Yazar: barryallenn

IT Şirketleri Yargıyı Ele Geçiriyor: Nefret Söylemi çerçevesinde AB Komisyonu Kuralları

euinternetforum

 

Av. Selin Kaledelen[1]

Selin.KALEDELEN@ext.euipo.europa.eu

 

Avrupa Komisyonu; günümüzde teknoloji ve internet sektörünün ağababalarından sayılan Facebook, Twitter, Youtube ve Microsoft’un (“IT Şirketleri”) ile beraber Avrupa’da internette nefret söylemiyle (“hate speech”) savaş kapsamında bir dizi yükümlülüğü içeren Kuralları (“code of conduct”)  31 Mayıs 2016 tarihinde yayımladı.

Fakat servis veya hosting sağlama hizmeti veren IT Şirketleri’nin görevleri söz konusu kuralların yayımlanmasından çok önceye dayanmaktadır. 2000/31/EC sayılı E-Ticaret Direktifi’nin [2]14.  maddesi internetten içerik kaldırmaya dair yöntemleri ve hangi içeriklerin kaldırılabileceğini ve buna ilişkin sorumlulukları belirlemektedir. Irkçı, çocuk istismarına yönelik veya spam barındıran içerikler gibi.

2015 yılının Ekim ayında Avrupa’da karşılıklı işbirliğini artırarak temel hak ve özgürlüklerin koruması ve söz korumanın geliştirilmesi için ilk defa bir Kolokyum[3]’  gerçekleştirilmiştir. Bir anlamda diyalog niteliği taşıyan söz konusu toplantı; politikacılar, AB kurum ve enstitüleri, üniversiteler ve sivil toplum arasındaki iletişimi güçlendirmek ve güncel hak ve özgürlük problemleri masaya yatırmak, hak ve özgürlükler kapsamındaki yasal boşlukları veya ihtiyaçların belirlenmesi amacını gütmekti. İşte bu Kolukyum’da internette insan odaklı tartışmalarda IT Şirketleri ile diyalog kurulması ve söz konusu şirket ve teşebbüslerin internetteki şiddet ve nefret içerikli davranış ve söylemlerin engellenmesinde büyük rolü olduğunun altı çizilmiştir.

2015 yılında hiç boş durmayan AB Komisyonu, Aralık ayında Avrupa Güvenlik Gündemi[4]nde yer alan en önemli taahhütlerden biri olan AB Internet Forumu[5] gerçekleştirerek AB diplomatları ile büyük IT şirketleri, Europol, AB Parlamentosu gibi katılımcıları bir araya getirmiş ve internette var olan zararlı içeriklere karşı standart bir yaklaşım geliştirilmesi için özel teşebbüs ile AB kurum ve kuruluşlarının bir araya gelmesine vesile olmuştur. Nefret söylemine karşı geliştirilecek metotların dışında Forum’da kamunun internet aracılığıyla yayılan terörist propagandadan nasıl korunması gerektiği ve bu mücadeleye dair nasıl önlemler alınabileceği de tartışılmıştır.

Bu yıl süregelen önce Paris daha sonrasında Brüksel’de gerçeklesen terör saldırılarının yarattığı panik ortamı sadece toplum ile sınırlı kalmamış, AB kurum ve kuruluşlarını saldırıları hem online hem de offline olarak önlemeye dair tedbirlerin alınması gerektiğinin sinyalini vermiştir. Bu nedenle, 24 Mart 2016 tarihinde AB Adalet ve İçişleri Bakanlar Kurulu birlikte bir bildiri[6] yayınlamıştır.  Bildiri,  22 Mart 2016 tarihinde Brüksel’de gerçeklesen terör saldırısının ardından online terör ile mücadelede alınması gereken önlemler 10 madde ile sayılmıştır. Önlemlerin içerisinde hepimizin uçak bileti alırken çoğu kez karşılaştığı fakat ne anlama geldiğini bilmediği PNR yani Yolcu İsim Kaydı[7] Direktifi’nin Nisan 2016’dan itibaren ivedilikle yürürlüğe girmesi ve yolcu bilgi birimlerinin söz konusu veri değişimlerini yapabilmesini de içeren maddelere yer verilmiştir. Başka bir deyişle, AB’nin IT şirketleri ile terörist propaganda ve internette nefret söylemine karşı Haziran 2016 tarihi ile mutabakata vardığı Kurallar, AB ile özel sektörün işbirliğini daha da yoğunlaştıracaktır.

31 Mayıs’ta yapılan basın açıklamasında, IT Şirketleri’nin internette nefret söyleminin engellenmesi ve nefret söylemine karşı mücadelede aynı zamanda internet ortamında ifade özgürlüğünün genişletilmesi bağlamında ortak sorumluluklarının olduğunu, söz konusu mücadelenin etkili olabilmesi için AB üyesi devletlerin milli hukuklarında internette nefret söylemi, ırkçılık (“racism”) ve yabancı düşmanlığını (“xenophobia”) suç olarak tanımlayarak fiziki dünyada olduğu kadar sanal dünyada da söz konusu yaptırımların uygulanması vurgulanmaktadır. İnternet ortamında sayılan suçlara karşı etkili tedbirlerin alınması ve üye devletin milli hukuklarına uyarlanması da,  tahmin edilebileceği üzere çeşitli sosyal medya platformlarının üye devletler ile karşılıklı işbirliği ile mümkün olabileceğinin altı çizilmiştir.

