Etiket: m common communication

Ayırt Edici Gücü Olmayan veya Ayırt Edici Gücü Zayıf Olan Unsurların Karıştırılma Olasılığına Etkisi – Avrupa Marka ve Tasarım Ağı Ortak Bildirgesi

ohimmeetingroom

Karıştırılma olasılığı incelemesinde, iddiaya dayanak önceki tarihli markanın ayırt edici gücünün yüksekliği veya zayıflığı, incelemeyi doğrudan etkileyen unsurlardan birisidir.

Önceki tarihli markanın ayırt edici gücünün yüksek veya zayıf olması, markayı oluşturan işaretin (kelime veya şekil) anlamı veya görünümü itibarıyla, markanın kapsadığı mallara veya hizmetlere ilişkin ortak kullanıma açık niteliği veya marka algısı yaratma kabiliyetiyle doğrudan ilgilidir. Ortak kullanıma açık nitelik veya marka algısı yaratma kapasitesi gibi kavramlar genellikle tartışmalı içerik arz ettiğinden, karıştırılma olasılığı incelemesinde önceki markanın ayırt edici gücünün yükseklik veya zayıflığına bağlı değerlendirmeler sorunlu bir alanı işaret etmektedir. Sorunlu alan, önceki tarihli itiraz (veya dava) gerekçesi markanın inceleme ofisince önceden tescil edilmiş bir marka olması durumunda iyice karmaşıklaşmaktadır, şöyle ki itiraz sahibi (veya davacı), inceleme ofisinin markayı önceden tescil etmiş olması nedeniyle, markanın zayıf ayırt edici niteliğinden bahsedilemeyeceği gibi argümanları dile getirmekte ve bu argümanlar kimi zaman idare veya mahkemeler tarafından kabul edilebilmektedir. Bununla birlikte, problem kanaatimizce, “İdare önceki markayı tescil etmiştir, tescilli bir markanın sağlayacağı korumanın kapasitesi, ayırt edici gücü güçlü ve zayıf markalar arasında ayırım yapmaksızın tüm markalar için eşit olmalıdır.” tekdüzeliğine indirgenmemelidir. Bu içerikte bir formül, dünyada genel kabul görmüş, ayırt edici gücü yüksek veya zayıf marka ayrımını ortadan kaldırdığı gibi, idarenin hatayla tescil etmiş olduğu, ortak kullanıma açık nitelik arz eden ibarelere dahi yüksek bir koruma kapsamı sağlayarak, iyi niyetli üçüncü kişilerin ticari kullanım haklarının engellenmesi olasılığını ortaya çıkarmaktadır.

Karıştırılma olasılığı incelemesinde önceki tarihli markanın ayırt edici gücünün zayıflığından kaynaklanan değerlendirme problemleri Türkiye’ye özgü değildir. Belirtilen içerikteki sorunlara köklü sınai mülkiyet geleneğine sahip ofislerde de rastlanmaktadır.

Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerin tamamında geçerli Topluluk Markalarını (CTM) incelemek ve tescil etmekle görevli İç Pazarda Harmonizasyon Ofisi (OHIM), AB üyesi ülkelerin ortak ofisi olduğu gibi, aynı zamanda AB üyesi ülkelerin marka inceleme prosedür ve esaslarının uyumlu hale getirilmesi için de liderlik görevini ifa etmektedir. Birlik üyesi ülkelerin marka mevzuatlarının Topluluk Marka Direktifiyle uyumlu olması zorunludur ve üye ülkelerin tamamı bu zorunluluğu yerine getirmiştir. Bununla birlikte, üye ülkelerin marka mevzuatı neredeyse aynı olsa da, ulusal ofislerin birbirinden büyük ölçüde farklılaşan değerlendirmeleri ile uygulamada sıklıkla karşılaşılmaktadır. Uygulama farklılıkların en aza indirilmesi amacı ile OHIM ve üye ülkeler tarafından Yakınlaştırma (Convergence) Programları yürütülmekte ve uzlaşılan genel ilkelerin Ortak Bildirge (Common Communication) ismiyle kamuoyuna duyurulması da sağlanarak, sorunlu konularda AB üyesi ülkelerin marka ofislerinin bundan sonra takip edecekleri genel ilkeler belirlenmektedir.

OHIM ve Birlik üyesi ülkelerin üzerinde uzlaşarak kamuoyuna duyurdukları son Ortak Bildirge, nispi ret nedenleri ile ilgilidir ve “Ayırt Edici Olmayan veya Zayıf Bileşenlerin Karıştırılma Olasılığına Etkisi” başlığını taşımaktadır. 2 Ekim 2014 tarihli Ortak Bildirge’nin İngilizce aslının https://oami.europa.eu/tunnel-web/secure/webdav/guest/document_library/contentPdfs/about_ohim/who_we_are/common_communication/common_communication_cp5_en.pdf adresinden, Türkçe çevirisinin ise Türk Patent Enstitüsü web sayfasında http://www.tpe.gov.tr/TurkPatentEnstitusu/resources/temp/537BD8E1-A440-4621-85E5-B887F6AE2654.pdf adresinden görülmesi mümkündür. Bu yazı anılan bildirgenin esaslarının ve çerçevesinin aktarılması amacıyla yazılmıştır.

