Yapay Zeka Patentleri Dost mu Düşman mı?


Günümüzde adını sıklıkla duyduğumuz ve bazen insan odaklı eylemlerin yerine dahi kullanılan yapay zeka, her geçen gün etki alanını genişletmekle farklı sektör ve işlerde karşımıza çıkmaktadır. Günlük hayatta sadece merak edilen şeylerin sorulduğu bir araçtan ziyade artık yapay zekanın daha “akıllıca” ürünler ortaya koyduğu görülmektedir. Bu nedenle artık yapay zeka sadece bir arama motoru değil, aynı zamanda daha derin konularda bilgi veren, araştırmalar yapan, hatta icatlara konu olabilecek buluşlar ortaya koyan akıllı bir varlık olarak karşımıza çıkıyor. Ancak yapay zekanın bu gelişimi ilerledikçe bazı tartışmalı durumları da beraberinde getiriyor. Bu tartışmalardan bizim ilgilendiğimiz kısım ise yapay zekanın fikri mülkiyet hakları ile olan ilişkisi ve daha da spesifik olmak gerekirse yapay zekanın ortaya koyduğu patentlerin hak sahipliği tartışmaları. Bu konuda en güncel kararlardan biri olan DABUS karar(lar)ı İngiltere’de ve fikri mülkiyet dünyasında yankı uyandırmıştı. IPR Gezgini’nde de bu konu ele alınmıştı, ilgili yazıları https://iprgezgini.org/category/yapay-zeka-ve-fikri-mulkiyet-haklari/ kategorisinde bulabilirsiniz.

Bu alanda oldukça ünlenen ve son zamanlarda yapay zeka patentlerine ilişkin çoğu davada ismini gördüğümüz Prof. Ryan Abbott; yapay zeka tarafından ortaya konulan buluşların patent hukukunun hedeflerine ulaşmak için önemli olduğunu ileri sürüyor. Bu bakış açısına göre, yapay zeka tarafından oluşturulan buluşlara ilişkin patentler, yaratıcı yapay zekanın gelişimine katkıda bulunurken, aynı zamanda yapay zekanın ürettiği çıktıların değerinin artmasına ve özel bilgilerin ticari sır olarak saklanması riskinin azaltılmasına da katkıda bulunmaktadır.  Ancak yapay zekanın ortaya koyduğu buluşların patent hukukuna ilişkin olumlu gelişmeleri tartışılırken insan dışı bir makinenin buluşçu olarak değerlendirilmesi pek de kabul görmemektedir. Özellikle bazı mahkeme kararlarına ve görüşlere göre yapay zeka patentleri insan faaliyetlerini taklit eden ve en azından şimdilik bunun ötesine geçmeyen bir oluşumu ifade ediyor.

Son zamanlarda güncel kararların verildiği Birleşik Krallık Fikri Mülkiyet Ofisi (UKIPO), ulusal yapay zeka stratejilerini yayımlarken fikri mülkiyet alanında da yapay zekanın önemli olduğuna değinse de, yapay zekanın ortaya koyduğu buluşların akıbeti ile ilgili herhangi bir çıkarımda bulunulmamıştır. Ancak Birleşik Krallık’ın yaklaşımını güncel mahkeme kararlarından anlamak zor değil, zira en güncel kararlardan biri olan DABUS kararında açıkça yapay zekanın buluşçu olamayacağını ortaya koyarak yapay zeka patentlerine karşı tutumunu göstermiştir. Bu karara yönelik eleştirilerde, yapay zeka patentlerine izin verilmesiyle patent sürecinin kısalacağı ve daha fazla patentin ortaya çıkacağı vurgulanmaktadır. Yapay zeka patentlerinin mevcudiyeti, patent sürecini hızlandırarak Birleşik Krallık’ı uluslararası arenada daha rekabetçi hale getirecek ve daha fazla fayda ve kazanç sağlayacaktır. Ancak, bu hedefe ulaşmak için yapay zeka ve patent yasaları arasındaki belirsizliklerin giderilmesi yerinde olacaktır.

