Kategori: Haberler ve Gündem

SON HATIRLATMA – YALNIZCA İKİ GÜN KALDI: IPR GEZGİNİ ANKARA BULUŞMASI, 5 MAYIS CUMA AKŞAMI GERÇEKLEŞTİRİLECEK! KATILACAKLAR İSİMLERİNİ BUGÜN BİLDİRMEYİ UNUTMASIN LÜTFEN


IPR Gezgini Ankara Buluşmaları artık gelenekselleşti ve Fikri Haklar camiamızca beklenen bir etkinlik haline geldi diyebilir miyiz?

Yanıt bizce kesinlikle evet ve IPR Gezgini ekibi için de buluşma günü yılın en keyifli günlerinden birisi!

Beklenen gün gelmek üzere, programı uygun olan herkesi 5 Mayıs Cuma akşamı Ankara’da bizlerle birlikte olmaya davet ediyoruz.

Detaylar aşağıda!


Fikri Haklar camiamız 5 Mayıs Cuma akşamı Ankara’da yapılacak IPR Gezgini buluşmasında yeniden bir araya geliyor!

Daha önceki buluşmalarımızda birbirlerini özleyen IP severlerin yeniden görüşmelerine, birçok yeni tanışmaya ve uzun sohbetlere vesile olmuştuk. Bu kez buluşmaya daha çok ihtiyacımız var; çünkü Türkiye’nin geleceğini belirleyeceğinden şüphe duymadığımız seçim yaklaşıyor, çoğumuz gerginiz, ülkemiz gereğinden fazla stresli, dolayısıyla birbirimizi görmek hepimize iyi gelecek ve birkaç saatliğine de olsa kendi küçük IP dünyamıza ve arkadaşlarımıza konsantre olabileceğiz.


Son IPR Gezgini buluşmasını Mayıs 2022’de Ankara’da yapmıştık. Oldukça kalabalık, aynı zamanda çok neşeli bir geceydi ve iyi zaman geçirmiştik.

Havanın ısınmaya başladığı bugünlerde kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz. 2023 yılının ilk IPR Gezgini buluşmasını Ankara’da 5 Mayıs Cuma akşamı saat 19.00’da başlayacak şekilde yapacağız.

Buluşma mekanı son buluşmamızı yaptığımız Passkal olacak (https://www.instagram.com/passkalpub/ Tunalı Hilmi Cad, Park İçi No:114/J D:1 – En basit tarif: Tunalı’nın sonunda Kuğulu Park’a gelmeden sağa dönüyorsunuz, Kıtır’ın yanındaki merdivenlerden inerek Passkal’a ulaşıyorsunuz). Geçen buluşmada olduğu gibi işletme bize kendimize ait bir alan tahsis edecek (Bize tahsis edilecek alanın tavanı açılıp kapanabiliyor ve tavan açık olduğu (yağmur yağmadığı) sürece oldukça havadar bir mekanda olacağız).

Katılım taleplerini 3 Mayıs Çarşamba günü bitene dek almaya devam edeceğiz. Taleplerde kişi sayısını ve katılımcıların adlarını bildirmeyi unutmayın lütfen. Katılımcı sayısını biraz kestirebilmek adına bize ne kadar erken haber verirseniz o denli mutlu oluruz.

Katılım talebinizi iprgezgini@gmail.com adresine e-postayla veya sosyal medya hesaplarımıza mesaj göndererek bildirebilirsiniz. Talebi almamızın ardından sizi katılımcı listesine ekleyeceğiz.

Önemli Not: Katılacağını söyleyip, ismini bildirip sonradan da hiç bilgi vermeden gelmeyenlere bozuluyoruz, onu da belirtelim.

Konsept: Bolca IP sohbeti, yeniden kavuşanlar, ilk kez tanışanlar, IPR Gezgini hakkında her şey, sitenin yazarları ve okurları, beklentiler, Türk IP camiası gelişmeleri, IP dedikoduları… Gece sonunda herkes kendi yediğini – içtiğini öder.

Dönüşlerinizi bekliyoruz, sizleri görmekten mutlu olacağız ve katılmak isteyenlerle e-postayla bağlantıda olacağız.

IPR Gezgini

Nisan 2023

iprgezgini@gmail.com

GERİ SAYIM BAŞLADI – SON BİR HAFTA: IPR GEZGİNİ ANKARA BULUŞMASI, 5 MAYIS CUMA AKŞAMI GERÇEKLEŞTİRİLECEK!


IPR Gezgini Ankara Buluşmaları artık gelenekselleşti ve Fikri Haklar camiamızca beklenen bir etkinlik haline geldi diyebilir miyiz?

Yanıt bizce kesinlikle evet ve IPR Gezgini ekibi için de buluşma günü yılın en keyifli günlerinden birisi!

Beklenen gün gelmek üzere, programı uygun olan herkesi 5 Mayıs Cuma akşamı Ankara’da bizlerle birlikte olmaya davet ediyoruz.

Detaylar aşağıda!


Fikri Haklar camiamız 5 Mayıs Cuma akşamı Ankara’da yapılacak IPR Gezgini buluşmasında yeniden bir araya geliyor!

Daha önceki buluşmalarımızda birbirlerini özleyen IP severlerin yeniden görüşmelerine, birçok yeni tanışmaya ve uzun sohbetlere vesile olmuştuk. Bu kez buluşmaya daha çok ihtiyacımız var; çünkü Türkiye’nin geleceğini belirleyeceğinden şüphe duymadığımız seçim yaklaşıyor, çoğumuz gerginiz, ülkemiz gereğinden fazla stresli, dolayısıyla birbirimizi görmek hepimize iyi gelecek ve birkaç saatliğine de olsa kendi küçük IP dünyamıza ve arkadaşlarımıza konsantre olabileceğiz.


Son IPR Gezgini buluşmasını Mayıs 2022’de Ankara’da yapmıştık. Oldukça kalabalık, aynı zamanda çok neşeli bir geceydi ve iyi zaman geçirmiştik.

Havanın ısınmaya başladığı bugünlerde kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz. 2023 yılının ilk IPR Gezgini buluşmasını Ankara’da 5 Mayıs Cuma akşamı saat 19.00’da başlayacak şekilde yapacağız.

Buluşma mekanı son buluşmamızı yaptığımız Passkal olacak (https://www.instagram.com/passkalpub/ Tunalı Hilmi Cad, Park İçi No:114/J D:1 – En basit tarif: Tunalı’nın sonunda Kuğulu Park’a gelmeden sağa dönüyorsunuz, Kıtır’ın yanındaki merdivenlerden inerek Passkal’a ulaşıyorsunuz). Geçen buluşmada olduğu gibi işletme bize kendimize ait bir alan tahsis edecek (Bize tahsis edilecek alanın tavanı açılıp kapanabiliyor ve tavan açık olduğu (yağmur yağmadığı) sürece oldukça havadar bir mekanda olacağız).

Katılım taleplerini 3 Mayıs Çarşamba gününe dek almaya devam edeceğiz. Taleplerde kişi sayısını ve katılımcıların adlarını bildirmeyi unutmayın lütfen. Katılımcı sayısını biraz kestirebilmek adına bize ne kadar erken haber verirseniz o denli mutlu oluruz.

Katılım talebinizi iprgezgini@gmail.com adresine e-postayla veya sosyal medya hesaplarımıza mesaj göndererek bildirebilirsiniz. Talebi almamızın ardından sizi katılımcı listesine ekleyeceğiz.

Önemli Not: Katılacağını söyleyip, ismini bildirip sonradan da hiç bilgi vermeden gelmeyenlere bozuluyoruz, onu da belirtelim.

Konsept: Bolca IP sohbeti, yeniden kavuşanlar, ilk kez tanışanlar, IPR Gezgini hakkında her şey, sitenin yazarları ve okurları, beklentiler, Türk IP camiası gelişmeleri, IP dedikoduları… Gece sonunda herkes kendi yediğini – içtiğini öder.

Dönüşlerinizi bekliyoruz, sizleri görmekten mutlu olacağız ve katılmak isteyenlerle e-postayla bağlantıda olacağız.

IPR Gezgini

Nisan 2023

iprgezgini@gmail.com

FİKRİ MÜLKİYETTE CİNSİYET DENGESİ VAR MI? (BÖLÜM II)

Yazımızın dün yayımlanan ilk bölümü, fikri mülkiyetteki kadın temsiliyetinin yetersizliğini ortaya koyuyor olsa da; aşağıda sadece bazılarına yer verdiğimiz kadınların, üstelik de ayrımcı tutumlarla mücadele ederken kazandıkları başarılar ilham kaynağı, daha nicelerinin tarihe not düşülmesi de ağaca astığımız dileğimiz olsun!

June Almeida[1]: Glasgow İskoçya’da yaşayan June Hart, maddi imkansızlıklar nedeniyle 16 yaşında okulunu bırakıp laboratuvar teknisyeni olarak çalışmaya başlar. Evlenip Almeida soyadını alır, Kanada’ya göç eder ve 1963 yılında Toronto’daki Ontario Kanser Enstitüsünde elektron mikroskoplarıyla çalışılan bir iş bulur. Yeni teknikler geliştirir, virüslerin daha önce görülmemiş yapılarını açıklayan makaleler yayımlar ve 1 yıl sonra yeni bir virüs keşfeder. Almeida’nın bu virüs hakkındaki çalışmaları, ilerleyen yıllarda farklı ortamlarda başka bilim insanlarıyla da devam eder. Virüsün etrafında haleler vardır. Bu sebeple ona, Latince taç anlamına gelen “Corona” adını verirler ve böylelikle, koronavirüsü keşfeden ilk kişi Almeida olur. Almeida’nın 34 yaşında elde ettiği bu başarı dikkat çekicidir, çünkü örgün eğitimini tamamlamamıştır.

Katherine Johnson[2]: NASA’da çalışan ilk Afrika kökenli Amerikalı bilim kadınlarından olup uzay araçlarının uçuş yollarını hesaplayıp analizini yapan matematikçidir. Amerikalıların ilk kez Dünya’nın yörüngesine girmesine ve aya ayak basmasına izin veren hesaplamaları yapmasıyla tanınır.

Marie Curie: Varşova’da doğan Manya Skłodowska, Pierre Curie ile evlendikten sonra Marie Skłodowska-Curie adını alır. Radyum ve polonyum elementlerinin kâşifi olması ve radyoaktivite alanındaki sıra dışı çalışmaları nedeniyle 1903 yılında fizik, 1911 yılında da kimya olmak üzere iki Nobel Ödülüne layık görülür. Böylelikle Marie Curie ismi, Nobel Ödülünü kazanan ilk kadın olmasının yanı sıra iki bilim dalında Nobel Ödülü kazanmış tek kişi olarak tarihe geçer.

“Kanser ve benzeri hastalıklardan muzdarip kadınların radyolojik tedavisi” için tıp alanında çalışan kadınlar tarafından kurulan bir hastane, 1929 yılında Londra’da açılır. Marie Curie projeyle yakından ilgilenir ve hastaneye adının verilmesine izin verir. The Marie Curie Hospital[3], daha modern ekipmanlarla donatılacak yeni bir binaya taşınmak üzere 1967’de kapatılır ve süreç içinde birçok değişime uğrar.   

Valentina Tereşkova: Mühendis olan Tereşkova, uzaya giden ilk kadın kozmonottur. Uzay görevine tek başına çıkıp sadece üç günde Dünya’nın yörüngesinde 48 kez döner.

Elizabeth Garrett Anderson: Kadınların doktorluk yapmasına izin verilmeyen bir dönemde, İngiltere’deki ilk kadın doktor olur. Kadınlar için bir tıp okulu açar, liderlik pozisyonlarına öncelikle kadınları atar ve böylelikle Büyük Britanya’da tıpta kadınların öncüsü olur. Tıp fakültesindeki ilk kadın dekanlık görevinden sonra da İngiltere’deki ilk kadın belediye başkanı olur.

Chien-Shiung Wu: Amerika Birleşik Devletleri Princeton Üniversitesi fizik bölümünde işe alınan ilk kadın öğretim üyesidir. Columbia Üniversitesinde nükleer silahların yaratılmasıyla sonuçlanan Matthan Projesine katılır ve özdeş parçacıkların her zaman aynı şekilde davranmadığını kanıtlayan Wu deneyini yürütmesiyle tanınır. 1978’de ilk Wolf Fizik Ödülünü alınca “Fiziğin First Lady’si” lakabı takılır.

Ada Lovelace: 1880’lerde, bir bilgi işlem makinesi fikrinin geliştirilmesine yardımcı olarak bilgisayarın icadından çok önce bilgisayar için bir algoritma icat eder. Bu icat onun, dünyanın ilk bilgisayar programcısı olarak kabul edilmesini sağlar. Katkılarını onurlandırmak isteyen ABD Savunma Bakanlığı, 1990’larda yeni bir bilgisayar diline “Ada” adını verir.

Sally Ride: 1983’te uzaya çıkan ilk Amerikalı kadın astronottur. NASA’nın ikinci ve üçüncü Uzay Mekiği görevlerinde, uyduları uzaya yerleştirmek için robotik kolu çalıştırır. NASA’dan ayrıldıktan sonra, Dünya’nın fotoğraflarını çekme ve onları inceleme fırsatı veren NASA’nın EarthKam Projesini kurar. 2003 yılında Astronot Onur Listesine adı yazılır. Bilim ve matematikte kadınlar ve kız çocukları için kariyer ve eğitim fırsatları yaratmada etkili olur.

Mae Jemison: 1992’de uzaya giden Afrika kökenli ilk kadın NASA astronotudur. Aynı zamanda doktor ve mühendistir. “Star Trek: The Next Generation”nın bir bölümünde yer alır. Ulusal Kadın Onur Listesine ve Uluslararası Uzay Onur Listesine alınır. ABD Savunma İleri Araştırma Projeleri Ajansı aracılığıyla, gelecek 100 yıl içinde başka bir yıldıza insan yolculuğunu konu alan 100 Yıllık Yıldız Gemisi Projesini yönetir.

Ruth Rogan Benerito[4]: Biyoürünlerde öncü olan Amerikalı kimyager; kırışmayan, leke tutmayan ve ateşe dayanıklı pamuklu kumaş üretmeyi keşfederek İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerika’da pamuk endüstrisini kurtarmasıyla tanınır. Ayrıca, hastaların intravenöz beslenmesinde kullanılmak üzere tohumlardan yağ çıkarmak için geliştirdiği yöntem, günümüzde kullanılan yöntemin temeli olur.

Ellen Ochoa[5]: Optik sistemler hakkında üç patente sahip olan araştırmacı bir mühendistir. Daha sonra Discovery uzay mekiğindeki göreviyle uzaya giden ilk Hispanik kadın olur. Uzaya 4 kez giderek yörüngede yaklaşık 1.000 saat kayıt yapar. NASA’nın Johnson Uzay Merkezi müdürlüğüne seçilen ikinci kadındır.

Barbara McClintock[6]: Amerikalı genetikçi, 1983’te zıplayan geni, yani genlerin kromozom üzerindeki pozisyonunu değiştirme yeteneğini keşfederek Nobel Fizyoloji Ödülünü kazanır.

Dorothy Hodgkin[7]: İngiltere’nin Suffolk bölgesinde sadece erkeklerin kimya çalışmasına izin verilen bir devlet ortaokuluna, sistemle mücadele ederek kayıt yaptırır. 1932’de kimya alanında onur derecesi aldığı Oxford’a kabul edilir. 1950’lerden itibaren, insülin molekülünün ilk modelini inşa ederek insülinin yapısına odaklanır. 1964 yılında, “önemli biyokimyasal maddelerin yapılarının, X-ışını teknikleriyle belirlenmesi” konulu çalışmasıyla Nobel Kimya Ödülünü kazanır. Marie Curie ve kızı Irène Joliot-Curie’den sonra Nobel Kimya Ödülü kazanan üçüncü, bilim Nobel Ödülü kazanan beşinci kadın olur. 1965 yılında, Florence Nightingale’den sonra, devlet üstün hizmet madalyasıyla onurlandırılan ikinci kadın olarak tarihin sayfalarına yazılır. Hodgkin aynı zamanda, siyasi yaşamında “Demir Lady” olarak anılan Margaret Thatcher’ın, kimya öğrenimi gördüğü yıllardaki hocasıdır[8].

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli IPCC (Intergovernmental Panel on Climate Change)[9] nezdinde yürütülen çalışmalarda hatrı sayılı katkılar sunan bilim kadınlarından bazılarını ve çalışma alanlarını aşağıda sıralıyoruz.

Kathryn Bowen: Sera gazı emisyonları

Aditi Mukherji: Su güvenliği

Rawshan Ara Begum: İklim finansmanı

Sherilee Harper: Yerel bilgi

Yukiko Hirabayashi: Su tehlikeleri

Rita Adrian: Biyoçeşitlilik

Gretta Pecl: Mercan ağartma

Marie-Fanny Racault: Okyanuslar

Michelle Mycoo: Küçük adalar

Shobha Maharaj: İklim verileri

Elham Ali: İklimsel riskler

Rupa Mukerji: İklim ve yoksulluk

Hedy Lamarr[10]: Viyana’da Hedwig Eva Maria Kiesler olarak doğar, 17 yaşında sinema hayatı başlar ve Hollywood’a adım attıktan sonra adını Hedy Lamarr olarak değiştirir. Birçok ünlü isimle birlikte çok sayıda filmde başrol oynar. Beyaz perdede sıklıkla “filmdeki en güzel kadın” olarak anılır. Ancak Lamarr’ın bu yazımıza konu olmasının asıl nedeni başarılı bir aktris olması değil, aynı zamanda yetenekli bir matematikçi, bilim kadını ve yenilikçi olması. II. Dünya Savaşı sırasında Lamarr, komşusu olan Amerikalı avangart besteci George Antheil[11] ile birlikte “gizli iletişim sistemi” icat eder ve bu patent, 1942 yılında Amerika Patent Ofisinde koruma elde eder. Kısaca frekans atlama olarak bilinen buluş, savaş sırasında düşmanın gizli askeri stratejileri, sinyalleri ve mesajları engellemesini engellemeyi amaçlar. Buluş aynı zamanda, günümüzün WiFi, GPS ve Bluetooth teknolojilerinin de temeli olarak kabul edilir. Yazımızın konusu bilim kadınları olmasına rağmen, Lamarr’ın bu önemli buluştaki ortağının da hakkını teslim etmeden geçmek olmaz. George Antheil 6 yaşında piyano çalmaya başlar, lise mezuniyeti yoktur ancak ünlü bestecilerle çalışır ve bu yüzden bolca seyahat eder. Antheil’in 300’den fazla eseri bulunuyor ve en meşhurunun Ballet mécanique olduğunu yazıyor kaynaklar. Lamarr ile geliştirdiği buluştaki katkısı ise, yenilikçi tarzda müzik üretmek için sahip olduğu müzik teknolojisi.   

Amelia Mary Earhart[12]: Sayısız uçuş başarıları olsa da, 1928 yılında gerçekleştirdiği solo uçuşla, Atlas Okyanusunu geçen ilk kadın pilot olarak şöhret kazanır. 1937 yılında meslektaşlarıyla başladığı dünya turunda, uçağı Pasifik Okyanusu ortalarında kaybolur ve kendisinden bir daha haber alınamaz. Bir sene sonra da öldüğü ilan edilen Amerikalı kadın pilot, 1968’de Ulusal Havacılık Onur Listesine ve 1973’te Ulusal Kadınlar Onur Listesine alınır. Earhart, aynı zamanda başarılı bir yazardır. 1928’den 1930’a kadar Cosmopolitan dergisinde havacılık editörü olarak görev yapar.  Çok sayıda dergi makaleleri, gazete köşe yazıları, denemeleri ve yayımlanmış iki tane de kitabı bulunur. 

Frida Kahlo[13]: Yakalandığı çocuk felcinin izlerini taşıyan Kahlo, 18 yaşında geçirdiği elim bir trafik kazası nedeniyle hayali olan tıp eğitimini alamaz. Bu kaza onu bilim dünyasından uzak tutar ama tuvalinde yeşerttiği acı ve tutku, zamanın ötesinde bir sanatçı olarak anılmasını sağlar. Cesur ve canlı renkler kullanır, yansımalarında Meksika’nın yerli kültürünü ihmal etmez. Hastalık, kaza ve aşk acıları en çok otoportrelerinde okunur. 200 kadar eserin yanı sıra, özlü sözleriyle de tarihe iz bırakır.

Gonca ILICALI

27 Nisan 2023


[1]https://www.buckinstitute.org/lab/women-in-science/?gclid=CjwKCAiA3KefBhByEiwAi2LDHH44TZS-TSuz3yMoyn2NhTCkZPTp1uKIvla4h6tXWqjJzxLplNK-rxoC1QIQAvD_BwE

[2] https://www.bestcolleges.com/blog/10-women-who-made-scientific-history/

[3] http://ezitis.myzen.co.uk/mariecurie.html

[4] https://obamawhitehouse.archives.gov/women-in-stem

[5] https://obamawhitehouse.archives.gov/women-in-stem

[6] https://obamawhitehouse.archives.gov/women-in-stem

[7]https://www.sciencefocus.com/science/10-amazing-women-in-science-history-you-really-should-know-about/

[8] https://iprgezgini.org/2020/03/08/bilim-dunyasinin-dunu-bugunu-ve-yarininda-da-biz-variz/

[9] https://www.un.org/en/climatechange/women-scientists-forefront-climate-action

[10] https://hedylamarr.com/

[11] https://www.antheil.org/george.html

[12] https://en.wikipedia.org/wiki/Amelia_Earhart

[13] https://www.fridakahlo.org/

FİKRİ MÜLKİYETTE CİNSİYET DENGESİ VAR MI? (BÖLÜM I)

Fikri mülkiyet dünyasında 26 Nisan günleri, doğum günü edasında yaşanır…

26 Nisan 1970 tarihinde yürürlüğe giren Sözleşme ile doğan Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı WIPO tarafından yıllık olarak belirlenen temalarda etkinlikler yapmak üzere dünyanın fikri mülkiyet ofisleri, uluslararası kuruluşlar, ulusal kuruluşlar ve sivil toplum kuruluşları bir yıl boyunca çalışırlar ve perdeler, 2000 yılından itibaren her 26 Nisan’da coşkuyla açılır. 

Bu yılın Dünya Fikri Mülkiyet Günü teması “Kadın ve İnovasyon: İnovasyonu ve Yaratıcılığı Hızlandırma” (Women and IP: Accelerating innovation and creativity). Fikri mülkiyetteki kadın etkisi söz konusu olunca, IPR Gezgini’nin erkek yazarları kalemlerini, kadın yazarlara bıraktı. Kalem arkadaşlarımıza bu centilmenliklerinden dolayı teşekkür ediyor ve fikri mülkiyet camiamızın doğum gününü kutluyorum!  

İki bölümden oluşan yazımızın ilk bölümünü, kadınların fikri mülkiyet alanındaki temsilini gösteren sayısal verilere ve kadınlarla ilgili bazı çalışmalara ayırdık.  

***

Yüksek kaliteli Avrupa Birliği (AB) istatistikleri sağlamakla görevli EUROSTAT[1] verilerine göre; 2021 yılında AB’deki bilim kadını sayısı, 2020’ye göre 369.800 artarak 6,9 ​​milyona ulaştı. Bu sayı, toplam istihdamın %41’i.

Bilim kadınlarının erkeklere en yakın olduğu sektör, %46’lık temsille hizmet sektörü. Diğer sektörlerdeki temsili ise yetersiz olarak değerlendiriliyor.  

Bilim kadını temsiliyetinde en düşük pay; %8 su yolu taşımacılığı, %12 ulaşım ekipmanları imalatı ve %13 motorlu taşıtlar imalatı sektörlerinde kaydedildi.

Bilgi yoğun hizmetlerde %46, yüksek teknoloji üretiminde ise %22.

AB üyesi ülkelerde bilim kadını sayısı en fazla olan ülke, %52 ile Litvanya. Takip eden sıralarda Bulgaristan, Letonya ve Portekiz’in her biri %51, Lüksemburg %35, Almanya ve İtalya’nın her biri %34, Macaristan %33 ve Finlandiya %31 ile yer alıyor.

***

Avrupa Patent Ofisi EPO’nun 2010-2019 yılları arasını baz alarak yürüttüğü “Kadınların Yaratıcı Faaliyetlere Katılımı” (Women’s participation in inventive activity: Evidence from EPO data)[2] isimli çalışması, Kasım 2022’de yayımlandı. Çalışmaya göre 2019’da EPO ülkelerinden Letonya, %30,6 ile en fazla kadın buluşçuya sahip ülke. Türkiye ise %17,7 ile 10. sırada. Kadın buluşçular en fazla kimya alanında çalışıyor, payı %22. Kimya alanı içinde biyoteknoloji ve farmasötiklerdeki toplam payı %30. Kadın buluşçu oranı bakımından 1990’lı yıllarda 16. sırada bulunan Türkiye’nin 2010’lu yıllarda 6. sıraya sıçramasının, EPO ülkeleri içinde dikkat çeken bir durum olduğu ifade ediliyor. 

AB Komisyonu, tarihin sayfalarına adını yazdıran Marie Curie’nin anısına Marie Skłodowska-Curie Eylemleri[1] projesi yürütüyor. Başarılı genç araştırmacılar finanse edilerek, ilgi duydukları bir konuyu derinlemesine incelemelerine destek sağlanıyor. 2015 yılında başlayan “Science is Wonderful!” (Bilim Harikadır!) isimli araştırma projelerini, AB’deki okullarla birleştiriyor. Bu kapsamda en son, 13 Eylül 2023 tarihine kadar başvuru imkânı bulunan çağrı açıldı ve 260 milyon Euro’luk bütçe, doktora sonrası burslar için ayrıldı.

***

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, Ar-Ge alanında araştırma ve eğitim kurumlarının yetenek ve kapasitelerini sınırlayan önemli bir engel. Dünyanın birçok yerinde büyük çabalar gösterilmesine rağmen, araştırma ve eğitim kurumlarının özellikle fen, teknoloji, mühendislik ve matematik (science, technology, engineering and mathematics – STEM) alanlarında belirgin cinsiyet eşitsizliği var. AB’nin, diğer birçok alanın yanı sıra tarım alanında başladığı AGRIGEP[2] (Agricultural Gender Equality Project – Tarımsal Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Planları) projesinin bütçesi 998.237,5 Euro. 1 Ocak 2023 – 31 Aralık 2025 arasında yürütülecek olan AGRIGEP, Macaristan Tarım ve Yaşam Bilimleri Üniversitesi (Magyar Agrar- Es Elettudomanyi Egyetem) tarafından koordine ediyor.

***

Kadınlar, küresel tarımsal iş gücünün %43’ünü oluşturuyor ve sürdürülebilir gıda güvenliğinde (food security[3]) kritik noktada yer alıyor. Örneğin yabani otları ayıklama, ağaç dikme, hasat, tohum ekimi, sığ sularda balıkçılık, hayvan yetiştirme ve özellikle süt ürünlerinin üretimi ile pazarlamasında kilit rol oynuyor.

Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda gıdanın %60-80’ini kadınlar üretiyor ve dünyadaki gıda üretiminin yarısını da kadınlar üstlenmiş durumda.

Ancak tüm bunlara rağmen arazi ve hayvan sahipliği, eşit ücret alma, karar alma organlarına katılım, finansal hizmetlere erişim vb hususlarda önemli ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Bu zorluklar, ne yazık ki kadınları toplumun gelişimine zarar verecek şekilde ikincil bir role zorlayan bir dizi sosyal, ekonomik ve kültürel faktörün ürünü.

Özellikle Meksika’daki 1975 Dünya Kadın Konferansından itibaren geliştirilen uluslararası çabalar, kadınların kırsal ve diğer kalkınma alanlarına kilit katılımına katkıda bulunmuştur.

FAO, 1990 tarihli Tarımsal Kalkınmada Kadınlar, Gelişmekte Olan Ülkelerde Kırsal Gıda Güvenliğinde Toplumsal Cinsiyet Sorunları (FAO Women in Agricultural Development, Gender Issues in Rural Food Security in Developing Countries, Rome. 1990) isimli çalışmasında; çoğu kırsal alanda, kadınların en çok zaman alan iki faaliyetinin su ve yakacak odun taşımak olduğunu ve bazı durumlarda kadınların, bu faaliyetlerin yükünün bir kısmını genellikle kız çocuklarına devrettiği belirtiyor. Bu işlere ayrılan zaman, kadınları daha çok gelir getiren ve katma değer yaratan işlerden, çocukları ise okula gitmekten alıkoyuyor.  

Bu sebeplerle FAO[4], politikaların toplumsal cinsiyet eşitliğini teşvik etmesini sağlaması amacıyla hükümetler düzeyinde; kadınları daha bağımsız olmaları ve yerel ekonomiye katılabilmeleri için girişimcilik ve iş planlama becerilerini güçlendirmek amacıyla da bireysel düzeyde çalışıyor.

FAO[5], toplumsal cinsiyet eşitliği sağlamak amacıyla yürüttüğü çalışmalarda kadınlara ve kız çocuklarına odaklanmanın, erkekleri ve erkek çocuklarını geride bırakmak anlamına gelmediğini de önemle vurguluyor.

Kırsal kesimde toprak, genellikle tarımsal üretimi desteklemek ve gıda güvenliği ile beslenmeyi sağlamak için en önemli hane halkı varlığı. Tarım arazileri üzerinde mülkiyet, yönetim, devir ve çeşitli ekonomik haklar mevcut. Tarımda güvenli arazi kullanım hakkı, daha fazla yatırım ve üretkenlik gerektiriyor, üstelik getirisi de yüksek. Ancak dünyanın birçok yerinde, kadınların bu haklara erişimi de oldukça yetersiz.

Bazı ülkelerde resmî belgeler, bazı ülkelerde ise beyana dayalı olarak elde edilen verilerin[6] gösterdiği eşitsizlikleri aşağıda sıralıyoruz. 

– Kadınların arazi sahipliğini gösteren yasal belgeler erkeklere göre daha az.

– Küresel olarak, tüm arazi sahiplerinin %15’inden azı kadınlar.

– Kadın arazi sahiplerinin dağılımı Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da %5, Latin Amerika ve Karayipler’de %18, Honduras, Nijerya, Tacikistan ve Peru’da %20’den az, Ekvador ve Malavi’de de %50’nin biraz üzerinde.

FAO, kadınların toprak haklarını elde etmelerini etkileyen başlıca siyasi, yasal ve kültürel faktörleri belirlemek ve konu hakkındaki çalışmalara ışık tutmak için Cinsiyet ve Toprak Hakları Veri Tabanı (Gender and Land Rights Database[7]) GLRD’yi 2010 yılında kullanıma açtı. GLRD’de, düzenli olarak güncellenen ve aralarında Brezilya, Çin, Fransa, İtalya, Japonya, İspanya ve Birleşik Krallık bulunan toplam 84 ülkeye ait bilgiler yer alıyor.

***

Alman Patent ve Marka Ofisi Başkan Yardımcısı Christine Moosbauer, 2019 yılı Kadınlar Günü konuşmasında[8]; “19. yüzyıla kadar kadına ait olan her şeyin erkeğin malı olmasının, buluşlar için de geçerli olduğunu; bu yüzden geçmişte birçok kadının buluşlarını ve deneylerini gizlice gerçekleştirmeye zorlandığını; kadınların buluşlarının erkek takma adlarıyla ya da kocalarının adlarıyla yayımlanıp patent başvurusunda bulunduklarının bilindiğini” ifade eder. Ayrıca kısaca, “kütle numarası çok büyük olan bir atom çekirdeğinin parçalanarak kütle numarası küçük iki çekirdeğe dönüşmesi” olarak açıklanan “füzyon” olayını Lise Meitner ve Otto Hahn birlikte keşfetmesine rağmen Nobel Kimya Ödülünün sadece Otto Hahn’a verilmesi ve Hahn’ın da bu yanlışı düzeltmek için çaba sarfetmemesi, bilim kadınlarına karşı yapılan haksızlıklara somut bir örnek olarak verilir. Moosbauer’in konuşmasında; Josephine Cochrane’in bulaşık makinesinin, Marion Donovan’ın tek kullanımlık çocuk bezinin, Bette Graham’ın düzeltme sıvısının, Mary Anderson’un otomobil ön cam sileceğinin ve paraşüt paketinin, Katharina (“Käthe”) Paulus’un ilk katlanabilir paraşütün ve Marga Faulstich’in 300’den fazla optik cam türünün mucidi oldukları bilgisi de yer alır.      

***

Women in IP[9] (Fikri Mülkiyet Alanında Çalışan Kadınlar) Derneği, 2011 yılında platform olarak kurulur ve 2014 yılında da kâr amacı gütmeyen bir dernek haline gelir. Derneğin çatısı altında patent vekilleri ve avukatları, hakimler, patent denetçileri, profesörler, patent mühendisleri, stajyerler ve Avrupa Patent Ofisinin itiraz ve temyiz kurullarının üyeleri gibi alan uzmanları var. Mesleki ve sosyal paylaşımlar için düzenli olarak Almanca ve İngilizce etkinlikler düzenliyor.

***

Mayıs 2018’de Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Meksika tarafından WIPO Geliştirme ve Fikri Mülkiyet Komitesine (CDIP) yapılan teklif kabul edilerek Ocak 2019 – Aralık 2022 tarihleri arasında “Kadınların İnovasyon ve Girişimcilikteki Rolünün Artırılması, Gelişmekte Olan Ülkelerde Kadınların Fikri Mülkiyet Sistemini Kullanmasının Teşvik Edilmesi[10]” konulu proje yürütülür. 415 bin CHF bütçeli Projeden Meksika, Uganda, Umman ve Pakistan faydalanır. 

Proje çalışmalarında bilimde cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik çabalara rağmen, Afrika’da fen, teknoloji, mühendislik ve matematik (STEM) alanlarındaki araştırmacıların üçte birinden azının kadın olduğu ve cinsiyet ayrımcılığı bulunduğu; bilim kadınlarının önündeki engellerden birinin de “güvenilirlik eksikliği algısı” olduğu ve ayrıca siyah ırktan olan bilim kadını ve girişimcilerin, kendilerini kanıtlamak için  her zaman erkeklerin en az iki katı çalışmak zorunda kaldıklarına dair satırlar dikkatleri çekiyor.

***

L’Oréal ve UNESCO İş Birliği[11] kapsamında bilim kadınlarının desteklenmesi 1998’de başlar ve 2023 yılına kadar 122 destek verilir. Destekler fizik, matematik ve bilgisayar alanında olup her bir alan için 100 bin Euro bütçe ayrılır. 2023 yılı burs başvurularında son tarih, 30 Mayıs.

Bu iş birliği için yapılan açıklamalarda yine çarpıcı veriler mevcut. Bilim kadınları dünya çapında çığır açan araştırmalara öncülük etmesine rağmen dünya çapındaki araştırmacıların yalnızca %33,3’ünü temsil ediyor ve çalışmaları nadiren hak ettiği takdiri kazanıyor. Nobel Bilim Ödüllerinin şimdiye kadar %4’ten azı kadınlara verildi ve Avrupa’da üst düzey araştırma rollerinin yalnızca %11’i kadınlar tarafından yürütülüyor.

***

1971’de kurulan Bilim Kadınları Derneği AWIS[12] (Association for Women in Science), ticari büyüme, sosyal değişim ve yenilik elde etmek için fen, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarındaki kadınlara rehberlik yapıyor.

Gonca ILICALI

26 Nisan 2023


[1] https://ec.europa.eu/eurostat/en/web/products-eurostat-news/w/ddn-20230210-1

[2] https://www.epo.org/service-support/publications.html?pubid=244#tab3

[3] https://marie-sklodowska-curie-actions.ec.europa.eu/; https://www.scienceiswonderful.eu/

[4] https://cordis.europa.eu/project/id/101094158

[5] https://www.fao.org/3/x0171e/x0171e02.htm#P83_10385

[6] https://www.fao.org/reduce-rural-poverty/our-work/women-in-agriculture/en/

[7] https://www.fao.org/gender/background/en/

[8] https://www.fao.org/3/I8796EN/i8796en.pdf

[9] https://www.fao.org/gender-landrights-database/en/

[10]https://www.dpma.de/dpma/veroeffentlichungen/aktuelles/patentefrauen/innovation_made_by_women/index.html

[11] https://www.women-in-ip.com/en/

[12] https://www.wipo.int/women-inventors/en/

[13] https://www.forwomeninscience.com

[14] https://awis.org/


5 MAYIS CUMA AKŞAMI ANKARA’DA BULUŞUYORUZ! — İSMİNİZİ BİLDİRMEYİ UNUTMAYIN —


IPR Gezgini Ankara Buluşmaları artık gelenekselleşti ve Fikri Haklar camiamızca beklenen bir etkinlik haline geldi diyebilir miyiz?

Yanıt bizce kesinlikle evet ve IPR Gezgini ekibi için de buluşma günü yılın en keyifli günlerinden birisi!

Beklenen gün gelmek üzere, programı uygun olan herkesi 5 Mayıs Cuma akşamı Ankara’da bizlerle birlikte olmaya davet ediyoruz.

Detaylar aşağıda!


Fikri Haklar camiamız 5 Mayıs Cuma akşamı Ankara’da yapılacak IPR Gezgini buluşmasında yeniden bir araya geliyor!

Daha önceki buluşmalarımızda birbirlerini özleyen IP severlerin yeniden görüşmelerine, birçok yeni tanışmaya ve uzun sohbetlere vesile olmuştuk. Bu kez buluşmaya daha çok ihtiyacımız var; çünkü Türkiye’nin geleceğini belirleyeceğinden şüphe duymadığımız seçim yaklaşıyor, çoğumuz gerginiz, ülkemiz gereğinden fazla stresli, dolayısıyla birbirimizi görmek hepimize iyi gelecek ve birkaç saatliğine de olsa kendi küçük IP dünyamıza ve arkadaşlarımıza konsantre olabileceğiz.


Son IPR Gezgini buluşmasını Mayıs 2022’de Ankara’da yapmıştık. Oldukça kalabalık, aynı zamanda çok neşeli bir geceydi ve iyi zaman geçirmiştik.

Havanın ısınmaya başladığı bugünlerde kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz. 2023 yılının ilk IPR Gezgini buluşmasını Ankara’da 5 Mayıs Cuma akşamı saat 19.00’da başlayacak şekilde yapacağız.

Buluşma mekanı son buluşmamızı yaptığımız Passkal olacak (https://www.instagram.com/passkalpub/ Tunalı Hilmi Cad, Park İçi No:114/J D:1 – En basit tarif: Tunalı’nın sonunda Kuğulu Park’a gelmeden sağa dönüyorsunuz, Kıtır’ın yanındaki merdivenlerden inerek Passkal’a ulaşıyorsunuz). Geçen buluşmada olduğu gibi işletme bize kendimize ait bir alan tahsis edecek (Bize tahsis edilecek alanın tavanı açılıp kapanabiliyor ve tavan açık olduğu (yağmur yağmadığı) sürece oldukça havadar bir mekanda olacağız).

Anonsumuzu erken yapıyoruz, çünkü şehir dışından katılmak isteyenler, planlarını ayarlaması gerekenler olacaktır. Gelecek günlerde birkaç hatırlatma daha yapacağız.

Katılım taleplerini 3 Mayıs Çarşamba gününe dek almaya devam edeceğiz. Taleplerde kişi sayısını ve katılımcıların adlarını bildirmeyi unutmayın lütfen. Katılımcı sayısını biraz kestirebilmek adına bize ne kadar erken haber verirseniz o denli mutlu oluruz.

Katılım talebinizi iprgezgini@gmail.com adresine e-postayla veya sosyal medya hesaplarımıza mesaj göndererek bildirebilirsiniz. Talebi almamızın ardından sizi katılımcı listesine ekleyeceğiz.

Önemli Not: Katılacağını söyleyip, ismini bildirip sonradan da hiç bilgi vermeden gelmeyenlere bozuluyoruz, onu da belirtelim.

Konsept: Bolca IP sohbeti, yeniden kavuşanlar, ilk kez tanışanlar, IPR Gezgini hakkında her şey, sitenin yazarları ve okurları, beklentiler, Türk IP camiası gelişmeleri, IP dedikoduları… Gece sonunda herkes kendi yediğini – içtiğini öder.

Dönüşlerinizi bekliyoruz, sizleri görmekten mutlu olacağız ve katılmak isteyenlerle e-postayla bağlantıda olacağız.

IPR Gezgini

Nisan 2023

iprgezgini@gmail.com

YENİ IPR GEZGİNİ BULUŞMASI: 5 MAYIS CUMA AKŞAMI ANKARA’DA BULUŞUYORUZ


IPR Gezgini Ankara Buluşmaları artık gelenekselleşti ve Fikri Haklar camiamızca beklenen bir etkinlik haline geldi diyebilir miyiz?

Yanıt bizce kesinlikle evet ve IPR Gezgini ekibi için de buluşma günü yılın en keyifli günlerinden birisi!

Beklenen gün gelmek üzere, programı uygun olan herkesi 5 Mayıs Cuma akşamı Ankara’da bizlerle birlikte olmaya davet ediyoruz.

Detaylar aşağıda!


Fikri Haklar camiamız 5 Mayıs Cuma akşamı Ankara’da yapılacak IPR Gezgini buluşmasında yeniden bir araya geliyor!

Daha önceki buluşmalarımızda birbirlerini özleyen IP severlerin yeniden görüşmelerine, birçok yeni tanışmaya ve uzun sohbetlere vesile olmuştuk. Bu kez buluşmaya daha çok ihtiyacımız var; çünkü Türkiye’nin geleceğini belirleyeceğinden şüphe duymadığımız seçim yaklaşıyor, çoğumuz gerginiz, ülkemiz gereğinden fazla stresli, dolayısıyla birbirimizi görmek hepimize iyi gelecek ve birkaç saatliğine de olsa kendi küçük IP dünyamıza ve arkadaşlarımıza konsantre olabileceğiz.


Son IPR Gezgini buluşmasını Mayıs 2022’de Ankara’da yapmıştık. Oldukça kalabalık, aynı zamanda çok neşeli bir geceydi ve iyi zaman geçirmiştik.

Havanın ısınmaya başladığı bugünlerde kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz. 2023 yılının ilk IPR Gezgini buluşmasını Ankara’da 5 Mayıs Cuma akşamı saat 19.00’da başlayacak şekilde yapacağız.

Buluşma mekanı son buluşmamızı yaptığımız Passkal olacak (https://www.instagram.com/passkalpub/ Tunalı Hilmi Cad, Park İçi No:114/J D:1 – En basit tarif: Tunalı’nın sonunda Kuğulu Park’a gelmeden sağa dönüyorsunuz, Kıtır’ın yanındaki merdivenlerden inerek Passkal’a ulaşıyorsunuz). Geçen buluşmada olduğu gibi işletme bize kendimize ait bir alan tahsis edecek (Bize tahsis edilecek alanın tavanı açılıp kapanabiliyor ve tavan açık olduğu (yağmur yağmadığı) sürece oldukça havadar bir mekanda olacağız).

Anonsumuzu erken yapıyoruz, çünkü şehir dışından katılmak isteyenler, planlarını ayarlaması gerekenler olacaktır. Gelecek günlerde birkaç hatırlatma daha yapacağız.

Katılım taleplerini 3 Mayıs Çarşamba gününe dek almaya devam edeceğiz. Taleplerde kişi sayısını ve katılımcıların adlarını bildirmeyi unutmayın lütfen. Katılımcı sayısını biraz kestirebilmek adına bize ne kadar erken haber verirseniz o denli mutlu oluruz.

Katılım talebinizi iprgezgini@gmail.com adresine e-postayla veya sosyal medya hesaplarımıza mesaj göndererek bildirebilirsiniz. Talebi almamızın ardından sizi katılımcı listesine ekleyeceğiz.

Önemli Not: Katılacağını söyleyip, ismini bildirip sonradan da hiç bilgi vermeden gelmeyenlere bozuluyoruz, onu da belirtelim.

Konsept: Bolca IP sohbeti, yeniden kavuşanlar, ilk kez tanışanlar, IPR Gezgini hakkında her şey, sitenin yazarları ve okurları, beklentiler, Türk IP camiası gelişmeleri, IP dedikoduları… Gece sonunda herkes kendi yediğini – içtiğini öder.

Dönüşlerinizi bekliyoruz, sizleri görmekten mutlu olacağız ve katılmak isteyenlerle e-postayla bağlantıda olacağız.

IPR Gezgini

Nisan 2023

iprgezgini@gmail.com

YAPAY ZEKÂ AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NİN ZORLU BARO SINAVINDA DA BAŞARILI OLDU

Fotoğraf: levart_photographer

Öncelikle IPR Gezgini okurlarından avukat olanların 5 Nisan Avukatlar Gününü kutluyorum. Dünya ile eş zamanlı biçimde ülkemizde de mesleğe ve geleceğine dair önemli gelişmeler ortaya çıkmaya devam ediyor.

Reuters’ın 15 Mart 2023 tarihli haberine[1] göre; yapay zekâ, avukat adaylarının Amerika Birleşik Devletleri’nde avukatlık yapmak için geçmek zorunda oldukları baro sınavında çoğu hukuk fakültesi mezununu geride bırakabiliyor.

Microsoft destekli OpenAI tarafından piyasaya sürülen yükseltilmiş yapay zekâ modeli GPT-4, iki hukuk profesörü ve hukuk teknolojisi şirketi Casetext çalışanları tarafından yürütülen bir deneyde baro sınavından 297 puan aldı. Araştırmacılara göre bu puan, sınava giren kişilerin pek çok eyalette avukatlık yapabilmesi için yeterli.

GPT-3 aynı sınavın çoktan seçmeli sorularında %50 oranında başarı sağlamışken, çok kısa bir süre sonra geliştirilen yeni versiyon GPT-4 yalnızca çoktan seçmeli soruların değil, aynı zamanda klasik soruların da yer aldığı sınavda başarı skorunu artırarak %76’ya çıkarttı. 1 yıl gibi kısa bir sürede bu sonuca ulaşılması teknolojinin nasıl bir hızla geliştiğinin en önemli göstergelerinden.

Chicago-Kent Hukuk Fakültesi’nde profesör olan, çalışmanın ortak yazarı Daniel Martin Katz, verdiği bir röportajda GPT-4’ün büyük ölçüde ilgili ve tutarlı kompozisyon ve performans testi cevapları üretme becerisinin kendisini çok şaşırttığını söyledi.

Çoktan seçmeli bölümü tasarlayan Ulusal Baro Denetçileri Konferansı yaptığı açıklamada, avukatların eğitim ve deneyim yoluyla kazandıkları benzersiz becerilere sahip olduklarını ve yapay zekanın şu anda bu beceri ve tecrübelerle rekabet halinde olamayacağını belirtti.

Elbette, yapay zekanın bu testlerde başarı elde etmiş olması avukatların mesleki beceri ve tecrübelerini ikame edebileceği sonucunu doğurmuyor. Ancak, yapay zekanın doğru kullanılması halinde hukukçuların işlerini kolaylaştırabileceği ve ciddi bir destek mekanizması olabileceğini gösteriyor.

Bakalım CHATGPT konu hakkında ne diyor:

Yapay zekanın dost mu düşman mı olduğunu gelecek günler gösterecek! 

Gülçen ATASEVER BAŞCI

Nisan 2023

gulcenatasever@gmail.com


[1] https://www.reuters.com/technology/bar-exam-score-shows-ai-can-keep-up-with-human-lawyers-researchers-say-2023-03-15/

THEODORE’UN ÇİKOLATA FABRİKASI

-Bölüm II-

TOBLERONE “SWISSNESS” KİMLİĞİNİ Mİ KAYBEDİYOR?

Bir ülkenin sembolü haline gelen nadir “marka – ürün” ikililerinden olan Toblerone çikolatasının kısmen Slovakya’da üretileceğine ilişkin haberler, “Toblerone’nun Swissness, yani İsviçrelilik kimliğini kaybetmekte olduğu” tartışmalarını gündeme getirmişti. Konuyu ele almaya; IPR Gezgini’nde 3 ve 4 Haziran 2020 tarihlerinde iki bölüm halinde yayımlanan Mistik Çikolata Dünyası isimli yazımızdan da alıntı yapıp Toblerone markasının hikâyesini anlatarak, dün yayımlanan Bölüm I ile başlamış olduk.

Matterhorn’un Toblerone paketlerinden çıkarılarak onun yerine sıradan bir zirve görselinin kullanılmasının neden bu kadar önemli olduğunu ve Mondelēz’in bunu yapmaya neden mecbur kaldığını anlamak için Matterhorn’a biraz daha yakından bakmak iyi olabilir.

İsviçre – İtalya sınırında yer alan Matterhorn, İsviçre’nin en ikonik dağı. İtalyan kimliğinde Monte Cervino, Fransız kimliğinde ise Mont Cervin yazıyor.

İsviçre Alplerinin mücevheri” olarak bilinen bu dağ dünyaya 4.478 metre yüksekten bakıyor ve eşsiz konumuyla çok sayıda cazibe merkezine kucak açıyor.

