Heyecanlı ve sürükleyici kitaplar için İngilizce’de “page turner” derler ya; işte bugün size tanıtmak istediğimiz kitap tam bir page turner, coğrafi işaretler konusunu seviyorsanız tabii.
İngiltere’de Sheffield Üniversitesi’de öğretim görevlisi olarak çalışan ve aynı zamanda Max Planck Enstitüsü’nde Fikri Mülkiyet Hukuku alanındaki araştırmalarını sürdüren Dr. Andrea Zappalaglio şahane bir kitap yazdı.Kitabın adı “The Transformation of EU Geographical Indications Law” yani “Avrupa Birliği Coğrafi İşaretler Hukuku’nun Dönüşümü”.
Mayıs 2021 tarihinde Routlege yayınevi tarafından yayımlanan kitabın konusunda önemli bir referans noktası oluşturacağını söyleyebiliriz diye düşünüyorum.
Yazar eseri kaleme alırken tarihi ve deneysel yaklaşımların bileşiminden oluşan karma bir metot kullanmış. Araştırmanın temel odak noktası Avrupa Birliği sui generis coğrafi işaretler sistemindeki “origin link” yani “kaynak bağı/bağlantısı” kavramı olarak ifade edilebilir. Nitekim kitabın kapaktaki alt başlığı da zaten The Present,Past And Future of The Origin Link yani “ Kaynak Bağı’nın Bugünü, Geçmişi ve Geleceği” . Bu ana odağın ilk aşaması olarak kitap pek tabii ki kaynak bağının ilk formu olan terroir ile başlıyor. Andrea, Fransa’da bu kavramın nasıl ortaya çıktığını ve bunun nasıl Appellation d’Origine Contrôllée sistemine evrildiğini, süreç içinde geçilen aşamaları, sosyal-ekonomik ve hukuki tartışmaları ve neticede INAO’nun kuruluşuna giden yolları son derece akıcı bir biçimde izah ediyor.
Malum, coğrafi işaretlerin kralı Fransa ise kraliçesi İtalya’dır. Kitabın bir bölümü coğrafi işaretler konusunda en etkili bu iki Avrupa ülkesini tarihi yaklaşım perspektifinden karşılaştırmaya ayrılmış.
Kitapta tarihsel yaklaşım kullanılırken yazar aynı zamanda kaynak bağı konusunda kendi ayrımlarını da öneri olarak sunuyor, yani deneysel bir çalışma da yapıyor.
Eser, Avrupa Birliği’nin sui generis coğrafi işaretler rejimini içtihat hukuku, AB politikaları ve hukuki düzenlemeleri, tarih ve kültür, ve uluslararası anlaşmalar çerçevesinde inceliyor. Kendine özgü AB Coğrafi İşaretler sisteminden evvelki hukuki duruma da değinen kitap, AB’nin neden böyle bir Birlik sistemine ihtiyaç duyduğunu içtihatlar ile destekleyerek ifade ediyor. Sistem inşa edilirken AB’nin hem kendi içinde ve hem de dış dünyaya karşı verdiği mücadeleyi okumak son derece ilginç.
Kitabın bir diğer önemli katkısı ise AB coğrafi işaretler rejiminin bugüne değin görece az araştırılmış olan 1992’den sonraki dönemini de odağına almış olması. Andrea bu dönemi dört yıl boyunca değişik perspektiflerden inceleyerek-araştırarak yazmış; bu sebepledir ki kitap coğrafi işaretlerle ilgilenenler için hem değerli bilgiler içeriyor ve hem de AB sui generis coğrafi işaret sisteminin nereye doğru evriliyor olduğu hususunda bir öngörü yapabilme imkanı sağlıyor okura.
Elbette ki bugünlerde coğrafi işaretlerle ilgili bir kitapta tarım ürünleri dışındaki ürünlere koruma verilmesi konusuna değinilmeyeceğini tasavvur etmek mümkün değil. Birlik içinde coğrafi işaretler konusunda gelenekçiler ile genişlemeciler arasında ezelden beri devam eden çekişme, bildiğimiz gibi, bir nihayete doğru ilerliyor bugünlerde. Kitabın yazarı, AB Komisyonu’na bu hususta danışmanlık da yapmış biri olarak, süregelen bu tartışmanın kökenlerini inceliyor, içtihatlar çerçevesinde değerlendiriyor ve meselede Cenevre Metni’nin olası potansiyel etkilerine de bakıyor.
Özlem Fütman
Nisan 2022