Ay: Kasım 2022

FİKRİ MÜLKİYET HAKLARINA TECAVÜZ HALİNDE AÇILABİLECEK HUKUK DAVALARI

GİRİŞ

5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) uyarınca eser, sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsullerini ifade etmektedir (m. 1/a). Eser sahibinin FSEK uyarınca mali ve manevi hakları bulunmaktadır. Mali ve manevi haklarını kullanma yetkisi münhasıran eser sahibine aittir (m. 18/1). Mali haklar sözleşme ile üçüncü bir kişiye devredilebilirken manevi hakların devri mümkün değildir; ancak bu hakları kullanma yetkisinin devri mümkündür. Eser sahibi veya haklarının mülkiyetini ya da kullanma yetkisini devrettiği kişiler dışında üçüncü kişilerin hak sahibinin mali ve manevi haklarına aykırı yaptığı her fiil tecavüz anlamına gelir. Fikri mülkiyet haklarına tecavüz halinde hak sahibinin başta Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu olmak üzere, Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve Türk Ticaret Kanunu (TTK) uyarınca birçok hukuki imkanı bulunmaktadır.

Uyuşmazlığın tarafları arasında yazılı veya sözlü bir sözleşme olması durumunda uyuşmazlık sözleşme hükümleri ve üstün genel ilkelere göre çözümlenir. Taraflar arasında sözleşme akdedilmemiş olması halinde haksız fiil temelli bir tecavüz söz konusu olacaktır, bu durumda TTK ve yerine göre TBK hükümleri uygulanacaktır.[1] FSEK’te düzenlenen ve eser şartlarını taşımayan değer ve iş ürünleri için ise haksız rekabet hükümleri uygulanır.

FSEK uyarınca mali ve/veya manevi haklarının ihlal edilmesi halinde hak sahibi, hukuk davaları ve ihlalin aynı zamanda suç teşkil etmesi halinde ceza davaları açabilir, ayrıca mahkemeden ihtiyati tedbir veya gümrük idaresinden tecavüz oluşturan eşyalara el konulmasını talep edebilir. Hak sahibinin açabileceği hukuk davaları (1) eser sahipliğinin tespiti davası, (2) tecavüzü tespit davası, (3)  tecavüzün men’i (önlenmesi) davası (4) tecavüzün ref’i (kaldırılması) davası ve (5) tazminat davası; ceza davaları ise mali, manevi ve bağlantılı haklara tecavüz suçları nedeniyle açılan ceza davalar, eser, icra, fonogram, yapım ve yayınları etkisiz kılmaya yönelik eylemlere karşı davalar ve bandrol ihlalleri için açılan davalardır. Bu yazımızda hukuk davaları incelenecektir.

A. İHTİYATİ TEDBİR VE GÜMRÜKTE GEÇİCİ OLARAK EL KOYMA

Hukuk mahkemesi, esaslı bir zararın veya ani bir tehlikenin önlenmesi için veya diğer herhangi bir sebepten dolayı zaruri ve bu hususta ileri sürülen iddiaları kuvvetle muhtemel görürse, FSEK uyarınca tanınmış olan hakları ihlal veya tehdit edilen kişinin ya da meslek birliklerinin talebi üzerine diğer tarafa bir işin yapılmasını veya yapılmamasını, işin yapıldığı yerin kapatılması veya açılmasını emredebileceği gibi bir eserin çoğaltılmış nüshalarının veya onu imale yarayan kalıp veya buna benzer çoğaltma vasıtalarının ihtiyati tedbir yoluyla muhafaza altına alınmasına da karar verebilir.

İhtiyati tedbir ve el koyma, davanın açılmasından önce talep edilebileceği gibi davanın açılmasından sonra da talep edilebilir. İhtiyati tedbir hususunda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 389 vd. hükümleri uygulanır. İhtiyati tedbir kararına muhalefet edilmesi halinde, duruma göre HMK m. 398 ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK) m. 343’de belirtilen disiplin hapsi ve hapsen tazyik cezaları uygulanır.[2] Buna göre, tedbir kararı veren mahkeme, ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren altı ay içerisinde şikayet edilmesi halinde disiplin ceza yargılaması yaparak muhalefet edenin ihtiyati tedbir kararının uygulanmasına ilişkin emre uymadığı veya tedbir kararına aykırı davrandığını tespit ederse muhalefet eden hakkında 6 aya kadar disiplin cezasına karar verebilir. Karara, tefhim veya tebliğinden itibaren 1 hafta içinde itiraz edilebilir. İtirazı, o yerde hükmü veren mahkemenin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisinden sonra gelen daire; son numaralı daire için bir numaralı daire; o yerde hükmü veren mahkemenin tek dairesi bulunması hâlinde en yakın yerdeki aynı düzey ve sıfattaki mahkeme inceler. İtiraz merci, 1 hafta içinde kararını verir. Merci, itirazı yerinde görürse işin esası hakkında karar verir. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. Disiplin hapsi kararı kesinleştikten sonra Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2 yıl içerisinde infaz edilir. Disiplin hapsine ilişkin karar, kesinleştiği tarihten itibaren 2 yıl geçtikten sonra yerine getirilemez. Tedbir kararına aykırı davranışın sona ermesi veya tedbir kararının gereğinin yerine getirilmesi ya da şikayetten vazgeçilmesi hâlinde, dava ve bütün sonuçlarıyla beraber ceza düşer.

Haklara tecavüz oluşturulması ihtimali hâlinde yaptırım gerektiren nüshaların ithalat veya ihracatı sırasında, 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun (GK) 57. maddesi hükümleri uygulanır. Buna göre, hak sahibinin yetkilerine tecavüz eder nitelikteki eşyanın alıkonulması veya gümrük işlemlerinin durdurulması hak sahibinin veya temsilcisinin talebi üzerine gümrük idareleri tarafından gerçekleştirilir. Durdurma ve alıkoyma kararı hak sahibi veya temsilcisi ise beyan sahibi veya GK m. 37’de belirtilen kişilere bildirilir. Gümrük idaresine henüz bir talepte bulunulmadığı durumda ve söz konusu eşyanın fikri ve sınaî mülkiyet haklarını ihlal ettiğine dair açık deliller olması halinde, hak sahibinin geçerli bir başvuruda bulunabilmesini teminen, gümrük idareleri tarafından eşya 3 işgünü süresince re’sen alıkonulabilir veya eşyanın gümrük işlemleri durdurulabilir. Hak sahibinin yetkilerine tecavüz eder nitelikteki nüshalara gümrük idareleri tarafından el konulmasına ilişkin işlemler Gümrük Yönetmeliği’nin ilgili hükümlerine göre yürütülür. Ayrıca, şartların varlığı halinde, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun ilgili hükümleri uygulanır.[3]

B. HUKUK DAVALARI

I. AÇILABİLECEK DAVALAR

1. ESER SAHİPLİĞİNİN TESPİTİ DAVASI

Eser sahipliğinin tespiti davası, eser sahibinin kim olduğunun tespit edilmesi amacıyla  hukuk mahkemelerinde açılan bir eda davasıdır.[4] Eser sahipliğinin tespiti davası, eser sahibinin manevi haklarından olan eser sahibi olarak tanıtılma (adın belirtilmesi) hakkının kullanımı niteliğindedir. FSEK m. 15/3 uyarınca bir eserin kim tarafından yaratıldığı hususunda bir uyuşmazlık söz konusuysa veya üçüncü bir kişi eserin esas sahibi olduğunu iddia ediyorsa, eserin asıl sahibi, hakkının tespit edilmesini mahkemeden isteyebilir. Dolayısıyla eser sahipliğinin tespiti davasında çekişmesiz değil; çekişmeli yargılama usulü işletilmektedir.

FSEK m. 19 uyarınca eser sahibinin vefat etmesi durumunda bu davayı vasiyeti tenfiz memuru, bu tayin edilmemişse sırasıyla sağ kalan eşi ile çocukları ve mensup mirasçıları, anne-babası, kardeşleri hak sahibinin ölümünden itibaren 70 yıl içerisinde açabilir. Mezkûr kişilerin bu yetkilerini kullanmamaları durumunda, eser sahibinden veya onun halefinden mali bir hak iktisap eden kimse meşru bir menfaati bulunduğunu ispat ederse, dava açma hakkını kendi namına kullanabilir. Ayrıca, eser ülkenin kültürü bakımından önemli görülmüşse ve yukarıda sayılan yetkili kişilerden hiçbirinin bulunmaması veya bulunmasına rağmen yetkilerini kullanmamaları halinde ya da 70 yıllık sürenin dolmuş olması halinde Kültür ve Turizm Bakanlığı da eser sahibine tanınan hakları kendi namına kullanabilir.

2. TECAVÜZÜN TESPİTİ DAVASI

Tecavüzün tespiti davası, eser sahibinin haklarının veya bir hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir tarafın bu hakka veya haklara tecavüz edip etmediğinin belirlenmesi için açılır. Tecavüzün tespiti davası FSEK’te düzenlenmemiş olup genel hükümlere dayanılarak açılmaktadır (HMK m. 106, TTK m. 56/1). FSEK m. 19’da sayılan kişiler de tecavüzün tespiti davasını açabilir.[5] Tecavüzün tespiti davasının açılabilmesi için hukuka aykırılık yeterli olup, kusurun varlığı gerekmemektedir.

Hak sahibi, mütecavizin fiillerinin haklarını ihlal ettiğinin tespit edilmesinin yanı sıra, tecavüzün men’i veya ref’i (sonuçlarının ortadan kaldırılması, düzeltilmesi, tecavüzün işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhası) ve tazminat da (birlikte veya ayrı olarak) talep edebilir (TTK m. 56/1).[6]

3. TECAVÜZÜN MEN’İ (ÖNLENMESİ) DAVASI

Tecavüzün men’i davası, eser sahibinin olası tecavüzleri önlemesini amaçlayan bir eda davasıdır. FSEK m. 69’a göre eser sahibi, mali veya manevi haklarının tecavüz tehlikesine maruz kalması ya da gerçekleşen tecavüzün devamının veya tekrarının muhtemel görülmesi halinde tecavüzün önlenmesini dava edebilir.

Eser sahibinin ya da mali veya manevi haklarını devrettiği kişilerin tecavüzün men’i davasını açabilmesi için mütecavizin kusurunun varlığı şart değildir. Mahkeme, eser sahibinin mali ve manevi haklarını, tecavüzün kapsamını, kusurun olup olmadığını, varsa ağırlığını ve tecavüzün men’i halinde tecavüz edenin uğraması muhtemel zararları takdir ederek duruma göre tecavüzün men’i için lüzumlu göreceği tedbirlerin tatbikatına karar verecektir. Burada kusurun varlığı yalnızca tecavüzün önlenmesi hakkında verilecek tedbirin belirlenmesi bakımından rol oynamaktadır.

Tecavüz, hizmetlerini ifa ettikleri sırada bir işletmenin temsilcisi veya müstahdemleri tarafından yapılmışsa işletme sahibi hakkında da dava açılabilir.

Tecavüzün men’i ve ref’i aynı davada ileri sürülebilir.

Yargılama sonucunda davayı kabul etmesi halinde mahkemenin vereceği hüküm ile davalının yapması veya yapmaması gereken davranışları infazda tereddüt yaratmayacak şekilde açık ve net olarak göstermesi gerekmektedir.[7] Mezkur mahkeme hükmünün infazında “bir işin yapılmasına veya yapılmamasına dair olan ilamlar”ı düzenleyen İİK m. 30 hükmü uygulanacak, mahkeme hükmüne muhalefet edenlere ise İİK m. 343 hükmü uygulanacaktır.

4. TECAVÜZÜN REF’İ (KALDIRILMASI) DAVASI

Tecavüzün ref’i davası, mali veya manevi hakları tecavüze uğrayan hak sahibinin tecavüzün ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için açtığı bir eda davasıdır. Eser sahibi veya mali/manevi hak sahibi, ref davası ile tecavüz sonucu meydana gelen hukuka aykırı sonucun ortadan kaldırılmasını talep etmektedir.

Eser sahibinin ya da mali veya manevi haklarını devrettiği kişilerin tecavüzün ref’i davasını açabilmesi için mütecavizin kusurunun varlığı şart değildir. Mahkeme, eser sahibinin mali ve manevi haklarını, tecavüzün kapsamını, kusurun olup olmadığını, varsa ağırlığını ve tecavüzün ref’i halinde tecavüz edenin uğraması muhtemel zararları takdir ederek duruma göre tecavüzün ref’i için lüzumlu göreceği tedbirlerin tatbikatına karar verecektir. Yine burada da kusurun varlığı yalnızca tecavüzün kaldırılması hakkında verilecek tedbirin belirlenmesi bakımından rol oynamaktadır.[8]

Tecavüz, hizmetlerini ifa ettikleri sırada bir işletmenin temsilcisi veya müstahdemleri tarafından yapılmışsa işletme sahibi hakkında da dava açılabilir.

(i) Manevi Haklara Tecavüz Halinde

FSEK m. 67’de düzenlenmiştir. Buna göre, henüz alenileşmemiş bir eser, sahibinin rızası olmaksızın veya arzusuna aykırı olarak umuma arzedildiği takdirde tecavüzün ref’i davasının açılabilmesi için umuma arz fiilinin çoğaltılmış nüshaların yayımlanması suretiyle gerçekleştirilmiş olması gerekmektedir. Aynı şekilde esere, sahibinin arzusuna aykırı olarak adının konulduğu hallerde de hak sahibinin ref davası açabilmesi için hukuka aykırı fiilin çoğaltılmış nüshaların yayınlanması suretiyle gerçekleştirilmiş olması gerekir.

Eser üzerinde sahibinin adı hiç konulmamış veya yanlış konulmuş yahut konulan ad iltibasa meydan verecek mahiyette olup da eser sahibi eser sahipliğinin tespiti davasından başka tecavüzün ref’ini talep etmişse, tecavüz eden gerek aslına, gerek tedavülde bulunan çoğaltılmış nüshalar üzerine eser sahibinin adını kaydetmeye mecburdur. Masrafı tecavüz edene ait olmak üzere, hükmün en fazla 3 gazetede ilanı talep edilebilir (FSEK m. 67/2).

Eser haksız olarak değiştirilmiş ise:

(1) Eser sahibi, eserin değiştirilmiş şekilde çoğaltılmasının yayım ve temsilinin, yayım ve temsilinin, radyo ile yayımının menedilmesini ve tecavüz edenin, tedavülde bulunan çoğaltılmış nüshalardaki değişiklikleri düzeltmesini veya bunların eski haline getirilmesini talep edebilir. Değişiklik, eserin, gazete, dergi veya radyo ile yayımı sırasında yapılmışsa eser sahibi, masrafı tecavüz edene ait olmak üzere, eseri değiştirilmiş şekilde yayımlamış olan bütün gazete, dergi ve radyo idarelerinden değişikliğin ilan yolu ile düzeltilmesini talep edebilir.

(2) Güzel sanat eserlerinde eser sahibi asıldaki değişikliğin kendisi tarafından yapılmadığını veya eserdeki adının kaldırılmasını yahut değiştirilmesini talep edebilir. Eski halin iadesi mümkün ise değişikliğin giderilmesi kamunun veya malikin menfaatlerini esaslı surette bozmuyorsa eser sahibi eseri eski hale getirebilir.

(ii) Mali Haklara Tecavüz Halinde

Eseri, icrayı, fonogramı veya yapımları hak sahiplerinden yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir (FSEK m. 68/1).

İzinsiz çoğaltılan kopyalar satışa çıkarılmamışsa hak sahibi çoğaltılmış kopyaların, çoğaltmaya yarayan film, kalıp ve benzeri araçların imhasını veya üretim maliyet fiyatını geçmeyecek uygun bir bedel karşılığında kendisine verilmesini ya da sözleşme olması durumunda isteyebileceği miktarın üç kat fazlasını talep edebilir. Bu husus, izinsiz çoğaltanın hukuki sorumluluğunu ortadan kaldırmaz (FSEK m. 68/2).