Avrupa Adalet Komisyonu üyesi Vĕra Jourová süreci şöyle özetlemektedir:

En son yaşanan terör saldırıları, bizlere internette yer alan nefret söylemi hususunu acilen irdelememiz gerektiğini hatırlattı.  Maalesef sosyal medya terörist grupların, şiddet ve ırkçı söylemlerini gençleri radikalleştirme de kullandığı araçlardan biri haline geldi. Söz konusu Kurallar, AB hukukunun ruhuna ve lafzına uygun olarak internetin özgür ve demokratik ifade için bir mecra olarak kalmasının güvence altına alınması için önemli bir adımdır. Gereken durumlarda, nefret söylemi yer alan içeriklere dair uyarıların incelenerek 24 saat içerisinde kaldırılması veya söz konusu içeriğe erişimin engellenmesine dair IT Şirketleri’nin verdikleri taahhütlerden memnuniyet duyuyorum.”

Twitter’dan Karen White[8] ise şunları belirtmektedir:

Nefret içerikli hareket veya ifadelerin Twitter’da yeri yoktur ve bu konuyla ilgili endüstride ve sivil toplumda yer alan işbirlikçilerimiz ile mücadelemize devam edeceğiz. Kullanıcılarımıza taahhüt ettiğimiz gibi Tweet akışı devam edecektir. Fakat ifade özgürlüğü ile şiddet ve nefreti kışkırtan davranışlar arasında açık bir ayrım bulunmaktadır

Bu konu hakkında Avrupa Komisyonu, üye devletler, endüstride ve sivil toplumda yer alan ortaklarımız ile teknoloji sektöründe yer alan meslektaşlarımız ile birlikte kurulacak olan yapıcı diyalog ve iletişimin devamını sabırsızlıkla bekliyoruz.”

Lie Junis[9] ise Karen White’in sözlerine şöyle destek çıkmaktadır:

Kullanıcılarımıza servislerimiz aracılığıyla bilgiye erişimi vadetmemize rağmen platformlarımızda nefret söylemini her zaman yasakladık ve yasaklamaya devam edeceğiz. 24 saat içerisinde uyarıları inceleme ve kaldırmaya yönelik etkili sistemlerimiz mevcut. Nefret söylemine karşı olan savaşta Komisyon ile çalışmaktan mutluluk duyuyoruz.“

IT Şirketleri aşağıda sıralanan bu Davranış Kuralları ile nefret söylemine ilişkin mücadeleye dair çabalarını sürdüreceklerini taahhüt etmektedirler:

