Ay: Ocak 2022

SÖYLEŞİYORUZ # IX – EMEKLİ HAKİM ve AVUKAT TÜRKAY ALICA BİZLERLE!



“Söyleşiyoruz” serisinin Ocak 2022 söyleşisiyle tekrar karşınızdayız.

Yeni yılın ilk söyleşisinde konuğumuz Türk fikri mülkiyet hakları camiasının duayen isimlerinden Emekli Hakim ve Avukat Türkay ALICA.

Türkay Bey, çoğu okurumuzun bildiği gibi Fikri ve Sınai Haklar İhtisas Mahkemelerinin ilk kuşak hakimlerinden ve sadece kararlarıyla değil, yazdığı kitaplar, makaleler ve katkı sunduğu çok sayıda seminer ve eğitimle fikri haklar dünyamızda farklılık yaratmış bir isim. Türkay Bey’in deneyimini ve alana olan tutkusunu IPR Gezgini okurlarına da yansıtmak istedik, kendisine söyleşi önerimizi götürdük ve kendisi bizi geri çevirmedi.

Söyleşide IPR Gezgini adına soruları site kurucusu ve yazarı Önder Erol ÜNSAL yöneltti.


Önder Erol ÜNSAL (ÖEÜ): Türkay Bey davetimizi kabul ettiğiniz ve söyleşimizde bizimle birlikte olduğunuz için çok teşekkür ederim. Fikri haklar dünyamızın en saygın ve üretken isimleri arasında bulunduğunuzdan kimsenin şüphesi olduğunu sanmıyorum. Bu söyleşide hem sizi kişisel olarak daha yakından tanı(t)mayı hem de fikri mülkiyet hakları alanındaki kişisel düşüncelerinizi daha yakından öğrenerek okuyucularımıza aktarabilmeyi arzu ediyoruz.

İlk sorum avukat olarak sürdürdüğünüz yeni hayatınıza ilişkin olacak. Birçoğumuz sizi Fikri ve Sınai Haklar İhtisas Mahkemelerinin iz bırakan ilk kuşak hakimlerinden birisi olarak tanıyor. Uzun yıllarınızı hakim olarak geçirdikten sonra kendi isteğinizle kürsüyü bırakarak avukatlığa başladınız.  Bu noktada sizin için nasıl bir dönüşüm veya değişiklikten bahsedebiliriz, kendinizi daha rahat ve keyifli hissediyor musunuz, daha mutlu musunuz? Aslında bu soruyu kamu görevinden istifa yoluyla ayrılmış biri olan kendim ile kıyaslamak için de soruyorum.

Türkay ALICA (TA): Öncelikle fikri mülkiyet alanında önemli bir ihtiyacı karşılayan IPR Gezgini’nde bana yer ayırdığınız için çok teşekkür ederek sözlerime başlamak isterim.

Sorunuzu “Kürsüde mi avukatlıkta mı daha mutlusunuz?” şeklinde anlayacak olursak, her şeyden önce bir hukukçu için mesleki memnuniyetin, ülkenin ve yargının içinde bulunduğu genel şartlar ile doğrudan bağlantılı olduğunu vurgulamak gerekir.

Çünkü bir hukukçu olarak yaptığınız işten memnuniyet veya mutluluk, aslında adalet ve hukuk arayışına gerekli katkıyı verdiğiniz veya verebildiğiniz duygusu ile özdeştir. Bu anlamda,  kürsüde bir yargıç olarak adaletin tesisine katkı verdiğimi düşündüğüm sürece, işimi keyifle yaptığımı ve mutlu olduğumu belirtmeliyim.

Koşulların değişmesiyle birlikte bu memnuniyetin artık sürdürülebilir olamayacağını hissettiğim anda zaten ayrılma kararı vermiştim. Ancak günümüzde giderek artan hukuk ve adalet açığı nedeniyle, avukat olarak da bir katkı ve değer yaratma hissinin, oldukça düşük kaldığı kanaatindeyim. Zira avukatın memnuniyeti, yazdığı dilekçeyi okuyan ve anlayan, hak ettiği değeri veren ve bunu kararına yansıtan hakimlerin sayısı ile doğru orantılıdır. 

Ancak her şeye rağmen, avukatın bir dosyayı kabul veya reddetme özgürlüğü hakim için hiçbir zaman söz konusu değildir. Bunun gibi, avukatlıkta kendi çalışma ortamınızı bir parça da olsa kendiniz belirleyebiliyor ve keyifli hale getirebiliyorsanız, yaptığınız işten memnun olabilirsiniz. İşte sadece “bunu yapabilme ihtimali” nedeniyle kendimi daha mutlu hissettiğimi söyleyebilirim.

ÖEÜ: İki yıldır hayatımızın her alanını kuşatan ve bizi önce tüketip, sonra hayatımızı yeniden belirleyip şekillendiren pandemi dönemini yaşıyoruz. Bu dönemi nasıl geçirdiniz, daha üretken mi oldunuz yoksa pandemi ruhunuzu kararttı mı?

TA: Pandemiden aslında hepimiz az veya çok, olumsuz bir şekilde etkilendik. Bu dönem, birçoğumuz gibi, benim için de, evden çalışma ve görüşmelerimi sanal toplantılar şeklinde gerçekleştirmeyi kabullenmek zorunda kaldığım bir süreç oldu. Yine sanal ortamdaki bilimsel toplantılar ve eğitsel faaliyetlerin bana göre olmadığını söylemeliyim. Hatta pandemi bende, kişisel ve sosyal ilişkilerim ve zaman algımda bir kesinti ya da kopuş duygusuna yol açtı. Keyifli ve verimli çalıştığımdan da söz edemem doğrusu. Artık bir an önce bitsin ve yüz yüze konuşalım diyorum. 

ÖEÜ: Türkay Bey, birçok okurumuz sizi ismen tanısa da kişisel olarak yakından tanımıyordur, bundan eminim. Bize kendinizden, hayat öykünüzden, nerelerde – nasıl büyüdüğünüzden, neden hakimlik mesleğini seçtiğinizden, zevklerinizden, nasıl zaman geçirmekten hoşlandığınızdan, tamamen dilediğiniz biçimde kendinizden bahsedebilir misiniz?

TA: Sanayileşmeyi halen yakalayamamış bir kuzey Anadolu şehri olan Çankırı’nın Eldivan ilçesinde 1965 yılında doğdum. Hayata Hasanoğlan Öğretmen Okulu’ndan mezun idealist bir ilkokul öğretmeni baba ve çevresindekilere huzur veren dini duyguları güçlü aydın bir ev hanımı annenin üçüncü çocuğu olarak başladım. İlk anılarım, babamın görevi nedeniyle bulunduğumuz Çankırı’nın Orta ve daha sonra taşındığımız Eldivan ilçelerinde geçen, ilkokul eğitimim ve tipik bir Anadolu kasabası yaşamına aittir. Mahalledeki komşular ve yaz tatilini geçirmek üzere ilçeye gelen yakın akrabalar ile onların çocuklarının ağırlıkta olduğu, hafif bağ – bahçe işlerinin de yapıldığı samimi, sıcak bir ortam.

İlkokul son sınıfta girdiğim Devlet Parasız Yatılı sınavları sonrasında, ortaokula 1976-77 eğitim döneminde Haydarpaşa Lisesi’nde başladım ve İstanbul ile de tanışmış oldum. Haydarpaşa Lisesi o zamanlar, II. Abdülhamid tarafından ilk tıp okulu olarak yaptırılmış, 1934 yılında Atatürk’ün emriyle Lise haline getirilmiş olan tarihi taş binada hizmet vermekteydi. Büyük taş duvarlar ve yüksek pencere ve tavanları, ana girişteki büyük orta merdivenleri ile anımsadığım bu muhteşem binada, “Hababam Sınıfı” tadında bir yatılı okul hayatı sürmekteydi. Şehrin siluetini biçimlendiren tarihi binası kadar her dönemde güçlü eğitim kadrosu ile önemli bir yere sahip olan bu lise, siyasal ve sosyal hayatımıza yön veren önemli isimleri de mezun etmiştir. Haydarpaşa Liseli olmanın aslında önemli bir şans olduğunun farkındaydım.

Haydarpaşa Lisesinde anılarımda yer eden birkaç önemli olay olmuştur. Okulda birtakım yüksekokullardan gelen, yani okuldan dışından getirilen etüt abileri mevcuttu.  Ancak bu etüt abileri ile öğrenciler farklı siyasi görüşte olduklarından silahlı çatışmalar zaman zaman okul içine de sıçrayabiliyordu. Etüt abilerinin neden dışarıdan getirildiğine ve geceyi de okulda geçirdiklerine o tarihte bir anlam verememiştim. Hatırladığım ikinci husus, küçük yaşlarına rağmen ortaokul öğrencilerinin, liseli abileri tarafından 1977 yılındaki 1 Mayıs Taksim Mitingine katılmaya zorlanmaları ve olaylardan etkilenen arkadaşlarımızın yaşadıkları ve anlattıklarıdır. Belleğimde kalan bir diğer husus, okulun hemen önündeki Üsküdar’ı Kadıköy’e bağlayan ana yolun sık sık kapatılıp protesto gösterileri yapılmasıydı. Bu gösterilerde öğrencilerin kendi ders kitaplarını yakmalarını hiçbir zaman anlayamamıştım. Hatta onlar adına kaygılandığımı hatırlarım: “Ertesi günkü sınavlara nasıl hazırlanacaklardı?”  

Dönemin siyasal kargaşası ve okullara da sıçrayan terör sorunu, öğrenim hayatımı Haydarpaşa Lisesi’nde sürdürmemi imkansız hale getirmişti. Bu sırada abim de İnebolu Lisesi’nde öğrenciydi. Büyük şehirlerdeki öğrenim özgürlüğünü tümüyle kaldıran terör olayları ve ailenin parçalanmışlığına bir son vermek adına, öğrenimime Eldivan Lisesi’nde devam etmek zorunda kaldım.

Sonraki yıllarım terörden uzak kalmayı başarabilmiş bir lisede ve 12 Eylül 1980 darbesinin siyasal ve sosyal iklimi altında geçti. 1982 yazında, hayatıma yön veren önemli bir karar vermek zorundaydım. Üniversite sınavlarında kazandığım Ankara Hukuk Fakültesi ile askeri yönetim zamanlarında en gözde okullardan biri olan Kara Harp Okulu arasında bir seçim yapmalıydım. Tabii seçimimi Hukuk Fakültesinden yana kullandım. Bu seçim benim için aynı zamanda, her Anadolu kasabasında hüküm süren kapalı ve dar bir çevreye sıkışmış hayatın sona ermesi;  özgürlük, insan hakları ve demokrasi, hukukun üstünlüğü ve adalet fikirlerine aralanan bir kapının açılması anlamını taşıyordu.   

Ankara Hukuk Fakültesi’nde Anayasa Hukuku derslerini de aldığımız ilk yılımızda, aynı yıl kabul edilen 1982 Anayasası üzerine yapılan tartışmalar gündeme oturmuştu. Askeri yönetim gölgesi altında geçen bu tartışmaların, daha çok 1960 Anayasası ile karşılaştırmalı ve insan hakları, temel hak ve özgürlükler odaklı geçtiğini hatırlıyorum. Bu dönemde iki yıl kadar Yurt-Kur’a ait Atatürk (eski adı Site) Öğrenci Yurdunda kalmıştım ve çok sayıda farklı okuldan – özellikle Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden – arkadaşlarım oldu.

Hukuk Fakültesini 1986’da bitirdim ve aynı yıl avukatlık stajına başladım. Birkaç üniversitede yüksek lisans sınavlarına girdim. Aynı zamanda araştırma görevliliği, banka müfettişliği, kaymakamlık, hakimlik sınavlarına da başvurdum. Tabii o dönem, hukuk fakültesinden mezun olmak birçok iş arasından seçim yapma imkanına sahip olmak anlamına geliyordu.  Hakimlik sınavını kazandığımda, -bir daha gerekmeyeceğini düşündüğüm için- Avukatlık Stajımı yarıda keserek 1987 yazında, Ankara Hakim adayı olarak mesleğe başladım.  Bizim için Ankara Hukuklu olmak aslında en azından bir süreliğine, Anadolu’da hakimlik ve savcılık yaparak, yani adalet için çalışarak, toplumun bize verdiğini geri ödemek anlamını taşıyordu.  Zaten hakimlik, “peygamber postunda oturmak” değil miydi?

Hakimlik stajımı -isteksiz bir şekilde ayrıldığım şehir olan- İstanbul’a taşıdım. Amacım İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde yüksek lisans derslerine de devam etmekti. Hakim adaylığı bitiminde 1989 yılında kurayla Kars –Arpaçay Cumhuriyet Savcısı olarak atandım. Gazetelerin en erken ertesi gün ilçeye ulaştığı, şehirlerarası telefonun sadece kıdemli savcı odasında veya PTT binasında olduğu yıllardı.

Arpaçay’da iki yıl görev yaptım ve Kars’ın hemen tüm ilçelerinde “geçici yetkili” olarak çalıştım.  Iğdır ve Doğubayazıt’tan,  Ardahan ve Posof’a kadar tüm coğrafyayı gezme imkanı buldum. Bu arada daktilo ile yazdığım yüksek lisans tezimin taslağını bölümler halinde danışman hocam Prof. Dr. Şener Akyol’a gönderiyordum. O’nun tez çalışmam sırasında verdiği katkıları ve desteği hiçbir zaman unutamam. Bir adli tatil sürecinde tamamladığım “Banka Kredi Açma Sözleşmeleri” konulu tezimi, İstanbul’a giderek jüri önünde savundum ve  yüksek lisans derecesini aldım.

1992–1993 yılları arasında, zorunlu askerlik görevimi, her fırsatta gitmeyi çok sevdiğim İstanbul’da Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığı’nda yerine getirdim. Bu süreçte o dönemin önemli ve tartışmalı bir kurumu olan, askeri yargıya ilişkin doğrudan deneyim ve gözlemlerde bulunma fırsatı elde etmiş oldum. Askerlik sonrası 1995 yılına kadar Bolu / Mengen Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaptım. Mengen, doğası güzel olduğu kadar,  iş yükü de fazla olmayan bir ilçeydi. Bu dönemde lisede deneyimlediğim yağlı boya resim çalışmalarına yeniden başlama fırsatı buldum.

1995 sonunda Yargıtay 8. Ceza Dairesi’ne raportör hakim olarak atandım. Böylece hukuk fakültesi öğrenciliği yıllarımın geçtiği Ankara’ya dönüş yapmış oldum. Tetkik (inceleme) hakimliği olarak da anılan raportör hakimliğin en iyi yönü, çalışma yer ve zamanını sizin belirlemenize olanak vermesidir. Temyiz için Yargıtay’a gelen ve size dağıtımı yapılan dosyaları inceleyip, haftada bir gün “takrir / anlatım” için müzakere günü Daire’ye gitmeniz yeterlidir. Bu dönemde, çalışma şartlarının esnekliğinden de yararlanarak, Ankara’da İngilizce kurslarına devam ettim ve KPYS (Kamu Personeli Yabancı Dil Sınavı) yeterliğini aldım.

