Ay: Nisan 2018

2. KİTAP ÖDÜLLÜ YARIŞMANIN SONUÇLARI; AND THE OSCAR GOES TO…

 

Değerli Takipçiler,

2. Kitap Ödüllü yarışmamızı da tamamladık. Tıpkı birinci yarışmada olduğu gibi sitemizi şenlendirdiniz ve yarışmaya yoğun talep gösterdiniz, katılımlarınız için hepinize çok teşekkür ediyoruz!

Bu kez soruların zorluk derecesini biraz abarttığımızın farkındayız. Umuyoruz ki, Google ve IPR Gezgini içinde uzun gezinti sizi çok yormamıştır. Site istatistikleri dün patladı, yarışmaya duyulan ilgiyi, yanıt sayısından çok buradan da anlayabiliyoruz. Umarız keyif almışsınızdır.

Bu yarışmaları düzenlemekteki amacımızı bir kez daha hatırlayalım; öğrenirken-hatırlarken eğlenmek, eğlenirken öğrenmek-hatırlamak.

Bildiğiniz gibi bu yılın Dünya Fikri Mülkiyet Günü konsepti kadınlarla ilgili idi; sevinerek gördük ki kadın takipçilerimiz yarışmaya erkek takipçilerimizden daha yoğun ilgi gösterdi bu kez.

 

Önce cevaplarda gördüğümüz bazı ortak hatalara değinelim:

Bazı katılımcıların 11. soruya Ünal Tekinalp ya da Ali Paslı cevaplarını verdiğini gözlemledik. Oysa ki doğru cevap Doç. Dr. Hayrettin Çağlar idi. Ancak hemen söyleyelim ki yanlış cevaplar oldukça istisna idi ve büyük çoğunluk soruya doğru yanıt verdi.

AIPPI Türkiye Derneği’nin 3 ayda bir yayınlanan, içinde son derece ilginç makale ve yazılar barındıran Dergisi’nin adı FİKRİ GÜNDEM. Ancak birçok katılımcının 8. sorunun bu kısmına CAPİTAL şeklinde yanıt verdiğini tespit ettik.

En zorlayıcı sorulardan birinin 4. soru olduğunu kabul ediyoruz; bu soruya pek çok yanlış cevap geldi. Ama doğru cevap “kedinin taranması” idi.

 

Şimdi soruların doğru cevaplarını aktaralım:

1- Binying WANG ve Sylvie FORBIN

2- Mary Kies, şapkalarda hasır ve ipeği birlikte kullanma tekniği (aynı sonuca varan diğer tüm ifadeleri doğru kabul ettik), 1809

https://www.smithsonianmag.com/smart-news/meet-mary-kies-americas-first-woman-become-patent-holder-180959008

3- Jamie Lee Curtis

4- Kedinin taranması

5- New Kids on the Block

6-Pisco

7- Marie Antoinette

8- MAPADERGİ- FİKRİ GÜNDEM-UĞUR YALÇINER

9- MICHAEL GLEISSNER-TOM RIPLEY veya YETENEKLİ BAY RIPLEY. (Sadece Bay Ripley şeklinde verilen cevapları da doğru kabul ettik)

10-  ( E ) şıkkı yani “Daha evvel yazılmış bir kitabı alıp ismini, kapağını ve kahramanların adını değiştirip kendi adına bastırmak.”

11-Doç. Dr. Hayrettin Çağlar

12- HAYIR

13 – INTA (“International Trademark Association” şeklindeki açılımı yazanların cevaplarını da doğru kabul ettik, doğal olarak)

 

AND THE OSCAR GOES TO……

Ve şimdi de heykelciği kucaklayanları anons edelim.

Bu yarışmanın Birincisi; Sn. ANIL BUĞRA ALPAYIM. Kendisi bütün sorulara doğru cevap vermiş ve cevaplarını saat 10.43’de göndermiş.

Yarışmanın İkincisi ise; Sn. İREM KARASÜLEYMANOĞLU. İrem Hanım da tüm sorulara doğru cevap vermiş ve cevaplarını bize saat 11.31’de göndermiş.

Maalesef hediye kazanamasa da yarışmada üçüncü olan takipçimizi de açıklamak istiyoruz; Sn. NUR HAYAT BURAN. Nur Hanım’ın da tüm cevapları doğru, ama cevaplar elimize saat 12.59’da ulaştığından kendisine bu kez hediye veremiyoruz.

1.,2. ve 3. olanları tebrik ediyoruz . Belirttiğimiz üç kişiden ikisinin ve hediye kazananlardan birinin kadın olmasından dolayı çok mutlu olduğumuzu belirtelim.(Beyler kusura bakmasın ve alınmasın lütfen, bu neticeler Fikri Mülkiyet Gününü’nün konseptine çok uygun düştü.)

Sn. Alpayım ve Sn. Karasüleymanoğlu’nun adres bilgilerini iprgezgini@gmail.com  adresine e-posta olarak göndermelerini rica ediyoruz ki kendilerine hediyelerini gönderebilelim.

Katılan herkese bir kez daha kalpten teşekkürler; bundan sonra da yarışma düzenlemek konusunda bize güç ve motivasyon verdiniz. Yeni yarışmalarda görüşmek üzere! 

IPR Gezgini

iprgezgini@gmail.com

Nisan 2018

 

IPR Gezgini 2. Kitap Ödüllü Fikri Mülkiyet Yarışması – Sorular ve Kurallar

 

IPR Gezgini Kitap Ödüllü Fikri Mülkiyet Yarışması’na hoşgeldiniz!

26 Nisan Dünya Fikri Mülkiyet Gününüzü kutluyoruz!

İyi ve hızlı olan kazansın, hepinize bol şanslar.

 

KURALLAR

Kurallarımız basit:

En kısa sürede en fazla sayıda doğru yanıt veren kazanır.

Yanıtlarınızı saat 18.00’e kadar kabul edeceğiz.

Bu kez hem birinciye hem de ikinciye ödül vereceğiz. Hediyelerimiz, İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi Hakimi İlhami Güneş‘in “Uygulamada Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları – Haksız Rekabet Davaları” kitabı olacak. Kitabın Mart 2018 tarihli 5. baskısını (Seçkin Yayınları), yani 6769 sayılı SMK’ya göre güncellenmiş halini hediye edeceğiz.

Yanıtlarınızı iprgezgini@gmail.com adresine e-posta olarak göndermeniz gerekiyor. Lütfen yanıtlarınızı sitede yazının altına yorum olarak yazmayın veya Facebook hesabımıza mesaj olarak göndermeyin, bu tip yanıtları kabul etmeyeceğiz, çünkü aksi halde zaman olarak önceliği tespit etmemiz çok güç oluyor.

Sorulara lütfen “x veya y” şeklinde ikili yanıt vermeyin. Bunlardan birisi doğru olsa bile, yanıtınızı doğru olarak kabul etmeyeceğiz.

Doğru yanıtları ve kazananları 26 Nisan akşamı açıklayacağız.

Sorular Önder Erol Ünsal ve Özlem Fütman tarafından hazırlanmıştır. Sorulara itirazınız olursa itirazınızı da dikkate alacağız.

İpucu: Geciktim diye düşünerek yanıtlarınızı göndermekten vazgeçmeyin. Bir önceki yarışmanın kazananı 10 soruya da doğru yanıt verdi, ancak en hızlılar arasında değildi

 

SORULAR

 

1- Bugün Dünya Fikri Mülkiyet Günü’nü kutluyoruz! Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO) bu yılki temayı “İnovasyon ve Yaratıcılıkta Kadınlar” olarak belirledi. Bu durumda biz de ilk olarak aşağıdaki soruyu yöneltiyoruz: “WIPO Genel Müdürü’nün altında yer alan ve teşkilatın ana yöneticileri olan 8 kişilik Genel Müdür Yardımcıları ve Asistan Genel Müdürler arasında kaç kadın bulunmaktadır ve bu kadınların isimleri nedir?”

 

2- İkinci sorumuz da Dünya Fikri Mülkiyet Günü’nün 2018 yılı temasıyla ilgili: “Amerika Birleşik Devletleri’nde bir A.B.D. patenti sahibi olan ilk kadın kimdir, buluşu nedir ve patenti hangi yıl elde etmiştir?”

 

3- Halen aynı tema üzerinden gidiyoruz. “Cepli bebek bezi” için 1988 tarihli bir patentin sahibi olan ünlü Amerikalı kadın aktris kimdir?

 

4- Sorularımızı hazırlayan iki IPR Gezgini yazarı da evlerinde birer kedi besliyor. Bu durumda LıkLık ve Minou’yu yarışmada atlamamız düşünülemezdi! Kediseverleri avantajlı kılan sorumuz takip eden şekilde: “Aşağıda gördüğünüz çizim, bir dönem koruma altına alınmış bir A.B.D. patentine aittir. Kedi evi olarak tanımlanabilen bu modüler yapı, kedinin barınmasının ve oyun oynamasının dışında bir işleve daha sahiptir. Sizce bu işlev nedir?

 

 

5- Sadece erkeklerden oluşan pop müzik gruplarına İngilizce konuşan ülkelerde “boyband” denilir ve “boyband”lerin hayran kitlesi genellikle genç kızlardan oluşmaktadır. 1990’ların ünlü bir boyband’inin ismini soruyoruz şimdi. Bu grubun üyeleri o denli yakışıklı ve o tarihlerde o denli popülerlerdir ki New York’ta bir gazete grup üyelerinden en çok hangisini beğeniyorsunuz içerikli bir anket düzenler. Ankete katılım ücretli 900’lü hatların aranmasıyla mümkündür ve gazete bu aramalardan kar elde etmektedir. Ünlü “boyband” de bu ankete karşı, aynı zamanda tescilli bir marka olan grup isminin izinsiz kullanıldığı ve ticari kazanç elde edildiği gerekçesiyle dava açar. 1992 yılında A.B.D. Temyiz Mahkemesi tarafından karara bağlanan ve referans bir karar olarak çokça atfa konu olan davanın öznesi ünlü boyband’in adı nedir?

 

6- Coğrafi işaret veya geleneksel ürün niteliğindeki gıda – içecek ürünleri kimi zaman ülkeler arasında büyük krizlere yol açmaktadır. Bu tip ihtilafların birisi uzun yıllardır Şili ile Peru arasında yaşanmaktadır ve her iki ülke de bir alkollü içecek türünün ismi üzerinde kendisinin hak sahibi olduğunu iddia etmektedir. Şili ile Peru arasında krize sebep olan alkollü içeceğin ismi nedir?

 

7- IPR Gezgini’nde 2017 yılında yayınladığımız bir USPTO Temyiz Kurulu kararının konusu marka, Fransız Devrimi yıllarında Fransa Kraliçesi olan ve devrim tarafından giyotine gönderilen bir kadının isminden oluşmaktadır. Sadece fikri mülkiyet değil tarih bilgilerinizi de biraz yoklamanızı bekliyoruz, bahsettiğimiz kraliçenin adı nedir?

 

8- Bu soruyla Türkiye’de fikri mülkiyet hakları hakkındaki güncel gelişmeler ve konuyla ilgili sivil toplum örgütleri konusundaki hafızanızı biraz yoklayacağız.

Marka ve Patent Uzmanları Derneği (MAPADER) tarafından yayınlanan derginin adı nedir?

Fikri Mülkiyet Hakları Koruma Derneği (AIPPI Turkey) tarafından yayınlanan derginin adı nedir?

Patent ve Marka Vekilleri Derneği (PEM)’nin Yönetim Kurulu Başkanlığını kim yapmaktadır?

Üç yanıtı da doğru vermeniz halinde, yanıtınız doğru kabul edilecektir.

