Etiket: micheal gleissner

GLEISSNER YİNE SAHNEDE! BİRLEŞİK KRALLIK’TAN MANGO v. YANGO KARARI

 

Hepinizin geçmiş bayramı kutlu olsun, umarım tatilde güzelce dinlenebilmişsinizdir. Beni sorarsanız, tatilde durup dururken aklıma şöyle sorular düştü: “Michael Gleissner nerelerde? Hiç sesi soluğu çıkmıyor, acaba gene hangi Marka-Patent Kurumları nezdinde kimlerle düello içinde?”  

Eve dönüp araştırma yapınca gördüm ki kendisine bağlı şirketlerden biri yakın zamanlarda İngiltere’de yine bir karara konu olmuş, ancak bu anlatacağım meselede son gülen Gleissner olmuş.

Michael Gleissner kimdi diyenlere ufak bir hatırlatma, kendisi hakkında Şubat ayında bir yazı yazmıştım:  https://iprgezgini.org/2018/02/01/yetenekli-bay-ripley-catch-me-if-you-can-bu-yazida-gecen-isimleri-aklinizda-tutun-cunku-bir-gun-sizin-de-karsiniza-cikabilir-sonra-ozlem-soylememisti-bilmiyordum-demeyin/  Malum, Gleissner birkaç yıldır Fikri Mülkiyet camiasında “meşhur” olmuş bir kişi.

Şimdi anlatacağım ihtilafta olaylar şöyle:

I– İngiltere’de YANGO International Limited isimli şirket Birleşik Krallık Marka ve Patent Ofisi’ne (UKIPO),  YANGO kelime markasının 03,14,16,25,26,38 ve 41. Sınıflarda tescili için başvuru yapıyor. Başvuru incelemeyi sorunsuz geçip ilana çıkıyor.

II– İlan üzerine  MANGO markalarının sahibi Consolidated Artists B.V. şirketi itiraz ediyor. Dayandığı markalar şunlar:   

 1. Marka: EUIPO nezdindeki 9850785 numaralı 

 

2. Marka: EUIPO nezdindeki 13453576 numaralı 

3. Marka: Önceden tescilli olmayan MANGO kelime markası. İtiraz eden bu tescilsiz markayı 01/01/2000 tarihinden beri Birleşik Krallık’da 09,14,18,25. sınıflara giren mallar ve bunların perakende satışa sunumu hizmetleri için kullandığını, markasının meşhur olduğunu ileri sürüyor.

İtiraz edene göre YANGO kendi markalarına benziyor, tüketiciyi karıştırma yoluyla yanıltacak ve itiraz edenin markasına da zarar verecek.

Başvuru sahibi verdiği cevapta sadece iddiaların hiçbirini kabul etmediğini söylüyor. İtiraz sahibi dosyaya delil sunarken, başvuru sahibi hiçbir delil sunmuyor.  

Netice: İtiraz reddediliyor! Ret kararını veren uzman şöyle diyor:

Bence tüketiciler bu markaları, markaları taşıyan mal/hizmetlerin kaynağını karıştırmaz ve  bunları birbiriyle bağlantılı görmez. Evet MANGO ve YANGO kelimeleri beşer harften oluşuyor ve bunlardaki dört harf (ANGO) ortak, fakat baştaki ilk harflerin farklı olması işaretleri görüntüsel, okunuş ve kavramsal açılardan farklılaştırıyor. 

YANGO yaratılmış bir kelime. Ancak MANGO’nun bilinen bir anlamı var; tropikal bir meyve/ağaç. İtiraz edenin 3. markası düz halde yazılmış bir kelime markası ve bu marka 1.ve 2. Markalara göre YANGO markasına daha çok benziyor (yazılış-görünüm olarak). Fakat MANGO-YANGO arasında ki bu anlam/konsept farklılığı karşısında ileri sürülen iddiaları kabul etmek mümkün değil.

İtiraz edenin 2. markasındaki MAN kelimesi yüzünden ben incelemeyi itiraz edenin 1. markası üstünden yapacağım çünkü 1. marka YANGO’ya daha benzer duruyor.


