Tarihi Olgular Telif Hakkı Korumasına Konu Olabilir mi? Kanada Federal Mahkemesi’nden İlgi Çekici Bir Karar

number-4

 

İkinci Dünya Savaşı tarihine meraklı olanlar, hiç şüphesiz cephelerdeki savaşlar kadar, cephe gerisinde gerçekleşen Yahudi Soykırımı hakkında da detaylı bilgi sahibidir. Yahudi Soykırımı hakkında yayımlanmış çok sayıda kitap, sinema filmi ve belgesel bulunmaktadır. Schindler’in Listesi, Piyanist, Hayat Güzeldir, Her Şey Aydınlandı, Eichmann gibi dünya çapında ses getiren sinema filmleri Yahudi Soykırımı’nı yeni kuşakların unutmamasını sağlamakta ve 20. yüzyılın bu büyük trajedisi kolektif hafızadaki yerini halen korumaktadır. Bu bağlamda Yahudi Soykırımı sadece savaş tarihi meraklılarının değil neredeyse herkesin bildiği ve hakkında okuduğu veya en azından filmler izlediği canlı bir konudur.

 

Okumakta olduğunuz yazı, Yahudi Soykırımı’ndan kaçan aileleri saklayan Polonyalı bir kadın hakkında çekilmiş bir belgesel ve bu belgeselin işlediği gerçek öykü hakkında belgeselden sonra yazılmış bir kitap arasındaki telif hakkı davasını sizlere aktaracaktır.

 

Dava, Kanada Federal Mahkemesi tarafından görülmüş ve 10 Mayıs 2016 tarihinde karara bağlanmıştır (kararın tüm metni için bkz. http://decisions.fct-cf.gc.ca/fc-cf/decisions/en/item/144106/index.do). Davanın özü telif haklarının kapsamının gerçek olayları ve bunların kahramanlarını kapsayıp kapsamadığıyla ilgilidir. Sözü fazla uzatmadan dava hakkındaki ön bilgileri aktarmak yerinde olacaktır.

 

Polonyalı Francizska Halamajowa ve kızı Helena, Alman işgali altındaki Sokal kasabasındaki evlerinde, Nazilerden kaçan üç Yahudi aileyi ve buna ilaveten askerden kaçan bir Alman askerini yaklaşık iki yıl boyunca saklarlar. Bunun doğal sonucu elbette, üç Yahudi ailenin fertlerinin toplama kamplarında mutlak ölümden kurtulmalarıdır.

 

Bayan Halamajowa’nın sakladığı kişilerden birisi olan Moshe Maltz saklandıkları süre boyunca bir günlük tutar. Bu günlükte yer alan bilgilere de dayanılarak 2009 yılında, Bayan Halamajowa’nın Yahudi aileleri saklarken yaşadıklarını konu alan “No.4 Street of Our Lady” isimli bir belgesel çekilir.

 

streetofourlady

 

Davalı Jennifer Witterick belgeseli 2011 yılında Toronto’da Soykırım Eğitim Haftası’nda izler. Witterick kendi ifadesine göre, Bayan Halamajowa’nın öyküsünden ve cesaretinden çok etkilenir ve bu konuda bir kitap yazmaya karar verir. “My Mother’s Secret (Annemin Sırrı)” ismindeki kitap Bayan Halamajowa’nın yaşadıklarının kurgusal halidir. Kitap gençlere yönelik olarak yazılmıştır. Kitap yazılmadan önce Maltz veya belgeselin yapımcılarından izin alınmamıştır.

 

mymotherssecret

 

Kitapta Bayan Halamajowa’nın ve diğer kişilerin gerçek isimleri yer almaktadır. Hikayenin geçtiği yer, kaçakların evde saklandıkları bölümler, Bayan Halamajowa’nın kocasını terk etmiş olması, bir oğlu bir de kızı olması gibi olgular kitapta belgeseldeki gibi kullanılmıştır. Bayan Witterick’e göre bu gibi olgular dışında, kitapta yer alan kişiler kurgusaldır ve kendi tecrübe ve hayal gücüne dayanmaktadır. Bayan Witterick, belgeseldeki bazı olguları kitabında kullandığını kabul etmektedir.

