Ferrari Örneği – C 30 743 sayılı EUIPO İptal Birimi Kararı
“Arkanda neyin kaldığının bir önemi yoktur.”
(What’s behind you doesn’t matter.)
Enzo FERRARI
Bu yazının konusu olan uyuşmazlık için belki de en uygun söz manidar şekilde Enzo Ferrari tarafından söylenmiştir. Dünya tarihine soyadı ile damga vuran nadir insanlardan biri olan Enzo Ferrari, Nicolaus August Otto’nun 1867 tarihinde dört zamanlı çalışan motoru icat etmesinden bu yana gelmiş geçmiş en pahalı araç olan 250 GTO’nun üreticisidir. Bahsettiğim 1963 model 250 GTO Ferrari, bir klasik otomobil için ödenen en yüksek bedel olan 70 milyon dolarlık fiyatla kendine alıcı bulmuştur. Bunun yanı sıra, bir açık arttırmada satılan en pahalı araba unvanı ise 48 milyon dolarla 1962 tarihinde üretilen 250 GTO Ferrari’ye aittir. Fiyatlardan da anlaşılacağı üzere, 250 GTO model Ferrariler zamanımızın en değerli ve sembolik arabalarındandır.
Ferrari firmasının 1962-1964 yılları arasında ürettiği bu model arabalardan sadece 39 adet bulunmaktadır. Öte yandan bu arabalar ilk defa piyasaya sürüldüğünde sadece 18 bin dolara alıcı bulurken, yaşadığım şehir olan Ankara’da o zamanlar denemesi yapılan ve Devrim adı verilen Türkiye’nin ilk yerli otomobilinden söz ediliyordu.
Enzo Ferrari’nin “Tüm Zamanların En Büyük Ferrarileri” listesinde ilk sırada yer alan 250 GTO modeli ile ilgili kötü bir talihinin olduğunu söylemek gerekir. Bunun sebeplerinden birincisi; arabalar üretildikten hemen sonra İtalya’da işçi ayaklanmalarının başlamasıdır. Bu ayaklanma, bir krizin başlamasına ve Ferrari firmasının neredeyse batmasına yol açmıştır. İşçilerin fabrikalarda çalışmayı reddetmesi sonucu Ferrari ekonomik açıdan büyük bir sıkıntıya girmiş ve 1969 yılında %90 hissesini bir başka İtalyan otomobil firması olan Fiat’a satmak zorunda kalmıştır. O tarihten sonra Enzo kendi kurduğu şirkette bir çalışan olarak hayatına devam etmek zorunda kalmış ve hatta arabaların laneti o kadar büyük olmuş ki Enzo Ferrari’nin ölümünden neredeyse 30 yıl sonra bile şirketinin peşini bırakmamıştır.
250 GTO model arabaların görünümü Ferrari şirketi adına 29/09/2008 yılında Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi’nde tescil ettirilmiştir. Üç boyutlu şekil markası olarak tescil edilen bu marka 12., 25. ve 28. sınıflarda yer alan malları kapsamaktadır.
Ares Performance AG isimli bir İsviçre şirketi, bu markanın ciddi bir biçimde kullanılmadığını öne sürerek 12/12/2018 tarihinde EUIPO’ya markanın iptali için başvuruda bulunmuştur.
İddialardan birincisi 12. sınıfta yer alan otomobil ve yedek parçaları açısından bu markanın gerçek bir kullanımının bulunmadığı yönündedir. İsviçreli şirket söz konusu araçların 1964’den bu yana üretilmediğini, buna bağlı olarak yedek ve ilgili parçaların da üretiminin yapılmadığını iddia ederek, 2007 tarihinde yapılan marka başvurusunun kullanma amacı olmadan ve kötü niyetle yapıldığını ileri sürmüştür.
İkinci olarak 25. ve 28. sınıflar açısından, markanın çocuk tişörtleri, oyuncak ve model arabalar dışında herhangi bir kullanımının bulunmadığı, dolayısıyla markanın tescilli bulunduğu neredeyse tüm mallar bakımından iptali istenmiştir.
Buna karşılık Ferrari şirketi, arabaların fiyatları göz önüne alındığında alım-satımının yalnızca çok zengin ve kısıtlı bir kesime hitap etmesinden dolayı çok nadir yapılabildiğini, bununla orantılı olarak araçların otomobilden çok bir koleksiyon parçası olarak sergilenmesi sebebiyle yedek ve benzeri parçaların da satışının normale oranla daha az gerçekleştiğini, ancak buna rağmen boya ve benzeri bakım servislerinin de Ferrari tarafından halen yapıldığını ifade ederek kendini savunmuştur.
Buna ek olarak, arabaların satışının iptal talebi yapılmadan önce yakın tarihlerde gerçekleştiği ve bu tarz ikinci el alım-satımların da Direktifin 7(1) maddesi uyarınca markanın kullanımına girdiği belirtilerek, bu tarz klasiklerin otomobil marketinde niş bir alan kaplamasına rağmen hala önemli bir yere sahip olduklarına da dikkat çekilmiştir.
Yine şirket 25., 28. sınıf malları açısından kullanımı kanıtlamak üzere belirli delil ve belgeler sunmuştur. İşin trajik olan kısmı ise Ferrari şirketinin 25. sınıf malları bakımından delil olarak yalnızca bir adet çocuk tişörtü sunabilmesidir.
Tüm açıklamalar nezdinde EUIPO İptal Birimine sunulan deliller şu şekildedir:
1962-1964 yılları arasında üretilen 250 GTO Ferrari arabaların alım satımlarının sadece Amerika Birleşik Devletleri ve bazı Avrupa ülkelerinde yapıldığını gösteren evraklar,
Araçlara yapılan servis hizmetlerinin ve ilgili yedek parçaların ve ibareli markalar üzerinden yapıldığını kanıtlar belgeler,
25. sınıf emtiaları açısından sunulan deliller olan bir t-shirt , 25. sınıfta yer alan mallar olmasalar da bir kravat iğnesi ve bir kol düğmesi ,
16/06/2015 ve 22/12/2015 tarihleri arasında Ferrari’nin internet sitesinde yer alan 250 GTO modelinin 6 tane küçük araba minyatürlerinin tanıtıldığı katalog,
Keith Bluemel isimli ünlü otomotiv uzmanının görüşü,
18/10/2018 ve 20/12/2018 tarihleri arasında Bburago oyuncak şirketi tarafından üretilen toplam 128 adet 250 GTO model ve oyuncaklardır.
