Dava (Cordoba Davası olarak da anılacaktır),
Dirk Renckhoff isimli profesyonel fotoğrafçı ile Almanya’nın Waltrop şehrindeki
Gesamtschule Waltrop Ortaokulu arasındaki bir uyuşmazlıktan kaynaklanmaktadır.
İlgili karar, Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD)’nın umuma iletim kavramı
hakkındaki en güncel yorumlarından birini teşkil etmektedir.
Bay
Renckhoff, İspanyol şehri Cordoba ile ilgili fotoğrafının kullanım hakkını
münhasır olarak Schwarzaufweiss (www.schwarzaufweiss.de)
olarak bilinen çevrimiçi seyahat portalına devretmiştir. Fotoğrafının kullanımı
ile alakalı münhasır kullanım hakkı verirken fotoğrafla ilgili olarak herhangi
bir erişim ya da indirme kısıtlaması koymamıştır. Gesamtschule Waltrop’ta
okumakta olan bir öğrenci bu fotoğrafı indirmiş ve İspanyolca dersi
atölyesindeki projesine bu resmi dahil etmiştir. Ayrıca, ilgili öğrenci
fotoğrafın altında, fotoğrafı indirdiği çevrimiçi seyahat sitesine atıfta
bulunmuştur. Projenin tamamlanmasına müteakiben, okul bu projeyi internet
sitesi üzerinden ulaşılabilir hale getirmiştir. Bay Renckhoff bu durumdan
haberdar olduğunda Hamburg Bölge Mahkemesi (Landgericht Hamburg) nezdinde ihlal
davası açmıştır. Bu davada, fotoğrafın kullanım hakkını yalnızca seyahat
sitesine verdiğini ve dolayısıyla okulun internet sitesinde ilgili fotoğrafın
paylaşılmasının fikri mülkiyet haklarını ihlal ettiğini iddia etmiştir. Bay Renckhoff’un
fikrim mülkiyet ihlali iddiaları hem birinci derece mahkemesi hem de istinaf
mahkemesi tarafından kabul edilmiştir. Bununla birlikte dava temyiz edilerek
Almanya Federal Mahkemesi’ne götürülmüştür. Federal Mahkeme eser sahibinin izni
olmadan ilgili fotoğrafı içeren bir proje ödevini okulun internet sitesinde
paylaşmanın 2001/29 sayılı (Info So) Direktifin 3. maddesinde belirtilen
şekilde eseri umuma iletme teşkil edip etmeyeceği noktasında şüpheye düşmüş ve
ABAD’a bu yönde sorular yöneltmiştir.
ABAD ve Başsavcı (Advocate General-AG)
Sanchez-Bordona, kolayca ulaşılabilir olan bir fotoğrafın, eser sahibinin izni
olmadan başka bir internet sitesinde paylaşılmasının umuma iletim teşkil edip
etmeyeceği üzerinde farklı görüşler sunmuşlardır. Başsavcı olayda umuma iletim
bulunmadığı görüşünde olmasına rağmen, olaydaki bulguların Avrupa Birliği’nin
eser sahibi merkezli fikri mülkiyet düzenlemelerine uygun olduğunu söylemek
zordur. Söz konusu karara ulaşırken Başsavcı, öğrenci ve okulun eser sahibinin fikri
mülkiyet hakkını kasten ihlal etmediği, olayda fotoğrafın tali nitelik taşıdığı
ve maddi kazanç elde etme saikinin olmamasını dikkate almıştır. Bununla
birlikte, ABAD kasten ihlal olgusunun var olup olmadığını inceleme konusu
yapmamıştır. ABAD, sadece okulun internet sitesine erişimi olan kişilerin
ilgili fotoğrafa ulaşabilirliğini değerlendirmekte ve dolayısıyla olayda umuma
iletim olduğuna hüküm vermektedir. ABAD’ın bu yaklaşımının eser sahiplerine
yüksek bir düzeyde koruma sağlanmasını koruma istediğinden kaynaklandığı ifade
edilebilir. Bununla birlikte, bu durum kafa karıştırıcı bir hal almaktadır,
çünkü ABAD GS Media kararında ifade ettiği kasten ihlal/müdahale kriterini bu
davada dikkate almamıştır. Bu bağlamda, öncelikle sübjektif bir kriter olduğu
için böyle bir ihlalin her olayda varlığını tespit etmenin zor olduğunu
belirtmek gereklidir. Dolayısıyla, umuma iletim sorununu değerlendirirken bu
kriterin kararda değerlendirilen bir kriter olmaması daha makuldür. İkinci
olarak, okulun ilgili fotoğrafı internet sitesinden ulaşılabilir hale
getirirken, umuma iletim durumundan haberdar olmadığını kabul etmek makul
gözükmemektedir. Okulun internet sitesi bütün internet kullanıcılarına açık
olduğu için, okulun aksi görüşü savunmamalıdır. Proje için hedef kitlenin temel
olarak aile bireyleri, öğrenciler ve öğrencilerden oluşması bu durumu
değiştirmemektedir çünkü bütün internet kullanıcıları internet sitesine ve
dolayısıyla ilgili fotoğrafa ulaşabilmektedir. Buna ek olarak, ABAD’ın umuma
iletimi durumunu değerlendirirken, hyperlink bağlamının aksine, “kasten ihlal”
durumunu genel bir kriter olarak görmediği için bu durumu değerlendirmesine
almadığı söylenebilir.
