Etiket: telif hakkına tecavüz

GANNI A/S v. STEVE MADDEN LTD. – MUADİL TAKLİTİN MASUM ADI MI?



Moda endüstrisinde ürün tasarımlarının korunması, fikri mülkiyet hukuku açısından oldukça karmaşık bir konu olmasının yanı sıra kıyafet, ayakkabı gibi tasarımların kopyalanması birçok markanın karşılaştığı yaygın bir sorundur. Tasarımcılar ve markalar, ürünlerini koruma altına almak için çeşitli fikri mülkiyet haklarına başvurmaktadırlar. Ancak her ülkenin fikri mülkiyet hukuku uygulamaları ve koruma kapsamları farklılık gösterebilmektedir.

Öte yandan gelişen teknoloji ve sosyal medya ile birlikte “taklitçilik” de hayli fazla şekilde artmaya başlamış; taklit ürünlere “muadil” adı altında daha masum bir izlenim kazandırma çabası içerisine girilmiştir. Tasarımcılar ve markalar için bu masumlaştırma çalışmaları sebebiyle ürünlerini ve markalarını korumak adına daha büyük bir mücadeleye başlamışlardır.

Ganni’nin 2021 yılında piyasaya sürdüğü “Buckle Ballerina” modeli de bu tarz bir koruma mücadelesinin bir örneğidir. Ganni, bu ayakkabı modelinin taklit edilmesiyle karşı karşıya kalmış ve Steve Madden’e karşı Danimarka Denizcilik ve Ticaret Yüksek Mahkemesi’nde (Danimarka Denizcilik ve Ticaret Yüksek Mahkemesi 09.08.2024 tarihli BS-25562/2024-SHR sayılı Ganni A/S v. Steve Madden Ltd. & Steve Madden Europe B.V. kararı) dava açmıştır. Dava, tasarım hakkı ihlali ve haksız rekabet iddialarını içermektedir. Bu tür davalar, moda tasarımlarının özgünlüğünü ve ticari değerini koruma çabası açısından önemlidir ve aynı zamanda moda endüstrisinde taklitçilik ile mücadelede önemli bir yol haritası oluşturmaktadır.

Bu yazımızda bahse konu uyuşmazlığı, tarafların iddia ile savunmalarını, mahkemenin kararı verirken dayandığı argümanları inceleyeceğiz. Yine uyuşmazlığın tüketici tarafından değerlendirmesine de yer vereceğiz.

1. Uyuşmazlığın Taraflarına Genel Bakış

Ganni A/S, Danimarka menşeli, çağdaş ve özgün tasarımlara sahip olan bir hazır giyim moda markasıdır. 2000 yılında Danimarkalı bir galeri sahibi Frans Truelsen tarafından kurulan marka, 2010’ların sonlarına doğru bir tasarımcı markası olarak kült bir popülerlik kazanmaya başladı ve devamında kendi kategorisinde büyük başarı sağladı. Halihazırda marka özellikle Kopenhag ve diğer Avrupa şehirlerinde mağazalara sahip olmakla birlikte tam anlamıyla “şahsına münhasır” tasarımlarıyla dikkat çekmektedir.

Steve Madden Ltd. ise özellikle ayakkabı olmak üzere moda aksesuarları pazarlayan New York merkezli bir şirkettir. Steve Madden ayrıca Anne Klein ve Superga gibi çeşitli markaların lisans sahipliğini yapmakta olup, merkezi olan Amerika’da “ayakkabı  sektörünün en ikonik markalarından biri” olarak gösterilmektedir ve dünya çapında 80’den fazla ülkede mağazalara sahiptir.

Ancak her ne kadar Steve Madden kendini “yaratıcı, yenilikçi, benzersiz” tasarımların öncüsü bir marka olarak tanımlamakta ve başarısını özgünlük ve bireyselliği benimsemeye borçlu olduğunu belirtse de markanın aşağıda da inceleyeceğimiz uyuşmazlık gibi; moda ve fikri mülkiyet çevrelerinde “skandal” olarak tanımlanabilecek pek çok uyuşmazlığın tarafı olduğu görülmektedir.

2. Uyuşmazlık, Öne Sürülen İddialar ve Savunmalar

Ganni, popüler Buckle Ballerina ayakkabısının telif hakkının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak Steve Madden’e karşı Danimarka Denizcilik ve Ticaret Yüksek Mahkemesi’nde dava açtı. Steve Madden, Grand Ave isimli ayakkabısıyla Ganni’ye ait tasarımı kopyalamakla suçlanmaktaydı. Mahkeme 9 Ağustos 2024’te taraflar arasında görülen davada kararını açıkladı.

Ganni kendi tasarımı olan ayakkabıların, “önemli bir tasarım” olduğunu düşündüğü için EUIPO nezdinde 015030614-0001 tasarım kayıt numarası ile Ağustos 2023’te tescil ettirmiştir. Uyuşmazlıkta Ganni, “Buckle Ballerina” ayakkabısının telif hakkıyla korunduğunu belirterek, uzman görüşleriyle bu iddiasını destekledi ve Steve Madden’a karşı ihtiyati tedbir talebinde bulundu. Ayrıca Ganni, ayakkabı tasarımının Danimarka Rekabetin Önlenmesi Kanunu (haksız rekabet yasası) kapsamında korunduğunu ve tasarımın “orijinal bir eser” olduğunu savundu. Steve Madden’in Grand Ave ayakkabısının Buckle Ballerina‘ya çok benzediğini, fiyatının çok daha düşük olduğunu ve bu durumun Ganni’nin satışlarını olumsuz etkilediğini, haksız rekabet oluşturduğunu belirtti. Yine Ganni, bu ayakkabı ve tescil süreçleri için çok büyük miktarlarda paralar harcadığını ekleyerek başka şirketler tarafından tasarım haklarının sömürülmesini istemediklerini, bu ayakkabıyı Steve Madden gibi kopyalayan çok kişinin olduğunu, Ganni’nin bu şahıslara karşı öncelikli olarak satışı-üretimi durdurma ve satıştan-üretimden vazgeçme mektubu gönderdiğini ve bunun üzerine dostane şekilde anlaştığı pek çok firma olduğunu ancak S. Madden tarafının bu şekilde anlaşmaya olumlu bakmadığını belirtti.

Steve Madden ise telif hakkı ve tasarım korumasına karşı çıkarak trendleri takip eden bir marka olduklarını ve piyasada benzer başka ayakkabıların bulunduğunu öne sürdü. Madden, kendilerinin “Grand Ave” olarak adlandırdığı bu ayakkabı modelinde kendi tasarımcılarının, 2023-2024 yıllarında geçerli olan bir trendin parçası olarak metal halkalar kullanmayı tercih ettiğini belirtti. Hatta öyle ki Grand Ave ayakkabılarının Steve Madden’in uluslararası ekibi tarafından tasarlandığını ve bu davadan önce 5-6 kişiden oluşan tasarım ekibinin Ganni’yi hiç duymadığından bahsetti.


Öte yandan Steve Madden, Danimarka Rekabetin Önlenmesi Kanunu uyarınca koruma iddiasına ilişkin olarak Ganni’nin şu özelliklere sahip bir ayakkabı tasarımı için koruma talep edemeyeceğini özetle Ganni’nin bahse konu hususları tekelinde bulunduramayacağını savundu:

  • Dış tabanın ayakkabının geri kalanından daha geniş olması ve farklı bir renkte olması,
  • Ayakkabının bej renkli iç tabana sahip olması ve bunun etrafının farklı bir renkte bir kenarla çevrilmiş olması,
  • Ayakkabının parlak deri yüzeye (rugan-patent deri) sahip olması.

Ayrıca Steve Madden tarafından ayakkabılar arasında önemli bir fiyat farkı olduğuna dikkat çekildi ve bu sebeple söz konusu ayakkabıların ticari olarak eşdeğer veya ikame olarak görülmemesi gerektiği savunuldu.

Yine Steve Madden, markasının değeri göz önünde bulundurularak, herhangi bir yasaklama kararı çıkması durumunda, en az 1 milyon € teminat karşılığında tedbir uygulanması gerektiğini de belirtti.

3. Mahkemeden Çıkan Karar

Tüm bu savunma ve iddiaların neticesinde Danimarka Denizcilik ve Ticaret Mahkemesi 09.08.2024 tarihinde kararını açıklayarak, davacı Ganni’ye ait Buckle Ballerina modelinin Kasım 2021’de piyasaya sürüldüğünü, bu ayakkabıların özgün ve uygulamalı bir “sanat eseri” olduğunu, telif hakkı korumasına uygun olduğunu ve bu tasarımın entelektüel ve de benzersiz bir ifadeye sahip olduğunu tespit etti. Ayakkabının “punk” esintili tasarım unsurları ve görsel ifadesi, telif hakkı koruması için yeterince orijinal olarak kabul edildi. Yapılan inceleme ve değerlendirmelere dayanarak Steve Madden’in Grand Ave ayakkabısının, Ganni’nin Buckle Ballerina‘sının yakından taklit ettiğini tespit etti. Mahkeme, Buckle Ballerina‘nın bilinen tasarım unsurlarının Steve Madden’in ayakkabısında da aynı bütünsel etkiyi yaratan bir şekilde bulunduğunu da vurguladı.


Ayrıca mahkeme, tasarım uzmanlarından alınan ifadelere dayanarak, Steve Madden’ın Grand Ave ayakkabısının Ganni’nin ürünüyle çok fazla benzerlik taşıdığına karar verdi. Uzmanlar da Ganni’nin ayakkabının yalnızca işlevsel bir üründen daha fazlası olduğu iddiasını destekleyerek telif hakkı korumasını hak eden orijinal bir yaratıcı çalışma olduğunu belirtti ve iki tasarımın genel izleniminin çok benzer olması nedeniyle Steve Madden’in ayakkabısının potansiyel olarak tüketicileri şaşırtabileceğini söyledi.

Tüm bunların ışığında mahkeme, Steve Madden’in hem telif hakkı yasasının 2. maddesi hem de pazarlama yasasının 3. maddesi uyarınca Ganni’ye ait Buckle Ballerina üzerindeki haklarını ihlal ettiğini kanıtladığını belirtti. Bu kararla Steve Madden’in, Grand Ave ayakkabısını Danimarka’ya ithal etmesi, satması, pazarlaması ve ihraç etmesi yasaklandı.

4. Kararın Nedenleri ve Mahkemece Esas Alınan Değerlendirme Kriterleri

Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın (“ABAD”) Cofemel kararının telif hakkı ve moda ile ilgili endüstrinin yasal düşüncesini değiştirmesinden sonra mahkemece verilen bu kararda, tasarımın özgünlüğü ve ayakkabının tasarımcının özgür ve yaratıcı seçimlerinin sonucu olması gerçeği ile tasarımın pazar konumu, tüketici nezdinde yeri ve ayırt ediciliği gibi birkaç farklı faktör de incelenmiştir. Mahkemece kararın nedenleri;

  • Buckle Ballerina’nın Özgünlüğü: Mahkeme, ayakkabının tasarımındaki özgün öğeler, renklerin kullanımı ve genel görünümün diğer benzer ayakkabılardan farklı olduğunu belirterek, bu ayakkabının telif hakkı ile korunabilecek bir eser olduğunu kabul etmiştir.
  • GRAND AVE’nin Taklidi: Mahkeme, GRAND AVE ayakkabısının Buckle Ballerina‘ya çok benzemesi, aynı tasarım öğelerini kullanması ve tüketicileri yanıltıcı olması nedeniyle, bu ayakkabının telif hakkı ihlali oluşturduğuna karar vermiştir.
  • Marka Hakları: Mahkeme ayrıca, Buckle Ballerina ayakkabısının piyasada tanınan bir marka haline geldiğini ve tüketiciler tarafından GANNI ile özdeşleştirildiğini belirterek, marka haklarının da ihlal edildiğini tespit etmiştir.

 5. Tüketici Nezdinde Durum: Taklit, Muadil ve İlham

Ganni A/S’de grup genel danışmanı ve Ganni SAS’ta genel müdür olan Louise Koustrup’un “TikTok’ta içerik üreticilerin müşterilere neden Ganni ayakkabısının yerine Steve Madden ayakkabısını almaları gerektiğini açıklayan birçok video izlediği” yönündeki beyanı kanaatimizce uyuşmazlıktaki en can alıcı ve üzerinde konuşulması gereken nokta olmuştur. Uyuşmazlığa konu iki ayakkabıya dair sosyal medya platformlarında pek çok içerik üretilmiştir. Sosyal medyadaki bu video ve paylaşımlarda değinilen en önemli konu Steve Madden ayakkabılarının Ganni tasarımının yanında yarı fiyatına satılması olmuştur. Bu husus Ganni açısından büyük bir sorun oluşturmaktadır, çünkü tüketiciler daha ucuz alternatifleri bulduklarını gördüklerinde Buckle Ballerina ayakkabısını almamışlar ve bu durum Ganni’nin satışlarını olumsuz etkilemiştir.