 

9- Fikri Mülkiyet Dünyası, dünya genelinde son birkaç yıldır bir kişinin eylemleri ile sarsılmaktadır. Birçok tanınmış markayı farklı ülkelerde kendi adına tescil ettirmek için başvurular yapan bu kişi, IPR Gezgini’nde de bir yazının konusu olmuştur ve yazı içerisinde ünlü bir polisiye romandaki dolandırıcı kahramana benzetilmiştir. Dünyada fırtınalar kopartan bu kişinin adı nedir ve IPR Gezgini’nde hangi ünlü roman kahramanına benzetilmiştir?

İki yanıtı da doğru vermeniz halinde, yanıtınız doğru kabul edilecektir.

 

10- Çoktan seçmeli bu sorumuz ağır ironi içeriyor aslında ve Türkiye’de medyada birkaç haftadır yer alan bir haberle ilgili, dolayısıyla sorunun Fikri Mülkiyet ile ne alakası var demeyin lütfen. Belirttiğimiz haber düşünüldüğünde, sorunun tek bir cevabı olduğunu unutmayın ve yanıt verirken ironiyi atlamayın.

İyi bir kitap yazmanın yolu nedir?

a-      Çok çalışmak

b-      Yaratıcı yazarlık kursuna gitmek

c-       Yetenekli olmak

d-      Geniş bir hayal dünyasına sahip olmak

e-      Daha evvel yazılmış bir kitabı alıp ismini, kapağını ve kahramanların adını değiştirip kendi adına bastırmak.

 

11- “Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK)’na göre kullanmama sebebiyle iptal davası açılabilmesi için SMK’nın yürürlüğe girmesinden itibaren (10/01/2017) 5 yıl beklemek gerekir ve bu 5 yıl geçmeden söz konusu davalar açılamaz, bunun sebebi de kanunların geriye yürümezliği ilkesidir” görüşünü savunan akademisyen kimdir?

 

12- IPR Gezgini’nde de yayınlanan bir A.B.D. mahkemesi kararına göre Google jenerik bir isim haline gelmiş midir?

 

13- IPR Gezgini’ni Şubat 2018’de “Fikri Mülkiyet Blogları” konsepti içinde İstanbul’da yarım günlük bir panele davet eden, sitemizin takipçileriyle bir kez daha buluşmasına vesile olan marka konusunda faaliyet gösteren uluslararası sivil toplum organizasyonunun adı nedir?

 

IPR Gezgini

iprgezgini@gmail.com

Nisan 2018

 

Kitap Ödüllü IPR Gezgini Yarışması 26 Nisan’da! Geri Sayım Başladı!

 

Sevgili IPR Gezgini Okuyucuları,

Öncelikle hepinizin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyoruz.

İki hafta önce duyurusunu yaptığımız üzere, 26 Nisan’da Kitap Ödüllü 2. IPR Gezgini Yarışması’nı düzenleyeceğiz. 26 Nisan tarihini seçmemizin nedeni, o günün dünya genelinde Dünya Fikri Mülkiyet Günü olarak kutlanması. Biz de fikri mülkiyet hakları konusunda yayın yapan bir site olduğumuz için, yarışmamız için en uygun tarihin 26 Nisan günü olacağını düşündük ve kutlamaların bir parçası olmak istedik.

Yarışmamızın duyurusunu https://wp.me/p43tJx-P2 bağlantısından görebilirsiniz; ilk yarışmamızda sorulan sorulara ve yanıtlarına ise https://wp.me/p43tJx-Kc ve https://wp.me/p43tJx-Kk bağlantılarından erişebilirsiniz. Bu bağlantılar, sizlere sorular hakkında bir fikir verecek olsa da, ilk ipucu olarak, ikinci yarışmanın sorularının ilkine göre daha zor olacağını belirtebiliriz.

Tıpkı geçen sefer olduğu gibi, sorular sabah saat 10.00’da sitemiz üzerinden duyurulacak ve akşam üzeri saat 18.00’a kadar cevaplarınızı iprgezgini@gmail.com e-posta adresine gönderebileceksiniz. Soru sayımız 10-15 arasında olacak. Kural aynı; sadece hız yetmez, en hızlı şekilde en fazla sayıda doğru cevap veren kazanacak!

İkinci ipucu: Geçtiğimiz yarışmanın kazananı 10 soruya da doğru yanıt vermişti, ancak en hızlı değildi, muhtemelen 20. sıralardaydı. Buna rağmen kazanandı, çünkü en hızlıların hepsinin en azından bir yanlış yanıtı vardı. O nedenle, hıza olduğu kadar yanıtların doğruluğuna da konsantre olmanızı öneriyoruz.

Ödülümüze gelince:

Bu kez birinci ve ikinciye birer kitap hediye edeceğiz.

Hediyelerimiz, İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi Hakimi İlhami Güneş‘in “Uygulamada Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları – Haksız Rekabet Davaları” kitabı olacak. Kitabın Mart 2018 tarihli 5. baskısını (Seçkin Yayınları), yani 6769 sayılı SMK’ya göre güncellenmiş halini hediye edeceğiz. Kitabın piyasa değeri 137,50 TL ve hediyeleri kendimiz finanse ediyoruz.

 

 

Hediyelerden birisinin İstanbul BAM Hakimi Uğur Çolak’ın “Türk Marka Hukuku” kitabı olmasını planlamıştık, ancak o kitabın baskısı tükenmiş. Dolayısıyla, belirttiğimiz kitabın yeni baskısını bir sonraki yarışmada hediye etmeyi umuyoruz.

Saatlerinizi 26 Nisan günü saat 10.00’a kurun. Geri sayım başladı!

IPR Gezgini

iprgezgini@gmail.com

Nisan 2018

6769 Sayılı SMK Anayasa’ya Aykırılık Gerekçeli İptal Sınavını 29. ve 30. Maddeler Bakımından Başarıyla Verdi!

 

 

6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle, fikri mülkiyet sistemin tüm kullanıcıları derin bir nefes almıştır. Derin nefesin başlıca nedeniyse, Kanun Hükmünde Kararnamelerin birçok maddesinin Anayasa’ya aykırılık gerekçesi ile iptal edildiği / iptal tehdidi altında olduğu günlerin artık geride bırakıldığı düşüncesiydi.

Bununla birlikte, 6769 sayılı SMK da kısa süre içerisinde Anayasa’ya aykırılık gerekçesiyle iptal tehdidi radarına yakalandı.

Resmi Gazete’de bugün, yani 20 Nisan 2018 tarihinde, yayınlanan bir Anayasa Mahkemesi kararı, iptal tehdidinin ilk salvosunun başarıyla atlatıldığını bizlere gösterdi. Sanırım, bir süre daha sakince nefes almaya devam edebileceğiz.

Anayasa Mahkemesi’nin 20/04/2018 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 28/03/2018 tarihli ve E: 2017/172, K: 2018/32 sayılı kararının takip eden bağlantıdan görülmesi mümkündür: http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/04/20180420.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/04/20180420.htm

Şaşırmayacağınızı elbette ki biliyoruz, karar marka koruması alanı ile ilgilidir (Her ne kadar reklam yüzü olarak patent, tasarım ve son dönemlerde coğrafi işaret kullanılsa da, Türkiye’de sınai mülkiyet koruması aslen marka alanında canlıdır, diğer alanlar şu an için tartışma ve tanıtım yüzü konumundadır.).

Anayasa Mahkemesi’ne yöneltilen iptal talebi, SMK’nun marka hakkına tecavüz sayılan fiilleri ve marka hakkına tecavüze ilişkin cezai hükümleri düzenleyen 29. ve 30. maddelerine yöneliktir.

Okuyunca nedense pek şaşırmadık, iptal talebi marka taklitçilerinin ana üslerinden birisi olan turistik Alanya ilçesindeki bir mahkemeden gelmiştir. Şöyle ki, yabancı turistlere yönelik taklit ürünler, en fazla Alanya gibi turistik ilçelerde satışa sunulmaktadır ve bu ürünlere karşı baskın ve toplama faaliyetlerini sürdüren avukatlar da bu gibi yörelerde sıklıkla fiili saldırıya uğramaktadır.

İptal talebi Anayasa Mahkemesi’nce incelenmiş ve reddedilmiştir. İptal talebinin reddedilmesini IPR Gezgini olarak memnuniyetle karşılıyoruz.

Nispeten uzun sayılabilecek kararı bu yazıda kendi cümlelerimizle aktarmayacağız; şöyle ki, Anayasa Mahkemesi’nin kararı yeterince detaylı ve açıklayıcıdır. Aşağıda kararın önemli bölümlerine parçalar halinde yer veriyoruz, vakti olmayanlar bunu bir özet olarak okuyabilir.

 

IPR Gezgini

iprgezgini@gmail.com

Nisan 2018

 

2018 yılı Avrupa Birliği İlerleme Raporu Fikri Mülkiyet Hukuku Bölümü

 

Avrupa Birliği Komisyonu, 2018 Yılı Türkiye İlerleme Raporu’nu, dün yani 17/04/2018 tarihinde açıkladı.

Üç yıl öncesine kadar, Türk fikri mülkiyet camiasında birçok kişinin önemle beklediği ilerleme raporunun, artık eskisi kadar sansasyonel bir bekleyiş süreci yaratmadığını sanırım camiadaki herkes hissediyordur. Bunun kanaatimizce birkaç nedeni var; birincisi politik ve uluslararası konjonktürde AB – Türkiye ilişkileri eskisi kadar (veya neredeyse hiç) önemli değil ve Türkiye rotasını çoktan değiştirmiş gibi, ikincisi siyasi kriterlere ilişkin tartışmaların yanında fikri mülkiyet hukuku kısmı oldukça sönük kalıyor, üçüncüsü geçmişte fikri mülkiyet konusunda Türkiye’ye yöneltilen eleştirilerin bir kısmı AB üyesi ülkelerin inceleme – koruma standartları ile karşılaştırıldığında o denli zorlama geliyordu ki, raporların fikri mülkiyet kısmı bir oranda, gerçekçi eleştirilerden öte baskı aracı izlenimi yaratıyordu.

Birkaç yıldır Türkiye, AB rotasından uzaklaştı ve farklı limanlara yaklaşmaya başladı; ancak Türkiye AB rotasından uzaklaştıkça, ilerleme raporlarının fikri mülkiyet hukuku kısmı gittikçe yumuşamaya başladı. Elbette, bunun birinci nedeni, fikri mülkiyet hukuku ve koruması alanında AB destekli projelerle de desteklenen kapasite artışı ve koruma-inceleme düzeyindeki yükselişti. Diğer olası nedenler spekülasyon olacağı için onları burada belirtmemiz yerinde olmayacaktır.

2018 yılı İlerleme Raporu’nun Fikri Mülkiyet Hukuku kısmına geldiğimizde aşağıdaki metinle karşılaşıyoruz (Bkz. https://ec.europa.eu/neighbourhood-enlargement/sites/near/files/20180417-turkey-report.pdf, s. 69)

 

Metnin ana hatlarını Türkçe’ye aktaracak olursak:

  • Türkiye’nin fikri mülkiyet hukuku alanında iyi düzeyde hazırlık yaptığı, yeni Sınai Mülkiyet Kanunu’nun kabulü ile AB’nin ilgili mevzuatıyla uyum konusunda iyi gelişme gösterildiği belirtilmektedir.
  • Türkiye’nin telif hakları alanında AB mevzuatıyla uyumlu kanun tasarısını yasalaştırmasının, fikri ve sınai mülkiyet hakları ihlalleri ile mücadele alanındaki önlemleri geliştirmesinin, hak sahipleri ile yapıcı diyaloğu sağlamasının, alandaki bilinç düzeyini yükseltme çalışmalarını yapmasının beklendiği belirtilmektedir.

Bunlara ilaveten, tasarı halindeki Telif Hakları Kanunu’nda kolektif hakların yönetimi meselesinde, özellikle yabancı yapımcıların hakları, kamu gösterimi hakları ve çoğaltma hakları konularının düzenlenmesi gerektiğinin altı çizilmektedir.

