Okumakta olduğunuz yazı, taslak aşamasındayken, sınai mülkiyet haklarına ilişkin hukuk uyuşmazlıklarında görevli mahkemelerin yanında yetkili mahkemelerinde ele alınmasını amaç edinmekteydi. Ancak görev ve yetki konularının aynı yazı içinde ele alınmasının, hem yazının okunmasına yönelik motivasyonu düşüreceği hem de bu uzunlukta bir yazının IPR Gezgini formatına uygun olmayacağı gerekçeleriyle yazının, görev ve yetki olmak üzere iki bölümde okuyuculara arz edilmesi yöntemi tercih edilmiştir. Bu bağlamda okumakta olduğunuz yazı, iki bölümlük bir serinin ilk bölümünü oluşturmaktadır.
Medeni usul hukukunun temelini oluşturan görev ve yetki konularına o kadar önem verilir ki hukuk fakültelerinin medeni usul ve icra ve iflas hukuku ana bilim dalı akademisyenleri bu durumu ağız birliği etmişçesine şöyle ifade eder: “Görev ve yetki konularını bilmeden bu dersten geçemezsiniz.” Öğrenciler bakımından dersi geçip geçememe gibi pratik bir sonucu olan görev ve yetki konularının, meslek yaşamında ise davanın görev ve/veya yetki yönünden reddedilip reddedilmemesi gibi nispeten telafisi daha güç sonuçları bulunmaktadır.
Hukuk yargılamasında göreve ilişkin kurallar HMK m.1-4 hükümlerinde düzenlenmiş ve HMK m.1 hükmünde, mahkemelerin görevinin ancak kanunla düzenleneceği ve göreve ilişkin kuralların kamu düzeninden olduğu belirtilmiştir.
HMK m.2 hükmüne göre; HMK’de ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça genel görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. SMK göreve ilişkin bazı özel düzenlemeler yer almaktadır. SMK m.156/1 hükmüne göre; SMK’de öngörülen hukuk davaları bakımından görevli mahkeme fikrî ve sınai haklar hukuk mahkemesi; SMK m.156/2 hükmüne göre ise TÜRKPATENT’in SMK hükümlerine göre almış olduğu bütün kararlara karşı açılacak hukuk davaları ile Kurumun kararlarından zarar gören üçüncü kişilerin Kurum aleyhine açacakları davalarda Ankara FSHHM’nin görevli olduğu düzenlenmiştir.
Sınai mülkiyet haklarına ilişkin hukuk uyuşmazlıklarında görev yönünden değinilmesi gereken ilk husus; fikrî ve sınai haklar hukuk mahkemelerinin teknik anlamda ilk kez SMK ile kurulmuş olmasıdır. Gerçekten SMK’nin yürürlüğe girmesinden önce fikrî ve sınai haklar hukuk mahkemesi olarak ifade edilen mahkemeler; o dönemki adıyla HSYK’nin, 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararı ile belli asliye hukuk mahkemelerinin FSHHM olarak adlandırılmasından ibaretti. HSYK bu belirlemeyi, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un (5235 sayılı Kanun) m.5/6 hükmüyle, hukuk mahkemelerinin ihtisas mahkemesi olarak belirlenmesi konusunda kendisine tanınan yetkiye dayanarak gerçekleştirmişti. Nitekim söz konusu mahkemeler; 551 sayılı KHK m.146/2, 554 sayılı KHK m.58/2, 555 sayılı KHK m.30/2 ve 556 sayılı KHK m.71/2 hükümlerinde görevli ve yetkili mahkemeler, FSHHM olarak değil, ihtisas mahkemeleri olarak adlandırılmaktaydı. KHK’ler döneminde verilen ve ilgili bölümleri aşağıda yer alan yargı kararlarında da bu konuya işaret edilmiştir:
“Ne varki, daire bozma kararından sonra yürürlüğe giren
24.6.1995 gün ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin görevli ve yetkilı mahkeme başlıklı 71.maddesinde, “Bu Kanun
Hükmünde kararnamede öngörülen bütün davalarda görevli mahkeme, Adalet
Bakanlığınca kurulacak ihtisas mahkemeleridir.”[1]
“556 sayılı KHK.nin 71.maddesinde, bu kararnamede öngörülen
bütün davalarda, görevli mahkeme, Adalet Bakanlığınca kurulacak ihtisas
mahkemeleridir, Asliye Ticaret ve Asliye Hukuk Mahkemelerinden hangisinin
ihtisas mahkemesi olarak görevlendirileceği ve bu mahkemelerinin yargı
çevresini Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu belirleyeceği hükmü mevcut olup …”[2]
KHK’ler
döneminde, asliye hukuk mahkemesi düzeyindeki ihtisas mahkemelerinin, teknik
anlamda FSHHM olmamasının ve bu durumun bir adlandırmadan ibaret olmasının bir
başka yansıması ise SMK Geçici Madde 6 hükmünde karşımıza çıkmaktadır. Anılan
hükme göre; SMK ile yürürlükten kaldırılması öngörülen 551 sayılı KHK m.146,
554 sayılı KHK m.58, 555 sayılı KHK m.30 ve 556 sayılı KHK m.71 hükümleri
uyarınca kurulmuş ihtisas mahkemeleri, SMK m.156/1 hükmü uyarınca kurulan
mahkemeler olarak kabul edilecektir ve bu mahkemelerde derdest olan davaların
görülmesine devam olunacaktır.
