Etiket: 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK)

FİKRİ MÜLKİYET HAKLARINA TECAVÜZ HALİNDE AÇILABİLECEK HUKUK DAVALARI

GİRİŞ

5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) uyarınca eser, sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsullerini ifade etmektedir (m. 1/a). Eser sahibinin FSEK uyarınca mali ve manevi hakları bulunmaktadır. Mali ve manevi haklarını kullanma yetkisi münhasıran eser sahibine aittir (m. 18/1). Mali haklar sözleşme ile üçüncü bir kişiye devredilebilirken manevi hakların devri mümkün değildir; ancak bu hakları kullanma yetkisinin devri mümkündür. Eser sahibi veya haklarının mülkiyetini ya da kullanma yetkisini devrettiği kişiler dışında üçüncü kişilerin hak sahibinin mali ve manevi haklarına aykırı yaptığı her fiil tecavüz anlamına gelir. Fikri mülkiyet haklarına tecavüz halinde hak sahibinin başta Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu olmak üzere, Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve Türk Ticaret Kanunu (TTK) uyarınca birçok hukuki imkanı bulunmaktadır.

Uyuşmazlığın tarafları arasında yazılı veya sözlü bir sözleşme olması durumunda uyuşmazlık sözleşme hükümleri ve üstün genel ilkelere göre çözümlenir. Taraflar arasında sözleşme akdedilmemiş olması halinde haksız fiil temelli bir tecavüz söz konusu olacaktır, bu durumda TTK ve yerine göre TBK hükümleri uygulanacaktır.[1] FSEK’te düzenlenen ve eser şartlarını taşımayan değer ve iş ürünleri için ise haksız rekabet hükümleri uygulanır.

FSEK uyarınca mali ve/veya manevi haklarının ihlal edilmesi halinde hak sahibi, hukuk davaları ve ihlalin aynı zamanda suç teşkil etmesi halinde ceza davaları açabilir, ayrıca mahkemeden ihtiyati tedbir veya gümrük idaresinden tecavüz oluşturan eşyalara el konulmasını talep edebilir. Hak sahibinin açabileceği hukuk davaları (1) eser sahipliğinin tespiti davası, (2) tecavüzü tespit davası, (3)  tecavüzün men’i (önlenmesi) davası (4) tecavüzün ref’i (kaldırılması) davası ve (5) tazminat davası; ceza davaları ise mali, manevi ve bağlantılı haklara tecavüz suçları nedeniyle açılan ceza davalar, eser, icra, fonogram, yapım ve yayınları etkisiz kılmaya yönelik eylemlere karşı davalar ve bandrol ihlalleri için açılan davalardır. Bu yazımızda hukuk davaları incelenecektir.

A. İHTİYATİ TEDBİR VE GÜMRÜKTE GEÇİCİ OLARAK EL KOYMA

Hukuk mahkemesi, esaslı bir zararın veya ani bir tehlikenin önlenmesi için veya diğer herhangi bir sebepten dolayı zaruri ve bu hususta ileri sürülen iddiaları kuvvetle muhtemel görürse, FSEK uyarınca tanınmış olan hakları ihlal veya tehdit edilen kişinin ya da meslek birliklerinin talebi üzerine diğer tarafa bir işin yapılmasını veya yapılmamasını, işin yapıldığı yerin kapatılması veya açılmasını emredebileceği gibi bir eserin çoğaltılmış nüshalarının veya onu imale yarayan kalıp veya buna benzer çoğaltma vasıtalarının ihtiyati tedbir yoluyla muhafaza altına alınmasına da karar verebilir.

İhtiyati tedbir ve el koyma, davanın açılmasından önce talep edilebileceği gibi davanın açılmasından sonra da talep edilebilir. İhtiyati tedbir hususunda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 389 vd. hükümleri uygulanır. İhtiyati tedbir kararına muhalefet edilmesi halinde, duruma göre HMK m. 398 ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK) m. 343’de belirtilen disiplin hapsi ve hapsen tazyik cezaları uygulanır.[2] Buna göre, tedbir kararı veren mahkeme, ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren altı ay içerisinde şikayet edilmesi halinde disiplin ceza yargılaması yaparak muhalefet edenin ihtiyati tedbir kararının uygulanmasına ilişkin emre uymadığı veya tedbir kararına aykırı davrandığını tespit ederse muhalefet eden hakkında 6 aya kadar disiplin cezasına karar verebilir. Karara, tefhim veya tebliğinden itibaren 1 hafta içinde itiraz edilebilir. İtirazı, o yerde hükmü veren mahkemenin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisinden sonra gelen daire; son numaralı daire için bir numaralı daire; o yerde hükmü veren mahkemenin tek dairesi bulunması hâlinde en yakın yerdeki aynı düzey ve sıfattaki mahkeme inceler. İtiraz merci, 1 hafta içinde kararını verir. Merci, itirazı yerinde görürse işin esası hakkında karar verir. İtiraz üzerine verilen karar kesindir. Disiplin hapsi kararı kesinleştikten sonra Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2 yıl içerisinde infaz edilir. Disiplin hapsine ilişkin karar, kesinleştiği tarihten itibaren 2 yıl geçtikten sonra yerine getirilemez. Tedbir kararına aykırı davranışın sona ermesi veya tedbir kararının gereğinin yerine getirilmesi ya da şikayetten vazgeçilmesi hâlinde, dava ve bütün sonuçlarıyla beraber ceza düşer.

Haklara tecavüz oluşturulması ihtimali hâlinde yaptırım gerektiren nüshaların ithalat veya ihracatı sırasında, 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun (GK) 57. maddesi hükümleri uygulanır. Buna göre, hak sahibinin yetkilerine tecavüz eder nitelikteki eşyanın alıkonulması veya gümrük işlemlerinin durdurulması hak sahibinin veya temsilcisinin talebi üzerine gümrük idareleri tarafından gerçekleştirilir. Durdurma ve alıkoyma kararı hak sahibi veya temsilcisi ise beyan sahibi veya GK m. 37’de belirtilen kişilere bildirilir. Gümrük idaresine henüz bir talepte bulunulmadığı durumda ve söz konusu eşyanın fikri ve sınaî mülkiyet haklarını ihlal ettiğine dair açık deliller olması halinde, hak sahibinin geçerli bir başvuruda bulunabilmesini teminen, gümrük idareleri tarafından eşya 3 işgünü süresince re’sen alıkonulabilir veya eşyanın gümrük işlemleri durdurulabilir. Hak sahibinin yetkilerine tecavüz eder nitelikteki nüshalara gümrük idareleri tarafından el konulmasına ilişkin işlemler Gümrük Yönetmeliği’nin ilgili hükümlerine göre yürütülür. Ayrıca, şartların varlığı halinde, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun ilgili hükümleri uygulanır.[3]

B. HUKUK DAVALARI

I. AÇILABİLECEK DAVALAR

1. ESER SAHİPLİĞİNİN TESPİTİ DAVASI

Eser sahipliğinin tespiti davası, eser sahibinin kim olduğunun tespit edilmesi amacıyla  hukuk mahkemelerinde açılan bir eda davasıdır.[4] Eser sahipliğinin tespiti davası, eser sahibinin manevi haklarından olan eser sahibi olarak tanıtılma (adın belirtilmesi) hakkının kullanımı niteliğindedir. FSEK m. 15/3 uyarınca bir eserin kim tarafından yaratıldığı hususunda bir uyuşmazlık söz konusuysa veya üçüncü bir kişi eserin esas sahibi olduğunu iddia ediyorsa, eserin asıl sahibi, hakkının tespit edilmesini mahkemeden isteyebilir. Dolayısıyla eser sahipliğinin tespiti davasında çekişmesiz değil; çekişmeli yargılama usulü işletilmektedir.

