Etiket: hükmün açıklanmasının geri bırakılması hakkında anayasa mahkemesi kararları

HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI HÜKÜMLERİNİN İPTAL EDİLMESİNİN FİKRİ MÜLKİYET CEZA DAVALARINA ETKİSİ

Özet

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin 5-14 fıkralarında düzenlenen Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (“HAGB”) kurumu Anayasa Mahkemesi’nin (“AYM”) 1 Haziran 2023 tarih, 2022/120 E. 2023/107 K. Sayılı iptal kararı ile (“AYM Kararı”) ile yürürlükten kaldırılmıştır.  AYM Kararı, 1 Ağustos 2023 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmış olup, yürürlük tarihi 1 Haziran 2024 olacaktır.

AYM Kararının özellikle fikri mülkiyet haklarına (“FMH”) karşı işlenen suçlara ilişkin yargılamaları nasıl etkileyeceği şu an için belirsizliğini korumakla birlikte, TBMM’nin bu konuda yeni bir yasal düzenleme yapmaması halinde FMH suçlarına ilişkin yargılamaların bu karardan olumsuz etkilenmesi ihtimali düşüktür.

HAGB Düzenlemesi ve Hukukumuzdaki Uygulaması

HAGB kurumu, Türk hukuk sistemine ilk defa 2005 yılında 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu ile girmiştir. 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 23. maddesiyle ise 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (“CMK”) m. 231’e eklenen 5 ila 14. fıkralar ile çocuk olmayanlar yani yetişkinler hakkında da kabul edilmiştir.

CMK 231 m. 5-14 hükümleri ışığında bir sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;

(1) Hükmolunan cezanın 2 yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması,

(2) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,

(3) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,

(4) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekmektedir.

Anayasa Mahkemesinin ilgili hükümleri iptal etmesi ile HAGB kurumu, yetişkinler yönünden uygulamadan kaldırılmıştır.  

HAGB Hükümlerinin İptaline İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı

AYM Kararı ile CMK’nın HAGB kurumunu düzenleyen 231. maddesinin 5-14 numaralı fıkralarının iptaline karar verilmiş ve bu kararın 1 Haziran 2024 tarihi itibariyle yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır.

AYM kararı detaylı olarak incelendiğinde iptal gerekçeleri aşağıdaki şeklide özetlenebilir:

  • Sanığın HAGB uygulamasından yararlanabilmesi için İstinaf hakkından feragat etmesi, bu durumun hükmün denetlenmesini talep etme ve mahkemeye ulaşma hakkını sınırlandırması,
  • Sanığa HAGB uygulanıp uygulanmamasının ne zaman sorulacağının kanunen düzenlenmemesi ve bu sebepten dolayı ölçülülük ilkesinin sağlanamaması,
  • HAGB ile birlikte verilecek müsadere kararının infaz zamanının belirtilmemesi, bu nedenle mülkiyet hakkına yapılacak sınırlamanın ölçüsüz olması,
  • HAGB kararının ceza değil, ceza tehdidi olması sebebiyle caydırıcılık unsuru içermemesi, öte yandan mağdurun zararının giderilmesi konusunda yetersiz kalması,
  • İşkence ve eziyet suçlarında HAGB uygulanamayacağına dair bir kanuni düzenleme yapılmamış olması.

Anayasa Mahkemesi sayılan gerekçeler doğrultusunda HAGB kurumunu düzenleyen CMK’nın 5 ila 14. maddelerini iptal etmiş ve yasa maddesini HAGB uygulaması öncesindeki haline döndürmüştür.

Uygulamada Marka Hakkına Tecavüz ve Eserden Doğan Haklara Tecavüz olarak vücut bulan FMH Suçlarına ilişkin yapılan ceza yargılamaları bu iptal kararından nasıl etkilenecektir?

Suçların kanuni tanımlarında Marka Hakkına Tecavüz suçunun 1-3 yıl, Eser Sahibinin Mali ve Manevi Haklarına Tecavüz Suçunun ise 1-5 yıl aralığında hapis cezası öngörmesine rağmen, uygulamada Mahkemelerce genellikle 2 yıldan daha az bir hapis cezasına hükmedildiği, hükmedilen bu ceza ile ilgili de HAGB kurumunun uygulandığı görülmektedir.