Ortak Bildirge kapsamında hem konu hakkındaki genel uygulama ilkeleri belirtilmiş, hem de çeşitli kurgusal örnekler verilerek ilkelerin açıklanmasına gayret edilmiştir. Metin incelenirken, öncelikli olarak, ortak bildirgeye konu ilkelerin, tanınmışlık veya kullanım sonucu kazanılmış ayırt edici nitelikten kaynaklanan artırılmış ayırt edici güç durumunu kapsamadığı dikkate alınmalı ve seçilen örnekler İngilizce olmakla birlikte, bu örneklerin ilgili ulusal ofisin dilinde ayırt edici niteliği bulunmayan veya ayırt edici niteliği düşük olan kelimeler olarak kabulü ile metin değerlendirilmelidir.

Ortak Bildirge’de metnin yayınını takiben 3 ay içerisinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir ki bu tarih 2 Ocak 2015 tarihi olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, 2 Ocak 2015 tarihinden başlayarak AB üyesi ülkelerin, ayırt ediciliği bulunmayan veya zayıf olan terimleri içeren markalarda karıştırılma olasılığı değerlendirmesini aşağıda açıklanacak şekilde yapacağı kabul edilmelidir. Uygulamayı kabul eden ülkeler, İtalya ve Finlandiya hariç olmak üzere AB’nin kalan 26 üyesinin yanısıra OHIM ve AB üyesi olmayan Türkiye, Norveç ve İzlanda’dır.

Ortak uygulamanın temel kabulleri sıralanacak olursa:

GENEL İLKELER:

Önceki tarihli markanın ayırt ediciliği bütün olarak değerlendirilecektir.

Önceki tarihli markanın ve sonraki markanın tüm bileşenlerinin ayırt edici nitelikleri, markalarda ortak olarak yer alan unsurlara öncelik verilerek değerlendirilecektir.

Bununla birlikte, önceki tarihli markanın ayırt ediciliği bütün olarak değerlendirilirken, AB Adalet Divanı’nın C-196/11P sayılı “F1-LIVE” kararında yer alan karıştırılma ihtimali incelenirken önceden tescil edilmiş markaların geçerliliğinin sorgulanamayacağı (paragraf 40) ilkesi göz önünde bulundurulmalıdır. Buna ilaveten, aynı kararının 47. paragrafında yer alan “Bir Topluluk markasının tesciline itirazın dayanağı olan önceden tescilli ulusal markanın belirli derecede ayırt ediciliğinin bulunduğunun kabul edilmesi gereklidir.” ilkesi de dikkate alınmalıdır.

AB Adalet Divanı’nın C-342/97 sayılı “Lloyd Schuhfabrik Meyer” kararının 22. paragrafında belirtildiği üzere; “ulusal mahkeme, bir markanın ayırt edici karakterini ve bu ayırt ediciliğin yüksek olup olmadığı değerlendirirken, söz konusu markanın tescile konu malları veya hizmetleri belirli bir işletmeden gelen mallar veya hizmetler olarak gösterebilme ve bu yolla diğer işletmelerin mallarından veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlama yeterliliğini bütünsel olarak incelemelidir.”

Belirtilen ilke çerçevesinde, zayıf bir markanın, pazar içerisinde asli işlevini yerine getirebilme potansiyeli daha düşük olduğundan, ayırt edici niteliği bulunmayan veya ayırt edici gücü zayıf olan bileşenleri dikkate alınarak, zayıf markaların koruma kapsamı daha dar olmalıdır.

Nispi ret nedenleri kapsamında markaların ayırt edici niteliği değerlendirilirken kullanılacak kriterler mutlak ret nedenleri kapsamında ayırt edici nitelik değerlendirilirken kullanılan kriterlerle aynı olmalıdır. Bununla birlikte, nispi ret nedenlerinde bu kriterler sadece ayırt edici nitelik eşiğinin aşılıp aşılmadığının belirlenmesinde değil, aynı zamanda ayırt edici niteliğin değişen derecelerinin tespit edilmesini sağlamak için de kullanılmalıdır.

ORTAK UNSURUN AYIRT EDİCİ NİTELİĞİNİN DÜŞÜK OLMASI:

Ana esaslar bu şekilde belirlendikten sonra, ilk olarak markaların ortak olarak içerdikleri unsurun ayırt edici niteliğinin düşük olması haline ilişkin ilkeler sayılmıştır:

Eğer markalar ayırt edici niteliği düşük olan bir unsuru ortak olarak içeriyorsa, karıştırılma olasılığı değerlendirmesi, ortak olmayan unsurların markanın bütünsel olarak oluşturduğu izlenime etkisi hususuna odaklanacaktır. Değerlendirmede, ortak olmayan unsurların benzerlikleri – farklılıkları ve ayırt edici nitelikleri dikkate alınacaktır.