 

Witterick’in kitabı Mart 2013’te basılır ve Nisan 2013’te bazı gazetelerin en çok satanlar listesine yerleşir. Judy Maltz kitaptan Nisan 2013’te haberdar olmasının ardından, durumdan rahatsız olur ve Witterick’le temasa geçer. Haziran 2013’te Penguin yayıncılık şirketi kitabın dünya genelindeki yayın haklarını satın alır. Maltz bu firmayla da temasa geçer ve rahatsızlıklarını dile getirir. Şirket Maltz’a Ağustos 2013’te yanıt verir, şirkete göre kitapta yer alan tarihsel gerçekler üzerinde telif hakkı bulunması söz konusu değildir. Şirket, Maltz’ı belgeselden ne tip kanun dışı kopyamalar yapıldığını göstermeye davet eder. Davacılar bunun üzerine yayıncı şirkete ihtarname gönderir.

 

Witterick’le Maltz arasında kitap yayınlandıktan sonra yapılan görüşmelerde, Witterick’in Maltz’a kitapta kendisine ait “bir şeylere” yer vermesini teklif ettiğini taraflar kabul etmektedir. Maltz’a göre bu bir nevi onay arayışıdır. Witterick ise, Maltz’ın kitapta belgeselden bahsedilmeyişinden rahatsız olduğunu anlayınca, ona kitapta kendi görüşlerini aktaracak bir bölüm vermek istediğini söylemektedir. Sonuç olarak, kitap baskılarının hiçbirisinde belgesele atıf bulunmamaktadır ve Witterick’in kaleme aldığı tarihi olgudan ilk kez 2011 yılında izlediği belgeselden sonra haberdar olduğu ortadadır.

 

Maltz’a göre Witterick’in kitabı ailesinin öyküsünü ve bu öyküyü belgeselin yapısını ve anlatısını kopyalamıştır. Bu itibarla, Maltz ve belgeselin yapımcısı olan diğer iki kişi, Witterick ve yayıncısı Penguin Canada Books şirketine karşı telif haklarının ve manevi haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle 6.000.000 Dolar tazminat talebiyle Şubat 2014’te dava açar.

 

Mahkeme davada üç temel sorunun yanıtını aramaktadır:

 

i-                   Davalılar, belgeselden telif hakkı ihlaline yol açabilecek önemli ölçüde alım yapmış mıdır?

ii-                Davacıların manevi haklarına tecavüz gerçekleşmiş midir?

iii-              Eğer telif hakkı veya manevi hakların ihlali gerçeklemişse, davacıların tazminat elde etme hakkı ortaya çıkmış mıdır?

 

Federal Mahkeme bu soruların yanıtları ışığında davayı değerlendirmeye başlar:

 

Davalı ve davacının her ikisi de uzmanlardan aldıkları mütalaaları dosyaya eklemiştir.

 

Davalıların mütalaasına yer verdiği Profesör Sara Horowitz’e göre soykırım edebiyatında katliamlar, gettolara baskınlar, tavan aralarında veya bodrumlarda saklanma çok sık rastlanan durumlardır.

 

Davacıların mütalaasına yer verdiği Jack Granatstein ise kopyalamada “büyük olgular” ve “küçük olgular” ayırımı yapılması gerektiğini öne sürmektedir. Örneğin, “İkinci Dünya Savaşı’nın Almanya’nın Polonya’yı işgali üzerine başladığı” büyük bir olgu iken, bir askerin günlüğünde “4 Eylül 1939’da Danzig’te bir postaneyi yağmaladığını” belirtmesi küçük bir olgudur. Granatstein’a göre, kitabın belgeselden hiç bahsetmemesi uygun değildir.

 

Davacılara göre, Witterick belgeseli izlemiş ve belgeselin çeşitli bölümlerini, detaylarını ve yapımcıların kullandığını bazı yaratıcı ifade etme biçimlerini kopyalayarak kitabını yazmıştır. Davacılar, belgesel ve kitap arasında tespit ettikleri 30 civarı benzerliği listelemiştir. Davacılara göre söz konusu 30 benzerlik birebir kopyalama niteliğindedir ve belgeselde yer alan “küçük olgular” başka hiçbir yerde değil sadece belgesellerinde yer almaktadır. Bunun ötesinde, davacılar iyi bilinen tarihi olguların herkesin kullanımına açık olduğunu bildiklerini de ifade etmişlerdir.

