İtalya’da kurulmuş pastacılık üzerine faaliyet gösteren Pasticceria Cristiani Sas di Sergio Cristiani & C firması, Georgi Kirov adına Avrupa Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) nezdinde 14., 16., 21., 35. ve 43. sınıflarında tescilli “CRISTIANI” markasının Avrupa Birliği (AB) Marka Tüzüğü’nün 58(1)(a) maddesi uyarınca beş yıl kesintisiz kullanılmaması nedeniyle tescilli olduğu birtakım mal ve hizmetler bakımından iptal edilmesini talep etmiştir.
Pasticceria Cristiani Sas di Sergio Cristiani & C firması tarafından EUIPO’ya yapılan bu iptal başvurusu doğrultusunda ilgili markanın kısmen iptal edilmesine karar verilmiş olup, “CRISTIANI” markasının sahibi Georgi Kirov tarafından bu iptal kararına karşı yapılan itiraz neticesinde Genel Mahkeme tarafından yapılan yargılama sonucunda verilen kararın uygunluğuna hükmedilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Olay
Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) Genel Mahkemesinin Yedinci Dairesi’nin kararına konu olayda, Georgi Kirov (“Başvuru Sahibi”), 26 Kasım 2014 tarihinde aşağıdaki markanın tescili için EUIPO’ya başvuruda bulunmuştur:
Söz konusu işaret, 28 Mayıs 2015 tarihinde 013498381 tescil numarası ile, 15 Haziran 1957 tarihli Markaların Tescili Amacıyla Mal ve Hizmetlerin Uluslararası Sınıflandırılmasına İlişkin Nice Anlaşması’nın 14., 16., 21., 35. ve 43. sınıflarda yer alan mal ve hizmetler için tescil edilmiştir.
İtalya’da kurulmuş pastacılık üzerine faaliyet gösteren Pasticceria Cristiani Sas di Sergio Cristiani & C firmasıise 3 Haziran 2020 tarihinde Başvuru Sahibi’ne ait markanın tescil edildiği mal ve hizmet sınıflarının bir kısmı bakımından iptal edilmesi için EUIPO’ya başvuruda bulunmuştur. Buna göre, Pasticceria Cristiani Sas di Sergio Cristiani & C firması Başvuru Sahibi adına tescilli CHRISTIANI markasının aşağıda belirtilen mallar ve hizmetler için kullanılmadığını ileri sürmüş ve 2017/1001 sayılı AB Marka Tüzüğü (“2017/1001 sayılı Tüzük”)’nün 58(1)(a) maddesine dayanarak iptal edilmesini talep etmiştir:
16. Sınıf – Kağıt; karton; endüstriyel kağıt ve karton; kağıt kutular; kağıt mendiller ve havlular; kağıttan çelenkler, flamalar ve figürler; süslenmiş kağıtlar; kağıt ve kartondan sanat eserleri.
43. Sınıf – Kafeterya hizmetleri; restoran hizmetleri; yiyecek-içecek hizmetleri.
Başvuru Sahibi, tescilli markasının iptali için yapılan bu başvuru üzerine sunmuş olduğu 19 Ekim 2020 tarihli dilekçesinde, ilgili beş yıllık dönem boyunca ihtilaflı markanın gerçek kullanımını kanıtlamak üzere belgeler sunmuştur.
25 Mart 2022 tarihinde, EUIPO İptal Dairesi, Pasticceria Cristiani Sas di Sergio Cristiani & C firmasının iptal başvurusunu kabul etmiş ve yukarıda belirtilen mal ve hizmetler bakımından ihtilaflı markayı kısmen iptal etmiştir. İptal kararına karşın Başvuru Sahibi, EUIPO Temyiz Kurulu nezdinde itiraz etmiş ve ilgili markanın 43. sınıfta yer alan hizmetler bakımından iptal edilmesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
İnceleme sonucunda EUIPO Birinci Temyiz Kurulu, “CHRISTIANI” şekil markasının 43. sınıfta yer alan kafeterya, restoran ve yiyecek-içecek hizmetleri için yeterli ölçüde kullanılmadığına hükmederek markanın ilgili hizmetler bakımından iptal edilmesi kararını onamıştır.
