Etiket: Marka iptal davası

Almanya’da “PINAR SOSİS” Markası EGETÜRK’ün! Alman Federal Yüksek Mahkemesi, 17 Kasım 2014 Tarihli Kararı İle “PINAR SOSİS” Markasını Tartışıyor.

egenturk_pinar

Ülkemizde “PINAR” markasının süt ve süt ürünleri olduğu kadar sosisler için de tanınmışlığı malum.  “PINAR SOSİS” markası Almanya’da, orada yaşayan Türkler arasında çok tanınmış bir firma tarafından da, uzun yıllardır sosisler için kullanılmaktadır. Sosiste “PINAR” markası konusunda oluşan bu ihtilaf, bir “marka iptal davası” kapsamında Alman mahkemelerince tartışılmıştır. Yargılama sonunda ihtilaf, Alman Federal Yüksek Mahkemesi’nce 17 Kasım 2014 tarihinde aşağıdaki gibi, Türkiye’deki “PINAR” markası için üzücü olacak şekilde karara bağlanmıştır.

Kararın Almanca metnine http://juris.bundesgerichtshof.de/cgi-bin/rechtsprechung/document.py?Gericht=bgh&Art=en&sid=84974d8c485f4c549aaffa6f7b2f7723&nr=70981&pos=3&anz=333 bağlantısından ulaşabilirsiniz.

1975 yılından bu yana Türkiye’de süt ve süt ürünlerini üreten tanınmış “PINAR” markasının sahibi Holding bünyesindeki üç firma tarafından Almanya’da açılan bu yazı konusu davanın nedeni: 1960’lı yılların sonundan beri, genellikle Almanya’da yaşayan Türklerin tercih ettiği sığır etinden mamul et ürünleri üreten EGETÜRK Wurst- und Fleischwarenfabrikation GmbH & Co. KG (“EGETÜRK”) firmasının ürün paketlerinde, “PINAR” ve SOSİS” ibarelerinin de yer aldığı bir etiket kullanmasıdır.

Açılan bu davada ilk derece mahkemesi ilk olarak, “PINAR” kelimesinin Türkçe dilinde “kaynak” anlamına geldiğini ve aynı zamanda bir “kadın ismi” olduğunu belirtmiştir. “SOSİS” kelimesinin de Almanca karşılığına “Würstchen” olarak yer vermiştir.

EGETÜRK adına Alman Patent Ofisi’nde “PINAR” tek başına kelime markası olarak, 22 Ocak 1986’dan itibaren et ve et ürünleri için 1087001 sayı ile tescillidir.

PINAR

EGETÜRK 1990 yılından bu yana da ürettiği sosis kutularında, “PINAR” markasını şöyle bir etikette kullanmaktadır:

egenturk_pinar

Davacılar, markanın tescil edildiği şekilden farklı olarak kullanıldığı iddiası ile Alman “PINAR” markasının iptaline karar verilmesi ve sicilden terkini için Alman Marka Kanunu’nun 49/1 ve 55/1,2 maddelerine dayanarak dava açmıştır. Buna karşılık EGETÜRK dava konusu markanın kullanımının haklı nedene dayandığını, tescil edildiği şekilden esaslı değişiklik olmadan kullanıldığını ve bu nedenle tescil koruması kapsamında olduğunu iddia etmiştir. Alman Marka Kanunu’nun 49. maddesi; markanın tescil edildiği şekilde 5 yıl süreyle kullanılmaması sebebiyle iptal talebini düzenlemekte olup, lafzı ve düzenleniş tarzı itibari ile 556 sayılı KHK’nın 14. maddesine çok benzerdir.

İlk derece mahkemesi, EGETÜRK tarafından “PINAR” markasının dava konusu etiketteki gibi kullanılmasını haklı kullanım kapsamında bulmuş ve davayı reddetmiştir. İlk derece mahkemesine göre, dava konusu marka kompozisyonu içindeki “PINAR” markası, tescil edildiği şekildeki ayırt ediciliğini korumaktadır. Keza bu ürünün satıldığı Türk marketlerine gelen ve genellikle Türkçe konuşan tüketiciler “PINAR” kelimesinin birlikte kullanıldığı “SOSİS” ibaresinin, kutunun içindeki ürünü tanımladığını bilmektedir.