 

ile YANGO karşılaştırıldığında: 

a- Genel görünüm olarak YANGO yaratılmış (uydurma) bir kelime. İtiraz edenin markasının ise sözlüklerde yer alan bir anlamı var + tabii ki aslolan kelimenin kendisi ama yazılışta harflerdeki kesikler biçiminde boşluklar bulunması göz ardı edilecek bir unsur değil ve genel görünümü etkiliyor, itiraz edenin markası figüratif.

 b- Görünüş olarak ben markaları en fazla orta derecede benzer buluyorum. Tüketiciler markanın sonundan çok başına dikkat eder ve burada da başlangıç harfleri farklı.

 c- Sesçil/okunuş değerlendirmesinde de ben en fazla orta derecede benzerlik olduğu görüşündeyim çünkü başlangıçtaki M ve Y harflerinin okunuşu duyuluşu değiştiriyor.

 d-Kavramsal benzerlik açısından; ortalama tüketici MANGO kelimesinin bir meyvenin (ve ağacın) adı olduğunu bilir. YANGO’nun ise bir anlamı yok, yaratılmış bir kelime. Markalar kavramsal açıdan benzer değil.

MANGO kelimesi, tescilli olduğu mal/hizmetler açısından,  doğası gereği makul derecede bir ayırt edici karaktere sahip. Kullanım açısından ise güçlenmiş ayırt ediciliği var, özellikle giysiler ve bunların perakende satışı yönünden ayırt ediciliği yüksek.  

Uzman şöyle devam eder: Taraf markalarındaki bazı mallar aynı (mesela giysiler), itiraz edenin 1. markası giysiler ve bunların satışı için yüksek ayırt ediciliğe sahip. Bunlar itiraz edenin lehine faktörler. Bu malların ortalama tüketicisi daha çok görünüme bakarak karar verir ama okunuş/duyuluşun da karar mekanizmasında rolü vardır. Taraf markaları arasında görünüm ve duyuluş açısından belli bir benzerlik olduğunu kabul ediyorum. Fakat ortada kavramsal benzerliğin olmadığını da söyledim yukarıda; eğer karşılaştırılan iki işaretten en az birinin açık ve belli bir anlamı varsa, tüketici bunu derhal algılar ve bu durum görünüm ile okunuş/duyuluştaki benzerliğin önüne geçer. Bütün bu faktörleri birlikte değerlendirdiğimde ben ortada bir karıştırma ihtimali olduğunu düşünmüyorum. 

Bahsi geçen malların tüketicisi genel tüketicilerdir. Hizmetlerin müşterisi ise tüketiciler olabileceği gibi bu sektörde çalışan iş sahipleri de olabilir. Ancak her halükarda başvuruya konu mal/hizmetlerin muhatabının çok seçici ve yüksek dikkat seviyesine sahip olacağını düşünmüyorum, belki hizmetler için bir parça daha dikkatli bir alıcı kitlesinden söz edebiliriz.

Sayılan tüm tespitlerin neticesinde uzman itiraz reddeder.  

Mango kararı Temyiz ediyor ve diyor ki:

1- Görünüm karşılaştırması yapılırken uzman hata yaptı, çünkü kelime markası tescilleri o kelimenin mümkün olan her font ve şekilde yazılışını da kapsar.

2- Kavramsal karşılaştırmanın en önemli faktör olduğu yönünde değerlendirme yapıldı ve bu hatalıdır.

3- Mal – hizmet karşılaştırmasında da uzman hata yaptı, çünkü burada yer alan bazı mallar içinde fiyatı son derece düşük olanlar da var ve bunlar için ortalama tüketicinin dikkat seviyesi (daha) düşüktür.

4- Biz itirazda bulunurken başvuru sahibinin Michael Gleissner ile bağlantısı olduğunu, Gleissner’in şirketlerinin UKIPO önünde sayısız ihtilafa taraf olduğunu ve bu durumun analizlerde göz önüne alınması gerektiğini belirttik, ancak uzman bu noktayı hiç dikkate almadı, hatta kararında bundan hiç bahsetmedi/tartışmadı.

Queen’s Counsel Kararı;

1- Dosyayı inceleyen Queen’s Counsel ilk önce Gleissner ile ilgili meseleye değiniyor ve diyor ki; ben uzmanın karar verirken bu meseleye değinmemekle hata yaptığını düşünmüyorum. Temyiz duruşmasına  katılan itiraz eden vekilinin de kabul ettiği gibi, böyle bir noktanın temyizin esası yönünden dikkate alınabilirliği yoktur, dikkate alınmak zorunda da değildir. Bu durumda ben artık bu husus hakkında daha fazla bir şey söylemeye gerek duymuyorum.