FSEK m. 19 uyarınca eser sahibinin vefat etmesi durumunda bu davayı vasiyeti tenfiz memuru, bu tayin edilmemişse sırasıyla sağ kalan eşi ile çocukları ve mensup mirasçıları, anne-babası, kardeşleri hak sahibinin ölümünden itibaren 70 yıl içerisinde açabilir. Mezkûr kişilerin bu yetkilerini kullanmamaları durumunda, eser sahibinden veya onun halefinden mali bir hak iktisap eden kimse meşru bir menfaati bulunduğunu ispat ederse, dava açma hakkını kendi namına kullanabilir. Ayrıca, eser ülkenin kültürü bakımından önemli görülmüşse ve yukarıda sayılan yetkili kişilerden hiçbirinin bulunmaması veya bulunmasına rağmen yetkilerini kullanmamaları halinde ya da 70 yıllık sürenin dolmuş olması halinde Kültür ve Turizm Bakanlığı da eser sahibine tanınan hakları kendi namına kullanabilir.

2. TECAVÜZÜN TESPİTİ DAVASI

Tecavüzün tespiti davası, eser sahibinin haklarının veya bir hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir tarafın bu hakka veya haklara tecavüz edip etmediğinin belirlenmesi için açılır. Tecavüzün tespiti davası FSEK’te düzenlenmemiş olup genel hükümlere dayanılarak açılmaktadır (HMK m. 106, TTK m. 56/1). FSEK m. 19’da sayılan kişiler de tecavüzün tespiti davasını açabilir.[5] Tecavüzün tespiti davasının açılabilmesi için hukuka aykırılık yeterli olup, kusurun varlığı gerekmemektedir.

Hak sahibi, mütecavizin fiillerinin haklarını ihlal ettiğinin tespit edilmesinin yanı sıra, tecavüzün men’i veya ref’i (sonuçlarının ortadan kaldırılması, düzeltilmesi, tecavüzün işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhası) ve tazminat da (birlikte veya ayrı olarak) talep edebilir (TTK m. 56/1).[6]

3. TECAVÜZÜN MEN’İ (ÖNLENMESİ) DAVASI

Tecavüzün men’i davası, eser sahibinin olası tecavüzleri önlemesini amaçlayan bir eda davasıdır. FSEK m. 69’a göre eser sahibi, mali veya manevi haklarının tecavüz tehlikesine maruz kalması ya da gerçekleşen tecavüzün devamının veya tekrarının muhtemel görülmesi halinde tecavüzün önlenmesini dava edebilir.

Eser sahibinin ya da mali veya manevi haklarını devrettiği kişilerin tecavüzün men’i davasını açabilmesi için mütecavizin kusurunun varlığı şart değildir. Mahkeme, eser sahibinin mali ve manevi haklarını, tecavüzün kapsamını, kusurun olup olmadığını, varsa ağırlığını ve tecavüzün men’i halinde tecavüz edenin uğraması muhtemel zararları takdir ederek duruma göre tecavüzün men’i için lüzumlu göreceği tedbirlerin tatbikatına karar verecektir. Burada kusurun varlığı yalnızca tecavüzün önlenmesi hakkında verilecek tedbirin belirlenmesi bakımından rol oynamaktadır.

Tecavüz, hizmetlerini ifa ettikleri sırada bir işletmenin temsilcisi veya müstahdemleri tarafından yapılmışsa işletme sahibi hakkında da dava açılabilir.

Tecavüzün men’i ve ref’i aynı davada ileri sürülebilir.

Yargılama sonucunda davayı kabul etmesi halinde mahkemenin vereceği hüküm ile davalının yapması veya yapmaması gereken davranışları infazda tereddüt yaratmayacak şekilde açık ve net olarak göstermesi gerekmektedir.[7] Mezkur mahkeme hükmünün infazında “bir işin yapılmasına veya yapılmamasına dair olan ilamlar”ı düzenleyen İİK m. 30 hükmü uygulanacak, mahkeme hükmüne muhalefet edenlere ise İİK m. 343 hükmü uygulanacaktır.

4. TECAVÜZÜN REF’İ (KALDIRILMASI) DAVASI

Tecavüzün ref’i davası, mali veya manevi hakları tecavüze uğrayan hak sahibinin tecavüzün ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için açtığı bir eda davasıdır. Eser sahibi veya mali/manevi hak sahibi, ref davası ile tecavüz sonucu meydana gelen hukuka aykırı sonucun ortadan kaldırılmasını talep etmektedir.

Eser sahibinin ya da mali veya manevi haklarını devrettiği kişilerin tecavüzün ref’i davasını açabilmesi için mütecavizin kusurunun varlığı şart değildir. Mahkeme, eser sahibinin mali ve manevi haklarını, tecavüzün kapsamını, kusurun olup olmadığını, varsa ağırlığını ve tecavüzün ref’i halinde tecavüz edenin uğraması muhtemel zararları takdir ederek duruma göre tecavüzün ref’i için lüzumlu göreceği tedbirlerin tatbikatına karar verecektir. Yine burada da kusurun varlığı yalnızca tecavüzün kaldırılması hakkında verilecek tedbirin belirlenmesi bakımından rol oynamaktadır.[8]

Tecavüz, hizmetlerini ifa ettikleri sırada bir işletmenin temsilcisi veya müstahdemleri tarafından yapılmışsa işletme sahibi hakkında da dava açılabilir.

(i) Manevi Haklara Tecavüz Halinde

FSEK m. 67’de düzenlenmiştir. Buna göre, henüz alenileşmemiş bir eser, sahibinin rızası olmaksızın veya arzusuna aykırı olarak umuma arzedildiği takdirde tecavüzün ref’i davasının açılabilmesi için umuma arz fiilinin çoğaltılmış nüshaların yayımlanması suretiyle gerçekleştirilmiş olması gerekmektedir. Aynı şekilde esere, sahibinin arzusuna aykırı olarak adının konulduğu hallerde de hak sahibinin ref davası açabilmesi için hukuka aykırı fiilin çoğaltılmış nüshaların yayınlanması suretiyle gerçekleştirilmiş olması gerekir.

Eser üzerinde sahibinin adı hiç konulmamış veya yanlış konulmuş yahut konulan ad iltibasa meydan verecek mahiyette olup da eser sahibi eser sahipliğinin tespiti davasından başka tecavüzün ref’ini talep etmişse, tecavüz eden gerek aslına, gerek tedavülde bulunan çoğaltılmış nüshalar üzerine eser sahibinin adını kaydetmeye mecburdur. Masrafı tecavüz edene ait olmak üzere, hükmün en fazla 3 gazetede ilanı talep edilebilir (FSEK m. 67/2).

Eser haksız olarak değiştirilmiş ise:

(1) Eser sahibi, eserin değiştirilmiş şekilde çoğaltılmasının yayım ve temsilinin, yayım ve temsilinin, radyo ile yayımının menedilmesini ve tecavüz edenin, tedavülde bulunan çoğaltılmış nüshalardaki değişiklikleri düzeltmesini veya bunların eski haline getirilmesini talep edebilir. Değişiklik, eserin, gazete, dergi veya radyo ile yayımı sırasında yapılmışsa eser sahibi, masrafı tecavüz edene ait olmak üzere, eseri değiştirilmiş şekilde yayımlamış olan bütün gazete, dergi ve radyo idarelerinden değişikliğin ilan yolu ile düzeltilmesini talep edebilir.