Rothorn, Matterhorn manzalarını seyretmek için en elverişli yerlerden biri. Matterhorn Glacier Paradise, 3.883 metre yüksekliği ile Avrupa’nın en yüksek kayak bölgesi ve yılın her günü açık.

Müzeseverler Zermatt’ın, bir dağ köyünden Alp tatil beldesine dönüşüm yolculuğunu ve büyük zorluklarla 1865’te gerçekleştirilen Matterhorn’a ilk tırmanışın tarihini Matterhorn Müzesinde soluyor. Müzede ayrıca, üç kuşaktan uzun bir süredir sipariş üzerine dağ botu üreten Burgener Ailesinin üretimde kullandığı bazı el aletleri ile eski üretim dağ botları da küçük bir kunduracı kulübesinde sergileniyor. El yapımı botların tabanlarında, tırmanılacak dağın yüzey özelliklerine göre seçilen kramponlar kullanılıyor.

Matterhorn’da 25’in üzerinde tırmanış rotası ve varyasyonları var. En popüler rotasının eteğinde, 3.260 metrede Hörnlihütte (Hörnli Kulubesi) yer alıyor. 1880 yılında inşa edilen bu kulübeden, hava koşulları uygun olduğu takdirde, günde yaklaşık 300 dağcı tırmanışa başlıyor. 3.100 metre rakımlı Gornergrat ise en iyi gezi rotalarından biri olarak kabul ediliyor.

Zermatt’ta, 3.820 metre ile Alpler’in en yüksek teleferik istasyonu var ve 150’den fazla göl bulunuyor. Bu göllerden Riffelsee, hava koşullarının uygun olduğu zamanlarda Matterhorn’u bir ayna gibi yansıtıyor ve sırf bu sebeple ziyaretçisi çok fazla. Hatta birçok akıllı telefonda duvar kâğıdı olarak da kullanılıyor. Minnacık bir yer olan Zermatt’a giderken tavanı camdan bir trende yolculuk yapıyorsunuz ve varış noktasına ulaştığınızda Matterhorn’un görünümünden büyüleniyorsunuz gerçekten.

Matterhorn, Covid 19 pandemisinin ilk zamanlarında ikonik bir projede de rol aldı. Pandemiyle mücadelede insanlara umut işareti göndermek için “Light is hope![1]” (Işık umuttur!) temasıyla, Zermatt’tan Matterhorn aydınlatıldı. 24 Mart – 26 Nisan 2020 tarihleri arasında yürütülen projede, 24 Nisan günü saat 23:40’ta Matterhorn üzerinde Türk Bayrağı dalgalandı. 

© Light Art by Gerry Hofstetter / Foto Michael Portmann

İsviçre, gezginleri çağırmak için poster kullanmaya başlayan ilk ülkelerden. Seyahat posterlerinin en ünlülerinden biri, sanatçı Emil Cardinaux’nun fırçasından 1908 yılında çıkan ünlü Matterhorn zirvesinin posteri olup, bir müzayedede yaklaşık 10.000 Dolara satıldığı rivayet ediliyor.

Şöyle söyleyelim; Matterhorn İsviçre için bir ulusal miras ve korunması gereken bir ulusal emanet gibi, ülke ile bütünleşmiş simgelerden biri. Dolayısıyla Toblerone paketlerinde yer almasının ciddi bir anlamı var. Matterhorn’un paketlerde yer alması kendi başına Toblerone’un İsviçreli kimliğini anlatmaya yetiyor ve çikolatayı İsviçre ile bütünleştiriyor.  

Yapılan araştırmalar, üzerinde “Swiss made”, “Swiss quality”, “Swiss”, “Made in Switzerland” gibi ibarelerin veya İsviçre bayrağının kullanıldığı ya da bir biçimde ürünün kaynağının İsviçre olduğunu işaret eden / öyle olduğunu düşündürten  ürünlerin satışının, piyasadaki muadillerine göre %20 daha fazla olduğunu gösteriyor. Yani İsviçre kelimesi tüketiciye güven telkin ediyor ve satışların artmasında ciddi bir fonksiyonu var. Bu durum, yaratılan ekonomik ve kültürel katma değerden haksız fayda sağlamak isteyenlerin iştahını kabartırken, suiistimalleri de yaygınlaştırıyor.   

Günden güne artan istismarların önüne geçmek, mevcut piyasa avantajını ve tüketicileri korumak, hukuki durumu netleştirebilmek gibi amaçlarla İsviçre, 01 Ocak 2017’de yürürlüğe giren ve kısaca “Swissness” (İsviçrelilik) diye anılan bir Kanun çıkardı.[2]  

Uzun ve çetrefilli tartışmalar neticesinde hazırlanan Kanun, “Swiss”, “Swiss made” gibi kaynak olarak İsviçre’yi işaret eden ibarelerin, İsviçre’ye özgü şekillerin/sembollerin vs hangi hallerde kullanılabileceğine dair kriterler getirdi; bir yandan da bu tip işaretlerin yapılan ikili veya çoklu anlaşmalarla yabancı ülkelerde korunmasını hedefliyordu.  

Kanun, her ne kadar “İsviçrelilik” biçiminde Türkçe’ye tercüme edebileceğimiz “Swissness” diye anılsa da, kaynağını İsviçre’den almayan (yabancı) coğrafi işaretler / kaynak işaretleri hakkında da düzenlemeler getiriyor ve İsviçre marketinde tanınan kaynak gösterir yabancı işaretlerin korunmasını ve düzenlenmesini de amaçlıyor.

Kanunun ana mantığı şöyle özetlenebilir belki; coğrafi işaret / coğrafi kaynak belirten işaret ancak yanıltıcı olmamak ve doğru olmak kaydıyla kullanılabilir.  

Kanun ile getirilen ana standart; coğrafi orijinin, esaslı üretimin gerçekleştiği lokasyona göre belirlenmesi.  Buna ek olarak, örneğin gıda ürünlerinde ürünün hammaddesinin en az %80’inin orijin olarak gösterilen coğrafi yerden kaynaklanması gerekiyor ve ancak bu kritere uyuyorsa bir ürün üzerinde “Swiss” ibaresi kullanılabiliyor. %80 oranının hangi kriterlere göre hesaplanacağına dair ise bir kurallar bütünü yaratılmış durumda. Örneğin kakao, kahve gibi İsviçre’de üretilmeyen maddeler hesaplamada göz önüne alınmıyor.

Endüstriyel ürünlerde ana üretim aşamalarının önemli bölümünün İsviçre’de gerçekleşmiş olmasının yanında, ürünle ilgili üretim masraflarının (Ar-ge masrafları dahil) en az %60’ının İsviçre’de yapılmış / harcanmış olması şartı aranıyor. Ancak paketleme ve dağıtım masrafları bu hesaplamada göz önüne alınmıyor. Aynı %60 koşulu saatler için de geçerli (akıllı saatler dahil) ve saatin teknik geliştirmesinin de İsviçre’de yapılmış olması gerekiyor.

Doğal ürünlerde ürünün nerede yetiştiğine ve hasat edildiğine göre belirleme yapılırken etler için hayvanın yaşam sürecinin ne kadarlık bölümünü İsviçre’de geçirdiği bakılan kıstaslar arasında.

Swissness’in getirdiği önemli bir yenilik ise hizmetlerin de bu kanun kapsamında değerlendirilmesi. İsviçre’yi kaynak gösteren ibare / sembollerin hizmetlerde kullanılabilmesi için hizmeti verenin İsviçre’de yerleşik ve yönetiminin İsviçre’de olması şartı aranıyor.  

Swissness ile kanun koyucu, her tür ürünü kapsar biçimde coğrafi işaretler / kaynak gösteren işaretler için yeni bir ulusal tescil sistemi getirdi. İsviçre’de tarım ürünleri için mevcut tescil sistemi yanında Swissness ile ayrı ve yeni bir tescil sicili yaratıldı.

Swissness Kanunu ile İsviçre, bizi yeni türde bir marka tescili ile de tanıştırdı; “coğrafi marka” (geographical mark).

Swissness Kanunu uyarınca aşağıdaki işaretlerin İsviçre’de coğrafi marka olarak tescili mümkün[3].

  1. İsviçre’de veya İsviçre dışında halihazırda coğrafi işaret olarak tescil edilmiş işaretler.
  2. İsviçre’nin şarap konusundaki mevzuatına uygun olmak şartıyla, şaraba ilişkin coğrafi işaret olarak tescil edilmiş işaretler.
  3. Bir resmi düzenlemenin konusu olmuş kaynak belirten işaretler. Örneğin saatler için “Swiss made” kullanımı gibi veya İsviçre’dekinin muadili bir düzenlemeye dayanan kaynak belirten yabancı işaretler.

Coğrafi markayı adına tescil ettiren, markanın ticarette aynı / benzer ürünler üzerinde yasaya aykırı kullanımını engelleme hakkına sahip. Bu markanın devri veya lisanslanması ise mümkün değil.

Swissness’e göre coğrafi markanın kendinden sonraki başvurulara karşı bir itiraz gerekçesi olması mümkün değil; ancak diğer taraftan daha evvel tescil edilmiş markaların coğrafi marka başvurusuna itiraz hakkı da mevcut değil.

Kanuna göre klasik anlamdaki markalara uygulanan kullanma zorunluluğu ve bu zorunluluğa uyulmaması halinde doğacak neticeler, coğrafi marka için geçerli değil.

Başvuru sahibinin başvuruyla birlikte markanın kullanım koşullarını düzenleyen teknik bir yönetmelik sunması gerekiyor. Teknik yönetmeliğin coğrafi işaretin şartnamesine veya önceki mevcut uygulama kurallarına uygun olması şartı aranıyor. Teknik yönetmelikte coğrafi markanın kullanımı için bir ücret belirtilmesi gerekmiyor. 

Kanun koyucunun nihai amacının (coğrafi) adlandırmaları markaya dönüştürerek bunlarında diğer markalar gibi uygulanabilirliğini sağlayacak bir yol açmak olduğu görülüyor.

İşte bu Swissness Kanunundan dolayıdır ki üretimi Slovakya’ya taşıyan Mondelēz, bundan sonra artık Toblerone çikolatalarının üstüne “Swiss chocolate” (İsviçre çikolatası) yaz(a)mayacak, onun yerine “Established in Switzerland in 1908” (1908 yılında isviçre’de kuruldu) yazacak. Diğer yandan paketlerden Matterhorn’un çıkarılması da Mondelēz’in kararı değildir aslında; çünkü üretimi artık İsviçre’de yapmayacaklarına göre, Swissness Kanunu uyarınca İsviçre’nin bu ikonik dağının görselini kullanmaları mümkün değil.

“Çikolata çikolatadır, tadı aynı sonuçta!” diyenler olabilir elbet, ama bazıları için 2023’ten sonra Toblerone aynı Toblerone olmayacak artık. Markalar geçmişi ve hikayeleriyle var olur ve yaşar çünkü.   

28.03.2023

Gonca Ilıcalı gilicali12@gmail.com

Özlem Fütman ofutman@gmail.com


[1] https://www.zermatt.ch/en/hope

[2] https://www.ige.ch/en/law-and-policy/national-ip-law/indications-of-source/swiss-indications-of-source

[3] http://www.marques.org/Newsletters/Newsletter/Default.asp?NewsletterID=59&art=5#5

THEODORE’UN ÇİKOLATA FABRİKASI

-Bölüm I-

Bir varmııış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Pireler berber iken, develer tellal iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, Dünya diye bir gezegende İsviçre adıyla anılan bir ülke varmış. İsviçre ülkesi, halkı tarafından kalpten sevilen ve adeta anıt gibi mütalaa edilen göllerle ve dağlarla doluymuş, bir de çikolatasıyla pek meşhurmuş bu küçük ülke.

İşte bu İsviçre ülkesinde Toblerone diye bir çikolata markası varmış. Toblerone çikolatası Bern şehrinde Theodore Tobler ve fabrikanın üretim müdürü Emil Baumann tarafından geliştirilmiş. Hayır yanıldınız, fabrika müdürünün adı Charlie değilmiş! Toblerone ismi de zaten Theodore’un soyadı olan “Tobler” ile İtalyanca “ballı bademli nugat” anlamına gelen “torrone” kelimelerinin birleştirilmesiyle yaratılmış.   

Toblerone çikolatası biçim olarak diğer çikolatalara benzemiyormuş, üçgenler halindeymiş. Bu üçgenleri koparıp koparıp yermiş Dünya’nın insanları. Çikolata, İsviçre’nin en ünlü dağı olan Matterhorn’dan esinlenilerek “üçgen zirveler” halinde tasarlanmış. Bir de bir rivayete[1] göre, Bay Tobler’in Paris’te Folies Bergères’te izlediği gösterinin son sahnesinde dansçıların bir insan piramidi oluşturmasından gelmişmiş çikolatanın şekli. Biz söyleyenin yalancısıyız, ama bu yazının yazarları olarak ilk teoriye daha bir inanıyoruz sanki.

© Photo / Morgan Thompson, Unsplash

Neyse efendim, Bay Tobler bu sıra dışı tasarıma sahip çikolatasının üretim prosesi için insan zamanıyla 1906 senesinde Bern’de patent başvurusunda bulunmuş ve kaynaklara göre dünyanın ilk patentli çikolatasının sahibi olmuş. Yapılan başvuruyu İsviçre Patent Ofisi’nde inceleyen patent uzmanı ise insanlık camiasında herkesin adını bildiği bir bilim insanıymış; Albert Einstein!    

Takvimler 1909 yılını gösterdiğinde Bay Tobler, Toblerone kelimesine, İsviçre’nin ünlü dağı Matterhorn ile Bern şehrinin simgesi olan ayı figüründen oluşan müthiş bir kombinasyonu da ekleyerek markasını tescil ettirmiş.

Yıllar su gibi akarken Toblerone çikolatasının üretim prosesine ilişkin birçok başka patent başvurusu da yapılmış. “Prizma şekilli çikolata parçalarını ayırma pensleri” için yapılan 2013 tarihli ve DE202013104051U1[2] sayılı patent başvurusunun dokümanında; Toblerone’nun İsviçre çikolatası olduğu ve özel şeklinin, üç boyutlu Topluluk Markası olarak Avrupa Birliği nezdinde tescilli olduğu da belirtilmiş.

Tabii Toblerone çikolatasının şekliyle ilgili birçok tescilli marka da varmış. Bunlardan bir tanesi, aşağıda örneğine yer verilen ve Birleşik Krallık Sınai Mülkiyet Ofisi nezdinde WO0000000727788[3] sayıyla tescilli olan üç boyutlu marka imiş.

    

Çocuklar büyükler herkes bu çikolatayı pek çok sevip yerken, şimdi masalda biraz ileri sarıp 2015 senesine gelelim. 2015 yılında Toblerone’nun sosyal medyasında yer alan bir haber, Toblerone severlerin tepkilerine neden olmuş; çünkü firma, “Bu değerli İsviçre çikolatasını daha fazla kişiye ulaştırmak için; Birleşik Krallık’taki çikolata barlarının üçgen piramitleri arasındaki mesafeyi biraz daha açıp ağırlıklarını 400’den 360 ve 170’ten 150 grama düşüreceğim” diyormuş[4]. “Aaaa!” demiş tüketiciler, “neden gramajı düşürüyorsunuz çok ayıp ama”, sonra da başlamışlar aralarında müstehzi müstehzi fısıldaşmaya: “Yeni tasarımıyla çikolata, daha küçük zirveleri ve daha fazla vadileriyle İsviçre Alpler’inden ziyade Hollanda ülkesine benzedi!”. İsviçre ülkesi küçük, sakin ve çok sessiz bir yermiş; öyle ki bir yerinde biri bir şey fısıldayınca memleketin diğer tarafından duyuluyormuş. Nitekim bu fısıltılar Toblerone fabrikasından duyuluvermiş bir gün ve üretici firma, müşterilerine teşekkür ederek değişiklikten vazgeçmiş. Öyleymiş orda usul, teşekkür edilirmiş.

Toblerone’un şekli ve ağırlığı hakkındaki değişiklik girişimi sırasında başka bir tartışma daha gündeme gelmiş; “Toblerone orijinal şeklini Birleşik Krallık ülkesinde kullanmaktan vazgeçerse, Birleşik Krallık’ta üç boyutlu olarak tescil edilmiş marka, 5 yılın sonunda geçerliliğini yitirir ve üçüncü kişilerce tehdide maruz kalır mı?”. Ancak hukuki süreçten çok daha hızlı işleyen “sosyal tepki” mekanizması sayesinde sorun daha doğmadan ortadan kalkmış zaten.

Toblerone güzel çikolataymış ama dünya çapındaki başarısında şüphesiz ki “İsviçreli” olmasının payı büyükmüş; dedik ya, İsviçre ülkesi çikolatasıyla meşhurmuş diye! Gerçi gezegenin Avrupa Kıtasına çikolata, ilk kez İtalya ülkesinin Torino şehrine gelmiş ve ilk çikolatacı burada açılmış ama olsun, İsviçreliler İtalyanları adeta sollayıp geçmiş bu konuda. “Swiss Chocolate / Schweizer Schokolade” İsviçre’de, “tescilsiz” olarak sui generis[5] bir sistemle korunuyormuş. Ayrıca imzalanan uluslararası anlaşmalar[6] kapsamında da Rusya’da 1995, Jamaika’da ise 2014 yılından itibaren koruma altındaymış.

“Swiss Chocolate / Schweizer Schokolade” hakkındaki teknik ürün düzenlemeleri, 1901 yılında kurulan ve “İsviçre çikolata endüstrisi”ni temsil eden Chocosuisse[7] derneği tarafından hazırlanıyormuş. Anlayın işte, çikolata ne kadar önemliymiş İsviçre ülkesinde.  

Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’da “Switzerland”, “Suisse”, ve “Swiss” ibarelerinin sertifika ve kolektif marka sahibi[8] olan Chocosuisse, Nis Sınıflandırmasının 30 uncu sınıfında gerçekleşen marka tescillerini dünya genelinde sistematik olarak kontrol ederek, gerekirse ilgili sınai mülkiyet ofisi nezdinde itirazda bulunuyormuş. Ayrıca rekabetçi ve yeniliği teşvik eden çerçeve koşulları destekliyor, ihtiyaç odaklı eğitimde ve sürdürülebilirlikte bütüncül bir yaklaşım sergiliyormuş.

Toblerone’un sahibi, uzun yıllar boyunca sadece Tobler firması olarak kalmış.  Ancak firma, 1970 yılında Milka’nın üreticisi Suchard ile birleşince Interfood kurulmuş ve ortaklar, dünya çapında üretim yaptıkları ürünler için Multifood adıyla yola devam etmeye karar vermişler. 1982’de Jacobs adlı bir kahve firmasıyla birleşince Jacobs Tobler & Suchard oluşmuş.  Toblerone da dâhil olmak üzere bu birliktelik hisselerinin çoğu, 1990 yılında Kraft Foods Inc. tarafından alınmış ve 2012 yılından itibaren de Mondelēz International’ın çatısı altında konumlanmış.[9] 

Amerika merkezli olan Mondelēz International[10], 80’den fazla ülkede faaliyet gösteriyormuş ve 150’den fazla ülkede tüketicisi varmış. Toblerone’nun haricinde bünyesinde bir yığın başka küresel ve yerel ikonik marka varmış.   

Sonra birden ortada bazı haberler dolaşmaya başlamış; neymiş efendim Toblerone kısmen Slovakya’da üretilecekmiş de, buna ilişkin çalışmalar 2023 yılı sonlarında tamamlanacakmış da, hatta bu üretimler aynı zamanda Milka ile Suchard çikolatalarının da üretildiği Bratislava’da yapılacakmış da filan[11]. Ne olsa beğenirsiniz, tevatürler doğru çıkmış!  Mondelēz International yetkilisi[12] açıklama yapıp demiş ki; “En çok satan 100 gramlık çikolata barlarının üretimi, Toblerone’nun hikayesinin merkezi olan Bern’de devam edecek ama marka örneğindeki Matterhorn yerine jenerik bir zirve görseli kullanacağız, ambalajda “of Switzerland” (İsviçre’nin)” yerine “established in Switzerland” (İsviçre’de kuruldu) yazacağız, ambalajda Theodor Tobler’in imzasına yer verip ürünün kökenine saygı duruşunda bulunacağız, ileri bir tarihte açıklanacak yeni ambalajın tasarımında birçok kayıp olacak elbette ama üretim maliyeti düşeceği için daha çok miktarda Toblerone sunacağız siz tüketicilere ve dolayısıyla “sayısal” olarak kazançlı çıkacak (herkes)”!     

Kelime – şekil kombinasyonunda ve ayırt edicilik gücü yüksek bir marka olması; yaratılan marka ile özdeşleşen özel bir şeklinin bulunması; çikolataya dair dünyanın ilk patenti de dahil olmak üzere üretim prosesi için birçok patente sahip olması; sui generis bir sistemle coğrafi işaret korumasında bulunan bir ürün olması gibi nedenlerle “Swissness” (İsviçrelilik) imajı yerleşik olan Toblerone’nun, “en çok satan 100 gramlık barlarının orijinal üretim yerinde yoluna devam edeceği”nin ifade edilmesi, bir nebze de olsa yüreklere su serpmiş ama 100 gramlık barların dışındaki ürünlerin ambalajından Swissness izlerinin silinmesinden üzüntü duyan birçok insan oğlu olmuş…  

Noktamızı bugünlük buraya koyuyor ve arkası yarın diyoruz.

27.03.2023

Özlem Fütman ofutman@gmail.com

Gonca Ilıcalı gilicali12@gmail.com


 


[1] https://design-technology.org/toblerone.htm

[2] https://patents.google.com/patent/DE202013104051U1/en

[3] https://trademarks.ipo.gov.uk/ipo-tmcase/page/Results/2/WO0000000727788?legacySearch=False

[4] https://www.worldipreview.com/news/toblerone-may-need-new-ip-strategy-after-weight-loss-12532

[5] https://www.admin.ch/opc/fr/classified-compilation/19920213/201904010000/232.11.pdf

[6] https://www.origin-gi.com/i-gi-origin-worldwide-gi-compilation-uk.html?filter_17=CH&cc=p&start=160

[7] https://www.chocosuisse.ch/en/

[8] https://www.chocosuisse.ch/en/swiss-chocolate/switzerland-as-an-indication-of-origin

[9]https://en.wikipedia.org/wiki/Toblerone#:~:text=Tobler%20%26%20Suchard%20companies%20merged%20with,several%20other%20brands)%20to%20Mondel%C4%93z.

[10] https://www.mondelezinternational.com/About-Us

[11] https://kafkadesk.org/2022/06/27/iconic-swiss-chocolate-maker-toblerone-moves-to-slovakia/

[12] https://www.euronews.com/culture/2023/03/06/toblerone-to-lose-the-matterhorn-logo-as-the-chocolate-can-no-longer-be-considered-swiss#Echobox=1678100470


AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ TELİF HAKKI İHLALİ BAŞVURUSUNU DEĞERLENDİRDİ: “SAFAROV v. AZERBAYCAN”



Giriş

Fikri haklar alanında Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın çok sayıda kararına aşina olduğumuz gibi, bu kararların birçoğunu da IPR Gezgini’nde aktarıp yorumladık. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin fikri haklar alanındaki kararlarının sayısı elbette ki çok daha az ve dolayısıyla da bu kararlarla karşılaşmak bizleri heyecanlandırıyor. AİHM’nin fikri haklar alanındaki son kararlarından birisi olan ve taraflardan birisinin Türkiye Cumhuriyeti olması nedeniyle dikkatimizi daha da çeken “TOKEL v. TÜRKİYE” kararı IPR Gezgini’nde Betül ÖZBEK tarafından Şubat 2021’de kaleme alınmıştı, anılan yazıyı da bu vesileyle okurlarımıza hatırlatmak isteriz.

Bu yazının konusunu ise AİHM’in “SAFAROV v. AZERBAYCAN” kararı oluşturuyor. Azerbaycan vatandaşı Rafiq Firuz oglu Safarov’un (yazının kalanında kısaca “Safarov” olarak anılacaktır); İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’ye (“Sözleşme”) Ek 1 No’lu Protokol’ün “Mülkiyetin Korunması” başlıklı 1. maddesinin ve Sözleşme’nin “Adil Yargılanma” başlıklı 6. maddesinin ihlal edildiği gerekçeleriyle, Azerbaycan Devleti’ne karşı yaptığı başvuru AİHM tarafından incelenmiş ve karar 1 Eylül 2022 tarihinde taraflara bildirilmiştir.

İhlal Başvurusuna Konu Süreç ve İlgili Mevzuat

Kararın aktarılmasından önce ihlal başvurusuna konu olayın özetlenmesi yerinde olacaktır:

Safarov, 2009 yılında yayımlanan “Erivan Bölgesi Halkının Etnik Kompozisyonunda 19. ve 20. Yüzyıllardaki Değişiklikler” başlıklı bir kitabın yazarıdır. 2010 yılında bir sivil toplum kuruluşu olan Irali Halk Birliği (bundan sonra kısaca “Irali”), www.history.az isimli web sitesinde bu kitabın elektronik bir versiyonunu yayımlamıştır. Aynı yıl içerisinde Safarov bu yayından haberdar olmuş ve kitabın o ana dek 417 kez indirildiğini fark etmiştir. Safarov, gene 2010 yılı içerisinde kitabın internet sitesinde yayından kaldırılmasını talep etmiş ve bu talep üzerine Irali kitabı yayından kaldırmıştır.

Safarov, 3 Ağustos 2010 tarihinde, Irali’ye karşı Sabail Yerel Mahkemesi’nde dava açmıştır. Davanın gerekçesi, davalının, davacıya ait kitabın dijital versiyonunu izinsiz biçimde ve yazara ücret ödemeden çoğaltmak ve web sitesinde yayımlamak suretiyle Telif Hakları ve Bağlantılı Haklar Kanunu’nu ihlal etmesidir. Safarov, bu ihlal nedeniyle davalıdan Euro cinsinden karşılığı yaklaşık 47.460 Euro olan maddi, 27.300 Euro tutarında da manevi tazminat talep etmektedir.

Sabail Yerel Mahkemesi, 13 Ekim 2010 tarihinde verdiği kararda, davacının kitabının Irali’nin web sitesinde yayımlandığını tespit etmiş, ancak Azerbaycan Telif Hakları ve Bağlantılı Haklar Kanunu’nun 18/1 maddesini esas alarak davacının taleplerini reddetmiştir. Mahkeme kararında ayrıca, davalının, davacının talebi üzerine kitabı yayından kaldırdığı ve davacının maddi veya manevi açılardan uğradığı zararı ispatlayamadığı da tespit edilmiştir. Kararda değinilen madde 18/1’in Türkçeye çevirisi kabaca aşağıdaki şekilde yapılabilir:

Eserlerin kütüphaneler, arşivler ve eğitim kurumları tarafından reprografik biçimde çoğaltılması

“1. Eserinden yararlanılan yazarın adının ve kaynağın belirtilmesi ve herhangi bir kazanç amacı olmaması şartlarıyla, özel bir amaç için gerekli bir eserin belirli bir miktara kadar reprografik biçimde çoğaltılmasına, eser sahibinin izni olmadan ve telif ücreti ödenmeden izin verilecektir:

a) İlgili nüshaların normal şartlarda başka yollarla elde edilmesi mümkün değilse, Kanuna uygun olarak yayımlanmış eserlerin çoğaltılması amacıyla, kütüphane ve arşivler için, diğer kütüphane ve arşivlerin kaybolan, bozulan veya kullanılamaz hale gelen nüshaların yerine geçmek üzere nüshalar çıkarma,  

b) yasal olarak yayımlanmış bir makalenin ve diğer küçük eserlerin veya bir eserin kısa bir bölümünün veya yazılı eserlerin (bilgisayar programları hariç) kısa bölümlerinin gerçek kişilerin talebi üzerine eğitimsel, bilimsel veya kişisel amaçlarla kütüphaneler tarafından tek bir nüsha halinde çoğaltılması,

v) genel eğitim kurumlarındaki eğitim kursları için, yasal olarak yayımlanmış makalelerin ve diğer küçük çalışmaların veya yazılı eserlerden (bilgisayar programları hariç) kısa alıntıların çoğaltılması.

Maddede geçen “reprografik biçimde çoğaltma” terimi, yazılı veya grafik orijinal bir eserin veya onun kopyasının baskı yolu dışında kalan tekniklerle (fotokopi veya diğer teknik yollarla) çoğaltımı anlamına gelmektedir.

Safarov bu kararı Bakü Yüksek Mahkemesi nezdinde temyiz etmiştir. Temyiz talebinin gerekçeleri, davacının eserine ilişkin hak ihlali durumunun ilk derece mahkemesinin kararını dayandırdığı 18. maddede sınırlı biçimde sayılmış hallerin kapsamına girmemesi ve anılan maddenin yalnızca kütüphaneler, arşivler ve eğitim kurumları için geçerli olmasıdır. Buna karşın Temyiz Mahkemesi, ilk derecesi mahkemesinin kararını onamış ve söz konusu kararda sayılan gerekçelere ilaveten Kanunun 17/1 maddesine de dayanmıştır.

Azerbaycan Telif Hakları ve Bağlantılı Haklar Kanunu’nun 17/1 maddesini de kabaca aşağıdaki şekilde Türkçeye çevirebiliriz:

Eserlerin ve Fonogramların Kişisel Kullanımı

1. Yasalara uygun olarak yayımlanan bir eserin gerçek bir kişi tarafından yalnızca kişisel amaçlarla, herhangi bir kazanç amacı güdülmeden tek bir nüsha halinde çoğaltılmasına, yazarın veya başka bir telif hakkı sahibinin izni veya telif ücreti ödemesi olmaksızın izin verilir…

2. Bu maddenin 1. paragrafı aşağıdaki durumlarda uygulanmaz:

kitapların orijinal hallerinin bütün olarak reprografik biçimde çoğaltılması…”

Safarov, son olarak Yüksek Mahkeme önünde kararın düzeltilmesini talep etmiştir. Ancak, bu talebi de reddedilmiştir. Yüksek Mahkeme, önceki mahkemelerin dayandığı maddelere ilaveten kanunun 14/1(q) ve 15/3 maddelerine de referans yapmıştır. Mahkeme’ye göre davalı, kitaba web sayfasının kütüphane bölümünde yer vermiştir ve bununla güttüğü amaç Azerbaycan tarihi hakkında bilgi vermektir.

Azerbaycan’daki iç hukuk yollarını bu şekilde tüketen Safarov, eserinin kanunsuz biçimde çoğaltılması ve çevrimiçi şekilde yayımlanması suretiyle telif haklarına tecavüz edilmesi fiili kapsamında, Azerbaycan Devleti’nin fikri mülkiyet haklarını koruma yükümlülüğünü yerine getirmediğini iddia ederek konuyu AİHM önüne taşımıştır. Safarov başvurusunda Sözleşme’ye Ek 1 No’lu Protokol’ün “Mülkiyetin Korunması” başlıklı 1. maddesine ve Sözleşme’nin “Adil Yargılanma” başlıklı 6. maddesine dayanmaktadır. Safarov’un başvurusuna ilişkin dokümanlar, AİHM kararı da dahil olmak üzere bu bağlantıdan görülebilir.

Safarov’un şikayetini dayandırdığı Sözleşme’ye Ek 1 No’lu Protokol’ün “Mülkiyetin Korunması” başlıklı 1. maddesi aşağıdadır:

Mülkiyetin korunması

Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”

Safarov, ihlal başvurusunda Sözleşme’nin Adil Yargılanma başlıklı 6. maddesinin de ihlal edilmiş olduğunu iddia etse de, AİHM bu madde bakımından inceleme yapmaya ihtiyaç duymadığından, yazıda bu maddeye ilişkin ek açıklamada bulunulmayacaktır.

AİHM Nasıl Bir Değerlendirme Yaptı?

AİHM öncelikle, iddianın kabul edilebilir olduğunu beyan ederek başvurunun esasını incelemeyi kayda değer bulmuştur. Dosyada başvurucu yani eser sahibi, aslında eserinin çevrimiçi yayınlanması ile sayısız kişi tarafından indirilmesine izin verildiğini belirtmiş ve bu durumun Sözleşme’ye Ek 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesinde bahsi geçen mülkiyet hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir. Bu nedenle karşı tarafın herhangi bir ticari çıkarı olmasa dahi, yerel mahkemenin iç hukuka uygun olmayan kararının telif hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Öte yandan Azerbaycan Devleti, Safarov’un eserinin ticari amaçla değil, halkın kitapla tanışabilmesini sağlamak için internete koyulduğunu ileri sürerek başvurucunun somut bir zararı olmadığını beyan etmektedir.

Mahkeme, telif haklarının korunması da dahil olmak üzere fikri mülkiyet haklarının korunmasının, mülkiyet hakkını koruyan 1 No’lu Protokolün 1. maddesi kapsamına girdiğini ve başvuranın bu madde kapsamında bir mülkiyet hakkına sahip olduğunu belirtmiştir. Bu kapsamda, mahkemenin ilk olarak değindiği nokta, devletin Sözleşme ile koruma altına alınan mülkiyet hakkını koruması gerektiğidir. Şöyle ki; her ne kadar uyuşmazlıklar özel kişiler arasında olsa da devletin, zarara uğrayan taraf açısından mülkiyet hakkını koruyabilecek birtakım hukuki düzenlemeleri sağlaması ve gerekli önlemleri alması gerektiği vurgulanmaktadır. Yani kişiler arasındaki herhangi bir anlaşmazlığı etkin ve adil bir şekilde karara bağlamasını sağlayan mekanizmaları sunmak devletin görevidir. Bu nedenle de AİHM, ihlal başvurusunu incelerken makul ve mantıklı bir yargılama yapılmış mı sorusuna cevap arar. AİHM’nin buradaki rolü, yerel mahkemenin yerini alarak karar vermek değil, iç hukukun doğru uygulanıp uygulanmadığını sorgulamakla sınırlıdır.

Mahkeme bu davadaki değerlendirmesinde; Azerbaycan Hukuku’nun yeterli olduğunu, ancak bunu uygulayan yerel mahkemenin hukuka aykırı bir yol izlediğini belirtmektedir. İç hukuka göre, eser sahibinin izni olmaksızın ve telif ücreti ödenmeksizin eserin kullanılması hak ihlali teşkil etmektedir. Ancak yerel mahkemenin yaklaşımı, bu kurala istisna olan durumların mevcut olduğu kanaatiyle söz konusu olayın bir ihlal oluşturmadığına yöneliktir. Başvurucu ise söz konusu istisnaların bu olay nezdinde uygulanabilir olmadığını iddia etmektedir.

Azerbaycan Telif Hakları ve Bağlantılı Haklar Kanunu’nun 17. maddesi birinci fıkrası, yukarıda da değinildiği üzere, bir eserin sahibinin izni olmaksızın çoğaltılmasının kabul edilebilir olması için bu çoğaltmanın münhasıran kişisel bir amaçla olması gerektiğine ilişkindir. AİHM bu noktada, söz konusu davada davalının bir tüzel kişilik olduğunu ve başvuru sahibine ait eseri kişisel amaçlı değil, sınırsız sayıda kişinin kullanımı için çoğalttığının altını çizmektedir.

Buna ek olarak bir diğer istisna ise 18. maddede yer almaktadır. Bu maddeye göre; kütüphaneler ve arşivler, mevcut kaynaklarından birinin zarar görmesi halinde bu eseri çoğaltarak yerine koyabilecektir. Bu durum da genel kurala bir istisna olup eser sahibinin rızasının aranmadığı spesifik durumlardan biridir. Başvurucu, davalının bu kategorilerden hiçbirine dahil olmadığını ileri sürerek istisnalardan yararlanamayacağını iddia etmektedir.

Azerbaycan Yüksek Mahkemesi ise bu istisnanın somut olayda mevcut olduğunu ve başvuranın kitabının, davalının web sitesinin kütüphane bölümünde yayımlandığını ve amacının Azerbaycan tarihi hakkında bilgi vermek olduğunu beyan etmiştir. Devlet tarafında da buna benzer bir savunma gelmiş ve çoğaltmanın davalı tarafından ticari bir amaçla yapılmadığı ileri sürülmüştür. Ancak ne yerel mahkeme ne de Yüksek Mahkeme, bu konuda somut olayın istisnalara ne şekilde dahil olduğunu yeterince açıklamamıştır. Bu noktada belirtmek gerekir ki; bir eserin çevrimiçi olarak milyonlara sunulması fiziki bir kütüphaneye koyulmasıyla eşdeğer değildir. Bu nedenle AİHM’ye göre somut olayın bu istisnaya nasıl dahil olduğunun detaylandırılması gerekmektedir.

Azerbaycan Yüksek Mahkemesi ayrıca, Telif Hakları ve Bağlantılı Haklar Kanunu’nun 15. maddesinin üçüncü fıkrasına da değinmiş ve bu hükmün dağıtım hakkının tüketilmesi kuralıyla ilgili olduğunu iddia etmiştir. Maddenin aktardığı husus WIPO Telif Hakları Andlaşması’nın 6. maddesi ile de bağlantılı olup, ilgili madde, eser sahibinin, eserlerinin özgün nüshasının veya kopyasının satılması ya da el değiştirmesi hususunda münhasır bir yetkisinin olduğunu söyler. Somut olayda da görüldüğü üzere başvurucu kitabını fiziki olarak halka sunmuştur ve eseri halk tarafından ulaşılabilir haldedir. Ancak bu durum, eserinin kendisinin izni dışında çoğaltılmasını veya dijital olarak halka mal edilmesini kabul ettiğini göstermemektedir. Yüksek Mahkeme, bu maddenin somut olayla bağlantısını tam açıklayamasa da, mevcut durum aslında eserin dağıtımından ziyade söz konusu eserin sahibinin rızası dışında yeni, dijital formda çevrimiçi olarak yeniden yayımlanması ile ilgilidir.

Sonuç olarak AİHM’ye göre; Azerbaycan mahkemelerince verilen kararlar, Telif Yasası’nın değinilen hükümleri kapsamında somut olayda bir ihlalin olmadığına ilişkin istisnalar bağlamında yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle, AİHM huzurunda davalı olan Azerbaycan Devleti, Mülkiyeti konu edinen 1. madde kapsamında etkili önlemler alamamış ve bu hakkı korumaya yönelik pozitif yükümlülüğünü yerine getirememiştir. Bu durum da açıkça Sözleşmeye Ek 1 No’lu Protokolün 1. maddesinin ihlal edildiğini göstermektedir. Bu ihlal kararı ile birlikte AİHM, Azerbaycan Devleti’nin sözleşmeye aykırı davranarak Mülkiyet Hakkını korumadığı gerekçesiyle başvurucu Safarov’un zararının tazminine yönelik karar vermiştir.

Son Söz

Bu kararda dikkat çeken husus, telif hakkının bir temel hak olan Mülkiyet kavramı kapsamında değerlendirilmesidir. Genel olarak bakıldığında mülkiyet kavramının özünde bireye ait bir egemenlik alanının bulunduğu görülmektedir. Bu bakımdan, yalnızca kişi ile şey arasında bir bağı olmayıp, aslında pozitif hukuk düzenlemelerinden daha ötedir. Bu yüzden Mülkiyet hakkı birçok anayasa ve uluslararası sözleşmelerde temel hak olarak düzenlenmiştir. Bu noktada, fikri mülkiyet hakları ile insan hakları ve temel anayasal haklar nasıl bağdaşıyor şeklinde soru işaretleri oluşabilir. Fikri ürünler çoğu zaman ticari bir araç olarak değerlendirilse de, onu meydana getiren kişiler bakımından manevi değer taşımakta ve bu yüzden klasik ‘mülkiyet’ hakkı düşüncesinden ayrılmaktadırlar. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 27. maddesinin ikinci fıkrasında da “Herkesin yaratıcısı olduğu bilim, edebiyat ve sanat ürünlerinden doğan maddi ve manevi çıkarlarının korunmasına hakkı vardır.” ibaresi yer almaktadır. Bu nedenle anayasal düzenlerde korunan “Mülkiyet Hakkı” kavramını gelişen düzene uyum sağlayarak yorumlamak daha doğru olabilecektir. Zira Mülkiyet yalnızca “eşya”dan ibaret olmayıp aynı zamanda incelediğimiz kararda da olduğu gibi bir fikir ürünü olarak ortaya konan eserleri de kapsamaktadır.

Yeliz BAŞARAN

yeliz-basaran@hotmail.com 

Önder Erol ÜNSAL

unsalonderol@gmail.com

Mart 2023

Deprem Teknolojileri ve Patentleri

(Earthquake-related Technologies and Patents)

Giriş

6 Şubat 2023’te 9 saat arayla Gaziantep ve Kahramanmaraş’ta gerçekleşen ve 11 ilimizi derinden etkileyen iki depremin ardından üç hafta geçmesine rağmen ülke olarak yaşadığımız derin üzüntü ve travma kolay kolay geçeceğe benzemiyor. Depremde hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, yaralanan ve zarar görenlerin en kısa sürede iyileşebilmelerini arzu ediyoruz.

Böyle bir ortamda bir şeyler yazmak gerçekten çok güç. Baba tarafından bir Antakyalı olarak pek çok yakın akrabamız depremden etkilendi, bazıları hayatını, pek çoğu evlerini kaybetti. Görenler, yaşayanlar Antakya’nın haritadan silindiğini anlatıyorlar.

Kendi adıma konuşursam, ben ne bir deprem uzmanıyım, ne inşaat mühendisiyim ne de arama kurtarma hakkında bir uzmanım. Türkiye Cumhuriyeti’nin sıradan bir vatandaşı olarak, bildiğim bir konu olan patentlerle ilgili bu hususta nasıl bir yardımım olabilir diye düşündüğümde dünyada ve Türkiye’de deprem ile ilgili ne gibi teknolojilerin bulunduğunu araştırabileceğim aklıma geldi. Belki okuyan birilerine fikir verir, bu alanda çalışmalarına vesile olur ümidiyle.

Patent İstatistikleri

Ülkemizde son yıllarda depremle ilgili yapılan patent ve faydalı model başvuru sayıları aşağıdaki gibidir.

Beklendiği üzere, yaşanan depremleri takip eden yıllarda başvuru sayılarında artış gözlemlenmektedir. Dünyada bu alanda en çok patent başvurusu yapan ülkelere baktığımızda da başı çeken ülkelerin depremden etkilenen coğrafyalardan geldiği görülmektedir.

Gerek ülkemizde gerekse dünyada depremle ilgili yapılmış bazı patent başvurularını belli konu başlıkları altında aşağıda listeledim. Listeyi hazırlarken tarihi öneme sahip eski patentleri değil, güncel teknolojiden örnekleri derlemeye çalıştım. Bahsedilen patentlerle ilgili bulabildiğim haber, video ya da uygulama örneklerini de ekledim.

Depreme Dayanıklı Binaların Yapılması için Geliştirilen Teknolojiler

(CPC Sınıfı: E04H9/02; E04H9/027, E04H9/028, B66B5/022, B66B5/028, E02D27/34, F16F7, E04G23)

Bu alanda dünyada patent başvuru sayısı oldukça fazladır. En aktif ülkeler Japonya ve Çin’dir. Yazıyı uzatmamak adına yalnızca birkaç örnek verilecektir.

Son zamanlarda en çok gündemde olan teknolojilerden sismik izolatörlerin (deprem izolatörü) Türkiye’de ilk uygulaması 2001’de Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali’nin Sismik Modernizasyonu Projesi kapsamında yapılmış.[1]

Dünyadan birkaç patent örneği verecek olursak:

EP3614017 (Yayın tarihi: 26.02.2020) (OILES INDUSTRY CO LTD [JP]) Sismik Yalıtım Destek Cihazı

EP3614017

JP2016056875 (Yayın tarihi: 21.04.2016) (OILES INDUSTRY CO LTD [JP]) Titreşim Kontrol Fonksiyonlu Deprem Taban Yalıtım Yapısı

JP2016056875

Sismik izolatörün bir uygulama örneği için bkz.: https://www.youtube.com/watch?v=9KMoJY20WFc

Türkiye’den bir örnek ise şöyle:

EP3158148 (Yayın tarihi: 21.03.2018) (TIS TEKNOLOJIK IZOLATOR SISTEMLERI SAN. TIC. A.S.) Sismik koruma için bir kayar mesnet

EP3158148

Bu patente ait bir uygulama örneği için bkz.: https://www.youtube.com/watch?v=Blz1msqrdJI

Binaların depreme karşı dayanaklı yapılmasıyla ilgili Türkiye’den bazı başka Patent başvuruları aşağıdaki gibidir:

WO2016007104 – (Yayın tarihi: 14.01.2016) (Adnan DOĞAN) Deprem izolatörü

WO2016007104

İlgili haber için bkz: https://www.youtube.com/watch?v=D_CkyVK43Rw

WO2021118512 – (Yayın tarihi: 17.06.2021) (ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜK) Yapısal sismik yalıtım sistemi

WO2021118512

2008/08875 (Yayın tarihi: 21.06.2010) (ALP CANER,  CENAN ÖZKAYA) Bilyeli kauçuk mesnet

2015/14200 (Yayın tarihi: 22.05.2017) (SİSMOLAB İNŞ. PROJE YAZILIM ARGE SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ.)  (Omurga Sönümleyici)

2015/14200

WO2014092662 – (Yayın tarihi: 19.06.2014) (Cemalettin KAYA) Depreme dayanıklı bina sisteminde hareket mekanizması.

WO2014092662

WO2010093337 – (Yayın tarihi: 19.08.2010) (Murat DİCLELİ; Ali MILANI SALEM) Çok Yönlü Burulmalı Histeretik Damper

WO2010093337

WO2017082839 – (Yayın tarihi: 18.05.2017) (Uğur GÜNDÜZ) Deprem sırasında farklı eksenlerde oluşan kuvvetleri sönümleyebilen izolatör yapılanması ve ilgili izolatörün üretim yöntemi

WO2019203766 – (Yayın tarihi: 24.10.2019) (Murat DİCLELİ) Çok Yönlü Uyarlanabilir Yeniden Merkezleyici Burulmalı İzolatör

WO2019203766

2010/04524 (Yayın tarihi: 21.12.2011) (SGM SİSMİK GÜÇLENDİRME MRK. İNŞ. TİC. VE SAN. LTD. ŞTİ.) Yapıları depremden koruma sistemi ve sistemin oluşturulmasına yönelik yöntem

2010/04524

EP3779101 (FLEXANDROBUST SYSTEMS SPOLKA Z O.O. [PL]) Karka Binalarda Çerçeve ve Dolgu Duvarların Anti-Sismik Koruma Yöntemi (Buluş sahipleri arasında Alper İlki bulunuyor)

EP3779101

Dünyadan bazı patent başvuruları:

CN115182442 (Yayın tarihi: 14.10.2022) (CHINA CONSTR 5TH ENG DIVISION) Çelik kiriş ve beton dolgulu çelik boru demeti kombine elemanı

CN115182442

CN115110636 (Yayın tarihi: 27.09.2022) (TAICHANG CONSTRUCTION CO LTD) Bina inşaatı için darbeye dayanıklı tam cıvatalı çelik yapı karkası

CN115110636

CN217680875U (Yayın tarihi: 28.10.2022) (GUANGDONG GUIGUAN CONSTRUCTION GROUP CO LTD) Bina için kesme önleyici yük taşıyan çelik yapı

CN217680875U

JP2016172870 (Yayın tarihi: 29.09.2016) (KOMATSU SEIREN CO) Yüksek Mukavemetli Fiber Tel ve Kompozit Malzeme

JP2016172870

Termoplastik karbon fiber kompozit uygulamasına örnek bir haber: https://www.archdaily.com/785175/komatsu-seiren-fabric-laboratory-creates-cabkoma-strand-rod-to-protect-building-from-earthquakes

Orta-Katlı Betonarme Binanın Lifli Karbon Polimerleri Kullanarak Güçlendirilmesi ile ilgili yapılan proje sayesinde depremde ayakta kalan bina ile ilgili haber:

https://www.gazeteduvar.com.tr/hatayda-hayat-kurtaran-yuksek-lisans-tezi-bina-yikilmadi-kimse-olmedi-haber-1604519

CN115492267 (Yayın tarihi: 20.12.2022) (UNIV FUZHOU) Çok takviyeli fabrikasyon çelik-beton kompozit perde duvar ve yapım yöntemi

CN115492267

CN214622114U (Yayın tarihi: 05.11.2021) (GUIZHOU CONSTRUCTION SCIENCE RES & DESIGN INSTITUTE LIMITED COMPANY OF CSCEC) Bina deprem direnci tespiti için beton kesme test cihazı

CN214622114U

WO2020239590 (Yayın tarihi: 03.12.2020) (SOH WIND TUNNELS APS [DK]) Sarkaç Kütle Sönümleyici

WO2020239590

Bir örneği için bkz.: https://theconstructor.org/structural-engg/tuned-mass-damper/1198/

JP2016084602 (Yayın tarihi: 19.05.2016) (SANSEI AIR DANSHIN SYSTEM:KK) HAVAYA YÜKSELTME TİPİ SİSMİK İZOLASYON CİHAZI

Bir örneği için bkz.: https://www.youtube.com/watch?v=X6c36YlKZj4

JP2016084602

CN217461586U (Yayın tarihi: 20.09.2022) (HUBEI PROVINCIAL ACADEMY OF BUILDING RES AND DESIGN CO LTD; HUBEI PROVINCIAL CENTER FOR QUALITY SUPERVISION AD TEST OF CONSTRUCTION ENG CO LTD) Hasarlı çerçeve kirişi için onarım yapısı

CN217461586U

US2013055660 (Yayın tarihi: 07.03.2013) (CHANG CHUN HO [KR]; KEIMYUNG UNIVERSITY ACADEMIC COORPERATION FOUNDATION [KR]) Bina Kolon Yapılarının Güçlendirilmesi için Yapı

US2013055660

KR20130003421 (Yayın tarihi: 09.01.2013) (PUSAN NAT UNIV IND COOP FOUND [KR]) Piloti için sismik güçlendirme yapısı

KR20130003421

RU2761795C1 (Yayın tarihi: 13.12.2021) (FEDERALNOE GOSUDARSTVENNOE BYUDZHETNOE OBRAZOVATELNOE UCHREZHDENIE VYSSHEGO OBRAZOVANIYA KUBANSKIJ G [RU]) Deprem Bölgelerinde İnşaat için Yük Taşıma Kapasitesi Artırılmış Fore Kazık Kurma Yöntemi

RU2761795C1

US6758018 (Yayın tarihi: 07.08.2003)  (STANLEY FASTENING SYS LP [US]) Daha iyi tutma için geniş çaplı kafalara sahip kaplama için güç tahrikli çiviler (Piyasada HurriQuake markasıyla biliniyor)

Deprem Anında Kişiyi Korumaya Dayalı Sistemler

(CPC Sınıfı:  A47C31/002, A62B31)

Deprem anında insanları koruma amaçlı geliştirilen sistemler arasında depreme dayanıklı yataklar, panik odaları, kapsüller vb. sayılabilir.