Birleşik Krallık’tan farklı olarak bazı ülkelerde ise yapay zeka bakımından umut verici yaklaşımlar benimsenmiştir. Yine DABUS örneği üzerinden gidecek olursak, DABUS’un kurucusu Dr. Thaler İngiltere, Avustraly, ve Güney Afrika gibi birçok yerde patent başvurusu yapmıştır. Birleşik Krallık tarafından verilen karar kadar popüler olmasa da diğer ülkelerin yaklaşımlarının farklılığı konuyu daha da enteresan hale getirmektedir. Özellikle Avustralya Federal Mahkemesi tarafından verilen karar yapay zeka patentleri için oldukça pozitifti. Her ne kadar ilk başvuruda Avustralya Patent Ofisi tarafından reddedilse de Dr. Thaler pes etmeyerek bu kararı mahkemeye taşımış ve Federal Mahkeme hakimi konuyu farklı yönden ele almıştır. Burada dikkat çeken nokta; mahkeme tarafından Patent Kanunu incelendiğinde, icatçının “insan” olması gerektiğini belirten kesin bir ifadenin aslında bulunmadığıdır. Yani kanunda icatçının tanımlanmaması aslında bir boşluk yaratmıştır denebilir. Bu noktaya değinen mahkeme, Patent Ofisi’nin kararını tekrar incelenmesi için geri gönderse de Avustralya Patent Ofisi, Federal Mahkeme’nin kararına itiraz etmiştir. Nihayetinde, Yüksek Mahkeme’ye giden dosyada, patentin bir insan çabasının sonucu ortaya konduğu ve insan dışında bir makine veya yapay zekanın bu sürece dahil olsa dahi kendi başına buluşçu olarak nitelendirilemeyeceği belirtilerek Federal Mahkeme’nin kararı bozulmuştur. Aslında, Federal Mahkeme de başvuruyu tamamen kabul etmekten ziyade mevcut yasal düzenlemedeki (Patent Kanunu) eksikliği işaret etmiş ve bunun inovasyon ile yaratıcılığı teşvik edeceğini belirtmiştir.

İncelenen bu iki ülkede yapay zeka patentlerine karşı farklı yollar izlense de yapay zekanın ürettiği icatların patentlenemeyeceği sonucuna varıldı. Peki bu yapay zekanın ortaya koyduğu patentin korunduğu bir yer yok mu? Var! Güney Afrika. Evet, Güney Afrika Birleşik Krallık ve Avustralya’dan farklı bir yaklaşım sergileyerek DABUS’u buluşçu olarak kabul etmiş ve nihayetinde yapay zeka patentlerine kucak açmıştır. Ancak Güney Afrika’nın bu kabulünü incelediğimizde yalnızca şekli şartlar bakımından patent başvurusunu incelediğini ve buluşçudan ziyade yenilik ve sanayiye uygulanabilirlik kriterlerinin araştırıldığı görülmektedir. Avustralya’daki gibi yasalarında da açıkça buluşçunun insan olması gerektiği yazmadığından bu patentin verildiği düşünülüyor. Zira birçok hukukçu ve sektörde önde gelenler tarafından eleştiriler alan bu karara ilişkin patent ofisi tarafından yayınlanan detaylı bir inceleme ve açıklama ne yazık ki bulunmuyor.

Yukarıda görüldüğü üzere mevcut düzende yapay zeka patenti almak bazı eleştirilen istisnalar dışında mümkün değildir. Ancak patent yasalarını ve anlaşmalarını incelediğimizde; Patentin temel amacının bireylere fayda sağlamaktan ziyade topluma fayda sağlamak olduğu görülür. Dolayısıyla bir buluşa patent verilmesi, buluşa ilişkin doğal bir hakkın teyidinden ziyade kamu alanına yeni ve değerli bilgiler aktarmanın karşılığı bir ödüldür. Bu nedenle bireylerin çıkarlarından ziyade toplumun çıkarlarına odaklanmak gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında yapay zeka buluşlarının patent haklarıyla korunmasının toplum açısından faydalı olacağı sonucuna varabiliriz. Zira, Ryan Abbott’un savunduğu üzere, yapay zekanın ortaya koyduğu buluşlar, bir insanın uzunca süre üzerinde zaman harcadığı ve insan gücünün büyük oranda kullanıldığı buluşlara nazaran daha kısa süreli ve kolay sonuca ulaşmayı sağlar.