  • IT Şirketleri’nin platformlarında veya servislerinde yer alan ve nefret söylemi barındıran içerikleri kaldırmaları veya erişimi engellemeleri için bildirimleri değerlendirme hususunda açık ve etkili metotları geliştireceklerdir. IT Şirketleri, Topluluk Kurallarında ve Kılavuzlarında açıklandığı üzere şiddet ve nefret içerikli davranışları tahrik edici her türlü teşviki yasaklayacaklardır.
  • Geçerli kaldırma bildiriminin ulaşmasıyla beraber, sadece bu iş için var olan takımları tarafından, içeriğin kaldırılması veya içeriğe erişimin engellenmesini kendi şirket kuralları, Topluluk ilkeleri ve 2008/913/JHA numaralı çerçeve kararın ışığında ve gerekli olduğu hallerde milli hukuk temel alınarak değerlendireceklerdir.
  • IT Şirketleri, 24 saat içerisinde nefret söyleminin kaldırılmasına dair geçerli bildirimleri değerlendirmek ve kaldırılması gereken hallerde ise söz konusu içeriğe erişimi engellemek ile yükümlüdür.
  • Yukarıda sayılanlara ek olarak, Şirket içi kurallar ve Topluluk ilkeleri altında yasaklanan içerik tiplerine ilişkine dair kullanıcılarını bilgilendirerek kullanıcı farkındalığını artıracaklardır.
  • Özellikle nefret söylemi içeren içeriklere ilişkin bildirimler ve bu içeriklere erişimin engellenmesi hususunda üye devletler ve IT şirketleri arasındaki iletişimi hızlandırmak ve daha etkili olmasını sağlamak adına IT Şirketleri bildirimlerin nasıl ve hangi yöntemlerle yapılmasına dair bilgi sağlayacaktır. Söz konusu bilgi üye devlerle ve IT Şirketlerinin kararlaştırdıkları iletişim noktaları kanalıyla yapılacaktır. Bu sistem ise, özellikle kolluk kuvvetleri olmak üzere üye devletlerin online nefret söylemini teşhis etmek ve şirketlere bildirimde bulunma yöntemlerine aşina olmasını mümkün kılacaktır.
  • IT Şirketleri, kamu görevlileriyle[10] işbirliği yaparak ve şirket içi politikaları ışığında Topluluk ilkelerince belirlenen bildirim ve raporlama kurallarını de göz önüne alarak, uzmanlarca saptanan şiddet ve nefret içerikli davranış ve söylemleri barındıran ve bunları teşvik eden içeriklerin belirlenmesi (flagging) ve bildirimini teşvik edeceklerdir. IT Şirketleri bir çok bölge ve coğrafyada kamu görevlileriyle olan işbirliklerini daha da yaygınlaştırmak ve güçlendirmek için çaba gösterecek ve uygun görülen hallerde, kamu görevlilerinin bağımsızlıklarını ve güvenirliklerini koruyarak onların “onaylanmış ve güvenilir raportör[11] veya eşdeğeri olarak faaliyet göstermeleri için destek sağlayıp eğitim vereceklerdir.
  • IT Şirketleri düzenli olarak çalışan kadrolarına güncel toplumsal gelişim ve değişimler ışığında eğitimler vererek fikir alışverişi için ortam sağlayacaklardır.
  • IT Şirketleri kendi aralarında ve diğer sosyal medya şirketleri ile işbirliklerini arttıracaklardır.
  • IT Şirketleri ve Avrupa Komisyonu, nefret söylemi ve önyargısına karşıt bağımsız ifade ve argümanlara önem vererek, faaliyetlerine söz konusu bu bağımsız söylemleri tanıma, teşvik etme ve eleştirel düşünceyi destekleyen eğitimler ile devam edeceklerdir.
  • Şirketler, kamu görevlilerine nefret söylemi ve önyargıya karşı eğitim ve uygulama bağlamında elinden gelen tüm çabayı göstererek onlara proaktif kampanyalarında destek vereceklerdir. Komisyon, Üye Devletlerle beraber kamu organlarının ve görevlilerinin ihtiyaçlarını belirleyerek gerekli adımların atılmasını teşvik etmek için katkıda bulunacaklardır.
  • Komisyon, Üye Devletlerle beraber koordineli olarak diğer ilgili platformlar ve sosyal medya şirketleri de dahil olmak üzere işbu davranış kuralları altındaki taahhütlere bağlılığı teşvik edeceklerdir.

Şirketler ve Komisyon işbu Kurallar altında hükme bağlanan taahhütleri değişen zaman şartlarına göre kuralların etkileri de dahil olmak üzere düzenli değerlendirilmesi hususunda karşılıklı anlaşmışlardır. İleriki safhalarda şeffaflığı ve alternatif yolları nasıl teşvik edeceklerini taraflar karşılıklı olarak tartışacaklardır. Bu amaçla düzenli toplantılar yapılarak ilk incelemeler 2016 yılının sonunda rapor haline getirilecektir.

Bahsi geçen Kuralların AB’de gelişen ve değişen olaylar ve en önemlisi ardı arkasına gelen terör eylemlerinin de sebebiyet vermesiyle tepeden inme değil aksine kronolojik geçmişi olan bir kurallar dizisi olduğu açıkça görülmektedir.

İnternette terörist grupların üye – mürit kazanarak güç toplaması ve nefret söyleminin yayılmasının insan hak ve ilkeleri ile bağdaşmadığı herkesçe kabul edilen bir hadisedir. Fakat söz konusu tehlikelere karşı gönüllülük esasına dayalı IT şirketlerine dayatılan bu davranış kuralları aslında görüldüğü kadar pozitif midir?

Nefret söylemi 2008 yılında 2008/913/JHA sayılı Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı AB Çerçeve Kararı’[12]nda tanımlanmıştır. Söz konusu karara göre üye devletler nefret söylemi için milli hukuklarında caydırıcı ve cezalandırıcı önlemler almak ile yükümlüdür. Bahsi gecen Kurallar ise bu gözetleme ve yaptırım uygulama yükümlülüğünü kısmi ve zımni olsa “IT Şirketleri nefret söyleminin yaygınlaşmasına dair verilecek mücadelenin öncülüğünü yapacaktır” maddesiyle IT Şirketlerine devretmektedir. Halbuki, söz konusu mücadelenin öncülüğünü özel sermayeli ABD menşeli şirketler değil üye devletler ve Komisyonun kendisi yapması gerekir. Özel şirketlere böyle bir rol ve görev atfedilmesi hukuk devleti ilkesine hem de AB hukukunun temel prensiplerine aykırıdır. Aksi halde, bireylerin arasındaki iletişim araçlarının keyfi olarak sansürlenmesi ve kesintiye uğraması kuvvetle muhtemeldir. Her ne kadar söz konusu çerçeve kararlarda sınırlar belirtilse de nefret söylemi ve internette şiddet kavramlarının ucu açık olması ve belirsizliği bu ihtimali daha da artırmaktadır. Böylesine bir hukuki yorumlamayı IT Şirketleri’nin iradesine bırakmak evrensel hukuk ilkelerinin ruhu ve lafzıyla bağdaşmamaktadır.