(2) Güzel sanat eserlerinde eser sahibi asıldaki değişikliğin kendisi tarafından yapılmadığını veya eserdeki adının kaldırılmasını yahut değiştirilmesini talep edebilir. Eski halin iadesi mümkün ise değişikliğin giderilmesi kamunun veya malikin menfaatlerini esaslı surette bozmuyorsa eser sahibi eseri eski hale getirebilir.

(ii) Mali Haklara Tecavüz Halinde

Eseri, icrayı, fonogramı veya yapımları hak sahiplerinden yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir (FSEK m. 68/1).

İzinsiz çoğaltılan kopyalar satışa çıkarılmamışsa hak sahibi çoğaltılmış kopyaların, çoğaltmaya yarayan film, kalıp ve benzeri araçların imhasını veya üretim maliyet fiyatını geçmeyecek uygun bir bedel karşılığında kendisine verilmesini ya da sözleşme olması durumunda isteyebileceği miktarın üç kat fazlasını talep edebilir. Bu husus, izinsiz çoğaltanın hukuki sorumluluğunu ortadan kaldırmaz (FSEK m. 68/2).

İzinsiz çoğaltılan kopyalar satışa çıkarılmışsa hak sahibi, tecavüz edenin elinde bulunan nüshaların imhasını veya üretim maliyet fiyatını geçmeyecek uygun bir bedel karşılığında kendisine verilmesini ya da sözleşme olması durumunda isteyebileceği miktarın üç kat fazlasını talep edebilir (FSEK m. 68/3).

Yargıtay’a göre, davacının seçimlik hakkını kullanarak rayiç bedelin üç katını istemesi halinde mahkemenin bir veya iki kat bedele hükmetme gibi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır.[9] İşbu husus Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşınmış, AYM ise T. 28.02.2013, E. 2012/133 ve K. 2013/33 sayılı kararı ile aksi yönde bir gerekçe olarak FSEK m. 68/1’de yer alan bedel hususunda kanunda yer alan sınır içerisinde kalmak şartıyla hakimin dosya içeriği ve talebi de gözetilerek takdir yetkisini kullanacağının açık olduğunu ileri sürmüş ve iptal talebini reddetmiştir. Nitekim Yargıtay’ın son dönem kararları da bu yönde değerlendirmeler içermektedir.[10]

Eser sahibinin mali haklarını üçüncü bir kişiye devretmiş olması halinde ref davasını açma hakkı mezkur hakları devralan hak sahibine aittir; eski hak sahibinin dava açma hak ve yetkisi yoktur. Ruhsat sahiplerinin FSEK m. 68’da yer alan hukuki imkandan yararlanıp yararlanamayacağı hususu tartışmalıdır. Doktrinde münhasır  (tam) ruhsat sahiplerinin m. 68 uyarınca dava açabileceği, basit ruhsat alanların ise aksi sözleşmede belirtilmediği sürece dava hakkının bulunmadığı ileri sürülse de; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin T. 20.11.2007, E. 2006/6776 ve K. 2007/14566 sayılı kararında “Davacı, FSEK’nun 68. maddesine dayalı olarak tecavüzün ref’i ve tazminata karar verilmesini istemiştir. Bu madde uyarınca talep hakkı eser sahibine veya eser sahibinden mali hakları devralan kişiye aittir. Ruhsat verilmesi yoluyla mali hakları kullanma yetkisine sahip olan kişi ise zararının karşılanmasını sadece FSEK’nun 70/2. maddesi uyarınca açacağı maddi tazminat davasında isteyebilir.” demek suretiyle ruhsat sahiplerinin FSEK m. 68’e dayanarak talepte bulunamayacağına hükmetmiştir.

Sonuç olarak, FSEK m. 68 uyarınca hak sahibinin üç tane seçimlik hakkı bulunmaktadır: (1) Bir sözleşme yapılmış olsaydı talep edilebilecek bedelin veya tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasının ödenmesi, (2) Çoğaltılmış kopyaların, çoğaltmaya yarayan film, kalıp ve benzeri araçların imhası, (3) Maliyet fiyatını aşmamak üzere çoğaltılmış kopyaların ve çoğaltmaya yarayan film, kalıp ve benzer gereçlerin uygun bir bedel karşılığında kendisine verilmesi. Uygulamada çoğunluklu birinci seçenek seçilmektedir. Bu durumda Yargıtay’a göre taraflar arasında farazi bir sözleşme ilişkisi kurulmaktadır. Nitekim FSEK m. 68/6 uyarınca “Bedel talebinde bulunan kişi, tecavüz edene karşı onunla bir sözleşme yapmış olması halinde haiz olabileceği bütün hak ve yetkileri ileri sürebilir”. Bu sözleşme ilişkisinin sonucu olarak FSEK m. 68 uyarınca açılan davalarda zamanaşımı TBK m. 146 uyarınca belirlenecek ve 10 yıl olarak uygulanacaktır. Öte yandan, ikinci ve üçüncü seçimlik hakların kullanılması durumunda Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) el koymaya ilişkin hükümleri delil elde etmek amacı dışında uygulanmaz. Ayrıca, ikinci ve üçüncü seçimlik hakların eser sahibinden başka hak sahiplerince uygulanabilmesi için eser sahibinin FSEK m. 52 uyarınca çoğaltma izni vermiş olması gerekir.

Üç kat tazminat tecavüzün ref’i istemi ile birlikte mahkemeden talep edilebilir. Burada önem ihtiva eden husus, kural olarak bir tazminatın kazanılabilmesi için bir zararın ve nedensellik bağının söz konusu olması gerekirken FSEK m. 68’in sağladığı imkan için zararın kanıtlanması gerekmemektedir.[11]

Hükmün İlanı:

FSEK m. 78 uyarınca, FSEK m. 67/2’de yer alan durum dışında, haklı olan taraf, haklı bir sebebi veya menfaati varsa, masrafı diğer tarafa ait olmak üzere, kesinleşmiş olan kararın gazete veya buna benzer vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesini talep etme hakkına sahiptir. İlan şekil ve içeriği kararda tespit edilecektir. İlan hakkı, hükmün kesinleşmesinden itibaren 3 ay içerisinde kullanılmazsa düşecektir.

5. TAZMİNAT

Hak sahibi, diğer tüm davalarla birlikte veya onlardan ayrı olarak, uğramış olduğu maddi ve/veya manevi zararların tazmini için maddi ve/veya manevi tazminat davası açabilir.

(i) Manevi Haklara Tecavüz Halinde

FSEK m. 70 uyarınca manevi hakları ihlal edilen kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat ödenmesi için dava açabilir. Mahkeme, bu para yerine veya bunlara ek olarak başka bir manevi tazminat şekline de hükmedebilir. Mütecavizin kusuru olmasa dahi manevi tazminat davası açılabilir.

Manevi haklarına tecavüz edilen kişi, tazminat dışında, temin edilen karın kendisine verilmesini de isteyebilir. Bu halde FSEK m. 68 uyarınca talep edilen bedel indirilir.

(ii) Mali Haklara Tecavüz Halinde

FSEK m. 70 uyarınca mali hakları ihlal edilen kişi, mütecavizin kusuru olması halinde haksız fiillere ilişkin hükümler çerçevesinde maddi tazminat talep edebilir.  Dolayısıyla, maddi tazminat davasının açılabilmesi için mütecavizin kusurunun bulunması şarttır.

Mali hakları ihlal edilen kişi, tazminat dışında, temin edilen karın kendisine verilmesini de isteyebilir. Bu durumda yine FSEK m. 68 uyarınca talep edilen bedel indirilecektir.

