Amerika Birleşik Devletleri (A.B.D.) Yüksek Mahkemesi, 24/03/2015 tarihinde verdiği 13-352 sayılı oldukça yeni bir kararla, A.B.D. Patent ve Marka Ofisi (USPTO) Temyiz Kurulu’nun karıştırılma olasılığı hakkındaki kararlarının, marka hakkına tecavüz davalarında mahkemeler için önleyici etkiye sahip olabileceğine hükmetmiştir. Yürütmenin bir parçası olan USPTO bünyesindeki temyiz kurulunun karıştırılma olasılığına ilişkin kararlarının, kimi durumlarda mahkemeler için de -bir anlamda- bağlayıcı olabileceği anlamına gelen bu karar kanaatimizce oldukça dikkat çekicidir ve kararın dikkatle okunup değerlendirilmesi yerinde olacaktır. Bu yazı kapsamında ilgili karar kısaca açıklanacaktır, bununla birlikte kararın tam metnini incelemek isteyenlerin karara http://www.supremecourt.gov/opinions/14pdf/13-352_c0n2.pdf bağlantısından erişmesi mümkündür.
Kararın altyapısını oluşturan dava ve süreçler özetlenecek olursa:
“B&B Hardware, Inc.” (bundan sonra “B&B” olarak anılacaktır), USPTO’da “uzay sanayinde kullanılan metal sabitleyiciler” malları için tescilli “Sealtight” markasının sahibidir. Davanın diğer tarafı “Hargis Industries, Inc.” (bundan sonra “Hargis” olarak anılacaktır), “Sealtite” markasını “Bina inşaatlarında kullanılan metal vidalar.” malları için tescil ettirmek amacıyla USPTO’ya başvuruda bulunur. B&B, “Sealtite” markasının tesciline karşı kendi markasıyla karıştırılma olasılığı gerekçesiyle itiraz eder.
USPTO Temyiz Kurulu karıştırılma olasılığı gerekçeli itirazı kabul eder ve Hargis’in başvurusunu reddeder. Bununla birlikte, USPTO’daki süreçle paralel olarak devam eden marka hakkına tecavüz davasında Bölge Mahkemesi, USPTO Temyiz Kurulu’nun bir mahkeme olmadığını ve dolayısıyla Temyiz Kurulu kararının kendisi için bağlayıcı olmayacağını belirtir. Bölge Mahkemesi’nde görülen dava neticesinde jüri markalar arasında karıştırılma olasılığının bulunmadığı sonucuna ulaşır.
B&B, Bölge Mahkemesi’nin kararına karşı temyiz yolunu kullanır, ancak 8. Temyiz Mahkemesi, ilk derece mahkemesinin kararını onar. Temyiz Mahkemesi kararında, idari organların kararlarının da “collateral estoppel veya issue preclusion” uygulaması için yani, daha önce karara bağlanmış bir hususun yeniden yargılamaya açılmasının yasaklanması uygulaması için, dayanak teşkil edebileceğini, ancak inceleme konusu vakada bu durumun söz konusu olamayacağını belirtir. Şöyle ki, 8. Temyiz Mahkemesi’ne göre USPTO ve mahkemeler karıştırılma olasılığını değerlendirirken farklı faktörleri değerlendirmeye almaktadır.
B&B, bu kararı, A.B.D. Yüksek Mahkemesi nezdinde temyize götürür. Yüksek Mahkeme, 8. Temyiz Mahkemesi’nin kararını bozar. Yüksek Mahkeme kararı takip eden ana tespitleri içermektedir:
Yüksek Mahkeme’ye göre, daha önce karara bağlanmış bir hususun yeniden yargılamaya açılmasının yasaklanması uygulaması (collateral estoppel veya issue preclusion) sadece iki mahkemenin aynı konuyu incelemesi durumu ile sınırlamaz. A.B.D. Kongresi’nin niyeti, ilgili mevzuatta buna açıkça aykırı bir hukuki amaç bulunmadığı sürece, bu uygulamayı idari prosedürlere de yaymaktır. Yüksek Mahkeme, A.B.D. Marka Kanunu olan Lanham Yasası’nda buna aykırı bir maksat bulunmadığı görüşündedir.
Buna ilaveten, USPTO Temyiz Kurulu kararlarının, hangi gerekçeyle yeni karar alınmasını engelleme uygulaması dışında kalması gerektiğini gösteren kategorik bir neden de bulunmamaktadır. Yüksek Mahkeme literatürde belirtildiği üzere, daha önceden karara bağlanmış bir hususun yeniden yargılamaya açılmasının yasaklanması uygulamasının, her iki vakanın aynı olması halinde ve uygulamaya ilişkin diğer şartların dikkatlice incelenmesi sonucunda ortaya çıkabileceği kanaatindedir.
