Bilindiği üzere, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 26’ncı maddesi ile markanın iptaline karar verme yetkisi Türk Patent ve Marka Kurumu’na (Kurum) verilmiştir. Ancak, bu yetkinin yürürlüğü SMK’nın 192’nci maddesiyle yedi yıl ertelenmiş, bu süreçte iptal yetkisinin mahkemeler tarafından kullanılmaya devam edeceği Kanun’da düzenlenmiştir (SMK Geçici Madde 4).
Gelinen aşamada, iptal yetkisinin kullanımına ilişkin olarak Sınai Mülkiyet Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’te yapılan değişiklik 15 Mart 2025 tarihli 32842 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir (Değişiklikler bu bağlantıdan görülebilir.). Bu yazı içeriğinde, sistemin işleyişine ilişkin olarak Yönetmelik ile getirilen temel noktalar değerlendirilmektedir.
Yönetmelik değişikliği incelendiğinde, esasen Kanundaki düzenlemelerin korunduğu görülmektedir. Buna göre, markanın iptali ilgili kişiler tarafından Kurumdan talep edilebilecektir. Talep, sicilde marka sahibi olarak kayıtlı kişilere veya hukuki haleflerine karşı ileri sürülecektir. Talebin, iptal talep formuyla birlikte yapılması, ücretinin ödenmesi ve SMK 26’ncı maddesinde yer alan iptal sebeplerinden hangisine dayanıldığını içermesi gereklidir.
Herbir iptal talebi tek bir tescilli marka için yapılacaktır. Buna göre, aynı sahibe ait olsalar dahi tek bir başvuru ile birden fazla markanın iptalinin talep edilmesi mümkün olmayacaktır. Yönetmelikle Kanundaki durumun somutlaştırıldığı görülmektedir.
İptal talep formunda; iptali talep edilen markanın tescil numarasının, iptal talebine konu mal veya hizmetlerin, talep sahibinin veya varsa vekilinin kimlik ve iletişim bilgilerinin, iptal gerekçesi ile ücretinin ödendiğine ilişkin bilginin yer alması gereklidir. İptal talebinde eksiklik olması durumunda eksikliğin giderilmesi için talep sahibine bildirim yapılarak bir aylık süre verilecek, eksikliğin tebliğden itibaren başlayacak bu süre içerisinde tamamlanması beklenecektir. Tamamlanmaması durumunda, talep reddedilecektir. Bu haliyle, başvurunun esasen eksiksiz yapılması talep sahibinin veya varsa vekilinin sorumluluğuna bırakılmış, eksikliklerin tamamlanmaması halinde talebin reddedileceği ve ücret iadesi yapılmayacağı hüküm altına alınmıştır. Bu durumda, iptal için yeniden talep yapılması gerekecektir.
Şekli eksiklik içermeyen veya verilen süre içerisinde eksiklikleri tamamlanan talepler işleme alınacaktır. Yönetmelikte, Kuruma ön değerlendirme yapma yetkisinin verildiği görülmektedir. Buna göre, iptali istenen marka tescilli değilse veya marka hakkı bir nedenle sona ermişse ya da kullanmama nedeniyle iptali talep edilen marka 5 yıldan az süredir tescilli ise Kurum tarafından iptal talebinin reddine karar verilecektir. Bu aşamada başkaca bir inceleme ve bildirim yapılmasına gerek olmaksızın talep reddedilecektir.
Yönetmeliğe göre, şekli eksiklik içermeyen veya süresi içerisinde eksiklikleri tamamlanan ve ön değerlendirmeden geçen başvurularda Kurum, iptal talebini marka sahibine bildirir. Bu bildirimle iptal talebine ilişkin cevaplarını ve delillerini sunması için marka sahibine bir aylık süre verilir. Söz konusu bir aylık süre içinde talep edilmesi hâlinde Kurum bir aya kadar ek süre verir. Burada ek sürenin bir ay olarak verilme zorunluluğunun olmadığı, Kuruma bir aya kadar takdir yetkisinin tanındığı görülmektedir. Ek sürenin başlangıcıyla ilgili olarak Yönetmelikte bir düzenleme bulunmamakla beraber, savunma hakkının sınırlandırılmaması bakımından ek sürenin, cevap süresinin bittiği tarihten itibaren başlayacağını değerlendirmek mümkündür. Talep sahibinin başvurusu alındıktan sonra marka sahibine savunmasını sunması için süre verilmekte, akabinde inceleme aşamasına geçilmektedir. Ancak, Kurum gerekli gördüğü takdirde, ek bilgi ve belge sunulması veya bunlarla ve gerekçelerle ilgili açıklamada bulunulması için taraflara bir aylık süre verebilir. Bu yönüyle Kanundaki düzenlemenin Yönetmeliğe de aktarıldığı görülmektedir.
