Etiket: markaların birlikte var olması

Adalet Divanı Temyiz Mahkemesi’nin “ASOS” Kararı (C-320/14 P) – “Sulh İçinde Birlikte Var Olma (Peaceful Coexistence)” Olgusunun İspatı Neredeyse “İmkansız”…

coexist

Bloğumuzu takip eden okuyucularımız son yazılarımızdan birinin konusu olan Adalet Divanı Genel Mahkemesi’nin oldukça yeni tarihli “Skype” kararını hatırlayacaktır. Anılan kararda, “peaceful coexistence/Markaların Karıştırılmadan Sektörde Birlikte Var Olma” durumu da inceleme konusu yapılmıştır. Skype kararında Genel Mahkeme’nin “peaceful coexistence” konusundaki eğilimi halen kafaları kurcalarken, bu konuda daha önceki tarihli kararlarını araştırarak daha detaylı bilgi edinmek istedik. Bu amaçla “peaceful coexistence” konusunun en kapsamlı bu yazımızda inceleyeceğimiz “ASOS” başvurusuna ilişkin kararda işlendiğini gördük.

Söz konusu karar Adalet Divanı Temyiz Mahkemesi’nin 13 Ocak 2015 tarihli C-320/14 P sayılı kararıdır. Kararın orijinal metnine http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=161501&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=240980 bağlantısı kullanılarak ulaşılabilir.

Davanın Temyiz Mahkemesi önüne gelmeden önceki tarihçesi şu şekildedir:

  • Başvurucu, İngiltere’de kurulmuş  Asos pcl, 30 Haziran 2005 tarihinde OHIM’e topluluk markası tescili için başvuruda bulunmuştur. Başvuru konusu kelime markasına aşağıda yer verilmiştir:

                                                                                 “ASOS”

  • Başvuru, Nice Sınıflandırması’nın 3. (Sabunlar, Parfümeri; kozmetik ürünleri, kişisel kullanım amaçlı koku vericiler) 18. (Derilerden, deri taklitlerinden mamul taşıma amaçlı eşyalar: çantalar, cüzdanlar, deri veya kösele kutular ve sandıklar, anahtar muhafazaları, bavullar, valizler; şemsiyeler, güneş şemsiyeleri, bastonlar), 25. (ayak giysileri, baş giysileri, iç ve dış giyim ürünleri, kemerler) ve 35. (parfüm, kişisel bakım, kozmetik, giyim ürünlerinin perakende ve online satış hizmetleri) sınıfları için tescil edilmek istenmiştir.
  • 27 Nisan 2006 tarihinde İsviçre vatandaşı Roger Maier başvuruya itiraz etmiştir. İtiraz dayanağı olarak daha önce topluluk markası olarak 3. ve 25 sınıflar için tescilli aynı ASOS markası gösterilmiştir.
  • OHIM, 9 Kasım 2010 tarihinde başvuruyu kısmen reddetmiştir. Başvurucu, Asos pcl, karara OHIM Temyiz Kurulu’nda itiraz etmiştir.
  • OHIM Temyiz Kurulu, Başvurucu’nun itirazını kısmen reddetmiştir. Buna göre Temyiz Kurulu, başvurunun 18. sınıftaki “taşıma amaçlı ürünler” için tesciline, diğer mal ve hizmetler için ise reddine karar vermiştir. Temyiz Kurulu, aynı ve benzer mallar için markalar arasında bir karıştırılma ihtimalinin mevcut olduğunu; Avrupa Birliği içinde Başvurucu’nun karıştırılma ihtimali olmadan markaların sektörde birlikte var olma/ “peaceful coexistence” durumuna ilişkin olarak yeterli bilgi belge sunamadığını tespit etmiştir.
  • Bunun üzerine Başvurucu, konuyu 19 Aralık 2011 tarihinde Adalet Divanı Genel Mahkemesi’ne taşımıştır. Genel Mahkeme davayı aşağıdaki gerekçelerle 29 Nisan 2014 tarihinde reddetmiştir:
    • Genel Mahkeme aynen OHIM Temyiz Kurulu gibi, Başvurucu tarafından ASOS markasının 18 üye devlette yaklaşık 10 yıldır kullanıldığına dair sunulan delillerin, markaların karıştırılma ihtimali olmadan birlikte var olma/”peaceful coexistence” durumunu “tam” olarak ispatlayamadığına hükmetmiştir. Mahkemeye göre “peaceful coexistence” iddiası için, daha önceki kararlarında olduğu gibi markaların karıştırılmadan sektörde birlikte var olabilme hali “tam” olarak ispatlanmalıdır. [1]
    • Oysa Mahkeme önündeki davada, Başvurucu bu konuda sadece kendi şirket içindeki hukuk birimlerinden alınmış iki adet beyan sunmuş, ancak bu beyanlar “bağımsız kaynaklardan edinilmiş başkaca delillerle” desteklenmemiştir. Mahkemenin mutad uygulamalarına göre, Başvurucu tarafından sunulan deliller ancak başka delillerle de desteklendiği takdirde ispat kuvvetini haizdir.[2] Kaldı ki, Başvurucu tarafından sunulan deliller, karıştırılma ihtimalinin olmadığı sonucuna götürmemektedir. Zira sunulan deliller sadece dava konusu başvurunun “kullanıldığına” ilişkindir.
    • Diğer yandan, bu deliller başvurunun 18 üye devlette karıştırılmadan birlikte var olma durumunun iddiasının ispatı için sunulmuştur. Bu delillerin bu durumu ispatladığı varsayılsa bile, 18 üye devlet dışındaki diğer üye devletlerdeki karıştırılma ihtimali görmezlikten gelinemez. Zira “peaceful coexistence” durumunun kabulü için “tüm Avrupa bölgesinde” karıştırılma ihtimalinin mevcut olmadığı tespit edilmelidir. [3]
    • Mahkeme’ye göre Başvurucu’nun İngiltere’deki ulusal başvuruyu, daha önceki ASOS markası sahibinin itirazı üzerine geri çekmesi, “peaceful coexistence” konusundaki tereddüte işaret etmektedir.