Başvuru Sahibi, Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma (TFEU)’nın 263. Maddesi uyarınca açtığı dava ile Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) Birinci Temyiz Kurulu’nun 16 Ocak 2023 tarihli kararın (R 835/2022-1) iptalini talep etmiştir.
Yargılama Süreci
Başvuru Sahibi, Genel Mahkeme nezdindeki davasında esas olarak iki hukuki iddiaya dayanmaktadır:
- Başvuru Sahibi, ilk olarak, 2017/1001 sayılı Tüzüğün 58(1)(a) maddesinin ve teşebbüs serbestisini düzenleyen Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı’nın (“Şart“) 16. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmektedir.
- İkinci iddiada ise Başvuru Sahibi, itirazı sonucundaki karara ilişkin gerekçe gösterme yükümlülüğü ile etkili çözüm yolu ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
Başvuru Sahibi, sunmuş olduğu delillerin ihtilaflı markanın iptal edilen hizmetlerle bağlantılı olarak gerçek kullanımını kanıtlamaya hizmet etmediği ve kullanmama için uygun bir nedene dayanamayacağına ilişkin Temyiz Kurulu tespitinin 2017/1001 sayılı Tüzüğün 58(1)(a) maddesini ihlal ettiğini ileri sürmektedir.
2017/1001 sayılı Tüzüğün 58(1)(a) maddesi; bir Avrupa Birliği markası sahibinin haklarının, EUIPO’ya yapılan başvuru üzerine veya ihlal davalarında bir karşı dava olarak, markanın beş yıllık kesintisiz bir süre içinde tescil edildiği mal veya hizmetlerle bağlantılı olarak Avrupa Birliği’nde gerçek anlamda kullanılmaması ve kullanılmaması için haklı bir neden bulunmaması halinde iptal edilebileceğini öngörmektedir.
Yapılan yargılama sürecinde esasen tartışılan konulardan biri olarak, “gerçek kullanım” kavramının yorumlanırken, amacın bir teşebbüsün ticari başarısını değerlendirmek veya ekonomik stratejisini gözden geçirmek olmadığı ve marka korumasının markaların büyük ölçekli ticari bir kullanım durumunda sağlanması ile sınırlandırmayı amaçlamadığının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.
2017/1001 sayılı Tüzüğün 19(1) maddesi uyarınca iptal işlemlerinde geçerli olan kullanım kanıtı, markanın tescil edildiği mal veya hizmetler için kullanım yeri, zamanı, kullanımın kapsamı ve niteliği ile ilgili olması gerekmektedir. Aynı Tüzüğün 97(1)(f) maddesine atıfta bulunulduğu üzere bu kullanımın ispatı ise ambalajlar, etiketler, fiyat listeleri, kataloglar, faturalar, fotoğraflar, gazete reklamları ve yazılı beyanlar gibi destekleyici belge ve kalemlerin sunulması ile sınırlı bulunmaktadır.
Mevzuattan da anlaşılacağı üzere, markanın, tescil edildiği mal veya hizmetlerin kaynağını garanti etmek olan temel işlevine uygun olarak, bu mal veya hizmetler için bir çıkış noktası oluşturmak veya korumak amacıyla kullanılması halinde, bir markanın gerçek kullanımı söz konusudur. Gerçek kullanım, yalnızca markanın sağladığı hakları koruma amaçlı göstermelik kullanımı içermeyeceği gibi markanın kullanımı olasılıklar veya karineler yoluyla da kanıtlanamaz. Ayrıca, markanın gerçek ve yeterli kullanımına ilişkin koşul, markanın kamuya açık ve dışa dönük olarak somut ve objektif biçimde kullanılmasını gerektirmektedir.