İzinsiz çoğaltılan kopyalar satışa çıkarılmışsa hak sahibi, tecavüz edenin elinde bulunan nüshaların imhasını veya üretim maliyet fiyatını geçmeyecek uygun bir bedel karşılığında kendisine verilmesini ya da sözleşme olması durumunda isteyebileceği miktarın üç kat fazlasını talep edebilir (FSEK m. 68/3).

Yargıtay’a göre, davacının seçimlik hakkını kullanarak rayiç bedelin üç katını istemesi halinde mahkemenin bir veya iki kat bedele hükmetme gibi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır.[9] İşbu husus Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşınmış, AYM ise T. 28.02.2013, E. 2012/133 ve K. 2013/33 sayılı kararı ile aksi yönde bir gerekçe olarak FSEK m. 68/1’de yer alan bedel hususunda kanunda yer alan sınır içerisinde kalmak şartıyla hakimin dosya içeriği ve talebi de gözetilerek takdir yetkisini kullanacağının açık olduğunu ileri sürmüş ve iptal talebini reddetmiştir. Nitekim Yargıtay’ın son dönem kararları da bu yönde değerlendirmeler içermektedir.[10]

Eser sahibinin mali haklarını üçüncü bir kişiye devretmiş olması halinde ref davasını açma hakkı mezkur hakları devralan hak sahibine aittir; eski hak sahibinin dava açma hak ve yetkisi yoktur. Ruhsat sahiplerinin FSEK m. 68’da yer alan hukuki imkandan yararlanıp yararlanamayacağı hususu tartışmalıdır. Doktrinde münhasır  (tam) ruhsat sahiplerinin m. 68 uyarınca dava açabileceği, basit ruhsat alanların ise aksi sözleşmede belirtilmediği sürece dava hakkının bulunmadığı ileri sürülse de; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin T. 20.11.2007, E. 2006/6776 ve K. 2007/14566 sayılı kararında “Davacı, FSEK’nun 68. maddesine dayalı olarak tecavüzün ref’i ve tazminata karar verilmesini istemiştir. Bu madde uyarınca talep hakkı eser sahibine veya eser sahibinden mali hakları devralan kişiye aittir. Ruhsat verilmesi yoluyla mali hakları kullanma yetkisine sahip olan kişi ise zararının karşılanmasını sadece FSEK’nun 70/2. maddesi uyarınca açacağı maddi tazminat davasında isteyebilir.” demek suretiyle ruhsat sahiplerinin FSEK m. 68’e dayanarak talepte bulunamayacağına hükmetmiştir.

Sonuç olarak, FSEK m. 68 uyarınca hak sahibinin üç tane seçimlik hakkı bulunmaktadır: (1) Bir sözleşme yapılmış olsaydı talep edilebilecek bedelin veya tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasının ödenmesi, (2) Çoğaltılmış kopyaların, çoğaltmaya yarayan film, kalıp ve benzeri araçların imhası, (3) Maliyet fiyatını aşmamak üzere çoğaltılmış kopyaların ve çoğaltmaya yarayan film, kalıp ve benzer gereçlerin uygun bir bedel karşılığında kendisine verilmesi. Uygulamada çoğunluklu birinci seçenek seçilmektedir. Bu durumda Yargıtay’a göre taraflar arasında farazi bir sözleşme ilişkisi kurulmaktadır. Nitekim FSEK m. 68/6 uyarınca “Bedel talebinde bulunan kişi, tecavüz edene karşı onunla bir sözleşme yapmış olması halinde haiz olabileceği bütün hak ve yetkileri ileri sürebilir”. Bu sözleşme ilişkisinin sonucu olarak FSEK m. 68 uyarınca açılan davalarda zamanaşımı TBK m. 146 uyarınca belirlenecek ve 10 yıl olarak uygulanacaktır. Öte yandan, ikinci ve üçüncü seçimlik hakların kullanılması durumunda Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) el koymaya ilişkin hükümleri delil elde etmek amacı dışında uygulanmaz. Ayrıca, ikinci ve üçüncü seçimlik hakların eser sahibinden başka hak sahiplerince uygulanabilmesi için eser sahibinin FSEK m. 52 uyarınca çoğaltma izni vermiş olması gerekir.

Üç kat tazminat tecavüzün ref’i istemi ile birlikte mahkemeden talep edilebilir. Burada önem ihtiva eden husus, kural olarak bir tazminatın kazanılabilmesi için bir zararın ve nedensellik bağının söz konusu olması gerekirken FSEK m. 68’in sağladığı imkan için zararın kanıtlanması gerekmemektedir.[11]

Hükmün İlanı:

FSEK m. 78 uyarınca, FSEK m. 67/2’de yer alan durum dışında, haklı olan taraf, haklı bir sebebi veya menfaati varsa, masrafı diğer tarafa ait olmak üzere, kesinleşmiş olan kararın gazete veya buna benzer vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesini talep etme hakkına sahiptir. İlan şekil ve içeriği kararda tespit edilecektir. İlan hakkı, hükmün kesinleşmesinden itibaren 3 ay içerisinde kullanılmazsa düşecektir.

5. TAZMİNAT

Hak sahibi, diğer tüm davalarla birlikte veya onlardan ayrı olarak, uğramış olduğu maddi ve/veya manevi zararların tazmini için maddi ve/veya manevi tazminat davası açabilir.

(i) Manevi Haklara Tecavüz Halinde

FSEK m. 70 uyarınca manevi hakları ihlal edilen kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat ödenmesi için dava açabilir. Mahkeme, bu para yerine veya bunlara ek olarak başka bir manevi tazminat şekline de hükmedebilir. Mütecavizin kusuru olmasa dahi manevi tazminat davası açılabilir.

Manevi haklarına tecavüz edilen kişi, tazminat dışında, temin edilen karın kendisine verilmesini de isteyebilir. Bu halde FSEK m. 68 uyarınca talep edilen bedel indirilir.

(ii) Mali Haklara Tecavüz Halinde

FSEK m. 70 uyarınca mali hakları ihlal edilen kişi, mütecavizin kusuru olması halinde haksız fiillere ilişkin hükümler çerçevesinde maddi tazminat talep edebilir.  Dolayısıyla, maddi tazminat davasının açılabilmesi için mütecavizin kusurunun bulunması şarttır.

Mali hakları ihlal edilen kişi, tazminat dışında, temin edilen karın kendisine verilmesini de isteyebilir. Bu durumda yine FSEK m. 68 uyarınca talep edilen bedel indirilecektir.

Eser sahibinin ölümü halinde mirasçılar manevi hakları ayrı ayrı ve kendi namlarına kullanabilirken; mali hakları birlikte kullanmak zorundadırlar.[12]

II. TARAFLAR

Hukuk davalarını eser sahibi ve eser sahibinin vefat etmesi durumunda mirasçıları açabileceği gibi eser sahibinin kanuna uygun bir şekilde mali haklarını devrettiği mali hak sahibi ve münhasır (tam) ruhsat sahibi de bu davaları açabilir. Eser sahibi münhasır ruhsat vermiş ancak dava açma hakkını saklı tutmamışsa bu durumda kendisi de dava açamaz. Basit ruhsat sahipleri ise aksi sözleşmede belirtilmediği sürece hukuk davalarını açamazlar. Aynı kural bağlantılı haklar açısından da geçerlidir.

III. YETKİLİ VE GÖREVLİ MAHKEME

(i) Yetki        

HMK m. 6 uyarınca genel yetki kuralına göre hukuk davaları davalının ikametgah adresinde açılmaktadır. Genel yetki kuralının yanı sıra, FSEK m. 66/5 ile özel yetki kuralı belirlenmiştir. Buna göre eser sahibi, ikamet ettiği yerde de tecavüzün ref’i ve men davası açabilir. Dolayısıyla davacı eser sahibinin ikametgah adresinde açabileceği davalar yalnızca ref ve men davaları olup, tazminat davaları bu kapsamda yer almamaktadır.

FSEK m. 70/2 uyarınca mali haklara tecavüz edilmesi halinde tecavüz edenin kusuru varsa haksız fiillere ilişkin hükümler çerçevesinde maddi tazminat talep edilebileceği belirtilmiştir. Bu durumda hak sahibi HMK m. 16 uyarınca haksız fiilin işlendiği yerde, zararın meydana geldiği veya gelme ihtimalinin bulunduğu yerde ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinde de dava açabilir. Doktrinde maddi tazminat davalarının da FSEK m. 66/5 uyarınca hak sahibinin ikametgah adresinde açılabilmesi gerektiği görüşü savunulmaktadır.[13]

(ii) Görev

FSEK m. 76 uyarınca görevli mahkeme, ihtisas mahkemesi olan Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’dir. Dava konusunun değeri veya suçun karşılığı olan cezanın miktarına bakılmaksızın görevli mahkeme, varsa ihtisas mahkemesi ve ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından yetkilendirilen Asliye Hukuk ve Asliye Ceza Mahkemeleridir.

Görevsizlik itirazı, hakim tarafından re’sen dikkate alınabileceği gibi taraflarca davanın her aşamasında ileri sürülebilir.[14]

IV. ZAMANAŞIMI

Eser, FSEK m. 27 uyarınca eser sahibi yaşadığı müddetçe ve ölümünden itibaren 70 yıl boyunca korunmaktadır. Dolayısıyla eserin meydana getirildiği tarihten başlayarak eser sahibinin ölümünü takip eden 70 yıl içerisinde hukuk davaları açılabilir.

FSEK’te özel olarak bir kural belirlenmemesi sebebiyle hukuk davalarında TBK’nın zamanaşımı kuralları uygulanacaktır. TBK m. 72 uyarınca tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak 10 yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır. Dolayısıyla, hak sahibinin mali haklarının ihlal edilmesi FSEK m. 71 uyarınca suç teşkil etmekte olup TCK m. 66/1-e’de yer alan “Kanunda başka türlü yazılmış olan haller dışında kamu davası; e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl geçmesiyle düşer.” hükmü neticesinde 8 yıllık zamanaşımı süresine tabidir.

Sözleşmeden doğan borçlarda zamanaşımı süresi 10 yıldır. Ancak TBK m. 147 kapsamında yer alan hallerde zamanaşımı süresi 5 yıldır. Yargıtay’a göre eser sahipliğinin manevi bir hak olması ve manevi hakların süreyle sınırlı olmayacak şekilde korunuyor olması sebebiyle eser sahipliğinin tespiti davası zamanaşımı süresine tabi değildir.[15] Yine manevi haklara tecavüz halinde zamanaşımı süresi söz konusu olmayacaktır.

Tecavüz fiili devam ederken zamanaşımı süresi işlemeyecektir.

Yukarıda da belirtildiği üzere, FSEK m. 68 uyarınca açılan davalarda zamanaşımı süresi TBK m. 146 uyarınca 10 yıldır.

V. İSPAT

FSEK kapsamında açılacak hukuk davalarında mahkeme, davacının iddianın doğruluğu hakkında kuvvetli kanaat oluşturmaya yeter miktar delil sunması hâlinde, korunmakta olan eserler, fonogramlar, icralar, filmler ve yayınları kullananların, kanunda öngörülen izin ve yetkileri aldıklarına dair belgeleri veya tüm yararlanılan eser, fonogram, icra, film ve yayınların listelerini sunmasını isteyebilir. Belirtilen belge veya listelerin sunulamaması tüm eser, fonogram, icra, film ve yayınların haksız kullanılmakta olduğuna karine teşkil eder (FSEK m. 76/2).[16]

SONUÇ

Fikri mülkiyet hakları hak sahipleri için gerek mali gerek manevi açıdan oldukça önem arz etmektedir. Günümüzde özellikle teknolojinin gelişmelerin ve ulaşılabilirliğin artması gibi sebeplerle hak sahiplerinin mali ve manevi haklarının gün geçtikçe daha kolay ve sık bir şekilde ihlal edildiği görülmektedir. Bu hususta hak sahiplerinin hukuki imkanlarını ivedilikle kullanmaları gerekmekte ve böylece meydana gelebilecek olası zararları önleyebilmeleri veya halihazırda meydana gelmiş zararları ortadan kaldırabilmeleri mümkün olmaktadır. İşbu hususta hak sahiplerinin haklarını güvence altına alabilecekleri birçok hukuki imkan bulunmaktadır. Hak sahiplerinin haklarına tecavüz eden kişilere karşı kullanabilecekleri hukuki imkanlardan biri hukuk davalarıdır.

Hak sahipleri, mali ve/veya manevi haklarına tecavüz edilmesi halinde önleyici tedbir olarak dava açmadan önce veya dava açtıktan sonra mahkemeden ihtiyati tedbir talep edebilir, aynı zamanda gümrük idaresinden tecavüz oluşturan eşyalara el konulmasını da isteyebilir. Hak sahibi, eser sahibi olduğunun tespit edilmesi amacıyla eser sahipliğinin tespiti davası; maruz kaldığı tecavüzün tespit edilmesi amacıyla tecavüzü tespit davası; herhangi bir tecavüz gerçekleşmemiş ancak gerçekleşme tehlikesi mevcutsa veyahut sona eren bir tecavüzün devamı ya da tekrarı muhtemelse tecavüzün men’i davası; haklarına tecavüz edildiyse tecavüzün sonuçlarını ortadan kaldırmak için tecavüzün ref’i davası; ve tecavüz sebebiyle  gördüğü manevi ve/veya maddi zararların giderilmesi için maddi ve/veya manevi tazminat davası açabilir.

Hukuk davalarını eser sahibi, mirasçıları, mali hak sahibi ve münhasır (tam) ruhsat sahibi açabilir. Basit ruhsat sahipleri kural olarak hukuk davalarını açamazlar. HMK m. 6 uyarınca genel yetki kuralına göre hukuk davaları davalının ikametgah adresinde açılmaktadır. Genel yetki kuralının yanı sıra, FSEK m. 66/5 ile belirlenen özel yetki kuralı da uygulanmaktadır. Bunun yanı sıra FSEK m. 70/2 için HMK m. 16 da uygulanabilecektir. FSEK m. 76 uyarınca görevli mahkeme, ihtisas mahkemesi olan Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’dir. FSEK’te özel olarak bir kural belirlenmemesi sebebiyle hukuk davalarında TBK’nın zamanaşımı kuralları uygulanacaktır. Dolayısıyla haksız fiiller bakımından 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri uygulanacaktır. Sözleşmeden doğan borçlarda zamanaşımı süresi 10 yıldır. Ancak TBK m. 147 kapsamında yer alan hallerde zamanaşımı süresi 5 yıldır. Manevi haklara tecavüz halinde zamanaşımı süresi söz konusu değildir.

Aslı TAŞDELEN

Kasım 2022

aslitasdelen4@gmail.com


DİPNOTLAR

[1] GÜNEŞ, İlhami; Uygulamada Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku, 4. Baskı, Ankara, 2022, s. 198

[2] GÜNEŞ, s. 215

[3] SULUK, Cahit/KARASU, Rauf/TEMEL, Nal; Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara 2019, s. 141

[4] GÜNEŞ, s. 200

[5] SULUK, KARASU, TEMEL, s. 142

[6] GÜNEŞ, s. 214

[7] GÜNEŞ, s. 213

[8] Hukuk Genel Kurulu’nun T. 15.12.2010, E. 2010/4-607 ve K. 2010/663 sayılı kararı: “Anlaşılan odur ki; tecavüzün refi davası maddi ve manevi haklara bir tecavüzün olduğu her halde açılabilir (FSEK m.66/1). Ref davasının açılabilmesi için tecavüzde bulunanın kusurlu olması şart değildir. Kusur ve ağırlığı zararın takdirinde ve alınacak önlemlerde rol oynar(FSEK m.66/3).”.

[9] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin T. 28.09.2009, E. 2008/5307 ve K. 2009/9739 sayılı kararında “FSEK’nun 68/1.fıkrasındaki eser sahibinin “uğradığı zararın, en çok üç kat fazlasını isteyebilir” şeklindeki düzenleme, eser sahibinin mali haklarına tecavüz halinde gerektiğinde rayiç bedelin üç katının mütecavizden istenilebilmesi hususunda eser sahibine tanınmış bir seçeneğin kullanılması yetkisidir. Bu bakımdan, Kanun’da eser sahibine tanınan rayiç bedelin üç katı fazlasına kadar isteyebilme seçeneklerinden herhangi birisini kullanma yetkisi eser sahibi olan davacıya aittir. Mahkemece seçilen talep değiştirilemez (Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, Üçüncü Bası, S.300). O halde, davacının FSEK’nun 68/1.fıkrası uyarınca rayiç bedelin üç katına hükmedilmesine ilişkin talebi gözetilerek hüküm kurulması gerekirken, kararda yazılı gerekçelerle iki katına hükmedilmesi doğru görülmemiş kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.” şeklinde hüküm kurmuştur.