2- Doğru, bir kelime markası tescil edildiğinde farklı font ve biçimlerde kullanılabilir, prensip olarak. Ama unutmamak lazım ki uzman önce 1. marka ile genel görünüm karşılaştırması yapmış, 1. marka ise düz harflerle yazılmış MANGO kelimesi değil ve kelimenin yazılış biçiminin (görünümünün) dikkate alınmış olması da doğru. YANGO ise düz harflerle yazılmış ve hiçbir grafik görünümü yok, ayrıca yaratılmış bir kelime halbuki MANGO’nun—işaret edildiği gibi—bir anlamı var. Bana göre markalar görünüm olarak orta derecede benzerlik taşıyor ve bence de ilk harfler fark yaratıyor.

Ayrıca uzman net  biçimde karıştırma ihtimali için göz önüne alınacak faktörleri doğru biçimde belirtmiş ve uygulamış.

3- Bu durumda bence yapılan incelemede bir hata yok. Uzman dosyayı incelerken önceki Mahkeme kararlarına ve genel prensiplere uygun davranmış.

Gördüğünüz gibi bu sefer ibre Gleissner’dan yana dönmüş. Tatil bitti, gene takipteyiz!

Özlem FÜTMAN

ofutman@gmail.com

Eylül 2018

 

YETENEKLİ BAY RIPLEY; CATCH ME IF YOU CAN! BU YAZIDA GEÇEN İSİMLERİ AKLINIZDA TUTUN, ÇÜNKÜ BİR GÜN SİZİN DE KARŞINIZA ÇIKABİLİR, SONRA “ÖZLEM SÖYLEMEMİŞTİ, BİLMİYORDUM” DEMEYİN!

 

Nedense MICHAEL GLEISSNER adını duyduğumda bugünlerde aklıma 2 kişi geliyor. Birisi, büyük hayranı olduğum, psikolojik gerilimin kraliçesi ve insanoğlunun ahlaki inanışlarını tersyüz eden romanların yazarı Patricia Highsmith’in yarattığı “Yetenekli Bay Ripley” (The Talented Mr. Ripley) karakteri. Diğeri ise, “Catch Me If You Can” (Sıkıysa Yakala) filminde Leonardo DiCaprio’nun canlandırdığı, gerçek olaylara dayanan, filmdeki Frank Abagnale J.R. karakteri.

 

 

Biri gerçek diğeri hayali bu karakterlerin her ikisi de insan psikolojisini çok iyi analiz eden üst düzey dolandırıcılardır.

Yetenekli olduğu kadar yakışıklı da olan Bay Ripley, menfaatleri gerektiriyorsa,  had safhada tehlikeli birine dönüşebilmektedir. (hayali bir kahramandır ama Highsmith’in kaleminde nasılda ete kemiğe bürünür, ışıltılı kötülüğü ve sarsıcı karanlığıyla sizi içine çeker; adeta gerçektir!)

Bir süreden beri MICHAEL GLEISSNER adı IP dünyasında fırtınalar koparıyor ve marka sahiplerinin tüylerinin diken diken olmasına sebep oluyor.

Kendisinin son “marifetlerinden” biri  İngiltere’de bir ihtilafa konu oldu. Bu yazıda hukuki analizlere değil,  itiraz edenin sunduğu delillerdeki  vak’alara ve dosyada yapılan bazı tespitlere  yer vereceğim, çünkü asıl bilgilenmemiz gereken kısım orası bence. Bazı yerlerde parantez içinde göreceğiniz cümleler/ifadeler benim kişisel yorumlarımdır.   

Bakalım bizim Ripley neler yapmış!

Hollanda menşeili CKL HOLDINGS NV şirketi İngiltere Marka ve Patent Ofisi (UK IPO) nezdinde 18,20 ve 25. Sınıflarda ALEXANDER ibaresi  için başvuruda bulunmuş, ama sonuçta başvuruyu 20. Sınıfta aynalar ve resim çerçeveleriyle sınırlamış. Paper Stacked Solutions Limited şirketi de buna itiraz etmiş, itirazı kabul edilmiş ve konu marka reddedilmiş. İtirazın kabul gerekçesi çok kısa; kötü niyetle yapılmış tescil başvuruları reddedilir. 

