SÜRDÜRÜLEBİLİR GELENEKSELLİK İÇİN İNOVASYON ŞART!

Coğrafi işaretlerden bahsederken “geleneksel” atfını kullanmak, hem ulusal hem de uluslararası alanda sıkça karşılaşılan bir durum olmasına rağmen, menşe adı ve mahreç işareti de dâhil olmak üzere, coğrafi işaret tanımlarında geleneksel kelimesi yer almaz.

Öte yandan Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye’nin dışında sınırlı sayıda ülkede “geleneksel ürün adı” (AB’deki “traditional speciality guaranteed – TSG” kavramı) koruması bulunur ve ilgili mevzuattaki gelenekselliğe yönelik tanımlarda, ürün ile köken bağı kurulmaz. Diğer bir deyişle ürünün, üretim zorunluluğu bakımından “coğrafi bir yer ile ilişkisi bulunmaz”. Dolayısıyla özellikle geleneksel ürün adına koruma sağlayan ülkelerde, coğrafi işaret ile geleneksel kavramlarının birlikte kullanılması; geleneksel ürün adının da tıpkı menşe adı ve mahreç işareti gibi, coğrafi işaret çatısı altında yer alan bir coğrafi işaret çeşidiymiş gibi yanlış algı yaratmasına neden olabilir. Bu sebeple coğrafi işaretle birlikte kullanılan “geleneksel” kelimesinin aslında, “yerelliğe dayalı kökleşmiş uygulamalarla şekillenen ürün”e işaret ettiğinin varsayılması, uygun bir yaklaşım olacaktır.

Coğrafi işaretler ve geleneksel ürünler söz konusu olduğu zaman inovasyondan bahsedildiğinde, birçok kişi “Olur mu hiç!” tepkisini verebilir. Gıda ürünlerinde margarin kullanılmasının, el işçiliği yerine sanayi tipi üretim yapılmasının ve benzer şekilde çoğaltabileceğimiz örneklerin yadırganması, bu tepkinin doğal bir uzantısı olarak karşımıza çıkar.

İnovasyon ile gelenekselliğin karşıt mefhumlar olmadıklarını, aksine sürdürülebilirliğin sağlanması için bir arada bulunmalarının son derece önemli olduğunu gösteren bir örnek, AB nezdinde yürütülen LIFE TTGG (Life The Tough Get Going) Projesidir.

Sera gazının salınımını azaltmak, küresel ısınmayla mücadelede en önemli araç. Tarımsal üretim, tüm dünyadaki sera gazı salınımının %10-12’lik dilimine sahip. İthalat ve ihracat değerleri dikkate alındığında AB’nin süt ürünleri sektörü, küresel pazarın en önemli aktörlerinden. Sektörün, toplam salınımın yaklaşık %40’ına sahip enterik fermantasyon kaynaklı olması, bu mücadelede göz ardı edilemez.   

LIFE TTGG Projesi üniversiteler, genç yenilikçi şirketler (startups), üreticiler, AB’nin iki büyük peynir üreticisi olan İtalya ve Fransa’daki kurumlar ile araştırma kuruluşları arasında sinerji oluşturmakta. Coğrafi işaret olarak korunan Grana Padano ve Comté peynirlerinin üretim süreçlerinin iyileştirilmesi, verimliliğin artırılması ve çevresel etkilerinin azaltılması suretiyle daha sürdürülebilir üretim ve tüketim hedeflenmekte. Elde edilecek bulgular, tüm AB ülkeleri için örnek teşkil edecek.

Projenin amaçları aşağıdaki şekilde özetlenmekte.

  • Üretim miktarı çok fazla olan bu iki peynirin çevreye etkilerinin iyileştirilmesi için, ilgili AB yasal düzenlemeleri kapsamında tavsiye talep edilmesi. (Recommendation 2013/179/EU and its Product Environmental Footprint Category Rules – PEFCR for Dairy products)
  • Süt ürünlerinin, Ürün Çevresel Kategori Kuralları çerçevesinde Ürün Çevresel Ayak İzi değerlendirmesinde hesaplamayı kolaylaştıran bir veri tabanı, yani yaşam döngüsü envanteri geliştirilmesi.
  • AB’nin, çevresel ayak izi hesaplamayı ve azaltmayı amaçlayan menşe adı korumasına sahip tüm peynirleri (inek sütünden yapılan sert ve yarı sert peynirler) için, çevresel karar destek sistemi geliştirilmesi.
  • Yazılım sayesinde, tedarik zincirinin tüm aşamalarında Mevcut En İyi Teknikler uygulanarak kaynak verimliliği ve çevresel etkilerin azaltılmasındaki teknik çözümlerin değerlendirilmesi. Bu yazılım, kılavuzlarıyla birlikte İtalyanca, Fransızca, İngilizce ve İspanyolca dillerine çevrilecek.