Yeni Sınai Mülkiyet Kanunu’yla marka ve tasarım alanında AB mevzuatıyla büyük uyum sağlandığı belirtilmekte ve Türk sınai mülkiyet sisteminin uluslararası anlaşma ve uygulamalar çerçevesinde güncellendiğinin altı çizilmektedir. Buna karşın yeni kanunun biyoteknolojik buluşlarla ilgili özel düzenlemeler içermediği ortaya konulmaktadır. Bunlara ilaveten, Fikri Mülkiyet Akademisi, Vekil Disiplin Yönetmeliği, Türk Patent ve Marka Kurumu’nun vekillerle istişare toplantıları gibi gelişmelere de olumlu anlamda yer verilmektedir.

Sınai Mülkiyet Kanunu’nun yargısal uygulamalar alanında AB Enforcement Direktifi ile daha yüksek düzeyde uyumu sağladığı belirtilmekle birlikte, fiili uygulama alanında güçlendirilmeye ihtiyaç bulunduğunun ve taklit ve korsan düzeyinin hala çok yüksek olduğunun altı çizilmektedir. İlaveten, hızlı imha prosedürünün ve ihtisas ceza mahkemelerinin etkinliğinin artırılması gerektiği belirtilmektedir. Son not ise, sınırlarda gümrük kontrolünde ele geçirilen taklit ürün sayısının 2016 yılında bir önceki yıla oranla %35 arttığı bilgisidir.

Gördüğünüz gibi, 2018 yılı AB İlerleme Raporu’nun Fikri Mülkiyet Hukuku bölümü oldukça olumlu ve gelişmeleri önemser bir dille yazılmıştır. Patent ve telif hakları ve ilaveten hakların korunmasına yönelik uygulamalar alanlarındaki bazı eksikliklerin altı da özellikle çizilmiştir.

AB – Türkiye ilişkilerinin üyeliğe yönelik perspektifi kaybettiği bu yıllarda, İlerleme Raporu’nun Fikri Mülkiyet Hukuku kısmındaki olumlu gelişmeler kanaatimizce herşeye rağmen mutluluk vericidir.

Önder Erol Ünsal

Nisan 2018

unsalonderol@gmail.com 

THE MONTAUK PROJECT v STRANGER THINGS

 

10 Nisan tarihli  THE SHAPE OF WATER; AŞKIN E HALİ,DE HALİ, DEN HALİ… başlıklı yazıma sıkı takipçilerimizden genç meslektaşım Güray Balıktay yorum yapmış ve STRANGER THINGS  dizisinin de yakınlarda aynı tip bir davaya konu olduğunu bildirmişti. Sağolsun, Güray’ın yardımıyla STRANGER THINGS ihtilafının dava dilekçesine ulaştım ve  şimdi de olan biteni gecikmeden sizle paylaşmak istiyorum.  (Tabi bu ihtilafı bize ilettiği için Güray’a buradan da bir kez daha teşekkür ediyorum.)

Dava çok yeni, 02 Nisan 2018 tarihinde CHARLIE KESSLER tarafından STRANGER THINGS dizisinin “yaratıcıları” MATT DUFFER ve ROSS DUFFER kardeşler aleyhine açılmış.

Bu dava THE SHAPE OF WATER’dan farklılık arz ediyor okuduğum kadarıyla ; STRANGER THINGS’de davacı, taraflar arasında davranışlar neticesinde oluşmuş zımni bir sözleşme yapıldığını ve davalıların STRANGER THINGS dizisini çekerek bu anlaşmayı ihlal ettiğini iddia ediyor. Dava dilekçesi ile birlikte sunulan ve dava konusunun seçildiği dokümanda da dava sebebi olarak “bir sözleşmenin ihlali” kutucuğu işaretlenmiş.

Davacı Mahkeme’den jürili duruşma yapılmasını talep etmiş. Jürili tam yargılama talebi elbette ki hukuken mevcut bir hak, ama bir yandan da bu talebin arkasında bence biraz da olayı sansasyona dönüştürme ve yorucu jüri süreci ile davalıları maddi-manevi yıpratma hedefi var. Jürili yargılama yapılırsa muhtemelen olay gazetelerde daha çok duyulacak ve ortalık davalılar için biraz daha toz duman olacak.

Davacı CHARLIE KESSLER Los Angeles’da yaşayan bir yazar, prodüktör, yönetmen ve dava dilekçesindeki  iddiaları şöyle;

1- Benimle davalılar arasında davranışlara dayanan zımni bir sözleşme vardı, ama  davalılar telifi bana ait MONTAUK isimli kısa filmi ve THE MONTAUK PROJECT isimli film senaryosunu alıp dizi olarak çektiler.

Davalılar bu davranışlarıyla güvenimi kötüye  kullandılar, izinsiz kullanım gerçekleştirdiler, benim eserimi istismar ettiler ve neticede zımni sözleşmeyi ihlal ettiler.

2-Ben 21 Nisan 2014 tarihinde Tribeca Film Festivali sırasında bir filmin prömiyer partisinde davalılar ile tanıştım. O partide yukarıda bahsettiğim film ve film senaryosundan, oradaki fikirlerden, hikayeden bahsettim, konuyu davalılar ile konuştuk. Ben, benim ajansım, hukuk danışmanım bu kısa filmi ve film senaryosunu davalılara ve onların çalışanlarına/temsilcilerine sunduk.

Benim bütün bu davranışlarım eğlence sektöründeki teamüllere uygun olarak yapıldı ve sektörün yerleşik kuralları gereği ben  sunduğum/anlattığım hususların taraflar arasında gizli kalacağını, benden izin alınmadan –para karşılığı yada parasız– davalılarca başkalarına açıklanmayacağını düşündüm.

3- Halbuki, tam tersine, davalılar benim söylediklerimi /gösterdiklerimi alıp Netflix için THE STRANGER THINGS adıyla bir dizi yaptılar. Bunun için benden ne izin aldılar ne de bana para ödediler. Temmuz 2016 tarihinde STRANGER THINGS’in ilk bölümü yayınlanana kadar ben durumun farkında olmadım.

4- Aslında STRANGER THINGS Netflix’e ilk satıldığında adı THE MONTAUK PROJECT idi ki bu da zaten benim filmimin adıyla birebir aynı. Sonradan dizinin adı STRANGER THINGS şeklinde değiştirildi. Ekte, dizinin ilk adının ne olduğu ve sonradan değiştirildiğine dair gazete haberlerinden örnekler sunuyorum. STRANGER THINGS dizisinden davalılar milyonlarca Dolar para kazandılar ve dizinin şu an ikinci sezonu yayınlanıyor.

5- Ben kendi projemle ilgili çok önceden senaryonun birçok versiyonunu oluşturmuştum. Sonra MONTAUK isimli kısa filmi çektim, bu film 2012 yılında gösterime girdi ve hatta Hamptons Film Festivali’nde ödül aldı. Kısa filmi daha sonra THE MONTAUK PROJECT adıyla uzun metrajlı bir film olarak çekme planım vardı. 2010 senesinde MONTAUK kısa filmini ABD Telif Hakları Dairesine tescil ettirdim, 2013 yılında  THE MONTAUK PROJECT filminin senaryosunu da yine adıma tescil ettirdim.

6- Tribeca  Film Festivali’ndeki o gece tarafların davranış biçimleriyle  zımni bir akit oluştu. Ben meydana gelen bu akde uygun davrandım,  taahhütlerime uydum. Fakat davalılar öyle yapmadı. Ve eğer Mahkeme STRANGER THINGS dizisinin gösterimini engelleyecek bir tedbir kararı vermezse, bu akde aykırı eylemler devam edecek çünkü dizi hala gösteriliyor. Bu hukuka aykırı eylemlerden dolayı ben, kar kaybı dahil,  telafisi imkansız zararlara uğradım, uğruyorum. Bu zararımı da jürili yargılama sırasında ispat edeceğim. Davalılar beni kasten zarara uğrattılar.

Bu olayda davacı tabi ki hukuken talep edilebilecek tüm tazminat biçimlerini talep etmiş dilekçesinde.

Dava dilekçesinin eklerine de baktım, ki bu deliller/ekler çok az. Bir tanesi STRANGER THINGS dizisinde Dustin karakterini oynayan çocuk oyuncu Gaten Matarazzo ile yapılmış bir röportaj, orada dizinin ilk adının THE MONTAUK PROJECT olduğu ama Netflix’e satıldığında STRANGER THINGS diye değiştirildiğini söylüyor oyuncu. Diğer deliller ise bazı web sayfalarından alınan çıktılar ancak bunlarda davacının adı hiç geçmiyor sadece MONTAUK PROJECT’den bahsediyor.

Hakikaten neymiş bu MONTAUK ya da MONTAUK PROJECT?

Davalının sunduğu deliller arasında yer alan web sayfası haberlerine göre durum şöyle. Olay bir komplo teorisi mi, uydurma mı, gerçek mi belli değil; tüm söylenceler Preston Nichols, Al Bilek ve Steward Swerdlow isimli 3 kişinin beyanlarına dayanıyor. Bu kişilerin iddiasına göre 1971 – 1983 yılları arasında New York Eyaletinin Long Island bölgesindeki MONTAUK kasabasında Amerikan Devleti Camp Hero isimli eski/kullanılmayan bir askeri hava üssünde gizli bir proje  yürüttü. İddialara göre burada yapılan deneylerin amacı fiziki savaş teknikleri geliştirmek, zaman-mekan-boyutlar  arası seyahati mümkün kılacak yöntemler bulmak, insanlar üzerinde zihin kontrolü ve beyin yıkama teknikleri geliştirmekti. Bu deneyler yüzünden MONTAUK kasabasında bazı olağan dışı/paranormal aktiviteler görülmeye başlandı; mesela Ağustos ayında kar yağdı, kaynağı belirsiz fırtınalar çıktı , hayvanlar sürüler halinde kasabaya indiler, insanlar tuhaf-olmadık zamanlarda meydana gelen dolu yağışlarını rapor ettiler, vs.

Preston Nichols devletin bu proje için 100.000’den fazla insanı kaçırdığını, bu kaçırılanların çoğunun genç erkekler olduğunu ve bunların üzerinde deneyler yapıldığını, kendisinin de MONTAUK projesinde çalıştığını iddia etti.

STRANGER THINGS dizisi orijinalinde ilk evvela MONTAUK kasabasında çekilecekken/çekilmeye başlanmışken, röportajı veren oyuncuya göre, daha sonra set önce Atlanta’ya akabinde ise Indiana’ya taşındı.

Davalının sunduğu delillerden birinde MONTAUK CHRONICLES isimli bir belgesel filmle ilişkin bir kısa tanıtım yazısı da dikkatimi çekti. 2014 yılında  Christopher P. Garetano çekmiş bu belgeseli ve anlaşılan o ki MONTAUK PROJECT adı verilen söylenceleri /iddiaları inceliyor.

 

 

Davanın üzerine davalıların avukatı derhal bir açıklama yapmış ve demiş ki; “Bu saçma sapan bir davadır, davacı sadece dizinin elde ettiği başarıdan kendisine menfaat yaratmaya çalışıyor, Duffer kardeşler ne davacının filmini gördü ne de kendisiyle herhangi bir proje hakkında görüşme yaptı.”

Açık söyleyeyim ben STRANGER THINGS dizisini seyretmedim, listemde henüz ona sıra gel(e)medi. Zaten şu anda da IPR Gezgini için yazacağım bir sonraki yazının konusu olan davaya ilişkin diziyi izliyorum. Ancak STRANGER THINGS dava dilekçesini okurken kendimi şunu düşünürken yakaladım; ABD Sözleşmeler Hukuku’nda geçerli bir sözleşmenin kurulabilmesi için üç unsur bir arada aranır “Offer-acceptance-consideration”, hayatta olsaydı acaba Yargıç Cardozo burada kurulmuş bir akit var der miydi? Amerikan Hukuk sisteminde tarihe geçmiş kararları kaleme almış, adı NY’da bir hukuk fakültesine verilmiş ve benim çoğu kararını okurken içimden takdirlerimi gönderdiğim  Yargıç Benjamin N. Cardozo’ya da buradan bu vesileyle bir kez daha selam olsun!