 Bir diğer örnek ise “IT Şirketleri hukuka uygun kaldırma talebinin ulaşmasıyla beraber, sadece bu is için var olan takımları tarafından,  içeriğin kaldırılması veya içeriğe erişimin engellenmesini kendi şirket kuralları, Topluluk ilkeleri ve 2008/913/JHA numaralı çerçeve kararın ışığında ve gerekli olduğu hallerde milli hukuk temel alınarak değerlendireceklerdir.” maddesidir. Bu taahhüt, şirketlere keyfi olarak nefret söylemi olarak addedilen içeriği kendi yorumlarına göre silme veya kaldırma yetkisi vermektedir. Böylelikle silinen veya kaldırılan içeriğe dair hiçbir kanıt veya bilgi AB’nin bağlı makam veya otoritelerinin değerlendirilmesine sunulmadan yok edilecektir. İtiraz yolunun önü tıkanmakta ve ispat hukukunun yükümlülüklerini lağvetme riski oldukça yüksektir. Nefret söylemi veya içerik sahibi kişi cezalandırılmama ihtimalinin önü açılmaktadır. Çünkü söz konusu içerik makamlara iletilmeden IT Şirketleri’nin kendi tasarruf yetkisi altında silinebilecektir. Kaldı ki en önemlisi ‘‘gerekli olan hallerde milli hukuk‘‘ göz önüne alınacaktır. Başka bir deyişle şirket kuralları veya hizmet kuralları yeterli olduğu sürece milli hukuk içeriğin nefret söylemi olup olmadığı değerlendirmede dikkate bile alınmayacaktır.

Davranış kuralları IT Şirketlerinin yani sıra sivil toplum örgütlerini de bir işbirlikçi olarak, şiddet veya nefret barındıran içeriklerin belirlenmesi ve kaldırılması için raportör olarak teşvik etmektedir. Fakat sivil toplum örgütlerinin söz konusu içeriklerin muhteviyatını belirlemek hususunda eğitimi veya alt yapısı yoktur.

Yukarıda bahsettiğim IT Şirketlerini adeta mahkeme addeden bu denli hassas bir konunun yorumlanması ve üzerinde yaptırım uygulanması hususunda şirketlere geniş bir yetki verilmesi, söz konusu kuralların yasallığı ve geçerliliği hususunda akılda birçok soru işareti bırakmaktadır. AB hukukunun temel prensip ve normları hiçe sayılmış,  mahkeme ve yerel makamların önderlik edeceği ve yaptırım uygulayacağı nefret söyleminin içeriğinin belirlenmesi ve akabinde yaptırım uygulanması konusunda IT Şirketlerinin bu çapta geniş kapsamlı söz sahibi olmasına benim gibi anlam veremeyen EDRI, Access Now gibi dijital hakların korunmasına dair çalışmalar yapan organizasyonlar yukarıda anlattığım meselelerde endişelerini dile getirerek EU Internet Forum oluşumundan kendilerini geri çekmişlerdir.

Benzer kurallar daha öncelerde de örneklerini gördüğümüz üzere kopyala-yapıştır tekniği ile Türk mevzuatına ya eklenecek ya da zımni olarak bir şekilde yürürlüğe girecektir. Her ne kadar buna benzer bir kurallar bütününün Türk pratiğine uygulanması için önümüzde zaman olsa da, bu hali ile yürürlüğe girme ihtimali bile zaten hukuksuz sansür, bloklama, filtreleme uygulamalarını seven Türk hukuku uygulayıcıları için oldukça cezbedici olacaktır.  Benzer kuralların Türk hukukuna uygulanması ilkel ve manevra yeteneği zayıf kanunlarımızın üzerinde emanet gibi duracak ve sonucunda birçok kere toplum olarak tecrübe ettiğimiz üzere bilgi edinme ve ifade özgürlüğüne darbe vuracak ve bireyleri katı bir oto-sansüre itecektir.

 

[1] İstanbul Barosu’na bağlı avukat. Şu an Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi’nde ( EUIPO) faaliyet göstermektedir.

[2] DIRECTIVE 2000/31/EC OF THE EUROPEAN PARLIAMENT AND OF THE COUNCIL of 8 June 2000 on certain legal aspects of information society services, in particular electronic commerce, in the Internal Market (Directive on electronic commerce)

[3] Annual Colloquium on Fundamental Rights in the EU. Bahsi geçen Kolukyum’un konusu Tolerans ve saygı: Avrupa’da Müslüman ve Yahudi odaklı nefreti önleme ve mücadele (“Tolerance and respect: preventing and combating antisemitic and anti-Muslim hatred in Europe”) idi.

