SON POZ; MARILYN MONROE FOTOĞRAFLARININ TELİFİ KİME AİT? (1)

 

1982 yılında basılmış The Last Sitting isimli kitapta ünlü fotoğrafçı Bert Stern olayları şöyle anlatıyor “1962 yılında Vogue (dergisi) benimle bir kontrat yaptı. Buna göre ben Vogue için yılda 100 sayfalık çekim yapacaktım, ve bunlardan başka kendim içinde ayrıca 10 sayfalık çekim yapma hakkım vardı. Kontrat uyarınca  bana bu çekimleri gerçekleştirmem için yeterli bütçe ayrıldı. Bir proje için Roma’ya giderken aklıma birden bir fikir geldi; “Marilyn Monroe’nun Vogue’da basılmış  harika bir fotoğrafı!”. Roma’ya varınca hemen New York’taki asistanım Vicki’yi aradım “Marilyn Monroe’nun ajansını  ara  ve  Marilyn bana Vogue için poz verir mi sor, ayrıca Vogue’un kütüphanesine gidip kontrol et bakalım daha evvel Marilyn’i fotoğraflamışlar mı” dedim. Vicki ertesi gün arayarak “Marilyn poz vermeyi kabul etti. Vogue’da fikrini onayladı, daha evvel Marilyn’i hiç fotoğraflamamışlar” dedi.

New York’a döndüğümde çekimleri Los Angeles ‘da ki Bel-Air otelinde yapmaya ve Marilyn’i “sadece Marilyn” olarak fotoğraflamaya karar verdim. İstediğim görüntüleri yaratmanın yolu bir illüzyon oluşturmaktan geçiyordu, Vogue’u aradım, “bana üzerinde geometrik desenler olan ama arkadaki cismi de gösteren (transparan) eşarplar bulabilir misiniz” dedim”.

Stern’in anlatımıyla hikaye işte böyle başlıyor …..Bert Stern bahsettiği fotoğrafları 1962 yılının Haziran ayında çekti, Marilyn Monroe ise bundan yaklaşık iki ay sonra  5 Ağustos 1962 günü  vefat etti. Conde Nast’ın sahibi olduğu Vogue dergisi bu çekimlerden 6 adet fotoğrafı 1 Eylül 1962 tarihli sayıda yayınladı.

Google görsellerde The Last Sitting diye ararsanız karşılaştığınız fotoğrafların çoğuna aşina olduğunuzu göreceksiniz çünkü bunlar gerçekten de Monreo’nun ikonik fotoğraflarıdır.  Monroe gibi döneminin en çok takip edilen yıldızı olan bir kadın bu çekimi sadece resimler Vogue’da basılacak diye mi kabul etmiştir sanıyorsunuz? Hayır, elbette ki burada Bert Stern faktörü de önemlidir. Bert Stern dünyaca meşhur bir fotoğrafçıdır, hem ticari hem de artistik sayısız fotoğraf çekmiştir ve bugün kimin çektiğini düşünmeden aşina olduğumuz sayısız ünlü fotoğrafı da ona aittir; fotoğrafını çektiği yıldızlar arasında Sophia Loren, Audrey Hepburn, Elizabeth Taylor ilk batında akla gelenler.

Hadi devam edelim hikayeye, bakalım eşarplar Stern’ın eline geçtikten ve Monroe ile Stern Bel-Air otelinde buluştuktan sonra neler olmuş. O Haziran ayında Stern, Monroe’yu 3 ayrı günde fotoğraflamış ve ortaya 2571 adetlik bir  fotoğraf serisi çıkmış! Bu fotoğrafların tümü kısaca The Last Sitting yani Son Poz olarak biliniyor. Aşağıda gün gün, Stern’in anlatımlarına dayanarak, fotoğrafların nasıl çekildiğini anlatayım size.

 

ÇEKİM GÜNÜ 1; EŞARPLAR, MÜCEVHERLER YADA HİÇBİRŞEY….

İlk günkü buluşmada sadece Stern ve Monroe var; Stern ışığı, mizanseni vs aklınıza gelen her şeyi bizzat ayarlıyor ve Monroe’yu değişik şeffaf  eşarplar arkasında, sahte mücevherlerle ya da bunların hiçbiri olmadan en saf haliyle görüntülüyor. Akabinde NY’a dönüp fotoları tab ediyor ve Conde Nast’ın direktörü Alex Liberman’a götürüyor. Liberman fotoğrafları çok beğeniyor, Vogue’un  bu fotoğraflardan basacağını söylüyor ama derginin Stern’den ayrıca siyah-beyaz moda fotoğrafları çekmesini de istediğini ekliyor. Akabinde Vogue, Monroe ile konuşarak yeni fotoğraf randevuları ayarlıyor.