Bu delil ve savunmaların ardından İptal Birimi, kararında kullanım kanıtlarını ayrı ayrı incelemiş ve bir değerlendirmede bulunmuştur. İptal Birimi incelemesini yaparken markanın hangi yer ve zaman aralığında kullanıldığına, markanın kullanım amacına ve tescilli bulunduğu sınıftaki mallar ile bağlantısına bakmıştır.
Buna göre, İptal Birimi, 28. sınıfta yer alan mallar bakımından İtalya, Hollanda, İspanya ve Polonya yani Avrupa bölgesinde 2017 ve 2018 tarihleri arasında oyuncak araba ve model araba satışlarının yapıldığını kabul etmiştir.
25. sınıf açısından delillerin incelenmesi sonucunda çocuk tişörtünün ciddi kullanımı kanıtlamadığına kanaat getirmiştir.
Son olarak uyuşmazlık içinde Ferrari adına en önemli noktada olan 12. sınıf mallar (otomobil ve ilgili parçaları) bakımından ilgili uyuşmazlık zaman aralığı olan 2008-2018 tarihleri arasında iptali talep edilen markanın gerçekçi biçimde ciddi kullanım kanıtları sunulmadığı, sunulan yedek parça ve boyama hizmetlerinin ise ve markaları adı altında tüketici ile buluştuğuna kanaat getirmiştir.
Sonuç olarak, EUIPO İptal Birimi 250 GTO model aracın görünümünden oluşan 3 boyutlu şekil markasının sadece oyuncak araba ve araba modelleri üzerinde ciddi kullanımının bulunduğuna karar vererek, diğer bütün mallar açısından söz konusu markayı iptal etmiştir. Fakat bu karar nihai olmayıp, Ferrari tarafından itiraz yolu açıktır ve de karara karşı itiraz edilmiştir. Bu bağlamda itiraz gelecek günlerde EUIPO Temyiz Birimi tarafından incelenecektir.
İptal Biriminin verdiği karardan kanaatimizce çıkan sonuç şudur:
Dünyanın en meşhur ve tanınmış araba marka ve modellerinden biri bile olsa, markanın korunması aşamasında, ciddi kullanımın gerçekçi bir şekilde kanıtlanamadığı durumlarda marka iptal edilecektir. Bu kararda üç boyutlu bir şekil markasının kullanımının kanıtlanmasının da ne kadar zor olduğu da görülmektedir; özellikle dünyaya damga vurmuş nitelikte bir açık arttırma satışının bile markanın ciddi kullanımını ispatlama bakımından yeterli bulunmaması, bu konudaki ispat külfetinin ne denli ağır olduğunu açıkça göstermektedir.
Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (“EUIPO”) Büyük Temyiz Kurulu 2 Mart 2020 tarihinde, yanıltıcılık ve kötü niyetin varlığı sonucu marka hükümsüzlüğüne ilişkin R 1499/2016-G numaralı önemli bir karar vermiştir. Büyük Kurul’un bu karara bakmasındaki esas amaç, gelecekte aynı hususta Temyiz Kurullarının önüne gelebilecek ihtilaflarda onlara rehberlik etmektir.
Kararda; markanın satışa sunulduğu ürünlerin coğrafi kaynağına ilişkin yanıltıcılığı ile marka sahibinin hükümsüzlük talebi sahiplerinden biriyle önceki ticari ilişkisinde gereken coğrafi bağ bulunmasına rağmen söz konusu ilişkinin marka başvuru tarihinden çok önce sona ermiş olduğu ve yine de başvurunun hala söz konusu ilişkiden doğan coğrafi köken mevcutmuş gibi bir görüntü çizmek amacıyla yapıldığından kötü niyetin varlığı hususları değerlendirilmiştir.
Uyuşmazlığı mümkün olduğunca kısa tutmaya çalışarak aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
6 Ağustos 2013 tarihinde Hijos de Moisés Rodríguez González, S.A. (“Marka Sahibi”), aşağıda sunulan Avrupa Birliği (“AB”) şekil markasının tescili için Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi’ne (“EUIPO”) sarı, yeşil ve beyaz renkleri ve Nice sınıflandırmasına göre 29. sınıftaki “et, balık, kümes hayvanları ve sebzeler; jöleler, reçeller, kompostolar; yumurtalar; süt ve süt ürünleri; yenilebilir katı ve sıvı yağlar.” mallarını kapsayacak şekilde başvurmuş ve EUIPO tarafından bu marka 3 Ocak 2014 tarihinde tescil edilmiştir:
7 Ocak 2015 tarihinde, İrlanda Hükümetinin İş, Girişim ve İnovasyon Bakanı (“Bakan”) ile İrlanda Süt Ürünleri Kurulu Kooperatif Şirketi (“Kooperatif”), AB Marka Tüzüğünün (“EUTMR”) 59(1)(a) maddesi kapsamında aynı tüzüğün 7(1)(g) ve 52(1)(b) maddelerine dayanarak söz konusu markanın hükümsüzlüğü talebinde bulunmuştur. Gerekçe olarak sunulan maddeler, markanın yanıltıcı olması ile kötü niyete ilişkindir. Hükümsüzlük talebi sahiplerinin iddiaları kısaca şu şekildedir:
Tescilli AB markası, kapsadığı malların İrlanda’dan kaynaklandığını düşündürmektedir ve söz konusu ürünler İrlanda’dan gelmediği takdirde tüketiciler yanıltılmış olacaktır. Bunun nedeni, “La Irlandesa” teriminin “İrlandalı kadın” ya da İspanyolcada dişil tanımlayıcı ile kullanılan bir terimin “İrlandalı” anlamına gelmesidir. Bunun yanı sıra, sembolik kelt düğüm şeklinin ve renklerinin de İrlanda’nın milli renkleri ve bayrağını çağrıştırdığı, bu nedenle de somut olayda gerçek olmamasına rağmen malların İrlanda’da üretildiği veya bir şekilde bu niteliğe sahip olduğu hissinin verildiği iddia edilmektedir.
Ayrıca, bu argümanı destekleyen şu evraklar kanıt olarak sunulmuştur: Marka sahibinin Hollanda peyniri ve jambonu, salamı, tereyağı veya süt gibi ürünlerinin bulunduğu fakat İrlanda menşeli hiçbir ürüne yer verilmeyen 2014 tarihli çevrimiçi kataloğu ile EUIPO İptal Birimi tarafından verilen 25 Eylül 2002 tarihli 283 572 numaralı “” şekil markasının yine Bakanlığın talebiyle 29. sınıfta yer alan “tereyağı ve süt tozu” mallarında EUTMR madde 7(1)(g) ve 7(2) uyarınca İspanyol halkı için yanıltıcılığı dolayısıyla hükümsüzlüğüne dair kesin karar.