Temmuz 2017 – Haziran 2022 tarihleri arasında yürütülecek LIFE TTGG Projesinin bütçesi 2.148. 987 € ve bunun %59’luk kısmı AB katkısı. Proje ekibi, AB gıda sektörünün tüm tedarik zincirinde 10 yıldan fazla deneyime sahip multidisipliner uzmanlardan oluşuyor.

Grana Padano peynirinin korunması, tanıtılması ve üretiminin güçlendirilmesi için 1954 yılında Tutela Grana Padano Konsorsiyumu kurulmuştur. Konsorsiyumdan alınan verilere göre 2020 yılında 5.255.451 teker Grana Padano üretilmiştir. 128 üretim tesisi, 149 olgunlaştırıcı (affineur), 196 paketleyici ve 4.000 süt üretim çiftliği var. Üretim zincirinde çalışan işçi sayısı 40.000. Üretimde kullanılan süt miktarı 2.785.524,378 ton olup bu miktar, İtalyan süt üretiminin yaklaşık %22’si. Peynir üretiminin %62,6’sı kooperatif, %37,4’ü ise endüstri tarafından yapılıyor. Süt sağlayan hayvanların refahına önem veriliyor ve 2019 yılından itibaren denetim sistemi içinde hayvan refahı da değerlendiriliyor. Konsorsiyum, Grana Padano üretiminin çevresel sürdürülebilirliği için 2007 yılından itibaren önemli taahhütlerde bulunmuş ve bu durum, WIPO’nun 2020 yılındaki Dünya Fikri Mülkiyet Günü etkinliğinde de yer almıştı.

2020 yılındaki üretimi 64.500 ton olan Comté peynirinin korunması ve diğer sorumluluklar, Comité Interprofessionnel de Gestion du Comté – CIGC Komitesi tarafından üstlenilmiş durumda. 2.500 süt çiftliği ve peynir üretilen 150 tane küçük köy var. Bu yerlere “fruitières” adı veriliyor. Comté için de bu Projeden önce birçok sürdürülebilir biyoçeşitlilik, düşük karbon çiftlikleri vb inisiyatifler mevcut. Proje için ham veri; yıllık süt üretimi 400 – 800 bin litre olan 29 çiftlik; yıllık üretimi 400 – 800 ton olan 19 işleme tesisi ve yıllık işlem hacmi 5 bin tonun altında 3, üstünde 2 olan toplam 5 olgunlaştırıcıdan anket yapılarak sağlanmıştır. Elde edilen veriler aynı zamanda, üretim sürecindeki enerji denetimi için de kullanılacak.

Grana Padano’nun tedarik zincirindeki 65 çiftlikten, 20 mandıra / olgunlaştırıcı ve 18 paketleyiciden; Comté’nin tedarik zincirindeki 35 çiftlikten, 15 mandıra / olgunlaştırıcıdan veri toplanmıştır. Hazırlanacak veri tabanı ile hesaplanacak çevresel ayak izi, her bir konsorsiyum düzeyinde karşılaştırma yapılabilecek ve tüketim verilerini yönetebilecek.

Grana Padano’nun süt çiftliklerinin çevresel etkisindeki en büyük paya sahip olan faktörler; %34 satın alınan yemler, %25 çiftlik içi yemler, %16 gübre ve %12 enterik fermantasyon.   

Mandıralardaki enerji etkinliğinin artırılması için; Konsorsiyumun diğer mandıralarındaki enerji ve su tüketimi mukayesesi yapılarak en çok enerji tüketen alanlar ve enerji tüketimini azaltma potansiyeli tespit edilecek.

Ambalajlamanın gıda israfını önlemedeki rolü ise sanılandan çok daha önemli ve dikkat çekici veriler içeriyor.

Gıda kayıpları toprakta-çiftlikte, üretimde ve dağıtımda, israf ise kullanımda ve tüketim tarihi bakımından yaşanmakta.