Dava konusu ihtilaf
daha ziyade telif konusu eserin “yeni bir umuma (kitleye)” iletilip iletilmediği
noktasında örgülenmektedir. Daha önce de belirtildiği üzere, telif konusu
fotoğraf hiçbir kısıtlama ve ücret talep edilmeksizin online bir seyahat
sitesinde yayımlanmıştır. Bu noktada, Advocate General Sanchez’in yaptığı gibi,
hali hazırda söz konusu fotoğrafın kısıtlama olmaksızın bütün internet
kullanıcılarının erişimine sunulduğu ve bu sebeple daha sonraki bir sitede
yayımlanmasının fotoğrafı daha geniş bir kitleye ulaştırmayacağı akla
gelebilir. Böylesi bir yaklaşım söz konusu ihtilaf ile Svenson (hyperlink)
davası arasında ne gibi bir bağ olduğu/olabileceği sorusunu doğurmaktadır.
Svenson davasında ABAD, hyperlink yoluyla bir esere erişimin sağlanmasını umuma
iletim olarak tanımlamış ancak, söz konusu iletimin yeni bir kitleye (new
public) erişim sağlamadığı tespitinde bulunmuştur[1].
Bu tespiti yaparken ABAD, hyperlink ile erişim sağlanan eserin ilk olarak bir web
sitesinde yayımlandığı, söz konusu yayımın bir kısıtlama olmaksızın yapıldığı
ve bu sebeple bütün potansiyel internet kullanıcılarının hedef kitle
oluşturduğu olgularına dayanmıştır[2].
Bununla birlikte ABAD, mevcut dava kapsamında davalı okul ve İtalyan hükümeti
tarafında ileri sürülen aynı minvaldeki argümanı kabul etmemiştir[3].
ABAD, içtihadı ile uyumlu olarak, eserin iletimi/yayımlanması noktasında yeni
umum kavramının kapsamını belirlerken telif sahibi tarafından göz önüne alınan
umumu/kitleyi dikkate almıştır. ABAD’a göre, Renckhoff tarafından fotoğrafın
eriştirilmek istendiği hedef kitle yalnızca bahsi geçen seyahat web sitesinin
kullanıcılarından oluşmakta olup, Land Nordrhein okul websitesi kullanıcılarını
kapsamamaktadır[4].
Belirtmek gerekir ki,
ABAD doğru bir şekilde ihtilaf konusu eylemin InfoSoc Direktifi 3. Madde
uyarınca umuma iletişim olarak nitelendirmiştir. Bir eserin ücretsiz olarak
erişime sunulması 3.kişilere telif konusu eseri dilediğince kullanılması hakkı
bahşetmemektedir. Aksi bir tutum, ABAD tarafından da işaret edildiği üzere,
ilgili Direktif tarafından açıkça yasaklanan telif hakkının tükenmesi
(exhaustion principle) sonucunu doğuracaktır[5].
ABAD bununla yetinmeyip söz konusu eylemi yeni bir kitleye iletişim kapsamında
da değerlendirmiştir. Rafael Otel davası ile birlikte yeni bir kitleye iletişim
konsepti ABAD’ın içtihatının önemli bir parçası haline gelmiştir. Ancak,
Cordoba davası ile bir kez daha “yeni umum/kitle” kriterine gerçekten
ihtiyaç duyulup duyulmadığı ve söz konusu kriterin uluslararası hukuk ile ne
kadar uyumlu olduğu sorusu tekrar gündeme gelmiştir. Rafael Hotel davasında
ABAD tarafından da belirtildiği üzere, Birlik hukuku uluslararası (fikri sınai
haklar) hukuk ile uyumlu olarak yorumlanmalıdır[6].