Eser sahibinin ölümü halinde mirasçılar manevi hakları ayrı ayrı ve kendi namlarına kullanabilirken; mali hakları birlikte kullanmak zorundadırlar.[12]

II. TARAFLAR

Hukuk davalarını eser sahibi ve eser sahibinin vefat etmesi durumunda mirasçıları açabileceği gibi eser sahibinin kanuna uygun bir şekilde mali haklarını devrettiği mali hak sahibi ve münhasır (tam) ruhsat sahibi de bu davaları açabilir. Eser sahibi münhasır ruhsat vermiş ancak dava açma hakkını saklı tutmamışsa bu durumda kendisi de dava açamaz. Basit ruhsat sahipleri ise aksi sözleşmede belirtilmediği sürece hukuk davalarını açamazlar. Aynı kural bağlantılı haklar açısından da geçerlidir.

III. YETKİLİ VE GÖREVLİ MAHKEME

(i) Yetki        

HMK m. 6 uyarınca genel yetki kuralına göre hukuk davaları davalının ikametgah adresinde açılmaktadır. Genel yetki kuralının yanı sıra, FSEK m. 66/5 ile özel yetki kuralı belirlenmiştir. Buna göre eser sahibi, ikamet ettiği yerde de tecavüzün ref’i ve men davası açabilir. Dolayısıyla davacı eser sahibinin ikametgah adresinde açabileceği davalar yalnızca ref ve men davaları olup, tazminat davaları bu kapsamda yer almamaktadır.

FSEK m. 70/2 uyarınca mali haklara tecavüz edilmesi halinde tecavüz edenin kusuru varsa haksız fiillere ilişkin hükümler çerçevesinde maddi tazminat talep edilebileceği belirtilmiştir. Bu durumda hak sahibi HMK m. 16 uyarınca haksız fiilin işlendiği yerde, zararın meydana geldiği veya gelme ihtimalinin bulunduğu yerde ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinde de dava açabilir. Doktrinde maddi tazminat davalarının da FSEK m. 66/5 uyarınca hak sahibinin ikametgah adresinde açılabilmesi gerektiği görüşü savunulmaktadır.[13]

(ii) Görev

FSEK m. 76 uyarınca görevli mahkeme, ihtisas mahkemesi olan Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’dir. Dava konusunun değeri veya suçun karşılığı olan cezanın miktarına bakılmaksızın görevli mahkeme, varsa ihtisas mahkemesi ve ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından yetkilendirilen Asliye Hukuk ve Asliye Ceza Mahkemeleridir.

Görevsizlik itirazı, hakim tarafından re’sen dikkate alınabileceği gibi taraflarca davanın her aşamasında ileri sürülebilir.[14]

IV. ZAMANAŞIMI

Eser, FSEK m. 27 uyarınca eser sahibi yaşadığı müddetçe ve ölümünden itibaren 70 yıl boyunca korunmaktadır. Dolayısıyla eserin meydana getirildiği tarihten başlayarak eser sahibinin ölümünü takip eden 70 yıl içerisinde hukuk davaları açılabilir.

FSEK’te özel olarak bir kural belirlenmemesi sebebiyle hukuk davalarında TBK’nın zamanaşımı kuralları uygulanacaktır. TBK m. 72 uyarınca tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak 10 yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır. Dolayısıyla, hak sahibinin mali haklarının ihlal edilmesi FSEK m. 71 uyarınca suç teşkil etmekte olup TCK m. 66/1-e’de yer alan “Kanunda başka türlü yazılmış olan haller dışında kamu davası; e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl geçmesiyle düşer.” hükmü neticesinde 8 yıllık zamanaşımı süresine tabidir.

Sözleşmeden doğan borçlarda zamanaşımı süresi 10 yıldır. Ancak TBK m. 147 kapsamında yer alan hallerde zamanaşımı süresi 5 yıldır. Yargıtay’a göre eser sahipliğinin manevi bir hak olması ve manevi hakların süreyle sınırlı olmayacak şekilde korunuyor olması sebebiyle eser sahipliğinin tespiti davası zamanaşımı süresine tabi değildir.[15] Yine manevi haklara tecavüz halinde zamanaşımı süresi söz konusu olmayacaktır.

Tecavüz fiili devam ederken zamanaşımı süresi işlemeyecektir.

Yukarıda da belirtildiği üzere, FSEK m. 68 uyarınca açılan davalarda zamanaşımı süresi TBK m. 146 uyarınca 10 yıldır.

V. İSPAT

FSEK kapsamında açılacak hukuk davalarında mahkeme, davacının iddianın doğruluğu hakkında kuvvetli kanaat oluşturmaya yeter miktar delil sunması hâlinde, korunmakta olan eserler, fonogramlar, icralar, filmler ve yayınları kullananların, kanunda öngörülen izin ve yetkileri aldıklarına dair belgeleri veya tüm yararlanılan eser, fonogram, icra, film ve yayınların listelerini sunmasını isteyebilir. Belirtilen belge veya listelerin sunulamaması tüm eser, fonogram, icra, film ve yayınların haksız kullanılmakta olduğuna karine teşkil eder (FSEK m. 76/2).[16]

SONUÇ

Fikri mülkiyet hakları hak sahipleri için gerek mali gerek manevi açıdan oldukça önem arz etmektedir. Günümüzde özellikle teknolojinin gelişmelerin ve ulaşılabilirliğin artması gibi sebeplerle hak sahiplerinin mali ve manevi haklarının gün geçtikçe daha kolay ve sık bir şekilde ihlal edildiği görülmektedir. Bu hususta hak sahiplerinin hukuki imkanlarını ivedilikle kullanmaları gerekmekte ve böylece meydana gelebilecek olası zararları önleyebilmeleri veya halihazırda meydana gelmiş zararları ortadan kaldırabilmeleri mümkün olmaktadır. İşbu hususta hak sahiplerinin haklarını güvence altına alabilecekleri birçok hukuki imkan bulunmaktadır. Hak sahiplerinin haklarına tecavüz eden kişilere karşı kullanabilecekleri hukuki imkanlardan biri hukuk davalarıdır.

Hak sahipleri, mali ve/veya manevi haklarına tecavüz edilmesi halinde önleyici tedbir olarak dava açmadan önce veya dava açtıktan sonra mahkemeden ihtiyati tedbir talep edebilir, aynı zamanda gümrük idaresinden tecavüz oluşturan eşyalara el konulmasını da isteyebilir. Hak sahibi, eser sahibi olduğunun tespit edilmesi amacıyla eser sahipliğinin tespiti davası; maruz kaldığı tecavüzün tespit edilmesi amacıyla tecavüzü tespit davası; herhangi bir tecavüz gerçekleşmemiş ancak gerçekleşme tehlikesi mevcutsa veyahut sona eren bir tecavüzün devamı ya da tekrarı muhtemelse tecavüzün men’i davası; haklarına tecavüz edildiyse tecavüzün sonuçlarını ortadan kaldırmak için tecavüzün ref’i davası; ve tecavüz sebebiyle  gördüğü manevi ve/veya maddi zararların giderilmesi için maddi ve/veya manevi tazminat davası açabilir.