Müzik dinlemek, okumak, sanat ve sinema ile vakit geçirmeyi severim. Hukukçu olmasaydım, sanat tarihi veya arkeoloji çalışmayı isterdim. Belki de bu nedenle Hukuk Fakültesinden sonra DTCF Sanat Tarihi Bölümüne kaydoldum; ancak sonunu getiremedim. 

ÖEÜ: Hakimlik kariyeriniz ile fikri haklar alanı ne zaman ve nerede kesişti? Fikri haklar alanına ilginiz veya bu bir tutkuysa tutkunuz neden kaynaklanıyor? Fikri haklar dünyamızın artık söylence haline gelmiş sözlü aktarım biçimlerinden birisi, yıllar önce yurtdışında çalışma alanlarında özel eğitim alan bir grup hakimin Türkiye’de fikri haklar ihtisas mahkemelerinin ilk kuşak hakimleri olarak sistemi şekillendirmeleri ve çok başarılı olmalarıdır. Bahsedilen ilk kuşak hakimlerden birisi de sizsiniz. Eğitime katılmış olsun ya da olmasın ihtisas mahkemelerinin ilk kuşağına, bu alanda çalışan herkesin borcunun olduğu bence de çok açık; ancak bu başarının “yurtdışında eğitim almaya indirgenmesi” bana çok yerinde gelmiyor, bu başarıyı daha çok mesleki bağlılık, çalışkanlık, heves, adanmışlık ile ilişkilendiriyorum ve de yurtdışında eğitim denilen konunun -ne kadar önemli olsa da- aslında sihirli bir değnek olmadığını da düşünüyorum. Siz bugünden geriye baktığınızda o günleri nasıl görüyorsunuz, ihtisas mahkemelerinin başlangıç döneminiz, yurtdışı eğitimleriniz, arkadaşlıklarınız ve o kuşak hakkında neler söylemek istersiniz?

TA: Aslında fikri haklar hukuku, Hukuk Fakültesi’ndeki öğrenciliğimden bu yana ilgilimi çeken bir alan oldu. Hatta o dönemde üçüncü sınıfta seçimlik derslerden olan Fikri Haklar Hukuku’nugeçmesi zor bir ders” olarak bilinmesine rağmen özellikle seçmiştim. Çünkü fikri yaratıcılığın ve sanatın hukuk sistemi tarafından korunması ve teşviki, yeniliklere açık sürekli gelişen bir toplum için vazgeçilmez bir husus. Bu nedenle “teknolojinin ve yaratıcılığın hukuku” olarak tanımlayabileceğim fikri mülkiyet hukuku çalışmak, her zaman heyecan veren, sizi sınayan ve zorlayan bir alan olarak ilgimi çekmiştir.  

Bu düşünceyle, 1998-99 yıllarında devam ettiğim, Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi (ATAUM) Temel Eğitim ve Avrupa Birliği Hukuku Uzmanlık Eğitimi programlarında, fikri mülkiyet hukukuna yöneldim ve bitirme tez konusu olarak, “Avrupa Topluluğu Patenti”  konusunu seçtim. Bu konu, esasında günümüzde önemli bir aşama kaydeden ve uygulamaya aktarılmak üzere olan Avrupa Patenti ve Birleşik Patent Mahkemesi’nin (Unified Patent Court) atası ya da öncülüdür.

1999 yılında Adalet Bakanlığı tarafından yapılan bir ilan ile “Türkiye’de Fikri Mülkiyet Haklarının Etkin Uygulanması Projesi” kapsamında Fikri ve Sınai Haklar Hukuk ve Ceza Mahkemeleri’nin kurulması amacıyla, belirli sayıda hakim veya savcının eğitim programına alınacağı duyuruldu. Yabancı dil şartı yanında mülakat da yapılan bir dizi seçmenin ardından bu projeye kabul edildim. (Projenin oluşturulmasında ve uygulanmasında her aşamada önemli katkısı olan dönemin Adalet Bakanlığı Avrupa Birliği Genel Müdürü Sayın Ayşe Saadet Arıkan’ı, ülkemize bu projeyi kazandırdığı için burada şükranla anmak isterim.) Anılan proje kapsamında Avrupa’da önemli Fikri Mülkiyet Enstitüleri ve bazı üniversitelerin fikri mülkiyet yüksek lisans programlarına katıldığımız bir yıllık eğitim sonrasında 2003 yılında kurulan Ankara Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesine atandım ve bu mahkemenin kuruluşunu gerçekleştirme fırsatı buldum.

Hiç kuşkusuz ihtisas mahkemelerinin kuruluşundaki ruh ve amaç, uygulamayı doğrudan etkileyen önemli bir motivasyon oluşturmuştur. Zira kurucu hakimlerin içinde bulunduğu idealizm ve adanmışlık ruhu, en doğru uygulamaya, en adil kararlara ve ilkesel içtihatlara yaklaşabilme yolculuğu içinde olmaktan ibarettir. Bu coşku, eğitim programına katılsın veya katılmasın, aynı yolculuğa birlikte çıkmış olan, tüm kurucu hakimlerde mevcuttu. Bu anlayışla yol arkadaşlığı yaptığım, benimle birlikte ihtisas mahkemelerinin kuruluşunda görev alan, Ankara’da Levent (Yavuz), Serdar (Arıkan) ve Fethi (Merdivan) Bey; İstanbul’da Zerrin (Eymirlioğlu) ve Hazal (Zengingül) Hanım ile Uğur (Çolak) Bey; İzmir’de ise İlhami (Güneş) ve -Cumhuriyet Savcısı olarak da- Nevhan (Akyıldız) Bey’in adlarını anmadan geçemeyeceğim.

Her bir araya geliş, bıkmadan usanmadan fikir alışverişi ve öğrenme serüvenine dönüştüğünde, oluşan çalışma atmosferi kaçınılmaz olarak yaratıcı ve keyifli bir üretimi de beraberinde getirdi.  Bu atmosfer, meslektaşlarına ve verdiği kararlara –Yargıtay tarafından bozulmuş da olsa- güvenen, gerçekten teknik bir sorun olmadıkça bilirkişi raporu almadan uyuşmazlığa karar veren hakimlerden oluşan bir geleneğin başlangıcı olabilirdi şüphesiz. Çünkü sürekli, kuşaktan kuşağa aktarılan birikimin ve bu yolculuğun kendisi aslında bir eğitimdir. İhtisas mahkemelerini kuran kuşak, bu anlamda eğitici olarak da bir sorumluluk aldı. Ne var ki, süreklilik ve öncekilerden mirası devralacak bir kuşağın oluşması sağlanamadı. Bu anlamda, ihtisas mahkemeleri geleneği oluşturulamadı. Ancak bundan vazgeçmemek gerekir.  Görev konularının teknik özelliği de gözetilerek, en azından ihtisas mahkemelerine yeni atanacak veya atanmış olan hakimlere meslek içi eğitim imkanı sağlanmalıdır.  Hatta, kanaatimce bu mahkemelerin, patent, marka ve tasarım, fikir ve sanat eserleri ihtisas mahkemeleri şeklinde yeniden yapılanmasında da yarar olacaktır.

Tabii ihtisas mahkemelerinin kuruluşu, Türkiye’de fikri mülkiyet hukukunun uygulanması ve bir içtihat birikimi sağlandı ise bunun oluşumuna katkı verilmesi bakımından önemli bir dönüm noktasıdır. Esasen genel anlamda yargıda ihtisaslaşma, ülkemizde hep sorunlu bir alan olan hakimlik güvencesinin fiilen hayata geçirilmesine fırsat veren bir uygulamaya dönüştüğü sürece anlamlıdır. Zira hakim güvencesi, sadece coğrafi güvenceden ibaret ve hukuk devleti ilkesinin sadece Anayasa’da yer alan sembolik / göstermelik bir ilkesinden ibaret değildir. Aksine gerçek anlamda bir hukuk devletinde, hakimlerin yer ve görev güvencesi adalet hizmetinden yararlanan tüm vatandaşlara sağlanması gereken adil yargılanma hakkının önemli bir unsuru niteliğindedir. Bu ilkenin gerçek anlamda uygulanması, hayata aktarılması, aslında hakimlerden çok, vatandaş için önem taşır. Çünkü su gibi hava gibi zaruri bir ihtiyaç olan, adalete erişim hakkının, hukuki güvenlik ilkesinin tesisi için bu hayati bir adımdır. Bunun için, ilk olarak ihtisas mahkemelerine (ve şüphesiz diğer tüm mahkemelere de) atanan hakimlerin görev alan ve yerlerinin sık sık değiştirilmesi uygulamasından vazgeçilmesi gerekir. Aksi halde ihtisas mahkemelerinin varlığı tek başına kendisinden beklenen amacın sağlanmasına yeterli değildir. Bu nedenle, ihtisas mahkemelerinin yapısının güçlendirilmesi yanında bu mahkemelere atanan hakimlerimize gerçek anlamda yer ve görev güvencesinin sağlanması da zorunludur.    

ÖEÜ: Türkiye KHK’ler döneminden yani 1995’ten başlayarak fikri haklar alanında önemli yol aldı, gelişme fikri mülkiyetin özellikle sınai haklar alanında yoğunlaştı ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun kabul edilmesi de önemli yol taşlarından birisi oldu. Siz alanın tecrübeli isimlerinden birisi olarak, özellikle 1990’lu yıllardan günümüze dek geçen yolu nasıl görüyorsunuz? Sizce Türkiye iyi yol aldı mı bu süreçte?

TA: Şüphesiz fikri haklar alanında gerek mevzuat ve gerekse uygulama alanında kat edilen mesafe önemlidir. KHK’lar dönemimde yürürlükteki mevzuatın gerek kendi arasında ve gerekse AB müktesebatıyla ciddi uyumsuzluk içinde olması, uygulamada duraksamaya ve verilen kararlarda istikrarsızlığa yol açmaktaydı. Sınai Mülkiyet Kanunu ile özellikle AB müktesebatına uyum açısından şüphesiz önemli bir yol alınmış oldu. Ancak detaylara inilecek olursa mevzuat açısından hala önemli iyileştirmelere ihtiyaç bulunduğu da ifade edilmelidir. Ne var ki, bu söyleşinin süresi ve kapsamı bu detayları ele almak açısından yeterli olmayacaktır.

ÖEÜ: Fikri mülkiyet alanında Türkiye’de her olumlu gelişme bizleri de çok sevindiriyor, ancak tablonun olumsuz tarafları olduğunu da gözlemliyoruz. Sizin bu konuda dikkatinizi çeken, fikri haklar ekosistemimizdeki olumsuz yönler olarak niteleyebileceğiniz durumlar mevcut mu ve eğer varsa, mevzuat alanındaki eksiklikler de dahil olmak üzere bunları nasıl özetlersiniz?

TA: Mevzuat yönünden detaylı bir analiz yapılması bu görüşmenin kapsamını aşar. Ancak her bir hak türü yönünden bir kısım aksaklıkların bulunduğu gözlenmektedir. Örneğin marka ile ilgili olarak, SMK md. 5/1-ç hükmünün, kullanım ispatı ve kullanmama def’inin kabul edildiği bir sistemde hala neden muhafaza edildiğini anlamanın gerçekten zor olduğunu düşünüyorum. Patentler yönünden ikincil tıbbi kullanım düzenlemesindeki AB mevzuatı ile uyumsuzluğa bilerek yer verilmesi kuşkusuz ısrarla eleştirilmesi gereken bir husus. Yine ilaç patentleri için mevzuatımızda ek koruma sertifikası öngörülmemesi kanaatimce AB müktesebatının iç hukukumuza aktarılması bakımından önemli bir eksiklik olarak durmaktadır. 

ÖEÜ: Ülkemizde sınai haklar alanındaki kurumsal yapı Türk Patent ve Marka Kurumu ve temel yargı organı da Fikri ve Sınai Haklar İhtisas Mahkemeleri, emekli hakim ve aktif avukat kimliğinizle bu kurumsal yapılar hakkındaki görüşleriniz nedir? İyi işleyen veya aksayan noktalar var mı sizce? Kendi adıma en sorunlu gördüğüm alanlardan birisi bilirkişilik sistemi; şöyle açıklayayım, özellikle Ankara’da Türk Patent ve Marka Kurumu kararlarına karşı açılan davalarda, iptali talep edilen kararı bir uzmanlık kuruluşu veriyor ve dava gene bir uzmanlık makamı olan Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleri’nde, yani ihtisas mahkemelerinde görülüyor. Ancak, mahkemeler bir ihtisas kurumunun kararlarını, kendi ihtisas alanlarında kendileri değerlendirmek yerine bilirkişilere yönlendirerek çoğunlukla onların raporları doğrultusunda karar veriyor. Örneğin, marka alanında iki marka arasında karıştırılma olasılığının bulunup bulunmadığına karar vermek için sizce ihtisas mahkemelerinin bilirkişi değerlendirmesine ihtiyacı var mıdır? Yahut bir uzmanlık kuruluşunun Kurul halinde verdiği bir kararı, alanda birkaç yıllık tecrübe dışında birikimi bulunmayan bir bilirkişinin değerlendirmesi sizce doğru bir yöntem midir?

TA: Bu konuda işaret edilmesi gereken en önemli sorun, gerek TÜRKPATENT ve gerekse yargı uygulamaları bakımından yeknesak, öngörülebilir, şeffaf bir sürece ihtiyacımızın giderek artmasıdır. Kurum kararları yönünden, özellikle markalar bakımından, eskiye göre soyut ilke ve gerekçelere daha fazla yer ayırıldığı gözlenmekle beraber, somut olaya özgü gerekçelerin hala yetersiz ve denetlenebilir olmaktan uzak bulunduğu gözlenmektedir.

Patent ile ilgili süreç ve kararların, veri tabanının güncel ve sağlıklı tutulması dahil, önemli düzeltmeler yapılmasına ihtiyaç gösterdiğini belirtmemiz gerekir.