Genel Mahkeme’nin bu kararının orijinal metnine  http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=151341&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=184574 bağlantısından ulaşabilirsiniz.

Başvurucu, Adalet Divanı Genel Mahkemesi’nin bu kararının bozulması talebiyle Temyiz Mahkemesi’ne başvurmuştur.

Başvurucu, temyiz başvurusunu altı başlık altında toplamıştır:

  1. Genel Mahkeme, markaların karıştırılmadan sektörde birlikte var olma olgusunu değerlendirirken hataya düşmüştür. Başvurucu’ya göre, dava konusu markalar arasındaki karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde, markaların üye devletlerin “her birinde ayrı ayrı” birlikte var olabileceklerinin ispatı aranmamalıdır. Uzun yıllardır oldukça fazla sayıda üye devlette dava konusu markaların karıştırılmadan birlikte var olabilmesi, diğer üye ülkelerde de dava konusu markaların hitap ettikleri ilgili tüketici kitlesi açısından da “farklı” olarak algılanacaklarına ve karıştırılmayacaklarına dair bir karine teşkil etmelidir. Aksinin kabulü için haklı bir neden bulunmamaktadır. Başvurucu dava konusu markaların 18 üye devlette yaklaşık 10 yıldır birlikte var olduklarını, bu süre içinde de 15 üye devlette de karıştırılmadan var olduklarını ispatlamıştır. Bu duruma rağmen, Genel Mahkeme her üye devlette ayrı ayrı karıştırılmadan birlikte var olma durumunun ispatını aramaktadır. Ancak bunu ispatlamak pratikte imkânsız olup, topluluk markası başvurucuları açısından bu durum markaların karıştırılmadan birlikte var olma ihtimali olgusuna güveni zedelemektedir.

Genel Mahkeme sunulan tüm delillere rağmen, yukarıda belirttiğimiz üzere OHIM Temyiz Kurulu’nun kararını doğru bulmuştur ve sunulan delillerin başvurusu yapılan markanın “kullanımına” ilişkin olduğunu ancak “tüm” bölgede karıştırılma ihtimali olmadığını “tam” olarak ispatlamadığı sonucuna varmıştır. Ayrıca Genel Mahkeme’ye göre İngiltere’de ASOS markasına yapılan itirazdan sonra başvurunun geri çekilmesi, bu konuda bir tereddütün varlığına işaret etmektedir.

Temyiz Mahkemesi, temyizin bu başlığına ilişkin olarak yaptığı değerlendirmede Genel Mahkeme’nin tespitine katılmıştır. Temyiz Mahkemesi de, sunulan delillerin karıştırılma ihtimalinin “hiçbir suretle olmadığını” ispatlayamadığını; Birlik ülkelerinin bir kısmında karıştırılma ihtimali olmadan birlikte var olma durumunun, Avrupa bölgesinin “tümü” için karıştırılma ihtimalinin görmezlikten gelineceği anlamına gelmeyeceğini ifade etmiştir. Sonuç olarak Temyiz Mahkemesi, bu konuda Genel Mahkeme’nin kararının doğruluğunun sorgulanmayacağını ve karar içeriğinin tekrar incelenmeyeceğini belirtmiş ve bu başlık altındaki temyiz nedenini reddetmiştir.

2. Başvurucu’nun ikinci temyiz nedeni; karıştırılmadan sektörde birlikte var olma konusuna ilişkin olarak daha önce verilen mahkeme kararlarının, temyiz konusu karara yanlış uygulandığıdır. Temyiz Mahkemesi bu başlık altındaki temyiz nedenini de reddetmiştir. Zira bahse konu daha önceki tarihli kararlardaki markaların birbiri ile “aynı” olmadığını, o kararlarda yapılan tespitlerin temyiz konusu Genel Mahkeme kararının sonucuna etkili olmayacağını belirtmiştir.