Paper Stacked itirazında kısaca demiş ki;

“Bu şirketin bu markayı kullanma niyeti yok, başvuru kullanma niyetiyle yapılmamış. Başvuru sahibi bir çok ülkede yüzlerce başvuru yapmış ve bunların bir çoğu isimlerden (ilk isimlerden) oluşuyor. Burada tek bir amaç var o da tescil ettirdiği markalara dayanarak 3. Kişilerin piyasaya girmesine engel olmak. Başvuru sahibinin bu yaptığı etik ilkelerine ve dürüst ticari uygulamalara aykırı. ALEXANDER birçok tasarımcının veya üreticinin ilk adı ve şirket de bu başvuruyla onları engellemeyi hedefliyor”.

Bunun üzerine CKL sunduğu karşı beyanda sadece demiş ki “markayı kullanıp kullanmadığım ancak tescilden beş yıl geçtikten sonra sorgulanabilir, siz şimdi markayı kullanıp kullanmayacağımı tartışamazsınız. Yasal olarak başvuru yapma hakkım var, yaptım. Markam hukukun aradığı ayırt edicilik koşullarını da taşıyor. İddialarınızın hiçbirini kabul etmiyorum.”

UK IPO tarafından, itiraz üzerine, başvurusu reddedilen CKL kararı Hearing Officer seviyesine taşımış, ancak lehine karar alamamış.

Bunun üzerine Hearing Officer’in kararını Atanmış Kişi olan Queen’s Counsel Geoffrey Hobbs nezdinde temyiz etmiş. (ne de olsa, kavgada yumruk sayılmaz!). Dikkat ederseniz burada klasik bir dava prosedüründen bahsetmiyoruz, bu İngiltere’nin kendi içindeki ayrı bir ihtilaf çözüm süreci. Bilgim dahilinde olduğu kadarıyla Queens’s Counsel’in kararı kesin, yani temyiz için başka bir merci yok.

İtirazı yapan Paper Stacked’in dosyaya sunduğu delillere ve dosyada yapılan tespitlere göre durum özetle şöyle;

1- Başvuru sahibi CKL Hollanda’da kurulmuş ve faaliyet alanı “film, video ve televizyon programları ile ilgili aktiviteler” Şirketin önceki adı Bigfoot Properties ve tek yöneticisi de bay MICHAEL GLEISSNER.

2- MICHAEL GLEISSNER İngiltere’de kurulmuş 1200 den fazla şirketin yöneticisi (evet tam 1.200!) Bu şirketler arasında unvanı Trump Interton Ltd ve EUIPO International gibi şirketlerde var. (EUIPO kelimesini bir yerden hatırlıyor musunuz acaba?!)

3- Wikipedia’ya göre, GLEISSNER bir “GİRİŞİMCİ” (!) ; Telebuch adında bir  e-ticaret platformu kurmuş ve daha sonra bunu Amazon’a satmış. (“Yetenekli” Bay Ripley demiştim size ama, değil mi!?). 2002 senesinde Amerikan marketi için finans, film yapımı, belgesel ve reality şov yapımı için Bigfoot şirketini kurmuş . Ayrıca 2010’da Fashion One TV adında uluslararası yayın yapan bir televizyon kanalının da kurucu ortağı olmuş.

4- CKL şirketi İngiltere’de sadece 8 markanın tescilini almışsa da, ABD, Benelüx ve dünyanın başka yerlerinde yüzlerce başka  tescili var. Bu tesciller çoğunlukla ANNA, JULIA, ALAN gibi ön isimlerden  ya da BLUE, EMERALD gibi renk isimlerinden oluşuyor. İngiltere’de ki 8 başvurudan 6 tanesine karşı 3. Kişiler itiraz etmiş.

Ama konu burada bitmiyor, başvuru sahibi EUIPO ve TESLA gibi markaları Benelüx’ de tescil ettirmiş.(EUIPO?  Benelüks’te tescil edilmiş?. Terzi kendi söküğünü dikemiyor mu acaba?)

WIPO nezdinde BAIDU diye tescili var, halbuki BAIDU Çin kaynaklı en büyük web servis şirketi.