Hukuk davalarını eser sahibi, mirasçıları, mali hak sahibi ve münhasır (tam) ruhsat sahibi açabilir. Basit ruhsat sahipleri kural olarak hukuk davalarını açamazlar. HMK m. 6 uyarınca genel yetki kuralına göre hukuk davaları davalının ikametgah adresinde açılmaktadır. Genel yetki kuralının yanı sıra, FSEK m. 66/5 ile belirlenen özel yetki kuralı da uygulanmaktadır. Bunun yanı sıra FSEK m. 70/2 için HMK m. 16 da uygulanabilecektir. FSEK m. 76 uyarınca görevli mahkeme, ihtisas mahkemesi olan Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’dir. FSEK’te özel olarak bir kural belirlenmemesi sebebiyle hukuk davalarında TBK’nın zamanaşımı kuralları uygulanacaktır. Dolayısıyla haksız fiiller bakımından 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri uygulanacaktır. Sözleşmeden doğan borçlarda zamanaşımı süresi 10 yıldır. Ancak TBK m. 147 kapsamında yer alan hallerde zamanaşımı süresi 5 yıldır. Manevi haklara tecavüz halinde zamanaşımı süresi söz konusu değildir.

Aslı TAŞDELEN

Kasım 2022

aslitasdelen4@gmail.com


DİPNOTLAR

[1] GÜNEŞ, İlhami; Uygulamada Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku, 4. Baskı, Ankara, 2022, s. 198

[2] GÜNEŞ, s. 215

[3] SULUK, Cahit/KARASU, Rauf/TEMEL, Nal; Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara 2019, s. 141

[4] GÜNEŞ, s. 200

[5] SULUK, KARASU, TEMEL, s. 142

[6] GÜNEŞ, s. 214

[7] GÜNEŞ, s. 213

[8] Hukuk Genel Kurulu’nun T. 15.12.2010, E. 2010/4-607 ve K. 2010/663 sayılı kararı: “Anlaşılan odur ki; tecavüzün refi davası maddi ve manevi haklara bir tecavüzün olduğu her halde açılabilir (FSEK m.66/1). Ref davasının açılabilmesi için tecavüzde bulunanın kusurlu olması şart değildir. Kusur ve ağırlığı zararın takdirinde ve alınacak önlemlerde rol oynar(FSEK m.66/3).”.

[9] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin T. 28.09.2009, E. 2008/5307 ve K. 2009/9739 sayılı kararında “FSEK’nun 68/1.fıkrasındaki eser sahibinin “uğradığı zararın, en çok üç kat fazlasını isteyebilir” şeklindeki düzenleme, eser sahibinin mali haklarına tecavüz halinde gerektiğinde rayiç bedelin üç katının mütecavizden istenilebilmesi hususunda eser sahibine tanınmış bir seçeneğin kullanılması yetkisidir. Bu bakımdan, Kanun’da eser sahibine tanınan rayiç bedelin üç katı fazlasına kadar isteyebilme seçeneklerinden herhangi birisini kullanma yetkisi eser sahibi olan davacıya aittir. Mahkemece seçilen talep değiştirilemez (Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, Üçüncü Bası, S.300). O halde, davacının FSEK’nun 68/1.fıkrası uyarınca rayiç bedelin üç katına hükmedilmesine ilişkin talebi gözetilerek hüküm kurulması gerekirken, kararda yazılı gerekçelerle iki katına hükmedilmesi doğru görülmemiş kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.” şeklinde hüküm kurmuştur.

[10] GÜNEŞ, s. 209

[11] GÜNEŞ, s. 211

[12] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin T. 18.04.2013, E. 2012/7048 ve K. 2013/7606 sayılı kararına göre FSEK’nın 19. maddesinde eser sahibine 14, 15 ve 16. maddelerin üçüncü fıkralarında tanınan manevi hakları eser sahibinin ölümünden itibaren maddede sayılan kimselerin 70 yıl süre ile kendi namlarına kullanabileceği düzenlenmiştir. Aynı Kanun’un 63. maddesinde ise kanunun tanıdığı mali hakların miras yolu ile intikal edeceği belirtilmiştir. Bu düzenleme karşısında FSEK 19. maddesi kapsamında eser sahibine tanınan manevi haklar bakımından Kanunda sayılan kimselerin ayrı ayrı ve kendi namlarına manevi hakları ileri sürebilmesi mümkün olup, bu hakların birlikte kullanma zorunluluğu da yoktur. Ancak, FSEK 19 maddesi uyarınca manevi hakların kullanımı yönünden hak sahiplerine tanınan yetkiler mali hakları kapsamayıp, aynı Kanun’un 63. maddesine göre mali hakları veraseten iktisap eden mirasçılar tarafından mali haklarla ilgili taleplerin kullanımı genel hükümlere tabidir.”.

[13] GÜNEŞ, s. 224

[14] SULUK, KARASU, TEMEL, s. 146

[15] GÜNEŞ, s. 216

[16] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin T. 02.05.2011, E. 2009/12371 ve K. 2011/5325 sayılı kararı:  “Öte yandan, 25.12.2002 tarihinde noterde düzenlenen tespit tutanağı ile icracı sanatçılar Edip ve Muazzez’in seslendirdiği eserlerin izinsiz olarak davalının işlettiği radyo kanalında temsil edildiği belirlenmiştir. 5846 sayılı FSEK’in 76. maddesi uyarınca davacının sunduğu deliller, korunmakta olan eserlerin ihlaline ve haksız kullanıma karine teşkil etmektedir. Dolayısıyla mahkemece, davacı meslek birliği üyesi olan icracı sanatçıların davalıya ait radyo kanalında izinsiz olarak temsili yoluyla gerçekleşen eylemleri nedeniyle FSEK 69. maddesi uyarınca davalı tecavüzünün men’ine karar verilmesi mümkündür.”


KAYNAKÇA

GÜNEŞ, İlhami; Uygulamada Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku, Ankara 2022

SULUK, Cahit/KARASU, Rauf/NAL, Temel; Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara 2019

https://karararama.yargitay.gov.tr/YargitayBilgiBankasiIstemciWeb/


MİMARİ ESERLERİN VE MİMARİ PROJELERİN FİKRİ HAKLAR BAKIMINDAN SARAÇOĞLU MAHALLESİ KAPSAMINDA İNCELENMESİ

Cumhuriyet tarihinin ilk toplu konut projesi olan Ankara’daki Saraçoğlu Mahallesi’nin yenilenerek halkın kullanımına sunulması amacıyla bir dönüşüm projesi planlanmaktadır. Bu dönüşüm projesine karşı mahallenin mimarı Paul Bonatz’ın mirasçısı olan Brigitte Dübers’ın, mimarın telif hakkının ve Saraçoğlu’nun korunması için Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanına ve oda avukatlarına vekalet verdiği ve bu vekalet ile odanın telif hakkına müdahalenin men’i davası açılacağı duyuruldu.[1]

Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı yaptığı açıklamada; muhalefet tarafından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na restorasyon amacıyla projelendirilen Saraçoğlu Mahallesi’ne ilişkin olarak yöneltilen “Saraçoğlu’nun mimarı Paul Bonatz’ın varislerinden izin alındı mı?’ sorusunun önce yanıtsız bırakıldığını, daha sonra Bakanlık tarafından yazılı açıklama yapılarak “660 sayılı ilke kararı gereği restorasyon işlemi öncesi yapılmış rölöve işlemimize dayalı olarak telif hakkı iddia edilemez.” şeklinde yanıt verildiğini belirtmiştir.

Saraçoğlu Mahallesi uzun yıllardan beri imar hukuku, sit alanlarının korunması gibi pek çok hukuk dalı yönünden hukuki davalara konu olmuştur. Bu toplu konut projesinin telif hukuku bakımından incelenmesi hem yargısal açıdan hem de Ankara için çok önemli olacaktır. Bu nedenle, bu yazıda hem Saraçoğlu Mahallesi’ndeki süreç hakkında hem de mimari projeler ve mimari eserlerin telif hukuku bakımından hak sahipliği hakkında kısaca bilgi verilecektir.

