Ay: Ocak 2023

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN İÇ PAZARDA VE SINIRLARDAKİ FİKRİ MÜLKİYET UYGULAMALARINA İLİŞKİN RAPORU

Fotoğraf: Renaldo Matamoro, Unsplash

Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) ile Avrupa Komisyonu Vergilendirme ve Gümrük Birliği Genel Müdürlüğü (DG TAXUD), 2020 yılında beri fikri mülkiyet uygulamalarına ilişkin tüm otoriteleri tarafından gösterilen çaba ve yapılan işler sonucu ortaya çıkan sonuçları her sene bir belge halinde yayımlama konusunda anlaşmışlardır. Bunun sonucunda hazırlanan ikinci belge Aralık 2022’de yayımlanmış olup AB sınırında gümrük otoriteleri tarafından ve iç pazarda yetkili makamlarca durdurulan taklit ürünlere ilişkin hem yerel otoritelerin sağladığı hem de AB çapında taklitle mücadele bilgi sistemi olan COPIS aracılığıyla toplanan 2021 verilerini içermektedir.

Neredeyse 100 sayfalık belgede, AB sınırlarından edinilen sonuçlar ile iç pazardan edinilen sonuçlara dosya sayısı, durdurulan/el konulan ürün sayısı, ürün kategorisi, taşıma yöntemi, fikri mülkiyet türü, işlem türü, ürünlerin menşei/geldiği yer, durduruldukları ülke/yer gibi farklı başlıklarda yer verilmiş ve bunların karşılaştırması da yapılmıştır.

Belirtmek gerekir ki, AB hukukunda hak sahipleri gümrüklerden fikri mülkiyet haklarının korunması için aksiyon almaları talebinde (“Application for Action” veya “AFA”) bulunabilmektedir. Bu sistem söz konusu belgede açıklanmıştır. Hak sahiplerinin ilgili talepleri, COPIS veritabanına kaydedilmektedir. Esasen, IPEP olarak anılan fikri mülkiyet uygulamaları portalından hak sahipleri bu taleplerine ilişkin ilgili başvuruları yapabilmekte, bu talepler otomatik olarak COPIS’e aktarılmakta ve AB çapındaki uygulayıcılar bu başvuruları yöneterek aksiyon alabilmektedir. Bu başvuruların geçerlilik süresi 1 yıldır. Ayrıca, IPEP’in çift yönlü bir iletişim sistemi de sağladığı, bu kapsamda hak sahiplerinin yetkililere güvenli bir şekilde ihlallere ilişkin uyarılar gönderebilmesinin de mümkün olduğu belirtilmiştir. Önemle belirtmek gerekir ki, fikri mülkiyet ihlalinden şüphelenmeleri halinde AB gümrüklerinin re’sen harekete geçme yetkisi de mevcuttur. Bu durumda, gümrükler hak sahiplerini belirlemekte ve bu hak sahipleri gümrükteki ürünlerin durdurulmasına devam edilebilmesi veya salıverilmesinin ertelenmesi için 4 iş günü içerisinde ulusal başvuruda bulunmaktadır.

Aşağıda raporun önemli bulduğumuz kısımlarını özetlemek suretiyle kısaca bilgi vermekteyiz:

  • Öncelikle belirtmek gerekir ki, belgenin başındaki özette AB sınırlarındaki durdurmalara dair 27 üye ülkeden 26’sının bilgi sağladığını, bilgi edinilemeyen üye ülke Yunanistan’ın ise tarihsel olarak durdurulan taklit ürünlerin hem sayı hem değer olarak yaklaşık %5-6’lık bir kesimini oluşturduğu vurgulanarak bu sene söz konusu bilgi eksikliğine rağmen COVID öncesine göre bile sayılarda bir artış görülmüştür.
  • Ürün kategorileri ise genel hatlarıyla en çok kıyafet ve ayakkabı gibi yaygın tüketici ürünleri ile ambalaj malzemeleri (sigara), oyuncak veya çanta, cüzdan, parfüm, kozmetik, saat gibi lüks ürünlerden ve cep telefonu aksesuarlarından oluşmaktadır.
  • AB’ye gelen taklit ürünlerin kaynaklandığı ülkeler bakımından ise en çok Çin (yaklaşık %70), ardından Türkiye (yaklaşık %9), ve Hong Kong (yaklaşık %6-6,5) belirtilmiştir. Kamboçya yaklaşık %3 olarak belirtilirken kalan tüm ülkeler toplamda yaklaşık %7’lik bir dilime sahiptir. En çok taklit ürünün geldiği ülke olan Çin’den çoğunlukla ambalajlama malzemelerinin durdurulduğu, Türkiye’den gelenlerde ise kıyafet ürünlerinin ağırlıklı olduğu, son olarak Hong Kong’dan gelenlerin daha çok etiket, sticker gibi ürünler olduğu belirlenmiştir.
  • Taşıma türü bakımından 2021 yılında en çok durdurulmanın posta veya ekspres kurye yoluyla taşınan ürünlerde gözlemlendiği belirtilmiştir. Geçtiğimiz yıllarda posta yoluyla gelen ürünlerdeki durdurmanın azaldığı, ekspres kurye yoluyla gelen ürünlerde ise arttığı tespit edilmiştir. Deniz yoluyla ve karar yoluyla ulaşımda taklit ürünlerin durdurulması hala el konulan ürünlerin çoğunluğunu oluşturmaktayken hava yolu, ekspres kurye ve posta yolunda da bu yönden artış not edilmiştir.
  •  Taklit ürünlerin ihlal ettiği fikri mülkiyet hakkı türü yönünden de en çok ulusal, uluslararası ve AB olmak üzere marka hakkının en çok ihlal edildiği belirtilmiştir.
  • Gümrüklerde durdurulan ürünlerin, AB sınırları içerisine giren taklit ve korsan ürünlerin çok küçük bir kısmını oluşturduğu da vurgulanmış, örneğin 2019 yılında gümrükte durdurulan taklit ürünlerin toplam geçen taklit ürünlerin ancak %0,45’i değerinde olduğu belirtilmiştir.
  •  AB iç pazardaki taklit ürünlere el koyma verileri ise polis, gümrük, pazar araştırma otoriteleri tarafından sağlanmakta olup el konulan taklit ürünlerin sayısı 2020 yılına kıyasla 2021’de yaklaşık 7 milyon artmıştır. Bu artış bazı otoritelerin 2020’de veri sağlayıp 2021’de sağlamamasına rağmen gözlemlenmiştir. Ancak, ürün sayısı artsa da kategori olarak daha çok ucuz ürünler bulunması nedeniyle alıkonulan ürünlerin değeri azalmıştır (Değer olarak 46 milyon Euro azalma gözlemlenmiştir).
  • El konulan ürünlerin sayısı ve değeri bakımından 6 tane üye ülke iç pazardaki toplam durdurmaların %95’ten fazlasından ve sayı olarak neredeyse %99’undan sorumlu olup ürün sayısının neredeyse %62’si ve değerinin %63’ü ile İtalya açık ara öndedir. Hollanda, Fransa, Portekiz, İspanya ve Macaristan onu takip etmektedir.
  • İç pazarda el konulan ürün kategorileri bakımından ise sigara ve etiketler, sticker, kıyafet ve devamında daha az da olsa ses/görüntü cihazı bulunmaktadır.
  • İç pazarda el konulan taklit ürünlerin yaklaşık %93’ü marka, %6’sı telif/eser ve yaklaşık %0,7’si tasarım haklarını ihlal etmektedir.
  • Genel itibarıyla, 2021 yılında el koyma suretiyle AB’ye girişi engellenen sahte ürünlerin sayısı yaklaşık 86 milyondur. Bu sayı 2020 yılına göre yaklaşık %31 artmıştır. Toplamın yaklaşık %62’si iç pazarda el konulmuş sahte ürünler olup kalanı AB sınırında durdurulmuştur.
  • AB’de el konulan sahte ürünlerin yaklaşık değerinin toplam 1,9 milyar Euro’yu aştığı belirtilmektedir. Bu rakam bir önceki yıla göre ürün sayısında artış olmasına rağmen yaklaşık %3 azalmıştır.
  • Durdurulan tüm sahte ürünler değerlendirildiğinde sayı olarak en çok ambalajlama malzemesi, sigara, etiket, sticker, kıyafet ve oyuncak görülmekte, bu beş alt kategorinin kaydedilen malların %53’ünü oluşturduğu belirtilmektedir. Değer yönünden ise en çok kıyafet, saat, ses/görüntü cihazları, tekstil ve spor olmayan ayakkabılar neredeyse %54’ünü oluşturmaktadır.
  • Gerçekleştirilen durdurma/el koyma işlemlerinde %90’ından fazlasının ya standart prosedür ya da “small consignment” yoluyla imha edildiği, ihlalin belirlenmesi için dava açıldığı veya cezai soruşturma geçirdiği, bir de dava dışı sulh yoluyla çözüme kavuşturulduğu belirtilmiştir. %7,14’ü bakımından ise hak sahibi tarafından gümrük bildiriminin ardından hiçbir aksiyon alınmaması nedeniyle malların salıverildiği görülmüştür. Bu oranın %2’si zaten re’sen yapılmış işlemlerdir. El koyma işlemlerinin %2,81’inde ise gümrük otoriteleri ortada bir ihlal olmadığı ve mallar ihlal yaratmayan orijinal ürünler olarak görüldüğü için malları bırakmıştır.
  • Son olarak sınırlarda ve iç pazarda durdurulan ürünler karşılaştırıldığında, cep telefonu aksesuarı ve ambalaj malzemelerine sınırda daha çok el konulurken sigara ve tekstil ürünlerine ise AB iç pazarında daha çok el konulduğu gözlemlenmiştir.
Fotoğraf: Brett Jordan, Unsplash

Bu belgenin amacı, AB’de fikri mülkiyet uygulamalarına ilişkin yapılacak analizin verilerle desteklenmesi ve alınacak uygun önlemlerin geliştirilmesinde bilgi sağlanması olarak belirtilebilir. Benzer şekilde, AB’de karar vericilere konu hakkında yol göstermesi ve öncelikler ile politika belirlenmesi bakımından yararlanılabilecek bir kaynak oluşturmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Yukarıda, genel hatlarıyla ufak bir özet verilmeye çalışılmış olup daha detaylı bilgiye belgenin kendisinden ulaşılabilir (Belgenin kendisine bu adresten erişmek mümkündür.) Konuya ilgi duyan IPR Gezgini okurlarına faydalı olmasını dileriz.