[4] The European Agenda on Security, 28.04.2015, http://ec.europa.eu/dgs/home-affairs/e library/documents/basic-documents/docs/eu_agenda_on_security_en.pdf

[5] EU Internet Forum: Bringing together governments, Europol and technology companies to counter terrorist content and hate speech online

[6] Joint Statement of EU Ministers for Justice and Home Affairs and representatives of EU institutions on the terrorist attacks in Brussels on 22 March 2016

[7] Passenger Name Record

[8] Twitter Head of Public Policy for Europe

[9] Google’s Public Policy and Government Relations Director

[10] Community Service Officer (CSO)

[11] Trusted Reporter

[12] Framework Decision on combating certain forms and expressions of racism and xenophobia by means of criminal law; 2008/913/JHA

İnternette İnsan Hakları ve İlkeleri Şartı

irpc

Türkçe’ye çevirisi IPR Gezgini’nin yeni yazarı Avukat Selin Kaledelen tarafından yapılan “İnternette İnsan Hakları ve İlkeleri Şartı” (Internet Rights & Principles Charter), İnternet Hak ve İlkeleri Dinamik Koalisyonu (The Internet Rights and Principles Dynamic Coalition) tarafından hazırlanmıştır.

“İnternette İnsan Hakları ve İlkeleri Şartı”nın Türkçe çevirisine http://internetrightsandprinciples.org/site/wp-content/uploads/2014/08/IRPC_Booklet_Turkish_final.pdf bağlantısından erişebilirsiniz.

İnternette İnsan Hakları ve İlkeleri Şartı’nın amacı anlaşılabilir/farkedilebilir bir bağlamda uluslararası insan haklarının sanal ortamda elde edilmesinin ve gelişmesinin sağlanmasıdır. Üç ana hedefin gerçekleştirilmesi amaçlanmaktadır:

  • İnternetin tasarımı erişimi ve dünya çapındaki kullanımı hususlarında farklı hak sahiplerinin öncelikleri arasında diyalog ve işbirliği için referans noktası sağlamak.
  • Global, ulusal ve yerel boyutlardaki internet yönetimi için hak odaklı normlar ile internet politikaları için verilecek kararlar nezdinde güvenilir bir metin oluşturmak.
  • Devletler işletmeleri ve sivil toplum kuruluşları için insan hakları odaklı internet için karar mekanizmaları ve uyarı araçları oluşturmak.

İnternet Hak ve İlkeleri Dinamik Koalisyonu, uluslararası birey ve kuruluşlarla açık iletişim ağı olan, sanal ortamda kural koyucu ülkeler nezdinde faaliyet gösteren bireyleri destekleyen bir birliktir. 2008 yılından beri İHİDK, hak temelli bir internet yönetimi gerçekleştirmek üzere bölgesel olduğu kadar global toplantı ve etkinliklerde de aktif olarak rol oynamaktadır. İHİDK içerisinde her meslek grubu ve statüden bireyler ve kuruluş/örgütler yer almaktadır. Bugüne kadar İHİDK’nin ana çalışması insan haklarını internet ortamına aktarması olmuştur. Bunun nedeni, internet hak ve ilkeleri çerçevesinde paylaşıma açık olan mobilizasyon platformununun farkındalığını arttırmaktır. Yol gösterici belge niteliğinde olan İnternette İnsan Hakları ve İlkeleri Şart’ı (Charter of Human Rights and Principles for the Internet, http://internationalbillofhumanrights.com) Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi (Universal Decleration of Human Rights) ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesi de dahil olmak üzere (UN Internetional Bill of Human Rights) tamamlayıcı her türlü mevzuatı kapsamaktadır. Yukarıda yer verilen bağlantıda bilgilerinize sunulan kitapçık söz konusu olan iki dokümanı da içermektedir.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin internet ortamına uyarlanmış hali olarak adlandırılabilecek “İnternette İnsan Hakları ve İlkeleri Şartı”nı tüm IPR Gezgini okurlarının dikkatle değerlendirmesini ve çevresine yaymasını öneririz.

Av. Selin KALEDELEN

İç Pazar Uyumlaştırma Ofisi (OHIM)

Selin.KALEDELEN@ext.oami.europa.eu

IP TRANSLATOR Davası Işığında OHIM Harmonize Veri Tabanı (HDB)

ohimfoto

Tescil ettirmek ettiğiniz markanızın risk almadan ilk derece incelemesini geçebilecek olması sizce hayal mi? Veya emtia kısıtlaması olmadan veya emtia açıklaması istenmeden yayına çıkması?  Söz konusu önermeler şimdilik Türk Hukuku ve Türk Patent Enstitüsü uygulamaları ışığında pek mümkün gözükmese de Avrupa Birliği’nin göz bebeği olan İç Pazarda Uyumlaştırma Ofisi (OHIM) 2009 yılından beri, hayal gibi görünen Harmonize Veri Tabanı (Harmonised Database-HDB) projesini hayata geçirmek için son hız çalışmakta.