Ayırt edici niteliği düşük bir unsurun markalarda ortak olarak yer alması, olağan şartlarda karıştırılma ihtimaline yol açmayacaktır.

Bununla birlikte karıştırılma ihtimali takip eden durumlarda ortaya çıkabilir:

  • Markanın diğer bileşenleri de düşük ya da daha düşük derecede ayırt edici niteliğe sahiptir veya diğer bileşenler görsel izlenimde önemsizdir ve markaların bütün olarak ortaya çıkardıkları izlenim benzerdir.

VEYA

  • Markaların bütün olarak oluşturdukları izlenim aynıdır veya yüksek derecede benzerdir.

Aşağıda yer verilen örnekler, ortak uygulama metninden alınmıştır, örneklerde markaların kapsadığı malların aynı olduğu ve bütünsel izlenimi etkileyen tanınmışlık, vb. faktörlerin söz konusu olmadığı varsayılmıştır. Kİ ibaresi Karıştırılma İhtimali’nin karşılığı olarak kullanılmıştır.

lowdistinctive1

lowdistinctive2

ORTAK UNSURUN AYIRT EDİCİ NİTELİĞİNİN BULUNMAMASI:

Karşılaşılabilecek bir diğer durum markaların ortak olarak içerdikleri unsurun ayırt edici niteliğinin bulunmaması halidir:

Eğer markalar ayırt edici niteliği bulunmayan bir unsuru ortak olarak içeriyorsa, karıştırılma olasılığı değerlendirmesi, ortak olmayan unsurların markanın bütünsel olarak oluşturduğu izlenime etkisi hususuna odaklanacaktır. Değerlendirmede, ortak olmayan unsurların benzerlikleri – farklılıkları ve ayırt edici nitelikleri dikkate alınacaktır.

Ayırt edici niteliği bulunmayan bir unsurun markalarda ortak olarak yer alması, kural olarak karıştırılma ihtimaline yol açmayacaktır.

Bu durumun istisnası olarak, markalar birbirlerine benzer diğer şekil veya kelime unsurları içeriyorsa ve markaların bütün olarak ortaya çıkardıkları izlenim aynı veya yüksek düzeyde benzerse, karıştırılma ihtimali ortaya çıkacaktır.

Aşağıda yer verilen örnekler, ortak uygulama metninden alınmıştır, örneklerde markaların kapsadığı malların aynı olduğu ve bütünsel izlenimi etkileyen tanınmışlık, vb. faktörlerin söz konusu olmadığı varsayılmıştır. Kİ ibaresi Karıştırılma İhtimali’nin karşılığı olarak kullanılmıştır.

nodistinctive

Yukarıda yer verilen detaylı açıklamalardan anlaşılacağı üzere 2 Ocak 2015 tarihinden başlayarak Ortak Bildirgeyi kabul eden OHIM ve Türkiye dahil olmak üzere ulusal ofisler bakımından, markaların ayırt edici niteliği bulunmayan veya zayıf olan işaretleri ortak olarak içermesi halinde, karıştırılma olasılığı değerlendirmesinde uygulanacak ilkeler tartışma konusu olmaktan çıkmış durumdadır.

Kanaatimizce kabul edilen ilkeler hakkaniyete uygun bir uygulamanın yerleşik hale gelmesine imkan sağlayacak niteliktedir. Şöyle ki, ayırt edici gücü zayıf işaretler kimi durumda tescil edilebilirlik eşiğini geçebilse de, bunlar için sağlanacak koruma kapsamı ayırt edici gücü yüksek işaretlere sağlanan koruma kadar yüksek olmamalıdır. Bir diğer deyişle, her ikisi de tescilli markalar olsa da, ayırt edici gücü zayıf bir markanın yararlanacağı koruma düzeyi hiçbir şekilde ayırt edici gücü yüksek bir markanın yararlanacağı koruma düzeyiyle eşit olmamalıdır. Buna ilaveten, markaların ayırt edici gücü bulunmayan ibareleri ortak olarak içerdikleri durumlarda, kural olarak markalar arasında karıştırılma olasılığının bulunmadığı kabul edilmeli ve Ortak Bildirgede isabetli biçimde bahsedildiği üzere, bütünsel izlenimin benzerliği bu durumun istisnası olmalıdır. Sonuç olarak, Ortak Bildirge’nin getirdiği genel ilkelerle tartışmalı bir alanı, bundan sonra tartışma konusu olmaktan çıkaracağını varsayabiliriz. Bununla birlikte, uygulamanın kabul edilen ilkelerle ne derecede örtüşeceğini şüphesiz gelecek günler gösterecektir.

Önder Erol Ünsal

Kasım 2014

unsalonderol@gmail.com