Alara NAÇAR SEÇKİN

Ocak 2023

nacar.alara@gmail.com

ÜÇ BOYUTLU TABLET KILIFI ŞEKLİ EUIPO’DA AYIRT EDİCİLİK TESTİNİ GEÇEMEDİ


Gün geçtikçe ticaret hayatı ve piyasanın küçük ve orta ölçekli şirketler için olduğu kadar, büyük şirketler için de zorlayıcı olduğunu gözlemlemek mümkün… Bu konjonktürde şirketler, ürünlerine ve markalarına değer katmak için ciddi yatırımlar yaparak, sürekli büyüyen rekabetçi bir piyasada, yeni ve ilginç çözümler üretip pek çok ürün geliştirmekte ve sıradan ürün şekillerinden uzaklaşarak, markaları ile özdeşleşen ürünler yaratmaya çalışmaktadırlar. Yeni ve sıra dışı tasarımlar ve ürün şekilleri üreten şirketlerin, bu ürünleri korumak için, şüphesiz etkili fikri mülkiyet hukuku korumasına ihtiyaç duyarlar. Fakat fikri mülkiyet ofisleri, özellikle de ürün şekillerinin üç boyutlu marka olarak tescil edilmesi söz konusu olduğunda, bu ürün şekillerinin ayırt edici nitelikleri konusunda her zaman başvuru sahipleri ile aynı fikirde olmayabiliyor ve onları zorlayabiliyor…

Mesela yakın bir tarihte incelediğimiz EOS kararında da[1], Avrupa Birliği Adalet Divanı (“ABAD”), EOS PRODUCTS SÀRL’e ait yumurta şeklindeki dudak balsamı şeklinin ayırt edici karakterden yoksun olduğuna ve tescil edilemeyeceğine karar vermişti.

Bu sefer ise üç boyutlu markasını tescil ettiremeyerek hüsrana uğrayan bir diğer şirket ünlü bir çanta/bavul üreticisi şirket oldu. Amerikalı şirket, 2019 yılında kolları ve bacakları olan bir silueti andıran iPad/tablet kılıfı şeklini, Avrupa Birliği (“AB”) markası olarak tescil ettirmeye çalışmış, ancak ayırt edicilik kriterine takılarak, başarılı olamamıştır.

UYUŞMAZLIĞIN GEÇMİŞİ

4 Şubat 2019 tarihinde, Amerikalı, çanta ve bavul üreticisi bir şirket, görseldeki tablet kılıfını marka olarak tescil ettirmek üzere AB Fikri Mülkiyet Ofisi (“EUIPO”) nezdinde marka başvurusunda bulunmuştur.


İlgili başvuru kapsamında, Nice Sınıflandırmasına göre 09. sınıfta: “Dizüstü bilgisayarlar, tabletler ve akıllı telefonlar için kılıflar.” malları yer almaktadır.

8 Şubat 2019 tarihinde, yapılan inceleme neticesinde EUIPO marka uzmanı, başvuruyu ayırt edicilikten yoksun bularak AB Marka Tüzüğü (“EUTMR”) madde 7(1)(b) uyarınca tümden reddetmiştir. İncelemeyi yapan uzman, başvurusu yapılan üç boyutlu markanın görünümünün, ilgili sektörün norm ve geleneklerinden önemli ölçüde sapmadığını değerlendirmiştir. İlgili işaretin, yalnızca teknik bir sonuç elde etmek için gerekli olan bir şekli temsil ettiği sonucuna ulaşan uzman, bu ürün şeklinin ilgili tüketici tarafından tescil edilmek istenen mallar için piyasada yaygın bir şekil olarak görüleceğini belirtmiştir. Nihayetinde, ilgili işaretin, kollar ve bacaklara sahip komik bir siluet şeklini haiz olmasının, yalnızca piyasada yaygın olarak kullanılan ürün şekillerinin bir varyasyonu olarak değerlendirilmesine sebebiyet vereceği sonucuna ulaşmıştır.

Bunun üzerine başvuru sahibi, uzmanın kararına karşı EUIPO İkinci Temyiz Kurulu’na başvuruda bulunmuş ve ilgili şeklin ayırt edici niteliği haiz bulunduğunu zira piyasadaki diğer tablet kılıflarının yalnızca dikdörtgen şeklinde olduğunu fakat kendi marka başvurularındaki şeklin ise çizgi film karakterini andıran bir şekil ile ayırt edici özelliklere sahip olduğunu ve kullanım sonucu ayırt edicilik de kazandığını iddia etmiştir. Ayrıca başvuru sahibi, yine bir tablet kılıfı şekli olan ve yeşil bir çizgi film karakterini andıran EUIPO nezdinde 012570677 sayı ile tescilli marka gibi, kendi markalarının da tescil edilmesi gerektiği savunmuştur.

EUIPO İKİNCİ TEMYİZ KURULU’NUN DEĞERLENDİRMELERİ

İkinci Temyiz Kurulu kararını verirken, ürünün ilgili tüketici kesimini ve ürünün ayırt edici karakterden yoksun olup olmadığı sorularını değerlendirmiştir.

Bu kapsamda, öncelikle ilgili tüketici kesimi inceleyen Temyiz Kurulu, bir üç boyutlu markanın ortalama tüketici algısının, görünümden bağımsız bir işaretten oluşan bir kelime veya şekil markası ile aynı olmadığını vurgulamıştır. Temyiz Kurulu, ortalama tüketicilerin, herhangi bir şekil veya kelime unsurunun yokluğunda, ürünlerin menşei hakkında ürün şekillerine dayanarak varsayımlarda bulunma alışkanlığına sahip olmadığını belirtmiş ve bu nedenle de bu tür üç boyutlu bir ürünle ilgili olarak ayırt edici bir karakter oluşturmanın, kelime ve şekil markalarına nazaran daha zor olduğunu ifade etmiştir. 

Uyuşmazlık konusu marka başvurusunun kapsamında, çeşitli elektronik aletlere ait kılıflar mallarının bulunduğunu belirten Temyiz Kurulu, yaptığı değerlendirme neticesinde, somut olay bakımından ortalama tüketicinin, genel halk olduğunu ve ortalama dikkat seviyesine sahip tüketicilerden oluştuğunu tespit etmiştir.

Temyiz Kurulu, akabinde uyuşmazlık konusu marka başvurusunun ayırt edici olup olmadığı sorusunu incelemiş ve ilk olarak, başvuru sahibinin temyiz talebinde sunduğu, başkaca firmalara ait çizgi film karakterlerini andıran şekillerdeki tablet kılıflarının görselleri incelenmiştir. Temyiz Kurulu, bu örneklerin piyasada, çocuklara yönelik tabletler gibi dokunmatik ekranlı elektronik cihazlar için çok çeşitli tasarımların olduğunu gösterdiğini belirtmiş ve farklı renklerde ve tasarımlarında, yandan veya üstten kulplu ve serbest durma desteğini haiz, huzurdaki uyuşmazlığa konu markadaki şekle benzer tasarımların, 2017 yılından bu yana piyasada olduğunu belirterek, buna örnek olarak aşağıdaki ürünleri göstermiştir:


Akabinde, Temyiz Kurulu, başvuru sahibi şirketin uyuşmazlık konusu üç boyutlu şeklin, çocuklar tarafından bir “mini arkadaş” olarak algılanacağını iddiasını ele almış ve bu iddiayı bizzat başvuru sahibinin sunduğu örneklerle çürüterek, neden diğer tablet kılıfı şekillerinin de çocuklar tarafından benzer bir “mini arkadaş” olarak algılanmayacağını sorgulamıştır. Temyiz Kurulu’na göre tıpkı uyuşmazlık konusu üç boyutlu şekil gibi, sunulan örnekler de çizgi film karakterlerini andıran özellikleri ile çocukların ilgisini çekmektedir.

Temyiz Kurulu, sunulan örneklerin, tablet gibi dokunmatik ekranlı elektronik cihazlar için, standart dikdörtgen şeklinden önemli ölçüde farklılaşan ve gözler, kulaklar, vb. gibi özellikler içeren çok çeşitli kılıf şekilleri olduğunu ve bunun sonucunda tüketicilerin ürünleri görmeye alıştığını değerlendirmiştir.

Temyiz Kurulu kararın devamında, ortalama tüketicilerce başvuru sahibi şirketin ürününün estetik detaylarına daha fazla dikkat edileceği varsayılsa bile, bu durumun ortalama tüketicilerin otomatik olarak ilgili şekli bir marka olarak algılayabilecekleri anlamına gelmediğini belirtmiştir. Ayrıca kararda, bir işaretin tescil edilebilirliğinin değerlendirilmesinin, aynı veya benzer işaretin piyasada kullanılıp kullanılmadığına ve ne ölçüde kullanıldığına bağlı olmadığı da vurgulanmıştır.