 

Davalılar, belgeselin telif hakkıyla korunan dramatik bir eser olduğunu kabul etmektedir. Buna karşın davalılara göre, kitap ve belgesel arasındaki benzerlikler sadece olgulardır ve olguların telif hakkına konu ifade biçimleriyle ilgisi bulunmamaktadır. Bayan Halamajowa ve hikayede yer alan diğer kişiler gerçekten yaşamış kişilerdir ve bu kişilerin gerçek hikayesi üzerinde davacıların tekeli bulunmamaktadır. Telif hakkına konu olan davacıların belgeseli çekerken ortaya koydukları beceri ve muhakeme yeteneğinin sonucu olarak ortaya çıkan ifade biçimidir ve Witterick’in kitabının bu ifade biçimiyle benzerliği bulunmamaktadır. Davalılara göre, davacıların mütalaasına yer verdiği Bay Granatstein’ın söylediğinin aksine tarihi olgular açısından “büyük” veya “küçük” olgu farkı bulunmamaktadır. Davalılara göre, davacıların intihal argümanları da inceleme konusu vakada ortaya çıkmamıştır, şöyle ki intihalde fikirlerin korunması söz konusuyken, telif hakkı fikirlerin ifade biçimini korumaktadır.

 

Davalılar, dava konusu kitabın davacılarca bütün olarak değerlendirilmediğini ve bütün olarak değerlendirilmediği için de orijinal bir eser olarak anlaşılmadığını belirtmektedir. İncelenen vakada cevabı aranılan soru, eserler arasında önemli ölçüde benzerliğin bulunup bulunmadığıdır ve tarihi gerçeklerin bu tip bir benzerliğe esas teşkil etmesi mümkün değildir.

 

Tarafların görüşlerinin aktarımının ardından sıra mahkemenin değerlendirmesine gelmiştir:

 

Mahkemeye göre ilk olarak davacıların belgeselinin telif hakkı kapsamını tespit etmek yerinde olacaktır.

 

Davacıların belgeseli 2013 yılından itibaren tescilli telif hakkıyla korunmaktadır. Judy Maltz’ın dedesinin ilk kez 1993 yılında basılan günlüğü ise, 2013 yılında tescil edilmiş ve tescil babası tarafından Judy Maltz’a devredilmiştir.

 

Yerleşik içtihatta belirtildiği üzere, telif hakları edebi, dramatik, müzikal ve artistik eserlerde fikirlerin ifade biçimini korumaktadır. Bu haliyle koruma konusu fikirler değil, onların ifade biçimidir. Orijinal bir eser, bir fikrin beceri ve muhakeme kullanılarak ifade edilmesidir. Tecavüz bu orijinalliğin yetkisiz biçimde kullanılması halinde ortaya çıkar. Bununla birlikte, kanun orijinal bir eserin her parçasını korumamaktadır. Korunmayan parçalar, çıkartılmaları halinde eserin bütün olarak değerini etkilemeyecek her küçük parçadır.

 

Belgesel bütün olarak şüphesiz telif hakkı koruması altındadır. Bununla birlikte, davacıların yerleşik “olgular telif hakkına konu olamaz” ilkesinin de üstesinden gelmesi gerekmektedir.

 

Bayan Halamajowa’nın savaş sırasında başından geçen gerçek olayların öyküsünün kendisi, davacıların belgeseldeki telif haklarının konusu değildir. Bayan Halamajowa’nın öyküsünün detayları da davacıların telif hakkıyla korunmamaktadır. Davacıların telif hakkının konusu bu yaşam öyküsü değil, davacıların onu kendi beceri ve muhakemeleriyle spesifik olarak ifade ediş biçimleridir.

 

Davacının argümanları “küçük” ve “büyük” olgular ayırımına dayanmaktadır. Buna karşın telif hakları yasası böyle bir ayırım veya farklılık barındırmamaktadır. Olgular sadece olgulardır ve olgular üzerinde büyüklüklerine veya önemlerine bakılarak telif hakkı oluşturulamaz. Buna göre, davacıların telif hakkının konusu sadece Bayan Halamajowa’nın hikayesini anlatım biçimleri ve bunu yaparken kullandıkları kelimelerin cümle haline getirilmiş halleridir.

 

Bir belgeselde yer alan bir olgunun kullanılması, söz konusu olgunun büyük veya küçük, önemli veya önemsiz olmasına bakılmaksızın telif hakkına tecavüz teşkil etmez. Örneğin, Bayan Halamajowa’nın İkinci Dünya Savaşı sırasında evinde üç Yahudi ailesi ve bir Alman askerini saklaması veya Sokal kasabasının tuğla fabrikasında savaş sırasında bir katliam gerçekleşmiş olması telif hakkıyla korunamaz. Yukarıda da belirtildiği üzere, olgular ve fikirler telif hakkıyla korunmaz, koruma konusu onların beceri ve muhakeme yollarıyla ifade ediliş biçimidir.