[10] GÜNEŞ, s. 209

[11] GÜNEŞ, s. 211

[12] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin T. 18.04.2013, E. 2012/7048 ve K. 2013/7606 sayılı kararına göre FSEK’nın 19. maddesinde eser sahibine 14, 15 ve 16. maddelerin üçüncü fıkralarında tanınan manevi hakları eser sahibinin ölümünden itibaren maddede sayılan kimselerin 70 yıl süre ile kendi namlarına kullanabileceği düzenlenmiştir. Aynı Kanun’un 63. maddesinde ise kanunun tanıdığı mali hakların miras yolu ile intikal edeceği belirtilmiştir. Bu düzenleme karşısında FSEK 19. maddesi kapsamında eser sahibine tanınan manevi haklar bakımından Kanunda sayılan kimselerin ayrı ayrı ve kendi namlarına manevi hakları ileri sürebilmesi mümkün olup, bu hakların birlikte kullanma zorunluluğu da yoktur. Ancak, FSEK 19 maddesi uyarınca manevi hakların kullanımı yönünden hak sahiplerine tanınan yetkiler mali hakları kapsamayıp, aynı Kanun’un 63. maddesine göre mali hakları veraseten iktisap eden mirasçılar tarafından mali haklarla ilgili taleplerin kullanımı genel hükümlere tabidir.”.

[13] GÜNEŞ, s. 224

[14] SULUK, KARASU, TEMEL, s. 146

[15] GÜNEŞ, s. 216

[16] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin T. 02.05.2011, E. 2009/12371 ve K. 2011/5325 sayılı kararı:  “Öte yandan, 25.12.2002 tarihinde noterde düzenlenen tespit tutanağı ile icracı sanatçılar Edip ve Muazzez’in seslendirdiği eserlerin izinsiz olarak davalının işlettiği radyo kanalında temsil edildiği belirlenmiştir. 5846 sayılı FSEK’in 76. maddesi uyarınca davacının sunduğu deliller, korunmakta olan eserlerin ihlaline ve haksız kullanıma karine teşkil etmektedir. Dolayısıyla mahkemece, davacı meslek birliği üyesi olan icracı sanatçıların davalıya ait radyo kanalında izinsiz olarak temsili yoluyla gerçekleşen eylemleri nedeniyle FSEK 69. maddesi uyarınca davalı tecavüzünün men’ine karar verilmesi mümkündür.”


KAYNAKÇA

GÜNEŞ, İlhami; Uygulamada Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku, Ankara 2022

SULUK, Cahit/KARASU, Rauf/NAL, Temel; Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara 2019

https://karararama.yargitay.gov.tr/YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/


METAVERSE, MARKA VE TELİF HAKLARI


Bu yazı ilk olarak İstanbul Barosu Bilişim Hukuku Komisyonu Yapay Zeka Çalışma Grubunun “Metaverse” konulu 2022 yılı ara raporunda yayımlanmıştır. (Bkz. https://www.istanbulbarosu.org.tr/files/komisyonlar/yzcg/metaverse.pdf)


GİRİŞ

Metaverse evrenlerinde sürdürülecek sanal yaşamlara ilişkin haberler fazlalaştıkça, bu yeni yaşam biçiminin ne tip hukuki problemlere yol açacağına ilişkin tartışma ve görüşlerin sayısı da artmaktadır. Metaverse evrenlerinde fikri hakların olası ihlallere karşı nasıl korunabileceğine ilişkin çeşitli tartışmalar da bu tespitin bir boyutunu teşkil etmektedir. Bu bölümde, marka ve telif hakları boyutlarına öncelikle eğilerek, fikri hakların Metaverse’te korunması yollarına ve olası ihlallere karşı alınabilecek tedbirlere ilişkin görüşlerimizi aktaracağız.

A)   Metaverse Platformlarında Markalar

Metaverse evrenlerinde avatarlar yoluyla sürdürebilecek sanal yaşamlarda karşılaşılacak öğelerden birisi de gerçek hayattaki markaların sanal yansımaları olacaktır. 2021 yılının son çeyreğinden başlayarak öncelikle dünya devi markalar Metaverse evrenlerinde kullanımlarına başlamışlar ve bu kullanım biçimleri diğer firmalar için de tetikleyici olmuştur. Birçok büyük firma için, Metaverse’te kendi markalarıyla yer alma niyetinin önemli bir hedef olarak ortaya çıktığını belirtmek, içinde bulunduğumuz günlerde yanlış bir tespit olmayacaktır.

Metaverse evrenlerinde fikri hakların nasıl korunabileceğine ve olası ihlal biçimlerine geçmeden önce, hak sahiplerinin Metaverse’te markalarıyla neden yer almak istediklerini açıklamak yerinde olacaktır:[1]

  • Metaverse’te oluşturulacak ve markayı taşıyacak ürünler/mekanlar aracılığıyla tüketici davranışlarına, eğilimlerine ve özelliklerine ilişkin bilgiler toplanabilir ve yeni tüketicilere ulaşılabilir.
  • Metaverse yeni bir reklam platformu işlevi görecektir.
  • Metaverse’te oluşturulacak satış noktalarında sanal ürünlerin (veya gerçek ürünlerin) satışı yapılabilir.
  • Metaverse kullanıcılarına sunulacak sanal oyun, deneyim vb. faaliyetlerle marka – tüketici ilişkisi kuvvetlendirilebilir.
  • Metaverse’te yer alarak kitlelere yenilikçilik mesajı verilebilir.

Yukarıda belirtilen olumlu özellikler çerçevesinde birçok küresel marka, 2021 yılı sonlarından başlayarak Metaverse’te markalarıyla boy göstermeye başlamıştır. Birkaç örnek verecek olursak[2]:

Hyundai, Metaverse platformlarından birisi olan Roblox’ta Hyundai Mobility Adventure (Hareketlilik Macerası) isimli sanal bir deneyim başlatmıştır. Genç tüketicilere hitap eden bu deneyimde kullanıcılar, Hyundai’nin alanında buluşmakta, Hyundai ürünlerini ve mobil çözümlerini tanımakta, denemekte ve kullanıcıların avatarlarının Hyundai ürünleriyle özelleştirilmesine izin verilmektedir.

Gucci ise yine Roblox’ta Garden Archetypes isimli üç boyutlu sanal bir deneyimi kendi markasına uyarlatmış ve Gucci Garden adında interaktif sanal bir sergi başlatmıştır. Kullanıcıların avatarları bu sergiye üzerlerinde bir şey bulunmayan vitrin mankenleri gibi katılmakta ve sergide denedikleri/giydikleri ürünlerle avatarlarını Gucci ürünleriyle kişiselleştirmektedir.

Coca-Cola ise en büyük Metaverse platformlarından birisi olan Decentraland’de kendi ikonik ürünlerini NFT biçiminde sanal giyilebilir malzemeler olarak satan bir alan oluşturmuştur.  

1.     Markaların Metaverse’te Korunması

aa.  Metaverse Platformlarında Kullanım Amaçlı Markalarda Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılması

Bir önceki başlık altında verilen örneklerle sınırlı olmayan biçimlerde birçok marka Metaverse’te yerini almaya başlamakta veya en azından bunu hedeflemektedir. Doğal olarak ortaya çıkan ilk soru bu markaların ne şekilde korunabileceğidir.

Etkin marka korumasının ilk adımı markaların tescil edilmesi olduğundan, Metaverse’te kullanım amaçlı markaların mal ve hizmet listelerinin amaca yönelik olarak oluşturulması birincil aşama olarak ortadadır.

Metaverse’te kullanım amaçlı markaların mal ve hizmet listeleri oluşturulurken, ilk olarak yanıtlanması gereken sorular; başvuru sahibinin ne tip hizmetler sağladığı veya hangi alanda üretimde bulunduğu ve bu alanların Metaverse ile kesişiminin hangi noktada ortaya çıkacağıdır.

bb. Sanal Malların Sınıflandırılması

Metaverse’te kullanıcıların karşı karşıya olacağı ürünler, gerçek olmayan sanal ürünler (virtual products) olacaktır. Sanal ürünler, çevrimiçi topluluklarda veya oyunlarda kullanım için satın alınan fiziksel olmayan nesneler olarak tanımlanabilir ve bu ürünler esasen bilgisayar programlarıdır.[3] Sanal ürünler; Metaverse’teki sanal kimliklerin görünümünün diğer sanal kimliklerden farklılaştırılması, bunlara kişisel özellikler kazandırılması, zevklerin veya hobilerin gösterilmesi, sanal kimliğin güçlendirilmesi veya daha çekici hale getirilmesi gibi amaçlarla kullanılmaktadır.

Sanal ürünleri ve bağlantılı hizmetleri içeren marka tescil başvuruları dünyada ve Türkiye’de yapılmaya başlanmıştır. Bu tip tescil başvurularında doğru mal ve hizmetlere yer verilmesi ve mal ve hizmetlerin düzgün biçimde tanımlanması önem arz etmektedir.

Türk Patent ve Marka Kurumu, Metaverse’te kullanım amaçlı markaların kapsayacağı malların veya bağlantılı hizmetlerin sınıflandırılması konusunda, bu yazının hazırlandığı Nisan 2022 tarihi itibarıyla bir yönlendirme yapmamıştır. Dolayısıyla, doğru yönlendirme için yabancı ofis uygulamalarının ve online veri tabanlarının incelenmesi gerekmektedir.

İlk olarak belirtilmesi gereken, gerçek hayatta giysi ve ayakkabı üreten ve pazarlayan bir firmanın markasının tescil edileceği ana alan Nicé sınıflandırmasının 25. sınıfı iken, aynı firmanın markasını Metaverse’te kullanım amacıyla “sanal giysiler ve ayakkabılar” için tescil ettirmek istediğinde sınıflandırmanın 9. sınıfında bu malları içeren yeni bir başvuru yapmasının gerekeceğidir. Şöyle ki, sanal ürünler esasen bilgisayar programları olduğundan ve bilgisayar programları Nicé sınıflandırmasının 9. sınıfında yer aldığından, sanal kelimesinin ardından gelen ürünün ne olduğuna bakılmaksızın, tüm sanal ürünler sınıflandırmanın 9. sınıfında değerlendirilmektedir.

Bu nedenle, esasen çok farklı sektörlerde faaliyet gösteren firmalar dahi, Metaverse’te kullanım için markalarını öncelikle 9. sınıfta tescil ettirmeyi tercih edecektir. Dolayısıyla, ilgili sınıflarda markalarını önceden tescil ettirmemiş, ancak Metaverse nedeniyle bu sınıflarda markalarını tescil ettirmesi gerekecek firmalar, markalarının bu sınıflarda tescile uygunluğunu araştırmalı ve detaylı bir ön inceleme yapmalı veya yaptırmalıdır.

Metaverse’te kullanım amaçlı marka tescil başvurularını inceleme anlamında öncü Ofis rolü üstlenen Amerika Birleşik Devletleri Patent ve Marka Ofisi (USPTO), kabul gören mal ve hizmet tanımlarını ilan ettiği Marka ID Rehberinde (Trademark ID Manual), sanal ürünlerin aşağıdaki şekilde tanımlanmaları halinde, 9. sınıfta sınıflandırabilir mal ve hizmetler olduğunu belirtmektedir:

“İndirilebilir sanal ürünler, yani çevrimiçi sanal dünyalarda kullanım için (mal adı belirtin, örneğin: sanal giysiler, sanal ayakkabılar) mallarını karakterize eden bilgisayar programları.”[4]

Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) halihazırda çevrimiçi sınıflandırma aracında[5] kabul edilebilir resmi bir tabire yer vermemiş olsa da EUIPO çevrimiçi sicilinde[6] yapılan araştırma USPTO’nun 9. sınıfta kabul ettiği tanımlamanın aynen kabul edildiğini göstermektedir. Aynı durum Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO) çevrimiçi sicilinde de görülmektedir[7].

cc.   Bağlantılı Hizmetlerin Sınıflandırılması

Metaverse’te markalar yalnızca sanal ürünleri kullanıcılara sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda bu sanal ürünlere ilişkin hizmetler de verebilecektir. Bu hizmetlerin başlıca ikisi ise kanaatimizce aşağıdakiler olacaktır:

  • Sanal ürünlerin sanal pazarlarda satışa sunulmasına yönelik hizmetler.
  • Sanal ürünler yoluyla sağlanacak eğlence hizmetleri ve benzeri diğer hizmetler.

Metaverse’te sağlanacak başlıca hizmetlerden birisinin sanal pazar yerlerinde sanal ürünlerin satışa sunumu olacağı düşünüldüğünde, Metaverse’te markasıyla sanal mağazacılık hizmetleri verecek markalar için 35. sınıfın tescil edilmesi önceliklerden birisi olacaktır.

Sanal ürünlerin sanal pazarlarda satışa sunulmasına yönelik hizmetlerin sınıflandırılmasına ilişkin olarak ilgili hizmetin Nicé sınıflandırmasının 35. sınıfında yer aldığı açıktır. Hizmetleri tanımlarken kullanılması gereken başlıca tabir ise USPTO veri tabanına[8] göre aşağıdaki biçimdedir: “Çevrimiçi sanal dünyalarda kullanım için (mal adı belirterek, örneğin: sanal giysilere, sanal ayakkabılara yönelik) perakende mağazacılık hizmetleri.” Anılan hizmetler bakımından EUIPO ve WIPO bakımından da aynı tabiri içeren başvurular 35. sınıfta kabul edilebilir bir tanımlama olarak görülmektedir.

Metaverse kullanıcılarının sanal evrenlerde karşılaşmayı umdukları başlıca hususlar eğlenmek ve iyi zaman geçirmektir. Bu bağlamda sanal deneyimler yoluyla yaşanacak eğlence, sanal dünyalardan beklenilen başlıca karşılıktır.

Dolayısıyla, Nicé sınıflandırmasının 41. sınıfında yer alan “eğlence hizmetleri” ve bunun varyasyonları Metaverse’te tescil edilecek markaların birçoğunda yer alması beklenen ana hizmet kalemlerinden birisi olacaktır. 

Bu hizmeti tescil ettirirken kullanılabilecek tabirlerden birisi USPTO tarafından 41. sınıfta kabul edilen[9]; “Eğlence hizmetleri, yani eğlence amacıyla yaratılan sanal ortamlarda indirilemeyen sanal ürünlerin (mal ismi belirtin, örneğin: giysilerin, evcil hayvanların, mobilyaların) çevrimiçi biçimde sağlanması hizmetleri”dir. 

Belirttiğimiz tüm nedenlerle, Metaverse’te yer almak ve/veya Metaverse’te markasını korumak isteyen işletmelerin öncelikle 9.,35. ve 41. sınıflarda yer alan yukarıda belirttiğimiz mal ve hizmetleri tescil ettirmeleri gerektiği düşünülmektedir.

Yazılım firmaları veya sanal ürünlere ilişkin yazılımları kendileri sağlamak isteyen işletmeler için durum daha farklı olabilecektir ve yazılım geliştirilmesi ile ilgili olan 42. sınıfa dahil hizmetler için de başvuru yapılması önerilebilecektir. 