3. Başvurucu üçüncü temyiz nedeni olarak; Genel Mahkeme’nin Başvurucu’nun kendi beyanlarının, ancak diğer sunulan delillerle desteklendiği zaman ispat kuvveti olduğuna dair tespitinin yanlış olduğunu iddia etmiştir. Temyiz Mahkemesi bu iddianın Genel Mahkeme’nin kararının içeriğine girmek olacağından bir temyiz nedeni olarak ileri sürülemeyeceğine hükmetmiştir. Diğer yandan Temyiz Mahkemesi delillerin Genel Mahkeme tarafından yanlış değerlendirilmediği ve sonucun değişmeyeceğini tespit etmiştir ve bu başlıktan da temyiz nedenini reddetmiştir.

4. – 5. Dördüncü ve beşinci temyiz nedeni: Genel Mahkeme’nin markaların karıştırılmadan sektörde birlikte var olduklarına dair sunulan delillerin doğru değerlendirilmediği iddiasıdır. Başvurucu’ya göre, Genel Mahkeme’nin tespitinin aksine sunulan tüm deliller ASOS markasının yaygın şekilde 18 üye devlette yaklaşık 10 yıldır kullanıldığını göstermektedir ki bu durum aynı zamanda uzun süredir “markaların karıştırılmadan sektörde birlikte var olma/peaceful coexistence” durumuna da delil teşkil etmektedir. Temyiz Mahkemesine göre sunulan deliller Genel Mahkeme’nin tespitindeki maddi gerçeği değiştirecek nitelikte olmadığından bu başlık altındaki temyiz nedeni de reddedilmiştir.

6. Altınca temyiz nedeni olarak Başvurucu, Genel Mahkeme’nin ASOS markasının İngiltere’deki ulusal başvurusunun itiraz üzerine geri çekilmesinin “peaceful coexistence” değerlendirmesinde bir “tereddüt” olarak görmesinin yanlış olduğunu ileri sürmüştür. Temyiz Mahkemesi bu başlık altındaki temyiz nedeninin de kararın içeriğine girilmesi olarak görmüş ve temyiz konusu oluşturamayacak nitelikte bir iddia olduğundan “usul” yönünden reddetmiştir.

Sonuç olarak yukarıdaki tüm temyiz nedenleri açısından, Temyiz Mahkemesi, Genel Mahkeme’nin OHIM’in bu konudaki tespitine paralel değerlendirmesini, aksini ispat etmeye yetecek deliller mevcut olmadığından dosya gerçeklerine göre doğru bulmuştur ve Başvurucu’nun temyiz başvurusunu reddetmiştir.

Yukarıdaki karardan anlaşıldığı üzere Mahkeme, “peaceful coexistence” durumunun özetle; Birlik üyesi “tüm” üye devletlerde “ayrı ayrı”, dava konusu markalar açısından karıştırılma ihtimalinin mevcut olmadığının, başvurucular dışında “başka bağımsız kaynaklardan” edinilmiş delillerle “tam” olarak desteklendiği zaman sözkonusu olabileceğinin altını çizmiştir ve ancak bu şartlar altında “peaceful coexistence” durumunun kabul edileceğini belirtmiştir. Ancak temel hukuk mantığı açısından, “olmayan” bir durumun hem birlik üyesi “tüm devletler açısından ayrı ayrı”, hem de “bağımsız” kanallardan edinilecek delillerle ispatlanabilmesinin pratikte nasıl mümkün olacağını okuyucularımızın yorumuna bırakıyoruz. Bu zor/ağır ispat şartları altında “peaceful coexistence” kavramı için “adı var ancak uygulaması yok” demek abartılı bir tespit olmayacaktır.

Gülcan Tutkun Berk

Mayıs 2015

gulcan@gulcantutkun.av.tr

 

Dipnotlar:

[1] 18 Eylül 2012 tarihli T‑460/11 sayılı Scandic Distilleries v OHIM — Bürgerbräu, Röhm & Söhne (BÜRGER) karar.

[2] 13 Haziran 2012 tarihli T‑542/10 sayılı XXXLutz Marken v OHIM — Meyer Manufacturing (CIRCON)karar

[3] 13 Nisan 2010 tarihli T‑103/06 sayılı Esotrade v OHIM — Segura Sánchez (YoKaNa), 21 Mart 2011 tarihli T‑372/09 sayılı Visti Beheer v OHIM — Meister (GOLD MEISTER), 10 Nisan 2013 tarihli T‑505/10 sayılı Höganäs v OHIM — Haynes (ASTALOY)kararları