Yeni umum kriteri Bern Konvansiyonu’nun kaleme alınması sırasında açıkça
reddedilmiş olup, buna rağmen ABAD tarafından umuma iletişim kapsamının bir
parçası olarak incelenmesi doktrinde eleştirilere yol açmıştır[7].
Mevcut dava kapsamında, telif hakkının 3. kişilerin kullanımını önleyici özelliği
özel olarak vurgulanmasına rağmen ABAD’ın yeni umum üzerindeki ısrarcı tutumu
sorgulanmaya değer bir hususiyet arz etmektedir. İhtilaf konusu eylemin umuma iletişim
oluşturup oluşturmadığı ve bu neticede eser sahibinin umuma iletişim hakkının
ihlal edilip edilmediği sorusunun ortaya çıktığı durumlarda, asıl dikkatin eser
sahibinin eseri üzerindeki kontrolü icra edebilmesi ve bunun sonucu olarak
maddi bir karşılık elde edebilme yetisi üzerinde olması gerektiği
kanaatindeyim. 3. kişilerin telif konusu eserden istifadesini kontrol edebilme
ve bunun neticesinde maddi bir karşılık elde edebilme telif haklarının temelini
oluşturmaktadır. Seyahat web sitesinde yayımlanan fotoğrafın başka bir sitede
yayımlanması eğer umuma iletişim olarak kabul edilmez ise, eser sahibinin kendi
eseri üzerindeki kontrolü kaybedeceği aşikardır. Böylesi bir durum, yukarıda
bahsi geçtiği üzere, temel amacı eser sahibine bir güvence ve mülkiyet hakkı
tanımak olan telif sistemi ile çelişecektir. Bu durum yalnızca eser sahibi açısından
değil, kamu menfaati açısından da problemler oluşturacaktır. Ücretsiz ve
sınırlama olmaksızın erişime sunulan eserlere telif hakkının tanınmaması eser
sahiplerinin eserlerini ücretsiz olarak umuma açma düşüncesinden
vazgeçirebilecek niteliktedir. Bu noktada AG Sanchez, eser sahibinin başka
sitelerden kendi eserinin kaldırılmasını talep edebileceğini ve bu şekilde eser
üzerindeki kontrolünü sürdürebileceğini iddia etmiştir. Ancak, böylesi bir
kabul eser sahibinin umuma iletişim hakkını icrasını sınırlandıracak ve
birtakım formalitelere tabi olmasına yol açacaktır. Böyle bir durumda, eser
sahibi sürekli olarak 3.kişilerce eserinin başka sitelerde erişime sunulup
sunulmadığını kontrol etmek ve eserinin kaldırılması için girişimlerde bulunmak
külfetine maruz kalacaktır. Bu yaklaşımın Bern Konvansiyonu’na aykırılık
oluşturacağı aşikardır zira, Konvansiyonun 5. maddesinde açıkça telif
haklarının icrasının herhangi bir formalite veya yükümlülüğe tabi
tutulamayacağı hükmolunmuştur[8].
Bunun yanında ayrıca belirtilmelidir ki, yeni umuma iletim hakkının sınırlarını
belirleme noktasında eser sahibince dikkate alınan umumun esas alınması telif
hakları ile koruma altına alınan “münhasır hak” konsepti ile uyumsuzluk
göstermektedir. Zira, telif ile koruma altına alınan münhasır haklar mülkiyet
hakkı gibi mutlak bir hak teşkil edip sınırlarının net ve objektif bir şekilde
çizilmesi gerekmektedir. Kesin ve objektif koşullar yerine eser sahibinin
niyetinin anlaşılmaya çalışılması gibi sübjektif kriterlere dayanılması söz
konusu hakkın kapsamını belirsiz hale getirmektedir[9].
Bahsi geçen sebeplerden ötürü, odak noktası eser sahibinin eseri üzerindeki
kontrolünü dilediği gibi devam ettirip ettiremediği ettirebilmesi ve maddi
menfaatlerden mahrum kalıp kalmadığı olmalıdır.