Söz konusu mahkeme kararı Davacılar tarafından bir üst mahkemede temyiz edilmiştir. Üst mahkemede de aynı kararın verilmesi üzerine dava, Federal Yüksek Mahkeme’ye taşınmıştır.

Federal Yüksek Mahkemesi’ne göre, ilk derece mahkemesinin “PINAR” markasının marka kompozisyonu içinde ayırt edici karakterinin değişmediğine yönelik tespiti yerindedir.  Alman Marka Kanunu’nun 26/3 maddesine göre markanın tescil edildiği şekildeki ayırt ediciliğinde esaslı değişiklik yapılmadan kullanımı halinde, o markanın haklı kullanımından söz edilir ve marka tescil korumasından yararlanmaya devam eder. Zira bu durumda marka, koruma ile amaçlanan ana fonksiyonunu tüketiciler arasında yerine getirmeye devam eder. Uygulamada kelime markalarının, tek başına kullanılmaktan ziyade tasarımsal veya renk olarak değişikliklere uğrayabildiği ya da diğer unsurlarla birlikte kullanıldığı sıklıkla görülmektedir. Bu durumlarda bu ek unsurların markanın ayırt edici karakterini değiştirip değiştirmediği ya da tescilli markanın ana fonksiyonunu yerine getirmeye devam edip etmediği sorgulanmalıdır. Somut olayda da etiketin orta ve görülür kısmında yer alan “PINAR” markasına eşlik eden diğer tüm unsurlar, “PINAR” markasının ayırt ediciliğini tüketiciler açısından değiştirmemektedir.

Mahkeme bir sonraki aşamada “PINAR” markasının “SOSİS” kelimesi ile birlikte kullanımının, ayırt ediciliğine etkisini incelemeye geçmiştir. Mahkeme’ye göre iki farklı kelimeden oluşan marka kompozisyonunda tüketiciler kimi zaman iki kelimeyi bir bütün olarak algılar, kimi zaman ise tam tersi bu iki farklı ibareyi ayrı ayrı algılar. Bu son durumda hem ana marka hem de ona eşlik eden diğer kelimenin marka fonksiyonunu, ürünün menşeini belirtme görevini yerine getirdiği kabul edilir ve haklı kullanım kapsamına girer. Bu durum genellikle seri markanın kullanıldığı veya bahse konu kelimelerin tanınmış bir işletmeye işaret ettiği durumlarda görülmektedir.

İlk derece mahkemesine göre marka kompozisyonu içinde tam ortada, ayrı satırda ve “PINAR” markasına göre daha küçük puntolar ama aynı yazı karakteri ile yer alan “SOSiS” ibaresi ile “PINAR” markası, görsel ve bölgesel olarak bir bütünlük arz etmektedir. İlk derece mahkemesinin bu tespiti bir üst mahkeme olan bölge mahkemesinde ise farklı şekilde ele alınmıştır. Üst mahkemeye göre “PINAR” ve “SOSİS” kelimeleri bir araya gelerek yeni bir marka oluşturmamaktadır. Markanın hitap ettiği ortalama tüketiciler, “SOSİS” ibaresinin kutunun içindeki ürünü tanımladığını bilmektedir ve bu itibarla “PINAR” markası tek başına ayırt ediciliğini korumaktadır. Federal Yüksek Mahkemesi de bu tespite katılmıştır. Yüksek Mahkeme’ye göre ürünün niteliğini, türünü belirten tanımlayıcı ibarelerin ana marka ile birlikte kullanılması halinde de, ana markanın ayırt ediciliğine zarar gelmediği ve bu kullanımın tescil ile koruma kapsamındaki haklı kullanım olduğu kabul edilir. Keza ana markaya eşlik eden tanımlayıcı ibarelerin tek başına marka olma özelliği taşımadığı hatırlatılmıştır.

