefleyen teşebbüsleri mütemadi olarak reddetmiştir. Örneklemek gerekirse, Naruto v. Slater davasında[4]bir maymun tarafından çekilen fotoğraflar için maymunun telif hakkı tescil ettirmesinin mümkün olmadığı ortaya konmıştur. Bu ve daha pek çok karar ABD Telif Hakları Ofisi Uygulamaları Külliyatı kapsamında, eser sahibinin insan olması kriterini karşılamayan durumlara verilen örnekler arasında yer almaktadır. (maymun tarafından çekilen fotoğraf, “Kutsal Ruh” tarafından yazıldığı belirtilen şarkı vs.) Her ne kadar Kurul, direkt olarak yapay zekanın eser sahibi olarak nitelendirilemeyeceğine hükmeden bir ABD mahkemesi kararından haberdar olmasa da mahkemeler, insan olmayan varlıklar tarafından meydana getirilen ürünlerin telif hakkı korumasından yararlanmak açısından elverişsiz olduğu konusunda devamlı ve tutarlı kararlar vermektedir.

Aynı tutum Federal Kurumlar nezdinde de benimsenmiştir. Nitekim, programlama teknolojisinin telif hakkı sistemine etkisine yönelik sorular dolayısıyla 1970’lerde Telif Hakkıyla Korunan Eserlerin Yeni Teknolojik Kullanımları Komisyonu (“CONTU”) kurulmuştur. CONTU’nun açıkladığı gibi, “herhangi bir ürünün telif hakkı korumasına uygunluğu, yaratılışında kullanılan cihaza veya cihazlara değil, daha ziyade eserin meydana getirildiği sırada en azından bir insanın asgari düzeydeki yaratıcı çabasının varlığına bağlıdır.

İşbu sebeplerle ABD Telif Hakları Ofisi Uygulamaları Külliyatı, telif hakkı tescili için eser sahibinin insan olması koşulunu uzun süredir aramaktadır.

Thaler’ın, yapay zekanın telif hakkı yasası kapsamında bir eser sahibi olarak kabul edilebileceğine dair ikincil argümanı, ivaz karşılığı/sipariş üzerine eser yaratımı doktrininin [work for hire doctrine] insan olmayan tüzel kişilerin (mesela şirketler) eser sahibi olmasına izin verdiğine ilişkin olup bu argüman da isabetsiz bulunmuştur.  Kurul’a göre Eser, Telif Hakkı Yasası’nda tanımlandığı üzere ivaz karşılığı/sipariş üzerine yaratılmış bir eser olarak nitelendirilemez. Nitekim, ivaz karşılığı yaratılan eserden söz edilebilmesi için eserin bir “işçi” tarafından meydana getirilmiş olması ya da bir veya birden fazla “tarafın”, eserin ivaz karşılığı meydana getirildiği konusunda yazılı bir şekilde anlaşmış olmaları gerekmektedir. Yani, her iki durumda da eser bağlayıcı bir sözleşmenin (bir iş sözleşmesi veya ivaz karşılığı eser sözleşmesi) sonucu olarak yaratılır. Kurul’a göre, “Yaratıcılık Makinesi” öncelikle bağlayıcı sözleşmelere taraf olamayacağından ilk kriteri karşılayamamaktadır. İkincisi, ivaz karşılığı eser yaratımı doktrini [work for hire doctrine], bir eserin telif hakkıyla korunup korunmadığıyla değil, yalnızca eser sahibinin kimliğiyle ilgilenir. Yukarıda açıklandığı üzere mevzuat, eser sahibinin bir insan olmasını gerektirir. Bu bağlamda Eser’in ivaz karşılığı eser yaratımı doktrini kapsamında ele alınamayacağı aşikardır.