Hakkında HAGB uygulanmasını kabul eden sanık, karara karşı istinaf hakkından feragat ettiği için, HAGB kararına karşı ancak Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde itirazda bulunabilir. Bu itiraz da esasa girilmeksizin, yalnızca HAGB kurallarının hukuka uygun bir şekilde tatbik edilip edilmediğinin denetlenmesine dair olduğu için, itirazlar yaklaşık bir ay içerisinde karara bağlanarak hüküm gecikmeye yer verilmeksizin kesinleşmektedir.

Ceza Mahkemesi kararının süratle kesinleşmesinin hak sahibine sağladığı en büyük avantaj ise, “eşya müsaderesi” gibi tali hükümlerin de bu kararla birlikte kesinleşmesidir. Ceza Mahkemesinde müsadere konusu edilen eşyaların hemen hemen tamamına yakını, tecavüz mahsulü (mütecaviz) olarak tanımlanan taklit ve korsan ürünlerdir. Hukuken, el konulan eşyanın bulunduğu yerin mali teşkilatına teslim edilmesi gereken taklit ve korsan ürünler, yer sıkıntısı ve bölgelere göre değişen uygulamalar nedeniyle özel yedieminlerde de muhafaza edilmekte, bu süreçte tahakkuk eden depo ücretleri de hak sahipleri tarafından karşılanmaktadır.

Eşya Müsaderesini düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 54/4 maddesi “Üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşya, müsadere edilir” hükmünü amir olduğundan, tescilli bir markaya veya eser sahibinin mali ve manevi haklarına tecavüz yaratarak üretilmiş her türlü ürün bu hüküm doğrultusunda müsadere edilmektedir.

Nihai kararın süratle kesinleştiği HAGB uygulamasında, mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın kesinleşmesi ile birlikte “müsadere” kararı da kesinleşir ve mütecaviz eşyanın mülkiyeti devlete geçerek ürünlerin tasfiyesi süreci başlatılır. Fikri ve Sınai Haklara tecavüz edilerek imal edilen bu eşyanın imha süreci de, kararın kesinleşmesi ile daha hızlı bir şekilde başlamaktadır.

Neyse ki, mütecaviz eşyanın imha edilebilmesi sadece “müsadere” kararı verilmesine bağlı değildir. 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 163/2 maddesinin “suça konu eşyanın, … muhafazasının ciddi külfet oluşturması hâlinde bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının talebi üzerine hâkim, kovuşturma aşamasında hükümden önce mahkeme tarafından imhasına karar verilir. ….” hükmü doğrultusunda mütecaviz ürünlerin nihai karar öncesi verilecek bir ara karar ile imhası da mümkün kılınmıştır.

Günümüzde “hızlı imha prosedürünün” mahkemeler nezdinde bir uygulama birliği henüz oluşmamış ise de, AYM Kararı doğrultusunda müsadere kararlarının kesinleşme sürelerinin uzayacağı beklendiğinden; bu prosedürün uygulamasının yaygınlaştırılması ile taklit ve korsan ürünlerin yargılama boyunca tutulması nedeniyle hem devlet hem de hak sahibi için oluşan külfetli durumun ortadan kaldırılabileceği değerlendirilmektedir.

HAGB kurumunun sanıklar yönünden sağladığı en büyük avantaj ise, mahkûm olunan hükmün açıklanmasının ertelenmesi ile sanığın hükümlü statüsüne girmemesidir. Hakkında HAGB uygulanmış bir sanığın, yargılandığı ve aslında mahkûm olduğu dava adli sicil kayıtlarında görülmez. Dahası, mahkemece tayin edilen denetim süresince herhangi bir kasıtlı suç işlememiş olan sanık hakkında verilen Mahkûmiyet hükmünün denetim süresi bitiminde düşmesine karar verilir.