Ganni tarafından uyuşmazlıkta bu hususa değinilmesi de son derece önemlidir. Nitekim sosyal medyanın halihazırda tüketim alışkanlıklarını değiştirdiği, markalar için en büyük reklam alanı haline geldiği, tüketicilerin geri dönüşlerini alabildikleri bir mecra olduğu ve satışların büyük kısmının tüketicilerin sosyal medyadan etkilenerek yaptığı düşünüldüğünde TikTok, Instagram gibi sosyal medya platformlarında bu ayakkabılara yer verilmesinin satışlarda büyük etki yapacağı da açıktır.

Özellikle TikTok’ta bu iki ayakkabıya ilişkin pek çok video paylaşılmış, içerik üreticileri tarafından her iki ayakkabının karşılaştırıldığı görülmüştür. Ancak videolarda, Steve Madden ayakkabıları için tüketiciler nezdinde yapılan betimlemeler son derece dikkat çekicidir. Nitekim bazı kullanıcılar Madden ayakkabılarını Ganni’nin Buckle Ballerina ayakkabısına “dupe” (muadil) olarak nitelendirirken bazıları ise bu durumu “Steve Madden’in Ganni’den İlham alan (inspired) Ayakkabıları” olarak değerlendirmiştir.


Öte yandan çok küçük bir kesim ise bu durumun neden yasal olduğu konusunu tartışmış ve Steve Madden’i “copycat” (taklitçi) olarak nitelendirmiştir.


Sosyal medyada ayakkabıların bu şekilde konuşulmasının neticesinde tüketici nezdinde Steve Madden ayakkabıları, Ganni’ye “muadil” olarak görülmüş ve Ganni yerine Steve Madden’in alınması yönünde bir eğilimin oluşturulmasına neden olmuştur. Buna en büyük etkenin ise Steve Madden ayakkabılarının Ganni modeliyle ayırt edilemeyecek kadar benzer oluşu ve fiyatının neredeyse 1/3’ü kadar olması gösterilmektedir.

Kanaatimizce bu durum taklitçiliğin ve fikri mülkiyet ihlallerinin marka ve tasarımcıya verdiği zararı gözler önüne koyan en somut örneklerden biridir. Dünya çapında artan enflasyon ve ekonomik krizler ile alım gücündeki azalış, insanları daha ucuza yönlendirmeye başlamış ve tasarımcı ürünlerini satın alamayan tüketici, tasarımların taklit veya daha masum bir söyleyişle “muadil” hallerini satın almaya yönelmiştir. Sosyal medyanın etkisiyle bu muadil ürünlere olan yaklaşım daha da artmış ve muadil olarak adlandırdıkları ürünlere taklit ürünlerden farklı olarak yumuşak bir bakış yöneltilmiştir. Ancak tıpkı uyuşmazlığa konu Steve Madden ayakkabıları gibi, tüketiciler tarafından “muadil” olarak adlandırılan bu tarz ürünlerin büyük kısmının taklit ürünlerden bir farkı olmayıp muadil kelimesi günümüzde taklidin masum adı olarak kullanılır hale gelmiştir. Muadil her ne kadar denk, eşit ve eşdeğer demek olsa da bahse konu ürünlerin tescilli, orijinal tasarıma denk olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Bu sebeple günümüzde muadil olarak adlandırılan ürünlerin tasarım ve fikri mülkiyet hakkı ihlaline sebep olduğu, üzerinde logonun bulunmamasının o ürünü “taklit” olmaktan çıkarmadığını belirtmekte fayda vardır.

Şeyma ÖZSOBACI

Eylül 2024

seymaozsobaci@gmail.com


KAYNAKÇA

İncelenen Kararın Danca Orijinal Metni:Sø- Og Handelsretten Kendelse Afsagt Den 9. August 2024 Sag Bs-25562/2024-Shr Gannı A/S V Steve Madden Ltd. og Steve Madden Europe B.V.  https://domstol.fe1.tangora.com/Domsoversigt.16692/BS-25562-2024-SHR.2544.aspx

İncelenen Kararın İngilizce Metni: Maritime and Commercial High Court of Denmark Ganni A/S v. Steve Madden Ltd., et al., BS-25562/2024-SHR https://www.thefashionlaw.com/ganni-a-s-v-steve-madden-ltd-et-al-judgment/

Kullanılan fotoğraflar: 1. https://www.dr.dk/nyheder/penge/dansk-toejmaerke-vinder-retssag-over-gigant-forbydes-saelge-kopisko

                        2. https://www.thefashionlaw.com/ganni-beats-out-steve-madden-in-case-over-copycat-shoe/              

                        3. Tiktok paylaşımını yapan kullanıcı adı: @itsyourgirlsamanthaa

                        4. Tiktok paylaşımını yapan kullanıcı adı: @studiocloclo

                        5. Tiktok paylaşımını yapan kullanıcı adı: @connie.mp4

                        6. Reddit paylaşımını yapan kullanıcı adı:  @momssspaghetti321

                        7. Reddit paylaşımını yapan kullanıcı adı:  @sprayedice

“About Steve Madden” (E.T. 15.09.2024) https://www.stevemadden.com/pages/about-steve-madden

“Dansk Tøjmærke Vinder Retssag Over Gigant: Forbydes At Sælge Kopisko”, (E.T. 12.09.2024) https://www.dr.dk/nyheder/penge/dansk-toejmaerke-vinder-retssag-over-gigant-forbydes-saelge-kopisko

“Gannis Ballerinako Sikrer Ophavsretlig Beskyttelse: Amerikansk Skogigant Har Fået Forbud Mod At Sælge Den Populære Ballerinako” (E.T. 10.09.2024) https://tvc.dk/nyheder/gannis-ballerinako-sikrer-ophavsretlig-beskyttelse-amerikansk-skogigant-har-faet-forbud-mod-at-saelge-den-populaere-ballerinako/

“Ganni Beats Out Steve Madden in Case Over “Copycat” Shoe” (E.T. 10.09.2024) https://www.thefashionlaw.com/ganni-beats-out-steve-madden-in-case-over-copycat-shoe/

Ganni Wins Case Against Shoe Giant Steve Madden” (E.T. 10.09.2024) https://www.bechbruun.com/en/highlights/ganni-wins-case-against-shoe-giant-steve-madden

“The Rise Of Steve Madden And Dupe Culture” (E.T. 08.09.2024) https://www.brandvm.com/post/steve-madden-dupe-culture

ÇAĞDAŞ SANATIN EN TARTIŞMALI “MUZU” TELİF SAVAŞINDA


Çağdaş sanat camiasını 2022 yılında en çok meşgul eden konulardan birisi ABD’li sanatçı Joe Morford ile İtalyan sanatçı Maurizo Cattelan arasındaki telif hakkı ihtilafıydı. Bu yazıda iki sanatçı arasındaki ihtilaf ana hatlarıyla aktarılmaya çalışılacaktır.

Maurizo Cattelan gündemi oldukça meşgul eden ‘’Comedian’’ eserinin sahibiydi.


Joe Morford ise “Banana & Orange’’ eserinin yaratıcısı olup Cattelan’ın kendi eserini eserini taklit ettiğini ileri sürmüştü.


Her iki sanatçının eserlerinin eser sıfatını taşıyıp taşımadığı bile tartışmalı iken telif ihlaline yönelik davalar sanat camiasında şaşkınlık yaratmıştır.

Cattelan’ın “Comedian” adlı eserinin, Joe Morford’un tartışmalara yol açan “Banana & Orange” eserini taklit ettiği yönündeki iddialar ihtilafın temelini oluşturmaktadır. Bu bağlamda, Miami kökenli sanatçı Joe Morford, Cattelan’ı kendisinin “Banana & Orange” adlı eserini taklit etmekle suçlamakta; Cattelan ise viral ve tartışmalara neden olan “Comedian” adlı eserinin çalıntı olduğu iddialarını reddetmektedir.

Tartışmalara geçmeden önce ilk olarak eserlerin tanımlanması ve taraflar arasındaki ihtilafın özetlenmesi yerinde olacaktır.

Cattelan’ın tartışmalı “Comedian” eseri bir muzun duvara yalnızca plastik bant ile yapıştırılmasıyla oluşturulmuştu. ABD’li sanatçı Morford’ın “Banana & Orange” eseri ise yeşil panele yapıştırılmış portakal ve muzdan meydana getirilmişti. Morford’ın eseri aslında tıpkı Cattelan’ın “Comedian” eserindeki gibi tek bir gri plastik bantla platforma tutturulmuş şekilde kamuya arz edilmişti. Buna ilaveten, Joe Morford, “Banana & Orange” adlı eserini 2000 yılında ABD Telif Hakları Ofisi’nde tescil ettirdiğini beyan etmektedir.

Cattelan, 2019 yılında Art Basel’de umuma arz edilen ve tartışmalara sebep olan “Comedian” başlıklı eserinin “Banana & Orange” eserinden sonra meydana getirildiği ve umuma arz edildiği iddialarını reddetmektedir. Cattelan’ın sunduğu belgelerde “Comedian” adlı eserin, sanatçının hür iradesiyle ve Morford’ın eserinden ilham alınmaksızın yapıldığını beyan etmiştir. Mahkeme belgelerine göre “Comedian”ın 3 kopyası 390.000 Amerikan Dolarına satılmıştır.

   Joe Morford                                             Maurizio Cattelan  

‘’Banana&Orange’’                                           ‘’Comedian’’

Görseller:    https://news.artnet.com/art-world/an-artist-sued-maurizio-cattelan-banana-2144524


Joe Morford “Banana & Orange” eserini taklit ettiği gerekçesi ile Cattelan’a karşı açtığı davada, ilk derece mahkemesi Morford’ın talebini kabul etmiş ve Cattelan davanın reddi talebini bir üst mahkemeye taşımıştır.

Florida İstinaf Mahkemesi son olarak Morford’ın duvara yapıştırılmış muz üzerinde telif hakkının olmadığına, ancak Cattelan’a karşı dava açabileceğine hükmetmiştir.

SÜREÇ

Florida İstinaf Mahkemesi hukuki değerlendirmeden önce ilk olarak duvara bantlanan muzun sanat olup olmadığı noktasının tartışılması gerektiğini belirtmiş ve “Duvara yapıştırılan muz’’ figürünün sanat eseri olarak kabul edilmesinin tartışmalı olduğunu; ancak bu hukuki sorunun çözümünün de bir o kadar zor olduğunu işaret etmiştir.

Mahkemeye göre Morford, iddiasını başarıyla savunabilmek için geçerli bir telif hakkının olduğunu ve ihlale konu eserin unsurlarının orijinal olduğunu ispatlamalıdır. Ayrıca, ihlal eylemi açısından taklidin güncel olduğunu ve eserin unsurlarının dışa vurumunun da korumaya elverişli olduğunu göstermelidir. Mahkeme bu süreçte, davacı Morford’ın dolaylı veya doğrudan ispat yöntemini kullanabileceğini ifade etmiştir. Dolaylı ispat yönteminde, davacı tarafından, davalının telifli esere ulaşabildiği ispat edilmeli ve taklit eserle taklit edilen eserin benzerlikleri ortaya konulmalıdır.

Mahkemeler bu tip iddiaları incelerken, kullandıkları benzerlik araştırmasında değişik yöntemlere başvurmaktadır. Benzerlik araştırmalarında, sıklıkla başvurulan yöntem azımsanmayacak benzerlik yöntemidir. Bu yönteme göre davacı, ihlali gerçekleştirenin kendi eserine erişebildiğini ispatlayamadığı takdirde, benzerlikleri ortaya koymak zorundadır. Burada dikkate alınan benzerlik kriteri çarpıcı/azımsanmayacak benzerlik kriteridir. Mahkemenin, ”azımsanmayacak benzerlik” yönünden değerlendirmesinde dikkat edilen nokta, eserde ihtiva olan yaratıcılık unsurlarının tesadüfen bir araya getirilmesinin imkansız olması ve bu yaratıcılık unsurlarının herkes tarafından kullanılma ihtimalinin olmaması, dolayısıyla ”özgünlük” vasfını taşımadığının ispatlanmasıdır.

BENZERLİK KRİTERLERİ VE YÖNTEMLER

Peki bu benzerlik kriteri nasıl belirlenebilir? Mahkeme, tespit için anlaşılması kolay olmayan birçok test uygulamaktadır. Birleşik Devletler Temyiz Mahkemesi On Birinci Dairenin uyguladığı test ise esaslı olan/esaslı olmayan benzerlik testidir. Bu testlerdeki amaç, öncelikle korunan ifadenin dışa vurumunun benzerliklerini ve parçalarını kıyaslamak ve bu sayede jürinin azımsanmayacak benzerliği değerlendirmesine yardımcı olmaktır. Ancak mahkeme daha sonra bu yöntemden vazgeçmiş ve gözlemci testini uygulamaya karar vermiştir. Bu aşamada, ortalama bir gözlemcinin taklit oranının tanımlanmasına göre değerlendirme yapılmaktadır. Son zamanlarda ise her iki testin de uygulanmasından vazgeçilmiş ve soyutlama-filtreleme-kıyaslama testi uygulanmaya başlanmıştır.