Sonuç

Tüm gerekçelerini yukarıda incelediğimiz gibi, ABD Telif Hakları Ofisi, makine tarafından yaratılmış bir eserin ya da daha genel olarak insan yaratımı bir eserin korunmayacağı konusundaki tutumunda kesin ve net kriterler ortaya koymuştur. Dolayısıyla, yapay zekanın yaratımı olan eser veya yapay zekanın eser sahipliği konusunda ABD’deki içtihatlar bir kez daha istikrar kazanmış oldu. Ancak makinelerin bu yarıştaki mücadelesinde ABD Telif Hakları Ofisi kadar istikrarlı ve ısrarcı olan bir diğer taraf da Stephen Thaler. Thaler, şimdilik ABD’nin yerleşik içtihatlarını ve yaklaşımını çürütecek herhangi bir içtihat ya da emsal karar da gösteremediğinden, yapay zeka tarafından yaratılmış bir eserin korunmasını veya yapay zekanın hak sahipliği kazanmasını sağlamayı başaramadı. Thaler’in ileriki günlerde makineleri konu ettiği başka başvuruları olacak mı ve bunlara ilişkin hangi ülkelerden ne gibi kararlar çıkacak? Bunu da izleyerek göreceğiz.

Mine GÜNER SUNAY

Mart 2022

mine.guner@gmail.com


Karar metni:

https://www.copyright.gov/rulings-filings/review-board/docs/a-recent-entrance-to-paradise.pdf 4. syf


DİPNOTLAR

[1] https://iprgezgini.org/2021/11/17/birlesik-krallik-yuksek-mahkemesinden-dabus-karari-yapay-zeka-bulus-sahibi-olarak-kabul-edilemez/

[2] Amerika Birleşik Devletleri tarihinde 19. yüzyılın sonlarından 1900’lerin başına kadar olan dönemdir.

[3] Compendium of US Copyright Office Practices

[4] “Monkey Selfie” davası


KAYNAKLAR

https://inews.co.uk/news/technology/ai-cannot-copyright-art-creates-us-office-stephen-thaler-digital-artificial-intelligence-1474929

https://iprgezgini.org/category/yapay-zeka-ve-fikri-mulkiyet-haklari/

http://www.ipwatchdog.com/2022/02/23/thaler-loses-ai-authorship-fight-u-s-copyright-office/id=146253/

iprgezgini.org/2021/11/17/birlesik-krallik-yuksek-mahkemesinden-dabus-karari-yapay-zeka-bulus-sahibi-olarak-kabul-edilemez/

IPR GEZGİNİ CLUBHOUSE’TA #III !

21 NİSAN AKŞAMI YAZILIM PATENTLERİNİ VE YAPAY ZEKANIN BULUŞ SAHİPLİĞİNİ KONUŞACAĞIZ



IPR Gezgini Clubhouse toplantılarının üçüncüsü 21 Nisan Çarşamba günü saat 21.00’de gerçekleştirilecek.

Bu haftaki toplantının konusu, bilgisayar yazılımlarının patent korumasının kapsamı içinde olup olmadığı, Avrupa Birliği nezdindeki gelişmeler ve son günlerde fikrî mülkiyet dünyasının en önemli tartışma konularından biri olarak gündemi meşgul eden yapay zekanın buluş sahipliği olacak.

Söz konusu hususlar, Clubhouse’ta 21 Nisan Çarşamba akşamı IPR Gezgini yazarlarından Elif AYKURT KARACA‘nın moderatörlüğünde Türk ve Avrupa Patent Vekili Barış ATALAY tarafından değerlendirilecektir.

Toplantı elbette katılanların soru ve yorumlarına da açık olacak.

Toplantının Clubhouse bağlantısına https://www.joinclubhouse.com/event/xlJZ9WX6 adresinden erişebilirsiniz ve bu bağlantı sosyal medya hesaplarımızda da paylaşıldı. Programı kaçırmamak ve gelecek programlarımızdan haberdar olmak için Clubhouse’da IPR Gezgini kulübümüzü takip edebilirsiniz 🙂

Konuya ilgi duyan herkesin katılımlarını ve katkılarını bekliyoruz!