Sanık hakkında HAGB uygulanmadan önce kanuni şartlardan biri olan mağdurun zararının karşılanması gerekmekte ise de, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, HAGB için maddi zararın “…Kanaat verici basit bir araştırma ile belirlenecek maddi zarar olması gerekir…” şeklindeki içtihadı doğrultusunda Ceza Mahkemeleri uygulamada zarar için detaylı bir inceleme yapmamakta ve mağdurun da rızası ile (ki bazı mahkemelerce mağdur tarafın rızasının alınmadığı da gözlemlenmektedir) sanık hakkında HAGB kurumunu uygulamaktadırlar.

Hal böyle olunca, fikri ve sınai hakkı ihlal edilen mağdurun zararı tam olarak giderilmeksizin sanık hakkında HAGB uygulanması, sanığın cezasız kalması eleştirilerini getirmekle birlikte Anayasa Mahkemesi tarafından iptal gerekçesi olarak belirtilen sebeplerden biri olarak sayılmıştır.

Bu aşamada TBMM tarafından AYM Kararı gözetilerek yeni bir düzenleme yapılmadığı takdirde, 1 Haziran 2024 tarihi itibariyle “Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması” kurumu CMK’dan ve FMH Suçlarına ilişkin yargılama usulünden tamamen çıkarılmış olacaktır.

Değerlendirme ve Sonuç

Nihayetinde böyle bir durumda, FMH sahipleri açısından müsadere hükümlerinin daha geç tatbik edilmesi gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır ki, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, hızlı imha prosedürünün uygulanması ile bu süreç eskisinden de daha kısa hale getirilebilir ve FMH sahibi açısından olumsuz bir durum söz konusu olmayabilir.

Diğer yandan, sanıklar hakkında hükmedilen hapis ve adli para cezalarının infaz edilmesi ve mahkûmiyet hükümlerinin sanıkların adli sicil kayıtlarında görülmesi gibi hukuki sonuçların FMH suçlarında caydırıcılığı arttıracağı ve hukuki korumanın daha etkin bir şekilde uygulanmasını sağlayacağı kanaatindeyiz.

Umut Ç. TAHİROĞULLARI

Ağustos 2023

umut.tahir@gmail.com

Anayasa Mahkemesi’nin Hükmün Açıklamasının Geri Bırakılmasına İlişkin Güncel Kararları: Yasal Düzenleme ve Yargılama Pratiği Açısından Önemli İlkeler


Fikri ve sınaî mülkiyet haklarına ilişkin ceza yargılamasında önemli bir yeri olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması (“HAGB”) müessesesine ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi çok önemli iki karara imza attı. 22 ve 23 Eylül 2022 tarihli Resmî Gazetelerde yayımlanan bu kararlar ile Anayasa Mahkemesi, HAGB kurumunun eksiklerini ortaya koyduğu gibi hem kanun koyucu hem de uygulayıcılar bakımından adeta bir kılavuz oluşturdu.

HAGB Kararlarına Karşı İtiraz Kanun Yolunu Öngören Hükmün İptaline İlişkin Karar

23 Eylül 2022 tarihinde yayımlanan 2021/121 E. sayılı kararında Anayasa Mahkemesi, somut norm denetimi ile mahkemeye taşınan ve Anayasa’ya aykırılığı iddia edilen 5271 s. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (“CMK”) 231. maddesinin 12. fıkrası ilgili incelemesini ve kararını paylaşmıştır. Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi (“Başvurucu Mahkeme”) tarafından itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne taşınan kanun hükmü “hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir” cümlesinden (“Karara Konu Hüküm”) oluşmaktadır.

Başvurucu Mahkeme tarafından iletilen itirazın temelinde; HAGB kararlarına hukuki sonuç bağlanmaması gerektiği halde son yıllarda HAGB kararlarına sonuç bağlayan kanun ve yönetmeliklerin çıkması, buna karşılık HAGB kararlarına karşı öngörülen tek kanun yolu olan itiraz kurumunun dosya üzerinden yapılan incelemeyle sınırlı kalması ve esasa yönelik bir değerlendirme olmaması yer almaktadır. Başvurucu Mahkeme bunun iki dereceli yargılama sistemine aykırı olduğunu ve etkin başvuru ile adil yargılama haklarını ihlâl etmesi sebebiyle Karara Konu Hükmün iptalini talep etmiştir.