Bu bağlamda, itiraz edilen markanın kullanımının gerçek olarak kabul edilmesi için, kullanımın her zaman niceliksel olarak önemli olması gerekmemekle birlikte kullanım tespitinde ihtilaflı markanın bulunduğu malların cirosu ve satış hacminin de mutlak bir kriter olarak değerlendirilemeyeceği ifade edilmektedir. Buna göre, markanın iş hacmi, üretim veya pazarlama kapasitesi veya markayı kullanan teşebbüsün çeşitlendirme derecesi ve ilgili pazardaki mal veya hizmetlerin özellikleri gibi diğer ilgili faktörlerle ilişkili olarak da kullanımın incelenmesi gerekmektedir.
Bir AB markasının kullanımının gerçek olarak kabul edilmesi için markanın geniş bir coğrafi alanda kullanılması gerekli olmayıp markanın kullanıldığı ilgili ürün veya hizmetin ve bu ürün ve hizmet pazarının özelliklerine bağlı olarak tek bir Üye Devlette veya bir Üye Devletin topraklarının sadece bir kısmında kullanılması halinde de bir AB markasının gerçek kullanımından söz edilebilecektir. Dolayısıyla geniş bir çerçevede koruma sağlayan AB markasının tek bir Üye Devlette veya bir Üye Devletin topraklarının sadece bir kısmında kullanılmasının, Avrupa Birliği içindeki kullanımın gerçek olmasını kendi başına engellemeyeceği belirtilmiştir.
İspat yükümlülüğü ile ilgili olarak, yürütülen yargılamada, bir markanın iptaline yönelik işlemlerde, kural olarak, söz konusu markanın gerçek kullanımını ortaya koymanın EUIPO’nun değil marka sahibinin görevi olduğu açık bir şekilde teyit edilmiştir. Buna göre, AB markası sahibinin, EUIPO tarafından belirlenen süre içerisinde söz konusu markanın gerçek kullanımına veya kullanılmamasına ilişkin haklı nedenlere ilişkin herhangi bir kanıt sunmaması veya sunulan kanıt veya nedenlerin açıkça ilgisiz veya yetersiz olması halinde, AB markası iptal edilecektir.
Başvuru Sahibi tarafından itiraz edilen kararda, Temyiz Kurulu, iptal başvurusunun 3 Haziran 2020 tarihinde yapılmış olması nedeniyle, başvuru sahibinden 3 Haziran 2015 ile 2 Haziran 2020 tarihleri arasında ihtilaflı “CHRISTIANI” markasının gerçek kullanımını kanıtlaması gerektiğine karar vermiştir. Ancak, Başvuru Sahibi, 2017/1001 sayılı Tüzük Madde 47(2) ve Madde 58’de atıfta bulunulan beş yıllık ek sürenin, ihtilaflı markanın 28 Mayıs 2015 tarihinde tescil edilmiş olmasına rağmen, 28 Mayıs 2020 tarihinde değil, 15 Ağustos 2020 tarihinde sona erdiğini ileri sürmüştür.
Başvuru Sahibi, söz konusu beş yıllık sürenin 13 Mart 2020 ile 1 Haziran 2020 tarihleri arasında 79 gün boyunca durduğunu ve bu süre zarfında Bulgaristan’da ve Avrupa Birliği’nin geri kalanında COVID-19 salgınından kaynaklanan kısıtlamalar, özellikle de Bulgaristan’da kararlaştırılan restoran ve kafeteryaların kapatılması kararının ihtilaflı markanın söz konusu hizmetlerle bağlantılı olarak kullanılmaması için haklı bir neden olduğunu iddia etmektedir. Dolayısıyla, Başvuru Sahibi, Pasticceria Cristiani Sas di Sergio Cristiani & C firması tarafından yapılan iptal başvurusunun 3 Haziran 2020 tarihinde, yani beş yıllık sürenin sona ermesinden önce yapıldığı için kabul edilemeyeceği argümanını sunmuştur.