Görev konusunda değinilmesi gereken bir başka konu, FSHHM’nin bulunmadığı yerlerde, sınai mülkiyet haklarına ilişkin uyuşmazlıklarda hangi mahkemelerin görevli olacağıdır. SMK m.156/1 hükmüne göre; FSHHM kurulmamış olan yerlerde bu mahkemenin görev alanına giren dava ve işlere, o yerdeki asliye hukuk mahkemesince bakılır. HSK’nin, SMK m.156 hükmünde yer alan düzenleme ile 5235 sayılı Kanun m.5 ve m.9 hükümlerinin verdiği yetkiye dayanarak, SMK’nin yürürlüğe girmesinden sonra aldığı, 30.05.2018 tarihli ve 839 sayılı kararı[3] ile FSHHM’nin kurulmadığı ve yargı çevresinin bu mahkemelerin bulunduğu mahallere bağlanmadığı FSHHM’nin görev alanına giren dava ve işlere bir asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde bu mahkemenin, iki asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde bir numaralı asliye hukuk mahkemesinin, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde ise üç numaralı asliye hukuk mahkemesinin bakmasına karar verilmiştir.[4] HSK, belirtilen görevlendirmenin 30.05.2018 tarihi itibariyle faaliyette bulunan asliye hukuk mahkemelerinin sayısına göre yapıldığını ve daha sonra faaliyete geçirilecek mahkemelerin, görevli mahkemenin belirlenmesinde dikkate alınmayacağını da karara bağlamıştır. Belirtilen sınırlamanın somut etkisi; 30.05.2018 tarihinden sonra asliye hukuk mahkemelerinin sayısını ikiye, üçe veya daha fazla sayıya çıkaracak ya da söz konusu mahkemelerin sayısını ikiye veya bire indirecek nitelikteki değişikliklerin FSHHM’nin görev alanına giren işlere bakan mahkemelerde bir değişiklik olmaması şekilden gerçekleşecektir.
HSK’nin 30.05.2018 tarihli ve 839 sayılı kararında dikkat çeken ve uygulamayı etkileyecek bir başka husus ise FSHHM’nin yargı çevresiyle ilgilidir. Bu husus her ne kadar yetki düzenlemesi olsa da görevli mahkemenin belirlenmesinde de doğrudan etkilidir. HSK, anılan kararında, HSYK’nin 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararı ile sonraki tarihli kararlarına atıf yaparak, her ne kadar SMK’de açık bir düzenleme olmasa da FSHHM’nin yargı çevresinin adlî yargı adalet komisyonlarının merkez ve mülhakatları[5] olan ilçeleri kapsayacak şekilde belirlenmesi hususunu da karara bağlamıştır. Konuyu bir örnekle somutlaştıracak olursak; HSK’nin söz konusu kararı ile Ankara ilçe adliyeleri ile Batı Adliyesinin yargı çevresindeki sınai mülkiyet haklarına ilişkin uyuşmazlıklarda söz konusu adliyelerdeki asliye hukuk mahkemeleri değil, Ankara FSHHM görevli ve yetkili kılınmıştır. HSK’nin söz konusu kararının görev yönünden etkisi ise yargı çevresine ilişkin olağan uygulamanın devam ettirilmesi halinde asliye hukuk mahkemelerinde görülecek olan davaların, HSK’nin anılan kararı ile FSHHM’de görülmesi şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Sınai mülkiyet haklarına ilişkin hukuk uyuşmazlıklarında görevli mahkemenin belirlenmesine ilişkin bir başka düzenleme ise SMK m.156/2 hükmüdür. Anılan hüküm hem göreve hem yetkiye ilişkindir. Bununla birlikte hükmün yetkiye ilişkin kısmı, bir sonraki yazımızda ele alınacaktır. SMK m.156/2 hükmüne göre; TÜRKPATENT’in SMK hükümlerine göre aldığı bütün kararlara karşı açılacak davalar ile TÜRKPATENT’in kararlarından zarar gören üçüncü kişilerin TÜRKPATENT aleyhine açacakları davalarda görevli ve yetkili mahkeme, Ankara FSHHM olarak belirlenmiştir.