“SKYPE”, Adalet Divanı’nda Marka Tescili Sınavından Geçemiyor (T-423/12)

skype2

Adalet Divanı Genel Mahkemesi, 5 Mayıs 2015 tarihli T‑423/12 sayılı kararı ile “skype” hakkında kamuoyu tarafından şaşırtıcı bulunması olası bir yoruma imza atmıştır. Sanal iletişim ortamı sağlayan popüler markalardan bir tanesi olan “skype”, karardaki tarihlerden anlaşılacağı üzere topluluk markası olarak tescil edilmek üzere uzun bir yolculuk yapmış, ancak 2005 tarihinde başlayan bu tescil serüveni, Mayıs 2015’te Adalet Divanı’nda son bulmuş ve maalesef “skype” için olumlu bitmemiştir. “Skype” markasının ülkemizdeki yaygın kullanımı ve bilinirliği göz önüne alındığında, bu kararın okuyucularımızca da dikkatle değerlendirileceğini düşünüyoruz.

Kararın orijinal metnine ulaşmak isteyen okuyucularımız http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=164091&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=284066 bağlantısını kullanabilir.

Dava öncesi, OHIM nezdindeki başvurunun reddi süreci şu şekildedir:

  • Dublin merkezli Skype Ultd, 28 Haziran 2005 tarihinde OHIM’e topluluk marka tescili için başvurmuştur. Başvuru yapılan markaya aşağıda yer verilmiştir:

skype

  • Başvurunun içerdiği mallar ve hizmetler ana başlıkları ile 9. sınıfta yer alan ‘Ses ve görüntünün kaydı, nakli veya yeniden meydana getirilmesi (reprodüksiyonu) için cihazlar, haberleşme ve çoğaltma amaçlı cihazlar ve bilgisayar çevre donanımları”, 38. sınıfta yer alan “internet üzerinden birebir iletişim sağlama hizmetleri” 42. sınıf için “Bilgisayar hizmetleri”dir.
  • Başvuru 13 Mart 2006 tarihli Bülten’de ilan edilmiştir. İlan üzerine İngiltere’de faaliyet gösteren Sky plc ve Sky IP International Ltd, 207/2009 sayılı Tüzüğün 41. maddesine göre (o tarihte yürürlükte olan 40/94 sayılı Tüzüğün 42. maddesine göre) başvuruya itiraz etmiştir.
  • İtiraz dayanağı olarak daha önce 30 Nisan 2003 tarihinde (4 Ekim 2008 tarihinde tescil edilmiştir) 9, 38, 41, 42 sınıfları kapsayan

SKY

         markası ve o tarihte yürürlükte olan 40/94 sayılı Tüzüğün 8 maddesinin 1/(b), 4 ve 5 paragrafları (207/2009 sayılı Tüzüğün aynı maddesi ve paragrafları) gösterilmiştir.

  • OHIM İtiraz Bölümü, itirazı Tüzüğün 8/1 maddesine uygun bularak başvuruyu reddetmiştir.
  • İtirazın kabulü ve başvurunun reddi üzerine, Başvurucu firma Skype Ultd, 11 Ağustos 2010 tarihinde OHIM Temyiz Kurulu’na başvurmuştur.
  • OHIM Temyiz Kurulu 26 Temmuz 2012 tarihli kararında, itiraz konusu başvurular arasında görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzerlik olduğu ve başvuruların içerdikleri mal ve sınıfların aynı olduğu gerekçesi ile itirazın kabulü kararını yerinde bulmuştur. Kurul’a göre: SKY markası 9, 38 ve 41. sınıflar için İngiltere’de yüksek derecede ayırt ediciliğe sahiptir, markaların hedef tüketici kitlesinin yüksek dikkat seviyesine sahip olması halinde dahi ortada bir karıştırılma ihtimali mevcuttur; ayrıca “Markaların Piyasada Birlikte Var Olması/Coexistence” şartları bulunmamaktadır.

Başvurucu şirket, Skype Ultd., OHIM Temyiz Kurulu’nun kararına karşı Adalet Divanı Genel Mahkemesi’ne başvurmuştur.

Başvurucu, Skype Ultd. dava dilekçesinde; dava konusu başvuruların birbiri ile benzer olmadıklarını, “Skype” markasının yaygın kullanımı nedeniyle içerdiği mal ve hizmetleri için tüketiciler nezdinde kendine has bir anlam kazandığından bu suretle karıştırılma ihtimalinin önlendiğini, son olarak da yıllardır iki markanın birbiri ile karıştırılmadan sektörde birlikte var olduklarını ileri sürmüştür.

