Etiket: üç boyutlu şekillerin ayırt edici niteliği

ÜÇ BOYUTLU TABLET KILIFI ŞEKLİ EUIPO’DA AYIRT EDİCİLİK TESTİNİ GEÇEMEDİ


Gün geçtikçe ticaret hayatı ve piyasanın küçük ve orta ölçekli şirketler için olduğu kadar, büyük şirketler için de zorlayıcı olduğunu gözlemlemek mümkün… Bu konjonktürde şirketler, ürünlerine ve markalarına değer katmak için ciddi yatırımlar yaparak, sürekli büyüyen rekabetçi bir piyasada, yeni ve ilginç çözümler üretip pek çok ürün geliştirmekte ve sıradan ürün şekillerinden uzaklaşarak, markaları ile özdeşleşen ürünler yaratmaya çalışmaktadırlar. Yeni ve sıra dışı tasarımlar ve ürün şekilleri üreten şirketlerin, bu ürünleri korumak için, şüphesiz etkili fikri mülkiyet hukuku korumasına ihtiyaç duyarlar. Fakat fikri mülkiyet ofisleri, özellikle de ürün şekillerinin üç boyutlu marka olarak tescil edilmesi söz konusu olduğunda, bu ürün şekillerinin ayırt edici nitelikleri konusunda her zaman başvuru sahipleri ile aynı fikirde olmayabiliyor ve onları zorlayabiliyor…

Mesela yakın bir tarihte incelediğimiz EOS kararında da[1], Avrupa Birliği Adalet Divanı (“ABAD”), EOS PRODUCTS SÀRL’e ait yumurta şeklindeki dudak balsamı şeklinin ayırt edici karakterden yoksun olduğuna ve tescil edilemeyeceğine karar vermişti.

Bu sefer ise üç boyutlu markasını tescil ettiremeyerek hüsrana uğrayan bir diğer şirket ünlü bir çanta/bavul üreticisi şirket oldu. Amerikalı şirket, 2019 yılında kolları ve bacakları olan bir silueti andıran iPad/tablet kılıfı şeklini, Avrupa Birliği (“AB”) markası olarak tescil ettirmeye çalışmış, ancak ayırt edicilik kriterine takılarak, başarılı olamamıştır.

UYUŞMAZLIĞIN GEÇMİŞİ

4 Şubat 2019 tarihinde, Amerikalı, çanta ve bavul üreticisi bir şirket, görseldeki tablet kılıfını marka olarak tescil ettirmek üzere AB Fikri Mülkiyet Ofisi (“EUIPO”) nezdinde marka başvurusunda bulunmuştur.


İlgili başvuru kapsamında, Nice Sınıflandırmasına göre 09. sınıfta: “Dizüstü bilgisayarlar, tabletler ve akıllı telefonlar için kılıflar.” malları yer almaktadır.

8 Şubat 2019 tarihinde, yapılan inceleme neticesinde EUIPO marka uzmanı, başvuruyu ayırt edicilikten yoksun bularak AB Marka Tüzüğü (“EUTMR”) madde 7(1)(b) uyarınca tümden reddetmiştir. İncelemeyi yapan uzman, başvurusu yapılan üç boyutlu markanın görünümünün, ilgili sektörün norm ve geleneklerinden önemli ölçüde sapmadığını değerlendirmiştir. İlgili işaretin, yalnızca teknik bir sonuç elde etmek için gerekli olan bir şekli temsil ettiği sonucuna ulaşan uzman, bu ürün şeklinin ilgili tüketici tarafından tescil edilmek istenen mallar için piyasada yaygın bir şekil olarak görüleceğini belirtmiştir. Nihayetinde, ilgili işaretin, kollar ve bacaklara sahip komik bir siluet şeklini haiz olmasının, yalnızca piyasada yaygın olarak kullanılan ürün şekillerinin bir varyasyonu olarak değerlendirilmesine sebebiyet vereceği sonucuna ulaşmıştır.

Bunun üzerine başvuru sahibi, uzmanın kararına karşı EUIPO İkinci Temyiz Kurulu’na başvuruda bulunmuş ve ilgili şeklin ayırt edici niteliği haiz bulunduğunu zira piyasadaki diğer tablet kılıflarının yalnızca dikdörtgen şeklinde olduğunu fakat kendi marka başvurularındaki şeklin ise çizgi film karakterini andıran bir şekil ile ayırt edici özelliklere sahip olduğunu ve kullanım sonucu ayırt edicilik de kazandığını iddia etmiştir. Ayrıca başvuru sahibi, yine bir tablet kılıfı şekli olan ve yeşil bir çizgi film karakterini andıran EUIPO nezdinde 012570677 sayı ile tescilli marka gibi, kendi markalarının da tescil edilmesi gerektiği savunmuştur.

EUIPO İKİNCİ TEMYİZ KURULU’NUN DEĞERLENDİRMELERİ

İkinci Temyiz Kurulu kararını verirken, ürünün ilgili tüketici kesimini ve ürünün ayırt edici karakterden yoksun olup olmadığı sorularını değerlendirmiştir.

Bu kapsamda, öncelikle ilgili tüketici kesimi inceleyen Temyiz Kurulu, bir üç boyutlu markanın ortalama tüketici algısının, görünümden bağımsız bir işaretten oluşan bir kelime veya şekil markası ile aynı olmadığını vurgulamıştır. Temyiz Kurulu, ortalama tüketicilerin, herhangi bir şekil veya kelime unsurunun yokluğunda, ürünlerin menşei hakkında ürün şekillerine dayanarak varsayımlarda bulunma alışkanlığına sahip olmadığını belirtmiş ve bu nedenle de bu tür üç boyutlu bir ürünle ilgili olarak ayırt edici bir karakter oluşturmanın, kelime ve şekil markalarına nazaran daha zor olduğunu ifade etmiştir. 

Uyuşmazlık konusu marka başvurusunun kapsamında, çeşitli elektronik aletlere ait kılıflar mallarının bulunduğunu belirten Temyiz Kurulu, yaptığı değerlendirme neticesinde, somut olay bakımından ortalama tüketicinin, genel halk olduğunu ve ortalama dikkat seviyesine sahip tüketicilerden oluştuğunu tespit etmiştir.

Temyiz Kurulu, akabinde uyuşmazlık konusu marka başvurusunun ayırt edici olup olmadığı sorusunu incelemiş ve ilk olarak, başvuru sahibinin temyiz talebinde sunduğu, başkaca firmalara ait çizgi film karakterlerini andıran şekillerdeki tablet kılıflarının görselleri incelenmiştir. Temyiz Kurulu, bu örneklerin piyasada, çocuklara yönelik tabletler gibi dokunmatik ekranlı elektronik cihazlar için çok çeşitli tasarımların olduğunu gösterdiğini belirtmiş ve farklı renklerde ve tasarımlarında, yandan veya üstten kulplu ve serbest durma desteğini haiz, huzurdaki uyuşmazlığa konu markadaki şekle benzer tasarımların, 2017 yılından bu yana piyasada olduğunu belirterek, buna örnek olarak aşağıdaki ürünleri göstermiştir:


Akabinde, Temyiz Kurulu, başvuru sahibi şirketin uyuşmazlık konusu üç boyutlu şeklin, çocuklar tarafından bir “mini arkadaş” olarak algılanacağını iddiasını ele almış ve bu iddiayı bizzat başvuru sahibinin sunduğu örneklerle çürüterek, neden diğer tablet kılıfı şekillerinin de çocuklar tarafından benzer bir “mini arkadaş” olarak algılanmayacağını sorgulamıştır. Temyiz Kurulu’na göre tıpkı uyuşmazlık konusu üç boyutlu şekil gibi, sunulan örnekler de çizgi film karakterlerini andıran özellikleri ile çocukların ilgisini çekmektedir.

Temyiz Kurulu, sunulan örneklerin, tablet gibi dokunmatik ekranlı elektronik cihazlar için, standart dikdörtgen şeklinden önemli ölçüde farklılaşan ve gözler, kulaklar, vb. gibi özellikler içeren çok çeşitli kılıf şekilleri olduğunu ve bunun sonucunda tüketicilerin ürünleri görmeye alıştığını değerlendirmiştir.

Temyiz Kurulu kararın devamında, ortalama tüketicilerce başvuru sahibi şirketin ürününün estetik detaylarına daha fazla dikkat edileceği varsayılsa bile, bu durumun ortalama tüketicilerin otomatik olarak ilgili şekli bir marka olarak algılayabilecekleri anlamına gelmediğini belirtmiştir. Ayrıca kararda, bir işaretin tescil edilebilirliğinin değerlendirilmesinin, aynı veya benzer işaretin piyasada kullanılıp kullanılmadığına ve ne ölçüde kullanıldığına bağlı olmadığı da vurgulanmıştır.

Öte yandan, dosyaya sunulan benzer tablet kılıfı şekillerinin üç boyutlu marka olarak tescil edildiği iddiası ise, bu tescillerin somut olayla ilgili olmadığı değerlendirilerek reddedilmiştir. Temyiz Kurulu kararında, prensip olarak, benzer durumlarda benzer kararlara ulaşılarak içtihatlarda ve uygulamada bir bütünlük sağlanmaya çalışıldığı belirtilmişse de bir işaretin marka olarak tescil edilip edilemeyeceği değerlendirmelerinin her somut olayın özelliğine göre yapılacağı ve başkaca dosyalar için verilmiş kararların bağlayıcı olmadığı belirtilmiştir.

Tüm bu bulgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde, başvuru sahibi şirketin markasının, ilgili sektörün norm ve geleneklerinden yeterince ve hatta ‘önemli ölçüde’ ayrılmadığı değerlendirilmiş ve üç boyutlu şekil marka başvurusunun, ayırt edici nitelikten yoksun olduğu kanaatine varılmıştır.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Karar neticesinde Temyiz Kurulu’nun değerlendirmelerine göre, tablet kılıflarındaki kol ve bacak gibi unsurlar, tüketicilerce ürünün işlevsel yönüyle, diğer bir deyişle cihazı tutma veya ayakta durmasını sağlama amacı ile ilişkilendirilmekte ve piyasadaki benzer tablet kılıflarının ve tescilli marka ve tasarımların, işlevsel kol ve bacaklara sahip olması, tüketicilerin bu tür tablet kılıflarına alıştığı anlamına gelmektedir. Her ne kadar bu makalenin kaleme alındığı tarihte ABAD kayıtlarında, Temyiz Kurulu kararına karşı açılmış bir dava görünmese de başvuru sahibi şirketin Temyiz Kurulu’nun kararını, ABAD önüne taşıyıp taşımayacağını ve taşır ise ABAD’ın farklı değerlendirmelerde bulunup bulunmayacağını ilerleyen zamanda hep birlikte göreceğiz.

Tüm bunlarla birlikte, incelenen uyuşmazlık ve Temyiz Kurulu kararı, üç boyutlu markaların, marka olarak tescilinin zorlu bir süreç olduğunu bir kez daha doğrulamaktadır. Bu karar esasen, üç boyutlu bir markanın hangi özelliklerinin teknik zorunluluk olarak nitelendirileceği ve hangi şartlar altında ayırt edici karakteri haiz olarak değerlendirileceği tartışmalarının önemini vurgulamakta ve benzer emtialar için birbirlerine çok benzer olan üç boyutlu markaların, birinin tesciline karar verilebilirken diğerinin tescil edilemeyeceğinin değerlendirilebileceğini bize göstermektedir.

Neticede bu karardan yapılacak çıkarım, üç boyutlu markayı tescil ettirmek için başvuru yapılırken, markanın bir bütün olarak ayırt edici olduğundan emin olunması gerektiği ve bu ayırt ediciliğin ispatlanması için sunulan bilgi ve belgelerin, karşı argümanlar ya da varılabilecek tüm değerlendirmeler de düşünülerek, aleyhe değerlendirmelerin çıkarılmasına olanak vermesinin önüne geçilmesi gerektiğidir.

Güldeniz DOĞAN ALKAN

Bengü ŞEN GÜRAKAN

Ocak 2023

guldenizdogan@hotmail.com

benguseen@gmail.com


DİPNOTLAR

[1]https://iprgezgini.org/2022/09/05/3d-zorlugu-eos-dudak-balsamlarinin-yumurta-sekli-uc-boyutlu-marka-olarak-tescil-edilebilir-mi/

ŞİŞE YÜZEY DESENLERİ HANGİ DURUMLARDA AYIRT EDİCİDİR? EUIPO TEMYİZ KURULUNDAN YENİ BİR ÜÇ BOYUTLU MARKA KARARI


Üç boyutlu markaların tescil süreçleri esnasında birçok sorunla karşılaşılıyor olması kimsenin inkar edemeyeceği bir gerçek. Daha önce de üç boyutlu markalar ile ilgili olarak Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (“EUIPO”) tarafından verilen kararlar bu platformda incelenmiştir. Bu yazıyla birlikte üç boyutlu markalar ile ilgili inceleme yazılarına bir yenisi daha eklenmiş olacaktır.

Bu yazıda incelenen EUIPO Temyiz Kurulunun 8 Haziran 2022 tarihli R 142/2021-5 sayılı kararında, markada kullanılan üç boyutlu yüzey desenlerinin tescil edilmek istenen markaya ayırt edicilik ve tanımlayıcılık açılarından etkileri değerlendirilmiştir.

İhtilafın geçmişinde, Westenhorst GmbH Co. KG (“marka sahibi”) şirketinin önceki sahibi olan MBG International Premium Brands GmbH şirketinin 11 Ağustos 2009 tarihinde aşağıdaki üç boyutlu markayı tescil ettirdiği görülmüştür.


Marka herhangi bir tarifname ya da renk içermemektedir. Markanın mal ve hizmet listesi ise aşağıdaki gibidir:

  • 32. sınıf: Alkolsüz içecekler, biralar.
  • 33. sınıf: Alkollü içecekler (biralar hariç).
  • 43. sınıf: Yiyecek ve içecek sağlanması ve geçici konaklama hizmetleri.

22 Şubat 2010 tarihinde tescil edilmiş olan bu markanın 21 Şubat 2019 tarihinde yenileme talebi yapılana kadar herhangi bir ihtilaf ile karşılaşmadığı görülmektedir. Yenileme akabinde, 20 Eylül 2019 tarihinde MBG Holding GmbH (“itiraz sahibi”), söz konusu markanın ayırt edici olmadığı, tanımlayıcı olduğu ve kullanılan yüzey deseninin markaya asli değer kattığı gerekçeleri ile hükümsüzlüğünü talep etmiştir.

Hükümsüzlük talebi sahibi iddialarını aşağıdaki argümanlar çerçevesinde şekillendirmiştir:

  • Tescilli üç boyutlu marka, piyasada var olan diğer şişelerden özellikleri itibariyle farklılaşmamaktadır. Dolayısıyla, tüketiciler nezdinde markanın önemli özelliklerinden olan menşei gösterme işlevine sahip değildir.
  • Herhangi bir tarifname ya da renk unsuru içermeyen şişenin tek başına ayırt edici olduğu kabul edilmemelidir.
  • Tescilli markanın şekli piyasada sıklıkla kullanılan alışılagelmiş unsurları içermektedir. Özellikle, alkollü içecekler pazarında, yukarı doğru daralan boyna, yuvarlak ve ince bir şekle sahip bir şişe tasarımının kullanılması alışılagelmiş bir durumdur.

Bu iddiaları kanıtlamak adına aşağıdaki içki görselleri delil olarak sunulmuştur:

Fakat görülebileceği üzere bu şişeler, hükümsüzlüğü istenilen şişe gibi kırık buz/baklava deseni oluşturan üç boyutlu bir yüzey desenine sahip değildir. Sadece, genel bir görünüm olan şişenin ana gövdesinden incelerek yükselen dar boyun kısımları bakımından birbirleriyle paralellik içermektedir.