 

ÇEKİM GÜNÜ 2; NARİN MARILYN, ZARİF MARILYN ve  MODA POZLARI

İkinci çekim gününde Stern otelde üç odalı bir suit tutuyor, çekim boyunca tüketmek içinde içecekler ayarlıyor (içecekten kasıt kasalarca Dom Perignon ve  Chateau Lafite-Rothschild yalnız). Bu kez Vogue Stern’ın yanına bir kuaför ve derginin editörlerinden Babs Simpson’u da gönderiyor.  Stern diyor ki “Vogue’un bu kişileri benimle göndermesi işin ciddileştiğini gösteriyordu. İlk çekimleri yaparken neyi nasıl istiyorsam yapmama hiç karışmadılar, ama şimdi benim (iyi) bir iz üstünde olduğumu fark etmişlerdi  ve hedefledikleri şeyi alacaklarından emin olmak istediler. Simpson ve ben daha evvel de defalarca birlikte çalışmıştık, onu özellikle seçtiklerinden emindim çünkü  Babs beni en yüksek derecede yaratıcılığımı göstermeme imkan verecek derecede serbest bırakan ama aynı zamanda kontrolü de bir şekilde elinde tutan biriydi”

Elbette ki öyle! Dünyanın en önemli moda-yaşam ve güzellik dergilerinden birinin direktörü olan Liberman’ın ve Vogue ekibinden fotoğrafları gören diğerlerinin ellerindeki cevheri fark etmemesi mümkün mü? Bunların büyük ses getirecek fotoğraflar olacağını anladıkları kesin. Simpson o gün Monroe’nun poz verirken giyeceği elbiseleri de yanında getiriyor. O gün çekilen fotoğraflar “moda pozları” olarak anılıyor. Monroe bu fotoğraflarda son derece elegan, zarif, naif ve bugün hatırlanan imajından bambaşka bir halde, deyim yerindeyse,  “uslu” görünüyor. Ben, görece daha az biliniyor olsalar da, bu fotoğrafları çok beğeniyorum ama Stern o günkü çekimden çok da mutlu olmamış, zira diyor ki ”bu pozlar benim orijinal fikrimin tam tersine gitmek anlamına geliyordu. Vogue, Marilyn’i güzel elbiseler içinde görmek istedi. Halbuki ben tam tersini düşünüyordum, Marilyn bu değildi.”

Çekim tamamlandıktan sonra Monroe bu kez Vogue’un kabul etmediği giysiler içinde Stern’e poz vermeye devam etmeye karar veriyor ve Stern, Babs Simpson’u odadan çıkarıyor. Stern anlatısında diyor ki “odada yalnızdık. Saçın nasıl taranacağını veya hangi elbisenin giyileceğini söyleyen kimse yoktu yanımızda. Marilyn bana dönüp dedi ki “ne yapmak istiyorsun?”. O noktada Stern kendi kafasında Monroe’yu nasıl görmek istiyorsa ona göre özgürce deklanşöre basmaya başlıyor.

 

ÇEKİM GÜNÜ 3; SADECE MARILYN. DEKLANŞÖRE BASTIM, VE O BENİMDİ

İki gün sonra Monroe ve Stern Bel-Air oteline üçüncü çekim için dönüyorlar. Stern , o gün aklında ne şekilde çekim yapılacağına dair bir imaj olmadığını söylüyor ama hatırladığı şu “bu , tıpkı Steichen’in çektiği (Greta) Garbo fotoğrafı gibi, sonsuza kadar yaşayacak bir siyah beyaz fotoğraf olacaktı”. Otele vardıklarında Stern asistanına, kuaföre ve Simpson’a direktifler vererek istediği pozu çekmek için gerekli ortamı sağlıyor ve fotoğrafı yukarıdan bir noktadan çekiyor. Daha sonra diyor ki “istediğim şeyi gördüm, deklanşöre bastım ve o benimdi”.

Stern NY’a dönerek stüdyo asistanı olan Gar’a fotoğrafların tab edilmesi konusunda süpervizörlük yapıyor. “Gar fotoğrafların nasıl benim sevdiğim gibi tab edileceğini bilirdi ve ben ona paranın satın alabileceği en iyi karanlık odayı kurmuştum“. Karanlık odada çalışırlarken Vogue’dan arıyorlar ve Monroe’nun çekilen bütün fotoğrafları onayladığını bildiriyorlar. Bunun üzerine Stern 30 tane fotoyu seçiyor ki bunların arasında en önemsediklerinden biri olan Monroe’nun sadece başının göründüğü poz da  var. Birkaç hafta sonra Vogue bu fotoğraflardan altı tanesini Eylül sayısında basıyor, Stern basılmak için seçilen fotoğrafları ilginç buluyor çünkü  fotoğrafların tümünde Monroe siyah giysiler içinde, giysiler ve arka planlar karanlık, resimlerde elegan bir kalite var;  Stern’e göre fotolar tuhaf ve ürkütücü çünkü Marilyn hayattayken çekilmiş ama adeta Marilyn’in  ölümünün sinyali gibi.

Şimdi; bu kadar önemli fotoğraflar, en azından bir kısmı, daha o tarihlerde Stern hayattayken ABD Telif Hakları Ofisi’nde tescil edilmiştir diyorsunuz değil mi? Hayır öyle bir şey olmuyor.