EUIPO’da BAIDU için yapılan tescil ise gerçek marka sahibinin talebi üzerine kötü niyet gerekçesiyle iptal edilmiş. EUIPO kararında demiş ki “çok tanınmış Çin markasını biliyordun, ayrıca kendi web sayfanda demişsin ki “karşı taraf bana yaklaştığında markayı Çinli şirkete satabileceğimizi ummuştum”, senin bu markayı kullanmak gibi bir derdin yok” (web sayfasına böyle beyanlar koymak nasıl bir pervasızlık acaba?)

GLEISSNER kontrolündeki bazı şirketler yine tanınmış olduğu çok belli THE HOME DEPOT,ENRON, THE LEARNING CHANNEL ve PAN AM gibi markaları tescil ettirmek için başvurmuşlar (GLEISSNER’in şirketi  PAN AM’ı tescil ettirmeye çalışıyor, Frank Abagnale J.R’da  PAN AM’ın pilotuyum deyip dolandırıcılık yapıyordu. Nedir bu PAN AM şirketinin dolandırıcılardan çektiği?)

5- Google araştırması tescil edilen markaların kullanıldığına dair hiçbir veri göstermiyor.

6- CKL, ALEXANDER markasına dayanarak , EUIPO nezdinde ALEXANDER SMITH ve ALEXANDER BENNETT başvurularına itiraz etmiş.

7- MICHAEL GLEISSNER’in üç başka şirketi Apple Inc’in 68 tane markasının kullanılmadığı gerekçesiyle iptalini talep etmiş İngiltere’de. Bu dosyalara da huzurdaki ihtilafı gören Queen’s Counsel Hobbs bakmış ve talepleri sistemin sömürülmesine dayalı olduğu gerekçesiyle reddetmiş!

8- Dosyaya sunulan deliler arasında  World Trademark Review,IPKAT gibi yerlerde MICHAEL GLEISSNER ‘in  hukuka aykırı eylemlerini ve niyetini ifşa eden makalelerden örnekler var. Bu yazılardan birinde, ki bu yazıyı ben de çok iyi hatırlıyorum, GLEISSNER’in  domain name ticareti yapıyor olduğu söyleniyor.

9- Sadece Marka Tescil Ofisleri değil, WIPO UDRP paneli de GLEISSNER’den çok çekiyor, çünkü WIPO’da da kendisi aleyhine yapılmış bir çok şikayet var. Mesela www.vtp.com diye tescil ettirdiği bir domain name var , VTP Meksika’da bir havayolunun markası. GLEISSNER alan adını tescil ettirip sonrada havayolu şirketinin rakiplerinin linklerini verdiği bir web sayfasında kullanmış. Web sayfasında ki linklerden biri tıklandığında ise isteyene bu alan adının 148.000-Dolara satılabileceğini belirten bir yazı çıkıyor!

Ya da mesela yakın zamanda Bigfoot Ventures LLC şirketi (tabi Gleissner’e ait!) UDRP’ye başvurmuş ve kendisinin SLIZED markasının tescil sahibi olduğunu, markasının global bazda tanınmış olduğunu iddia edip SLIZED kelimesinin geçtiği alan adının kendisine devrini talep etmiş. Bunları talep etmiş ama iddiasını destekleyen hiçbir delil yok ortada. Tabi UDRP panelistleri talebi reddetmişler.

Bunun gibi başka olaylar da var.

10- Bence işin şahikası şu delil; www.worldtrademarkreview.com‘da 18 Kasım 2016 tarihinde yer alan bir habere göre, Gleissner’in şirketlerinden Bigfoot’un yöneticilerinden  olan MARCO NOTARCIOLA isimli kişi LinkedIn profilinde iş tanımı  içinde şöyle ifadelere yer vermiş  “ALAN ADLARININ, UDRP VASITASIYLA, TERSİNE ELE GEÇİRİLMESİ İÇİN MARKALARI MANİPÜLE ETMEK.AYDA  20 CİVARINDA (MARKA) BAŞVURUSU YAPMAK, TAKİP ETMEK, İTİRAZ ETMEK, KULLANMAMA DAVASI  VE HÜKÜMSÜZLÜK DAVALARIYLA İLGİLİ PROSEDÜRLERİ TAKİP ETMEK. PARİS SÖZLEŞMESİNE ÜYE ÜLKELERDE RÜÇHAN ZİNCİRİ GİBİ HUKUKİ MEKANİZMALARI İSTİSMAR ETMEK

Nasıl, şaka gibi değil mi? Ama maalesef şaka değil, komik hiç değil. Sonradan bu ifadeleri LinkedIn hesabından kaldırmış ama orijinalleri Mahkeme dosyasına sunulmuş artık bir kere, geçmiş olsun.