Ancak hükümsüzlük talebi sahibi söz konusu yüzey deseninin, tutuşu kolaylaştırmak için eklenen bir unsur olduğunu üç boyutlu şekil markasını, piyasadaki diğer şişelerden farklılaştırmadığını belirtmiştir. Bu iddialarına örnek olarak aynı şekilde girintili çıkıntılı yüzeye sahip olan aşağıda paylaşılan görselleri işaret etmiştir:

  • Bu argümanlar ışığında, söz konusu şişenin piyasada bulunan diğer şişeler gibi sahip olması gereken özellikle sahip olduğu ve kullanılacağı mallar bakımından piyasada var olan diğer örnekler gibi tanımlayıcı olduğunun kabulünü talep etmiştir.
  • Buna ek olarak üç boyutlu markada kullanılan desenin markaya asli değer kattığını ve bu desenin özellikle votkalar için farklı firmalar tarafından kullanılan, tüketiciler nezdinde büyük etki doğuran bir unsur olduğunu vurgulamış, diğer firmaların reklam ve pazarlama çalışmalarına ilişkin görsellerden kareleri delil olarak gösterilmiştir:

Açıklanan sebeplerle yüzey yapısının hafife alınmayacak kadar önemli olduğunu ve pazar stratejisi olarak da firmalar için önemli bir amaca hizmet ettiği vurgulanmıştır.

(Bu esnada, itiraz sahibi, söz konusu markanın kullanılmıyor olması sebebiyle iptalini talep etmiştir. Ancak bu talep hali hazırda devam eden süreç sebebiyle askıya alınmıştır.)

İtiraz sahibi tarafından dosyaya sunulan deliller ve argümanlara marka sahibinin cevapları sunulmuştur:

  • Bu cevaplardan en dikkat çekeni ise, iptali istenen üç boyutlu markanın tescil başvurusunun, hükümsüzlük talebi sahibinin grup şirketlerinden biri tarafından gerçekleştirilmiş olmasıdır. Bu husus, ihtilaf konusu üç boyutlu markanın korunmaya ilişkin koşulları sağladığının, hükümsüzlük talebi sahibi tarafından da biliniyor oluşuna gerekçe olarak vurgulanmıştır.
  • Söz konusu şişenin piyasadaki diğer örneklerden farklılaşarak ayırt edici olduğu, dolayısıyla tanımlayıcı olmadığı belirtilmiştir. Aynı zamanda yüzey şekillerinin piyasadaki değeri tek başına belirlemediği, bunun yanı sıra birçok farklı parametrenin biçilen değer için gerekli olduğunu vurgulamıştır. Ambalajın farklı/hoş tasarımı nedeniyle votka satın alsa da bu eğilime sebep olan gerçek sebebin halen içeceğin kendisi ve kalitesi olarak kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca, şişenin yüzey tasarımı dışında menşei gösteren birçok unsurun dışarıda bırakılmasının doğru olmadığı vurgulanmıştır.

Ana argümanlar ve cevaplar çerçevesinde tüm yazılı dilekçe aşamaları son bulduğunda İptal Birimi tarafından 24 Kasım 2020 tarihinde bir karar verilmiştir. Söz konusu karar doğrultusunda;

Şişe üzerinde bulunan motiflerin markanın tescil edilmek istendiği mallarda ayırt edici olması, renk eksikliğine rağmen kabartmaların  açıkça anlaşılır bir duruşa sahip olması, tanımlayıcı bir işaret içermemesi sebebiyle tescile elverişli olduğu yönünde karar vermiştir. Aynı zamanda kullanılan yüzey deseninin markaya asli değer katıyor olması sebebiyle reddine ilişkin gerekçeye dair ise net bir cevap verilmemiş, fakat markanın desen dışında farklı unsurlar da içeriyor olması dolayısıyla, bu yüzey desenin tek başına asli değer vereceği hususunu değerlendirmemiştir.


Bu karara karşı hükümsüzlük talebi sahibi, 25 Mart 2021 tarihinde Temyiz Kurulu nezdinde itiraz etmiştir.

Hükümsüzlük talebi sahibi tüm gerekçelerini tekrar ederek, “kullanılan motifin ayırt edici olmadığını, tüketiciler nezdinde markanın kaynak gösterme işlevini yerine getirmeyeceğini ve söz konusu motiflerin sadece dekoratif amaçlı olduğunu; kullanım kolaylığı açısından da tercih edilebilir bir amaçla kullanıldığını” vurgulamıştır. İptal birimi tarafından markanın sadece yüzey desenlerinden oluşmadığı belirtilmişse de “söz konusu figürün bir haneden simgesi gibi olması sebebiyle ayırt edici kabul edilemeyeceği” belirtilmiştir. Ek olarak söz konusu şişe de kullanılan diğer bir görsel ögenin kullanımı için yetkili otoritelerden izin alınmadığından, tescilin hükümsüz kılınması gerekliliğini vurgulamıştır.

Marka sahibi ise ayırt edicilik ile ilgili cevaplarını, yüzey desenleri dışındaki diğer unsurun tüketiciler nezdinde ayırt ediciliğe sahip olduğunu, üç boyutlu bir marka açısından düşünüldüğünde tanımlayıcı olmadığını tekrar etmiştir. Ek olarak, itiraz sahibi tarafından sunulan Suudi Arabistan Krallığı’na ait görselin kullanımına ilişkin argümanın iddiaları genişletme kapsamına girdiğinden dikkate alınmaması gerektiği vurgulanmıştır.

Bu açıklamalar doğrultusunda EUIPO Temyiz Kurulu konuyu incelemeye başlamış ve yapmış olduğu değerlendirme sonucunda hükümsüzlük talebi sahibinin gerekçelerini reddetmiştir. Bu gerekçeleri sırasıyla aşağıdaki sebeplere dayandırmıştır:

1- Kullanılan görselin ancak yetkili otoritelerden izin alınarak kullanılması mümkünken söz konusu iznin var olmaması sebebiyle markanın reddedilmesine ilişkin argümanlar, iddiaları genişletme yasağı sebebiyle dikkate alınmamış ve reddedilmiştir. Yine de söz konusu görselde kullanılan çapraz şekilde yerleşik kılıç figürlerinin, “çapraz kılıçların her temsilinin, armanın ihlali anlamına gelmeyeceğinden” bir ihlal oluşturmayacağını belirtmiştir.

2- Ayırt edicilik kriterleri ayrıntılı bir şekilde açıklanmış ve somut olay bakımından incelemiştir. Buna göre, hükümsüzlüğü talep edilen mal ve hizmetler, 32, 33 ve 43. sınıflarda yer alan alkolsüz ve alkollü içecekler ve yiyecek ve içecek ile geçici konaklama sağlamaya yönelik hizmetlerdir. Başvuru, üç boyutlu markası başvurusu olup, herhangi bir renk ve tarifname içermemektedir. Dolayısıyla bütünsel olarak bakıldığında, şişenin yukarı doğru daralan ince bir boyun oluşturduğu ve kilitli bir döner kapağa sahip olduğu görülmektedir. Şişenin yüzeyi ise kırık buz/baklava deseni vb. olarak tasvir edilebilecek desenlerden oluşmaktadır. Üst kısmında ise çapraz kılıç figürleri, bu figürlerin solunda MM, sağında IV ibareleri yer almaktadır. Şekil markasında kullanılan bu figürlerin 32, 33 ve 43. sınıflar bakımından tanımlayıcı olmadığı belirtilmiştir.

3- Ancak iptal biriminden farklı olarak şişenin üst kısmında yer alan çapraz kılıçların baskın olmadığını, kullanılan MMIV ibarelerinin ise tüketiciler nezdinde önemli bir anlam ifade etmediğini, aynı zamanda alkollü ve alkolsüz içecekler piyasasında alışılagelmiş olan silindirik şekildeki bir şişenin, ince boyun kısmının ve opak kapağın tek başına ayırt edici bir karakter oluşturmadığını vurgulamıştır. Fakat geleneksel markalar ile kıyaslandığında üç boyutlu markalar bakımından ayırt edicilik değerlendirmesinin daha zorlu olduğunun unutulmaması gerektiği belirtilmiştir. Bu sebeple, ihtilafa konu şişenin yüzey deseni bakımından çarpıcı şekilde ayırt edici olduğu, hatta kaynak gösterme işlevine de hizmet edebileceği belirtilmiştir. Söz konusu yüzey desenlerinin teknik bir zorunluluk olmadığı açıklanmıştır.

Özellikle sunulan delillerde görülmektedir ki piyasadaki firmaların birçoğu içki şişeleri üzerinde kendine has yüzey desenlerini kullanmakta ve bu desenler ile tüketiciler nezdinde ticari bir bağ kurmaktadır. Dolayısıyla bu yüzey desenlerini alkollü içecek şişeleri bakımından “geleneksel” olarak kabul etmek yerinde olmayacaktır.

4- Son olarak İptal Birimi tarafından değerlendirilmemiş olan “şişenin yüzey deseninin markaya asli bir değer katıyor olması” sebebiyle reddedilmesine ilişkin argüman değerlendirilmiştir. Bu maddenin amacının, rakipler arasındaki rekabeti korumak ve kullanılan şekil/desen unsurları sebebiyle haksız bir yararın elde edilmesini engellemek olduğu vurgulanmıştır. Bu madde kapsamında bir değerlendirme yapabilmek için tüketicilerin, ürünü almaya iten unsurun ihtilaf konusu üç boyutlu marka/yüzey deseni olduğunun açık bir şekilde kanıtlanması gerekmektedir. Somut olayda, bu durum kanıtlanamamıştır.


Bu gerekçeler doğrultusunda, temyiz gerekçelerinin tamamı reddedilmiştir. Verilmiş olan karar incelendiğinde, yapılan incelemelerin geleneksel markalar bakımından yapılan ayırt edicilik ve tanımlayıcılık incelemelerinden genel anlamda farklılaşmadığı görülmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki üç boyutlu markalar bakımından herhangi bir grafik veya kelime unsurunun yokluğunda ortalama tüketicilerde şekillere veya ambalajlara bakarak ürünlerin menşei hakkında varsayımlarda bulunması olağan değildir; bu nedenle, üç boyutlu markalar ile ilgili olarak ayırt ediciliği tespit etmek, bir geleneksel markanın ayırt ediciliğini tespit etmekten daha zor olabilir. Bu gibi durumlarda, yalnızca sektörün norm veya geleneklerinden önemli ölçüde ayrılan ve dolayısıyla menşei gösterme temel işlevini yerine getiren bir işaretin ayırt edici bulunabileceğinin unutulmaması gerekir.

Cansu ÇATMA BİLEN

Ekim 2022

cansucatma1@gmail.com

“ROUGE G DE GUERLAIN” RUJUNUN ÜÇ BOYUTLU MARKA KORUMASI MÜCADELESİ: ABAD GENEL MAHKEMESİ GUERLAIN KARARI (T-488/20)



1828 yılından beri sektörün en eskileri arasında yer alan ve sektördeki varlığını korumaya devam eden Fransa menşeli lüks kozmetik ve parfümeri şirketi Guerlain SA (“Guerlain”), diğer pek çok ürününün yanı sıra ikonik hale gelen “Rouge G de Guerlain” rujlarının da sahibidir. Bu ürünü ikonikleştiren ise elbette Guerlain marka değeri ve ürün kalitesi olmasının yanı sıra, aynı zamanda bu ürün ambalajının tasarımı yani bir diğer değişle, üç boyutlu şekli demek yanlış olmayacaktır.

Şüphesiz ki, Guerlain da bu durumun farkındalığı içerisinde, 2018 yılında Rouge G de Guerlain rujlarının üç boyutlu marka olarak tescil edilmesi amacıyla 3. sınıfta “ruj” ürünleri kapsamında Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (“EUIPO”) nezdinde tescil başvurusunda bulundu. Başvuru konusu üç boyutlu şeklin ayırt ediciliği haiz olduğu yönünde iddiada bulunduysa da EUIPO İnceleme Birimi tarafından Avrupa Birliği Marka Tüzüğü (“EUTMR”) 7(1)(b) hükmü uyarınca, ayırt edici nitelik taşımadığı gerekçesiyle ilgili üç boyutlu marka başvurusu reddedildi.

Başvuru konusu üç boyutlu marka görseli

Marka başvurusunun reddi üzerine, Guerlain tarafından 14 Kasım 2019 tarihinde EUIPO Temyiz Kurulu’na başvuruldu. EUIPO Birinci Temyiz Kurulu (“Kurul”), İnceleme Birimi tarafından verilen ret kararı ile aynı doğrultuda ve başvuru konusu şeklin ayırt edici niteliği haiz olmadığı yönünde karar verdi.

Kurul kararında, söz konusu üç boyutlu şekil incelemesine ve ilgili ürün tüketici kitlesi tanımına yer verilerek, piyasadaki ücret skalasına göre ortalama seviyeden yüksek seviyeye kadar değişiklik gösteren dikkat düzeyine sahip oldukları belirtildi. Kurul, bu üç boyutlu şeklin piyasadaki aynı ürün şekilleri ile arasında önemli ölçüde bir farklılığının bulunmadığını, diğer ürün şekilleri gibi silindirik bir yapıda olduğunu ve ortalama tüketicinin de bu şekle aşina olduğunu belirtti. Netice itibarıyla da uyuşmazlığa konu üç boyutlu şeklin bütünsel değerlendirmesinde, sektörün norm ve geleneklerinden “önemli ölçüde” farklılaşmış bir şekil olmadığı kanaatine vardı.

Guerlain Tarafından Öne Sürülen İddialar

Kurul tarafından verilen kararın iptali ve söz konusu üç boyutlu marka başvurusunun tescili için Guerlain tarafından Avrupa Birliği Adalet Divanı Genel Mahkemesine (“Genel Mahkeme”) başvuruldu. Guerlain başvurusunda, söz konusu şeklin piyasada bulunan diğer ruj şekillerinden neden önemli ölçüde farklı olduğu hususundaki açıklamalarını içerir aşağıda yer alan iddialarda bulundu:

  • Söz konusu üç boyutlu şekil, yapısı itibarıyla düz bir yüzeye sahip değildir ve bu nedenle dikey şekilde konumlandırılamamaktadır. Şeklin yapısından kaynaklanan bu özellik onun benzersizliğini pekiştirmekle birlikte ortalama tüketicinin algısını da etkileyeceği için önemlidir.
  • Başvuru konusu şekil bir tekne gövdesi, bebek arabası ya da ters biçimde ve kenarları yuvarlak hatlara sahip altın külçesini andıran alışılmadık bir yapıda ve ayırt edici niteliktedir.  
  • Üzerinde yer alan küçük ve oval kabartma biçimdeki yükselti, söz konusu ürünün şeklini sektörün norm ve geleneklerinden farklılaştırmaktadır.
  • Şekilde menteşeler bulunmaktadır ve bu kısım açıldığında çift taraflı bir ayna ortaya çıkmaktadır ki bu da şekli farklılaştıran bir başka özelliktir.
  • Şekilde yer alan özelliklerin her biri, şekli ilgili sektörün norm ve geleneklerinden farklılaştırmaktadır. Ayrıca şeklin yeni ve özgün olması da sektörün norm ve geleneklerinden önemli ölçüde uzaklaştığı hususunda bir emare niteliğindedir.
  • Son olarak, şeklin ortalama tüketici nezdinde akılda kalıcı mahiyette olması, ayırt edici niteliği haiz olduğunu göstermektedir.