İnceleme konusu vakada Morford, Cattelan’ın kendi eserine erişiminin olduğunu iddia etmektedir. “Banana & Orange”a uygulanan filtreleme yönteminden sonra korunmayan unsurların çıkarılmasının ardından, her iki eserin önemli ölçüde benzediği de görülmektedir.

Önemle belirtmek gerekir ki telif ihlali genellikle jürinin kararına bırakılan bir unsurdur. Yine aynı şekilde azımsanmayacak benzerlik değerlendirmesi jürinin takdirine bırakılmaktadır.

Ancak eserin görsel kıyaslama ile irdeleneceği ve eserin yeniliğini etkileyen unsurları inceleme ihtiyacı duymadığı takdirde mahkemeler, benzerlik hususunu uyuşmazlık konusu olarak belirleyebilecektir.

GEÇERLİ TELİF HAKKI KORUMASI

Bu başlık altında incelenecek ilk husus, geçerli bir telif hakkının olup olmadığıdır.

Cattelan bu noktada plastik bant ile duvara sabitlenmiş muzun telif hakkının konusunu oluşturacak bir fikir olmadığını ileri sürmektedir. Morford ise buna karşılık olarak, burada duvara yapıştırılan muzun değil, fikrin dışa vurumunun / ifadenin korunduğunu ifade etmiştir.

İkinci olarak Cattelan, “Banana & Orange” eserinin unsurlarının özgün şekilde konumlandırılmadığını; dolayısıyla bu haliyle korumaya haiz olamadığını ileri sürmüştür. Mahkeme, telif korumasının yalnızca; eserin bileşenlerinin özgün ve orijinal denecek düzeyde konumlandırıldığı ya da düzenlendiği durumlarda geçerli olduğunu vurgulamıştır. İncelenen vakaya ilişkin olarak, duvara gri bantla yapıştırılan muz, yaratıcılıkta yüksek seviyede olmasa bile, eserin absürt doğası yaratıcılık derecelendirmesinde minimum düzeyde olsa dahi orijinal kabul edilebilecektir. Bu çerçevede Mahkeme, “Banana & Orange” eserini yeterli derecede orijinal bulduğunu belirtmiştir.

TAKLİT EYLEMİ

Morford’ın geçerli bir telif hakkının veya eserin bir kısmı için geçerli korumasının bulunduğu tespitinin ardından, Mahkeme ikinci olarak taklit eyleminin somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirmiştir. Mahkeme bu noktada azımsanmayacak/yeteri kadar benzerlik ayrımı ile esere erişim noktası hususlarını ayrı ayrı değerlendirmiştir.

A) ERİŞİM

Morford, Cattelan’ın eserlerine erişebildiğini ve kendi eserlerinin 2008 yılından beri internet üzerinde olduğunu belirtmiştir. Buna karşılık, Cattelan erişimin bu noktada önemli olmadığını ispatlayan birçok emsal dava ibraz etmiştir. İstinaf aşamasında davacının erişim iddiasına yönelik uzun ve kapsamlı deliller ibraz etme şansı vardır. Ayrıca Mahkeme Morford’ın iddialarını “Banana & Orange” eserinin birçok ülkede ve birçok internet sitesinde erişebilir olması kapsamında değerlendirmiştir.

B) AZIMSANMAYACAK BENZERLİK

Mahkeme erişim aşamasından sonra benzerlik değerlendirmesine geçti ve soyutlama yöntemini kullandı. Soyutlamada “Banana & Orange” eseri unsurlarına ayrılmıştır.

Buna göre; “Banana & Orange” yeşil panel üzerine bant ile yapıştırılmıştır. Muz ve portakalın sabitlendiği paneller arasında ise boşluk bulunmaktadır. Yeşil panelin merkezinde ise yukarıda portakal, aşağıdaysa muz konumlandırılmıştır.  Portakal bant ile çevrelenmiş ve gri bant yatay şekilde portakalı kesecek şekilde konumlandırılmıştır. Muz ise dikey şekilde soldan sağa bantlanmış ve portrenin sol kısmında yer almıştır.

Filtreme aşamasında ifadenin dışa vurumu, insanlığın ortak mirası kapsamında irdelenmiştir. Bu aşamada mahkeme Morford’ın unsur seçimi ve koordinasyon aranjmanının korunması talebini değerlendirmiştir. Mahkeme, dışa vurumun birden fazla seçeneğinin olduğunu belirtmiş ve duvara yapıştırılan muzun farklı renk ve konumlamalarla da arz edilebileceğini örnek olarak vermiştir. Bu doktrin “Merger Doctrine” yani birleşim doktrini olarak anılmaktadır. Doktrin kapsamında ifade korunmamaktadır. Ancak fikrin dışavurumun birden çok yöntemi var ise ifadenin sağladığı koruma fikrin kendisine de uygulanmalıdır. Ancak; Cattelan burada birleşim doktrinini ileri sürmemiş ve mahkeme de bunu hükme esas almamıştır.

Son olarak kıyaslama adımında İlk Derece Mahkemesinde Morford, “Banana & Orange”ın unsurları ile Cattelan’ın eseri arasında benzerlik olduğunu iddia etmiştir. Buna göre, her iki eser; gümüş renk bant ve merkezde konumlanan sarı muz koordinasyonlarına kadar aynı olmakla birlikte, bant Cattelan’ın eserinde daha az merkezde yer almaktadır.  Cattelan ise unsurların azımsanmayacak benzerliği ispatlamak için yeterli olmadığını ileri sürmüştür.

Mahkeme ihlal belirlenmesinde telif koruması altındaki eseri oransal olarak incelemektedir. Taklit olduğu öne sürülen eserdeki oranlamaları değerlendirmemektedir. Önemle belirtmek gerekir ki aksi değerlendirmede davalıların eseri harfi harfine taklit etme fırsatları doğmaktadır. Başka bir deyişle taklit eyleminin uzunluğu, koruma altındaki eserin bütününü etkileyecek nitelikte ve nicelik miktarı olarak bağlantılı olmalıdır. Mahkemeye göre “Banana & Orange” eserinde yer muz ve portakal unsurları eserin yarısını oluşturmaktadır. Morford’ın duvara yapıştırılmış muz eseri de nicelik açısından kıyaslama yapıldığında yine eserin yarısını oluşturmaktadır. Niteliksel açıdan değerlendirilme yapıldığında ise Morford’ın “muzu” belirgin şekilde konumlanmıştır. Mahkeme bu değerlendirmeleri yaparken Newman davasına atıfta bulunarak belirgin niteliği korunan eserin kopyalanan kısmı / oranının görünen kısmı olarak tanımlamıştır. Sonuç olarak mahkeme Morford’ın eserini telif hakkı ihlaline ilişkin nicelik ve nitelik açısından değerlendirildiğinde, Morford’ın koruma talep edilmesi için yeterli olduğuna kanaat getirmiştir.

KARAR

Mahkeme kararında azımsanmayacak benzerlik ve kopyalama eyleminin unsurlarını ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Azımsanmayacak benzerlik mahkemenin ihlal belirlemesi noktasında zorlandığı bir durum olmuştur. Test yöntemlerinin uygulanması, özellikle soyutlama-filtreleme-kıyaslama yöntemi sonucunda azımsanmayacak benzerliğin ispatlandığı hüküm altına alınmıştır. Mahkeme “azımsanmayacak benzerliğin” sınırlarının belirlenmesi sorununa işaret etmiş ve mahkemenin bu sınırları belirleyemeyeceğini, yalnızca durulacak noktasını gösterebileceğini ifade etmiştir. Sonuç olarak Mahkeme Morford’ın telif koruması iddia edemeyeceğini, ancak korunamayan unsurların (muz, bant ve portakal öğeleri) seçimi ve koordinasyonu yönünden, başka bir deyişle dışa vurumun farklılığı sebebiyle koruma talep edebileceğine hükmetmiş ve Cattelan lehine karar vermiştir.

KARARA YÖNELİK DEĞERLENDİRME

Kanaatimizce İstinaf Mahkemesi kararında eserlerin unsurlarına ayrılarak incelenmesi konusunda dikkatli davranmıştır ve Morford’ın eserlerinin ABD Telif Hakları Ofisi bünyesinde tescilli olduğu da gerekçesinde vurgulamıştır. Mahkemenin uyguladığı testler, telif hukukuna yönelik ihtilaflar açısından emsal teşkil etmiştir. Şöyle ki; Mahkeme, bu testleri, eserlerin geçerli bir telif korumasına haiz olup olmadıkları ve bu yönden özgünlük taşıyıp taşımadıkları yönünden uygulamıştır. Mahkeme taklit eylemi yönünden davalının erişimini incelenmiş ve jürinin inisiyatifinde olan ihlal eylemi açısından “azımsanmayacak benzerlik” yönünde değerlendirme yapmıştır. Özellikle anımsanmayacak benzerlik yönünden her iki sanatçının da yaratıcılık seviyesi ve seçenekleri, ifade biçimleri değerlendirmeye alınmıştır.

Mahkemenin detaylıca incelediği, eserlerin, eser niteliğine haiz olup olmadığı hususu, sanat ve hukuk camiası tarafından fazlaca tartışılan bir noktaydı. Eserin unsurları, unsurların konumlandırılması, eserin bütünü incelendiğinde aslında orijinallik taşımadığının vurgulanması kamu vicdanına yönelik bir karar olarak algılanabilir. Eserin eser niteliği ve sanatsal yönü her ne kadar tartışmalı olsa da, meyveleri duvara bantlama fikrinin dışa vurumu aslında yaratıcılık kıstasını karşılamaktadır. Dolayısıyla, eserin telif korumasına haiz olduğunun kabulü gerekmektedir. Ancak Hakim Scola azımsanmayacak benzerlik konusunda politik bir tutum sergilemiş ve bu faktörün mahkeme tarafından belirlenemeyeceğini ifade etmiştir. Sonuç olarak eser ve geçerli telif koruması yönünden ayrı ayrı değerlendirme yaptığımızda “Banana & Orange” eserinin SANATSAL YÖNÜNÜN OLMADIĞI, ANCAK ÖZGÜNLÜK AÇISINDAN TELİF KORUMASINA HAİZ OLABİLECEĞİ düşüncesinde olmakla birlikte, mahkemenin bu açıdan değerlendirmesinin mevcut şartlar ve sanat piyasasındaki yaratıcılık durumuna göre yerinde olduğu kanaatindeyiz.

Cattelan’ın taklit eylemi ise, fikrin dışa vurumu, özgünlük ve benzerlik yönlerinden değerlendirildiğinde; muz, yeşil fon ve bandın aynı konumda bir araya geldiği göz önünde tutularak tesadüften fazlasını barındırdığı görülecektir. Cattelan’ın burada esinlenmeden çok daha fazlasını gerçekleştirdiği, mahkemece uygulanan testler ve her iki eserin unsurlarının oranlaması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, Morford’ın, Cattelan’a karşı hem eseri bir araya getiren unsurlar ve unsurların konumlanması açısından koruma talep etmesi ve hak ihlalini önleme talebinde bulunması mümkün olmalıdır.

Bengisu DÜZGÜNER

Mart 2023

bengisu.duzguner@outlook.com


KAYNAKÇA

Le Pliage Çantalarına İlişkin Telif Hakkı Değerlendirmesi Delillendirme Eksikliği Mağduru mu?

Milano İlk Derece Mahkemesi’nin Aralık 2021 Tarihli Kararı Üzerine


Object of Desire: Longchamp Le Pliage Nylon Tote Bag

Moda endüstrisinde elbise, şemsiye, ayakkabı vb. ürünlerin görünümleri üzerinde hangi fikri mülkiyet haklarının bulunduğu çeşitli ülke mahkemelerince ara ara inceleme konusu olmaktadır.

Bu kapsamda Longchamp S.A.S. (“Longchamp”) de dünyaca ünlü ve kült olarak sayılabilecek Le Pliage model çantasına dayalı olarak, üçüncü kişi kullanımlarına karşı etkin bir şekilde mücadele vermektedir. Longchamp Le Pliage çantasının taklit edildiği gerekçesiyle marka ve telif haklarına tecavüz ile haksız rekabet gerekçeleriyle Milano İlk Derece Mahkemesi nezdinde 2019 yılında bir dava açmıştır. Dava konusu çanta modellerinin görselleri aşağıdaki gibidir:  


Milano İlk Derece Mahkemesi bu ihtilafa ilişkin kararını 13 Aralık 2021 tarihinde 10280/2021 No’lu karar ile oluşturmuştur. Mahkeme öncelikli olarak Le Pliage çantasına atfedilecek koruma türünün belirlenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu kapsamda çanta üzerindeki marka ve/veya telif hakkını incelemiştir.