Öte yandan, dosyaya sunulan benzer tablet kılıfı şekillerinin üç boyutlu marka olarak tescil edildiği iddiası ise, bu tescillerin somut olayla ilgili olmadığı değerlendirilerek reddedilmiştir. Temyiz Kurulu kararında, prensip olarak, benzer durumlarda benzer kararlara ulaşılarak içtihatlarda ve uygulamada bir bütünlük sağlanmaya çalışıldığı belirtilmişse de bir işaretin marka olarak tescil edilip edilemeyeceği değerlendirmelerinin her somut olayın özelliğine göre yapılacağı ve başkaca dosyalar için verilmiş kararların bağlayıcı olmadığı belirtilmiştir.

Tüm bu bulgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde, başvuru sahibi şirketin markasının, ilgili sektörün norm ve geleneklerinden yeterince ve hatta ‘önemli ölçüde’ ayrılmadığı değerlendirilmiş ve üç boyutlu şekil marka başvurusunun, ayırt edici nitelikten yoksun olduğu kanaatine varılmıştır.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Karar neticesinde Temyiz Kurulu’nun değerlendirmelerine göre, tablet kılıflarındaki kol ve bacak gibi unsurlar, tüketicilerce ürünün işlevsel yönüyle, diğer bir deyişle cihazı tutma veya ayakta durmasını sağlama amacı ile ilişkilendirilmekte ve piyasadaki benzer tablet kılıflarının ve tescilli marka ve tasarımların, işlevsel kol ve bacaklara sahip olması, tüketicilerin bu tür tablet kılıflarına alıştığı anlamına gelmektedir. Her ne kadar bu makalenin kaleme alındığı tarihte ABAD kayıtlarında, Temyiz Kurulu kararına karşı açılmış bir dava görünmese de başvuru sahibi şirketin Temyiz Kurulu’nun kararını, ABAD önüne taşıyıp taşımayacağını ve taşır ise ABAD’ın farklı değerlendirmelerde bulunup bulunmayacağını ilerleyen zamanda hep birlikte göreceğiz.

Tüm bunlarla birlikte, incelenen uyuşmazlık ve Temyiz Kurulu kararı, üç boyutlu markaların, marka olarak tescilinin zorlu bir süreç olduğunu bir kez daha doğrulamaktadır. Bu karar esasen, üç boyutlu bir markanın hangi özelliklerinin teknik zorunluluk olarak nitelendirileceği ve hangi şartlar altında ayırt edici karakteri haiz olarak değerlendirileceği tartışmalarının önemini vurgulamakta ve benzer emtialar için birbirlerine çok benzer olan üç boyutlu markaların, birinin tesciline karar verilebilirken diğerinin tescil edilemeyeceğinin değerlendirilebileceğini bize göstermektedir.

Neticede bu karardan yapılacak çıkarım, üç boyutlu markayı tescil ettirmek için başvuru yapılırken, markanın bir bütün olarak ayırt edici olduğundan emin olunması gerektiği ve bu ayırt ediciliğin ispatlanması için sunulan bilgi ve belgelerin, karşı argümanlar ya da varılabilecek tüm değerlendirmeler de düşünülerek, aleyhe değerlendirmelerin çıkarılmasına olanak vermesinin önüne geçilmesi gerektiğidir.

Güldeniz DOĞAN ALKAN

Bengü ŞEN GÜRAKAN

Ocak 2023

guldenizdogan@hotmail.com

benguseen@gmail.com


DİPNOTLAR

[1]https://iprgezgini.org/2022/09/05/3d-zorlugu-eos-dudak-balsamlarinin-yumurta-sekli-uc-boyutlu-marka-olarak-tescil-edilebilir-mi/

NICE SINIFLANDIRMASI’NIN 12. BASKISI, AÇIKLAYICI NOTLAR, GENEL AÇIKLAMALAR BÖLÜMLERİ VE TÜRK PATENT VE MARKA KURUMUNDAN BEKLENTİLER


Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO) tarafından, Nice Andlaşması’na taraf ülkelerin temsilcileriyle birlikte hazırlanan Nice Sınıflandırması’nın 12. baskısı, 1 Ocak 2023 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Söz konusu 12. baskıya bu bağlantı aracılığıyla erişim sağlayabilirsiniz.

Bu yazının konusu, Nice Sınıflandırması’nın her yeni baskısı ve bu baskının versiyonları ile birlikte her yıl güncellenen açıklayıcı notlar, genel açıklamalar bölümleri ve Türk Patent ve Marka Kurumundan (TÜRKPATENT), sınıflandırma konusunda WIPO uygulamasına benzer beklentilerdir.

Yukarıda paylaşılan bağlantı üzerinden görülebileceği gibi, Nice Sınıflandırması, sınıf başlıkları (class headings), her sınıf için ayrı ayrı hazırlanan ve her sınıf başlığının devamına eklenen açıklayıcı notlar (explanatory notes), mal ve hizmetlere yönelik alfabetik liste (alphabetical list), genel açıklamalar (general remarks), sınıf başlıklarına eklenen/ çıkarılan veya başka sınıflara transfer edilen malları veya hizmetleri gösteren değişiklikler (modifications) ve araştırma (search) bölümlerini içermektedir. Sınıflandırma bu haliyle, kullanıcısına faydalı yönlendirmelerde bulunan, sadece mal ve hizmet listesinden ibaret olmayan çok yönlü ve oldukça kapsamlı bir platform özelliği taşımaktadır.  

12. baskıya eklenen değişiklikler kısmından kısaca bahsedecek olursak, bu yılki baskıya, diğer birçok değişiklik ve eklemenin yanı sıra, özellikle güncel teknolojik, toplumsal ve kültürel gelişmelere paralel önemli eklemelerin yapıldığını görüyoruz. Örneğin, NFT’lerle, insansı robotlarla ve kripto varlıklarla ilgili gelişmelere bağlı olarak 9. ve 42. sınıflara; COVID-19 pandemisinin etkileri neticesinde tıbbi alana dair mallarla ilgili 5. ve 10. sınıflara; kozmetik ve estetik sektöründeki gelişmelerin uzantısı olarak 3., 5. ve 44. sınıflara ve sanıyoruz ki son yıllarda Kore kültürüne karşı artan merak ve ilgilinin bir yansıması olarak geleneksel Kore ürünleri[1] ile ilgili25.30. ve 33. sınıflara eklemeler yapılmıştır.

Açıklayıcı notlar bölümlerinde, ilgili sınıf başlıkları kapsamına girebilecek mal ve hizmetler hakkında detaylı notlar ve örnekler bulunmaktadır. Genel olarak, ilgili sınıfa hangi kategorilerde bulunan malların/ hizmetlerin dahil edilip edilemeyeceği açıklayıcı notlar kısmından büyük ölçüde çözümlenebilmektedir.   

Genel açıklamalar bölümünde ise geçmiş yıllarda olduğu gibi, özetle eğer herhangi bir mal veya hizmet, alfabetik listeye göre sınıflandırılamıyorsa ve WIPO tarafından yayımlanan açıklayıcı notlar çerçevesinde yine de herhangi bir sınıfa dahil edilemiyorsa sınıflandırma için hangi kriterlere başvurulabileceği örneklerle detaylı şekilde açıklanmıştır. Nice Sınıflandırması’nın güncel genel açıklamalar bölümünün faydalı olabileceğini düşünerek yaptığımız çevirisine aşağıda yer veriyoruz:

Genel Açıklamalar

….

Mallar

a. Bitmiş bir ürün, kural olarak işlevine veya amacına göre sınıflandırılır. Eğer söz konusu bitmiş ürünün işlevi veya amacı sınıf başlıklarının hiçbirinde bulunmuyorsa, bitmiş ürün alfabetik listede belirtilen diğer bitmiş benzer ürünlerle karşılaştırılarak sınıflandırılır. Eğer yine de bir benzerlik kurulamazsa, ürünün yapıldığı materyal ya da çalışma şekli gibi diğer ek kriterlere başvurulur.

b. Çok amaçlı bitmiş bir ürün (örneğin radyolu saatler), işlevine veya kullanım amacına uygun olan tüm sınıflara dahil edilerek sınıflandırılabilir. Fakat, eğer bir ürünün ana işlevi varsa, o zaman ürün o ana işleve göre sınıflandırılır. Eğer bu işlevler veya amaçlar hiçbir sınıf başlığında bulunmuyorsa, bu durumda yukarıda (a) bendinde bahsedilen kriterler uygulanır.

c. İşlenmemiş ya da yarı işlenmiş ham maddeler, kural olarak meydana geldikleri maddeye göre sınıflandırılırlar.

d. Başka bir ürünün bir parçasını oluşturacak ürünler eğer diğer amaçlarla kullanılmıyorlarsa ürün ile aynı sınıfta kabul edilir. Diğer durumlarda yukarıda belirtilen (a) bendindeki kriterler uygulanır.

e. Eğer bir ürün, bitip bitmemiş olmasına bakılmaksızın, yapıldığı malzemeye göre sınıflandırılacaksa ve eğer farklı malzemelerin birleşimiyle oluşturulmuşsa, diğerlerine göre daha baskın olan malzemesine göre sınıflandırılır.

f. İçinde taşıyacağı ürüne uyumlu olarak üretilen kılıflar kural olarak söz konusu ürünle aynı sınıfta sınıflandırılır.