IPR Gezgini

Nisan 2021

iprgezgini@gmail.com

Yapay Zeka Buluş Sahibi Olabilir mi Tartışmasında Yeni Perde

Avrupa Patent Ofisi DABUS Kararı Temyiz Argümanları ve Güncel Gelişmeler

Geçtiğimiz aylarda Avrupa Patent Ofisi (EPO)’nin vermiş olduğu DABUS isimli yapay zekanın buluş sahibi olamayacağı yönündeki gerekçeli karar sonrası, 27 Mayıs 2020 tarihinde başvuru sahibi Stephen Thaler, DABUS tarafından icat edilen iki Avrupa Patent başvurusunun reddi kararına karşı EPO Temyiz Kurulu nezdinde itiraz etmiştir.

İtiraz dilekçesinde başvuru sahibi, temelde buluşun gerçek mucidi olan DABUS yerine, sırf şekli gereklilikleri yerine getirmek için bir gerçek kişi ismi yazmanın patent yasalarına aykırılığını ve kamuyu yanıltıcılığını tartışmıştır. Ayrıca, Avrupa Patent Sözleşmesi (EPC)’de veya diğer uluslararası sözleşmelerde buluş sahipliğinin açıkça bir gerçek kişiye ait olabileceğinin düzenlenmediğini, dolayısıyla bir yapay zekanın buluş sahibi olması yönünde hukuki bir engel bulunmadığı da iddia edilmiştir.

Başvuru sahibinin itirazlarına karşılık, EPO’nun vermiş olduğu ret kararına yönelik sunulan üçüncü kişi görüşünün de, yapay zeka varlığın buluş sahibi olarak gösterilemeyeceğine yönelik önemli açıklamalar içermesi nedeniyle, bu kapsamda incelenmesi faydalı olacaktır.

Temyiz başvurusunun ayrıntılarını incelemeden önce itirazın EPO Temyiz Kurulu nezdinde inceleme aşamasında olduğunu ve itiraza ilişkin henüz karar verilmediğini de belirtmekte yarar var.

Başvuru sahibi, ilk aşamada EPO’nun EPC’ye aykırı şekilde başvurunun yayımında buluşçuyu göstermeyip, “Buluşçu tayini yapılmamıştır.” şeklinde bir açıklama yaparak halkı yanılgıya düşürdüğünü ileri sürmüştür. Zira, EPC Yönetmeliği’nin 20. maddesi uyarınca Avrupa Patenti başvurusu yayınında, buluşçu bu hakkından feragat etmediği sürece, buluşçu adının gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. Ancak EPO, gerekçeli kararında buluşçu olarak yapay zeka DABUS’un gösterilmesinin, patent hakkının kazanılma şekline ilişkin EPC’nin 81. maddesi ve buluşçu tayininde buluşçunun ad-soyad ve adres bilgilerini gerekli kılan Yönetmelik’in 19. maddesinde yer alan şartları sağlamadığını vurgulamıştır. Nitekim başvuru formunda başvuru sahibinin Avrupa Patenti’ne ilişkin hakları nasıl elde ettiğine ilişkin kısımda, Stephen Thaler önce DABUS’un işvereni olarak, sonra ise halefi olarak belirtilmiş, EPO (Receiving Section) yapay zekalar bu belirlemelerden ikisine de giremeyeceğinden başvuruyu şekli incelemede reddetmiştir.

Başvuru sahibi, başvuru formunda yer alan bu kısıtlamaya (yalnız işveren ya da halef kutucuğunun bulunmasına) itiraz etmiştir.  Nitekim EPC’de başvuru aşamasında EPO’ya ait formların kullanılma zorunluluğundan bahsedilmemiştir. Oysa EPO online sistemi, bu iki kutucuktan biri işaretlenmeden başvurunun yapılmasına imkan tanımamaktadır.