Yargı uygulamaları yönünden ise, sizin de belirttiğiniz gibi, özellikle ve öncelikle bilirkişi raporlarına bağımlı bir yargılama yönteminden kurtulmanın yolunu hep birlikte bulmalıyız. Tabii bunun nedenleri ve sonuçları ile çözüm yolları üzerinde ayrıntılı ve ciddi olarak durmak gerekir. Fakat en önemli etkenlerin, hakimlere yer ve görev güvencesi sağlanması ile sürekli eğitim imkanı verilmesi olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle markalar yönünden karıştırma (iltibas) ihtimali değerlendirmesinin tümüyle hukuki bir değerlendirme olduğunu ve bilirkişiye bu hususun sorulmaması gerektiğini, hatta Yargıtay ilgili Dairesi’nin ve Hukuk Genel Kurulu’nun bu konuda gayet net kararlarının bulunduğunu tekrar tekrar vurgulamak gerekir. Ancak buna rağmen yargının iş yoğunluğu, davanın taraflarca hazırlanması ilkesinin hiçbir zaman dikkate alınmaması gibi bir takım mazeretler ile bu uygulamanın devam ettiği gözlenmektedir. Bu konuda çözüm odaklı, radikal çareleri hep birlikte üretmek zorundayız.

Diğer taraftan, Yargı uygulamasında SMK ile getirilen bazı yeni düzenlemeler konusunda hala bir uygulama ve içtihat birliği sağlanabilmiş değildir. Örneğin sonraki tescilli hakkın etkisine dair SMK md. 155 uygulamasında duraksamalar devam etmektedir. Yine  “sınai mülkiyet hakkının kullanılması ile ilgili belgelerin, tazminat yükümlüsü tarafından mahkemeye sunulması“  ile ilgili SMK md. 150/3 hükmünün hala yok sayılması ve hiçbir koşulda uygulanmaması örnekler arasında sayılabilir.

ÖEÜ: Peki ya gelecek? Fikri Haklar alanında gelecekte hangi konuların önem kazanacağını düşünüyorsunuz, ayrıca Türkiye dünyadaki gelişmelerin dışında kalmamak için sizce neler yapmalıdır? Nispeten genç kuşaklara ve yeni başlayanlara alana ilişkin tavsiyeleriniz neler olacaktır?

TA: Fikri haklar alanının kendisi, umarım gelecekte ülkemizde önemiyle paralel olacak bir düzeyde ve hak ettiği ilgiye kavuşur. Bunu sadece tescil ve yargı uygulaması yönünden söylemiyorum. Ülkemizdeki siyasi, hukuki ve ekonomik atmosfer, inovasyon, yenilik, ar-ge çalışmalarının teşviki, buluşların yapılması ve tescilinin sağlanması bakımından yeterli ve sürdürülebilir bir ekosistemin gereklerini karşılamaktan ve dünya ölçeğinde rekabet edebilme koşullarından oldukça uzak düştüğünü düşünüyorum. Bu alandaki farkındalığın her düzeyde ve özellikle yönetsel, siyasi, ekonomik ve sektörel düzlemde artması ve daha çok yatırım yapılması gerekir.

Gelecekte önemi artacak alanlar arasında özellikle, yeni bitki çeşitlerinin geliştirilmesi ve korunması, bio-teknoloji ve sağlık, özellikle yeşil enerji temelli buluşlar ve IT alanlarının öneminin artacağını düşünüyorum.

Genç kuşaklar yerel günceli izlemekle beraber bunun içinde boğulmaktan kendilerini koruma yollarını bir şekilde bulmalılar, bulacaklardır; dahası özellikle küresel gelişmeleri takip edip, keyifle çalışabilecekleri belirli bir ya da birkaç alanda uzmanlaşmalılar. Belirledikleri bu alanlarda ısrarla ve vazgeçmeden çalışmayı, küresel günceli yakalayıp geçmeyi ve ona öncülük etmeyi bir amaç olarak koyabilmeliler.  İş bulmak, geçim kaygısı gibi güncel sorun ve zorlukların da ancak bu yolla aşılabileceği kanısındayım.

ÖEÜ: IPR Gezgini’ni takip ediyor musunuz? Sizce sitenin Türkiye’de fikri haklar alanına etkileri olumlu veya olumsuz boyutlarıyla ne yönde? Alana daha fazla katkı sağlamak için bizlere öneri veya tavsiyeleriniz olur mu?

TA: IPR Gezgini bence, bu alana katkı yapan, sürekliliği ve günceli yakalayabilmiş, birkaç blogdan biridir. Bu anlamda önemli bir işlevi yerine getirmektedir. Makaleler ve akademik çalışmalar yanında, yargı kararlarında da IPR Gezgini’ne yapılan atıfları görmek artık sıkça karşılaştığımız bir durum.

Muhakkak bir tavsiyede bulunmak gerekirse, genç yazarları artırarak yola devam etmek derim. Yine güncel İstinaf ve Yargıtay kararlarını konu alan yazılara da yer vermek yararlı olur. Son olarak, nadir de olsa çeviri tadında olan yazılar gönderilmesi halinde, bunların gerçek anlamda bir çeviri olarak hazırlanmasını yazara önererek yayınlanmasına imkan verilmesini önerebilirim.  

Bu vesile ile IPR Gezginine ve bu görüşmeyi gerçekleştiren ve katkıda bulunanlara, emeği geçenlere ve zaman ayırıp okuyan herkese sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Sağlıkla ve sevgiyle kalın.  


Türkay Bey’e bize ayırdığı zaman ve verdiği samimi yanıtlar için çok teşekkür ediyoruz. Umuyoruz ki söyleşiyi okuyanlar da bizler kadar keyif almıştır.

Sonraki konuğumuzla yapılacak söyleşide görüşmek üzere!

IPR Gezgini

Ocak 2022

iprgezgini@gmail.com

SÖYLEŞİYORUZ # IX – 31 Ocak’ta Sizlerle – Konuğumuz Emekli Hakim ve Avukat Türkay ALICA



IPR Gezgini’nin Türkiye’de fikri haklar alanına katkı vermiş önemli isimlerle söyleşileri devam ediyor.

SÖYLEŞİYORUZ’un Ocak ayı konuğu fikri haklar dünyamızın duayen isimlerinden Fikri ve Sınai Haklar İhtisas Mahkemeleri Emekli Hakimi ve Avukat TÜRKAY ALICA olacak. Türkay ALICA’nın, IPR Gezgini adına Önder Erol ÜNSAL’ın yönelttiği soruları yanıtladığı söyleşi 31 Ocak Pazartesi günü yayında olacak!

Türkay Bey’e sorularımıza verdiği içten yanıtlar için teşekkür ediyor ve tüm okurlarımızı bu keyifli söyleşiyi okumak için 31 Ocak Pazartesi günü IPR Gezgini’ne davet ediyoruz.

IPR Gezgini

Ocak 2022

iprgezgini@gmail.com

FARKLI ALFABELER KULLANILARAK OLUŞTURULAN MARKALAR ARASINDA KARIŞTIRILMA İHTİMALİ: EUIPO TEMYİZ KURULU “KIEV CAKE” KARARI

Fotoğraf açıklaması yok.

Günümüzde çeşitli sebeplerle meydana gelen göç artışı ile birlikte aynı coğrafi bölge sınırları içerisinde farklı dilleri konuşan ve farklı etnik kökenden gelen pek çok insan bir arada yaşamaya başlamıştır.  Bu durum günlük hayatta aynı bölgede farklı dillerin ve alfabelerin kullanılmasına sebep olmaktadır. Markalar arasında karıştırılma ihtimali değerlendirilmesinde ilgili bölgede yalnızca bir kesim tarafından kullanılan/bilinen diller ne ölçüde dikkate alınmalıdır? Farklı alfabeler kullanılarak oluşturulan markalar arasında karıştırılma ihtimali mevcut mudur? Bu soruların yanıtları EUIPO Temyiz Kurulu’nun 22/02/2021 tarihli R 599/2019-1 sayılı kararında incelenmiştir.

KYIVSKYI BKK firması, “Kiev Cake” kelime markasının 30. sınıftaki ürünler üzerinde tescili için başvuru yapmış olup, başvuru re’sen inceleme aşamasında Topluluk Marka Tüzüğü’nün 7/1(b) ve 7/2 maddesi uyarınca ayırt edici görülmeyerek kısmen reddedilmiş ve başvurunun 30. sınıfta “Tahıl çubukları; Yüksek proteinli tahıl çubukları; Un; Ekmek ruloları; çörekler; Gofretler; Un bazlı köfteler; Yulaf gevreği; Kurabiye; Çikolata kaplı fındık; Muhallebi; Macunlar için Fermentler; Tahıl bazlı atıştırmalık yiyecekler; karamel (şeker); Krakerler; Mısır gevreği; Makaronlar (hamur işi); Badem ezmesi; Tatlı musları (şekerleme); çikolatalı mus; müsli; nane tatlıları; Pastiller (şekerleme); Kabartma tozu; Cipsler (tahıl ürünleri); Fondanlar (şekerleme); Pralinler; Zencefilli çörek; Pirinç kekleri; Şekerlemeler; peksimet; Galeta unu; Petit-beurre bisküvileri; Meyveli jöleler (şekerleme); Helva; Ekmek; Şeker; Çikolata.” ürünleri için ilanına karar verilmiştir.

Dochirnie pidpryiemstvo “Kondyterska korporatsiia “Roshen” firması EUIPO nezdinde 30. sınıfta “Pastalar” üzerinde tescilli 16 390 023 sayılı  markasına dayalı olarak Topluluk Marka Tüzüğü’nün 8/5 tanınmışlık ve 8/1 karıştırılma ihtimali maddelerine dayanarak markanın yayınına tüm ürünler bakımından itiraz etmiştir. Kiril alfabesiyle yazılı kelime unsurunun Latin harflerine göre harf çevirisi ‘KYIVSKYI TORT’ tur ve ‘Kiev Pastası’ (Cake from Kiev) anlamına gelmektedir.

İtiraz birimi, markalar arasında karıştırılma ihtimali olmadığı ve itiraza dayanak markanın tanınmışlığı ispatlanamadığı gerekçeleri ile itirazı reddetmiştir. İtiraz sahibi, EUIPO Temyiz Kurulu nezdinde karara itiraz ederek itiraza konu markanın kısmen reddini talep etmiştir.

Bu sırada EUIPO Temyiz Kurulu, Topluluk Marka Tüzüğü’nün 7. Maddesinde yer alan mutlak ret nedenleri bakımından incelenmesi için dosyayı geri göndermiş ve yeniden yapılan inceleme neticesinde başvuru, yayına çıkan ürünlerin bir kısmı bakımından da ayırt edici görülmeyerek kısmen reddedilmiştir. İşbu ret kararı sonrasında başvurunun kapsamında 30. sınıfta “Un; Yulaf gevreği; Çikolata kaplı fındık; Macunlar için Fermentler; Krakerler; Mısır gevreği; müsli; nane tatlıları; Kabartma tozu; Cipsler (tahıl ürünleri); Pirinç kekleri; peksimet; Galeta unu; Petibör bisküvileri; Meyveli jöleler (şekerleme); Ekmek” ürünleri bırakılmıştır. İtiraz sahibi bu ürünler için itirazının devam ettiğini bildirmiştir.

Temyiz Kurulu özetle aşağıdaki gerekçeler ile markalar arasında başvuru kapsamında bulunan tüm mallar bakımından karıştırılma ihtimali bulunduğuna karar vermiş ve itirazı kabul etmiştir:

  • İtiraza dayanak gösterilen markadaki ‘Kestane Yaprakları’ şekli; ya Kiev şehrinin sembolü, ya bu marka altında satışa sunulan pasta içinde yer alan kestane ürününe işaret eden bir unsur, ya da basitçe dekoratif bir unsur olarak algılanacaktır ve bu çerçevede ayırt ediciliği zayıftır.
  • İtiraza dayanak markanın Kiril Alfabesi ile yazılan kelime unsurunun Ukraynaca karşılığı ‘KYIVSKYI TORT’tur ve ‘Kiev Pastası’ veya ‘Kiev’den Pasta’ (Cake from Kiev) anlamına gelmektedir. Kiril alfabesi; (i) Ukrayna veya Rusya’dan Avrupa Birliği’ne göç etmiş halk tarafından, (ii) Baltık Üye Devletleri’nde Rusça’yı çok iyi bilen halk tarafından (Rusça ‘Київський’ ibaresi ile hemen hemen aynı olduğundan), (iii) Orta ve Doğu Avrupa’da okullarda Rusça’nın öğretildiği ve nüfusun bir kısmının hala bazı temel Rus dili bilgisine olduğu bölgelerde, (iv) Bulgarca konuşan halk tarafından okunabilir ve bu kesim ‘KYIVSKYI TORT’ ibaresinin ‘Kiev Pastası’ veya ‘Kiev’den Pasta’  (Cake from Kiev) anlamına geldiğini de anlayacaktır. Bu kapsamda Avrupa Birliği’ndeki tüketicilerin büyük çoğunluğu Kiril Alfabesini bilmese ve itiraza dayanak markanın anlamını anlamasa bile anlayacak bir kesim vardır.
  • İtiraza konu “Kiev Cake” markası ise İngilizcede ‘Kiev Pastası’ anlamına gelmektedir. İngilizce ve Rusça, Avrupa Birliği’nde yaygın olarak konuşulan ve anlaşılan dillerdir. Dolayısıyla ilgili bölgede her iki dilde temel kavramları bilen kişiler iki markayı da algılayabilecektir. Halkın en azından bir kesimi için her iki ibarenin algılanabileceği dikkate alınarak itiraz, bu kesim bakımından incelenmiştir.
  • Markalar görsel olarak benzer değildir. Markalar arasındaki işitsel benzerlik düzeyi düşüktür. Ancak itiraza konu marka, halkın incelemeye konu kesimi tarafından itiraza dayanak markasının AB pazarına girmek için oluşturduğu İngilizce tercümesi olarak algılanacak ve aynı kavramlara işaret ettiği düşünülecektir. Dolayısıyla markalar arasında kavramsal benzerlik mevcuttur. Markalar arasındaki kavramsal benzerlik, işitsel ve görsel farklılıkları dengeler.
  • Markaların kapsamındaki ürünler benzerdir.
  • İtiraza dayanak marka ‘pastalar’ bakımından Ukrayna ve Rusya’da tanınmıştır ve bunun sonucu olarak Avrupa Birliği’nde yaşayan Rus ve Ukrayna halkı arasında yüksek derecede tanınırlığa sahiptir. İtiraza dayanak markanın tanınmışlığı ve ayırt edici gücünün yüksekliği markalar arasındaki karıştırılma ihtimalini kuvvetlendirmektedir.

Görüldüğü üzere karıştırılma ihtimalinin tespitinde ilgili tüketici kitlesi belirlenirken o bölgeye göç eden halkın bildiği dil, okuyabildiği alfabe, ilgili dilin bazı okullarda öğretilmesi, kullanılan dilin farklı dillerdeki karşılıklarının benzerliği gibi pek çok kriterin bir arada değerlendirildiği ve halkın yalnızca bir kesimi tarafından dahi söz konusu dilin algılanmasının yeterli olduğu görülmektedir.