İnceleme sonucunda Milano İlk Derece Mahkemesi, davalının ihtilaflı çantasının dikişleri, boru şeklindeki kulpları ve fermuarının uçlarındaki iki deri dil gibi özellikleri haiz olduğunu ve dolayısıyla orijinal çantanın tüm ayırt edici unsurlarını benimsediğini ifade ederek Longchamp’ın 013928528 ve 014461958 No’lu Avrupa Birliği marka tescillerine (EUTM) dayalı olarak marka tecavüzü iddialarını ve aynı zamanda haksız rekabet iddialarını kabul etmiştir. Son zamanlarda Moon Boot şeklini haiz üç boyutlu ayakkabı markalarının ayırt edici niteliğini tartışan kararlardan farklı olarak, bu ihtilaf incelenirken üç boyutlu çanta şekli markalarının ayırt edici niteliği değerlendirme konusu edilmemiştir.[1] Longchamp’ın EUIPO’da tescilli 013928528 ve 014461958 sayılı üç boyutlu markalarına aşağıda yer verilmiştir:



Diğer yandan mahkeme, telif hakkı koruması iddiasıyla ilgili olarak, Le Pliage çantaları üzerindeki telif hakkı koruması için “sanatsal değer” şartının karşılandığının gösterilememiş olması nedeniyle Le Pliage çantasına dayalı telif hakkı iddialarının kabul edilemeyeceğine karar vermiştir. Bu karar bir ürünün salt yüksek ticari başarıya sahip olmasının ve tanınmasının telif hakkı korumasından yararlanması için yeterli olmadığını ortaya koymuştur. Peki Milano İlk Derece Mahkemesi bu karara nasıl ulaştı? 

Longchamp diğer ihtilaflarında olduğu gibi, bu dosya kapsamında da (i) Çantanın yamuk şekli; (ii) Fermuarın bir kısmını kaplayan çantanın kulpları arasındaki hafif dairesel deri diller; (iii) Çantanın ön tarafındaki iç cebinin dış hatlarını vurgulamaya yarayan dikiş; (iv) Çantanın her iki yanında dairesel elemanlarla biten boru biçimli kulplar; (v) Fermuarın yanlarında bulunan küçük deri şeritler; (vi)  Kullanılan renkler ve malzemeler arasındaki kontrast özelliklerini öne sürerek çantanın telif hakkına konu olması gerektiğini vurgulamıştır ve çanta tasarımının özgünlüğünün bu özelliklerin birleşiminde yattığını savunmuştur. Bunun yanında Longchamp çantanın dünya çapında 1.500 satış noktasında 54 milyon adet satılan bir model olduğunu ve çantanın ticari başarısının inkar edilemez bir boyutta olduğunu ortaya koymuştur.

Milano İlk Derece Mahkemesi ise, çantanın üstün ticari başarısını ve Le Pliage çanta tasarımının orijinal olduğunu kabul etmekle birlikte, bu tasarımın sanatsal bir değeri bulunduğuna ilişkin dosyada yeterli açıklama yer almadığını ileri sürerek telif hakkına tecavüz iddiasını reddetmiştir. Sanatsal değerin gösterimine ilişkin olarak da mahkeme (i) Uzman kültürel ve kurumsal kuruluşlar tarafından estetik ve sanatsal niteliklerin tanınması; (ii) Sergilerde veya müzelerde sergilenmesi; (iii) Sektöre ilişkin basında yayınlanması; (iv) Tasarım ödülleri almış olması; (v) Tasarımın işlevselliğini aşan piyasa değerinin gösterilmesi; (vi) Tanınmış bir sanatçı tarafından tasarımın oluşturulması gibi kriterlere bakılması gerektiğini öne sürmüştür.

Doktrinde bir kesim tarafından bu karar, yerleşik Avrupa Birliği Adalet Divanı kararlarından uzaklaşıldığı gerekçesiyle yoğun bir eleştiriye maruz kalmıştır. İtalyan mevzuatının lafzen, yalnızca orijinal karakter ve sanatsal değer taşındığı müddetçe telif hakkı korumasına izin verdiği belirtilmelidir. Ancak bir süredir Avrupa Birliği mevzuatı ve uygulamasıyla uyumlu bir şekilde bu terimlerin “hususiyet” kavramı çatısında yorumlandığı da not edilmelidir. Dolayısıyla, bugüne dek olan uygulama dikkate alındığında, söz konusu karar ile, “Orijinal olmayan birkaç unsurun kombinasyonu, eğer böyle bir kombinasyon yaratıcının entelektüel çabasını gösteriyorsa, orijinal olabilir” ilkesinin göz ardı edildiği ifade edilmektedir. Eleştirmenlerce, eser üzerinde “orijinal” olmanın yanında “sanatsal değer” kriterinin aranması mevcut İtalyan hukuku yerleşik uygulamasına aykırı ve Avrupa Birliği hukuku ile uyumsuz görülmüştür.

Doktrinde diğer bir kesim ise bu kararın sebebini Longchamp’ın Le Pliage çantaları üzerinde yeterli ve spesifik delillerle telif hakkı bulunduğunu kanıtlayamamış olmasına bağlamaktadır. Diğer bir deyişle, doktrinde bir kesim, Milano İlk Derece Mahkemesi’nin Le Pliage çantaları üzerindeki telif hakkını gerekli kriterleri sağlamadığı gerekçesiyle değil, telif hakkının Le Pliage çantaları üzerinde mevcut olduğunun yeterli deliller ile gösterilemediği gerekçesiyle reddettiğini savunmaktadır. Nitekim bu kesimce, kararda açıkça Le Pliage çantaları üzerinde telif hakkı bulunmadığına hükmeden 2017 tarihli bir mahkeme kararına atıfta bulunulduğu, Longchamp’ın ise bu kararın tersine hükmedilmesini sağlayacak düzeyde delili Milano İlk Derece Mahkemesi’ne sağlayamadığına dikkat çekilmiş ve davacı eleştirilmiştir.  

Sonuç olarak, Longchamp Le Pliage çantaları üzerindeki telif hakkı iddiasını güçlü bir delillendirme yapmamış olması nedeniyle de kaybetmiş olabilir. Bu dava bize, kapsamlı bir portföy oluşturmanın önemini göstermekte ve bir ürünün ticari başarısının o ürünün telif hakkı ile korunabilir nitelikte olduğunu göstermek için yeterli olmadığını hatırlatmaktadır. Dolayısıyla, bu dava bir şekil üzerindeki marka hakkı iddiasından kaynaklı ayırt edicilik karakteri değerlendirmesi ile aynı şekil üzerinde telif hakkı iddiasından kaynaklı orijinallik değerlendirmesi yapılırken bambaşka kriterlerin ortaya konması ve delillerle desteklenmesi gerektiğini göstermektedir.

Fulden TEZER

Mayıs 2022

fuldentzr@gmail.com 


[1] https://iprgezgini.org/2022/04/18/ay-botu-genel-mahkeme-tecnicanin-moon-boot-seklini-haiz-3-boyutlu-markasini-ayakkabilar-icin-ayirt-edici-bulmayan-temyiz-kurulu-kararini-korudu/

ÜNLÜ KİŞİLER BİLGİSAYAR OYUNU KARAKTERİ OLURSA DÖVMELERİ NEDENİYLE TELİF HAKKI İHLALİ ORTAYA ÇIKAR MI?

DÖVME SANATÇILARI İLE BİLGİSAYAR OYUNU FİRMALARI A.B.D. YARGISINDA KARŞI KARŞIYA (Solid Oak Sketchers LLC v. Take-Two Interactive Software)

Pandemi döneminde gıda ve temizlik ürünlerinden sonra en çok satılan ürünler oyun konsolları ve hobi ürünleri olmuş. Hadi itiraf edin siz de belki başlarda bir puzzle aldınız yaptınız ya da bitiremeden sıkılıp kaldırdınız. Sonuçta kimimiz bu süreçte bir ekmek uzmanına dönüşürken kimi kendisini dijital dünyaya kaptırdı; bazılarımız kenarda yarım kalan kitaplarına başladı; bazılarımızsa sporunu aksatmadı. Ya da belki hiçbir şey yapmadınız, hiçbir şey yapmıyor olmanın dayanılmaz hafifliği. Bence muhteşem.

İşte oyun konsollarının satışının patladığı bir dönemde gelin beraber bir video oyunuyla ilgili verilen kararı inceleyelim. Belki sizler de ben gibi hayatınızın bazı dönemlerinde, saat farkından dolayı perişan olmayı göze alıp sabahın 4’üne alarm kurarak uyanıp Kaan Kural ve Murat Kosova ikilisinin müthiş yorumları eşliğinde play-offları izlemişsinizdir. Ya da bir kuşak öncesindeyseniz Murat Murathanoğlu ve İsmet Badem’in enteresan diyaloglarını hatırlarsınız. İşte konumuz da bu basketbol.

10-15 yıl öncesi oyun karakterlerinin yüzlerini seçemediğimiz piksel piksel görüntü ile oynadığımız oyunları şu an çok daha üst düzey kaliteyle oynar olduk. Artık oyun karakterlerinin bütün detayları gerçeğiyle neredeyse birebir aynı oldu. (Hatta bu yazı için fotoğraf ararken oyuncuların gerçek hali diye fark etmeyip oyundaki avatarlarını koymuştum önce.) İşte tam da bu noktada yepyeni bir tartışmamız oldu.

BENİM BEDENİM BENİM DÖVMEM Mİ? YOKSA BENİM ÇİZİMİM BENİM KARARIM MI?

Bu noktada dövmelerle ilgili ansiklopedik bilgiler verip sizleri sıkmak istemiyorum sadece çoook eski bir sanat olduğunu hatta MÖ 2000’lerdeki Antik Mısır mumyalarında bile dövme olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.

Dövme sanatçılarının şirketi olan Solid Oak Sketchers LLC, NBA2K oyununun yapımcısı Take-Two Interactive Software ve 2K Games Inc’ye telif hakkı ihlali iddiasıyla dava açtı. Yakın zamanda sonuçlanan bu dava dünya basınında da kendine geniş bir yer bulmayı başardı.

Her yıl güncellenen versiyonları ile yayınlanan NBA2K, oyuncuların gerçeğe en yakın görüntüleri ile oluşturulmuş bir basketbol oyunu. İşte bu gerçeğe en yakın görüntüleri dediğimiz nokta dövmeleri de kapsıyor. Bu nedenle Solid Oak, NBA oyuncularından Eric Bledsoe, LeBron James ve Kenyon Martin’e yaptıkları toplamda 5 adet dövmenin kendilerinden izin alınmadan bir oyunda kullanılıyor olmasının telif hakkı ihlaline neden olduğunu iddia etti.

Take-Two ise NBA 2K’in mümkün olan bütün gerçekliklerle beraber hazırlandığını vurguladı ve oyundaki bütün detaylara önem verildiğini belirtti. Düdük sesleri, taraftarlar, parkede ayakkabının çıkardığı sesler (çok severim bu sesi nedense), oyun saati, skor tabelası, koçlar, amigolar, hakemler, basketbol topları, stadyum, formalar, oyuncuların aksesuarları gibi her şeyin gerçek bir NBA maçındaki gibi olması için uğraştıklarından bahsetti. Dolayısıyla böyle bir gerçeklik algısı ile yaratılan oyundaki karakterlerin dövmelerinin bu konsept dışında bırakılamayacağını belirtti.

Ancak maç esnasında bu dövmelerin net bir şekilde görülemediğini, NBA2K oynayan birinin bu dövmeleri sadece 400 oyun karakteri arasından LeBron James,’i Kenyon Martin’i veya Eric  Bledsoe’yu seçtiği ihtimalde görebileceğini vurguladı. Ayrıca oyun verilerinin sadece % 0.000286 ila% 0.000431’i gibi çok küçük bir bölümünün dövmelere ayrıldığına ve dövmeli bir oyuncu seçildiğinde bir bilgisayar veya televizyon ekranında dövmenin boyutunun çok küçük olacağına değindi. Dövmelerin maç esnasında oyuncunun saç stilinden daha çok dikkat çekmeyeceğini, zaten çoğu zaman başka bir oyuncunun vücudu ile kapatılacağından ve oyuncuların çok hızlı hareket etmesi nedeniyle net olarak seçilemeyeceğinden bahsetti. Hatta anlatılanları gösteren bir videoyu da mahkemede izletti. Video, oyuncuların dövmelerinin oyunun odak noktası olmadığını, izleyicilerin dövmeleri doğru düzgün göremediğini gösterdi.

Take-Two’nun savunmasında değindiği bir diğer önemli nokta ise oyuncuların dövmelerinin oyunun satışında önemli bir rol oynamadığı oldu. Bu oyunu satın alan tüketicinin pek çok nedenle bu oyunu almayı seçebileceğini ancak LeBron James’in dövmesi için almayacağını belirtti. (Oyundaki simülasyonun dövmesine bakıp da ben bu oyunu alayım diyen normal bir insan olacağını ben de düşünmüyorum şahsen. Yani umarım yoktur.) Bu nedenlerle dövmelerin video oyunu için lisanslanmasına gerek olmadığı belirtildi.

İddiaları inceleyen mahkeme 3 ana noktaya değinerek kararını verdi;

  1. Söz konusu dövmelerin video oyununda kullanımı “De Minimis” bir kullanımdır.
  2. Dövme sanatçıları zımni olarak izin vermişlerdir. Davalı oyun yapımcısı şirket de zımni lisans sahibidir.
  3. Eserin kullanımı adil kullanım ilkelerine uygundur.