Superior Court of The State of California  County of Los Angeles BC 700197

Özlem Fütman

ofutman@gmail.com

Nisan 2018

Renk kombinasyonlarının marka olarak tescili daha zor hale mi geliyor? Red Bull’un mavi/gümüş renk markaları hakkında AB Adalet Divanı Genel Mahkemesi kararı

Bugünkü yazımızın konusunu renk kombinasyonundan oluşan markaların sicilde gösterimi oluşturuyor.

Ünlü enerji içeceği markası Red Bull’un ambalajlarında kullanılan mavi/gümüş renklerden oluşan iki marka Avrupa Birliği markası olarak tescilli durumdaydı. Ancak, Red Bull firmasına ait bu iki markanın hükümsüzlüğü talep edildi. Hükümsüzlük talepleri sırayla EUIPO İptal Birimi ve bu birimin kararına itiraz üzerine EUIPO Temyiz Kurulu tarafından incelendi. EUIPO’nun nihai karar organı olan Temyiz Kurulu’nun kararlarına karşı dava açıldı ve davayı gören AB Adalet Divanı Genel Mahkemesi 30 Kasım 2017 tarihinde kararını verdi. Kanaatimizce bu karar, renk kombinasyonu markaları açısından oldukça önem arz ediyor ve kararın kesinleşmesi halinde uygulamada çeşitli değişikliklere ve farklı etkilere yol açabilecek gibi duruyor.

T-101/15 ve T-102/15 sayılı birleşen davalara ilişkin kararın İngilizce tam metnini okumak isteyen okurlar,

http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf;jsessionid=9ea7d0f130de6a62388bf25c43d090ec8252a8f0cdc6.e34KaxiLc3eQc40LaxqMbN4Pb34Te0?text=&docid=197307&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=348216 bağlantısından ilgili karara erişilebilir.

Uyuşmazlığın özeti:

15 Ocak 2002 tarihinde Red Bull GmbH (kısaca Red Bull olarak anılacaktır) EUIPO nezdinde bir AB markası başvurusunda bulunur. Tescili istenen marka (Marka 1), aşağıda görüldüğü gibi iki rengin kombinasyonundan oluşmaktadır:

30 Haziran 2003 tarihinde Red Bull, söz konusu markanın kullanım sonucu ayırt edicilik kazandığını kanıtlamak amacıyla ek belgeler sunar. 11 Ocak 2004 tarihinde ise markaya ilişkin olarak, “Koruma mavi (RAL 5002) ve gümüş (RAL 9006) renkler için talep edilmektedir. Renkleri oranı yaklaşık %50-%50’dir.” ifadelerinden oluşan tarifnameyi sunar. Başvurunun mal listesi kapsamında 32. sınıftaki “enerji içecekleri” bulunmaktadır. Söz konusu marka, kullanım sonucu ayırt edicilik kazandığı belirtilerek ve yukarıda yer verilen tarifnameyle birlikte 25 Temmuz 2005 tarihinde tescil edilir.

20 Eylül 2013’te Polonya menşeli Optimum Mark sp. z.o.o. isimli firma (kısaca Optimum Mark) yukarıda belirtilen markanın hükümsüzlüğünü talep eder.  Hükümsüzlük talebine gerekçe olarak, markanın grafik gösterim için aranan (açıklık, kesinlik, … ve renkleri önceden belirlenmiş ve yeknesak şekilde birleştiren bir sistematik düzen) gerekli koşulları sağlamadığını ve tescil başvurusuna eşlik eden tarifnamedeki ifadenin, iki rengin ‘yaklaşık’ %50 – %50 şeklinde çok sayıda farklı kombinasyonuna olanak sağladığını öne sürer.

1 Ekim 2010 tarihinde Red Bull EUIPO nezdinde bir marka tescil başvurusu yapar. Bu markanın (Marka 2) görseli de aşağıdaki şekildedir:

 

Başvurunun eşya listesinde 32. sınıftaki “enerji içecekleri” malları bulunmaktadır. Başvuru 29 Kasım 2010 tarihli Bültende yayımlanır, ancak başvuruyu inceleyen marka uzmanı 22 Aralık 2010 tarihinde renklerin marka örneği içindeki dağılımlarının belirtilmemiş olması nedeniyle şekli eksiklik bildiriminde bulunur ve bu eksikliğin giderilmesini talep eder.  10 Şubat 2011 tarihinde Red Bull, iki rengin eşit oranda olduğunu ve birbiriyle yan yana dizildiğini (juxtaposed to each other) belirtir. 8 Mart 2011 tarihinde söz konusu marka, mavi (Pantone 2747C) ve gümüş (Pantone 877C) renkler için yukarıdaki açıklamayla birlikte kullanım sonucu kazanılmış ayırt ediciliğe dayalı olarak tescil edilir.

27 Eylül 2011 tarihinde Optimum Mark, benzer gerekçelerle hükümsüzlük talebinde bulunur. Optimum Mark, tarifnamede yer alan “juxtaposed” ifadesinin “ortak bir sınırı olan”, “yan yana konulmuş” veya “kontrast etki için birbirine yakın duran” gibi biçimlerde algılanabileceğini, marka tarifnamesinin, iki rengin mallara ne şekilde uygulandığına ilişkin düzeni belirtmediğini, bu nedenle de gösterimin açık, kesin ve müstakil olmadığını ileri sürer.

EUIPO İptal Birimi 9 Ekim 2013 tarihindeki iki kararıyla Marka 1 ve Marka 2’nin hükümsüzlüğüne karar verir. İptal Birimi, Adalet Divanı’nın C-49/02 sayılı ‘Heidelberger’ kararında da belirtildiği üzere söz konusu markaların grafik gösteriminin “iki veya daha fazla rengin, soyut şekilde belirtilmiş ve dış hat sınırları olmaksızın bir araya getirilmesinden ibaret” olduğuna işaret ederek bunun 207/2009 sayılı Tüzüğün 4. maddesi bağlamında aranan kesinlik ve yeknesaklık özelliklerini taşımadığını, çünkü markaların grafik gösteriminin çok sayıda farklı kombinasyona imkân sağladığını belirtir. İlaveten, markaların grafik gösteriminin, yetkili otoriteler ve ekonomik aktörlerin, hükümsüzlüğe konu markaların sahibine sağlanan korumanın kapsamını bilmelerine imkân tanımadığını ifade eder.

Red Bull, İptal Birimi tarafından verilen bu iki karara karşı itiraz eder. EUIPO Temyiz Kurulu 2 Aralık 2014 tarihinde vermiş olduğu iki kararla, markaların 207/2009 sayılı Tüzüğün 4’üncü maddesine atıf yapan 7(1)(a) bendine aykırı olarak tescil edildikleri sonucuna ulaşır ve her iki itirazın da reddine karar verir. Temyiz Kurulu aynı gerekçelere dayandığı iki kararda da, bir işaretin kullanım sonucu ayırt edicilik kazanmış olmasının, Tüzüğün 4. maddesindeki koşulları ortadan kaldıran bir husus olmadığını belirtir. Temyiz Kurulu’na göre, ilgili hükmün amacı, bir AB markasının sahibine sağlanan korumanın kesin konusunun belirlenerek, AB marka hukukunun haksız rekabet üstünlüğü elde etmek amacıyla suiistimal edilmesinin önlenmesi ve yetkili makamların, tescil edilen işaretlerin doğasını net ve kesin olarak bilmelerine ve ekonomik aktörlerin, bu makamlarca tutulan kamusal sicillere erişerek üçüncü kişilerin haklarına yönelik kesin bilgiye sahip olmalarına imkân sağlanmasıdır. Kurul, Adalet Divanı’nın Heidelberger kararında ortaya koyduğu ilkelere atıf yaparak söz konusu markaların yeterince açık ve yeknesak (uniform) olmadığına karar verir.

Red Bull, EUIPO Temyiz Kurulu’nun kararlarına karşı dava açar. Davaya, Marques (AB Marka Sahipleri Birliği) Red Bull’u desteklemek üzere müdahil olur. Davada, 207/2009 sayılı Tüzüğün 4 ve 7(1)(a) maddesi hükümlerinin hatalı şekilde uygulandığı, ölçülülük ve eşit muamele ilkeleri ile yasal beklentilerin korunması ilkesinin ihlal edildiği iddiaları ileri sürülmektedir.

Red Bull, “Heidelberger” kararının EUIPO tarafından çok katı bir şekilde yorumlandığını öne sürmektedir. İlaveten, Temyiz Kurulu, gerekli kesinliğin sağlanması için renklerin mallar üzerinde nasıl kullanıldığına ilişkin detaylı bir açıklama sunulması istemekle birlikte, Red Bull’a göre, bu husus kullanım sonucu kazanılmış ayırt edicilikle ilgilidir. Zira, bir işaretin 4. maddeye uygun olup olmadığı, grafik gösterimin kesinliğine dair soyut bir değerlendirmeyi içermekte olup Temyiz Kurulu’nun şart koştuğu açıklama/tarifname yasal bir gereklilik olmadığı gibi, söz konusu işareti bir figüratif marka haline getirecektir. Üç boyutlu markalar, ses markaları veya geleneksel kelime veya şekil markaları gibi diğer marka türleri bakımından aranmayan ve yargı içtihatları ile önceki EUIPO kararlarında yer verilmeyen bu koşul, Red Bull’a göre, renk kombinasyonlarının tescili için ilave bir koşul getirilmesi anlamına gelmektedir.

Mahkemenin tespit ve değerlendirmeleri:

Mahkeme öncelikle 2017/2009 sayılı Tüzüğün 4’üncü maddesi anlamında renk veya renk kombinasyonlarının AB markası teşkil edebilmesi için üç koşulu sağlaması gerektiğini belirtmiştir. İlk olarak, “işaret” olma; ikinci olarak işaretin çizimle görüntülenebilmesi; üçüncü olarak ise mal ve hizmetleri diğer işlemlere ait mal ve hizmetlerden ayırt etmeyi sağlayabilmesi.

Adalet Divanı’na göre renkler nesnelerin basit bir özelliğidir. Belirli bir ticari alanda dahi, renk veya renk kombinasyonları genel olarak çekici ve dekoratif özelliklerinden ötürü kullanılırlar ve herhangi bir anlam taşımazlar. Ancak, belirli bir mal veya hizmetle ilgili olarak kullanılması durumunda bunların “işaret” olabilmeleri mümkündür.

Adalet Divanı Heidelberger kararında (C-49/02, EU:C:2004:384, parag. 33-35), dış hat sınırları olmaksızın, münhasıran ve soyut olarak iki veya daha fazla rengin kombinasyonundan oluşan markalar bakımından, grafik gösterimin “renkleri önceden belirlenmiş ve yeknesak şekilde birleştiren bir sistematik düzen” içermesi gerektiğini ortaya koymuştur. Yine aynı kararda, iki veya daha fazla rengin, belli bir şekil ve dış hat çizgileri olmaksızın sadece bir araya getirilmesinin, ya da iki veya daha fazla renge ‘akla gelebilen her biçimde’ gönderme yapılmasının; gerekli kesinlik ve yeknesaklığı (uniformity) sağlamayacağı belirtilmiştir.

Bu bağlamda, dava konusu markaların iki rengin çok sayıda farklı kombinasyonuna imkân verip vermediğinin belirlenmesi önem arz etmektedir. Dava konusu markaların gösterimi, mavi ve gümüş renklerin %50-%50 oranıyla dikey olarak bir araya getirilmesinden oluşmaktadır. Bu grafik gösterime iki markada iki ayrı tarifname eşlik etmektedir. Marka 1’deki tarifnamede söz konusu iki renk RAL kodlama sistemine göre belirlenmiş ve renklerinin oranının “yaklaşık %50-%50 olduğu belirtilmiştir. Marka 2’deki tarifnamede ise renkler PANTONE kodlama sistemine göre belirlenmiş ve “iki rengin eşit oranda uygulandığı ve birbiriyle yan yana dizildiği” belirtilmiştir.