Hizmetler

a. Hizmetler, kural olarak hizmet sınıflarının başlıklarında ve ilgili açıklayıcı notlarda belirtilen faaliyet alanlarına göre sınıflandırılır. Fakat eğer bu faaliyet alanları sınıf listesinde ve açıklayıcı notlarda belirtilmemişse, söz konusu hizmet, alfabetik listede belirtilen diğer karşılaştırılabilir hizmetlerle benzerlik kurularak sınıflandırılır.

b. Kiralama hizmetleri kural olarak kiralanan nesneler aracılığıyla sunulan hizmetlerin bulunduğu sınıfa göre sınıflandırılır (örneğin telefon kiralama hizmetleri 38. sınıfta yer alır). Leasing (kiralama) hizmetleri, kiralama (rental) hizmetlerine benzerdir ve bu sebeple aynı sınıfta yer alır. Fakat, alım kiralaması finansmanı hizmetleri, finansal hizmetler olarak 36. sınıfta yer alır.

c. Tavsiye, bilgi veya danışmanlık sağlama hizmetleri kural olarak tavsiye, bilgi ya da danışmanlık hangi konu hakkında veriliyorsa, o konunun dahil olduğu sınıfta kabul edilir [örneğin ulaşım danışmanlığı (39. sınıf); işletme yönetimi danışmanlığı (35. sınıf); finansal danışmanlık ( 36. sınıf); güzellik danışmanlığı (44. sınıf)]. Tavsiye, bilgi veya danışmanlığın elektronik yollarla (örn. telefon, bilgisayar vasıtasıyla) verilmesi, bu hizmetlerin sınıflandırılmasını etkilemez.

d. Franchising çerçevesinde sunulan hizmetler, franchising veren tarafından sunulan hizmetlere göre sınıflandırılır (örneğin franchising ile ilgili iş yönetimi hizmetleri 35. sınıfta kabul edilir; franchising ile ilgili finansal hizmetler 36. sınıfta; franchising ile ilgili hukuki hizmetler 45. sınıfta kabul edilir).


WIPO tarafından paylaşılan genel açıklamalar ve her sınıf için ayrı ayrı eklenen açıklayıcı notlar bölümlerinin ve en önemlisi bu bölümlerin her yıl güncel konular paralelinde geliştiriliyor ve güncellenerek paylaşılıyor olmasının oldukça önemli ve faydalı olduğunu düşünüyoruz.

Ulusal mevzuata gelecek olursak, Marka Tescil Başvurularına Ait Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ TÜRKPATENT tarafından en son 30 Aralık 2016 tarihinde yayımlamıştır ve 1 Ocak 2017 tarihinde yürürlüğe girmiştir. İlgili tebliğde ve ekinde yer alan mal ve hizmet listesinde, sınıflandırmadaki genel açıklamalarla ilgili detaya girilmemiş, sınıf başlıklarıyla ilgili herhangi bir açıklayıcı nota yer verilmemiştir. Ancak çok genel bir ifadeyle birkaç husus ilgili tebliğin 3. maddesinde aşağıdaki gibi belirtilmiştir:

Mal ve hizmet sınıflandırma listesinin kapsamı ve uygulama

MADDE 3 

(3) Bu liste, tüm malları ve hizmetleri kapsamaz. Herhangi bir genel başlık kapsamına girmeyen ve listede belirtilmemiş mallara veya hizmetlere marka tescil başvurusunda yer verilmesi durumunda; söz konusu mallar veya hizmetler, listede yer alan, aynı Nis sınıfında bulunan ve benzer nitelik, fonksiyon veya amaca sahip olan mallarla veya hizmetlerle aynı kapsamda değerlendirilebilir.


TÜRKPATENT, 27 Ekim 2022’de ‘‘Marka Başvurularında Mal/Hizmet Sınıflandırması’’ başlıklı bir webinar düzenlemiştir. Bu webinarın TÜRKPATENT tarafından düzenlenen diğer webinarlarla karşılaştırıldığında en yüksek katılımcı sayısına sahip (407 kişi) webinar olduğunu görüyoruz.  

İlgili webinara katılımın bu denli fazla olması, soru cevap kısmında da hayli fazla sorunun sorulmuş olması, mal ve hizmet sınıflandırması konusuna olan ilginin ne kadar yüksek olduğunun ve belki de sınıflandırma konusundaki eksikliklerin ya da tereddütlerin ve en önemlisi bilgi ihtiyacının bulunduğunun göstergesi olmuştur.

En son 1 Ocak 2017 itibarıyla yürürlüğe giren mal ve hizmet sınıflandırmasına yönelik ulusal tebliğin üzerinden altı yılın geçmiş olması, bu altı yıllık süre zarfında teknolojik, toplumsal, kültürel alanlarda çok önemli gelişmelerin gerçekleşmesi ve WIPO tarafından 2017’de yürürlüğe giren 11. baskıdan sonra 2018- 2022 yılları arasında bu baskının beş versiyonun (güncellemesinin) ve 2023 tarihli 12. baskının yayınlanmış olması göz önüne alınırsa, TÜRKPATENT tarafından tebliğ edilen 2017 tarihli mal ve hizmet listesinin işlevsellik özelliğini günden güne kaybetmekte olduğunu ve uygulamada yetersiz kaldığını söylememiz gerekir.

Tüm bu sebeplerle, Kurum tarafından güncel mal ve hizmet listesinin ya da ek listenin paylaşılması ve mümkünse WIPO uygulamasında olduğu gibi açıklayıcı notlar ve genel açıklamalar gibi bölümlerle desteklenmesi yönünde sektörel bir ihtiyacın olduğu kanaatindeyiz. Güncel veya ek tebliğin en kısa sürede sektörle paylaşılmasını umut ediyor, mal ve hizmet sınıflandırması konusundaki webinarların/ toplantıların devamını diliyoruz.

Esen TEKİN

Ocak 2023

esentekin@gmx.de


DİPNOTLAR

[1] 25. sınıfa dahil edilen ‘hanbok’ geleneksel bir Kore kıyafetidir.

  30. sınıfa dahil edilen ‘doenjang [condiment]’, ‘gochujang’ ve ‘kimbap’, Kore’ye özgü yiyeceklerdir.

  33. sınıfa dahil edilen ‘soju’ ve ‘makkoli’ ise Kore’ye özgü alkollü içeceklerdir.

TÜRK COĞRAFİ İŞARETLERİNİN AVRUPA BİRLİĞİ’NDE TESCİLİNDE YENİ DÖNEM: GÖRÜŞLER ve “RİZE ÇAYI” İKİ UCU KESKİN BIÇAĞA DÖNÜŞEBİLİR Mİ?


Türk Patent ve Marka Kurumunun (“Kurum”) internet sitesinde “Uluslararası Coğrafi İşaret Seferberliği” başlığıyla 15 Ocak 2023 tarihinde yapılan duyuru, Türk coğrafi işaretlerinin Avrupa Birliği’nde (“AB”) korunmasına yönelik hedefler açısından bir milat noktası teşkil etmektedir.

Duyuruya göre, 10 Türk coğrafi işaretinin AB’de tescil edilmesi için Kurum tarafından Avrupa Komisyonu’na tescil başvurusu yapılmıştır. Buna ilaveten duyuruda, AB Tüzüğü gereği coğrafi işaret başvurularının, üretici grupları adına ulusal düzeyde tescili gerçekleştirilen kuruluşlar tarafından doğrudan yapılabildiği gibi, Kurum aracılığıyla da gerçekleştirilebildiği belirtilmiş ve Kurumun daha önce üretici grupları tarafından yapılan başvurulara teknik destek sağlarken, bu kez üretici gruplarıyla yakın iş birliği ve koordinasyon içerisinde gerekli tüm hazırlıkları tamamladığı bilgisi verilmiştir.

Sanıyoruz ki bu yolla güdülen amaçlar, AB’de tescil sürecinde üretici gruplarının yaşayabileceği olası sorunları Kurumun yetişmiş işgücü ve nispeten kuvvetli kaynakları yoluyla bertaraf etmek ve Türk coğrafi işaretleri için AB’de daha kolay tescil yolunu açmaktır. Duyurunun son cümlesini oluşturan “Başvuruların nitelikli hazırlanması ve AB tarafından talep edilen düzeltmelerin hızlı şekilde tamamlanması tescil sürecinin daha kısa sürede sonuçlanmasını sağlıyor.” ifadesinden de önceden AB Komisyonu’na gönderilen başvurularda bu tip problemlerin bulunduğu mesajının verildiğini çıkartıyoruz.

Duyuruda yer alan bilgilerden, halihazırda AB’de tescil edilmiş 8 Türk coğrafi işaretinin bulunduğunu (Antep Baklavası, Aydın İnciri, Aydın Kestanesi, Bayramiç Beyazı, Giresun Tombul Fındığı, Malatya Kayısısı, Milas Zeytinyağı ve Taşköprü Sarımsağı) ve 5 Ocak tarihinde yapılan yeni 10 başvuruyla birlikte AB’de işlemleri devam eden başvuru sayısının 42’ye yükseldiğini de anlıyoruz. 

5 Ocak 2023 tarihinde Kurum aracılığıyla AB Komisyonu’na başvurusu yapılan 10 Türk coğrafi işareti ise aşağıda listelenmiştir: “Ayaş Domatesi, Bingöl Balı, Bursa Şeftalisi, Ezine Peyniri, Hüyük Çileği, Isparta Gülyağı, Kilis Zeytinyağı, Manisa Mesir Macunu, Rize Çayı, Urla Sakız Enginarı.”


Bu noktadan itibaren yazının konusunu teşkil eden bu önemli ve yeni gelişme hakkındaki kişisel görüşlerimizi aktarmaya gayret edeceğiz:

1- İlk olarak, başvurusu yapılan ve stratejik açıdan öncelikli olarak seçildikleri kolayca anlaşılan bu 10 coğrafi işaret arasında, Türkiye’de dahi hiçbir ekonomik değeri olmayan (ve hatta neden coğrafi işaret olarak tescil edildikleri bile anlaşılmayan) tuhaf yöresel yemek tariflerinin bulunmamasını memnuniyetle karşılıyoruz.