Ülkemizde ise İngilizce gibi yaygın bilinen dillerin markalar arası benzerlik incelemesinde dikkate alınması gerektiği kabul edilmektedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi uygulamasında, markanın ilgili olduğu mal ve hizmet sektöründe Türkiye’de yaygın olarak bilinen bir dil (sözgelimi İngilizce) ve Türkiye’de de belli bir ölçüde bilinen, tanınan bir marka söz konusu olduğu taktirde bu dildeki bir sözcüğün Türkçe karşılığının karıştırma ihtimaline yol açması mümkündür.[1] Ancak İngilizce dışındaki diller ve Latin alfabesi dışındaki alfabeler kullanılarak oluşturulan markaların benzerlik incelemesinde dikkate alınacak kriterler bakımından yeknesaklaşmış bir uygulama bulunmamaktadır. Genel olarak Latin alfabesi dışında bir alfabe kullanılarak oluşturulan markalarda (Arap alfabesi ve Çin alfabesi gibi) markanın Türkiye’de belli düzeyde bilinirliğe sahip olması şartı ile bunların Türkçe karşılıklarının karıştırılma ihtimaline yol açabileceği düşünülmektedir. Buna ilişkin olarak Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından 2021 yılında yayınlanan Marka İnceleme Kılavuzu’nda da “Çin alfabesi, Kiril alfabesi, Arap alfabesi gibi Latin alfabesi harflerinden oluşmayan markaların da birer kelime markası olarak değerlendirmeye tabi tutulması gerekir. Buna göre, eğer bu alfabelerde yazılmış olan kelimelerin Türkiye’de çekişme konusu mal ve/veya hizmet bakımından ilgili kesimde belli bir derecede bilinirliği var ise bu kelimelerin doğru telaffuzları ile anlamları üzerinden işitsel ve kavramsal değerlendirme yapılabilecektir.” açıklamalarına yer verilmiştir. Ayrıca Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme Değerlendirme Kurulu,  ve  markalarına dayanılarak  görselli marka başvurusuna yapılan itiraza ilişkin 2018-M-311 sayılı kararında da “…Her ne kadar başvuru konusu marka tuğra biçiminde stilize olarak tertip edilmiş olsa da, Türkiye’deki Arapça bilen/Arap harflerini okuyabilen tüketiciler markayı “ayman mahrouseh” biçiminde okuyabilecektir. İtiraz gerekçesi markalarda Arap harfleriyle yazılmış “mahrouseh” ibaresi ana/asli ayırt edici unsur durumundadır.“ denilerek Türkiye’deki Arapça bilen/okuyabilen kesimin markayı benzer şekilde telaffuz edebileceğini ve bunun karıştırılma ihtimaline yol açabileceğini kabul etmiştir. Bu bilgiler ışığında ülkemizde gün geçtikte artan göç dalgası ile birlikte ilgili tüketici kesiminin sahip olduğu niteliklerin değişmesi muhtemel görünmektedir ve karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde pek çok farklı kriterin dikkate alınması gerekebilecektir.

Ezgi KORALAY ORUÇ

Ocak 2022

e.koralay@hotmail.com


[1] Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku s. 236

Patent Belgesi Almak Üzereyken Başvurunun Reddedilmesi

UYARI: Bu yazıdaki değerlendirmeler yazarın kişisel görüşlerini yansıtır ve hiçbir şekilde TÜRKPATENT’in resmi görüşünü ya da uzmanlarının başvurularla ilgili değerlendirmelerini temsil etmez. Yazı yalnızca bilgi amaçlı olup yasal tavsiye niteliği taşımaz.  Bu yazının içeriğinin bir sonucu olarak herhangi bir işlem yapmadan veya herhangi bir işlemden kaçınmadan önce profesyonel hukuki tavsiye alınmalıdır. Yazarın verilen bir örnek üzerindeki değerlendirmesi yalnızca o örneğin spesifik koşullarına bağlıdır. Bir başka durum için yazarın alacağı kararlarda bağlayıcılığı yoktur.

GİRİŞ

Bilindiği üzere bir buluş için patent belgesi almak genellikle yıllarca sürer, zira patent süreci çeşitli aşamalardan oluşur ve hangi aşamanın ne kadar süreceği ve patent belgesinin ne zaman alınacağı tahmin edilemeyebilir. Hal böyleyken patent sürecinde olumlu rapor alınarak son aşamaya kadar gelmiş başvurularda istenen değişikliklerin yerine getirilmemesi nedeniyle başvurunun geri çekilmiş sayıldığı pek çok örnekle karşılaşılmaktadır.

Bu yazı başvuru sahiplerinin emek, para ve zaman harcayarak belge aşamasına getirdikleri bir patent başvurunu son aşamada kaybetmemeleri için tavsiye niteliğinde kaleme alınmıştır.

MEVZUAT

SMK’ya göre bir patent başvurusu için olumlu inceleme raporu düzenlenecekse, ancak belge alabilmek için bazı düzeltmeler gerekiyorsa uzman istenen değişiklikleri raporun görüşler kısmında belirtecektir. Bu durumda “bildirim tarihinden itibaren iki ay içinde değişikliklerin yapılması istenir. Yapılan değişikliklerin kabul edilmesi hâlinde patentin verilmesine karar verilir, bu durum başvuru sahibine bildirilir, bu karar ve patent Bültende yayımlanır. Değişikliklerin yapılmaması veya yapılan değişikliklerin Kurum tarafından kabul edilmemesi hâlinde başvuru geri çekilmiş sayılır.”[1]

Faydalı model için de araştırma raporu olumluysa “Yapılan değerlendirme sonucunda faydalı modelin verilebilmesi için değişiklik yapılmasının gerekli olduğu durumda bildirim tarihinden itibaren iki ay içinde değişikliklerin yapılması istenir. Yapılan değişikliklerin kabul edilmesi hâlinde faydalı model verilmesine karar verilir, bu durum başvuru sahibine bildirilir, bu karar ve faydalı model Bültende yayımlanır. Değişikliklerin yapılmaması veya yapılan değişikliklerin Kurum tarafından kabul edilmemesi hâlinde başvuru geri çekilmiş sayılır.”[2]

Görüleceği üzere mevzuat açık kapı bırakmaksızın, net bir şekilde değişikliklerin yapılmadığı veya kabul edilmediği durumlarda başvurunun geri çekilmiş sayılacağını hükmetmektedir. Bu nedenle uzmanın inisiyatif kullanarak resen başvuruda düzeltme yapması ya da verilen süreyi uzatması mümkün değildir.

Uzmanın başvuru sahibine iki aylık süre içinde bir hatırlatma göndermek gibi bir yükümlülüğü de yoktur. Zira uzman başvuru sahibinin ne tür bir stratejiyle hareket ettiğini bilemez, belki başvuru sahibi artık bu buluş konusunda patent belgesi alma fikrinden vazgeçmiş olabilir. Örneğin istenen koruma kapsamı elde edilememiş olabilir, patentin getirisinin hedeflenenin altında olacağı öngörülmüş olabilir, başvurunun bir başka patentin koruma kapsamıyla örtüşmesi söz konusu olabilir ya da daha önce bilinmeyen bir öldürücü doküman fark edilmiş olabilir. Bu tür nedenler belge aşamasında başvuru sahibinin başvurudan vazgeçmesine neden olmuş olabilir. Bu sebeple eğer başvuru sahibi patent belgesi almayı istiyorsa yazışmaları iyi takip ederek iki aylık süreyi kaçırmadan gerekli değişikliklerin yapıldığına emin olmalıdır. Bunun için gecikmeden gerekiyorsa araştırma uzmanı aranarak düzeltmenin yerinde olup olmadığının sorulmasında fayda vardır.

SMK bu yönüyle Avrupa Patent Sözleşmesinden (EPC) farklıdır. EPC’de uzman Avrupa patentini vermeye karar vermeden önce, başvuru sahibine, patent vermeyi amaçladığı metin ve ilgili bibliyografik veriler hakkında bildirimde bulunur ve dört ay içinde, ilgili ücreti ödemeye ve istemlerin tercümesini sunmaya davet eder.[3] (Uzman gönderdiği tarifname takımı metninde yaptığı basit düzeltmeleri metin üzerinde elle çizerek gösterir.[4] Kapsamlı değişiklik yapılacaksa başvuru sahibiyle iletişime geçilir) Başvuru sahibi istenen ücretleri ve çevirileri süresi içinde sunarsa metni de kabul etmiş sayılır. Eğer önerilen metni kabul etmiyorsa gerekçeleriyle bunu bildirir ve kendi önerisini sunar. Görüldüğü üzere EPC’de belge aşamasındaki düzeltmeyi uzman yapmaktayken, SMK’da bu yükümlülük başvuru sahibine verilmiştir. Bu bakımdan başvuru sahipleri (istenen düzeltmenin çok basit ya da önemsiz görünüp görünmemesine bakmaksızın) resmi bir Kurumdan gönderilen yazıyı dikkatlice ele alarak süresi içinde istenen düzeltmeyi yerine getirmelidir. Aksi takdirde, Kanun gereği, belge olacak bir başvurunun tümden kaybedilmesi söz konusu olacaktır.

FIFA Arap Kupasında Mısırlı oyuncunun son dakikada kendi kalesine attığı golün ardından yaşanan tepkiler[5] ©Getty Images

ÖRNEK

Şimdi kurmaca bir örnek verelim. TÜRKPATENT uzmanı patent başvurunuza olumlu bir araştırma raporu düzenledi ve görüşler kısmında sizden bazı değişiklikler istedi. Siz de süresi içinde ücretini yatırarak inceleme talebinde bulundunuz, ancak araştırma raporunun görüşler kısmında düzeltilmesi istenen hususları dikkate almadınız. Uzman olumlu inceleme raporunu düzenlerken araştırma raporunda düzeltilmesini istediği hususları görüşler kısmına yeniden yazacaktır. Üstyazı olarak da aşağıdakine benzer bir metin tarafınıza gönderilir (vurgu eklenmiştir):

“İlgide kayıtlı başvurunuzla ilgili olarak Kurumumuz tarafından düzenlenen İnceleme Raporu ilişikte gönderilmektedir.

Anılan başvurunuza ait inceleme raporu değerlendirilmiş olup, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 98 inci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca başvurunuza patent verilebilmesi için söz konusu raporda belirtilen gerekli değişikliklerin yapılarak yeniden düzenlenecek evrakın bildirim tarihinden itibaren iki ay içinde Kurumumuza gönderilmesi gerekmektedir.

Yapılan değişikliklerin kabul edilmesi hâlinde patentin verilmesine ilişkin karar tarafınıza bildirilecektir. Anılan süre içinde değişikliklerin yapılmaması veya yapılan değişikliklerin Kurum tarafından kabul edilmemesi hâlinde başvurunuz geri çekilmiş sayılacaktır…”

Bu aşamada beş değişik durum meydana gelebilir:

  1. Yazıya cevap verilmemesi
  2. İstenilen değişikliklerin süresi içinde yapılmaması (örneğin düzeltmenin iki ay üç gün sonra gönderilmesi)
  3. İstenilen değişikliklerin tam olarak yerine getirilmemesi (örneğin değişikliklerin bir kısmının süresi içinde yapılmış olmasına rağmen iki aylık süre dolduktan sonra hala düzeltilmeyen kısımların bulunması)
  4. Yapılan değişikliklerin kabul edilmemesi (örneğin yapılan değişikliğin kapsam aşımına yol açması ya da bir istemin patentlenebilir olmayan konular kapsamına girecek şekilde değiştirilmesi ya da istenen değişiklikler dışında başka değişiklikler de yapılması)
  5. İstenilen tüm değişikliklerin süresi içinde yapılması (bu durumda patentin verilmesine karar verilir, durum başvuru sahibine bildirilir ve bu karar ve patent Bültende yayımlanır)

Eğer yukarıdaki (1) ve (2) nolu durumlar söz konusuysa ve sürenin kaçırılması elinizde olmayan sebeplerden ötürü olduysa hakların yeniden tesisi talebinde bulunabilirsiniz. Zira (1) ve (2) nolu durumlarda uyulması gereken bir süreye uyulamamasının patent başvurusunun geri çekilmiş sayılmasına neden olması söz konusu olduğu için SMK m.107(2) kapsamında hakların yeniden tesisi talebinde bulunulabilir. Ancak bunun için:

  • Hakların yeniden tesisi ile ilgili sürelere uygun olarak talep yapılmış olmalı, (Hakların yeniden tesisi talebi, eki olan ispat belgelerinin tarihlerine göre, uyulamamış olan sürenin bitiş tarihinden itibaren bir yıl içinde ve sebebin sona erdiği tarihten itibaren iki ay içinde olmalıdır) 
  • Hakların yeniden tesisi ücreti (2022 yılı için 3550 TL) ödenmeli ve
  • Hakların yeniden tesisine ilişkin ispat belgesi sunulmalıdır.

Hakların yeniden tesisi talepleri TÜRKPATENT’te yukarıdaki kriterlere göre sıkı bir şekilde incelenmektedir. Eğer süreye uyulamama nedeni kanıtlarıyla uygun şekilde ispatlanmazsa söz konusu talep kabul edilmeyecektir.

Yukarıdaki (3) ve (4) nolu durumlarda kaçırılan bir süre olmadığından hakların yeniden tesisi talebi bu durumlar için yapılamamaktadır. Bu iki durumda yapılan değişiklikler kabul edilmediği için başvuru geri çekildiğinden geriye kalan tek seçenek olarak SMK m.100 kapsamında geri çekilme kararının bildirim tarihinden itibaren iki ay içinde YİDD’ye itirazda bulunulabilir. Örneğin yaptığınız değişikliğin kabul edilebilir olduğunu düşünüyorsanız gerekçeleriyle bunu itirazınızda dile getirebilirsiniz. Ancak başvuru sahibinin istenen değişikliği gereksiz ya da önemsiz bulduğu için süresi içinde cevap vermeyip ardından alınan red kararını YİDD’ye götürmesi tavsiye edilmez, zira başvuru sahibinin böyle bir iddiası varsa bunu iki aylık süresi içinde uzmana yapmasında fayda vardır. Uzman bunu değerlendirip belki fikrini değiştirebilir ya da ortak bir noktada uzlaşılabilir. (Böyle bir itiraz yapılacaksa sürecin sıkı şekilde takip edilmesi tavsiye edilir, itirazdan vazgeçilmesi durumunda iki aylık süre dolmadan değişikliklerin yapılabilmesi önem arz eder) Bu yapılmadan YİDD’ye itiraz edilmesi süreci gereksiz uzatabileceği gibi olumsuz sonuca da neden olabilir.

SONUÇ

Eğer uzmanın sizden bazı düzeltmeler istediği olumlu bir rapor aldıysanız ve belge almak istiyorsanız verilen iki aylık sürenin başında gerekli düzeltmeleri yapınız. Mümkünse öncesinde uzmanla iletişime geçerek düzeltmelerin kabul edilebilir olup olmadığını kontrol ettiriniz. Zira iş yoğunluğu nedeniyle uzmanın sizin gönderdiğiniz düzeltme metnini iki aylık süre içinde değerlendirmesi çoğu zaman mümkün olmamaktadır. Bu da olumsuz bir duruma müdahale etme şansınızı ortadan kaldıracaktır.

