“Kapatmak” ve “Veni Vidi Vici”

VeniVediVeci_S

(Görsel http://teemarto.com/index.php?cPath=6 adresinden alınmıştır.)

Türkiye’de marka tesciliyle elde edilen hakların niteliği ve marka tescilinin amacı konusunda son yıllarda ciddi bir kavrayış problemi ortaya çıkmış durumdadır. Problem en basit haliyle, markayı herhangi bir mal veya hizmet için kullanmadan markadan kazanç sağlamaya yönelik zihinsel ve fiili çaba olarak tanımlanabilir.

Üçüncü kişiler adına yurtdışında tescilli ve belirli düzeyde bilinirlik elde etmiş, ancak Türkiye’de tescilli olmayan markaları tespit ederek bu markaları tescil ettirmek ve sonradan bu markaları asıl sahiplerine satarak gelir sağlamak yukarıda belirtilen kazanç sağlama çabasının bir boyutunu oluşturmaktadır. Türk marka tescil sistemi aktörlerinin (idare – yargı – hak sahipleri – vekiller) üzerinde yoğun mesai ve enerji harcadıkları önemli konulardan birisinin bu tip kötü niyetli tescil talepleri hakkında verilecek kararlar olduğu ise ortadadır. Bu konu uzun biçimde tartışılmaya değer olmakla birlikte, bu yazının konusunu oluşturmamaktadır.

Markayı ilgili mallar veya hizmetler için kullanmadan veya markayı kullanmaya yönelik herhangi bir çaba sarf etmeden markadan kazanç sağlama çabasının bir diğer boyutunu ise “kapatmak” fiili bağlamında inceleyeceğiz.

“Kapatmak” fiili özellikle son yıllarda Türk marka vekillerinin bir bölümünün favori sözcüğü haline gelmiştir. “Markayı tüm sınıflarda kapattık…”, “Gıda alanındaki 3 sınıfı da kapattık, hizmetlerden hangilerini kapatmamız gerekir?” şeklinde başlayan sorular ve takip eden yorumlar marka uzmanlarının iş yaşamlarının beylik diyaloglarını oluşturmaktadır. Soruya “Kapatmak ile kastınız nedir?” veya “Neyi kapatıyorsunuz, eğer kastınız tüm mallar / hizmetler için markayı tescil ettirmek ise bunların ne kadarını kullanacaksınız?” veya “Kapatma dediğiniz işle maksadınız nedir, ne elde edeceksiniz?” şeklindeki karşıt sorular ise genellikle yanıtsız bırakılmaktadır.

“Kapatmak” fiilinin Türk Dil Kurumu sözlüğünde yer alan haliyle 6 anlamı bulunmaktadır:

“1. -i Bir malı değerinden aşağı bir karşılıkla elde etmek.

2. -e Kapamak.

3. Bir kadınla nikâhsız yaşamak.

4. Yayımını yasak etmek, yayımına son vermek.

5. Herhangi bir yerin bütün masraflarını üstlenip başkalarını içeri almadan isteği doğrultusunda eğlenmek.

6. Bitirmek, unutturmak, söz edilmesini engellemek.”

Bu anlamlardan çağrışım bakımından Türk marka literatüründeki kullanıma en benzer kullanımın “Bir kadınla nikâhsız yaşamak.” biçimindeki kullanım olduğu şüphesizdir. Nasıl ki, yukarıda yer verilen anlamdan hareketle erkek egemen günlük dilde  “karı – kız kapatmak”  gibi terimler yerleşik hale geldiyse, “markayı kapatma” fiili de bu kullanımın bir alt kümesi olarak -en azından marka vekillerinin bir bölümü bakımından- marka incelemesi teknik diline yerleşmek üzeredir. (Marka incelemesinin kendisine özgü dili hakkında yazılmaya değer efsanevi terimler içermektedir. Bu terimlerin çoğunluğunun nereden kaynaklandığı, enstitünün eski çalışanları emekli olmadan önce özellikle incelenmelidir. Bu incelemeyi sonraya bırakarak, şimdilik efsanevi terimlerin birkaç örneğini vermekle yetinelim: müddet, müddet olmak, hıfız, kodlama, yayın şansı vermek, vs.)