Örneğin, ilaç gibi patent korumasının önemli rol oynadığı sektörlerde araştırma ve geliştirme kısmı yüksek maliyetli olabilir. Dolayısıyla bu sektörlerde yapay zeka tarafından üretilen buluşların patentlerle korunması, şirketlerin araştırma ve geliştirme süreçlerini otomatikleştirmesine olanak tanıyarak inovasyonu kolaylaştırmanın yolunu da açabilecektir. Örneğin, patent sürecinin oldukça karmaşık ve uzun sürdüğü ilaç sektöründe yapay zeka buluşlarının patentlenmesi ile oldukça büyük bir kolaylık sağlanabilecektir. Böylece ilaçların bazıları daha ulaşılabilir hale gelebilir ve bunun toplumsal faydayı hedefleyen bir sonuç olduğunu söyleyebiliriz.

Ancak, bu görüşün karşısında duran bir diğer görüşte olanlar ise doğru ve güvenilir çıktılar sağlamak için yapay zeka sistemlerinin özellikle medikal sektörlerde tam otomatik hareket edemediği ve dolayısıyla insan faktörünün bu durumda göz ardı edilemeyeceği yönünde. Bu halde de yapay zekanın henüz tam otomasyona geçmediği ve bu nedenle tek başına bir buluşçu kriterini karşılayamayacağı düşünülüyor. Kaldı ki yukarıda incelenen ülkelerin verdiği kararlarda da asıl sorun bu, yapay zekanın hala insan faktörü olmaksızın çalışması mümkün görülmediğinden özerk bir buluşçu olarak değerlendirilemiyor.

Bu nedenle, patent hukukunun kapsayıcı hedeflerine ulaşabilmek için yapay zeka buluşlarının tam olarak işleyebilmesi ve dolayısıyla patentlere konu olabilmesi bugünün değil geleceğin sorunu olmalıdır. Yapay zekanın şimdi olmasa bile gelecekte daha da gelişeceği göz önünde bulundurularak bu düzenlemelerin üzerinde çalışılması gerekiyor. Çünkü yapay zeka, sanılanın ötesinde değerli çıktılara sahip buluşlar bulabilecek ve yarattığı ürünlerin bir şekilde korunması gerekeceği için patent kurallarının da buna göre revize edilmesi gerekecek.

Sonuç olarak, yapay zekanın çeşitli sektörler üzerindeki genişleyen etkisi ve yapay zeka tarafından üretilen buluşların ortaya çıkışı, patent haklarına odaklanarak, özellikle fikri mülkiyet alanında karmaşık hukuki soruları gündeme getirdi. Bunlardan en tartışmalı olanı ise yapay zekanın mucit olup olmayacağı yönündeki endişeler denebilir, çünkü tartışmalar bunun ötesine ne yazık ki geçemedi. Başta Birleşik Krallık olmak üzere çoğu ülkede kabul görmeyen bu yaklaşım, Güney Afrika gibi bazı coğrafyalarda sınırlı da olsa kabul görmüştür. Büyük veri setlerini hızlı bir şekilde analiz etme yeteneği de dahil olmak üzere yapay zekanın yeni yetenekleri, patent hukukunda geleneksel inovasyon kavramına ilişkin tartışmaları tetiklemektedir. Zira hızla gelişen bu teknolojik ortamda yasaların artık eskidiği ve insan dışında bazı süjelerin de sisteme dahil olduğu göz ardı edilmemelidir. Kaldı ki robotik bir çağa doğru gittiğimiz açıkça görülürken yapay zekaya vatandaşlık dahi verildiği bir dünyada toplumun yararına olabilecek buluşlar bakımından patent korumasının sağlanması herhalde bizler için olumlu etki doğuracaktır. Yine de bu durum, toplumun bazı kısımlarına korkutucu da gelebilmektedir. Bu nedenle bu yazının başlığını herkes bir de bu bilgiler ışığında değerlendirerek sorgulamalıdır. Yapay zeka patentleri dost mu düşman mı?

Yeliz BAŞARAN KAYA

Nisan 2024

yelizbasarankaya@gmail.com

Bir Cevap Yazın