Yüksek Mahkeme bu noktada istisnai bir duruma dikkat çekmiştir: Bir markanın içerdiği ürünün farklı diller konuşan ve farklı algıya sahip tüketicilere hitap etmesi halinde, “ortalama bilgi sahibi ve dikkat seviyesine sahip tüketici” kriteri konusunda nasıl değerlendirme yapılacaktır?

Üst mahkemeye göre dava konusu ürün, Almanya’da yaşayan tüm potansiyel sosis tüketicilerine hitap etmemektedir. EGETÜRK’ün sunduğu delillerden anlaşıldığına göre, dava konusu ürün %80 Türk marketlerine satılmaktadır. Yine dosyaya sunulan tüketici anketlerine göre Türk marketlerine giden tüketicilerin %51,4’ü Türkçe konuşmaktadır. Dolayısıyla Türkçe bilen ortalama tüketiciler açısından “SOSİS” kelimesi kutunun içindeki ürün için tanımlayıcı bir ibaredir. “SOSİS” ibaresinin, “PINAR” markası ile birlikte kullanılması özgün yeni bir marka yaratmayacağından, “PINAR” markasının marka olarak ayırt edici karakteri zedelenmemiştir.

Federal Yüksek Mahkemesi, üst mahkemenin bu tespitini daha önceki içtihatlarına uygun bulmuştur. Örnek içtihat olarak gösterdiği “Duff Beer” kararındaki hususlara da işaret ederek, dava konusu ürünün onlarca yıldır Türk damak tadına uygun olarak üretilen, özellikle Türk marketlerinde Türk tüketicilere sunulan sosisler olduğunun kabulünden hareketle, bu durumun “her zaman değiştirilebilmesi mümkün olan” bir reklam veya pazarlama strateji olmadığını belirtmiştir. Dolayısıyla Federal Temyiz Mahkemesi’ne göre, üst mahkemenin kriter olarak belirlediği “Türkçe konuşan” ortalama tüketiciler açısından “PINAR” markasına eşlik eden “SOSİS” kelimesinin tanımlayıcı olduğu, iki kelimenin bir araya gelmesinin yeni bir marka yaratmayacağı yönündeki tespitleri yerindedir. 

Alman Federal Yüksek Mahkemesi, tüm bu nedenlerle kararın bozulması için neden bulunmadığından Davacıların temyiz başvurusunu reddetmiştir.

Sanıyorum bu dava, bir hükümsüzlük davası yerine bir iptal davası olarak açılmak zorundaydı. Zira EGETÜRK adına tescilli “PINAR” markasının “SOSİS” kelimesi ile birlikte “PINAR SOSİS” olarak kullanılması, yukarıda tartışıldığı gibi her ne kadar haklı/tescil ile koruma altında olan bir kullanım olduğundan, marka iptal nedeni olamayacağına karar verilmiş olsa da, Türkiye’de tanınmış “PINAR SOSİS” markasının Almanya’da yaşayan Türkler açısından bir “karıştırılma ihtimali” yaratıp yaratmayacağının tartışılmamış olmasını ilginç buluyorum.

Zira Avrupa Birliği’nin resmi dilleri dışında olsa bile, Birlik içinde yaşayan ve farklı dil konuşan tüketicilerin bir kesimi için dahi mevcut olan karıştırılma ihtimali de, hükümsüzlük davalarında Birlik üyesi ülkelerince dikkate alınması gereken bir olgudur.[1] Bu davanın bir hükümsüzlük davası yerine, daha zayıf argümanlara dayalı bir iptal davası olarak açılmasının bir nedeni (zamanaşımı veya Almanya’da tescilli EGETÜRK’ün “PINAR” markasının da Türkler arasındaki tanınmışlığı vb. gibi) olsa gerek diye tahmin ediyorum. Aksi takdirde “PINAR” markasının yer aldığı bu marka kompozisyonu açısından, mutlaka “karıştırılma ihtimali” nedeniyle bir hükümsüzlük iddiasının da mahkeme huzurunda tartışılması gerekirdi diye düşünüyorum.