Karıştırılma olasılığı değerlendirilirken, mahkemelerin, USPTO Temyiz Kurulu’nun incelediğinden daha farklı faktörleri de dikkate aldığı bilinse de, inceleme tamamen farklı değildir. Tescil için yapılan karıştırılma olasılığı incelemesinin standartları ile tecavüz için yapılan karıştırılma olasılığı incelemesinin standartları aynıdır. USPTO Temyiz Kurulu, markaları ve markaların kapsadığı malları ve hizmetleri karşılaştırırken; mahkemeler, markaların ambalajlar üzerinde ne şekilde kullanıldığı dahil olmak üzere, kullanıma ilişkin diğer faktörleri de dikkate alır. Buna karşın Yüksek Mahkeme’ye göre, değişik kullanım biçimleri dikkate alınsa da, karıştırılma olasılığı değerlendirmesine ilişkin hukuki standart her zaman aynıdır. Dolayısıyla, daha önce karara bağlanmış bir hususun yeniden yargılamaya açılmasını yasaklama ihtimali kategorik olarak yok sayılamaz.
Bununla birlikte, Yüksek Mahkeme bu yöndeki değerlendirmenin her zaman uygulanabileceğini ifade etmemiştir. Sorunun yanıtı asıl olarak, inceleme konusu tescilli markaların işaret ettiği kullanım biçimi ile ilgili markaların piyasadaki kullanım biçiminin birbirlerinden esasen farklı olup olmadığı hususunda yatmaktadır. Eğer, USPTO Temyiz Kurulu kararında, tarafların markalarının piyasadaki kullanımını dikkate almamışsa, söz konusu Temyiz Kurulu kararının piyasadaki fiili kullanım biçiminin başlıca faktör olduğu bir davada yeni karar alınmasını önleyici bir etkisi olmayacaktır.
Yargıçlardan Ginsburg, bu hususa katıldığını özellikle açıklamıştır. Ginsburg’a göre, markalar genellikle piyasadaki fiili kullanım biçimleri değerlendirilmeden, markaların soyut olarak karşılaştırılması yoluyla tescil edilmektedir. Dolayısıyla, tescil prosedürü bu şekildeyse, bu incelemenin sonraki bir tecavüz davasında önleyici etkisi olmayacaktır.
Yüksek Mahkeme kararı oybirliği ile alınmamış ve üyelerden ikisi karara şerh koymuştur. 7-2 şeklinde oluşan çoğunluk görüşüne muhalefet eden yargıçlar Thomas ve Scalia, idari kurulların kararlarının, sonraki davalarda mahkeme kararları için önleyici etkiye sahip olduğunun kabul edilebilmesi için, yeterli hukuki dayanak bulunmadığı görüşündedir.
Yüksek Mahkeme belirtilen çoğunluk kararı doğrultusunda davayı 8. Temyiz Mahkemesi’ne iade etmiş ve takip eden kuralın uygulanmasını istemiştir: “Önceden karara bağlanmış bir hususun yeniden yargılamaya açılmasının yasaklanması uygulamasına ilişkin olağan şartlar ortaya çıkmışsa ve USPTO Temyiz Kurulu tarafından karara bağlanmış kullanım, Bölge Mahkemesi’ne sunulan kullanımla esasen aynı ise, önleyici etki durumu uygulanacaktır.”
Tüm bunların sonucunda, USPTO Temyiz Kurulu’nun kararlarının sonraki tecavüz davalarındaki önleyici etkisinin olup olmayacağı hususu her vakada ayrıca tartışma konusu olacaktır. Mahkeme her vakada, USPTO Temyiz Kurulu’nun kararına ve dayandığı delillere bakacak ve bunları kendi önündeki dava ile karşılaştıracaktır.
Kararın üzerinden sadece iki gün geçmiş olmakla birlikte yorumcular, bundan sonra USPTO Temyiz Kurulu önündeki uyuşmazlıkların çok daha zorlu geçeceğini, USPTO nezdindeki itirazlarda tarafların daha agresif stratejiler izleyeceğini ve muhtemelen bu tip işlemlerin çok daha pahalı hale geleceğini tahmin etmektedir. Şöyle ki, eğer USPTO Temyiz Kurulu’nun karıştırılma olasılığı hakkındaki kararları, diğer şartların da gerçekleşmesi durumunda mahkemeler için etki doğurucu hale gelecekse, taraflar daha uzun ve pahalı mahkeme süreçlerini beklemek yerine, ilk etapta USPTO Temyiz Kurulu önünde haklı çıkmayı tercih edecek ve bunun için daha öncesine kıyasla daha fazla emek ve zaman sarf edecektir.
Diğer şartların da gerçeklemesi halinde, idari bir kurulun kararını mahkemeler için etki doğurucu hale getirme potansiyelini içeren bu karar kanaatimizce oldukça dikkat çekici niteliktedir. Henüz iki günlük olan kararın daha dikkatli ve derin tahlilinin yapılması gerektiği açık olsa da ve karar ilk okuma sonucunda oluşan kaba tespitlerin ötesinde daha derin bir analizi gerektirse de, Türkiye’deki alan profesyonellerinin bu önemli karardan haberdar olması gerektiği görüşündeyim. Daha derin bir analizin ardından, kapsamlı bir değerlendirme şüphesiz yerinde olacaktır.
Önder Erol Ünsal
Mart 2015