Kuşkusuz, umuma iletim hakkı sınırsız bir hak olmayıp birtakım sınırlama ve istisnalara tabidir. İlgili dava bakımından söz konusu olan istisna eğitim faaliyetlerine ilişkindir. Info So Direktifi 5. madde eğitimsel amaçlar ile bir eserin kullanılmasına ilişkin istisna öngörmektedir. AG Sanchez dava konusu eylemin bu istisna kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğini incelemiş olsa da ABAD bu konuya ilişkin olarak herhangi bir değerlendirme de bulunmamıştır. ABAD’ın bu hususta sessiz kalması kendisine bu husus ile alakalı bir soru yöneltilmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Meseleye ilişkin olarak Sanchez, okul tarafından gerçekleştirilen eylemin eğitimsel faaliyet istisnası koşullarını sağladığı ve bu sebeple eser sahibinin rızasına ihtiyaç duyulmadığı hükmüne varmıştır. Bu sonuca ulaşırken Sanchez, fotoğrafın kaynağı belirtilerek siteye konduğu ne öğrencinin ne de okulun herhangi bir kâr amacı taşımadığı ve söz konusu eylemin hiçbir şekilde eser sahibinin maddi haklarını olumsuz bir şekilde etkilemediği olgularına dayanmıştır. Bununla birlikte, ALAI davaya ilişkin yayımladığı görüşünde bütün internet kullanıcılarına açık bir yayın yapılmasının eğitim amacını aştığını iddia etmiştir. Görünen o ki ALAI, söz konusu eylemin eserin olağan kullanım hakkı ile çeliştiği kanısındadır[10]. Ancak, Sanchez tarafından da belirtildiği üzere, okul sitesi ziyaretçilerinin çoğunluk itibari ile okul öğrencileri ve öğrenci velileri olduğu nazara alındığında böyle bir yaklaşımın doğruluğu şüphe oluşturmaktadır. Akıllara acaba ABAD bu husus ile alakalı nasıl bir yaklaşım ortaya koyardı sorusu olarak gelmektedir. Bu noktadaki esas mesele, telif koruması ve eğitim amacı ile kullanım hakkı arasında adilane bir dengenin nasıl kurulabileceği meselesidir. Eğer ABAD telif hakkının olabildiğince geniş, istisnaların ise dar yorumlandığı klasik yaklaşımını benimser ise, ALAI’ye benzer bir yaklaşım takınacağı söylenebilir. Ancak, böylesi bir yaklaşımın yukarıda bahsi geçen iki hak arasında adilane bir denge tesis edeceğini söylemek güç olacaktır. Bu yaklaşım öğrenci ve öğretmenlerin ücretsiz ve kısıtlama olmaksızın internette yayımlanmış materyalleri kullanmasını ciddi ölçüde kısıtlayabilecek ve telif sisteminin meşruiyetine gölge düşürebilecek niteliktedir[11].
Ahmet Şamil ÇİÇEK
Haziran 2019
a.samilcicek@gmail.com
[1] Svensson
and others v Retrierver Sverige AB (Case C-466/12)
[2] Ibid,
paragraf 25 ve 26
[3] Renchkhoff
Case C-161/17, paragraf 27
[4] Ibid,
paragraf 35
[5] InfoSoc
Direkif 3. Madde 3. fıkra
[6] SGAE v Rafael Hotels Case C-306/05,
paragraf 35
[7] Makeen F. Makeen, The Controversy of
Simultaneous Cable Retransmission to Hotel Rooms under International and
European Copyright Laws, 57 J. Copyright Soc’y U.S.A. 59 (2009); ALAI Opinion
on Case C-161/17, 29 May 2018; P. Bernt Hugenholtz and Sam C. van Velze,
Communication to a New Public? Three reasons why EU copyright law can do
without a ‘new public’, July 2016
[8] Berne Konvansiyonu Madde 5 fıkra 2
[9] P. Bernt Hugenholtz and Sam C. van Velze,
Communication to a New Public? Three reasons why EU copyright law can do
without a ‘new public’
[10] ALAI Opinion on Case C-161/17 (Land Nordrhein
Westfalen v. Dirk Renckhoff
[11] Opinion of the European Copyright Society concerning
the scope of the economic rights in light of case C-161/17, Land
Nordrhein Westfalen v. Dirk Renckhoff
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...