2- İkinci olarak başvuruların Kurum aracılığıyla hazırlanması ve yapılmasının ardında yatan motivasyonu duyuruda kullanılan ifadelerden (“Başvuruların nitelikli hazırlanması ve AB tarafından talep edilen düzeltmelerin hızlı şekilde tamamlanması tescil sürecinin daha kısa sürede sonuçlanmasını sağlıyor.”) kolaylıkla anlamakla birlikte; fikri haklar ekosistemindeki alan profesyonellerine biçilen rol dikkate alındığında, Kurumun (devletin) başvuruların hazırlanması ve gönderilmesi rollerini üstlenmesinin kalıcı bir prosedür olarak mı öngörüldüğünü merak ediyoruz. Bu tip kalıcı prosedürlerin alan profesyonellerinin sistem içerisindeki etkinliğini azaltması ve rollerini bastırması potansiyeli mevcut olduğundan, bu hamleyle belki de eş zamanlı olarak ilgili alanda çalışan alan profesyonellerinin eksik oldukları düşünülen yetkinliklerle donatılacakları eğitimlerin verilmesinin de yerinde olacağını düşünüyoruz. Devletin her rolü üstlendiği kalıcı prosedürlerin ekosistemin sağlıklı işleyişini orta-uzun vadede olumlu yönde etkileyeceğini düşünmüyoruz.

3- Altını çizmek istediğimiz üçüncü ve son noktaysa, 5 Ocak 2023 tarihinde AB Komisyonu’na başvurusu yapılan 10 coğrafi işaret arasında yer alan “Rize Çayı” ile ilgilidir.

“Rize Çayı”, Türkiye’de hem marka hem de coğrafi işaret olarak tescilli özel bir örnektir.

“Rize Çayı” marka olarak 1985 yılında 89392 sayıyla “Çay” malı için tescil edilmiştir. Marka halihazırda “ÇAY İŞLETMELERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ÇAYKUR” adına tescillidir ve yenilemeler çerçevesinde şu an için 2025 yılına dek hükmünü devam ettirecektir.


Diğer yandan aynı “Rize Çayı” ibaresinin coğrafi işaret olarak tescili için 2017 yılında yapılan başvuru 2021 yılında sonuçlanmış ve anılan ibare coğrafi işaret olarak C2017/110 sayıyla tescil edilmiştir. Coğrafi işareti tescil ettiren “T.C. RİZE TİCARET BORSASI”dır. Buna ilaveten, tescil sürecinde herhangi bir ret kararı veya itirazla karşılaşılmadığı Türk Patent ve Marka Kurumu çevrimiçi kayıtlarından görülmektedir. (Coğrafi işaret kayıtları çevrimiçi olarak marka veritabanında tutulduğundan aşağıda yer alan ekran görüntülerinde markayla ilgili tabirler bulunmaktadır, bu hususun okurların kafasını karıştırmamasını umuyoruz.)


Bu bağlamda, “Rize Çayı” ibaresinin, “çaylar” için marka olarak “ÇAY İŞLETMELERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ÇAYKUR” adına tescil edildiği; buna karşın aynı ibareyi “T.C. RİZE TİCARET BORSASI”nın coğrafi işaret olarak tescil ettirdiği görülmektedir.

Bu ilginç durumun, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu hükümleri doğrultusunda mümkün olup olmadığı irdelendiğinde karşımıza, Kanunun coğrafi işaretler kitabının “Markalarla İlişki” başlıklı 48. maddesi çıkmaktadır:

“Markalarla ilişki
MADDE 48- (1) Coğrafi işaretin tescilinden sonra 44 üncü maddede belirtilen biçimlerde veya tescile konu coğrafi işaretle ilgili mal veya hizmetler için kullanılmak üzere yapılan marka başvurusu reddedilir, tescil edilmiş ise dava yoluyla hükümsüz kılınabilir.
(2) Coğrafi işaretle aynı veya benzer bir marka, coğrafi işaretin korunmasından önce iyiniyetle tescil edilmiş veya bu markanın kullanım hakkı iyiniyetle kazanılmışsa, coğrafi işaretin hak sahibine verdiği yetkiler, marka başvurusunun tesciline ve iyiniyetli kullanımına zarar vermez.
(3) Tescilli bir markanın sahip olduğu itibar, ün ve kullanım süresi de göz önünde bulundurularak bu marka ile aynı veya benzer olması sebebiyle markanın varlığına zarar verici veya gerçek kaynağı konusunda yanıltıcı olacak nitelikteki adların coğrafi işaret veya geleneksel ürün adı olarak tesciline, önceki tarihli hak sahibinin itirazı üzerine izin verilmez.”


SMK madde 48/2 hükmü incelendiğinde, coğrafi işaretle aynı veya benzer bir markanın önceden iyi niyetle tescil edilmiş olması halinde, coğrafi işaretin hak sahibine verdiği yetkilerin iyi niyetle önceden tescil edilmiş markanın kullanımına zarar vermeyeceği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, önceki tarihli “Rize Çayı” markasının iyi niyetle tescil edildiği varsayımıyla, aynı ibarenin sonradan coğrafi işaret olarak tescil edilmesi nedeniyle, önceki tarihli marka tescilinin otomatikman hükümsüz kılınması veya iptal edilmesi gibi bir hal oluşmayacağı görülmektedir.

Diğer yandan madde 48/3’te yer verilen coğrafi işaretin, önceki tarihli aynı veya benzer markanın sahibince yapılacak itiraz üzerine reddedilmesi hali de, “Rize Çayı” örneğinde, marka sahibinin coğrafi işaret başvurusuna itiraz etmemesi nedeniyle ortaya çıkmamıştır.

Sonuç olarak, halihazırda “Rize Çayı” ibaresi çaylar için hem tescilli bir markadır, hem de Rize bölgesinde üretilen çayların coğrafini kaynağını gösterecek bir coğrafi işarettir.


Tescilli markanın sahibi “ÇAY İŞLETMELERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ÇAYKUR”un sermayesinin tamamı devlete ait bir İktisadi Devlet Teşekkülü olması, buna ilaveten coğrafi işaret olarak tescil ettirenin “RİZE TİCARET BORSASI” olması, kanaatimizce şu an için bir sorunun ortaya çıkmasını engelliyor gibi gözükmektedir. (Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü (ÇAYKUR) 233 Sayılı KHK. hükümlerine tabi, sermayesinin tamamı devlete ait, tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir İktisadi Devlet Teşekkülü (İDT) olup, Tarım ve Orman Bakanlığının ilgili kuruluşudur. bkz.: https://www.caykur.gov.tr/Pages/Kurumsal/KurumHakkinda.aspx)

“Rize Çayı” ibaresini Avrupa Birliği’nde coğrafi işaret olarak tescil ettirecek taraf konusunda net bir bilgimiz olmasa da, bu tarafın Türkiye’deki coğrafi işaretin sahibi olan “RİZE TİCARET BORSASI” olduğunu tahmin ediyoruz.

Bu noktada aklımıza gelen soruları sormadan edemiyoruz, çünkü konu coğrafi işaretlerin kamusal menfaat boyutu bakımından önem arz etmektedir:

İktisadi Devlet Teşekkülleri, Türkiye’de özelleştirme tartışmalarının merkezinde yer almaktadır ve Google’da yapılacak bir araştırma özelleştirme rivayetlerinin dönem dönem “Rize Çayı” markasının sahibi ÇAYKUR için de gerçekleştiğini göstermektedir.

“Rize Çayı” ibaresinin “çaylar” için coğrafi kaynak belirttiği ve aslında marka olarak tescil edilemeyeceği açıktır, ancak bu işaret 1985 yılında her nasılsa marka olarak tescil edilmiştir. Olası bir özelleştirme veya, oraya dek gitmeksizin, olası bir marka devri halinde, Türkiye’de aynı ibareyi coğrafi işaret olarak tescil ettirenle ihtilaf ortaya çıkabilecek midir veya varsayımsal olarak markayı yabancı bir şirketin devralması halinde, aslında bir Türk coğrafi işareti olan “Rize Çayı” ibaresi üzerinde yabancı bir şirketin markaya dayalı tekelci hakları mı ortaya çıkacaktır?

Mülga 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de yer almasına rağmen SMK’ya aktarılmayan “Markanın devri, mal veya hizmetlerin coğrafi kaynağı, kalitesi veya markanın kendisi ile ilgili olarak halkı yanılgıya düşürebilecek nitelikte ise, yeni marka sahibi halkı yanılgıya düşürmeyecek şekilde mal veya hizmetlerde marka tescilinin sınırlı bir hale getirilmesini kabul etmediği takdirde devir işlemi Enstitü tarafından yapılmaz.” hükmü yukarıda belirtilen tipte bir devirden kaynaklanabilecek sorunları halledebilecek mahiyette olsa da, artık bu içerikte bir hüküm bulunmadığından böyle bir çözümden bahsedilmesi de mümkün olmayacaktır.

“Rize Çayı” markası, Türkiye’deki marka sahibi tarafından yurtdışında da marka olarak tescil ettirilirse, Avrupa Birliği’ndeki coğrafi işaretle, yurtdışında tescilli aynı markanın çatışması ortaya çıkabilecek midir? Kim bilir, belki Avrupa Birliği Adalet Divanı bu kez tarafları Türkiye’den olan bir ihtilaf için yorum kararı verecektir, onu yazmak da IPR Gezgini’nde bizlere düşebilir.

Kaldı ki, “Rize Çayı” markası olmasa da “Rize Turist Çayı” markası, “ÇAY İŞLETMELERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ÇAYKUR” adına Madrid Protokolü aracılığıyla (uluslararası tescil no: 1567421) yurtdışında Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi dahil çok sayıda taraf ülkede halihazırda tescil edilmiştir.