OHIM ise bu iddialarının aksine; itiraz konusu iki markanın benzer ve içerdikleri mallar ve hizmetlerin de aynı olduğundan Tüzüğün 8.maddesi 1/b fıkrası anlamında bir önceki markanın hitap ettiği tüketiciler nezdinde karıştırılma ihtimalinin mevcut olduğunu; karıştırılma ihtimalinin daha önce başvurusu yapılan marka ile “bağlantılı olma” ihtimalini de kapsadığını belirtmiştir. Mahkeme’nin daha önceki içtihatlarına göre halkın, ihtilaf konusu markaların aynı işletmeden veya ekonomik olarak bağlantılı işletmeler tarafından sunulduğunu zannetmesi halinde de karıştırılma ihtimali mevcuttur. [1]

Davada öncelikle, dava konusu başvuruların hitap ettiği tüketici kitlesinin niteliği belirlenmeye çalışılmıştır. OHIM tüketici kitlesinin Avrupa bölgesindeki profesyoneller olduğunu belirtmiş, ancak incelemesini SKY markasının menşeini ve kullanım yaygınlığını dikkate alarak İngiltere ile sınırlamıştır. Zira Tüzüğün 8/1 (b) maddesi anlamında bir topluluk markasının benzerlik nedeni ile reddi için, Avrupa’nın sadece bir bölgesinde bu nedenin varlığı dahi yeterli sayılmıştır. [2]

Mahkeme, OHIM’in tespiti ile paralel olarak, markaların görsel-işitsel mecradaki mallar ile yazılım üretme ve web barındırma hizmetlerini içermeleri nedeniyle, bunların doğası gereği teknik uzmanlık gerektirdiklerini; tüketicilerin her gün bu mal ve hizmetleri kullanmalarına rağmen düzenli olarak satın almadıklarını ve fiyatlarının yüksek olduğunu belirlemiştir.

Bir sonraki aşamada ise mallar ve hizmetlerin benzerlik incelemesine geçilmiştir. Bu noktada esasen taraflar arasında bir mutabakat oluştuğundan, Mahkeme’ce de markaların içerdikleri mallar ve hizmetlerin aynı olduğu kabul edilmiştir.

Markaların benzerlik değerlendirmesinde ise Mahkeme, alışılageldiği üzere markaları görsel, işitsel ve kavramsal olarak karşılaştırmış ve içerdikleri esas ve tamamlayıcı unsurların hafızalarda bir bütün olarak bıraktıkları izlenimini incelemiştir. Bu noktada okuyucularımıza Mahkeme’nin benzerlik değerlendirmesinde, markaların detaylarından ziyade sonuçta bir bütün olarak bıraktığı izlenime itibar edileceğine dair ayrıntıları içeren, sizlerle paylaştığımız daha önceki yazılarımızı hatırlatmak isteriz.

OHIM, bir bulut formundaki çerçeve içinde yazılı “skype” şeklindeki başvurudaki bulut şeklinin “sadece dekoratif” fonksiyonu olduğunu belirtmiştir. Mahkeme de bu tespiti yerinde bulmuştur. Bulut formunun “skype” yazısını kuvvetlendiren bir “çerçeve” etkisi olduğu, ayırt edici karakteri olmadığı, hafızalarda klasik bir çerçeve dışında algılanmasına ve akılda kalmasına neden olacak bir özelliği olmadığı vurgulanmıştır. Başvurucunun, OHIM’in başvurudaki “figüratif” unsuru yeterince değerlendirmediği noktasındaki iddiası/itirazı ise haklı bulunmamıştır.

Görsel konudaki bu değerlendirme işitsel değerlendirmeye de yansımıştır. Zira iki marka arasındaki farklılık olarak ortaya çıkan bulut formundaki çerçevenin işitsel yönü olmadığından markalar sadece kelime olarak değerlendirmeye alınmıştır.

Benzer şekilde bulut çerçevesine belirgin bir anlam ithaf edilemediğinden, bu şekil kavramsal değerlendirme dışı görülmüştür. Keza Başvurucu da bulut formunun, çerçeve olmak dışında bir anlamı ifade ettiğini iddia etmemiştir.

Mahkeme figüratif açıdan yukarıda değerlendirmesinden sonra dava konusu markaların içerdikleri kelimelerin görsel değerlendirmesine geçmiştir.

SKY                                     SKYPE

Mahkeme’ye göre başvurusu yapılan “skype” markası her ne kadar tek kelimeden oluşsa da, halk tarafından sadece “SKY” olarak ilk üç harfinin dikkate alınacağı ifade edilmiş ve bundan dolayı orta derecede görsel benzerlik tespit edilmiştir.

Kelimelerin işitsel değerlendirmesinde ise, her iki markanın da aynı şekilde başlayan tek hece ile telaffuz edildiği, başvurunun “p” ile sonlandığı tespit edilmiş ve markalar arasında yine orta derecede işitsel benzerlik bulunmuştur.

Kelimelerin kavramsal değerlendirmesinde ise, “SKY” markasının anlamının İngilizce’de gökyüzü olmasına karşılık, başvurusu yapılan “skype” ibaresinin ise İngilizce bir anlamı bulunmadığı, bu nedenle ilgili tüketici kitlesi tarafından başvurunun “sky” kelimesi ile ilişkilendireceği ihtimali olduğu tespit edilmiş ve kavramsal benzerlik düzeyi orta olarak belirlenmiştir.