1980 yılına gelindiğinde Stern bir yayınevi ile fotoğrafların bir kısmının kitap formunda basılması için sözleşme imzalıyor. Sözleşmede Stern “eserlerin (fotoğrafların) tek hak sahibi” olarak geçiyor ve fotoğrafların 3. Kişilerin hakkını ihlal eder bir vasfı olmadığı belirtiliyor. Kitap, “The Last Sitting” adıyla 1982 yılında basılıyor, içinde 100 fotoğraf yer alıyor, kitap aynı yıl ABD telif ofisine tescil ettiriliyor ve Stern kitabın içindeki fotoğrafların sahibi olarak belirtiliyor.

Kitap basılmadan kısa süre önce Vogue kitaptan seçilecek bazı resimlerin ve metinlerin dergide ön yayın hakkını alarak 1982 yılı Eylül sayısında yayınlıyor.

1992 yılında Stern bu kez bir Avrupalı yayıncıyla anlaşıyor. Bu anlaşma neticesinde “Marilyn Monroe; The Complete Last Sitting” isimli kitap  basılıyor ki bunun içinde 2.571 resmin tamamı var ,ama kitap için ABD’de telif tescili yaptırılmıyor.

Takip eden yıllarda Stern NY’da sergiler açıyor , bir galeri aracılığıyla yada kendisi fotoğrafların bazılarının çoğaltılmış nüshalarını satıyor, ayrıca bazı fotoğrafların kitaplarda filmlerde vs kullanılmasına izin veriyor ki bu izin verdikleri arasında Conde Nast’a ait Vanity Fair gibi dergilerde var.

1997 yılında Stern Conde Nast’a ait Allure dergisinde seriden tek bir fotonun izinsiz basıldığından bahisle telif hakkı ihlali davası açıyor,  ancak daha sonra kendisine ufak bir telif ücreti ödenmesi karşılığında davasından vazgeçiyor. Bu dava sırasında taraf avukatları arasında bazı yazışmalar oluyor , Conde Nast’ın avukatı yazdığı bir mektupta “Stern bu fotoların telif hakkının kendisine ait olduğunu iddia ediyor ama  1982 tarihli kitapta bizzat kendisi Conde Nast ile bir kontrat yaptığını söylüyor. Bizim elimizde   böyle bir kontrat yok, bu durumda 1962 yılında geçerli Telif Yasası uyarınca  telif haklarının  Conde Nast’a ait olması mümkün. Elinizde sözleşme varsa derhal sunun ” diyor. Stern’in avukatı cevabında ellerinde böyle bir sözleşme olmadığını, telifin ise Stern’e ait olduğunu söylüyor.

Stern 2013 yılında ölüyor.

 

2016 yılına geldiğimizde  New York Güney Bölgesi Mahkemesi’nin önüne bir dava geliyor. Bu davada taraflar ve  iddiaları şöyle;

Davacılar: Bert Stern adına kurulmuş vakfın temsilcisi olarak Stern’in eşi ve Stern’in prodüksiyon şirketi BSP Production (BSP).

Davacılar; fotoğrafların telif hakkı  Stern’e aitti ve onun ölümünden sonra haklar bize geçti, davalılar bazı fotoğrafları orijinal haliyle ya da modifiye ederek izinsiz şekilde çoğaltıp Amazon-EBay gibi platformlarda satarak telif hakkı ihlalinde bulundu, bu durum tespit edilsin ve ayrıca bize tazminat ödensin diyorlar.

Davalılar:  Lisa Lavender ve Lynette Lavender  (Lavenderler).

Lavenderler de bir karşı dava açarak diyor ki; BSP EBay’e ihtarname gönderdi ve orada sattığımız fotoğrafların telif hakkı ihlali anlamına geldiğini söyledi, bizi yanlış tanıttı ve itibarımızı sarstı. Bu fotoğrafların telif hakkı Conde Nast şirketine aittir, Bert Stern hiçbir zaman telif hakkı sahibi olmadı  çünkü fotoları  ücret karşılığında Conde Nast’ın sahibi olduğu Vogue dergisi için çekmişti. Hem zaten bir an için telifin Stern’e ait olduğu varsayılsa dahi, Stern hayattayken bir çok fotoğrafı bize hediye etmiş ve bunların bizim tarafımızdan çoğaltılmasına, üzerlerinde değişiklik yapılmasına, satılmasına vs. izin vermişti.

Sonra ne oluyor peki? Onun için ikinci yazıyı beklemeniz gerekecek. Çünkü bugün sizinle paylaşmaya başladığım New York Güney Bölgesi Mahkeme kararı 51 sayfaydı. Ne kadar kısa tutmaya çalışsam da neticede ortaya 8 sayfalık bir yazı  çıktı. Ben de bunun üzerine yazıyı bölüp iki ayrı günde yayınlamaya karar verdim.

Hikaye şimdilik bu kadar yani. Arkası yarın!

Özlem FÜTMAN

ofutman@gmail.com

Eylül 2018

Bir Cevap Yazın