2019/20842  (Yayın tarihi: 21.06.2021) (NETAŞ TELEKOMÜNİKASYON A.Ş.) Deprem anında hayat üçgeni oluşturan bölmeli bir dolap sistemi

2019/20842

2020/14466 (Yayın tarihi: 21.03.2022) (Hatice SARITAŞ) Yaşam Yatağı

2020/14466

CN104905595 (Yayın tarihi: 16.09.2015) (HEFEI CITY KECHUANG RAPID TOOLING TECHNOLOGY DEV CO LTD) Yeni deprem güvenliği koruma yatağı

CN104905595

CN111109922 (Yayın tarihi: 08.05.2020) (QINGDAO DIDU LIFE SUPPORT AND RESCUE EQUIPMENT TECH CO LTD) Deprem kişisel kurtarma koruma yatağı

CN111109922

CN201861190U (Yayın tarihi: 15.06.2011) (WENXI WANG) Deprem için otomatik afetten koruma can kurtarma yatağı

İlgili haber: https://www.asiaone.com/chinese-inventors-earthquake-proof-bed-terrifying-or-ingenious

CN201861190U

US2005114995 (Yayın tarihi: 02.06.2005) (NAKATA KENJI [JP]; NAKATA SANJIRO [JP]) Depreme dayanıklı yatak

US2005114995

US2022257026 (Yayın tarihi: 18.08.2022) (AHUJA PULKIT [IN]) Deprem Koruma Yatak Aparatı Ve Sistemi

İlgili haber: https://www.techinasia.com/earthquake-protection-bed-save-millions-lives

US2022257026

CN113331626 (Yayın tarihi: 03.09.2021) (CHEN NAIRONG) Deprem koruma yatağı

CN113331626

CN112401560 (Yayın tarihi: 26.02.2021) (HENAN VOCATIONAL COLLEGE APPLIED TECH) Modüler demonte kurtarma cihazı

CN112401560

Örnek bir uygulama: https://www.youtube.com/watch?v=22uRCj8tGh8

Deprem kabinleri de deprem yatakları gibi ev içinde güvenli ortam sağlamaya yönelik sistemlerdir:

CN104258522 (Yayın tarihi: 07.01.2015) (GUO XINGBING) Demonte çok fonksiyonlu tehlike önleyici kabin

CN104258522

Bir diğer depreme dayanıklı korunma yapılarına örnek olarak deprem kapsüller verilebilir:

CN208114966U (Yayın tarihi: 20.11.2018)  (UNIV ZHEJIANG FINANCE & ECONOMICS) Yumurta şekilli depremde hayatta kalma kapsülü

CN208114966U

Örnek bir uygulama: https://www.youtube.com/watch?v=GWgwi2lEElo

Aşağıda ise Türkiye’den iki örnek bulunmakta:

2010/08504 (Yayın tarihi: 21.05.2012)  (Osman Behçet KULGUZ) Deprem koruma odası.

İlgili haber: https://www.takvim.com.tr/yasam/2010/10/10/deprem_dede

2010/08504

WO2015191015 – (Yayın tarihi: 17.12.2015) (Ali CEYHAN) Doğal Afet ve Savaşta Kullanılan Can Kurtarma Kozası

WO2015191015

İlgili haber: https://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/deprem-ve-savasta-can-kurtaracak-21307765

Deprem Öncesi ve Sonrası Planlama için Geliştirilen Teknolojiler

(CPC Sınıfı:  G06Q10/04, G06Q10/06, G01V1/28, H04B7/18502)

CN115166815 (Yayın tarihi: 11.10.2022)  (NATIONAL DEFENSE UNIV OF CHINESE PEOPLES LIBERATION ARMY) Coğrafi bilgilere ve kenar algoritmasına dayalı deprem afet değerlendirme karar modeli

CN114492989 (Yayın tarihi: 13.05.2022) (NANJING SCIENCE AND TECHNOLOGY UNIV) Deprem felaketine müdahale için kentsel trafik acil durum çalışma yöntemi ve sistemi

WO2021006824 – (Yayın tarihi: 14.01.2021) (Barbaros KAÇMAZ) Seyyar Portatif Askeri Operasyon ve Doğal Afet Hastanesi

WO2021006824

İnsansız hava aracı baz istasyonları:

CN103051373 (Yayın tarihi: 17.04.2013) (BEIJING AEROSPACE SCIENCE & INDUSTRY CENTURY SATELLITE HI TECH CO LTD) Kendinden rotorlu insansız hava aracı tabanlı hava acil durum haberleşme sistemi

CN103051373

CN113938830 (Yayın tarihi: 14.01.2022) (UNIV BEIJING POSTS & TELECOMM) İnsansız hava aracı baz istasyonu dağıtım yöntemi ve cihazı

CN113938830

Deprem Uyarı / Ölçüm Cihazları  

(CPC Sınıfı:  F21V33/0076, G01V1/008, G08B21/10, H04N21/42202, H04W4/90)

Bunlar arasında deprem detektörleri, ölçüm cihazları, alarmlar, uyarı sistemleri sayılabilir. Ancak bu detektörler depremi maalesef önceden bildirmezler, sadece deprem olduğu sırada insanları uyarmak amacıyla kullanılır. Her ne kadar dünya genelinde depremi gerçekleşmeden önce tahmin edebilen cihazlar geliştirdiğini iddia eden çok sayıda insan olsa da maalesef henüz dünyada bunu etkili bir şekilde gerçekleştiren bir teknoloji yoktur.

US2022380204 (Yayın tarihi: 01.12.2022)  (KOREA METEOROLOGICAL ADMINISTRATION [KR]; KYUNGPOOK NAT UNIV IND ACADEMIC COOP FOUND [KR]) MEMS Tabanlı Yardımcı Sismik Gözlem Ağında Deprem Tespiti için Cihaz

CN115240369 (Yayın tarihi: 25.10.2022)  (TIANJIN JUNMIAOAN DISASTER REDUCTION TECH CO LTD) Deprem erken uyarısına dayalı Nesnelerin İnterneti korna sesli yayın sistemi

CN115240369

WO2022192125 (Yayın tarihi: 15.09.2022)  (FIBER SENSE LTD [AU]; LINDSEY NATHANIEL J [US])  Dağıtık Fiber-Optik Algılama ile Deprem Oluşumunda Sağlayan Cihazlar

EP4024090 (Yayın tarihi: 06.07.2022)  (KAMSTRUP AS [DK]) Sismik Olayları Tespit Yöntemi

CN114167487 (Yayın tarihi: 11.03.2022)  (INSTITUTE OF ENGINEERING MECH OF CHINA BUREAU OF EARTHQUAKE) Karakteristik dalga formuna dayalı deprem büyüklüğü tahmin yöntemi ve cihazı

Türkiye’den bir örnek:

WO2018139980 (Yayın tarihi: 02.08.2018) (KURUKAMO DEPREM SISTEMLERI AR-GE BILISIM [TR]) Birleşik Sensör Sistemiyle Deprem Yönetimi

WO2018139980

İlgili haber: https://www.ieu.edu.tr/tr/news/type/read/id/4981

Deprem Arama ve Kurtarma Robotları

(CPC Sınıfı:  B25J)

CN110759282 (Yayın tarihi: 07.02.2020)  (UNIV QIQIHAR) Akıllı enkaz kaldırma cihazı

CN110028024 (Yayın tarihi: 19.07.2019) (QI KUANKUAN) Deprem kurtarma için kesme ve taşıma fonksiyonlu robot

CN110028024

CN109531594 (Yayın tarihi: 29.03.2019) (UNIV DONGGUAN TECHNOLOGY) Deprem arama kurtarma amaçlı uzaktan kumanda edilebilen robot

CN109531594

CN206901658U (Yayın tarihi: 19.01.2018) (UNIV EAST CHINA JIAOTONG) Elektronik hareketli enkaz kaldırma cihazları

CN206901658U

CN109466402 (Yayın tarihi: 15.03.2019) (GUANGDONG HAIXUEYUN EDUCATION TECH CO LTD) Koruma fonksiyonlu deprem kurtarma robotu

CN109466402

WO2022190003 (Yayın tarihi: 15.09.2022) (PANNALA SUMA GOURI [IN]) Felaket Kurtarma İçin BLE Konum Takibi Kullanan Radar Sensör Tabanlı Biyo-İlhamlı Otonom Mobil Robot

WO2022190003

CN216634401U (Yayın tarihi: 31.05.2022) (HUO YUNXIANG) Biyonik altı-ayaklı arama ve kurtarma robotu

CN216634401U

CN114536313 (Yayın tarihi: 27.05.2022)  (SHAOGUAN COLLEGE) Takıp çıkarılabilir yılansı robot

CN114536313

Örnek bir uygulama için bkz.: https://www.chinanews.com.cn/hb/2013/04-07/4707641.shtml

CN216580769U (Yayın tarihi: 24.05.2022) (KOU HONGRUI) Altı-ayaklı biyonik örümcek robot

CN216580769U

CN215149077U (Yayın tarihi: 14.12.2021) (UNIV PANZHIHUA) Robot örümcek bacak yapısı

CN215149077U

CN214163025U (Yayın tarihi: 10.09.2021) (SHAANXI ZHONGJIAN JIANLE INTELLIGENT ROBOT CO LTD) Deprem arama ve kurtarma robotu

CN214163025U

CN213262662U (Yayın tarihi: 25.05.2021) (UNIV ZHENGZHOU) Yeni paletli tip kurtarma robotu

CN213262662U

Türkiye’den iki örnek:

2018/03802  (Yayın tarihi: 24.04.2018)  (Alper Hasan KOCATAŞ) Fırlatılabilir Mikro Operasyon Robotu

2018/03802

2022/000392  (Yayın tarihi: 21.02.2022) (Mehmet BARAN,  Doğancan ÜNALAN) Gece Arama-Kurtarma Faaliyetlerinde Kullanılan Sınırsız Süreli Uçuş Kabiliyeti Olan Kablolu Aydınlatmalı İnsansız Hava Aracı

2022/000392

Enkazda Canlı Tespiti

(CPC Sınıfı:  G08B21/22, B25J19)

CN211741601U (Yayın tarihi: 23.10.2020) (SHANNENG ENG SURVEY AND DESIGN CO LTD) Deprem sonrası oluşan enkaz için çok fonksiyonlu yaşam detektörü

CN211741601U

Türkiye’den iki örnek:

WO2020139206 – (Yayın tarihi: 02.07.2020) (SIGNALTON TEKNOLOJI LTD. STI.) Afet Acil Arama ve Kurtarma için Canlı İnsan Tespit Sistemi ve Yöntemi

2022/002283 (Yayın tarihi: 21.10.2022) (Ahmet Safa ÇOLAK, Anıl Aydın KOL, Mustafa MURAT) Deprem Sonrası Enkaz Altında Kalan Depremzedelerin Sayısını ve Yaşam Belirtilerini Tespit Edebilen Cihaz

Deprem Sonrası Ortam Güvenliğini Sağlamaya Yönelik Teknolojiler

(CPC Sınıfı:  G01V1, G01R31/50)

Depremden sonra zarar gören binalarda oluşan elektrik, gaz vb. tehlikeli kaçakların önüne geçmek amacıyla geliştirilen sistemlerdir.

KR20220072548 (Yayın tarihi: 02.06.2022)  (KOREA ELECTRIC POWER CORP [KR]) Elektrik güç ekipmanı için deprem güvenlik değerlendirme yöntemi ve cihazı

Türkiye’den bir örnek:

WO2011028191 – (Yayın tarihi: 10.03.2011) (İbrahim ÇOLAK) Orifis kapamalı mekanik deprem vanası

WO2011028191

Depremde Zarar Gören/Riskli Binaların Tespiti ile İlgili Teknolojiler

(CPC Sınıfı:  G01V1/28, G08B21/10, Y02A10/40)

KR20220134421 (Yayın tarihi: 15.10.2021)  (KOREA INST SCI & TECH INF [KR]) Binalarda Deprem Hasarını Tahmin Etmek için Yapay Zekâya Dayalı Yöntem

KR20220134421

KR20220135346 (Yayın tarihi: 15.10.2021)  (POSTECH RES & BUSINESS DEV FOUND [KR]) Derin Öğrenme ile Deprem Hasar Tespit Yöntemi

JP2012252460 (Yayın tarihi: 20.12.2012) (NAKAYO TELECOMMUNICATIONS) BİNA ÇÖKMESİNE KARŞI ALARM CİHAZI

Türkiye’den iki örnek:

WO2022035398 – (Yayın tarihi: 17.02.2022) (İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ REKTÖRLÜĞÜ) Binaların Travmatik Geçmişini İzleyen Hesaplayan Kaydeden ve İleten Beton İçine Gömülü Bir Değerleme Sistemi

WO2022035398

WO2022125049 – (Yayın tarihi: 16.06.2022) (Sertaç TUHTA) Yapılarda Hasar Oluşturmadan Gerçekleştirilen Depreme Dayanıklılık Tespit Yöntemi

Kurtarma Çalışmaları için Molozların Kaldırılması Amacıyla Geliştirilen Teknolojiler

(B66C23/18, B66F3, B66F9)

CN101618831  (Yayın tarihi: 06.01.2010)  (JIAFU ZOU) Kurtarma amacıyla enkaz kaldırma cihazı

CN101618831

CN103496657 (Yayın tarihi: 08.01.2014) (ARCHITECTURAL ENG RES INST THE GENERAL LOGISITIC DEPT PLA) Tekerlekli mekanik bariyer kaldırma aracı

CN103496657

US11009048 (Yayın tarihi: 18.05.2021) (BOSCH GMBH ROBERT [DE]) İnsan kaldırma platformu (Boom lift sistemi)

US11009048

CN101837930 (Yayın tarihi: 22.09.2010) (XUTAI KE) Katlanır pergel vinç

CN101837930

CN101708357 (Yayın tarihi: 19.05.2010) (UNIV TIANJIN TECHNOLOGY) Deprem kurtarma için kaldırma veya destekleme makinesi

Sonsöz

Ülkemiz deprem bölgesi ve biliyoruz ki binaların zemine ve depreme uygun yapılması durumunda gelecekteki büyük bir depremde en az hasarla depremi atlatmamız mümkün. Deprem sonrası yaşadığımız sıkıntıları, kaybedilen canları düşündükçe bunları yeniden yaşamamak için uygulayabileceğimiz en kolay çözümün kurallara uygun binalar yapmak olduğunu bir kez daha hatırlıyoruz.

Yeni binaları kurallara ve zemine uygun yapmak, uygun olmayan eski binaları güçlendirmek, gerekiyorsa yıkıp yeniden yapmak, bütün bunlar belki büyük masraf olabilir ama bunları yapmadığımızda ödediğimiz ve ödeyeceğimiz bedelle karşılaştırdığımızda bunun hiçbir şey olduğunu görüyoruz. Yanlış yapılmış bir işi düzeltmeye çalışmak her zaman daha zordur. Bu yüzden yanlışın yapılmadan önlenmesi için gerekli kontrol mekanizmalarının işletilmesi önemlidir.

Umarız bu bizim son deprem felaketimiz olur ve gelecekteki depremlere hazırlıklı oluruz.

Mustafa Güney ÇALIŞKAN

Şubat 2023

guneycaliskan@gmail.com


DİPNOTLAR

[1] Türkiye’deki Depreme Dayanıklı Yapıların Sismik İzolasyon Tiplerinin İncelenmesi; Özgür KAN, Kürşat KAYMAZ, Bilgin ZENGİN, Mehmet ÖZCAN; Munzur Üniversitesi Bilim ve Gençlik Dergisi, ISSN: 2148-0273 Cilt 5, Sayı 1, 2017, Vol. 5, Issue 1, 2017, s.85, https://www.munzur.edu.tr/birimler/dergi/Bilder/arsiv/BGD5-1/5.1.9.pdf

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN İÇ PAZARDA VE SINIRLARDAKİ FİKRİ MÜLKİYET UYGULAMALARINA İLİŞKİN RAPORU

Fotoğraf: Renaldo Matamoro, Unsplash

Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) ile Avrupa Komisyonu Vergilendirme ve Gümrük Birliği Genel Müdürlüğü (DG TAXUD), 2020 yılında beri fikri mülkiyet uygulamalarına ilişkin tüm otoriteleri tarafından gösterilen çaba ve yapılan işler sonucu ortaya çıkan sonuçları her sene bir belge halinde yayımlama konusunda anlaşmışlardır. Bunun sonucunda hazırlanan ikinci belge Aralık 2022’de yayımlanmış olup AB sınırında gümrük otoriteleri tarafından ve iç pazarda yetkili makamlarca durdurulan taklit ürünlere ilişkin hem yerel otoritelerin sağladığı hem de AB çapında taklitle mücadele bilgi sistemi olan COPIS aracılığıyla toplanan 2021 verilerini içermektedir.

Neredeyse 100 sayfalık belgede, AB sınırlarından edinilen sonuçlar ile iç pazardan edinilen sonuçlara dosya sayısı, durdurulan/el konulan ürün sayısı, ürün kategorisi, taşıma yöntemi, fikri mülkiyet türü, işlem türü, ürünlerin menşei/geldiği yer, durduruldukları ülke/yer gibi farklı başlıklarda yer verilmiş ve bunların karşılaştırması da yapılmıştır.

Belirtmek gerekir ki, AB hukukunda hak sahipleri gümrüklerden fikri mülkiyet haklarının korunması için aksiyon almaları talebinde (“Application for Action” veya “AFA”) bulunabilmektedir. Bu sistem söz konusu belgede açıklanmıştır. Hak sahiplerinin ilgili talepleri, COPIS veritabanına kaydedilmektedir. Esasen, IPEP olarak anılan fikri mülkiyet uygulamaları portalından hak sahipleri bu taleplerine ilişkin ilgili başvuruları yapabilmekte, bu talepler otomatik olarak COPIS’e aktarılmakta ve AB çapındaki uygulayıcılar bu başvuruları yöneterek aksiyon alabilmektedir. Bu başvuruların geçerlilik süresi 1 yıldır. Ayrıca, IPEP’in çift yönlü bir iletişim sistemi de sağladığı, bu kapsamda hak sahiplerinin yetkililere güvenli bir şekilde ihlallere ilişkin uyarılar gönderebilmesinin de mümkün olduğu belirtilmiştir. Önemle belirtmek gerekir ki, fikri mülkiyet ihlalinden şüphelenmeleri halinde AB gümrüklerinin re’sen harekete geçme yetkisi de mevcuttur. Bu durumda, gümrükler hak sahiplerini belirlemekte ve bu hak sahipleri gümrükteki ürünlerin durdurulmasına devam edilebilmesi veya salıverilmesinin ertelenmesi için 4 iş günü içerisinde ulusal başvuruda bulunmaktadır.

Aşağıda raporun önemli bulduğumuz kısımlarını özetlemek suretiyle kısaca bilgi vermekteyiz:

  • Öncelikle belirtmek gerekir ki, belgenin başındaki özette AB sınırlarındaki durdurmalara dair 27 üye ülkeden 26’sının bilgi sağladığını, bilgi edinilemeyen üye ülke Yunanistan’ın ise tarihsel olarak durdurulan taklit ürünlerin hem sayı hem değer olarak yaklaşık %5-6’lık bir kesimini oluşturduğu vurgulanarak bu sene söz konusu bilgi eksikliğine rağmen COVID öncesine göre bile sayılarda bir artış görülmüştür.
  • Ürün kategorileri ise genel hatlarıyla en çok kıyafet ve ayakkabı gibi yaygın tüketici ürünleri ile ambalaj malzemeleri (sigara), oyuncak veya çanta, cüzdan, parfüm, kozmetik, saat gibi lüks ürünlerden ve cep telefonu aksesuarlarından oluşmaktadır.
  • AB’ye gelen taklit ürünlerin kaynaklandığı ülkeler bakımından ise en çok Çin (yaklaşık %70), ardından Türkiye (yaklaşık %9), ve Hong Kong (yaklaşık %6-6,5) belirtilmiştir. Kamboçya yaklaşık %3 olarak belirtilirken kalan tüm ülkeler toplamda yaklaşık %7’lik bir dilime sahiptir. En çok taklit ürünün geldiği ülke olan Çin’den çoğunlukla ambalajlama malzemelerinin durdurulduğu, Türkiye’den gelenlerde ise kıyafet ürünlerinin ağırlıklı olduğu, son olarak Hong Kong’dan gelenlerin daha çok etiket, sticker gibi ürünler olduğu belirlenmiştir.
  • Taşıma türü bakımından 2021 yılında en çok durdurulmanın posta veya ekspres kurye yoluyla taşınan ürünlerde gözlemlendiği belirtilmiştir. Geçtiğimiz yıllarda posta yoluyla gelen ürünlerdeki durdurmanın azaldığı, ekspres kurye yoluyla gelen ürünlerde ise arttığı tespit edilmiştir. Deniz yoluyla ve karar yoluyla ulaşımda taklit ürünlerin durdurulması hala el konulan ürünlerin çoğunluğunu oluşturmaktayken hava yolu, ekspres kurye ve posta yolunda da bu yönden artış not edilmiştir.
  •  Taklit ürünlerin ihlal ettiği fikri mülkiyet hakkı türü yönünden de en çok ulusal, uluslararası ve AB olmak üzere marka hakkının en çok ihlal edildiği belirtilmiştir.
  • Gümrüklerde durdurulan ürünlerin, AB sınırları içerisine giren taklit ve korsan ürünlerin çok küçük bir kısmını oluşturduğu da vurgulanmış, örneğin 2019 yılında gümrükte durdurulan taklit ürünlerin toplam geçen taklit ürünlerin ancak %0,45’i değerinde olduğu belirtilmiştir.
  •  AB iç pazardaki taklit ürünlere el koyma verileri ise polis, gümrük, pazar araştırma otoriteleri tarafından sağlanmakta olup el konulan taklit ürünlerin sayısı 2020 yılına kıyasla 2021’de yaklaşık 7 milyon artmıştır. Bu artış bazı otoritelerin 2020’de veri sağlayıp 2021’de sağlamamasına rağmen gözlemlenmiştir. Ancak, ürün sayısı artsa da kategori olarak daha çok ucuz ürünler bulunması nedeniyle alıkonulan ürünlerin değeri azalmıştır (Değer olarak 46 milyon Euro azalma gözlemlenmiştir).
  • El konulan ürünlerin sayısı ve değeri bakımından 6 tane üye ülke iç pazardaki toplam durdurmaların %95’ten fazlasından ve sayı olarak neredeyse %99’undan sorumlu olup ürün sayısının neredeyse %62’si ve değerinin %63’ü ile İtalya açık ara öndedir. Hollanda, Fransa, Portekiz, İspanya ve Macaristan onu takip etmektedir.
  • İç pazarda el konulan ürün kategorileri bakımından ise sigara ve etiketler, sticker, kıyafet ve devamında daha az da olsa ses/görüntü cihazı bulunmaktadır.
  • İç pazarda el konulan taklit ürünlerin yaklaşık %93’ü marka, %6’sı telif/eser ve yaklaşık %0,7’si tasarım haklarını ihlal etmektedir.
  • Genel itibarıyla, 2021 yılında el koyma suretiyle AB’ye girişi engellenen sahte ürünlerin sayısı yaklaşık 86 milyondur. Bu sayı 2020 yılına göre yaklaşık %31 artmıştır. Toplamın yaklaşık %62’si iç pazarda el konulmuş sahte ürünler olup kalanı AB sınırında durdurulmuştur.
  • AB’de el konulan sahte ürünlerin yaklaşık değerinin toplam 1,9 milyar Euro’yu aştığı belirtilmektedir. Bu rakam bir önceki yıla göre ürün sayısında artış olmasına rağmen yaklaşık %3 azalmıştır.
  • Durdurulan tüm sahte ürünler değerlendirildiğinde sayı olarak en çok ambalajlama malzemesi, sigara, etiket, sticker, kıyafet ve oyuncak görülmekte, bu beş alt kategorinin kaydedilen malların %53’ünü oluşturduğu belirtilmektedir. Değer yönünden ise en çok kıyafet, saat, ses/görüntü cihazları, tekstil ve spor olmayan ayakkabılar neredeyse %54’ünü oluşturmaktadır.
  • Gerçekleştirilen durdurma/el koyma işlemlerinde %90’ından fazlasının ya standart prosedür ya da “small consignment” yoluyla imha edildiği, ihlalin belirlenmesi için dava açıldığı veya cezai soruşturma geçirdiği, bir de dava dışı sulh yoluyla çözüme kavuşturulduğu belirtilmiştir. %7,14’ü bakımından ise hak sahibi tarafından gümrük bildiriminin ardından hiçbir aksiyon alınmaması nedeniyle malların salıverildiği görülmüştür. Bu oranın %2’si zaten re’sen yapılmış işlemlerdir. El koyma işlemlerinin %2,81’inde ise gümrük otoriteleri ortada bir ihlal olmadığı ve mallar ihlal yaratmayan orijinal ürünler olarak görüldüğü için malları bırakmıştır.
  • Son olarak sınırlarda ve iç pazarda durdurulan ürünler karşılaştırıldığında, cep telefonu aksesuarı ve ambalaj malzemelerine sınırda daha çok el konulurken sigara ve tekstil ürünlerine ise AB iç pazarında daha çok el konulduğu gözlemlenmiştir.
Fotoğraf: Brett Jordan, Unsplash

Bu belgenin amacı, AB’de fikri mülkiyet uygulamalarına ilişkin yapılacak analizin verilerle desteklenmesi ve alınacak uygun önlemlerin geliştirilmesinde bilgi sağlanması olarak belirtilebilir. Benzer şekilde, AB’de karar vericilere konu hakkında yol göstermesi ve öncelikler ile politika belirlenmesi bakımından yararlanılabilecek bir kaynak oluşturmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Yukarıda, genel hatlarıyla ufak bir özet verilmeye çalışılmış olup daha detaylı bilgiye belgenin kendisinden ulaşılabilir (Belgenin kendisine bu adresten erişmek mümkündür.) Konuya ilgi duyan IPR Gezgini okurlarına faydalı olmasını dileriz.

Alara NAÇAR SEÇKİN

Ocak 2023

nacar.alara@gmail.com

MERHABA 2023!!!

2023 yılına merhaba demek üzereyken, tüm okurlarımızın yeni yılını kutluyor, yeni yılın hepimize mutluluk, sağlık, huzur ve başarı getirmesini diliyoruz.

2023, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için özel bir yıl olacak, çünkü Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıl dönümünü kutlayacağız. Cumhuriyeti ve muasır medeniyet seviyesine erişme hedefini içselleştirmiş tüm vatandaşların, bu özel yılı daha büyük bir gururla karşılayacağından ve Mustafa Kemal Atatürk başta, bizlere özgür bireyler olma yönünde ilk fırsatı tanıyan kurucu kadroları daha özel saygıyla anacağından eminiz.

2023 yılı IPR Gezgini için de özel bir yıl olacak, çünkü bizler de IPR Gezgini’nin yayına başlayışının 10. yılını kutlayacağız. Bu yıla, Onuncu Yıl Marşı’na gönderme yaparak “Çıktık açık alınla on yılda her terslikten…” diyerek başlayabiliriz, çünkü gerçekten de on yıl boyunca üretme ve paylaşma yolumuzda bizleri hiçbir güç durduramadı, yayın hayatımıza başladığımızdan bu yana büyüyerek ve daha fazla okuyucuya ulaşarak ilerlemeye devam ediyoruz. Tüm okurlarımızın bildiği üzere, geçtiğimiz on yıl boyunca hiçbir ekonomik destek, reklam veya sponsor desteği almadık, sitenin tüm masraflarını yazarlarımız karşıladı, hiçbir kurum, kuruluş, şirket veya kişiyle organik bir bağımız olmadı ve gururla ifade edebiliriz ki, ilk günden belirlenen bağımsızlık ilkemizi zedeleyecek ve okurlarımızın gözünde itibarımızı düşürecek hallerin oluşmasına imkan vermedik. Bağımsızlık ve özgürlük hissi, hiç şüphesiz bizleri daha yaratıcı kılıyor ve gerektiğinde eleştirel dil kullanmaktan kaçınmamamızı sağlıyor.

2022 yılı pandemi koşullarından normal yaşama dönüşü de simgeliyordu, özgürlüğe kavuşmanın heyecanı bizleri de (en azından bazılarımızı) biraz tembelleştirmiş olabilir, bu hissiyatı fazlasıyla yaşayan yazarlarımız oldu; ancak hepimizin beklentisi 2023 yılında daha fazla üretmek ve bunları okuyucularımızla paylaşmak olacak.

Her zaman söylediğimiz gibi IPR Gezgini yeni yazarların katkılarına açık, bizlerle iprgezgini@gmail.com adresinden temasa geçmekten çekinmeyin, yazılar standartlarımızı karşıladığı sürece sitede yer bulacaktır.

Sözü daha fazla uzatmadan 2023 yılının tüm okurlarımıza ve IPR Gezgini ekibine sağlık, başarı, mutluluk ve huzur getirmesini diliyoruz. Umarız ki 2023 yılında IPR Gezgini’nin 10. yıldönümü etkinliklerinde yüz yüze de görüşebiliriz.

Yeni yılınız kutlu olsun!

IPR Gezgini

Aralık 2022

iprgezgini@gmail.com

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN 2023 YILI TANITIM BÜTÇESİNDE COĞRAFİ İŞARETLERİN YERİ

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu 16 Aralık 2022 tarihli basın açıklamasında; sürdürülebilir ve yüksek kaliteli tarım ve gıda ürünlerinin tanıtımını gerek iç pazarında gerekse dünya çapında finanse etmek için 2023 yılında 185,9 milyon Euro tahsis edeceğini beyan etti. 2023 yılı tanıtım politikası çalışma programı, özellikle Tarladan Çatala (Farm to Fork) stratejisi olmak üzere, 2019-2024 dönemi için AB’nin siyasi önceliklerine katkıda bulunacak.

Tanıtım projeleriyle; AB tarımının sürdürülebilirliği, hayvan refahını artırma, taze meyve ve sebze tüketiminin artırılması ile sağlıklı ve sürdürülebilir beslenmenin teşvik edilmesi hedefleniyor. Projeler; AB tarım ürünlerine yeni pazar imkanlarının bulunması, mevcut işlerin güçlendirilmesi, sürdürülebilir üretim ve tüketimin artırılması ile AB tarım-gıda sektörünün, ekonomik açıdan sürdürülebilir şekilde toparlanmasını da destekleme amacını güdüyor.

Tanıtım bütçe kalemleri iç ve dış pazarlarda “basit programlar” ve “çoklu programlar” olarak iki temel gruba ayrılıyor ve alt gruplar da söz konusu. Fazla detaya girmeden, dikkati çeken hususları aşağıda özetliyoruz.

  • Coğrafi işaretler, kalite göstergesi programlarının içinde yer alıyor. Bu programlar için iç pazarda basit programlara 7 milyon Euro, çoklu programlara ise 4,2 milyon Euro ayrılmış durumda. Ayrıca özellikle üçüncü ülkeler için öngörülen programlar gibi diğer bazı alt başlıklardaki programlara, coğrafi işaretlerin de dahil edilebileceğini düşünüyoruz.    
  • AB iç pazarındaki tanıtım 83,3 milyon Euro, üçüncü ülkelerdeki tanıtım ise 83,1 milyon Euro bütçeye sahip. AB dışı tanıtımda ana tanıtım hedefi “büyüme potansiyeli”. Çin, Japonya, Güney Kore, Singapur ve Kuzey Amerika bu kategoriye dahil. AB’nin, bu kategorideki ülkelerden Çin dışındakiler ile coğrafi işaretleri de konu alan serbest ticaret anlaşmaları var. Çin ile yaptığı ve sadece coğrafi işaret korumasına yönelik olan anlaşma ise; ilk etapta taraflara ait 100’er coğrafi işareti korumayı öngörmüş, süreç içinde toplam sayının 350’ye kadar artması hedeflemiş durumda. Anlaşmanın resmi olarak yürürlüğe girdiği 1 Mart 2021 tarihinde yapılan basın açıklaması, AB’nin 2023 yılı tanıtım bütçesinde Çin (Hong Kong ve Makao dahil), Güney Kore, Tayvan, Güneydoğu Asya ve Güney Asya için toplam 16,3 milyon Euro’luk büyük bir bütçe ayırmasının nedenine de işaret ediyor. Çünkü Çin pazarı, 2020 yılı Ocak-Kasım ayları arasında 16,3 milyar Euro ile AB gıda ve tarım ürünlerinin 3. varış noktası. Ayrıca bu değerlendirme içindeki şarap, distile alkollü içkiler ile gıda ve tarım ürünlerini kapsayan coğrafi işaretli ürünler, toplam değerin %9’unu oluşturarak 2. sırada yer alıyor. Çinli tüketiciler güvenlik, kalite ve otantiklik bakımından AB’nin tarım ve gıda ürünlerini takdir ediyorlar. AB’li tüketiciler ise Çin’e ait özel ürünlerin orijinallerini deneyimlemek istiyorlar.   
  • Yeni Zelanda ve Avustralya, AB’nin ihracatçıları için yeni pazar fırsatı olarak görülüyor.  Brexit’ten sonra Birleşik Krallık, gıda ve tarım ürünleri için %25’lik payla AB’nin ana ihracat pazarlarından biri. 
  • Tanıtım kampanyaları hem AB’li hem de küresel tüketicileri coğrafi işaret ve organik ürünler gibi AB’nin kalite programları hakkında bilgilendirecek. Organik ürünlere ayrılan bütçe 28 milyon Euro.
  • İklim, çevre ve hayvan refahı için faydalı sürdürülebilir tarım uygulamalarının teşvik edilmesini ve sürdürülebilir şekilde üretilmiş tarımsal gıda ürünlerinin tüketimini desteklemek için ayrılan bütçe 36 milyon Euro.
  • Daha sağlıklı ve dengeli beslenmeyi teşvik etmek için taze meyve ve sebzelerin tanıtım bütçesi 19 milyon Euro’dan fazla.

2023 kampanyaları için teklif çağrıları, Avrupa Araştırma Yürütme Ajansı (European Research Executive Agency) tarafından Ocak 2023’te yayımlanacak.

AB Komisyonu, AB tarım ürünlerini dünya çapında tanıtmaya yönelik kampanya ve çeşitli etkinliklerinde, “Enjoy, it’s from Europe” (Keyfini çıkarın, Avrupa Birliği’nden)” sloganını kullanıyor. Ayrıntılara önem veren okurlarımız için bu sloganın kullanılmasını da ilgilendiren kuralların, AB’nin iç pazarında ve üçüncü ülkelerde yürüteceği tanıtım çalışmaları hakkındaki 3/2008 sayılı Konsey Tüzüğü ve 501/2008 sayılı Komisyon Tüzüğü ile düzenlendiği bilgisini verelim.   

Gonca Ilıcalı

27 Aralık 2022

Kaynaklar:

https://ec.europa.eu/commission/presscorner/detail/en/ip_22_7769

https://trade.ec.europa.eu/access-to-markets/en/content/free-trade-agreements

https://agriculture.ec.europa.eu/news/eu-china-agreement-protecting-geographical-indications-enters-force-2021-03-01_en

https://ec.europa.eu/chafea/agri/en/funding-opportunities/instructions-on-the-use-of-the-signature-enjoy-it-s-from-europe

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN “FİKRİ MÜLKİYET HAKLARI YOĞUN ENDÜSTRİLER VE EKONOMİK PERFORMANSLARI” HAKKINDAKİ RAPORU

Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi EUIPO; Avrupa Fikri Mülkiyet Hakları İhlalleri Gözlemevi (European Observatory on Infringements of Intellectual Property Rights) aracılığıyla ve Avrupa Patent Ofisi EPO iş birliğinde hazırladığı “AB’de Fikri Mülkiyet Hakları Yoğun Endüstriler ve Ekonomik Performansları” hakkındaki 2022 yılı analiz raporunu, 11 Ekim 2022 tarihinde yayımladı. Rapor, iklim değişikliğini azaltma teknolojilerini (climate change mitigation technologies -CCMT) konu alan patent ile yeşil marka başvuruları hakkında ilk kez yapılan analizleri de içermesi nedeniyle bir hayli önemli. EUIPO’ya yapılan ve “yeşil markalar” olarak adlandırılan markalara; 1996-2020 yılları arasındaki marka başvurularının mal ve hizmetlerine yönelik analiz içeren çalışmaya da atıfta bulunduğumuz ve 21 Temmuz 2022 tarihinde IPR Gezgini’nde yayımladığımız “Avrupa Birliği’nin Sürdürülebilir ve Döngüsel Tekstil Ürünleri Stratejisi” başlıklı yazımızda kısaca değinmiştik.  

2017-2019 dönemini kapsayan 2022 yılı raporu; 2013 (2008-2010 arası), 2016 (2011-2013 arası) ve 2019 (2014-2016 arası) yılı raporlarıyla benzer bir metodoloji içinde hazırlanmış olup marka, tasarım, patent, telif, coğrafi işaret ve bitki çeşitlerine ilişkin haklara ait çeşitli ekonomik göstergeleri içeriyor.

Raporun metodolojisi, her bir fikri mülkiyet hakkı için ayrıntılı biçimde açıklanıyor. Hepsine yazımızda yer vermek mümkün değil ancak, gerek kapsamının diğer fikri mülkiyet haklarına nazaran biraz farklı olması gerekse alanında veri toplamanın ve işlemenin çok kolay olmaması nedenleriyle, sadece coğrafi işaretlere ilişkin metodolojiyi aşağıda özetliyoruz.

Coğrafi işaret yoğun endüstrilerin tanımlanması metodolojisi, önceki üç çalışma ile benzer olup 2017 yılı için güncellenmiş ürün satış bilgileri kullanılmıştır. Metodoloji tasarlanırken temel olarak iki karakteristik özellik dikkate alınmıştır.

  • Doğası gereği coğrafi işaretlerin tek sahibi yoktur ve tescil başvurusu genellikle ilgili üretici birliği tarafından yapılır. Bu durum, ekonomik verilerle ilişkilendirilebilecek hak sahipliği bakımından mukayese edilebilirliği güçleştirir. Bu açıdan telif haklarına benzediğinden, Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı WIPO’nun, telif hakları için kullandığı yöntemler uygulanabilir niteliktedir.
  • Bu çalışmada kullanılan NACE (AB’nin, ekonomik faaliyetleri istatistiki sınıflandırma sistemi) sınıflandırmasının oranı, coğrafi işaretli ürünler bakımından AB üyesi ülkelerde birbirinden önemli ölçüde farklılaşmakta. Bu durum, aynı endüstrinin bir ülkede coğrafi işaret yoğun olmasına rağmen diğer bir ülkede yoğun olmadığı anlamına geldiğinden ve neticede, 2022 raporundaki diğer fikri mülkiyet haklarına ilişkin yaklaşımlarla tezat oluşturduğundan, coğrafi işaretlerle ilgili yaklaşım ülke bazında yapılmıştır.      

Ayrıca, coğrafi işaret endüstrileri genellikle dikey olarak entegredir. Örneğin AB için en önemli coğrafi işaret sektörü olan şarapların üretimi; belirli bir alanda yetiştirilen ve işlenen üzümlere dayanıyor, yani üzüm yetiştiriciliği ve şarap üreticiliği olmak üzere iki alana yayılan bir istihdam şekli mevcut. Bu durum, girdi-çıktı tablolarının dolaylı istihdamı hesaplamak için uygun olmadığı anlamına geliyor. Dolayısıyla tarımsal istihdam istatistiklerinde boşlukların bulunması nedeniyle, coğrafi işaret yoğun endüstrilerin istihdama katkısının hesaplanamadığı ifade edilmekte.

AB’nin coğrafi işaretli ürünlerine ilişkin verileri esasen, AB Komisyonunun Tarım Genel Müdürlüğü DG Agri tarafından sağlanmış ve EUROSTAT’ın malların uluslararası ticareti ile ilgili COMEXT veri tabanından elde edilen verilerle birleştirilmiş.

Rapordaki ilgi çekici bilgilerin bazıları, özetle aşağıdaki gibidir.

  • Raporun önsözü; inovasyonun, AB ve AB üyesi ülkelerce benimsenen büyüme stratejisinin temel bileşeni olduğunu; daha fazla istihdam ile daha rekabetçi bir ekonomi yaratma amacına hizmet eden birçok faktörün bulunduğunu ancak etkin bir fikri mülkiyet sisteminin, amacı gerçekleştirmede ilk sırada yer aldığını vurguluyor. Raporda ayrıca, Brexit sonrası artık AB üyesi olmayan Birleşik Krallık ile Avrupa Serbest Ticaret Birliği olan EFTA ülkelerinden İzlanda, Norveç ve İsviçre’ye ait bazı veriler de mevcut.
  • 2019 yılı raporunda 353 olarak belirtilen fikri mülkiyet hakları yoğun olan sektör sayısı, 357’ye yükselmiş. Bu endüstrilerden 229’u (%64’ü) birden fazla fikri mülkiyet hakkı açısından yoğun.
  • 2022 yılı raporuna göre, fikri mülkiyet yoğun sektörlerin AB ekonomisine katkısı her açıdan 2008-2010 döneminden bu yana en yüksek seviyede. 81 milyondan fazla iş imkânı yarattığı; yüksek sayıda fikri mülkiyet hakkına sahip şirketlerin, neredeyse her 10 işten 4’ünü oluşturduğu ve diğer sektörlere göre %41 daha yüksek maaşlar ödediği; bu endüstrilerin, AB’nin gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYİH) %47,1’lik dilimine sahip olarak 6,4 trilyon Euro değerinde olduğu ifade ediliyor.
  • AB’nin GSYİH’sının %14’ünden fazlasına sahip olan fikri mülkiyet hakları yoğun endüstriler, küresel ekonomide AB için bir rekabet avantajı oluşturuyor.
  • AB iç ticaretinin %75’inden fazlasını oluşturan fikri mülkiyet yoğun endüstriler, AB tek pazarının belkemiği olarak kabul ediliyor. AB ülkelerinde yaklaşık 7 milyon iş, diğer AB üyesi ülkelerdeki şirketler tarafından yaratıldığından ve bazı ülkelerde, fikri mülkiyet hakları yoğun sektörlerde bu tür işlerin payı %30’u aştığından, sınır ötesi iş yaratmada da önemli bir itici güç.
  • Almanya, Fransa, İtalya ve Hollanda, yeni fikri mülkiyet haklarının oluşturulmasında lider konumda.
  • Sürdürülebilir inovasyonda aktif olan fikri mülkiyet hakları yoğun endüstriler arasında, iklim değişikliğini azaltma teknolojileri içeren patentler ile yeşil markaların geliştirilmesiyle uğraşan sektörler de büyüyerek istihdamın %9,3’ünü ve GSYİH’nın %14’ünü oluşturmuş durumda. Avrupa patent başvurularının yaklaşık %10’u, sera gazı emisyonunu azaltmayı ya da önlemeyi amaçlıyor.
  • Fikri mülkiyet hakları yoğun endüstrilerin istihdam seviyesine olan katkısı İzlanda’da AB ile aynı iken Norveç, İsviçre ve Birleşik Krallık’ta AB’nin altında. GSYİH seviyesine olan katkı ise Norveç’te AB’nin üzerinde ancak diğer üç ülkede AB’nin altında kalıyor. 
  • AB’nin coğrafi işaretli ürünlerinin yaklaşık %90’ı Fransa, Almanya, İtalya, Portekiz ve İspanya tarafından üretiliyor ve AB’nin yiyecek içecek sektörü satışlarının %7,1’ini oluşturuyor. 
  • AB’nin coğrafi işaretli ürünlerinin 2017 yılı satış verilerine göre, 26.819 milyon Euro’luk üretim değeri ile Fransa ilk sırada. Fransa’nın tarımsal gıda ürünleri %15’lik, şarapları %72’lik, distile alkollü içecekleri %13’lük, gıda ve içecek sektöründeki coğrafi işaretleri %14,9’luk ve AB içi ve dışı toplam ticaretindeki coğrafi işaretleri ise %43’lük değere sahip. AB iç ve dış ticaretindeki coğrafi işaretli ürünler, AB düzeyinde toplam %39’luk paya sahip. Verilerin yer aldığı tabloda, bazı ülkelere ait bazı verilerin, gizlilik nedeniyle yayımlanmadığı belirtiliyor.
  • NACE tanımlamasına göre; “telif hakkıyla korunan eserler hariç fikri mülkiyet ve benzeri ürünlerin kiralanması”, her 1000 çalışan bakımında yapılan istihdam açısından patent, marka, tasarım ve bitki çeşitlerine ilişkin haklar yoğun sektörlerin her dördünde de ilk sırada. Telif hakları yoğun endüstrilerin ilk sırası gazete basımına ait. Coğrafi işaret yoğun endüstriler ise mandıraların işletilmesi ve peynir üretimi; alkollerin damıtılması ve harmanlanması; üzüm yetiştiriciliğinin bir kısmı da dahil olmak üzere şarap üretimi ile bira üretimi şeklinde sıralanıyor.

EUIPO ve EPO iş birliğinde hazırlanmış olan raporun, politika önerisinde bulunmak amacıyla tasarlanmadığı ancak politika yapıcılara yol gösterici niteliği bulunduğu belirtiliyor. Konuya ilgi duyan IPR Gezgini okurlarına faydalı olması dileğiyle.

Gonca Ilıcalı

Ekim 2022

Kaynaklar:

Anayasa Mahkemesi’nin Hükmün Açıklamasının Geri Bırakılmasına İlişkin Güncel Kararları: Yasal Düzenleme ve Yargılama Pratiği Açısından Önemli İlkeler


Fikri ve sınaî mülkiyet haklarına ilişkin ceza yargılamasında önemli bir yeri olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması (“HAGB”) müessesesine ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi çok önemli iki karara imza attı. 22 ve 23 Eylül 2022 tarihli Resmî Gazetelerde yayımlanan bu kararlar ile Anayasa Mahkemesi, HAGB kurumunun eksiklerini ortaya koyduğu gibi hem kanun koyucu hem de uygulayıcılar bakımından adeta bir kılavuz oluşturdu.

HAGB Kararlarına Karşı İtiraz Kanun Yolunu Öngören Hükmün İptaline İlişkin Karar

23 Eylül 2022 tarihinde yayımlanan 2021/121 E. sayılı kararında Anayasa Mahkemesi, somut norm denetimi ile mahkemeye taşınan ve Anayasa’ya aykırılığı iddia edilen 5271 s. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (“CMK”) 231. maddesinin 12. fıkrası ilgili incelemesini ve kararını paylaşmıştır. Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi (“Başvurucu Mahkeme”) tarafından itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne taşınan kanun hükmü “hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir” cümlesinden (“Karara Konu Hüküm”) oluşmaktadır.

Başvurucu Mahkeme tarafından iletilen itirazın temelinde; HAGB kararlarına hukuki sonuç bağlanmaması gerektiği halde son yıllarda HAGB kararlarına sonuç bağlayan kanun ve yönetmeliklerin çıkması, buna karşılık HAGB kararlarına karşı öngörülen tek kanun yolu olan itiraz kurumunun dosya üzerinden yapılan incelemeyle sınırlı kalması ve esasa yönelik bir değerlendirme olmaması yer almaktadır. Başvurucu Mahkeme bunun iki dereceli yargılama sistemine aykırı olduğunu ve etkin başvuru ile adil yargılama haklarını ihlâl etmesi sebebiyle Karara Konu Hükmün iptalini talep etmiştir.