Gülcan Tutkun Berk

Eylül, 2015

gulcan@gulcantutkun.av.tr

 

Dipnot:

[1] Bu tespitin yapıldığı karar, IPR Gezgini’nde yayınlanan daha önceki tarihli bir yazımızda ele alınmış olup, bu yazıya okuyucularımız http://iprgezgini.org/2015/06/29/birligin-resmi-dilleri-disinda-kelimeler-iceren-topluluk-markalarinda-karistirilma-ihtimali-degerlendirmesi-nasil-yapilir-genel-mahkeme-25-haziran-2015-tarihli-karari-ile-arapca-topluluk-markalari-ha/  bağlantısından ulaşabilirler.

Tescilli Markanın Ayırt Edici Karakterini Değiştirmeden Farklı Unsurlarla Birlikte Kullanılması Halinde de Marka Kullanımından Bahsedilir. Adalet Divanı Genel Mahkemesi’nin 15 Temmuz 2015 Tarihli, Tescilli Markanın 5 yıl Süreyle Kullanılmaması İddiası İle Açılan İptal Davası Kararı/T‑215/13

Adalet Divanı Genel Mahkemesi 15 Temmuz 2015 tarihli aşağıdaki kararında, dava konusu markanın 5 yıl süreyle kullanılmadığı iddiası ile açılan iptal davası kapsamında markanın kullanılıp kullanılmadığı değerlendirmesine ek olarak, dava konusu markanın farklı unsurlarla birlikte kullanılması halinde de marka kullanımından bahsedilebileceği konusunda değerlendirme yapmıştır.

Bilindiği üzere, 556 sayılı KHK’nın 14/2 (a) maddesi bu konuda bir düzenleme içermekte ve tescilli markanın ayırt edici karakterini değiştirmeden farklı unsurlarla birlikte kullanılması halini “markayı kullanma” olarak kabul etmiştir. İşte bu yazı konusu karar, 556 sayılı KHK’nın 14/2 (a) maddesinde bahsedilen duruma güzel bir örnek teşkil ettiğinden okuyucularımızla paylaşmak istedim.

Kararın orijinal metnine okuyucularımız http://curia.europa.eu/juris/document/document.jsf?text=&docid=165825&pageIndex=0&doclang=EN&mode=lst&dir=&occ=first&part=1&cid=663155 bağlantısından ulaşabilirler.

Dava konusu olayın tarihçesi şu şekildedir:

  • 27 Kasım 2002 tarihinde Belçika merkezli Recticel SA (“Recticel“) topluluk markası tescili için

Rockwool_resim 2

logosu başvurusunda bulunmuştur. Başvuru 17. sınıftaki “yalıtım malzemeleri” ve 19. sınıfta her alan “metal olmayan inşaat malzemeleri” için yapılmıştır.

  • Başvuru 23 Haziran 2003 tarihli Bülten’de yayınlamıştır ve 6 Şubat 2004 tarihinde de tescil edilmiştir.
  • 9 Eylül 2010 tarihinde Almanya merkezli Deutsche Rockwool Mineralwoll GmbH & Co. OHG şirketi (“Rockwool”) söz konusu şekil markasının 5 yıl süreyle kullanılmadığı gerekçesiyle Tüzüğün 51/1 (a) maddesi uyarınca marka iptali başvurusunda bulunmuştur.[1]
  • 30 Kasım 2011 tarihinde OHIM İtiraz Bölümü 19. sınıf için iptal başvurusunu kabul ederken, 17. sınıf için ise başvuruyu reddetmiştir.
  • 16 Ocak 2012 tarihinde Rockwool şirketi OHIM Temyiz Kurulu’na itiraz dosyalamıştır. Temyiz Kurulu 4 Şubat 2013 tarihli kararı ile itirazı reddetmiş ve İtiraz Bölümü’nün kararını onaylamıştır.