Söz konusu sürelerin Kanundan kaynaklandığı ve hak düşürücü nitelikte olduğu görülmektedir. İleride doğabilecek hak kayıplarının önüne geçilebilmesi için bu süreler içerisinde iddiaların, cevapların, delillerin ve delil listelerinin doğru ve eksiksiz bir şekilde sunulması son derece önem arz etmektedir. Nitekim hak düşürücü süreler içerisinde sunulmayan cevapların ve delillerin Kurum tarafından dikkate alınmayacağı Yönetmelikte açıkça düzenlenmiştir. Bu konuda dikkat edilmesi gereken, sonradan delil sunma imkânının dava aşamasında da mümkün olmayabileceğidir. Nitekim, Kurum tarafından markanın iptal edilmesinden sonra açılacak davanın konusu esasen markanın iptali değil, Kurum kararının iptali talebi olacaktır. Yerleşik yargı uygulamalarından da bilindiği üzere, bu davalarda mahkemeler Kurum kararının hukuka uygunluğunu idari aşamada ileri sürülen iddia ve deliller üzerinden incelenmekte, ilk defa dava aşamasında sunulan delilleri incelemeye esas almamaktadırlar. Bu uygulamaya göre, dava konusu Kurum kararının iptali olduğundan, idari süreçteki hak düşürücü süreler içerisinde sunulmayan delillerin dava aşamasında da sunulamayacağı değerlendirilebilir. Bu yönüyle, idari aşamada ve süresi içerisinde delillerin sunulmasının son derece önemli olduğu bir kez daha görülmektedir.
İptal taleplerinde, iptal şartlarının gerçekleştiğini ispat yükü kural olarak iddiada bulunan yani iptali talep tarafa aittir. Ancak, işin doğası gereği kullanmama nedeniyle iptal taleplerinde ispat yükü yer değiştirmekte ve marka sahibine geçmektedir. Yönetmelikte de buna ilişkin özel düzenlemelerin yapıldığı, markasının mevzuata uygun olarak kullanıldığını ispatlama yükünün marka sahibine yüklendiği görülmektedir. Kullanıma ilişkin delillerin sunulmaması veya yeterli olmaması durumunda Kurum iptal talebini kabul edecektir. Kullanımın ispatı konusunda sunulacak deliller hakkında itiraz aşamasındaki kullanmama define ilişkin düzenlemeye atıf yapılmıştır. Buna göre, Yönetmeliğin 30’uncu maddesi bu taleplerde de kıyasen uygulanacaktır.
Yönetmelikte, incelemenin Kurumda hangi daire tarafından yapılacağı açıkça düzenlenmemiştir. Ancak, genel sistematiğine bakıldığında bu yönde bir düzenlemenin diğer hükümlerde de olmadığı görülmektedir. Bu haliyle düzenlemenin diğer maddelerle uyumlu olduğu değerlendirilebilir. İçeriği itibariyle bu aşamada ilk incelemenin Markalar Dairesi tarafından yapılacağı anlaşılmaktadır. Markalar Dairesi’nin bu kararına karşı diğer kararlarında olduğu gibi itiraz etme imkânı bulunmaktadır. Zira Yönetmeliğin 31’inci maddesi bu konuda da uygulanabilir niteliktedir. Kaldı ki 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 375’inci maddesi de sınai mülkiyet haklarına ilişkin olarak ilgili dairelerin almış oldukları kararlara karşı Yeniden İnceleme Değerlendirme Dairesi (YİDD) nezdinde itiraz edilebileceğini düzenlemektedir. Buna göre de iptal talebine ilişkin olarak daire tarafından verilen karara karşı dava açmadan önce zorunlu idari başvuru yolunun tüketilmesi ve karara itiraz edilmesinin gerekli olduğu değerlendirilmektedir.
Yönetmeliğe göre, Kurum tarafından verilen nihai iptal kararı ilgili sicile kaydedilecek ve Bülten’de yayımlanacaktır. Burada nihai kararlardan kastedilenin, Kurumun iç süreçlerinde kararın nihai hale gelmesi, diğer bir ifadeyle kesinleşmesi olduğu değerlendirilmektedir. Süresi içerisinde itiraz edilemeyen Markalar Dairesi kararları ile itiraz üzerine Yeniden İnceleme Değerlendirme Kurulu (YİDK) tarafından verilen kararların bu kapsamda olduğu değerlendirilmektedir. İptal talepleri Kuruma yöneltileceğinden, son inceleme mercii YİDK olacaktır. Kurul’un kararlarının icrai nitelikte idari işlem oldukları, idare hukuku kapsamında hukuka uygunluk karinesinden yararlandıkları bilinmektedir. Bu yönüyle işlem gereğinin hemen tesis edilmesi gerektiği değerlendirilmektedir. Bu kararlara karşı dava açılmış olmasının varılan sonucu değiştirir nitelikte olmadığı düşünülmektedir. Nitekim idarenin sürekliliği gereği tesis ettiği işlemin gereğini yapma zorunluluğu bulunmaktadır. Buna göre, ilgili dairenin vermiş olduğu kararlara karşı itiraz edilmemesi durumunda 2 aylık itiraz süresinin sonunda, itiraz edilmesi durumunda ise YİDK’nun karar vermesi sonunda oluşacak durumun sicile kaydedilerek Bülten’de yayımlanacağı değerlendirilmektedir. SMK 5 ve 6’ncı maddeleri kapsamında yapılan itiraz incelemeleri dahil Kurum’un tüm işlemlerinde de benzer yönde bir uygulamanın benimsendiği bilinmektedir.