Anayasa Mahkemesi yaptığı incelemede, HAGB kararlarına karşı başvurulacak kanun yolunu düzenleyen bu hükümle ilgili uygulamada oldukça değişiklik yaklaşımlar olduğuna ve Yargıtay daireleri arasında dâhi içtihat birliği bulunmadığına dikkat çekmiştir. Bireysel başvuru müessesesinin yürürlüğe girmesinden sonra verilen birçok kararına da atıf yapan Anayasa Mahkemesi, HAGB kararlarına karşı yalnızca itiraz kanun yolunun öngörülmesinin ifade hürriyeti, devletin yaşamı koruma yükümlülüğü, işkence ve kötü muamele yasağı, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme yasağı dahil birçok temel hak ve hürriyet ihlâline ilişkin talep ve davalarda sorun teşkil ettiğine de dikkat çekmiştir.

Anayasa Mahkemesi’ne göre kanun yolunun amacı, yargı yerleri tarafından verilen kararların kural olarak başka bir yargı yeri tarafından denetlenmesine imkân tanımak suretiyle daha güvenceli bir yargı hizmeti sunmaktır (AYM E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015). Türk yargı sisteminde asıl derece kanun yolları istinaf ve itiraz olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hüküm dışındaki kararlar için öngörülen kanun yolu ise itirazdır. HAGB kararları da hüküm niteliği taşımadığından itiraz kanun yoluna tabii olmuştur. Ancak Anayasa Mahkemesi’ne göre uygulamadaki farklılıklar, HAGB kararları için itiraz kanun yolunun işlevselliği ve anayasallığını sorgulanabilir hâle getirmektedir.

Görece yeni olmasına karşın Türk yargı sisteminde geniş bir yere sahip olan HAGB kararlarına karşı kanun yolu olarak seçilen itiraz kurumunun, uygulamadaki eksikler ile temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması konusunda elverişli bir yargısal mekanizma olmaması sebebiyle, bu hak ve hürriyetlerin ihlâline yol açabileceğine dikkat çeken Anayasa Mahkemesi, HAGB kararlarına itiraz üzerine verilen kararların çoğunlukla bir cümlelik gerekçe içeren ret kararlarını olduğuna değinmektedir.

Tüm bu sebeplerle Anayasa Mahkemesi, Karara Konu Hükmün Anayasanın 40. maddesinde yer alan etkili başvuru hakkına aykırı olması sebebiyle iptaline karar vermiştir. Ancak hükmün iptali kararının ertelenmesine de karar veren Anayasa Mahkemesi, söz konusu iptal kararın Resmî Gazete’de yayımlandığı tarihten itibaren dokuz ay içinde yürürlüğe gireceği yönünde karar vermiştir. Bu vesileyle Anayasa Mahkemesi, oluşacak kanun boşluğunu doldurmak için kanun koyucuya 23 Haziran 2023 tarihine dek süre tanımıştır.

HAGB Kararlarına Yönelik İtirazların Reddi Üzerine Yapılan Bireysel Başvurulara İlişkin Karar

Yukarıdaki aktarmış olduğumuz iptal kararından bir gün önce, 22 Eylül 2022 tarihinde, Resmî Gazete’de yayımlanan 2016/1635 başvuru sayılı Anayasa Mahkemesi kararında da yine HAGB konusu değerlendirilmiştir. Başvurucuların kendileri hakkında verilen HAGB kararlarına karşı yapmış oldukları itirazlar kısa gerekçelerle reddedilmiştir.

Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan incelemede, öncelikle bireysel başvuru kapsamında hak ihlâli oluşturduğu iddia edilen hükümler ve HAGB’ye karşı itiraz kanun yoluna ilişkin uygulamanın özellikleri incelenmiştir. İptal kararında olduğu, Yargıtay daireleri de dahil olmak üzere, HAGB kararlarına ilişkin itiraz incelemesinin kapsamı ve yöntemi hakkında bir uygulama birliği olmadığına dikkat çeken Anayasa Mahkemesi, hem kendi içtihatları içinde hem de diğer yargı organları tarafından verilen kararlar arasında bu sebeple doğan hak ihlâllerine ilişkin de örnekler paylaşmıştır.

Başvurucular tarafından sunulan talep kapsamında, HAGB kararının sonucu olan denetim süresinin başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı da dâhil olmak üzere birçok hakkını ihlâl ettiği iddiası yer almaktadır. Hem bu konuda hem de HAGB kararlarının mahiyeti ile ilgili detaylı bir inceleme yapan Anayasa Mahkemesi, başvurucuların yargılanması ve haklarında verilen HAGB kararları bakımından gerekçeli karar hakkı, silahların eşitliği ilkesi, savunma için gerekli zaman ve kolaylığa sahip olma gibi hak ve ilkeler bakımından ihlâllerin oluştuğuna dikkat çekmiştir.

HAGB kararlarına karşı itiraz kanun yolunu ise “usul istismarının bir görünüm şekli” olarak değerlendiren Anayasa Mahkemesi, uygulamadaki sorunların varlığına bir kez daha vurgu yapmıştır. Mahkemeye göre bu istismarın temel sebeplerinden biri arasında sanıkların HAGB kararını kabulüne ilişkin beyanlarının alınma usulü yer almaktadır. Bilindiği üzere, HAGB kararı verilebilmesi için sanığa HAGB şartlarının açıklanması ve sanığın da bunu kabul etmesi gerekmektedir. Uygulamada çoğunlukla sanıklara kendileri hakkında mahkumiyet kararı verilecek olması durumunda HAGB kararını kabul edip etmeyeceği şeklinde bir soru sorulmasının sanık üzerinde baskı yaratacağına dikkat çeken Anayasa Mahkemesi, sanıkların bilinmeyenler arasında seçim yapmaya ve hayatlarıyla ilgili adeta kumar oynamaya itildiğini de açıkça belirtmektedir.

Tüm bu sebepler ve diğer açıklamaları ışığında Anayasa Mahkemesi, başvuruculardan bir kısmı hakkında ifade hürriyeti ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlâl edildiğine ve bu kişiler hakkında yeniden yargılama yapılması sebebiyle dosyanın ilk derece mahkemelerine gönderilmesine karar vermiştir.

Sonuç

Anayasa Mahkemesi’nin yukarıdaki kararlarında ve uygulamada da bire bir olarak karşılaşıldığı üzere, HAGB kurumu hem yasal düzeyde hem de uygulamada birçok sorunu barındırmaktır. İptal kararının yürürlük tarihinin ertelenmesi ile kanun koyucudan beklenen HAGB kararlarının da hükümler gibi istinaf kanun yoluna dâhil edilmesi yönünde bir düzenleme getirilmesidir. Sanıyoruz ki, kanun koyucunun bu karara karşı ne şekilde harekete edeceği önümüzdeki aylarda daha da netleşecektir.

Kanımızca, uygulamadaki sorunların giderilmesi için yalnızca HAGB kararlarına karşı kanun yoluyla ilgili yasal düzenlemede değişiklik yapılmasının yeterli olmadığı da açıktır. Öyle ki, tüm HAGB kurumunun yeniden ele alınması ve mahkemelerin inceleme pratiği ve kararları arasında yeknesaklığın sağlanması oldukça önemlidir. Tüm ceza yargılaması bakımından önemli olan bu hususun, fikri ve sınaî haklara ilişkin ceza yargılaması bakımından ayrıca bir öneme sahip olduğunu da vurgulamak gerekir. Zira, Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan 2021 yılı Adalet İstatistikleri uyarınca ülke genelinde Fikri ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemeleri tarafından verilen toplam 8200 karardan 1704 tanesi HAGB kararıdır[1]. Bunun da mahkumiyet kararından sonra en çok verilen karar olduğu ve tüm kararların %20’sinden fazla olduğu düşünüldüğünde, HAGB kurumunun fikri ve sınaî haklara ilişkin ceza yargılamasında çok önemli olduğu şüphesizdir. Bu nedenle de HAGB konusundaki gelişmelerin ve kanun koyucunun alacağı tutumun yakından takip edilmesi tavsiye edilir.

Mustafa Çağatay AKBAŞ

Ekim 2022

mustafacgty@gmail.com


DİPNOT

[1] T.C. Adalet Bakanlığı, Adalet İstatistikleri, 2021, s. 78

AVRUPA BİRLİĞİ FİKRİ MÜLKİYET OFİSİ EUIPO’NUN “OTANTİKLİK” PROJESİ

Avrupa Birliği (AB) nezdinde yapılan araştırmalara göre sahte ve korsan mallar; AB ekonomisinin kilit sektörlerinde yılda 83 milyar Euro’dan fazla gelir kaybına ve 670.000 iş kaybına neden olurken, AB genelinde hükümetlere 15 milyar Euro’ya kadar kamu gelirine de mal olmakta.

Bu mallar aynı zamanda, bir taraftan çevreye zarar veriyor diğer taraftan tüketicilerin sağlığını ve güvenliğini tehlikeye atabiliyor. Ayrıca kara para aklama, dolandırıcılık, siber suçlar, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı gibi diğer suç faaliyetlerini desteklediği için kurbansız suç olarak da sayılmıyor.

Bedeli bu denli ağır olan taklit ile mücadeleye yardımcı olmak için AB’nin ulusal ve bölgesel fikri mülkiyet ofislerini, belediyeleri ve yerel kuruluşları bir araya getirip güçlendirmeyi amaçlayan bir proje, Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (European Union Intellectual Property Office) EUIPO tarafından AB İş Birliği Faaliyetleri ve 2025 yılı Stratejik Planı çerçevesinde başlatılmıştı.

Proje; en etkin mücadelenin ilgili kurum, kuruluş ve tüketicilerle birlikte ve yerel düzeyde verilmesi gerektiği temeline dayanıyor. Bu kapsamda EUIPO; her biri ulusal marka birliği olan İspanya’dan ANDEMA, Fransa’dan UNIFAB ve İtalya’dan INDICAM ile birlikte hareket ederek Sertifikalı Otantik Şehirler AB Ağını (European Network of Certified Authenticities) kurdu.

Pilot aşamada Fransa’dan Paris, İtalya’dan Roma, Ravenna ve Cervia, İspanya’dan Alicante ve Malaga şehirlerine “otantiklik (authenticity)” unvanı verildi. Peki “otantiklik” ne anlama geliyor ve bu unvan nasıl kazanılıyor?

Taklitle mücadelede kararlı olan AB içindeki herhangi bir fikri mülkiyet ofisi, ilgisini EUIPO’ya bildiriyor. Söz konusu fikri mülkiyet ofisi ve konuyla ilgilenen belediye arasındaki taahhüt, bir mutabakat zaptı ile resmileştiriliyor. Daha sonra yerel makamlar ve paydaş kuruluşlar güçlerini birleştirerek Proje amacına uygun olarak başarılı uygulamaların da paylaşıldığı bir dizi medya etkinlikleri, bilinçlendirme kampanyaları ve farklı hedef kitlelere göre özel tasarlanmış eğitim faaliyetleri yürütüyor. Bu faaliyetlerin yürütüldüğü şehirler de “otantiklik” sertifikasını elde ediyor.

Mevcut durumda, fikri mülkiyet sistemini güçlendirme çabası göstererek otantiklik sisteminin bir parçası haline gelen 6 tane AB şehri var: Yunanistan’da Selanik ve Mikanos, Bulgaristan’da Filibe ve Sofya, Slovakya’da Banska Bystrica ve İspanya’da Madrid.

Sisteme dahil olan belediyelere ve diğer paydaşlara, Proje kapsamında yürütülecek etkinlikleri tasarlamak ve uygulamada kullanmak üzere birçok kaynak sunulmuş durumda. Bu kaynaklar, esasen EUIPO’nun internet sitesinde yer alan kapsamlı çalışmalara dayanmakta olup aşağıda özetliyoruz.

  • Fikri mülkiyet ile ilgili araştırma ve veriler: Bu kısımdaki çalışmalar; fikri mülkiyetin ekonomiye ve istihdam yaratmaya katkısı, özellikle gençler ve işletmeler olmak üzere toplum tarafından nasıl algılandığı ve ihlalinin yol açtığı zarar üçlemesine odaklanıyor.
  • AB Gözlemevi (Observatory) yayınları: AB Gözlemevi ve ortakları tarafından yürütülen tüm çalışmalar; ekonomik çalışmaları, pazar araştırması analizlerini ve ihlale ilişkin çok yönlü değerlendirmeleri içeriyor.
  • Diğer yayınlar: AB Gözlemevinin kamu ve özel sektör ortaklarından fikri mülkiyetle ilgili çok çeşitli konulardaki yayınlar da dahil olmak üzere araştırma ve yayın kataloğu bulunuyor.
  • AB’de fikri mülkiyet: Bu kısımda yer alan AB haritasının üzerinde AB üyesi ülkelere tıklandığında, ilgili ülkeye ait ilgi çekici fikri mülkiyet verilerine ulaşılıyor.
  • AB Fikri Mülkiyet Ağı (European Union Intellectual Property Network) EUIPN: Marka ve tasarımlarla ilgili sınıflandırma, arama motorları vb birçok alana ilişkin uygulamaları içeren araçtır.     
  • Güçlendirilmiş Fikirler (Ideas Powered) Girişimi: Bu girişimin esas hedef kitlesi, AB’li gençlerdir. Doğrudan gençlik etkinliklerinde veya sosyal medya üzerinden fikri mülkiyetin hayatlarını nasıl etkilediği, yaratıcılıklarını, yenilikleri ve girişimciliklerini artırmak için nasıl kullanılabilecekleri konularında bilgi veriliyor.
  • Güçlendirilmiş Fikirler Okulda (Ideas Powered@School) Girişimi: 2018 yılında AB Eğitim Konseyi, fikri mülkiyet konularının, AB’nin tüm eğitim sistemi içinde yer almasına ilişkin tavsiyelerde bulunarak EUIPO’nun bu alandaki çalışmalarını uygun bulmuştur.  EUIPO, Konseyin tavsiyelerinin ulusal düzeyde eyleme dönüştürülmesine yardımcı olmak amacıyla ulusal fikri mülkiyet ofisleri ve milli eğitim bakanlıklarıyla yakın iş birliği içinde olup Eğitim Ağında Fikri Mülkiyet (IP in Education Network) Portalını oluşturmuştur. Tüm AB’yi kapsayan Eğitim Ağı, düzenli toplantılar yaparak fikri mülkiyet bilincini okul sınıflarına taşımakta ve hazırlanan eğitim materyallerine Portalda yer vermektedir.
  • İş İçin Güçlendirilmiş Fikirler (Ideas Powered for Business) Girişimi: EUIPO, AB’deki küçük ve orta ölçekli işletmelere (KOBİ’lere) marka ve tasarım tescillerini yaptırmaları ile genel fikri mülkiyet konularında bilgi verme desteği sağlıyor. Bu girişimin bir parçası olarak ayrıca; marka ve tasarım başvuru ücretlerinin geri ödemesi ile araştırma hizmetlerinin desteklenmesi için AB Komisyonu ve üye ülkelerin fikri mülkiyet ofislerinin iş birliğinde 20 milyon Euro’luk bir KOBİ Fonu oluşturulmuş. Fon, işletme başına en fazla 1500 Euro’ya kadar destek sağlıyor.
  • Fikri Mülkiyet Uygulama Portalı IPEP (IP Enforcement Portal): Kullanıcı dostu, etkileşimli ve güvenilir olma prensipleri göz önünde bulundurularak hazırlanan Portal; hak sahipleri ve yasal temsilcileri, AB icra makamları (gümrük ve polis), AB Komisyonu ve dünya çapındaki AB delegasyonları arasında güvenli bir iletişim aracı. Çok dilli ve ücretsiz olan IPEP, AB Fikri Mülkiyet Hakları İhlallerine İlişkin Gözlemevi tarafından ve 386/2012 sayılı AB Tüzüğü kapsamındaki yetkinin bir parçası olarak oluşturulmuş. AB’li hak sahipleri; ürünlerine ve fikri mülkiyet haklarına ilişkin verileri paylaşarak; üçüncü ülkelerdeki haklarının ihlal edildiğini AB Komisyonunun Ticaret Genel Müdürlüğüne raporlayarak ve gümrüklerde Eylem Başvurularını (Application for Action – AFA) elektronik olarak yaparak IPEP vasıtasıyla ürünlerini ve haklarını korumak için girişimde bulunabiliyor.

Gonca ILICALI

Ekim 2022


Kaynaklar:

HAYATINI KAYBETMİŞ VEYA KURGULANMIŞ MARKA VEKİLLERİ  ADINA USPTO NEZDİNDE YAPILMIŞ İŞLEMLER ABD – ÇİN FİKRİ HAKLAR FAY HATTINI GERİYOR


Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Çin arasındaki gerginliklerin Fikri Mülkiyet camiasına, buluşların kopyalanması, ticari sırların çalınması, verilerin sızdırılması gibi birçok farklı boyutta yansımaları olmuştu. Bugün paylaşacağımız konu ise her ne kadar ABD Fikri Mülkiyet (IP) çevrelerinde Çin’in bir başka “saldırısı” olarak yorumlansa da, yazarın herhangi bir ülkeyi dilin yapısından kaynaklı kurduğu “gerçeklik” temelinde nefret söylemiyle ötekileştirme niyeti bulunmamaktadır. (Bkz. Çinli/Çinliler)

ABD Patent ve Marka Ofisi’nin (USPTO) 25.08.2022 tarihinde yayınladığı bildiriye [1] göre Çinli bir ajans 2021’de vefat etmiş olan marka vekili Jeffrey Firestone adını kullanarak USPTO nezdinde 300’ün üzerinde uygunsuzluğa cevap sunmuş ve marka tescil başvuru yapmıştır. Üstelik sözü edilen marka vekili 2020 yılında 7.000’in üzerinde Çin menşeili marka tescil başvuru yapmış ve yılın en çok marka başvurusunu yapan vekilleri listesinde 7. sırada belirtilmiştir. Yayınlanan rapor, ihlalin yalnızca vekilin vefatı sonrasında yapılan işlemleri kapsadığı için geçmişe yönelik dosyalarda da aynı durumun söz konusu olup olmadığı şu an için belirsizdir.

Söz konusu suçun bir başka boyutu ise, aynı ajans tarafından, “Jackson George” isimli kurmaca bir marka vekili yaratılması ve bu isim üzerinden USPTO nezdinde 2.500’ün üzerinde markanın temsilciliği yapılmasıdır. Bu markaların büyük bir kısmında sözde vekil, Illinois eyaletinde yetkiliyken, bir kısmında ise aynı vekilin New York kanunları uyarınca yetkili marka vekili olduğu belirtilmiştir. Durumun fark edilmesi üzerine, USPTO tarafından yapılan araştırmada ABD kayıtlarında avukat olarak kayıtlı olan Jackson George isimli yetkili tespit edilmemiş, en yakın benzer olarak tespit edilen George Jackson’a (George Jackson III) konu hakkında bildirim yapılmıştır. Kendisi, marka konusunda veya bağlantılı herhangi bir alanda daha önce hiç çalışmadığını kuruma bildirmiştir.

Bunun üzerine, USPTO yaptığı araştırmalarda Jeffrey Firestone ve Jackson George isimleri üzerinden yapılan başvuruların izini sürerek, aynı zamanda aynı bağlantılardan yapılan elektronik imzalar ve aynı e-posta adreslerinin kullanılması gibi başka ortak noktaları da birleştirilerek aralarındaki bağlantıyı kanıtlayacak örnekler bulmuştur. Tüm bunlara ek olarak, aynı vekiller tarafından sunulan kullanım beyanlarında da sahte faturaların tespiti yapılmış ve bunlardan da ayrıca ayrıntılı olarak bildiride bahsedilmiştir.
 
USPTO, raporda elindeki tüm kanıtlara dayanarak, eşgüdümlü şekilde devam eden bu kasıtlı çabanın bilerek ve isteyerek işlenmiş nitelikli bir suç olduğu kanaatinde olduklarını açıkça belirtmiştir. Daha önce benzer durumlarda, markaların ve bağlantılı tüm işlemlerin sicilden terkin edildiği bilinmektedir. Fakat bu durum daha çok marka sahibini cezalandırmak anlamına geldiği için bu ayrı bir tartışma konusudur. Dolayısıyla, sadece marka sahiplerini cezalandırmanın ötesinde, ihlali gerçekleştiren kişilerin yargılanması ve ne gibi yaptırımlar uygulanabileceğine ilişkin olasılıklar üzerinde konuşulmaktadır. Daha önce ABD’nde ikamet eden ve benzer suçlara girişen kişilerin hapis cezası aldığı bilinse de, denizaşırı bir ülkede gerçekleşen suçlara ilişkin yaptırımların hangi yönde olacağı merakla beklenmektedir.

ABD’nin geçmiş örneklerine bakarsak, genel olarak marka vekili olmayan ancak marka vekili gibi hareket eden dolandırıcılar konusunda vermiş olduğu kararların hakkaniyetinden bahsetmek mümkündür. Mevcut durumda, ihlali yapanın da Çin menşeili olduğu düşünüldüğünde yine caydırıcı olarak adlandırılabilecek bir hükme varılacağı beklenmektedir. 

Türkiye’de ise, bilindiği üzere, marka ve patent vekillerinin eylemlerinin mesleğin gereklikleri ve erdemleri çerçevesinde yürütülmesi için Türk Patent ve Marka Kurumu Patent Vekilleri ve Marka Vekilleri Meslek Kuralları ve Disiplin Yönetmeliği[2] mevcuttur. Yönetmelik kapsamında bir marka ve/veya patent vekilinin suç kapsamında sayılabilecek eylemlerinin çerçevesi net olarak çizilmişken, yetkili olmayanların veya vekillik yetkisi olmadığı halde yetkiye sahipmiş gibi davrananların karşılaşabileceği yaptırımlar mevzuat çerçevesinde net olarak belirtilmemiştir. ABD’nde karşılaşılan vakanın bir benzeri Türkiye’de vuku bulduğunda, Türk Ceza Kanunu nitelikli dolandırıcılık hükümleri kapsamında eylemin suç olarak sayılabileceği bilinmektedir. Fakat özellikle Türk Patent ve Marka Kurumunda (Kurum) başvuru ve taleplerin e-devlet üzerinden kolayca işleme alındığı da düşünüldüğünde, eylemlerin yetkili olmayanlar tarafından yapılması ihtimali oldukça artmıştır. Nitekim Kurum düzenlemiş olduğu son vekillik istişare toplantısında marka/patent vekili olmamasına rağmen e-devlet üzerinden başvuru ve diğer işlemleri yapanları tespit ettiğini bildirmiştir.

Daha önce de birçok marka ve patent vekili tarafından dile getirildiği üzere, vekillerin kusurlu davranışlarına ilişkin yaptırımların belirlendiği gibi, mesleğin dışında kalanlar için de yaptırımların ne yönde/düzeyde olacağını belirten düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır. Kanaatimizce, bu yazının konusunu oluşturan USPTO bildirimi, tescil ofisleri nezdinde yukarıda bahsedilen tipte sahtekarlıkları yapanlara karşı ilgili Kurumların mücadele yönteminin dikkate alınması gereken bir örneğini teşkil etmektedir.

Mehpare BOZKURT

Eylül 2022

mehparegamzebozkurt@gmail.com


[1] https://www.uspto.gov/sites/default/files/documents/TM-show-cause-order-Shenzhen-Haiyi.pdf

[2] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=38501&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5

Fikrî Mülkiyet Hukuku Terminolojisine Dair Süreğen Bir Sorun: “Patent” Sözcüğünün Hatalı Kullanımı

Fikrî mülkiyet hukuku[1], çeşitli gayrimaddi hakların elde edilmesi, sona ermesi ve korunması ile bu haklar üzerinde tasarrruf edilmesine ilişkin kurallar bütününü ifade etmektedir. Bu yapı içerisinde farklı menfaatleri koruyan çeşitli haklar; marka, tasarım, faydalı model vb. adlarla sınıflandırılmaktadır. Sektör profesyonellerinin büyük çoğunluğu tarafından, söz konusu sınıflandırmaya takıntı düzeyinde riayet edilmekte ve bu sözcüklerin başkaları tarafından kullanıldığı durumlarda da benzer şekilde hassasiyet gösterilmesi beklenmektedir. Ancak bu adlandırmalardan yazımızın konusunu da oluşturan “patent” sözcüğünün hatalı kullanımı, diğerlerinden farklı şekilde “geri iade” anlatım bozukluğunda olduğu gibi bir irkilmeye sebep olmaktadır. IPR Gezgini’nde geçtiğimiz yıllarda yayınlanan “Folklorik Türk Marka Terminolojisi” başlıklı yazının bir bölümünde[2] de “ismin patenti”, “markanın patenti” örnekleriyle bu duruma değinilmiştir. Örnekler; “bu işin patenti bende”, “o resim onun patentli hakkı”, “tasarımın patenti” şeklinde çoğaltılabilir.

Patent sözcüğünün hatalı kullanımı, anılan sözcüğün, bir gayrimaddi hak üzerinde tekel hakkı elde edilmesinin genel adı olduğu yanılgısından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte Türk Dil Kurumu (TDK) tarafından hazırlanan ve güncellenen Güncel Türkçe Sözlük’te, “patent” sözcüğünün dördüncü sıradaki, mecaz niteliğindeki anlamının, “Bir durum veya bir işi yalnızca kendi yetkisi altında görme” olduğu görülmektedir. Bu kullanıma örnek olarak da Peyami Safa tarafından kaleme alındığı belirtilen[3] “Çünkü Türkiye’de patenti yabancı şöhretlerin elinde bulunan heykeltıraşlık Türk sanatkârına para getirmez.” ifadeleri gösterilmektedir.  


TDK tarafından hazırlanan ve güncellenen Bilim ve Sanat Terimleri Sözlüğü’nde ise “patent” sözcüğünün belirtilen anlamına rastlanmamaktadır.

TDK Güncel Türkçe Sözlük’te, “patent” sözcüğüne ilişkin karşılaştığımız en ilginç kullanım ise “patentinin altına almak” ifadesidir. Dahası yapısal olarak dahi hatalı olduğunu düşündüğümüz bu sözcük grubunun, gayrimaddi hakların da ötesine geçecek şekilde, “birini egemenliği altına almak” anlamına geldiği belirtilmektedir.

TDK Başkanlığının görevleri, 11.10.2011 tarihli ve 664 sayılı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (664 sayılı KHK) m.10/2 hükmünde düzenlenmiştir. Bu görevler arasında; Türkçenin söz ve anlam yapısını korumak ve geliştirmek, yazılı ve sözlü kaynaklardan Türk dili ile ilgili derleme ve taramalar yapmak (664 sayılı KHK m.10/2,c) ile Türk dilinin zenginleşmesine yönelik inceleme ve araştırmalar yapmak, yazım kılavuzları ve sözlükler hazırlamak, bilim, sanat, spor terimleri ile teknik terim ve kavramları karşılayacak Türkçe terim ve kavramların bulunmasına yönelik araştırma ve incelemelerde bulunmak (664 sayılı KHK m.10/2,ç) da yer almaktadır. Patent sözcüğünün hatalı kullanımına karşılık gelen anlamın, Güncel Türkçe Sözlük’te yer alması, ancak TDK’nin “yazılı ve sözlü kaynaklardan Türk dili ile ilgili derleme ve taramalar yapmak” şeklinde ifade edilen göreviyle ilişkilendirilebilmektedir. Zira yaygın, fakat hatalı bir kullanımın Güncel Türkçe Sözlük’te yer almasının, böyle bir kullanım bulunduğunun tespiti işlevine yönelik olduğu düşünülmekte, bu durumun ise kullanımdaki hatayı ortadan kaldırmayacağı değerlendirilmektedir. Dilin, sözcüklere yüklenen hatalı anlamlarla değil, sözcüklerin doğru şekilde kullanımıyla gelişeceği ve zenginleşeceği düşüncesiyle; yazının, fikrî mülkiyet hukuku terminolojisine uygun olmayan kullanımların azalmasına katkı sağlaması umut edilmektedir.

Osman Umut KARACA

osmanumutkaraca@hotmail.com

Eylül 2022


DİPNOTLAR

[1] “Fikrî mülkiyet hukuku” ifadesi, yazının tamamında “sınai mülkiyet hukuku”nu da kapsayacak şekilde kullanılmıştır.

[2] Özlem Fütman, Önder Erol Ünsal; Folklorik Türk Marka Terminolojisi, 2019,Folklorik Türk Marka Terminolojisi – IPR Gezgini, (02.09.2022).

[3] Örnek olarak verilen ifadenin Peyami Safa’nın hangi eserinde yer aldığı tespit edilememiştir.

ALAN ADI UYUŞMAZLIKLARININ ÇÖZÜMÜNDE BEKLENEN SON: TRABİS



TRABİS nedir?

Alan adı uyuşmazlıklarının çözümü alan adlarının öneminden ötürü özel bir değere sahip. Alan adları fikri mülkiyet hukukunda ticaret unvanı, işletme adı, marka gibi varlıklarla benzer özellikler arz ediyor. Alan adlarının ticari değeri, elektronik ticaretin büyüyen hacminden besleniyor. Alan adlarından doğan uyuşmazlıklar lokal veya uluslararası türlerine göre ayrı çözüm mekanizmalarına tabi. Uyuşmazlıkların adil, hızlı ve doğru çözülmesi bu bakımdan hassas bir konu. Uzun yıllar Orta Doğu Teknik Üniversitesi (“ODTÜ”) Nic.tr ile çözüme kavuşturulan lokal alan adı uyuşmazlıklarının çözüm mekanizmasının değiştirilmesinde nihayet sona gelinmiş görünüyor. TRABİS yani TR AĞ BİLGİ SİSTEMİ, alan adı uyuşmazlıklarının çözümünün adresi. Önce kavramlara sonra sürece ve hayata geçişine biraz daha yakında bakalım.

TRABİS, “.tr” Ağ Bilgi Sistemi anlamına geliyor. TRABİS, ODTÜ bünyesinde yer alan Nic.tr.’nin açıklamasına göre ‘‘tr. uzantılı internet alan adı sisteminin ve buna ait merkezi veri tabanının işletilmesine, rehberin oluşturulmasına, güncellenmesine ve rehberlik hizmetinin sunulmasına ve alan adı başvuru işlemlerinin gerçek zamanlı olarak yapılmasına imkân veren, tüm bu faaliyetlerin güvenli ve iş sürekliliğini sağlayacak şekilde gerçekleştirildiği sistemdir.’’ Kısacası TRABİS’i, “.tr” alan adı sisteminin ve veri tabanının yönetimini ve işleyişini kapsayan bir sistem olarak ifade ediyoruz.  

TRABİS, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (“BTK”) bünyesinde faaliyete geçecek, yani uyuşmazlık çözümünde yetkili kurum ve düzende önemli değişiklik ve güncellemeler söz konusu olacak.

Özetle ifade etmek gerekirse; Türkiye’de “.tr” uzantılı alan adları, ODTÜ bünyesinde yer alan Nic.tr tarafından yürütülmekteydi. Ancak 10.11.2008 tarihli ve 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu tarafından Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığına verilen yetki ile düzenlenen İnternet Alan Adları Yönetmeliği, “.tr” uzantılı alan adlarının tahsisine ilişkin işlemlerin yürütülmesi faaliyetini BTK’ya bıraktı.

Ne zaman faaliyete geçiyor?

BTK, 19.08.2022 tarihinde yaptığı açıklamada TRABİS’in 14.09.2022 tarihinde hizmete gireceğini duyurdu. Birinci seviye .tr uzantılı alan adı (alanadı.tr gibi) tahsisi ise TRABİS faaliyete girdikten 1 yıl sonra yapılacak. Nic.tr ise TRABİS’in faaliyete geçmesi ile eş zamanı olarak kapanacak.

Neler öne çıkıyor?

TRABİS devreye girdiğinde alan adları ile ilgili olarak alan adının alındığı hizmet kuruluşu ile iletişime geçilmesi gerekecek. TRABİS’in işleyiş kuralları, Nic.tr’nin işleyiş kurallarından şüphesiz farklılıklar arz edecek. Özellikle yeni işleyiş kuralları ve değişiklikler TRABİS tarafından duyurulacak.

Kayıt operatörü, “.tr” uzantılı alan adı hizmeti vermeye yetkili firma olarak belirlenmiş durumda. Buna göre TRABİS faaliyete başlamadan yetkili bir kayıt operatörüne geçilmesi gerekiyor. Kayıt operatörüne aktarılmayan alan adları ise TRABİS faaliyete geçince TRABİS’e aktarılacak. Fakat son kullanıcıya hizmet verilmeyeceğinden kayıt operatörüne geçilmesi gerekecek. Aksi halde alan adına ilişkin yenileme ya da alan adını yönetme işlemleri sağlanmayabilir. Burada son kullanıcı mutlaka bir ürün veya hizmeti satın alan kişi değil, nihayetinde onu kullanan kişidir/ belirli verileri sorgulamak ve değerlendirmek için veri tabanlarına erişen tüm kullanıcılardır. Aktarım yapılırken alan adlarına ilişkin hizmette bir kesinti ise söz konusu olmayacak.

TRABİS ile öne çıkan bir diğer değişiklik belge ile tahsis meselesi. Önceden “.tr” uzantılı alan adı tahsisi için kurulacak alan adına ilişkin marka veya kuruluş ile ilgili bazı belgelerin sunulması gerekmekteydi. Bazı istisnalar haricinde TRABİS bu zorunluluğu ortadan kaldıracak ve artık her alan adı tahsisi için belgeler talep edilmeyecek. Com.tr, org.tr, net.tr, gen.tr, biz.tr, tv.tr, web.tr, info.tr, bbs.tr, tel.tr ve name.tr uzantılı alan adları için “ilk gelen alır” kuralı uygulanacak ve bu kurala göre belgesiz tahsis söz konusu olacak. Bunun uyuşmazlıkları arttıracağı mı yoksa azaltacağı mı siz değerli okurun takdirinde.

23 Mart 2020 tarihinde Nic.tr üzerinde yeni alan adı başvuru ve alan adı yenileme işlemleri durdurulmuştu, ancak gov.tr, edu.tr, av.tr, bel.tr, dr.tr, tsk.tr, k12.tr, pol.tr ve kep.tr alan adları için yine devam ediyordu. Bu tarihten sonra alan adı başvuruları Nic.tr’ye kayıtlı kayıt operatörleri tarafından yapılmaktadır. Belge sunulmasına ilişkin ise gov.tr, edu.tr, av.tr, bel.tr, dr.tr, tsk.tr, k12.tr, pol.tr ve kep.tr alan adları istisnalar dahilindedir, yani bu alan adları için belge sunulma zorunluluğu devam edecektir.  

Alan adı satış ve devirlerine Nic.tr’de izin verilmemekteydi. Ancak İnternet Alan Adları Yönetmeliği madde 13 uyarınca TRABİS’de satış ve devirlere izin verilmesi söz konusu olacak. Ölüm/gaiplik karinesi, şirket birleşme/devralma belgeleri, marka/patent devri belgeleri veya fikir/sanat eserleri ile ilgili hakların devrini ispat eden belgelerin olması halinde devir işlemi yapılabilecek.

Uyuşmazlıklarla kim ilgilenecek?

Gelgelelim asıl konuya, alan adı uyuşmazlık çözüm mekanizması nasıl işleyecek?

Kısaca özetlemek gerekirse; bir uyuşmazlık ortaya çıktığında İnternet Alan Adları Tebliği (Madde 13/(b) ve (d)) uyarınca kayıt kuruluşu, internet alan adına ilişkin adli bir süreç veya uyuşmazlık çözüm süreci başlatıldığında, TRABİS’e durum hakkında derhal bilgi vermekle ve belirlediği uyuşmazlık çözüm mekanizmasında kayıt kuruluşu yapması gereken tüm yükümlülükleri titizlik ve ivedilikle yerine getirmekle yükümlü. İnternet Alan Adları Uyuşmazlık Çözüm Mekanizması Tebliğine göre Uyuşmazlık Çözüm Hizmet Sağlayıcıların (“UÇHS’ler’’) internet alan adları ile ilgili uyuşmazlıkların çözüm sürecini hakemler veya hakem heyetleri vasıtasıyla yürüten taraflar söz konusu olacak. Sağlayıcılık başvurularının değerlendirme makamı BTK. Bununla birlikte uyuşmazlığa konu olan internet alan adı, uyuşmazlık çözümü süreci boyunca dondurulacak. UÇHS’ler BTK tarafından re’sen veya şikâyet üzerine denetlemeye tabi olacak. Bir internet alan adına ilişkin uyuşmazlıkta, TRABİS sistemine kayıtlı bulunan zaman bilgisi esas alınacak bilgi olarak kabul edilmiş durumda. TRABİS uygulaması yeni ve önemli bir alan adı uyuşmazlık çözüm mekanizması olarak kısa bir süre içinde ilgili ekosistemin gündeminde önemli bir yer edineceğe benziyor.

Doç. Dr. Mete TEVETOĞLU

Eylül 2022

metetevetoglu@gmail.com

2023 AIPPI Dünya Kongresi İstanbul’da Gerçekleştirilecek!



2023 sonbaharında dünya fikri haklar camiasının kalbi İstanbul’da atacak!

Türkiye, 2023 yılında fikri haklar alanında çok önemli bir uluslararası etkinliğin ev sahibi olacak ve Uluslararası Fikri Mülkiyet Hakları Koruma Derneği (Association Internationale pour la Protection de la Propriété Intellectuelle – International Association for the Protection of Intellectual Property), yani bilinen kısaltması ile AIPPI‘nin 2023 yılı Dünya Kongresi, İstanbul’da gerçekleştirilecek.

2023 yılı AIPPI Dünya Kongresi’nin İstanbul’da yapılacağına ilişkin resmi duyuru, derneğin internet sitesinde 15 Ağustos 2022 tarihinde yayımlandı.



1897 yılında kurulan ve bu yıl 125. kuruluş yıldönümünü kutlayan AIPPI, dünyanın en prestijli fikri haklar örgütlerinden birisi ve dünya genelinde fikri haklar konusundaki gelişmelere yön veren öncü sivil toplum kuruluşları arasında yer alıyor. 2008 yılında Türkiye’de kurulan Fikri Mülkiyet Hakları Koruma Derneği (AIPPI Türkiye) ise T.C. kanunlarına göre kurulu bağımsız bir dernek olarak faaliyet gösteriyor ve uluslararası dernekle yakın temas içerisinde çalışıyor.

Türkiye’nin AIPPI Dünya Kongresi’ne ev sahibi olabilme serüveni yıllar öncesinden başlamıştı. Bu yöndeki Türkiye grubu teklifi yıllar önce kabul edilmiş olsa da, çeşitli nedenlerle gerçekleşen ertelemeler sonrasında, 2023 yılı için hedefe nihayet ulaşıldı.

AIPPI Türkiye’nin geçmiş ve mevcut yönetimleri ile bu konuda uluslararası büroda ve uluslararası büro nezdindeki komitelerde çalışan Türkiye grubu üyeleri başta olmak üzere, AIPPI Türkiye’nin tüm üyeleri, bu başarıda pay sahibi olmanın mutluluğunu yaşıyorlar.


AIPPI Dünya Kongreleri, pandemi öncesi binlerce fikri haklar çalışanına dünyanın farklı ülkelerinde ev sahipliği yapan büyük etkinlikler olarak öne çıkıyordu. Pandemi döneminde çevrimiçi olarak düzenlenen kongrelerin ardından, 2022 yılı AIPPI Dünya Kongresi Eylül ayında San Francisco’da yüz yüze olarak gerçekleştirilecek ve bu kongreye aynı zamanda çevrimiçi katılım da mümkün olacak.

Resmi duyuruda 2023 yılında İstanbul’da yapılacak AIPPI Dünya Kongresi’nin tarihi belirtilmemiş olsa da, geçmiş yıllardaki tarihler esas alındığında, kongrenin sonbahar aylarında düzenlenmesi bekleniyor.

Bu da demek oluyor ki, gelecek sonbahar dünya fikri haklar camiasının kalbi İstanbul’da atacak ve dünyanın farklı ülkelerinden binlerce IP çalışanı Türkiye’de bizlerle olacak.

IPR Gezgini olarak biz de, bu başarıda emeği geçen tüm AIPPI Türkiye üyelerini tebrik ediyor ve gelecek yıl İstanbul’da dünyanın dört bir köşesinden gelecek fikri mülkiyet çalışanlarını ağırlayacak olmanın heyecanını şimdiden yaşıyoruz.

Sanıyoruz ki, Türkiye’de şu ana dek yapılmış en büyük IP etkinliği olacak 2023 İstanbul AIPPI Dünya Kongresi hakkında daha fazla haber ve gelişmeyi gelecek günlerde IPR Gezgini’nde göreceksiniz.

IPR Gezgini

Ağustos 2022

iprgezgini@gmail.com

EGE DENİZİ SORUNUNDA YENİ BİR BOYUT: TURKAEGEAN MARKASI VE YAŞANAN GELİŞMELER

Son günlerde oldukça ilgi çekici bir tartışma yaşanmakta. Söz konusu tartışmanın diplomatik yanı dışında marka hukukunu da yakından ilgilendirmesi nedeniyle IPRGEZGİNİ olarak konuyu okuyucularımızla buluşturmak istedik.

Ege kıyılarında turizmi canlandırmak için çeşitli çalışmalar yürüten Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ege kıyılarının yabancı turistlere tanıtımını amaçlayan bir tanıtım programı çalışmalarını başlattı. [1] Bu kapsamda “TURKAEGEAN” ibaresini, reklamlarında ve tanıtın videolarında kullanmaya başlamış ve bu ibarenin marka olarak tescili amacıyla gerekli adımları attı.

İlk olarak 05.07.2021 tarihinde Türk Patent ve Marka Kurumu’na marka başvurusunda bulunulmuş ve 06.01.2022 tarihi itibariyle “TURKAEGEAN” ibareli başvuru Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı adına marka olarak tescil edilmiştir.

Marka kapsamında aşağıda yer alan hizmetler yer almaktadır;

35. SINIF: Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler, ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri, reklam amaçlı tasarım hizmetleri; alıcı ve satıcılar için online pazaryeri (internet sitesi) sağlama hizmetleri. Büro hizmetleri; sekreterlik hizmetleri, gazete aboneliği düzenleme hizmetleri, istatistiklerin derlenmesi, büro makinelerinin kiralanması hizmetleri, bilgisayar veri tabanlarındaki bilginin sistematik hale getirilmesi, telefon cevaplama hizmetleri. İş yönetimi, idaresi ve bu konular ile ilgili danışmanlık, muhasebe ve mali müşavirlik hizmetleri, personel işe yerleştirme, işe alma, personel seçimi, personel temini hizmetleri, ithalat-ihracat acente hizmetleri, geçici personel görevlendirme ( başkası adına fatura yatırma, vergi yatırma, trafik işlemleri gibi iş takibi) hizmetleri. Açık artırmaların düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi hizmetleri.

38. SINIF: Radyo ve televizyon yayın hizmetleri. Haberleşme hizmetleri (internet servisi sağlama hizmetleri dahil). Haber ajansı hizmetleri.

39. SINIF: Kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri ve kara, deniz ve hava taşıtlarının kiralanması hizmetleri, tur düzenleme, seyahat için yer ayarlama, seyahat ile ilgili bilet sağlama, kurye hizmetleri. Araba parkları hizmetleri, garaj kiralama hizmetleri. Tekne barındırma hizmetleri. Boru hattı ile taşıma hizmetleri. Elektrik dağıtım hizmetleri. Su temin hizmetleri. Taşıt ve malları kurtarma hizmetleri. Malların depolanması, paketlenmesi ve sandıklanması hizmetleri. Çöplerin depolanması ve taşınması hizmetleri, atıkların toplanması ve taşınması hizmetleri.

41. SINIF: Eğitim ve öğretim hizmetleri. Sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme, idare hizmetleri. Spor, kültür ve eğlence hizmetleri (sinema, spor karşılaşmaları, tiyatro, müze, konser gibi kültür ve eğlence etkinlikleri için bilet sağlama hizmetleri dahil). Dergi, kitap, gazete v.b.gibi yayınların basıma hazır hale getirilmesi, okuyucuya ulaştırılmasına ilişkin hizmetler (global iletişim ağları vasıtasıyla anılan hizmetlerin sağlanması da dahil). Film, televizyon ve radyo programları yapım hizmetleri. Haber muhabirliği hizmetleri, foto-muhabirliği hizmetleri. Fotoğrafçılık hizmetleri. Tercüme hizmetleri.

43. SINIF: Yiyecek ve içecek sağlanması hizmetleri. Geçici konaklama hizmetleri, geçici konaklama ile ilgili rezervasyon hizmetleri, düğün salonu kiralama hizmetleri, konferans ve çeşitli toplantılar için yer sağlama hizmetleri. Gündüz bakımı (kreş) hizmetleri. Hayvanlar için geçici barınma sağlanması hizmetleri.

45. SINIF: Hukuki hizmetler (sınai ve fikri mülkiyet hakları konusunda danışmanlık hizmetleri dahil). Güvenlik hizmetleri. Evlendirme büroları hizmetleri. Cenaze hizmetleri. Giysi kiralama hizmetleri. Yangın söndürme hizmetleri. Refakat etme hizmetleri. İş güvenliği konularında danışmanlık hizmetleri. Sosyal ağ oluşturma hizmetleri.

Söz konusu başvuru ayrıca, Madrid Protokolü kapsamında İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, Japonya, Çin dahil olmak üzere toplamda 84 ülkede marka başvurusuna konu edilmiştir. (IR 1636727) Dünya Fikri Mülkiyet Ofisi (WIPO) sitesinde yapılan aramada ulaşılan görsel aşağıda yer almaktadır:

Tartışmaların kaynağını oluşturan marka başvurusu ise, Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı tarafından 16.07.2021 tarihinde Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) nezdinde yapılan marka başvurusudur. Söz konusu başvurunun, tescil edilmesine dair 15.12.2021 tarihinde verilen EUIPO kararı sonrasında tartışmalar başlamış ve söz konusu tartışma, gerek yabancı basında gerek sosyal medya mecralarında gündeme taşınmıştır. Konu, Türk basınında da ele alınmıştır.

https://www.milliyet.com.tr/dunya/bm-genel-sekreteri-tahil-sevkiyati-gorusmeleri-icin-istanbula-geliyor-6793993

https://www.turizmgazetesi.com/haber/ab-nin-turkiye-nin-turkaegean-i-kullanmasina-onay-yunanistan-i-kizdirdi/82878

https://www.ensonhaber.com/gundem/yunanistan-turkaegean-adli-turizm-kampanyasindan-rahatsiz-oldu

https://tr.euronews.com/2022/07/02/yunanistan-turkiyenin-turkaegean-tanimi-icin-abye-itirazda-bulundu

Tartışmalar Avrupa Parlamentosu ve Komisyonu’na kadar taşınmış ve yaptığımız araştırmaya göre  “TURKAEGEAN” ibaresinin, Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı adına marka olarak EUIPO nezdinde tescil edilmesi ile ilgili olarak Avrupa Komisyonu’na 5 farklı kanaldan soru sorulmuştur. (https://www.europarl.europa.eu/plenary/en/parliamentary-questions.html#sidesForm)

İlk talep 28.06.2022 tarihinde Yunan avukat ve siyasetçi Elissavet Vozemberg-Vrionidi tarafından sunulmuştur.[2] Söz konusu talep kapsamında özetle, “TURKAEGEAN” ibaresinin Türkiye tarafından zengin bir Yunan tarihine sahip olan kıyılarındaki antik Yunan anıtlarına ve yerlerine atıfta bulunmak için kullandığını ve bu kullanımın, Yunan turizm endüstrisi aleyhine kafa karışıklığına ve haksız rekabete neden olduğu belirtilmiş ve bu nedenle, Türkiye açısından yanlış bir tarih görüşünü yansıtan ve Yunan turizmine açıkça zarar veren bu terimin haksız ve kabul edilemez kullanımının derhal yasaklanması için Komisyon’un ne gibi adımlar atacağı ve EUIPO’ya ne gibi beyanlarda bulunacağı sorulmuştur.

İkinci talep 29.06.2022 tarihinde Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Eva Kaili tarafından iletilmiş[3] ve talepte, “TURKAEGEAN”, ibaresinin AB üyesi olmayan bir ülkenin (Türkiye) adını Ege Denizi, Adalar ve kıyılarla birleştirdiği, söz konusu ibarenin kullanımının, Türkiye’nin AB’ye ve Üye Devletlere, özellikle Yunanistan ve Kıbrıs’a yönelik saldırgan dış politikasının bir başka örneğini teşkil ettiği, söz konusu ibarenin marka olarak tescilinin, Ege Denizinin, adaların ve kıyıların Türkiye’ye ait olduğu izlenimi yarattığından Avrupa Birliği ve uluslararası mevzuata aykırılık gösterdiği ifade edilerek Komisyona;

  • Türkiye’yi bu kelimeyi kullanmayı derhal bırakmaya zorlamak için “TURKAEGEAN” ibaresinin EUIPO sicilinden çıkarılması için derhal harekete geçip geçmeyeceği,
  • EUIPO’nun kabul edilemez bir ticari markayı tescil ettirmesinden kaynaklanan bu AB hukuku ihlalinin sorumluluğunu araştırmak için acil bir soruşturma başlatılıp başlatılmayacağı,
  • Türkiye’nin “TURKAEGEAN” ibaresini kullanma hakkının olmadığını alenen ve resmi olarak beyan edilip edilmeyeceği,

hususları sorulmuştur.