Anayasa Mahkemesi yaptığı incelemede, HAGB kararlarına karşı başvurulacak kanun yolunu düzenleyen bu hükümle ilgili uygulamada oldukça değişiklik yaklaşımlar olduğuna ve Yargıtay daireleri arasında dâhi içtihat birliği bulunmadığına dikkat çekmiştir. Bireysel başvuru müessesesinin yürürlüğe girmesinden sonra verilen birçok kararına da atıf yapan Anayasa Mahkemesi, HAGB kararlarına karşı yalnızca itiraz kanun yolunun öngörülmesinin ifade hürriyeti, devletin yaşamı koruma yükümlülüğü, işkence ve kötü muamele yasağı, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme yasağı dahil birçok temel hak ve hürriyet ihlâline ilişkin talep ve davalarda sorun teşkil ettiğine de dikkat çekmiştir.

Anayasa Mahkemesi’ne göre kanun yolunun amacı, yargı yerleri tarafından verilen kararların kural olarak başka bir yargı yeri tarafından denetlenmesine imkân tanımak suretiyle daha güvenceli bir yargı hizmeti sunmaktır (AYM E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015). Türk yargı sisteminde asıl derece kanun yolları istinaf ve itiraz olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hüküm dışındaki kararlar için öngörülen kanun yolu ise itirazdır. HAGB kararları da hüküm niteliği taşımadığından itiraz kanun yoluna tabii olmuştur. Ancak Anayasa Mahkemesi’ne göre uygulamadaki farklılıklar, HAGB kararları için itiraz kanun yolunun işlevselliği ve anayasallığını sorgulanabilir hâle getirmektedir.

Görece yeni olmasına karşın Türk yargı sisteminde geniş bir yere sahip olan HAGB kararlarına karşı kanun yolu olarak seçilen itiraz kurumunun, uygulamadaki eksikler ile temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması konusunda elverişli bir yargısal mekanizma olmaması sebebiyle, bu hak ve hürriyetlerin ihlâline yol açabileceğine dikkat çeken Anayasa Mahkemesi, HAGB kararlarına itiraz üzerine verilen kararların çoğunlukla bir cümlelik gerekçe içeren ret kararlarını olduğuna değinmektedir.

Tüm bu sebeplerle Anayasa Mahkemesi, Karara Konu Hükmün Anayasanın 40. maddesinde yer alan etkili başvuru hakkına aykırı olması sebebiyle iptaline karar vermiştir. Ancak hükmün iptali kararının ertelenmesine de karar veren Anayasa Mahkemesi, söz konusu iptal kararın Resmî Gazete’de yayımlandığı tarihten itibaren dokuz ay içinde yürürlüğe gireceği yönünde karar vermiştir. Bu vesileyle Anayasa Mahkemesi, oluşacak kanun boşluğunu doldurmak için kanun koyucuya 23 Haziran 2023 tarihine dek süre tanımıştır.

HAGB Kararlarına Yönelik İtirazların Reddi Üzerine Yapılan Bireysel Başvurulara İlişkin Karar

Yukarıdaki aktarmış olduğumuz iptal kararından bir gün önce, 22 Eylül 2022 tarihinde, Resmî Gazete’de yayımlanan 2016/1635 başvuru sayılı Anayasa Mahkemesi kararında da yine HAGB konusu değerlendirilmiştir. Başvurucuların kendileri hakkında verilen HAGB kararlarına karşı yapmış oldukları itirazlar kısa gerekçelerle reddedilmiştir.

Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan incelemede, öncelikle bireysel başvuru kapsamında hak ihlâli oluşturduğu iddia edilen hükümler ve HAGB’ye karşı itiraz kanun yoluna ilişkin uygulamanın özellikleri incelenmiştir. İptal kararında olduğu, Yargıtay daireleri de dahil olmak üzere, HAGB kararlarına ilişkin itiraz incelemesinin kapsamı ve yöntemi hakkında bir uygulama birliği olmadığına dikkat çeken Anayasa Mahkemesi, hem kendi içtihatları içinde hem de diğer yargı organları tarafından verilen kararlar arasında bu sebeple doğan hak ihlâllerine ilişkin de örnekler paylaşmıştır.