Şu an için söz konusu olmayan, ama aynı işaretin hem marka hem de coğrafi işaret olarak tescil edilmiş olması nedeniyle gelecekte ortaya çıkması muhtemel sorunlar hakkında, biraz da Şeytanın Avukatı rolüne bürünerek yazdığımız yazıyı burada noktalıyoruz.

Temennimiz uluslararası pazar yaratma potansiyeline sahip Türk coğrafi işaretlerinin tescil macerasının yurtdışında da başarıyla sonuçlanmasıdır.


Son Not: Türk coğrafi işaretlerinin yurtdışında tescilindeki yeni dönem ve politikanın başlığı olarak seçilen “Uluslararası Coğrafi İşaret Seferberliği” ifadesindeki “Seferberlik” teriminin sözlük anlamı “1. isim Bir ülkenin silahlı kuvvetlerini savaşa hazır duruma getiren, ülkenin ekonomisini, yönetimini savaş gereklerine uyacak duruma sokan hazırlık ve önlemlerin tümü. 2. isim Bu durumun ilan edildiği veya savaşın sürdüğü dönem.”dir. Bu haliyle askeri – savaş haline ait bir terim olarak düşünebileceğimiz seferberlik sözcüğünün, bu girişimin başlığında yer almasını kişisel olarak garipsediğimi de ifade etmek isterim.

Önder Erol ÜNSAL

Ocak 2023

unsalonderol@gmail.com

KİTAP TANITIMI: “DİJİTAL PİYASALARDA YER SAĞLAYICILARIN HUKUKİ SORUMLULUĞU (MARKA, TELİF HAKKI VE HAKSIZ REKABET KAPSAMINDA)”


Doç. Dr. Fülürya YUSUFOĞLU BİLGİN tarafından kaleme alınan “DİJİTAL PİYASALARDA YER SAĞLAYICILARIN HUKUKİ SORUMLULUĞU (MARKA, TELİF HAKKI VE HAKSIZ REKABET KAPSAMINDA)” isimli kitap Aralık 2022’de On İki Levha Yayıncılık tarafından yayımlandı.

Son yıllarda özellikle e-ticaret kapsamında, dijital piyasalar ve bunların sağlandığı internet platformları hayatımızda giderek artan yer kaplamaya başlamıştır. Bunun kaçınılmaz sonucuysa dijital piyasalara ve bunlar için yer sağlayanların hukuki sorumluluklarına yönelik hukuki tartışmalardır. Bu tartışmaların fikri haklara ve haksız rekabete yönelik boyutları özellikle önem arz etmektedir ve tartışmaların fikri hakların tek bir boyutuna indirgenmesi çoğunlukla mümkün olmamaktadır.

Fülürya Hocamızın çalışması, dijital piyasalarda yer sağlayıcıların hukuki sorumluluğunu marka, telif hakkı ve haksız rekabet çerçevesinde ele almaktadır ve İçindekiler bölümüne göz atmak dahi eserin kapsayıcılığı hakkında fikir vermektedir.

Eserin oldukça uzun Giriş bölümünün sadece son paragrafını aktararak, eserin kapsamı hakkında okuyucularımıza fikir vermeye çalışacağız:

“… Çalışma, bir yandan E-Ticaret Yönergesi, DTP Telif Yönergesi ve Dijital Hizmetler Tüzüğü’nü ele alacak, diğer yandan Türk Hukukundaki düzenlemelere yer verecek, AB hukukunun Türk hukukuna etkisi ve yapılması uygun olacak kanuni değişikliklere yer verecektir. Çalışmada öncelikle temel kavramlar ve hukuki düzenlemelere yer verilecektir. Bu şekilde, çalışmanın temelindeki kurumlar tanımlanacaktır. İkinci bölümde, gerek Türk hukukunda, gerek AB hukukunda ve yer sağlayıcılar temel olan sorumluluktan muafiyet rejimi incelenecektir. Zira E-Ticaret Yönergesinde, yer sağlayıcılara yönelik olarak ortak bir sorumluluk rejimi tesis edilmemiş, ortak bir muafiyet rejimi tesis edilmiştir. Üçüncü bölümde, 2019 yılında çıkan Dijital Tek Pazarda Telif Hakları Yönergesi (2019/790 sayılı) md. 17 kapsamında, çevrimiçi içerik paylaşım platformları için getirilen sorumluluk rejimi ele alınacaktır. Bu rejim büyük tartışmalara yol açmış olup, 2021 yılında AB üyesi ülkeler tarafından kanunlaştırılması gerekirken, birçok ülke tarafından kanunlaştırılmamış ve gelişmelerin takip edilmesi tercih edilmiştir. Dördüncü bölümde, Ekim 2022 tarihinde kabul edilen Dijital Hizmetler Tüzüğü çerçevesinde yer sağlayıcılar açısından getirilen yeni düzenlemeler incelenecektir. Bu düzenleme, platformlara çok farklı açılardan sorumluluk yüklerken, burada sadece yer sağlayıcıların hukuka aykırı içeriği çerçevesinde inceleme yapılacaktır. Bu düzenleme ile yer sağlayıcılar çok kapsamlı bir şekilde düzenlenmiş olup, geniş bir ekosistem yaratılmıştır. Yeni aktörler tesis edilmiş ve yer sağlayıcılarla olan ilişkileri de düzenlenmiştir. Beşinci bölümde, bir yandan AB’deki düzenlemelerin kendi içindeki ilişkileri incelenirken, diğer yandan Türk Hukukunun AB Hukuku ile uyum çalışmaları ele alınacaktır. Çalışmamızın son bölümünde, Türk Hukukuna göre yer sağlayıcıların sorumluluğunun esasları ele alınacaktır. Bu çalışmada, bilgi toplumu hizmet sağlayıcıları arasında yer alan yer sağlayıcıların sorumsuzluk şartları ve sorumluluğu inceleme konusu yapılacaktır.”

Kitap hakkında daha detaylı biçimde fikir edinmek isteyen okurlarımız için kitabın “İçindekiler” kısmını aşağıda paylaşıyoruz (Görselin üzerine geldikten sonra ok işaretleri ile sayfalar arasında geçiş yapabilirsiniz.):

ICINDEKILER-KAPAK-1


Sevgili Fülürya Hocamızın fikri haklar alanındaki engin birikiminden yararlanarak konuyu derinlemesine incelemek isteyenler için eşsiz bir Türkçe kaynak ortaya çıktığından eminiz. Eser için Fülürya Hocamıza hem teşekkür ediyor hem de kendisini tebrik ediyoruz. Kendisini daha yakından tanımak isteyenler için de IPR Gezgini’nde kendisiyle Mart 2022’de yaptığımız, bu bağlantıdan erişebileceğiniz söyleşiyi hatırlatmak istiyoruz.

Son söz olarak eserin konuyla ilgili tüm kesimlere faydalı olmasını dileriz.

IPR Gezgini

Ocak 2023

iprgezgini@gmail.com

KİTAP TANITIMI: “Karşılaştırmalı Hukuk Bakımından Marka Hukukunda Sessiz Kalma Yoluyla Hak Kaybı”


Avukat Cansu ÇATMA BİLEN, LL.M. tarafından kaleme alınan “Karşılaştırmalı Hukuk Bakımından Marka Hukukunda Sessiz Kalma Yoluyla Hak Kaybı” isimli kitap Aralık 2022 tarihinde Yetkin Kitabevi tarafından yayımlanmıştır. Yüksek Lisans tezi olarak savunulmuş bu eserin kapsamı ve amacı -yazarının kaleminden- aşağıda özetlenmektedir:

Sessiz kalma yoluyla hak kaybı, marka hukuku bakımından tüm hukuk sistemlerinde düzenleme altına alınmış bir kavramdır. Aynı zamanda hukukun birleştirilmesi için yürütülen çalışmalara temel oluşturan Avrupa Birliği Direktifleri ve Tüzükleri ile ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiş olması, konunun karşılaştırmalı hukuk bakımından ele alınmasını ve incelenmesini kolaylaştırmaktadır. Özellikle marka hukuku bakımından kaleme alınan düzenlemelerin, günümüze yakın tarihlerde hazırlanmış olması, dolayısıyla Avrupa Birliği’nin, bu birliğe üye devletler arasında uygulanabilecek ve hazırlanan kanun metinlerine yol gösterebilecek Direktif ve Tüzükler yayınlamış olması sessiz kalma yoluyla hak kaybı bakımından yeknesaklığı desteklemiştir. Ancak, her ne kadar Avrupa Birliği’ne ait Direktifler ve Tüzükler dikkate alınarak kanun metinleri hazırlansa da kabul edilen kuralların veya yönergelerin, birliğe üye devletler ve hukukun yeknesaklaştırılması için bu metinleri örnek olan Türkiye gibi devletler tarafından farklı şekillerde yorumlanmadığı görülmüştür. Bu sebeple, ilk olarak marka hukuku bakımından sessiz kalma yoluyla hak kaybı kavramının marka hukukuyla ilişkisi ve geçmişten günümüze sessiz kalma yoluyla hak kaybının marka hukuku bakımından uygulanış biçimi karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Akabinde, marka hukukunda sessiz kalma yoluyla hak kaybının hükümleri, koşulları ve sonuçları karşılaştırmalı hukukun metoduna uygun bir şekilde incelenmiştir.

Yapılan bu çalışma ile birlikte, marka hukuku bakımından sessiz kalma yoluyla hak kaybı kavramı, farklı hukuk düzenleri bakımından işlevsel denklik ilkesi kullanılarak benzerlikleri ve farklılıkları ortaya konacak şekilde incelenmiş, farklı hukuk düzenlerinin sessiz kalma yoluyla hak kaybı kavramına atfetmiş oldukları değer ve tanımlar karşılaştırılmış ve hukukun birleştirilmesi çalışmaları bakımından oldukça önemli bir yere sahip olan ve marka hukukunun tüm Avrupa’da yeknesak hale gelmesi için ayrı bir önemi bulunan Avrupa Birliği düzenlemeleri bakımından marka hukukunda sessiz kalma yoluyla hak kaybı kavramı ele alınarak düzenlemelerin hukukun birleştirilmesi çalışmalarına katkısının tespit edilmesi amaçlanmıştır.