Genel Mahkeme Kararı (T-488/20)

Genel Mahkeme, 14 Temmuz 2021 tarihli ve T-488/20 sayılı kararında, Guerlain tarafından öne sürülen iddiaları haklı bularak, aşağıda yer verilen gerekçelerle, söz konusu üç boyutlu şeklin ayırt edici niteliği haiz olduğunu belirterek sektörün norm ve geleneklerinden önemli ölçüde uzaklaştığı yönünde karar verdi:

  • Üç boyutlu bir markanın ayırt edici niteliğine dair yapılacak olan değerlendirme, markanın özgünlüğü veya ilgili mal ve hizmet alanı kapsamında kullanımının bulunmadığı yönündeki değerlendirmeler ile bağlı değildir.
  • Başvuru konusu şeklin sektörün norm ve geleneklerinden önemli ölçüde farklılaşmış olduğunun tespit edilmesi gerekmektedir. Ancak, şeklin sadece yenilik arz etmesi ayırt edici niteliği haiz olduğu anlamına gelmemekle birlikte, bu konudaki belirleyici kriter, ticari kaynağı belirtme işlevini yerine getirme yeterliliğine sahip olup olmadığıdır.
  • Ürünlerin yüksek kalitede bir tasarıma sahip olması, o üç boyutlu şekle sahip ürünleri sektördeki diğer ürünlerden ayırt etmek için şart değildir.
  • Üç boyutlu şeklin estetik yönü, ürünün göze güzel veya çekici görünmesi yönündeki bir değerlendirme anlamına gelmeyecek olup, söz konusu şeklin ilgili kitlenin algısında nesnel ve sıra dışı bir etki yaratma yeteneğine sahip olup olmadığına göre belirlenecektir.
  • Kurul kararında yer verilen ve sektörün norm ve geleneklerini oluşturduğu belirtilen ruj görselleri de dikkate alındığında, başvuru sahibinin belirttiği gibi ilgili uyuşmazlık konusu şekil, ruj ürünleri için alışılmışın dışındadır ve piyasada yer alan diğer ruj şekillerinden farklılık arz etmektedir.

     

Karar metninde yer verilen piyasadaki ruj görselleri
  • Üç boyutlu bir ürün şeklinin yalnızca piyasadaki diğer alışılmış şekillerin bir başka türü niteliğinde olması, onun ayırt ediciliği haiz olup olmadığının tespiti için yeterli değildir. Nitekim sektörün önemli bir şekil çeşitliliği ile nitelendirilmesi, yenilik içeren herhangi bir şeklin de mutlaka onlardan biri olarak algılanacağı anlamına gelmeyecektir.
  • Başvuru konusu şekil iç içe geçen iki parçadan oluşmakta olup, bunlardan biri küçük ve oval bir yükseltiye sahiptir. Şekil, herhangi düz bir hatta sahip değildir ve üst kısmının hafif kavisli olmasının yanı sıra sadece alt kısmında küçük bir yüzey alanı bulunmaktadır. Tek bir yanında ise dikdörtgen şeklinde bir yuva yer almaktadır.
  • Söz konusu şekil bir tekne gövdesini veya bebek arabasını andırmaktadır. Bu özelliği bir ruj şekli için sıra dışı ve alışılmadık olup, şekli sektörün norm ve geleneklerinden önemli ölçüde farklılaştırmaktadır. Şekilde yer alan küçük ve oval yükselti de alışılmışın dışındadır ve başvuru konusu üç boyutlu şeklin sıra dışı görünümüne katkıda bulunmaktadır.
  • Başvuru sahibi tarafından da iddia edildiği üzere, söz konusu ruj şekli piyasadaki diğer ruj şekillerinden farklı olarak dikey pozisyonda konumlandırılamamaktadır ve bu özellik, şeklin ortalama tüketicide yarattığı alışılmışın dışındaki görsel etkiyi pekiştirecektir.
  • Ayrıca ortalama seviyeden yüksek seviyeye kadar değişiklik gösteren dikkat düzeyine sahip ilgili tüketici kitlesi, söz konusu şekli gördüğünde şaşıracak olup, şekli sektördeki norm ve geleneklerden önemli ölçüde farklılaşmış olarak ve ticari kaynağı belirtebilecek nitelikte algılayacaktır.

Genel Mahkeme, ilgili Karar metninde geçen tüm bu açıklamalar doğrultusunda, Kurul’un EUTMR 7(1)(b) maddesi doğrultusunda uyuşmazlık konusu şeklin ayırt edicilik niteliğini haiz olmadığı yönünde verdiği kararın isabetsiz olduğu kanısına vardı ve Kurul kararının iptali yönünde hüküm kurdu.  

Genel Mahkeme Kararının önemi şu noktada ortaya çıkmaktadır ki, aslında bir üç boyutlu markanın ayırt ediciliğine dair yapılacak olan değerlendirme, diğer geleneksel markalara dair yapılacak olan değerlendirmeden farklı olmayacaktır. Ancak uygulamadaki genel algı, ortalama tüketicinin bir ürün veya ambalaj şeklinin üzerinde kelime ya da grafik unsur yer almadığı sürece o ürünün ticari kaynağı hakkında varsayımda bulunma alışkanlığının bulunmadığı ve bu nedenle de geleneksel markalara kıyasla üç boyutlu markalara ilişkin ayırt edicilik tespitinin çok daha güç olduğu yönündedir. Dolayısıyla, süregelen uygulamalar kapsamında konuyu ele alacak olursak, üç boyutlu markaların geleneksel markalara nazaran marka korumasından yararlanmasının daha zor olduğunu söylemek mümkündür. Genel Mahkeme tarafından verilen işbu kararın ise üç boyutlu marka tescili kapsamında sektördeki diğer firmalar için umut vadeder nitelikte olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Belce BARIŞ

Kasım 2021

belcebaris@gmail.com

ÜÇ BOYUTLU ŞEKİL MARKALARINDA MUTLAK RET NEDENİ OLARAK TEKNİK ZORUNLULUK: İSVİÇRE FEDERAL MAHKEMESİ’NİN “NESPRESSO” KAHVE KAPSÜLLERİ KARARI



5A_910/2019 01.03.2021 - Tribunal fédéral


İsviçre Federal Mahkemesi, geçtiğimiz Eylül ayında, Nestle Anonim Şirketi adına, 30. mal ve hizmet sınıfında İsviçre’de tescilli “Nespresso” kahve kapsüllerine ilişkin üç boyutlu şekil markasının hükümsüzlüğüne karar verdi[1]. Mahkemenin temel dayanağı, dava konusu kahve kapsüllerinin sivri kesik koniden oluşan üç boyutlu şeklinin “teknik zorunluluk” olarak nitelemesidir.

Olay: 1970’li yıllarda Nestle şirketi, tüketicilere İtalyan kahvesi kalitesinde iyi espresso sunmak için araştırmalar yapar. Bir doz öğütülmüş kahve içeren hava geçirmez kapsüller ve bu kapsüllerle uyumlu kahve makineleri tasarlar. Nestle, bu kapsüllere ilişkin pek çok patent alır ve süreç içerisinde pek çok farklı görünüşlerde kapsüller tasarlar, fakat teknolojisi temelde hep aynı kalır. Bu esnada Nestle, İsviçre’de tek servislik kahve sektöründe çok başarılı olur ve en büyük distribütör unvanını alır.

Nestle, 2000 yılında İsviçre Federal Fikri Mülkiyet Enstitüsü’ne kahve, kahve özleri ve kahve bazlı preparatlara ilişkin 30 uncu sınıfta tescil edilmek üzere üç boyutlu marka başvurusunda bulunur. Ofis, ilk olarak, şeklin esaslı bir farklılık arz etmediği, tüketicilerin hafızasında önemli bir yer teşkil etmediği, bu şeklin kamusal alana ait olduğu ve kamunun serbest kullanımında kalması gerektiği gerekçeleriyle tescil başvurusunu reddeder. Fakat daha sonra edinilmiş ayırt ediciliğe dayanarak “la marque imposée” olarak tescil edilir[2] ve o zamandan itibaren en son 22.05.2020 tarihinde yenilenir.

Davalı Ethical Coffee Company şirketi, Nespresso makinelerinin sistemiyle uyumlu olan ve doğada çözünebilen materyallerden oluşan, bitkisel lifler ve nişasta bazlı kahve kapsülleri geliştirir ve 2011 yılından itibaren İsviçre’de satışa sunulur. Nestle şirketi, tescilli şekil markasına dayanarak Ethical Coffee Company kapsüllerinin pazarlanmasının yasaklanması için 2011 yılında İsviçre’de ihtiyati tedbir kararı alır; bu karar İsviçre Federal Mahkemesi tarafından şekli gerekçelerle geri gönderilir ve alt mahkeme, bu sefer yaptırdığı fizibilite çalışmalarına dayanarak, ikinci kararında kapsülün şeklinin teknik olarak gerekli olduğu gerekçesiyle ihtiyati tedbir talebini reddeder.

Bunun üzerine Nestle, Ethical Coffee Company’e karşı marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet temelli bir dava açar, davalı şirket de davacıya karşı markanın hükümsüzlüğü gerekçesiyle karşı dava ikame eder. Alt mahkeme ise Nestle şirketinin talebini reddeder ve davalının geçersizlik talebini kabul ederek Nespresso kahve kapsüllerine ilişkin şekil markasının hükümsüzlüğüne karar verir. Alt mahkeme, söz konusu markanın kamusal alana ait olduğu ve Nestle şirketinin markanın yeterince ayırt edici olduğunu yani empoze edildiğini ispatlayamadığı sonucuna varır. Bu karara karşı davacı taraf üst mahkemeye başvurur.

Karar: İsviçre Federal Mahkemesi, İsviçre marka hukukunda yer alan marka kavramı (LPM l’art. 1 – MSchG Art. 1) ve mutlak ret nedenlerinden işaretin kamusal alana ait olması (LPM l’art. 2/a – MSchG Art. 2/a) ile şeklin teknik zorunluluk sonucu olması (LPM l’art. 2/b – MSchG Art. 2/b) düzenlemeleri çerçevesinde bir değerlendirme yapar. Bunun yanı sıra Avrupa Birliği ve Alman hukuku ile kıyaslamalara da yer verir.  Bu karşılaştırmalı analiz sonucunda, mahkeme, rakiplere ait alternatif çözümlerin Nespresso makineleriyle uyumlu olması halinde ancak şeklin teknik zorunluluk arz edeceğini vurgular.

Mahkeme öncelikle, üç boyutlu markanın kamusal alana ait olmasına rağmen yeterince ayırt edicilik kazanıp kazanmadığını inceler. Yargılama esnasında uzman bilirkişilerce anket yapılır ve anket sonuçlarına göre kamusal alana ait olan Nespresso kahve kapsüllerine ilişkin şekil markasının halk nezdinde yeterince empoze edilmediği, yani ayırt edicilik elde etmediği saptanır.

Mahkeme, daha sonra dava konusu üç boyutlu markanın teknik bir zorunluluk arz edip etmediğini inceler ve şu üç kriteri benimser: Teknik yapıyı değiştirmeden başka bir şeklin seçimi mümkünse ve bunu rakibin tercih etmesini beklemek, onun için (i) daha az pratik olmamalı, (ii) daha az sağlam/dirençli olmamalı, ve (ii) daha yüksek üretim maliyetlerine yol açmamalı. Diğer bir deyişle, rakiplere bu kriterleri sağlamayan alternatif bir çözüm dayatılmaz. Üstelik fark küçük de olsa en ufak bir üretim maliyetine katlanması rakipten beklenemez.

Federal Mahkeme; alt mahkemenin, alternatif şekillerin Nespresso makine sistemiyle uyumlu olması gerektiğine ilişkin kararını hukuka aykırı bulmaz ve netice olarak, dava konusu kahve kapsüllerine ilişkin üç boyutlu şekil markasının “teknik zorunluluk” olduğu gerekçesiyle hükümsüzlüğüne karar verir.

Değerlendirme: Esasen bu karar, Alman Federal Patent Mahkemesi tarafından Nespresso Kahve kapsüllerine ilişkin daha önce verilen kararın bir ekosu niteliğindedir. Alman Patent ve Marka Ofisi, 2003 yılında Nespresso kahve kapsüllerine üç boyutlu marka koruması sağlamıştı, fakat Ethical Coffee Campany’nin başvurusu üzerine bu korumayı 2014 yılında geri çekmişti. Bu karar ise Alman Federal Patent Mahkemesi tarafından, benzer şekilde, teknik fonksiyon mutlak ret nedenine dayanılarak 17.10.2017 tarihinde onaylanmıştı[3].

Nestle şirketinin, Nespresso kahve kapsüllerini ilk defa buluş olarak kaydettiği ve buluşların kanunda öngörülen sürelerle sınırlı olarak korunduğu göz önüne alındığında; kahve kapsüllerini üç boyutlu marka olarak tescil ettirmek suretiyle esasen yenilenebilen ve süresiz bir marka koruması elde ederek adeta kanun koyucunun iradesi dışına çıktığını söyleyebiliriz. Bu durum hukuken korunmaya değer değildir. Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın LEGO kararında da vurgulandığı gibi, bir üreticinin fikri mülkiyet sisteminde sadece sınırlı süreyle korunabilecek bir teknik çözümünü, münhasır haklar elde etmek ve bunu sürdürmek için marka hukuku düzenlemelerini kullanması önlenmelidir[4]. Üstelik rakiplerden aynı kullanım için farklı bir şekilde üretim yapmasını beklemek, serbest ve adil rekabet düzenini bozucu niteliktedir.

Marka hakkı, tescil edilmekle sahibine tekelci yetkiler sağlar. Bu kapsamda marka sahibi, markasının başkası tarafından kullanılmasını men edebilir. Esasen böylece piyasadaki rakipler arasındaki adil ve serbest piyasa rekabetine önemli ölçüde bir sınırlandırma getirilmiş olur. İşte bu noktada, incelediğimiz mahkeme kararının, madalyonun diğer yüzü olan adil ve bozulmamış piyasa rekabetinin korumasına ağırlık verdiğini söyleyebiliriz. Marka sahibinin menfaati ile piyasa rekabeti arasında bir denge oluştururken, orijinal ürüne kabul edilebilir alternatif şekillerin varlığı mahkemeler tarafından titizlikle incelenmeli ve kamu menfaati göz ardı edilmemelidir.

Sergül BALSEVER

Ekim 2021

sergulturkoglu@gmail.com


[1]Kararın orijinal metnine buradan ulaşabilirsiniz: https://bit.ly/3Cjdcqx

[2]La marque imposée”, belli bir teşebbüsün malları veya hizmetleri için piyasada belirli bir ayırt edicilik kazanmış olan kamusal alana ait bir işaretin marka olarak tescil edilebilmesi ve korunmasıdır. Bu tür işaretlerin zamanla ayırt edicilik kazanarak kendisini empoze etmesinden dolayı bu isim verilmiştir.

[3] Bkz. https://www.bundespatentgericht.de/SharedDocs/Pressemitteilungen/DE/08122017.html

[4] ABAD’ın 14.09.2010 tarihli LEGO kararı (ECLI:EU:C:2010:516), pg. 43 ve 46. https://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf;jsessionid=6E9A7E43C84AE1EE1373276552838CAF?text=&docid=82838&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=4272661

Ayrıca bkz. ABAD’ın 18.06.2002 tarihli PHİLİPS kararı (ECLI:EU:C:2002:377) https://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=47423&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=4272771

AY BOTU SAVAŞÇISI: TECNICA’NIN “MOON BOOT” TESCİLİ HÜKÜMSÜZ KILINDI

EUIPO Birinci Temyiz Kurulu 18 Mayıs 2020 tarihinde verdiği ve üç boyutlu şekil markalarına ilişkin kararında, Tecnica Group S.p.a.’ya ait “MOON BOOT” üç boyutlu şekil markasının artık marka işlevini haiz olmadığını değerlendirdi ve markanın 25. sınıfta yer alan “ayak giysileri” kategorisinde hükümsüzlüğüne hükmetti.

Tecnica’ya ait olan ve “kayak sonrası botları” olarak piyasaya sürülen botlar, 2011 yılında 18, 20 ve 25. sınıflardaki mallar için tescil edilmiştir.