Örneğin istenen düzeltmeleri ilk haftanın sonunda gönderdiniz ve uzmana ulaşıp düzeltmenin uygun olup olmadığını sordunuz. Uzman da değişiklikleri yeterli bulmadı ya da kabul etmedi. Bu durumda iki aylık süre dolmadan yeniden tarifname/istem değişikliği talebinde bulunarak istenen düzeltmeyi tam olarak yerine getirebilirsiniz. Başvurunuz bu son değişiklik metni ile belge olur. Bu bakımdan süreci hızlı bir şekilde tamamlamak ve uzmanla iletişimde olmak büyük fayda sağlayacaktır.

Mustafa Güney ÇALIŞKAN

Ocak 2022

guneycaliskan@gmail.com


DİPNOTLAR

[1] 6769 SMK, m.98(6) ve Yönetmelik, m.103(4).

[2] 6769 SMK, m.143(10).

[3] EPC Yönetmelik m.71(3).

[4] Basit düzeltmelere örnekler için bkz: EPO Guidelines for Examination, Part C – Chapter V – 1.1 Text for approval, https://www.epo.org/law-practice/legal-texts/html/guidelines/e/c_v_1_1.htm

[5] Last-minute own goal puts Tunisia into FIFA Arab Cup final, Michael Houston, 15 December 2021, https://www.insidethegames.biz/articles/1116868/fifa-arab-cup-football-semi-finals

İtalyan Futbol Takımı Milan’ın, Alman Ortalama Tüketicisi ile Sınavı…

10 Kasım 2021 tarihli, T-353/20 sayılı “EUIPO / InterES Handels- und Dienstleistungs Gesellschaft mbH & Co. KG – Associazione Calcio Milan SpA (AC Milan)” kararı[1] ile, Genel Mahkeme markalar arasındaki görsel benzerliğin, işitsel ve kavramsal açıdan olan benzerliklerle bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştır.   

Söz konusu karara konu olayda, AC Milan aşağıdaki tabloda yer alan marka için başvurusunda bulunmuştur; yayını takiben, InterES firması önceki tarihli markasına dayanarak bu başvuruya itiraz etmiştir. AC Milan tarafından kullanım ispatı savunması gelmiş, nihayetinde InterES’in itirazı tümden kabul edilmiştir.


Bunun üzerine ise AC Milan EUIPO Temyiz Kurulu’nda bu karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur. EUIPO Temyiz Kurulu, kullanım ispatının gerçekleştiğini ve İlgili kamuoyunun dikkat seviyesi az ile orta seviye arasında olan Alman halkı olduğunu, söz konusu malların kısmen aynı kısmen yüksek derecede benzer olduğunu, markalar arasında görsel açıdan orta derecede olmak üzere işitsel ve kavramsal benzerlik olduğunu ve karıştırılma ihtimali doğacağını söyleyerek itiraz talebini reddetmiştir. Sonrasında AC Milan Genel Mahkeme’ye başvurarak kararın iptalini EUIPO ise davanın reddini talep etmiştir.

AC Milan önceki tarihli markaya ilişkin gösterilen delillerin somut ve kesin deliller teşkil etmediğini, önceki tarihli markanın piyasada ve tescilde yer alan versiyonlarının farklılaştığını ve bu nedenle ayırt edici unsurun piyasadaki versiyonunda yer alan şekil unsuruna kaydığını, markaların baskın ve ayırt edici unsurlarının yanlış değerlendirildiğini, şekil unsurunun kelime ögesine kıyasla ayırt edicilik yaratan kısım olduğunu ve karıştırılma ihtimalinin hatalı değerlendirildiğini söyleyerek itiraz etmiştir.

Mahkeme ise, daha önceki markanın, belirttiği kırtasiye ürünlerinin büyük bir kısmının ilgili dönemde bu kataloglarda sunduğunu, 2010’dan 2016’ya kadar önceki markanın kapsadığı mallar için satış rakamları, 2008’den 2014’e kadar kağıt ve karton için yıllık satış rakamları ve özellikle 2008-2015 yıllarına ait satış rakamları ile desteklenen toplam satış rakamları gibi somut ve kesin delil niteliğinde olan belgeler sunduğunu ve kullanım ispatını kanıtladığını değerlendirmiştir.

Genel Mahkemeye başvurarak AC Milan kararın iptalini talep ederken, EUIPO ise davanın reddini talep etmiştir. Mahkeme öncelikle kullanım ispatına ilişkin Temyiz Kurulu kararındaki tespitlerin yerinde olduğunu belirlemiştir.

Bunun yanı sıra, önceki markanın piyasada kullanılan versiyonuyla tescil edilmiş versiyonu arasında farklılar olduğu ve piyasada kullanılan versiyonuna bir şekil eklenerek yazı karakterinin de (yukarıda görseli yer alan pazarda kullanılan değişmiş markanın görseli) değiştiği için başvuru sahibi markadaki ayırt edicilik unsurunun da değiştiği, markada yer alan şekil unsurunun ayırt edici unsur olduğu iddiası da incelenmiştir. Aynı zamanda, kuş şeklinin markada yer alan “Milan” kelime unsurunu tanımlamadığı için de ayırt edicilik kattığı iddia edilmiş ve Temyiz Kurulu’nun verdiği karardaki çelişkiye dikkat çekilmiştir[2].

Mahkeme önceki markanın ayırt edici karakterinin değiştiği iddiasına ilişkin olarak verdiği kararda şunları söylemiştir: “Kural olarak bir şekil ve kelimenin yer aldığı markalarda, şekil kelimeden daha çok ayırt edicilik ortaya çıkarır çünkü ortalama tüketicinin dikkatini daha çok çeker. Ancak bir unsurun ihmal edilebilir olmamasının onun baskın unsur olduğu anlamına gelmediği gibi, bir unsurun baskın olmaması da onun ihmal edilebilir olduğu anlamına gelmez ve bu da içtihatlardan açıkça görülebilir”.

Mevcut davada, Mahkeme’ye göre piyasada kullanıldığı şekliyle önceki markanın ek şekil unsurunun, büyüklüğü ve konumu bakımından ihmal edilebilir olmadığı doğru olmakla birlikte, bu unsur, başvuranın iddialarının aksine, baskın olarak kabul edilemez. Şekil ögesinin boyutu, işaretin yarısından fazlasını kaplayan “Milan” kelime öğesinin boyutundan önemli ölçüde daha küçüktür. Önceki markanın şekil ögesinin, kelimenin ilk harfini biraz aşması, ilgili halkı bu kelime ögesinden uzaklaştıramaz. “Milan” kelimesi, kolayca okunabilen bir yazı tipinin kullanılması nedeniyle açıkça tanımlanabilir kalır. Ayrıca kararda herhangi bir çelişki bulunmadığı zira Temyiz Kurulu’nun bir paragrafta “Milan” kelimesinin potansiyel anlamlarından sadece birine atıfta bulunurken, diğer paragrafta o kelimenin ilgili kamuoyunun bir kısmı tarafından nasıl algılanacağının söylendiği Mahkemece ifade edilmiştir. Bu nedenle Mahkemeye göre Temyiz Kurulu, kelime ögesini oluşturan harflerin stilinin değişmesinin ve şekil unsurunun eklenmesinin önceki markanın ayırt edici karakterini etkilemediğini tespit etmekte haklıdır.

Mahkeme itiraza konu marka başvurusundaki ayırt edici unsur değerlendirmesini yaparken şekil unsurunun göz ardı edilemeyecek olsa da “AC” ve “Milan” kelime unsurlarının tüketicinin dikkatinin yoğunlaşacağı baskın unsurları olacağını söylemiştir. Şekil unsuru tescil aranan mallarla ilgili bir tanımlayıcılığa sahip olmadığı için ayırt edici olduğunu, “AC” kelime unsurunun hiçbir şey çağrıştırmayan kesim tarafından her halükarda ama bu unsuru ‘associazionecalcio’ (futbol federasyonu) kısaltması olarak algılayan kesim nezdinde de tescil aranan mallar bakımından tanımlayıcı olmadığı için ayırt edici olduğunu söylemiştir. “Milan” kelime unsurunun ise malların üretildiği Milan şehrini çağrıştırması mümkün olduğundan buradaki en zayıf ayırt ediciliğe sahip unsur olduğunu değerlendirmiştir. Ancak Mahkeme bileşke bir markanın bir unsurunun zayıf ayırt ediciliğinin, özellikle işaretteki konumu veya boyutu nedeniyle, markanın baskın bir unsurunu oluşturabileceğini söyleyerek bu noktada da Temyiz Kurulu’nu haklı bulmuş ve buradaki baskın unsurların “AC ve Milan” olduğu konusunda hemfikir olmuştur. Görsel, işitsel ve kavramsal benzerlikleri değerlendirirken de Temyiz Kurulu’nun gerekçelerini de benimseyerek, EUIPO’yu haklı bulmuştur.

Karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde ise başvuru sahibi bu değerlendirmede görselliğin ön planda olması gerektiğini çünkü söz konusu malların kırtasiye malları olduğunu söylemiştir. Mahkemeye göre her ne kadar Temyiz Kurulu söz konusu malların pazarlama koşullarını değerlendirmeden bir karar vermiş olsa da, markalar arasındaki görsel benzerlik de ortalama olduğu için ve bu işitsel ve kavramsal açıdan olan benzerliklerle bir bütün olarak değerlendirileceği için, Mahkeme Temyiz Kurulu’nun haklı olduğuna karar vermiştir.

Sonuç olarak, Mahkeme başvuru sahibinin dayandığı iki savunmayı da tümden reddederek davanın reddine karar vererek, her iki markada da “Milan” ibaresi geçtiğinden taraf markalarını benzer buluyor ve AC Milan’ın başvurusunu reddini teyit etmiştir.

Güldeniz DOĞAN ALKAN

Ocak 2022

guldenizdogan@hotmail.com


[1]https://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf;jsessionid=EABCBE35723D988AF1C685CFEB467304?text=&docid=249031&pageIndex=0&doclang=en&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=588253   

[2] İtiraz edilen kararın bir paragrafında Temyiz Kurulu’nun “Milan” ibaresinin ilgili kamuoyu tarafından bir kuş türü olarak algılanacağını söylerken bir başka paragrafta da bu kelimenin İtalya’nın bir şehri, bir İngiliz ismi ve bir kuş türü olarak algılanabileceğini söylediği iddia edilmiştir.

“LVV” ve “LAV” Karıştırılabilir Mi? EUIPO İkinci Temyiz Kurulunun Kısa Markaların Karıştırılma İhtimaline Yönelik R 848/2021-2 Sayılı Kararı

Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) İkinci Temyiz Kurulu, 9 Aralık 2021 tarih ve R 848/2021-2 sayılı kararında, LVV ve LAV ibareli kısa markaların benzerliğini değerlendirmiş ve aralarında karıştırılma ihtimali olup olmadığını incelemiştir. Söz konusu karara şu linkten ulaşabilirsiniz.

Uyuşmazlığı özetlersek, marka başvuru sahibi 6 Aralık 2019 tarihinde aşağıdaki şekil markasının 21.sınıfta çanak çömlek; ayakkabı çekecekleri; temizlik bezleri; kürdanlar; ayakkabı kalıpları; şarap tadım pipetleri; ayakkabılar için fırçalar; fırçalar; cam şişeler [kaplar]; şişeler; ev veya mutfak kullanımı için kaplar; ev amaçlı seramikler; içme kapları; yemekler için termal yalıtımlı kaplar; kozmetik aletleri için tescilini istemiştir:

İtiraz sahibi, tüm mallar bakımından aşağıdaki markalarına dayanarak itiraz etmiştir:

2017 yılında tescil edilmiş ve 21.sınıfta ev veya mutfak alet ve kapları; tarak ve süngerler; fırçalar (boya fırçaları hariç); fırça yapma malzemeleri; çelik yünü; işlenmemiş veya yarı işlenmiş cam (inşaat için olanlar hariç); diğer sınıflara dahil olmayan züccaciye, porselen ve toprak işi; bulaşıklar, kavanozlar, kurabiye kavanozları, bardaklar, kupalar, tepsiler, yumurta tutacakları, kahve kupaları, sos tavaları, karaflar, kek kalıpları, çaydanlıklar, cam ve porselenden yapılmış yemek takımı (bıçaklar, çatallar ve kaşıklar dışında), özellikle kaseler, kupalar, tabaklar, tuzluk ve biberlik, sos kapları, sürahi ve vazolar; cam ve porselenden heykelcikler, heykeller ve sanat eserlerini içeren AB şekil markası ile,

2013 yılında tescil edilmiş ve 21.sınıfta ev veya mutfak alet ve kapları; tarak ve süngerler; fırçalar (boya fırçaları hariç); fırça yapma malzemeleri; temizlik amaçlı gereçler; çelik yünü; işlenmemiş veya yarı işlenmiş cam (inşaat için olanlar hariç); diğer sınıflara dahil olmayan züccaciye, porselen ve toprak işi; bulaşıklar, kavanozlar, kurabiye kavanozları, bardaklar, kupalar, tepsiler, yumurta tutacakları, kahve kupaları, sos tavaları, karaflar, kek kalıpları, çaydanlıklar, cam ve porselenden yapılmış yemek takımı (bıçaklar, çatallar ve kaşıklar dışında), özellikle kaseler, kupalar, tabaklar, tuzluk ve biberlik, sos kapları, sürahi ve vazolar; cam ve porselenden heykelcikler, heykeller ve sanat eserlerini içeren AB şekil markası.

<a href=”https://www.vectorfair.com/details/iFK9pHoB_Pp8jhvS7_Iw/crockery-dishes-pattern&#8221; >Designed by Vectorfair – <a href=”https://www.vectorfair.com&#8221; title=”Vectorfair – Free Vectors”> www.vectorfair.com</a></a>

İtiraz Birimi, 17 Mart 2021 tarihli kararıyla, her ne kadar malları aynı kabul etse de itirazı tamamen reddetmiştir. İşaretler 3 harften oluştuğu için kısa marka olarak nitelendirilmiş ve marka ne kadar kısaysa toplumun da markanın tüm münferit unsurlarını o kadar kolay ayırt edebileceği belirtilmiştir. Bu anlamda görsel benzerlik ortalamanın altında olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca, önceki markanın bir kelime olarak algılanacağı, sonrakinin ise bir kısaltma olduğunun düşünüleceği de belirtilmiştir. Zaten, biraz da bu nedenle, işaretler arasında işitsel olarak da benzerlik düşük bulunmuştur (biri LAV veya LAEV gibi tek hecede, diğeri L-V-V olarak ilgili dile bağlı şekilde harf harf okunacaktır). Bu nedenle de Birim tarafından, somut olayda olduğu gibi kısa işaretlerde küçük farklılıkların farklı bir genel izlenime yol açabileceği öne sürülmüştür. Bundan hareketle de uzun markalarda toplum, farklılıkların daha az farkında olacaktır. Burada ayrıca önemle belirtilmelidir ki İtiraz Birimi, “Lav” ibareli diğer önceki markayla yaptığı karşılaştırmada ise daha da az benzerliğin olduğunu, zira bu önceki işaretin küçük harfler içermesinin farklılıkları artırdığını, çünkü ortada yer alan büyük V’nin büyük A ile az da olsa benzerlik taşımasına rağmen bunun küçük a için geçerli olmadığını ve görsel olarak farklılık yarattığını öne sürmüştür. Sonuç itibariyle uyuşmazlık konusu başvuru ile önceki markalar arasında İtiraz Birimi tarafından karıştırılma ihtimali bulunmamıştır.

