Türk kültüründe iyilik küçük de olsa unutulmaz anlamına gelen “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” sözü vardır. Meşhur Türk kahvesi markalarından biri olan “Kuru Kahveci Mehmet Efendi” hakkında bakalım Alman Nürnberg Yüksek Bölge Mahkemesi hatırımızı koruyan bir karar vermiş mi!
Alman Nürnberg Yüksek Bölge Mahkemesi 29.10.2024 tarihli ve 3 U 881/24 sayılı Kuru Kahveci Mehmet Efendi markasına ilişkin kararında[1] marka hakkının tükenmesine ilişkin önemli tespitlerde bulunmuştur.
Dava Konusu Olay
Türkiye’de yerleşik davacı, aşağıdaki şekil ve sözcükten oluşan uluslararası tescilli markanın (997056) sahibi olup, Türk kahvesi satmaktadır. Davacının markası, diğerlerinin yanı sıra “kahve” ürünleri bakımından Avrupa Birliği’nde korunmaktadır.
Davalı ise Almanya’da bulunan bir gıda toptancısı olup, davacı tarafından üretilen ve Türkiye’de pazarlanan kahveyi Almanya’ya ithal etmekte ve bu ürünleri, özellikle aşağıdaki kahve kutularını, çeşitli perakendecilere tedarik etmektedir.
Davacı, markasını taşıyan kahvenin Türkiye’deki ilk satışıyla marka haklarının tükenmediğini ileri sürerek, davalının kahveyi Almanya’da satmasını engellemeye çalışmıştır. Bölge Mahkemesi, 21.03.2024 tarihli kararında davacıyı haklı bularak davalının Almanya’da kahve ithalatını ve satışını durdurmasına hükmetmiştir.
Bunun üzerine davalı, üst mahkemeye başvuruda bulunmuş ve söz konusu ürünlerin Türkiye’de pazarlanması sonucu markadan doğan hakların tükendiğini savunmuştur.
Nürnberg Yüksek Bölge Mahkemesi Kararı
Nürnberg Yüksek Bölge Mahkemesi tarafından, davacının markasını taşıyan ürünlerin Türkiye’de ilk defa satışa sunulmasının markadan doğan haklarının Avrupa Birliği’nde de tükendiği anlamına gelmediğine hükmedilmiş ve kararda şu gerekçelere dayanılmıştır:
Avrupa Birliği Marka Tüzüğü m. 15/1 hükmü kapsamında (01.01.1995’ten beri yürürlükte olan MarkenG 24/1) tükenmenin, ürünün Avrupa Ekonomik Alanı (AEA) dışındaki ülkelerde -uyuşmazlık konusu Türkiye’de olduğu gibi- piyasaya sürülmesiyle gerçekleşemeyeceği belirtilmiştir. Dolayısıyla marka sahibi, markayı taşıyan mallarının AEA’da piyasaya ilk satışını kontrol etmeye ve AEA dışındaki ülkelerden örneğin Türkiye’den AEA’ya paralel ithalat yapılmasını önlemeye yetkilidir.
Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın (ABAD) 16.07.1998 tarihli Silhouette[2] ve 03.10.2010 tarihli Cotty Prestige[3] kararlarına atıfta bulunulmuştur. Divan bu kararlarda, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımını sağlamak ve iç pazarın işleyişini korumak amacıyla AB’ye üye devletlerin iç hukuklarında marka hakkının uluslararası tükenmesini öngörmesini, bölgesel tükenmeyi benimseyen AB hukukuna aykırı bulduğunu ve uyumlaştırılması gerektiğini belirtmektedir.
Davalı, Avrupa Ekonomik Topluluğu ile Türkiye arasında Ortaklık Kuran Anlaşma’nın (Abkommen zur Gründung einer Assoziation zwischen der Europäischen Wirtschaftsgemeinschaft und der Türkei) Ek Protokolü’nün 21. ve 22. maddelerinin uyuşmazlık konusu markanın tükenmesine yol açması gerektiğini ileri sürmüştür. Bu Protokol hükümlerinin yürürlüğe girdiği tarihte Alman marka mevzuatında geçerli olan uluslararası tükenme ilkesini de gerekçe olarak göstermiştir.
Protokol m. 21. hükmü uyarınca;
“İthalatta miktar kısıtlamaları ve eşdeğer etkiye sahip tüm tedbirler, aşağıdaki hükümler saklı kalmak kaydıyla, Akit Taraflar arasında yasaklanmıştır.”
Protokol m. 22 hükmü uyarınca da;
“Akit Taraflar, ithalata yeni miktar kısıtlamaları veya eşdeğer etkiye sahip önlemler getirmekten kaçınacaklardır.”
Davalıya göre, Alman hukukunda önceden benimsenen uluslararası tükenme ilkesinden, AB Marka Direktifi’nin uygulanması nedeniyle bölgesel tükenmeye geçiş Protokol m. 21 ve 22 hükümleri çerçevesinde yeni bir kısıtlama teşkil etmektedir.
Bunu üzerine mahkeme, Protokol gibi uluslararası anlaşmaların ulusal hukuk ve AB hukukunun üzerinde olduğunu değerlendirmiş, tükenme ilkesinin AEA’da piyasaya sürülen mallarla bölgesel açıdan sınırlandırılmasının, ithalat üzerinde niceliksel bir kısıtlama veya Protokol m. 21 ve 22 anlamında eşdeğer etkiye sahip önlem oluşturduğuna kanaat getirmiştir. Ancak, Protokol hükümlerinin keyfi bir ayrımcılık aracı veya Akitler arasındaki ticarette örtülü bir kısıtlama teşkil etmemesi gerektiğini hemen akabinde vurgulamıştır. Daha sonra da anılan Protokol hükümlerinin uyuşmazlık hakkında farklı bir değerlendirme yapmayı haklı kılmadığını belirterek davalının talebini reddetmiştir. Nihayetinde tükenme ilkesinin AEA’da piyasaya sürülen mallarla sınırlandırılmasının fikri mülkiyet haklarının korunması açısından meşru bir amaç güttüğüne ve orantılı bir tedbir olduğuna karar vermiştir.