Zeitneu GmbH şirketi ise 2017 yılında ilgili markanın tescilli olduğu tüm sınıflar bakımından hükümsüzlüğü istemi ile EUIPO’ya başvuruda bulunmuştur. Başvuru üzerine, ilgili üç boyutlu şekil markasının 25. sınıftaki ürünler bakımından,

  • ayırt edici özellik taşımadığı,
  • 2011 yılı itibariyle benzer şekilde sentetik hafif materyallerden üretilen pek çok ürünün piyasaya sürüldüğü,
  • botun genel şeklinin “kayak sonrası botları” olarak tanımlanan diğer ayakkabılardan pek de bir farkının olmadığı,

gerekçeleri ile ilgili üç boyutlu şekil markasının hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.

Karar, marka sahibi tarafından Mayıs 2019’da EUIPO Temyiz Kurulu’na taşınmıştır.

EUIPO Birinci Temyiz Kurulu, başvuruya konu üç boyutlu şekil markası olan “MOON BOOT” ürünlerinin benzerlerinin geçmişten günümüze kadar pek çok tanınmış marka tarafından da üretildiğini değerlendirmiştir ve bu örnekleri kararında da alıntılamıştır.

EUIPO Birinci Temyiz Kurulu başvuruyu inceledikten sonra aşağıdaki bulgulara ulaşmıştır:

  • ilgili “moon boot” ürünlerinin, genel nitelikte “L” harfi şeklinde olduğu,
  • ayakkabının diğer özelliklerinin ise herhangi başka bir kayak sonrası botundan ayırt edilmesine yarayacak nitelikte olmadığı,
  • botların ilk tasarımının üzerinden 40 yıl geçtikten sonra tescil ettirilmiş olduğu, bu süreçte pek çok farklı araçlarla çeşitli pazarlama faaliyetlerinin yapıldığı ve bu pazarlama faaliyetlerinin hiç birinin markanın yaratıcısı ile ilişkilendirilemediği hatta markanın sahibinden çok daha ünlü markaların ilgili tasarımın pazarlamasını yaptığı,

hususları hükümsüzlük isteminin değerlendirilmesinde dikkate alınmıştır.

Tecnica, ürünlerin şeklinin, kalınlığının ve yapısının aynı zamanda da bağcıklarının ürünlerine ayırt edici özellik kazandırdığını savunduysa da, bu savunmalar Temyiz Kurulu tarafından kabul görmemiştir.

Tecnica, “moon boot”ların bağcıklarının ve yapısının orijinal tasarımlar olduğunu iddia etmiştir. Temyiz Kurulu ise ürünlerin gerçekten orijinal özelliklerinin bulunduğunu belirtmiş fakat orijinalliğin her zaman ayırt edicilik anlamına gelmediğini kararına eklemiştir.

Temyiz Kurulu kararında moda sektörü ile ilgili,“moda sektörünün karakteristik özelliği ürünlerin şekillerinin orijinalliği ya da orijinal dekoratif özelliklerinin tasarım üründe kendisini göstermesidir. Moda ürünlerinde takdir edilen ve estetik güzelliği sağlayan orijinallik vasfına haiz olması, ürünün ticari kaynağını gösterme fonksiyonuna da haiz olduğu anlamına gelmemektedir.” değerlendirmelerinde bulunmuştur. Dolayısıyla, bir nevi moda sektöründeki pek çok ürünün orijinal bir vasfı veya niteliği olduğunu ve sadece bu sebeple her orijinal ürünün ayırt edici niteliği haiz olarak kabul edilemeyeceği kararda ifade edilmiştir.

Temyiz Kurulu kararında aşağıda değerlendirmelerde de bulunmuştur:

  • Giyim ürünleri, ayakkabı ve bunların aksesuarlarının pazarı, bir tasarım pazarıdır ve ana özelliği ürünlerin şekillerin orijinalliğidir ve ancak orijinallikleri ve estetik güzellikleri nedeniyle beğenilirler.
  • Yalnızca tasarımın orijinal olması hususu, ilgili ürünlerin orijinal kaynağını belirtme özelliğini taşıdığını göstermemektedir.
  • Ürünlerin orijinal olması, ayırt edici nitelik taşıdığı anlamına gelmemektedir.

Sonuç olarak, söz konusu kararların sonucunda Tecnica’ya ait “Moon Boot” olarak anılan üç boyutlu şekil markasının hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.

İlgili karar Adalet Divanı önüne götürülmemiş ve kesinleşmiştir. Böylece arama motorlarında “astronot botu” diye arattırdığınızda karşınıza çıkan ilk görsellerden olan “Moon boot”lar için mevcut olan tek AB markası da hükümsüz hale gelmiştir.

Güldeniz DOĞAN ALKAN

Aralık 2020

guldenizdogan@hotmail.com

Fincan? Kupa? Mug? Kahveyi Kupasından Tanır mısınız?

Honoré de Balzac günde 50 fincan kahve içen bir kahve bağımlısıymış. Kahve yapacak vakti olmadığında da kahve çekirdeklerini çiğnermiş. Orhan Veli de kahveyi fincanla içmek yetmediğinden, bira bardaklarına doldurarak içermiş. Kahve tiryakisi olunduğunda kahveyi hangi fincandan içtiğinizin bir önemi olmayabilir. Ancak söz konusu fikri mülkiyet hukuku olduğunda, kahve kupası tasarımının veya şeklinin marka olarak tescil ettirilerek korunması son derece önemli olabilir.

Örneğin incelememize konu kararda, Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (“EUIPO”) Temyiz Kurulu, 8 Ocak 2019[1] tarihinde, Alman menşeli kahve üreticisi Jacobs Douwe Egberts DE GmbH (“Jacobs”) şirketine ait ve 30. sınıftaki başta “kahve” ve benzeri mallar için tescil edilmek istenen ve Dünya Fikri Mülkiyet Ofisi (“WIPO”) nezdinde başvuruya konu edilen (IR no. 1367933) ve Almanya’da hâlihazırda marka olarak tescilli olan ünlü yeşil kahve kupası şeklinin tescil istemi reddetmiştir.

Jacobs’un EUIPO nezdinde Avrupa Birliği (“AB”) markası olarak tescil edilmesi istemiyle yaptığı başvuru, marka inceleme uzmanı tarafından ilk aşamada reddedilmiştir. Uzman özetle:

  • Siluetin temel kahve kupası şeklinden ayrılmadığı ve ne “J” harfi şeklindeki kulpun ne de zeytin yeşili renginin ve kupanın şeklinin bunu değiştirdiği,
  • Kulpun “J” harfi şeklinin belli belirsiz olduğu ve bu nedenle söz konusu başvuruya bir ayırt edicilik katmadığı ve “J” harfi şeklinin sıradan bir kahve kupasının kulpunun şeklinden ilgili başvuruya ayırt edicilik kazandıracak kadar farklı olmadığını,
  • İlgili şeklin Topluluk tasarımı[2] (başvuru numarası 001170781) olarak tescil edilmiş olmasının AB markası olarak tescil edilmesi isteminin incelenmesinde dikkate alınmayacağı

değerlendirmelerinde bulunmuştur.

Bunun üzerine başvurucu Jacobs, özellikle kahve kulpunun “J” harfi şeklinde oluşunun, üç boyutlu şekli diğer benzerlerinden tamamen ayırdığı ve şekilde ilk dikkat çeken özellik olduğu, zeytin yeşili rengin başvuru sahibinin markasının temel unsurlarından biri haline geldiği iddiaları ile ret kararını Temyiz Kurulu’na taşımıştır. Temyiz Kurulu’nun temel olarak üzerinde durduğu sorunlar, yorumlarımız ile birlikte aşağıda şekil ve renk unsurları kapsamında iki başlık altında incelenecektir.

I. Kahve Kupasının Kulpunun Şekli

Üzerinde durulan temel soruların ilki kahve kupasının kulpunun “J” harfi şeklinde olması ve bu unsurun ilgili marka başvurusunu diğer benzerlerinden ayırıp ayırmadığına ilişkindir. EUIPO nezdinde bir araştırma yapıldığında;

  • Kulpu insan eline benzeyen [3],
  • Kulpu “A” harfi şeklinde olan [4],
  • Yine bir kahve üreticisi olan Illy’e ait ve kulpu “o” şeklinde olan [5]

üç boyutlu şekil markalarının tescilli olduğu görülecektir.

İlgili kararda EUIPO Temyiz Kurulu, başvuruya konu kahve kupasının kulpunun “J” harfi şeklinde olmasının ilgili başvuruyu benzerlerine kıyasla ayırt edici kılmadığı ve “J” harfi şeklinin sıradan bir kahve kupasının şeklinden çok bir farkının olmadığı üzerinde durmuştur. Özellikle başvuru sahibi Jacobs’un aslında “J” harfi şeklinde olan kulpun ayırt edici olduğunu ispatlamaya yönelik olarak sunmuş olduğu kahve kupası görsellerini incelemiş ve ilgili görsellerdeki bazı kupa kulplarının da “J” harfine benzediğini belirtmiştir. Kararda yer alan ve inceleme sırasında işaretlenmiş görsel (üç ayrı kupanın kulpları “J” harfine benzer görülerek işaretlenmiş), aşağıda dikkatinize sunulmuştur:

II. Kahve Kupasının Rengi

İlgili kararda üzerinde durulan bir diğer sorun, Jacobs’un markası ile özdeşleştiğini iddia ettiği zeytin yeşili renginin, başvuruya konu kahve kupasına ayırt edici nitelik kazandırıp kazandırmadığıdır.

Temyiz Kurulu değerlendirmesinde, marka inceleme uzmanının zeytin yeşili renkle ilgili olarak rengin kahve kupaları için sıra dışı olmadığı ve tüketicilerin anında ürünün kaynağını ayırt etmesini sağlamadığı yönündeki değerlendirmelerini benimsemiştir.

Konu kahve kupasının renginin ayırt ediciliği olduğunda, Société des Produits Nestlé S.A. şirketinin “Nescafe” markası ile bütünleşen ünlü kırmızı kahve kupası akıllara gelebilir. Belirtilmelidir ki, görselini sağ tarafta görebileceğiniz kırmızı kahve kupası, EUIPO[6] ve pek çok AB üye devletinin fikri mülkiyet ofisleri nezdinde tescillidir. Ayrıca, ilgili kahve kupası şekli Türkiye’de 2014 43176 ve 2004 09724 sayıları ile tescillidir.

Jacobs, bu ve buna benzer pek çok kahve kupasının ayırt edici bulunarak EUIPO nezdinde tescil edilmiş olmasının kendi başvuruları için emsal teşkil etmesi gerektiği savunmasında bulunmuştur. Temyiz Kurulu, ilgili tescillerin bazılarının eski tarihli olduğunu ve her ne kadar kararlarında tutarlı olması gerektiği doğruysa da, her zaman markaların tescil edilebilirliği ile ilgili güncel gelişmeler ışığında yeni yaklaşımlar benimsenebileceğini savunmuştur.

EUIPO, özellikle kelime veya çizim içermeyen yalın haldeki üç boyutlu şekillerin marka olarak tescili konusunda ayırt ediciliği başlı başına bir ret nedeni olarak ele aldığı oldukça katı yaklaşımını bu kararında bir kez daha vurgulamıştır.

Yine de üç boyutlu şekillerin EUIPO nezdinde AB markası olarak tescil edilmesinin mümkün olmadığını söylemek doğru olmayacaktır. Yukarıda da örnek olarak bahsettiğimiz tesciller ele alındığında, üç boyutlu şekillerin:

  • Önemli ölçüde ayırt edici nitelik taşıması,
  • Uzun süreli ve yaygın kullanılan ve böylece piyasada ayırt edici hale geldiği açık şekilde ispat edilebilir olması

hallerinde, şekil markası olarak tescillerinin mümkün olduğu söylenebilecektir.

Söz konusu Temyiz Kurulu kararın akabinde, Jacobs’un üç boyutlu kahve kupası markası reddedilmiştir. Sonuç olarak, incelediğimiz söz konusu karar ışığında EUIPO’nun şekil markalarının tescilinde aradığı, uzun süreli ve yaygın kullanım sonucu piyasada ayırt edici hale geldiği açık şekilde ispat edilebilir olma kriterini dar yorumladığı çıkarımı yapılabilecektir.

Güldeniz DOĞAN ALKAN

Kasım 2020

guldenizdogan@hotmail.com


[1]https://euipo.europa.eu/copla/trademark/data/W01367933/download/CLW/APL/2019/EN/20190108_R1682_2018-2.pdf?app=caselaw&casenum=R1682/2018-2&trTypeDoc=NA

[2] https://www.tmdn.org/tmview/#/dsview/detail/EM700000001170781-0001

[3] https://www.tmdn.org/tmview/#/tmview/detail/EM500000010086072

[4] https://www.tmdn.org/tmview/#/tmview/detail/EM500000002768216

[5] https://www.tmdn.org/tmview/#/tmview/detail/EM500000015733471

[6] https://www.tmdn.org/tmview/#/tmview/detail/EM500000002801702

Kelime ve/veya Şekil Unsuru da İçeren Üç Boyutlu Ürün Şekli Markalarının Ayırt Ediciliği Hakkında Avrupa Birliği Ortak Uygulama Metni Yayımlandı

Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) ve Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerin marka tescil otoriteleri, dönemsel olarak “Ortak Uygulama” (Common Practice) metinleri yayımlamaktadır. AB genelinde geçerli olacak ortak uygulama metinlerinden birisi de, 1 Nisan 2020 tarihinde duyurulan CP 9 numaralı “Kelime ve/veya Şekil Unsuru da İçeren Üç Boyutlu Ürün Şekli Markalarının Ayırt Ediciliğinin, Ürün Şeklinin Ayırt Edici Olmaması Halinde Değerlendirilmesi” dokümanıdır.

Ortak uygulama metninin konusu; ayırt edici olmayan bir ürün şeklinin, ambalajının veya kabının, başka bir şekil veya kelime unsuruyla kombinasyonuyla oluşturulan markaların mutlak ret nedenleri kapsamında ayırt ediciliğinin değerlendirilmesidir.

1 Nisan 2020’de yayımlanan ve yayın tarihinden üç ay sonra yürürlüğe girecek metin, uygulamanın konusu markalar bakımından AB üyesi ülke ofisleri ve EUIPO’nun ortak uygulamasını oluşturacaktır.  

Okuyucularımız çok sayıda görsel örnekle zenginleştirilmiş ve anlaşılması kolaylaştırılmış CP9 ortak uygulama metnine https://euipo.europa.eu/tunnel-web/secure/webdav/guest/document_library/News/cp9/CP9_en.pdf bağlantısından erişebilir.

Ortak uygulama metninin temel tespiti; ayırt edici olmayan bir ürün şeklinin, ayırt edici olan başka bir unsur içermesi halinde, işaretin bütün olarak ayırt edici olarak kabul edileceği yönündedir. Bununla birlikte bu husus değerlendirilirken, ayırt edici kelime veya şekil unsurunun işaretteki boyutu, oranı, ayırt edici ürün şekliyle kontrastı, konumu gibi hususlar dikkate alınacak ve karar bu hususlar dikkate alınarak verilecektir.

Ayırt edici kelime veya şekil unsurunun, işaretin bütünü içindeki boyutu veya oranı değerlendirilirken; ürünün gerçek yaşamdaki boyutu değil, ofise sunulan gösterim esas alınacaktır. İşaretin bütün olarak ayırt edici olarak değerlendirilebilmesi için, ayırt edici olduğu kabul edilen unsurun gösterimde açık biçimde görülebilir olması gereklidir. Ayırt edici olan ve olmayan unsurların birbirlerine oranı için özel limitler belirlenmemiştir.