Yönetmelikte iptal ücretine ilişkin olarak, diğer düzenlemelerde olmayan farklı bir uygulamanın benimsendiği görülmektedir. Yönetmeliğin 30/B maddesine göre iptal ücreti, “Kurum ücreti” ve “emanet hesabında tutulacak ücret” olmak üzere iki parçadan oluşmaktadır. Bu ücret, başvuru sırasında tek seferde tahsil edilecektir. “Kurum ücreti” inceleme sonucunda her şartta Kuruma gelir olarak kaydedilecektir. “Emanet hesabında tutulacak ücret” ise iptal talebinin tümden reddedilmesi durumunda sicilde kayıtlı marka sahibine; iptal talebinin tümden kabul edilmesi durumunda ise iptal talebi sahibine ödenecektir. İptal talebinin kısmen kabul veya reddedilmesi durumunda ise bu ücret de Kuruma gelir olarak kaydedilecektir. İade, ilgilisinin talebi üzerine yapılacaktır. Talepte bulunabilmesi için Kurum tarafından nihai kararın verilmiş olması şartı aranmaktadır. Bu kapsamda, yukarıda açıklandığı üzere, Markalar Dairesi kararına karşı süresi içerisinde itiraz edilmemiş olması veya itiraz konusunda YİDK tarafından karar verilmiş olması gereklidir. Kararların bu şekilde kesinleşmesini müteakip on yıl içinde talep edilmeyen ücretler de yine Kuruma gelir olarak kaydedilecektir. Eğer, iptal talebi aşamasında başta belirtilen eksiklikler mevcutsa ve bu eksiklikler süresi içerisinde tamamlanmazsa başvurunun reddedileceği ve ücret iadesinin yapılmayacağı yukarıda ifade edilmişti. Ancak, eksiklik nedeniyle ret durumunda, emanet hesapta tutulan ücrete ilişkin kısmın talebi üzerine parayı yatırana iade edileceği düzenlenmiştir. Söz konusu “emanet hesabında tutulacak ücret”in hukuki niteliği tartışmaya açık olsa da gelinen aşamada mevcut düzenlemelerden farklı olarak iptal taleplerinde iki parçalı ücrete yer verildiği görülmektedir.
Bilindiği üzere, Kanun yürürlüğe girmiş olmasına karşın Yönetmelik daha sonraki tarihte yürürlüğe girmiştir. Aradaki dönemde de iptal taleplerine ilişkin ön başvurular alınmıştır. Bu konuda Yönetmeliğe bir geçici madde konulduğu görülmektedir. Buna göre, Yönetmeliğin yayımı tarihinden önce ön başvuru olarak alınan taleplerde de Yönetmeliğin 30/A maddesine göre eksiklik bildirimi yapılacağı, eksikliklerin süresi içerisinde giderilmesi halinde bu taleplerin de 30/A maddesi hükümlerine göre sonuçlandırılacağı düzenlenmiştir. Yine aynı geçici maddede, bu talepler yönünden 30/B maddesi hükümleri uygulanmayacağı düzenlenmiştir. Buna göre, söz konusu önceki başvurulardan, ücrete dahil olduğu belirtilen “emanet hesabında tutulacak ücret” kısmının alınmayacağı anlaşılmaktadır.
İptal taleplerinin geri çekilmesine Yönetmelikte imkân verildiği ve bu yönde Yönetmeliğin 33’üncü maddesinde değişiklik yapıldığı görülmektedir. Yönetmeliğin 124’üncü maddesinde yapılan değişikliğe göre ise iptal talebinin geri çekilmesi işlemi marka vekili tarafından yapılacaksa bu yetkiyi açıkça içeren vekâletnamenin aslının veya onaylı örneğinin Kuruma sunulması gereklidir.
Sonuç olarak, uzun zamandır beklenen Yönetmelik değişikliği yürürlüğe girmiştir. Yönetmelikle bir yol haritası çıkarılmış olsa da uygulama belirsizliklerinin bu aşamada devam edeceğini öngörmek mümkündür. Bu nedenle, genel ilkeleri belirleyen kılavuzların hazırlanması ihtiyacı olduğu değerlendirilmektedir. Uygulamanın netleştirilmesi ve olası sorunların önüne geçilmesi tüm paydaşların katılımıyla mümkün olabilecektir. Uygulama şekillenirken yargı içtihatlarının ve doktrinin oluşturduğu bilgi birikiminin yol gösterici olarak esas alınması son derece önemli olacaktır. Bu kazanımların korunmasıyla süreçlerin işleyişi daha etkin hale getirilebilecektir.
Gökhan ERGÜL
Mart 2025
iptal.resmigazete