2.     Sınıflandırmayla İlgili ve Bağlantılı Sorular ve Olası Sorunlar

Önde gelen yurtdışı ofislerin uygulamaları yukarıda biçimde ortaya konulduktan sonra Metaverse’te kullanım amaçlı markaların kapsaması gereken mal ve hizmetler ve bunların belirtim biçimleri hakkında ortaya çıkan soru ve olası sorunları da belirtmek yerinde olacaktır:

  • Türk Patent ve Marka Kurumu, Metaverse’te kullanım amacıyla tescil edilmek istenen mal ve hizmetler için “kabul edilebilir mal ve hizmet ifade biçimlerini sınıf numaralarını da belirtir biçimde” yayımlayacak mıdır? Yoksa bu tanımlamalar kişiye göre değişebilecek deneme – yanılma yöntemiyle mi tespit edilecektir?
  • 9. sınıfta yer alan tüm sanal ürünler, Türk Patent ve Marka Kurumunca 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 5/1-(ç) bendi kapsamında yapılan incelemede aynı tür mallar olarak mı kabul edilecektir? Bir diğer deyişle, sanal ürünlerin tamamı bir bilgisayar programı olmaları nedeniyle aynı tür ürünler midir, yoksa malların niteliğine, amacına bakılarak aralarında birbirleriyle aynı tür veya benzer olmayan mallar olduğu da düşünülecek midir? Örneğin; “indirilebilir sanal mallar, yani çevrimiçi sanal dünyalarda kullanım için arabaları karakterize eden bilgisayar programları” ile “indirilebilir sanal mallar, yani çevrimiçi sanal dünyalarda kullanım için kozmetikleri karakterize eden bilgisayar programları” malları birbirleriyle aynı tür mallar olarak mı kabul edilecektir? Yoksa, aynı tür sanal ürünlerin tespiti için 9. sınıfta yer alan sanal ürünleri kendi içinde alt gruplara ayıran bir sistem mi öngörülecektir?

3.     Metaverse Platformlarında Tescilli Markaların Yetkisiz Kullanımı ve Hak İhlalleri

Gerçek hayattaki marka hakkı ihlallerinin çok benzerleri Metaverse platformlarında da ortaya çıkabilecektir. Metaverse’te marka hakkı ihlaline ilişkin Türkiye’de veya dünyada şu an için sonuçlanmış bilinen bir davaya veya Mahkeme/Ofis kararına bu yazının hazırlandığı tarih itibarıyla ulaşılamamıştır. Dolayısıyla, değerlendirmemizi olasılıklar üzerinden yapmamız gerekmektedir:

  • Tescilli bir markanın üzerinde izinsiz biçimde kullanıldığı sanal ürünler bakımından marka hakkına tecavüz incelemesine ilişkin belirsizlikler mevcuttur. Bu tip kullanım biçimlerinin marka hakkına tecavüz teşkil edip etmeyeceği değerlendirilirken yapılacak karıştırılma olasılığı incelemesine ilişkin önemli bir belirsizlik de “bir ürünün fiziki/somut hali ile sanal hali birbirine benzer mallar olarak görülecek midir?” sorusunun yanıtıdır.Örneğin, ayakkabılar ile sanal ayakkabılar birbirine benzer mallar olarak değerlendirilecek midir sorusunun yanıtı Türkiye’de ve dünyada şu an için belli değildir.
  • Özellikle 3 boyutlu şekil markalarının veya tescilli tasarımların varyasyonlarının izinsiz biçimde NFT veya sanal ürün olarak satışa sunulması içerikli hak ihlalleri. (ABD’de görülmekte olan MetaBirkins davası, detaylar için dipnottaki yazı incelenebilir[10].)
  • Metaverse’te sanal pazar yerlerinde markalı sanal ürünlerin yetkisiz kullanımından kaynaklı hak ihlalleri.
  • Tescilli ve tanınmış markaların izinsiz biçimde Metaverse’te kullanıcı/hesap sahibi adı olarak kullanılmasından ve bu kimliklerle sanal ürünlerin pazarlanmasından doğabilecek hak ihlalleri.

Halihazırda Metaverse platformları esasen ABD’de kurulu olduğu için yukarıda belirttiğimiz sorunların bir kısmının, Metaverse platformlarının, eğer varsa, ilan ettikleri kullanıcı kuralları çerçevesinde çözülmesi beklenebilir.

Bu olasılığın kabulü halinde ortaya başka sorular çıkmaktadır:

  • Yetkisiz / izinsiz kullanım durumunda Metaverse platformlarına şikâyetin veya bu şikâyetin kabul edilebilmesinin ön koşulu olarak ilgili markanın mutlak surette ABD’de tescilli olması mı gerekecektir?
  • Şikâyeti sonuçlandırmak için ilgili Metaverse platformunun kullanıcı kurallarının yeterli olmadığı veya sonuçsuz kaldığı hallerde uyuşmazlıklar ABD yargısında mı çözülecektir?
  • Dolayısıyla, markasını Metaverse’te kullanım amacıyla tescil ettirmek isteyen bir hak sahibi için yapılacak yönlendirme sadece veya esasen Türkiye’de tescil başvurusu şeklinde değil, ABD’de de markanın ilgili sınıflarda tescil ettirilmesi biçiminde mi olmalıdır?

4.     Tedbir veya Sonradan Kullanım Amaçlı Marka Tescilleri

Küresel firmaların Metaverse’te kullanım amacıyla tescil ettirdikleri markalar ve bunlara yönelik yaygın haberler Metaverse’te kullanım amacıyla markaların tescil ettirilmesi akımını ve buna yönelik pazarlama faaliyetlerini başlatmıştır.

Türkiye’de halihazırda Metaverse platformlarında markalarını kullanmaya başlayan firmaların sayısı ve kullanım alanları tam olarak bilinmemektedir.

Buna karşılık şu anda aktif kullanım bulunmasa bile gelecekte kullanım amaçlı ve yetkisiz kullanımlara engel olma stratejisi çerçevesinde sanal ürünlerin, sanal ürünlere yönelik satışa sunum hizmetlerinin ve sanal ürünler aracılığıyla eğlence hizmetlerinin artan hızla tescil edileceği düşünülmektedir.

6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında markanın kullanılması yükümlülüğünün tescil tarihinden sonraki beş yıl içerisinde gerçekleştirilmesi gerektiğinden, tedbir amaçlı veya önleyici marka tescillerinin mevzuata aykırı bir yönü bulunmamaktadır. Dolayısıyla, halihazırda ve çok kısa süre içerisinde Metaverse’te kullanılmayacak olsa da birkaç yıl içerisinde kullanım amacıyla yapılacak ve ondan önceki tarihlerde başkalarının aynı veya benzer markayı tescil ettirmesine engel teşkil edebilecek önleyici marka tescillerinin yapılması da beklenmektedir.

B)   Metaverse Platformlarında Telif Hakkı

Metaverse platformları, yeni ve hızla gelişen bir alan olarak kullanıcılarına sunduğu sınırsız fırsatla birlikte, bu merkeziyetsiz ve sınırsız yapı telif hakkı sahipleri açısından pek çok belirsizlik ve riski de akla getirmektedir. Bu bakımdan ilerleyen dönemde, söz konusu platformlarda meydana getirilecek veya sunulacak fikir ve sanat eserleri bakımından tartışmalara konu olacak uyuşmazlıkların ortaya çıkacağını öngörmek zor olmayacaktır.

Metaverse’de telif hakkının kapsamı, hukuki işlemlere konu edilmesi ve ihlali şeklinde üç başlıkta incelenecek bu yazıda mevcut yasal düzenlemeler ve tartışmalar çerçevesinde olası sorunlar ve çözüm yolları ortaya konmaya çalışılacaktır.

Bu noktada öncelikle, Metaverse platformlarında yer alan içeriklerin “eser” niteliği tartışılmalıdır.

1.     Metaverse Platformlarında Fikir ve Sanat Eserleri

Metaverse ortamında yaratılan ve sunulan içerikler bakımından, fiziki dünyada eser sayılma şartlarını sağlayan ve telif hakkına konu olan fikir ürünlerinin Metaverse’teki dijital yansımalarının da eser sayılması ve telif korumasından yararlanması önünde bir engel bulunmamaktadır. Nitekim, eserlerin internet ortamına aktarılmaya ve sunulmaya ilk başlandığı dönemde doktrinde ortaya çıkan tartışmalar sonucu, eserlerin dijital ortamda yer almasının esere ilişkin telif haklarını etkilemeyeceği ve eser sahibinin mali ve manevi haklarını internet ortamında meydana gelen hak ihlallerinde de kullanabileceği ifade edilmiştir[11]. Gerçekten de dijitalleşme ile eserin sunulduğu ortamın değişmesi, eser kavramının esasında herhangi bir değişiklik meydana getirmemekte, yalnızca eserin ifade ediliş şeklinde teknik anlamda bir yeniliği ifade etmektedir[12].

Bu çerçevede Metaverse’te sunulan; eser niteliğini haiz metinler, yazılımlar, fotoğraflar, grafik çalışmalar, müzik eserleri, sahne eserleri, telif hakkının konusunu oluşturabilir. Kullanıcıya sanal deneyim yaratma amacıyla son zamanlarda sıklıkla gündeme gelen sanal konserler, müze ve sergiler, moda defileleri, sanal deneyim alanları ve sanal mağazalar ve benzeri konseptlerin içerdikleri unsurlar bakımından marka ve tasarım hakları ile beraber telif hakkını da gündeme getirebilecek karma içerikler olduğu söylenebilir. Bir başka ifade ile, bu tür içerikler, görsel ve işitsel unsurlar ile yazılım unsurları barındırması sebebiyle içerdiği tüm hak kategorileri bakımından kümülatif bir korumaya konu olabilir.

Bu noktada, bu yazının esas konusunu oluşturmamakla beraber, non-fungible tokens (NFT) kavramının da telif hukuku ile bağlantısından kısaca bahsetmek konunun bütünlüğü açısından önem arz etmektedir. Zira NFT’ler, dijital sanat eserlerini temsil etme ve eserin orijinalini kriptolama işlemi ile koruma altına alma bakımından efektif bir araçtır[13]. Eser sahibi, eseri meydana getirmesi ile ipso iure elde ettiği mali ve manevi haklar çerçevesinde orijinal esere dayalı olarak NFT yaratma konusunda da münhasır bir hakka sahiptir. Bir başka ifadeyle, eserin eser sahibi dışında üçüncü kişi tarafından NFT haline getirmesi, telif haklarının ihlalini gündeme getirecektir[14].

Bir eserin, eser sahibi tarafından NFT haline getirilmesi veya NFT aracı olmaksızın Metaverse platformlarına aktarılması, FSEK 22. maddede düzenlenen ve “bir eserin aslını veya kopyalarını, herhangi bir şekil veya yöntemle, tamamen veya kısmen, doğrudan veya dolaylı, geçici veya sürekli olarak çoğaltma hakkı”[15] şeklinde tanımlanan eser sahibinin mali haklarından  çoğaltma hakkı ve FSEK 25. maddede düzenlenen “Bir eserin aslını veya çoğaltılmış nüshalarını, radyo-televizyon, uydu ve kablo gibi telli veya telsiz yayın yapan kuruluşlar vasıtasıyla veya dijital iletim de dahil olmak üzere işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla yayınlanması ve yayınlanan eserlerin bu kuruluşların yayınlarından alınarak başka yayın kuruluşları tarafından yeniden yayınlanması”[16] olarak tanımlanan umuma iletim hakkı kapsamında değerlendirilebilir.

Zira çoğaltma hakkı, eserin nesneleştirmesini sağlayan teknik bir işlem olarak ifade edilip, işaretin, sesin ya da görüntünün taşınmasına yarayan bir araca (ekran, bilgisayar, internet) kaydedilmesi de dahil her türlü dijital depolama çoğaltma sayılmıştır[17]. Umuma iletim hakkında da dijital iletim hakkının kapsamına dahil edilerek eserin internet ortamında yer almasının bir iletim türü olduğu kabul edilmiştir[18]. Dolayısıyla bu hakların eserin Metaverse’te sunulmasında gündeme geleceği söylenebilir.

2.     Metaverse’te Telif Hakkına İlişkin Devir ve Lisans Sözleşmeleri ve Olası Sorunlar

Metaverse’te fikir ve sanat eserlerine ilişkin devir ve lisans sözleşmelerinin kapsamı ile olası ihlallerin takibi ve tespiti başlı başına bir tartışma konusudur.

Eser üzerinde devre veya lisansa konu hakların Metaverse platformlarında kullanılmasının da sözleşmelerde düzenlenmesi mümkün olup belki de teknolojinin geldiği son noktada gereklidir. Ancak devir ve lisans sözleşmelerinin özellikle yer ve içerik bakımından sınırlandırılmasında, sanal platformun yapısı ve işleyişi nedeniyle ortaya çıkabilecek sorunlara değinilmelidir.

Metaverse, tanımlanabilir sınırlar olmaksızın platformdan platforma geçiş potansiyeline sahip bir sanal ortamdır. Bu özelliği sebebiyle doğası gereği devir veya lisansa konu hakkı Metaverse özelinde belirli bir bölge ile sınırlamak mümkün olmayabileceği gibi, sözleşmelerin platform bazında sınırları, alt platformları veya diğer bölgeleri tanımlayacak ve kapsama alacak şekilde adapte edilmesi gerekecektir[19].

Bir diğer problem, devir ve lisans ücretlerinin hesaplanmasında ortaya çıkabilecektir[20]. Devir ve lisans sözleşmelerinde, hakkın devri veya kullanımına izin verilmesi karşısında devir veya lisans alanın, kanunen zorunlu olmamakla beraber, genellikle bir bedel ödeme borcu bulunmaktadır. Bu kapsamda özellikle lisans sözleşmelerinde lisans bedeli sabit bir bedel dışında, eser örneklerinin sayısına, satış miktarına, temsil sayısı ve süresi gibi kriterlere göre kararlaştırıldığı görülmektedir[21]. Ancak Metaverse’te özellikle temsil ve görüntülenme sayısı bakımından takip zorluğunun ortaya çıkması muhtemeldir. Bu durumda Metaverse platformlarının özelliklerine uygun izleme (monitoring) yöntemlerinin geliştirilmesi kaçınılmazdır.

Halihazırda yapılmış devir ve lisans sözleşmeleri açısından da sözleşmelerin Metaverse platformlarında lisanslı içeriğin kullanımını düzenlememiş olması muhtemel olduğundan, sözleşmelere konu hakların bu ortamda kullanabilmesi için sözleşme hükümlerinde değişikliğe gidilmesi gerekebilecektir[22].

Metaverse platformlarında kullanıma konu edilen telif hakkı açısından, sözleşmelerde içerik bakımından kapsam ve sınırların açıkça belirlenmesi gerekecektir. Örneğin devre veya lisansa konu hakların sözleşme konusu eserin NFT’ye dönüştürülmesini veya NFT eser açısından, bu hakların NFT aracılığıyla gerçekleştirilen hukuki işlemleri kapsayıp kapsamayacağı kararlaştırılmalıdır. Bu konuda ayrıca vurgulamak gerekir ki, eseri temsil eden NFT’nin devri, tek başına o eserden doğan telif haklarının devri anlamına gelmez[23]. Eser sahibinin esere bağlı mali hakları ile manevi haklarının kullanımının devri için kanunun öngördüğü koşullar çerçevesinde ayrıca bir lisans sözleşmesi düzenlenmelidir[24]. Bununla beraber, markaların pratikte şimdiden farklı yaklaşımlar sergilediği görülmektedir.

Örneğin, “World of Women” isimli, her biri farklı kadın sanatçı tarafından yaratılan 10,000 adet benzersiz sanat eserinden oluşan NFT koleksiyonuna ilişkin standart sözleşmesinde NFT alıcısının, NFT’ye bağlı esere ilişkin tüm kullanım, temsil, çoğaltma ve uyarlama haklarını münhasır olarak devraldığı düzenlenmiştir[25]. Benzer yaklaşım, son günlerde büyük ses getiren “Bored Ape Yacht Club” isimli NFT koleksiyonuna ilişkin sözleşmede de yer almıştır[26]. Bu derece geniş koleksiyonlarda lisans veya devralanın kullanımın sınırlarını ihlal edip etmediğinin takip ve tespit zorluğu karşısında hakların tümden devrinin tercih edilmiş olması da mümkündür. Buna karşın örneğin Adidas, “Into the Metaverse” isimli koleksiyonda NFT’ye bağlı eserin hak sahipliğini koruyarak NFT alıcılarına eserin yalnızca belirli amaçlar için sergileme hakkını içeren sınırlı, geri alınabilir ve münhasır olmayan bir lisans tanımıştır[27].