Buna ilaveten, özellikle küçük boyutlu ürünlere ilişkin piyasa alışkanlıkları da incelemede dikkate alınacaktır. Tüketiciler, özellikle küçük boyutlu ürünlerde, nispeten küçük unsurları ayırt etme alışkanlığına sahiptir ve bu tip ürünler için yapılan başvurularda ayırt edici unsurun boyutu açıkça görülebilmesini sağlıyorsa, başvuru bütün olarak ayırt edici olarak kabul edilebilecektir.

Ortak uygulama metni yukarıda yazılanlar dışında; renkler, renklerin kontrastı, ayırt edici unsurun konumu, vb açılardan da uygulamaya yön verici tespitler içermektedir. Metni olduğu gibi çevirmek yerine, incelemeyi bu aşamada okuyucularımıza bırakıyoruz.

AB üyesi ülke ofisleri ve EUIPO tarafından kabul edilen ve istisnasız uygulanacağı anlaşılan CP 9 ortak uygulama metninin, ülkemizde de Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından dikkate alınacağından eminiz. Bu bağlamda, uygulamanın farklı noktalarında yer alan okuyucularımızın CP 9 metnini dikkatli biçimde incelemesi önem arz etmektedir.

Önder Erol ÜNSAL

Mayıs 2020

unsalonderol@gmail.com

Adalet Divanı Genel Mahkemesi Burgu Peyniri Şekli Markasını Ayırt Edici Bulmadı

Bu karar üç boyutlu bir şekil markası başvurusunun ayırt edici karakterden yoksun olduğu ve ayırt edicilik kavramının değerlendirilmesinin nihai tüketici gözünden yapılmasının gerektiği gerekçesi ile reddine ilişkindir.

4 Haziran 2018 tarihinde, MURATBEY GIDA SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Muratbey), Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) nezdinde Avrupa Birliği markası başvurusunda bulunmuştur. Üç boyutlu marka statüsünde olan ve Nicé sınıflandırmasının 29. sınıfındaki “peynirler, işlenmiş peynirler” için yapılan başvuru aşağıdaki şekildedir:

25 Temmuz 2018 tarihinde, başvuruyu inceleyen uzman, başvurunun Birlik Marka Tüzüğünün 7/1-b maddesi yönünden ayırt edici karakterden yoksun olduğunu belirtmiş ve 27 Kasım 2018 tarihli karar ile başvuruyu bu maddeye dayanarak reddetmiştir.

Bu ret kararına karşı başvuru sahibi, 15 Ocak 2019 tarihinde itiraz etmiştir. Bu itiraz da 13 Haziran 2019 tarihli karar ile EUIPO Temyiz Kurulu tarafından reddedilmiştir. Temyiz Kurulu kararına karşı açılan dava, Adalet Divanı Genel Mahkemesi tarafından 26 Mart 2020 tarihli T‑572/19 sayılı kararla sonuçlandırılmıştır. Bu yazıda anılan karar okuyuculara aktarılacaktır. (http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=224748&pageIndex=0&doclang=FR&mode=req&dir=&occ=first&part=1&cid=2268187)

Temyiz Kurulu, başvurunun kapsadığı mallar bakımından kamunun ilgili kesiminin nihai tüketicilerden oluştuğuna kanaat getirmiştir. Uzman ret kararında, marka başvurusunun kapsadığı ürünler bakımından basit ve bilindik bir şekilden oluştuğunu belirtmiş ve buna örnekler sunarak, işbu başvurunun bu sektörde alışılan veya beklenenden bir farkı olmadığını belirtmiştir.

Temyiz Kurulu ürünün satış ve tüketimine ilişkin başka sonuçlara da varmıştır. İtiraz sahibinin gerekçelerinden olan, somut başvurunun bir yarışmada ödül alması hususunda Kurulun kararı, ödülün verildiği yarışmadaki değerlendirmenin kamunun ilgili kesiminin algısına göre yapıldığına ilişkin bir bilginin bulunmadığıdır.  

Kararın hukuki gerekçelerine bakıldığında;

Başvurunun ret gerekçesi Marka Tüzüğünün 7/1-b maddesidir. Bu maddeye göre ayırt edicilikten yoksun başvurular marka olarak tescil edilmemektedir.

Bu madde anlamında ayırt edicilik kavramı, markanın ait olduğu firmayı belli eder nitelikte olması ve ürünün diğer firmaların ürünlerinden ayırt edilmesini sağlamasıdır. (21 Ocak 2010, Audi/OHMI, C‑398/08 P, EU:C:2010:29, paragraf 33).

Bu madde bağlamında ayırt edicilik bir yandan tescili talep edilen ürünler açısından, diğer yandan kamunun ilgili kesiminin algısı bakımından yorumlanmalıdır. (29 Nisan 2004, Henkel/OHMI, C‑456/01 P et C‑457/01 P, EU:C:2004:258, paragraf 35).

Somut durumda, başvuruya konu ürünler “peynir” ve “işlenmiş peynir” olup, bu ürünler günlük tüketime uygun olduğundan, malların tüketici kesimi nihai tüketicilerdir.

Başvuru sahibinin de bu husus üzerinde aksi bir görüşü bulunmamakta olup, asıl üzerinde durduğu husus, Temyiz Kurulunun ayırt edici karakteri sadece nihai tüketici algısına göre değerlendirmesidir.

Başvuru sahibinin öne sürdüğü iddia, başvuruya konu ürünlerin aynı zamanda Avrupa Birliği içerisindeki profesyonel kesime de hitap ettiğidir. Başvuru sahibi, 2018 Dünya Süt Ürünleri İnovasyon Ödülünü alan bu marka başvurusu hakkında, bahsi geçen yarışmayı bilen profesyonel kesimin de bilgi sahibi olduğunu, dolayısıyla, somut olayda sadece son tüketicinin bakış açısının önemli olmadığını, profesyonel kesimin algı şeklinin de önemli olduğunu ileri sürmektedir.  

Somut olayda değerlendirilmesi gereken bir diğer husus da ilgili ürünler açısından, Temyiz Kurulunun dikkate aldığı son tüketicinin -bir başka deyişle Birlik genel halkının- kamunun ilgili kısmının önemli bir bölümünü oluşturmasıdır.

Bu aşamada, Temyiz Kurulunun daha adil bir değerlendirme ile nihai tüketici yerine bilgilenmiş ve makul derecede dikkatli genel halka göre ayırt ediciliği değerlendirmesi beklenebilirdi.

Bu açıdan, hatırlatmakta fayda var ki, her ne kadar ürünün kendi biçimi olan 3 boyutlu markaların ayırt edici karakterinin değerlendirilmesi, diğer kategorideki markalardan farklı olmamalıysa da; kamunun ilgili kesiminin algısı, ürünün kendi biçimi olan 3 boyutlu markalar bakımından, kullanılacağı üründen bağımsız olan kelime veya şekil markaları ile aynı değildir.  Sonuçta, ilgili ürünün ortalama tüketicisi grafik veya yazılı unsurların yokluğunda, ürünün şekline bakarak kökenini bilme alışkanlığına sahip değildir ve bu sebeple 3 boyutlu bir markanın ayırt ediciliğini anlamak bir şekil veya kelime markasına göre daha zordur.  [29 Nisan 2004, Henkel/OHMI, C‑456/01 P et C‑457/01 P, EU:C:2004:258, paragraf 38 ; 31 Mayıs 2006, De Waele/OHMI (sosis şekli), T‑15/05, EU:T:2006:142, paragraf 32].

Tescili talep edilen şeklin ayırt edici karaktere sahip olduğundan bahsedebilmek için ilk bakışta ilgili ürünün menşeini göstermesi veya ilgili markanın belirgin bir şekilde sektörün standartlarından veya alışkanlıklarından ayrılması gerekmektedir.   [26 Kasım 2015, Établissement Amra/OHMI (KJ Kangoo Jumps XR), T‑390/14, EU:T:2015:897, paragraf 15].

İtiraz edilen kararda, Temyiz Kurulu, ilk olarak başvurusu yapılan markanın ürünün kendisi olduğunu ve ayırt edicilikten yoksun olduğunu belirtmiştir.

Ayrıca, uzmanın sunduğu örnek çizimler de göstermektedir ki, bantlar halinde kesilmiş peynirlerin örgü veya bükülmüş halde sunumu ticarette bilinen bir sunum biçimidir. Temyiz Kurulu ayrıca, peynirlerin genelde küp, dilim, yuvarlak gibi farklı şekiller altında satıldığını da belirtmiştir. Bununla birlikte Temyiz Kurulu, başvurulan marka ile sektörde bilinen ve alışılmış ürün şekilleri arasında belirgin bir fark olmadığına kanaat getirmiştir.

Bu hususu değerlendiren Mahkeme, aynı veya ayırt edilemeyecek kadar aynı şekillerin piyasada olduğunu kanıtlamanın gerekli olmadığını onaylamakla birlikte, ilgili sektörde önemli bir şekil çeşitliliği olup olmadığının ve somut başvurunun da bunun bir varyasyonu olup olmadığının incelenmesi gerektiğini belirtmektedir. [28 haziran 2019, Gibson Brands/EUIPO – Wilfer, T‑340/18, EU:T:2019:455, paragraflar 35 ve 36].

Somut durumda, piyasada birçok farklı formda peynirin var olduğu anlaşılmaktadır:  küp şeklinde peynir, dilimli peynir, bükülmüş şekilde peynir gibi. Bu halde, başvurusu yapılan markanın şeklindeki basitliği de göz önüne alındığında, kamunun ilgili kesiminin bu şekli belirli bir üreticiden gelen bir ürün olarak algılamaktan ziyade, daha çok ilgili piyasadaki şekil çeşitliliğinin sonucu olduğu düşünecekleri tahmin edilmektedir.

Sonuçta, Temyiz Kurulunca belirtildiği gibi, tescilin talep edildiği 3 boyutlu şekil piyasada var olan birçok farklı şekilden biri gibi görünmektedir. 

Bu halde ilk bakışta ilgili ürünün menşeini de belirtmediğinden, başvurusu yapılan markanın ayırt edici karakteri olduğu düşünülemez. 

Ayrıca, başvuru sahibinin, başvurusu yapılan markanın kullanım yolu ile ayırt edicilik kazandığına dair veri sunmadığı görülmektedir.

Başvuru sahibi ayrıca, Temyiz Kurulunun başvuruya konu ürün şeklini yanlış bir şekilde değerlendirdiğini ve peynirin bükülmüş kayışlardan oluşan spiral bir biçiminde olduğunu belirtmektedir.

Belirtilen hususu inceleyen Mahkeme, Temyiz Kurulu kararının özellikle 12, 13. ve 20. paragraflarında, Kurulun başvuruyu sadece kayışlı bir peynir bandıyla değil, aynı zamanda örgü veya bükülmüş birçok şekil ile karşılaştırdığını tespit etmiştir. Dolayısıyla, başvuru sahibinin, şekil incelemenin eksik yapıldığı iddiası gerekçesiz sayılmıştır.

Başvuru sahibi ilaveten, başvurusu yapılan peynir şekli ile 2018 yılından yapılan bir yarışmada 2018 Dünya Süt Ürünleri İnovasyon Ödülünü aldıklarını ve bu sebeple de başvuru hakkındaki ret kararının kaldırılması gerektiğini belirtmekte ise de,  Temyiz Kurulu bu yarışmada değerlendirmenin nihai tüketici dikkate alınarak yapılıp yapılmadığının bilinmediğine kanaat getirmiştir.

Başvuru sahibi, başvuruya konu markanın sadece Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde değil, Birlik üyesi olan Almanya Patent ve Marka Kurumu nezdinde de tescilli olduğunu belirtmiş ise de; Birlik hukukunun ayrı ve özerk olması gerekçesi ile başvuru sahibinin bu itirazı da kabul görmemiştir. (17 Temmuz 2008, L & D/OHMI, C‑488/06 P, EU:C:2008:420, paragraf 58)

Tüm bunlar sonucunda Mahkeme, Temyiz Kurulu kararının Tüzüğün 7/1-b maddesini ihlal etmediği sonucuna vararak başvuru hakkındaki ret kararını onamıştır.

Mahkeme özetle üç boyutlu bir marka başvurusunun özgünlüğünün ayırt edicilik açısından önemli olduğunu kabul etmiş olmakla birlikte, yenilik ve özgünlüğün markanın hitap ettiği tüketici açısından değerlendirilmesi gerektiğine kanaat getirerek, Muratbey şirketinin burgu peyniri şekil markasını ayırt edicilikten yoksun görerek reddetmiştir.

Kanaatimce, Birlik ülkelerindeki tüketiciler ve bu tüketicilerin alışık olduğu peynirler ve peynir şekillerinin çeşitliliği göz önüne alındığında, Mahkeme kararına kısmen katılmak mümkündür. Genel Mahkeme bu vakada, ürün şeklinden oluşan şekil markalarının nihai tüketici grubu açısından değerlendirmenin gerekeceği yönünde bir karara varmıştır. Ancak, bir yandan da çeşitli peynir şekillerine alışık olan tüketiciye göre, yani tüketicinin coğrafyasına da bakarak bir karara varıldığı belki düşünülebilecektir.

Gizem KARPUZOĞLU

Nisan 2020

gizem_erkarakas@hotmail.com

Otomobil Şekillerinin Ayırt Edici Niteliği Hakkında Adalet Divanı Genel Mahkemesi Kararı (T-629/14)

rangerover.evoque.1

 

Otomobillerin kendilerine özgü görünümlerinin marka olarak tescil edilebilecek derecede ayırt edici niteliğe sahip olup olmadığı sorusu, Adalet Divanı Genel Mahkemesi’nin T-629/14 sayılı kararında tartışılmıştır. Bu dikkate değer karar, umuyoruz ki okuyucularımızın da ilgisini çekecektir.

Otomobillere olan merakı çocukluk döneminde sahip olduğu “Matchbox” ve “Majorette” markalı oyuncak arabalarla sınırlı olan ve uzun yol dışında araba kullanmaktan hiç hoşlanmayan bu satırların yazarı, çoğu hemcinsinin tersine otomobil modellerini gördüğünde, bunları otomobil markaları ile eşleştirmeyi çoğunlukla başaramamaktadır. Hele ki, motor özelliği, yakıt –yol performansı, araç içi donanım kıyaslaması, vb. konular yanında konuşulduğunda, kendisini mide sancısından beter bir acıya maruz kalıyormuş gibi hissetmektedir.

Bununla birlikte, otomobil modellerinin görünümlerinin tescil edilebilirliğinin tartışıldığı T-629/14 sayılı Adalet Divanı Genel Mahkemesi kararı, yazara oldukça ilgi çekici gelmiş ve tartışmaya gebe konu hakkındaki Adalet Divanı yaklaşımını öğrenmek son derece yararlı olmuştur. İlgilenen okuyucularımız karar metnine http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=172022&pageIndex=0&doclang=EN&mode=req&dir=&occ=first&part=1&cid=639448 bağlantısı aracılığıyla erişebilirler.

Birleşik Krallık menşeili “JAGUAR LAND ROVER LTD” firması 30 Kasım 2011 tarihinde aşağıdaki üç boyutlu şekil markasının tescil edilmesi talebiyle İç Pazarda Uyumlaştırma Ofisi’ne (OHIM) başvuruda bulunur:

 

rangerover.evoque

 

Başvuru kapsamında 12., 14. ve 28. sınıflara dahil mallar yer almaktadır.