Gelişmiş ülkelerde market alışverişinin plansız yapılması, uygun olmayan saklama koşulları, yetersiz ambalajlama ve ürünlerin kullanımı sırasındaki tüketici alışkanlıkları, gıdaların yaklaşık %30’luk miktarının kaybına yol açmakta. 2013 yılı FAO verilerine göre, gelişmiş ülkelerdeki 222 milyon tonluk gıda israfı, neredeyse Sahra Altı Afrika ülkelerinin 223 milyon tonluk gıda üretimi toplamına eşit.

Grana Padano’nun tedarik zincirinde; 2016-2017 yıllarında 18 tesisten alınan verilere göre paketleme tesislerinde %1,4, süt ürünleri için AB Komisyonunun Ürün Çevresel Ayak İzi Kategori Kurallarına göre nakliye ve market toplamında %0,5, evde ise %7 oranında kayıp meydana geliyor.

1 kg Grana Padano; gerçekte 15,1 litre çiğ süt ile üretiliyorken, çiğ sütten eve kadar olan zincirde hiçbir kayıp olmadığı varsayıldığında 13,75 litre çiğ süt gerektiriyor.

1 kg’lık rendelenmiş Grana Padano paketindeki kayıp, vakumla paketlenen dilimlenmiş peynire kıyasla 25 g daha fazla.

Uygun ambalaj raf ömrünü uzatıyor; gıdayı koruyor; satın alınan ve tüketilen gıda miktarını eşitliyor; aç-kapa ambalajlar gibi, tüketicinin gıda israfını önlemeye yönelik eylemleri gerçekleştirmesine yardımcı oluyor; son kullanma tarihinin doğru yorumlanmasını sağlıyor; uygun muhafaza koşulları hakkında bilgi veriyor ve tüketicileri gıda atıklarının çevresel etkileri konusunda bilgilendiriyor.

Ambalaj yüzeyinin %85’i, tüketiciyi cezbetme gibi ikincil işlevlere ayrılırken, son kullanma tarihi gibi tüketiciyi bilgilendirme amaçlı birincil unsurlar ise sadece %15’lik paya sahip.

Life TTG Projesinin bu konuda çalışan uzmanları, ambalajın taşıması gerektiği özellikleri, “ambalaj etik kartı” adı altında aşağıdaki gibi sıralıyor.

  1. Sorumluluk: Ambalaj; tasarımından, malzemesinden, bilgilendirici olmasından, çevreye etkisinden vb her açıdan herkese karşı birçok sorumluluğun bileşkesidir. 
  2. Denge: Taşıdığı sorumluluklar bakımından dengeli bir şekilde tasarlanmalı.
  3. Güvenli: Tüm yaşam döngüsü boyunca güvenli olmalı.
  4. Ulaşılabilirlik: Kullanıcı dostu olmalı ve kendini ifade edebilmeli.
  5. Şeffaflık: Tüm yasal düzenlemelere uygun olduğu ve doğruyu söylediği sürece şeffaftır ve ancak şeffaf olabildiği sürece tüketiciyle güven bağı kurar.
  6. Bilgilendirici: Yasal açıdan zorunlu ve faydalı diğer bilgileri sunmalı.
  7. Güncel: İçinde bulunduğu toplumun kültürüyle uyumlu ve karşılıklı etkileşimli olmalı.
  8. İleri görüşlü: Yeni tüketim ve davranış modellerine uyum sağlayarak gelişebilir olmalı.
  9. Eğitici: Tüketici ile sürekli diyalog halinde olduğundan, eğitici işlevinin bilincinde olmalı.
  10. Sürdürülebilirlik: Ambalaj çevreye saygılıdır. Ürün ve kullanımı ile tamamıyla dengeli biçimde tasarlanırsa sürdürülebilirdir.           

Life TTG Projesi için 2021 yılı Aralık ayında çevrimiçi bir değerlendirme toplantısı gerçekleştirildi. Tedarik zincirinde yer alan üreticilerin, kendilerinin çevreye etkilerini merak ettikleri ancak veri toplamanın ve belgelemenin zor olduğu, tüm verilere sahip olunduğu takdirde sürecin başarılı yönetilip uygun politikaların benimsenebileceği ifade edildi. Veri elde etmek kolay olmadığı için, sektörü en iyi şekilde temsil edecek en az sayıda üretici seçmenin ve karşılaştırılabilir kriterler benimsemenin önemli olduğu vurgulandı. Ayrıca özellikle çabuk bozulabilen gıdalarda, son tüketim tarihi yaklaştıkça renk değiştiren ambalajların da tercih edilebileceği belirtildi.  

Gonca ILICALI

Mart 2022


KAYNAKLAR

Bir Cevap Yazın