Öncelikle mimari projeler ve mimari eserler üzerinde fikri bir hakkın mevcut olup olmadığı ve bu hakkın kapsamının açıklanması gerekmektedir. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu md 1’e göre eser, “Sahibinin hususiyetini taşıyan ve aşağıdaki hükümler uyarınca ilim ve edebiyat, musikî, güzel sanatlar veya sinema eserleri sayılan her nevî fikir ve sanat mahsulüdür.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu maddeden de anlaşılacağı üzere telif hakkından söz edebilmek için eser, eser sahibinin hususiyetini taşımalı ve kanunda tahdidi olarak sayılan eser türlerinin birine girmelidir.

FSEK md. 2/1, b.3 bendinde, estetik niteliği bulunmayan bir nevi teknik ve ilmi mahiyette haritalar, planlar, projeler, krokiler gibi her çeşit mimarlık ve şehircilik tasarım ve projelerinin sahibinin hususiyetini taşıyor ise eser sayılabileceği düzenlenmiştir.  Bu maddeden de görüleceği üzere mimari projelerin korunması için herhangi bir estetik niteliği bulunması şartı aranmamaktadır. Bu madde kapsamında korunan eser proje olup, projeye uygun inşa edilen bina değildir.  Ancak, binalar  estetik nitelik taşıyorlar ise mimari eserler olarak korunabilirler.  Bu yapılar, bilim ve edebiyat eseri olarak değil, FSEK md. 4’te düzenlenen güzel sanat eseri olarak korunmaktadır.

Peki bu mimari projeler ve mimari eserler üzerinde değişiklik yapılabilir mi?

Bakanlık 660 sayılı ilke kararı gereği restorasyon işlemi öncesi yapılmış bir rölöve işlemi olduğu belirtilmiş ve bu nedenle telif hakkı bulunmadığı söylenmiştir.[2]

Restorasyon işlemi rölöve projesi, restitüsyon projesi, restorasyon projesi ve uygulama olmak üzere dört aşamadan oluşan bir mimari eserin zarar görmüş bozulmuş kısımlarını, o eserin değerine zarar vermeden onarımıdır.  

Bir yapının eskimesi, yıpranması ve zarar görmesi nedeniyle bakım ve onarıma ihtiyaç doğar. Bu onarımın mimari projelerde herhangi bir değişikliğe neden olmaması yalnızca onarım amacını taşıması önemlidir.

Mimari yapıda gerçekleşen onarımın aslına bağlı kalınarak yapılması önemlidir. Ayrıca, mimari bir yapının onarımı aslına uygun olsa bile kullanılan malzeme veya onarımın işçiliği etkilemesi halinde yapının bütünlüğü bozuluyor ise bu tür değişiklikler mimarın şeref ve itibarını zedeleyecektir. Bu gibi durumlarda eser sahibi, FSEK md 16’ya dayanarak söz konusu değişikliği yasaklayabilmektedir.[3]

Bazı yargı kararlarında, mimari projelerde ve eserlerde yapılan değişiklikler ile meydana gelen telif hakkı ihlalleri incelenirken eserin mimari proje mi yoksa mimari eser kapsamında mı olacağı ayrımına gidilmiştir.

Örneğin Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2010 yılında verilen bir kararında “FSEK kapsamında mimari projelerin eser olarak kabul edildiği, proje mükelleflerinin eser sahipliğinin yapıda değil, bu yapı ile ilgili projede olduğu, projede değişiklik yapılmadığı, davacının binada yapılan değişikliğe müdahale etme hakkının olmadığı” belirtilmiştir. (Yargıtay 11. H.D 21.0.2010 E. 2009/1346, K. 2010/7136)[4]

Aynı zamanda yargı kararlarında bir önemli husus ise mimari proje ve eserde yapılacak değişikliğin zaruri olup olmamasıdır. Mahkeme tarafından eserdeki değişikliğin zaruri bir değişiklik olduğu takdirde hak ihlalinden söz edilemeyecektir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 25.10.2005 tarihli 2005/3748E 2005/10277K sayılı kararında değişikliklere ilişkin bazı kriterler belirlenerek eserde yapılan değişikliğin zaruri olup olmadığı incelenmiştir. Bu kriterler şunlardır:

  1. Yapının sağlamlığı ve kullanım alanını büyütmek için zorunlu tadilat ve değişikliğin yapılabileceği,
  2.  Değişen konfor ve hizmet ihtiyaçlarının dikkate alınması gerektiği,
  3. Yapılan değişikliğin eserin bütünlüğünün bozmaması gerektiği,
  4. Eser sahibinin şeref ve itibarına zarar vermemesi. [5]

Telif hakkı bakımından ihlal oluşturup oluşturmadığı incelenirken, yukarıdaki kriterler eserdeki değişikliğin zaruri olup olmadığı incelemesinde yol gösterici olabilecektir.

Buna paralel olarak, AŞTİ-Ankara Otobüs Terminali’nin mimari projesinde davalıların yapmış olduğu teknik değişikliklerin eserin estetik görünümünü değiştirmeyeceği ve kullanım amacı bakımından zorunlu değişiklikler olduğu, eser sahibinden izin alınmasına gerek olmadığı gerekçeleriyle davanın reddi kararı onanmıştır.[6]

Bir başka konu ise; olası davada mirasçının telif hakkının ihlali nedeniyle dava açma hakkının bulunup bulunmadığıdır. Telif hakkı, kural olarak eseri kim meydana getirmişse o eser sahibinindir. Eser sahibi Bonaltz 1956 yılında vefat ettiğinden mirasçıların bu eser ile ilgili olarak haklarının incelenmesi gerekmektedir. Bir eser hakkı üzerinde mali ve manevi haklar bulunmaktadır.  Eser sahipliğinden doğan mali hak; eser sahibinin eseriyle olan mal varlıksal ve ekonomik haklarını ifade eder. Mali haklar yasada sınırlı bir şekilde sayılmıştır. Bunlar; işleme, çoğaltma, yayma, temsil, işaret-ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim (m. 21-25); güzel sanat eserlerinde satış bedelinden pay talep etme (m. 45) haklarıdır.

Manevi haklar ise yine kanunda sınırlı olarak sayılmış olup bunlar; “eserin umuma sunulması” (m. 14); “eser sahibinin adının belirtilmesi” (m. 15), “eserde değişiklik yapılmasını yasaklama” (m. 16); “eser sahibinin esere ulaşma” (eserin cisimlendiği madde üzerinde zilyet ve malik olanlardan eserini incelemeye ve sergilerde teşhir etmeye müsaade etmesini isteme) (m. 17) haklarıdır.

Mali haklar miras yoluyla mirasçılara geçebilmektedir. Ancak manevi haklar niteliği gereği mirasçılara devredilemez haklardır. Bu nedenle kanunda ayrı bir düzenlemeyle manevi hakların devrinin gerçekleşmediği ancak mirasçıları tarafından kullanılabileceği düzenlenmiştir.

Somut olayda da olduğu gibi manevi hakların ihlali halinde mirasçıları tarafından manevi hakların tecavüzünün ref’i ve men’i davası açılabilecektir.

Olası davaya konu olan Saraçoğlu Mahallesi neden önemlidir?

Saraçoğlu Mahallesi memurların oturması amacıyla Türkiye’de düzenlenen ilk toplu konut projesidir. 1944 yılında Başbakan Saraçoğlu tarafından temeli atılan mahalle, içinde kütüphane, çocuk parkı gibi ortak yaşam alanlarını da barındıran örnek bir projedir.