OHIM uzmanı başvuruyu 12. sınıfa dahil “Taşıtlar; kara, hava ve su yoluyla ulaşım için cihazlar; ambülanslar, arabalar, golf arabaları, elektrikli taşıtlar, askeri ulaşım taşıtları, motorlu evler, soğutuculu taşıtlar, oyuncaklar dışında kalan uzaktan kumandalı taşıtlar, spor arabalar, vanlar (taşıtlar), kara, hava, su ve raylar yoluyla ulaşım için taşıtlar, otomobil gövdeleri, otomobil şasileri, otomobil kaportaları, taşıtlar için gövdeler, taşıtlar için kaportalar, taşıt şasileri, biçimlendirilmiş taşıt kılıfları.” malları ve 28. sınıfa dahil “Oyunlar ve oyuncaklar, oyunlar, radyo kontrollü oyuncak taşıtlar, ölçekle küçültülmüş model oyuncaklar, ölçekle küçültülmüş model taşıtlar, oyuncak taşıtlar, oyuncaklar.” malları bakımından Topluluk Marka Tüzüğü’nün 7/1-(b) bendi gereğince ayırt edici nitelikten yoksunluk gerekçesiyle reddeder.

Başvuru sahibi bu karara karşı OHIM Temyiz Kurulu nezdinde itiraz eder. OHIM Temyiz Kurulu başvuru sahibinin itirazını “hava ve su yoluyla ulaşım için cihazlar” malları bakımından haklı bulur ve ret kararını belirtilen mallar bakımından kaldırır, ancak ret kararı kapsamında bulunan diğer mallar bakımından ret kararı onanır. Başvuru sahibi bunun üzerine, OHIM Temyiz Kurul kararına karşı dava açar ve dava Adalet Divanı Genel Mahkemesi tarafından 25 Kasım 2015 tarihli T-629/14 sayılı kararla sonuçlandırılır.

Davacının temel argümanı, başvuruyu oluşturan şeklin ayırt edici niteliğe sahip olduğu, dolayısıyla başvuru hakkında verilen ret kararının yerinde olmadığıdır. Başvuru sahibi iddiasını dört sütuna oturtmuştur: “(i) Temyiz Kurulu başvurunun tarifnamesini dikkate almamıştır; (ii) Temyiz Kurulu, “Range Rover Evoque” ve “Evoque” ibarelerinin başvuruda yer almaması nedeniyle başvuru sahibinin birçok kanıtını dikkate almamıştır, bu yaklaşım yerinde değildir; (iii) Temyiz Kurulu taşıt şekli hakkında sunulan üçüncü taraf görüşlerini yeteri derecede dikkate almamıştır; (iv) Temyiz Kurulu, üzüğün 7/1-(e) bendine atıfta bulunarak hata yapmıştır.”

Mahkeme değerlendirmesine ilk olarak genel tespitlerle başlamıştır.

Buna göre; 207/2009 sayılı Topluluk Marka Tüzüğü’nün 7/1-(b) bendine göre ayırt edici niteliğe sahip olmayan markaların tescil edilmesi mümkün değildir. Bu hüküm kapsamında bir markanın ayırt edici niteliği, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin belirli bir işletmeden gelen mallar ve hizmetler olduğunun anlaşılmasını sağlaması ve bu yolla, başka teşebbüslerin aynı nitelikteki mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması anlamına gelmektedir.

Ayırt edici nitelik, ilk olarak tescili talep edilen mallar veya hizmetler bakımından, ikinci olarak ise kamunun ilgili kesiminin algısı bakımından değerlendirilecektir. Kamunun ilgili kesimi, ilgili malların veya hizmetlerin, yeteri derecede bilgili, gözlemci ve ihtiyatlı ortalama tüketicilerinden oluşmaktadır.

Ürünlerin görünümünden oluşan üç boyutlu markaların ayırt edici niteliğini değerlendirmek için kullanılacak kriterler, diğer marka kategorileri için kullanılacak kriterlerden farklı değildir.

Bununla birlikte, ortalama tüketicilerin ürünlerin görünümden oluşan üç boyutlu markalara yönelik algısı, aynı tüketicilerin markanın kapsadığı malların görünümüne ilişkin herhangi bir bağlantı içermeyen kelime veya şekillerden oluşan markalara yönelik algısıyla her durumda aynı olmayacaktır. Ortalama tüketiciler, şekil veya kelime unsurları olmadığı sürece, ürünlerin veya ürünlerin ambalajlarının şekillerine bakarak malların kaynağı hakkında tahminde bulunma alışkanlığına sahip değillerdir ve bu nedenle, üç boyutlu bir markanın ayırt edici niteliğini ortaya koymak, bir kelime veya şekil markasının ayırt edici niteliğini ortaya koymaktan daha güç olabilir.

Yerleşik içtihada göre, başvurusu yapılan şekil, inceleme konusu ürünlerin olası şekline ne derece yakınlaşırsa, şeklin ayırt edici nitelikten yoksun bulunması ihtimali o derecede artacaktır. Bu tip durumlarda sadece, ilgili sektörün kurallarından ve geleneklerinden belirgin biçimde farklılaşan ve dolayısıyla, kaynak belirtme işlevi olarak tanımlanan asli işlevi yerine getirebilen markaların, madde 7/1-(b) anlamında ayırt edici niteliğe sahip olduğu söylenebilecektir.

Bu çerçevede, bir ürünün şeklinden oluşan üç boyutlu bir markanın, ilgili ürün şeklinin başka bir biçimi olması, tek başına markanın ayırt edici nitelikten yoksun olduğu sonucuna varmak için yeterli değildir. Bu tip durumlarda, inceleme konusu şeklin, ilgili ürünün yeteri derecede gözlemci, bilgilenmiş ve bilinçli ortalama tüketicilerince -analitik bir inceleme yapılmaksızın ve özel dikkat sarf edilmeksizin-, bir işletmenin mallarını diğer işletmelerin mallarından ayırt edilmesini sağlayabilecek bir işaret olarak değerlendirip değerlendirilmeyeceği dikkate alınmalıdır.

Mahkeme yukarıda yer verilen genel tespitler ışığında davayı değerlendirmiştir.

Mahkemeye göre, Temyiz Kurulu, başvurunun 12. sınıfında yer alan malların hem kamunun geneline hem de profesyonellere, 28. sınıfında yer alan mallarınsa kamunun geneline hitap eden mallar olduğu yönündeki tespiti yerindedir.

Başvuru, bir otomobil gövdesinin değişik perspektiflerden altı adet çiziminden müteşekkil üç boyutlu grafik gösterime sahiptir. Başvuruda, başkaca bir kelime veya figüratif unsur bulunmamaktadır.

İncelenen vakada, Temyiz Kurulu başvuru hakkındaki ret kararını “hava ve deniz yoluyla ulaşım için cihazlar” malları bakımından kaldırarak yerinde bir karar vermiş olmakla birlikte, ret kararını “hava ve deniz yoluyla ulaşım için taşıtlar” malları bakımından kaldırmamakla hata yapmıştır. Dolayısıyla, Genel Mahkeme ayırt edici nitelikten yoksunluk gerekçeli ret kararını “hava ve deniz yoluyla ulaşım için taşıtlar” malları bakımından kaldırmıştır, şöyle ki başvuruyu oluşturan şekil, belirtilen mallar bakımından ilgili sektörün norm ve geleneklerinden belirgin biçimde uzaklaşmıştır.

Takiben Temyiz Kurulu kararı, ret kararı kapsamında bulunan diğer mallar, yani “Sınıf 12: Taşıtlar; kara yoluyla ulaşım için cihazlar; ambülanslar, arabalar, golf arabaları, elektrikli taşıtlar, askeri ulaşım taşıtları, motorlu evler, soğutuculu taşıtlar, oyuncaklar dışında kalan uzaktan kumandalı taşıtlar, spor arabalar, vanlar (taşıtlar), kara, hava, su ve raylar yoluyla ulaşım için taşıtlar, otomobil gövdeleri, otomobil şasileri, otomobil kaportaları, taşıtlar için gövdeler, taşıtlar için kaportalar, taşıt şasileri, biçimlendirilmiş taşıt kılıfları. Sınıf 28: Oyunlar ve oyuncaklar, oyunlar, radyo kontrollü oyuncak taşıtlar, ölçekle küçültülmüş model oyuncaklar, ölçekle küçültülmüş model taşıtlar, oyuncak taşıtlar, oyuncaklar.” malları bakımından değerlendirilmiştir.

Temyiz Kurulu kararında, başvuruyu oluşturan şeklin, dört tekerlekli ve her iki yanında ikişer kapı olan bir araba gövdesinin altı farklı perspektiften kabataslak çiziminden oluştuğu belirtilmektedir. Temyiz Kurulu’na göre bu araba gövdesini, piyasada rastgele seçilecek diğer araba gövdelerinden belirgin bir farklılaştıran özellikler bulunmamaktadır. Başvuruda göze çarpan başlıca özellikler; yassı bir ön cam, kavisli bir ön cephe, eğimli kupe bir çatı hattı, yükselen bir bel hattı, gövdeye entegre ön – arka lambalar ve çamurluk, arka kısmın tepesinde aerodinamik bir kanat gibi modern arabalarda tipik olarak bulunan özelliklerdir. Buna ilaveten arabanın ızgara kısmında belirgin bir unsur bulunmamaktadır ve bu kısmın çizimi son derece kaba durumdadır. Temyiz Kurulu, sayılan ve buna benzer diğer gerekçelerle, başvuruyu oluşturan çizimlerin, piyasadaki diğer alışıldık arabaların görünümlerinden belirgin biçimde farklılaşmadığı ve başvuruya konu şeklin tipik araba biçimlerinden farklılık içermediği görüşlerine ulaşmıştır.

Başvuru sahibi bu tespitlere karşı çıkmakta ve tecrübeli oto tasarımcıları tarafından tasarlanan başvuru konusu şeklin yeteri derecede anlaşılır, net ve objektif olduğunu belirtmektedir.

Mahkemeye göre, başvuru sahibinin iddiaları, başvuru konusu şeklin ilgili sektörün norm ve geleneklerinden belirgin biçimde farklılaştığını göstermemektedir ve dolayısıyla, başvuru hakkında ayırt edici nitelikten yoksunluk gerekçesiyle verilen ret kararı, inceleme konusu mallar bakımından yerindedir.

Başvuru sahibi OHIM tarafından tescil edilen araba şekillerini emsal karar olarak sunmuş olsa da, ilgili markalardaki şekillerin, OHIM tarafından ilgili sektörün norm ve geleneklerinden belirgin biçimde farklılaşmış olarak değerlendirildiği öne sürülebilir. Bunun ötesinde, Temyiz Kurulu kararlarının hukuka uygunluğu, OHIM’in önceki karar verme pratikleri bağlamında değil, Avrupa Birliği mahkemelerince yorumlandığı haliyle Birlik marka mevzuatı çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bu bağlamda, OHIM’in önceki kararlarının Birlik mahkemeleri açısından bağlayıcı olması mümkün değildir. Hukuki belirlilik ve iyi yönetim esasları çerçevesinde, markaların uygun olmayan biçimde tescil edilmesini engellemek amacıyla, her markanın incelenmesi düzgün ve kapsamlı biçimde yapılmalıdır. Buna uygun olarak, inceleme her vaka bazında ayrı olarak gerçekleştirilmelidir. Bir markanın tescil edilmesi, ilgili vakanın kendi şartları kapsamında değerlendirilebilecek ve amacı, inceleme konusu markanın herhangi bir ret gerekçesi kapsamına girip girmediğini belirlemek olan özel kriterlere bağlıdır. Bu çerçevede, 12. sınıf için tescilli başka üç boyutlu araba şekli markalarının olması, inceleme konusu şekli kendiliğinden ilgili sektörün norm ve geleneklerinden belirgin biçimde farklı ve ayırt edici niteliğe sahip hale getirmez.

Başvuru sahibinin bir diğer iddiası, OHIM Temyiz Kurulu’nun, “Range Rover” veya “Evoque” terimlerinin inceleme konusu başvuruyla herhangi bir bağlantısının bulunmadığı yönündeki tespitinin yerinde olmadığıdır.

Mahkemeye göre, OHIM başvuruları kendisine sunulan marka örneğini esas alarak incelemek zorundadır ve inceleme konusu başvuruda “Range Rover” veya “Evoque” kelime unsurları yer almamaktadır. Buna ilaveten, başvurunun bir araba modelinin fotoğraflarından değil, çizimlerden oluştuğu da belirtilmelidir. Bu çerçevede, OHIM Temyiz Kurulu’nun kararını yalnızca başvuruya konu çizimleri esas alarak vermesi ve “Range Rover” veya “Evoque” kelime unsurlarını veya bu isimdeki arabanın fotoğraflarını dikkate almaması yerindedir.

Başvuru sahibi, OHIM Temyiz Kurulu’nun inceleme konusu araba şekline ait üçüncü kişi yorumlarını dikkate almadığını, oysa bu yorumların başvuruya konu şeklin ayırt edici niteliğe sahip olduğunu gösterdiğini iddia etmektedir.

Genel Mahkeme bu iddiayı da kabul etmemiştir. Şöyle ki, Mahkemeye göre, OHIM tarafından incelenen başvuru bir araba şeklinin 6 farklı perspektiften çiziminden oluşmaktadır ve başvuruda araba şeklinin veya oyuncak arabaların fotoğrafları bulunmamaktadır. Buna karşın başvuru sahibi, başvuru konusu çizime ilişkin üçüncü kişi yorumları sunmamıştır. Başvuru sahibi tarafından sunulan fotoğraflarda, araba ızgarası ve diğer bazı unsurlar görülebilir durumdayken, başvuruya konu çizimde bu tip unsurlar görülmemektedir. Dolayısıyla, sunulan fotoğraflarla başvuruya konu çizimin aynı olduğunun kabul edilmesi mümkün değildir. Bu bağlamda, OHIM Temyiz Kurulu’nun araba fotoğraflarına dayalı üçüncü kişi yorumlarını incelemede dikkate almamasının bir hukuki hata olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

Başvuru sahibi, OHIM Temyiz Kurulu’nun Topluluk Marka Tüzüğü madde 7/1-(e)’yi referans göstermesinin yerinde olmadığını belirtmekle birlikte, başvuru belirtilen bent kapsamında reddedilmemiş olduğundan bu hususun sonucu etkilemesi, Genel Mahkeme tarafından mümkün görülmemiştir.

Belirtilen nedenlerle, Genel Mahkeme, OHIM Temyiz Kurulu tarafından ayırt edici nitelikten yoksunluk gerekçesiyle verilen ret kararını “hava ve deniz yoluyla ulaşım için taşıtlar” dışındaki mallar bakımından yerinde bulmuştur. Bu çerçevede, ret kararı “Sınıf 12: Taşıtlar; kara yoluyla ulaşım için cihazlar; ambülanslar, arabalar, golf arabaları, elektrikli taşıtlar, askeri ulaşım taşıtları, motorlu evler, soğutuculu taşıtlar, oyuncaklar dışında kalan uzaktan kumandalı taşıtlar, spor arabalar, vanlar (taşıtlar), kara ve raylar yoluyla ulaşım için taşıtlar, otomobil gövdeleri, otomobil şasileri, otomobil kaportaları, taşıtlar için gövdeler, taşıtlar için kaportalar, taşıt şasileri, biçimlendirilmiş taşıt kılıfları. Sınıf 28: Oyunlar ve oyuncaklar, oyunlar, radyo kontrollü oyuncak taşıtlar, ölçekle küçültülmüş model oyuncaklar, ölçekle küçültülmüş model taşıtlar, oyuncak taşıtlar, oyuncaklar.” malları bakımından Genel Mahkeme tarafından onanmıştır.

Otomobil modellerinin şekilleri özellikle bu sektörün meraklılarına çok tanıdık gelmekte ve kaba bir çizime bakılarak otomobil markası veya modeli tahmin edilebilmektedir. Bununla birlikte, ilgili sektörün birçok kullanıcısı bakımından bu tip bir tahminde bulunmak çoğunlukla mümkün değildir. OHIM Temyiz Kurulu ve Genel Mahkeme incelenen vakada, bir otomobil modelinin kabataslak çiziminin ilgili sektörün norm ve geleneklerinden belirgin biçimde farklılaşmadığı, dolayısıyla ayırt edici nitelikte olmadığı yönünde karar vererek, kanaatimizce ayırt edici özellikleri göstermekten aciz otomobil şekli çizimlerine tescil yolunu kapatmıştır.