Mahkemeye göre, “juxtaposition” (bir araya getirme) ifadesi, iki veya daha fazla rengi direkt olarak yan yana dizmeye işaret etse dahi bu terim, mutlaka renklerin sistematik bir düzen teşkil edeceği anlamına gelmemektedir. Zira renkler “yaklaşık %50-%50” veya “eşit oran” içinde kalsa ve renkler yan yana dizilse bile, “bir araya getirme” farklı biçimlerde olabilir ve renklerin çeşitli sayıda farklı dizilişine yol açabilir. Bu nedenle, Mahkeme renklerin oranlarının veya farklı renkler arasındaki ilişkinin belirtilmesinin, Heidelberger kararındaki “sistematik veya yeknesak düzen/dizilim” şartını sağlamak için yeterli olmadığı görüşündedir. Şöyle ki, iki rengin yeknesak bir diziliş sağlaması, renklerin sadece farklı proporsiyonlarda olmasından değil, aynı proporsiyona sahip renklerin farklı uzamsal konumlarından da kaynaklanabilir. Örneğin, marka örneğinde ilgili renkler mavi renk solda, gümüş renk sağda olacak şekilde dikey olarak bir araya getirilmişken, tescil sürecinde Red Bull tarafından kullanım sonucu kazanılmış ayırt edici niteliğin ispatına yönelik olarak sunulan dokümanlarda renklerin bu şekilde dikey bir konumlandırma dâhilinde kullanılmadığı görülmektedir. Mahkemeye göre, Heidelberger kararı ile önlenmek istenen sonuç da tam olarak budur.

Eğer davaya müdahil Marques’in iddia ettiği gibi, Tüzüğün 4. maddesi bağlamında kesinlik ve yeknesaklığı sağlamak için “what you see is what you get[1] kuralının uygulanması yeterli olsaydı, solda mavi ve sağda gümüş rengi olmak üzere iki eşit renk bloğunun dikey olarak bir araya getirilmesinin, dava konusu tescilli markalara sağlanacak korumanın kapsamındaki tek dizilim olduğu sonucuna ulaşılması gerekirdi.  Oysa ki, durum böyle değildir.  Tam tersine, başvuruya konu olduğu ve gözle görüldüğü (what you see) haliyle grafik gösterimin, markaya sağlanacak korumanın tek konusu olması (what you get), tam da “what you see is what you get” kuralının uygulamasının gerektirdiği bir durumdur. Bu bağlamda, Heidelberger kararı, bu kuralın pratik sonuçlarını renk markalarının tescil koşulları açısından netleştirmeye yaramaktadır. Bir başvuru sahibi, “what you see is what you get” kuralıyla doğrudan çelişecek şekilde, bir grafik gösterim sunup aynı zamanda bu gösterimle örtüşmeyen veya bu gösterimle sağlanan korumadan daha geniş bir koruma talep etmemelidir.

Mahkemeye göre, dava konusu markanın grafik gösterimi ile bu renklerin Red Bull’un ürünlerinde yer alış biçimi arasındaki farklılık, davacının iddiasının aksine, minör bir farklılık değildir.

Mahkeme, Temyiz Kurulu’nun renk markaları açısından ilave bir şart ortaya koyduğu iddiasına yönelik olarak, Kurul’un dava konusu kararlarda, başvuru konusu marka için açık bir tarifname sunulmasının zorunlu olduğunu söylemediğini, “somut olayda” bu tarz tarifnameye ihtiyaç duyulduğunu söylediğini belirtmiştir. Tarifnamenin yasal dayanağına ilişkin olarak da, 2868/95 sayılı Uygulama Yönetmeliği’nin 3(3) maddesinde tescil başvurusunun “markanın tarifnamesini içerebileceği”ne ilişkin hükmü hatırlatılmıştır. Temyiz Kurulu’nun, başvuruda bir tarifname varsa, bunun grafik gösterimle kombine halde değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin tespiti Mahkemece yerinde görülmüştür. İlaveten, Sieckmann kararında ortaya konduğu üzere, bir işaretin açık, kesin, müstakil, kolay erişilebilir, anlaşılabilir, dayanıklı ve nesnel olması koşullarının, her bir marka türü bakımından, markanın doğası ve içsel özelliklerine bağlı olarak ayrı şeklide belirlenmesi gerektiğine yönelik Temyiz Kurulu tespiti de Mahkemece yerinde bulunmuştur. Dolayısıyla, Temyiz Kurulu’nun, iki rengin sadece oranlarının belirtilmesinin, renkleri önceden belirlenmiş ve yeknesak şekilde bir araya getiren sistematik bir düzen teşkil etmediği ve bunun, çeşitli sayıda farklı kombinasyona ve çok farklı bir genel izlenime yol açarak tüketicilerin satın alma deneyimini kesinlik içinde tekrar etmelerini engellediği yönündeki kanaati, Genel Mahkemece isabetli görülmüştür.

Bu çerçevede, iki rengin sadece oranlarını belirten bir tarifnamenin eşlik ettiği grafik gösterimin yeterince kesin olmadığına ve bu nedenle markanın 207/2009 sayılı Tüzüğün 7(1)(a) maddesine aykırı olarak tescil edildiğine yönelik Temyiz Kurulu kararında bir isabetsizlik yoktur. Bu sonucun dava konusu iki marka bakımından da geçerli olduğu tespiti de Mahkemeye göre yerindedir. Şöyle ki, Marka 1’e ilişkin olarak sunulan tarifnamede yer alan “yaklaşık” kelimesi, her iki marka bakımından aynı olan grafik gösterimdeki belirsizliği desteklemektedir. Her iki markaya ait tarifname de, renkleri önceden belirlenmiş ve yeknesak olarak bir araya getiren sadece tek bir dizlim bulunduğu sonucuna götürecek detaylar içermemektedir.

Genel Mahkeme, kararın devamında davacı Red Bull tarafından ileri sürülen eşit muamele ilkesinin ihlali iddiasını ele almıştır. Bu hususla ilgili olarak Red Bull, tescil başvurusu yaparken markanın koruma konusunun, ilgili mal veya hizmetlerde ne şekilde kullanılacağına ilişkin bir tarifname gereksiniminin, diğer marka türleri bakımından söz konusu olmadığını; EUIPO’nun geçmiş uygulamaları ve Genel Mahkeme’nin renk markalarına ilişkin geçmiş karar ve içtihatları göz önüne alındığında, bu durumun dava konusu markalar bakımından farklı bir muamele anlamına geldiğini ileri sürmektedir.

AB hukukuna göre, eşit muamele ilkesi, birbiriyle mukayese edilebilir durumların aynı şekilde muamele görmesini gerektirmektedir. Adalet Divanı içtihatlarına göre ayrımcılık, ancak mukayese edilebilir durumlarda farklı kuralların uygulanması veya aynı kuralın birbirinden farklı durumlara uygulanması hallerinde ortaya çıkabilecektir. (10 Mayıs 2012, AB Komisyonu v. Estonya, C-39/10, EU:C:2012:282, parag. 48)

Mahkeme’ye göre, herhangi bir dış hat sınırı veya şekil içermeksizin, tek başına renklerin kombinasyonundan oluşan markaların, tabiatı gereği, korumanın kesin konusunun açık olabilmesi, tüketiciler ile ticari aktörler tarafından kavranabilir olması ve markanın asli işlevi olan kaynak gösterme işlevini yerine getirirken orantısız rekabet avantajı elde edilmemesi bakımından bunların grafik gösterimi veya buna eşlik eden tarifnamenin, söz konusu renklerin kesin tonlarını, bunların oranlarını ve uzamsal dizilimlerini göstermesi zorunludur. Renk markalarının tabiatları gereği kendiliğinden bu tarz bir netliğe sahip olmamaları, bu düzeyde bir kesinlik aranmasını gerekli kılmakta olup, münhasıran renkten oluşan markalar bu yönüyle diğer marka türlerinden ayrılmaktadır. Bu nedenle, farklı muamele haklı bir nedene dayanmaktadır. İlaveten Temyiz Kurulu kararlarının hukuka uygunluğu, Kurul’un geçmiş karar verme pratiklerine göre, sadece ilgili AB mevzuatına göre değerlendirilmelidir. Kuşkusuz ki EUIPO, bir AB markası başvurusunu incelerken, benzer başvurular hakkında hâlihazırda verilmiş kararları göz önüne almalı ve önündeki olayda aynı şekilde karar verip vermeyeceği konusunda özel bir dikkat göstermelidir. Ancak, bu ilkelerin uygulanması, hukuka uygunlukla uyumlu olmalıdır. Dolayısıyla, bir işaretin AB markası olarak tescilini isteyen bir kişi, kendi yararına ve aynı kararı elde etmek amacıyla, bir başkası lehine muhtemel olarak hukuka aykırı olarak işlenmiş bir fiile dayanmamalıdır. (10 Mart 2011, Agencja Wydawnicza Technopol v. OHIM, C-51/10 P, EU:C:2011:139, parag. 75, 76) Bu çerçevede, Red Bull’un EUIPO’nun inceleme kılavuzlarını ve uygulamasını gerekçe göstererek öne sürdüğü eşit muamele ilkesinin ihlali iddiaları Mahkeme tarafından kabul edilmemiştir.

Devamında, ölçülülük ilkesinin ihlali iddiası Mahkemece değerlendirilmiş ve bu iddialar da reddedilmiştir. Yazımızın ana konusunu oluşturmaması ve yazıyı gereksiz yere uzatmamak adına kararın bu kısımlarına yönelik ayrıntılı açıklamalara yer verilmeyecektir. Bununla birlikte, bu iddialar kapsamında davacı tarafından 2015/2424 sayılı yeni AB Marka Tüzüğünde, 207/2009 sayılı Tüzükte yer alan “grafik gösterim” şartının bulunmadığı, bunun yerine işaretin “marka sahibine sağlanacak korumanın konusunun, yetkili makamlar ve kamu tarafından açık ve kesin olarak belirlenmesine imkân sağlayacak şekilde gösterilmesi” nin yeterli olduğu hususu dile getirilmiştir. Bu argümana yönelik Genel Mahkemenin yaptığı değerlendirme ise kanaatimizce oldukça önemlidir.

Zira, Genel Mahkeme, dava konusu uyuşmazlığa zaman yönünden uygulanabilir olmamakla birlikte, ilgili maddenin yeni lafzının, hukuki belirliliği güçlendirme amacını taşıdığını ve ilgili hükümde yer alan ifadelerin, hükmün bir önceki lafzından daha da kısıtlayıcı olduğunu söylemektedir. Şöyle ki, ilgili hükmün gövdesine açıkça, Adalet Divanı’nın Sieckmann (C-273/00) ve Heidelberger (C-49/02) kararlarında belirlenen ilkeler dâhil edilmiştir ve böylelikle, söz konusu maddenin yeni lafzı, içtihatlarla ve bu içtihatların davaya konu Temyiz Kurulu kararlarındaki uygulanış biçimiyle mükemmel şekilde uyumludur. (parag. 118)

Mahkemece incelenen son husus, yasal beklentilerin korunması ilkesinin ihlal edildiği iddiasıdır. Bu konuda Red Bull, dava konusu markalar tescil edilirken inceleyen uzmanın tarifnamedeki ifadeyi kabul ettiğini ve hatta kendilerine tavsiye ettiğini; bu durumun yasal beklentiyi desteklemediğini; EUIPO’nun söz konusu markaları kullanım sonucu kazanılmış ayırt ediciliğe bağlı olarak tescil etmiş olmakla, aslında üstü kapalı olarak Tüzüğün 4. maddesine de uygun bulduğunu ileri sürmektedir.