“De Minimis” kavramı

Latince bir ifade olan De Minimis “çok küçük şeyler hakkında, minimal” anlamlarında düşünülebilir. Bir mahkemenin davayı karara bağlarken görmezken gelebileceği kadar küçük şeyleri ifade eder.

A.B.D. yasalarına göre de minimis telif hakkı ihlali dava edilemez. Mahkeme, davacının iddialarına dair sunduğu kanıtların telif hakkı ihlaline neden olduğunu ispat edemediğine ve oyuncuların vücudundaki dövmelerin Take-Two tarafından oyunda kullanımının “de minimis” olduğuna karar vermiştir.

Zımni İzin/Lisans

Davalı Take-Two, dövmeleri oyunda kullanmak için zımni lisans sahip olduğunu, çünkü dövmelerin oyunculardan ayrı düşünülemeyeceğini, onlardan bir parça olduğunu ve oyuncuların gerçekliğini yansıtmaya dair izinlerini olduğunu belirtmiştir.

Oyuncuların her biri dövme sanatçılarından bu dövmeleri yapmalarını istemiş, sanatçılar bu dövmeyi oluşturmuş, tasarımları oyuncuların vücuduna işlemişlerdir. Dövme sanatçıları oyuncuların tanındığını, onların kamusal alanlarda, televizyonlarda veya reklamlarda göründüğünü bilerek bu dövmeleri onlara yapmıştır. Dolayısıyla görünüşlerinin bir parçası olacağını biliyorlardı. Oyuncular dövme sanatçıları tarafından dövmelerinin sergilenmesi konusunda kısıtlanmamışlardır. Davalı şirketlerin de oyuncuların görünüşlerini kullanırken dövmeleri de kullanabileceklerine dair zımni bir lisansı vardır. Nitekim oyuncular görünüşlerinin üçüncü kişilerce kullanılmasına dair NBA’e izin vermişler, NBA de bu yetkiyi Take-Two’ya vermiştir. Aynı zamanda oyuncular da doğrudan Take-Two ya görünüşlerinin kullanılmasına dair izin vermişlerdir. Bu nedenle davalılar dövmeleri NBA2K oyununda kullanma hakkına hem dolaylı olarak hem doğrudan sahiptir.           

Adil Kullanım

Amerika Birleşik Devletleri Kanununun 107. maddesi adil kullanım ilkesini düzenlemektedir. Bu madde çerçevesinde bir kullanımın adil kullanım ilkesine uyup uymadığı incelenirken aşağıdaki 4 husus ön planda tutulur:

  1. Bir kullanımın ticari nitelikte olup olmadığı veya kar amacı gütmeyen eğitim amaçlı olup olmadığı dahil olmak üzere kullanımın amacı ve niteliği.
  2. Telif hakkı alınmış çalışmanın doğası.
  3. Bir bütün olarak telif hakkı alınmış çalışmayla ilgili olarak kullanılan bölümün miktarı ve önemi.
  4. Kullanımın, telif hakkı alınmış çalışmanın potansiyel pazarı veya değeri üzerindeki etkisi.

Olayımızda davalılar; dövmeleri kullanma amacının, dövmelerin yapılış amacıyla aynı olmadığını savundular. Yani dövme, vücut sanatı ile kendini ifade etmek için bir araçken, davalıların bu dövmeleri oyunda kullanma amaçları oyuncuları en doğru ve iyi şekilde tasvir edebilmekti. Ayrıca oyundaki dövmeler normaldeki boyutlarından çok daha küçük yaratıldıkları için, oyuncuların dövmeyi oyun oynarken görme ihtimalleri çok azdır. Kaldı ki ayakkabılardan çıkan parke seslerine kadar düşünülerek yaratılan bu oyunda dövmelerin kullanılma sebebi de etkileyici estetik değerleri değil, yine oyuncuların en gerçek halini yansıtmaktır. Yani NBA2K oynayanlar maç esnasında bu dövmeleri görse bile, dövmelerin detaylarını görme ihtimalleri yoktur. Bu nedenledir ki bu dövmelerin oyuna eklenme sebepleri ticari bir getiri uğruna değildir.

Ayrıca dövmelerin doğası incelendiğinde, LeBron James’in oğlunun portresi, 303 sayısı ve alev şekli, büyücü dövmesi, yıldızlar, dalgalar, kuşlar gibi unsurlardan oluşan bütün dövmelerin aslında eşsiz olmadığı, bu motiflerin dövme sanatçıları tarafından çok yaygın olarak kullanıldığı tespit edilmiştir.

Sonuç olarak Amerika Bölge Mahkemesi bu kararı ile oyun yapımcısı şirketin yanında durmuş ve davayı reddetmiştir. Benim de şahsi fikrim mahkemeyle aynı aslında. Dövmeler yaptırdıktan sonra pişman da olsak (bende bu pişmanlıktan iki tane var) karakterimizin de vücudumuzun da bir parçası ve şahsen böyle bir parçayı kendimden bağımsız düşünmem çok zor.

Yazıyı davacı Solid Oak’ın da dövme yaptığı bir başka unutulmaz NBA oyuncusu Kobe Bryant’tan bahsetmeden bitirmeye gönlüm elvermedi. Yakın zamanda kaybettiğimiz Kobe Bryant, Michael Jordan’ın basketbolu bırakmasından sonra bütün dünyada basketbolun yüzü olmuş ve pek çok gence ilham vermişti. İşte o çocuklardan biri de LeBron James’ti. LeBron’un Black Mamba lakablı Kobe için yaptırdığı dövmeyi buraya bırakıyorum.

Ve yine yakın zamanda kaybettiğimiz İsmet Badem’in her maç sonu söylediği klasik kapanış cümlesi ileyazımı sonlandırıyorum.

“Dudaklarınızdan tebessüm, kalplerinizden basketbol sevgisi eksik olmasın.

Gözde EKER

Temmuz 2020

avgozdeeker@gmail.com

S.FISCHER v PROJECT GUTENBERG: TELİF HAKLARI YÖNÜNDEN YER SAĞLAYICININ SORUMLULUĞUNA İLİŞKİN BİR ALMAN MAHKEMESİ KARARI

 

Herkese Merhaba,

Önder Bey’in kaybı konusunda hepimiz üzgünüz elbette, bu vesileyle kendisine bir kez daha başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Ancak bir yandan da “hayatın bizden götürdüklerine rağmen” IPR Gezgini’nin devam etmesinin hem bizim için hem de Önder Bey için önemli olduğunu düşünüyorum.  O sebeple bugün Almanya’dan bir kararı sizlerle paylaşarak siteye katkı sunmak istedim.

Davacı ve Talepleri

Davacı, S. Fischer Verlag GmbH, Almanya’da mukim eski ve yerleşik bir yayınevi ve bir çok başka yazar yanında Heinrich Mann, Thomas Mann ve  Alfred Döblin’in birçok eserinin de basım-yayın hakkını elinde tutuyor.

S. Fischer davalı Gutenberg’in Alman okurlara ulaşacak biçimde yukarıda sayılan kendi yazarlarının en az 18 kitabını Almanca olarak ücretsiz indirilebilir biçimde sitesine koyduğunu tespit ediyor. Akabinde Gutenberg’e bir mektup/ihtarname göndererek bu kitapları sistemden/web sayfasından kaldırmasını ve ayrıca her bir eserin ilk ne zaman indirilmeye uygun şekilde sitede yer aldığını, hangi eserin kaç kez download edildiğini kendisine bildirmesini istiyor, fakat olumlu bir cevap alamıyor. Bunun üzerine Mahkeme’ye başvuruyor. S. Fischer Frankfurt Mahkemesi’nden;

–Project Gutenberg Literary Archive Foundation ve onun CEO’sunun bahsi geçen 18 kitabın (Alman) toplumuna bu şekilde açılmış olmasından dolayı telif hakkı ihlali yaptıklarının tespit edilmesini,

—Telif hakkı ihlali ile ilgili bilgilerin kendisine açıklanmasına karar verilmesini,

–Sitede/web sayfasındaki ihlallerden dolayı davalıların tazminat sorumluluğu bulunduğunun tespit edilmesini talep ediyor.

Ancak bu noktada davacı herhangi bir tazminat miktarı telaffuz etmiyor ki bu Almanya’da telif davalarında çok başvurulan bir yöntem; davacı önce durumun tespitini ve tazminat miktarının belirlenmesi için gerekli bilgilerin kendine sağlanmasını talep ediyor. Bilgiler kendisine geldiğinde ise ikinci aşamada tazminat talebi ileri sürülüyor.

Davalılar

Project Gutenberg Literary Archive Foundation (Gutenberg) Amerika Birleşik Devletleri’nde mukim, kataloğunda 56.000 civarında e-kitap bulunan ücretsiz/kar amacı gütmeyen bir online  arşiv. Diğer davalı gerçek kişi Dr. Gregory Newby ise Gutenberg’in CEO’su.

Gutenberg, arşivinde bulunan  indirilebilir kitapların telif sürelerinin dolduğunu yani bunların kamuya ait olduğunu söylüyor.  Siteyi yönetenler kitapların çoğunun 1923’den evvel ilk basımının yapıldığını ve ABD’de ki 56 yıllık telif korumasının bittiğini iddia ediyor. (şimdi ABD’de telif koruma süreleri, bu konunun nasıl karmaşık ve çetrefilli olduğu, zihinsel sıçrama ve serbest düşünce akışıyla oradan  Rare Window davasına değinme gibi konulara hiç girmeyelim isterseniz)

Gutenberg’in web sayfasının ana yüzü İngilizce ama kullanıcılar dili Almanca veya Fransızca’ya çevirebiliyor ve sitede birçok dilde kitap var ki bunların yüzlercesi de Almanca.

Sitede İngilizce olarak bir disclaimer (yasal uyarı) var ve bu uyarı kısaca şöyle; ABD dışındaki kullanıcıların indirmek istedikleri kitapların bağlı olduğu ulusal mevzuat uyarınca telif hakkı süresinin devam edip etmediğini kontrol etmesini rica ederiz.  Yani kısaca Gutenberg diyor ki “bir kitabı indirmek istiyorsan o kitabın bağlı olduğu ulusal mevzuata göre telif hakkı devam ediyor mu diye sen bak kitabı indirmeden evvel”

Ayrıca kitaplar indirilirken elektronik olarak bir lisans sözleşmesi çıkıyor ve orada şöyle bir hüküm var.

“Bu e-kitap ücretsiz biçimde ve hiçbir kısıtlama olmaksızın herkesin her yerde kullanımına açıktır.  (Bu indirdiğin kitabı) bu kitapta yer alan veya  http://www.gutenberg.org adresinde (mevcut olan) Project Gutenberg lisansı çerçevesinde kopyalayabilirsin, başkasına verebilirsin veya yeniden kullanabilirsin.”

Frankfurt 3. Hukuk Mahkemesi Kararı

Mahkeme davacı lehine hüküm tesis ediyor yani Gutenberg ve onun CEO’sunun Alman Hukuku çerçevesinde telif hakkı ihlalinden  sorumlu olduğunu , telif ihlalinin içeriği ve büyüklüğü hakkında gerekli bilgileri davacı ile paylaşması gerektiğini ve S. Fischer’in tazminat talep etme hakkı olduğunu söylüyor. Ayrıca Mahkeme Gutenberg’e ait web sayfasında davacının bahsettiği 18 kitabın Almanya’dan ulaşılmasının/indirilmesinin engellenmesine de karar veriyor.

Davacı Alman ama davalılar ABD’de mukim. Doğal olarak davalıların öne sürdüğü ilk savunma Alman Mahkemesinin böyle bir davaya bakma yetkisi olmadığı.

Ama Frankfurt’da kürsüde oturan Hakimler davalılar ile aynı görüşte değil ve kendilerinin böyle bir davayı görmeye yetkisi olduğunu söylüyor.

Hakimler, Mahkeme’nin Alman Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu madde  § 32 ZPO’ya göre yetkili olduğunu ki bu maddenin de AB’nin    1215/2012 sayılı Tüzüğünün 7(2) maddesine paralel düzenlendiğini belirtiyorlar önce. Bu maddelere göre haksız fiil, kusurlu fiil, suç doğuran eylem hallerinde yetkili mahkeme zarar verici eylemin gerçekleştiği yer mahkemesidir. Davalılar her ne kadar web sayfalarının Alman kullanıcıları hedeflemediği savunmasını ileri sürse de Hakimler aynı görüşte değil ve eldeki delillerin web sayfasının açık biçimde Alman okuyucuları/kullanıcıları (da) hedeflediğini gösterdiğini söylüyorlar, zira

–web sayfasının Almanca versiyonu da var,

–Almanca dilinde kitaplar da indirilebiliyor

—Gutenberg dünya genelinde okurlara/kullanıcılara ulaşmayı hedefliyor, indirmeden evvel çıkan lisans sözleşmesinde açık biçimde “Bu e-kitap  ücretsiz biçimde herkesin her yerde kullanımına açıktır” deniyor ve ayrıca çıkan yasal uyarı da yine açık biçimde ABD dışından kitap indirmek isteyenlere ulusal mevzuat uyarınca o kitabın telif süresinin dolup dolmadığını kontrol etmelerini söylüyor ki bu ifade Gutenberg’in ABD dışından (Almanya dahil) indirme yapılmasını beklediği/istediği (buradan da indirme yapıldığını aslında bildiği)  anlamına geliyor.