[6] Anılan hükmün uygulanmasında dikkat edilmesi gereken ilk husus, yalnız SMK’de açıkça öngörülen davalar bakımından değil, Kurumun SMK hükümleri kapsamında aldığı kararlara karşı açılacak davaların tamamında Ankara FSHHM’nin görevli ve yetkili olmasıdır. Uyuşmazlık Mahkemesi ilgili bölümleri aşağıda yer alan kararında konu etraflıca ele alınmıştır: [7]
Kurum nezdinde temsile yetkili marka
vekilinin, müvekkili adına takip ettiği dosyalardan istifa etmesi üzerine bir
kısım tebligatların asil yerine eski vekile yapılması nedeniyle mağduriyet
yaşandığı, söz konusu tebligatların tekrar asile yapılması ve hukuki durumun
eski hale getirilmesi talebiyle açılan davada, Ankara 3. Fikrî ve Sınai
Haklar Hukuk Mahkemesinin, 23.12.2016 tarihli ve E.2016/408,
K.2016/453 sayılı kararı ile uyuşmazlığın idari yargı çözümlenmesi
gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, uyuşmazlığın idari yargıya
taşınması üzerine Ankara 8. İdare Mahkemesi, E.2018/159 dosyada verdiği
31.01.2018 tarihli ara karar ile idari yargının değil adli yargının görevli
olduğu gerekçesiyle ve görevli yargı yerinin belirlenmesi talebiyle dosyayı Uyuşmazlık
Mahkemesine gönderilmiştir. Uyuşmazlık konusu, 556 sayılı KHK’de öngörülen hususlara
ilişkin Kurumun almış olduğu kararlardan kaynaklandığı için, davanın çözümünde
adli yargının görevli olduğuna, Ankara 8. İdare Mahkemesinin başvurusunun
kabulüne ve Ankara 3. Fikrî ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 23.12.2016
tarihli ve E.2016/408, K.2016/453 sayılı görevsizlik kararının kaldırılmasına
karar verilmiştir.”
Karşılaştığımız somut uyuşmazlıklarda, özellikle davacılar bakımından, SMK m.156/2 hükmünün uygulanması konusunda bazı duraksamalar yaşandığı ve anılan hükmün hatalı yorumlandığı tespit edilmiştir. Bu hatalı yorum ve uygulamalardan ilki, bir sınai mülkiyet hakkının hükümsüzlüğüne ilişkin davalarda TÜRKPATENT’in tek başına ya da hak sahibiyle birlikte davalı olarak gösterildiği davaların, Ankara FSHHM’de açılması şeklinde karşımıza çıkmaktadır.[8] Hemen belirtmek gerekir ki davacının yerleşim yerinin Ankara olması ve kendi sınai mülkiyet hakkına dayanarak bu davayı açmış olması ya da herhangi bir sınai mülkiyet hakkına dayanmaksızın bu davanın açılması ve hükümsüzlüğü talep edilen sınai mülkiyet hakkı sahibinin yerleşim yerinin Ankara olması durumunda, dava görevli ve yetkili mahkemede açılmış olacaktır. Ancak bu iki durum dışında, davalının ya da davalılardan birinin TÜRKPATENT olması nedeniyle davanın, Ankara FSHHM’de açılması hâlinde, dava görevsiz mahkemede açılmış olacaktır. Zira bu durumda SMK m.156/2 hükmünün uygulanma kabiliyeti bulunmamaktadır. Gerçekten ne TÜRKAPATENT’in almış olduğu karara karşı açılmış bir dava ne de Kurum kararlarından zarar gören birinin uğramış olduğu bu zarar nedeniyle açılmış bir dava söz konusudur.