Özetle, henüz regüle edilmemiş bu alanda, olası ihlallerden kaçınmak için sözleşmelere kapsayıcı ve açık hükümler konulması önem arz etmektedir. Sözleşmelerin geleneksel yaklaşımın dışında Metaverse platformlarının özelliklerine göre yeniden şekillenmesi ise kaçınılmaz olup, akıllı sözleşmelerin de sözleşme hükümlerinin uygulanması noktasında sağlayacağı avantajlar nedeniyle daha sık gündeme geleceğini öngörmek zor olmayacaktır. Akıllı sözleşmelerin niteliği ve uygulanabilirliğinin mahkemeler tarafından yerleşik hukuk ilkeleri bağlamında nasıl değerlendirileceği ise ayrı bir merak konusudur.

3.     Telif Hakkının İhlali ve Olası Sorunlar

Metaverse’te telif haklarının ihlali eserin, hak sahibinin izni olmaksızın platforma yüklenmesi, platformdan platforma aktarılması ve elektronik yolla dağıtılması, yukarıda açıklandığı gibi NFT’ye dönüştürülerek satılması veya devir ve lisans sözleşmelerine aykırılık şeklinde ortaya çıkabilir. Daha önce de bahsedildiği üzere, bu noktada en büyük problem, Metaverse’ün merkeziyetsiz yapısı nedeniyle ihlalin, ihlal edenin ve sorumluluğun yöneltileceği tarafın tespitinin zorluğudur.

Metaverse platformlarında kullanıcıların telif hakkı ihlali teşkil eden içeriği yüklemesi, kullanıcının sorumluluğunu gündeme getirecektir[28]. Ancak pratikte kullanıcıların kimlik tespitinin neredeyse imkânsız olduğu düşünüldüğünde, ihlalin resmi dava yoluyla takibi önünde büyük bir engel bulunmaktadır. Bununla beraber, kullanıcının sorumluluğu dışında Metaverse sağlayıcılarının sorumluluğunun doğması, bu tarz sanal platformların doğası gereği mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla, Metaverse platformlarında da sosyal medya yer sağlayıcılarının sorumlulukları çerçevesinde gündeme gelen uyar-kaldır prosedürünün devam edeceği öngörülebilir. Platformların kendi içinde oluşturduğu kullanıcı kuralları ve ihlal mekanizmaları ile dava dışı uyuşmazlık çözüm yolları, yukarıda bahsedilen çekinceler sebebiyle en efektif ve hızlı hukuki çareler olarak görünmektedir.

Ancak hak sahiplerinin, her durumda etkin bir koruma sağlayabilmek için söz konusu platformlarda meydana gelen ihlalleri tespit etmesi ve aksiyon almak için takip ve izleme yöntemlerine yatırımlar yapması gerekecektir[29]. Benzer şekilde platform sağlayıcılarının da ihlal teşkil eden içeriklerin kaldırılması için belirli ihlal bildirimlerine ilişkin mekanizmalar geliştirmesi gerekecektir. İhlal teşkil eden içeriğin platformdan platforma ve kullanıcıdan kullanıcıya takip edilemez şekilde el değiştirme ihtimalinin uyar kaldır yöntemini etkisiz kılabileceği de belirtilmelidir.

Bu çözüm yollarının yetersiz kaldığı ve ihlallerin yargıya taşındığı noktada, taraf tespitinin zorluğu ile birlikte yargılama alanı açısından da belirsizlik bulunmaktadır. Bahsi geçen olası sorunlarla beraber, fikri haklara ilişkin ulusal mevzuat ve uygulamaların farklılığının Metaverse’te hak ihlallerine yansımaları da konuyla ilgili yargı kararları verildikçe netleşecek konulardandır.

SONUÇ

Metaverse platformlarında kullanım amaçlı marka tescil başvurularının ülkemizde de artan bir hızla yapılacağı kanaatimizce açıktır. Bunun başlıca nedeni de Metaverse platformlarında marka hakkı ihlallerini ve yetkisiz kullanımları engelleme amacı olacaktır.

Türk Patent ve Marka Kurumu’nun Metaverse’te kullanım amaçlı marka başvurularında yer alacak terimlere yönelik olarak kabul edilecek veya edilmeyecek mal / hizmet tanımlarını belirlemesi, bu terimlerin aynı tür mal veya hizmetin tespitinde ne şekilde değerlendirileceğinin ilan edilmesi ve karıştırılma olasılığı değerlendirmesine malların fiziki halleri ile sanal hallerinin benzer mallar olarak görülüp görülmeyeceğinin tespit edilmesi gibi beklentilere karşılık vermesi önemli öncelikler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Metaverse’te telif hakkının kapsamı, hukuki işlemlere konu edilmesi ve ihlali de beraberinde pek çok tartışma getiren bir konu haline gelmiştir. Eser sahiplerinin mali ve manevi haklarını Metaverse platformlarında da kullanabileceği konusunda şu an için tartışma bulunmasa da telif haklarının kapsamı, uygulanması ve ihlali bakımından Metaverse pek çok belirsizlik barındırmaktadır. Bu kapsamda ilerleyen dönemde var olan düzenlemelerin ve geleneksel yaklaşımların bu sanal ortamın ihtiyaçlarını karşılayacak ve süjelerin menfaatlerini dengeleyecek şekilde gözden geçirilmesi gerektiği şüphesizdir.

Gelecek yıllarda, önce ABD’den, devamında muhtemelen Avrupa Birliği’nden ve ulusal mahkemelerimizden gelecek yargı kararları Metaverse’te marka, telif hakları ve diğer fikri haklara ilişkin ihlallerin ne şekilde değerlendirilmesi gerektiğine ışık tutacaktır.

Betül ÖZBEK

betulozbek9@gmail.com

Önder Erol ÜNSAL

unsalonderol@gmail.com

Kasım 2022


DİPNOTLAR

[1] Maghan McDowell, “How to trademark the metaverse”, Erişim Adresi: https://www.voguebusiness.com/technology/how-to-trademark-the-metaverse , Erişim Tarihi: 18/02/2022.

[2] Sig Ueland, “12 Examples of Brands in the Metaverse” Erişim Adresi: https://www.practicalecommerce.com/12-examples-of-brands-in-the-metaverse,Erişim Tarihi: 07.04.2022.

[3] Susan Wu, “Virtual Goods: the next big business model”, Erişim Adresi: https://techcrunch.com/2007/06/20/virtual-goods-the-next-big-business-model/, Erişim Tarihi: 15/03/2022.

[4] A.B.D. Patent ve Marka Ofisi web sitesi, “Trademark ID Manual”, Erişim Adresi: https://idm-tmng.uspto.gov/id-master-list-public.html. “Downloadable virtual goods, namely, computer programs featuring {specify nature, type, e.g., articles of clothing} for use in online virtual worlds.”, Erişim Tarihi: 01/02/2022.

[5] Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi web sitesi, Sınıflandırma Aracı, Erişim Adresi: https://euipo.europa.eu/ec2/, Erişim Tarihi: 01/02/2022.

[6] Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi web sitesi, Çevrimiçi Marka Sicili, Erişim Adresi: https://euipo.europa.eu/eSearch/, Erişim Tarihi: 01/02/2022.

[7] Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı web sitesi, Çevrimiçi Uluslararası Marka Sicili, Erişim Adresi: https://www3.wipo.int/madrid/monitor/en/, Erişim Tarihi: 01/02/2022.

[8] A.B.D. Patent ve Marka Ofisi web sitesi, “Trademark ID Manual”, Erişim Adresi: https://idm-tmng.uspto.gov/id-master-list-public.html .Retail store services featuring virtual goods, namely, {specify type, e.g., clothing} for use in online virtual worlds.”, Erişim Tarihi: 01/02/2022.

[9] A.B.D. Patent ve Marka Ofisi web sitesi, “Trademark ID Manual”, Erişim Adresi: https://idm-tmng.uspto.gov/id-master-list-public.html. “Entertainment services, namely, providing on-line, non-downloadable virtual {indicate goods, e.g., clothing, pets, furniture, etc.} for use in virtual environments created for entertainment purposes.”, Erişim Tarihi: 01/02/2022.

[10] Önder Erol Ünsal, “NFT İle Marka Hakları Birkin Çantaları İçin Çatışıyor: Hermès V. Metabirkins”, Erişim Adresi: https://iprgezgini.org/2021/12/30/nft-ile-marka-haklari-birkin-cantalari-icin-catisiyor-hermes-v-metabirkins/ , Erişim Tarihi: 07.04.2022.

[11] Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, 4. Baskı, İstanbul, Arıkan Yayıncılık, 2005, s. 122-123.

[12] Tekin Memiş, İnternet Ortamında Müzik Sunumu, Seçkin Yayıncılık, 2002, s.35 (Aktaran: Ahunur Açıkgöz, İnternetten İndirilen Dijital Eserlerde Yayma Hakkının Tükenmesi İlkesi, On İki Levha Yayıncılık, 2021, s.20.)

[13] Lynne Lewis ve diğerleri. “Non-fungible tokens (NFTs) and copyright law”, Intellectual Property &Technology Law Journal, Sayı: 8, 2021, s.18.

[14] Konuyla ilgili karşıt görüşler de bulunmakta olup, bu görüşler uyarınca NFT eserin kendisi değil, eserle ilgili üretilmiş bir meta veri dizisi olduğundan eserin reprodüksiyonu veya uyarlaması olarak kabul edilemez. Bu sebeple eser sahibinin esere bağlı bir NFT’nin yaratılmasını önleme hakkına sahip olup olmadığının açık olmadığı ifade edilmiştir. Ancak bu görüşe açıklamalarımız çerçevesinde katılmamaktayız. Andrew Guadamuz, “What Do You Actually Own When You Buy An NFT?”, World Economic Forum, Erişim adresi: https://www.weforum.org/agenda/2022/02/non-fungible-tokens-nfts-and-copyright/ , Erişim Tarihi: 07.04.2022.

[15] 5.12.1951 tarih ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu.

[16] 5.12.1951 tarih ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu.

[17] Tekinalp, s. 173.

[18] Tekinalp, s. 181.

[19] Hunton AndrewsKurth, “IP in the Metaverse: An Overview for Retailers in a New Landscape”, Erişim adresi: https://www.lexology.com/library/detail.aspx?g=de9a247d-b90b-4fd7-bb7e-22d8fbe3d709, Erişim Tarihi: 06.04.2022.

[20] Ibid.

[21] Cibrail Uğur, Fikir ve Sanat Eserlerine İlişkin Lisans Sözleşmesi, Adalet Yayınevi, 1. Baskı, 2020, s. 195.

[22] Ben Knowles ve diğerleri, “NFTs: Gold Mine Or Minefield?”, Erişim Adresi: https://www.clydeco.com/en/insights/2022/03/nfts-gold-mine-or-minefield , Erişim Tarihi: 07.04.2022.

[23] Lewis, s.19.

[24] ibid.

[25] Melanie J. Howard ve Anthony Traina, “Brands and NFTs: Licensing and Contracting Considerations”, Erişim Adresi: https://www.lexology.com/library/detail.aspx?g=1684031b-23cf-46af-98c1-a91f40350798 , Erişim Tarihi: 07.04.2022.

[26] Ibid.

[27] Ibid.

[28] Anthony Lupo ve diğerleri, “Protecting and Enforcing IP Rights in the Metaverse”, Erişim Adresi: https://www.afslaw.com/perspectives/alerts/protecting-and-enforcing-ip-rights-the-metaverse , Erişim Tarihi: 24.04.2022.

[29] Hunton Andrews Kurth.


KAYNAKÇA

Kitap ve Makaleler:

AÇIKGÖZ, Ahunur. İnternetten İndirilen Dijital Eserlerde Yayma Hakkının Tükenmesi İlkesi, On İki Levha Yayıncılık, 2021.

LEWIS, Lynne ve diğerleri. “Non-Fungible Tokens (NFTs) And Copyright Law”, Intellectual Property &Technology Law Journal, Sayı: 8, 2021.

MEMİŞ, Tekin. İnternet Ortamında Müzik Sunumu, Seçkin Yayıncılık, 2002.

TEKİNALP, Ünal. Fikri Mülkiyet Hukuku, 4. Baskı, İstanbul, Arıkan Yayıncılık, 2005.

UĞUR, Cibrail. Fikir ve Sanat Eserlerine İlişkin Lisans Sözleşmesi, Adalet Yayınevi, 1. Baskı, 2020.

İnternet Kaynakları:

EUIPO, “TM Class” Erişim Adresi: https://euipo.europa.eu/ec2/ , Erişim Tarihi: 07.04.2022.

EUIPO, “e-Search”, Erişim Adresi: https://euipo.europa.eu/eSearch/, Erişim Tarihi: 07.04.2022.

GUADAMUZ, Andrew. “What Do You Actually Own When You Buy An NFT?”, World Economic Forum, Erişim Adresi: https://www.weforum.org/agenda/2022/02/non-fungible-tokens-nfts-and-copyright/, Erişim Tarihi: 07.04.2022.

HOWARD, Melanie J.; TRAINA, Anthony. “Brands and NFTs: Licensing and Contracting Considerations”, Erişim Adresi: https://www.lexology.com/library/detail.aspx?g=1684031b-23cf-46af-98c1-a91f40350798 , Erişim Tarihi: 07.04.2022.

KNOWLES, Ben; WILLIAMS, Chris; STEWART, Alexander. “NFTs: Gold Mine Or Minefield?”, Erişim Adresi: https://www.clydeco.com/en/insights/2022/03/nfts-gold-mine-or-minefield , Erişim Tarihi: 07.04.2022.

KURTH, Hunton Andrews. “IP in the Metaverse: An Overview for Retailers in a New Landscape”, Erişim Adresi: https://www.lexology.com/library/detail.aspx?g=de9a247d-b90b-4fd7-bb7e-22d8fbe3d709, Erişim Tarihi: 06.04.2022.

LUPO, Anthony V.; WILLIAMS, James; JASNOW, Dan. “Protecting and Enforcing IP Rights in the Metaverse”, Erişim Adresi: https://www.afslaw.com/perspectives/alerts/protecting-and-enforcing-ip-rights-the-metaverse , Erişim Tarihi: 24.04.2022.

MCDOWELL, Maghan. “How to trademark the metaverse”, Erişim Adresi: https://www.voguebusiness.com/technology/how-to-trademark-the-metaverse , Erişim Tarihi: 18/02/2022.

UELAND, Sig. “12 Examples of Brands in the Metaverse” Erişim Adresi: https://www.practicalecommerce.com/12-examples-of-brands-in-the-metaverse,Erişim Tarihi: 07.04.2022.

USPTO, “Trademark ID Manual”, Erişim Adresi: https://idm-tmng.uspto.gov/id-master-list-public.html, Erişim Tarihi: 07.04.2022.

ÜNSAL, Önder Erol. “NFT ile Marka Hakları Birkin Çantaları İçin Çatışıyor: Hermès V. Metabirkins”, Erişim Adresi: https://iprgezgini.org/2021/12/30/nft-ile-marka-haklari-birkin-cantalari-icin-catisiyor-hermes-v-metabirkins/, Erişim Tarihi: 07.04.2022.

WIPO, “Madrid Monitor” Erişim Adresi: https://www3.wipo.int/madrid/monitor/en/, Erişim Tarihi: 07.04.2022.

WU, Susan. “Virtual Goods: the next big business model”, Erişim Adresi: https://techcrunch.com/2007/06/20/virtual-goods-the-next-big-business-model/, Erişim Tarihi: 15/03/2022.

ÜNİTER PATENT SİSTEMİ



Avrupa’da bölgesel patent koruması için yapılan Avrupa Patenti (EP) başvuruları ve akabinde gerçekleştirilen Avrupa Patenti kanalıyla ülke geçerliliklerine ek olarak yeni bir sistem yürürlüğe girmek üzere.