Yetki konusunu halleden Mahkeme sonraki safhada davaya hangi ülke Hukukunun uygulanacağı sorusuna yöneliyor ve diyor ki “uygulanacak olan Alman Telif Hukukudur” çünkü S. Fischer Almanya sınırları içinde koruma talep etmektedir ve bu yorum AB’nin 864/2007 – Rome II Regülasyonuna ve ABAD’ın C-173/11 sayılı Football Dataco kararının 31. Paragrafındaki görüşe uygundur.

Alman Hukuku’na göre edebi eserlerde telif koruması eser sahibinin ölümünden sonra 70 yıl boyunca devam eder. Davaya konu olan eserlerin yazarları 1950-1957 yılları arasında vefat etmiştir. Dolayısıyla Alman telif mevzuatına göre eserler üzerindeki telif hakları devam etmektedir.

Gutenberg ve onun CEO’su yazarların mirasçılarından gerekli izinleri almadan bu eserleri (Alman) toplumuna sunmakla mirasçıların telif haklarını ihlal etmiştir.

Tabi bu noktada davalılar web sayfasının sadece tarafsız bir yer sağlayıcı olduğunu ve davaya konu eserlerin/kitapların bizzat kullanıcılar tarafından sisteme yüklendiğini belirtiyorlar. Yani diyorlar ki “biz ne yaptık ki? Sadece parasız bir yer sağladık, biz zaten kar amacı gütmeyen bir organizasyonuz, insanlar kendileri sisteme girip bu kitapları yüklüyorlar bu durumda biz niye sorumlu olalım ki?” 

Mahkeme ise kısaca şöyle diyor; kusura bakmayın da ben bu savunmadan pek ikna olmadım. Her ne kadar kitaplar platforma gönüllü kullanıcılar tarafından yükleniyor olsa da ;

—–site yüklenilen kitapları kabul ediyor  ve yüklenen içeriklerin kendisine ait olduğunu söylüyor, mesela siz bu kitaplardan “bizim e-kitaplarımız” (our ebooks) diye bahsediyorsunuz sitede.

—Ayrıca her kitabın ilk sayfasında o kitaba ilişkin bir not var örneğin Thomas Mann’ın kitabı için deniyor ki “Thomas Mann (tarafından yazılmış) Buddenbrooks’a ait The Project Gutenberg’in e-kitabı (The Project Gutenberg EBook of Buddenbrooks, by Thomas Mann).

–Bundan öte ortada tartışma konusu olmayan bir husus var; Gutenberg’in CEO’su olan davalı kişi yüklenen bu kitapların çok büyük bir çoğunluğunu kendisi bizzat edit etmiş, gerçi bu durum dava konusu olan 18 kitabın tümü için böyle midir tam belli değil ama bu kitapların bir çoğunun CEO tarafından edit edildiği konusunda taraflar arasında ihtilaf yok.

–Son olarak, Gutenberg lisans sözleşmesi de açıkça gösteriyor ki bizzat davalılar bu e-kitapları kamuya açık hale getirmiş.

Mahkeme konuyu Alman Telemedia Kanunu açısından yer sağlayıcının sorumluluğu(sorumluluktan muaf olması)  yönünden inceliyor. Telemedia Kanunu AB’nin E-Commerce Direktifi’nin bir yansıması aslında. Bu incelemeden sonra ise davalıların yer sağlayıcının sorumlu olmadığı yönündeki iddiaları iki gerekçeyle reddediliyor.

—Yer sağlayıcı içeriği kendisi yüklüyorsa ya da içeriği bir şekilde “kendine ait” kılıyorsa sorumsuz olduğunu söyleyemez.

— Davalılar ihtilafa konu içeriklerin siteden çıkarılması konusunda davacı tarafından uyarıldıkları halde buna uygun davranmamışlar ve bu içerikleri sitede tutmaya devam etmişler. Bu durumda Avrupa’da geçerli olan “safe harbour” sisteminden yararlanmak için aranan gereklilik yerine getirilmemiş, dolaysıyla sorumlu olmadıklarını iddia edemezler.

Bu durumda, diyor Mahkeme, davalılar sorumludur ve davacının istediği bütün bilgileri kendisine sağlamak zorundadırlar. Neyin bilgisini istiyor davacı? Şunların;

–Dava konusu kitapların her biri indirmeye uygun biçimde siteye ilk ne zaman yüklenmiştir,

—Kitapların her biri Almanya’dan kaç defa indirilmiştir

Bu elde edilecek bilgilerin davacının tazminat talebinin ne olacağının hesaplanmasında kullanılacağını söylemiştim yukarıda.

Bu davada şöyle bir değerlendirme yapılabilir; Gutenberg projesi kar amacı gütmüyor, iyi bir amaca ve hatta kamu menfaatine hizmet ediyor görünüyor, niye davacı bunu bu kadar mesele ediyor ki?

Ama bir de konuya şöyle yaklaşalım; bu kitapların telifi ABD’de bitti diye dünyanın her yerinde bunların kamu malı haline gelmesini kabul mü edelim yani, peki yazarların mirasçılarının hakları ne olacak? Davalının savunmaları kabul edilirse o zaman telif koruması dünya genelinde kitabı bir ülkede yayınlayanın  kendi hukukuna tabi hale gelir ki bu durumun ülkesel hukuklar arasında çelişki doğuracağı, telif haklarının ülkeselliği prensibine aykırı olacağı açık. Bütün bunların doğal sonucu ne olur sizce? Tabi ki kitabı yayınlamak için telif korumasının en kısa olduğu bir ülke seçer ve orada basar-yayarsınız, böylece dünyanın her yerinde de eseri kamu malı haline dönüştürüverirsiniz.  Bütün bu hallerde telif korumasının ne anlamı kalıyor?

(District Court of Frankfurt am Main 3rd Civil Division, File Reference ; 2-03 O 494/14)

Özlem Fütman

ofutman@gmail.com

Mart 2018

Ünlü Futbolcu Bastian Schweinsteiger Nazi Askerine Benzetildiği Oyuncak Figürlerin Üreticisine Dava Açmaya Hazırlanıyor

bastian1

 

IPR dünyasında ilginç bir haber çıkmadan neredeyse tek bir gün geçmiyor.

Geçtiğimiz haftanın ilginç haberinin öznesi, futbolseverlerin yakından tanıdığı eski Bayern Münih, yeni Manchester United oyuncusu, karizmatik isimli Alman futbolcu Bastian Schweinsteiger oldu. Söylenmesi en zevkli isimlerden birisine sahip olan Schweinsteiger, yüz hatları itibarıyla Alman ırkının en belirgin özelliklerini (mavi gözler, sarı saç, düzgün burun, vb.) taşımaktadır.

Schweinsteiger’in son günlerde karşılaştığı sürpriz, yani Nazileri simgeleyen bir yüz haline gelmekse, uluslararası bir kariyere sahip Alman’ın en son isteyeceği şey olmalı.

Hong Kong’da yerleşik “Dragon in Dream” isminde bir firma internet üzerinden 2. Dünya Savaşı askerlerinin figürlerini satmaktadır. http://did.co/ adresinden erişebilecek internet sayfasında firmanın ürünlerinin görülmesi mümkündür.

“Dragon in Dream”in satışa sunduğu figürler arasında, 2. Dünya Savaşı’na katılmış çeşitli ülke askerlerinin figürleri yer almaktadır. Alman askerleri figürlerinden birisini ise “Bastian” isminde bir asker oluşturmaktadır.

Asker “Bastian”ın, futbolcu “Bastian Schweinsteiger”le benzerliği açıkça ortadadır, hatta asker figürünün Schweinsteiger’den esinlenilerek yapıldığı açıktır. “Dragon in Dream”, yüz benzerliği ile yetinmemiş, figürün adını “Bastian” koyarak, “Bastian Schweinsteiger”le benzerliği iyice ayyuka çıkarmıştır. 2. Dünya Savaşı’nın Almanya bakımından Nazilerle, ırkçılıkla ve soykırımla özdeşleşmiş olması, bir Nazi askerine benzetilen Schweinsteiger’ı oldukça rahatsız etmiştir.

bastian4

Benzerliğin ortaya çıkmasının ardından Schweinsteiger’in hukuki temsilcilerinden bir açıklama gelmiş ve “Dragon in Dream” firmasına karşı hukuki prosedürlerin başlatılmasının söz konusu olduğu belirtilmiştir. http://www.bbc.com/news/world-europe-34606799 bağlantısından erişebilecek habere göre futbolcunun menajerleri hukuki işlemler konusunda Almanya merkezli avukatları yetkili kılmıştır.

İnternet sitesinde yer alan “Bastian” figürü birkaç elbise taşımaktadır. Askerin kullandığı aksesuarlar arasında gamalı haçlı bir kartal figürü de yer almaktadır. BBC’ye açıklama yapan bir Alman avukata göre, oyuncak figürün Schweinsteiger’e bu denli benzemesi futbolcunun kişilik haklarının ihlali niteliğindedir. Buna ilaveten, Schweinsteiger’in gamalı haç taşıyan bir Nazi askeri olarak gösterilmesi büyük bir karalama ve hakarettir.

bastian2

Telegraph gazetesine açıklama yapan “Dragon in Dream” temsilcisi “Patrick Chan”, benzerliği tamamen tesadüfi olarak nitelendirmiştir. “Figür tipik bir Alman esas alınarak hazırlanmıştır. Almanların çoğunun böyle gözüktüğünü düşünüyoruz. Ayrıca, Bastian Almanya’da oldukça yaygın bir isimdir.” http://www.telegraph.co.uk/sport/football/teams/manchester-united/11947610/Bastian-Schweinsteiger-to-sue-toy-company-over-Nazi-doll-called-Bastian.html

“Dragon in Dream” firmasının web sitesinde gerçek karakterlerle benzerlik ihtiva eden tek figür “Bastian” değildir. 2. Dünya Savaşı Amerikan askerleri bölümünde yer alan “Ryan” figürü, “Er Ryan’ı Kurturmak” filminde baş rolü oynayan “Matt Damon”un neredeyse aynısıdır (http://did.co/category/product/normandy-70th-anniversary-edition—101st-airborne-division—special.html) . Aynı şekilde, “Koulikov” adındaki Rus askeri figürü, Stalingrad savaşında keskin nişancıların mücadelesini konu alan “Kapıdaki Düşman” filminde “Koulikov” isminde bir karakteri canlandıran aktör “Ron Perlman”in neredeyse aynısıdır (http://did.co/category/product/wwii-russian-sniper—battle-of-stalingrad-1942.html).

ryan4 ryan3

kulikov kulikov2

“Dragon in Dream” firmasının bu karakterlerin herhangi birisinin görünümünün kullanımı konusunda aktörlerden veya film stüdyolarından izin aldığını gösterir bilgi web sitesinde yer almamaktadır. Bu çerçevede, film yapımcılarının telif hakkına tecavüz iddialı dava açmaları oldukça olası gözükmektedir.

Schweinsteiger’in açacağı dava ise kişilik haklarına tecavüzün yanısıra kendisinin Nazi askeri olarak gösterimi nedeniyle hakaret veya karalama içerikli de olabilir.

Davalar bir tarafa, 2. Dünya Savaşı meraklısı bir kişi olarak, “Dragon in Dream” firmasının figürlerinin oldukça başarılı olduğunu söylemeden yazıyı bitirmek istemiyorum. Gerçi figürlerinin tanesinin fiyatının 120 Amerikan Doları olduğu dikkate alındığında, figürlerin yüzleri seçilirken firmanın daha özenli çalışmış olması gerektiği de ortadadır.

Önder Erol Ünsal

Kasım 2015

unsalonderol@gmail.com

Eminem, Yeni Zelanda Ulusal Partisi’ne Karşı – İlgi Çekici Bir Telif Hakkına Tecavüz Tartışması

eminem

 

“The New York Times”da 16 Eylül 2014’de yayınlanan habere göre (http://www.nytimes.com/aponline/2014/09/16/world/asia/ap-as-new-zealand-eminem.html?hp&action=click&pgtype=Homepage&version=WireFeed&module=pocket-region&region=pocket-region&WT.nav=pocket-region&_r=0), A.B.D.’li ünlü rap şarkıcısı “Eminem”in yayın haklarını elinde bulunduran firma, Yeni Zelanda Ulusal Partisi’ne karşı dava açmıştır. Davanın nedeni seçimler öncesinde iktidarda bulunan “Ulusal Parti”nin seçim kampanyasında “Eminem”in ünlü “Lose Yourself” şarkısını izinsiz biçimde kullanmasıdır.