Hearing Officer temyize konu kararında şu tespitleri de yapmış;

1- CKL’nin tek yöneticisi olan Bay GLEISSNER çok geniş bir uluslararası şirketler ağının sahibi ve bu şirketler vasıtasıyla geniş bir marka portfolyosunu elinde tutuyor.

2- Bu elde tutulan markaların sadece başkalarının markalarına itiraz etmek yada  onları iptal ettirmek veya alan adlarını alma hallerinde kullanıldığını görüyoruz.  Yani bunlardan başka bir yerde bu markaların kullanılıyor olduğuna dair bir emare yok.

3- Tescil edilen markaların çoğu sık rastlanır kelimeleri içeriyor ve yüksek oranda 3. Kişilerin markalarıyla çatışma doğurma potansiyeli taşıyor.

4- Bu markalar çok büyük ve kapsamlı bir stratejinin parçası; sayısız ülkede sayısız marka ve şirket tescil ettiriliyor, böylece aynı veya benzer markalara sahip 3. Kişilerin kullanımları, ticari menfaat sağlayacak biçimde, bloke ediliyor veya ticari değere sahip alan adları tescil ettiriliyor.

5- Kısaca; bu davada tartışılan başvuru, marka tescil sisteminin sistematik olarak suiistimal edilmesine dayalı yapının bir parçası.

6- Paper Stacked, davaya konu markanın da bir bloklama stratejisinin parçası  olduğunu göstermiştir. Bu bloklama sisteminde amaç 3. Kişilerden halihazırda kullandıkları veya ileride kullanmayı isteyecekleri -şirket isimleri dahil—işaretler üzerinden maddi çıkar sağlamaktır.

7- Paper Stacked’in sunduğu delillere bakıldığında görülen diğer durumlar şöyle

–İngiltere’de yapılan tescillerin hiçbiri kullanılmıyor,

—başvuru sahibinin ve/veya GLEISSNER’in diğer şirketlerinin başvuru biçiminde bir ticari mantık yok,

—GLEISSNER’in kontrol ettiği şirketler hukuki sistemi sömürüyor,

—CKL, Paper Stacked’ın sunduğu delillere ve beyanlara karşı ne aksi yönde beyan ne de delil sunmuş,

—30 Kasım 2017 tarihi itibariyle MICHAEL GLEISSNER’in yöneticisi olduğu ve aynı email adresinden iletişim kuran birçok şirket UK IPO  nezdinde ihtilaflı 97 aktif dosyada  taraf konumundadır, ki bu da UK IPO’daki işler haldeki ihtilaflı dosyaların yaklaşık  %5’ine tekabül eder.

—CKL dahil olmak üzere, GLEISSNER’in yönettiği şirketlerin hepsi aynı email adresinden iletişim sağlamaktadır.

—Son aylarda GLEISSNER’in şirketlerinin dahil olduğu uyuşmazlıklarda bir düşüş gözlenmektedir ancak geçmişte öyle bir noktaya gelinmiştir ki, bu şirketler İngiltere’de ki BÜTÜN marka ihtilaflarının %8’inde taraf olmuştur.

–UK IPO nezdinde taraf oldukları ihtilaflarda GLEISSNER’in şirketleri kendileri lehine delil sunmuyorlar, beyanda bulunmuyorlar ama dosyaların çok büyük bir bölümünde geri adımda atmıyorlar. Yani bir itiraz yada iptal talebiyle karşılaştıklarında bu şirketler kendi lehlerine delil sunmuyor, çoğunlukla cevap vermiyorlar; ancak bir yandan da hukuki prosedürün son aşamasına kadar gidiyorlar ve geri adım atıp mesela soruna sebep olan marka başvurusunu/tescilini kendiliklerinden iptal etmiyorlar. Kasım 2017’de UK IPO ihtilaflı 42 dosyayı karar bağlamış; bu dosyaların tarafı olan şirketlerin  %20’si CKL ile aynı email adresini kullanıyor (yani GLEISSNER’in şirketlerine ait ihtilaflar bunlar)

Ezcümle,  Hearing Officer demiş ki ; Organize İşler Bunlar!