EPO online sisteminin EPC’nin 60. maddesinde düzenlenen Avrupa Patenti hakkının buluşçuya, onun yetkili halefine veya şartlar oluşmuşsa işverenine ait olacağı maddesi ile uyumlu olarak tasarlandığı düşünüldüğünde, bu iddianın yerinde olmadığı söylenebilecektir. Ancak başvuru sahibi, Avrupa Patenti üzerinde hak sahibi olabilmenin 60. maddede sayılan bu yollarla sınırlı olmadığını ileri sürmüştür . Nitekim EPO’nun bağlı olduğu “Bir Avrupa Patentinin Verilmesi Hakkı ile İlgili Kararların Yargı Yetkisi ve Tanınması Hakkında Protokol”(Tanıma Protokolü) çerçevesinde üye ülkelerin mahkemeleri, Avrupa Patenti hakkındaki taleplere karar vermede yargı yetkisine sahiptir. Somut olayda patent başvurusunun yapıldığı üye ülkelerden İngiltere’nin ulusal patent yasasında ise, patent hakkına sahip olma; buluşçu, buluşçunun halefi veya işvereni olmakla sınırlandırılmayıp EPC 60’dan daha geniş ve kapsamlıdır. Dolayısıyla, patent hakkı sahipliği ulusal mahkemelerde ulusal yasalara göre belirleneceğinden EPO’nun online başvuru formlarında bu ihtimallerin öngörülmemesi nedeniyle başvurunun reddedilmesinin doğru olmadığı öne sürülmüştür.

Başvuru sahibi temyiz dilekçesinde, buluşun gerçek mucidinin gösterilmesinin EPO tarafından engellenmesinin kamunun gerçek buluşçuyu bilme hakkına aykırılığına da genişçe değinmiştir. Günümüzde, gerçek kişilerin yapay zekaların icat ettiği buluşların sahibi olarak gösterildiği, bu buluşları icat etme yeteneğine sahip olmayan kişilerin yalnız insan olmalarından dolayı buluşçu olarak anılmalarının etik olmadığı da belirtilmiştir. Aslında başvuru sahibinin daha önce de ileri sürdüğü “halkın gerçek buluş sahibini bilme hakkı”na yönelik olarak EPO, patent ofislerinin gerçek buluş sahibinin kim olduğuna ilişkin karar verme yetkisinin bulunmadığını, bu hususların mahkemelerde çözümlendiğini ve kamunun da o aşamada aydınlatıldığını belirtmişti. Ancak, başvuru sahibi iddiasında direnerek yalnızca bir şekil şartını tatmin etmek için gerçek buluşçu yerine bir insan adı yazılmasının adil olmadığını vurgulamıştır. Nitekim başvuru sahipleri İngiltere Patent Yasası ve pek çok ulusal patent yasasında da belirtilen, gerçek buluşçuyu gösterme yükümlülüğüne tabidir. Çoğu ülkenin ulusal patent yasasında yer alan bu yükümlülüğün, yine bu ülkelerin tarafı olduğu uluslararası anlaşmalarda açıkça yer almamış olması da eleştirilmiştir.

Temyize konu EPO kararında yer alan; EPC’nin, sadece fiil ehliyeti olan gerçek ve tüzel kişilere hitap ettiği ve insan olmayan varlıkların; başvuru sahibi, mucit veya patent işlemlerinde başka herhangi bir role sahip olamayacağı iddiasına da itiraz edilmiştir. Başvuru sahibi, EPC’nin açıkça yapay zekaların buluş sahibi olabileceğini düzenlememesinin, yapay zekalar tarafından yapılan buluşları dışladığı anlamına gelmediğini iddia etmiştir. Gerçekten de sözleşmede açıkça buluşçuluğun gerçek kişi olma ile bağlantılı olduğunu belirten bir hüküm bulunmamaktadır. EPO’nun kararında atıf yaptığı hükümlerin tümünde “buluşçu” ibaresi geçmekte olup buluşçu kavramı bir gerçek kişi ile sınırlandırılmamıştır. Bu bağlamda sözleşmeye göre patentlenebilirlik kriterlerini sağlayan patentlerin, yapay zeka tarafından icat edilse dahi patentlenmeye müsait olduğu ileri sürülmüştür.