NY Times haberinde, Detroit merkezli Eight Mile Style ve Martin Affiliated isimli davacıların sözcüsü olan Joel Martin’in açıklamalarına yer verilmiştir. Martin, “Müzik yayıncılarının haklarını Yeni Zelanda’da savunmaktan sorumlu olan siyasal partinin telif haklarına bu derecede düşük saygı göstermesi hayal kırıklığı yaratmaktadır ve üzücü olduğu kadar ironiktir…Eminem’in haklarını korumak için hiç vakit kaybetmeden gerekli işlemleri yapacağız.” ifadelerine yer kullanmıştır. Buna ilaveten, zararların telafisi amacıyla Yeni Zelanda Yüksek Mahkemesi nezdinde dava açıldığı da belirtilmiştir.

Ulusal Parti tarafından yapılan açıklamada, partinin kullandığı eserin orijinalinin Los Angeles’ta yerleşik Spider Cues Music tarafından yayınlandığı ve partiye Avustralya merkezli bir tedarikçi tarafından satıldığı belirtilmiştir. Bu çerçevede parti kendisini sonuna dek savunacaktır. “Ulusal Parti, seçim kampanyasında tanıtım amacıyla kullandığı müzik parçasının herhangi bir sanatçının telif hakkıyla korunan eserine tecavüz içerdiği iddialarını tamamen reddetmektedir.” Bununla birlikte, Ulusal Parti, seçimlerden iki hafta önce anlaşmazlık konusu müzik parçasını kullanmayacağını belirtmiştir.

Davanın ne şekilde gelişeceğini şu andan tahmin etmek zor olsa da, sivri dilli rapçi Eminem’in bir sonraki albümünde Yeni Zelanda Ulusal Partisi’nden bir iki satırla da olsa bahsedebileceğini düşünebiliriz.

Youtube’da yaptığım aramada, Yeni Zelanda Ulusal Partisi’nin seçim kampanyasında kullandığı videonun silinmiş olduğunu tespit ettim, gene de merak eden okurların şarkının kullanım biçimi hakkında fikir elde etmesi amacıyla, konu hakkında yapılan – ve seçim kampanyasında kullanılan reklamı da içeren – bir haber videosunu ve şarkının orijinal halini paylaşıyorum.

Bu arada merak edenler için, 20 Eylül 2014’de gerçekleşen seçimin sonucunda, Ulusal Parti’nin oyların %48’ini alarak seçimden birinci parti olarak çıktığını da belirtelim.

https://www.youtube.com/watch?v=YSszilc7XwU

 

Önder Erol Ünsal

Eylül 2014

unsalonderol@gmail.com

“Matrix” Filmine Yönelik Telif Hakkına Tecavüz İddiası Haksız Bulundu

matrix

 

Son yıllarda hepimizin aşina hale geldiği “Bu fikrin asıl sahibi benim” veya “Bu film (veya reklam) benim eserimden esinlenilerek çekildi” içerikli iddialar, suç isnat edilen taraf ünlü bir kişi veya büyük bir firma olduğu sürece, suçun gerçekten oluşup oluşmadığından bağımsız olarak, iddia sahibine kısa yoldan şöhret imkanı sağlamaktadır. Kanaatimce, Andy Warhol’un “Gelecekte herkes 15 dakikalığına dünya çapında ünlü olacaktır. (In the future everyone will be world-famous for 15 minutes.)” deyişine giden en kısa yol, popüler bir filme veya kitaba yöneltilecek “Ana fikir aslında bana ait.” suçlamasıdır. Suçlamanın gerçekliğinden bağımsız olarak, herkes öncelikle bu iddiayı haberleştirmeye çalışacağından, ortada gerçek bir esinlenme veya kopyalama olmasa da, suçlanan taraf öncelikli olarak kopyacı damgasını taşımaya başlayacak ve iddia sahibine her türlü karalamayı serbestçe yapabileceği platformların ve kısa süreli şöhretin kapılarını açacaktır. İddiaların gerçekliğinin tartışılacağı ve kesin hükmün verileceği makam yargı olsa da, yargı süreçleri sonuçlanana dek geçecek uzun süre, popüler eser üzerindeki sis bulutunun dağılmasını engelleyecektir.

 

Dünyaca ünlü ve kült haline gelmiş “Matrix” filmi de bu iddialardan nasibini almıştır. 2013 yılında “Thomas Althouse” isminde bir yazar, Matrix filminin kendi eserlerinden birisinden kopyalandığı gerekçesiyle dava açmıştır. Thomas Althouse, kendisine ait “The Immortals (Ölümsüzler)” senaryosunu, Matrix filminin yapımcısı “Warner Brothers” şirketine 1993 yılında verdiğini ve kendi eseriyle sonradan izlediği Matrix üçlemesinin çok sayıda benzerlik içerdiğini iddia etmektedir. Matrix üçlemesinin ilk filmi 1999 yılında çekilmiş ve dava 2013 yılında açılmış, bir diğer deyişle Althouse’un farklılıkları tespit etmesi 14 yıl almış olsa da, iddia kült haline gelmiş bir filme yönelik olduğundan yankı uyandırmıştır.

 

Althouse’un, “The Immortals” hikayesinin ana fikri, ölümsüzlük ilacı içip ölümsüz hale gelen ve yeniden uyandığı 2235 yılında tekrar canlanan Hitler ve Nazileriyle savaşan bir CIA ajanının hikayesini içermektedir. Matrix üçlemesinin en azından ilk filmini herkesin izlediğini varsayarak Matrix filminin hikayesini burada özetlemek istemiyorum, ama en azından senaryonun ana fikrinin, Althouse’un senaryosuyla herhangi bir benzerlik içermediğini belirtmek yerinde olacaktır. Bununla birlikte, Althouse, kendi senaryosuyla Matrix filmi arasında 100’den fazla benzerlik olduğunu iddia etmektedir.

 

A.B.D.’nin Kaliforniya eyaletinde görülen ve 28 Nisan 2014 tarihinde karar verilen davada, mahkeme Althouse’u haksız bulmuştur. Mahkemeye göre, Althouse tarafından listelenen 119 benzerliğin tamamı, telif hakkı koruması için çok genel nitelikte, bir tarza ilişkin olarak kullanımı zorunlu olan veya alışagelmiş nitelikte ve yaygın biçimde kullanılan, orijinal nitelikte olmayan hususlardır. İki hikaye arasındaki tek benzerlik, her iki hikayede de, itaatkar bir gruba eziyet eden ve o grubu yok etmeye çalışan baskın bir grubu durdurmaya çalışan bir kahramanın varlığıdır. Yargıç Klausner’e göre, Matrix üçlemesinin ve Ölümsüzler senaryosunun temelleri o kadar farklıdır ki, hikayelerin kurgusunun esasen benzer olduğunu düşünmek mantıksız olacaktır.

 

Bu hususa ilaveten Warner Brothers firmasının, Matrix üçlemesine ilişkin olarak yönetmen Wachowski kardeşlerin çalışmasının 1992 yılında başladığını ve üçlemenin ilk taslağının 1993 yılında ortaya çıktığını belirttiği de ifade edilmelidir.

 

Althouse, Ölümsüzler senaryosundaki ana kahraman ile Matrix’in ana karakteri Neo arasında benzerlikler bulunduğunu öne sürmektedir (her iki karakter de (Jim ve Neo) insanları özgürleştirmek istemektedir, her iki karakter de diğer kimliklerinin ölümünden korkmaktadır, her iki karakterin de nefret ettikleri bir düşmanı vardır). Yargıç Klausner, bu iddialara ilişkin olarak, bu özelliklerin filmlerde ve edebiyatta sıklıkla rastlanan standart unsurlar olduğunu belirtmiştir. Althouse, iddiasında dine ilişkin imalar ve referanslarda bulunmuş ve her iki hikayede de bu unsurların yer aldığını belirtmiştir. Buna karşılık, mahkeme, Hıristiyanlığa ve mesihe imaların edebiyatta yüzyıllardır yapıldığını ve bu imaların esasen korunabilir mahiyette olmadığını ifade etmiştir.

 

Mahkeme sonuç olarak, her iki eserin konularını oldukça farklı biçimde işlediğini ve ifade ettiğini belirtmiş ve davacıyı haksız bulmuştur. Davacının temyiz veya itiraz gibi yolları kullanıp kullanmayacağı konusunda ise bilgim olmadığını belirtmeyelim.

 

Davanın detaylarını merak edenlerin Google’da “Thomas Althouse Matrix” şeklinde bir arama yapması yeterli olacaktır. Benim alıntılarım esasen http://www.worldipreview.com/news/warner-brothers-victorious-in-matrix-copyright-suit-6574 yazısından oldu.

 

1999 yılında peşpeşe izlediği “Matrix” ve “Fight Club” filmlerinin ağır etkisi altında kalan ve her iki filmi de dokunulmaz kabul eden bu satırların yazarı, Matrix filminin bu suçlamalardan temiz biçimde kurtulmasına doğrusu oldukça sevinmiştir. Buna karşılık, başta belirttiğimizi sonda da ifade edecek olursak, kısa yoldan şöhret olmak istiyorsanız popüler bir esere sahip çıkın, eser sahibi kendini temize çıkartana kadar siz şöhreti tadar, belki bunu ticari kazanca dönüştürebilir ve 15 dakikalığına da olsa dünya çapında ünlü olabilirsiniz. Benden duymuş olmayın!

 

Önder Erol Ünsal

Nisan 2014

unsalonderol@gmail.com

Sir Elton John Telif Hakkı İhlali Davasında Suçsuz Bulundu – “Nikita” v. “Natasha” Davası

nikita(Görsel http://www.vob-clip.com/clips-1990-1999/1386-elton-john-nikita-1990-vob.html adresinden alınmıştır.)

Yaşamımın herhangi bir aralığında sıkı bir Elton John takipçisi veya seveni olmamakla birlikte, sanatçının bazı şarkılarını (Rocket man, Your song başta olmak üzere) çok severim. Görsel hafızama kazınan başlıca Elton John videosu ise şüphesiz “Nikita” şarkısına ait olan videodur. 30’lu yaşlarının son yıllarını geçiren yaşıtlarımın da benden farksız olduklarını düşünüyorum.

 

1985 yılında piyasaya sürülen “Nikita” şarkısı gerek videosunun ilginç hikayesi, gerek videodaki Nikita karakterinin güzelliği (80’lere ait kıyafetler ne kadar çirkin olsalar da güzeli çirkine çevirememişler), gerekse de videonun başında Berlin Duvarı üzerinde görülen Türkçe “kahrolsun faşizm” yazısının yarattığı ilginçlik gibi nedenlerle, benim için her zaman şarkının kendisinden daha ilgi çekici olmuştur.

 

Şarkının videosunu aşağıdaki Youtube bağlantısından izleyecek okuyucuların şarkı hakkındaki hafızası tazelenecektir.

“Nikita” şarkısı son yıllarda, şarkının kendisinden veya videosundan çok Elton John aleyhine açılan bir intihal davasının konusunu teşkil ederek, gündemi meşgul etmiştir. Davaya ilişkin olarak 17 Temmuz 2013 tarihinde verilen karar Elton John’a muhtemelen rahat bir nefes aldırmıştır.

 

Davacı, Güney Afrika Cumhuriyeti vatandaşı Guy Hobbs, şarkı sözü yazarı ve fotografçıdır. Hobbs, 1982 yılında (soğuk savaş devam ederken), bir seyahat gemisindeki Rus kızıyla olan aşk öyküsünü konu olan “Natasha” isminde bir şakı yazar. Şarkıda, Rus kızının gemiyi terk etmesine izin verilmemektedir. Hobbs, şarkısının telif hakkını 1983 yılında kaydettirir ve şarkısını “Big Pig Music” dahil olmak üzere çeşitli plak şirketlerine gönderir, ancak şirketlerden yanıt alamaz. Bu arada “Big Pig Music” firmasının Elton John şarkılarının yayıncısı olduğu da belirtilmelidir. Hobbs, 2001 yılında Elton John”un “Nikita” şarkısının sözlerini inceler ve kendi şarkısıyla Elton John’un şarkısı arasındaki benzerlikler tespit eder. Hobbs, benzerliğe ilişkin görüşlerini bir çok kez Elton John’a yazar, ancak iddiasına göre kendisinden hiçbir yanıt alamaz. Bunun üzerine, Hobbs, Elton John aleyhine, 2012 yılında Amerika Birleşik Devletlerinin Illionis eyaletinde telif hakkı ihlali gerekçesiyle dava açar.

 

Davacı Hobbs, mahkemenin dikkatini her iki şarkıda da yer alan bazı özgün unsurların benzerliğine çekmektedir: Her iki şarkıda da Batılı bir erkekle, komünist bir ülkenin vatandaşı bir kadının soğuk savaş sırasındaki imkansız aşkı konusu işlenmektedir, kadınların isimleri (Nikita – Natasha) fonetik olarak benzerlik göstermektedir, şarkılarda ortak olarak “you will never know”, “I need you” gibi sözler kullanılmıştır, her iki şarkıda da gerçek yaşamda gerçekleşmemiş olaylara referans yapılmaktadır, sevgilinin açık renkteki gözleri tarif edilmektedir ve sevgiliyle yazılı iletişim şeklinde ifade biçimi kullanılmıştır.