Kötü niyete dair, marka sahibinin marka başvurusunda bulunurken ticari hayattaki dürüstlük kurallarından saptığı iddia edilmiştir. Buna ilişkin, uzun yıllar boyunca marka sahibi ile Kooperatifin aralarında ticari bir ilişki olduğu ve 1967 yılından itibaren Kooperatifin Kanarya Adaları’nda marka sahibine toptan İrlanda menşeli tereyağı sattığı ve marka sahibinin de bu tereyağını “LA IRLANDESA” ve “KERRYGOLD” markaları altında (iki markayı bir arada kullanarak) sattığı ve “KERRYGOLD” markasını da kendi adına İspanya’da tescil ettirdiği belirtilmiştir. Kooperatifle aralarındaki hukuki uyuşmazlık sonucu 1984 yılında “KERRYGOLD” markasının Kooperatife devrine ilişkin marka sahibiyle imzalanan anlaşma hükümsüzlük talebiyle birlikte sunulmuştur. Artık aralarında bir ticari ilişki olmadığı da belirtilmiştir. “LA IRLANDESA” markasına ilişkin de söz konusu taraflar arasında İspanya’da 1990lı yıllardan itibaren süregelen hukuki ihtilaflar da, örneğin İspanya Marka Ofisi’nin ve Madrid Yüksek Adalet Mahkemesi’nin bu markaya ve taraflara ilişkin muhtelif ret kararları ve bunların çevirileri gibi, sunulmuştur.
Tüm bu sunulan geçmiş hukuki ihtilaflar ve ret kararlarının varlığına rağmen marka sahibi “LA IRLANDESA” terimini içeren, bu uyuşmazlığa konu marka dahil, dört yeni marka tescil talebinde bulunmuştur. Ayrıca, uyuşmazlık konusu marka görünüş olarak Kooperatifin tanınmış “KERRYGOLD” markasına çok benzemektedir. Marka sahibinin önceki ticari ilişkileri çerçevesinde bilgisi dahilinde olmasına rağmen böylesi benzer bir başvuruda bulunmak istemesi haksız rekabet ve kötü niyet teşkil etmektedir.
Kısaca marka sahibinin söz konusu iddialara verdiği cevaplar da şu şekildedir:
Hükümsüzlük talebi sahiplerinin söz konusu talebi, marka sahibine karşı rekabeti engelleyici bir stratejidir. 30 yıllık sıkı bir ticari işbirliğinin bitmesinin ardından rakip markanın saf dışı bırakılması amaçlanmaktadır.
Uyuşmazlık konusu markanın yanıltıcı olduğuna dair bir kanıt yoktur ve iddialar yalnızca spekülasyonlara dayanmaktadır.
“LA IRLANDESA” terimi ilgili malların coğrafi kaynağı açısından tanımlayıcı değildir, hatta Kanarya Adalarının ünlü bir markasıdır.
İspanya’da söz konusu marka 1967 yılından beri 538 320 numarası ile tescillidir ve hala geçerlidir. Marka sahibi, bahsedilen terimi içeren başka İspanyol ve AB markalarına da sahiptir.
Hükümsüzlük talebi sahiplerinin bunlara cevabı ise marka sahibi tarafından satılan malların açıkça İrlanda’dan olmadığı ve aksinin kanıtlanamadığı doğrultusundadır. 1967 yılına dayanan İspanyol markasına ise itiraz edilmemiştir, zira bu kullanım zamanında taraflar arasında var olan ticari ilişkiye dayanmaktadır. “LA IRLANDESA” markası özellikle o sırada İrlanda’dan gelen tereyağını belirtmek için yaratılmıştır fakat bu artık gerçeğe dayanmamaktadır, çünkü 2001 yılında Kooperatif marka sahibiyle olan tereyağı tedarik anlaşmasını sona erdirmiştir. Yukarıda bahsedildiği üzere hükümsüzlük talebi sahipleri hali hazırda birçok uyuşmazlıkta marka sahibine karşı başarılı olmuştur.
EUIPO İptal Biriminin 15 Haziran 2016 tarihli kararıyla hükümsüzlük talebi tümden reddedilmiştir. Söz konusu kararın gerekçeleri olarak öncelikle, EUTMR m. 7(1)(g) doğrultusunda markanın yanıltıcı niteliğine dair uyuşmazlık konusu şekil markasının esas kısmında yer alan “LA IRLANDESA” teriminin İspanyol Sözlüğüne bakıldığında “İrlandalı/İrlandalı kadın” anlamına geldiği ve bu marka altında satışa sunulan malların açıkça İrlanda’dan geldiğinin, markanın İrlanda ile açıkça bir coğrafi bağ kurduğunun düşünüleceği belirtilmiştir. İptal Birimine göre, bir işaretin EUTMR 7(1)(g) uyarınca reddedilebilmesi için korumanın talep edildiği malların özelliklerine açıkça zıt objektif bir işaret içermesi gerekmektedir. İşaret ve mallar arasında başvuru sırasında açıkça tezat yoksa söz konusu marka EUTMR 7(1)(g) maddesine aykırı olarak tescil edilmiş denemeyecektir. Eğer yanıltıcı olmayan bir kullanım ihtimali söz konusuysa tescile itiraz mümkün değildir. Bu durumda, eğer İrlanda kaynaklı ürünler satılıyorsa dürüst kullanımdan söz edilebilir. Uyuşmazlık konusu marka bakımından işaret ile koruma talep edilen mallar arasında başvuru anında açık bir tezat bulunmadığından EUTMR 7(1)(g) maddesi kapsamındaki yanıltıcılık gerekçesi İptal Birimi tarafından kabul edilmemiştir. Zaten, herhangi bir potansiyel veya fiili yanıltıcı kullanım ancak başlatılan bir iptal işlemi kapsamında değerlendirilebilmektedir. Kötü niyete ilişkinse İptal Birimi, uyuşmazlık konusu markaya dair başvuru anında herhangi bir kötü niyetin bulunduğunun ileri sürülen argümanlarla ispatlanamadığına karar vermiştir. Zira, önceki kararlar kimi zaman marka sahibinin niyetine ilişkin fikir uyandırabilse de bunlar Birim için bağlayıcı değildir, ayrıca markanın İrlanda’ya atfedilmek istenen unsurları tek başına marka sahibinin kötü niyetli ticari tutumuna karar vermeye yetmeyecektir.