Rockwool şirketi, Recticel’in sunduğu belgelerin Tüzüğün 51/1 (a) maddesi anlamında markanın kullanımına ilişkin yeterli olmadığı iddiası ile Adalet Divanı Genel Mahkemesi’nde dava açmıştır. Davacı’ya göre;

  • Recticel’in OHIM’e sunduğu reklam materyalleri ve faturalar marka kullanımının kapsamı için ispat değeri içermemektedir.
  • Bu belgelerden dava konusu markanın, ne tek başına ne de Recticel’in adına tescilli EUROFLOOR, EUROWALL, POWERDECK, POWERROOF, POWERLINE ve EUROTHANE markalarının ilk “o” harf içinde kullanıldığı anlaşılamamaktadır. Davacının bahsettiği birlikte kullanıma örnek şu şekildedir:

Rocwool_resim 1

  • Kaldı ki Davacı’ya göre dava konusu markanın diğer markaların ilk “o” harfi içinde kullanılması halinde dahi dava konusu markanın kullanıldığının ispatından söz edilemez.
  • Son olarak Davacı, dava konusu markanın Yunan alfabesindeki “lambda” harfi olduğunu, bu nedenle OHIM uygulamalarına göre harflerin ayırt edici karakterinin bulunmadığını, bu işaretin bahse konu malların ısı iletkenliğine ilişkin fiziksel karakterini belirttiğini iddia etmiştir.

Mahkeme’ye göre, bir markanın ana fonksiyonunu yerine getirecek şekilde kullanılması halinde, yani içerdiği malların ve hizmetlerin hangi işletmeden kaynaklandığını gösterme görevini yerini getirdiği halde,  o markanın kullanıldığından bahsedilebilir. Sadece tescilin sağladığı hakları muhafaza etmek için kullanım bu kapsama girmez.[2] Ayrıca bir markanın korunduğu bölgede aleni ve açıkça kullanılması, marka kullanımı kapsamında değerlendirilir.[3]

Marka kullanım şartlarının mevcut olup olmadığı değerlendirmesi yapılırken, markanın gerçek bir ticari kullanımının tespiti için markanın ilgili olduğu sektör, bu sektördeki payı, içerdiği malların ve hizmetlerin doğası, markanın kullanım sıklığı ve kapsamı gibi faktörlerin bir bütün olarak dikkate alınması gerekmektedir.  Değerlendirme işte tüm bu faktörlerin bir bütün olarak dikkate alınması neticesinde ortaya çıkmalıdır. Buna göre bazı haller, markanın içerdiği malların satış hacminin düşüklüğüne rağmen markanın kullanımının yoğun ve düzenli olduğunu sonucuna götürürken, bazı hallerde de tersi durum görülebilmektedir.[4]

Mahkeme’ye göre, marka kullanımına ilişkin Tüzüğün 51/1 (a) maddesi anlamında değerlendirme yapılırken sunulan delillerin her birinde yer, zaman, nitelik ve kapsam unsurlarının zorunlu olarak aynı anda mevcut olması aranmaz.[5] Bunun yanı sıra delillerin değerlendirilmesinde, her delilin “tek başına” ele alınması kullanımın varlığının ispatında yetersiz kalabilmektedir. Neticede marka kullanım ispatında ihtimaller ve olasılıklar dikkate alınmazken, markanın yeterli ve esaslı kullanımına dair somut ve objektif delillerin bir bütün olarak değerlendirilmesi aranmaktadır.

Bir markanın kullanımının tespitinde, markanın tescil edildiği haldeki ayırt ediciliği değiştirilmeden farklı unsurlarla birlikte kullanılması halinde de o markanın kullanımından bahsedilebilmektedir.[6] Bu tarz kullanım, markanın sektördeki pazarlamasının ve reklamının daha iyi yapılması için ihtiyaç kapsamında değerlendirilmektedir.[7] Markanın tescil edildiği haldeki ayırt ediciliğinin değişikliğe uğrayıp uğramadığı konusunda değerlendirme, her kullanım şekline, markanın o form içinde yer aldığı pozisyona, birlikte kullanıldığı diğer elementlerin yapısına ve o bütün içindeki pozisyonlarına göre farklılık gösterebilmektedir.[8] Her halükarda bu değerlendirmenin odak noktası, dava konusu olan markanın ayırt edici karakterini ve marka olarak asli görevini muhafaza edip etmediğidir.