Üçüncü talep, Yunan siyasetçi ve Avrupa Parlamentosu milletvekili Ioannis Lagos tarafından 05.07.2022 tarihinde dosyalanmıştır.[4] Talepte, Türkiye’nin Yunanistan’ın Ege’deki egemenlik haklarına doğrudan meydan okuduğu bir dönemde, EUIPO’nun, Yunanistan’ın çıkarlarına aykırı hareket ederek, Türkiye turizm kampanyası için “TURKAEGEAN” ibaresinin marka olarak tesciline dair verdiği kararın bir provokasyon teşkil ettiği ifade edildikten sonra aşağıda yer alan sorular Komisyon’a yöneltilmiştir;

  • Bir AB Üye Devletinin zararına olarak Türkiye’ye bu ayrıcalıklı muamelenin uygulanmasının gerekçesi nedir? Komisyon hangi düzeltici eylemi yapmayı planlıyor?
  • Yunan Hükümeti’nden herhangi bir tepki geldi mi?

Dördüncü talep, Avrupa Parlamentosu milletvekilleri Vangelis Meimarakis, Anna-Michelle Asimakopoulou, Maria Spyraki, Elissavet Vozemberg-Vrionidi, Stelios Kympouropoulos, Manolis Kefalogiannis, Theodoros Zagorakis, Loucas Fourlas, Lefteris Christoforou  tarafından 06.07.2022 tarihinde iletilmiştir.[5] Talepte; EUIPO’nun, Türkiye’nin “TURKAEGEAN” ibaresini AB markası olarak tescili başvurusuna 15 Aralık 2021 tarihinde yeşil ışık yaktığı, tescilin, 16 Temmuz 2021 tarihinden itibaren on yıl boyunca geçerli olacağı, marka başvurusunun Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü nezdinde de marka olarak tescil edildiği ancak Amerika Birleşik Devletleri Fikri Mülkiyet Ofisi’nin (USPTO) başvuruyu reddettiği ifade edilmiştir[6]. Ayrıca, “TURKAEGEAN” ibaresinin turistik amaçlarla kullanılmasının, Ege Denizi’ni Türkiye’ye ayrılmaz bir şekilde bağlayarak potansiyel ziyaretçilerin kafasını karıştırmaya çalıştığı için yanıltıcı olduğu ve Yunanistan’ın Ege Denizi’ndeki egemenlik haklarına da meydan okuduğu, Türkiye’nin bu hamlesinin, AB üyeliğinin ön koşullarından biri olan iyi komşuluk ilkelerine uygun olmadığı ve özellikle Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye hakkındaki son raporunun ardından, böyle bir talebin AB tarafından kabul edilmesi kabul edilemez olduğu belirtilmiştir.

Bu kapsamda aşağıda yer alan sorular sorulmuştur;

  • Komisyon, adalar ve çevresindeki sular üzerindeki Yunan egemenliğine daha fazla meydan okumak için Türkiye’nin bu ibareyi bir basamak olarak kullanmasını nasıl engellemeyi planladığını söyleyebilir mi?
  • Bu tür ticari markaların tescilinin önlenmesi için ne gibi önlemler alınacaktır?

Son talep ise Avrupa Parlamentosu milletvekili Kostas Papadakis tarafından 21.07.2022 tarihinde iletilmiştir.[7] Talepte, EUIPO kararının, Türkiye turizminin tanıtımı için faydalı olduğunun söylendiğini, ancak bu söylemin, AB ile ilişkilerini sürdüren Türkiye’nin Ege’deki kabul edilemez iddialarının ve Yunan egemenlik haklarına yönelik kışkırtıcı meydan okumalarının olduğu bir zamanda dile getirildiği ifade edilmiştir. Talepte, EUIPO’nun yapısına ve görevlerine de değinildikten sonra Komisyon’a, EUIPO kararının, sadece bir marka tescili niteliğinde olmadığı, aynı zamanda Türkiye’nin kabul edilmez toprak iddiasına ve Yunanistan’ın egemenlik haklarına meydan okumasına siyasi destek verdiği gerçeği hakkındaki görüşü sorulmuştur.

Türkiye ve Avrupa Birliği özelinde özetlemeye çalıştığımız konu hakkında Komisyon tarafından verilecek cevapları ve konu ile EUIPO nezdinde bir açıklama yapılıp yapılmayacağı veya bir aksiyon alınıp alınmayacağını oldukça merak ediyoruz. Ege Denizi’nde Yunanistan yanında Türkiye Cumhuriyeti’nin de egemenliği bulunmakta ve bu hususta tartışma bulunmamaktadır. Kanaatimizce “TURKAEGEAN” ibaresi Ege Denizi’nin Türkiye’nin egemenliğinde olan bölümünü ifade etmektedir. Dünyada bütünlük arz eden coğrafi oluşumların birden çok devletin egemenliği altında bulunduğu örneklerle de karşılaşılmaktadır. Örneğin, Himalaya Dağları PakistanHindistanÇinNepal ve Butan[8], Alp Dağları İsviçre-Fransa- Almanya -İtalya ve Avusturya[9] sınırları içerisinde yer almaktadır. WIPO veri tabanında yapılan araştırmada Swiss Alp ibaresinin marka olarak tescil edildiği de tespit edilmiştir. (IR 870061)

Bu objektif verilerle, bir diplomatik girişimin marka hukuku üzerinden şekillendirilmesinin hayatın olağan akışında pek mümkün görülmemesi hususu birlikte ele alındığında başvuruya karşı sergilenen tutumun marka hukuku özelinde yerinde olmadığı değerlendirilmektedir. 

Elif AYKURT KARACA

elifaykurt904@gmail.com

Temmuz 2022


[1] https://www.turizmgunlugu.com/2021/11/19/egede-bu-kez-turistik-kapisma/

[2] Bkz. https://www.europarl.europa.eu/doceo/document/E-9-2022-002311_EN.html

[3] Bkz. https://www.europarl.europa.eu/doceo/document/P-9-2022-002340_EN.html

[4] Bkz. https://www.europarl.europa.eu/doceo/document/P-9-2022-002435_EN.html

[5] Bkz. https://www.europarl.europa.eu/doceo/document/E-9-2022-002460_EN.html

[6] Belirtmek gerekir ki USPTO nezdinde yapılan başvurunun reddedilme sebepleri, marka başvurusu kapsamında yer alan bazı hizmetlerin belirsiz olması, marka açıklamasının, ABD lisansına sahip yetkili marka vekilinin ve e-mail adresinin bulunmamasıdır. Bu kapsamda, USPTO tarafından verilen ret kararı kesin karar olmadığından WIPO kapak mektubunda yer alan “bildirimin WIPO’ya gönderildiği tarihten” sonraki altı ay içinde eksikliklerin tamamlanması ve başvuru işlemlerine devam edilmesi mümkündür. Diğer bir ifadeyle USPTO tarafından verilen ret kararı, ibarenin marka olarak tesciline engel olabilecek kesin nitelikte son karar değildir.

[7] Bkz. https://www.europarl.europa.eu/doceo/document/P-9-2022-002700_EN.html

[8] https://tr.wikipedia.org/wiki/Himalaya_Da%C4%9Flar%C4%B1

[9] https://tr.wiktionary.org/wiki/Alpler

TAHMİN EDİLEBİLİR KARARLAR HEDEFİNE GİDEN YOLDA MARKA İNCELEME KILAVUZLARI – DÜNYADAN ÖRNEKLER, EUIPO İLE TÜRK KILAVUZUNUN KARŞILAŞTIRMASI



Giriş

Marka tescil başvurusu sahipleri ve marka vekillerinin bir marka tescil otoritesinden (bundan sonra “Ofis” olarak anılacaktır) en önemli beklentileri, ofisin başvuru, inceleme ve tescil süreçlerinde öngörülebilir / tahmin edilebilir kararlar vermesi ve/veya çerçevesi çizilmiş işlem süreçlerine sahip olmasıdır. Ofislerin dünya genelinde kamu kurumu olmaları, dolayısıyla kamu adına faaliyet göstermeleri süreçleri tarafsız şekilde yürütme ve objektif biçimde karar verme yönündeki beklentileri daha da artırmaktadır.

Ofislerin bir kısmı bu beklentileri karşılarken kullanıcı memnuniyetini yükseltmek ve ofis nezdinde işlem yapanların karşılaşacakları olası eksiklik, yanıt ve kararları önceden tahmin edilebilir hale getirmek için inceleme kılavuzları (bundan sonra “kılavuz” olarak anılacaktır) yayımlamaktadır. Bu kılavuzların genel özelliği; ofis içi uygulamalar hakkında bilgi veren, ofisin hangi durumda ne tip kararlar vereceğini açıklayan, mevzuatın ofisler tarafından yorumlanış biçimini aktaran metinler olmalarıdır. Bu haliyle kılavuzlar, genel olarak ofis dışı kurumları veya yargıyı bağlayan metinler değildir, ancak ofisler bakımından kendilerini kısıtlayıcı ve bağlayıcı nitelikleri bulunmaktadır. Bazı ofisler belirli birimlerini kılavuzla bağlı sayarken, bazı birimlerini bağlayıcılığın dışında tutmuştur, yazı içerisinde bu durum Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi özelinde irdelenecektir.

Başvuru aşamasından başlayarak, şekli inceleme, sınıflandırma, mal ve hizmet listelerinin düzenlenmesi, resen inceleme, yayıma itiraz üzerine inceleme, karara itiraz süreçleri, uluslararası marka başvurularının incelenmesi, markanın kullanımı, ofisin o yönde yetkisi varsa hükümsüzlük / iptal işlemleri, yenileme ve tescil sonrası işlemler gibi alanlarda prosedürel veya esasa ilişkin uygulamalar ve karşılaşılabilecek olası kararlar hakkında bilgi içeren kılavuzlar, çağdaş bir ofisin mutlak surette kullanıcılara sunması gereken dokümanlardır.

Marka alanındaki kılavuzların en kapsamlı ve gelişmişleri Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) ve A.B.D. Patent ve Marka Ofisi (USPTO) tarafından düzenlemiş kılavuzlardır. İlgilenen okurlar bahsedilen kılavuzlara EUIPO marka kılavuzu, USPTO marka kılavuzu bağlantılarından erişebilir. 

Bu yazıda, esasen EUIPO marka kılavuzunun amacı, kapsamı, oluşturulma / güncellenme yöntemi gibi hususlar hakkında bilgi verilecek, bu kılavuz model alınarak hazırlanan Türk Patent ve Marka Kurumu marka kılavuzu ile karşılaştırmalar yapılacak ve marka karar kılavuzlarının uygulamadaki önemi ve Türk kılavuzunun eksiklikleri gibi hususlarda değerlendirmeler yapılacaktır. Son olarak ise, oldukça kısa biçimde USPTO Marka Kılavuzu ve Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı’nın (WIPO) Uluslararası Marka Tescil Sistemi Kılavuzundan bahsedilecektir.

EUIPO Marka Kılavuzu

Yazının bu bölümünde, EUIPO marka kılavuzunun başında yer alan kılavuzun kapsamı, amacı, güncellenme yöntemi kısımları kısaca aktarılacaktır.

Yukarıda erişim bağlantısı paylaşılmış EUIPO marka kılavuzu, Giriş bölümünü takip eden altı ana bölümden müteşekkildir:

  1. Genel Kurallar: Kılavuzun bu bölümü, karara itiraz süreçleri hariç olmak üzere, marka ve tasarım konularında EUIPO tarafından yapılan tüm işlemlerde ortak olan hükümleri içerir.
  2. İnceleme: Kılavuzun bu bölümü, marka başvurusundan yayına kadar olan inceleme prosedürleri ve mutlak ret nedenleri incelemesini içermektedir. Bu aşamada EUIPO başvuruyu, başvuru tarihinin tespitine, sınıflandırmaya, rüçhan bilgilerine, ortak veya garanti markası olup olmadığına ve mutlak ret nedenlerine göre inceler.
  3. Yayıma İtiraz: Kılavuzun bu bölümü, üçüncü kişilerin önceki tarihli haklarına dayanarak bir marka başvurusunun reddini talep etmek için EUIPO nezdinde yaptıkları yayıma itirazların incelenme süreci, nispi ret nedenleri, kullanımın ispatı müessesesi hakkında bilgi içermektedir. Ofisin itiraz bölümü, önce yayıma itirazın incelenebilirliğini değerlendirir. İtiraz incelenebilir bulunursa, taraflardan görüş sunmaları beklenir ve devamında itiraz incelenir.
  4. İptal: Kılavuzun bu bölümü, tescilli bir Avrupa Birliği markanın iptali veya hükümsüzlüğü talebinin incelenme süreci ve iptal veya hükümsüzlük gerekçeleri hakkında bilgi içerir.
  5. Sicil İşlemleri: Kılavuzun bu bölümü, EUIPO nezdinde yapılan unvan değişiklikleri, adres değişiklikleri, yenileme, lisans, devir, bölünme, geri çekme gibi işlemler hakkında bilgi verir.
  6. Uluslararası Markalar: Kılavuzun bu bölümü, Madrid Protokolü aracılığı ile EUIPO’ya başvurusu yapılan markaların incelenme süreçleri hakkında bilgi aktarır.

EUIPO marka kılavuzunun kapsamı dışında tutulan karara itiraz süreçleri, bu itirazları inceleyen EUIPO Temyiz Kurulu’nun İşlem Kuralları (Rules of Procedure Before the Boards of Appeal) düzenlemesinde yer almaktadır.

EUIPO marka kılavuzu, ofis kararlarının tutarlılığını, tahmin edilebilirliğini ve kalitesini geliştirmek amacıyla hazırlanmıştır. Kılavuz; Avrupa Birliği Adalet Divanı kararları sonucu ortaya çıkan ilkeleri, EUIPO Temyiz Kurulu’nun içtihadını, ofisin ilgili birimlerinin kararlarını ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerle yürütülen uyumlaştırma programlarının sonuçlarını bir araya getirecek şekilde tasarlanmıştır. İçtihat geliştikçe kılavuz da gelişecektir ve buna yönelik olarak kılavuzun düzenli biçimde yıllık olarak güncellenmesi hedeflenmektedir.

Marka kılavuzu çeşitli işlemlerden sorumlu EUIPO çalışanları, sistemin kullanıcıları ve profesyonel danışmanlar için hazırlanmış ve pratik kullanım sağlaması amaçlanan ana bir referans noktasıdır. En sık karşılaşılan senaryolarda ofisin uygulamalarını yansıtacak şekilde hazırlanmıştır ve vakaların özelliklerine göre uygulanması gereken genel talimatları içerir. Bu çerçevede, EUIPO marka kılavuzu yasal düzenleme niteliğinde bir metin değildir, idari bir kararla kabul edilmiş ve EUIPO’nun kendisini bağlı saydığı idari kurallar mahiyetinde bir düzenlemedir.

Kılavuz başvuru aşamasından tescile kadar geçen süreçleri, mutlak ve nispi ret nedenlerinin değerlendirilmesini, yayıma itirazların incelenmesi süreci de dahil olmak üzere kapsar. Yukarıda da bahsedildiği üzere, EUIPO Temyiz Kurulu’nca incelenecek olan karara itirazlara ilişkin süreçler, marka kılavuzunun kapsamı dışındadır.

Kılavuz, AB mahkemelerinin ve EUIPO Temyiz Kurulu’nun güncel kararlarını içermesi ve en doğru şekilde referans sağlaması için her yıl, bir önceki yılın içtihatlarına ve operasyonel ihtiyaçlara bakılarak güncellenir. Güncelleme süreci dört aşamadan oluşur:

  1. EUIPO tarafından “bilgi çemberi” olarak adlandırılan ve EUIPO bünyesindeki birimlerin temsilcilerinden oluşan birimce taslak bir metin oluşturulur. Taslak üretme aşaması analiz, taslak oluşturma ve tartışma bölümlerinden oluşur. Analiz aşamasında, önceki yılda verilmiş kararların eğilimleri çıkarılır, sonuçları incelenir ve kullanıcılar ile paydaşların önceki yıllardaki yorumları dikkate alınır. Akabinde bir taslak oluşturulur ve son olarak taslak bilgi çemberince tartışılır.
  2. Taslak oluşturulduktan sonra paydaşlara, ulusal ofislere, kullanıcıları temsil eden derneklere gönderilir. Taslak en az üç ay boyunca incelenir, varsa yorum ve öneriler bildirilir. Ardından bilgi çemberi yorumları inceleyerek kabul veya reddeder ve alınan yorumların sonucunu içeren bir listeyi her yıl ofisin web sitesinde yayımlar.
  3. Sonraki aşama olarak taslak, ofis dillerine çeviri için gönderilir. Çeviriler paydaşlara ve kullanıcı derneklere dağıtılır ve geri bildirim alınır. Akabinde metin EUIPO Yönetim Kurulu’na sunulur ve EUIPO Başkanı’nca kabul edilir. 5 dilde (İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca ve İspanyolca) hazırlanan güncellenmiş kılavuzların her yılın ilk çeyreğinde yayımlanması hedeflenir. Online bir sistem sayesinde kılavuza AB’nin diğer dillerinde de erişim mümkündür. Farklı dillerdeki versiyonlar arasında bir tutarsızlık olması durumunda, İngilizce olan kılavuz geçerli olarak kabul edilir.
  4. Bazı durumlarda, örneğin Adalet Divanı’nın verdiği bir karar ofis uygulamasına hemen etki edecek ise, ofis kılavuz ilkelerini hızlı bir şekilde güncelleyebilir. Ancak bu gibi durumlar istisnaidir.

Halihazırda yürürlükte olan kılavuz metni 22 Mart 2022’de güncellenmiş ve 31 Mart 2022’de yürürlüğe girmiş versiyondur.

EUIPO Marka Kılavuzunun Bağlayıcılığı

EUIPO marka kılavuzunun, EUIPO’nun resen inceleme, yayıma itiraz birimi, iptal birimleri dahil tüm operasyon birimleri açısından bağlayıcı olduğu açıktır. Buna karşın idari bir düzenleme niteliğindeki EUIPO marka kılavuzunun AB mahkemeleri açısından bağlayıcılığı söz konusu değildir, buna ilaveten AB üyesi ülkelerin ulusal ofisleri, kendileri aksi yönde bağlayıcı bir usul benimsemedikleri sürece EUIPO kılavuzuyla bağlı değildir.

Bu bağlamda, EUIPO karar kılavuzunun bağlayıcılığı açısından tartışmalı kalan tek kurum veya makam EUIPO Temyiz Kurulu olarak ortaya çıkmaktadır.

EUIPO’nun bir parçası olan, ancak üyeleri EUIPO tarafından değil AB Komisyonu tarafından seçilen Temyiz Kurulu, EUIPO’nun diğer birim veya departmanlarından farklı ve nispeten özerk bir pozisyondadır.

EUIPO Temyiz Kurulu yakın tarihli bir kararında; “… (i) Temyiz Kurulu üyeleri bağımsızdır ve kararlarında talimatnamelerle bağlı değildir, (ii) Karar kılavuzları, Ofisin uygulamayı taahhüt ettiği kurallar bütünüdür ve Ofis kendisini onlarla bağlı kılmaktadır, ancak ön kabul olarak bu kuralların mevzuatla uyumlu olması gerekir, dolayısıyla AB mevzuatının hükümleri yorumlanırken kılavuzların bağlayıcı metin olarak etkisi bulunmamaktadır.” ifadelerini kullanarak, EUIPO karar kılavuzunun kendisi açısından bağlayıcı olmadığını altını çizmiştir. (İlgili karar hakkında Önder E. Ünsal tarafından yazılmış yazı bu bağlantıdan okunabilir.)

Avrupa Birliği Adalet Divanı 2012 yılında verdiği C-53/11 sayılı kararda EUIPO karar kılavuzunun EUIPO Temyiz Kurulu’nu bağlayıcılığı konusunu özel olarak tartışmış, karar kılavuzunun EUIPO Temyiz Kurulu açısından bağlayıcı olmadığını belirtmiş ve Adalet Divanı Genel Mahkemesinin aksi yöndeki kararını iptal etmiştir. Belirtilen karar hakkında 2013 yılında bu makalenin yazarlarından Önder E. Ünsal tarafından kaleme alınmış yazıdan yapacağımız aşağıdaki alıntı okurların kararı daha iyi anlamasını sağlayacaktır. Alıntı okunurken 2013 yılında kurumun OHIM kısaltmasını kullandığı ve Topluluk Marka Tüzüğü, Topluluk Markası terimlerinin geçerli olduğu dikkate alınmalıdır.

“Davada öne sürülen argüman çerçevesinde OHIM’e göre, OHIM Marka İnceleme Kılavuzu, uzmanlar ve diğer OHIM birimlerince alınan kararlarda dayanak olarak kullanılan OHIM personeli talimatnamesi niteliğindedir. Buna karşın, OHIM uzmanları ve birimleri tarafından verilen kararların Topluluk Marka Tüzüğü ve Yönetmeliği ile uyumunu (tutarlığını) kontrol etmekle yükümlü olan OHIM Temyiz Kurulunun, bu kılavuzları uygulama zorunluluğu bulunmamaktadır. Bunun ötesinde, OHIM Temyiz Kurulunun kararları sınırları çizilmiş yetkiler çerçevesinde alınır ve bu kararlar takdir yetkisinin kullanılması olarak değerlendirilemez. Buna bağlı olarak, OHIM Temyiz Kurulunun kararlarının hukuka uygunluğu, OHIM’in önceki karar verme pratiği çerçevesinde değil, yalnızca, Avrupa Birliği Mahkemeleri tarafından yorumlandığı haliyle Topluluk Marka Tüzüğü ve buna ilişkin Yönetmelik çerçevesinde değerlendirilmelidir. İncelenen vakada, OHIM’e göre, tartışma konusu yönetmelik maddesi, idari talimatnamelere göre değil, Topluluk Marka Tüzüğü ve buna ilişkin Yönetmelikte yer alan hükümler çerçevesinde değerlendirilmelidir.

Buna karşılık, “Nike International Ltd”e göre, OHIM kararlarda tutarlılık ihtiyacı doğrultusunda, az ya da çok bağlayıcılığı bulunan, uygulama kılavuzlarını kabul etmiştir ve Topluluk Marka Tüzüğü ve buna ilişkin Yönetmeliği, OHIM Uygulama Kılavuzunda belirtilen ilkeler çerçevesinde uygulamalıdır.

Adalet Divanı, yukarıda yer verilen argümanları değerlendirdikten sonra, konuyu takip eden biçimde yorumlamıştır:

İncelenen davada, Adalet Divanı Genel Mahkemesi, OHIM Temyiz Kurulunun OHIM İnceleme Kılavuzunu uygulaması gerektiğini belirtmiş olmakla birlikte, OHIM tarafından öne sürüldüğü üzere, bir işaretin Topluluk Markası olarak tescil edilmesiyle ilgili olarak OHIM Temyiz Kurulunun kararları, sınırları çizilmiş yetkiler çerçevesinde alınır, bu kararlar takdir yetkisinin kullanılması olarak değerlendirilmez ve buna bağlı olarak, OHIM Temyiz Kurulunun kararlarının hukuka uygunluğu, yalnızca, Avrupa Birliği Mahkemeleri tarafından yorumlandığı haliyle Topluluk Marka Tüzüğü çerçevesinde değerlendirilmelidir.

Bu çerçevede, Avrupa Birliği Adalet Divanı, OHIM’in iddialarını, Topluluk Marka Tüzüğü ve buna ilişkin Yönetmelik hükümleri çerçevesinde değerlendirmiş ve Adalet Divanı Genel Mahkemesinin kararını yerinde bulmamıştır.”

Bu çerçevede, EUIPO karar kılavuzu, yukarıda paylaşılan 2022 yılına ait bir Temyiz Kurulu kararında bahsedildiği ve gene yukarıda paylaşılan Adalet Divanı kararında görüleceği üzere, EUIPO Temyiz Kurulu bakımından şu anda bağlayıcı değildir. Kanaatimizce yerindeliği tartışmaya çok açık olan bu husus hakkında gelecek yıllar belki de farklı bir değerlendirme getirecektir. 

Türk Patent ve Marka Kurumu Marka İnceleme Kılavuzları

Türk Patent ve Marka Kurumu (Kurum) internet sitesinin “marka” ana sekmesinde (https://www.turkpatent.gov.tr/marka) kılavuz ismini taşıyan üç farklı doküman bulunmaktadır: Marka İnceleme Kılavuzu-2021, Marka Başvuru Kılavuzu-2022, Marka Kullanım İspatı Kılavuzu.

Anılan dokümanlardan “Marka Başvuru Kılavuzu-2022” esas itibarıyla bir uygulama kılavuzu değil, genel işlem tanımlarının yapıldığı bilgilendirme metnidir. Dolayısıyla, bu metnin bu yazı kapsamında yer verilen diğer örnekler gibi ofis uygulamalarını, süreçlerini detaylı biçimde aktaran ve yönlendirme yapan bir metin olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Ve hatta Kurum’un uygulama kılavuzu olmayan bu metnin isminden “kılavuz” kelimesini çıkartıp, metnin ismini “Marka Genel Bilgilendirme Kitapçığı” olarak değiştirmesi kanaatimizce yerinde olacaktır.    

Marka İnceleme Kılavuzu-2021, Marka Kullanım İspatı Kılavuzu metinleri ise kapsamlı ve geniş uygulama kılavuzlarıdır. Dolayısıyla, bu metinlerin yurtdışındaki muadilleri ile karşılaştırılmaları mümkündür.

Başvuru sahipleri ve vekillerinin en yoğun olarak kullandığı kılavuz olan Marka İnceleme Kılavuzu’nun kamuya açık ilk versiyonu 2015 yılında yayımlanmıştır. Avrupa Birliği desteği ile yürütülen bir projenin meyvesi olarak ortaya çıkan kapsamlı metin, tamamen kurum uzmanlarınca hazırlanmış ve oluşturulması esnasında ulusal ve Avrupa Birliği yargısı kararları, EUIPO ve Kurum kararları ve EUIPO kılavuzu esas alınmıştır. Kılavuz aşağıda daha detaylıca bahsedileceği üzere 2017 yılında Sınai Mülkiyet Kanunu’nun yürürlüğe girmesinin ardından revizyona alınmıştır. Kılavuzun 2015 yılı ve tamamlanabildiği kadarıyla 2021 yılı versiyonları, kanaatimizce içerikleri bakımından Kurum’un övgüyü hak eden kapsamlı çalışmalarıdır. Marka Kullanım İspatı Kılavuzu da içeriği itibarıyla aynı konumdadır. Ancak, bu övgüler metinlerin kusursuz veya eksiksiz olduğu anlamına gelmediği gibi, eleştirilmesi gereken noktalar da mevcuttur ve takip eden satırlarda Kurum kılavuzunun eksiklikleri ve geliştirilmesi gereken yönleri dile getirilecektir. Yazının bu kısmının önceki bölümlerde aktarılan EUIPO marka kılavuzunun özellikleri ile karşılaştırmalı olarak okunması yerinde olacaktır.      

Marka İnceleme Kılavuzu-2021 metninin “Önsöz” kısmında kılavuzun amacı ve kapsamı belirtilmiştir.

Buna göre Kılavuzun amacı; “Bu kılavuzun amacı, 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun marka tescilinde mutlak ret nedenleri başlıklı 5’inci maddesinde sayılan bentler ile marka tescilinde nispi ret gerekçeleri başlıklı 6’ncı maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen karıştırılma ihtimali değerlendirmesine ilişkin inceleme ilkelerinin belirlenmesidir. Bu kriterin temel amacı mutlak ret gerekçeleri ile nispi ret gerekçelerinden karıştırılma ihtimali incelemesinde Kurumun karar uyumunu mümkün olan en yüksek düzeye çıkarmaktır.”

Kılavuzun kapsamı ise; “Bu kriterde yer alan ret gerekçeleri (6769 s. SMK’nın 5’inci maddesi ile 6769 s. SMK’nın 6’ncı maddesinin 1’inci fıkrası) için getirilen ilkeler çerçevesinde 2015 tarihli İnceleme Kılavuzu geçerliliğini yitirmiştir. Bu kriterde düzenlenmeyen başlıklar açısından ise 2015 tarihli İnceleme Kılavuzu geçerliliğini korumaktadır.” olarak belirlenmiştir. Buna göre, Kılavuzun şu anki kapsamı yalnızca Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 5. maddesinde yer alan mutlak ret nedenleri ve 6. maddesinin birinci fıkrasında yer alan karıştırılma olasılığı gerekçeli ret nedenidir.

6. maddede yer alan diğer nispi ret nedenlerine ilişkin olarak SMK yürürlüğe girdikten sonra henüz kılavuz hazırlanmadığından, bu fıkralar hakkında 2015 tarihli geçmiş dönem kılavuzunun geçerli olduğu önsözde belirtilmiştir. Ancak, 2015 yılı kılavuzu Kurum sitesinden kaldırılmış olduğundan, Kurum hali hazırda 6(2) ila 6(9) sayılı nispi ret nedenleri bakımından uygulamasını kamuya duyurmamış veya en azından duyurmaktan vazgeçmiş haldedir. İlgili hükümler bakımından eski kılavuzun geçerli olduğunu duyurup, geçerli olduğu söylenen kılavuzu yayından kaldırmak ise “ilginç” bir yaklaşımdır.

Kılavuz yukarıda belirtildiği üzere 6(2) ila 6(9) sayılı nispi ret nedenleri bakımından henüz tamamlanmamıştır, bunların tamamlanmasına yönelik olarak önsözde takip eden ifade kullanılmıştır: “Belirlenen çalışma takvimi çerçevesinde inceleme kılavuzunda yer almayan başlıkların da güncelleme çalışmaları devam etmektedir.”

2017 yılında SMK’nın yürürlüğe girmesinin ardından karar kılavuzunun SMK hükümleri, yeni kararlar ve güncel ihtiyaçlar çerçevesinde güncellenmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu doğrultuda ilk olarak bağımsız ve ayrı bir kılavuz olarak “Kullanımın İspatı Kılavuzu” hazırlanmıştır. Bununla birlikte, Marka İnceleme Kılavuzunun, Ocak 2017-Temmuz 2022 arasında geçen 5 yılı aşkın sürede halen tamamlanmaması ve 6. maddeye ilişkin sekiz önemli fıkraya ilişkin düzenlemelerin henüz kamuya sunulmaması, düşündürücü olduğu kadar, kurumsal boyutta kullanıcı çevrelerinin eleştirilerini çeken önemli bir eksikliktir. Hele ki yeni kılavuzun birçok noktada geçmiş dönem kılavuzunun sistematiğini ve yaklaşımını takip ettiği ortadayken, eksikliklere ilişkin kısımların tamamlanarak kısa sürede kamuya sunulması beklenti olarak ortaya çıkmaktadır.           

Kılavuzunun güncellenme sıklığı ve yöntemi hakkında kılavuzun önsöz kısmında bilgi yer almamaktadır. EUIPO marka kılavuzunun giriş kısmında kılavuzun yıllık biçimde güncelleneceği, bunun yöntemi ve EUIPO dışı paydaşların görüşlerinin alınacağı ve değerlendirileceği belirtilmişken, Türk Patent ve Marka Kurumu kılavuzunun oluşturulması veya güncellenmesi aşamalarında, mesleki dernekler dahil olmak üzere kurum dışı paydaşların görüş verme, öneri sunma gibi hakları bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Türkiye’de marka inceleme kılavuzu Kurum’un tek başına ve görüş almadan oluşturduğu bir metin niteliğindedir. Bu durumun, ideal hal olan ve EUIPO’da karşımıza çıkan açıklık ve şeffaflık ilkeleriyle bağdaşmadığı ortadadır.     

Kılavuzun bağlayıcılığı hakkında Marka İnceleme Kılavuzunda herhangi bir ifade bulunmamaktadır. Bununla birlikte Kullanımın İspatı Kılavuzunda; “Ulusal ve uluslararası örnekler esas alınarak hazırlanmış olan çalışma genel bir kılavuz niteliğinde olup yasal veya bağlayıcı bir metin değildir. Taraflar ve Kurum, gerektiğinde 6769 sayılı SMK’ya, SMK’nın Uygulanmasına Dair Yönetmeliğe ve yetkili mahkemelerin SMK’nın ilgili maddelerine ilişkin yaptığı yorumlara başvurarak işlem süreçlerini yürütür.” ifadesi yer almaktadır.

Buna göre, Kullanım İspatı Kılavuzu, Kurum tarafından hazırlanıp ilan edilmiştir, ancak bu kılavuz Kurum açısından bağlayıcı değildir. Bu durumda Kurum’un kendisini bağlı saymadığı kılavuzun varlık nedeni dahi tartışmaya açık hale gelmektedir. Biraz sarkastik bir dille ifade edecek olursak, önceki bölümlerde açıklandığı üzere EUIPO’da tartışmalar kılavuzun EUIPO’nun diğer organları kadar Temyiz Kurulu’nu da bağlayıp bağlamadığı üzerinden gerçekleşirken, Türkiye iddialı bir adım atmış ve kılavuzun onu hazırlayan Kurum’u dahi bağlamadığını ifade ederek, çıtayı hayli yükseğe taşımıştır.

Kanaatimizce, Türkiye’de marka inceleme kılavuzunun Kurum’un karar organlarını (veya bunlardan hangilerini) bağlayıcılığının kılavuzun giriş kısmında açık biçimde ifade edilmesi ve de gelişen ulusal ve uluslararası içtihat, mahkeme kararları ve ilkesel Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararları doğrultusunda, paydaşların ve mesleki örgütlerin de görüşleri alınarak, kılavuzun bir yıldan uzun olmayan aralıklarla güncellenmesinin sağlanması yerinde olacaktır. Tabii ki bunun için öncelikle Türk sınai mülkiyet camiasının yıllardır özlemini çektiği kılavuzun güncel ve tam metninin ortaya çıkması gerekmektedir.

Son olarak ise; Türk kılavuzunun EUIPO kılavuzunun altı bölümünden yalnızca Mutlak Ret Nedenleri ve Yayıma İtiraz İncelemesi kısımlarının esasa ilişkin inceleme bölümüne yönelik düzenlemeleri içerdiği, Türkiye’deki marka incelemesinin diğer aşamalarının ve uluslararası marka işlemlerinin şu an için herhangi bir kılavuzla düzenlenmemiş olduğunun altı çizilmelidir. Bu hususu ilerleyen yıllarda giderilmesi gereken bir eksiklik olarak tespit etmek şu an için yeterli olacaktır.

USPTO Marka Kılavuzu

USPTO marka kılavuzunun resmi adı Marka İnceleme Prosedürleri Rehberi (Trademark Manual of Examining Procuder (TMEP))’dir. Düzenli olarak güncellenen kılavuzun son versiyonu Temmuz 2022’de yayımlanmıştır.

Kılavuz; USPTO uzmanlarına, başvuru sahiplerine ve başvuru sahiplerini temsil eden vekillere marka başvurularının incelenmesine ilişkin uygulamalar ve prosedürler hakkında bilgi sağlamak için oluşturulmuştur. Kılavuzun hitap ettiği ana kesim, ofisin marka inceleme uzmanlarıdır. Kılavuz, başvuruların incelenmesi esnasında uzmanların uymaları gereken veya yetkili kılındıkları prosedürleri ana hatlarıyla belirtir ve buna ilaveten uzmanlar için bilgi ve yorum niteliğinde materyalleri içerir. Marka inceleme uzmanları yürürlükte ve marka başvuruları açısından uygulanabilir olan yasalara, Ticaret Bakanlığı Fikri Mülkiyet Müsteşarı ve USPTO Başkanı tarafından çıkartılacak marka uygulama yönetmeliklerine, kararlara, genelge ve talimatlara bağlı olarak karar verir. Marka karar kılavuzu kanuni güç ve etkiye sahip değildir ve ofisin iç yönetiminin parçası olarak hazırlanmıştır. Bu açıdan USPTO marka kılavuzunun detaylıca hazırlanmış bir yol gösterici olduğunu söyleyebiliriz.

WIPO Madrid Sistemi Kılavuzu

WIPO’nun Madrid Protokolü kapsamında yapılan uluslararası marka başvurularının incelenmesine ilişkin kılavuzunun son versiyonu 31 Mart 2022 tarihinde yayımlanmıştır. Madrid Marka Kılavuzu’na bu bağlantıdan erişilebilir.

Kılavuz, markasını Madrid sistemi aracılığı ile korumak isteyen marka sahiplerine bilgi ve tavsiyeler vermek ve aynı zamanda sisteme üye olan ülkelerin tescil otoritelerini rol, sorumluluk ve görevleri hakkında bilgilendirmek amacıyla hazırlanmıştır. Bu kapsamda kılavuz dört ana bölümden oluşur:

Bölüm I: Bu bölüm başvuru sahipleri, marka sahipleri veya vekilleri, üye ülkelerin tescil otoritesi yetkilileri için faydalı bilgiler içeren bir giriş niteliğindedir. Madrid sistemine ve sistemin tarihçesine genel bir giriş yapar, sistemin faydaları ve iletişim yöntemleri, zaman sınırları ve dil rejimi gibi konularda bilgi verir.  

Bölüm II: Bu bölüm başvuru ve marka sahipleri açısından, Madrid sisteminin tüm yönleri ve uluslararası tescilin yaşam döngüsü hakkında bilgiler sağlar. Başvuru ve ülke ekleme prosedürü, belirlenen ülkelerin ofisleri tarafından verilen kararlar, markanın yaşadığı süre boyunca karşılaşabileceği devir, yenileme, dönüştürme vb. gibi işlemler hakkında bilgiler içerir.

Bölüm III: Bu bölüm hem menşe ofis hem de başvurulan/seçilen ofisler açısından, başvuru süreci ve koruma kapsamına dair kararlar hakkında bilgi sağlar.

Bölüm IV: Bu bölüm ise, sisteme üye olmak isteyen devletlerin veya devletlerarası kuruluşların nasıl üye olacakları hakkında detaylı bilgiler sağlar.

WIPO’nun Madrid birimi bu metne ilaveten kendi iç süreçlerinde kullanım amaçlı ve uzmanlarına yönelik olan bir kılavuza sahiptir; ancak bu kılavuz kamuya açık değildir ve sadece ofis içi kullanım amaçlıdır. Belirtilen iç rehber, uzmanlara sınıflandırma araçlarının ne şekilde kullanılacağı, ofisin sıkça karşılaştığı bazı terimlerin sınıflandırmasına yönelik politika, şekli inceleme prosedürleri hakkında detaylı bilgi vermektedir.

Sonuç

Marka tescil otoritelerinin kullanıcılarına ve genel olarak kamuya daha kaliteli ve şeffaf hizmet verebilmesini sağlayan temel araçlardan birisi günümüzde uygulama kılavuzlarıdır.

Marka uygulama kılavuzlarını sadece esasa ilişkin incelemenin çerçevesini çizen metinler olarak düşünmek yanlıştır. Başvurunun yapıldığı andan başlayan her tür ofis işleminin; şekli inceleme aşaması, uluslararası marka süreçleri ve yenileme, devir vb. süreçleri de dahil olmak üzere, kılavuzlarla çerçevesinin çizilmesi ideal durumdur. Sistem kullanıcıları bir an için düşünecek olurlarsa, en büyük belirsizlikleri yaşadıkları ve kurum çalışanlarıyla görüşerek soru yöneltme ihtiyacı hissettikleri alanların, kılavuzlarla düzenlenmemiş alanlar olduğunun ayırdına varacaklardır. 

Bu tespitten hareketle hazırladığımız yazıda, en gelişmiş ofisler olarak kabul edilebilecek EUIPO ve USPTO’nun marka inceleme kılavuzlarının çerçevesini çizmeye ve Türk marka kılavuzuyla kıyaslamalar yaparak bu alandaki eksikliklerimizi ortaya koymaya çalıştık.

Gelecek yıllarda Türkiye’de daha kapsamlı ve kullanıcı gruplarının tüm ihtiyaçlarına hizmet eden marka inceleme kılavuzlarına sahip olmak ve bunların hazırlanması aşamasında mesleki dernek ve örgütlerin de görüşlerini sunabildiklerini görmek temennileriyle yazımızı noktalıyoruz. 

Sinem GÖZÜBÜYÜK

sinem_yavas@hotmail.com

Önder Erol ÜNSAL

unsalonderol@gmail.com

Temmuz 2022

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN SÜRDÜRÜLEBİLİR VE DÖNGÜSEL TEKSTİL ÜRÜNLERİ STRATEJİSİ

Avrupa Birliği (AB); tekstil ürünlerinin daha dayanıklı, yeniden kullanılabilir, onarılabilir, geri dönüştürülebilir ve enerji açısından verimli olacak şekilde tasarlanarak iklim açısından nötr bir döngüsel ekonomiye geçişine yardımcı olmak ve tekstil endüstrisini COVID-19 pandemisinin yarattığı krizden sürdürülebilir biçimde kurtarabilmek amacıyla, 30 Mart 2022 tarihinde COM (2022) 141 final referansıyla “Sürdürülebilir ve Döngüsel Tekstil Ürünleri Stratejisi”ni yayımladı. Stratejinin tam anlamıyla hayata geçmesi halinde; AB tekstil sektörünün daha rekabetçi hale gelmesi; döngüsel ekonomi ilkelerinin üretim, ürünler, tüketim, atık yönetimi ve ikincil hammaddelere uygulanarak yatırım, araştırma ve inovasyonun yönlendirilmesi amaçlanıyor. Bu kapsamda, 2030 yılına kadar AB pazarına sunulan tekstil ürünlerinin:

  • uzun ömürlü ve geri dönüştürülebilir olması,
  • geri dönüştürülmüş liflerden yapılmış, tehlikeli maddelerden arındırılmış ve sosyal haklar ile çevreye saygılı biçimde üretilmiş olması,
  • tüketicilerin, yüksek kaliteli ve uygun fiyatlı tekstil ürünlerinden daha uzun süre yararlanması, hızlı moda akımının geride bırakılarak ekonomik açıdan kârlı olan yeniden kullanım ve onarım hizmetlerinin yaygınlaştırılması,
  • rekabetçi, dirençli ve yenilikçi hale dönüşen tekstil sektöründe üreticilerin, tüm değer zinciri boyunca kendi ürünlerinin sorumluluğunu üstlenmesi,
  • döngüsel tekstil ekosisteminin, tekstil ürünlerinin yakılmasını ve çöpe atılmasını asgari düzeye indirmesini sağlayarak, elyaftan elyafa geri dönüşümü sağlayan yenilikçi kapasitelerle büyümesi

hedefleniyor.

Strateji; AB Yeşil Anlaşması (European Green Deal), Döngüsel Ekonomi Eylem Planı (The Circular Economy Action Plan), Sanayi Stratejisi (The Industrial Strategy) ve Sürdürülebilirlik için Kimyasal Maddeler Stratejisi (The Chemicals Strategy for Sustainability) kapsamındaki girişimlerle de tamamlayıcı nitelikte.

Stratejiden sorumlu AB birimleri; Sürdürülebilir Üretim, Ürünler ve Tüketim Genel Müdürlüğü (DG ENV B1 Sustainable Production, Products and Consumption) ile Turizm, Tekstil ve Yaratıcı Endüstriler Genel Müdürlüğü (DG GROW F4 Tourism, Textiles and Creative Industries).

Stratejinin hazırlık aşamasında görüşülen paydaşlar arasında özellikle; elyaf / iplik / kumaş / giysi üreticileri, KOBİ’ler ve küresel şirketler, tedarikçiler, perakendeciler, hizmet sağlayıcılar, toplayıcılar, ayrıştırıcılar, geri dönüşüm yapanlar, araştırma ve inovasyon merkezleri, kamu kurumları, tüketiciler ve sivil toplum kuruluşları var. İstişare faaliyetlerinden elde edilen veriler, “Sözünü Söyle (Have Your Say)” portalında yayımlanarak 12 haftalık halk istişaresine de açılmıştı.

Strateji belgesi ve bu belgeye ait yol haritası, önemli kaynaklara referansla AB’nin tekstil sektörü hakkında birçok bilgi içeriyor. Burada hepsinden bahsetmek mümkün değil ancak en çok dikkati çeken bilgileri, aşağıda özetle sıralıyoruz.

Tekstil ve giyim, farklı değer zincirlerini ve ürün türlerini içeren endüstriyel bir ekosisteme sahip. Sektör, çoğu KOBİ olan ve AB geneline yayılmış 160.000’den fazla şirkette 1,5 milyon kişiyi istihdam ediyor. Sektörün 2019’daki yıllık cirosu 162 milyar Euro.  

Giyim ürünleri, AB’nin tekstil ürünleri tüketiminin %81’lik dilimini oluşturuyor. AB’li tüketiciler kişi başına yıllık ortalama 26 kg tekstil ürünü tüketiyor ve bunların önemli bir kısmı üçüncü ülkelerden geliyor. AB tekstil ve moda endüstrisinde sürdürülebilirlik için artan sosyal eğilimler olmasına rağmen, “hızlı moda (fast fashion)” akımı içinde olan bu ürünlerin, sadece kısa bir süre için kullanılıyor olması, kişi başına yılda 11 kg tekstilin atıldığı anlamında.

Özellikle hızlı moda nedeniyle tekstil talebindeki artış, fosil yakıtlardan elde edilen sentetik elyaf gibi yenilenemeyen kaynakların verimsiz kullanımına da neden oluyor. Yaşam döngülerinin her aşamasında sentetik tekstil ve ayakkabılardan mikroplastiklerin dökülmesi ise, sektörün çevreye olumsuz bir etkisi.

Karmaşık olan küresel tekstil değer zinciri, bazı sosyal zorluklarla da karşı karşıya. Farklı gelir düzeyindeki tüketicilerin satın alma gücüne uygun ürünleri piyasaya sunabilmek için üretim maliyetinin azaltılması çabaları; hazır giyim sektöründe çocuk işçi çalıştırılması ve kadın işçilerin düşük ücretle çalıştırılarak cinsiyet eşitsizliğine yol açması gibi ciddi sorunlara yol açmakta.

AB, sosyal ve çevresel sürdürülebilirliğe dikkat ederek ve küresel değer zincirini güçlendirerek, dünya çapında Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine (Sustainable Development Goals) katkıda bulunmayı hedefliyor.

Özellikle teknik tekstiller ve son moda giyim alanlarında küresel ölçekte rekabetçi olan AB tekstil endüstrisi, COVID-19 pandemisindeki arz kesintisi ve tüketici talebindeki düşüş nedeniyle önemli ölçüde zarar gördü. 2019 yılına kıyasla 2020 yılında, tekstil sektörü cirosunda %9,2, giyim sektöründe ise %18,1 oranında düşme meydana geldi. Pandemi krizi ayrıca, ikinci el tekstil ürünlerindeki uluslararası ticareti de etkiledi ve atık akışlarını kesintiye uğrattı. Tahminlere göre dünyadaki tüm tekstil ürünlerinin %1’inden daha azı, yeni tekstil ürünlerine dönüştürülebiliyor.

Tekstil sektörü, önemli iklim ve çevresel etkileri olan “kaynak yoğun” bir sektör. Birincil hammadde ve su kullanımı bakımından tekstil tüketimi; AB için gıda, konut ve ulaşımdan sonra dördüncü en yüksek basınç kategorisinde olup sera gazı emisyonu bakımından da beşinci sırada. AB’de giyim, ayakkabı ve ev tekstili ile bağlantılı baskı ve etkinin çoğu, dünyanın diğer bölgelerinde üretilen ürünlerden kaynaklanıyor.

AB tekstil ve giyim endüstrisi, üçüncü ülkelerde uygulanan düşük üretim maliyetleri ile çevresel ve sosyal standartlar nedeniyle eşit olmayan bir oyun alanında bulunuyor. Öte yandan, sürekli adaptasyon gerektiren uluslararası teknolojik gelişimleri karşılamada işgücü yetersizlikleri de yaşanmakta. 

AB üyesi ülkelerde tekstil atıklarının toplanması, ayrıştırılması ve geri dönüştürülmesi, kamu-sektör eşgüdümü gerektiriyor. Ayrıca küreselleşmiş tekstil sektörünün, sadece ulusal ve yerel düzeydeki parçalı eylemler ile bu ihtiyacı karşılayamayacağı da açık. Bu sebeplerle AB genelinde etkili çevre koruması, AB içindeki ve dışındaki tekstil işletmeleri için eşit oyun kuralları sağlayan bir AB eylem planının hazırlanmasını elzem kılmış ve söz konusu eylem planı, Stratejinin eki olarak yayımlanmıştır.   