Kuruluşu, 2012’de imzalanan ve 20.01.2013 yılında yürürlüğe giren 1257/2012 ve 1260/2012 sayılı Avrupa Birliği Tüzüklerine dayanan Üniter Patent Sistemi (UP), sıkı bir şekilde bağlı olduğu Üniter Patent Mahkemesi Anlaşması’nın (UPCA) da yürürlüğe girmesiyle birlikte pratikte uygulanabilecektir. Yazımızda Avrupa’da patent koruması ile ilgili yeni bir dönemin başlangıcı olacak Üniter Patent Sistemi ile geçiş süreci önlemlerine ilişkin bilgi vermeyi ve süreçte yaşanması beklenenler ile dikkat edilmesi gerekenleri mevcut bilgiler ışığında değerlendirmeyi amaçlamaktayız.

Üniter Patent Mahkemesi Anlaşması, hükümetler arası bir anlaşma olarak Şubat 2013’te İspanya, Polonya ve Hırvatistan dışındaki 25 Avrupa Birliği üyesi ülke tarafından imzalanmıştır. Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılmasıyla bu sayı 24’e düşmüştür. Anlaşmanın yürürlüğe girmesi için 13 ülkenin onayı ve 2012 yılında en yüksek sayıda Avrupa Patentine sahip 3 ülkenin yani, Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık’ın onay süreçlerini tamamlamış olması şartı vardı. Brexit nedeniyle UPCA’da bazı değişiklikler yapılarak Birleşik Krallık’ın taraf olmasına gerek kalmadan Birleşik Krallık yerine İtalya’nın onayının kabul edilmesi karara bağlanmıştır. Sürecin tamamlanması için Üniter Patent Mahkemesi (UPC) iç süreçlerinin hazır olması ve Almanya’nın nihai onayını sunması beklenmektedir. Şu anda UPC yargıçlarının atanmasıyla, Anlaşmanın yürürlüğe girmesi için gerekli son şart olan Almanya’nın nihai onayını sunması ile ilgili tarih belirlenmiş durumdadır. Almanya’nın 19-23 Aralık 2022 tarihleri arasında nihai onayını sunması beklenmektedir. Bunun ardından takip eden ayın ilk günü geçiş sürecinin başlayacağı ve 01.04.2023 itibarıyla da UPC’nin ilk dava taleplerini kabul etmeye başlayacağı yol haritası olarak belirlenmiş durumdadır.

Mevcut durumda onay süreçlerini tamamlayıp uygulamaya dahil olan 17 ülke şunlardır: Almanya, Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İtalya, İsveç, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Malta, Portekiz ve Slovenya.

Onay süreçlerini tamamlayarak uygulamaya dahil olmaları beklenen ülkeler ise Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Çekya, Yunanistan, Macaristan, İrlanda, Romanya ve Slovakya’dır.

Üniter Patent Sistemi

Üniter Patentin amacına bakacak olursak, tek bir talep ile (şimdilik yukarıda belirtilen 17 ülkede) sisteme dahil tüm ülkelerde koruma, hak sahipleri için daha az maliyetli bir sistem, UPC kanalıyla hukuki kesinlik ve yeknesaklık sağlanarak ülkeler bazında çelişkili kararların ortadan kaldırılması sayesinde daha güvenilir bir sistem oluşturma ve Avrupa ekonomisinin güçlendirilmesinin hedeflendiği söylenebilir. Avrupa ülkelerinde ayrı ayrı takip yerine sisteme üye tüm ülkelerde tek bir prosedür, tek bir para birimi ve tek bir son süre takibi ile pratik bir sistem ön görülmektedir.

Başvuru Süreci Nasıl Olacak ve Mevcut Sistemden Farkları Nelerdir?

Mevcut uygulamada Avrupa Patenti başvurusu yapıp Avrupa Patentinin kabul yayım tarihinden itibaren 3 ay içinde seçilen ülkelerde geçerlilik işlemlerinin ülkelerin prosedürlerine göre tamamlanması gerekmektedir. Yani Avrupa Patent Ofisi’ne (EPO) başvuru yapılmakta, ardından EPO tarafından gerçekleştirilen araştırma/inceleme sonrası belge kararı alınmaktadır. Belge kabulünün yayımlanmasıyla tercih edilen ülkelerde vekil atama, çeviri, evrak tamamlama gibi prosedürlerle ve ülkesine göre bu süreçte ayrıca oluşan ücretlerle seçilen ülkelerde geçerlilik işlemi tamamlanmaktadır. Ardından geçerlilik yapılan her ülkede süreç ayrı ayrı yürütülmektedir. Yıllık ücretler geçerlilik yapılan ülkelerde genellikle o ülkelerdeki vekiller aracılığıyla ayrı ayrı ödenmektedir. Yasal süreçler ve dava prosedürleri de her ülke için o ülke kanunlarına göre ayrı ayrı yürütülmektedir. Bir ülkede alınan karar, diğer bir ülkedeki patent korumasını etkilememektedir.

Üniter Patent Sistemi’nde de yine başvuru süreci tamamlanmış, belge almış bir Avrupa Patenti bulunması gerekmektedir. Süreç, Avrupa Patenti belgesi aldıktan sonra farklılaşmaktadır. Üniter etki talep edilebilmesi için belirttiğimiz gibi önce klasik Avrupa Patenti başvurusu yapılması gerekmektedir. Ardından araştırma ve inceleme süreçleri yine EPO tarafından aynı standartlarda gerçekleştirilir. Belge verilmesi aşamasına kadar süreç, klasik EP başvurusu ile aynıdır. Belge verilmesine ilişkin kabul kararının Avrupa Patent Bülteni’nde yayımından itibaren 1 ay içinde ise üniter etki için EPO’ya bu talebin iletilmesi gerekecektir. Üniter etki, diğer bir ifade ile üniter patent talebi için resmi ücret bulunmamaktadır.

Üniter etkili patent talebi için çeviri konusuna da değinmek gerekmekte. Üniter etki talebi için verilen 1 aylık süre içinde tarifnamenin, başvuru sürecinde kullanılan prosedür dili dışındaki bir dile çevirisinin de sunulması gerekecektir. Bu işlem, 6 yıl olarak belirlenen geçici bir süre için geçerli olacaktır. İletilen bu çevirinin hukuki bir geçerliliği olmayacak, çeviri sadece bilgi amaçlı sunulacaktır.

Çeviri iletiminde dikkat edilmesi ve uyulması gereken 2 husus bulunmaktadır:

  1. Prosedür dili Almanca veya Fransızca ise tarifnamenin İngilizce’ye çevirisinin iletilmesi gerekecektir.
  2. Prosedür dili İngilizce ise tarifnamenin AB üyesi ülke dillerinden herhangi birine çevirisinin iletilmesi gerekecektir.

Çeviri işlemleri ile ilgili belirlenen 6 yıllık geçiş süresinin (12 yıla kadar uzatılabilir) sonrasında ise üniter etki talebi için ek bir çeviri sunulmayacaktır. Geçiş süreci tamamlandıktan sonra da çeviri konusunda sistemin asıl maliyet avantajından faydalanılmaya başlanacaktır.

Anlaşmayı 24 ülkenin imzaladığını; ancak yürürlüğe girdiğinde henüz bu ülkelerin tamamında koruma sağlanamayacağını belirtmek gerekir. Sistem yürürlüğe girdiğinde yapılacak bir üniter etki talebinde üniter etki, yukarıda listelenmiş olan ve onay süreçleri tamamlanmış 17 ülkede geçerli olacaktır. Yani 01.04.2023 itibariyle yapılacak üniter etki talepleri için 20 yıllık koruma süresinin sonuna kadar bu 17 ülkede koruma söz konusu olacaktır. Üniter etkinin sicile kaydedilmesinden sonraki bir tarihte bir veya birden fazla ülkenin daha onay süreçlerini tamamlaması durumunda üniter etki, o ülkeye/ülkelere genişlemeyecektir. Bu durum, onay sürecini tamamlayan ülkeler oldukça (ülke sayısı 17’den 24’e doğru arttıkça) üniter etkili Avrupa Patentlerinde koruma sağlanan ülkeler açısından farklı jenerasyonlar oluşmasına sebep olacaktır.

Üniter etki talebinden sonra UPC, kısa bir sürede talebi değerlendirecek, mevzuata uygun şekilde gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğini kontrol ederek şekli kontrolünü tamamlayacak ve talebin kabulüne, eksiklik varsa giderilmesine veya talebin reddine ilişkin bir bildirim ile dönüş sağlayacaktır.

Sürecin devamında ise koruma süresi boyunca ödenen yıllık ücretlerden bahsetmek gerekir. Avrupa Patenti başvuruları için vade tarihi, kabul yayım tarihinden önce ise yıllık ücret ödemesi EPO’ya yapılmaktadır. Vade tarihi, kabul yayım tarihi ile aynı gün ise ya da kabul yayım tarihinden sonra ise mevcut sistemde korumanın devam etmesi için geçerlilik yapılan ülkelerde ayrı ayrı ve ülkelerce belirlenen tutarlara göre yıllık ücret ödemeleri devam etmektedir.

Üniter Patent Sistemi’nde ise üniter etkinin geçerli olduğu tüm ülkeler için EPO’ya tek bir ücret ödenecektir. Üniter Patent için yıllık ücret miktarları 2015 yılında en çok geçerlilik yapılan 4 ülkenin yıllık ücretleri ortalaması baz alınarak belirlenmiştir. Yıllık ücret tutarlarına aşağıdaki uzantıdan ulaşılabilir:

https://www.epo.org/applying/european/unitary/unitary-patent/cost.html

Yıllık ücretler gibi, başvurular ile ilgili sicil kayıt işlemlerinin de (lisans, devir, vs.) ülkelerde ayrı ayrı yapılması yerine EPO kanalıyla tek seferde yapılacağını belirtmek gerekir. Ayrıca Üniter Patent Sistemi ile birlikte mevcut Avrupa Patenti başvurularının bilgilerinin yayımlandığı EPO sayfasından farklı olarak yeni bir kayıt sistemi kullanılacak olup bu yeni sayfada lisans, devir gibi konularda da bilgiler yer alacak ve üçüncü kişilerce ulaşılabilir olacaktır.

Geçiş Önlemleri

Yeni bir sistem yürürlüğe girmek üzere olduğu için oluşabilecek sıkıntılara karşı EPO, hak sahipleri için iki adet geçiş önlemi seçeneği sunmuştur. Geçiş önlemleri yalnızca EPC Madde 71(3) kapsamında -intention to grant- bildirim gönderilen Avrupa Patenti başvuruları için tercih edilebilir olacaktır ve bu seçenekler gündoğumu sürecinin başlaması ile birlikte uygulanabilecektir.

Geçiş önlemlerinden bahsetmeden önce gündoğumu süreci ifadesini açıklamak isteriz. Almanya’nın nihai onayını sunması akabinde UPC’nin hayata geçmesi için 3 aylık bir geçiş süreci başlayacaktır. Bu geçiş sürecine “gündoğumu süreci (sunrise period)” denilmektedir. Gündoğumu süreci, geçiş tedbirleri ile doğrudan ilişkilidir. Son yapılan açıklamalara göre gündoğumu sürecinin 01.01.2023’te başlayacağı belirtilmiştir.

Geçiş önlemlerinden ilki, kriterleri uygun olan (EPC Madde 71(3) kapsamında -intention to grant- bildirim gönderilen) Avrupa Patenti başvurularında Üniter Patent Sistemini tercih etmek istediğinden emin olan hak sahipleri için sunulmuştur. Hak sahiplerine sistem hayata geçmeden önce, gündoğumu süreci içerisinde üniter etki talebinde bulunma imkanı sunar.

Yani gündoğumu süreci boyunca Avrupa Patenti başvurunuz için EPC Madde 71(3) kapsamında intention to grant bildirimi alınırsa ve Avrupa Patentinizin kabulü yayımlandığında üniter etki talebinde bulunmak istediğinizden eminseniz gündoğumu süreci boyunca UPC nezdinde üniter etki talebinde bulunulabilir. Böylece patentiniz, sistem hayata geçer geçmez Üniter Patent Sistemi’ne kaydolmuş olacaktır. Patentinizin Üniter Patent Sistemi’ne kaydolmuş olması, kabul yayımı gerçekleştiğinde sisteme dahil olmayan ülkelerde kabul yayım tarihinden itibaren 3 ay içinde klasik Avrupa Patenti kanalı ile geçerlilik işlemi yapılmasına engel değildir. Üniter Patent Sistemi’ne ek olarak kabul yayım tarihinden itibaren 3 ay içinde, sistemin dışında kalan ülkeler için -örneğin Türkiye’de, İspanya’da, vs- klasik geçerlilik işlemi yapılabilir.

Alınan ikinci önlem ise, kriterleri uygun olan (EPC Madde 71(3) kapsamında -intention to grant- bildirim gönderilen) Avrupa Patenti başvurularında Üniter Patent Sistemi’ni tercih edip etmeme konusunda emin olmayan ve karar vermek için zamana ihtiyaç duyan hak sahipleri için sunulmuştur. Hak sahiplerine sistem hayata geçene kadar Avrupa Patenti kabul yayım kararının (grant/B1) ertelenmesi imkanını sunar. Böylece Avrupa Patentinin kabul yayım kararı, Üniter Patent Sistemi hayata geçer geçmez ya da hemen akabinde yayımlanacak ve bu erteleme sayesinde başvuru sahibinin üniter etki talebinde bulunma hakkı tabiri caiz ise saklı tutulmuş olacaktır.

Yani gündoğumu süreci boyunca Avrupa Patenti başvurunuz için EPC Madde 71(3) kapsamında intention to grant bildirimi alınırsa; ama siz patentiniz için üniter etki talebinde bulunmak isteyip istemediğinizden emin değilseniz gündoğumu süreci boyunca EPO nezdinde kabul yayım kararının ertelenmesi talep edilebilir. Sistem hayata geçtiğinde ise üniter etki isteyip istemediğinize karar vermek için kabul yayım tarihinden itibaren 1 ay süreniz olacaktır. Bu 1 aylık sürede ihtiyaç ve stratejiye göre:

  • Yalnızca Üniter Patent Sistemi ile mevcutta sisteme dahil olan ve tüm onay süreçleri tamamlanmış 17 adet ülkede koruma sağlanması talep edilebilir.
  • Üniter Patent Sistemi ile koruma sağlanması talep edilebilir.Buna ek olarak UPC’ye dahil olmayan ülkelerde koruma için klasik Avrupa Patenti kanalıyla ülke geçerlilikleri ile kabul yayım tarihinden itibaren 3 ay içinde geçerlilik işlemleri yapılabilir.
  • Üniter Patent Sistemi tercih edilmeyebilir. UPC’ye dahil olan ya da olmayan ülkelerde koruma  için klasik Avrupa Patenti kanalıyla ülke geçerlilikleri ile kabul yayım tarihinden itibaren 3 ay içinde geçerlilik işlemleri yapılabilir.

Üniter Patent Sisteminin klasik Avrupa Patenti kanalıyla ülke geçerlilik sistemini iptal etmediğini, her iki sistemin birden kullanılabileceğini bir kez daha vurgulamak isteriz.

Geçiş önlemlerini zaman çizelgesi üzerinde göstermek gerekirse:

Üniter Patent’in Avantajları ve Dikkat Edilmesi Gerekenler

Üniter etki tercih edilerek Üniter Patent Sistemi’ne üye ülkelerin tamamında, her ülkede ayrı ayrı işlem yapmaya gerek kalmadan, tek taleple koruma sağlanmış olduğunu ve özellikle bahsetmiş olduğumuz geçiş süreçleri tamamlandığında maliyetler ve prosedürler konusunda avantajlardan yararlanılacağı görülüyor. Ancak sistem hem çok yeni olduğundan hem de ön görülemeyen süreç ve sonuçlarla da karşılaşılabileceğinden sistemi her hak sahibi için her açıdan “avantajlı” olarak değerlendirmek bu aşamada mümkün değil. Mevcut durum ve bilgilere göre sistemin beklenen avantajlarını ve dikkat edilmesi gereken durumları da aşağıda derledik:

Üniter Patent seçilmesi halinde elde edilecek avantajlar olarak aşağıdaki maddeler öne çıkıyor:

  1. Mevcut durumdaki gibi ülkelerde ayrı ayrı koruma veya ayrı geçerlilik prosedürleri yerine tek bir başvuru ve standart bir prosedür ile sisteme üye tüm ülkelerde koruma sağlar.
  2. Yıllık ücret ödemeleri de tek seferde, tek bir tutar ödenerek gerçekleştirilecektir. (Yine de yıllık ücret tutarına ilişkin avantaj/dezavantaj durumu, seçilecek ülkelere ve ülke sayısına göre değerlendirilmelidir). Ayrıca lisans, devir gibi işlemler için her ülkede ayrı işlem yapmak yerine UP ülkeleri için EPO nezdinde tek işlem yeterli olmaktadır.
  3. Çeviri işlemleri için şu anda planlanan 6 yıllık geçiş sürecinden sonra çeviri talep edilmeyecektir.
  4. Koruma istenen her ülkede işlemlerin yürütülebilmesi için yerel vekil atamaya gerek olmayacaktır.
  5. Hükümsüzlük ve ihlal durumunda her ülkenin mahkemesinde ayrı ayrı dava açılması yerine hukuki süreç UPC nezdinde merkezi olarak yürütülecektir. Ayrıca daha hızlı, basitleştirilmiş bir yargı süreci sağlanması planlanmaktadır.