Kitap hakkında daha detaylı biçimde fikir edinmek isteyen okurlarımız için kitabın “İçindekiler” kısmını aşağıda paylaşıyoruz:


Yazarı çalışmasından dolayı tebrik ediyor ve çalışmanın konuyla ilgili tüm kesimlere faydalı olmasını diliyoruz.

IPR Gezgini

Ocak 2023

iprgezgini@gmail.com

İzlanda Devleti’nin İzlanda Süpermarketi’ne Karşı Zaferi:

EUIPO Büyük Temyiz Kurulunun “Iceland” Kararı ile Hangi Durumda Coğrafi Yer İsimlerinin Marka Olamayacağına Dair Detaylı Kriterler Belirleniyor



EUIPO Büyük Temyiz Kurulu (“Büyük Temyiz Kurulu”), Birleşik Krallık’ta tanınmış bir süpermarket zinciri olan Iceland Foods Ltd (“Iceland Süpermarketi”)’na ait “Iceland” kelime ve şekil markalarının (“Iceland Markaları”) hükümsüzlüğüne ilişkin kararlarını 15 Aralık 2022 tarihinde açıkladı.

Sırasıyla kelime ve figüratif Avrupa Birliği markaları (“EUTM”) ile ilgili R 1238/2019-G Iceland ve R 1613/2019-G Iceland (fig.) sayılı kararlar birbirlerine çok benzer gerekçelerle İzlanda Devleti’ni güldürürken, Iceland Süpermarketlerini düşündürdü diye tahmin ediyoruz. Zira İzlanda Devleti’nin, Iceland Süpermarketi’ne başlattığı savaşın evveliyatını ve aslında Iceland Süpermarketi’nin nasıl bindiği dalı kestiğini hatırlamak isterseniz, 26 Mart 2017 yılında Önder Erol Ünsal’ın kaleme aldığı IPR Gezgini yazısını okumanızı tavsiye ederiz (yazıya bu adresten ulaşabilirsiniz.)

Bir önceki yazıya ilişkin spoiler verme pahasına, Iceland Süpermarketi zaman makinesiyle bugüne ışınlanabilseydi, ya da hadi diyelim biraz daha derin risk analizi yapsaydı, tahminen İzlanda ülkesinin  “Inspired by Iceland” marka başvurusuna karşı arkasına yaslanıp oturur, bu markaya itiraz edip de uyuyan devi (ya da coğrafya itibariyle sönmüş volkanı) uyandırmazdı.

INTA ve Swissness Enforcement Association gibi kurumların da üçüncü kişi görüşleri sunduğu, pek çok farklı uzman görüşüne başvurulan ve hatta geçtiğimiz Eylül ayında Büyük Temyiz Kurulu nezdinde ilk kez bir sözlü duruşmaya konu olması ile tarihsel önemi de olan ve basına sık sık yansıyan bu uyuşmazlığın neticesi merakla bekleniyordu.

Kurul “Iceland” ibaresinin ilgili tüketici nezdinde ülke adı olarak algılanmasının çok yüksek ihtimal olması, tescil olduğu hiçbir mal ve hizmet için ayırt edici olmaması, markanın en temel fonksiyonu olan kaynak gösterme işlevine sahip olmaması ve bu işlev açısından yanıltıcı/tasviri olması sebepleri ile EUIPO Hükümsüzlük Birimi’nin 5 Nisan 2019 tarihli hükümsüzlük kararını onamıştır. Ayrıca, Iceland Markaları’nın kullanım neticesinde ayırt edicilik kazandığına ilişkin delillerin de Avrupa Birliği (“AB”) ülkelerinin tamamını kapsamaması nedeni Iceland Süpermarketi’nin kullanım neticesinde ayırt edicilik kazanma savunmasını da reddetti.

İzlanda Devletinin, Iceland Süpermarketi’ne başlattığı hukuk savaşının arka planını hatırladıysanız, hükümsüzlük taleplerini, iddia ve savunmaları ve kararın neticesini değerlendirmeye geçebiliriz.

Büyük Temyiz Kurul Kararı’na Konu Uyuşmazlık

İzlanda Devleti, Birleşik Krallık’ta kurulu dev bir uluslararası süpermarket zinciri olan Iceland Süpermarketi’nin aşağıdaki iki markasına ilişkin olarak, Avrupa Birliği Marka Direktifi’nin 59/1-a[1] ve 7/1-b, c ve g[2] hükümlerine dayanarak, tescilli oldukları tüm mal ve hizmetler bakımından hükümsüzlük talebinde bulunmuştur (“Iceland Markaları”):

  1. 7, 11, 16, 29, 30, 31, 32 ve 35. sınıflardaki mal ve hizmetler için 2014 yılında tescil edilmiş ve 002673374 tescil numaralı “ICELAND” kelime markası[3],
  2. 29, 30 ve 35. sınıflarda, yine 2014 yılında aşağıdaki logo ile tescil edilmiş ve 0011565736 tescil numaralı figüratif marka[4]:

Buna karşılık Iceland Süpermarketi, içerisinde İzlanda ülkesinin ekonomik durumunu ortaya koyan belgeler de dâhil olmak üzere pek çok delil sunarak; “ICELAND” markasını donmuş yiyecek satan bir şirket olmalarına istinaden “BUZ DİYARI” anlamında kelime oyunu yaparak yarattıklarını, markalarının ilgili tüketici nezdinde İzlanda devleti ile ilişkilendirilmeyeceğini ve tescilli oldukları mal ve hizmetlerin İzlanda devleti ile hiçbir bağlantısı olmadığını, dolayısıyla ayırt edicilikten yoksunluğun veya tescil kapsamındaki ürün/hizmetleri tasvir niteliğinde olduğunun iddia edilemeyeceğini ileri sürmüştür.

İlginç bir nokta olarak belirtmek gerekir ki; Iceland Süpermarketi ilgili tüketici kitlesinin yalnızca ana dili İngilizce olan üye devletleri olduğunu belirtirken, İzlanda Devleti ise İngilizce bir kelime olan “ICELAND” ibaresinin, ana dili İngilizce olanların yanı sıra İngilizceyi yeterli derecede iyi bilen tüketiciler tarafından da İzlanda devleti olarak algılanabileceğini, bu nedenle de ilgili tüketici kapsamının AB’deki ana dili İngilizce olan ülkelerle sınırlı olamayacağını söylemiştir. Bu noktada Kurul, İzlanda Devleti’nin argümanını haklı bularak ilgili kararda Iceland Markalarının Birleşik Krallık, İrlanda, Malta, İsveç, Danimarka, Hollanda ve Finlandiya bakımından değerlendirme yapmıştır.

Öte yandan Iceland Süpermarketi, “Iceland” Markaları’nın kullanım neticesinde ayırt edicilik kazandığı savunmasını öne sürmüş, bu kapsamda “Iceland” ibaresinin İzlanda ülkesi anlamına geldiği kabul edildiği takdirde dahi, kendilerinin 1970’li yıllarda kurulmuş, AB’nin çeşitli ülkelerinde faaliyet gösteren ve İngiltere’nin en büyük süpermarket zincirlerinden biri olduğunu, dolayısıyla “Iceland” ibaresinin kullanım neticesinde ayırt edicilik kazanmış bir tanınmış marka olduğunu belirtmiştir. Söz edilen hususları ispat etmek üzere Büyük Temyiz Kurulu’na pek çok tüketici araştırma/anketleri, Avrupa Birliği sınırları içindeki Iceland marketlerinin sayısını, satış rakamlarını, hangi ürünlerin satıldığını gösterir tablolar, raporlar ve hatta İzlanda’nın Reykjavik bölgesinde yer alan 3 tane franchise şubesine dair delil dosyaya sunulmuştur.

Öncelikli olarak 5 Nisan 2019 tarihinde EUIPO Hükümsüzlük Birimi tarafından Direktif’in 7/1-c maddesi uyarınca Iceland markasının, markanın en temel işlevi olan “kaynak gösterme fonksiyonunu” yerine getirmediği ifade edilerek tescilli olduğu tüm mal ve hizmetler bakımından markanın hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.

EUIPO Hükümsüzlük Birimi verdiği bu karar ile mal ve hizmetlerin coğrafi kaynağını da belirtmeye yarayan ibarelerin kimsenin tekeline verilmemesinin kamu yararına olduğu; zira bunların mal ve hizmetlerin menşeini göstermeye yaradığı gibi, tüketici tercihlerini de etkilediğini ve ilgili tüketicinin “Iceland” ibaresini Kuzey Atlantik’teki ada cumhuriyeti olarak algılayacağını belirtmiştir.  Kullanım neticesinde ayırt edicilik kazanma savunmasına ilişkin olarak ise, markanın AB ülkelerinden Malta, İsveç, Danimarka, Hollanda ve Finlandiya’da kullanım neticesinde ayırt edicilik kazandığını ortaya koymak üzere dosya kapsamında yeterli delil sunamadığından bahisle ve bu üye ülkelerde de Iceland ibaresinin ülke ismi olarak algılandığını belirterek bu iddiaları da reddetmiştir.

5 Haziran 2019’da Iceland Süpermarketleri bu kararı temyiz etmiş ve hükümsüzlük kararını Büyük Temyiz Kurulu’na taşımıştır.

