Marka Olarak Sınırsız Süreli Koruma v. Diğer Fikri Hak Koruma Biçimlerindeki Sınırlı Süreli Koruma
Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (“WIPO”) tarafından 2021 yılının sonunda yayınlanan rapora göre; 2020 yılında dünya çapında gerçekleştirilen marka başvurularının sayısı bir yıl içerisinde yaklaşık %13,7 oranında artış gösterirken, bu oran endüstriyel tasarımlar için %2 ve patentler için %1,6 olarak kendini gösteriyor. Oranların sayısal izdüşümlerine baktığımızda ise milyonlardan bahsedildiğini görüyoruz. Üstelik bu dönemin COVID-19 etkilerinin ve önlemlerinin en yoğun olduğu zaman dilimine tekabül ettiğini düşündüğümüzde, bu büyüme çok daha dikkat çekici bir noktaya geliyor.
Başvuru sahipleri ise yeni girişimcilerden dünya çapında faaliyet gösteren firmalara kadar hemen her kesimi kapsıyor. Dünya çapında faaliyet gösteren büyük ölçekli firmaların -sadece başvuru anlamında değil, aynı zamanda koruma anlamında da- fikri mülkiyet haklarına en çok yatırım yapan firmaların başında gelmesi şaşırtıcı değil. Zira tüketici nezdindeki marka algısının, ilgisinin ve öneminin her geçen gün arttığı bu dönemde yüksek ticari başarının sağlıklı bir marka/ fikri mülkiyet hakkı koruması ile desteklenmesi artık temel bir gerekliliğe dönüşmüş durumda.
“Marka” kavramının gelişimine baktığımızda da daha önce kelime markası ile başlayan “marka” olma yolculuğunun marka sahiplerinin ihtiyaçlarına göre zamanla şekil markalarına, daha da ilerleyen dönemde hareket, ses, multimedya gibi çağın ihtiyaçlarını daha da yansıtan marka türlerine dönüştüğünü görüyoruz. Öyle ki ilk bakışta aslında tasarım kapsamında korunması daha muhtemel görünen mağaza tasarımları, oyun aksesuarları, ayakkabı şekilleri ya da eskiden sadece telifle korunması tercih edilen reklam şarkıları ve açılış melodileri için dahi “marka” olmanın yolları aranıyor ve markanın büyüyen tanımı dahilinde, aslında bunun için bir engel de bulunmuyor.
Fikri haklarını korumaya azami derecede özen gösteren, bu konuda son derece yaratıcı ve bir o kadar agresif bir yol izleyebilen büyük ölçekli firmaların fikri yatırımlarını incelediğimizde, özellikle son on yıldır marka korumasına verilen önemin arttığını ve marka kavramının kapsamının genişletildiğini görüyoruz. Örneğin, Apple tarafından 2010 yılında Birleşik Devletler Patent Marka Ofisi (“USPTO”) nezdinde Apple ürün satış mağazalarının tasarımı için gerçekleştirilen marka başvurusu ile, bir mağaza tasarımının – tasarımdan ziyade- marka olarak korunma ihtimali geniş bir yankı uyandırmıştı. Bu yankı, Apple’ın yaygın bilinirliğinin yanında, teknoloji devinin USPTO tarafından “ayırt edici” bulunmama sebebiyle reddedilen marka başvurusundan vazgeçmemesine ve 2013 yılında amacına ulaşarak tescil edilebilirlik kararı almış olmasına dayanıyor.
Avrupa Birliği Adalet Divanı tarafından 2018 yılında C-163/16 sayılı dosya ile geçerliliği kabul edilen Christian Louboutin ayakkabıların kırmızı tabanına ilişkin marka ya da daha yakın zamanda, 2021 yılında, Avrupa Birliği Adalet Divanı Genel Mahkemesi tarafından T‑488/20 sayılı dosyada verilen karar ile marka niteliği kabul edilen Guerlain rujları için yapılan üç boyutlu marka başvurusu geleneksel olmayan markalara ve bu konuda özellikle büyük ölçekteki firmaların atılımlarına güzel birer örnek teşkil ediyor.