Değerlendirme
Fikri ve sınai mülkiyet haklarının sahibine münhasır ve mutlak nitelikte haklar bahşetmesi, serbest ticaret ve rekabet ortamı üzerinde kısıtlayıcı etkiye sahiptir. Bu olumsuz etkiyi telafi etmek amacıyla tükenme ilkesi geliştirilmiştir. Tükenme ilkesi, hak sahibinin ilk satıştan sonra ürünler üzerindeki fikri ve sınai mülkiyet haklarını kullanamamasıdır. Bu ilke, “ilk satış doktrini” olarak da anılmaktadır.
Bölgesel, ulusal ve uluslararası şeklindeki tükenme türlerinden hangisinin tercih edildiği özellikle paralel ithalat üzerinde etkisini göstermektedir. Uluslararası tükenmenin benimsendiği ülkelerde hak sahibinin paralel ithalatı engellemesi mümkün değildir. Esasen hangi tür tükenmenin benimsendiği bir hukuk politikası tercihidir.
6769 sayılı SMK’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte, Türk marka hukukunda daha önce benimsenen ulusal tükenme ilkesi terk edilerek uluslararası tükenme ilkesi kabul edilmiştir. Tükenme ilkesinin düzenlendiği SMK m. 152 hükmüne göre “Sınai mülkiyet hakkı korumasına konu ürünlerin, hak sahibi veya onun izni ile üçüncü kişiler tarafından piyasaya sunulmasından sonra bu ürünlerle ilgili fiiller hakkın kapsamı dışında kalır.” Mülga düzenlemede yer alan “Türkiye’de” ibaresine yeni hükümde yer verilmeyerek uluslararası tükenme ilkesinin tercih edildiği ayrıca gerekçede ifade edilmiştir.
Bir AB markasının bahşettiği hakların tükenmesi ise AB Marka Tüzüğü md. 15 hükmünde düzenlenmiştir[4]. Buna göre; “Bir AB markası, sahibine, Avrupa Ekonomik Alanı’nda bu marka altında sahibi tarafından veya onun rızasıyla piyasaya sürülen mallarla ilgili olarak kullanımını yasaklama hakkı vermez.” Bu hükümden Avrupa Ekonomik Alanı kapsamına giren ülkelerde bölgesel tükenme ilkesinin benimsendiği anlaşılmaktadır. Hükümde bahse konu edilen Avrupa Ekonomik Alanı; Avrupa Birliği, İzlanda, Norveç ve Lihtenştayn ülkelerinden oluşmaktadır.
Kural böyle olmakla birlikte, AEA dışındaki bir ülkenin iç hukukunda uluslararası tükenme ilkesi benimsense dahi, topluluk çapında kabul edilen bölgesel tükenme ilkesi birlik dışındaki bir ülkede ilk kez piyasaya arz edilen ürünler hakkında geçerli olacak mıdır sorusu akla gelmektedir. İşte bu soruya inceleme konusu karar kapsamında Nürnberg Yüksek Mahkemesi tarafından birlik içerisine yapılan ithalatın artırılması ve bunun için birlik dışındaki marka sahiplerinin teşvik edilmesi amacıyla olumsuz cevap verilmiştir. Dolayısıyla somut olayda marka hakkı sahibi tarafından Türkiye piyasasında ilk kez arz edilen mallar üzerindeki marka haklarının AEA kapsamında tükenmediği kabul edilmiştir.
Sonuç
Netice olarak, AEA dışındaki ülkelerde ilk kez piyasaya sunulan ürünlerin paralel ithalat yoluyla bölge içerisine sokulması meşru kabul edilmemiştir. Üstelik bu ülkelerin marka mevzuatlarında uluslararası tükenme ilkesinin öngörülmüş olması bu sonuca engel teşkil etmemiştir.
ABAD’ın Silhouette ve Cotty Prestige kararlarına bakıldığında ise, bölgesel tükenme ilkesini benimseyen AB Marka Tüzüğü m. 15/1 hükmünün emredici nitelikte olduğu ve üye devletlerin iç hukuk mevzuatlarının da buna göre yeniden düzenlenmesi gerektiği vurgulanmıştır.
İnceleme konusu kararda; genel kamuoyu için özel önem taşıyan ve daha pek çok dava için açıklığa kavuşturulması gereken hukuk sorunlarını gündeme getirmesi nedeniyle davalının, Alman Federal Yüksek Mahkemesi (Bundesgerichtshof) nezdinde temyiz başvurusunda bulunmasına izin verilmiştir. AB üyesi olan ile olmayan ülkeler arasındaki uluslararası anlaşmaların nasıl uygulanacağı noktasında da bazı tereddütlerin giderilmesi gerekmektedir. Bu itibarla, kanaatimizce, anılan temyiz çerçevesinde ABAD’a ön karar başvurusunda bulunulması emsal karar elde etmek açısından iyi bir fırsat olacaktır.
Sergül BALSEVER
Aralık 2024
DİPNOTLAR
[1] https://www.gesetze-bayern.de/Content/Document/Y-300-Z-GRURRS-B-2024-N-30069?hl=true
[2] https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=CELEX%3A61996CJ0355
[3] https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=CELEX%3A62009CJ0127
[4] “An EU trade mark shall not entitle the proprietor to prohibit its use in relation to goods which have been put on the market in the European Economic Area under that trade mark by the proprietor or with his consent.”