Başvuru sahibi, EPC’nin lafzının gerçek kişi buluşçulara daha fazla odaklandığını kabul etmekle beraber, bunun nedeninin, işverenin buluşçu kısmına kendi ismini yazarak gerçek buluşçunun haklarını ihlal etmesini engellemek olduğunu, zira 1960’larda kaleme alınan sözleşmenin hazırlandığı zamanda yapay zeka varlıkların buluş sahibi olmasının söz konusu olmadığını, ancak bir insanın icat yapabileceği varsayımına dayandığını iddia etmiştir. EPC’nin bu yönelimi, başvuru sahibine göre açık bir şekilde insan dışı varlıkların mucit olmasını engellememektedir.

Bunun yanında gerekçeli kararda, buluşçunun kanunda sayılan ve buluşçu olmaktan doğan haklara sahip olduğunu, oysa bir yapay zeka varlığın hukuki bir kişiliği olmadığından bu haklara sahip olma yeteneği olmadığından bahsedilmiştir. Buna karşı başvuru sahibi temyiz dilekçesinde buluşçu olmanın bir hak değil, kendiliğinden ortaya çıkan bir olgu olduğunu ileri sürmüştür. Buluşçu, ona kanunla sağlanan haklara sahip olabilir, ancak bu haklar buluşçu olmanın sonuçlarından doğan haklardır, yoksa buluşçu olabilmek bu haklara bağlı değildir. Bahsi geçen haklar, buluşçu olmak sonucuna bağlı ise ve EPO başvuru formuna gerçek buluşçu olmayan bir insan isminin yazılmasını şart koşuyorsa bu haklar gerçek buluşçu olmayan kişi açısından da doğmayacağı için EPO kendi ile çelişmiş bulunmaktadır.

Başvuru sahibine göre; yapay zekanın buluşçu olarak gösterilmesi sonrası buluşçuya başvurunun tebliğ edilmesi, maddi ve manevi hakların kullanılması aşamasında problemler çıkacağı doğru olsa da, bu hususlar maddi ve usul hukukunun konusu olup, patent hakkı sahibi olabilmeye ilişkin değildir. Nitekim, bakıldığında tüm gerçek kişilerin de bu hakları kullanmasının mümkün olmadığı, örneğin ergin olmayan küçüklerin EPO ile sözleşmesel ilişkiye giremeyeceği vurgulanmıştır. Üstelik başvuru sahibi, yapay zeka varlığın icat ettiği buluşlarla ilgili hiçbir hakka sahip olamayacağı ilkesine uymuş ve başvuru formunda Stephen Thaler’in DABUS’un buluşlarından doğacak haklara sahip olacağı belirtilmiştir.

Özetle, başvuru sahibi EPC’de buluş sahibinin bir gerçek kişi olması gerektiğine dair açık bir hüküm bulunmadığı, buluş sahibinin niteliğinin patentlenmeye ilişkin şartlar arasında da sayılmadığı, dolayısıyla buluşçunun kişiliğinin patentten bağımsızlık arz ettiği ve somut olaydaki asıl aykırılığın başvuru sahibinin gerçek buluş sahibini göstermesinin engellenmesi olduğunu belirtmiştir. Bir yapay zekanın icat etme yeteneği olup olmadığına yönelik tartışmalara başvuru sahibinin cevabı ise, hiçbir patent sisteminin buluşun nasıl ortaya çıktığını sorgulamadığı olmuştur. Gerçekten de, buluşu ortaya çıkaran motivasyon, başvuruda önemsiz bir detaydır ve yapay zekaların insanlar gibi duyguları olmaması bu noktada önem arz etmemektedir.