Projenin ivme kazanması aslında 2012 tarihli IP Translator[1] davasına dayanmakta. Bu davanın sonucunda Avrupa Adalet Divanı[2] sınıf başlıklarını oluşturan (‘class headings’) terimlerin mal ve hizmetleri açık ve şüpheye mahal vermeyecek şekilde tanımlaması halinde sınıf başlıklarını, emtia listesinde kullanmanın mümkün olduğunu karara bağlamıştır. Avrupa regülasyonlarını kökten bir reforma sürükleyen davada, 16 Ekim 2009 tarihinde İngiltere menşeli bir kişi ‘IP TRANSLATOR’ ibaresini 41. sınıfa ait sınıf başlığı için tescil ettirmek için başvurmuştur. İngiltere Marka Ofisi (UK IPO)  tescil başvurusunu ibarenin ayırt edicilik özellikten yoksun ve kapsadığı hizmetler nezdinde tanımlayıcı olması sebebiyle reddetmiştir.UK IPO, ‘tercüme hizmetlerinin’ başvurunun emtia listesinde 41. sınıfta açık olarak yazmamasına rağmen, başvuruda yer alan ilgili sınıf başlığının 41. sınıfta yer alan tüm hizmetleri kapsadığı görüşünden[3] yola çıkarak başvuruyu reddetmiştir. Fakat sınıf başlıklarının yorumlanması konusunda OHIM veya Avrupa Birliği’nde bulunan diğer ulusal marka ofislerinin benzer durumlar için marka başvurularını farklı şekillerde yorumladığı bilinmektedir.

Başvuru sahibi başvurunun reddedilmesine karşı itiraz ederek IP TRANSLATOR ibaresinin 41. sınıfta tercüme hizmetlerini kapsamadığını, bu nedenle red kararının iptalini isteyerek mesnetsiz olduğunu savunmuştur. İlk derece mahkemesi başvuru sahibini haklı bularak tercüme hizmetlerinin eğitim, öğretim hizmetleri; eğlence; spor ve kültürel aktivite sağlama hizmetlerinin alt sınıfı olamayacağına kanaat getirerek, Adalet Divanı’na sınıf başlıklarının nasıl yorumlanması gerektiğine dair üç adet soru yöneltmiştir. Adalet Divanı ise, marka başvurularında yer alan mal ve hizmetlerin herhangi bir belirsizliğe veya geniş yorumlamaya mahal vermeyerek açık ve kesin olması gerektiğini karara bağlamıştır. Bu yorumun özellikle OHIM ve çeşitli AB ulusal marka ofislerinin uygulamalarına etkileri olmuştur. An itibariyle AB’nin marka konjonktüründeki asıl amacı, emtia listelerinin yorumlanmasında herhangi bir karışıklığa yol açmamak ve ortak bir yorum ve uygulama birliğine sahip olmaktır. Avrupa Adalet Divanı aynı zamanda Nice sınıflandırma sistemindeki sınıf başlıklarının bazılarının tescile uygun olarak net ve açık olduğunu vurgularken örnek verdiği 45. sınıfta yer alan hizmetlerin genel ve belirsiz olduğunu belirtmiştir. Ulusal marka ofisleri söz konusu başvuruların AB direktif ve regülasyonlarına uygunluğunu yorumlarken açıklık ve netlik kriterlerine uymaları gerektiğini belirtmiştir.

İşte bu nedenledir ki IP TRANSLATOR davasının ardından, OHIM’de mal ve hizmetlerin değerlendirilmesi ve yorumlanması nezdinde ortak bir dil geliştirmek için ulusal marka ofislerinin de katılımı ile HDB’nin yaratım süreci hız kazanmıştır.

Söz konusu proje, OHIM kadar Avrupa Birliği’nde yer alan ülkeler ulusal marka ofislerinin de entegrasyonunu içermektedir. Bu projeyle amaçlanan, marka uzmanının ilk aşamada mal ve hizmetler konusunda yaptığı incelemeyi hem kolaylaştırmak, marka başvurularını hızlandırmak ve en önemlisi hem OHIM hem de başvuru sahibi için marka tescili matbu giderlerini azaltmaktır. HDB’nin amaçladığı bir diğer konu ise, veri tabanlarında İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca veya İspanyolca dillerinde var olan emtia listelerini otomatik olarak Topluluk üyesi devletlerin dillerine çevrilmesi için (yaklaşık 23 dilde) yapılan tercüme harcamalarını[4] sıfıra indirmektir. Bu motivasyonla, Avrupa Birliği’nde yer alan tüm ulusal marka ofislerinin[5] , kendi veri tabanlarını HDB’ye entegre etmesi ile birlikte HDB, 2014 yılından beri aktif olarak hem ulusal marka ofisleri hem de marka başvurusu yapan hukuk büroları ve şirketler tarafından aktif olarak kullanılmaktadır.