Mahalle kültürünü yaşatmak amacıyla kurulan mahalle, çevresinde herhangi bir çit vb. bulunmayan çevresiyle iç içe planlanan bir proje olup, üst düzey devlet memurlarına ev sahipliği yapmıştır. 1979 yılında binalar ve çevresindeki ağaçlar ile birlikte 1. derece kentsel sit alanı ilan edilmiştir.

Saraçoğlu Mahallesi’ndeki tartışmaların temeli 2013 yılına dayanmaktadır. 2013 yılında kentsel risk alanı ilan edilmiş, daha sonrasında Danıştay 14. Dairesi tarafından verilen kararda; “Davalı idarelerin savunmalarında belirttiği rapordaki incelemenin sadece 15,17,19 numaralı binalara ilişkin olduğu, yapıların tamamına yönelik bir inceleme bulunmadığı, en son hazırlanan raporda da yapıların hangi yönlerden can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair tespitin bulunmadığı” gerekçesiyle karar iptal edilmiştir.[7] 18 Kasım 2013’te Bakanlık Kurulu tarafından yeniden riskli alan ilan edilmiştir.  3 Nisan 2014 tarihinde Danıştay 14. Dairesi riskli alan kararına ilişkin yürütmeyi durdurma kararı vermiş, ancak 2014 yılında konutlarda tahliyeler başlamış ve bütün konutlardaki sakinler tahliye edilmiştir.

Saraçoğlu Mahallesine ilişkin davalar ve kararlar bununla kalmamış günümüze kadar devam etmiştir. Ankara Mimarlar Odası 2020 Güncel Dava Raporunda devam eden bazı davalar aşağıdaki şekilde gösterilmiştir:

  • 5 Ağustos 2014 tarih ve 29079 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Ankara İli, Çankaya İlçesi, Namık Kemal ve Yenişehir Mahallelerinde bulunan bazı taşınmazların tahsislerin kaldırılmasına ilişkin 2014/6645 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali hakkında dava şu an temyiz aşamasındadır.
  • 2014 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından Fikir Projesi Yarışması başlatılmış bu proje de iptal davasına konu oluşmuştur. Bu dava da aynı şekilde temyiz aşamasındadır.
  • 7 Ağustos 2017 tarih ve 30157 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Ankara İli, Çankaya İlçesi, Namık Kemal ve Yenişehir Mahallelerinde bulunan bazı taşınmazların Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. ile gayrimenkul satış vaadi ve arsa payı karşılığında hasılat paylaşımı esasına göre inşaat sözleşmesi yapılmak suretiyle değerlendirilmesi hakkında 2017/10562 sayılı Bakanlar Kurulu kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali talepli dava açılmıştır. Yürütmeyi durdurma kararı verilmiş ancak bu karar Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından kaldırılmıştır.

Bunun gibi ihale kararının ve imar planının iptali gibi pek çok dava halen devam etmektedir.

En güncel olarak, Saraçoğlu Mahallesi yeniden dönüşüm projesi başlatılmış ve Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı tarafından yapılan ihalede bir şirket ile anlaşılmıştır.

Yıllardır ayakta kalmak için mücadele veren Saraçoğlu Mahallesi’ne telif hakkı kapsamında korunma sağlanıp sağlanmayacağının mahkeme tarafından; mahallenin eser kapsamına girip girmemesi, mahallenin mimarın hususiyetini taşıyıp taşımaması, eserin mimari proje mi mimarı eser olarak mı değerlendirilmesi gerektiği, yapılan değişikliklerin aslına bağlı kalınarak mı yapılacağı, bu değişikliklerin zaruri olup olmadığı, mirasçının dava açma ehliyeti bulunup bulunmadığı gibi pek çok konu bakımından incelenmesi gerektiğinden dava sürecini merakla beklemekteyiz.

Aysu TAŞ

Aralık 2020

aaaysutas@gmail.com


[1] http://www.mimarlarodasiankara.org/?Did=11225

[2] “Rölöve, bir yapının, kent dokusunun veya arkeolojik kalıntının yakından incelenmesi, belgelenmesi, mimarlık tarihi açısından değerlendirilmesi ve restorasyon projeleri hazırlanabilmesi için binanın iç ve dış mimarisine, özgün dekorasyonuna ve taşıyıcı sistemi ile yapı malzemelerine ait mevcut durumunun ölçekli çizimlerle anlatımıdır.”(Kaynak : https://www.sanalsantiye.com/rolove-projesi-nasil-hazirlanir-rolove-nedir/#:~:text=R%C3%B6l%C3%B6ve%2C%20bir%20yap%C4%B1n%C4%B1n%2C%20kent%20dokusunun,malzemelerine%20ait%20mevcut%20durumunun%20%C3%B6l%C3%A7ekli)

[3] DOĞRUL Gürhan Sefa, MİMARIN TELİF HAKKI, ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÖZEL HUKUK ANABİLİM DALI , Ankara–2013 ss. 228

[4] SULUK Cahit, Mimari Eserlerde Eser Sahibi ile Yapı Malikinin Menfaatlerinin Dengelenmesi, Ankara Barosu Fikri Mülkiyet ve Rekabet Hukuku Dergisi, Sayı 12, 2011,ss. 60

[5] SULUK Cahit, ss. 61

[6] ÖZTUNALI Duygu, ESER SAHİBİNİN MANEVİ HAKLARI, T.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı,İstanbul, 2010, ss. 109

[7] Danıştay 14. Dairesi 2013/1493E 2013/5670 K sayılı kararı (KAYNAK: https://www.danistay.gov.tr/upload/guncelkarar/12_06_2014_081842.pdf)

FSEK KAPSAMINDA FİKİR VE SANAT ESERLERİNDE KAYIT-TESCİL SİSTEMİ

 

Eser, 05.12.1951 tarihli ve 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) m.1/B hükmünde “Sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri” olarak tanımlanmıştır. Eser sahibi ise FSEK m.1/B/1,b ve m.8/1 hükümleri gereğince “eseri meydana getiren kişi” olarak tanımlanmıştır.

Bir fikir ve sanat ürününün eser olarak kabul edilmesi ve FSEK tarafından sağlanan korumadan faydalanabilmesi için, FSEK’te öngörülen eser kategorileri olan ilim ve edebiyat, güzel sanat, musiki veya sinema eseri kategorilerinden birine girmesi ve sahibinin hususiyetini taşıması gerekmektedir. Bu iki şartın birlikte varlığı halinde FSEK anlamında bir eserden söz etmek mümkündür.

Eser, meydana getirildiği andan itibaren başka bir hukuki işleme gerek kalmaksızın (ipso iure) doğmakta ve eser sahibinin eser üzerindeki hakları kural olarak herhangi bir tescil işlemine gerek kalmaksızın bu andan itibaren korunmaktadır. Ancak, FSEK’in “Eser Sahibinin Hakları” başlıklı m.13 hükmünde, FSEK kapsamında korunan tüm eserlerin kayıt ve tescilinin yapılabilmesine imkan tanınmıştır.

Hak sahipliklerinin belirlenmesinde ispat kolaylığı sağlayan kayıt ve tescil işlemleri FSEK m.13 hükmü ile Fikir ve Sanat Eserlerinin Kayıt ve Tescili Hakkında Yönetmelik (Yönetmelik) hükümleri kapsamında zorunlu kayıt ve tescil ile isteğe bağlı kayıt ve tescil işlemleri olarak ikiye ayrılmaktadır.