Üniter Patent sisteminde dikkat edilmesi gereken hususlar ise aşağıdaki gibidir:

  1. Bazı ülkeler EPC sistemine dahil olsa da UPC’ye dahil değildir. UPC’ye dahil olmayan ülkelerde de koruma talep edilirse klasik sistemde olduğu gibi bu ülkeler için geçerlilik talebi yapılması gerekecektir.
  2. Korumasına devam edilmesi gerekli görülmeyenler için ülke bazlı vazgeçme, terk etme durumu söz konusu değildir.
  3. Kabul yayımını beklemeden, en geç belge kararı aşamasında hangi ülkelerde gerçekten korumaya ihtiyaç duyulduğu belirlenerek buna göre karar verilmeli. Üniter etki tercihi için tanınan 1 aylık sürede tarifname çevirisi de sunulacağı için zamanında harekete geçmek önem taşımaktadır.
  4.  Yıllık ücretlerin tek seferde ödenmiş olacağını avantajlar kısmında belirtmiş olsak da Üniter Patent Sistemi’nde ödenecek yıllık ücretlerin en çok geçerlilik talebi yapılan 4 ülkenin 5 yılda oluşan yıllık ücret ödemelerinin ortalaması alınarak belirlendiğini göz önünde bulundurmak gerekir. Örneğin koruma talep edilen ülkeler 2 adet ise bu durumda üniter etki talep edilmesi halinde yıllık ücretlerde daha çok maliyet oluşmuş olacak ve yıllık ücretlerin tek seferde ödeniyor olması avantaj olmaktan çıkıp dezavantaja dönüşmüş olacaktır.
  5. UPC tarafından verilen kararlar tüm üye ülkeler için (17 ülke) bağlayıcı olacaktır. Olumsuz bir karar verilmesi durumunda bu durum hak sahibi için olumsuz olacaktır.
  6. UPC tarafından henüz verilmiş bir karar bulunmadığından ve içtihat oluşmadığından yargılama sürecinde öngörülemeyen hususların olabileceği düşünülmektedir. Bu durum ve belirsizlik hak sahipleri için olumsuz bir durum olarak algılanabilmektedir.

Üniter Patent Sistemini tüm olasılıklarıyla çok iyi bir şekilde incelemek ve Avrupa ülkelerinde koruma taleplerini buna göre çok iyi değerlendirmek gerekecektir. Sistemin odak noktası olan UPC ve “opt out” (UPC yetki alanından çıkma) konularının da dikkatle incelenmesi gerekmektedir. UPC ve opt out konuları ayrı bir yazı ile detaylıca ele alınacaktır.

Zehra ENLİGÜN

guducuzehra@gmail.com

Mürvet ÇALIK CANYURT

murvetcalik@hotmail.com

Kasım 2022

MARKANIN FONKSİYONLARI DOĞRULTUSUNDA KULLANMAMA SEBEBİYLE İPTAL İNCELEMESİ

Avrupa Birliği Adalet Divanı Genel Mahkemesi’nin 08/06/2022 tarihli “THINK DIFFERENT” kararları



Bu yazıda bahsedeceğimiz Avrupa Birliği Adalet Divanı Genel Mahkemesi (“Genel Mahkeme”) kararında, Apple Inc’e (“Apple”) ait tescilli “Think Different” markalarının kullanmama sebebiyle iptaline ilişkin olarak verilmiş olan 2011/2018-4, R 2012/2018-4 ve R 2013/2018-4 sayılı EUIPO kararlarının iptali talebi incelenmiştir.

Olayların geçmişi

Genel Mahkeme vakayı değerlendirmeye geçmeden önce Apple adına tescilli olan üç markanın geçmişinden bahsetmiştir. Kullanmama sebebiyle iptale konu markaların tamamının “Think Different” ibaresinden oluştuğu ve 9. sınıfta tescilli olduğu görülmektedir.

Ayrıntılı olarak inceleyeceğimiz davanın taraflarından olan SWATCH AG (“Swatch”), 14 Ekim 2016 tarihinde, Apple’e ait Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi’nde (“EUIPO”) tescilli “Think Different” ibareli markaların9. sınıfta bulunan mallar bakımından son beş yıldır kesintisiz bir şekilde ciddi kullanıma sahip olmaması sebebiyle iptalini talep etmiştir.  24 Mart 2017 tarihinde Apple ciddi kullanımlarını gösteren belgeleri sunmuştur ve bu belgeler kapsamında değerlendirmeler gerçekleşmiştir.

EUIPO İptal Birimi ve Temyiz Kurulu tarafından yapılan incelemeler sonucunda, Apple tarafından sunulan kullanım kanıtlarının son beş yıla ait kesintisiz ciddi kullanımı kanıtlayamadığı gerekçesiyle markaların iptaline karar verilmiştir. Çünkü sunulan delillerin 14 Ekim 2011-13 Ekim 2016 tarihleri arasında ciddi kullanımı göstermesi gerekirken, Apple tarafından sunulan delillerin iki ayrı dönemi kapsayan delillerden oluştuğu görülmüştür. Bu dönemlerin 1997-2000 yılları arasındaki bilgisayar kampanyasını kapsadığı ve 2009 yılında bilgisayar kutularının üzerinde söz konusu ibarenin kullanılmasını ele aldığı görülmüştür. İlk dönem için sunulan delillerin on yıldan eski olduğu göz önünde bulundurulduğunda dikkate alınamayacağı vurgulanmıştır. Yine kullanımı kanıtlamak için sunulan bazı görsellerden, söz konusu kullanımların süreklilik arz etmediği görülmüştür. İkinci döneme ilişkin dava konusu ibarenin kullanıldığını gösteren bilgisayar kutuları bakımından bir değerlendirme yapıldığında ise; söz konusu bilgisayarların satış miktarları gösterilmediğinden, bu delillerin de “Think Different” ibaresinin markasal kullanımını kanıtlamadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Görülebileceği üzere, kullanılan “Think Different” ibareleri bilgisayar kutuları üzerinde oldukça küçük, tüketicilerin dikkatini çekmeyecek bir şekilde yer almıştır.

EUIPO tarafından verilmiş olan birbiri ile paralel bu üç kararın iptali için Apple tarafından Genel Mahkemeye başvurulmuştur.

Genel Mahkeme tarafından gerçekleştirilen ilk inceleme

Mahkeme, görevinin EUIPO tarafından verilmiş olan kararların uygunluğunu denetlemek olduğunu, sunulan yeni delilleri incelemek olmadığını vurgulayarak, Apple tarafından ilk kez dosyaya sunulan yeni delillerin değerlendirilmeyeceği yönünde karar vermiş ve tüm değerlendirmeyi dosyaya önceden sunulan deliller kapsamından gerçekleştireceğini bildirmiştir.

Usule ilişkin itirazların incelenmesi

Apple, usulen itirazlarını iki ana grup altında toplamıştır. Gerekçelerden ilki, dinlenme hakkının ihlali; ikincisi ise gerekçe gösterme hakkının ihlalidir.

Dinlenme hakkının ihlaline ilişkin iddiaların incelenmesi

İlk olarak, Apple, Temyiz Kurulu’nun vermiş olduğu üç kararda da yorum yapma fırsatının olmadığını öne sürdüğü argümanlara ve kanıtlara dayanıldığını ve dolayısıyla dinlenme hakkının ihlal edildiğini vurgulamıştır. Fakat, EUIPO ve Swatch, Apple tarafından ileri sürülen bu iddiaların gerçekçi olmadığını, dinlenme hakkının en temel haklardan biri olduğunu ve Apple’ın temyiz süreci boyunca iddialarını sunabileceği ve savunabileceği birçok fırsatının olduğunu belirtmiştir.

Genel Mahkeme yapmış olduğu inceleme sonucunda, temyiz sürecinde sunulan kullanım delillerine, karşı tarafın cevaplarından sonra Apple tarafından tekrar görüş sunma talebinde bulunabilecekken, bu hakkın kullanılmadığını belirtmiştir. Dolayısıyla, Temyiz Kurulunca dinlenme hakkının ihlal edilmemesi sebebiyle, Apple tarafından öne sürülen bu argümanın reddedilmesine karar verilmiştir.

Gerekçe gösterme hakkının ihlaline ilişkin iddiaların incelenmesi

Apple, gerekçe gösterme hakkının 3 farklı açıdan ihlal edildiğini iddia etmiştir:

  1. Bunlardan ilki, Temyiz Kurulu’nun, ““Think Different” ibaresinin kullanıldığı bilgisayar kutularının, tüketiciler nezdinde ayrıntılı incelemeye tabi tutulmayacağı dolayısıyla, bu ibarenin dikkat çekmeyeceği” gerekçesini mantıklı sebeplere dayandırmaması ve ayrıntılı olarak açıklamaması.
  2. İkincisi, Temyiz Kurulu’nun İngilizce bilmeyen halkın algısının dikkate alınmayacağına ilişkin gerekçelerini ayrıntılı olarak açıklamaması,
  3. Üçüncü olarak, “Think Different” ibaresinin tanınmışlığının göz ardı edilmesi ve bu ibarenin tanıtım materyalinden daha fazlası olmadığı argümanının gerekçelendirilmemesi.

EUIPO ve Swatch bu iddialara itiraz etmiştir. Yapmış oldukları açıklamalarda, sunulan deliller kapsamında ciddi kullanımın belirlenmiş yasalar ve kabul gören içtihatlar doğrultusunda değerlendirildiğini ve eksik bir inceleme yapılmadığını vurgulamışlardır.

Esasa ilişkin itirazların incelenmesi

Genel Mahkeme tarafından yapılan inceleme sonucunda,  iptal edilen ilk markanın 6 Eylül 1999 tarihinde, iptal edilen ikinci markanın 18 Kasım 1999 tarihinde ve iptal edilen üçüncü markanın ise 8 Mayıs 2006 tarihinde tescil edildiği ve bu markaların kullanılmıyor olmaları sebebiyle iptal edilmeleri talepli başvuruların ise 14 Ekim 2016 tarihinde yapıldığı belirtilmiştir. İptali istenilen markalar beş yıldan daha uzun bir süredir tescilli olduklarından, 13 Ekim 2011-13 Ekim 2016 tarihleri arasındaki ciddi kullanımlarının ispatlanması beklenmiştir. Akabinde, kullanmama sebebiyle iptal durumlarında, dikkate alınması gereken kriterler ayrıntılı bir şekilde açıklanmış ve bu kriterler ışığında aşağıdaki değerlendirmeler yapılmıştır:

1- İlk olarak iptal talebine konu “bilgisayarlar, bilgisayar terminalleri, klavyeler, ekran birimleri, terminaller; modemler; disk sürücüleri; bilgisayar çevre birimleri; İletişim ekipmanları; adaptörler, adaptör kartları, konektörler ve sürücüler; boş bilgisayar depolama ortamı, bilgisayar programları, işletim sistemleri, bilgisayar donanımı, yazılımı ve bellenimi; bilgisayar bellek aygıtları; veri kayıtları; kameralar; bilgisayar programlarını ve yazılımlarını taşıyan veya bunları kaydetmek için kullanılan çipler, diskler ve bantlar; rastgele erişimli bellek, salt okunur bellek; katı hal bellek aygıtı; elektronik haberleşme teçhizatı ve aletleri; yukarıda belirtilen ürünlerden herhangi birini içeren veya bunlarla birlikte kullanım için etkileşimli ürünler; bahsi geçen tüm mallar için parçalar ve donanımlar’ ve ikinci ve üçüncü itiraz edilen markalar için ‘bilgisayarlar, bilgisayar terminalleri, klavyeler, ekran birimleri, terminaller; modemler; disk sürücüleri; bilgisayar çevre birimleri; İletişim ekipmanları; adaptörler, adaptör kartları, konektörler ve sürücüler; boş bilgisayar depolama ortamı, bilgisayar programları, işletim sistemleri, bilgisayar donanımı, yazılımı ve bellenimi; bilgisayar bellek aygıtları; veri kayıtları; kameralar; bilgisayar programlarını ve yazılımlarını taşıyan veya bunları kaydetmek için kullanılan çipler, diskler ve bantlar; rastgele erişimli bellek, salt okunur bellek; katı hal bellek aygıtı; elektronik haberleşme teçhizatı ve aletleri; yukarıda belirtilen ürünlerden herhangi birini içeren veya bunlarla birlikte kullanım için etkileşimli ürünler; yukarıda belirtilen tüm mallar için parçalar ve bağlantı parçaları” mallarının ortalama tüketici kitlesi ve buna bağlı olarak ilgili ürünlerin satın alınma süreçleri ile teknik özelliklerin önemi değerlendirilmiştir. Çünkü Apple, Temyiz Kurulu tarafından yapılan değerlendirmelerde, ortalama tüketici kitlesinin ve ilgili kesimin dikkat düzeyinin dikkate alınmadığından şikayetçi olmuştur. Apple’a göre, tüketiciler dayanıklı ve teknik özellikleri yüksek malları satın alırken yüksek düzeyde dikkat göstermektedir ve bu tür ürünlerin teknik özelliklerini daha fazla irdelemektedir. Özellikle, Temyiz Kurulu tarafından yapılan değerlendirme esnasında, bu durumla ilgili içtihatların göz ardı edildiği iddia edilmiştir.

Fakat, Mahkeme, Temyiz Kurulu tarafından da ortalama tüketicilerin ve ilgili kesimin dikkat düzeyinin benzer şekilde belirlendiğini kabul etmiştir. Kaldı ki bahsi geçen ürünlerin teknik ürünler olduğu ve tüketicilerin satın alma aşamasında yüksek düzeyde dikkat göstereceğinin tartışmalı olmadığı vurgulanmıştır. Yine de ciddi kullanıma konu olan ibarenin, bilgisayar kutusunun çok küçük bir kısmında dikkat çekmeyecek şekilde kullanılması halinin tüketiciler nezdinde markasal bir etki oluşturmadığına karar verilmiştir. Dolayısıyla, tüketicinin dikkat düzeyinin yapılan incelemeye bir etkisinin olmadığı, bahsi geçen ibarenin markasal kullanım kabul edilmeyecek derecede küçük bir şekilde olduğu ifade edilmiştir.

Aynı zamanda, bilgisayar ve benzeri ürünlerin satışlarının sergi şeklinde açık ürünler üzerinden gerçekleştiği ve kutu gibi ambalajlamaya ilişkin unsurların tüketicilerin ulaşamayacağı bir depoda tutulduğunun unutulmaması gerektiği belirtilmiştir. Dikkat düzeyi yüksek bir tüketici, direkt olarak ulaşamayacağı bir ambalajdan ziyade, açık bir şekilde teşhir edilen ürünün kendisini ayrıntılı olarak inceleme fırsatına sahiptir. Doğal olarak, Apple tarafından ileri sürülen, “tüketicilerin iptali talep edilen markanın üzerinde kullanıldığı ambalajları her zaman inceleyecek durumda oldukları” iddiasının kabul edilmesi mümkün değildir. İnternet sitesinden yapılan çevrimiçi alışverişlerde ise, ürün ambalajları ancak satın alma işlemi akabinde ürün tüketiciye ulaştığında görülebilmektedir.