Mahkeme, OHIM’in bu değerlendirmelerinin yerinde olduğunu tespit ettikten sonra Başvurucu’nun bu konudaki itirazlarına da açıklık getirmiştir. Başvurucu’ya göre OHIM sadece ilk üç harfe bağlı kalarak kelimeler arasındaki benzerlik değerlendirmesini yapmıştır. Mahkeme’ye göre: sadece bu üç harf açısından değil diğer unsurlar da göz önüne alındığında işitsel, görsel ve kavramsal benzerlik değerlendirmesine ilişkin sonuç yine değişmeyecektir. Zira başvurusu yapılan markanın beşte üçü, daha önce tescil edilen markadan oluşmaktadır ve tek heceden oluşan telaffuzu da yine daha önce tescil edilen markadır. Başvurucu’nun bu noktada “skype” ibaresinin sondaki belirgin telaffuz farkı iddiası da yerinde bulunmamıştır. İki ibarede de yer alan “sky” kelimesinin, İngilizce dilinde kolaylıkla tanınan temel bir kelime olduğu ifade edilmiştir. Diğer yandan kelimelerin aynı olan kısımlarının en başta yer alması hususu, markalar arasındaki benzerlik değerlendirmesinde diğer hususlara göre daha öne çıkmakta çünkü bu husus benzerliği güçlendirmektedir.

Mahkeme, Başvurucu’nun “skype” kelimesindeki “pe” kısmının anlamı olmadığından görmezden gelinmesi ve bu konuda Mahkeme’nin benzer durumlar için daha önceki içtihatlarında aksi yönde karar vermesi yönündeki itirazını da yerinde bulmamıştır. Başvurucu’ya göre ortalama tüketiciler özel bir anlamı olmasa da ek olan ayırt edici kısma kendine has bir anlam yüklemektedir. Başvurucu bu iddiasına Mahkeme’nin daha önceki kararlarını dayanak göstermiştir.[3] Bu iddiaya karşılık Mahkeme, daha önceki kararlarında yer alan kelimelerin ikiye bölünerek söylenme durumunun, söz konusu davada “sky” kelimesinin benzerliğini ortadan kaldırmadığını, her olayda kelimenin niteliğine, anlamına bağlı olarak ayrı değerlendirme yapılması gerektiğini belirtmiştir.

Ayrıca Mahkeme’ye göre bulut formundaki çerçeve markalar arasındaki benzerliği güçlendirmektedir; zira bulut gökyüzüne eşlik eden bir unsurdur ve bu nedenle tüketiciler bu halde de “SKY” markasının hatırlayacaktır.

Son olarak karıştırılma ihtimali değerlendirmesine geçilmiştir. Mahkeme bu konuda öncelikle global bir prensibi hatırlatmıştır: Karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde markalar ile içerdikleri mallar ve hizmetlerin benzerlikleri karşılıklı bir bağlantı içindedir. Bazen mallar ve hizmetler arasında düşük derecedeki benzerlik, markalar arasındaki yüksek derecedeki benzerliği ortadan kaldırabilmekte ya da tersi durumlar söz konusu olabilmektedir.[4] Somut olayda da Mahkeme OHIM’in karıştırılma ihtimaline yönelik tespitini yerinde bulmuştur. Her ne kadar görsel, işitsel ve kavramsal anlamda markalar arasında orta derecede benzerlik olsa da, markaların içerdikleri mallar ve hizmetlerin aynılığından ve daha önceden tescilli markanın yüksek derecedeki ayırt ediciliğinden dolayı, İngiltere’de bulunan tüketiciler açısından, bunların yüksek dikkat seviyesindeki tüketiciler olduğu düşünülse bile, bir karıştırılma ihtimali mevcuttur.

Daha önceden tescilli markanın ayırt ediciliği, tanınmışlığı üzerine ise şu değerlendirmelerde bulunulmuştur: Bilindiği üzere Tüzüğün 8. maddesine göre karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde birçok husus dikkate alınır, bunlardan biri de bir markanın piyasadaki tanınmışlığıdır. Bir markanın ayırt ediciliği ne derece yüksekse, o derece yüksek karıştırılma ihtimali mevcuttur ve bu tanınmışlıklarından dolayı daha fazla korumadan yararlanır.

Ayırt edici bir markanın, sektöründeki tanınmışlığına ilişkin bir yüzde vermek genel olarak mümkün olmasa da, bir marka ne derece ayırt edici ise halk arasında o derece tanınmış olduğu da söylenebilir. Bu anlamda markanın ayırt ediciliği ile tanınmışlık düzeyi arasında sıkı bir bağlantı vardır. Tanınmışlığı nedeniyle bir markanın ayırt edicilik düzeyinin belirlenmesinde; özellikle markanın sektördeki payı, ne derece yoğun, yaygın ve eskiye dayalı kullanıldığı, markaya yapılan yatırım miktarı, markanın içerdiği mal ve hizmet sınıfının hitap ettiği kitlenin halk içindeki oranı, ilgili ticaret ve sanayi odaları ile konuyla ilgili uzmanların görüşleri gibi pek çok faktörün birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.