Başvurucular tarafından sunulan talep kapsamında, HAGB kararının sonucu olan denetim süresinin başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı da dâhil olmak üzere birçok hakkını ihlâl ettiği iddiası yer almaktadır. Hem bu konuda hem de HAGB kararlarının mahiyeti ile ilgili detaylı bir inceleme yapan Anayasa Mahkemesi, başvurucuların yargılanması ve haklarında verilen HAGB kararları bakımından gerekçeli karar hakkı, silahların eşitliği ilkesi, savunma için gerekli zaman ve kolaylığa sahip olma gibi hak ve ilkeler bakımından ihlâllerin oluştuğuna dikkat çekmiştir.

HAGB kararlarına karşı itiraz kanun yolunu ise “usul istismarının bir görünüm şekli” olarak değerlendiren Anayasa Mahkemesi, uygulamadaki sorunların varlığına bir kez daha vurgu yapmıştır. Mahkemeye göre bu istismarın temel sebeplerinden biri arasında sanıkların HAGB kararını kabulüne ilişkin beyanlarının alınma usulü yer almaktadır. Bilindiği üzere, HAGB kararı verilebilmesi için sanığa HAGB şartlarının açıklanması ve sanığın da bunu kabul etmesi gerekmektedir. Uygulamada çoğunlukla sanıklara kendileri hakkında mahkumiyet kararı verilecek olması durumunda HAGB kararını kabul edip etmeyeceği şeklinde bir soru sorulmasının sanık üzerinde baskı yaratacağına dikkat çeken Anayasa Mahkemesi, sanıkların bilinmeyenler arasında seçim yapmaya ve hayatlarıyla ilgili adeta kumar oynamaya itildiğini de açıkça belirtmektedir.

Tüm bu sebepler ve diğer açıklamaları ışığında Anayasa Mahkemesi, başvuruculardan bir kısmı hakkında ifade hürriyeti ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlâl edildiğine ve bu kişiler hakkında yeniden yargılama yapılması sebebiyle dosyanın ilk derece mahkemelerine gönderilmesine karar vermiştir.

Sonuç

Anayasa Mahkemesi’nin yukarıdaki kararlarında ve uygulamada da bire bir olarak karşılaşıldığı üzere, HAGB kurumu hem yasal düzeyde hem de uygulamada birçok sorunu barındırmaktır. İptal kararının yürürlük tarihinin ertelenmesi ile kanun koyucudan beklenen HAGB kararlarının da hükümler gibi istinaf kanun yoluna dâhil edilmesi yönünde bir düzenleme getirilmesidir. Sanıyoruz ki, kanun koyucunun bu karara karşı ne şekilde harekete edeceği önümüzdeki aylarda daha da netleşecektir.

Kanımızca, uygulamadaki sorunların giderilmesi için yalnızca HAGB kararlarına karşı kanun yoluyla ilgili yasal düzenlemede değişiklik yapılmasının yeterli olmadığı da açıktır. Öyle ki, tüm HAGB kurumunun yeniden ele alınması ve mahkemelerin inceleme pratiği ve kararları arasında yeknesaklığın sağlanması oldukça önemlidir. Tüm ceza yargılaması bakımından önemli olan bu hususun, fikri ve sınaî haklara ilişkin ceza yargılaması bakımından ayrıca bir öneme sahip olduğunu da vurgulamak gerekir. Zira, Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan 2021 yılı Adalet İstatistikleri uyarınca ülke genelinde Fikri ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemeleri tarafından verilen toplam 8200 karardan 1704 tanesi HAGB kararıdır[1]. Bunun da mahkumiyet kararından sonra en çok verilen karar olduğu ve tüm kararların %20’sinden fazla olduğu düşünüldüğünde, HAGB kurumunun fikri ve sınaî haklara ilişkin ceza yargılamasında çok önemli olduğu şüphesizdir. Bu nedenle de HAGB konusundaki gelişmelerin ve kanun koyucunun alacağı tutumun yakından takip edilmesi tavsiye edilir.

Mustafa Çağatay AKBAŞ

Ekim 2022

mustafacgty@gmail.com


DİPNOT

[1] T.C. Adalet Bakanlığı, Adalet İstatistikleri, 2021, s. 78