Büyük Temyiz Kurulu’nun 15 Aralık 2022 Tarihli Onama Kararı

Büyük Temyiz Kurulu, “Iceland” markalarının köken gösterme işlevinden yoksun olması gerekçesi ile verilen hükümsüzlük kararını onamıştır.

Büyük Temyiz Kurulu kararına göre:

“Iceland” kelimesi İngilizce bir kelime olup, Kuzey Atlantik’teki bir ada cumhuriyetini temsil etmektedir. Birleşik Krallık ve İzlanda’daki tüketiciler tarafından anlamı anlaşılacağı gibi, İskandinav ülkelerindeki tüketiciler tarafından da anlaşılacaktır. Özellikle Danimarka’nın İzlanda ile tarihsel bir bağı bulunmaktadır. Ayrıca Hollanda ve Finlandiya’da da ilgili tüketici kesiminin çoğu ileri düzeyde İngilizce konuşmakta ve anlamaktadır.

AB Marka Direktifi’nin 7/1-c maddesi uyarınca, maddedeki diğer sayılan tür işaretlerin yanında, bir ürünün veya hizmetin coğrafi kaynağını gösteren işaretler marka olarak tescil edilmemelidir.  Bu doğrultuda, AB Marka Direktifi’nin 7/1-c maddesi kapsamındaki türden işaretlerin herkesin kullanımına açık halde bırakılması kamu yararı olarak değerlendirilmektedir.

Burada, bu tip işaretlerin yalnızca mal ve hizmetlerin kalite veya diğer özelliklerinin gösterme fonksiyonu değil, tüketici tercihlerini etkileyebilecek türde olması da gözetilmelidir. Coğrafi yer ismi, ilgili tüketici tarafından biliniyor ve hedef tüketicide bir çağrışıma neden oluyorsa üçüncü kişilerin kullanımına açık bırakılmalıdır. Ancak bu madde uyarınca yine de coğrafi yer isimlerinin, hiçbir surette marka olamayacağı anlamı çıkarılmamalı, coğrafi yer isimlerini içeren markalar açısından dikkatli bir inceleme yapılmalıdır.

“ICELAND” kelimesi, İngilizce sözlük ve ansiklopedilerde de Kuzey Atlantik Okyanusundaki ada cumhuriyeti ülkesi olarak anılmaktadır. Makul düzeyde bilgilenmiş hedef tüketiciler de, İzlanda’nın (yani Iceland’ın) bir Avrupa ülkesi olduğunu bilebilecek durumdadır. Küçük bir nüfusa sahip olsa da İzlanda, kendi tarihine, diline ve kültürüne sahip bağımsız bir ülkedir. AB üyesi olmasa bile, Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun önemli bir üyesidir ve bir AB üye ülkesi olan Danimarka ile tarihsel güçlü bağları vardır. Tüm bu etkenler birlikte değerlendirildiğinde hükümsüzlüğü istenen markalara ilişkin hedef tüketici kitlesinin, Iceland ibaresini bir ülke ismi olarak algılaması çok yüksek olasılıktır.

Öyle ki söz konusu kararda, mal ve hizmetler bakımından incelendiğinde özellikle 29, 30, 31 ve 32. Sınıflarda yer alan yemek ve içecek ürünlerinin ambalajları üzerinde ilgili ürünlerin menşeinin belirtilmesinin zorunlu olduğu dikkate alındığında, “ICELAND” markasını bu ürünler üzerinde gören ilgili tüketici kitlesinin ürünlerin İzlanda ülkesi ile bağlantılı olduğu izlenimine sahip olacağı belirtilmiştir. Kaldı ki, bahsi geçen sınıflardaki ürünlerin de yoğun olarak İzlanda ülkesinde üretildiği fazlaca delil ile ispatlanmıştır. Öte yandan Kurul, bu ürünler İzlanda ülkesinde üretilmiyor olsalar dahi orada işleniyor veya imal ediliyor olabileceğinden, tüketicinin nihai ürünü İzlanda ülkesiyle bağdaştırabileceğine kanaat getirmiştir.

Öte yandan 7, 11 ve 16. sınıflarda yer alan ürünler bakımından da İzlanda ülkesinin dondurucular ve diğer elektrikli cihazları kullanan güçlü balıkçılık ve gıda işleme endüstrisinin varlığıyla bilinmesi, sağlıklı bir ekonomiye ve belirli bir ekonomik konuma sahip bir ülke olması ve yeşil enerji ve sürdürülebilirlikle ilişkilendirilmesi nedeniyle, ilgili tüketiciler zihninde “ICELAND” ibaresinin söz konusu malların da coğrafi menşeini belirleyebileceğini varsaymanın makul olduğuna karar vermiştir. Aynı zamanda İzlanda çevre dostu bir imaja sahip olmakla beraber, özellikle AB ve Avrupa Ekonomik Topluluğu üye ülkelerindeki tüketiciler tarafından temiz, jeotermal enerjisi ile tanınmakta ve bilinmektedir. Daha uzak mesafelerdeki veya daha az aşina olunan ülke, yer, coğrafi bölge isimleri ortalama tüketici tarafından bu kadar çabuk somutlaştırılmazken somut olay nezdinde İzlanda’nın bahsi geçen imajı yüksek bir öneme sahiptir.

Iceland Süpermarketi’nin cevaplarında emsal olarak atıfta bulunduğu “Alaska”[5] kararı üzerindeki ısrarı da incelemekte olduğumuz karar nezdinde bir yer bulamamıştır. Öyle ki, Büyük Temyiz Kurulu Alaska’nın, İzlanda’ya kıyasla Avrupa’ya üç buçuk kat daha uzaktayken, İzlanda’nın coğrafi olarak Avrupa’nın bir parçası olduğunu ve AB’den çok daha fazla turist aldığını dikkate almıştır. Buna göre AB halkının ve ortalama tüketicisinin İzlanda’ya olan aşinalığının, Alaska’ya göre çok yüksek olduğu ve İzlanda’nın Avrupa Ekonomik Topluluğu üyesi olması itibariyle AB ile ekonomik ticaret bağlarının, Alaska ile olduğundan çok daha güçlü olduğunu belirtmiştir.

Uyuşmazlık konusu marka tescillerinin Madde 7 kapsamında değerlendirilmesinin yanında kullanım yoluyla ayırt edicilik kazanma  savunmasına ilişkin olarak da, Büyük Temyiz Kurulu da tıpkı Hükümsüzlük Birimi gibi, “Iceland Markaları”nın Birleşik Krallık ve İrlanda da bilinirlik statüsüne erişse de, İskandinav ülkelerinde ve Malta, İsveç, Danimarka, Hollanda ve Finlandiya üye devletlerinde hala bir ülke olarak algılandığını tekrar ederek bu savunmayı reddetmiştir.

Sonuç

Büyük Temyiz Kurulu’nun 60 sayfayı aşan kararı, bir işaretin coğrafi bir yer ismi içermesi ve tanımlayıcı niteliği nedeniyle tescil edilemeyeceğine ilişkin içtihadın sebeplerini çok detaylı ve özenli olarak ortaya koyuyor.

Kanaatimizce, kararın içerisindeki karşılaştırmalı örnekler, Büyük Temyiz Kurulu’nun “coğrafi yer isimleri”nin tamamen tescil edilemeyeceğine dair bir anlam çıkarılmasından tedirgin olduğu izlenimini vermektedir. Yine de, İzlanda özelinde, bu karardaki en büyük gerekçenin, İzlanda’nın coğrafi konumu, AB tüketicisinin İzlanda’ya aşinalığı ve kolaylıkla ilk olarak “Iceland” ibareli bir süpermarketi İzlanda’dan gelen ürünlerin satış ile bağdaştırabileceği olarak gerekçelendirdiğini anlıyoruz.

Karardaki pek çok değerlendirmeden, ilgili tüketiciye mesafe olarak daha uzak ve ilgili tüketicinin çok aşina olmadığı yer ve bölge isimleri açısından yine de bu isimlerin marka olarak kullanılabileceği ancak her somut olayda aynı zamanda her mal ve hizmet nezdinde ayrıca değerlendirme yapmak gerektiği sonucu çıkarmak mümkün.

Iceland Süpermarketleri’nin Birleşik Krallık ve İrlanda’daki büyüklüğü ve hacmi düşünüldüğünde, bu dosyanın AB Genel Mahkemesi’ne taşınması ve bizim ilerleyen senelerde de bu konuda konuşma ihtimalimiz yüksek gibi görünüyor.

Mine GÜNER SUNAY

Ocak 2023

mine.guner@gmail.com


DİPNOTLAR

[1] Mutlak Hükümsüzlük Nedenleri;

Bir AB markası, Kuruma yapılan başvuru üzerine veya tecavüz davalarındaki bir karşı davaya dayanarak aşağıdaki nedenlere dayanılarak hükümsüz kılınabilir:

  • AB markasının 7. Madde hükümlerine aykırı olarak tescil edilmiş olması halinde;

[2] Madde 7-Mutlak Ret Nedenleri

1.Aşağıda yer verilen türde işaretlerin tescili mümkün değildir;

(…)

  •  ayırt edicilik niteliğini haiz olmayan işaretler
  •  münhasıran ticarette malların türünü, kalitesini, miktarını, kullanım amacını, değerini, coğrafi menşeini veya malların üretim veya hizmetin sunulma zamanını ya da malların veya hizmetin diğer özelliklerini belirtmeye yarayan işaret veya göstergelerden oluşan ticari markalar;

(g)   mal veya hizmetin niteliği, kalitesi veya coğrafi kaynağı konusunda tüketicileri yanıltacak  nitelikte olan işaretler

[3] https://www.tmdn.org/tmview/#/tmview/detail/EM500000002673374

[4] https://www.tmdn.org/tmview/#/tmview/detail/EM500000011565736

[5] T-226/08, 8 Temmuz 2009