HDB’nin içeriğinde 23 dilde 73.000’den fazla terim yer almakta olup, mal ve hizmetlere ilişkin terimler her geçen gün artmaktadır. Bir diğer özellik ise OHIM’de yapacağınız marka başvurusuna ait emtia listesini HDB’den seçmeniz halinde, tüm AB ülkelerinde söz konusu emtia listesinin KABUL EDİLECEĞİ GARANTİDİR. Başka bir deyişle marka başvurunuzda yer alan emtia listesi ilk aşamada reddedilmeyerek hızlı bir şekilde itiraz için yayına çıkacaktır.

HDB’ye yeni mal ve hizmetler nasıl ekleniyor?

Yukarıda da bahsedildiği üzere, HDB sadece OHIM değil ulusal marka ofislerinin veri tabanlarının bir bileşkesidir ve birbirlerinden beslenmektedirler. Böylelikle mal ve hizmetlerin Nice sınıflandırmasına göre otomatik olarak güncellemeleri yapılmaktadır. Bütün ulusal marka ofisleri her ay kendilerine ayrılan özel bir ağda HDB’ye eklenmek çeşitli mal ve hizmet önerileri yapmakta ve belirli bir süre için söz konusu mal ve hizmetler tüm ofislerin oyuna sunulmaktadır. Her ulusal ofisin tek bir oy hakkı olup çoğunluk prensibine göre terimle HDB’ye eklenmektedir.  Böylelikle veri tabanı yönetişimi sağlanmaktadır.

Diğer bir yandan, HDB’nin diğer bir özelliği ise piyasanın değişen ve gelişen koşullarına ayak uydurmasıdır. HDB, çok hızlı gelişen teknoloji sektöründe faaliyet gösteren şirketler için oldukça ideal hale gelmektedir. Çünkü HDB dışındaki diğer veri tabanları, teknolojik gelişim ve market gereksinimlerini takipte zorlanmaktadır. Bu yapısıyla da HDB devamlı gelişen ve dinamik bir veri tabanı haline gelmektedir.

Kısa bir özet yapmak gerekirse HDB;

  • kullanıcılara veri tabanını kullanmak suretiyle kendi emtia listesini hazırlama olanağı sunmakta,
  • HDB’de yaratılan emtia listelerinin Avrupa Birliği üyesi tüm ulusal marka ofisleri tarafından kabul edileceği garanti altına alınmaktadır. Veri tabanında yer alan her terim, tüm AB marka ofislerinde yer alan marka uzmanları tarafından incelenmekte ve anında kullanıcının istediği 23 AB dilinden birine çevrilmektedir. Yani başvuru sahibi, sınıflandırma ilgili hiçbir problem yaşamadan markasını yayına hızlıca çıkarabilecektir.

HDB’nin AB üyesi ülke marka ofisleri ile işbirliğinden söz etmiştik. AB ülkelerinin yanı sıra  TM5 olarak adlandırılan ve dünyanın en büyük marka ofisleri olarak kabul edilen Çin, Japonya, OHIM, Güney Kore ve Amerika Birleşik Devletleri’ne ait ID list olarak anılan ve yine HDB’deki mantığı izleyen önceden onaylanıp kabul edilmiş mal ve hizmet listesi ile Madrid başvuruları için  Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü[6] tarafından onaylanan  Madrid mal ve hizmet sistemi [7] tarafından beslenmektedir. Yani bir bakımdan AB içerisinde veri tabanları arasında ortak bir dil sağlanırken söz konusu 5 ofisin de katılımıyla global bir mal ve hizmetlere terminolojisi geliştirilmektedir.

Taksonomi nedir?

HDB’nin kendine terminoloji sistemi Taksonomi ağacını[8] içermekte olup söz konusu iskelet, genelden özele olmak üzere mal ve hizmetleri hiyerarşik olarak listelemektedir. Bu yapı her ne kadar Nice sınıflandırmasına benzetilse de, Nice sınıflandırma sisteminin yerini almak için değil, onun yorumlanmasına yardımcı olarak geliştirilmiştir. Taksonomi ağacının neye benzediğine dair örnek aşağıda yer almaktadır.

tax1

 

Taksonomi ağacında yer alan 1. sınıfa dair mal başlıkları

                 

tax2

 

Taksonomi’de yer alan her mal ve hizmet kullanıcılar tarafından marka başvuruları için kullanılamamaktadır. Çünkü Taksonomi, çok genel ve geniş mal ve hizmet tanımları içermektedir. Unutulmamalıdır ki, Taksonomi herhangi bir hukuki yaptırımı bulunmayan, kullanıcılara mal ve hizmetlerin sınıflandırılmasında yardımcı olmak için geliştirilen bir yol haritasıdır. Fakat kullanıcılara mal ve hizmetlerine has bir koruma sağlamakta olup dinamik ve esnek yapısıyla piyasa ve kullanıcılardan gelen terminoloji taleplerinin değerlendirilmesi sonucunda, değişikliklere kolay uyum sağlayabilen bir yapıya sahiptir. Bu da Taksonomi’yi daha da cazip kılmaktadır.

HDB nasıl kullanılır?