İtiraz sahibi, markaların oluştuğu üç harften ikisi olan L ve V harflerinin ortak olması ile aynı L harfiyle başlamalarının karışıklık yaratacağını, kısa olan bu markaların harflerinin aynı dizilimde olduğunu ve tek heceye sahip olduklarını, şekli unsurları da farklılık yaratmaya yeterli olmadığını öne sürerek karara itiraz etmiştir. Ayrıca, LAV ibaresinin de başlı başına bir kelime olduğunun varsayılması için bir sebep olmadığını, onun da bir kısaltma olabileceğini, bu anlamda önceki itirazı inceleyen uzmanın belirttiği gibi İngilizce okunuş dikkate alındığında LAV’ın “el-ei-vi” ve LVV’nin ise “el-vi-vi” olarak okunacağını; aynı ritim, tonlama ve uzunluğa sahip olarak işitsel anlamda da çok benzer olacağını savunmuştur.

Temyiz Kurulu incelemesinde de uyuşmazlık konusu markaların kapsamındaki malların aynı olduğunu varsayılmıştır. İşaretler bakımından, sırasıyla L ve V harflerinin ortak olduğu belirtilmiş, ortalarındaki harflerin A ve V olmasında farklılaştıkları ortaya konulmuştur. Stilizasyon, yazı tipi ve renklerde farklılık olduğu belirtilmiştir. Temyiz Kurulu tarafından vurgulanan husus, somut olayda işaretlerin kısa olduğu, kısa işaretlere uygulanan kuralların farklı olduğu ve bunların kurulu bağlayıcı içtihatlarla oluştuğudur. Buna göre, işaretler arasındaki önemsiz farklılıklar bile farklı bir genel izlenim yaratabilmektedir. Bu sebeple de Temyiz Kurulu, İtiraz Biriminin görsel olarak ortalamanın altı benzerlik bulgusuna ve işitsel olarak varsa bile çok düşük benzerlik görüşüne katılmıştır.

Temyiz Kurulu ayrıca, karıştırılma ihtimalindeki genel değerlendirmenin işaretlerin ve malların benzerliği arasındaki birbirine bağımlılığın da dikkate alınarak yapılması gerektiğini vurgulamıştır. Buna ek olarak, işaretler arasındaki benzerlik veya farklılıkların kendine özgü özellikleri veya satış koşullarına da bağlı olabileceği belirtilmiştir. Buna göre, somut olayda ilgili mallar tüketicilerin görsellere dayanarak kendileri seçerek aldığı şekilde satıldığı için görsel benzerliğin daha önemli olduğu söylenebilir. Burada tüketicilerin görsel olarak malları alırken incelediğinde LAV olup olmadığını hemen fark edebilecekleri değerlendirilmiştir. Karşılıklı bağımlılık ilkesine göre, mallar birebir aynı olsa dahi işaretlerin düşük derece benzerliğinin en azından bir ölçüde kazanılmış ayırt edicilik gerektirmekte olduğu ifade edilmiştir. 

Küçük harfler içeren diğer önceki markayla ilgili İtiraz Birimi değerlendirmeleri Temyiz Kurulu tarafından da uygun bulunmuştur. 

Sonuç itibariyle Kurul, markalar arasında karıştırılma ihtimalinin olmadığına ve bu sebeple itirazın reddine karar vermiştir. 

<a href=”https://www.vectorfair.com/details/Y7NGFHEBQ_YJXG3M1euS/people-shopping-cartoons&#8221; >Designed by Vectorfair – <a href=”https://www.vectorfair.com&#8221; title=”Vectorfair – Free Vectors”> www.vectorfair.com</a></a>

EUIPO, Marka Kılavuzunda itiraz incelemelerinde işaretlerin benzerliği bölümünde yer alan kısa markalar başlığı altında üç harften oluşan kısa markalarda tek harf farklılığının benzerlik ihtimalini ortadan kaldırmayacağını özellikle bu harfin işitsel olarak benzer olduğu durumlar için belirtmiştir[1].  Bunun için örnek olarak İLS – ELS markaları ile Ran – R.U.N. markalarına ilişkin olaylar verilmiştir. Ne var ki, aşağıdaki markalar için yapılan karşılaştırmada ilk harflerin ilgili tüm dillerde farklı okunduğunu, harflerin birbirinden çok farklı olduğunu ve şekli unsurların birbirine benzemediğini belirterek karıştırılmayacakları değerlendirmesi yapılmıştır:

Aynı şekilde kılavuzda belirtildiği gibi Genel Mahkeme, ile COR markalarının yalnızca düşük derecede işitsel olarak benzediğine ve ilgili Almanya halkının kesinlikle işaretlerin başlarındaki farklılıkları fark edeceğine karar vermiştir.

Nitekim TÜRKPATENT’in Marka İnceleme Kılavuzunda da “İki veya üç harften oluşan marka başvuruları arasında yapılacak benzerlik değerlendirmesinde, marka örneğinde yer alan diğer ilave unsurlar ve şekil unsurları birlikte dikkate alınır. Karşılaştırılan işaretlerin her birinde ilave unsurların yer alması durumunda kural olarak, markaların bütünsel olarak farklılaştığı kabul edilir. Harfler arasında “&”, “!” gibi sembollerin kullanılmasının da, markaların birbirinden yeterince farklılaşmasını sağlayabileceği dikkate alınarak, ayırt edilemeyecek kadar benzerliği ortadan kaldırdığı kabul edilecektir.” ifadesi yer almaktadır. Bunun yanı sıra, örnek olarak verilen Yargıtay kararında (Yargıtay 11. HD, 14.12.2015 tarih ve 2015/6222 E- 2015/13415 K sayılı karar) aşağıdaki işaretler değerlendirilmiş, harflerin diziliminden dolayı biraz benzerlik bulunmasına rağmen, markaların yazım biçimleri, içerdikleri şekiller, renkler ve sözcükler dikkate alınarak bıraktıkları genel izlenim değerlendirildiğinde birbirlerinden farklı oldukları sonucuna varıldığı belirtilmiştir:

Sonuç olarak, kısa markalarda işaretlerin benzerliği değerlendirmesinin uzun markalara göre biraz daha farklı yapıldığı, bu anlamda kısa markalarda ufak farklılıkların da karıştırılma ihtimalini önleyeceği ve toplum nezdinde markaların birbirinden ayırt edilebileceğini sağlayabileceği kabul edilmektedir. Bu nedenle, kısa markalarda yalnız tek harfin değiştiği durumda dahi markaların bir arada var olabileceği ve ticari kaynağının doğru olarak algılanabileceği anlaşılmaktadır.

Alara NAÇAR

Ocak 2022

nacar.alara@gmail.com


[1] https://guidelines.euipo.europa.eu/1922895/1927189/trade-mark-guidelines/3-4-6-3-short-signs

Minimum Unsurlarla Patent Başvurusu Yapılması ve Başvuru Unsurlarının Sonradan Tamamlanması

UYARI: Bu yazıdaki değerlendirmeler yazarın kişisel görüşlerini yansıtır ve hiçbir şekilde TÜRKPATENT’in resmi görüşünü ya da uzmanlarının başvurularla ilgili değerlendirmelerini temsil etmez. Yazı yalnızca bilgi amaçlı olup yasal tavsiye niteliği taşımaz.  Bu yazının içeriğinin bir sonucu olarak herhangi bir işlem yapmadan veya herhangi bir işlemden kaçınmadan önce profesyonel hukuki tavsiye alınmalıdır. Yazarın verilen bir örnek üzerindeki değerlendirmesi yalnızca o örneğin spesifik koşullarına bağlıdır. Bir başka durum için yazarın alacağı kararlarda bağlayıcılığı yoktur.

Bu yazıda TÜRKPATENT’e minimum unsurlarla (asgari gereklilik ile) bir patent başvurusunun nasıl yapılacağı ve eksik unsurların nasıl tamamlanacağı örnekler üzerinden açıklanacaktır.

6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun (SMK) amaçlarından biri patent verilme süreçlerinin basitleştirilmesi ve kısaltılmasıdır. Bu amaca uygun olması bakımından Türkiye’nin 2000 yılında imzaladığı Patent Kanunu Antlaşmasında (PLT) bulunan bazı hükümler[1] SMK ile patent mevzuatımıza girmiştir.

Bilindiği üzere patent başvuru sahibi açısından başvuru tarihinin bir an önce alınabilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle, SMK’da başvuru tarihinin kesinleşmesi için bulunması gereken şartlar minimum seviyede tutulmuştur.[2] Mülga 551 sayılı KHK’ya göre buluşlara patent verilebilmesi için, aşağıda belirtilen unsurlar ile başvuruda bulunmak şarttı[3]:

a – Başvuru dilekçesi;

b – Tarifname;

c – İstemler;

d – (varsa) Resimler;

e – Özet;

f – Başvuru ücreti dekontu.

Buna göre yukarıda sayılan (a-d) unsurlarının sunulduğu tarih başvuru tarihi olarak kabul edilmekteydi.[4] Ayrıca buluş konusunun kısmen veya tamamen değiştirilmesi halinde, başvuru tarihi değişikliğin yapıldığı tarih olarak değiştirilebiliyordu.[5]

SMK ile birlikte ise aşağıdaki unsurların tamamının Kuruma verildiği tarih itibarıyla patent başvuru tarihi kesinleşmekte ve başvuru işleme alınmaktadır[6]:

a) Patent verilmesi talebi.

b) Başvuru sahibinin kimlik ve iletişim bilgileri.

c) Türkçe veya kabul edilen yabancı dillerden biri ile yazılmış tarifname veya önceki bir başvuruya yapılan atıf.

Görüldüğü üzere, istemler, resimler ve özet gönderilmeden, yalnızca tarifname (ve başvuru sahibinin kimlik ve iletişim bilgilerini içeren patent verilmesi talebi dilekçesi) ile başvuru tarihi alınabilmektedir. Buna minimum unsurlarla yapılan başvuru (asgari gereklilik ile başvuru) denilmektedir.

Ancak Kuruma verildiği tarihte tarifname, patent verilmesi talebi veya kimlik ve iletişim bilgileri bulunmuyorsa başvuru işleme alınmaz[7] ve bu durum talep sahibine bildirilir. Bu unsurların sonradan tamamlanması mümkün değildir.[8] Böyle bir durumda yeni bir başvuru yapılmalıdır. Talep bir başvuru olarak işleme alınmadığı için rüçhan hakkı da doğurmayacaktır. Talep edildiği takdirde işleme alınmadığı bildirilen başvurularda başvuru ücreti iade edilebilir.

Örneğin başvuru dilekçesi, istemler, özet ve resimler bulunan bir başvuru yapıldığını farz edelim. Bu durumda tarifname bulunmadığı için talep işleme alınmayacak ve başvuru sahibinin yeni bir başvuru yapması gerekecektir. Bir başka örnekte başvuru yapılırken tarifname yerine yanlışlıkla istemler mükerrer olarak yüklenmiş olsun. Bu durumda başvurunun bir tarifnamesi bulunmadığı için talep işleme alınmayacaktır. Zira SMK m.90(3)’e göre yapılan bir başvuruda tarifname mutlaka bulunmalıdır. İki ay içinde yapılacak başvuru unsurlarını tamamlama talebi sırasında yeni bir tarifname gönderilmesi mümkün değildir.[9]

6769 SMK’ya göre bir patent başvurusu:

a) Başvuru formunu,

b) Tarifnameyi,

c) İstemleri,

ç) (varsa) Resimleri,

d) Özeti,

e) Başvuru ücreti dekontunu kapsamalıdır.[10]

Bu yazıda “tarifname takımı” ifadesi tarifname, istemler, özet ve resimleri kapsayacak şekilde kullanılacaktır. Minimum unsurlarla yapılan bir başvurudan itibaren iki ay içinde yukarıdaki listeye (a-e) uygun şekilde eksiklikler giderilmelidir. Aksi takdirde, başvuru geri çekilmiş sayılır.[11] Bu eksiklik giderme işlemine “başvuru unsurlarının tamamlanması” denmektedir. Örneğin sadece başvuru formu, dekont ve tarifnameyle yapılan bir başvuru sonrası iki ay içinde istemler, resimler ve özet gönderilmelidir. Ya da başvuru formu, dekont ve İngilizce tarifname ile yapılan bir başvuru sonrası iki ay içinde Türkçe tarifname takımı sunulmalıdır. Başvuru formunda eksik bilgiler varsa ya da başvuru ücreti dekontu sunulmamışsa bunlar da iki ay içinde tamamlanmalıdır.[12] Eksikliklerin giderilmesi tamamen başvuru sahibinin sorumluluğunda olup Kurumdan eksikliklerle ilgili bir bildirim yapılması beklenmemelidir.[13]

Minimum unsurlar tamamlanırken esas olan, başvurudan itibaren iki ayın sonunda bütün eksik unsurların tamamlanmış olmasıdır. Bu bakımdan eksikliklerin bir defada tamamlanması zorunlu değildir. Örneğin eksik olan dekont iki hafta sonra, istemler birinci ayın sonunda, resimler de ikinci ayın sonunda ayrı ayrı sunulabilir.

Mevzuata göre çeviriler sunulacaksa, Türkçe çevirilerin yabancı dilde verilen metin ile aynı olduğuna dair beyan[14] da sunulmalıdır. Ancak EPATS sisteminden yüklenen evraklara ait üstyazı formunun başında matbu olarak “Ekte sunulan belgelerin aslına uygun olduğunu kabul ve beyan ederim.” cümlesi bulunduğu için ayrıca bir beyan gönderilmesine gerek yoktur. Ancak seçilen formun bu yazıyı içerdiğinden emin olunmalıdır.