SMK m.156/2 hükmüne ilişkin karşılaşılan bir başka hatalı uygulama ise
TÜRKPATENT’in SMK hükümleri dışında faklı mevzuat hükümlerine göre aldığı
kararlara karşı veya bu nitelikteki kararlar nedeniyle zarar görenlerin
TÜRKPATENT’e karşı yönelttikleri davaların Ankara FSHHM’de açılması durumunda
karşımıza çıkmaktadır. Belirtmek gerekir ki TÜRKPATENT tüzel kişiliği haiz bir
kamu kurumudur ve bu niteliği itibariyle sınai mülkiyet haklarına ilişkin
işlemler dışında birçok hukuki iş ve işlemin de tarafıdır. Bu bağlamda
TÜRKPATENT’in SMK hükümlerine göre almadığı kararlara karşı açılacak davalar
ile TÜRKPATENT’in SMK hükümleri dışında diğer mevzuat hükümleri nedeniyle almış
olduğu kararlardan zarar görenlerin TÜRKPATENT aleyhine açacakları davalarda FSHHM
görevli değildir. Söz konusu davalar bakımından HMK’nin göreve ilişkin genel
hükümleri uygulama alanı bulacaktır.
TÜRKPATENT’in herhangi bir kararı olmaksızın TÜRKPATENT’e karşı dava açıldığı
istisnai durumlarla da karşılaşılmaktadır. Bu gibi durumlarda da SMK m.156/2
hükmü değil, göreve ilişkin HMK’nin genel hükümleri uygulama alanı bulacaktır.
Nitekim Kuruma başvuru yapılmaksızın ve dolayısıyla Kurumun almış olduğu
herhangi bir karar olmaksızın, bir markanın tanınmış olduğunun tespiti
istemiyle doğrudan TÜRKPATENT’e karşı açılan bir tespit davasında Yargıtay
görevli mahkemeye ilişkin olarak şu tespitlerde bulunmuştur:[9]
“Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme
kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde
usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmaması ile davanın davalı TPE Başkanlığı
tarafından verilmiş bir karar veya tesis edilmiş bir işleme karşı açılmamış
olması nedeniyle, davalı TPE Başkanlığı yönünden 556 sayılı KHK’nın 71/2. maddesinde düzenlenen kesin yetki
kuralının somut olayda uygulanması koşullarının bulunmamasına göre de,
davalılar vekillerinin aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan ve yerinde
görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.”
Sınai mülkiyet haklarına ilişkin hukuk davalarında göreve ilişkin değinilmesi gereken son konu, söz konusu davaların, mutlak ticari dava olmasına rağmen asliye ticaret mahkemelerinde değil de FSHHM’ler ile asliye hukuk mahkemelerinde görülüyor olmasıdır. TTK m.4/1,d hükmüne göre tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta öngörülen davalardan doğan hukuk davaları ile çekişmesiz yargı işleri, ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılmaktadır. TTK m.5 hükmüne göre; aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi, tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. TTK m.5 hükmünde “… aksine hüküm bulunmadıkça …” şeklinde ifade edilen durumlardan biri de SMK m.156 hükmünde hukuki dayanağını bulmaktadır. Gerçekten TTK m.5 hükmünün istisnasını oluşturan SMK m.156 hükmü nedeniyle mutlak ticari nitelikteki sınai mülkiyet haklarına ilişkin hukuk uyuşmazlıkları, asliye ticaret mahkemesinde değil, FSHHM’ler ile asliye hukuk mahkemelerinde görülmektedir. Bu noktada FSHHM bulunmayan yerlerde neden asliye ticaret mahkemelerinin değil de asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğu sorusu akıllara gelebilir. Kanaatimizce bu konuya ilişkin değerlendirme, karşılaşılabilecek iki farklı durum dikkate alınarak yapılmalıdır. İlk ihtimal; bir yerde hem FSHHM’nin hem de asliye ticaret mahkemesinin bulunmamasıdır. Bu senaryoda asliye hukuk mahkemesinin, davaya, asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla değil de fikrî ve sınai haklar hukuk mahkemesi sıfatıyla bakması, mahkemelerin ihtisaslaşması yönündeki iradeye ve pratiklere uygundur. Karşılaşılabilecek ikinci durum ise FSHHM bulunmayan bir yerde, hem asliye hukuk hem asliye ticaret mahkemesi bulunmasıdır. Bu noktada mutlak ticari nitelikte olan sınai mülkiyet haklarına ilişkin hukuk uyuşmazlıkları bakımından, asliye ticaret mahkemesinin değil de asliye hukuk mahkemesinin görevli olması kanaatimizce yerinde değildir. Kanun koyucunun bu tercihinin; asliye ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi değil de iş bölümü ilişkisi olduğu döneme ait uygulamaların devam ettirilmesinden kaynaklandığını düşünmekteyiz.[10] [11] Olması gereken hukuk bakımından; FSHHM’nin bulunmadığı yerlerde asliye ticaret mahkemesi varsa davaya asliye ticaret mahkemesi tarafından bakılmasının yerinde olacağı değerlendirilmektedir. Bununla birlikte SMK m.156 hükmü varlığını sürdürdükçe, FSHHM olmayan yerlerde, asliye ticaret mahkemesi bulunsa bile sınai haklara ilişkin hukuk uyuşmazlıkları bakımından asliye hukuk mahkemeleri görevli mahkeme olmaya devam edecektir.