Hükümsüzlük talebi sahipleri söz konusu kararı 12 Ağustos 2016 tarihinde temyiz etmiştir. 6 Aralık 2017 tarihinde Temyiz Kurulu Başkanlığı uyuşmazlığı, gelecekteki benzer uyuşmazlıklarda uyumlu bir yaklaşım benimsenebilmesi için Büyük Kurul’a göndermeyi uygun bulmuştur. Büyük Kurul, temyizi kabul etmiş, uyuşmazlık konusu kararın iptaline ve AB markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiği sonucuna varmıştır. Bunun nedeni olarak, sunulan delillere ve markanın kapsadığı malların İrlanda’da üretilebileceğine, hatta bazılarının, et, balık veya tereyağı gibi, bu sebeple tanınmış olduğuna ve işaretteki “LA IRLANDESA” teriminin İspanyolcadaki anlamına işaret edilmiştir. İspanyolca konuşan tüketicilerin işareti gördüğünde ürünlerin İrlanda’dan geldiğine inanacakları fakat sunulan delillere bakılırsa tüm ürünlerin İrlanda kaynaklı ürünler olmadığı, çoğunlukla Hollanda veya Almanya menşeli olup bunların ambalaj veya etikete söz konusu markayla birlikte ancak çok küçük harflerle veya ülke kodlarıyla yazıldığı ve bu nedenle markanın kaynağına ilişkin yanıltıcı olduğu kanaatine varılmıştır. Marka ile kapsadığı ürünler arasında açık bir tezat söz konusudur. Ayrıca, önceki EUIPO ve İspanyol otoriteleri kararlarının, her ne kadar Kurul için bağlayıcı olmasalar da, Kurul’un güncel bulgularını özellikle de ilgili İspanyol halkın markayı gördüğü anda ürünlerin İrlanda’dan geldiğini düşüneceği doğrultusunda yanıltıcılığı açıklama ve doğrulama yönünden önemine dikkat çekilmiştir.
Kurul kötü niyet değerlendirmesinde, AB Adalet Divanı’nın Lindt ya da Stylo & Koton gibi geçmiş kararlarına göndermeler yaparak bazı kriterlere değinmiştir. Dikkate değer noktalardan bazıları, uyuşmazlık konusu işaretin kaynağı ve yaratımından beri kullanımı, AB markası başvurusunun yapılmasındaki ticari mantık ve başvuruya kadarki olaylar kronolojisidir. Ayrıca, başvuru sahibinin kötü niyetini değerlendirirken başvuru öncesi taraflar arasındaki sözleşmesel ve sözleşme öncesi veya sonrası ilişkilerin, geçmiş ya da güncel mesleki durumdan kaynaklı sadakat veya işteki pozisyondan doğabilecek karşılıklı görev ve sorumlulukların değerlendirileceği belirtilmiştir. Kararda belirtilen ve değinilmesi gereken belki de son nokta, Avrupa Birliği Haksız Rekabet Uygulamaları Direktifi (2005/29/EC) 5(4) ve 6(1)(b) maddeleri uyarınca, ticari uygulamaların yanlış bilgi içermesi halinde veya bir şekilde ürünlerin coğrafi veya ticari kaynağına ilişkin özelliklerine dair ortalama tüketiciyi yanıltabilecek olması durumunda haksız ve dolayısıyla dürüst olmayan uygulamalar olarak kabul edilmesidir. Tüm kriterlerin, objektif faktörlerin ve sunulan delillerin ışığında Kurul, marka sahibinin bilerek İrlanda ile bir ilişki kurulması amacıyla başvuru yaptığını ve bu nedenle kötü niyetin varlığını onaylamıştır.
İnceleme konusu kararın; kötü niyet gibi yazılı hukukta çok detaylı ve açık düzenlenmeyen ve genelde uygulama ile şekillenen bir kavramın değerlendirilmesi yönünde, elbette işaretin yanıltıcılığı hususunda da, daha genel ve somut kriterlerin uygulanmaya çalışılması bakımından önemli bir karar olduğu kanaatindeyiz. Bu kararın amacı doğrultusunda EUIPO İptal Birimlerine ve Temyiz Kurullarına kötü niyete ilişkin kararları bakımından bir rehber teşkil etmesi ve kararların uyumlaştırılması beklenmektedir.
Kafatası şeklinde
tasarlanmış bir şişe, votkalar için malın cazibesini/albenisi ve dolayısıyla
değerini önemli ölçüde arttırarak tüketici tercihlerini kuvvetli biçimde
etkileyebilir mi? Özgün şişe şeklini ön plana çıkaracak şekilde tanıtım
stratejisi geliştirmek üç boyutlu şekilden oluşan markanın başına istenmeyen
olayların gelmesine sebep olabilir mi? Bu yazı kapsamında, EUIPO İptal Birimi
tarafından yakın zamanda alınan bir karar eşliğinde mutlak ret gerekçeleri
arasında sayılan mala asli değerini verme hususunda AB Fikri Mülkiyet Ofisinin
yaklaşımı ve bu yaklaşımda dikkate alınan faktörler yakından incelenerek bu
sorulara cevap verilmeye çalışılacaktır.
İnceleme konusu örnek olayda, Globefill Inc. firması aşağıda görseli bulunan üç boyutlu şişe şeklini Ağustos 2016’da Avrupa Birliği nezdinde 32. sınıfa dahil “alkollü ve alkolsüz biralar; meyve suları ve meyveli içecekler; şişe sular; alkolsüz gazlı içecekler; 32. sınıfa dahil sayılan emtiaların yapımında kullanılan müstahzarlar” ile 33. sınıfa dahil “votkalar; kanyaklar; hazır alkollü kokteyller; şaraplar; cin; rom; sake; tekila; vermut; viski; damıtılmış alkollü likör bazlı iştah açıcı içecekler; anasonlu içecekler; alman içkisi; uzo; şeri ve kirş” emtiaları için tescil ettirmiştir.
Üç boyutlu marka şeffaf
bir camdan yapılmış, kafatası şeklinin üst kısmında boru şeklinde şişe ağzı
bulunan ve alt kısmı düz bir zeminden oluşan bir şekilden oluşmaktadır.