Başvuru sırasında önceki bir başvuruya atıf yapılması durumunda önceki başvurunun başvuru tarihi, başvuru numarası ve hangi ülkede yapıldığı belirtilir. Önceki başvurunun tarifnamesinin ve varsa resimlerinin atıf yapılan kısımları da beyan edilir.[15] Atıf yapılan önceki başvurunun tarifname, istemler, özet ve varsa resimlerini içeren onaylı bir sureti ve onaylı suretin yabancı dilde olması durumunda Türkçe çevirisi herhangi bir bildirime gerek olmaksızın başvuru tarihinden itibaren iki ay içinde Kuruma sunulmalıdır. Atıf yapılırken önceki başvurunun bazı resimlerine veya kısımlarına atıfta bulunulmaması halinde sonradan tamamlanan tarifname, atıfta bulunulan başvurunun tarifnamesinden atıfta bulunulmayan resimlerle veya kısımlarla ilgili referanslar ve açıklamalar çıkarılarak düzenlenmelidir.[16]

Atıf yapılan önceki başvuru bir patent ya da faydalı model başvurusu olmalıdır. Ancak bu başvuru, yeni başvuru için rüçhan olarak gösterilmek zorunda değildir.[17] Eğer rüçhan olarak gösterildiyse, tek bir kopya onaylı suret yeterlidir. Tarifname ve resimler dışında önceki başvurunun istemlerine de atıfta bulunulabilir.

EPATS sisteminde bir tarifname dosyası yüklenmeden işlem yapılamadığı için önceki bir başvuruya atıf yapılarak başvuru yapılmak isteniyorsa yazarın hazırladığı ancak resmi olmayan ve şuradan ulaşabileceğiniz atıf formunu doldurarak tarifname dosyası olarak sunabilirsiniz.

Minimum unsurlarla yapılan başvuruyu bir uçak bileti rezervasyonuna benzetebiliriz. Tarifnameyi Kuruma sunduğunuz tarihi Kurum size başvuru tarihi olarak rezerve eder ve iki aylık bir opsiyon süresi verir. Eğer bu süre içinde eksikleri tamamlamazsanız rezervasyonunuz iptal olur, bir başka deyişle başvuru tarihini kaybedersiniz. Yeniden bir başvuru yapmanız gerekir ve başvuru tarihiniz yeni başvurunuzun tarihi olur.

Minimum unsurlarla yapılan başvurular çok çeşitli şekilde gerçekleşebilir. Aşağıdaki tabloda bunlardan bazıları gösterilmiştir:

SMK m.90(3)’e göre tarifnamenin verilmesiyle başvuru tarihi kesinleşeceği için başvuru unsurları tamamlanırken tarifnamede, istemlerde ya da resimlerde başvurunun orijinaline göre kapsam aşımına yol açacak bir değişiklik yapılamaz.[18] Örneğin başvuru esnasında sadece tarifname verilmesi durumunda sonradan verilen istemlerde tarifname tarafından desteklenmeyen, tarifnamede bulunmayan özellikler bulunamaz. Bu yeni istemlerde yer alıp orijinal tarifnamede yer almayan teknik özellikler tarifnameye eklenemez.[19] Başvuru unsurları tamamlanırken kapsam aşan eklemeler yapılmak isteniyorsa yeni bir başvuru yapılmalıdır. SMK bu yönü ile EPC’den ayrılmaktadır. EPO’da minimum unsurlu bir başvurunun unsurları tamamlanırken kapsam aşımı yapılırsa, başvuru tarihi unsurların tamamlandığı tarih olarak değiştirilmektedir. (bkz. EPC Yön. m.55)

Bu bakımdan özet niteliğinde hazırlanmış kısa bir tarifnameyle minimum unsurlu başvuru yapılmamalıdır. Zira çok kısa bir tarifname sunarak sonrasında iki ay içinde tarifnameyi kapsamlı bir şekilde genişletmek mümkün değildir.[20] Örneğin, başvuru unsurları tamamlanırken tarifnameye kapsam aşımına yol açmayacak şekilde yazılmış aşağıda listelenen bilgiler eklenebilir:

  • Tekniğin bilinen durumu hakkında bilgi ve teknikte bilinen örnek dokümanlar[21]
  • Buluşun önceki tekniğe göre avantajları ve etkisi[22]
  • Sonradan eklenen resimlerde gösterilen referans numaraları

Ancak yukarıda sayılan bu eklemeler, yapılan eklemenin kapsamına bağlı olarak kabul edilmeyebilir. Her dosya kendi içinde değerlendirilmelidir.

Minimum unsurlarla başvuru yapılmasının temel amacı başvuru formatıyla vakit kaybetmeden elinizde mevcut olan bilgiyi en kısa sürede Kuruma sunarak başvuru tarihi almaktır. Bu bakımdan şöyle bir örnek verebiliriz: Nevresimlerinizi ve havlularınızı dolaba kaldıracaksınız ama şu anda vaktiniz yok, hepsini dolaba sığacak şekilde rasgele dolduruyorsunuz (bkz. şekil 1, soldaki görsel) Vaktiniz olduğunda geri dönüp hepsini düzgün bir biçimde katlayıp gruplayıp yerleştiriyorsunuz (bkz. şekil 1, sağdaki görsel). Ancak bunu yaparken dolaba yeni bir nevresim/havlu eklemiyorsunuz. Sadece size verilen sınırlar içinde (sepetler, düzenleyiciler) düzenleme yapıyorsunuz.

Şekil 1: Minimum unsurla yapılan başvuru (solda) ve başvuru unsurları tamamlandıktan sonra (sağda)

Ancak başvuru unsurları tamamlanırken bir odayı yeni mobilyalarla yeniden dekore eder gibi bir yaklaşımdan kaçınılmalıdır. (bkz. Şekil 2) Bu tür bir yaklaşım kapsam aşımına neden olacağı için kabul edilmeyecektir.

Şekil 2: Başvuru unsurları tamamlanırken daha önce sunulmayan kapsam aşıcı bilgi eklenmemelidir.

Bir başka analoji de şöyle olabilir: Yeni taşındığınız evin salonuna (tarifname) bütün kolileri yığdınız (Minimum unsurlu başvuru). Şu an kolileri açıp evi düzenlemeye vaktiniz olmadığı için öylece bırakıp otele gittiniz. Ertesi gün geldiğinizde, dışarıdan yeni bir eşya getirmeksizin, içinde mutfak eşyaları bulunan kolileri mutfağa (istemler), içinde yatak odası eşyaları bulunan kolileri yatak odasına (resimler) götürdünüz ve içindekileri ilgili yerlere yerleştirdiniz (Başvuru unsurlarının tamamlanması).

Şekil 3: Salonda (tarifname) kolilerin yığılmış olduğu evdeki eşyaları (minimum unsurlu başvuru), dışarıdan yeni bir eşya getirmeksizin ilgili odalara (istemler, resimler) yerleştirebilirsiniz. (Başvuru unsurlarının tamamlanması)

Örneğin akademik bir makale taslağı olarak ya da makale formatına benzer biçimde içinde şekiller ve makale bölümleri bulunan bir tarifnameyle minimum unsurlu bir başvuru yapıldığını farz edelim. İki ay içinde başvuru sahibi kapsam aşımına yol açmamak koşuluyla şunları yaparak başvuru unsurlarını tamamlayabilir:

  • Tarifnamedeki şekilleri resimler bölümüne taşımak
  • Orijinal tarifnamedeki bilgilere dayanarak istemleri oluşturmak
  • Tarifnameyi SMK Yönetmelik m.75(1)’de anlatılan formata uyumlu hale getirmek[23] (örn. tekniğin bilinen durumu hakkında bilgi ve teknikte bilinen örnek dokümanları tarifnameye eklemek)

Ancak yukarıda bahsettiğimiz “makale formatına benzer bir biçimde” yazdığınız tarifname başvuru yaptığınız tarihe göre 12 aydan daha eski bir tarihte yayınlanmış bir makalenize dayanıyorsa bu makalenin başvurunuzun patentlenebilirliğini ortadan kaldıracağı unutulmamalıdır.[24] Örneğin 2018/13910 nolu başvuruda tarifname olarak buluş sahibinin yazarları arasında bulunduğu ve başvurudan 15 ay önce yayınlanmış bir makale orijinal haliyle gönderilmiş, iki ay içinde bu makalenin içeriğine dayalı olarak oluşturulan tarifname, istemler, özet ve resimler sunularak başvuru unsurları tamamlanmıştır. Ancak araştırma aşamasında uzman aynı makaleyi kullanarak başvurunun yeni olmadığını ileri sürmüştür.

Yalnızca tarifname ile minimum unsurlu bir başvuru yaptığımızı ve iki aylık sürede diğer unsurları tamamlayamadığımızı farz edelim. Bu durumda, başvuru geri çekilmiş sayılır.[25] Henüz yayımlanmamış bir patent başvurusu geri çekilmiş sayıldığı takdirde aynı buluş konusu için yeni bir patent başvurusu yapılabilir.[26] Böyle bir durumda geri çekilen ilk başvurunuzu eksik kısımlarını tamamladıktan sonra yeniden başvuru yapabilirsiniz. Böylece başvuru tarihiniz yeni başvurunuzun tarihi olacaktır. İlk başvurunuzdaki tarifnamenin buluşunuzu kısmen ya da tamamen kapsadığını düşünüyorsanız, bu başvuruyu rüçhan göstererek ilk başvuru tarihinizi korumaya çalışabilirsiniz. Böylece ilk başvurudaki tarifnameden çıkarılabilen istemler ilk başvurunun efektif tarihine sahip olabilecektir.

EPATS Üzerinden Minimum Unsurlu Başvuru Yapılması

TÜRKPATENT EPATS sisteminde minimum unsurlarla (asgari gereklilik ile) başvuru yapmak için öncelikle EPATS “Benim Sayfam” ekranında “Yeni Başvuru” bölümünde başvuru türü (patent veya faydalı model) seçilerek “Git” butonuna basılır. Ardından gerekli bilgiler doldurulduktan sonra çıkan ekranda “Başvuru Şekli” kısmı “Asgari Gereklilik ile Başvuru” olarak seçilir. (bkz. Şekil 4) Asteriks (*) bulunan tüm bilgiler doldurulduktan sonra çıkan ekranda tarifname takımının ilgili bölümleri yüklenir.

İster minimum unsurla ister tam başvuru yapıyor olun, tarifnamenin doğru bir şekilde yüklendiğinden mutlaka emin olunuz. Aynı gün içinde bile olsa tarifnameyi diğer unsurlar gönderildikten sonra yüklemeyiniz, başvurunun ilk yapıldığı anda tarifnamenin de olduğundan emin olunuz. Diğer tarifname takımı unsurları sonradan tamamlanabilse bile tarifname sonradan tamamlanamaz. Başvuruyu yaptıktan sonra yüklenen dosyaları mutlaka kontrol ediniz.

Şekil 4: EPATS üzerinden minimum unsurlarla başvuru yapılması

Örnekler

Şimdi TÜRKPATENT’e minimum unsurla yapılan başvurulara örnekler verelim.

2019/13570 nolu başvuru bir cümlelik bir tarifnameyle yapılmıştır. Ardından başvuru unsurları tamamlanarak şekli inceleme aşamasına geçilmiş, istenen şekli düzeltmeler yerine getirildikten sonra başvurunun şekli bir eksikliği olmadığı bildirilmiştir. Başvuru sahibinin araştırma talebinin ardından araştırma uzmanı başvuruyu değerlendirmiş ve başvurunun ilk haline göre kapsam aştığını tespit etmiş, söz konusu değişiklikleri (tamamlanan unsurları) dikkate almamıştır. Başvurunun ilk haliyle tarifname ve istemlerin yetersizliği nedeniyle SMK m.96(3)’e göre araştırma raporu düzenlenememiştir.

2020/17215 nolu patent başvurusu ile 2020/22791, 2019/22180 ve 2020/06515 nolu faydalı model başvuruları için de benzer sebeplerden rapor düzenlenememiştir.

Başvuru unsurlarını tamamlama talebi yapılacaksa başvurunun şekli aşamasında kapsam aşımı değerlendirmesi yapılmayacağı ve söz konusu değerlendirmenin ancak araştırma aşamasında yapılacağı unutulmamalıdır. Bir başka deyişle başvuru unsurlarınızı tamamladıktan sonra şekli eksikliğinizin olmadığına dair bildirim almanız, yaptığınız değişikliğin kabul edildiği anlamına gelmemektedir. Kapsam aşımı değerlendirmesi (araştırma raporu) yapılmadan önce başvurunun yayınlanması söz konusuysa araştırma uzmanına rapor öncesi bir ön değerlendirme olarak kapsam aşımının söz konusu olup olmadığına dair görüş sormak faydalı olacaktır. Aksi takdirde, başvurunuz yayınlandıktan sonra uzman kapsam aşımı olduğuna kanaat getirirse başvuruyu orijinal haline göre değerlendirecek, bu da başvurunuza araştırma raporu düzenlenememe ihtimalini ortaya çıkaracaktır. Eğer rapor düzenlenememenin gerekçesi olan yetersizliği gideremezseniz başvurunuz reddedilecektir. Bu durumda (özellikle de rüçhan süresini kaçırdıysanız) aynı başvuruyu yeniden yapmanız durumunda yayınlanan ilk başvuru yeni başvurunuzun patentlenebilirliğini ortadan kaldıracaktır. Bu nedenle minimum unsurlarla başvuru yapacaksanız erken yayın talebi yapmanız tavsiye edilmez.

2018/08025 nolu başvuru tarifname, özet ve resimler ile yapılmış, iki hafta sonra başvuru unsurları tamamlama talebi yapılarak istemler gönderilmiştir.

2018/04174 nolu başvuru tarifname, özet, istemler ve resimler olarak yapılmış, ancak istem sayfalarının bir kısmı eksik gönderilmiş ve özet sayfası da istem sayfalarından biri olarak gönderilmiştir. Üç gün sonra yapılan başvuru unsurlarını tamamlama talebiyle eksik olan istem sayfaları ve özet tamamlanmıştır.

Burada bir hususa değinelim. Yukarıda örnekte olduğu gibi istem sayfalarının sonradan tamamlanması mümkün olsa bile, tarifnamenin bazı sayfalarının eksik olması durumunda bunların başvuru unsurlarını tamamlama yoluyla sonradan tamamlanması pratikte pek mümkün değildir. Eksik sayfalardaki bilgilerin hiçbirinin kapsam aşacak nitelikte olmaması çok düşük bir ihtimaldir. Bu nedenle genellikle bu tür düzeltme talepleri kabul edilmez ve dosya bir başvuru olarak işleme alınmaz. Ancak çok istisnai durumlarda, örneğin tarifnamenin son sayfası eksikse ve bu sayfa da kapsam aşımına neden olmayacak içerikte kısa bir paragraftan oluşuyorsa, tarifnamenin tam gönderildiği kabul edilerek eksik sayfa tamamlatılmadan işlemlere devam edilebilir. Tarifnamede kapsamlı bir eksiklik varsa vakit kaybetmeden yeni başvuru yapılması tavsiye edilir.