HDB’ye ulaşmak için herhangi bir ayrı internet sayfası bulunmamaktadır. HDB, OHIM bünyesinde geliştirilen çeşitli enstrüman ve araçlarla beslenmektedir. Bu araçlardan en çok bilinen ve Türkiye’de en çok kullanılanlardan birisi de TMclass’dir. Türk Patent Enstitüsü’nün veri tabanı Tmclass’i besleyen veri tabanları arasındadır. TMclass’da ulusal marka ofisi olarak yer almak için AB üyeliği şartı aranmamaktadır.

TMclass, marka başvurusu yaparken seçilen mal ve hizmetlerin hangi sınıfa düşeceğini gösteren basit bir rehberdir. TMclass daha önce de bahsedilen TM5 ortaklarının veri tabanlarından beslenmektedir. Teker teker ortakların veri tabanlarında arama yapabileceğiniz gibi HDB sayesinde bütün veri tabanlarındaki sınıflandırma sonuçlarını aynı anda görmek mümkündür.  Görsel olarak nasıl göründüğüne bakacak olursak:

Candy[9] terimi için sınıf belirtmeden yapılan arama sonuçları HDB’de aşağıdaki gibidir:

 

tax3

Sol sütunda Taksonomi ağacı görülmektedir ve Candy terimini kapsayan 5, 9,11,20,21,28 ve 30. sınıflar ve sınıf başlıkları yer almaktadır.

İlk sütunda yer alan ve kırmızı ok ile gösterilen kısım HDB’yi; turuncu ok ile gösterilen kısım ise Nice sınıflandırmasını; mor ok TM5 ortaklarının veri tabanını son olarak mavi ok ise Madrid mal ve hizmet sınıflandırmasını temsil etmektedir. Sütunlarda yer alan yeşil ibare ise söz konusu terimin veri tabanlarında var olup olmadığını belirtmektedir.

HDB sistemsel olarak mal ve hizmetlerin sınıflandırması bağlamında uluslararası konjonktürde var olan sistemlerin karşılaştırılmasına olanak tanıyıp global bir terminolojik birliğe varmayı amaçlamaktadır.

Kanımca, HDB’nin başarılı olması için ulusal marka ofislerinin oynayacağı rol önem teşkil etmektedir. Çünkü avukatlar veya marka başvuruları için şirketlerde yer alan bölüm çalışanlarının emtia listeleri oluşturmadaki eski alışkanlıklarını bırakarak yeni sisteme adapte olmalarını gerektiren bir reform ile karşı karşıyayız. Çoğunluğun da aynı fikirde olacağı üzere özellikle avukatlar alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçmemeleri ile bilinirler ve var olan sistemi bükerek veya etrafından dolanarak yine aynı sonuca ulaşmaya çalışırlar. Bu nedenle, alışkanlıklara yüksek derecede bağlılık, söz konusu sisteme uyum ve entegrasyonu için bir engel oluşturmaktadır. HDB’nin etkili kullanımı için, ulusal marka ofislerinin, avukatların veya başvuru sahibi şirketlerin HDB kullanımını zorunlu kılacak yöntemler geliştirmeleri ve HDB ile ilgili gerekli eğitimleri vermeleri gerekmektedir. Her ne kadar bir AB ofisi olarak faaliyet gösterse de OHIM’in HDB’nin yaygınlaştırılması hususunda Avrupa Birliği ile sınırlı kalmayarak Taksonomi uyumlaştırma metotlarını global alana taşıması ve Avrupa Birliği’nde yer almayan ülkelerin marka ofislerini de söz konusu sisteme dahil etmesi gerekmektedir.

Av. Selin KALEDELEN

İç Pazar Uyumlaştırma Ofisi (OHIM)

Selin.KALEDELEN@ext.oami.europa.eu

 

[1] IP Translator (C-370/10)

[2] Court of Justice of the European Union (CJEU)

[3] Class heading cover all approach

[4] 2015 yılı rakamlarına gore OHIM’in tercüme giderlerinin 2015 yılı için 20.000 Euro’dan fazla olduğu tahmin edilmektedir.

[5] Veri tabanları ile HDB sistemini besleyen ulusal marka ofisleri listesi şöyledir: Avusturya (OPA), Bulgaristan (BPO), Benelüks (BOIP), Güney Kıbrıs (DRCOR), Çek Cumhuriyeti (IPO CZ), Almanya (DPMA), Danimarka (DKPTO), Estonya (EPA), İspanya (OEPM), Finlandiya (PRH), Fransa (INPI), İngiltere (UKIPO), Yunanistan (GGE), Hırvatistan (SIPO HR), Macaristan (HIPO), İrlanda (IE IPO), İtalya ( UIBM), Litvanya (VPB), Letonya (LRPV), Malta ( CD IPRD), Polonya ( PPO), Portekiz (INPI PT), Romanya (OSIM), İsveç (PRV), Slovenya (SIPO), Slovakya (SK)

[6] World Intellectual Property Organization (WIPO)

[7] Madrid Goods & Services (MGS)

[8] Taxonomy Tree

[9] Türkçe “Şeker” anlamına gelmektedir.