AB için sürdürülebilir ve döngüsel tekstil ürünleri, aşağıdaki temel eylemleri içeren yeni bir model olacak.

  • Zorunlu “Ecodesign” şartlarının getirilmesi: Tekstil ürünlerinin renklerinin solması, yırtılması, fermuarlarının bozulması, dikişlerinin sökülmesi vb nedenler, tüketicilerin bu ürünleri atmasının başlıca nedenleri arasında. Ancak tüketicilere daha dayanıklı ve yeniden kullanılabilir ürünleri sunmanın yanı sıra kiralama, onarım, geri alma, ikinci el gibi hizmetlerin de tasarlanması, maliyet tasarrufu sağlar. Ayrıca üretimde kullanılan malzemelerin tasarımı da çevresel performansı etkiler.    
  • Satılmayan veya iade edilen malları imha etmek, değer ve kaynak israfı olduğundan sonlandırılması
  • Mikroplastik kirliliği ile mücadele edilmesi: Mikroplastiklerin salınımı en çok, ilk 5-10 yıkamada gerçekleşiyor. Sadece çamaşır makinelerinden, yılda yaklaşık 40.000 ton sentetik lif salınıyor.
  • Döngüsel ve çevresel hususlar hakkında zorunlu bilgileri içeren “dijital ürün pasaportu” oluşturulması ve ayrıca Tekstil Etiketleme Yönetmeliğinin gözden geçirilmesi 
  • “Green (yeşil)”, “eco-friendly (çevre dostu)”, “good for the environment (çevre için iyi)” vb açıklamaların kullanılmasına, ancak söz konusu iddiaların AB Ecolabel ve diğer yasal düzenlemeler kapsamında doğrulanmış olması halinde izin verilmesi: Bu konudaki gelişmeler, marka başvuruları hakkındaki kararları da etkiler niteliktedir.
  • Tekstil atıklarının geri dönüşümü, yeniden kullanımın artırılması ve genişletilmiş üretici sorumluluğu: AB’de her yıl, yaklaşık 2,1 milyon ton tüketim sonrası giysi ve ev tekstil ürünü, ayrı ayrı toplanarak geri dönüşüme gönderiliyor veya küresel yeniden kullanım pazarına sunuluyor. Bu miktar, AB pazarına çıkan tekstillerin yaklaşık %38’i ve kalan %62’lik kısmın, ayrıştırılmamış atık akışlarında boşa gittiği düşünülüyor. Bu sebeple üreticilerin, kendi ürünlerinin atıklardan sorumlu tutulduğu, ekonomiye kazandırılabilir halde atık ayrıştırması düzenlemeleri getirilmesi öngörülüyor. Aslında halihazırda birçok firma, “tüketim sonrası tekstil ürünleri”nin toplanması için mağazalarında geri dönüşüm kutuları bulundurmaya çoktan başladı bile.

Bu yılki teması “Fikri Mülkiyet ve Gençlik” olan 26 Nisan Dünya Fikri Mülkiyet Gününde, AB’nin tekstil sektörüyle ilgili olacak şekilde EUIPO (AB Fikri Mülkiyet Ofisi) tarafından, “Fikri Mülkiyet ve Sürdürülebilir Ekonomi – Gençlik ve Sürdürülebilirlik” konulu bir seminer düzenlendi. “Moda ve Sürdürülebilirlik” ekseninde işlenen konu hakkında EUIPO ve EPO (Avrupa Patent Ofisi) tarafından sunumlar yapıldı.

EUIPO temsilcisi “marka-sürdürülebilirlik” ilişkisini, aşağıda özetlenen iki husus çerçevesinde açıkladı.  

  • 1996-2020 yılları arasında EUIPO’ya yapılan 2 milyon marka başvurusunun mal ve hizmet listesinin, çevre koruması ve sürdürülebilirlik konuları bakımından analiz edilmesi sonucunda, “Yeşil AB Markaları” (Green EU trade marks) isimli çalışma hazırlanarak Eylül 2021’de yayımlandı. EUIPO’nun Uyumlaştırılmış Veri Tabanında bulunan ve mal/hizmet tanımlamasında kullanılan “fotovoltaik, güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi ve geri dönüşüm” gibi yaklaşık 900 terim; kapsamlı bir metodoloji kullanılarak “yeşil” olarak tanımlanmış ve standardize edilerek “yeşil terimler envanteri” oluşturulmuştur. Yeşil terimler, daha sonra 9 gruba ayrılan 35 kategoride sınıflandırılarak çeşitli değerlendirmelerde bulunulmuştur. Fazla detaya girmeden, 2015-2020 yılları arasında yapılan marka başvurularının %42,9’unun enerji tasarrufu, %17,7’sinin kirlilik kontrolü, %9,7’sinin enerji üretimi, %9,7’sinin taşımacılık, %6’sının iklim değişikliği, %5,9’unun geri dönüşüm ve geri kalanının ise çevre bilinci, atık yönetimi ve tarım üzerine olduğunu söyleyebiliriz.  
  • EUIPO sunumunun ikinci kısmında ise “marka-sürdürülebilir moda” ilişkisi; marka örneğinde “green, eco, bio” vb yeşil terim içeren marka başvurularından örnekler verilerek bireysel marka, sertifika markası, ortak marka, kelime içeren figüratif markalar, ayırt edici ve tanımlayıcı karakter başlıkları altında irdelenmiştir. Ancak yazımızın kapsamı dışında kalması nedeniyle, konunun ayrıntılarına yer vermeyeceğiz.

EUIPO’nun sunumundan da anlaşılacağı üzere, AB’nin Sürdürülebilir ve Döngüsel Tekstil Ürünleri Stratejisi uyarınca yürürlüğe giren ve girecek olan yasal düzenlemeler, marka başvurularını ve kararlarını da etkilemekte.

26 Nisan Seminerinde EPO temsilcisi, tekstil ürünleri ve moda sektöründe yapılan buluşların; zararlı kimyasalların kullanımının azaltılması, enerji tüketiminin azaltılması, çevre dostu malzemeler, geri dönüşüm için yeni çözümler ve yeni fonksiyonlara sahip malzemeler alanlarında olduğunu ifade etmiştir.

Verilen örnekler arasında, patent başvurusu 2008 yılında yapılan “kahve artıklarından elde edilen iplikler” dikkat çekiciydi. Sunum sırasında gösterilen ürün etiketindeki “Drink it, wear it!” (Onu iç, onu giy!) sloganıyla yapılan arama, bu teknolojiyi geliştiren “S.Café® Fabrics” firmasının internet sitesine ulaştırdı. Firmanın ve teknolojinin doğuş hikayesi, bir şaka ile başlamış.

Tayvan menşeli firmanın kurucusu Bay Chen, bir gün eşi Bayan Chen ile kahve içmeye gider. Kahve dükkanına gelen bir kişinin, evine götürmek için kahve atığı istediğine şahit olurlar. Bayan Chen, Bay Chen’e dönerek “Spordan sonra ter kokularını önlemek için sen de kullanabilirsin!” diye şaka yapar. Ancak Bay Chen konuyu ciddiye alır ve kısa süre içinde araştırmacı ve çevresel ortaklardan oluşan bir ekip kurar. 4 yıllık araştırma ve geliştirme çalışmaları sonunda; kahvenin, kokuları engelleme özelliğinin ilham kaynağı olduğu ve hammadde olarak kahve dükkanlarından toplanan kahve atıklarının kullanıldığı bir teknoloji geliştirilerek iplik üretimine başlanır. Bu iplikler ayrıca; pamuk ipliğinden iki kat daha hızlı kuruma ve UV ışınlarına karşı koruma özelliklerine de sahiptir. S.Café® Fabrics firmasının, sürdürülebilir ürünlerin üretilmesi için Asics, Helly Hansen, Inter Sport, Mc Kinley, New Balance, Oakley, Starbucks ve Timberland gibi birçok marka ile işbirliği yaptığını söyleyerek yazımızı sonlandırıyoruz.    

Gonca ILICALI

Temmuz 2022


Kaynaklar

Fikrî ve Sınai Mülkiyet Hukuku Bağlamında Elektronik Ticaret Alanındaki Güncel Gelişmeler

Bilişim teknolojileri; özellikle internete erişimin, mobil cihazlarla rahatlıkla ve yaygın şekilde sağlanmasıyla birlikte, bireysel ve kurumsal anlamda yaşamımızın birçok alanında yoğun şekilde yer edinmeye başlamıştır. Bu duruma yönelik olarak daha geleneksel bakış açısına sahip kişiler ile yenilikçiler arasında çeşitli tartışmalar yaşanmaktadır. Ne var ki tartışmalar bununla sınırlı değildir. Gerçekten; yaşama dair çeşitli somut yansımaları olan bilişim teknolojileri, teorik tartışmalara konu olma seviyesinin bir adım ötesine geçerek, devletin temel erklerinin faaliyetleri kapsamında ele alınmaktadır. Yazımızın konusunu da bilişim teknolojilerinin yaygın alt alanlarından olan elektronik ticarete (e-ticaret) ilişkin bir normatif düzenlemede, fikrî ve sınai haklara ayrılan bölümünün değerlendirilmesi oluşturmaktadır.

Türk hukukunda e-ticareti düzenleyen temel normatif metin 23.10.2014 tarihli ve 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’dur (6563 sayılı Kanun). 07.07.2022 tarihli ve 31889 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 01.07.2022 tarihli ve 7416 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’la (7416 sayılı Kanun) 6563 sayılı Kanun’da geniş kapsamlı değişiklikler yapılmıştır.[1] 7416 sayılı Kanun m.12 hükmüne göre; 7416 sayılı Kanun’un birkaç hükmü dışında, yazımızın konusunu oluşturan fikrî ve sınai haklara ilişkin değişiklikler de içeren hükümler de dâhil diğer hükümleri 01.01.2023’te yürürlüğe girecektir.

7416 sayılı Kanunun Çerçeve Madde 3 hükmüyle birlikte 6563 sayılı Kanun m.9 hükmünde kapsamlı bir değişiklik yapılarak hukuka aykırı içeriklerden sorumluluk ve bu içeriklere ilişkin yükümlülükler düzenlenmiştir. Düzenleme her ne kadar sorumluluğa ilişkin olsa da düzenleme sonrası 6563 sayılı Kanunun m.9/1 hükmü ile aracı hizmet sağlayıcının, hizmet sağlayıcının hukuka aykırı eylemlerinden kural olarak sorumlu olmayacağı düzenlenmektedir. Nitekim anılan hükme göre; diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmadıkça, aracı hizmet sağlayıcı, hizmet sağlayıcı tarafından sunulan içerik ve içeriğe konu mal veya hizmetle ilgili hukuka aykırı hususlardan sorumlu tutulmamaktadır.

Düzenleme sonrası 6563 sayılı Kanun m.9/2 hükmü ile hukuka aykırı içerikle ilgili olarak elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcıya bazı yükümlülükler yüklenmektedir. Anılan hükme göre; elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcı, elektronik ticaret hizmet sağlayıcı tarafından sunulan içeriğin hukuka aykırı olduğundan haberdar olması hâlinde, bu içeriği gecikmeksizin yayımdan kaldırarak hukuka aykırı hususu ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına bildirmekle yükümlü kılınmaktadır.

Düzenleme sonrası 6563 sayılı Kanun m.9 hükmünün son fıkrası, değişiklikten önce 6563 sayılı Kanun’da hakkında herhangi bir hüküm bulunmayan, fikrî ve sınai mülkiyet haklarının ihlali durumunda sorumluluk ve yükümlülüklere hasredilmiştir. Anılan hükme göre; elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcı, hak sahibinin, fikrî ve sınai mülkiyet hakkı ihlaline dair bilgi ve belgeye dayanan şikâyeti üzerine, elektronik ticaret hizmet sağlayıcının şikâyete konu ürününü yayımdan kaldırarak durumu kendisine ve hak sahibine bildirmekle yükümlü kılınmaktadır. Elektronik ticaret hizmet sağlayıcının, şikâyetin aksini gösteren bilgi ve belgeye dayanan itirazını elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcıya sunması üzerine şikâyete konu ürün yeniden yayımlanacaktır. Şikâyet ve itirazda; ilgililerin açık kimlik ve adres bilgileri, ihtilafa konu ürün hakkındaki bilgiler, ürünün yayımdan kaldırılması veya yayımlanmasının gerekliliğine dair gerekçeler ile yönetmelikle belirlenen diğer hususların yer alacağı düzenlenmektedir. İlgililerin genel hükümlere göre adli ve idari mercilere başvurma hakları saklı tutulmaktadır.

E-ticaretin, ticaret alanındaki hacmi arttıkça, fikrî ve sınai haklar alanındaki hak ihlallerinin e-ticaret mecralarında gerçekleşme oranı da artmaktadır. Günümüzde fikrî ve sınai mülkiyet hakkı sahiplerinin yaşadığı önemli sorunlar arasında, taklit ürünlerin e-ticaret pazar yerlerinde yaygın şekilde satışa konu edilmesi, e-ticaret hizmet sağlayıcıya ulaşmanın zor, bazen de imkansız olması gibi e-ticarete özgü durumlar da yer almaktadır.  6563 sayılı Kanun m.9/3 hükmünün ihdası, yaşanan sorunları belli ölçüde ve hızlı şekilde gidermeye elverişlidir. Ancak düzenlemede belirsiz alanlar da vardır. Örneğin; yapılan değişiklikte elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcının şikâyet ve itiraz konusunda bir takdir hakkı olup olmadığı, şikâyet ve itirazın dayandığı bilgi ve belgelerin geçerliliğinin incelenip incelenmeyeceği, söz konusu belgelerin niteliğinin değerlendirilip değerlendirilmeyeceği gibi hususlarda boşluklar bulunmaktadır. Bu eksikliklerin, düzenleme yürürlüğe girene kadar çıkarılacağı öngörülen yönetmelikle giderileceği düşünülmektedir.

Osman Umut KARACA

osmanumutkaraca@hotmail.com

Temmuz 2022


[1] 7416 sayılı Kanun için bkz; https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/07/20220707-2.htm, (11.07.2022).

ANAYASA MAHKEMESİ İKİ SİYASİ PARTİNİN AMBLEMLERİNDE YER ALAN GÜVERCİN ŞEKİLLERİNİN BENZERLİĞİNİ DEĞERLENDİRDİ – KARIŞTIRILMA OLASILIĞI İNCELEMESİ İLE DENEYSEL BİR EŞLEŞTİRME


IPR Gezgini’nin Instagram hesabında 1 Nisan 2022 tarihinde yaptığım aşağıdaki paylaşımda, dikkat çekici bulduğum bir haberi paylaşmış, kişisel görüşümü belirtmiş ve Anayasa Mahkemesi’nin bir nevi karıştırılma ihtimali incelemesi anlamına gelecek kararını merakla beklediğimi ifade etmiştim.


Anayasa Mahkemesi’nin merakla beklediğim kararı 17 Haziran 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Mahkemenin 21 Nisan 2022 tarihli, 2022/2 (Değişik İşler) esas ve 2022/1 karar sayılı kararına okuyucularımız bu bağlantıdan erişebilir.

Kararı aktarmaya geçmeden önce ilk olarak ihtilafı hatırlatmak yerinde olacaktır.

Yeni kurulan Türkiye’nin Sesi Partisi (SES) aşağıdaki parti amblemini kullanmaya başlar:

Bu amblemde yer alan güvercin çiziminin, renk ve çizim olarak kendi partilerinin aşağıda yer verilen amblemindeki güvercin şekline çok benzediğini düşünen Demokratik Sol Parti (DSP) yetkilileri, SES Partisi’nden ilgili amblemin kullanımının durdurulmasını ister.

Partiler karşılıklı açıklamalar yapar ve nihayetinde SES Partisi amblemin kullanımının durdurulmasını talebini kabul etmez. (bkz. 1, 2)

SES Partisi’nin amblemini değiştirmemesi üzerine DSP konuyu yargıya taşır ve Parti Genel Sekreteri, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 96. maddesine aykırılık gerekçesiyle Türkiye’nin Sesi Partisi ambleminin hükümsüzlüğüne ve siyasi parti sicilinden terkinine karar verilmesini talep eder.

Siyasal Partiler Kanunu’nun 96. maddesi “Anayasa Mahkemesince temelli kapatılan veya siyasi parti siciline kayıtlı bulunan siyasi partilerin isimleri, amblemleri, rumuzları, rozetleri ve benzeri işaretleri aynen veya iltibasa mahal verecek şekilde başka bir siyasi partice kullanılmayacağı gibi, daha önce kurulmuş Türk devletlerine ait topluma mal olmuş bayrak, amblem ve flamalar da siyasi partilerce kullanılmaz.” hükmünü içermektedir. Bu çerçevede, DSP’nin talebinin temel gerekçesi, sonradan kurulan Türkiye’nin Sesi Partisi’nin ambleminin DSP amblemi ile iltibas yaratacak şekilde benzer olmasıdır.

Anılan Kanunun ilgili bir diğer hükmü ise 104. maddenin üçüncü fıkrasıdır: “Tüzüklerinde Anayasa Mahkemesince temelli kapatılan veya siyasi parti siciline kayıtlı bulunan siyasi partilerin isimleri, amblemleri ve rumuzlarını aynen veya iltibasa mahal verecek şekilde kabul eden veya kullanan siyasi parti aleyhine Anayasa Mahkemesine, Cumhuriyet Başsavcılığınca resen veya ilgili siyasi parti tarafından doğrudan yazı ile başvurulur. Anayasa Mahkemesi başvuru tarihinden itibaren en geç otuz gün içinde isim, amblem ve rumuzlarla ilgili olarak siyasi parti siciline kayıt önceliğine göre yapacağı incelemede bu Kanunun 96 ncı maddesinin birinci fıkrasına aykırılık görürse, aykırılık teşkil eden isim, amblem ve rumuzların hükümsüzlüğüne ve siyasi parti sicilinden terkinine karar verir.”


Demokratik Sol Parti’nin talebini inceleyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı mütalaasını verir ve mütalaasında; “… her iki amblemdeki güvercin figürlerinin büyüklüklerinin birbiriyle benzer ve renklerinin beyaz olduğunu, kanatlarının açık ve aynı yöne uçar vaziyette bulunduğunu belirterek Türkiye’nin Sesi Partisi ambleminin Demokratik Sol Parti amblemiyle iltibasa mahal verecek şekilde benzerlik gösterdiğini, her iki siyasi partinin birbiri ile karıştırılmasına elverişli olduğunu ve bu nedenle Türkiye’nin Sesi Partisi ambleminin hükümsüzlüğüne ve siyasi parti sicilinden terkini talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiğini” ileri sürer.

SES Partisi’nin savunması ise; “… ilk bakışta fark edilebilen değişik özelliklerin bulunması hâlinde sırf aynı simgenin amblemde yer almasının iltibasa yol açacağından söz etmenin siyasi partilerin serbestçe faaliyet göstereceklerine ilişkin Anayasa ilkelerinin ve bunun uzantısı olan amblem seçme hakkının gereksiz ve ölçüsüz kısıtlanmasına yol açacağı, kendi Partileri ile Demokratik Sol Parti amblemlerinde yer alan güvercin figürlerinin kanat yapıları ve kuyruk şekillerinin farklı olduğu, dahası Partilerinin amblemindeki güvercin figürünün zeytin dalı taşıdığı, ayrıca Partileri ile Demokratik Sol Parti arasında herhangi bir tarihî veya siyasi miras açısından karışıklık doğuracak bir yakınlık bulunmadığı, dolayısıyla da Partilerinin ambleminin hükümsüzlüğü ve siyasi parti sicilinden terkini talebinin reddine karar verilmesi gerektiği” argümanları üzerine kuruludur.

Anayasa Mahkemesi, DSP’nin talebini 21 Nisan 2022 tarihli, 2022/2 (Değişik İşler) esas ve 2022/1 karar sayılı kararı sonuçlandırır ve talebi oy çokluğu ile kabul ederek, Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılmakta olan amblemin 2820 sayılı Kanun’un 96. maddesine aykırı olduğu anlaşıldığından, anılan Partinin ambleminin hükümsüzlüğüne ve siyasi parti sicilinden terkini talebinin kabulüne karar verir.


Anayasa Mahkemesi’nin kararında sıklıkla “iltibas” kavramından, şekillerin benzerliğinden bahsedilmesi ve bu bağlamda yapılan analizin markalar arasındaki karıştırılma olasılığı analizine yakınlaşması dikkat çekicidir. Bu bağlamda, Anayasa Mahkemesi kararının önemli kısımlarının aktarılması yerinde olacaktır:

“6. Anılan düzenlemelere göre (2820 sayılı Kanunun 96(1) ve 104(3) maddeleri, Y.N.) bir partinin siyasi parti siciline kayıtlı başka bir partinin amblemini aynen veya iltibasa yol açacak şekilde kullanması yasaklanmıştır. Siyasi parti siciline kayıtlı bir partinin ambleminde yer alan bir şekil veya figürün diğer bir parti tarafından karışıklığa yol açmaması şartıyla kullanılmasında ise herhangi bir engel bulunmamaktadır.

7. Siyasi partilerin seçmenlere vereceği mesajları daha anlaşılabilir kılması ve hitap ettikleri seçmen kitlesinin önem atfettiği değerlerin sahiplenildiğinin ifade edilmesi bakımından hedeflediği idealleri yansıtan ve özetleyen şekil veya figürleri amblemlerinde kullanmaları son derece doğaldır. Ancak partiler, bu şekil veya figürleri siyasi parti siciline daha önceden kayıtlı olan partilerin amblemleriyle iltibasa mahal vermeyecek şekilde kullanmalıdır. Bir partinin kullanacağı amblemin başka bir parti izlenimi vermemesi, yanılgı veya yanlış anlamalara sebep olmaması gerekir. Siyasi partilerin isim ve rumuzları gibi amblemleri de açık olmalı ve kişilerin bir siyasi partiyi başka bir siyasi parti ile karıştırmalarına yol açmamalıdır.

8. Talepte bulunan Demokratik Sol Partinin amblemi incelendiğinde amblemde dikdörtgen mavi zemin üzerinde her iki kanadı da açık bir güvercin figürünün yer aldığı, bu figürün beyaz dikdörtgen ile çevrelendiği görülmektedir. Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılan amblemde ise lacivert zemin üzerinde ağzında zeytin dalı bulunan ve her iki kanadı da açık bir güvercin figürü yer almaktadır. Her ne kadar Türkiye’nin Sesi Partisi’nin ambleminde diğerinden farklı olarak güvercin figürü ağzında yeşil bir zeytin dalı taşımakta ise de amblemin baskın figürünün güvercin olduğu, her iki parti ambleminde de güvercin figürünün yaklaşık olarak aynı büyüklükte, aynı renkte ve aynı yöne uçar hâlde kanatları açık bir şekilde yer aldığı gözetildiğinde amblemlerin seçmenin yanılmasına sebep olabileceği değerlendirilmiştir.

9. Bu tespitler çerçevesinde Demokratik Sol Parti ile Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılan amblemler birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılmakta olan amblemin Demokratik Sol Parti tarafından kullanılan amblemle iltibas yaratacak şekilde benzer olduğu, Demokratik Sol Parti ambleminden duraksamaya neden olmayacak şekilde ayırt edilmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.

10. Açıklanan nedenlerle Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılmakta olan amblemin 2820 sayılı Kanun’un 96. maddesine aykırı olduğu anlaşıldığından anılan Partinin ambleminin hükümsüzlüğü ve siyasi parti sicilinden terkini talebinin kabulü gerekir.”


Bu noktada deneysel bir yaklaşımla, Anayasa Mahkemesi’nin siyasi parti amblemlerinin benzerliğine ilişkin analizini, karıştırılma olasılığı analizinin temel ilkeleri çerçevesinde inceleyecek olursak:

İşaretlerin Benzerliği: Anayasa Mahkemesi kararının 8. paragrafında işaretleri hangi nedenle benzer bulduğunu (her iki parti ambleminde de güvercin figürünün yaklaşık olarak aynı büyüklükte, aynı renkte ve aynı yöne uçar hâlde kanatları açık bir şekilde yer aldığı) açıklamıştır.

Baskın Unsur: Anayasa Mahkemesi kararının 8. paragrafında yeni kurulan partinin amblemindeki baskın unsuru “amblemin baskın figürünün güvercin olduğu” ifadesiyle tespit etmiştir.

Kamunun İlgili Kesimi: Kararın 7. maddesinde Anayasa Mahkemesi analizini toplumun hangi kesimi açısından yapıldığını belirtmiş ve “Siyasi partilerin seçmenlere vereceği mesajları daha anlaşılabilir kılması ve hitap ettikleri seçmen kitlesinin önem atfettiği değerlerin sahiplenildiğinin ifade edilmesi bakımından hedeflediği idealleri yansıtan ve özetleyen şekil veya figürleri amblemlerinde kullanmaları son derece doğaldır.” ifadesi kapsamında oldukça heterojen bir grup teşkil edebilecek ilgili siyasi partilerin seçmen kitlesini işaret etmiştir. Bunun marka incelemesi dilindeki karşılığı da hiç şüphesiz ortalama düzeyde dikkate sahip ortalama tüketicilerdir.

Tanınmışlık: Kararda önceki tarihli parti ambleminin toplum nezdindeki bilinirliğinden ve geçmiş yıllardan kaynaklanan ününden bahsedilmemiş ve bu bağlamda tanınmışlığa ilişkin bir değerlendirme yapılmamıştır.

Ayırt Edici Güç: Kararda önceki tarihli parti ambleminin özgünlüğünden kaynaklı olarak ayırt edici gücünün yüksekliği gibi bir husustan bahsedilmemiştir.

Malların ve/veya Hizmetlerin Benzerliği: İhtilafın niteliği elbette ki bu yönde bir değerlendirmeyi gerektirmemektedir.

Karıştırılma Olasılığının Varlığı: Anayasa Mahkemesi; kararının 9. paragrafında, karar boyunca saydığı gerekçe ve tespitler çerçevesinde, iltibas yaratacak derecede benzerliğin varlığını tespit etmiş ve SES Partisi ambleminin DSP ambleminden duraksamaya neden olmayacak şekilde ayırt edilmesinin mümkün olmadığını ifade etmiştir: “Bu tespitler çerçevesinde Demokratik Sol Parti ile Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılan amblemler birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılmakta olan amblemin Demokratik Sol Parti tarafından kullanılan amblemle iltibas yaratacak şekilde benzer olduğu, Demokratik Sol Parti ambleminden duraksamaya neden olmayacak şekilde ayırt edilmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.”


Anayasa Mahkemesi kararını oy çokluğu ile almıştır. On beş Mahkeme üyesinden dördü karşı oy vererek, çoğunluktan ayrılmıştır. Dört karşı oy sırayla aşağıdaki gerekçelere dayanmaktadır:

1- “… Hükümsüzlüğü ve terkini talep edilen amblemin talepte bulunan partinin ambleminden birçok yönden farklı olduğu açıktır. Her şeyden evvel, güvercin figürleri ve zemin renkleri aynı olmadığı gibi, talepte bulunan partinin ambleminde yer alan beyaz dikdörtgen çerçevenin diğer partinin ambleminde olmadığı anlaşılmaktadır. Daha önemlisi, iltibasa meydan verdiğine hükmedilen amblemde, diğerinden farklı olarak, ağzında yeşil zeytin dalı olan bir güvercin figürüne yer verilmektedir. Bu zeytin dalının rengi ve büyüklüğü de dikkate alındığında iki figürün kolaylıkla ayırt edilebilir mahiyette olduğu, dolayısıyla iltibasa neden olacak şekilde benzer olmadığı görülmektedir…”

2- “… Talepte bulunan Demokratik Sol Partinin amblemi incelendiğinde amblemde dikdörtgen mavi zemin üzerinde her iki kanadı da açık bir güvercin figürünün yer aldığı, bu figürün beyaz dikdörtgen ile çevrelendiği görülmektedir. Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılan amblemde ise lacivert zemin üzerinde ağzında zeytin dalı bulunan ve her iki kanadı da açık bir güvercin figürü yer almaktadır. Her iki amblemdeki güvercin figürlerinin büyüklükleri de yaklaşık olarak aynıdır. Ancak Türkiye’nin Sesi Partisinin ambleminde yer alan güvercin figürü diğerinden farklı olarak ağzında yeşil bir zeytin dalı taşımaktadır. Zeytin dalının büyüklüğü ve rengi amblemin tamamı gözetildiğinde ilk bakışta fark edilecek ve dikkat çekecek durumdadır. Bu yönüyle amblemdeki güvercin figürünün ağzında taşıdığı zeytin dalı, güvercin figürlerinin aynı yöne bakıp bakmamasından veya kanatlarının açık olup olmamasından daha ayırt edici bir niteliğe sahiptir.

Bu tespitler çerçevesinde Demokratik Sol Parti ile Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılan amblemler birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılmakta olan amblemin Demokratik Sol Parti tarafından kullanılan amblemle iltibas yaratacak şekilde benzer olmadığı, Demokratik Sol Parti ambleminden duraksamaya neden olmayacak şekilde ayırt edilmesinin mümkün olduğu sonucuna varılmıştır…”

3- “Türkiye’nin Sesi Partisinin amblemine karşı itirazda bulunan Demokratik Sol Partinin amblemine baktığımızda amblemde dikdörtgen mavi zemin üzerinde her iki kanadı da açık bir güvercin figürünün yer aldığı, bu figürün beyaz dikdörtgen ile çevrelendiği görülmektedir. Türkiye’nin Sesi Partisi tarafından kullanılan amblemde ise lacivert zemin üzerinde ağzında zeytin dalı bulunan ve her iki kanadı da açık bir güvercin figürü yer almaktadır. Her iki amblemdeki güvercin figürlerinin büyüklükleri de yaklaşık olarak aynıdır. Ancak Türkiye’nin Sesi Partisinin ambleminde yer alan güvercin figürü diğerinden farklı olarak ağzında yeşil bir zeytin dalı taşımaktadır. Zeytin dalının büyüklüğü ve rengi amblemin tamamı gözetildiğinde ilk bakışta fark edilecek ve dikkat çekecek bir durum taşımaktadır. Ek olarak Türkiye’nin Sesi Partisinin amblemi daha koyu bir mavi üzerinde bulunmaktadır ve partinin tam adı da kısaltmanın altında yazılmıştır. Bütün bunlar itirazda bulunan Demokratik Sol Partinin amblemi ile Türkiye’nin Sesi Partisinin amblemini farklılaştırmaktadır.

Seçmenler çeşitli nedenlerle parti adlarını, kısaltmalarını ve amblemlerini karıştırabilir. Sırf isim ve kısaltma benzerliğinden dolayı Anayasanın tanıdığı en temel haklardan olan siyasi parti kurma ve siyasi faaliyette bulunma hakkı kısıtlanmamalıdır. Bir siyasi partinin kendisini en iyi ifade ettiğini düşündüğü ismi, kısaltmayı ve amblemi terk etmeye zorlanması ifade ve örgütlenme özgürlüğü ve demokrasi esaslarıyla bağdaşmayan ölçüsüz bir müdahale anlamına gelmektedir.”

4- Gerekçeler 2 numaralı görüşle temel olarak aynıdır.


Çoğunluk görüşü ve karşı oylar birlikte okunduğunda, hiyerarşik olarak Türkiye’nin en yetkin hukuk insanları arasında bulundukları kabul edilmesi gereken Anayasa Mahkemesi üyelerinin dahi, işaretlerin benzerliği konusunda birbirlerinden ayrıştıkları görülmektedir. Bu husus bile tek başına, markaların karıştırılma olasılığı incelemesinin çoğunlukla öznel bakışın önem kazandığı, nesnelliğin nispeten zor sağlanabileceği bir alan olduğunu göstermektedir.

İhtilaf hakkında, daha önce sosyal medyada belirttiğim kendi görüşümü tekrarlayacak olursam; beyaz güvercin sembolünün evrensel olarak barışı simgeleyen, bu yönüyle dünya genelinde ve Türkiye’de yaygın olarak kullanılan bir siyasal sembol olmasından, dolayısıyla siyasal partilerce sembol olarak seçiminin gayet kabul edilebilir gerekçeleri bulunmasından, evrensel olarak barışı simgeleyen beyaz güvercin şeklini kullanan siyasi örgütlerin güvercin sembolünün başkalarınca kullanımını da makul karşılaması gerektiğinden ve her iki siyasal partinin amblemlerindeki güvercin şekillerinin kolaylıkla ayırt edilebilir biçimde stilize edilmiş olmalarından hareket ederek, amblemleri karıştırılabilecek veya iltibasa yol açabilecek derecede benzer olarak değerlendirmemiştim ve halen de aynı görüşteyim.

Bizim açımızdan ilgi çekici bu tip ihtilafların Anayasa Mahkemesi’ne daha sık ulaşması temennisiyle yazımı noktalıyorum. Okuyucuların amblemlerin benzerliği konusunda hakkında ne düşündüğünü de merak ediyorum doğrusu!

Önder Erol ÜNSAL

Temmuz 2022

unsalonderol@gmail.com

SON HATIRLATMA: IPR GEZGİNİ BULUŞMASI – 27 MAYIS CUMA AKŞAMI ANKARA’DA BULUŞUYORUZ!



IPR Gezgini buluşmasına sadece üç gün kaldı, bugün son duyurumuzu yapıyor ve katılacaklardan isimlerini bildirmelerini bekliyoruz.

Fikri Mülkiyet camiamız 27 Mayıs Cuma akşamı Ankara’da yapılacak IPR Gezgini buluşmasında yeniden bir araya geliyor!

Daha önceki buluşmalarımızda birbirlerini özleyen fikri mülkiyet severlerin yeniden görüşmelerine, birçok yeni tanışmaya ve uzun sohbetlere vesile olmuştuk. Bu kez tüm bunlara ilaveten geç kalan baharın gelişini ve hayatımızı iki yıl boyunca kıskacı altına alan pandemiden çıkışımızı da birlikte kutlayacağız.


Son IPR Gezgini buluşmasını Kasım 2021’de Ankara’da yapmıştık. Beklediğimizden kalabalık bir geceydi ve oldukça keyifli zaman geçirmiştik. Sonrasında bahar aylarında Ankara veya İstanbul’da bir buluşma daha düzenlemek için sözleşmiştik.

Sözümüzü tutuyoruz ve hayatın nispeten normalleştiği, havanın ısınmaya başladığı bugünlerde kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz. 2022 yılının ilk IPR Gezgini buluşmasını Ankara’da 27 Mayıs Cuma akşamı saat 19.00’da başlayacak şekilde yapacağız.

Buluşma mekanı son buluşmamızı yaptığımız Passkal olacak (https://www.instagram.com/passkalpub/ Tunalı Hilmi Cad, Park İçi No:114/J D:1 – En basit tarif: Tunalı’nın sonunda Kuğulu Park’a gelmeden sağa dönüyorsunuz, Kıtır’ın yanında merdivenlerden inilerek ulaşılan pub). Geçen buluşmada olduğu gibi mekan bize kendimize ait bir alan tahsis edecek (Bize tahsis edilecek alanın tavanı açılıp kapanabiliyor ve tavan açık olduğu (yağmur yağmadığı) sürece oldukça havadar bir mekanda olacağız).

Anonsumuzu erken yapıyoruz, çünkü şehir dışından katılmak isteyenler, planlarını ayarlaması gerekenler olacaktır. Gelecek günlerde birkaç hatırlatma daha yapacağız.

Katılım taleplerini 25 Mayıs Çarşamba gününe dek almaya devam edeceğiz. Taleplerde kişi sayısını ve katılımcıların adlarını bildirmeyi unutmayın lütfen. Katılımcı sayısını biraz kestirebilmek adına bize ne kadar erken haber verirseniz o denli mutlu oluruz.

Katılım talebinizi iprgezgini@gmail.com adresine e-postayla veya sosyal medya hesaplarımıza mesaj göndererek bildirebilirsiniz. Talebi almamızın ardından sizi katılımcı listesine ekleyeceğiz. Katılacağını söyleyip, ismini yazdırıp sonradan da hiç bilgi vermeden gelmeyenlere bozuluyoruz, onu da belirtelim.

Konsept: Bolca fikri mülkiyet sohbeti, yeniden kavuşanlar, ilk kez tanışanlar, IPR Gezgini hakkında her şey, sitenin yazarları ve okurları, beklentiler, Türk IP camiası gelişmeleri, IP dedikoduları… Gece sonunda herkes kendi yediğini – içtiğini öder.

Dönüşlerinizi bekliyoruz, sizleri görmekten mutlu olacağız ve katılmak isteyenlerle e-postayla bağlantıda olacağız.

IPR Gezgini

Mayıs 2022

iprgezgini@gmail.com

HATIRLATMA: IPR GEZGİNİ BULUŞMASI – 27 MAYIS CUMA AKŞAMI ANKARA’DA BULUŞUYORUZ!



Geçen hafta ilk duyurumuzu yapmıştık, bugün de ilk hatırlatmamızı yapıyor ve katılacaklardan isimlerini bildirmelerini bekliyoruz.

Fikri Mülkiyet camiamız 27 Mayıs Cuma akşamı Ankara’da yapılacak IPR Gezgini buluşmasında yeniden bir araya geliyor!

Daha önceki buluşmalarımızda birbirlerini özleyen fikri mülkiyet severlerin yeniden görüşmelerine, birçok yeni tanışmaya ve uzun sohbetlere vesile olmuştuk. Bu kez tüm bunlara ilaveten geç kalan baharın gelişini ve hayatımızı iki yıl boyunca kıskacı altına alan pandemiden çıkışımızı da birlikte kutlayacağız.


Son IPR Gezgini buluşmasını Kasım 2021’de Ankara’da yapmıştık. Beklediğimizden kalabalık bir geceydi ve oldukça keyifli zaman geçirmiştik. Sonrasında bahar aylarında Ankara veya İstanbul’da bir buluşma daha düzenlemek için sözleşmiştik.

Sözümüzü tutuyoruz ve hayatın nispeten normalleştiği, havanın ısınmaya başladığı bugünlerde kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz. 2022 yılının ilk IPR Gezgini buluşmasını Ankara’da 27 Mayıs Cuma akşamı saat 19.00’da başlayacak şekilde yapacağız.

Buluşma mekanı son buluşmamızı yaptığımız Passkal olacak (https://www.instagram.com/passkalpub/ Tunalı Hilmi Cad, Park İçi No:114/J D:1 – En basit tarif: Tunalı’nın sonunda Kuğulu Park’a gelmeden sağa dönüyorsunuz, Kıtır’ın yanında merdivenlerden inilerek ulaşılan pub). Geçen buluşmada olduğu gibi mekan bize kendimize ait bir alan tahsis edecek (Bize tahsis edilecek alanın tavanı açılıp kapanabiliyor ve tavan açık olduğu (yağmur yağmadığı) sürece oldukça havadar bir mekanda olacağız).

Anonsumuzu erken yapıyoruz, çünkü şehir dışından katılmak isteyenler, planlarını ayarlaması gerekenler olacaktır. Gelecek günlerde birkaç hatırlatma daha yapacağız.

Katılım taleplerini 25 Mayıs Çarşamba gününe dek almaya devam edeceğiz. Taleplerde kişi sayısını ve katılımcıların adlarını bildirmeyi unutmayın lütfen. Katılımcı sayısını biraz kestirebilmek adına bize ne kadar erken haber verirseniz o denli mutlu oluruz.

Katılım talebinizi iprgezgini@gmail.com adresine e-postayla veya sosyal medya hesaplarımıza mesaj göndererek bildirebilirsiniz. Talebi almamızın ardından sizi katılımcı listesine ekleyeceğiz. Katılacağını söyleyip, ismini yazdırıp sonradan da hiç bilgi vermeden gelmeyenlere bozuluyoruz, onu da belirtelim.

Konsept: Bolca fikri mülkiyet sohbeti, yeniden kavuşanlar, ilk kez tanışanlar, IPR Gezgini hakkında her şey, sitenin yazarları ve okurları, beklentiler, Türk IP camiası gelişmeleri, IP dedikoduları… Gece sonunda herkes kendi yediğini – içtiğini öder.

Dönüşlerinizi bekliyoruz, sizleri görmekten mutlu olacağız ve katılmak isteyenlerle e-postayla bağlantıda olacağız.

IPR Gezgini

Mayıs 2022

iprgezgini@gmail.com

COCA-COLA’NIN TİCARİ SIRLARINI ÇALMANIN CEZASI 14 YIL HAPİS OLDU!

Coca Cola Original Taste 24 x 330ml Cans Wholesale - Enerjik Grupo

Ticari sırlara ilişkin kapıyı bir kez araladığınızda, Coca-Cola’nın 136 yıldır özenle sakladığı gizli formülüne ilişkin spekülasyonlar ve reklamlardan yolunuz mutlaka geçer. Öyle ki, bugün Google’da “Trade Secrets of…” olarak arama yaptığınızda, Google mutlaka sizi “Trade Secrets of Coca- Cola” olarak tamamlayacaktır.

Gizli formüle ilişkin merak o kadar uzun yıllar devam etti ki, Coca-Cola, sadece formülünü değil, formüle olan merakı da ustaca lehine kullandı ve ürününü market rafları dışında müzede saklanabilecek bir esere dönüştürdü. Yakın zamanda,  Elon Musk’ın Twitter’daki paylaşımı üzerine tekrar Coca-Cola formülü gündeme gelmiş olsa da, bu yazıda Coca-Cola’nın yine ticari sırlarla adının anıldığı bir başka habere yer verilecektir. (Meraklısı için Elon Musk’ın söz konusu tweeti: https://twitter.com/elonmusk/status/1519480761749016577?cxt=HHwWgsC48fjso5YqAAAA )

Coca-Cola eski çalışanı, kimyager Xiaorong You kutu kolaların, iç kısımlarında kullanılan ve BPA[1] içermeyen (BPA free) kaplamanın formülüne ilişkin ticari sırrı, Çinli bir şirkete satmaktan Tennessee mahkemesi tarafından 14 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Suçlamalar arasında, çeşitli kuruluş ve şirketlere ait 8 farklı ticari sırrın açığa çıkarılması, ekonomik casusluk ve elektronik dolandırıcılık da yer aldı. A.B.D. Bölge Mahkemesi’ndeki iddianameye göre, Dow Chemical Co., PPG Industries Inc., Sherwin-Williams Co. ve Eastman Chemical Co. gibi şirketlere ait olan bu davadaki ticari sırların geliştirilmesi, yaklaşık 120 milyon dolara mal olmuştu.

Davada, ticari sırların açığa çıkarılması ve ekonomik zarar kadar, bilgilerin kime satıldığı da, Çin ve A.B.D. arasındaki ticari-siyasi çekişme göz önüne alındığında sarsıcı bir etki yarattı. Bilgiler, Çin hükümetinin araştırma ve inovasyon alanında başarılı uzman yetiştirmeye yönelik “Bin Yetenek Programı” (Thousand Talents Program) tarafından desteklenen Weihai Jinhong Group’a satıldı.  2008’de başlatılan Bin Yetenek Programı, daha önce de A.B.D. şirketlerinden ve araştırma kuruluşlarından çeşitli fikri mülkiyet haklarının kopyalanması ile anıldı. Trump döneminde, Adalet Bakanlığı Çin’in ekonomik casusluğunu araştırmak üzere “Çin Girişimi” (China Initiative) kurmuş, bu bağlamda birçok dava açılmış ve birçok Çinli akademisyen ve araştırmacının suçlanması ve bu durumun tepki toplamasıyla  “Çin Girişimi” kapatılmıştı. 

Bu bakımdan, dava yalnızca birkaç ticari şirketin ekonomik veya fikri mülkiyet açısından bir uzlaşmazlığı değil, 2 ülke arasında “örtülü” devam eden strateji ve ekonomi savaşı bakımından da önemlidir. A.B.D. şirketlerinin ticari sırlarını Çin’e satmak, A.B.D.’de ciddi bir ulusal bir güvenlik meselesidir ve 14 yıllık hapis cezası şüphesiz ki yalnızca bir ticari sırrın açıklanması için değil, ulusal güvenliği ihlale verilen bir cevaptır.

Davanın daha çok fikri mülkiyet alanı içinde sınırlı kalmak gerekirse; “ticari sır hırsızlığının” arkasında bıraktığı etki önemlidir. Özellikle, Coca-Cola gibi büyük şirketlerin, birinci sınıf teknolojiler geliştirmek için inovasyona yapmış olduğu maddi yatırımlar, kümülatif bilgi birikimi ve “formülleri” var eden fikir emekçileri de tabloya dahil edildiğinde çalınan şeyin bir formülden fazlası olduğu görülmektedir.

FBI’ın dava ile ilgili açıklamasıyla konuyu özetlemek gerekirse, “Bu eylem yalnızca şirkete karşı değil, Amerikalı işçilere karşı işlenmiş bir suçtur.”

Mehpare BOZKURT

Mayıs 2022

mehparegamzebozkurt@gmail.com


[1] BPA- Bisfenol A veya BPA, (CH₃)₂C(C₆H₄OH)₂ formülüne sahip sentetik organik bileşik. İçecek ve yiyecek kutularının iç kısmında, gıdaların metal yüzeyle temas etmesini önlemek için kullanılan kaplama. Kaplama, kabı korozyondan ve içeriğini kontaminasyondan korur


KAYNAKLAR

https://www.worldofcoca-cola.com/

https://www.dailymail.co.uk/news/article-2072067/Coca-Colas-secret-recipe-goes-display-museum.html

https://news.bloomberglaw.com/ip-law/coca-cola-chemist-gets-14-years-for-passing-can-secrets-to-china

https://www.upi.com/Top_News/US/2022/05/10/chemical-engineer-sentenced-China-trade-secrets/8261652158133/

https://www.asiafinancial.com/chinese-chemist-jailed-in-us-for-14-years-in-trade-secrets-case

YENİ IPR GEZGİNİ BULUŞMASI: 27 MAYIS CUMA AKŞAMI ANKARA’DA BULUŞUYORUZ


Fikri Mülkiyet camiamız 27 Mayıs Cuma akşamı Ankara’da yapılacak IPR Gezgini buluşmasında yeniden bir araya geliyor!

Daha önceki buluşmalarımızda birbirlerini özleyen fikri mülkiyet severlerin yeniden görüşmelerine, birçok yeni tanışmaya ve uzun sohbetlere vesile olmuştuk. Bu kez tüm bunlara ilaveten geç kalan baharın gelişini ve hayatımızı iki yıl boyunca kıskacı altına alan pandemiden çıkışımızı da birlikte kutlayacağız.


Son IPR Gezgini buluşmasını Kasım 2021’de Ankara’da yapmıştık. Beklediğimizden kalabalık bir geceydi ve oldukça keyifli zaman geçirmiştik. Sonrasında bahar aylarında Ankara veya İstanbul’da bir buluşma daha düzenlemek için sözleşmiştik.

Sözümüzü tutuyoruz ve hayatın nispeten normalleştiği, havanın ısınmaya başladığı bugünlerde kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz. 2022 yılının ilk IPR Gezgini buluşmasını Ankara’da 27 Mayıs Cuma akşamı saat 19.00’da başlayacak şekilde yapacağız.

Buluşma mekanı son buluşmamızı yaptığımız Passkal olacak (https://www.instagram.com/passkalpub/ Tunalı Hilmi Cad, Park İçi No:114/J D:1 – En basit tarif: Tunalı’nın sonunda Kuğulu Park’a gelmeden sağa dönüyorsunuz, Kıtır’ın yanında merdivenlerden inilerek ulaşılan pub). Geçen buluşmada olduğu gibi mekan bize kendimize ait bir alan tahsis edecek (Bize tahsis edilecek alanın tavanı açılıp kapanabiliyor ve tavan açık olduğu (yağmur yağmadığı) sürece oldukça havadar bir mekanda olacağız).

Anonsumuzu erken yapıyoruz, çünkü şehir dışından katılmak isteyenler, planlarını ayarlaması gerekenler olacaktır. Gelecek günlerde birkaç hatırlatma daha yapacağız.

Katılım taleplerini 25 Mayıs Çarşamba gününe dek almaya devam edeceğiz. Taleplerde kişi sayısını ve katılımcıların adlarını bildirmeyi unutmayın lütfen. Katılımcı sayısını biraz kestirebilmek adına bize ne kadar erken haber verirseniz o denli mutlu oluruz.

Katılım talebinizi iprgezgini@gmail.com adresine e-postayla veya sosyal medya hesaplarımıza mesaj göndererek bildirebilirsiniz. Talebi almamızın ardından sizi katılımcı listesine ekleyeceğiz. Katılacağını söyleyip, ismini yazdırıp sonradan da hiç bilgi vermeden gelmeyenlere bozuluyoruz, onu da belirtelim.

Konsept: Bolca fikri mülkiyet sohbeti, yeniden kavuşanlar, ilk kez tanışanlar, IPR Gezgini hakkında her şey, sitenin yazarları ve okurları, beklentiler, Türk IP camiası gelişmeleri, IP dedikoduları… Gece sonunda herkes kendi yediğini – içtiğini öder.