Globefill Inc. firması aynı zamanda bu şeklin telif haklarını ve tescilli
tasarım haklarını da elinde bulundurmaktadır.
Tescile konu olmuş üç boyutlu şeklin ayırt edici nitelikten yoksun olduğu (EUTMR 7/1-b) ve mala asli değerini veren şekilden (EUTMR 7/1-e-iii) oluştuğu gerekçeleriyle SKULLDUGGERY RUM LIMITED firması tarafından AB Marka Tüzüğü’nün (EUTMR) 59’uncu maddesi uyarınca EUIPO’ya hükümsüzlük başvurusu yapılarak sicilden terkini talep edilmiştir.
Bu yazının ana konusu,
mala asli değerini veren şekiller olduğundan, kararda ayırt ediciliğe ilişkin
yapılan değerlendirmelere ayrıca yer verilmeyecektir. Kısaca, kararda ayırt
edici nitelikten yoksunluğa ilişkin olarak yapılan değerlendirmede şeklin
sektörün gelenek ve normlarından yeterli ölçüde uzaklaştığından bahisle ayırt
edici nitelikte olduğu belirtilmiştir.
AB Marka Tüzüğü’nün 7/1 (e) (iii) bendi (Bu düzenleme 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununda mehaz AB Hukukundan farklı olarak ayrı bentler halinde yazılmamış, “malın doğası gereği ortaya çıkan şeklini ya da başka bir özelliğini”, “teknik bir sonucu elde etmek için zorunlu olan şeklini ya da başka bir özelliğini” ve “mala asli değerini veren şekli ya da başka bir özelliğini” içerme durumları tek bir bentte toplanarak 5/1 (e) bendinde düzenlenmiştir.) uyarınca mala asli değerini veren şekli ya da başka bir özelliğini münhasıran içeren işaretler marka olarak tescil edilemezler veya tescil edildikleri takdirde ise hükümsüz kılınırlar.
Hükümsüzlük başvurusu sahibi SKULLDUGGERY RUM LIMITED firması, 7/1 (e) (iii) bendinin teknik veya pratik işlev görmeyen, ancak malların albenisini fazlasıyla arttıran ve tüketici tercihlerini önemli ölçüde etkileyen malların dış görünümlerinin tekelleşmesini önlemek adına oluşturulduğunu belirtmiştir. SKULLDUGGERY firması, Globefill Inc. adına tescilli marka sicilde kaldığı sürece tescilin sağlamış olduğu koruma sayesinde, üçüncü kişilerin kafatası şeklinden oluşan şişe oluşturma fikirlerinin Globefill Inc. tarafından engellenebilir durumda olduğunu, bu sayede Globefill Inc. firmasının piyasada haksız bir yarar elde etmesi durumunun söz konusu olacağını ileri sürmüştür.
SKULLDUGGERY firması, tescil
sahibinin içecek sektöründe kafatası şeklinin kullanılmasını engellemek adına
tasarım olarak tescil ettirdiği şekli aynı zamanda marka olarak tescil
ettirerek haksız şekilde korumayı daimi olarak uzatmak istediğini, 7/1 (e)
(iii) bendinin ise tam da bu amaçla hareket edenlerle mücadele etmek amacıyla
ihdas edildiğini ileri sürmüştür. Hükümsüzlük başvurusu sahibi, ayrıca ortalama
tüketicilerin kafatası şeklinden oluşan şişe şeklini estetik ve sanatsal açıdan
fark edeceklerini ve buna bir değer atfedeceklerini bu nedenle de marka
tesciline konu şeklin ve tasarımın mevzubahis mallara asli değerini verdiğini
ileri sürmüştür.
SKULLDUGGERY firması ayrıca tescil sahibinin markasını şişenin estetik özelliklerini ön plana çıkartarak tanıtım faaliyetleri yürüttüğünü de iddia etmiştir. Buna örnek olarak da, internet sitelerinde yer alan yorumları ve röportajları delil olarak göstermiştir. Bunlardan birisi, tescil sahibi firmanın kurucularından olan Dan Aykroyd’un www.drinkspirits.com sitesinde yer alan röportajından alınan bir kısımdır. Bu kısımda kendisine “Kristal Kafa Votkası (tescile konu şekil)” ürününde karşılaştığınız en önemli zorluk neydi sorusuna, “İnsanların şişeyi açması. Çoğu zaman insanların votkayı şişesi için aldığını duyuyorum, bu harika ama lütfen kafatasını kırın ve açın” şeklinde vermiş olduğu cevabı göstermiştir. Bir diğeri ise Whiskey Goldmine web sitesinde yer alan bir makalede yer alan şu ifadelerdir: “Şeffaf cam kafatası votka şişesi kesinlikle raftaki en benzersiz ve en göz alıcı votka şişesi, bu şişe satış dinamiklerini ve heyecanı körüklüyor.”
Marka tescil sahibi ise, Birleşik Krallık’ta ürününün tavsiye edilen perakende satış fiyatından daha düşük fiyata satıldığını, dolayısıyla bu hakikatin bile tek başına şeklin mala fazladan değer katmadığı hususunu ispatladığını belirtmiştir. Ayrıca, bir şeklin bu bent kapsamında redde konu olabilmesi için şeklin malların albenisini arttırması ve tüketicilerin tercihlerini önemli ölçüde etkilemesi gerektiğinden bahisle, tescil sahibi, mallarının lüks votka sektöründe ortalama fiyattan satıldığını ve şeklin ürünün albenisini az da olsa arttırsa dahi lüks votka sektöründe şeklin öncelikli olarak satın alma tercihlerini değiştirmediğini, bu yüzden ürünün şeklinin değil de ürünün kendisi olan votkanın pazar başarısını belirlediğini ifade etmiştir.
Kararda tarafların iddiaları bu şekilde özetlendikten sonra İptal Birimi
şu değerlendirmelerde bulunarak hükümsüzlük talebi hakkında kararını vermiştir.
İptal Birimi, öncelikle aynı şeklin hem tasarım hem de marka olarak
korunmasının kural olarak mümkün olduğunu, Tüzüğün 7/1(e) (iii) bendinin sadece
mala asli değerini veren şekiller için uygulanabileceğini belirtmiştir.