Osman Umut KARACA
Kasım 2019
osmanumutkaraca@hotmail.com
KISALTMALAR CETVELİ
FSHHM : Fikrî ve
sınai haklar hukuk mahkemesi
HMK : 12.01.2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
HSK : Hâkimler ve Savcılar Kurulu
HSYK : Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu
SMK : 22.12.2016 tarihli ve 6769
sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu
TTK : 13.01.2011 tarihli ve 6102 sayılı
Türk Ticaret Kanunu
TÜRKPATENT : Türk Patent ve Marka Kurumu
551
sayılı KHK : Mülga
24.06.1995 tarihli ve 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname
554
sayılı KHK : Mülga
24.06.1995 tarihli ve 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname
555
sayılı KHK : Mülga
24.06.1995 tarihli ve 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname
556
sayılı KHK : Mülga
24.06.1995 tarihli ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname
5235
sayılı Kanun : 26.09.2004
tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
[1] YHGK, 10.04.1996 tarihli
ve E.1996/11-132, K.1996/262 sayılı karar. Karar için Bkz. http://www.kazanci.com/kho2/ibb/giris.html
(22.11.2019)
[2] Yarg. 7. CD., 13.06.2002
tarihli ve E.2002/10429, K.2002/9122 sayılı, 14.07.2004 tarihli ve E.2003/9077,
K.2004/9434 sayılı kararlar. Kararlar için Bkz. http://www.kazanci.com/kho2/ibb/giris.html
(22.11.2019)
[3] Karar için Bkz; https://www.lexpera.com.tr/resmi-gazete/metin/RG801Y2018N30437S839,
(01.11.2019)
[4] HSK söz konusu kararı ile
KHK’ler dönemindeki uygulamayı devam ettirmektedir. KHK’ler döneminde başlayan
ve devam etmekte olan uygulama Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin; 02.03.2006
tarihli ve E.2005/1936, K.2006/2131 sayılı kararında da ele alınmıştır. (Karar
için Bkz. http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/11hd-2005-1936.htm
21.11.2019)
[5] Bir merkeze bağlı olan
yerler. (Kaynak; https://sozluk.gov.tr/
21.11.2019)
[6] Yarg. 11. HD. 06.02.2006
tarihli ve E.2006/2507, K.2006/2206 sayılı karar. (Karar için Bkz. http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/11hd-2005-2507.htm
21.11.2019)
[7] Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk
Bölümü, 28.05.2018 tarihli ve E.2018/178, K.2018/279 sayılı karar. Karar için Bkz; http://kararlar.uyusmazlik.gov.tr/Karar/Content/962ed5c9-aae8-4091-9f1d-95703aff2919?excludeGerekce=False&wordsOnly=False,
(01.11.2019)
[8] SMK m.25/2 ve m.50/3
hükümlerinde markanın, coğrafi işaretin ve geleneksel ürün adının
hükümsüzlüğüne ilişkin davalarda TÜRKPATENT’in taraf gösterilmeyeceği açıkça
düzenlenmiştir. Tasarım, patent ve faydalı model haklarının hükümsüzlüğüne
ilişkin davalarda Kurum’un taraf gösterilmeyeceği açıkça düzenlenmemiş olsa da
kanaatimizce bu durum kasıtlı bir susma olarak değerlendirilemez. Zira yerleşik
yargı uygulamaları, bu haklar bakımından da hükümsüzlük davalarında
TÜRKPATENT’in taraf gösterilemeyeceği yönündedir.
[9] Karar için Bkz. http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/11hd-2007-3468.htm
(21.11.2019)
[10] Asliye hukuk mahkemeleri
ile asliye ticaret mahkemeleri arasındaki ilişki; 26.06.2012 tarihli ve 6335
sayılı Türk Ticaret Kanunu İle Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve
Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un
yürürlüğe girdiği tarih olan 01.07.2012 itibariyle iş bölümü olmaktan çıkıp
görev ilişkisi hâline gelmiştir.
[11]Asliye
hukuk mahkemeleri ile asliye ticaret mahkemeleri arasındaki hukuki ilişkinin
niteliği hakkında ayrıntılı bilgi için Bkz. Hakan Pekcanıtez / Oğuz Atalay
/Muhammet Özekes, Medenî Usûl Hukuku, 14. Bası, Ankara 2013, s.191 vd.
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...