Dönüşlerinizi bekliyoruz, sizleri görmekten mutlu olacağız ve katılmak isteyenlerle e-postayla bağlantıda olacağız.

IPR Gezgini

Mayıs 2022

iprgezgini@gmail.com

Neden 26 Nisan? Dünya Fikri Mülkiyet Gününüz Kutlu Olsun!

IPday2022-theme-E-1080.jpg

Bu yazı, yazarın 26 Nisan 2019 tarihinde yayımlanmış aynı başlığa sahip yazısının güncelleştirilmiş halidir.


Bugün 26 Nisan Dünya Fikri Mülkiyet Günü ve gün dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de çeşitli etkinliklerle kutlanıyor.

Bu yazıda camiamız için özel bir gün olan Dünya Fikri Mülkiyet Günü’nün tarihçesinden ve neden 26 Nisan’da kutlandığından bahsedeceğiz.

1999 yılının Ağustos ayında Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO)’nın yıllık genel kurulu öncesinde, Çin Halk Cumhuriyeti Fikri Mülkiyet Ofisi, WIPO Genel Müdürüne aşağıdaki yazılı teklifi gönderir.


Öneride; 21. yüzyılda fikri mülkiyetin sosyal ve ekonomik kalkınmayı destekleyen en önemli faktörlerden birisi olacağı, fikri hakların gerek gelişmiş gerekse de gelişmekte olan ülkeler bakımından önemi gibi hususlardan bahsedilerek ve fikri haklar konusunda toplumun farkındalığının yükseltilmesi gerekliliğinin altı çizilerek, 26 Nisan gününün WIPO tarafından “Dünya Fikri Mülkiyet Günü” olarak kabul edilmesi ve her yıl anılan tarihte kutlanması önerilmektedir.

26 Nisan gününün seçilmesinin nedeni, WIPO’nun resmi anlamda kuruluşunu simgeleyen Dünya Fikri Mülkiyet Örgütünü Kuran Sözleşme’nin 26 Nisan 1970 tarihinde yürürlüğe girmesidir.

Çin Halk Cumhuriyeti’nin önerisi 1999 yılı WIPO Genel Kurulunun gündemine alınır ve teklif kabul edilir.

2000 yılından itibaren de 26 Nisan günü tüm dünyada Dünya Fikri Mülkiyet Günü olarak kutlanmaya başlar.

Dünya Fikri Mülkiyet Günü 2001 yılından itibaren her yıl farklı bir temayla kutlanmaktadır. Bu temaları listeleyelim (https://www.wipo.int/ip-outreach/en/ipday/archive/):

2001 – Geleceği Bugün Yaratmak (Creating the Future Today)

2002 – Yaratıcılığı Cesaretlendirmek (Encouraging Creativity)

2003 – Fikri Mülkiyeti İşiniz Yapın (Make Intellectual Property Your Business)

2004 – Yaratıcılığı Cesaretlendirmek (Encouraging Creativity)

2005 – Düşün, Hayal Et, Yarat (Think, Imagine, Create)

2006 – Bir Fikirle Başlar (It Starts with an Idea)

2007 – Yaratıcılığı Cesaretlendirmek (Encouraging Creativity)

2008 – İnovasyonu Kutlamak ve Fikri Mülkiyet İçin Saygıyı Teşvik Etmek (Celebrating innovation and promoting respect for intellectual property)

2009 – Yeşil İnovasyon (Green Innovation)

2010 – İnovasyon – Dünyayı Bağlamak (Innovation – Linking the World)

2011 – Geleceği Tasarlamak (Designing the Future)

2012 – Vizyon Sahibi Mucitler (Visionary Innovators)

2013 – Yaratıcılık – Yeni Nesil (Creativity – The Next Generation)

2014 – Sinema Filmleri Bir Küresel Tutku (Movies – a Global Passion)

2015 – Yerinden Kalk, Ayağa Kalk. Müzik İçin (Get Up, Stand Up. For Music.)

2016 – Dijital Yaratıcılık: Kültürü Yeniden Hayal Etmek (Digital Creativity: Culture Reimagined.)

2017 – İnovasyon – Yaşamı Geliştirmek (Innovation – Improving Lives)

2018 – Değişimi Güçlendirmek: İnovasyon ve Yaratıcılıkta Kadınlar (Powering Change: Women in Innovation and Creativity)

2019 – Altına Uzanmak: Fikri Mülkiyet ve Spor (Reach for Gold: IP and Sports)

2020 – Yeşil Bir Gelecek İçin Yenilik Yap (Innovate for a Green Future)

2021 – Fikri Mülkiyet ve KOBİ’ler: Fikirlerinizi Pazara Taşımak (IP & SMEs: Taking your ideas to market)

2022 – Fikri Mülkiyet ve Gençlik: Daha İyi Bir Gelecek İçin İnovasyon (IP and Youth: Innovating for a Better Future)

WIPO internet sayfasında Dünya Fikri Günü için özel bir sayfa yer almaktadır:

https://www.wipo.int/ip-outreach/en/ipday/index.html#vote

Sayfa içeriğinde bu özel gün için dünya genelindeki etkinlikleri gösteren özel bir sekme de bulunmaktadır: https://www.wipo.int/ip-outreach/en/ipday/2022/events_calendar.html

Sekmede 2022 yılında Türkiye’de düzenlenen bazı etkinliklere de yer verilmiştir. (Etkinliğin eklenmesi için organizatörler WIPO’ya etkinlik hakkında bildirim yapmalıdır.)

Dünya Fikri Mülkiyet Gününün kısa tarihçesini aktardığımız yazının, 26 Nisan simgesel tarihinin neden seçildiği ve günün ana teması hakkında okuyucularımıza fikir verdiğini umuyoruz.

Dünya Fikri Mülkiyet Gününüz kutlu olsun!


Güncel Not: Ne WIPO ne de Türkiye’de fikri haklar alanında faaliyet gösteren ana kurumlar olan Türk Patent ve Marka Kurumu ile Telif Hakları Genel Müdürlüğü “Patent Haftası” isminde bir hafta ilan etti. Türkiye’de sosyal medyada görmeye başladığımız “Patent Haftası” isimlendirmesi ve kullanımı tamamen bireyseldir ve resmi veya uluslararası bir karşılığı 2022 yılı itibarıyla yoktur.


Önder Erol ÜNSAL

Nisan 2021

unsalonderol@gmail.com

Yürürlüğe Yeni Giren “Fiyat Bilgisi İçeren Reklamlar ile İndirimli Satış Reklamları ve Ticari Uygulamaları Hakkında Kılavuz” Hakkında Değerlendirme


Ticaret Bakanlığı: Yüksek vergi istisnası iddiaları gerçeği yansıtmamakta

Bilindiği üzere, fikri mülkiyet hakları ve özellikle de markalar ile reklam hukuku ve düzenlemeleri arasında yakın bir ilişki var. Nitekim başta karşılaştırmalı ve dürüst reklam ilkeleri olmak üzere, tüm reklam düzenlemeleri tüketicileri ve bir o kadar da firmalar ile marka itibarını korumaya yönelik olup, her ikisi de ağırlıklı olarak soyut kavramlara yönelik olan reklam ve fikri mülkiyet düzenlemelerinin gelişimi de birbiriyle paralel ilerliyor. Dolayısıyla reklam mevzuatındaki gelişmeleri ve bunların marka haklarındaki izdüşümünü incelemek oldukça değerli. Diğer yandan teknolojideki gelişme hızına paralel olarak, nasıl ki marka olarak korunan unsurların kapsamı ve yaygınlığı hızla gelişiyorsa, reklam mevzuatında da güncellemelere ihtiyaç duyuluyor. Bu ihtiyacın getirilerinden biri olarak, Ticaret Bakanlığı tarafından 15.04.2022 tarihinde duyurusu yapıldığı üzere, Reklam Kurulu’nun 12.04.2022 tarihli toplantısında ilke kararı olarak Fiyat Bilgisi İçeren Reklamlar ile İndirimli Satış Reklamları ve Ticari Uygulamaları Hakkında Kılavuz (“Kılavuz”) kabul edildi. Kılavuzun bu bağlantıdan görülmesi mümkündür.

Adından da anlaşılacağı üzere, fiyat ve indirim bilgisi içeren reklamları kapsayan Kılavuz’un temel amacı reklam verenler, reklam ajansları ve mecra kuruluşlarıyla birlikte satıcı, sağlayıcı ve aracı hizmet sağlayıcılara yol göstermek ve dürüst reklam uygulamasını yaygınlaştırmak. Kılavuz’un geneline bakıldığında, Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliği (“Yönetmelik”) ve Reklam Kurulu kararları ile paralel olarak ve özellikle hızlı tüketim/indirim anlamında tüketiciyi etkileyebilecek hususlarda netleştirmeler yapıldığı görülüyor. Nitekim Kılavuz’da yer alan düzenlemelerin çoğu, aslında son birkaç Reklam Kurulu kararı ile gelişini önceden haber veren nitelikte düzenlemeler.

Kılavuz’un tanım bölümünde, Yönetmelik kapsamında yer alan tanımlara atıfta bulunulmakla birlikte, bunlara ek olarak; sağlayıcı, aracı hizmet sağlayıcı, satıcı, indirimli satış̧, tavsiye edilen satış̧ fiyatı ve çabuk bozulabilen mal kavramları için de tanım yapılıyor. Düzenlemenin fiyat endeksli reklamlara ilişkin olduğu düşünüldüğünde, ticaret ve e-ticaret ile bağlantılı bu kavramlar için tanım yapılmış olması hayli uygun.

Kılavuz’un odak noktası tüketiciye verilen fiyat ve indirim bilgisinin netleştirilmesi, bu surette tüketicinin algısını olumsuz/aldatıcı şekilde etkileyen reklam uygulamalarının sınırlandırması üstünde toplanıyor. Nitekim düzenlenen temel esasları fiyat bilgisi içeren reklamlar, indirimli satış reklamları ve genel esaslar olarak üç ana bölümde kategorize etmek mümkün.

Uygulamada ses getirecek düzenlemelerden birisi, mevcut pratikte çokça kullanılan “bedava” şeklindeki tanımlamalara yönelik. Kılavuz’a göre tüketicinin bir malı edinebilmesi için eğer teslimat haricinde herhangi bir ödeme yapması gerekiyorsa, o mal için “bedava”, “bedelsiz”, “ücretsiz” gibi ifadeler kullanılmamalı. Paralel olarak, ancak belirli yükümlülüklerin yerine getirilmesi koşuluyla bir mal/hizmetin tüketicilere bedelsiz verileceği taahhüt ediliyorsa, söz konusu yükümlülüklere reklamın ana mesajında yer verilmelidir.

Bir başka düzenleme ise “tümü̈” anlamına gelen ifadelere ilişkin. Bir fiyat veya indirim, o mağazadaki ya da belirli bir kategorideki tüm mal/hizmetler için geçerli değilse, “tümü”, “net”, “her şey” gibi ifadelerin reklamda kullanılmaması gerekiyor. Öyle ki, bir satıcı veya sağlayıcı farklı mal/hizmet kategorileri için farklı indirimler sağlayarak genel bir fiyat indirimi yapıyorsa, ilgili mal/hizmet kategorilerini ve bunlarla ilgili fiyat indirimlerini reklamlarda açıkça belirtmeli.

Reklam hukukunun temeli ve Reklam Kurulu düzenlemelerinin de odak noktası olan, tüketicinin bilinçli tercih yapmasına fırsat tanıma ilkesi Kılavuz’da da kendini açıkça gösteriyor. Kılavuz ile açıkça belirtildiği üzere; tüketicinin bilinçli tercih yapmasını engellemek amacıyla ve gerçeğe aykırı olarak bir malın çok kısıtlı bir süre içinde ve belirli şartlar altında sunulacağı gibi mesajlar reklamlarda verilmemelidir. Eğer ki söz konusu fiyatın geçerliliği ile ilgili gerçekten bir süre veya stok sınırı varsa bu bilgilere de açıkça yer verilmeli.

Tüketiciyi korumak için aktif olarak alınan önlemlerden biri de, indirim bilgisinin gerçekliğini sağlamaya yönelik. Reklamlarda, bir mal/hizmet için indirim yapıldığına dair herhangi bir ibare yer alıyorsa, hangi mal/hizmetlerin indirimli satışa konu edildiği ve ne kadar indirim uygulandığı konusunda tüketicileri yanıltabilecek ifade ve görüntülere yer verilmemeli. Ayrıca, indirimli satış reklamlarında indirimden önceki fiyat ile indirimli satışın başlangıç ve bitiş̧ tarihleri anlaşılır şekilde bildirilmeli. Bu noktada dikkate alınacak esas değer ise, 30 gün içindeki en düşük fiyat olarak belirleniyor. Yani bir mal veya hizmetin indirimden önceki satış̧ fiyatının tespitinde indirimin uygulandığı tarihten önceki 30 gün içinde uygulanan en düşük fiyatın esas alınması gerekiyor. İndirim ilan edilmeden önce 30 günden daha kısa bir süre içinde satışa sunulan mal veya hizmetler için de indirimli satış̧ reklamı yapılması mümkün olup, bu durumda, indirimli satışa konu mal ve hizmetin indirim ilanı öncesinde satışa sunulduğu süre içindeki en düşük fiyatı dikkate alınmalı.

Günümüzde aynı satıcı/sağlayıcıların aynı ürünler için birden fazla e-ticaret sitesinde hizmet verdiği düşünülerek, bu yönden daha detaylı bir belirlemeye gidildiği görülüyor. Bu kapsamda, bir mal veya hizmetin satıcı tarafından birden fazla e-ticaret platformu ve/veya mecrada satışa sunulması halinde, satıcı tarafından bir e-ticaret platformu veya mecrada reklamı yapılan satış fiyatları, diğer e-ticaret platformu veya mecralarda yapılacak satışlar veya uygulanacak indirimler için indirimden önceki satış fiyatı olarak esas alınıp bu yönde bir duyuru yapılamıyor.

Paralel olarak, bir malın aynı e-ticaret platformunda ve aynı satıcı tarafından farklı uzantılar üzerinden satışa sunulması ve bu sırada farklı indirim oran ve tutarlarının belirlenmesi hali ile indirimin satıcı veya sağlayıcının tüm satış kanallarında/satış noktalarında geçerli olduğu belirtilmesine rağmen gerçekte yalnızca bazı satış kanallarının/satış noktalarının fiyat indirimine tabi olduğu durumların yanıltıcı ve mevzuata aykırı olduğu Kılavuz’da açıkça belirtiliyor.

Özellikle e-ticaret siteleri tarafından yoğun olarak kullanılan ve dolayısıyla akıbeti de yakından takip edilen “şahane/muhteşem kasım/cuma teklifleri”, “dev fırsatlar”, “yıldızlı günler” ifadeleri için de Kılavuz’da düzenleme yer alıyor. Buna göre, fiyat indirimi izlenimi uyandıran “şahane/muhteşem kasım/cuma teklifleri”, “dev fırsatlar”, “yıldızlı günler” ifadeleri veya genel fiyat indirimi niteliğindeki “Bugün tüm ürünlerde % 20 indirim”, “Bugün tüm ürünlerde 10 TL indirim” ya da “Bu hafta tüm kırtasiye ürünlerinde % 20 indirim” ifadelerinin kullanılması mümkün. Ancak burada “önceki fiyat” uygulaması bakımından kayda değer bir ayrım yapılıyor; reklamların kendisinde her bir ürünün indirimden önceki fiyatının belirtilmesine gerek bulunmazken, ilgili mal ve hizmetlerin kendi duyurularında “önceki 30 gün içinde uygulanan en düşük fiyat” veya “önceki fiyat” bilgisinin verilmesi gerekiyor.

Kılavuz ile amaçlananın tüketicinin algısını olumsuz şekilde etkileyen reklam uygulamalarını sınırlandırmak olduğu düşüncesi ile paralel olarak; indirimli satış̧ kampanyalarına ilişkin reklamlarda “…e varan”, “…den itibaren”, “…e kadar” ibarelerinin okunabilir büyüklükte olması gerektiği özellikle belirtiliyor.  

Görüldüğü üzere Kılavuz’un niteliği en temelde mevcut reklam uygulamalarındaki sınırları netleştirmeye ve tüketicinin yanıltılma ihtimalini minimuma indirmeye yönelik. Nitekim Reklam Kurulu’nun mevcut kararları düşünüldüğünde, Kılavuz’un bir süredir kendine uygulama alanı bulduğunu söylemek de mümkün.

Büşra BIÇAKCI

Nisan 2022

busrasbicakci@gmail.com

AVRUPA BİRLİĞİ, CENEVRE METNİ SAYFASINI FİİLEN AÇIYOR!

25.09.1966 tarihinde yürürlüğe Lizbon Anlaşması, coğrafi işaretlerin uluslararası tescilini konu alan en eski uluslararası anlaşma. Lizbon Anlaşmasını revize eden Cenevre Metni ise, uzun bir hararetli sürecin ardından 2015 yılı Mayıs ayında Cenevre’de gerçekleşen diplomatik konferansla kabul edilmişti.

Cenevre Metni, 5 inci akit taraf olarak Avrupa Birliği (AB)’nin katılım belgesini sunmasından 3 ay sonra, yani 26.02.2020 tarihinde yürürlüğe girdi. Cenevre Metninin hâlihazırdaki akit tarafları Arnavutluk, Kamboçya, Kuzey Kore, AB, Fransa, Gana, Macaristan, Laos, Umman, Samoa ve İsviçre. Katılım belgesini 06.04.2022 tarihinde WIPO’ya sunan Kabo Verde’de ise 06.06.2022 tarihinde yürürlüğe girecek.

Lizbon Anlaşması için kullanılan Lisbon Express veri tabanı, Cenevre Metni ile getirilen yenilikleri de içerek şekilde güncellendi.  

Cenevre Metni kapsamındaki işlem ücretleri, Lizbon Anlaşmasında geçerli ücretlerle aynı olup başvuru ücreti 1.000 CHF. Kamboçya ve Samoa, her bir başvuru için ayrı ayrı olmak üzere bireysel ücret talep ediyor. Ulusal / bölgesel yasal düzenlemelerinde, coğrafi işareti kullanım hakkına sahip kişilerin idari bir sistemde kaydedilmesi zorunluluğu bulunan akit tarafların, bu hizmet karşılığında idari ücret talep etme hakkı mevcut. Samoa, bu kapsamda idari ücret talep ediyor.

Cenevre Metni uyarınca akit tarafların, kendilerine iletilen uluslararası tescilleri inceleyerek karar vermeleri için 1 yıl süreleri var. Ancak katılım sürecinde akit taraflar, katılımlarından önce Cenevre Metni kapsamında korunmaya başlamış uluslararası tesciller için, Madde 29 (4) hükmü uyarınca inceleme süresini 1 yıl daha uzatabilme imkânına sahip. AB, 1 yıllık ek süre avantajını kullanmak istediğini katılım sürecinde beyan etmiş durumda.

Cenevre Metninin Madde 9 hükmü uyarınca akit taraflar; kendilerine iletilen uluslararası tescilleri kendi yasal düzenlemeleri çerçevesinde inceler ancak bu inceleme, Cenevre Metninin temel prensiplerine uygun olmalı. Cenevre Metni hakkında daha detaylı bilgi edinmek isteyen okurlarımız, IPR Gezgini’nde 04.03.2018 tarihinde yayımlanan “Cenevre Metni Tahta Çıkacak Mı? Coğrafi İşaretlerin Uluslararası Tescilinde Yeni Dönem” başlıklı yazımıza bakabilirler.     

AB, 23.10.2019 tarihli ve 2019/1753 sayılı AB Parlamento ve Konsey Tüzüğü ile, Lizbon Anlaşmasının Cenevre Metnine katılım ve uygulama prosedürünü kapsamlı biçimde belirledi. Detaylarına girmeden, bu Tüzüğün bazı önemli düzenlemelerinin aşağıdaki hususları içerdiğini belirtelim.

  • Cenevre Metni kapsamında yürütülen işlemlerde yetkili merci AB Komisyonu.
  • WIPO’ya yapılacak başvuruları, AB üyesi ülkelerin AB Komisyonuna yapacakları talepler belirliyor. Bu taleplerin oluşturulmasında ve değerlendirilmesinde; uluslararası başvurusu yapılacak coğrafi işaretlerin ekonomik açıdan önemi; üretim ve ihracat değerleri; diğer uluslararası anlaşmalar kapsamındaki korunmaları; üçüncü ülkelerdeki mevcut ve potansiyel haksız kullanımlara maruz kalma durumları başta olmak üzere birçok unsurun dikkate alınması gerektiğinin belirtilmesi dikkat çekici.
  • Lizbon Anlaşmasına hâlihazırda taraf olan AB üyesi ülkeler, AB’nin menfaatlerine ve münhasır yetkilerine sadık kalmak şartıyla Anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerini devam ettirebilir. Ancak sırasıyla tarım ve gıda ürünlerinin, aromatize şarap ürünlerinin ve distile alkollü içeceklerin coğrafi işaret olarak korunmasını konu alan 1151/2012, 251/2014 ve 2019/787 sayılı Tüzükler ile tarım ürünleri için ortak pazar düzenlemelerini içeren 1308/2013 sayılı Tüzük kapsamında bulunan ürünler için Lizbon Anlaşması uyarınca yeni “menşe adı (appellation of origin)” başvurusu yapamazlar. Burada sadece “menşe adı”ndan bahsedilmesi, Lizbon Anlaşmasının sadece menşe adlarına koruma sağlamasından ileri gelir.   
  • Uluslararası başvuru için ödenecek tüm ücretler, söz konusu başvurunun menşe ülkesinin yetkili makamları, coğrafi işaretten faydalananlar ve kullanım hakkına sahip olanlar tarafından karşılanacak. Üye ülkeler, bu ücretlerin tamamını veya bir kısmını coğrafi işaretten faydalananlar ve kullanım hakkına sahip olanlardan tahsil edebilir.
  • AB Komisyonu; WIPO tarafından kendisine iletilen ve AB üyesi olmayan bir akit tarafın menşe ülke olduğu başvuruları, AB Resmî Gazetesinin C serisinde ilan edecek. Başvuruların, AB nezdinde korumaya konu olabilecek ürünlerle ilgili olması gerektiği de ayrıca ifade edilmekte.
  • Yayımlanan başvurulara karşı itiraz süresi 4 ay.

2019/1753 sayılı Tüzükte atfı bulunan 2019/1754 sayılı Tüzükte yer verilen bazı önemli hususlar aşağıdaki gibi.

  • Bulgaristan 1975, Çek Cumhuriyeti 1993, Fransa 1966, İtalya 1968, Macaristan 1967, Portekiz 1966 ve Slovakya 1993 yıllarından itibaren Lizbon Anlaşmasına üye. AB üye değil çünkü Lizbon Anlaşması, sadece ülkelere katılım imkânı veriyor.  
  • Cenevre Metni, sınai mülkiyet haklarının ticari yönlerine temas ettiğinden AB’nin ortak ticaret politikaları kapsamında ve bu sebeple AB’nin İşleyişi Hakkındaki Anlaşma – TFEU (Treaty on the Functioning of the European Union) uyarınca ele alınıyor. Belirli tarım ürünlerine yönelik adların coğrafi işaret olarak tescili konusunda AB’nin tek tip (uniform) yasal düzenlemeleri olması nedeniyle, TFEU’nun Madde 3 hükmü uyarınca AB üyesi ülkeler, kendilerine ve üçüncü ülkelere ait coğrafi işaretlerin korunması konusunda ulusal koruma sistemleri oluşturamazlar. Ayrıca TFEU’nun Madde 3 (1) ve 207 (1) hükümleri uyarınca da, AB’nin münhasır yetki alanına giren Cenevre Metni gibi uluslararası anlaşmaları tek başlarına müzakere edemezler. Bu konudaki hükümlerin, 25.10.2017 tarihli ve C-389/15 sayılı Adalet Divanı kararı ile teyit edildiği ifade ediliyor.
  • Tüzüğün Madde 3 hükmü ile AB üyesi ülkelere; AB’nin katılımını takiben ve istedikleri takdirde, AB’nin çıkarlarına ve münhasır yetkisine bağlı kalacak şekilde Cenevre Metnine katılma yetkisi verilmiş durumda.

2021 yılı Kasım-Aralık aylarında AB üyesi ülkelerden AB Komisyonuna yapılan talepler ile belirlenen 18 adet coğrafi işaretin WIPO’ya iletileceği, 04.04.2022 tarihli AB Resmi Gazetesinde yayımlanan 2022/532 sayılı Komisyon Uygulama Kararıyla açıklandı. AB nezdinde hâlihazırda korunmakta olan menşe adı (protected designation of origin – PDO) ve mahreç işareti (protected geographical indication – PGI) şeklindeki coğrafi işaretlere ilişkin listeye aşağıda yer verilmekte olup başvurularının, Cenevre Metni ile öngörülen içerikte hazırlanarak önümüzdeki günlerde WIPO’ya bildirilmesi bekleniyor.

  • Almanya:
  • Kölsch (PGI)
  • Yunanistan:
  • Ελιά Καλαμάτας/Elia Kalamatas (PDO)
  • Γραβιέρα Νάξου/Graviera Naxou (PDO)
  • Κονσερβολιά Ροβίων/Konservolia Rovion (PDO)
  • Μαστίχα Χίου/Masticha Chiou (PDO)
  • Fransa:
  • Huile d’olive de Haute-Provence (PDO)
  • Morbier (PDO)
  • Piment d’Espelette/Piment d’Espelette – Ezpeletako Biperra (PDO)
  • Canard à foie gras du Sud-Ouest (Chalosse, Gascogne, Gers, Landes, Périgord, Quercy) (PGI)
  • Emmental français est-central (PGI)
  • Emmental de Savoie (PGI)
  • Huîtres Marennes Oléron (PGI)
  • Jambon de Bayonne (PGI)
  • Pruneaux d’Agen (PGI)
  • Tomme de Savoie (PGI)
  • İtalya:
  • Finocchiona (PGI)
  • Romanya:
  • Telemea de Ibăneşti (PDO)
  • Magiun de prune Topoloveni (PGI)

Gonca ILICALI

Nisan 2022


Kaynaklar

https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:32019R1753&from=EN

https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:32022D0532&from=EN

https://www.wipo.int/lisbon/en/news/2022/news_0001.html

https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:32019D1754&from=EN

https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:62015CJ0389&from=EN

HELLİM SAVAŞLARI 2: HALLOUMI v. GRILLOUMI / GRILLOUMI BURGER

Geçtiğimiz yıllarda incelediğimiz “BBQLOUMI”[1] kararlarında, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Geleneksel Peyniri Hellimi Koruma Derneği (“Dernek”) adına tescilli “HALLOUMI” markaları dayanak gösterilerek “BBQLOUMI” marka başvurusuna karşı yapılan itirazlar reddedilmiş ve Avrupa Birliği Genel Mahkemesi (“Genel Mahkeme”) önüne getirilen uyuşmazlığın sonucunda Derneğin tüm itirazları reddedilerek, taraf markalarının benzer olmadığı sonucuna ulaşılmıştı. Fakat Derneğin, “HALLOUMI” markası için verdiği savaş, bununla sınırla değildi.

Derneğe ait “HALLOUMI” markası dayanak gösterilerek “GRILLOUMI”[2] ve “GRILLOUMI BURGER”[3] markalarına karşı yapılan itirazların reddine karar veren Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (“EUIPO”) kararlarının, Dernek tarafından Genel Mahkeme önüne taşınması neticesinde, Genel Mahkeme tarafından 2021 sonunda iki farklı karar verilmiştir. Bu kararlarla Genel Mahkeme, özellikle karıştırılma ihtimali incelemesi kapsamındaki mal ve hizmetlerin benzerliği hususunda önemli tespitlere yer vermiştir. Mal ve hizmetlerin benzerliği ve tamamlayıcılığı arasındaki nüansın irdelendiği bu kararlarla, her ne kadar neticede taraf markaları benzer görülmese de mal ve hizmetlerin benzerliğinin incelenmesinde daha kapsamlı ve irdeleyici yorumlarda bulunulması gerektiği, Genel Mahkeme tarafından bir kez daha hatırlatılmıştır.


1. Uyuşmazlıkların Özeti

Her iki marka başvurusuna karşı Dernek tarafından itiraz edilmiştir. Derneğe ait itirazlara gerekçe marka ise 29. sınıfta “peynirler” malları üzerinde tescilli “HALLOUMI” markasıdır.

Dernek tarafından yapılan itirazlar, hem ilk derecede hem de Temyiz Kurulu’nda EUIPO tarafından reddedilmiştir.

Temyiz Kurulu, “GRILLOUMI” kararının gerekçesinde; taraf markalarının kapsamındaki mal ve hizmetlerin farklı olduğunu, özellikle başvurunun kapsamında yer alan 43. sınıftaki “yiyecek ve içecek sağlanması” hizmetleri ile gıda mallarının tamamlayıcı mal ve hizmetler olduğu ileri sürülebilirse de, itiraza gerekçe markanın kapsamında yer alan 29. sınıftaki “peynirler” ürünleri ile böyle bir tamamlayıcılıktan söz edilemeyeceğini değerlendirmiştir.

“GRILLOUMI BURGER” kararında ise Temyiz Kurulu, 43. sınıfta yer alan “yiyecek ve içecek sağlanması” hizmetleri ile itiraza gerekçe markanın kapsamında yer alan 29. sınıftaki “peynirler” mallarının farklı olduğunu ve başvurunun kapsamında yer alan 29 ve 30. sınıflardaki mallar bakımından ise yalnızca “süt ve süt ürünleri, yemeklik sıvı ve katı yağlar” bakımından bir derecede benzerlik bulunduğunu değerlendirilmiştir.

Netice itibariyle Temyiz Kurulu, her iki kararında da taraf markalarının benzer olmadığını zira Derneğin itiraza gerekçe markasının ayırt edici gücünün zayıf olduğunu değerlendirmiş ve itiraz sahibinin tanınmışlık iddialarının da kanıtlanamadığını belirterek, itirazları hem karıştırılma ihtimali hem de tanınmışlık bakımından reddetmiştir.

Anılan kararlar Dernek tarafından Genel Mahkeme önüne getirilmiştir.

2. Genel Mahkemenin “GRILLOUMI” ve “GRILLOUMI BURGER” Kararları

Genel Mahkeme, önüne gelen uyuşmazlıklar neticesinde ilk olarak 21 Nisan 2021 tarihinde “GRILLOUMI” başvurusuna ilişkin temyiz istemi bakımından karar vermiştir. Genel Mahkeme, “peynirler” ve “yiyecek ve içecek sağlama hizmetleri” arasında kullanım amaçları ve kullanım şekilleri bakımından bir özdeşlik ve benzerlik bulunmadığını değerlendirmiş fakat mal ve hizmetlerin tamamlayıcı olup olmadığı, diğer bir deyişle “birinin diğerini kullanmak için vazgeçilmez veya önemli olduğu mallar bakımından, tüketicilerin ilgili malların aynı şirket tarafından üretileceğini düşünebileceği” testini uygularken, Temyiz Kurulu’nun hataya düştüğünü belirtmiştir. Genel Mahkeme, “peynirler” ve “yiyecek ve içecek sağlama hizmetleri” arasında birbirini tamamlayıcı nitelikte bir ilişki olduğunu nitekim bir restoranın veya kafenin müşterilerine, tesiste servis edilen yemeklerin içerisinde veya paket servis olarak peynir sunulabileceğini ve ayrıca bazı restoranların peynir gibi ürünleri bir yemeğin parçası olarak değil, işlenmemiş şekilde ve başka yerlerde tüketilmek üzere de satışa sunduğunu belirtmiştir.

Ayrıca, Temyiz Kurulu’nca verilen kararda, Dernek tarafından daha önceki “BBQLOUMI” davasında, 43. sınıftaki “restoran hizmetleri” ve 29. sınıftaki “peynirler” mallarının benzer bulunmamasına ilişkin değerlendirmenin ayrıca Genel Mahkeme önüne götürülmemiş olması gerekçesiyle Derneğin huzurdaki uyuşmazlık bakımından mal ve hizmetlerin benzerliğine ilişkin temyiz hakkının bulunmadığının değerlendirilmesi, Genel Mahkeme tarafından eleştirilmiştir. Genel Mahkeme, Temyiz Kurulu’nun yanlış değerlendirmeleri ile bağlı olmadığını hatta ve hatta başka bir davada bizzat Genel Mahkeme tarafından Temyiz Kurulu’nun yanlış değerlendirmeleri onaylanmışsa bile, bu yanlış değerlendirmelerle bağlı kalınamayacağını belirtmiştir.

Netice itibariyle, Genel Mahkeme, Temyiz Kurulu tarafından verilen kararda “peynir” ve “yiyecek ve içecek sağlama hizmetleri” arasında tamamlayıcılık ilişkisi bulunmadığının tespitinin hatalı olduğu ve bu nedenle karıştırılma ihtimali incelemesinde dikkat edilmesi gereken kümülatif koşullardan birinin yerine getirilmediği sonucuna varmış ve Temyiz Kurulu’nun kararını bozarak, yeni bir karar verilmek üzere dosyayı tekrar Temyiz Kurulu’na havale etmiştir.

Genel Mahkeme 8 Aralık 2021 tarihinde verdiği “GRILLOUMI BURGER” kararında ise, yukarıda irdelenen kararı ile paralel olarak Temyiz Kurulu’nun taraf markaları kapsamındaki mal ve hizmet benzerliği incelemesinde hataya düştüğünü belirtmiştir. Burada farklı olarak Genel Mahkeme, Temyiz Kurulu’nun itiraza gerekçe markanın kapsamındaki “peynirler” emtiası ile itiraza konu markanın kapsamındaki “süt ve süt ürünleri, yemeklik sıvı ve katı yağlar” mallarının benzer olduğuna katılmakla birlikte; ayrıca itiraza konu başvurunun kapsamındaki “et, jambon, soğuk etler, soğuk yemekler ve konserve et” mallarının da benzer dağıtım kanalları aracılığıyla tüketiciyle buluşturuldukları gerekçesiyle “peynirler” emtiası ile benzer kabul edilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Diğer yandan bu benzerliğin “balık, kümes hayvanları, av eti” mallarını da kapsamasını gerektiğini zira hayvansal kaynaklı proteinlerden oluşan gıda maddelerinin çeşitli yemeklerin bileşenleri olarak birlikte hazırlanıp tüketilebileceğini ve sıklıkla aynı raflarda yan yana tüketicini dikkatine sunuldukları da kararda belirtilmiştir. Bu nedenle Temyiz Kurulu’nun “et ürünleri” malları ile “peynirler” mallarını benzer bulmayarak da hataya düştüğüne karar verilmiştir.

İlgili kararın devamında Genel Mahkeme, Temyiz Kurulu’nun markaların benzerliği hususunda da hatalı değerlendirmeleri bulunduğunu ifade etmiştir. Temyiz Kurulu’nun değerlendirmelerinin aksine tüketicilerin “GRILLOUMI” ibaresindeki “OUMI” ibaresini direkt olarak “HALLOUMI” ile ilişkilendirmeyeceğini belirten Genel Mahkeme, tüketicilerin daha ziyade “GRILL” kelimesine odaklanacağını fakat markaların son harflerindeki benzerlik sebebiyle taraf markaları arasında düşük de olsa bir derecede benzerlik bulunduğunu değerlendirmiştir.

Neticede Genel Mahkeme, “HALLOUMI” ibaresinin düşük ayırt edici karakteri sebebiyle markaya daha az derecede bir koruma sağlanması gerektiğini belirterek, her ne kadar Temyiz Kurulu’nca mal ve hizmetlerin ve işaretlerin benzerliğinde hataya düşülmüşse de bu hatanın sonucu etkilemeyeceği ve önceki marka ile itiraza konu başvuru arasında “peynirler” ve “süt ve süt ürünleri” malları bakımından dahi karıştırılma ihtimali bulunduğunun ispatlanamamış olduğu gerekçeleri ile Derneğin itirazlarının ve taleplerinin reddine karar vermiştir.

3. Sonuç

İlk olarak incelediğimiz “GRILLOUMI” kararı bakımından, Genel Mahkeme’nin bozma kararı sonrasında, Temyiz Kurulu, tekrar önüne gelen dosyayı incelemiş ve 3 Ocak 2022[4] tarihinde vermiş olduğu kararla “HALLOUMI” markasının ayırt ediciliği düşük bir ibare olması ve itiraza konu başvurunun zayıf olmasına karşın belirli bir özgünlük derecesine sahip olması sebepleriyle taraf markalarının benzer olmadığını değerlendirmiştir. Fakat Temyiz Kurulu yeni tarihli kararında, Genel Mahkeme’nin bozma kararı ile paralel olarak “yiyecek içecek sağlanması hizmetleri” ile “peynirler” emtiaları arasında zayıf da olsa bir benzerlik olduğunu değerlendirmiştir. 

Her ne kadar taraf markaları benzer bulunmadığından Derneğin itirazı EUIPO tarafından yine reddedilmişse de özellikle mal ve hizmetlerin benzerliği incelemesindeki vurguları bakımından Genel Mahkeme’nin bozma kararının önemli olduğunu değerlendiriyoruz. Gerçekten de ilgili kararda, karıştırılma ihtimali incelemesinin kümülatif özelliği gereği, her bir şartın somut olay bakımından tüm detayları ile irdelenmesi gerektiği önemle vurgulanmakta, bu doğrultuda mal ve hizmetlerin benzerliğinin incelemesinde, benzer bulunan ya da bulunmayan mal ve hizmetlerin arasındaki ilişkinin ne olduğunun da net bir surette açıklanması gerektiği belirtilmektedir. Yine mal ve hizmetler arasında var olan ilişkinin yalnızca benzerlik kapsamında değil tamamlayıcılık kapsamında da incelenebileceğini değerlendiren Genel Mahkeme, zayıf düzeyde olsa dahi mal ve hizmetler arasında benzerlik ya da tamamlayıcılık bulunması durumunda, bunun karıştırılma ihtimalinin kümülatif doğası gereği ilgili kararda mutlaka belirtilmesi gerektiğini ifade etmektedir. EUIPO’nun Genel Mahkeme’nin bozma kararından sonra düzenlediği 03.01.2022 tarihli kararı, henüz Genel Mahkeme önüne getirilmemişse de, Derneğin bu karara karşı tutumunun ne olacağını takip edeceğiz.

İkinci olarak incelediğimiz “GRILLOUMI BURGER” kararı ise Dernek tarafından Adalet Divanı önüne taşınmış olup hâlihazırda C-121/22 P dosya numarası ile Adalet Divanı tarafından incelenmektedir. Adalet Divanı’nın bu kararı da takip edecek ve neticede bugüne kadar incelediğimiz “Hellim Savaşları” sonucunda bu ihtilafta Derneğin galip çıkıp çıkamayacağını hep birlikte göreceğiz.

Güldeniz DOĞAN ALKAN & Bengü ŞEN GÜRAKAN

Mart 2022

guldenizdogan@hotmail.com

benguseen@gmail.com


DİPNOTLAR

[1]https://iprgezgini.org/2020/04/01/ab-adalet-divani-halloumi-karari-karistirilma-ihtimali-degerlendirmesinde-itiraz-gerekcesi-marka-ortak-marka-oldugunda-inceleme-nasil-yapilmalidir/

https://iprgezgini.org/2021/04/05/halloumi-davasinda-genel-mahkeme-karari-bbqloumi-ve-halloumi-markalari-benzer-mi/

[2]https://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=240166&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=4603592

[3]https://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=250830&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=6924845

[4] EUIPO Beşinci Temyiz Kurulu, 03.01.2022 tarihli ve R 1612/2021-5 sayılı kararı

UKRAYNA İŞGALİ SONRASI UYGULANAN YAPTIRIMLAR RUSYA’DA FİKRİ HAKLAR İKLİMİNİ DEĞİŞTİRDİ



Rusya’nın Ukrayna’yı işgali yaklaşık üç haftadır sürüyor ve işgalin durdurulması amacıyla farklı devletler tarafından Rusya’ya birçok alanda yaptırımlar uygulanmaya başlandı. Dünyanın dört bir tarafından çeşitli devletler ekonomik yaptırımlar uygularken, durum çok sayıda fikri hakkın sahibi olan uluslararası firmalarca da göz ardı edilemedi ve bazı şirketlerce önemli kararlar alınmaya başlandı.

Bu yazıda, daha çok Rusya’da faaliyet gösteren uluslararası markaların sahipleri tarafından alınan bazı tedbirlerden bahsedecek ve buna ilaveten henüz fazla ses getirmemiş olsa da Rus devleti tarafından fikri mülkiyet hakları özelinde alınabilecek bazı kaygı verici tedbirler hakkındaki ilk sinyalleri aktarmaya gayret edeceğiz.

İşgalin başlangıcından bu yana, birçok ünlü marka boykot kararı alarak, Rusya ile olan ithalat-ihracat ilişkisini askıya aldı. Örneğin, Apple Rusya’daki tüm satışlarını durdurduğunu, rakibi Samsung ise sevkiyatlarını askıya aldığını duyurdu. Nike, Rusya’daki online web sitesi satışlarını durdururken, Harley Davidson motosikletleriyle ilgili tüm işlerini durdurarak sevkiyatları askıya aldı. H&M, Mango ve Canada Goose gibi moda şirketleri ticari faaliyetlerinin çoğunu askıya alırken, IKEA tüm ithalat ve ihracatlarını durdurdu.

En son olarak ise McDonald’s Rusya’daki 850’ye yakın restoranını geçici olarak kapatacağını bildirdi ki bu karar, gelirinin %9’unu Ukrayna ve Rusya’dan elde eden bir şirket için tahmin edileceği üzere önemli bir karardır. McDonald’s’ın onu diğer markalardan ayıran önemli bir özelliği daha var. Söz konusu fast-food zinciri, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ülkede açılan ilk Batılı zincirlerden biriydi ve Sovyet sonrası hayatın bir nevi sembolü haline gelmişti.  

Boykot ve yaptırımlar karşısında, tabii ki Rus devleti de sessiz kalmadı. The Washington Post’ta yer alan bir habere göre; önce Ekonomi Kalkınma Bakanlığı tedarik zincirindeki kesintilerin piyasa üzerindeki etkisini azaltmak ve Batı menşeili mallarda oluşacak olası darboğazı önlemek amacıyla eylem planı oluşturulduğuna dair bir kararname yayınladı.

Rus devletince yayınlanan bu kararnamede yer alan eylem planı fikri mülkiyet sahiplerini yakından ilgilendiriyor. Söz konusu eylem planının ana fikri, Rusya’ya karşı dostane davranış sergilemeyen ülkelerin hak sahiplerinin münhasır haklarının “geçici” olarak kaldırılmasına yöneliktir. Dostane davranış sergilemediği Başbakan Mihail Mişustin tarafından onaylanan ülkeler arasında Avustralya, AB üye ülkeleri, İzlanda, Japonya, Yeni Zelanda, Norveç, Kore, Singapur, İsviçre, Tayvan, Ukrayna, Birleşik Krallık ve ABD yer alıyor. Bakanlığın yayınladığı bu eylem planından iki gün sonra ise Başbakan, yaptırım uygulayan ülkelerin fikri mülkiyet sahiplerinin münhasır haklarının Rusya’da izinsiz kullanılması halinde tazminat verilmeyeceğini açıkladı. Aslında Rusya Medeni Kanununun 1360. maddesi Rus hükümetine, “fikri mülkiyet sahibine mümkün olan en kısa sürede bilgi verilmesi ve makul bir tazminat ödenmesi şartıyla ulusal güvenlik yararına, fikri mülkiyet hakkı sahiplerinin rızası olmaksızın buluşların, faydalı modellerin ve endüstriyel tasarımların kullanımına izin verme yetkisi” vermektedir. Başbakanın yaptığı açıklamaya göre ise kanunun bu maddesinin tazminat ve önceden haber verme şartları bakımından tam olarak uygulanmayacağı anlaşılıyor.

Rusya bu maddeyi aslında yakın geçmişte, ancak pandemi tedbirleri çerçevesinde kullandı. 2020 yılında Gilead firmasına ait Covid-19 ile ilgili ilacın basit bir versiyonunun üretilmesi için Rus ilaç firması olan Pharmasyntez’e izin verdi. Ardından Gilead hükümetin bu kararına karşı bir dava açtı, ancak dava ilgili mahkeme tarafından reddedildi.

2021 yılı Eylül ayında açılan bir dava hakkında Ukrayna işgali sonrası verilen bir karar ise özellikle dikkat çekicidir. Sky News’de yayımlanan bir habere göre, Peppa Pig isimli çizgi karakterin markalarının benzerlerini izinsiz kullanan bir Rus vatandaşına karşı marka sahibi Entertainment One tarafından açılan tazminat davası, davayı gören Rus mahkemesince geçtiğimiz günlerde reddedilmiştir. Habere göre Rus Mahkemesi davayı reddederken kararında, A.B.D. ve müttefiklerinin dostça olmayan eylemlerinden de bahsetmiştir.

Gelişmeleri ve açıklamaları marka sahipleri açısından değerlendirecek olursak, öncelikle marka haklarının yeterince ve/veya gerektiği gibi korunmaması Rusya’da çok sayıda bilinir/tanınmış markanın taklidinin kontrolsüzce üretilmesine neden olabilecektir. Elbette ki, bu istenmeyen sonucu sadece markalarla sınırlı tutmamak ve diğer fikri haklar bakımından da düşünmek yerinde olacaktır. Bir diğer olası sonuç, işgal ve savaş hali bittikten sonra da marka ve diğer fikri hak sahiplerinin tekrar Rusya pazarına girmek için kendilerini güvende hissedemeyecek olmasıdır. Rus devletinin karşı yaptırımları henüz devreye girmeden hak sahiplerinin halihazırda uğradıkları ekonomik kayıplar, Rus devletinin fikri haklara yönelik olası yaptırımlarıyla birlikte düşünüldüğünde, fikri hak sahiplerinin gelecekte tekrar Rusya pazarına girmek için motivasyonlarının oldukça düşük olacağı şimdiden öngörülebilir.

Sinem GÖZÜBÜYÜK

sinem_yavas@hotmail.com

Mart 2022


KAYNAKÇA

https://www.worldtrademarkreview.com/anti-counterfeiting/russian-government-considers-suspending-ip-rights-of-foreign-companies

https://www.managingip.com/article/b1x2lwt4vq3fml/russia-allows-ip-compulsory-licensing-against-sanctioning-states

https://www.washingtonpost.com/business/2022/03/09/russia-allows-patent-theft/

https://www.newsweek.com/russian-news-says-trademark-loopholes-could-used-reopen-mcdonalds-1686981?amp=1

https://news-sky-com.cdn.ampproject.org/c/s/news.sky.com/story/amp/ukraine-war-russia-targets-peppa-pig-in-retaliation-for-sanctions-amid-battle-over-cartoon-characters-trademark-12564846

2022’ye Merhaba Derken!

Welcome 2022 2022 New Year Happy New Year Sparkling Black ba - pling.com

Kral Öldü Yaşasın Yeni Kral!

2020 yılı biterken 2021 yılını büyük beklenti ve umutla karşılamıştık. Çok muhtemelen 2021 yılı da beklentilerimizi yerine getiremedi ve bizi tam anlamıyla mutlu edemedi. Her şeyden önce Pandemi devam ediyor ve yaşama ilişkin kısıtlılık halleri halen hayatımızın merkezindeki yerini koruyor. Neyse ki 2021 yılı bize Covid-19 aşılarını da getirdi ve tahminimizce bu satırları okuyanların çoğu aşılarını olup gelecek günlere bir nebze de olsun güvenle bakmaya başladı.


Pandeminin ilk yılı, yani 2020, IPR Gezgini için rekorlar yılıydı, evde geçen karantina günleri, çoğumuzu daha fazla okumaya, üretmeye ve yazmaya yöneltti. Bunun bize yansıması da rekor sayıda yazı yayımlanması ve ziyaretçi istatistiği oldu. 2021 yılının başlarında da durum aynıydı, ancak Mayıs 2021’de başlayan karantina gevşemesi ve bahar / yaz rahatlaması halleri site istatistiklerine de doğrudan yansıdı. Gene de 2021 yılını tüm yıllardan daha fazla sayıda ziyaret sayısıyla kapatıyoruz ve bu bizi çok mutlu ediyor.

Yazı sayımız 2020 yılına kıyasla düşmüş olsa da, 2021 yılında yayımladığımız toplam 139 adet içerik (yazı, haber, duyuru), haftasonları yayın yapmadığımızı da düşününce, yaklaşık iki günde bir içerik yayımlamak demek ve yazdıklarımızın niteliği düşünülünce bu gerçekten önemli bir sayı. Dolayısıyla, yazarlarımızı, siteye katkı sağlayanları, site editörlerini tebrik ediyor ve şımarıkça da olsa kendimizi alkışlıyoruz.


2021 yılına ilişkin bir diğer gözlemimiz ise dışarıdan aldığımız katkılarla ilgili. IPR Gezgini, yeni mezunlardan ve hatta halen üniversitesi öğrencisi olan kişilerden yazılar aldı. Bu daha önce karşılaştığımız bir durum değildi, sitenin konuk yazarları arasına katılan bu yeni grup bizi fazlasıyla memnun etti. Bunu hem sitenin izlenirliğinin artmasına hem de fikri mülkiyet alanının yeni mezunlarda ve öğrencilerde artan oranda rağbet görmesine yoruyoruz.