Başvuru Sahibi tarafından itiraz edilen Temyiz Kurulu kararında, 79 gün boyunca bu hizmetlerin sağlanamadığına dair hiçbir şüphe olmamakla birlikte, bu 79 günün kullanım ispatını gerektiren beş yıllık süre içerisinde nispeten kısa bir zaman dilimini oluşturduğu ve bu nedenle markanın kullanılmamasına yönelik “haklı bir neden” olarak kabul edilemeyeceği belirtilmiştir. Kararın devamında, Başvuru Sahibi tarafından sunulan kanıtların hiçbirinin Başvuru Sahibi’nin, ihtilaflı markanın otel hizmetlerinden bağımsız olarak ‘restoran’ hizmetleriyle ilgili olarak kullanmaya başlamayı amaçladığını göstermediği ifade edilmiştir. Ayrıca, Temyiz Kurulu tarafından markanın kullanımına ilişkin yapılan inceleme kapsamında COVID-19 salgını kısıtlamalarının ilgili olduğu dönemin çoğunun, düşük sezonda, yani Mayıs-Eylül ayları dışında olduğunu gözlemlemiş ve itiraz edilen markanın gerçek kullanımının kanıtlanması gereken tarihle ilgili olarak mevzuata aykırı bir durum olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
2017/1001 sayılı Tüzüğün 58(1) maddesi anlamında markanın kullanılmaması için “haklı nedenler” olarak belirtilen nedenlerin yalnızca bir markayla yeterince doğrudan ilişkisi olan ve markanın kullanımını imkansız veya makul olmayan hale getiren ve marka sahibinin iradesinden bağımsız olarak ortaya çıkan engeller olması gerekmektedir.
Halbuki itiraz edilen kararda, Temyiz Kurulu, Başvuru Sahibi’nin “kafeterya” ve “restoran” hizmetleriyle bağlantılı olarak iptali talep edilen markanın gerçek kullanımını kanıtlayamadığını tespit etmiştir. Özellikle, gerçek kullanıma ilişkin kanıtlarla ilgili olarak, ilk olarak, “kafeterya” ve “restoran” hizmetlerinin otel hizmetlerinden bağımsız olarak değil, onlara yardımcı hizmetler olarak sunulduğunu tespit etmiştir. İkinci olarak, Başvuru Sahibi tarafından otel hizmetlerine yönelik web sitelerinden alınan ekran görüntüleri gibi sunulan kanıtların, bu hizmetlerin otel hizmetlerine yardımcı olarak kabul edilip edilmediğine bakılmaksızın, işaretin tescilli haliyle bu hizmetlerle bağlantılı olarak kullanıldığına atıfta bulunmadığı anlaşılmıştır. Üçüncü olarak, önceki iki değerlendirmeden bağımsız olarak, Temyiz Kurulu, restoranın günlük mali raporlarının çok sınırlı bir günlük ciro gösterdiğini ve Avrupa Birliği’ndeki yiyecek ve içecek hizmetleri sektörünün büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda, bu çok sınırlı kullanım yoğunluğunun, yüksek kullanım sıklığı ve geniş coğrafi kapsam gibi diğer faktörlerle telafi edilmesi gerektiğini, ancak durumun böyle olmadığını belirtmiştir. Son olarak ise, Başvuru Sahibi’nin, otel hizmetlerinden bağımsız olarak sağlanıp sağlanmadığına bakılmaksızın, markanın “yemek hizmetleri” ile bağlantılı olarak kullanıldığına dair herhangi bir kullanım kanıtı sunmadığını gözlemlemiştir.
Başvuru Sahibi, söz konusu markanın “kafeterya” ve “restoran” hizmetleriyle bağlantılı olarak gerçek kullanımını kanıtlamaya hizmet eden bir lisans sözleşmesi sunduğunu iddia etmektedir. 2017/1001 sayılı Tüzük Madde 18(2) uyarınca, bir markanın sahibinin rızası ile kullanılmasının, marka sahibi tarafından kullanım olarak kabul edileceği belirtilmektedir. Ancak, ilgili düzenleme uyarınca, bir lisans sözleşmesinin varlığı, tek başına, söz konusu markanın piyasada fiilen kullanıldığını göstermez. Lisans sözleşmesi ile markanın kullanım hakkını alan lisans sahibi tarafından da markanın kullanılması gerekmekte olup, Başvuru Sahibi tarafından, ihtilaflı markanın lisans sahibi tarafından kullanıldığına dair herhangi bir kanıt sunmamış olduğu görülmüştür.