Kararın okuyucularımızın dikkatini çekeceğini umuyoruz.

Önder Erol Ünsal

Aralık 2015

unsalonderol@gmail.com 

 

 

Üç Boyutlu Ürün Şekillerinin Ayırt Edici Niteliği – Adalet Divanı Genel Mahkemesi’nden Remi Oyunu Ambalajına İlişkin Güncel Bir Karar (T-547/13)

rummyplayers

Türkçe’ye “Remi” adıyla geçmiş, “Rummy” isimli masa oyunu, iskambil kağıtları veya taşlarla oynanan ve yurtdışında oldukça popüler olan bir oyundur.

Ülkemizdeki en yaygın masa oyunu olan “Okey”le yakın benzerlik gösteren “Remi”nin amacı da, oyuncuların ellerindeki kağıt veya taşlarını diğerlerinden önce bitirerek oyunu kazanmasıdır.

Adalet Divanı Genel Mahkemesi 8 Ekim 2015 tarihinde verdiği T-547/13 sayılı karar, Remi oyunu taşları ve tahtaları için tasarlanmış bir ambalaj biçiminin marka olarak tescil edilip edilemeyeceği sorusunun yanıtını içermektedir.

Kararı incelemek isteyen okuyucularımızın, kararın tamamına http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=169342&pageIndex=0&doclang=en&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=346998 bağlantısı aracılığıyla erişimi mümkündür.

Romanya menşeili “ROSIAN EXPRESS SRL” firması 11 Temmuz 2013 tarihinde aşağıdaki şekil markasının tescil edilmesi talebiyle İç Pazarda Uyumlaştırma Ofisi’ne (OHIM) başvuruda bulunur.

rummy

Başvuru kapsamında “Sınıf 28: Oyunlar, oyuncaklar; diğer sınıflarda yer almayan jimnastik ve spor malzemeleri; Noel ağacı süslemeleri. Sınıf 35: Reklamcılık hizmetleri; iş yönetimi ve idaresi hizmetleri; sekreterlik hizmetleri.” malları ve hizmetleri yer almaktadır.

OHIM uzmanı, 1 Şubat 2013 tarihinde verdiği kararla, başvuruyu ayırt edici nitelikten yoksunluk gerekçesiyle “Sınıf 28: Oyunlar ve oyuncaklar.” malları bakımından reddeder. Başvuru sahibi bu karara karşı OHIM Temyiz Kurulu nezdinde itiraz eder, ancak itirazı Temyiz Kurulu tarafından reddedilir. Başvuru sahibi bunun üzerine, OHIM Temyiz Kurul kararına karşı dava açar ve dava Adalet Divanı Genel Mahkemesi tarafından 8 Ekim 2015 tarihli T-547/13 sayılı kararla sonuçlandırılır.

Davacının temel argümanı, başvuruyu oluşturan şeklin ayırt edici niteliğe sahip olduğu, dolayısıyla başvuru hakkında verilen ret kararının yerinde olmadığıdır.

Davacıya göre, OHIM Temyiz Kurulu, Remi oyunu dahil olmak üzere salon oyunlarının, günlük kullanıma mahsus ürünler olmadığını, tersine dayanıklı ve uzun süre kullanılabilen mallar olduğunu, dolayısıyla da ilgili tüketici kesiminin yüksek derecede dikkate sahip olduğu hususunu incelemede dikkate almamıştır.

Davacı, Remi oyununa ilişkin standart tipte bir ambalajlamadan bahsedilemeyeceğini, dolayısıyla Temyiz Kurulu’nun ürünün doğasının başvuruda yer alan biçimde olduğu tespitini de eleştirmektedir. Ayrıca, davacıya göre Temyiz Kurulu kararında yer alan ve piyasada benzer nitelikteki kullanımları gösterdiği iddia edilen dokümanlar, orijinal ürünlerin sahibi olan davacının ürünlerinin taklitleridir. Bu bağlamda, Temyiz Kurulu taklit ürünleri esas alarak karar vermiştir ve karar bu bakımdan da yerinde değildir.

Mahkeme değerlendirmesine ilk olarak genel tespitlerle başlamıştır.

Buna göre; 207/2009 sayılı Topluluk Marka Tüzüğü’nün 7/1-(b) bendine göre ayırt edici niteliğe sahip olmayan markaların tescil edilmesi mümkün değildir. Bu hüküm kapsamında bir markanın ayırt edici niteliği, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin belirli bir işletmeden gelen mallar ve hizmetler olduğunun anlaşılmasını sağlaması ve bu yolla, başka teşebbüslerin aynı nitelikteki mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması anlamına gelmektedir.

Ayırt edici nitelik, ilk olarak tescili talep edilen mallar veya hizmetler bakımından, ikinci olarak ise kamunun ilgili kesiminin algısı bakımından değerlendirilecektir. Kamunun ilgili kesimi, ilgili malların veya hizmetlerin, yeteri derecede bilgili, gözlemci ve ihtiyatlı ortalama tüketicilerinden oluşmaktadır.

Ürünlerin görünümünden oluşan üç boyutlu markaların ayırt edici niteliğini değerlendirmek için kullanılacak kriterler, diğer marka kategorileri için kullanılacak kriterlerden farklı değildir.

Bununla birlikte, ortalama tüketicilerin ürünlerin görünümden oluşan üç boyutlu markalara yönelik algısı, aynı tüketicilerin markanın kapsadığı malların görünümüne ilişkin herhangi bir bağlantı içermeyen kelime veya şekillerden oluşan markalara yönelik algısıyla her durumda aynı olmayacaktır. Ortalama tüketiciler, şekil veya kelime unsurları olmadığı sürece, ürünlerin veya ürünlerin ambalajlarının şekillerine bakarak malların kaynağı hakkında tahminde bulunma alışkanlığına sahip değillerdir ve bu nedenle, üç boyutlu bir markanın ayırt edici niteliğini ortaya koymak, bir kelime veya şekil markasının ayırt edici niteliğini ortaya koymaktan daha güç olabilir.

Yerleşik içtihada göre, başvurusu yapılan şekil, inceleme konusu ürünlerin olası şekline ne derece yakınlaşırsa, şeklin ayırt edici nitelikten yoksun bulunması ihtimali o derecede artacaktır. Bu tip durumlarda sadece, ilgili sektörün kurallarından ve geleneklerinden belirgin biçimde farklılaşan ve dolayısıyla, kaynak belirtme işlevi olarak tanımlanan asli işlevi yerine getirebilen markaların, madde 7/1-(b) anlamında ayırt edici niteliğe sahip olduğu söylenebilecektir.

Mahkeme yukarıda yer verilen genel tespitler ışığında davayı değerlendirmiştir.

Mahkemeye göre, inceleme konusu malların (oyunlar ve oyuncaklar) niteliği ve fiyatı dikkate alındığında, kamunun ilgili kesiminin bilgi düzeyi, ortalamadan yükseğe dek uzanabilir. Oyunlar ve oyuncaklar malları genel kullanıma yöneliktir ve kullanıcıları sadece profesyoneller ve oyun tutkunları değildir. Bu çerçevede, OHIM Temyiz Kurulu’nun mallarla ilgili tüketici kesimini, sadece yüksek derecede dikkate sahip tüketiciler olarak sınırlandırmaması yerindedir.

Başvuruya konu şeklin ayırt edici niteliği değerlendirilirken, Mahkeme ilk olarak ürünün başvuru sahibi tarafından, başvuruda yer verilen tarifnamesini esas almıştır. Özetlemek gerekirse, başvuruya konu şekil, ahşaptan yapılmış dikdörtgen bir kutudur, kutu ürünün diğer parçalarını içerisinde barındırmasını sağlayacak kayar rafları da içermektedir ve kutunun açık uçlarında bir kapatma mekanizması yer almaktadır. Bahsedilen raflı ve kapatma mekanizmalı sistem, oyun tahtalarının ve taşlarının kutunun içerisine yerleştirilmesini ve ürünün bütün olarak başka bir ambalaj gerekmeksizin saklanmasını sağlamaktadır.

Belirtilen tarifname esas alındığında, mahkemeye göre, OHIM Temyiz Kurulu’nun başvuruyu “şeklin ilgili sektörün kurallarından ve geleneklerinden belirgin biçimde farklılaşmaması ve bu tip oyunların yaygın biçimde, ahşaptan yapılanlar dahil olmak üzere, çeşitli malzemelerden yapılmış ambalajlarda satılması” gerekçeleriyle reddetmesi yerindedir.

İnceleme konusu malların çoğunlukla ahşap dikdörtgen kutularda satıldığı malumdur. Ayrıca, ürünlerin kayar farlardan oluşan bir ambalajlama sistemi ile kutulanması veya kutudan çıkartılması, ilgili sektörün kurallarından ve geleneklerinden belirgin biçimde farklılaşma anlamına gelmemektedir. Bunların sonucunda, başvurunun bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin belirli bir işletmeden gelen mallar ve hizmetler olduğunun anlaşılmasını sağladığını ve bu yolla, başka teşebbüslerin aynı nitelikteki mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilebilme işlevini yerine getirdiğini kabul etmek mümkün değildir.

Başvuru sahibi kendi başvurusuna benzer şekillerin piyasada bulunmadığına yönelik kanıtlar sunmuş olmakla birlikte, yerleşik içtihat çerçevesinde, bir markanın ayırt edici niteliğinin piyasada ne kadar sayıda benzer şeklin bulunduğuna veya piyasada aynı şeklin hiç bulunmamasına bağlı olarak değerlendirilmediği hatırlatılmalıdır. Bu bağlamda, piyasa hakkında araştırma yapmayan ortalama tüketicilerin piyasada sadece bir firmanın bir ambalaj biçimini kullandığını, buna karşın rakiplerinin aynı ürün için farklı ambalaj biçimlerini tercih ettiğini önceden bilemeyeceği de belirtilmelidir.

Ayrıca, başvuru sahibinin kendi ürünlerinin orijinal olduğu, buna karşın OHIM Temyiz Kurulu tarafından tespit edilen benzer ambalaj biçimlerinin kendi ürünlerinin taklidi olduğu yönündeki iddiası da kabul edilebilir nitelikte değildir.

Son olarak, başvuru sahibinin benzer üç boyutlu markaların OHIM tarafından önceden tescil edilmiş olduğu yönündeki iddiası değerlendirilmiştir.

Genel Mahkeme bu iddiayı alışıldık argümanıyla kabul etmemiştir:

OHIM, eşit muamele ve düzgün yönetim ilkeleri çerçevesinde benzer markalar hakkında önceden verilmiş kararları dikkate almalı ve aynı yönde karar verip vermeyeceğini dikkatle belirlemelidir. Bununla birlikte, bu ilkelerin ne şekilde uygulanacağı hukukilik ilkesiyle uyumlu olmalıdır. Bunun ötesinde, hukuki belirlilik ve iyi yönetim esasları çerçevesinde, markaların uygun olmayan biçimde tescil edilmesini engellemek amacıyla, her markanın incelenmesi düzgün ve kapsamlı biçimde yapılmalıdır. Buna uygun olarak, inceleme her vaka bazında ayrı olarak gerçekleştirilmelidir. Bir markanın tescil edilmesi, ilgili vakanın kendi şartları kapsamında değerlendirilebilecek ve amacı, inceleme konusu markanın herhangi bir ret gerekçesi kapsamına girip girmediğini belirlemek olan özel kriterlere bağlıdır.

İncelenen vakada, Temyiz Kurulu’nun, itirazı reddederken kapsayıcı ve detaylı bir inceleme yaptığı açıktır. Kararın önceki bölümlerinde belirtildiği üzere, Temyiz Kurulu, başvuruya konu şeklin ret kararı kapsamındaki mallar bakımından ayırt edici niteliğe sahip olmadığını tespit etmiştir ve Mahkeme’ye göre bu tespitler yerindedir. Dolayısıyla, başvuru sahibinin bu sonucu ortadan kaldırmak için OHIM’in önceki kararlarına dayanması mümkün değildir.

Belirtilen tüm açıklamalar çerçevesinde, Adalet Divanı Genel Mahkemesi, OHIM Temyiz Kurulu’nun başvuru konusu şekil hakkında, “oyunlar ve oyuncaklar” malları için ayırt edici nitelikten yoksunluk gerekçesiyle verdiği ret kararını yerinde bulmuş ve davayı reddetmiştir.

IPR Gezgini’nde daha önceden de yer verdiğimiz çok sayıda karar, ürün şekillerinden oluşan üç boyutlu marka başvuruları hakkında OHIM değerlendirmesinin ve Genel Mahkeme pratiğinin, başvuru konusu şekiller, ürünlerin standart biçimlerinden çok farklılaşmadığı sürece, çoğunlukla başvuruların reddedilmesi yönünde olduğunu göstermektedir. Bu sonuca varılırken kullanılan gerekçelendirme biçimiyse yazara göre oldukça yerindedir.

Önder Erol Ünsal

Kasım 2015

unsalonderol@gmail.com

Çikolata Şekillerinin veya Ambalajlarının Ayırt Edici Niteliği – Adalet Divanı Genel Mahkemesi’nin T-440/13 Sayılı Kararı

millano1

Ürünlerin veya ambalajlarının şekillerinden oluşan markaların, ilgili ürünün kendisi için marka olarak tescil edilmesi talepleri, başvuruyu oluşturan şeklin ayırt edici niteliğinin tespiti anlamında kimi zaman tartışmalı değerlendirmelere yol açmaktadır. Bu tartışmaların en çok yaşandığı ürün tiplerinin birisi de çikolata şekilleri veya bunlara ait ambalajlardır.

Avrupa Birliği Adalet Divanı Genel Mahkemesi, 11 Aralık 2014 tarihinde verdiği T-440/13 sayılı oldukça yeni bir kararı ile bu konu hakkında artık istikrar kazanmış yorumunu bir kez daha tekrar etmiştir.

Polonya menşeili “Zakład Wyrobów Cukierniczych “Millano” Krzysztof Kotas” firması, 21 Ekim 2011 tarihinde aşağıda yer alan şeklin topluluk markası olarak tescil edilmesi talebiyle “İç Pazarda Harmonizasyon Ofisi (OHIM)”ne başvuruda bulunur.

 

millano

 

Başvuru kapsamında 30. sınıfa dahil “kutulanmış çikolata” malı yer almaktadır ve başvuru üç boyutlu marka başvurusu olarak yapılmıştır.

OHIM uzmanı 16 Şubat 2012 tarihli kararı ile başvuruyu ayırt edici nitelikten yoksunluk gerekçesiyle reddeder. Başvuru sahibince bu karara karşı yapılan itiraz ise OHIM Temyiz Kurulu’nun 22 Mayıs 2013 tarihli kararı ile reddedilir.

Başvuru sahibi bu karara karşı dava açar ve dava Avrupa Birliği Adalet Divanı Genel Mahkemesi’nin 11 Aralık 2014 tarihinde verdiği T-440/13 sayılı kararla sonuçlandırılır. Bu yazının yazıldığı tarihten sadece 3 gün önce verilmiş, dolayısıyla henüz kesinleşmemiş olan karara ilişkin detaylar aşağıda yer almaktadır.

Başvuru sahibine göre, başvuruyu oluşturan şekil, başvuru kapsamındaki ürünlere yönelik olarak ilgili piyasada kural veya gelenek haline gelmiş ürün şekillerinden yeteri derecede farklılaşmış durumdadır. Bu çerçevede, başvuru sahibine göre, başvuruyu oluşturan şekil ayırt edici niteliğe sahiptir ve OHIM Temyiz Kurulu’nun kararı yerinde değildir.