Daha sonra, 7/1(e) (iii) bendinde geçen “değer” kavramının; ekonomik anlamda
ticari değer dışında, estetik değer olarak da algılanması gerektiğini
belirtmiştir. “Mala asli değerini veren şekil” ifadesi ile kastedilenin aslında
malın satın alınma ihtimalinin öncelikle sahip olduğu görünümden veya şekilden
kaynaklanıyor olması durumunun kastedildiğini, ürününün sadece görünümünün hoş
veya çekici olmasının şeklin 7/1(e) (iii) bendi kapsamında redde konu olması
için yeterli olmadığına değinmiştir.
Şeklin mallara asli değerini vermesinin belirlenmesinde, ilgili tüketici kesiminin algısı, ilgili mal kategorisinin doğası/niteliği, inceleme konusu şeklin ya da bir başka özelliğin sanatsal değeri, şeklin ilgili piyasada yaygın biçimde kullanılan diğer şekillerden farklılığı, benzer mallarla karşılaştırıldığında önemli derecedeki fiyat farkı olup olmadığı, inceleme konusu ürünün estetik özelliklerinin vurgulanmasına yönelik bir tanıtım stratejisinin geliştirilmiş olup olmadığı gibi faktörler dikkate alınır. (AB Adalet Divanı, 18/09/2014 tarih ve C-205/13 sayılı Tripp-Trapp kararı, § 35)
İptal Birimi, “Loudspeaker” davasını takiben (T-508/08) hükümsüzlüğü talep edilen şeklin Marka Tüzüğünün 7/1(e) (iii) bendi kapsamında redde konu olabilmesi için tamamının olumlu olarak cevaplanması gereken 5 soru belirlemiştir:
1) Tescile konu tasarımtüketicilerin tercihlerinde önemli bir unsur mudur?
2) Tescile konu tasarım oldukça özellikli bir
tasarım mıdır?
3) Tescile konu tasarım tescil sahibinin markalaşma stratejisinin temel unsuru mudur ve bu tasarım ürünün çekiciliğini (değerini) artırmakta mıdır?
4) Tescile konu tasarımın estetik özellikleri tescil
sahibinin ürünün tanıtımını yaparken öncelikli olarak vurgulanıyor mu?
5) Tescile konu tasarım saf ve ebedi bir heykel
olarak algılanıyor mu?
İptal Birimi, hükümsüzlük talebi sahibi olan SKULLDUGGERY
RUM LIMITED firmasının, tescile
konu kafatası şeklinin sahibi tarafından ürünün tanıtımında tasarımın estetik
özelliklerinin vurguladığını veya ön plana çıkardığını ispat edemediğine karar
vermiştir. Yani İptal Birimine göre kolaylıkla ispatlanabilecek bir husus olan
tescil sahibinin web sitesinde veya reklamlarında şişenin tasarımına vurgu
yapan düzenli tanıtım kampanyası yürütüldüğüne dair kanıtlar sunulmamış
durumdadır. Bunun yerine, sunulan dokümanlar şişenin estetik değeri üzerine
yoğunlaşan düzenli pazarlama kampanyası delili olarak değerlendirmeyecek nitelikte
olan etkinliklerde veya röportajlarda verilen açıklamalardır.
İptal Birimi, tescil
sahibi firmanın kurucularından olan Dan Aykroyd’un www.drinkspirits.com
sitesinde yer alan röportajında vermiş olduğu cevabın aslında şirket sahibinin
şişe görünümü üzerinden tanıtım yapılması konusunda isteksiz olduğunu, şişeyi
açarak votkayı tatmaları konusunda görüş belirttiğini, bunun da iptal başvurusu
sahibinin iddiasının aksine şişe görünümünün tanıtımını değil içindeki votkanın
tanıtımını sağladığını değerlendirmiştir.
İptal Birimi, tescilli şeklin hükümsüzlüğünü talep eden SKULLDUGGERY
RUM LIMITED firmasının kanıtlarıyla sadece şişe şeklinin görünümünü seven
insanların olduğunu gösterdiğini ancak tescil sahibinin markalaşma
stratejisinin temeli olacak şekilde şişenin görünümünün ve estetiğinin
tanıtımını yaptığını ve ürünün çekiciliğini ve dolayısıyla ürünün değerini
arttırdığı hususlarını ispatlayamadığını belirtmiştir.
İptal Birimi, bunlara ek
olarak, tescil sahibi iptal talebine karşı belirtmiş olduğu görüşünde, şişe görünümünün
öncelikli niyeti lüks votka almak olan tüketicilerin tercihlerine önemli ölçüde
etki etmediğini, gözler kapalı şekilde tadım testi yapılan bir yarışmada ödül
kazanmak gibi ikna edici kanıtlarla bunu ispatladığını belirtmiştir. Bu yüzden,
İptal Birimi, hükümsüzlük talebi sahibi tescile konu tasarımın sahibinin
ürünlerinin değerini arttıran markalaşma stratejisinin temel unsuru olduğu
yönündeki iddiasını ispat edemediği sonucuna vararak, hükümsüzlük talebini
reddetmiştir.
Öncelikle, bu kararın iptale/hükümsüzlüğe ilişkin taleplerin incelendiği
EUIPO’nun ilk inceleme birimi olan İptal Birimi tarafından alındığı, daha
sonrasında EUIPO Temyiz Kurulu ve AB Genel Mahkemesi kararlarına konu
olabileceği, değerlendirme ve yorumların bu yüzden değişebileceği
belirtilmelidir.
Kararda da vurgulandığı üzere “Mala asli değerini veren şekil” ifadesi
ile kastedilenin, aslında malın satın alınma ihtimalinin öncelikle, sahip
olduğu görünümden veya şekilden kaynaklanıyor olması durumu kastedilmektedir.
Diğer bir ifadeyle, mala asli değerinin verme durumunun söz konusu olabilmesi
için ürünün sadece görünümünün hoş veya çekici olmasının yeterli olmadığı, gerekli
olan tüketicilerin malı öncelikle, sahip olduğu görünüm/şekil sebebiyle satın
alması şartının sağlanması olduğu belirtilmiştir. Her ne kadar AB Adalet Divanı
ve Genel Mahkemesi, mala asli değer katmadan ne anlaşılması gerektiğine ilişkin
birtakım kıstaslar getirmiş olsa da mala asli değer katma değerlendirmesinin kanaatimizce
yine de belirsizlik içerdiğinin kabul edilmesi gerekir. Zira bu kapsamda
değerlendirilen şekillerin belirli bir tasarımı veya görsel unsurları içerdiği,
tasarım veya görsel unsurların tabiatı gereği albenisinin olması açısından ve
tüketici tercihlerini olumlu yönde etkilemek adına belirli formlarda tüketiciye
sunulduğu gerçeğiyle bu şekillerin de belirli ölçüde mala değer kattığının
kabul edilmesi gerektiği düşünülmektedir. Kaldı ki, tüketicilerin öncelikli
satın alma saikinin görünümden mi ürünün kendisinden mi kaynaklandığının
tespiti de oldukça zor ve tartışmalıdır.