2021 yılına ilişkin bir diğer gözlemimiz, fikri mülkiyet alanında yayın yapan / yazı yayımlayan platformların sayısındaki artış oldu. Farklı formatlarda (blog, şirket web sitesi, eğitim platformu benzeri yapılar) yayın yapan bu platformların sayısındaki artış bizi doğrusu mutlu etti, hepsine “Welcome to the Club!” diyoruz ve kendilerine uzun yıllar sürecek özgün ve objektif yayın hayatları diliyoruz.


2018-2019 yıllarında birkaç kez yaptığımız IPR Gezgini buluşmalarına 2020 yılında Pandemi nedeniyle ara vermiştik, 2021 yılının sonlarına doğru Kasım ayında Ankara’da yeni bir buluşma yaptık. Tahmin ettiğimizin üzerinde katılımın (yaklaşık 60-70 kişi) gerçekleştiği buluşma, birkaç paragraf önce belirttiğimiz teorinin sağlaması gibiydi, çünkü katılanların yarısına yakını, alana henüz başlayan veya ilgi duyan yeni mezun arkadaşlarımızdı ve Türkiye’de fikri mülkiyet camiası ile tanışmanın adresi olarak bizim etkinliğimizi seçmişlerdi. Buluşmadan sonra bizim kulağımıza gelen bir Covid-19 vakası olmadı, umarız da öyledir :)) 2022 yılında buluşmalara Ankara ve İstanbul’da devam etmeyi planlıyoruz, farklı planlarımız da olabilir.


2021 yılında başladığımız Söyleşiyoruz serisi de çok dikkat çekiciydi. Türkiye’de fikri mülkiyet dünyamızın önde gelen, simge isimleriyle gerçekleştirdiğimiz söyleşiler 2022 yılının başında da devam edecek. (https://iprgezgini.org/category/soylesiyoruz/)


2021 yılının ilk yarısında çokça ilgi gören Clubhouse buluşmaları da yaptık ve güncel fikri mülkiyet konularını Clubhouse platformunda canlı olarak tartıştık. Buluşmalara 2021 yılının ikinci yarısında ara verdik, ancak 2022 yılında da bu buluşmalara devam etmek niyetindeyiz.


Her zaman söylediğimiz gibi IPR Gezgini yeni yazarların katkılarına açık, bizlerle iprgezgini@gmail.com adresinden temasa geçmekten çekinmeyin, yazılar standartlarımızı karşıladığı sürece sitede yer bulacaktır.


Son olarak; bizler IPR Gezgini’nde karşılık beklemeden yazıyor ve bunu yıllardır yapıyoruz. Yazılarımızın birçoğu yurtdışındaki önemli mahkeme kararları ve güncel gelişmelerle ilgili, bu kararları / gelişmeleri yabancı dillerden okuyup, analiz etmek ve sonrasında da aktarmak yoğun emek gerektiriyor. Yazdıklarımızın herhangi bir referans gösterilmeksizin kitaplarda, makalelerde, bloglarda ve bilirkişi raporlarında kullanılması bizi gerçekten üzüyor. Yazılarımızı kullananların bize referans vermelerini özellikle rica ediyoruz, halihazırda bunu yapanlara da çok teşekkür ediyoruz.


Sözü daha fazla uzatmadan 2022 yılının tüm okurlarımıza ve IPR Gezgini ekibine sağlık, mutluluk ve huzur getirmesini diliyoruz. Umarız ki 2022 yılında site buluşmalarında görüşebiliriz.

Yeni yılınız kutlu olsun!

IPR Gezgini

Aralık 2021

iprgezgini@gmail.com

QUENTIN TARANTINO İLE MIRAMAX ŞİRKETİ, PULP FICTION FİLMİNİN NFT KOLEKSİYONU KONUSUNDA DAVALIK OLDU!

NFT: il manoscritto di Pulp Fiction all'asta, Tarantino in tribunale


Dünyaca ünlü yönetmen Quentin Tarantino, kültleşmiş filmi “Pulp Fiction”ın daha önce görülmeyen yedi sahnesini ve orijinal el yazısı senaryosunu Gizli NFT formatında satışa çıkaracağını duyurunca filmin yapım şirketi Miramax, Tarantino’ya telif hakkı, marka ve sözleşme ihlali gibi birçok suçlama ile dava açtı. Hollywood’un ünlü avukatlarını karşı karşıya getiren bu davanın sonucu Non-Fungible Token’lar adına da emsal bir karar olacağa benziyor. Peki Fikri Mülkiyet kapsamında hangi taraf haklı?



“Tarantino’nun zihninden sırlara sahip olacaksınız.” ifadesi ile satışa sunulan NFT’ler Opensea üzerinden satılacak. Oldukça talep gören bu NFT’lerden şu an satın almak isterseniz bekleme listesine adınızı yazdırmanız gerekiyor. Bu sanat eserleri Pulp Fiction’ın daha önce görülmemiş el yazısı senaryosundan sahneler ve Tarantino’nun sesli yorumunu içeriyor.  Söz konusu sanat eserlerinin ‘’Gizli NFT’’ formatında satışa sunulacağı belirtildi. Gizli NFT veri gizliliğine sahip ilk blok zinciri olma özelliğini taşıyor ve kullanıcılar ile sahip olunan eserin güvenliğini sağlıyor. Özetle Tarantino’nun Gizli NFT’leri yalnızca film yapımcısının daha önce hiç görülmemiş “Pulp Fiction” içeriğini korumakla kalmıyor, aynı zamanda nihai sahiplerin kimliğini de koruyor. Bu özelliği ile de Pulp Fiction NFT’leri ‘’Bugüne Kadarki En Büyük NFT Koleksiyonu’’ nitelendirmesini hak ediyor. Ancak henüz satılamıyor çünkü önce görülmesi gereken bir davası var.

1994 yılında filmin yapımını üstlenen Miramax adlı yapım şirketi, filmin yönetmeni olan Tarantino’nun bu eser üzerinden bireysel olarak kazanç sağlamasını hukuka aykırı bularak yaklaşmakta olan satışın durdurulmasını talep ediyor. Filmin yapımını üstlenen taraf olduğu için bu koleksiyonun da sahibi olarak anılabileceğini herhangi bir sorunda bunun ticari markalarına zarar verebileceğini iddia ediyor. Bunun yanında Tarantino’nun yönetmen olarak filmin senaryosundan kesitler yayınlama hakkı olduğunu kabul ediyor ancak bunun NFT’leri kapsamadığını söylüyor. Tarantino ise kendisine tanınan hakkı kullandığını, kullanmamış olsa dahi yeni bir alan olan dijital pazarın düzenlenmediğini iddia ediyor. Tam bu noktada bu davanın sonucu bundan sonraki davalar açısından NFT’lerin hukuki statüleri ve bundan sonra nasıl pazarlanacakları konusunda önem arz ediyor.

Tüm dünya ‘’Sinema eseri yapımcının mıdır, yönetmenin midir?’’ sorusuna  cevap aramıştır. Günümüzde yönetmenler, hem ülkemizde, hem Avrupa Birliği üyesi ülkelerin tamamında, hem de işin başkası için yapıldığı haller (work made for hire) istisna olmak üzere ABD’de, eser sahibi olarak kabul edilmektedirler. Çünkü çekilen görüntüye hususiyeti yönetmen katar ve sanat eserini de hususiyet oluşturur.

Yapımcı ise esere hususiyetini katmaz ya da yaratıcı bir katkıda bulunmaz ancak oluşacak zararlardan sorumlu olması sebebi ile kanunen önem atfedilmiştir. Bu durumda yapımcı bağlantılı hak sahibi olarak eserin çoğaltılması, dağıtılması, satılması, kiralanması çoğaltma ve yayma hakkı hususlarında izin verme veya yasaklama; ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletime ve yeniden iletime izin verme hususunda hak sahibidir.  Yönetmen ise eser sahibi olarak bu haklara sahiptir. Dolayısı ile somut olayda da karşılaşıldığı gibi faaliyet alanlarında ortaklık olması sebebiyle tarafların uyuşmazlık yaşaması çok olağandır. İlgililerin arasındaki anlaşmalar ile çözülebilecek olan bu sorun dijital sanatın hayatımıza yeni girmiş olması sebebiyle 1994 yılına ait Pulp Fiction filmi bakımından taraflar arasında düzenlenmemiştir. Bu sebeple söz konusu davanın sonucu daha da merak uyandırmaktadır.

Davanın sonucunu bizler de merakla bekliyoruz!

Beste BAYRAK

Aralık 2021

bayrakbeste@gmail.com


KAYNAKÇA

http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/46625.pdf

https://tarantinonfts.com/

https://www.google.com.tr/amp/s/www.nytimes.com/2021/11/17/business/miramax-tarantino-nft-pulp-fiction.amp.html

https://www.google.com.tr/amp/s/www.cnbc.com/amp/2021/11/02/quentin-tarantino-to-offer-seven-uncut-scenes-from-pulp-fiction-as-nfts.htmlhttps://www.google.com.tr/amp/s/deadline.com/2021/11/quentin-tarantino-lawsuit-pulp-fiction-nft-miramax-1234875529/amp/

Marka ve Patent Vekilliği Sınavları Hakkında Birkaç Not ve İzlenim



Marka ve/veya Patent Vekilliği unvanını elde etmek Türkiye’de son yıllarda bir hayli zorlaştı. 2015 yılı öncesinde başvuru kitapçıklarına kısaca göz gezdirerek katılan neredeyse herkesin kazandığı sınavlar, 2015 yılından bu yana % 3- 4 arasında gezinen başarı oranlarıyla iyice göz korkutur hale dönüştü. Bu yazıda, 2015 yılı sonrasında sınavların evrildiği hal, çoğunlukla serbest akış biçiminde bir tarzla değerlendirilecektir.



5000 sayılı Patent ve Marka Vekilliği ile Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun’un 30. maddesine göre; “Sınai mülkiyet hakları ve geleneksel ürün adları ile ilgili danışmanlık yapma ve Kurum nezdinde başvuru sahipleri adına işlem yapma yetkisinde olan gerçek veya tüzel kişiler patent, faydalı model ve entegre devre topoğrafyası konularında patent vekilleri; marka, coğrafi işaret ve geleneksel ürün adları konularında marka vekilleri; tasarım konusunda ise hem patent vekilleri hem de marka vekilleridir.”

Aynı maddenin ikinci fıkrasının (f) bendine göre, gerçek kişilerin patent vekili veya marka vekili olabilmesi için gerekli şartlardan birisi de “Patent vekilliği veya marka vekilliği sınavlarında başarılı olmak”tır. Dördüncü fıkraya göre patent vekilliği ve marka vekilliği sınavları, iki yılda bir Türk Patent ve Marka Kurumu Yönetim Kurulu kararıyla yapılır. Anılan sınavlara ilişkin usul ve esaslar ise Kanuna göre bir Yönetmelik’le düzenlenecektir.

Sınavlara ilişkin düzenlemeleri de içeren Patent Vekilliği ve Marka Vekilliği Sınav, Sicil ve Disiplin Yönetmeliği ise https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=38501&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5 bağlantısından görülebilir.

2015 yılından bu yana sınavlar iki aşamalı olarak düzenlenmektedir. Çoktan seçmeli sorulardan oluşan Genel Yeterlik Sınavının ardından, bu sınavda başarılı olanların katılabileceği açık uçlu sorulardan oluşan Mesleki Yeterlik Sınavı yapılmaktadır. Mesleki Yeterlik Sınavında da başarılı olanlar başarılı oldukları sınavın türüne göre Marka veya Patent Vekilliği unvanını kullanmaya hak kazanmaktadır.

Patent ve Marka Vekilliği Sınavlarının soruları 2015 yılından bu yana Türk Patent ve Marka Kurumu (Kurum) tarafından hazırlanmaktadır ve anılan yıldan bu yana sınav soruları önceki yıllara kıyasla oldukça zorlaşmıştır. 2015 yılı öncesinde çeşitli üniversiteler tarafından hazırlanan sınavlar, gerek soruların özensizliği ve basitliği, gerekse de maddi hatalar nedeniyle iptal edilen soru sayısının fazlalığı gibi gerekçelerle yoğun biçimde eleştirilmiş ve Kurum son kertede sınav sorularını kendisi hazırlamaya başlamıştır.

2015 yılı öncesinde sınavlara biraz hazırlanarak giren neredeyse herkesin başarılı olduğu bir zorluk derecesi söz konusu iken; 2015, 2017, 2019 ve son olarak 2021 yılı sınavları birbirinden zorlu olmuştur ve başarı oranı 2015 yılı öncesine kıyasla dramatik derecede düşmüştür.

Sınav sorularının 2015 yılı öncesine kıyasla nitelikli hale gelmesi neredeyse kimse tarafından eleştirilmese de, başarı oranlarının 2015 yılından bu yana %5’in altında olması ve soruların büründüğü zorluk derecesi özellikle sınavlara girenler tarafından kıyasıya eleştirilmektedir.

Yazının devamında 2015 sonrası dönemdeki sınavlara ilişkin izlenimler maddeler halinde belirtilecektir. Bu noktada, bu satırlarının yazarının 2017 yılında Marka Vekilliği Sınavına girip başarılı olduğu, gerek geçmiş gerekse de güncel dönem soruları hakkında bilgi sahibi olduğu da belirtilmelidir.



A- Genel Yeterlik Sınavında başarı oranı bu denli düşükken Mesleki Yeterlik Sınavına neden ihtiyaç duyulmaktadır?

İki aşamalı sınavların mantığı genel olarak; ilk aşamada genel bilgi düzeyinin ölçülmesi ve yeterli düzeyde genel bilgiye sahip olmayan grubun elenmesinin ardından, ikinci aşamaya kalan adayların teknik/mesleki yeterliği sahip olup olmadığının ölçülmesidir.

2015, 2017, 2019 ve başarı oranını henüz bilmesek de tahmin ettiğimiz kadarıyla 2021 yılı Marka ve Patent Vekilliği Sınavlarında birinci aşama sınavları o denli zor ve başarı oranları öylesine düşüktür ki, ikinci aşama sınavlara neden ihtiyaç duyulduğu sorusu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Sınavlara katılan kişi sayısı Marka veya Patent başlıklarına göre değişmekle birlikte, kabaca 3000-4000 kişi arasından yalnızca 100-200 kişinin birinci aşamayı geçtiği sınavlar açısından, ikinci aşama sınavının varlık nedeni sorgulamaya açık hale gelmektedir.

B- Yeni ve Zor vs Eski ve Kolay

“Kazanılmış hak” veya “dün dündür bugün bugündür” denilebilir ve elbette ki kazanılmış haklara saygı gösterilmesi gerekir; ama hakkaniyet gereği bu meselenin üzerinde ciddi biçimde düşünülmelidir. Şöyle ki, 2015 öncesi dönemde patent veya marka vekilliği unvanını elde etmiş olanların yeni sınav dönemi soruları ile karşılaşması halinde dramatik sonuçların görüleceği çok açıktır.

Türkiye, 2010’lu yıllardan başlayarak sınai mülkiyet hakları başvurularındaki sayıların artışı ile gururlanmakta ve bunu olumlu bir gösterge olarak kullanmaktadır. Bunun karşısında ise 2015 yılından başlayarak vekillik unvanını elde edebilenlerin sayısında büyük bir azalma bulunmaktadır. Bu durum uzun vadede piyasanın bozulmasını ve sektörde çalışıp vekillik unvanını elde edemeyenlerin rekabet gücünün düşmesi sorununu yanında getirebilir mi emin değiliz. Ancak, şunu görebiliyoruz ki, sektörde faaliyet gösteren veya göstermek isteyen bazı firmalar, sadece adlarını ve elektronik imzalarını kullanacakları yetkili vekiller aradıklarını belirterek internette ilan vermeye başlamıştır.

Bir diğer deyişle, sınavların zorluk derecesinin yükseltilmesi daha nitelikli başvuru veya işlem yapılması sonucunu otomatikman sağlamamakta, sektör kendi dinamikleri içerisinde farklı ve daha tehlikeli arayışlar içerisine de girmektedir.

Tehlikeli sulara girmeden burada duruyorum, ancak üzerinde düşünmeye ve çalışmaya değer bir konu öyle değil mi?

C- Sınırlı Mevzuat vs Yeni Soru Üretilmesi İkilemi

2021 yılı Marka Vekilliği Genel Yeterlik Sınavına baktığımızda çok sayıda sorunun Kurum İnceleme Kılavuzu esas alınarak hazırlandığını kolaylıkla görebiliyoruz.

Kurum İnceleme Kılavuzunun, Mahkemeleri bağlamadığı açıkken ve bu tip Kılavuzların sınai mülkiyet ofislerinin Temyiz Kurulları bakımından bağlayıcı olup olmadığı tartışılırken (https://iprgezgini.org/tag/marka-inceleme-kilavuzu/), yanıtları ancak bu Kılavuzlarda bulunabilecek soruların objektif ölçücülüğü kanaatimizce tartışmaya açıktır.

Diğer yandan mevzuatın kapsamı ve sınırları belliyken çoktan seçmeli yeni soru hazırlamanın zorluğu da ortadadır.

Bu noktada, açık uçlu ve uygulamaya yönelik soruların yoğunlaştığı Mesleki Yeterlik Sınavının, yani ikinci basamak sınavının daha belirleyici olduğu bir sınav yöntemi kurgulanması gerekliliği kanaatimizce ortaya çıkmaktadır. Burada asıl ölçümün ikinci basamak sınavında yapılması üzerine kurgulanmış bir sınav sisteminden bahsetmekteyiz. Aksi durum gelecek yıllarda birinci aşama sınavında aynı zorluk derecesinin korunması endişesiyle, yanıtını Kurum veya WIPO uzmanlarının bile bir anda veremeyeceği sorular türetilmesi anlamına gelecektir.

D- Yanıtını kimsenin bilemediği soru iyi ve ölçücü bir soru mudur?

Soru; yabancıların dediği şekliyle self-explanatory yani kendisini açıklıyor.

Sınavlara katılanlar sınav süresi, soruların uzunluğu ve zorluğu gibi hususları sıklıkla şikayet konusu etmektedir. Sektörde 20 küsur yıldır çalışan, devlet, özel sektör ve uluslararası örgüt tecrübesi olan birisi olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki sorular Türkiye standartları ve hakkaniyet çerçevesinde gerçekten oldukça zordur. Soruların zor olması elbette sınavdaki başarı düzeyinin düşüklüğünün tek başına açıklaması olmayacaktır (o zaman daha fazla çalışılsın denebilir). Bununla birlikte; bu tip sorular için verilen sınav süresinin darlığı ile soruların uzunluk ve zorluk derecesinin karşılaştırılması ve sürenin buna göre tayin edilmesi yerinde olacaktır.

E- Gerçekçi Hazırlık Yöntemleri

Birinci aşama soruları, yani Genel Yeterlik Sınavı soruları ise ilan edilmektedir. Bu sınava hazırlık için; sınava hazırlık kitapları ve kurslar bulunmaktadır.

Sınav sorularına kabaca baktığımızda, soruların detaylarda, Kurum Kılavuzunda yoğunlaştığı ve gittikçe zorlaştığı görülmektedir. Buna karşın, piyasada mevcut hangi kursun veya kitabın bu soruların yanıtları hakkında bilgi içerebileceği konusunda gerçekten kuşkumuz mevcuttur. Şöyle ki, marka vekilliği sınavı esas alınırsa, sınav sorularının marka mutlak ve nispi ret nedenlerinin ve uluslararası marka tescilinin detayları konularında yoğunlaştığı bir sınav bakımından, marka mutlak ve nispi ret nedenlerinin ve uluslararası marka tescilinin birkaç saatlik PPT sunumlarıyla aktarıldığı bir kursun veya üçer-beşer sayfayla anlatıldığı bir kitabın, mevcut sınav formatı bakımından amaca hizmet ettiğinin iddia edilmesi imkansızdır. Bu noktada susup, yanıtı sınava hazırlanan ve girenlere bırakmak yerinde olacaktır.

İkinci aşama, yani Mesleki Yeterlik Sınavı soruları kamuya ilan edilmediğinden ve halihazırda 2021 yılında bu sınavlar için hazırlıklar devam ettiğinden, konu hakkında bu aşamada yorum yapmamayı tercih ediyoruz.



Başlıkların ve tartışılması gereken konuların sayısı kesinlikle artırılabilir, ancak yazdıklarımızı bir başlangıç noktası olarak kabul ederek bu aşamada ekleme yapmayacağız.

Buna ilaveten, Aralık ayı sonunda Mesleki Yeterlik Sınavına katılacak tüm adaylara başarılar diliyor ve sonraki yılların sınavlarında yukarıda bahsettiğimiz, kanaatimizce yapısal hale dönüşmüş sorunların giderilmesini umuyoruz.


Tehlikesiz sulara ve birinci dünya sorunlarına dönelim; nerede kalmıştık, yapay zeka eser veya buluş sahibi olabilir mi acaba :))

Önder Erol ÜNSAL

Aralık 2021

unsalonderol@gmail.com

WIPO FİKRİ HAKLAR GÖSTERGELERİ 2021





2020 yılı patent, faydalı model, marka, endüstriyel tasarım, bitki çeşitleri, coğrafi işaret, yaratıcı ekonomiler konularındaki verileri içeren göstergeler, WIPO tarafından “WIPO Intellectual Property Indicators 2021” olarak yayınlanmıştır.

Söz konusu göstergelere; https://www.wipo.int/edocs/pubdocs/en/wipo_pub_941_2021.pdf adresinden ulaşılabilir.

Göstergeler birden çok konuyu içerdiği için çok kapsamlıdır. Bu nedenle bu yazımızda, yalnız patentler ve faydalı modeller konusuna yer verilecek ve diğer konular ayrı yazılarda ele alınacaktır.

WIPO Göstergelerinde patentler ve faydalı modeller konusunda tablolar ve grafikler kullanılmış, açıklayıcı ifadelere yer verilmiştir.

Bir ön bilgi vermek amacıyla tablo ve grafiklerde yer alan konuların başlıkları aşağıda sunulmuş ve kolay bulunması için paragraf numaraları yanlarına yazılmıştır.

WIPO göstergelerinde patentler ve faydalı modeller konusunda sunulan bazı konular aşağıda yer almaktadır:

[1] Patentler ve faydalı modeller konusunda, dünya çapında gerçekleşen başvurular ilk üç ülkenin sayıları ve % oranları (Key Numbers)

[2] Patent başvurularında ilk 20 ülke ve yabancı başvuruların yüzdesi

[3] Patentler, markalar ve tasarımlar konularında yurt içinde ve yurt dışına yapılan başvuru sırası (Tablo 1) ile yurt içinde yapılan başvuru sırası (Tablo 2)

[4] 2020 yılında yapılan başvuru, verilen patent, yaşayan patent ile bekleyen başvuru sayıları

[5] Dünya çapında yerli ve yabancı yapılan başvuru ve verilen patent sayıları 2006-2020

[6] Patent başvuru ve verilen patent sayılarında kıtaların durumu 2010 ve 2020

[7] Teknoloji alanlarında yayınlanmış dünya çapında patent başvuruları 2009, 2014 ve 2020

[8] Enerji teknolojilerinde ilk 10 patent başvuruları 2010-2019

[9] Kadın buluşçuların PCT başvurularında durumu 2006-2020

[10] Yaşayan patent sayıları ve yabancıların yüzdesi 2020

[11] İlk 20 ofiste potansiyel olarak bekleyen başvurular ve incelemeci sayıları, 2020

[12] PCT başvuru sayıları ve ilk 20 ofis, 2020

[13] PPH Hızlandırılmış Patent İşlemleri, 2020

[14] Faydalı model başvuru sayıları ve ilk 20 ülke



[1] Buluşlara verilen belgelerden biri olan patentler konusunda, 2019 ve 2020 yıllarında gerçekleşen dünya çapındaki başvuru sayılarında ilk üç ülke, bu ülkelerde yıllık artış oranı ve toplam üzerinden aldığı pay aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Açıklanan bu verilere göre 2020 yılında dünya çapında patent başvurusu 3,278,700 olup, bu başvuruların %46,7 kadarı Çin’de yapılmıştır.  ABD ve Japonya’da yapılan patent başvuruları bu yüzdeye eklenince %73,7 gibi çok yüksek bir orantı oluşmaktadır.  Yaklaşık 170 kadar olan diğer ülkelerin patent başvurularından aldığı payın toplamı ise yalnız %27,3 kadardır. Bu değerler patent başvuruları konusunda ileri teknolojiye sahip ülkelerin sayısal üstünlüğü göstermektedir. 

Dünya çapında yapılan patent başvuruları buluşlar konusundaki rekabeti açıklamaktadır. 2016 yılından itibaren dünya çapında yapılan toplam patent başvuruları üç milyondan fazladır. Faydalı model başvurularında, Çin’den kaynaklanan artış nedeniyle, üç milyon sayısı ilk kez aşılmıştır.  Konunun önemi nedeniyle söz konusu tablo, önceki dört yıl da eklenerek, aşağıda sunulmuştur.

2020 yılında yapılan patent ve faydalı model başvuruları toplamının 5,276,810 olması Ar-Ge ve Ür-Ge faaliyeti yapanların dikkat etmeleri gereken bir konu olmuştur. Bu başvuruların yayınlananları tekniğin bilinen durumuna dahil olacağı için yeni başvurularda karşı referans olabilecektir. 


[2] WIPO yayınında patent başvurularında ilk 20 ülke ve yabancı sahipli başvuruların yüzdesi, A8 grafiğinde gösterilmiştir. 1,497,159 başvuru ile Çin ilk sırada ve 8,158 başvuru ile Türkiye 20 inci sırada yer almıştır.

Patent başvurularında yabancı sahipli başvuruların yüzdeleri de aynı grafikte gösterilmiştir.  Hong Kong 98,0 ile ilk sırada ve Türkiye %2,9 ile yirmi ülke içinde son sırada yer almıştır. Yerli ve yabancı sahipli patent başvurularına ilişkin yüzdeler, yabancıların Türkiye’ye çok az başvuru yaptıklarını göstermektedir.

2020 yılında Çin’de yapılan 2,926,633 faydalı model başvurusundan Türkiye’ye yapılan faydalı model başvurusu yalnız 8 adettir. WIPO göstergelerinde Çin’in bir yılda yurt dışına yaptığı başvuru sayısı yaklaşık 100 bin kadardır. Türkiye bu sayı içinden fazla pay alamamıştır. Örneğin, Türk Patent ve Marka Kurumu Resmi İstatistiklerine göre, 2020 yılında Türkiye’ye Çin’den yapılan patent başvuru sayısı 299 olmuştur.


[3] Patentler, markalar ve tasarımlar konularında, yurt içinde ve yurt dışına yapılan başvuru sırası    (Tablo 1) ile yurt içinde yapılan başvuru sırası (Tablo 2) göstergelerde ayrı ayrı verilmiştir. Türkiye yurt içi ve yurt dışına sıralamasında 23 üncü ve yurt içi sıralamasında 14 üncü sıra yer almıştır.

WIPO patent başvurularını değerlendirirken, yurt içinde yapılan patent başvuruları ile yurt dışına yani diğer ülkelere yapılan patent başvurularının toplamını alarak bir sıralama yapmak ve bu sıralamayı yalnız yurt içinde yapılan sıralamayı ayrıca vermektedir.  

Yurt içinde ve yurt dışına yapılan patent, marka, tasarım başvuru sıralaması

Yurt içinde yapılan patent, marka, tasarım başvuru sıralaması


[4] WIPO göstergelerinde 2020 yılında yapılan patent başvuru sayılarına ek olarak aynı yıl ne kadar patent verildiği, yaşayan patent sayıları ile bekleyen başvuru sayıları da açıklanmıştır. 20 ülkenin yer aldığı Tablo, azalan patent başvuru sayılarına göre sıralanmıştır:

Patent başvurularına ilişkin WIPO tarafından açıklanan verilere göre, 2020 yılında işlem yapılan başvurular, verilen patentler, reddedilen ve geri çekilen başvurular, incelemeci sayıları ile ilk ve son karar süreleri aşağıdaki Tabloda düzenlenmiştir.  Tabloda işlem yapılan başvuru sayılarına göre sıralama yapılmıştır. Çin’in 1,085,208 işlem sayısı ile ilk sırada yer aldığı Tabloda Türkiye 6,232 işlem sayısı ile 16 ıncı sırada yer almıştır.


[5] Dünya çapında yerli ve yabancı yapılan başvuru ve verilen patent sayıları 2006-20

Yukarıda verilen iki grafik, yerli ve yabancı sahipli patent başvuruları ve verilen patentlerde,  yerli sahipli patent başvuru sayılarına oranla yabancı sahipli patent başvuru sayılarının fazla değişmediğini göstermektedir. Konuya dünya çapında toplam sayılar açısından bakıldığında, 15 yıllık dönemde yabancı sahipli başvuru oranının %29 ila %40 aralığında olduğu görülecektir. Bu sonuç yerli sahipli patent başvurularının daha çok olduğunu göstermektedir.


[6] Patent başvuru ve verilen patent sayılarında kıtaların durumu 2010 ve 2020

WIPO Göstergelerinde yer alan 2010 ve 2020 yıllarına ilişkin verilere göre, gerek patent başvuruları ve gerekse verilen patentlerde sayısal olarak sıralama Asya, Kuzey Amerika ve Avrupa olarak gerçekleşmiştir.

Asya, Kuzey Amerika ve Avrupa kıtalarında başvuru ve patent sayılarının artmasına karşılık Avrupa ve Kuzey Amerika kıtalarının yerli sahipli başvuru oranı ve dünya toplamındaki payı azalmıştır.  Çin Halk Cumhuriyeti’nin patent başvuru ve verilen patentlerdeki artışına paralel olarak, Asya Kıtasının da sayıları ve payı artmıştır.  

2020 yılında Asya kıtasının dünya toplamındaki payı, patent başvurularında %66,6 ve verilen patentlerde %58,1 olmuştur.  


[7] Teknoloji alanlarında yayınlanmış dünya çapında patent başvuruları 2019

Teknolojinin tüm alanlarında buluşlar gerçekleştiği ve buluşların bazılarına patent başvurusu yapıldığı ve patentlerin alındığı istatistiklerde görülmektedir. WIPO IP Indicators 2021 yayınında, hangi teknoloji alanlarında patent başvurularının yoğunlaştığı konusunda da istatistikler yer almıştır. Yayınlanmış patent başvurularının 2009, 2014 ve 2019 yıllarına ilişkin istatistikleri, elektrik mühendisliği, enstrümanlar ve kimya alanlarında yoğunlaşma olduğunu göstermektedir. WIPO yayınındaki istatistiklere göre düzenlenen aşağıdaki Tabloda, 100 binden çok patent başvurusu yapılan teknoloji alanları gösterilmiştir.


[8] Enerji teknolojilerinde ilk 10 patent başvuruları 2010-2019

WIPO IP Indicators 2021 yayınında 2010 – 2019 enerji teknolojileri konusundaki, yakıt hücreleri, jeotermal, rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi olmak üzere dört teknoloji alanında patent başvurusu yapan ilk 10 şirket ve bu şirketlerin patent başvurusu sayılarını açıklanmıştır.

WIPO yayınında açıklanan dört enerji teknolojisi alanında Japon şirketlerinin toplamda en çok patent başvuru yapanlar olduğu görülmektedir. Söz konusu enerji ile ilgili teknolojiler alanında yedi ülkenin patent başvuruları listeye girmiştir.    


[9] Kadın buluşçuların PCT başvurularında durumu 2006-2020

WIPO IP Indicators 2021 yayından kadın buluşçuların yaptığı uluslararası patent başvurularında artış olduğunu belirtmektedir. Kadın buluşçuların teknoloji alanlarında yapılan başvurulardaki payı A36 grafiğinde gösterilmiştir.

Çeşitli teknoloji alanlarında kadınların uluslararası patent başvurularında %7,7 ila %29,5 yer aldıkları grafikte görülmektedir.


[10] Yaşayan patent sayıları ve yabancıların yüzdesi 2020

Yaşayan patentlerin sıralamasında ABD ilk sırayı almıştır. Verilen patentlerin yerli-yabancı sahipli olması bakımından konu değerlendirildiğinde ABD’deki yaşayan patentlerin %51.6 sının yabancılara ait olduğu görülmektedir. WIPO tarafından yayınlanan yukarıdaki grafik incelendiğinde, verilen patentlerin yerli-yabancı sahipli olması durumunun ülkeye göre değiştiği görülecektir. Örneğin, yabancıların yaşayan patentlerdeki payı Çin’de %25,5, Birleşik Krallık’ta %92,6 kadardır. Grafikte yer alan Almanya, İrlanda ve Belçika toplam sayıları beyan etmiş; Çin, Japonya, Kore, İtalya ve Rusya’da yerli patent oranı yüksek, grafikteki diğer ülkelerde yerli patent sayıları çok düşüktür. Yaşayan patent sayılarının 100 binden çok olduğu ülkeler listeye alındığı için, Türkiye (88,753)  bu listede yer almamıştır.  


[11] İlk 20 ofiste potansiyel olarak bekleyen başvurular ve incelemeci sayıları, 2020

Bir ülkeye yapılan patent başvurusu, bir yıllık süreçte yapılan işlemler,  patent incelemeci ile bekleyen patent başvurusu sayıları arasında bağlantı söz konusudur. Örneğin Çin’de 2020 yılında 1,497,159 patent başvurusu yapılmış, aynı yıl 1,085,208 başvuru incelenmiş ve 1,024,935 başvuru bekleyen (pending) olarak beyan edilmiştir. Bu konuyu değerlendirirken geçmiş yıllardan kalan başvuruları da dikkate almak gerekecektir.  Bu kadar çok patent başvurusu yapılan bir ülkede patent incelemeci sayısının da yeterli olması gerekirdi.  Çin’de bu sayı 13,704 olup, en çok incelemeci çalıştıran patent ofisinin  Çin  olduğu gerçektir.

Grafik A46, 20 ülkenin patent incelemeci sayılarını  vermektedir. Türkiye’de beyan edilen patent incelemeci sayısı 193 olup, grafikte 13 üncü sırada yer almıştır.


[12] PCT başvuru sayıları ve ilk 20 ofis, 2020

Patent İşbirliği Andlaşması kapsamında uygulanan Uluslararası Patent Başvuru Sistemi’ne 154 ülke üyedir. Birden çok ülkede patent almak isteyen buluş sahiplerine kolaylık sağlayan bu sistemi tercih edenlerin sayısı yıllar itibariyle artmaktadır. WIPO istatistiklerine göre, 2019 yılında 265,800 uluslararası patent başvurusu yapılmıştır.

Araştırma ve ön inceleme işlemleri uluslararası aşamada tamamlanan uluslararası patent başvuruları, genellikle 30 uncu ayda ulusal aşamaya geçerek ulusal patent alabilmektedir. 

2020 yılında Çin, ABD, Japonya, Kore ve Almanya’nın 10 binden çok uluslararası patent başvurusu yaptığı bu sistemde, ilk 20 ülke grafikte belirtilmiştir. Türkiye 1,705 uluslararası patent başvurusu ile grafiğin 16 ıncı sırasında yer almıştır.


[13] PPH Hızlandırılmış Patent İşlemleri, 2020

Hızlandırılmış Patent İşlemleri (PPH), bazı patent ofisleri arasında uygulanan bir düzenlemedir. Başvuru sahibinin talebi üzerine, istemleri bir ofiste patent verilebilir olduğu tespit edilen bir patent başvurusu, diğer ofiste hızlandırılmış bir incelemeden geçmeye hak kazanır. Kısaca PPH olarak adlandırılan Patent Prosecution Highway; patent ofislerinde karşılıklı işlem gören ve belirli şartları sağlayan başvuruların işlemlerinin ofisler arasında imzalanan ikili anlaşmalar yoluyla hızlandırıldığı bir sistemdir.

WIPO IP Indicators 2021 adlı yayının A51 grafiğinde PPH uygulanan ülkeler ve bu ülkelerdeki patent başvurusu sayıları belirtilmiştir. Söz konusu grafik, 2020 yılında 15 ülkede PPH uygulandığını ve uygulanan toplam patent başvuru sayısının 30,686 olduğunu belirtmektedir.


[14] Faydalı model başvuru sayıları ve ilk 20 ülke

Buluşları korumak üzere verilen bir diğer sistem olan faydalı model kapsamında yapılan başvurularında 2020 yılı dünya çapında toplam sayı 3,000,110 olmuştur. Bu faydalı model başvuru sayısı içinde, 2,926,633 başvuru ile Çin liderdir ve %97,6 paya sahiptir. Faydalı model başvurularında ilk üçe giren Almanya (12,318) ve Rusya Federasyonu (9.195) ülkelerindeki başvuru sayıları Çin’in bu konudaki üstünlüğü kanıtlamaktadır.

WIPO IP Indicators 2021 adlı yayında, 2020 yılında 3,000,110 faydalı model başvurusu yapıldığı ve bu sayının 2,980,440 kadarının yerli sahipli ve 19,670 kadarının yabancı sahipli olduğu belirtilmiştir.

WIPO IP Indicators 2021 adlı yayının A54 grafiğinde faydalı model başvuru sayıları, yerli ve yabancı durumları ve gelişim yüzdeleri belirtilmiştir.  Buluşları korumak için verilen bir belge türü olan faydalı model belgesi sistemi, patent belgesi sistemi kadar aktif değildir. Faydalı model sisteminde yerli sahipli başvurular karşısında yabancı sahipli başvurular azdır.

Faydalı model belgesi sisteminin de uygulandığı Türkiye, WIPO göstergelerinde ilk 20 ülke arasında, 3,627 başvuru ile 8 inci sırada yer almıştır.


Mehmet Kaan DERİCİOĞLU

Aralık 2021

15 Kasım Pazartesi Akşamı IPR Gezgini Ankara Buluşması – Son Çağrı





IPR Gezgini’nin 15 Kasım Pazartesi akşamı saat 18.30 civarı başlayacak Ankara Buluşmasını bu yazıyla hatırlatıyor ve katılmak isteyenlerin iprgezgini@gmail.com adresine veya sosyal medya hesaplarımıza gönderecekleri mesajlarla katılım taleplerini iletmelerini bekliyoruz. Buluşma mekanı son buluşmamızı yaptığımız Passkal olacak (Tunalı Hilmi Cad, Park İçi No:114/J D:1 – En basit tarif: Tunalı’nın sonunda Kuğulu Park’a gelmeden sağa dönüyorsunuz, Kıtır’ın yanında merdivenlerden inilerek ulaşılan pub – https://goo.gl/maps/9MXrLaDcTgo9Qk8J8). Yazının devamı ise geçen hafta yaptığımız çağrı mesajından oluşuyor.



IPR Gezgini son buluşmasını Aralık 2019’da Ankara’da yapmıştı. Beklediğimizden kalabalık bir geceydi ve oldukça keyifli zaman geçirmiştik. Sonrasında Ankara veya İstanbul’da kısa süre içerisinde bir buluşma daha düzenlemek için sözleşmiştik.

Ve sürpriz: Biz yeni buluşma için harekete geçemeden hepimizin hayatını alt üst eden Pandemi başladı!! Çoğumuz birbirimizi göremeden neredeyse iki sene geçirdik.



Hayatın nispeten normalleştiği bugünlerde kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz ve bu yılın ilk (ve belki de son) IPR Gezgini buluşmasını Ankara’da 15 Kasım Pazartesi akşamı saat 18.30’da başlayacak şekilde yapacağız.

Pazartesi gecesini seçtik çünkü kalabalıktan kaçınmak ve kendi kendimize kalmak istiyoruz.

Buluşma mekanı son buluşmamızı yaptığımız Passkal olacak (Tunalı Hilmi Cad, Park İçi No:114/J D:1 – En basit tarif: Tunalı’nın sonunda Kuğulu Park’a gelmeden sağa dönüyorsunuz, Kıtır’ın yanında merdivenlerden inilerek ulaşılan pub). Geçen buluşmada olduğu gibi mekan bize kendimize ait bir alan tahsis edecek (üstü açılıp havalandırma yapılabiliyor).

Katılım taleplerini 13 Kasım Cumartesi gününe dek almaya devam edeceğiz. Taleplerde kişi sayısını ve katılımcıların adlarını bildirmeyi unutmayın lütfen.

Katılım talebinizi iprgezgini@gmail.com adresine e-postayla bildirebilirsiniz. Talebi almamızın ardından sizi katılımcı listesine ekleyeceğiz. Katılacağını söyleyip, ismini yazdırıp sonradan da hiç bilgi vermeden gelmeyenlere bozuluyoruz, onu da belirtelim.

Konsept: Bolca fikri mülkiyet sohbeti, IPR Gezgini bilgilendirmesi, siteden beklentiler, Türk IP camiası gelişmeleri, pandemi başlangıcından beri birbirlerini görmeyenlerin kavuşması… Gece sonunda herkes kendi yediğini – içtiğini öder.

Dönüşlerinizi bekliyoruz ve sizleri görmekten mutlu olacağız.

IPR Gezgini

Kasım 2021

iprgezgini@gmail.com

IPR Gezgini Ankara Buluşması: 15 Kasım Akşamını Ajandanızda İşaretleyin



IPR Gezgini son buluşmasını Aralık 2019’da Ankara’da yapmıştı. Beklediğimizden kalabalık bir geceydi ve oldukça keyifli zaman geçirmiştik. Sonrasında Ankara veya İstanbul’da kısa süre içerisinde bir buluşma daha düzenlemek için sözleşmiştik.

Ve sürpriz: Biz yeni buluşma için harekete geçemeden hepimizin hayatını alt üst eden Pandemi başladı!! Çoğumuz birbirimizi göremeden neredeyse iki sene geçirdik.



Hayatın nispeten normalleştiği bugünlerde kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz ve bu yılın ilk (ve belki de son) IPR Gezgini buluşmasını Ankara’da 15 Kasım Pazartesi akşamı saat 18.30’da başlayacak şekilde yapacağız.

Pazartesi gecesini seçtik çünkü kalabalıktan kaçınmak ve kendi kendimize kalmak istiyoruz.

Buluşma mekanı son buluşmamızı yaptığımız Passkal olacak (Tunalı Hilmi Cad, Park İçi No:114/J D:1 – En basit tarif: Tunalı’nın sonunda Kuğulu Park’a gelmeden sağa dönüyorsunuz, Kıtır’ın yanında merdivenlerden inilerek ulaşılan pub). Geçen buluşmada olduğu gibi mekan bize kendimize ait bir alan tahsis edecek (üstü açılıp havalandırma yapılabiliyor).

Katılım taleplerini 13 Kasım Cumartesi gününe dek almaya devam edeceğiz. Taleplerde kişi sayısını ve katılımcıların adlarını bildirmeyi unutmayın lütfen.

Katılım talebinizi iprgezgini@gmail.com adresine e-postayla bildirebilirsiniz. Talebi almamızın ardından sizi katılımcı listesine ekleyeceğiz. Katılacağını söyleyip, ismini yazdırıp sonradan da hiç bilgi vermeden gelmeyenlere bozuluyoruz, onu da belirtelim.

Konsept: Bolca fikri mülkiyet sohbeti, IPR Gezgini bilgilendirmesi, siteden beklentiler, Türk IP camiası gelişmeleri, pandemi başlangıcından beri birbirlerini görmeyenlerin kavuşması… Gece sonunda herkes kendi yediğini – içtiğini öder.

Dönüşlerinizi bekliyoruz, sizleri görmekten mutlu olacağız ve katılmak isteyenlerle e-postayla bağlantıda olacağız.

IPR Gezgini

Kasım 2021

iprgezgini@gmail.com

KURUM KAMPÜSÜNÜN İNSAN OLMAYAN KADROSUYLA TANIŞMA VAKTİ


Türk Patent ve Marka Kurumunun (Kurum) da içinde bulunduğu kampüsün simge kedisi Mualla’yı geçtiğimiz aylarda bir trafik kazasında kaybettik. Kurum bahçesine, Kuruma, İhtisas Mahkemelerine yolu düşen herkes Mualla’yı bahçede, Kurum girişinde veya mahkeme koridorlarında dolanırken en az bir kez olsun görmüştür.

Mualla aramızdan ayrıldı, ama onun açtığı yol başka dostlarımızın Kurum bahçesinde nispeten rahat bir yaşam sürdürmesine neden oldu. Tabii ki bu yolun açılması çok kolay ve pürüzsüz olmadı. Dostlarımıza biraz olsun yaşam alanı açılmasını isteyenler Mualla için gerçek bir mücadele verdiler. Şanslıydık ki, Kurum Başkanı Prof. Dr. Habip ASAN bu konuda bizlere destek oldu ve Mualla sayesinde aşağıda bazılarının fotoğraflarını görüp hikayelerini okuyacağınız başka diğer dostlarımız da kampüste hayatlarını sürdürebiliyorlar.

Kurumda dostlarımızla ilgilenen bir grup var. Bu yazıyı okuyanlardan sahiplenme veya başka yollarla onlara destek olmak isteyenler çıkarsa, IPR Gezgini bu konuda aracı olmaktan onur duyacak. Bize iprgezgini@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Dostlarımız için büyük çaba gösteren Kurum uzmanlarından Şermin SAATÇİOĞLU SUNAY takip eden satırları paylaşıyor. Keyifle okuyacağınızı umuyoruz.


Mualla… Kurumda her fırsatta bina içine girmesinden, fare formunda minik ödüller getirmesinden bıkan da oldu, onu gördükçe hayvan sevgisini tadan da. Belki başka kardeşlerinin yuvalanmasına bile neden olmuşluğu vardır. Kurum bahçesinde (kimi zaman içerisinde) geçirdiği 2 küsur yıldan sonra bir kaza sonucu aramızdan ayrıldı. Gerçek bir kediydi, bir karakterdi. Varlığıyla, öğrettikleriyle ve onu korumak için verdiğimiz mücadeleyle birçok insanda iz bıraktığını düşünüyorum… Onun ardından bizimle beraber yaşamayı seçen birçok kedimiz oldu, ama hala Kurum girişindeki kapının önünde, ısıtıcının dibinde veya girişteki halıların altında gözlerin onu aradığı kesin…


Ardından gelen kediler demişken, onları da tanıtmakta fayda var zira Kurumun çeşitli yerlerinde karşınıza çıkabilirler. Örneğin kantin kedisi Sakız Hanım. Traşlı karnı ve patisiyle bir gün Kurum girişinde belirdi. Kemikleri sayılacak kadar zayıftı, tahminimizce uzun süre aç kalmıştı… Burada yiyecek olduğunu fark ettikten sonra bir daha hiç ayrılmadı, kendine yaşam alanı olarak da kantini seçti.


Büyük, nam-ı diğer Mahur Bey, de Sakız Hanım’la aynı zamanlarda bahçemize teşrif etti. O da ağzında yaralarıyla… Bir süre tedavi gördü, veteriner hekimler kısırlaştırılmış, bakımlı ve insancıl olmasından ötürü evden kaçtığını veya terk edildiğini düşünüyor. Ama şu an için bütün kedilerin patronu edasıyla dolandığı bahçemizde keyfi yerinde gibi duruyor.


Hophop ve Bitter, Büyük ile aynı zamanlarda geldiler, benzer hikayeleri paylaştıklarını düşünüyoruz zira onlar da bakımlı ve kendilerini sevdirmeye, karınlarını açıp önümüzde yuvarlanmaya bayılıyorlar.


Çolak ise ayrı bir hikaye, aslında Nisan ayında 4-5 aylıkken kırık bacağıyla Kuruma sığındı. Günlerce peşinden koşturdu, ağaçlara çıkarttırdı bizi. Yakalanmadı, ama bacağı kendi kendine kaynadı. Şimdi oldukça sağlıklı güzel bir erkek olarak, bahçedeki tüm yavrulara abilik yapıyor.


Sarılar ailesini temsilen Minicik Hanım ve Suratsız’ın görselini paylaşabiliyoruz, çünkü hepsi buralarda doğup büyüdükleri halde oldukça yabaniler. Minicik Hanım en güzelleri olmakla birlikte, en az 8 sarmanımız daha var.


Gelelim Kimoş ve Kömür‘e… Bu yavrular iki ay kadar önce Kurumun arka bahçesinde belirdi. Aileleri burada değil. Kimoş mesafeli ama sürekli miyavlayarak birşeyler isteyen tavrıyla, Kömür ise sürekli yanında insan istemesiyle dikkat çekmekte. Kömür’ün de diğerleri gibi bir ev geçmişi olduğunu düşünüyoruz, klinikte tedavi gördüğü sırada yuva da aradık ancak bulamadık. Tekrar Kurum bahçesine getirmek durumunda kaldık ama bütün öğle aralarında, çay molalarında insanların kucağına tırmanıyor. Belki bu yazıyı okuyan bir şanslı kişiyle yollarımız kesişir, Kömür de çok istediği insanına kavuşur.