Mahkeme değerlendirmesine ilk olarak genel tespitlerle başlamıştır. Buna göre; 207/2009 sayılı Topluluk Marka Tüzüğü’nün 7/1-(b) bendine göre ayırt edici niteliğe sahip olmayan markaların tescil edilmesi mümkün değildir. Bu hüküm kapsamında bir markanın ayırt edici niteliği, bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin belirli bir işletmeden gelen mallar ve hizmetler olduğunun anlaşılmasını sağlaması ve bu yolla, başka teşebbüslerin aynı nitelikteki mallarından veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması anlamına gelmektedir.

Ürünlerin görünümünden oluşan üç boyutlu markaların ayırt edici niteliğini değerlendirmek için kullanılacak kriterler, diğer marka kategorileri için kullanılacak kriterlerden farklı değildir.

Bununla birlikte, ortalama tüketicilerin ürünlerin görünümden oluşan üç boyutlu markalara yönelik algısı, aynı tüketicilerin markanın kapsadığı malların görünümüne ilişkin herhangi bir bağlantı içermeyen kelime veya şekillerden oluşan markalara yönelik algısıyla her durumda aynı olmayacaktır. Ortalama tüketiciler, şekil veya kelime unsurları olmadığı sürece, ürünlerin veya ürünlerin ambalajlarının şekillerine bakarak malların kaynağı hakkında tahminde bulunma alışkanlığına sahip değillerdir ve bu nedenle, üç boyutlu bir markanın ayırt edici niteliğini ortaya koymak, bir kelime veya şekil markasının ayırt edici niteliğini ortaya koymaktan daha güç olabilir.

Bu tip durumlarda sadece, ilgili sektörün kurallarından ve geleneklerinden belirgin biçimde farklılaşan ve dolayısıyla, kaynak belirtme işlevi olarak tanımlanan asli işlevi yerine getirebilen markaların, madde 7/1-(b) anlamında ayırt edici niteliğe sahip olduğu söylenebilecektir.

Ayırt edici nitelik, ilk olarak tescili talep edilen mallar veya hizmetler bakımından, ikinci olarak ise kamunun ilgili kesiminin algısı bakımından değerlendirilecektir.

İncelenen vakada, başvuru kapsamında bulunan malların günlük tüketime mahsus ürünler olduğu ve bu nedenle kamunun ilgili kesiminin ortalama tüketiciler olduğu açıktır.

OHIM Temyiz Kurulu, başvuruyu oluşturan unsurları, yani bir küp grubunu ve bunları taşıma amaçlı bir kalıbı ayrı ayrı ve sonrasında kombinasyon halinde değerlendirdiğinde, markanın ayırt edici niteliğe sahip olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Temyiz Kurulu’na göre, birbirleriyle bağlantısı olmayan 18 çikolata küpünün ve her küpün altında kare bir taban ve trapezoid kenarlar ve 3’lü sıralar halinde her sırada 6 yuva olacak şekilde tasarlanmış toplam 18 yuvaya sahip taşıma kalıbının kombinasyonundan oluşan üç boyutlu işaret, kamunun ilgili kesimi açısından ticari kaynak gösterme işlevine sahip olmayan sıradan ve ayırt edici niteliği bulunmayan bir işaret niteliğindedir.

Başvuru sahibi bu değerlendirmenin geçerliliğini ortadan kaldırabilecek nitelikte argümanlar öne sürememiştir.

Başvuru sahibinin ilk argümanı, başvuruyu oluşturan şeklin ilgili sektörün kural ve geleneklerinden önemli ölçüde farklılaştığı yönündedir. Buna karşın, Temyiz Kurulu’nca da belirtildiği üzere, basit geometrik şekiller çikolata ürünlerinin biçimi olarak yaygın biçimde kullanılmaktadır ve bu bağlamda başvuruyu oluşturan bileşenlerden birisi olan küpler ilgili sektörün kural ve geleneklerinden belirgin biçimde farklılaşmış nitelikte değildir. Aynı şekilde, başvuruda yer alan 3 sıra halinde dizilmiş 6’şar adet çikolata yuvasına sahip taşıma kalıbı da, alışıldık bir sunum biçimini işaret etmektedir ve dolayısıyla, alelade ve sıradan niteliktedir. Bu çerçevede, Temyiz Kurulu’nun bütüncül değerlendirmesi sonucunda başvurunun ayırt edici niteliğe sahip olmadığı kararına ulaşması yerindedir.

Son olarak, başvuru sahibi, başvuruyu oluşturan ambalaj şeklinin piyasadaki tek üreticisi olsa da, bu durum, başvuruyu oluşturan şeklin Tüzüğün 7/1-(b) bendi anlamında ayırt edici niteliğe sahip olduğu anlamına gelmeyecektir. Karar içeriğinde daha önce de belirtildiği üzere, önemli olan husus markayı oluşturan şeklin ilgili sektörün kural ve geleneklerinden önemli ölçüde farklılaşmasıdır ve incelenen vakada başvuru sahibi bu hususu ispatlar nitelikte argümanlar sunmamış durumdadır.

Belirtilen nedenlerle Adalet Divanı Genel Mahkemesi, OHIM Temyiz Kurulu’nun başvurunun reddedilmesi yönündeki kararını yerinde bulmuş ve davayı reddetmiştir.

Adalet Divanı Genel Mahkemesi verdiği bu karar ile ürünlerin veya ambalajlarının şekillerinden oluşan başvuruların ayırt edici niteliği konusunda büyük ölçüde istikrar kazanmış uygulamasını devam ettirmiş ve davayı, ürün veya ambalaj şeklinden oluşan markanın ilgili sektörün kural ve geleneklerinden önemli ölçüde farklılaşıp farklılaşmadığı ölçütü çerçevesinde değerlendirerek sonuçlandırmıştır.

Önder Erol Ünsal

Aralık 2014

unsalonderol@gmail.com

Rubik Küp Şekli Üç Boyutlu Bulmacalar İçin Marka Olarak Tescil Edilebilir mi? Adalet Divanı Genel Mahkemesi’nin T-450/09 Sayılı Kararı

rubik2

Rubik küp şeklinin marka olarak tescil edilmesi yerinde midir sorusu, Avrupa Birliği Adalet Divanı Genel Mahkemesi tarafından 25 Kasım 2014 tarihinde T-450/09 sayılı kararla yanıtlandı. Karara karşı Adalet Divanı’nda temyiz yolu halen açık olmakla birlikte kararı fazla zaman kaybetmeden anahatlarıyla sizlere de aktarmak istedim. Kararın tamamını incelemek isteyenlerin, karar metnine http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf;jsessionid=9ea7d0f130d55d597a5cf4d847ee992ebee91c892c3d.e34KaxiLc3eQc40LaxqMbN4Obh8Le0?text=&docid=160043&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=411530 bağlantısından erişmesi mümkündür.

“Seven Towns Ltd.” firması aşağıda görebileceğiniz şekli (bundan sonra “Rubik Küpü şekli” olarak anılacaktır) 1 Nisan 1996 tarihinde İç Pazarda Harmonizasyon Ofisi (OHIM)’nde marka olarak tescil ettirir. Markanın kapsamında 28. sınıfa dahil “üç boyutlu bulmacalar” malı yer almaktadır.

rubik

2006 yılında 10 yıl süreyle yenilemesi yapılan markanın, 15 Kasım 2006 tarihinde “Simba Toys GmbH & Co.” firması tarafından hükümsüzlüğü talep edilir. Talep, başvuruyu oluşturan şeklin ayırt edici nitelikte olmadığı, tanımlayıcı olduğu ve dönme özelliği nedeniyle teknik bir çözümü içerdiği, teknik çözümlerin marka olarak değil, patent olarak korunması gerektiği iddialarına dayanmaktadır. Hükümsüzlük talebini inceleyen OHIM iptal birimi talebi haklı bulmaz, bu karara karşı itiraz edilir ve itiraz OHIM Temyiz Kurulu tarafından incelenir.

OHIM Temyiz Kurulu, 1 Eylül 2009 tarihinde verdiği kararla hükümsüzlük talebini reddeder. Temyiz Kurulu özet olarak takip eden tespitleri içermektedir: (i) Hükümsüzlük talebi sahibinin, başvuruyu oluşturan şeklin marka olamayacağı yönündeki iddiası yerinde değildir, şöyle ki markanın grafik gösterimi şartı yeteri derecede yerine getirilmiştir ve bu şeklin neden marka olamayacağı teorik olarak açıklanamamıştır. (ii) Hükümsüzlük talebi sahibinin başvuruyu oluşturan şeklin ayırt edici niteliği sahip olmadığı yönündeki iddiası da kabul edilmemiştir. Temyiz Kurulu’na göre başvuruyu oluşturan şekil ilgili sektörün adetlerinden önemli derecede uzaklaşmıştır. Hükümsüzlük talebi sahibi kübik kafes yapısının, üç boyutlu bulmacalar alanında bir norm olduğunu gösterir önemli kanıtlar sunamamıştır. Ayrıca, Kurul’a göre ihtilaf konusu şeklin kapsadığı mallar bakımından kendiliğinden ayırt edici niteliğe sahip olarak değerlendirilmesini sağlayacak yeteri derecede özelliği mevcuttur. (iii) Tanımlayıcılık gerekçesine dayandırılan talep de haklı görülmemiştir. Kurul’a göre, inceleme konusu marka, tüketicilerin önceden bilgisi olmadığı sürece, tüketicilere üç boyutlu bir bulmacayı hatırlatmayacak veya anımsatmayacaktır. (iv) Hükümsüzlük talebi sahibinin 7/1-(e) bendine dayandırdığı iddialar da Kurul tarafından kabul edilmemiştir. Temyiz Kurulu’na göre, kübik kafes yapısı, ürünün işlevine ilişkin herhangi bir belirti niteliğinde değildir, kaldı ki bu yönde bir işlevi olsa da, kübik kafes yapısının üç boyutlu bulmacalar alanında teknik bir avantaj veya etki oluşturması mümkün değildir. Ayrıca, Kurul’a göre, ihtilaf konusu şekil, açık olarak üç boyutlu bir bulmacanın biçimini ihtiva etmediğinden ve sahip olabileceği işlevler ve hareketler açık biçimde gizlenmiş olduğundan, şeklin malların doğal yapısından oluştuğu sonucuna varılamaz. Buna ilaveten, Kurul, ihtilaf konusu şeklin mallara asli değerini katan bir şekil niteliğinde olmadığı görüşündedir.

Belirtilen tüm gerekçelerle, OHIM Temyiz Kurulu, hükümsüzlük talebi sahibinin tüm iddialarını ve dolayısıyla hükümsüzlük talebini reddetmiştir.

“Simba Toys GmbH & Co.” bu karara karşı dava açar ve Adalet Divanı Genel Mahkemesi tarafından görülen dava 25 Kasım 2014 tarihinde T-450/09 sayılı kararla sonuçlandırılır. Dava sonucunda Genel Mahkeme, davacının hükümsüzlük istemini reddeder ve OHIM Temyiz Kurulu kararını onar.

Mahkeme kararı oldukça uzun ve detaylı olduğundan, kararın her iddiaya ilişkin tespitlerini detaylı olarak belirtmek yerine, karar içeriğinde önemli gördüğüm tespitlere yer vermekle yetineceğim. Kararın bütününü merak edenlerin yukarıda verdiğim bağlantıyı kullanarak karar metnini detaylı biçimde incelemesi mümkündür.

Genel Mahkeme’ye göre, ihtilaf konusu markanın önemli karakteristik özellikleri, ilk olarak küpün kendisi, ikinci olaraksa yüzeylerinin tamamında mevcut olan kafes yapısıdır. Kafes yapısının parçası niteliğinde olan ve başvuruyu oluşturan üç şekilde de mevcut olup küplerin içinden geçen siyah kalın çizgiler, küpleri oluşturan bağımsız parçaların dönme özelliğini çağrıştırır nitelikte değildir ve dolayısıyla belirtilen siyah kalın çizgiler herhangi bir teknik işlevi yerine getirmemektedir. Rubik küplerinin, yatay ve dikey kafeslerinin dönme özelliği, siyah çizgilerden veya kafes yapısından kaynaklanmamaktadır, dönme özelliğine yol açan faktör küplerin içinde mevcut bir mekanizmadır ve bu mekanizma markanın grafik gösteriminde görülebilir nitelikte değildir. Bunun sonucu olarak, Rubik küpü şeklinin marka olarak tescil edilmesi, şeklin teknik bir işlevi yerine getiriyor olması gerekçesi ile reddedilemez.

İkinci olarak, Genel Mahkeme’ye göre, hükümsüzlüğü talep edilen tescilli marka, sahibine dönme özelliği olan tüm üç boyutlu bulmacaların pazarlanmasını yasaklama hakkı vermeyecektir. Mahkemeye göre marka sahibinin pazarlama tekeli, küp biçiminde olan ve küplerin yüzeyleri kafes yapısı içeren üç boyutlu bulmacalarla sınırlıdır.

Üçüncü olarak, Genel Mahkeme’ye göre, hükümsüzlüğü talep edilen markanın kübik kafes yapısı, piyasada mevcut diğer üç boyutlu bulmacaların şekillerinden belirgin biçimde farklıdır. Bu nedenle inceleme konusu kübik kafes yapısı, markanın tescilli olduğu mallar bakımından tüketicilerin malların üreticisini tanıyabilmesini sağlayabilecek ayırt edici karaktere sahiptir.

Genel Mahkeme, hükümsüzlük talebi sahibinin, ayırt edici nitelikten yoksunluk ve tanımlayıcılık gerekçeli itirazlarını da kabul etmez. Genel Mahkeme’nin ayırt edici nitelikten yoksunluk ve tanımlayıcılığa ilişkin tespitleri esasen Temyiz Kurulu’nun tespitleriyle (Temyiz Kurulu’na göre başvuruyu oluşturan şekil ilgili sektörün adetlerinden önemli derecede uzaklaşmıştır. Hükümsüzlük talebi sahibi kübik kafes yapısının, üç boyutlu bulmacalar alanında bir norm olduğunu gösterir önemli kanıtlar sunamamıştır. Ayrıca, Kurul’a göre ihtilaf konusu markanın, kapsadığı mallar bakımından kendiliğinden ayırt edici niteliğe sahip olarak değerlendirilmesini sağlayacak yeteri derecede özellik mevcuttur. Tanımlayıcılık gerekçesine dayandırılan talep de haklı görülmemiştir. Kurul’a göre, inceleme konusu marka, tüketicilerin önceden bilgisi olmadığı sürece, tüketicilere üç boyutlu bir bulmacayı hatırlatmayacak veya anımsatmayacaktır.) aynı yöndedir. Mahkeme’nin bu konudaki oldukça detaylı değerlendirmelerinin karar metninden okunması mümkündür.

Sonuç olarak, Genel Mahkeme OHIM Temyiz Kurulu kararını tüm gerekçeleri bakımından onayarak, hükümsüzlük talebini reddeder. Bu yazı hazırlanmadan yalnızca 5 gün önce, 25 Kasım 2014 tarihinde verilmiş ve dolayısıyla oldukça yeni tarihli olan Rubik küpü şekli kararına karşı halen temyiz yolu açıktır. Kanaatimizce davacının kararı Adalet Divanı’nda temyiz etmesi sürpriz olmayacaktır, şöyle ki davacının argümanlarının temeli ne denli tartışmaya açıksa, aynı durum Genel Mahkeme’nin argümanları bakımından da geçerlidir.

Konuyu derinlemesine değerlendirmek isteyen okuyucuların yukarıda yer verdiğim bağlantıyı kullanarak Genel Mahkeme kararını detaylı biçimde incelemelerini tavsiye ediyorum.

Önder Erol Ünsal

Aralık 2014

unsalonderol@gmail.com