 

Dolayısıyla, cevaplanması gereken soru, belgeselin orijinalliğinin yani yapısının, tonunun, temasının, atmosferinin ve diyaloglarının davalılar tarafından kopyalanıp kopyalanmadığı ve bunun sonucunda belgeselden önemli ölçüde alım yapılıp yapılmadığı olarak ortaya çıkmaktadır.

 

Mahkeme, belgeseldeki önemli unsurların kitaptaki benzer unsurlarla karşılaştırılması ve belgesel ve kitabın bütün olarak kıyaslanması sonucunda, kitabın belgeselden önemli ölçüde alım teşkil eder içerikte olmadığı sonucuna ulaşmıştır.

 

Olgular telif hakkıyla korunmadığından, olguların bir eserin orijinalliğin parçası olması mümkün değildir. Bunun sonucu olarak, Witterick’in kitabında olguları kopyalaması veya alması, belgeselin Witterick tarafından önemli ölçüde kopyalandığı veya kullanıldığı iddiasının değerlendirilmesine esas teşkil etmeyecektir.

 

Davacıların eserinin önemli ölçüde alınıp alınmadığı belirlenirken, alınan kısmın niteliği ve niceliği, bu kısmın bütün içindeki önemi ve orijinalliği ile birlikte değerlendirilecektir. Buna ilaveten tecavüzün davacıların faaliyetlerini olumsuz yönde etkilemesi ve telif haklarının değerini azaltması da dikkate alınacaktır. Alınan kısmın telif hakkına konu kısım olması, davalıların zaman ve çabadan tasarruf etme niyetiyle ilgili kısmı almaları ve alınan kısmın telif hakkına konu eserdeki haliyle aynı veya benzer biçimde kullanılmış olması da değerlendirme yapılırken dikkat edilecek hususlar arasındadır.

 

İncelenen vakada davalılar tarafından alınan kısmın nitelik ve nicelik olarak, Bayan Halamajowa’nın belgeselde aktarılan öyküsünden alındığı açıktır. Bununla birlikte, öykü telif hakkına konu olamayacak tarihi gerçekler üzerine kuruludur. Öykünün çatısı, belirli cümle veya kelimeler kitaba belgeselden aktarılmış olabilir, ancak bu kurgusal bir öyküde olduğu gibi ilk kez hayata geçirilmiş kurgusal karakterlerin kopyalanması değildir. Kitap ve belgeselin karşılaştırılması, olayların geçtiği yerin, kişilerin ve bazı olayların benzer olduğunu göstermektedir, ancak bunların hepsi olgulardır.

 

Mahkeme ana yaklaşımını bu şekilde ortaya koyduktan sonra, yukarıda yer verilen diğer faktörler bakımından da değerlendirmelerde bulunmuştur. Bu değerlendirmeleri merak eden okuyucularımızın kararın tamamına, yazının başında yer verdiğimiz bağlantı aracılığıyla erişimi mümkündür.

 

Mahkeme değerlendirmesine aşağıdaki tespitlerle devam etmiştir:

 

İfade biçimi, içerik, şekil, duygu ve diğer açılardan belgesel ve kitabın önemli ölçüde farklılaşması dikkate alınarak yapılan niteliksel ve bütünsel değerlendirme, dava konusu kitabın dava gerekçesi belgeselin taklidi veya önemli ölçüde alımı (kopyası) olmadığını açıkça göstermektedir. Tersine kitap, tarihi gerçeklerden yola çıkarak yeni ve orijinal bir kurgu eser oluşturmaktadır ve bütün olarak davacının telif hakkına tecavüz etmemektedir.

 

Mahkeme davacıların manevi hakların ihlali gerekçeli iddiasını da reddetmiştir. Bu husustaki değerlendirmenin de karardan okunması mümkündür.

 

Sonuç olarak, davacının tüm iddiaları ve dava reddedilmiştir.

 

İkinci Dünya Savaşı tarihi meraklısı olan bu satırların yazarı, bu ilgi çekici kararı okurken ve sonrasında da aktarırken çok şey öğrenmiştir. Okuyucularımızın da kararı ilgiyle değerlendireceğini umuyoruz.

 

Son not: Belgesel hakkında detaylı bilgi edinmek isteyen okuyucularımız http://www.streetofourlady.org/ bağlantısı aracılığıyla belgeselin internet sitesine erişebilirler.

 

Önder Erol Ünsal

Mayıs 2016

unsalonderol@gmail.com

 

Bir Cevap Yazın