Şöyle ki, inceleme konusu yukarıda bahsettiğimiz kararda emsal olarak bahsedilen ve aşağıda görseli bulunan marka için verilen “Loudspeaker” kararında, EUIPO ve Mahkeme, başvuruya konu şeklin ilgili sektördeki hoparlör şekillerinden önemli ölçüde farklı olduğunu kabul etmekle birlikte, bu şeklin tescile konu mallara asli değerini veren bir şekil olduğu gerekçesiyle başvurunun AB düzenlemesi Direktif m. 3/1(e)(iii) gereğince reddine karar vermiştir.[1] Ancak burada tartışmaya değer husus malın satın alınma ihtimalinin öncelikle, sahip olduğu görünümden veya şekilden kaynaklanıyor olması durumu kastedildiğine göre hoparlör alımı gerçekleştirecek tüketiciler için öncelikli satın alım kıstasının, hoparlörün sahip olduğu ses kalitesi vs. gibi teknik özellikleri mi daha ön planda olacaktır yoksa sahip olduğu fiziki görünümü mü ön planda olacaktır? Kanaatimizce, elbette ilgili ürünü salt dekoratif görünümü nedeniyle tercih edecek tüketiciler de olacaktır; ancak ses kalitesi ve teknik özellikleri nedeniyle tercih edilmesinin beklenilmesinin daha olasılıklı olduğu düşünüldüğünde, bu bent kapsamında verilen ret kararlarının tartışmaya açık olduğu belirtilmelidir.
Mala
asli değerini verme değerlendirmesine ilişkin olarak dikkati çeken bir diğer
husus ise şayet tescil sahibi firma reklam kampanyasında veya stratejisinde üç
boyutlu şişe şeklini ön plana çıkarmış olsaydı bu durum kendi markasının
hükümsüzlüğüne sebep olabilecek bir davranış olarak değerlendirilecekti. Bu
anlamda, başarılı ve alımlı bir tasarıma sahip şekillerin ön plana çıkarılarak
reklamının yapılması markanın geçerliliğini tehlikeye atan bir durum olarak
ortaya çıktığı görülmektedir. Ayrıca, kararda mala asli değeri verme durumunun
ortaya çıkıp çıkmadığının tespitinde, ürünün kendisinin de önemli olduğu ve ürünün
şekil ile karşılaştırıldığı da görülmektedir. Buna göre, ürünün kendisi ile
şişenin tasarımının yarıştığı dahi değerlendirilebilir zira kararda ürünün
votka tadım testinde başarılı olduğundan bahisle ürünün satışlarının salt
şekille açıklanamayacağı hususuna da yer verilmiştir.
Avrupa
Birliği nezdinde son zamanlarda verilen kararlardan görüldüğü üzere, “şekillerin
veya başka bir özelliğin” mala asli değerini vermesi hususu üzerine uzun ve
detaylı analizlerin/tartışmaların halen yapılmaya devam etmekte olduğu ve bu tartışmaların
seyrine bakılırsa konunun bir süre daha fikri mülkiyet dünyasının gündemini
işgal eden popüler konulardan biri olmaya devam edeceği düşünülmektedir. Konu
ile alakalı ilgi çekici diğer kararların ve bu karar özelinde olursa temyiz
taleplerinin takipçisi olacağımızı belirtmek isteriz.
İrlandalı hamburger zinciri Supermac
Ltd. 2017 yılında, McDonalds’a ait olan “BIG MAC” isimli markanın ciddi bir
biçimde kullanılmaması sebebiyle 29, 30 ve 42. sınıflardaki tescilinin iptalini
talep etmiştir. 11.01.2019 tarihli karar; ciddi ve kesintisiz kullanımın nasıl
ispatlanması gerektiğini, McDonald’s tarafından sunulan delillerin nasıl
değerlendirildiğini ve “BIG MAC” gibi tanınmış bir markanın tescilinin yetersiz
delil sebebiyle tüm Avrupa’da nasıl iptal edilebildiğini göstermektedir.
Supermac Ltd., 2017/1001 sayılı
Yönetmelik’in 58/1(a) maddesine dayanarak “BIG MAC” markasının tescil
tarihinden itibaren beş yıl içinde tescil edildiği mal ve hizmetler bakımından
Birlik’te ciddi ve kesintisiz şekilde kullanılmadığını, dolayısıyla markanın
tescilinin iptal edilmesi gerektiğini iddia etmiştir. İptal talebine cevaben McDonald’s
markasının ciddi kullanımını göstermek için EUIPO’ya kullanım ispatı delilleri
sunmuştur.
Talep sahibi Supermac Ltd., McDonald’s
tarafından sunulan kullanım ispatı delillerinin markanın sadece sandviçler
üzerinde kullanıldığını ispatladığını bu nedenle sunulan delillerin yetersiz
olduğunu belirtmiş, McDonald’s ise buna cevaben AB’nin ekonomik açıdan en
önemli üye ülkelerinden olan Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık’ta markasının
kullanıldığını ispatlar nitelikte deliller sunduğunu ve bu delillerin markanın
Avrupa Birliği’nde kullanıldığını ispatlamaya yeter olduğunu iddia etmiştir.
Uyuşmazlık
konusu “BIG MAC” markası 22.12.1998 tarihinde tescil edilmiş, 11.04.2017
tarihinde de markanın iptali talep edilmiştir, bir diğer deyişle marka iptal
talebinin yapıldığı tarihte beş yıldan fazla süredir tescillidir. Dolayısıyla
McDonald’s iptal talebinden geriye dönük olarak beş yıl içerisinde
(11.04.2012-11.04.2017) markanın ilgili mal ve hizmetler üzerinde ciddi
kullanımını ispat etmek durumunda kalmıştır.