Geleneksel olmayan marka başvurularının ve bu konudaki mahkeme kararlarının artmasıyla, marka ofislerinin baştaki ihtiyatlı değerlendirmelerinin yerini de daha yenilikçi yaklaşımların almaya başladığını görüyoruz. Örneğin Türkiye’de de kullanılan Netflix’in açılış görüntüsü ve sesi doğrudan Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından 2020 160674 tescil numarası ile multimedya markası olarak tescil edildi.
Peki tasarım, telif ya da diğer fikri haklar ile korunması da mümkün olan, üstelik bir kısmı için yapılan marka başvuruları en başta tescil edilebilir bulunmamış olan bu işaretler neden marka korumasının kapsamına dahil edilmek isteniyor? Hukukun nefes alarak her gün daha da büyüdüğünün güzel bir yansıması olan marka kavram ve kapsamındaki bu genişleme, bir sarmaşık gibi diğer kavramları içine alarak görünmez mi yapıyor? Patentlerin niteliği daha farklı olduğundan, bu konuyu tasarımlar temelinde değerlendirmek gerekirse; örneğin yukarıda anılan WIPO raporuna göre marka başvurularında %13,7 oranında gördüğümüz artışın tasarımlarda %2 ile sınırlı kaldığını görüyoruz.
Bunun pek çok diğer nedeninin yanında en temel sebeplerinden biri pek tabii ki marka korumasının kapsamının çok daha geniş olması ve genişlemeye de devam etmesi. Nitekim daha önce sadece kelime ve şekil markalarına sağlanan koruma, bugün geleneksel olmayan markalar için de sağlanabiliyor. Diğer yandan, markalara 10 yıllık dönemlerle ve nihai bir süre sınırı olmaksızın sağlanan teorik olarak sınırsız koruma, tasarımlara 5 yıllık dönemler halinde sağlanıp 25 yıla kadar uzatılabiliyorken, telif haklarında bu koruma -başka değişkenlere bağlı olarak- 70 yıl olarak formüle edilebiliyor. Daha net ifadeyle, tüm şartların sağlandığı durumda bir markanın belki de sonsuza kadar korunması mümkünken, böyle bir sonsuzluk diğer fikri haklar için söz konusu değil. Küçük ölçekteki firmaların anlamlı bir kısmının -özellikle de COVID-19 etkisiyle- ulaşamadığı bir ömür süresine denk gelen 25 yıl; tek bir ürüne ilişkin projesini dahi 3-4 yıllık süreler için planlayabilen, büyük projelerini bilinçli olarak uzun yıllara yayan büyük ölçekteki firmalar için sadece ısınma dönemini ifade edebiliyor. Bu durumda da geleneksel olmayan markalara yönelim artıyor, daha uzun vadeli koruma tercih ediliyor ve bu yaklaşımın bir sonucu olarak “marka” kavramı ve kapsamı her geçen gün genişliyor.
Kanaatimce yaşanan gelişmeler bu aşamada tasarım ya da telif korumasını işlevsiz hale getirebilecek nitelikte değil, nitekim sadece bu fikri haklar kapsamında korunması sağlanabilecek ve bu şekilde işlevsel olabilecek işaretler ve yaratımlar hala mevcut. Örneğin, bugün telif ile aktif olarak korunan uzun bir şarkının hem kendi doğası gereği hem de temel marka kuralları sebebiyle marka olarak tescil edilmesi mümkün değil. Nitekim telif korumasını ciddiye alan büyük müzik iletim firmalarının, kimsenin telif hakkını ihlal etmemek adına her yıl telif kontrolü/ temizliği yaptığı bilinen bir gerçek. Bir başka örnek ise; marka görselinin uygun bulunmadığı ve ürünün işlevselliğinden ayrılamadığı değerlendirilerek reddedilen üç boyutlu marka başvurularının, kimi revizyonlar sonucunda tasarım olarak tescil edilebilmesi. Üstelik devlet teşvikleri sayesinde tasarım başvurularına anlamlı bir yönelim de gerçekleşiyor.
Ticari hayatın ve firmaların ihtiyaçları, bugün geleneksel olmayan marka alanını hareketlendirse de, diğer fikri hakların önem ve kullanım şeklinin de zamanla genişleyeceğine inanıyor ve heyecanla bunun sektördeki yansımasını da bekliyorum.
Büşra BIÇAKCI
Nisan 2022