Genel Mahkeme, yasal beklentilerin korunması ilkesi hakkındaki içtihatlara yer vermiş ve somut olayı bu içtihatlar bağlamında ele alarak, başvuru sahibinin somut uyuşmazlıkta yasal beklentilerin korunması ilkesine dayanamayacağı tespitini içeren dava konusu Temyiz Kurulu kararlarında bir isabetsizlik bulunmadığına kanaat getirmiştir.

Sonuç itibariyle Genel Mahkeme davanın reddine karar vermiştir.

Genel Mahkeme’nin bu kararının ardından yeni tartışmaların fitili ateşlenmiş gibi duruyor. Şöyle ki, bu karar sonrasında, renk kombinasyonu markalarının tescilinin daha zor hale geldiğine ve ne tür bir tarifnamenin yeterli açıklık ve kesinliği sağlayacağına ilişkin tartışmalar AB’deki fikri mülkiyet avukatları camiasında hâlihazırda başladı bile…

Dava tarihinde yürürlükte olan Tüzükte “grafik gösterim” şartının mevcut olduğunu tekrar hatırlatalım. Esasen dava konusu EUIPO Temyiz Kurulu kararları, bir markanın grafik gösteriminin taşıması gereken özellikleri ortaya koyan, ilkesel nitelikteki Adalet Divanı karar ve içtihatlarının (Sieckmann ve Heidelberger kararları) Red Bull’un somut uyuşmazlıktaki mavi/gümüş renk kombinasyonu markaları bağlamında değerlendirilmesini ve uygulanmasını içeriyor. Ortaya çıkan sonuç ise, özetle,  renklerin sadece bir araya getirilmesi suretiyle oluşmuş marka örneği ile buna eşlik eden -sadece ilgili renklerin kodları ile marka örneği içindeki dağılım oranlarına yer veren- tarifnamelerin yeterli açıklık ve kesinliği sağlamadığı yönünde. Belki de, bu tarz marka örnekleri ve tarifnamelerle tescil edilen onlarca marka varken, ve hatta zamanında Red Bull’un davaya konu markaları da bu şekilde tescil edilmişken, hükümsüzlük talebi sonrası ilgili yargı içtihatlarının somut uyuşmazlıkta etraflıca ele alınması ve mevzubahis gösterim ve tarifnamelerin, 4. maddeye atıf yapan 7(1)(a) maddesi hükmüne aykırı olduğuna karar verilmiş olması, mevcut kararın pek çokları için sürpriz ve beklenmedik bir karar olarak algılanmasına yol açmış olabilir.

Genel Mahkeme, söz konusu davada Red Bull’un marka örnekleri ile bunlara eşlik eden tarifnamelerin yeterli açıklık ve kesinlikte olmadığına hükmetmekle birlikte, Mahkeme’nin renk kombinasyonundan oluşan markalar bakımından gerekli açıklık ve kesinliğin ne şekilde, nasıl bir tarifnameyle sağlanabileceği konusunda ise marka sahiplerine pek bir ipucu vermediği de göze çarpıyor.

Kanaatimizce bir diğer önemli husus ise, “grafik gösterim” şartının şu an yürürlükte olan AB Tüzüğünde ve bunu mehaz alan 6769 sayılı SMK’nın 4’üncü maddesinde kaldırılmış olmasının, Genel Mahkeme’nin bu kararının yeni başvurular bakımından bir etkisinin olmayacağı anlamına gelmemesi. Tersine, yazıda da aktardığımız üzere Genel Mahkeme, ilgili madde hükmünün yeni lafzının, hukuki belirliliğe, açıklık ve kesinlik ilkelerine açıkça yer vermek suretiyle, bu konudaki içtihatlara son derece uyumlu olduğuna işaret ediyor. Dolayısıyla yeni mevzuatta “grafik gösterim” şartının kalkmış olması pratikte, renk markaları açısından “sicilde gösterim” koşullarını hafifletmiyor, aksine, sicilde gösterim bakımından, koruma konusunun açıklık ve kesinliğine yapılan vurgu yeni mevzuatla daha da belirgin hale geldiği için, bu koşulların sağlanıp sağlanmadığının her somut olay bazında titizlikle incelenmesini gerekli kılıyor.

Muhtemeldir ki, bu dava eksenindeki tartışmaların ülkemiz uygulamaları açısından da yansımaları söz konusu olabilir. Zira SMK’nın 4. maddesi de “çizimle görüntülenebilme” (grafik gösterim) şartını kaldırarak, mehaz 2015/2424 sayılı AB Marka Tüzüğüyle çok benzer ifadelere yer vererek korumanın konusunun açık ve kesin olarak anlaşılmasını sağlayabilecek şekilde sicilde gösterilebilir olma şartını getirmiş durumda.  SMK’nın Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin “Marka örneğinin gösterimi” başlıklı 7. maddesinin 4’üncü fıkrasında ise, tek renk veya renk kombinasyonları bakımından ikili bir ayrıma gidilmeksizin başvurunun “renk markası” olarak tescilinin talep edildiği hallerde bunun başvuru formunda açıkça belirtilmesi, işareti oluşturan renk görselinin sunulması ve Kurum tarafından geçerliliği kabul edilen renk kodunun belirtilmesi gerektiği söyleniyor. Ancak, aynı maddenin 8’inci fıkrasına dayanarak Kurum, sunulan gösterimin yeterince açık, kesin ve anlaşılır olmadığına kanaat getirirse veya gerekli gördüğü hallerde başvuru konusu işarete ilişkin her türlü bilgi, belge ve açıklama talep edebilecektir. Dolayısıyla, herhangi bir dış hat sınırı olmaksızın, münhasıran renk kombinasyonundan oluşan markalar bakımından marka örneğinin yanı sıra sadece renklerin kodunun verilmesinin gerekli açıklık ve kesinliği sağlamadığı görüşünün benimsenmesi halinde, başvuru sahiplerince bu koşulları sağlayacak şekilde bir tarifname/açıklama da sunulabilmesi için gerekli yasal dayanak kanaatimizce mevcuttur.

Son olarak, yazının konusunu oluşturan Genel Mahkeme kararına karşı Red Bull tarafından kanun yoluna başvurulduğunu ve davada son sözün son karar mercii sıfatıyla AB Adalet Divanı tarafından söyleneceğini belirtelim. Bu konuda IPR Gezgini olarak takipte olacağız.

Bakalım marka sahiplerinin haklarını savunan ve bilhassa Avrupa’da etkin ve etkili bir kuruluş olan Marques’in de desteğini arkasına alan Red Bull, son aşamada kendi lehine bir karar elde edebilecek mi? Aksi halde, bundan böyle renk kombinasyonlarının marka olarak tescilinin daha zor hale geleceğini söylemek sanırım çok yanlış olmayacak.

 

[1] y.n. “marka örneğinde gördüğün şey, sana sunulmuş olan şeydir” biçiminde Türkçe’ye çevrilebilir.

 

H. Tolga Karadenizli

Nisan 2018, Ankara

karadenizlit@gmail.com

“La Mafia” Kelimesi Restoran İsmi Olarak Kamu Düzenine Aykırı mıdır? Adalet Divanı Genel Mahkemesi’nin Kararı – Siz Ne Düşünürsünüz? (2)

 

“Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker… Nihai olarak zafer ölümün olacaktır, çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnızca kısa bir süre için oynar. Bununla birlikte, hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve özenle devam ederiz, tıpkı sonunda patlayacağından emin olsak da, olabildiğince uzun ve büyük bir sabun köpüğü üflememiz gibi.” (Arthur Schopenhauer)

Beklenilse ve hatta gelinen son aşamada kurtuluş olarak görülse de her kayıp, kaybedenin içinde koca bir boşluk oluşturuyor. Üç hafta önce babamı kaybetmemizin ardından acımızı paylaşan tüm IPR Gezgini okuyucularına teşekkür ediyorum. Babamı herhalde bir briç yazısıyla anmam gerekecek, onun arayışını sonraya bırakarak ikinci kısmı tamamlanamamış “La Mafia” kararına geçiyorum.

“Siz ne düşünürsünüz?” serisinin son sorusu hakkında yorumlarını bizimle paylaşan Arda Altınok, Sercem’s World ve farklı sosyal medya kanallarında yorum yapan, ancak son birkaç haftanın karmaşası içinde isimlerini şu an için hatırlayamadığım diğer okurlara teşekkür ediyorum.

Öncelikle soruyu hatırlatıyor ve devamında Adalet Divanı Genel Mahkemesi’nin kararını anahatlarıyla paylaşıyoruz.

İspanya menşeili “La Mafia Franchises, SL” firması aşağıda görseline yer verilen markayı 2006 yılında Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUPO  – eski adıyla OHIM)’de tescil ettirir (başvuru tarihi: 30 Kasım 2006, tescil tarihi: 20 Aralık 2007).

 

 

Markadaki kelime unsurlarından “La Mafia” ibaresi “Mafya”, “se sienta a la mesa” ibaresi ise “masada oturur” anlamına gelmektedir. Tescilli markanın kapsamında 25.,35. ve 43. sınıflara dahil mallar ve hizmetler yer almaktadır. Mallar ve hizmetler özet olarak takip eden şekildedir: “Ayak giysileri, giysiler, tişörtler, şapkalar, iş yönetimi ve organizasyonu konusunda danışmanlık hizmetleri, iş yönetimi konusunda asistanlık hizmetleri, iş yönetimi danışmanlığı hizmetleri, franchising alanında ticari yönetim asistanlığı hizmetleri, reklamcılık hizmetleri, yiyecek, içecek ve kafeteryalar alanında franchise oluşturulması hizmetleri, yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri, bar ve kafeterya hizmetleri.” 

Tescilin üzerinden 8 yıl geçtikten sonra İtalya Hükümeti; markada yer alan “Mafia” ibaresinin “kamu düzenine ve genel ahlaka aykırı” bir adlandırma olduğunu, “mafia” kelimesinin suç örgütlerine verilen bir adlandırma olduğunu, marka sahibinin restoran zincirinde kullanımının İtalyan mutfağının olumlu imajını manipüle edeceğini ve kelimenin olumsuz anlamını önemsizleştireceğini öne sürerek markanın kamu düzenine ve genel ahlaka aykırılık gerekçesiyle hükümsüz kılınması talebiyle EUIPO’ya başvuruda bulunur.

EUIPO İptal Birimi talebi haklı bulur ve markayı hükümsüz kılar. Marka sahibi bu karara karşı itiraz eder, ancak itirazı EUIPO Temyiz Kurulu tarafından reddedilir.

Marka sahibi bunun üzerine hükümsüzlük kararının iptal edilmesi talebiyle Avrupa Birliği Adalet Divanı Genel Mahkemesi‘nde dava açar.

Davacının argümanları aşağıdaki şekildedir:

(i) Mafia veya bunun üyeleri, EUIPO kılavuzunda kamu düzenine aykırılık değerlendirilirken dikkate alınacağı belirtilen Konsey’in Terörle Mücadele Hakkında Özel Önlemler isimli pozisyon dokümanının ekinde yer alan terörist kişiler ve gruplar arasında bulunmamaktadır.

(ii) Marka bütün olarak değerlendirilmelidir. Markada yer alan tüm unsurlar göz önüne alındığında markanın, suç örgütlerini övme veya desteklemediği, “Baba (Godfather)” filmlerine göndermede bulunduğu açıktır.

(iii) Marka kapsamında yer alan mal ve hizmetler iletişimsel hizmetler, yani amacı mesaj iletmek olan hizmetler değildir. Dolayısıyla, marka birilerine hakaret etme, aşağılama veya onlara şok geçirtme amacıyla tescil edilmemiştir. Tersine halkın geneli, markanın bir restoran zincirinin adı olarak tescil edildiğini ve restoran temasının suç örgütleriyle ilgili olmadığını, tersine “Baba” filmlerindeki aile değerleri ve kardeşlik temasına atıf yapıldığını anlayacaktır.