Örneğin bir başvuruda yabancı dilde sunulan tarifnamenin sadece 9 ve 10. sayfalarının verildiği, başlangıcında yer alan diğer sayfaların verilmediği görüldüğünden talep bir başvuru olarak işleme alınmamıştır.[27]

Bir patent başvurusu yaptığınızı, ancak aynı gün içinde aslında yüklediğiniz tarifname takımının yanlış olduğunu fark ettiğinizi varsayalım. Böyle bir durumda izlenecek en iyi yol hemen yeni bir başvuru yaparak asıl tarifname takımının yüklenmesidir. Hatalı yapılan başvurunun unsurlarını tamamlamak ya da hata düzeltme talebi yapmak gibi yollar (genellikle başvuru ücreti ödememek için denenir), değerlendirme sürecinin uzaması durumunda vakit kaybına, hatta hak kaybına yol açabilir.

Bir başka başvuruda tarifname takımı yüklenirken istemler yerine tarifname mükerrer olarak yüklenmiştir. Ardından başvuru sahibi iki ay içinde istemleri göndererek başvuruyu tamamlamıştır. Bu tür bir hatanın başvuru sahibi tarafından iki ay içinde fark edilmesi mümkün olmayabilir, zira Kurum istemlerin eksik olduğu yönünde bir uyarı yapmayacaktır. Bu nedenle başvurunuzu yaptıktan sonra mutlaka EPATS’ta başvurunun yüklenen evraklarını kontrol ediniz. Eğer hatalı bir yükleme yapıldıysa vakit geçirmeden düzeltme talep ediniz.

2018/03311 nolu başvuru tarifname ve istemler ile yapılmış, iki gün sonra başvuru unsurları tamamlama talebi yapılarak resim eklenmiştir. Tarifnamede buluş konusu solar şezlong kolçağının

  • Kullanıcının talebine göre içeceğinin sıcak veya soğuk olarak muhafaza edilmesini sağlamak için termos özellikli içecek haznesi (3),
  • İçecek haznesi (3) ısısını, saati ve batarya (7) şarj durumunu kontrol etmek için Kolçak tablası (1) üzerinde ekran (8),
  • Şezlongdan ayrıldığında ve/veya dinlenirken özel eşyalarını muhafaza edebilmesi, güneş ve ıslak zeminden eşyalarını koruyabilmesi için kapaklı saklama bölmesi (4),
  • Cep telefonu, tablet vb. elektronik cihazları şarj etmeyi sağlayan USB çıkışı (2),
  • Güneş enerjisinin toplamak için güneş paneli (5), güneş enerjisini USB çıkışı (2) gibi birimlerde kullanımını sağlamak için batarya (7),
  • Kullanıcı konforunun azami seviyede sağlanması için garson çağırma butonu (9) ve LED ışıklandırma (10),
  • Tüm unsurları üzerinde bulunduran kolçak tablasının (1) üzerinde bulunduğu metal büküm sehpa ayağı (6)

unsurlarından oluştuğu açıklanmıştır. Söz konusu resim ekleme talebi kabul edilmiştir. (bkz. Şekil 5)

Şekil 5: 2018/03311 nolu başvuruya sonradan eklenen Şekil 1

Sonradan tamamlanan resimlerde orijinal başvurunun kapsamını aşacak nitelikte detaylar olmamalıdır. Zira bir başvuruya tamamen yeni resimler eklemek SMK m.103(1) kapsamında normalde pek olası değildir, çünkü çoğu durumda yeni bir resim sadece tarifnameden açık bir şekilde türetilemeyecektir. Bu nedenle, başvuru unsurlarını tamamlamak maksadıyla gönderilen yeni resimler SMK m.103(1)’e uygunluk açısından dikkatlice kontrol edilir.[28]

Şimdi yukarıdaki örnekle ilgili hayali bir durum yaratalım. Başvuru sahibi buluşun teknikten farklılaşması amacıyla şekil 1’den destek alarak güneş panelinin (5) kolçak tablasının (1) yarısını kapladığını istemlere eklemek istesin. Böyle bir durumda orijinal başvuruda desteği olmayan bu talep kabul edilmeyecektir. Yazarın kişisel görüşü çoğu durumda yeni bir resmin sadece tarifnameden açık bir şekilde türetilemeyeceği yönünde olduğu için yazar resimlerin sonradan tamamlanmasını tavsiye etmemektedir. İmkân varsa elle çizilmiş bile olsa resimlerin başvuruyla birlikte sunulması, sonrasında şekli eksiklik giderme aşamasında düzeltilmesi tavsiye edilir.

2018/14089 nolu başvuru tarifname, istemler ve özet olarak yapılmış, ertesi gün tarifnamede atıf yapılan resim başvuru unsurlarını tamamlama talebi olarak sunulmuş, söz konusu talep kabul edilmiştir. (bkz. Şekil 6)

Şekil 6: 2018/14089 nolu başvuruya sonradan eklenen Şekil 1

2019/22951 nolu başvuru tarifname ile yapılmış, sonradan istemler, özet ve resimler tamamlanmıştır. Gönderilen istemlerin tarifnamede aynen bulunduğu görülmektedir. Gönderilen resimlerle ilgili bilgiler ve referans numaraları da orijinal başvuruda bulunmaktadır. Söz konusu başvuru unsurları tamamlama talebi kabul edilmiştir.

Başvuru ücretinin yattığını gösterir dekont da patent başvurusunun bir unsuru[29] olduğu için başvuru anında dekont sunulmadıysa iki ay içinde başvuru unsurlarını tamamlama kapsamında dekont gönderilmelidir. Örneğin 2018/10280, 2018/12077, 2018/12080 nolu başvurularda dekont başvuru anında sunulmamış, sonradan tamamlanmıştır.

Başvuruya ait tarifname yabancı dilde verildiyse minimum unsurla yapılmış başvuru olarak kabul edilir ve iki ay içinde tarifname takımının tamamına ait Türkçe çevirilerin sunulması beklenir.

Minimum Unsurlarla Başvuru Yapmanın Faydalı Olduğu Durumlar

Hangi unsuru sonradan tamamlayacağınıza bağlı olarak minimum unsurlarla başvuru yapmanın çeşitli faydaları olabilir.

Minimum unsurlarla başvuru yapılması, buluşunuzu yeterince eksiksiz ve kapsamlıca anlatan bir tarifnameniz varsa istem yazımı ve diğer format düzenlemeleri için vakit kaybetmeden başvuru tarihi almanızı sağlayabilir. Bu da buluş konunuzla ilgili gerçekleşmesi mümkün olası başka başvurular ya da açıklamalar karşısında size avantaj sağlayacaktır. Özellikle çok sayıda başvurunun yapıldığı ve teknolojinin hızla geliştiği alanlarda erken başvuru tarihi almak önemlidir. Başvuru tarihi içinde bulunulan yıl bitmeden alınırsa bunun bir başka avantajı şudur: Örneğin 31.12.2021’de TÜRKPATENT’e tarifname ile minimum unsurlu başvuru yaparsanız iki ay içinde başvurunuzu tamamlayabilirsiniz. Böylece başvurunuz 2021 yılında yapıldığı için 2021 yılı ücretlerine tabi olur. 2022 yılındaki ücret artışlarından etkilenmez.

Minimum unsurla başvuru yapmanın yararlı olduğu bir başka durum da şöyle olabilir. Patent vekili olarak TÜRKPATENT’e Japonya’dan bir başvuru sahibinin başvurusunu yapacaksınız. Ancak dokümanlar henüz elinize ulaşmadı. Eğer başvuru numarası, ofisi ve başvuru tarihini biliyorsanız, yalnızca bu başvuruya atıf yaparak (başvuru sahibi bilgileri ve patent verilmesi talebi ile) başvuru tarihi alabilir, iki ay içinde Japon başvurusunun onaylı suretini ve Türkçe çevirilerini sunabilirsiniz.

EPATS’tan sisteme başvurunuzu yüklerken sehven istemler yerine resimleri yeniden yüklediğinizi varsayalım. Böyle bir durumda başvurudan itibaren iki aylık süre geçmeden SMK m.90(1) ve 95(2)’ye dayanarak minimum unsurları tamamlama talebi kapsamında gerçek istemler sunulabilir. Ancak istemlerin başvuru kapsamını aşıp aşmadığı kontrol edilecektir ve kapsam aşımı söz konusuysa istemler kabul edilmeyecektir.

SONUÇ

Mümkünse tüm unsurlarla başvuru yapınız. Minimum unsurlarla yapacaksanız sonradan kapsam aşacak bilgi eklemeyeceğiniz nitelikte bir tarifnameyle başvuru yapınız. İstemleri ve/veya resimleri sonradan tamamlarken çok dikkatli olunuz. İstemleri tarifnameden dayanak alarak yazmak nispeten daha kolay olsa da yeni resimler için tarifnameden dayanak elde etmek oldukça zordur ve kolaylıkla kapsam aşıldığı ileri sürülebilir.

TÜRKPATENT’e Ocak 2017 – Aralık 2021 arası yapılan başvurulardan yaklaşık binde 8’inin minimum unsurlarla başvuru yapıp, başvuru unsurlarını sonradan tamamladığı görülmektedir.[30] Bu istatistikten başvuru sahiplerinin minimum unsurlu başvuru yapma konusunda tereddütlü davrandığı ya da böyle bir imkânın farkında olmadığı sonuçları çıkarılabilir.

Bir patent başvurusu belge olduktan sonra üçüncü kişiler SMK m.99(1)(c) kapsamında patent konusunun, başvurunun ilk hâlinin kapsamını aştığını ileri sürerek itiraz edebilir. Eğer başvuru unsurlarını sonradan tamamlayarak yaptığınız başvuruda unsurlar tamamlanırken böyle bir kapsam aşımı söz konusu olduysa patent belgeniz (kapsam aşımının olduğu istemler itibariyle) hükümsüz kılınacaktır. Bu açıdan başvuru unsurları tamamlanırken büyük hassasiyet gösterilmelidir. Faydalı model belgelerinde ise SMK m.144(1)(c) kapsamında üçüncü kişiler Mahkemeye başvurarak faydalı model konusunun, başvurunun ilk hâlinin kapsamını aştığını ileri sürerek belgenin hükümsüzlüğünü talep edebilir. Patent belgesi için de aynı gerekçeyle SMK m.138(1)(c) kapsamında Mahkemede hükümsüzlük davası açılabilir.

Minimum unsurla başvuru yapılmış bir patent belgesine TÜRKPATENT nezdinde hükümsüzlük talebinde bulunacak üçüncü kişilerin de bu bakımdan itirazlarını yalnızca yenilik ve buluş basamağı ile sınırlı tutmayıp, başvuru unsurları tamamlanırken bir kapsam aşımının söz konusu olup olmadığını iyi irdelemesinde de fayda vardır. Eğer bir başvuruda “6769-Başvuru unsurları tamamlama talebi” ve “6769-P/FM Başvurusu Geldi (Minimum Unsurlar Tam)” kodları bulunuyorsa, bu o dosyanın minimum unsurlarla başvuru yaptığını ve sonrasında başvuru unsurları tamamladığını gösterir.

Kapsam aşımı nedeniyle hükümsüzlük kararı verilirken yalnızca kapsam aşımına neden olan unsurların bulunduğu istemler hükümsüz kılınacaktır. Orijinal başvurudan dayanak alan istemler bundan etkilenmeyecektir. Ancak örneğin istem 1’de kapsam aşımı varsa ve diğer tüm istemler ona bağlıysa tüm istemlerin hükümsüzlüğü söz konusu olacaktır.


Mustafa Güney ÇALIŞKAN

Ocak 2022

guneycaliskan@gmail.com


DİPNOTLAR

[1] PLT m.5, https://wipolex.wipo.int/en/text/288996

[2] 6769 SMK Gerekçesi

[3] 551 Sayılı KHK m.42.

[4] 551 Sayılı KHK m.43(1).

[5] 551 Sayılı KHK m.43(2).

[6] 6769 SMK m.90(3).

[7] 6769 SMK m.95(1).

[8] 6769 SMK Yönetmelik m.71(4).

[9] SMK Yönetmelik m.72(1); ayrıca bkz. EPO  BoA T1963 / 17.

[10] 6769 SMK m.90(1).

[11] 6769 SMK m.95(2).

[12] 6769 SMK Yönetmelik m.72(1)(a) ve (d).

[13] 6769 SMK Yönetmelik m.72(1).

[14] 6769 SMK Yönetmelik m.72(2).

[15] 6769 SMK Yönetmelik m.71(3).

[16] 6769 SMK Yönetmelik m.72(3).

[17] EPO Guidelines for Examination, Part A – Chapter II – 4.1.3.1 Reference to a previously filed application, https://www.epo.org/law-practice/legal-texts/html/guidelines/e/a_ii_4_1_3_1.htm

[18] 6769 SMK m.103 ve Yönetmelik m.72(4).

[19] 6769 SMK Yönetmelik m.76(8).

[20] Tarifnameyi kapsamlı bir şekilde genişletmek mümkün değildir derken, küçük bir kapsam aşımı yapılsa kabul edilebilir demek istemiyoruz 🙂

[21] EPO Case Law of the Boards of Appeal, II. E. 1.11.5 Adding prior art citations to the description, https://www.epo.org/law-practice/legal-texts/html/caselaw/2019/e/clr_ii_e_1_11_5.htm

[22] EPO Case Law of the Boards of Appeal, II. E. 1.11.6 Addition of advantages and effects to the description, https://www.epo.org/law-practice/legal-texts/html/caselaw/2019/e/clr_ii_e_1_11_6.htm

[23] Minimum unsurlu başvurudaki tarifname, SMK Yönetmelik m.75’e uygun bir şekilde hazırlanabileceği gibi, buluşun uygulanabilmesini sağlayacak nitelikte açık, ayrıntılı ve eksiksiz olarak açıklandığı yazılı bir metin olarak da verilebilir. Başvuru unsurları tamamlanırken Yönetmeliğe uygun hale getirilir.

[24] Ayrıntılı bilgi için bkz: Buluş Yapana Ait Önceki Tarihli Açıklamalarının Patent Sürecine Etkisi, Mustafa Güney Çalışkan,

[25] 6769 SMK m.95(2).

[26] 6769 SMK m.105(3).

[27] 6769 SMK m.95(1), Yön. m.71(4).

[28] 6769 SMK Yönetmelik m.72(4), son cümle. Ayrıca bkz. EPO  Guidelines for Examination, Part H – Chapter V – 5. Amendments to drawings, https://www.epo.org/law-practice/legal-texts/html/guidelines/e/h_v_5.htm

[29] 6769 SMK m.90(1)(e).

[30] Kaynak: TÜRKPATENT veritabanı