Zorunlu Kayıt-Tescil

Yönetmelik m.5 hükmü gereğince sinema ve müzik eserlerinde filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren film yapımcıları ile seslerin ilk tespitini gerçekleştiren fonogram yapımcıları, sinema ve müzik eserlerini içeren yapımlarının kayıt ve tescilini yaptırmak zorundadır. Zorunlu kayıt ve tescil olarak ifade edilen söz konusu işlem, hak ihdas etmek amacı taşımaksızın, bu kişilerin sahip oldukları hakların ihlal edilmemesi, hak sahipliklerinin belirlenmesinde ispat kolaylığı sağlanması ve mali haklara ilişkin yararlanma yetkilerinin takip edilebilmesi amacıyla yapılmaktadır.

Belli bir mizansen veya senaryo çerçevesinde hareketli ve sesli görüntüleri içermesi nedeniyle; tıpkı sinema eserlerini içeren yapımlarda olduğu gibi bilgisayar oyunları da hak sahiplerince, sahip olunan hakların belirlenmesi ve haklara ilişkin ispat kolaylığı sağlanması amacıyla kayıt ve tescil işlemine tabi tutulmaktadır.

Bu kapsamda aşağıdaki eserler zorunlu kayıt ve tescil işlemine tabi tutulmaktadır.

Müzik eseri içeren yerli ve ithal yapımlar.

Sinema eseri içeren yerli ve ithal yapımlar.

Yerli ve ithal bilgisayar oyunları.

Zorunlu kayıt ve tescil işlemleri Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı  İstanbul Telif Hakları ve Sinema Müdürlüğü tarafından yapılmaktadır.

Zorunlu kayıt ve tescil işlemleri için gerekli olan evraklara, ücret ve ücretin yatırılması gereken hesap numarası bilgilerine http://www.telifhaklari.gov.tr/Zorunlu-KayitTescil adresi üzerinden ulaşılabilmektedir.

Zorunlu kayıt ve tescil işleminin yapılmaması halinde mevzuatta açıkça bir yaptırım öngörülmemişse de Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik (Bandrol Yönetmeliği) m.5 hükmü gereğince kayıt ve tescili yapılan sinema ve müzik eseri nüshalarına, çoğaltmayı takiben sevkiyattan önce bandrol yapıştırılması zorunludur. Bandrol Yönetmeliği m.7 hükmü gereğince tespit edildiği materyale bakılmaksızın; elektronik, mekanik veya benzeri araçlarla gösterilebilen, sesli veya sessiz, birbiriyle hareketli görüntüler dizisi içeren ve kayıt-tescili yapılan bilgisayar oyunlarında da bandrol kullanılması zorunludur. Bandrol yükümlülüğünün ihlali hallerinde ise FSEK m. 81 hükmü gereğince cezai yaptırım uygulanmaktadır. Söz konusu hükümler birlikte değerlendirildiğinde zorunlu kayıt ve tescilin yapılmaması halinde bandrol alınamayacağı ve bandrol alınmadan bu eserleri piyasaya sürenler bakımından FSEK m. 81 hükümleri işletilebileceği sonucuna varılmaktadır[1].

İsteğe Bağlı Kayıt-Tescil

FSEK m.13/3 hükmü gereğince eser sahiplerinin talebi üzerine, FSEK kapsamında korunan tüm eserlerin kayıt ve tescili yapılabilmektedir. Yönetmelik m.7 hükmüne göre ise zorunlu kayıt ve tescile tabi olanlar dışındaki eser gruplarında eser sahiplerinin isteğe bağlı kayıt ve tescil işlemi yaptırabileceği düzenlenmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki söz konusu hüküm FSEK m.13/3 hükmünü bertaraf etmemektedir. Zira sinema ve müzik eseri için zorunlu kayıt tecil söz konusu olsa da bir sinema eserinde yer alan diyaloglar için diyalog yazarı yahut bir müzik eserinde yer alan güfte için güfteci isteğe bağlı kayıt ve tescil işlemini yaptırabilmektedir.

İsteğe bağlı kayıt ve tescil işlemi eserin kimin tarafından meydana getirildiğini belirleme açısından kolaylık sağlamak amacıyla yapılan, ancak yaptırılması zorunlu olmayan ve yaptırılmadığında hak kaybına neden olmayan beyana dayalı bir işlemdir.

İsteğe bağlı kayıt ve tescil için sunulması zorunlu evraklar Yönetmelik m.7 hükmünde belirtilmiş olup başvurular https://online.telifhaklari.gov.tr/Account/ApplierLogin adresi üzerinden online olarak yapıldıktan sonra başvuru evrakının şahsen veya posta yoluyla Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğüne iletilmesiyle tamamlanmaktadır.

İsteğe bağlı kayıt-tescil başvurusuna dair ücretler ve hesap numaraları http://www.telifhaklari.gov.tr/ISLEM-UCRETI-NE-KADARDIR-HESAP-NUMARASI-NEDIR adresinden temin edilebilmektedir.

Sonuç

Kayıt ve tescil işleminin amacı fikir ve sanat eserlerini içeren yapımlar üzerinde hak ihdas etmek amacı taşımaksızın mali ve manevi hak sahiplerinin söz konusu haklarının ihlal edilmemesi, hak sahipliklerinin belirlenmesinde ispat kolaylığı sağlanmasıdır.  Bu kapsamda kayıt ve tescil belgesi hak sahipliğinin ispatı bakımından takdiri bir delil olup hak sahipliğine dair kesin delil taşımadığı gibi bir eser sahipliği belgesi de değildir.[2]

Sınai mülkiyet haklarının tescilinde Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından esasa ilişkin olarak yapılan araştırmanın aksine; fikir ve sanat eserlerinin kayıt ve tescilinde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından tescile konu eser üzerinde herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmamaktadır.

Yönetmelik hükümleri kapsamında gerekli olan bilgi ve belgelerle başvurulması halinde Kültür ve Turizm Bakanlığı kayıt ve tescili gerçekleştirmektedir. FSEK m.13 hükmüne göre; beyana müstenit yapılan bu işlemlerden Bakanlık sorumlu tutulamamaktadır. Bu nedenle başvuru sahibinin beyanın doğruluğu araştırılmamaktadır. Ancak, FSEK m.13 hükmüne göre; kayıt ve tescil işlemlerine esas teşkil edecek işlemlerde, mevcut olmadığını bildiği veya bilmesi icap ettiği veya kendisine ait olmayan malî ve manevî haklara ilişkin yanlış beyanda bulunanlar, FSEK’te öngörülen hukukî ve cezaî müeyyidelere tabidirler. Yönetmelik m.13 gereğince gerçeğe aykırı bilgi verildiği, idari birimlerce veya mahkemece tespit edilen, sahte belge kullanıldığı sabit olan, hakkında yargı mercileri tarafından verilmiş iptal kararı bulunan veya mükerrer olduğu tespit edilen işlemlere ilişkin belgeler iptal edilmektedir.

Sonuç olarak, kayıt ve tescil işlemi eser sahipliğine bağlı hakların doğması bakımından kurucu bir etkiye sahip olmasa da özellikle muhtemel hukuk ve ceza davalarında eser sahipliğinin kanıtlanması hususunda ispat kolaylığı sağlamaktadır.

Elif AYKURT KARACA

elifaykurt904@gmail.com

Ekim 2018

[1]  Aşık, Berna; Fikir ve Sanat Eserleri Hukukunda Kayıt Tescil ve Diğer Formaliteler, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ekonomi Hukuku Yüksek Lisans Programı 2008, s. 94.

[2] Aşık, Berna, s. 87-88.