 

Hobbs’a göre, sayılan unsurlar ve daha başka unsurların benzerliği kendi şarkısı bakımından özgün bir ifade biçimi kombinasyonu olarak görülmeli ve özgün kombinasyon için telif hakkı korumasının ortaya çıktığı anlamında değerlendirilmelidir.

 

Illionis mahkemesi, davayı, Hobbs tarafından sayılan benzerliklerin tek başlarına telif hakkı korumasına konu olmasının mümkün olmamasını ve benzer oldukları öne sürülen, ancak tek başlarına telif hakkı kapsamında korunmaları mümkün olmayan unsurların kombinasyonu nedeniyle telif hakkı oluşmayacağı yönündeki içtihadı (bkz. Peters v. West, 692 F.3d 629, 632 (7th Cir. 2012)) öne sürerek reddeder. Mahkeme Peters v. West kararını belirtmenin yanısıra, incelenen vakada, benzer oldukları öne sürülen unsurların kombinasyonun da telif hakkı ihlaline yol açmayacağı kanaatine vardığını belirtmiştir. Hobbs mahkeme kararına karşı temyiz yoluna gider ve dava Birleşik Devletler Temyiz Mahkemesi 7. Dairesi tarafından görülür.

 

Hobbs, Temyiz Mahkemesinde özgün kombinasyon teorisini yineler. Bu teoriye göre, tek başlarına telif hakkı korumasına konu olamayacak unsurların, bir şarkıda özgün biçimde seçimi, uyarlanması ve birleştirilmesi telif hakkı korumasına konu olabilecektir. Hobbs’a göre, Peters v. West kararı buna engel değildir ve yukarıda paragraflarda saydığımız unsurların benzerliği Nikita şarkısının, kendisine ait Natasha şarkısından kaynaklanan telif hakkını ihlal ettiği sonucuna varmak için yeterlidir.

 

Temyiz Mahkemesi, Illionis mahkemesinin Peters v. West kararını doğru yorumlayıp yorumlamadığı tartışmasına girmeksizin (kararın dipnotlarında Illionis mahkemesinin kararı doğru yorumlamadığı işaret edilmektedir), davacının benzerlik iddialarını tek tek değerlendirir ve şarkıların benzer unsurların kombinasyonu olarak değerlendirilmesi halinde de esasen benzer olmadıkları sonucuna ulaşır.

 

Temyiz Mahkemesine göre, Hobbs’un iddiaları, telif hakkı korumasının iki temel ilkesi bakımından problem içermektedir. Bu genel ilkelere göre, Telif Hakkı kanunları, genel anlamda fikirleri değil, bu fikirlerin belirginleştirilmiş ifade biçimi korur ve belirginleştirilmiş ifade biçimleri açısından da, Telif Hakkı kanunları, belirli bir konu işlenirken kaçınılmaz veya standart biçimde yer verilmesi gereken olayları, karakterleri veya hikayelerin geçtiği yerleri korumaz. Belirtilen ilkeler göz önüne alınarak yapılan değerlendirme, “Natasha” ve “Nikita” şarkılarının sözleri dikkate alındığında, davacı Hobbs tarafındna öne sürülen benzerlik gerekçelerinin 4’ü bakımından ifade ediliş biçimi bakımından farklılık bulunduğu, kalan 2 benzer unsurun ise popüler aşk şarkılarında yer verilen vazgeçilmez, standart veya basit nitelikte unsurlar olduğu görülmüştür.

 

Temyiz Mahkemesi, kararında davacının iddialarını detaylı olarak incelemiş ve iki şarkının esasen farklı hikayeleri anlattığı ve birbirlerinden sadece küçük farklarla ayrılmadığı sonucuna ulaşmıştır. Mahkemeye göre, “Natasha” İngiliz bir erkekle Ukraynalı bir kadın arasında gerçekleşen, kısa ve romantik bir yakınlaşmayı konu alır. Tarafların somut ilişkisi kadının deniz seyahatine devam etmesi zorunluluğu nedeniyle sona erer. “Nikita” ise bunun tersine, bir kadını uzaktan gören ve seven bir erkeğin hikayesini anlatır. Bu aşk hiçbir zaman fiziksel olarak gerçekleşmez, çünkü taraflar birbirlerinden silahlar ve sınır kapılarıyla ayrılmıştır. Sonuç olarak, Temyiz Mahkemesi, “Natasha” ve “Nikita” şarkılarının, başkasının eserini kopyalamama kuralının ihlali anlamına gelebilecek yeterlilikte özgün benzerlikler içermediği görüşüne ulaşmıştır. Bu çerçevede, davacı Hobbs’un telif hakkına tecavüz iddiası reddedilmiş ve Illionis bölge mahkemesinin kararı onanmıştır. Kararın detaylarını merak edenlerin karara http://media.ca7.uscourts.gov/cgi-bin/rssExec.pl?Submit=Display&Path=Y2013/D07-17/C:12-3652:J:Manion:aut:T:fnOp:N:1169984:S:0 bağlantısı aracılığıyla erişimi mümkündür.

 

“Natasha” – “Nikita” uyuşmazlığı, telif hakkı tartışmalarının ünlü bir şarkı ve sanatçı açısından ortaya çıkması bakımından dikkat çekicidir. Oldukça başarılı bir kariyere sahip ve kraliçe tarafından sir unvanı ile taçlandırılmış Elton John’un, kariyerine gölge düşürebilecek iddianın mahkemece reddedilmesi nedeniyle derin bir nefes aldığını tahmin etmek ise güç değildir. Benzer yöndeki iddialar kimi zaman ülkemizde de ortaya çıktığından (bir içecek firması reklamına yönelik olarak gazetelerde yer alan rüyamı çaldılar iddiası, vb.), telif hakkı ihlali konusunda geniş bir içtihada sahip A.B.D. mahkemeleri kararlarının incelenmesi şüphesiz ilginç ve zevk veren bir araştırma alanı olacaktır.

 

Önder Erol Ünsal

Temmuz 2013

 

Porno Filmler Telif Hakkı Kapsamında Korunabilecek Derecede Fikri Yaratıcılık İçerir mi? Dikkat Çekici bir Münih Bölge Mahkemesi Kararı

malibumedia1(Görsel http://www.ibtimes.co.uk/articles/366338/20120724/bittorrent-porn-malibu-media-jeff-fantalis-louisville.htm adresinden alınmıştır.)

 

Okuyucular arasında halen “The IPKAT” bloğunu takip etmeyenler varsa kendilerine www.ipkitten.blogspot.com adresinden “The IPKAT”i izlemelerini şiddetle öneriyorum. Twitter üzerinden çok sayıda IP haber sitesini ve kurumunu takip ederek, dünyada fikri-sınai haklar alanında neler olup bittiğini izlemeye çalışan birisi olarak, “The IPKAT”teki ölçüde kapsamlı ve yerinde yaklaşımlarla başka herhangi bir blog veya sitede karşılaşmadığımı kesinlikle belirtmem gerekiyor.

 

“The IPKAT”te bugün karşılaştığım bir yazı, bana oldukça dikkat çekici geldiği için yazının içeriğini sizlerle de paylaşmak istedim. Yazının konusunu oluşturan mahkeme kararı Almanca olduğu ve lise yıllarından kalma Almanca bilgim kararın aslını aktarmaya yeterli olmayacağından, mahkeme kararını “The IPKAT”te yer alan içerik üzerinden aktarmayı tercih ediyorum. Kararın Almanca aslını incelemek isteyenlerin karara http://www.wbs-law.de/wp-content/uploads/2013/06/LG-M%C3%BCnchen-7-O-22293-12.pdf bağlantısından erişmesi mümkündür.

 

Münih Bölge Mahkemesi, Mayıs 2013’de verdiği kararda (karar no: 7 O 22293/12), çevrimiçi porno film paylaşımına yönelik bir şikayeti değerlendirmiştir. Şikayetin ve kararın kendisi çok ilginç olmamakla birlikte, şikayet incelenirken mahkeme tarafından yapılan bir değerlendirme özellikle dikkat çekici niteliktedir. Şikayetin içeriğine girmeden önce, vakanın çoğaltma hakkıyla ilgili olmadığı belirtilmelidir.

 

Porno film yapımcısı “MALIBU MEDIA” şirketi, kendisine ait “Esnek Güzellik (Flexible Beauty)” ve “Genç Tutku (Young Passion)” filmlerini, internet üzerinden izinsiz biçimde paylaşan Almanya’da yerleşik dosya paylaşımcılarının IP adreslerinin tespit edilmesi için mahkemeden emir çıkarttırır. “MALIBU MEDIA” bu yolla, telif haklarını ihlal ederek izinsiz dosya indirdiklerini öne sürdüğü dosya paylaşımcılarından maddi tazminat talep etme niyetindedir.

 

Mahkemenin IP adreslerinin tespiti kararının ardından, dosya paylaşımcılarından ikisi, “MALIBU MEDIA”nın telif hakkı sahibi olmadığı gerekçesiyle Münih Bölge Mahkemesine şikayette bulunur. Münih Bölge Mahkemesi, incelemenin ardından 7 O 22293/12 sayılı kararı ile şikayetleri haklı bulur. Mahkemeye göre, “MALIBU MEDIA”nın ismi filmlerde geçmemektedir ve “MALIBU MEDIA” telif hakkı sahibi olduğunu ispatlayamamıştır. Filmlerin jeneriğinde, yapımcı olarak başka bir firma belirtilmiştir ve ayrıca, “MALIBU MEDIA” filmlerin Almanya’da piyasaya sürüldüğünü ve dolayısıyla Alman Telif Hakkı Kanunu kapsamına girdiğini ispatlayamamış durumdadır.

 

Yukarıda sayılan gerekçeler, bilinen veya tahmin edilebilen değerlendirmeler olmakla birlikte, mahkemenin asıl çarpıcı tespiti, filmlerin içeriğinin telif hakkına konu olup olamayacağı noktasında ortaya çıkmıştır.

 

 

Mahkemeye göre, uyuşmazlığın konusunu oluşturan ve tamamen pornografiden oluşan filmlerin, Alman Telif Hakları Kanunu madde 2(2)’de yer alan “kişisel fikri yaratım (personal intellectual creation)” tanımı kapsamına girip girmediği şüphelidir. Mahkeme, filmlerin cinsel birleşmeyi kaba biçimde gösteren içeriğe sahip olmaları nedeniyle, Alman Telif Hakkı Kanunu madde 94 kapsamındaki korumadan yararlanmalarının mümkün olmadığı görüşündedir.

 

Münih Bölge Mahkemesinin sergilediği yaklaşımın tersi bir yaklaşım ise, A.B.D.’nde, taraflarından birisi gene “MALIBU MEDIA” olan bir davada ortaya konulmuştur (“MALIBU MEDIA” telif hakkı trolü olarak bilinen bir firmadır, patent ve marka trolleri hakkında bloğumdaki önceki yazıları inceleyebilirsiniz.). http://phillylawblog.wordpress.com/2013/06/11/the-bellwether-trial-malibu-media-v-does-what-have-we-learned-my-five-takeaways-from-the-trial/ bağlantısında detaylarını görebileceğiniz bir davada, mahkeme takip eden tespitlerde bulunmuştur: “Telif hakkı kanunlarının eserin içeriğinden bağımsız olduğu açıktır. Ve, telif hakkı hukuku bakımından, cinsel içerikli materyal ile basılı bir eser arasında hiçbir ayırım yoktur. İçeriğin ne olduğunun hiçbir önemi bulunmamaktadır. Pornografi ve yetişkin filmleri herkesin zevkine uygun olmayabilir, bir hakim olarak, telif hakkı kanunlarının içerikten bağımsız olduğunu göz ardı ederek karar veremem, ve “MALIBU MEDIA”nın ürünlerinin içeriğini esas alarak önyargı veya ayrım oluşturamam.”

 

Hepimizin bildiği gibi, Türkiye’de kimse porno film izlememesine rağmen (!), Türkiye, internet üzerinde “porno” ve benzeri içerikteki kelimelerin en çok arandığı ülkelerden birisidir. Bir diğer deyişle, porno karşıtı (!) olsak da, gelecekte yabancı porno film yapımcısı şirketlerin filmlerinin ülkemizde yasadışı biçimde internet üzerinden indirildiği, dolayısıyla telif haklarına tecavüz edildiği şikayetinde bulunmaları olasılığı mevcuttur. Bu tip şikayetlere karşı, şikayet edilen kişilerin, yukarıda yer verilen Münih Bölge Mahkemesi kararında kullanılan argümanı karşı tez olarak sunmaları mümkün olabilir. Münih Bölge Mahkemesinin argümanı, muhtemelen yerleşik hale gelmemiş veya bir daha tekrarlanmayacak ve hepsinden önemlisi şikayet konusu filmler için verilen genele yayılamayacak bir karar niteliğindedir (tersi yaklaşım yukarıda yer verildiği üzere A.B.D.’nde sergilenmiştir), bununla birlikte kararın, porno filmlerin telif hakkı kapsamında korunabilecek düzeyde yaratıcılık içerip içermedikleri konusunda dikkate değer bir yaklaşımı yansıttığı ortadadır.

 

Önder Erol Ünsal

Eylül 2013