2- İkinci olarak, Apple tarafından sunulan bilgisayar ürünlerinin satışına ilişkin sayıların değerlendirmesi yapılmıştır. Apple, Temyiz Kurulu tarafından bu satış sayıları incelenirken “tüm Avrupa Birliği ülkeleri yerine belirli üye devletler bakımından bir inceleme yapılmasının ve hukuk departmanlarının müdürü tarafından beyan edilen sayıların dikkate alınmamasının” yanlış bir yargıya varılmasına sebep olduğunu vurgulamıştır. Fakat Mahkeme yapılan incelemede, söz konusu verilerin, şirketin hukuk departman müdürü tarafından sunulmasının, bu sayıların güvenilirliğinin zedelenmesine sebep olduğunun kabul edilmesi gerektiğine karar vermiştir. Müdür tarafından sözlü olarak belirtilen “Think Different” ibareli ürünlerin “Avrupa’da dört milyon adetten fazla satışının gerçekleştiği” iddiası ise sunulan deliller ile kanıtlanamamıştır. Avrupa genelinde sunulan satış rakamlarının ise iMac bilgisayarlarının satışını gösterdiği ancak “Think Different” markasının kullanıldığını kanıtlayamadığı anlaşılmıştır. Tüm bu veriler ışığında, satış sayılarının dikkate alınmaması gibi bir durumun söz konusu olmadığı, ancak sunulan belgelerin Temyiz Kurulu tarafından yeterli düzeyde kullanım olarak kabul edilmemesi yönünde karar verildiğinin kabulü gerekecektir.

3- Üçüncü olarak, “Think Different” ibaresinin kullanımı değerlendirilirken kriterlerin yanlış ve eksik olarak uygulandığı öne sürülmüştür. Kullanılan ibarenin, tek başına bir markasal kullanım kabul edilmesi gerekirken, Temyiz Kurulu tarafından yapılan yanlış değerlendirme nedeniyle markasal kullanım olarak kabul edilmediği vurgulanmıştır. Oysa, bilgisayarların ambalajlarında birden fazla markanın ortak kullanımının yaygın olduğu ve bu durumun iptali istenen markanın işlevini zayıflatamayacağı iddia edilmiştir. Bu bağlamda da EUIPO’nun yerleşik içtihatların dışına çıkarak doğru bir sonuca ulaşmadığı belirtilmiştir. Yine Apple’a göre, iptal konusu markanın ilgili ürünün ambalajı üzerinde dikkat çeken bir yere yapıştırılması ve büyük harflerle yazılması gerektiğini işaret eden bir EUIPO içtihadı da bulunmamaktadır. Dolayısıyla, EUIPO tarafından bu husus gerekçe gösterilerek karar verilmesi yerinde değildir. Son olarak, “Think Different” ibaresinin bir tanıtım materyalinden daha fazlası olmadığına ilişkin verilmiş olan kararın yerinde olmadığı vurgulanmıştır. Bu husus hakkında kullanmama sebebiyle iptal incelemesi yapılırken bir markanın ayırt ediciliği konusunda değerlendirme yapılmaması gerektiği noktasının da altı çizilmiştir.

Genel Mahkeme yapmış olduğu değerlendirmelerde, iki veya daha fazla ticari markanın birlikte ve birbirlerinden bağımsız olarak, üreticinin şirketinin adı olsun veya olmasın, kullanıldığı durumların ortaya çıkabileceğini kabul etmiştir. Fakat bu kullanımların markasal olarak kabul edilebilmesi için her bağımsız ibarenin, markanın işlevlerini tam olarak yerine getirmesi beklenecektir. Somut olayda, Genel Mahkeme, Temyiz Kurulu’nun “Think Different” ibaresinin markasal bir kullanım olmadığı yönündeki kararını, “Think Different” ibaresinin iMac veya Macintosh markaları ile aynı ambalajda yer alıyor olmasına dayandırmadığının altını çizmiştir. Aksine, Temyiz Kurulu’nun vardığı sonuca dayandırdığı temel dayanaklarının;

  • Kullanımı kanıtlamak amacıyla sunulan delillerin bir kısmının ilgili sürenin dışında kalması,
  • Apple tarafından sunulan görsellerin iptali talep edilen markaları kutu ambalajı üzerinde tek bir yerde göstermesi ve bu kullanımın, özellikle boyutu ve konumu başta olmak üzere tek başına markasal bir kullanım teşkil etmeyeceği gerekçelerine dayandırdığı vurgulanmıştır. Ek olarak, bir markanın kaynak gösterme işlevinin oldukça önemli olduğu ve ciddi kullanımın bundan bağımsız düşünülemeyeceği belirtilmiştir.

Somut olayda, bilgisayar kutusunun fotoğraflarından da anlaşılacağı gibi, kutu ambalajına yapıştırılan etiketlerde “Think Different” ibaresi, tüketicinin dikkatini çekecek şekilde konumlandırılmamıştır. Aksine, bu ibare satışa sunulan bilgisayarların teknik özelliklerinin altına ve nispeten küçük karakter boyutunda barkodun hemen üstüne yerleştirilmiştir. Bu kullanımın, iptali istenilen markaların temel işlevini -ilgili malların kaynağını gösterme- oldukça zayıf olarak yerine getirdiği belirtilmiştir. İddia edildiği gibi, Temyiz Kurulu’nun kullanmama sebebiyle iptal incelemesi yaptığı esnada, spesifik olarak ayırt edicilik değerlendirmesi yapmadığı, markanın işlevleri gereği bir değerlendirme yaparken iptali istenen ibarenin ayırt ediciliğinin zayıf olduğuna değindiğinin kabul edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca, Apple’ın iddia ettiğinin aksine, Temyiz Kurulu’nun itiraz edilen markaların ayırt ediciliğine ilişkin vardığı sonucun, bunların gerçek anlamda kullanıldıklarını kanıtlamayı amaçlayan bir deliller bütünü ile çelişmediğini, kullanmama sebebiyle iptal kararını aksi yönde etkilemediği belirtilmiştir. Çünkü, EUIPO’ya sunulan ciddi kullanım kanıtları arasında, 1997 tarihli lansman sırasında “Think Different” başlıklı reklam kampanyasının başarısını belirten çok sayıda basın makalesinin bulunduğu görülmüş olmasına rağmen bahsi geçen basın makalelerinin 10 yıldan daha eski olduğunun da kabul edilmesi gerekmektedir.

Tüm bu açıklamalar doğrultusunda Genel Mahkeme davayı reddetmiştir.

Sonuç

Genel Mahkeme daha önce verdiği birçok kararda, ihtilaf konusu işaretlerin, ticari kaynak gösterir biçimde markasal kullanıma konu olmadığı, ilgili işaretlerin kullanımına yönelik sunulan kanıtların yalnızca tanımlayıcı biçimde kullanımı gösterdiği gerekçesiyle ilgili markaların ciddi kullanımının bulunmadığı ve markaların iptalinin gerektiği yönünde karar vermiştir. İncelenen davanın diğerlerinden farkı, Genel Mahkeme’nin ilk kez bir işaretin ikincil (veya tali) biçimde kullanımı gerekçesiyle ciddi kullanımın bulunmadığı tespitine varması ve markanın iptali yönündeki kararın onamasıdır. Bu bağlamda, yazıda aktardığımız karar kanaatimizce önemli ve yeni bir içtihat teşkil etmektedir.

Cansu ÇATMA BİLEN

Kasım 2022

cansucatma1@gmail.com

EPO GENİŞLETİLMİŞ TEMYİZ KURULUNUN G 2/21 SAYILI ÖN GÖRÜŞÜ IŞIĞINDA YAŞAM BİLİMLERİ BULUŞLARINA İLİŞKİN T 0957/18 SAYILI EPO KARARI


Şekil 1 – Makuliyet ilkesi değerlendirilmesinde göz önüne alınan bazı kavramların temsili gösterimi

13.10.2020 tarihinde, Avrupa Patent Ofisi (EPO) Genişletilmiş Temyiz Kurulu, özellikle yaşam bilimleri alanında merakla beklenen G 2/21 sayılı başvurudaki sorulara ilişkin ön görüşünü1 (Görüş) yayımladı. Görüş, teknik bir etkinin varlığını kanıtlamak için sonradan yayımlanmış kanıtların kullanılıp kullanılamayacağıyla ilgilidir. Görüş’ün sunduğu önemli çıkarımlar aşağıdaki gibidir.

1. Buluş basamağı değerlendirmesindeki teknik etki için tek kanıt olsalar da sonradan yayımlanmış kanıtlar göz ardı edilmemelidir (principle of free evaluation).

2. Başvuru tarihinde, teknikte uzman kişi teknik etkiyi makul kabul ederse, sonradan yayımlanmış kanıtlar dikkate alınabilir (ab initio plausibility).

3. Başvuru tarihinde, teknikte uzman kişi, etkinin makul olmadığını düşünmek için önemli bir neden görmemiş ise, yayımlanmış kanıtlar dikkate alınabilir (ab initio implausibility).

Her ne kadar bu yazıya konu olan Görüş’ün yayımı oldukça yeni olsa da daha önceki kararlardan bu Görüş’ün çıkarımlarına benzer yaklaşımların halihazırda uygulandığı görülüyordu. Örneğin, 24.09.2020 tarihli ve T 0957/182 numaralı kararda (Karar) ilk başvuru dosyasında bulunan destekleyici ifade ile başvuru sonrası yayımlanan ve teknik özelliğin etkisine ilişkin kanıt içeren belgeler temyiz eden tarafın yararına olan bir sonucun belirlenmesinde rol oynamışlardır.

Karar’a konu olan buluş, diffüz büyük B hücreli lenfomanın tedavisine ilişkindir. Buluşta, CD47 ve CD20 proteinleri için seçici olan ve bir bispesifik FcR aracılı antikorda birleştirilmiş ajanların sinerjistik kombinasyonları açıklanmıştır. Buluş sahibi, bispesifik FcR aracılı antikorların, -özellikle normal dokularda CD47 varlığında-, sinerjik etkiyi kaybetmeksizin potansiyel antikor toksisitesini azalttığını bulmuştur.

Karar’a konu olan buluşun ana talep istem 1’i aşağıdaki şekildedir.

  1. Bir hastadaki bir hematolojik kanserin tedavisinde kullanılmak için sinerjistik kombinasyon ajanları olup;

-özelliği hematolojik kanser Non-Hodgkin Lenfoma (NHL)’ dır,

-özelliği NHL; diffüz büyük B hücreli lenfomadır,

-özelliği kombinasyon ajanları; seçici olarak CD47’yi bloke eden bir birinci ajan ve CD20’ye bağlanan bir ikinci ajan içermektedir,

-özelliği birinci ve ikinci ajanların; CD47 ve CD20 için seçici olan bir bispesifik FcR aracılı antikorda içerilmesidir.

Karar’da belirtildiği üzere temyizde, başvuru sahibi yenilik ve buluş basamağı değerlendirmesini göz önüne alarak, isteme ilave bir teknik özellik eklemiştir. Eklenen bu özellik; “birinci ve ikinci ajanların; CD47 ve CD20 için seçici olan bir bispesifik FcR aracılı antikorda içerilmesidir” özelliğidir.

Buluşun en yakın önceki teknik dokümandan3 (D1) en önemli farkı; CD47’yi seçici olarak bloklayan birinci ajanın ve CD20’ye bağlanan ikinci ajanın CD47 ve CD20 için seçici olan bir bispesifik FcR-aracılı antikorda kombine edilmiş olmalarıdır.

D1; bir anti-CD47 antikorun tek başına veya bir anti-CD20 antikoru ile Non-Hodgkin Lenfoma (NHL) tedavisindeki potansiyel terapötik etkisini açıklamaktadır.

Bu fark nedeniyle oluşan teknik etki ise sinerjik etki korunurken CD47 taşıyan normal dokuların potansiyel antikor toksisitesindeki azalmadır. Başvuru sahibi, aşağıdaki ifadesi4 ile bu teknik etkinin teknikte uzman kişiye makul veya mantıklı geleceğini iddia etmiştir.

Şekil 2 – Karar’a konu olan EP2477648 numaralı başvurudaki Şekil 17D

[…] Bu etki makul olmakla beraber başvurunun [0209] paragrafı ve anti-CD47 antikorlarının CD47’nin hücre ölümüne neden olabileceğini gösteren Şekil 17D’deki veriler ışığında teknikte uzman kişiye “mantıklı” da görünecektir. Başvurunun yapıldığı tarihten sonra yayımlanan D95 ve D136 belgeleri, CD47 ve CD20’ye özgü bispesifik bir FcR’ye bağlanan antikorun tümör hücrelerine seçici olarak bağlanmasını ve normal hücrelere bağlanmanın azalmasını doğrulamıştır.

Teknikte uzman kişi ayrıca, [0209] paragrafında bulunan; bispesifik antikorun, tek başına anti-CD20 veya anti-CD47 antikorları ile tedaviye göre sinerjistik etkiyi koruduğuna ilişkin ifadeyi inandırıcı bulurdu ve dolayısıyla başvuru tarihinden sonra yayımlanmış olmasına rağmen (belgeler D9 ve D13) bispesifik antikorun iddia edilen sinerjik etkisini gösteren kanıtlar dikkate alınabilirdi.[…]

Başvuru sahibinin yukarıdaki ifadesine karşılık olarak Temyiz Kurulu (Kurul)aşağıdaki görüşünü7 paylaşmıştır.

[…] Kurul, teknikte uzman kişinin, her ne kadar başvuruda bunu gösteren bir örnek bulunmamasına rağmen, yukarıda bahsedilen sinerjik etkiyi kaybetmeksizin potansiyel antikor toksisitesini azalması etkisini makul bulacağı görüşündedir. Bunun nedeni, bir hedef için tek bir bağlanma bölgesine sahip bir bispesifik antikorun, bu hedef için iki bağlanma bölgesine sahip bivalent bir antikordan bu hedefi ifade eden bir hücreye daha düşük bir bağlanma aviditesine sahip olacağının bilinmesidir. Ayrıca, (teknikte uzman kişi) yalnızca CD47 ifade eden normal hücrelere hedef dışı bağlanmanın ve bu tür normal hücrelerde CD47 sinyallemesinin bloke edilmesinden kaynaklanan ilgili toksisitenin azaltılabileceğini de makul görecektir. […]

Kurul tarafından teknik etkinin teknikte uzman kişi tarafından makul göreceği görüşünün sunulması ile D9 ve D13’deki kanıtlar da buluş basamağı değerlendirilmesine alınmış ve buluşun buluş basamağı niteliğine haiz olduğu sonucuna varılmıştır.

Sonuç

Genişletilmiş Kurul için bağlayıcı olmasa da, Görüş’ün, 24 Kasım 2022’de yapılması planlanan sözlü işlemlerde tartışılacak olan konulara büyük bir etkisi olacağı ortadadır. Bununla birlikte, Görüş’ten önceki tarihli yukarıda anlatılan ve Görüş’ün çıkarımlarına paralel olan Karar’ın benzerlerinin sayısı da azımsanmayacak boyuttadır. Dolayısıyla Genişletilmiş Kurul’un da Görüş’ün mevcut çıkarımlarına benzer bir yaklaşım sergilemesi mümkün gözükmektedir.

Ayça KOROĞLU

Kasım 2022

aycakoroglu@gmail.com


DİPNOTLAR

[1] Genişletilmiş Temyiz Kurulunun ön görüşü

https://register.epo.org/application?documentId=L95QJ8WQRL3OUXE&number=EP12002626&lng=en&npl=false

[2] T 0957/18 numaralı karar  

https://www.epo.org/law-practice/case-law-appeals/recent/t180957eu1.html

[3] D1: |Chao M. P. et al. (2009), Experimental Hematology 37(9) Suppl. 1, S8-S9 |

[4]  T 0957/18 numaralı kararda bölüm X.

[5] D9: |Piccione E. C. et al. (2015), MABS, 7(5), 946-956 |

[6] D13: |Dheill E. et al. (2017), Molecular Therapy, 25(2), 523-533 |

[7] T 0957/18 numaralı kararda 16. nokta.