Somut olayda OHIM, 9, 38, 41 sınıflarda daha önceden tescilli “SKY” markasının İngiltere’de çok büyük üne sahip, yüksek derecede ayırt ediciliği olan bir marka olduğunu belirtmiştir. Bu tespit itiraz dosyasına sunulan çok sayıda belgeye dayanmıştır. Mahkeme de bu tespite katılmıştır ve “SKY” markasının İngiltere’de özellikle 9. sınıftaki “ses ve görüntü üretilmesine, iletilmesine ve kaydına yarayan araçlar”, 38. sınıftaki “telekomünikasyon” ve 41. sınıftaki “eğlence” için çok tanınmış olduğunun altını çizmiştir. Başvurucu’nun, OHIM tarafından bu tanınmışlığın “abartıldığına” ilişkin itirazı ise yerinde bulunmamıştır.

Ayrıca OHIM’in sunulan belgelere dayanılarak, “SKY” markasının klasik televizyon yayıncılığı dışında başvurusunun yapıldığı diğer mal ve hizmetler için de başvuru tarihi itibari ile -28 Haziran 2005- halk arasında tanınmış olduğu tespiti de Mahkeme’ce doğrulanmıştır.

Başvurucu’nun, başvurusu yapılan markanın başvuru tarihinden önceki 20 ay boyunca piyasada yoğun kullanımı suretiyle içerdiği mallar ve hizmetler için ikinci bir anlamı olması ve doğrudan Başvurucu’yu referans göstermesi nedeniyle, markalar arasındaki benzerlik ve karıştırılma ihtimali olgularının ortadan kalktığına yönelik itirazı da Mahkeme tarafından reddedilmiştir.

Zira Mahkeme’ye göre iddia edilen “ikinci anlam”, markanın kullanım dolayısıyla kazandığı ve marka ile sunulan hizmetler arasında tüketicilerin kurduğu bir bağlantıdan başka bir şeyi ifade etmez. Ancak burada tartışılan konu; bir markanın başvurucudan bağımsız olarak taşıdığı kavramsal anlamı değildir. Kaldı ki böyle olduğu kabul edilse bile, yani “skype” ibaresinin içerdiği hizmetler için gerçekten de bir anlam kazanmış olduğu kabul edildiğinde, “skype” artık bir jenerik ad olacak ve bu nedenle ilgili hizmetler için bu sefer de “tanımlayıcı” hale gelecektir.

Diğer yandan, yerleşik Mahkeme kararlarına göre; karıştırılma ihtimalinin tespitinde başvurusu yapılan markanın değil daha önceden tescilli/başvurusu yapılan markanın tanınmışlığı dikkate alınarak değerlendirme yapılması gerekmektedir. [5]

Başvurucu bir başka açıdan da itiraz etmiştir: Başvurucu’ya göre “sky” ibaresi, özellikle televizyon yayıncılığı için uyandırdığı oldukça yüksek çağırım nedeniyle 9, 38 ve 42. sınıflardaki mallar ve hizmetler için üçüncü kişilerce sıkça kullanılmakta ve bu nedenle “sulandırılmış” bir ibare oluğundan koruma kapsamı zayıftır. Mahkeme ise; televizyon yayıncılık hizmetleri açısından “sky” kelimesinin tanımlayıcı bir yönü olmadığını, üçüncü kişilerce sıkça kullanılmasının bu markanın “sulandırılmış” olması sonucunu doğurmadığını, aksi yönde delil sunulamadığını tespit etmiştir. Kaldı ki, “sky” kelimesinin televizyon yayıncılığı ve ilintili olduğu 9. sınıf için ayırt ediciliği zayıf olduğu kabul edilse bile, “SKY” markasının yüksek derecedeki tanınmışlığı bu durumu telafi edecektir. Diğer yandan, yine bazı sınıflar için “sky” kelimesinin zayıf ayırt edici gücü olduğu kabul edilse bile, içerdiği diğer mallar ve hizmetler açısından bu durum söz konusu olmayacaktır. Bu şartlar altında bu iddia da yerinde bulunmamıştır.

Son olarak iki markanın sektörde birlikte var olmaları koşulu yönünden değerlendirme yapılmıştır. OHIM’e göre bu şart mevcut değildir. Başvurucu ise aksine iki markanın da sektörde birkaç yıldır birbiri ile karıştırılmadan var olduklarını, hatta önceki tescilli markanın televizyon yayınlarında, başvurusu yapılan markanın reklamının yapıldığını iddia etmiştir.