McDonald’s
ilgili zaman aralığında markasını kullandığını ispatlamak adına EUIPO’ya Almanya,
Fransa ve Birleşik Krallık’taki McDonald’s şirketlerinin yetkililerince
imzalanan 3 adet yeminli ifade; Big Mac et sandviçlerini gösteren Almanca,
Fransızca ve İngilizce broşürler ve reklam posterlerinin bilgisayar çıktısı ve
sandviçlerin ambalajları (kutuları); farklı ülkelerin McDonald’s web
sitelerinden alınmış ekran görüntüleri ve Big Mac hamburgerinin tarihini,
içeriğini ve besinsel değerini içeren bilgilerin yer aldığı en.wikipedia.org
sitesinden alınmış çıktılar sunmuştur.
EUIPO
sunulan delillerin tamamını incelemiş ve her birine dair kullanım ispatı
delilleri açısından marka sahiplerini oldukça ilgilendirebilecek belirli
değerlendirmelerde bulunmuştur:
EUIPO, marka sahibinin temsilcileri/çalışanları
tarafından imzalanan ve 2011-2016 yılları arasında “Big Mac” sandviçlerinin
Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık’taki satış miktarının 1.4 milyardan fazla
olduğunu iddia eden yeminli ifadelerin, markanın kullanımı ispatlamak için
geçerli delil olduğunu ancak bu ifadeleri verenlerin tarafsız olmaması
sebebiyle ispat gücünün az olduğunu belirtmiştir. Bu türdeki delillerin ancak
diğer delillerle (etiketler, ambalajlar, vb.) desteklenmesi veya bağımsız
kaynaklardan elde edilmesi halinde ispat gücünün artacağını vurgulamıştır.
McDonald’s’ın kendi web sitelerinden almış olduğu
ekran görüntüleri ile ilgili olarak ise; markanın web sitesindeki varlığı bu
markayı taşıyan ürünlerin veya hizmetlerin halka arz edildiğini gösterebilir
ancak bu web sitesi yeri, zamanı ve kullanımın kapsamını göstermediği sürece
tek başına markanın web sitesinde kullanılıyor olması markanın ciddi bir
biçimde kullanıldığını ispatlamaya yetmemektedir sonucuna ulaşmıştır.
Web sitesi çıktılarının ispat gücünü arttırmak
adına web sitesi aracılığıyla uyuşmazlık konusu mal ve hizmetlerin siparişinin
verildiğini gösteren delillerin sunulabileceğini ifade eden EUIPO, destekleyici
delillere – örnek olarak internet trafiğini veya hangi ülkelerden bu web
sitelerine erişildiğini gösteren kayıtlar – ihtiyaç olduğunu belirtmiştir.
Böylesi destekleyici delillerin McDonald’s tarafından sunulmadığını dolayısıyla
web siteleri ile satışa sunulan (satılan) ürünlerin nihai sayısı arasında
ilişki kurulamadığını belirtmiştir.
Sunulan ambalaj ve broşürlerin “BIG MAC” markasını
taşıdığını ancak bu broşürlerin dolaşımının nasıl olduğunu, kimlere sunulduğunu
ve muhtemel veya gerçek satışlara yol açıp açmadığını gösteren herhangi bir
bilgi sunulmadığını belirten Kurum, sunulan materyallerin ilgili mal ve
hizmetler üzerinde markanın gerçek bir ticari varlığı olduğunu gösteren
herhangi bir veri içermediği sonucuna varmıştır.
Son olarak, en.wikipedia.org sitesinden alınan
çıktıların güvenilir bir delil olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığını
zira Wikipedia’da yer alan yazıların her an kullanıcılar tarafından
değiştirilebileceği kararda vurgulanmıştır.
Kullanım
ispatı delillerini bu şekilde değerlendiren EUIPO, sonuç olarak markayı taşıyan
ürünlerin gerçekten satışa sunulduğunu gösteren inandırıcı bilgilerin
sağlanmadığına karar vermiştir.
Kurum,
ürünler satışa sunulmuş olsa dahi, bu ürünlerin sunulan web sitesinde veya
başka bir yerde ne kadar süre boyunca satışa sunulduğuna, gerçekten bir satışın
yapılıp yapılmadığına veya herhangi bir müşteriyle iletişime geçilip geçilmediğine
dair herhangi bir veri sunulmamıştır diyerek kararını gerekçelendirmiştir.
Ayrıca karardan, markanın tescili kapsamında olan ilgili hizmetlerin “BIG MAC”
markasıyla sunulduğuna dair McDonald’s tarafından tek bir delilin bile ibraz
edilmediği anlaşılmaktadır.
Kurum vermiş
olduğu kararda “zaman, yer, kapsam ve kullanımın niteliği unsurlarının
kümülatif” olduğunu belirtip, sunulan bütün delillerin bu unsurları içermesi gerektiğinin
altını çizmiştir. Bu unsurlardan birisini bile taşımayan kullanım ispatı
delillerinin yetersiz olarak değerlendirilip reddedileceği kararda açıkça
belirtilmiştir.
Sonuç
olarak, McDonald’s markasının tescilli olduğu hiçbir mal ve hizmet için
markasının ciddi bir biçimde kullanıldığını gösteremediği için “BIG MAC”
markasının tescilinin iptaline karar verilmiş, kararın kesinleşmesini takiben,
karar iptal başvurusunun EUIPO’ya sunulduğu tarihten yani 11.04.2017’den
itibaren etkili olacaktır.
2017
yılında 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (“SMK”) yürürlüğe girmesi ile
birlikte gelen “kullanım ispatı” kurumunun uygulanması sırasında delillerin
değerlendirilmesine ilişkin kriterlerin detaylıca irdelendiği bu karardan da
anlaşılabileceği üzere, kullanım ispatı için sunulan delillerin önemi azımsanmamalıdır.
Marka sahiplerince markanın kullanıldığına dair kapsamlı kayıtlar tutulmalı ve
sunulan deliller objektif veriler içermelidir.
Zira “BIG
MAC” markasının tanınmışlığı ve marka sahibi tarafından sürekli kullanılıyor
olması her ne kadar herkesçe biliniyor olsa da, McDonald’s gibi marka sahipleri
bu kullanımlarının yerini,
zamanını ve miktarını içeren deliller sun(a)madıkları takdirde, markalarını kaybetme
riski ile karşı karşıya kalacaktır.
EUIPO İptal Birimine ait kararın McDonald’s tarafından itiraza konu edilip, Temyiz Kurulu önüne gitmesi muhtemeldir. Dolayısıyla bu defterin henüz kapanmadığını ve iki şirket arasındaki kozların bir de Temyiz Kurulu önünde paylaşılacağını söylemek mümkündür…