Marka kullanım kapsamının belirlenmesinde, ilgili zaman aralığına ilişkin ticari veriler de dikkate alınması gereken diğer bir husustur. Bu kapsamda üretim, pazarlama, satış hacmi diğer tüm verilerle birlikte bir bütün olarak dikkate alınmalıdır. Bu değerlendirmede, markanın içerdiği mal veya hizmetin niteliği, sektörün yapısı ve markanın sektördeki payı mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Bazı durumlarda markanın sektördeki payı nedeniyle ufak çaplı kullanım dahi marka kullanımı tespiti için yeterli olabilmektedir. Bu durumda yani markanın ticari hacminin küçük olduğu durumlarda, markanın kullanımına ilişkin tüm tereddütlerin ortadan kalkması için marka sahibinden daha fazla ek delil sunması beklenmektedir.[9]

Yukarıda tüm değerlendirmeler ışığında Mahkeme, Temyiz Kurulu’nun 17. sınıftaki mallar için markanın kullanıldığı kararının yerinde olup olmadığını incelemeye başlamıştır. Öncelikle Mahkeme marka iptal talebinin değerlendirileceği 5 yıllık süreyi Tüzüğün 51/1 (a) maddesine dayanarak 9 Eylül 2005-8 Eylül 2010 olarak belirlemiştir.

Markanın kullanımına ilişkin olarak Recticel şirketi;

  • dava konusu markanın, EUROFLOOR, EUROWALL, POWERDECK, POWERROOF, EUROTHANE Bi-3 ve EUROTHANE G markalarının ilk “o” harfinde yer aldığı tarihsiz broşür (Ancak bu tarihsiz broşür 27 Nisan 2010 tarihli bir fatura ile desteklenmiştir);
  • çeşitli magazinlerden elde edilmiş tarihli ve tarihsiz (ancak faturalarla desteklenmiş) reklamlar;
  • EUROWALL, POWERDECK, POWERROOF ve EUROTHANE markalarının ilk “o” harflerinin içinde dava konusu markanın yer aldığı fuar stand fotoğrafları;
  • banner ve websayfa resimleri;
  • bağımsız denetleme şirketinin, dava konusu markanın yukarıda belirtilen diğer markalarla birlikte kullanılarak 2008, 2009 ve 2010 yıllarındaki satışından elde edilen ciroları gösteren raporu

sunmuştur.

Davacı tüm sunulan bu belgelerin ispat değerinin olmadığını, zira dava konusu markanın belirlenen zaman aralığında 17. sınıftaki kullanımını göstermediğini iddia etmiştir.

Mahkeme’ye göre ise Recticel tarafından sunulan tanıtım belgeleri, dava konusu markanın yukarıda belirtilen diğer markalarla birlikte kullanılarak dahi bir markadan beklenen ana fonksiyonu yani içerdiği ürünler için kaynak gösterme fonksiyonunu yerine getirdiğine karar vermiştir. Bazı tanıtım materyallerinde tarih olmasa dahi özellikle banner ve fuar resimlerinden bu kanaate ulaşıldığı, delillerin tek tek değil bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Keza tarih olmayan belgeler, fatura delilleri ile desteklendiğinden bu belgelerin delil değeri konusundaki tereddüt bertaraf edilmiştir. Yine sunulan periyodik yayınlanan magazinlerde yer alan ilanlar, bir markanın marka olarak kullanıldığına karine teşkil etmektedir.[10] Kaldı ki sunulan diğer tüm belgeler olmasa dahi bağımsız denetleme şirketinin faturalara ve Recticel’in muhasebe kayıtlarına dayanan raporu, markanın belirlenen dönem için satışının küçük çaplı olmadığını göstermektedir ki, bu rapor bile tek başına bu sonuca varmak için yeterlidir.