(iv) Marka sahibi son olarak “Mafia” kelimesini içeren çok sayıda tescilli Avrupa Birliği ve İtalyan markası bulunduğunu belirtmektedir. Davacıya göre, EUIPO Temyiz Kurulu’nun 2012 yılında verdiği “Mafia II” ve 2015 yılında verdiği “Contra-Bando” kararları işbu davayla yakın benzerlik içermektedir.

Sorumuz bu noktada geliyor:

Sizce Adalet Divanı Genel Mahkemesi dava hakkında ne gibi bir karar vermiştir?

Adalet Divanı Genel Mahkemesi, davayı 15 Mart 2018 tarihli T‑1/17 sayılı kararı ile sonuçlandırmıştır. Karar metninin http://curia.europa.eu/juris/document/document_print.jsf?doclang=EN&text=&pageIndex=0&part=1&mode=req&docid=200262&occ=first&dir=&cid=682277 bağlantısından görülmesi mümkündür.

Genel Mahkeme kararında başvuru sahibinin yukarıda yer verdiğimiz üç argümanı da incelenir.

Mahkemeye, göre kamu düzenine ve genel ahlaka aykırılık içerikli ret gerekçesinin altında yatan kamusal fayda, kullanımları Avrupa Birliği’nde kamu düzenine veya genel kabul gören ahlaki ilkelere aykırılık teşkil edecek işaretlerin tescil edilmesini engellemektedir. Buna ilaveten, hakaret olarak algılanacak işaretler de bu fıkra kapsamında reddedilecektir.

Bir işaretin bu bent kapsamına girip girmediği değerlendirilirken, işareti hiçbir şekilde rahatsız edici bulmayan veya işaretten kolaylıkla etkilenen kesimlerin algısı değil, ortalama derecede hassasiyet ve tolerans sınırlarına sahip olan makul bir kişinin algısı esas alınacaktır. Buna ilaveten, malların ve hizmetlerin doğrudan hedef aldığı kişiler değil, bu mallar ve hizmetlerle tüketici olarak ilgisi bulunmasa da, onlarla günlük yaşamda karşılaşma olasılığı bulunan kişiler değerlendirmede esas alınacaktır.

İncelenen vakada, marka “la mafia”, “se sienta a la mesa” kelime unsurları, siyah arka plan ve gül şeklinden oluşmaktadır. “La Mafia” kelime unsuru, markadaki konumu ve boyutu itibarıyla diğer unsurlardan ayrılmış durumdadır ve Temyiz Kurulu’nca haklı biçimde tespit edildiği üzere markanın baskın unsurunu teşkil etmektedir.

Davacı, “mafia” ibaresinin Konsey’in Terörle Mücadele Hakkında Özel Önlemler isimli pozisyon dokümanının ekinde yer alan terörist kişiler ve gruplar arasında bulunmadığını belirtmektedir. Bu dokümanın amacı terörist eylemlerde yer alan kişi, grup veya kuruluşların belirtilmesidir, ancak diğer tipte suç eylemlerinde bulunan kişi, grup veya kuruluşlar bu listede bulunmamaktadır, ki diğer tipte suç eylemlerine referansta bulanan ibarelerin de kamu düzenine aykırılık içerikli ret gerekçesinin kapsamına girmesi mümkündür. Buna ilaveten EUIPO kılavuzunda yer alan örneklerin de sınırlayıcı ve kapsamı daraltıcı içerikli olmadığı da belirtilmelidir.

“La Mafia” kelimesi (Türkçesi Mafya), dünya genelinde İtalya menşeili bir suç organizasyonun ismi olarak bilinmektedir ve bu organizasyonun eylemleri İtalya dışındaki ülkelere de yayılmıştır. Bu eylemler arasında fiziksel şiddet, cinayet, tehdit, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı, kara para aklama ve rüşvet de bulunmaktadır.

Genel Mahkeme’ye göre bu tip eylemler, Avrupa Birliği’nin üzerine kurulu olduğu değerlere aykırıdır ve İtalya hükümeti ve EUIPO tarafından da belirtildiği üzere Avrupa Birliği bu tip eylemlerle mücadele etmektedir. Dolayısıyla, Temyiz Kurulu kararında yer alan, “La Mafia” ibaresinin kamunun aklına bir suç örgütünü getireceği yönündeki tespit, yerindedir.

Davacı, kamunun ilgili kesiminin “La Mafia” ibaresini suçu övme olarak algılanmayacağını iddia ederken, “mafya” kelimesinin sinema ve edebiyattaki sayısız kullanımına referansta bulunmuştur. Davacıya göre markanın tescil edilmesinin amacı kamuyu şok veya rahatsız etmek değildir, tersine marka sahibi markayı tescil ettirirken “Godfather (Baba)” film serisine gönderme yapmak istemiştir. Davacı buna ilaveten, “Godfather” filmleri temalı restoranlarının İspanya’da oldukça ünlü olduğunu da belirtmektedir.

Bu hususta öncelikle, kamu düzenine aykırılık değerlendirmesinin tescili istenen veya tescil edilmiş mal ve hizmetlerden bağımsız olduğu belirtilmelidir. Buna ilaveten, bu değerlendirme markanın içsel özellikleriyle ilgili olup, markayı kullanan kişinin tutum veya davranışlarıyla bağlantılı değildir. Bu çerçevede, marka sahibinin amacının, kamuyu şok veya rahatsız etmek olmaması, amacın “Godfather” filmlerine gönderme yapmaktan ibaret olması hususu, markanın kamunun ilgili kesimince olumsuz biçimde algılanması halini değiştirmeyecektir. Buna ilaveten markadaki hiçbir unsurun belirtilen film serisiyle doğrudan bağlantısı yoktur.Buna ilaveten, markanın ün kazanmış olması ve restoranın teması gibi hususlar, kamu düzenine aykırılık değerlendirmesiyle bağlantısı bulunmayan unsurlardır. Ayrıca, edebiyat ve sinema kurgularının belirli unsurları kullanarak halkı şok veya rahatsız etmesi oldukça yaygındır, ancak bu durumun ve bununla bağlantılı olarak, Mafya hakkında çok sayıda kitap veya film bulunmasının, bu suç örgütünün yarattığı zarara ilişkin algıyı değiştirmesi mümkün değildir.

EUIPO markada yer alan kırmızı gül unsurunu, davacı tarafından öne sürüldüğünün aksine (aşk ve uyum), markanın bütünselliği içinde Mafya vahşetini karakterize eden bir unsur olarak değerlendirmektedir. Aynı durum “masada oturur” anlamına gelen “se sienta a la mesa” ibaresi için de geçerlidir, şöyle ki mafya üyeleri genellikle birlikte masada yemek yiyerek ve yemeği paylaşarak karakterize edilmektedir. Gerek kırmızı gül gerekse de yemek paylaşmak halk nezdinde pozitif imgelerdir. Dolayısıyla, başvuruda yer alan diğer unsurların Mafya faaliyetlerine olumlu bir gönderme yaratabileceği, bu yolla da suç eylemlerine yönelik algıyı önemsizleştirebileceği yönündeki EUIPO ve İtalyan Hükümeti değerlendirmesi yerindedir.

Sayılan tüm hususlar çerçevesinde markanın kamu düzenine aykırılık gerekçesiyle hükümsüz kılınması yönündeki EUIPO Temyiz Kurulu kararı, Genel Mahkeme’ye göre yerindedir.

Genel Mahkeme kararın devamında, EUIPO veya diğer ülkelerdeki tescillerin veya emsal gösterilen diğer markaların hangi nedenlerle bağlayıcı olmadığını bilindik içtihadı çerçevesinde açıklamıştır:

EUIPO, eşit muamele ve düzgün yönetim ilkeleri çerçevesinde benzer markalar hakkında önceden verilmiş kararları dikkate almalı ve aynı yönde karar verip vermeyeceğini dikkatle belirlemelidir. Bununla birlikte, bu ilkelerin ne şekilde uygulanacağı hukukilik ilkesiyle uyumlu olmalıdır. Bunun ötesinde, hukuki belirlilik ve iyi yönetim esasları çerçevesinde, markaların uygun olmayan biçimde tescil edilmesini engellemek amacıyla, her markanın incelenmesi düzgün ve kapsamlı biçimde yapılmalıdır. Buna uygun olarak, inceleme her vaka bazında ayrı olarak gerçekleştirilmelidir. Bir markanın tescil edilmesi, ilgili vakanın kendi şartları kapsamında değerlendirilebilecek ve amacı, inceleme konusu markanın herhangi bir ret gerekçesi kapsamına girip girmediğini belirlemek olan özel kriterlere bağlıdır.

Davacı, “Mafia” kelimesini içeren markaların İtalya’da da tescilli olduğunu öne sürmüş olsa da, Birlik marka rejimi, kendi amaçları olan otonom bir hukuki sistemdir ve herhangi bir ulusal sistemden bağımsızdır. Bu çerçevede, bir birlik markasının korunabilirliği ya da tescil edilebilirliği yalnızca ilgili birlik mevzuatı çerçevesinde değerlendirilir. Bunun sonucu olarak, ne EUIPO ne de Birlik Mahkemeleri, birlik üyesi bir ülkede veya üçüncü bir ülkede bir markanın ulusal bir marka olarak tescil edilebilirliğine ilişkin olarak alınan kararlarla bağlı değildir.

Sonuç olarak, davacının iddiaları ve dava reddedilmiştir.

Genel Mahkeme’nin “La Mafia” kararı hakkında yorumlarınızı duymak bizi memnun edecek. Bekliyoruz!

Final: Bu kadar Mafya içeriği üstüne, suç filmlerini çok sevdiğimi belirteyim ve en sevdiğim suç filmlerinden The Untouchables (Dokunulmazlar)’ın ünlü istasyon merdivenleri çatışmasını sizlerle paylaşayım. Bilen bilir, bu sahne S. Eisenstein’ın Potemkin Zırhlısı filmindeki Odessa Merdivenleri sahnesinden esinlenilmiştir, vaktiniz varsa destansı Odessa Merdivenleri sahnesini izleyin, görkemli çekim kelime anlamını orada buluyor.

 

 

Önder Erol ÜNSAL

Nisan 2018

unsalonderol@gmail.com 

THE SHAPE OF WATER; AŞKIN E HALİ, DE HALİ, DEN HALİ…

 

“Bu filmin adı “‘The Shape of Water’ çünkü aşk tıpkı su gibidir,  yani bir biçimi-formu yoktur. Aşk varsa onu derhal anlarsın, yoksa aşk yaşa başa, renge bağlı değildir ve sayısız biçimi-hali  olabilir. Su neyin içine koyulursa onun şeklini alır, ancak her ne kadar uysal bir yapısı olsa da aynı zamanda su kainattaki en güçlü ve işlenebilir güçlerden biridir. Aşk da böyle değil midir? Erkek, kadın, yaratık hiç fark etmez, aşkı hangi biçimin-formun içine koyarsak aşk o biçimin kendisi olur.”  

 Meksikalı yönetmen Guillermo del Toro bir röportajında “The Shape of Water” filminin ana düşüncesini ve çıkış noktasını yukarıdaki gibi ifade etmiş.

Mart ayında yine bir Oscar törenini idrak ettik hep birlikte. Kim ne giymiş, kim hangi mücevheri takmış, kim kiminle törene katılmış gibi “önemli” konular dışında, malum, bazı insanlara da ödüller verildi o gece. Guillermo del Toro’nun yönettiği THE SHAPE OF WATER filmi 13 dalda Oscar’a aday gösterildi ve En İyi Film, En İyi Yönetmen gibi dört dalda ödüle layık görüldü.

Filmin adı Türkçe’ye “SUYUN SESİ” diye çevrildi nedense, madem aslına sadık kalınmayacaktı bari ana fikre daha uygun başka bir ismi tercih etselerdi keşke diyorum.