Markanın belirli mallar / hizmetler için tescil edildiği, bu mallar / hizmetler için kullanılması gerektiği, Türkiye’de bu tip kullanımın gerçekleşmesi için 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında öngörülen yasal sürenin tescil tarihinden itibaren 5 yıl olduğu ve yabancı ülke mevzuatlarında da markanın kullanılması zorunluluğunun belirtildiği veri iken, Türkiye’de “marka kapatma” olarak adlandırılan tescil pratiği çerçevesinde kullanım şartı göz ardı edilerek markaların tescil edilmesi tercih edilmektedir. Bu durumun en önemli sonucu ve aynı zamanda göstergesi ise sistem kullanıcılarına hangi malların / hizmetlerin hangi sınıflarda yer aldığını göstermek amacıyla hazırlanan sınıflandırma tebliği listeleri kopyala – yapıştır yöntemiyle kullanılarak, neredeyse tüm başvuruların ilgili sınıf veya sınıflardaki tüm malları / hizmetleri kapsayacak biçimde yapılmasıdır. Kullanılmama nedeniyle tescilli markanın iptali sadece mahkeme kararıyla gerçekleştiğinden ve idarenin bu yönde karar verme yetkisi bulunmadığından, kullanılmayan veya kullanılması niyeti dahi bulunmayan çok sayıda mal / hizmet kopyalama işleminin neticesi olarak tescil edilmekte, bu tip mallar / hizmetler için yapılan inceleme ve sağlanan koruma ise sicili şişirmek dışında herhangi fayda sağlamamaktadır. Bu pratikten en zararlı çıkan kesimin ise kullanacakları ve bu nedenle tescil ettirmek istedikleri markaları, kullanılmayan tescilli markalar nedeniyle tescil ettiremeyen ve uzun süreli mahkeme süreçlerini göze alamayan iyi niyetli girişimciler olduğu ortadadır.  

Markayı ilgili mallar veya hizmetler için kullanmadan veya markayı kullanmaya yönelik herhangi bir çaba sarf etmeden markadan kazanç sağlama konusunda geçtiğimiz günlerde gazetelerde karşılaştığım (muhtemelen sizlerin de okuduğu) bir haber dikkat çekici niteliktedir. Haberin dikkat çekici olmasının nedeni olayın Türkiye’de bir ilçe belediye başkanı tarafından gündeme getirilmesidir. Haberi özetlemek yerine http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1084939&CategoryID=77 adresinden olduğu gibi aktarıyorum:

“Zile Belediyesi, Roma İmparatoru Julius Sezar’ın, Tokat’ın Zile ilçesinde söylediği “Veni, vidi, vici (geldim, gördüm, yendim)” sözü için Türk Patent Enstitüsü’nden marka tescil belgesi aldı.

Tarihi kaynaklarda Roma İmparatoru Julius Sezar’ın Zile’deki 4 bin yıllık tarihi kalede söylediği “Veni, vidi, vici (geldim, gördüm, yendim)” sözünün marka tescili, Zile Belediye Başkanı Lütfi Vidinel’in 2,5 yıllık çalışması sonucunda Türk Patent Enstitüsü’nden alındı.

Belediye Başkanı Lütfi Vidinel, konuyla ilgili olarak tarihi Zile Kalesi’nde AA muhabirine yaptığı açıklamada, Zile’nin Anadolu’daki cazibe merkezlerinden biri olduğunu söyledi.

Julius Sezar’ın Roma’dan Zile’yi almak için geldiğini ifade eden Vidinel, “Sezar binlerce askeriyle Zile’ye geliyor. Pontuslularla yaptığı kanlı savaşın ardından Zile Kalesi’ni alıyor. Yanında bulunduğumuz taşa, tarihin en kısa sözü olan ‘Veni, vidi, vici’ ifadesi ile övüncünü Roma’ya bildiriyor. Sezar’ın söylemiş olduğu bu söz tarihi bir hakikattir” diye konuştu.

-“Tescili 10 yıl boyunca Zile Belediyesi’ne ait”- 
Sezar’ın söylediği bu tarihi sözün patentini almak için bir süre önce çalışma başlattıklarını belirten Vidinel, şunları kaydetti:

“Sezar’ın Zile Kalesi’nde söylediği ‘Veni, vidi, vici’ sözünün marka tescilini aldık. Bu tescili Şubat ayında aldık, bu sözün tescili 10 yıl boyunca Zile Belediyesi’ne ait. Bizim istediğimize göre her 10 yılda tescil yenilenecek. Bu tescili belediye olarak kültür ve turizmde kullanacağız. Dünyanın her yerinde satılan bir sigara firması, ambleminde Sezar’ın Zile’de söylediği ‘Veni, vidi, vici (geldim, gördüm, yendim)’ sözcüğünü kullanmakta. Bu sözün tütün ve tütün mamullerinde kullanma hakkı sadece Zile Belediyesi’nde. Biz firma ile görüşeceğiz. ‘Veni, vidi, vici’ sözünün yanına ya ‘Zile’ yazacak, ya da sattığı her sigaradan, hukuki zeminde, yarım kuruş da olsa almak için gayret göstereceğiz. Elde edeceğimiz parayı, sigaradan dolayı sağlığını kaybeden insanlarımızın tekrar sağlığına kavuşması için harcayacağız. Bu sözcüğü kullanan tüm firmaların Zile Belediyesi ile anlaşma yapma mecburiyetleri vardır.”

-Sezar ve Zile- 

Tarihi kaynaklarda, Roma İmparatoru Julius Sezar’ın Pontus asıllı Basforos Kralı 2. Pharnake ile Zile Altıağaç mevkisinde çok kanlı bir savaş yaptığı belirtiliyor.

 İki tarafın da büyük kayıplar verdiği savaşı Roma İmparatoru Sezar’ın kazandığı, bunun üzerine dünyaca ünlü “Veni, vidi, vici (geldim, gördüm, yendim)” sözünü söyleyerek durumu Roma’ya bildirdiği ifade ediliyor. Julius Sezar, Zile’de kaleye taş bir kitabe yaptırarak dünyaca ünlü sözünü yazdırıyor.

Antik çağlarda kurulmuş, höyük üzerinde inşa edilmiş, akropol özelliğine sahip bir Roma kalesi olan Zile Kalesi’nin kuzeydoğusunda kayalıklara oyulmuş, Roma  dönemine ait küçük bir tiyatro da bulunuyor.”

Çok ünlü bir sigara markasının uzun yıllardır sigara kutuları üzerinde ana markayla birlikte “veni vidi vici” ibaresini kullandığı birçok kişi tarafından bilinmektedir. Bu husus bilinmekte iken belediyenin tescili yalnızca “eğitim ve öğretim, kültürel, sportif, vb. hizmetlerin” yer aldığı  41. sınıf ve “tütün ve tütün mamulleri”nin yer aldığı 34. sınıf için gerçekleştirmesi son derece dikkat çekicidir. Bilindiği kadarıyla da Zile ilçesinin tütün ve tütün mamulleri ile bir ilintisi de bulunmamaktadır. Zile belediyesinin “veni vidi vici” ibaresi üzerindeki hak sahipliği iddiası ise Sezar’ın bu cümleyi Zile’de kurmuş olduğu verisine dayanmaktadır. Kısaca, “veni vidi vici” ibaresi önceden Zile belediyesi tarafından tütün ve tütün mamulleri (veya diğer ürünler için) marka olarak kullanılmamıştır, ünlü bir firma bu ibareyi sigara paketleri üzerinde uzun yıllardır Türkiye’de ve dünyada kullanmaktadır, Zile ilçesinin tütün veya tütün mamulleri ile ilintisi bulunmamaktadır ve belediye başkanı açıklamasında firmanın ambalajlarında Zile kelimesini kullanmaması halinde, firmanın ürettiği her sigaradan yarım kuruş da olsa almak için gayret göstereceklerini ifade etmiştir. Belediye başkanının açıklaması ve veriler ışığında, ünlü sigara markası dikkate alınarak tütün mamullerinin tescil için özellikle seçildiği, amacın markayı tütün mamulleri için kullanmadan marka tescili yoluyla kazanç sağlamak olduğu sonucuna ulaşmak güç olmayacaktır. Diğer taraftan açıklama sonucu, Zile belediyesinin markasından haberdar olan ve tescilin ne amaçla elde edildiğini öğrenen ünlü sigara firmasının markanın hükümsüz kılınması için hukuki işlemlere başlaması ise şaşırtıcı olmayacaktır.

Zile belediye başkanının, ilçesine ek bir gelir sağlamak veya ilçenin bilinirliğini artırmak için bu açıklamayı yaptığını düşünmek yerinde olacaktır, ancak belediye başkanının marka tescili konusunda aldığı profesyonel danışmanlık hizmetinin içeriğini de sorgulamak gereklidir. Bu değerlendirmeyi ise yazının bütünlüğü içerisinde okuyuculara bırakmayı tercih ediyorum.  

Önder Erol Ünsal

Nisan 2012

Bir Cevap Yazın