Gerekçe gösterme yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin olarak Başvuru Sahibi, Temyiz Kurulu’nun neden EUIPO yönergelerinden ayrıldığını açıklamadığını ve bu yönergelere göre, beş yıllık ek sürenin 79 günlük bir süre için uygun bir kullanmama nedeni olması sebebiyle durdurulması gerektiğini belirtmektedir. Ayrıca, Başvuru Sahibi, gerekçelerin belirtilmemesinden, Temyiz Kurulu’nun, Şart’ın 47. maddesinde öngörülen etkili başvuru ve adil yargılanma hakkını da ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte, Temyiz Kurulu’nun, lisans sözleşmesinin neden ihtilaflı markanın kullanımını kanıtlamaya hizmet etmediğini yeterince açıklamadığını iddia etmektedir.
Gerekçe belirtme yükümlülüğü ile ilgili olarak, 2017/1001 sayılı Tüzüğün 94(1) maddesinin ilk cümlesinin EUIPO kararlarının dayandığı gerekçeleri belirtmesi gerektiğini öngördüğü unutulmamalıdır. Şart’ın 41(2) maddesinde belirtilen iyi yönetim hakkından da kaynaklanan bu yükümlülük, ilgili kişilerin haklarını savunabilmeleri için alınan tedbirin gerekçesini bilmelerini ve AB yargısının ilgili kararın yasallığını gözden geçirme yetkisini kullanmasını sağlamak gibi ikili bir amaca sahiptir. Bu yükümlülük, gerekçe beyanının, söz konusu tedbiri kabul eden kurum tarafından izlenen gerekçeyi, bu gerekçenin ilgili tüm gerçeklere ve hukuk noktalarına girmesine gerek olmaksızın, açık ve net bir şekilde ortaya koymasını gerektirmektedir.
Bu bağlamda, Temyiz Kurulu, itiraz konusu kararda 79 günün nispeten kısa bir süre teşkil ettiğini, bu 79 günlük sürenin çoğunun düşük sezonda gerçekleştiğini ve Başvuru Sahibi tarafından sunulan söz konusu hizmetlerin kapsamının ve restoranın sınırlı kapasitesi göz önünde bulundurulduğunda bu gerekçenin markanın kullanılmaması hususunda bir uygunluk nedeni olarak kabul edilemeyeceğini 2017/1001 sayılı Tüzüğün 58(1) kapsamında açıklayarak yeterli bir gerekçe sunduğunu ifade etmektedir. Lisans sözleşmesiyle ilgili olarak ise yine Başvuru Sahibi’nin itiraz edilen markanın lisans sahibi tarafından kullanıldığına dair herhangi bir kanıt sunmadığını ve lisans sahibinin itiraz edilen markayı kullandığına dair bir kanıt olmaksızın, bir marka lisans sözleşmesinin tek başına markanın kullanılması anlamına gelmediğini vurgulayarak gerekçe gösterme yükümlülüğünü yerine getirdiğini açıklamaktadır.
Sonuç
Genel Mahkeme tarafından yürütülen yargılama sonucunda; yukarıda açıklanan nedenlerle Temyiz Kurulu’nun Başvuru Sahibi’nin iddia ettiğinin aksine gerekçe belirtme yükümlülüğünü ihlal etmediğine ve dolayısıyla Şart’ın 47. maddesi uyarınca etkili başvuru ve adil yargılanma hakkını da ihlal etmediğine kanaat getirilmiş ve Başvuru Sahibi adına tescilli “CHRISTIANI” markasının 43. sınıfta yer alan hizmetler bakımından iptal edilmesine ilişkin karara karşı açılan davanın reddedilmesine karar verilmiştir.
İlgili karara buradan ulaşabilirsiniz.
Tuba UÇAR
Ağustos 2024