Bir süredir bu filmin önceki tarihli başka yapımlarla  benzerlikler içerdiğine  dair fısıltılar dolaşmaya başladı ortada ve bu fısıltılar hala sürüyor. The Shape of Water’ın benzetildikleri arasında Hollanda yapımı “The Space Between Us”, Fransız yapımı “Amelie” ve “Delicatessen” gibi yapımlar var.

Fakat tüm bu tartışmalarda bir kişi var ki o iddialarını Mahkeme’ye taşıdı ve işi” dedikodu” boyutunda bırakmadı  ; DAVID ZINDEL. David Zindel Pulitzer Ödüllü yazar Paul Zindel’in oğlu http://www.paulzindel.com

David Zindel’in babasının yazdığı ve davada konuşulan oyunun adı “LET ME HEAR YOU WHISPER”

 

 

The Shape of Water’da olaylar 1960’larda Soğuk Savaş döneminde geçiyor. Filmin kadın kahramanı Elisa adında dilsiz bir temizlikçi kadın ve Elisa askeri bir araştırma laboratuvarında çalışıyor. Diğer kahraman ise Amerikan ordusu tarafından yakalanıp Amazonlardan Elisa’nın çalıştığı laboratuvara getirilmiş bir su tanrısı ve kendisi “The Asset” diye isimlendiriliyor filmde.  Film bu iki kahramanın aşkını konu alıyor. Elisa hem Amerikan Ordusu’nun hem de Rusların The Asset’i öldürmeyi planladığını anlayınca onu serbest bırakıp denize salmak için bir plan yapmaya başlıyor.Bu planda Elisa’ya yardım eden iki karakter daha var ki biri ressam olan komşusu Giles diğeri ise konuşkan iş arkadaşı Zelda.

Film 2017 Aralık ayında vizyona girdi ancak Del Toro film hakkında Kraus ile aralarındaki ilk konuşmaların 2011’de yapıldığını ve bir yıl sonra da ikisinin senaryoyu yazmaya başladığını söylüyor.  Filmdeki The Asset karakterinin görsel olarak yaratılması süreci ise yaklaşık üç yıl sürmüş ve burada hem tasarımcılar hem de görsel efekt uzmanlarıyla çalışılmış. Del Toro birçok röportajında The Shape of Water filmini tasarlarken (1954 yapımı) “The Creature from the Black Lagoon” isimli filmden etkilendiğini itiraf ediyor, kendisi o filmi  ilk kez 6 yaşında seyretmiş ve filmdeki canavar ile kızın bir gün kavuştuğunu düşlemiş hep.

 

(The Creature from the Black Lagoon filminden bir sahne)

Del Toro Zindel’in oyununu daha evvel okumadığını, seyretmediğini ve kimsenin kendisine bu oyundan daha evvel bahsetmediğini iddia ediyor. Bunun yanında eğer konu bir hayvanın özgürleştirilmesi olarak ele alınacaksa bu temayı/fikri işleyen Project X, Splash, Born Free, Free Will gibi sayısız örnek var diyor.Ancak, diyor Toro, benim öyküm tamamiyle orijinal ve bütünüyle katmanlı bir yapıya sahip.

David Zindel 21 Şubat 2018’de açtığı davayı filmin yönetmeni, prodüktörü ve senaryo yazarı Toro’ya , ortak prodüktör Daniel Kraus’a, prodüksiyon şirketi ve dağıtımcı Fox Searchlight Pictures Inc. ve filmle alakalı diğer kişilere yöneltiyor. Mesele bir filmle alakalı telif hakkı ihlali iddiası olduğuna göre sizce dava Amerika’da nerede açılmış olabilir? Pek tabi ki California’da!.

David Zindel davada; The Shape of Water babamın yazdığı Let Me Hear You Whisper isimli oyunun izinsiz yapılmış bir işleme eser halidir çünkü babamın eserinin konusu, unsurları, karakterleri ve teması , hatta ve hatta oyunda geçen bazı olağandışı kelime,deyim veya imajlar kopyalanmıştır diyor. Yani Zindel, amiyane deyimle diyor ki; sen benim babamın eserini çaldın!

Peki Zindel’in oyununun hikayesi nedir? Oyun Helen adında yalnız bir temizlikçi kadınla ilgili. Helen bir bilimsel laboratuvarda çalışıyor ve bu laboratuvarda askeri amaçlar için kullanılmak üzere hayvanlar üzerinde deneyler yapılıyor. Helen deney hayvanlarından olan bir yunusa karşı derin bir bağ geliştiriyor ve bir gün öğreniyor ki programa göre yunusun beynini parçalayacaklar. Bunun üzerine hayvanı kurtarıp denizlere geri göndermeye karar veriyor.Bu oyun 1969’da yazılıp oynanıyor ancak 1990’larda televizyon için bir versiyonu da çekiliyor.

Zindel babasının yazdığı oyunun çok sevilen bir fantazi/bilimkurgu eseri olduğunu, sürekli yeni basımlarının yapıldığını ve televizyon versiyonunun defalarca kez yayınlandığını söylüyor. Zindel’e göre, davalı Daniel Kraus babasının oyunun TV versiyonu yayınlandığında bunu gördü ve oradan aldıklarıyla The Shape of Water’ı oluşturdu + Kraus babasının eserlerini çok yakından biliyordu mesela 2017 yılında yayınlanan bir yazıda kendisinin en sevdiği kitaplar arasında babasının The Pigman isimli eserini de saymıştı.

Zindel’in avukatları dava dilekçesinde The Shape of Water ile Let Me Hear You Whisper arasında 61 tane benzerlik olduğunu iddia ediyor ve bunları sayfalarca alt alta sıralamışlar. Mesela bu iddia edilen benzerliklerden bazıları şöyle;

  1. Her iki eserde de olaylar Soğuk Savaş döneminde gizli bir araştırma laboratuvarında geçiyor. Bundan başka her ikisinde camdan yapılma bir tankın içine kapatılmış yüksek zeka seviyesine sahip bir su canlısı/yaratığı var.

  1. İki eserde de baş karakter (Elisa ve Helen) sessiz, evlenmemiş, yalnız temizlik işçisi kadınlar, ikisi de yeşil kaban giyiyor ve eserdeki diğer ana karakter olan canlı ile iletişim halinde. (aşağıda karşılaştırmalı bir fotoğraf koyduk sizin için)

  1. İki eserde de baş karakter (Elisa ve Helen) yaratıkla/canlıyla bağ kuruyor, ona yemek veriyor, ve onun önünde elinde paspas ile dansediyor ki bu sırada fonda romantik bir eski müzik çalıyor.

 

  1. İki eserde de baş karakterlerin (Elisa ve Helen) fazlaca konuşkan iş arkadaşları var. (yine aşağıda karşılaştırmalı bir görüntümüz var)

  1. Her iki hikayede de canlının/yaratığın deneyde kesilerek öldürülmesi planlanıyor ve ana karakterler bunları kurtarmaya karar veriyor. Bu planı uygularken her iki kadın karakter de canlıyı/yaratığı denize bırakmak için onu bir çamaşır arabasının içinde saklıyor. (karşılaştırmalı görüntüler aşağıda)

 

Tabi bu davada bir de Fox Searchlight Pictures Inc., var davalı olarak. Fox diyor ki Zindel’e; senin davanın bir dayanağı ve mantığı yok + ne tesadüfse (!) davayı  tam da Oscar’lar için Akademi Üyelerinin oylamaya başladığının ertesi günü açtın, sen aslında bu şekilde bizi sıkıştırarak anlaşmak için  masaya çekmeye çalışıyorsun.

Dava henüz yeni başladı, bakalım taraflar anlaşacak mı yoksa yola devam mı edecekler. Takipteyiz!

Zindel v. Fox Searchlight Pictures, Inc. et al, case number 2:18-cv-01435

Özlem Fütman

ofutman@gmail.com

Nisan 2018

 

 

IPR GEZGİNİ KİTAP ÖDÜLLÜ 2. YARIŞMASI 26 NİSAN’DA! YAŞASIN WORLD IP DAY!

 

Merhabalar,

Malum, birinci kitap ödüllü yarışmamız sizden büyük ilgi gördü. Biz de ikincisini camiamız için önemli bir gün olan DÜNYA FİKRİ MÜLKİYET GÜNÜ’nde (WORLD INTELLECTUAL PROPERTY DAY), yani 26 Nisan’da düzenlemeye karar verdik.

Tıpkı geçen sefer olduğu gibi, sorular sabah saat 10.00’da sitemiz üzerinden duyurulacak ve akşam üzeri saat 18.00’a kadar cevaplarınızı iprgezgini@gmail.com e-posta adresine gönderebileceksiniz. Bu kez 10-15 arasında soru sormayı planlıyoruz. Kural aynı; sadece hız yetmez, en hızlı şekilde en fazla sayıda doğru cevap veren kazanacak!

Bu sefer ödül olarak bir değil iki kitap vermeyi öngörüyoruz! (2 kişiye birer kitap)

BU ARADA; kendi yazdığı veya katkıda bulunduğu bir kitabın yarışmamızda ödül olarak verilmesini isteyen takipçilerimiz varsa, bizimle irtibata geçmelerini rica ederiz.

WORLD IP DAY HAKKINDA

Bu alanda çalışanlar olarak hepinizin DÜNYA FİKRİ MÜLKİYET GÜNÜ (WORLD INTELLECTUAL PROPERTY DAY) hakkında bilgi sahibi olduğunu biliyoruz.  Ama yine de yarışmamızı bu kez Dünya Fikri Mülkiyet Günü’ne biaen yapıyor olduğumuzdan, kısaca bu gün hakkında bir anımsatma notu düşmek iyi olabilir diye düşündük.

WORLD IP DAY 2000 yılından beri kutlanıyor. 2000 senesinde WIPO üyesi ülkeler bir karar alarak 1970 yılında yürürlüğe giren WIPO Kuruluş anlaşmasının http://www.wipo.int/treaties/en/convention yürürlüğe girdiği 26 Nisan tarihini her yıl WORLD IP DAY olarak kutlamaya karar veriyorlar ve o zamandan beri 26 Nisan tarihinin kalbimizdeki yeri ayrı oluyor elbette. Böyle bir günün kutlanmaya başlanmasındaki amaç Fikri Mülkiyet ile ilgili genel algıyı yükseltmek ve farkındalık yaratmak.

WIPO’nun Kuruluşuna ilişkin Anlaşma 1967 yılında imzalanmış olmakla birlikte yürürlüğe giriş tarihi 26 Nisan 1970.

2000 yılından beri WORLD IP DAY her yıl değişik organizasyon ve yayınlarla Fikri Mülkiyet’in müzik, sanat ve dünyamızı şekillendiren teknolojik buluşlarla ilişkisi ve katkısına dair sayısız fırsatın tartışılıp/paylaşılmasına vesile oluyor.

Bunun yanında her yıl WORLD IP DAY için WIPO bir tema seçiyor.

Bu yılki tema şöyle belirlenmiş; Dünyamızı yöneten ve geleceğimizi şekillendiren zeki, hünerli, meraklı ve cesur kadınlar. 

İşte tam da bu yüzden yani WORLD IP DAY’in bu yılki temasından dolayı, bu seferki yarışma anonsunu ben kaleme aldım izninizle.

WIPO tarafından konseptin böyle belirlendiği bir World IP Day’de kadın okurlarımızın / takipçilerimizin yarışmamıza daha büyük alaka göstereceklerine dair bir hisse kapılıyoruz, bakalım ne olacak ve kim kazanacak. Haydi Hanımlar!

HEPİNİZİN DÜNYA FİKRİ MÜLKİYET GÜNÜ ŞİMDİDEN KUTLU OLSUN! GERİ SAYIM BAŞLADI! HIZLI VE İYİ OLAN KAZANSIN!

 

Özlem Fütman

ofutman@gmail.com

Nisan 2018