Mahkeme’ye göre dava konusu markanın, diğer markaların ilk “o” içinde kullanılması markanın ayırt edici karakterini etkilememektedir. Dava konusu logo markasının, belirtilen diğer kelime markaları ile birlikte kullanılması markanın işitsel olarak ifade edilmek istenmesine binaen ticari bir ihtiyaç neticesinde ortaya çıkmıştır. Ancak bu durum dava konusu markanın kelime markası içindeki bağımsız duruşu nedeniyle tanınmışlığına ve ayırt ediciliğinin kaybolmasına neden olmamıştır.

Mahkeme’ye göre dava konusu marka, her ne kadar Yunan alfabesinde yer alan bir harf olsa da ve fizik dalında ısı yalıtkanlığını ifade etmek üzere kullanılsa da, kırmızı daire içinde beyaz yazılış şekli itibari ile ayırt edici karakteri haizdir. Ayrıca sunulan belgelerden dava konusu markanın zaman zaman tek başına, zaman zaman da diğer kelime markaları ile birlikte kullanıldığı da tespit edilmiştir.

Sonuç olarak Mahkeme açılan davayı reddetmiştir ve OHIM Temyiz Kurulu’nun dava konusu kararını yerinde bulmuştur.

Kanaatimce yukarıdaki kararda 2 önemli husus dikkat çekmektedir: İlki Mahkeme, farklı unsurlarla birlikte kullanılsa dahi markanın tüketiciler nezdinde asli işlevini yerine getirip getirmediğine odaklanmıştır. İkincisi ise marka kullanımı konusunda sunulan delilleri bir bütün olarak ele almış ve bu delillerin birbirini destekleyip desteklenmediğine bakarak bir sonuca ulaşmıştır.

Gülcan Tutkun Berk

Ağustos 2015

gulcan@gulcantutkun.av.tr

 

Dipnotlar:

[1] 207/2009 sayılı Tüzüğün 51/1 (a) maddesi metni: “ The rights of the proprietor of the Community trade mark shall be declared to be revoked on application to the Office or on the basis of a counterclaim in infringement proceedings: (a) if, within a continuous period of five years, the trade mark has not been put to genuine use in the Community in connection with the goods or services in respect of which it is registered, and there are no proper reasons for non-use; however, no person may claim that the proprietor’s rights in a Community trade mark should be revoked where, during the interval between expiry of the five-year period and filing of the application or counterclaim, genuine use of the trade mark has been started or resumed; the commencement or resumption of use within a period of three months preceding the filing of the application or counterclaim which began at the earliest on expiry of the continuous period of five years of non-use shall, however, be disregarded where preparations for the commencement or resumption occur only after the proprietor becomes aware that the application or counterclaim may be filed;”

[2] 11 Mart 2003 tarihli Ansul, C‑40/01 kararı

[3] 8 Temmuz 2004 tarihli Sunrider v OHIM — Espadafor Caba (VITAFRUIT), T‑203/02 kararı

[4] 8 Temmuz 2004 tarihli MFE Marienfelde v OHIM — Vétoquinol (HIPOVITON), T‑334/01 kararı

[5] 16 Kasım 2011 tarihli Buffalo Milke Automotive Polishing Products v OHIM — Werner & Mertz (BUFFALO MILKE Automotive Polishing Products), T‑308/06 kararı

[6] 25 Kasım 2012 tarihli Rintisch, C‑553/11, 8 Aralık 2005 tarihli Castellblanch v OHIM — Champagne Roederer (CRISTAL CASTELLBLANCH), T‑29/04 kararları

[7] 23 Şubat 2006 tarihli Il Ponte Finanziaria v OHIM — Marine Enterprise Projects (BAINBRIDGE), T‑194/03 kararı

[8] 24 Kasım 2005 tarihli GfK v OHIM — BUS (Online Bus), T‑135/04 ve 10 Haziran 2010 Atlas Transport v OHIM — Hartmann (ATLAS TRANSPORT), T‑482/08 kararı

[9] 18 Ocak 2011 tarihli Advance Magazine Publishers vOHIM — Capela & Irmãos (VOGUE), T‑382/08 kararı

[10] 5 Ekim 2010 tarihli Strategi Group v OHIM — RBI (STRATEGI), T‑92/09 kararı