Somut olayda Mahkemeye göre; markaların sektörde birlikte var olma durumu, İngiltere’de sadece “birebir/peer-to-peer iletişim” için düşünebilecektir, diğer mallar ve hizmetler için söz konusu olmayacaktır, zira Başvurucu başvuru tarihinden önce diğer mal ve hizmetler için faaliyette bulunduğunu iddia etmemiştir. Ancak, sadece tek ve spesifik hizmet için birlikte var olma durumunun, ihtilaf konusu markaların içerdikleri tüm mal ve hizmetler için karıştırılma tehlikesini bir bütün olarak önlemediği belirtilmiştir. Oysa Mahkeme’nin önceki kararlarına göre “Coexistence” durumu ancak ve ancak karıştırılma ihtimalinin hiçbir suretle mevcut olmadığının başvurucu firma tarafından ispat edilmesi halinde söz konusu olabilmektedir.[6] Ayrıca Başvurucu birlikte var olma durumuna ilişkin olarak; topluluk markası olarak başvuru tarihi (28 Haziran 2005) itibariyle “skpe” markasının, 22 aydır birebir iletişim hizmeti alanında hızlıca büyük bir başarı gösterdiğini ve bu hizmetin “SKY markasının “çekirdek” faaliyeti olmadığını iddia etmiştir. Bu iddia da Mahkeme’ce, “tüketiciler nezdinde karıştırılma ihtimali olmaksızın piyasada birlikte var olma” şartlarının mevcudiyeti için yeterli olmadığı gerekçesi ile yerinde bulunmamıştır.

Başvuru tarihinden önce “skype” markasına karşı herhangi bir hukuki girişimde bulunmamış olunmasının, karıştırılma ihtimali mevcut olmadan, birlikte var olmaya “onay” verildiği anlamına gelmediğinin de altı çizilmiştir. Dolayısıyla, dava konusu markalar açısından Sektörde Birlikte Var Olma/Coexistence şartlarının mevcut olmadığına karar verilmiştir.

Sonuç olarak yukarıda belirtilen tüm tespitler ışığında; Mahkeme, aynı mallar ve hizmetler için işitsel, görsel ve kavramsal açıdan dava konusu markalar arasında benzerlik olduğuna; daha önce tescilli/başvurusu yapılan markanın sektördeki yüksek ayırt edici gücü nedeniyle İngiltere’deki yüksek dikkat düzeyindeki tüketiciler açısından bile karıştırılma ihtimalinin mevcut olduğuna, sektörde birlikte var olma koşulunun mevcut olmadığına karar vermiştir.

Adalet Divanı içtihadını ve OHIM uygulamalarını takip edenler, karıştırılma ihtimali incelemesinde, önceki tarihli (itiraz gerekçesi) markanın tanınmışlığı veya bilinirliğine önem atfedildiğini, buna karşın sonraki tarihli başvurunun tanınmışlığının veya bilinirliğinin incelemede önem taşımadığını bilmektedir. Bu husus göz önüne alındığında, “skype” markasının neredeyse tüm dünyada yaygın bilinirliği ve kullanımı, karıştırılma olasılığı incelemesinde dikkate alınmamış ve dava “skype” aleyhine sonuçlanmıştır. “Skype” markasının bilinirliği son derece açıkken bu kararın hakkaniyetle ne derece bağdaştığı veya kararın gerçek yaşamda karşılığı bulunup bulunmadığı kanaatimizce tartışmaya son derece açık bir husustur. Bununla birlikte kararda yer verilen değerlendirmelerin Adalet Divanı’nın genel yaklaşımıyla örtüştüğü açıktır. Karıştırılma olasılığı, tanınmışlık ve birlikte var olma (co-existence) hakkında oldukça güncel değerlendirmeler içeren “Skype” kararının, okuyucularımızca da dikkate değer bir karar olarak değerlendirileceğini umuyoruz.

 

Gülcan Tutkun Berk 

Nisan 2015 

gulcan@gulcantutkun.av.tr

 

Dipnotlar:

[1] 9 Temmuz 2003 tarihli inLaboratorios RTB OHIM — Giorgio Beverly Hills (GIORGIO BEVERLY HILLS), T‑162/01 sayılı karar

[2] 14 Aralık 2006 tarihli Mast-Jägermeister OHIM — Licorera Zacapaneca (VENADO with frame and Others), T‑81/03, T‑82/03 ve T‑103/03 sayılı kararlar

[3] 11 Kasım 2009 tarihli Bayer Healthcare OHIM — Uriach-Aquilea OTC (CITRACAL), T‑277/0 sayılı, 6 Ekim 2004 tarihli Vitakraft-Werke Wührmann v OHIM — Krafft (VITAKRAFT), T‑356/02 sayılı kararlar.

[4] 29 Eylül 1998 tarihli Canon, C‑39/97 sayılı karar.

[5] 3 Eylül 2009 tarihli Aceites del Sur-Coosur v Koipe, C‑498/07 sayılı karar.

[6] 11 Mayıs 2005 tarihli Grupo Sada OHIM — Sadia (GRUPO SADA), T‑31/03, ECR sayılı karar.