Durum böyle olsa da,  bir ihtilafı inceleyen ve karar verecek olan (atanmış) kişi hukuki açıdan meseleye her katmanda ve iki taraf açısından bakmak durumunda.  O yüzden temyiz konusunda karar

verecek olan Queen’s Counsel Hobbs önce evrensel kuralı hatırlatıyor; aksi ispat edilene kadar iyi niyet karinesi geçerlidir.

Hobbs’a göre, Paper Stacked Limited’in sunduğu deliller aslında tam olarak doğrudan bu marka başvurusu özelinde açık bir kötü niyeti ispat edemiyor. CKL’nin İngiltere’de 8 tescili var ama bir ülkede 8 tescil yaptırmak etiğe ya da ticari teamüllere aykırı bir hareket değil; olsa olsa marka sahibinin o ülkede markalarını korumak istediğini gösterir. Kaldı ki İngiliz Hukuku’na göre bir markanın sahibi 5 yıllık kullanma süresi geçmeden markasını kullandığını ispatla mükellef değil.

Kötü niyet için başvurunun yapıldığı tarihteki durum  önemli  ama bazı durumlarda başvurudan sonraki döneme de bakılabilir. AB Marka sistemi “ilk başvuru yapan tescili alır” temeline dayanmaktaysa da marka eğer kötü niyetle tescil edildiyse hükümsüz kılınabilir.

Kötü niyet, başvuru sahibinin, dürüst olmayan niyetine bağlı sübjektif bir motivasyonla ilgilidir. ABAD kararları açık biçimde bir ihtilafın çözümünde ilgili bütün faktörlerin göz önüne alınacağına işaret eder. Bunun bir parçası olarak başvuru sahibinin başvuru esnasındaki niyetine de bakılır; yani objektif hal ve durumlara bakarak sübjektif bir faktör tespit edilmeye çalışılır. İngiliz Yüksek Mahkemesi’nin belirttiği gibi; her ne kadar dürüst olmayan düşünüş biçimi sübjektif bir durumsa da, bunun dürüst olmadığını tespite yarayan hukuk kuralları objektiftir.

Hobbs, bütün bu yukarıda sayılan noktaları saydıktan sonra diyor ki ben Hearing Officer’in yaptığı değerlendirmeleri doğru buldum, ortada hukuk sistemini suistimal ve bloke etmeye dayalı sistematik bir taarruz var. Dolayısıyla temyiz talebini reddediyorum.

Bence GLEISSNER’in hikayesi de bir gün film yapılmayı hak ediyor!

GLEISSNER’in yaptıklarına ve işin boyutuna bakıldığında IP tarihinin şu ana kadar ki en büyük dolandırıcısı ile karşı karşıya olduğumuz ortada. Hukuki sistemi bloke ederek, sömürerek GLEISSNER bugüne değin bazı hedeflerine ulaşmış görünüyor ama bakalım bu işin sonu nasıl bitecek çünkü gördüğünüz gibi artık herkes olaya uyanmış durumda.

GLESISSNER önce kolayca ihtilafa konu olacak markaları, alan adlarını, şirket isimlerini tescil ettiriyor; sonra ya kendisi başkalarına itiraz ederek veya iptal/hükümsüzlük davası açarak arının yuvasına çomak sokuyor, amiyane deyimle, ya da zaten ihtilaf bir şekilde ortaya çıkıyor (mesela sonraki başvuru GLEISSNER’in tescili yüzünden reddediliyor vs) . İşte bu noktadan sonra başlayan savaşta GLEISSNER rakibi yorarak yıpratma taktiğiyle elindeki tescili satıyor ve para kazanıyor.

GLEISSNER’in şirketlerinin bu yaptığı “ikircikli” işler sizce Türkiye’ye kadar uzanmış mıdır? Ben bilmem, TPMK kayıtlarına bakın!

https://drive.google.com/file/d/0B0fe9golkty1LURrbGNMWVlSdEdIaWNUNVBUdDdKZWJJZXFF/view

Özlem FÜTMAN

ofutman@gmail.com

Ocak 2018