Başvuru sahibinin yukarıda özetlenen iddialarına karşı, gerekçeli karara ilişkin dosyalanan bir üçüncü kişi görüşünde yapay zeka varlıkların bir Avrupa Patenti başvuru formunda neden buluş sahibi olarak gösterilemeyeceği açıklanmıştır. Sözü geçen görüşte, bir kimsenin EPC’nin 60. maddesinde Avrupa Patenti hakkına sahip olabilme şartlarını sağlayabilmesi, yani somut olayda Stephen Thaler’in DABUS’un hukuki halefi olabilmesi için, DABUS’un bu haklarını devredebilme ehliyetine sahip olması gerekir. Haklarını devredebilmesi için ise önce onlara sahip olabilmesi aranır. Somut olayda başvuran buluşçu olmadığını kabul etmiş ancak buluşçunun haklarını devraldığını hukuki çerçevede ispatlayamamıştır. Dolayısıyla, başvuru sahibi EPC uyarınca Avrupa Patenti hakkına sahip değildir. Zira patent bir mülkiyet olduğundan, bu durumda mülke sahip olamayan kişi Avrupa patenti haklarını da elde edemeyecektir. Bu bağlamda, başvuru sahibinin yapay zekanın hukuki kişiliğe sahip olmamasının patent hakkından bağımsız olarak maddi hukukun konusu olduğu yönündeki iddiasının hukuken yerinde olmadığı söylenebilecektir.

EPO’nun ret kararı temyiz aşamasında iken, İngiltere Patent Ofisi (UKIPO) de her iki patent başvurusunu da yeniden incelemiş ve iki patentin de patentlenebilirlik kriterlerini karşıladığına karar vermiştir. Bu kapsamda, UKIPO, DABUS’u iddia edilen buluşların yaratıcısı olarak açık bir şekilde tanımış, ancak yapay zekaların patent başvurusunda buluşçu olabileceğini öngören hiçbir yasa veya yargı içtihatının bulunmadığı gerekçesi ile başvuruyu kabul etmemiştir. Bu noktada UKIPO, yapay zeka varlığın mucit olarak adlandırılıp adlandırılamayacağına dair rehberlik için Yüksek Mahkemeye başvurmuştur. Duruşmanın Temmuz ayında Londra’da gerçekleşmesi beklenmektedir.

Bir yapay zekanın mucit olup olamayacağı sorusu dikkate değer olmakla birlikte, bu olay fikri mülkiyet hukuku ilk kez insan dışı varlıklar tarafından yaratılış meseleleriyle karşı karşıya gelmemiştir. 2016 yılında ünlü Naruto v. Slater davasında bir maymunun, çektiği iddia edilen fotoğraflar için eser sahibi olup olamayacağı ele alınmıştı. Temyiz Mahkemesi, fotoğrafların sahibinin fotoğrafçı değil, maymun olduğunu kabul etmekle birlikte bir hayvanın yasalara göre eser sahipliğinden doğan haklara sahip olma ehliyeti bulunmadığından maymunun ihlal davası açmak için yasal bir dayanağı olmadığı sonucuna varmıştı. Bu sonuç aslında yukarıda açıklanan UKIPO kararına oldukça benzemektedir, zira iki kararda da insan olmayan varlıkların fikri mülkiyet ürünü yaratabileceği, ancak bu hakları talep etmek için gerekli kişiliğe sahip olmadığı belirtilmiştir.

Görüldüğü üzere, konu ile ilgili çokça tartışma ve görüş olsa da, yapay zekaların buluş sahibi olamayacağına ilişkin argümanların daha baskın ve hukuki temelli olduğu söylenebilir. Ancak, gelecekte de yapay zekaların buluş sahipliğine ilişkin gerek patent ofislerinin gerek mahkemelerin önüne gelecek olay sayısının artacağı öngörüsü, hukuk ve patent sistemlerinin bir çözüm üretmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Betül ÖZBEK

Haziran 2020

betulozbek9@gmail.com